Karmaşık bir iş bu, hiç beklenmedik dönüşler, düşüşler, çıkışlar içeriyor. Neden öyle olduğunu anlamadığınız bir çok olayı yaşıyorsunuz, belki de anlamamak için çaba sarf ediyorsunuz kim bilebilir. Sonuçta birlikteliğiniz devam ediyor ve çok mutlu hissediyorsunuz.
Birden üstünüzdeki ilginin bıkkınlığını yaşıyorsunuz. Yaşadığınız bıkkınlık, anlatılmaz bir hal alıyor. Öyle ki baktığınız her yerde o ilgiyi görüyorsunuz.
O gün geliyor: yatağa yaklaşırken onun vücudunun çok kıvrak bir yılan
Vakit tamam, seni terk ediyorum
Bütün alışkanlıklardan öteye
Yorumsuz bir hayatı seçiyorum
Doymadım inan, kanmadım sevgiye.
Korkulu geceleri sayar gibi
Birdenbire bir yıldız kayar gibi
Ellerim kurtulacak ellerinden
Bir kuru dal ağaçtan kopar gibi.
Aşk sabitti gülse hiç dermedik
Bul kendine kuytularda hadi dal
Seninle bir bütün olabilirdik
Hoşçakal gözümün nuru, hoşçakal
Hoşçakal canımın içi, hoşçakal
Hoşçakal iki gözüm, hoşçakal.
Vakit tamam seni terk ediyorum
Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
Fark Etmeli.
Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını
Fark Etmeli.
Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu
Fark Etmeli.
Henüz Bebekken 'Dünya Benim!' Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı
Hayatlarında sürekli dört mevsim yaşayan insanlar vardır. Güneş sıcacık kavururken ansızın fırtına çıkabilir.Yada buz gibi ayaz üşütürken yüreklerini birden sımsıcak güneş ısıtabilir beklenmedik biranda. Sanırım benim hayatımda böyle; dört mevsimin heran görülebildiği bir hayat... Şimşekler çakarken bir umutla güneşi bekleyen bir hayat...
Hafta sonu güneş tüm pırıltısıyla ısıtmıştı bedenimi.Gökyüzünde yer yoktu belki güneşe ama benim içimi ısıtıyordu. Kayak yarışları vardı Erciyes'te yen
‘’Hoş geldin ‘’ dedin ve girdin hayatıma..
Birinin bana bukadar hoş gelebileceğini ummadığım biranda…
İyi ki geldim, iyi ki geldin…
‘’Siz gelmezseniz ben de gelmem ‘’ demiştin Bolu’ya…
O uzun ve beyaz yolculuk benim geleceğimmiş meğer…
Daha üç gün önce tanımadığım biriyken ‘Bir daha Bolu tabelasını gördüğüm yerde sana evlenme teklifi
edeceğim ’’dedin… 14 Şubat’ta teklifin geldi ve bir aya kalmadan karın oldum..
Tostoy ‘’ Aşkla kutsanmış evlilik gerçek evliliktir ‘
ßir soru;
Çocukluğumuzun, içinde, aynı anda barındırdığı saf sevgiyi ve saf acımasızlığı hiç düşündünüz mü? Ben düşündüm, yaklaşık bir yarım saattir aklıma gelip giden bir sürü çocukluk anısının içinde dolanıp duruyorum ve düşünüyorum… Bazıları bir korku filminin sahnesi gibi… İnanılmaz… Dehşet verici…
Okuyunca “Ne var ki bunlar da, bunlarda bir şey mi?” diyebilirsiniz ama şimdiki aklımızla hiçbirimiz bunları yapmaya yeltenmiyorsak, bunlar da bir şeydir aslında… Ve dehşet v
Öyle insanlar vardır ki,asla verdiğiniz değeri hak etmezler..
Birde siz biraz üzerine düşüp ona kıymet verdinizmi aman aman bir afra bir tafra,kendilerini bir şey sanmalar bir şekiller bir havalar..
İkide bir ruhi bunalıma girip ilginizi çekme çabaları ilgi gösterince kendine kapanıp susmaları, ilgilenmeyip "ne halin varsa gör" şeklinde davrandığınız zaman deli gibi peşinizde koşmaları..
Ne edeceğinizi nasıl davranacağınızı kestiremez şaşar kalırsınız..
Atsanız olmaz satsanız olmaz,tavır koy
İnsanoğlunun bulduğu en güzel enstrumanlardan biri de,ıslık diye düşünürüm her zaman...Nedense yaşama sevincimi tetikler,kabuğumdan çıkarır beni...
Hani gece mezarlık yanından geçerken kendi ıslıklarına sığınan insanlar vardır... Ruhlardan, cinlerden korkmam ama dünyevi korkularımı dağıtmak için ıslık çalarım çoğu zaman.E tabi keyfim yerindeyken de!
Islıkla harika "love story" çalan birini hatırladım... Yıllar yılı,o ses silinmedi kulaklarımdan...
