Bir kaç gündür bunu düşünüyorum.
Yani sarılmayı.
Dünyanın en güzel, en içten şeyidir aslında ve ne az yer kaplar hayatlarımızda.
Sevdiğiniz bir insana ya da bir hayvana sarıldığınızda, bir kaç saniye gözlerinizi kapadığınızda bir enerji dalgasının iki beden arasında nasıl dolaştığını hissedersiniz.