Nerden geldi bu ıslık şimdi aklıma.
HANİ
Tunada Abdest Alacaktık
Çin Seddinde Kılacaktık Namazımızı
Eski Bir Türkmen Çadırından Uğurlayacaktık
Fakir Soframızdaki Zamanı
Sonra Bir Çamçak Kımızcasına
Doyasıya Yudumluyacaktık Gün Batımını
Altaylarda Toplanıp Bir Güz Gününde
Sesimizi Dinliyecektik Viyana Kapılarında
Hani Güneş Batmıyacaktı..
Tuğumuz Olacaktı,Gök Çadırımız
Dağlar Yürüyecekti Ardımızdan Seferlere
Romada Yapacaktık Son Düğünümüzü
Kerkük Öyle Boynu Bükük Durmuyacaktı
Tanrı Dağları Sessiz…
Hastanede hasta ziyaretindeyiz,odada manzara oldukça şenlik üç kişi koyu bir sohbetteyiz,hasta yatağında diğeri onun kaşlarını alıyor
Güvenlikçi genç bayan kapıyı açıyor hastanın yattığı yatağa bakınca hayretle gülümsüyor "ilk kez hasta yatağında kaş aldıran birini gördüm"diyor..
Bizim hastamız biraz süslüdür diye cevap veriyoruz.Sonra bize dönüp ziyaret saatinin sona erdiğini söylüyor kibarca kovuluyoruz..
İtiraz etmeden toparlanıp"Ülker biz aşağıda,bahçede seni bekleriz işin bitince gelir
doğduğunu bilen
ölmekten korkmaz
o hesap korkmam
ölmekten,
aslında ne gökgürültüsünden
ne karanlıktan
hatta ne kavgadan
ne de yalnızlıktan korkmadım
hurafelere hiç inanmadım
korktuğum
incitilmekti, incitmemişken
kırmadan, kırılmaktı,
onlarıda kabullendim yeniden...
fakat hala bir korkum var
özgürce çırpamamak kanatlarımı
üstelik hava bahar havası olduğu halde
ve bulutlar bembeyaz
gök masmaviyken...
hayalerimden bir uçurtma yaptım
kuyruğuna seni bağladım
benimse zaten k
''Derin Okyanusların sessizliği büyüler beni. İçimi bir heybet hissi kaplar. Kalbim fırtınalarla dolar...''
İnsanların ve toplumların karakteri ya düşerlerken ya da yükselirlerken belli olur…
Bilgelerin, şairlerin, yazarların tüm öğretileri benliğimizi bulmamıza yardımcı olan öğretilerdir.
Su, kendine sırdaş arıyordu.
Önce buluta verdi sırrını.
Ağır geldi sır buluta.
Sağnak sağnak döktü suyun tüm sırlarını…
Sonra göle gitti su.
Ona anlattı derdini.
Bu arada bulut suyun sı
gözleri bir kara delik,
baktıkça içinde kaybolduğun!
neresinde duracağını bilmediğin!
savrulup durduğun,
tuhaf bir haz alarak,
mahvolduğun...
gözleri bir kara delik,
simsiyah...
siyahtan daha siyah...
kör edercesine,
içine çekercesine,
kendini teslim edercesine,
tutulduğun...
kozmik bir aşk
içinde her şey var,
acı, ihtiras, kaçış, kavga
savaş, barış, vefa,
ve mezar...
mabeti bile var,
ibadet edercesine tapındığın!
tanıyacak zaman yoktur üstelik...
gözleri bir k
Kozmik temizliği duymuşsunuzdur mutlaka,duymadıysanız sizin probleminiz çünkü bizzat ben kendim bu konuyla ilgili çok eski tarihlerde bu forumda başlık açmıştım.Profesör Ahmet Maranki hani şimdilerde tv de kanal kanal gezip bu konuyla daha doğrusu alternatif tıpla ilgili bilgiler veren adam..
Türkiye adamı yeni tanıdı bendenizse bir kaç yıl önce keşfetmiştim hani çok okuyup araştırma durumları,neyse kendimi övmeyeyim..
Maranki vucudun 7 ana organının bu "kozmik temizlik"adı verilen yöntemle es
ah benim zavallı günlüğüm.günlük olmaktan çıkıp "yalnızlık" oldun sen.seni çok boşladım değil mi canım benim? hiç kimse de gelip bakmamış sana "nasılsın" "napıyorsun" diye.ahh böyledir bu hayat.aç susuz kalmışsın...iki kelam yorum da etmemişler sana ki senin suyun aşın kelimedir ...
olsun ben geldim bak yemeğini suyunu getirdim bol bol...sen hiç üzme kendini.
yanii bu kadar acılı hale getirilirr günlüğüme yazmamak neyse
HAY ALLAH İYİLİĞİNİZ VERSİN .
DOSTLUK
Bir gün bunalırsan ve sıkıntını palaşmak istersen beni ara...
İki elim kanda olsa gelirim, sıkıntını yok ederim.
Bir gün ağlayacak gibi olursan da beni ara...
Seni belki güldüremem ama,söz veriyorum seninle birlikte ağlaya bilirim.
Bir gün uzaklara kaçmak istersen beni aramaktan çekinme...
Seni belki durduramam ama, seninle birlikte koşa bilirim.
Bir gün yüksek bir yerden atlamaya kalkarsan da beni ara...
Seninle atlayamam ama, aşağıda bekler ,seni tutabilirim.
Bir gün her hang
AŞK
Aşk hem kendinle hem de karşındakiyle didik didik savaşmaktır…
Dingin, sakin, barışçıl, uyumlu bir akış değil aşk, hani şu "karşılıklı sevgi ve saygı temeli"nde.
Tam tersine yıkıcı aşkın kimyası, yaratmaktan ziyade yok etmeye, alan açmaktan ziyade işgâl ve ilhak etmeye
yönelik, kimsenin muzaffer olmadığı bir savaş meydanı.
Yani sadece ötekiyle değil, kendinle de didik didik savaşmak demek aşk.
Aşk bu yüzden tekin olamaz. Ve tıpkı delilik gibi, o da yaptıkların
SEN VE BEN
Seni kimse alamayacak benden,
Kimseler göremeyecek seni,
Ben seni yaşatacağım,
Gözlerimde ,yüreğimde...
Benden başka kimse bilmeyecek,
Hiç gitmediğini,
Çünkü sen,
Ben yanına gelene dek,
Benim içimde yaşayacıksın.
Kardeşin
SONSUZ MAVİ
Geri geleceğini bilsem ,
Vermez miyim canı mı?
Sonsuz bir maviliğe uğurladık seni
Sessiz gemine bindin ve gittin.
Dönersin diye bekledim günlerce,aylarca
Ama artık anlıyorum.
Bu yolculuğın sadece gidişi var ,
Dönüşü yok.
Bir gün ben de bineceyim o sesiz gemiye,
Sonsuz bir maviliğe yelken açacağım.
Ben de dönmeyeyeğim.
Ama vardığım limanda,
Sen beni bekliyor olacaksın.
O gün yeniden doğacağım
.O gün herşey eskisi gibi olacak.
Sen ve ben...
Kaldığımız yerden devam ede
ELLERİN
Bir gün ellerinin fotokobisini çekmiştin.
Ellerini anı olsun diyemi bıraktın annem.
Kokusu bende kalsın diye mi*
Göğsümde taşıyorum onları,
Her gece kokluyorum doya doya,
Senden kalan bir parça bana.
Ellerin cerrah elleriydi annem,
Öyle derdin sağlığında.
Sana hamileyken babanın ellerine bakardım,
Ellerin ona benzesin diye .
"Neden gözlerine bakmadın? demiştin.
Senin gözlerin benimkinden daha güzel annem.
Ceylan bakışlı Özgür'üm benim.
Gözlerim feda olsun sana oğlum
Çı
195 DAKİKA
" Nereden çıktı bu195 dakika?Kim çıkardı?Niye çıkardı?Neden çıktı?Ben de bilmiyorum.Ağabeyim ve ablamın yaşadıklarını gördüğüm için tek bildiğim şey stres ve gelecek korkusudur.
Korku korku korku....
Ablam bu korkuyu bir yılda iki defa yaşadı.Soruların çalınmasından dolayı stres+stres içinde tekrar geleceği için mücadele etmek zorunda kaldı.
Eskiden 185 dakika olan stres dakikaları 195 dakikaya çıkarıldı. Çözüm yolu olarak 10 dakika daha uzatılmış oldu.Ne deyişti?Yine st
İnsanlardaki ruhi ve ahlâki kirlenmeye bağlı olarak, insanlığın her kıymeti gittikçe infisaha uğruyor, her nimet kirlenip kokuşup bozuluyor. Her değer tefessüh ediyor. Hava, su, toprak, gıda; çevre, zaman, mekan; cemiyet, müzik ve lisan... Ufkumuzu bir dud-i muannid sarmış sanki... Kara, uğursuz inatçı bir sis... Göklerimizin mavi ve dinlendirici berraklığını örten, dağılmaya hiç niyeti yokmuş gibi gözüken bir inatçı duman altında yaşıyoruz.
Atmosferdeki bin bir çeşit atık gazlar, şehirlerin
bıçak kınında kalsın
söz yürekte
hakimin hükmü gibi kırdım kalemi
bir dağa verdim de ben sırtımı şimdi
topluyorum huzur çiçekleri
kurşun namluda kalsın
öfke geride
bir ummana attımda ben şimdi kendimi
dinlendiriyorum sularında yüreğimi
ok yayda kalsın
dün dün de
herşey olduğu yerde
ben kuşlarla birlikte sabaha koşuyorum şimdi
"güneşli günler, merhaba"...
radya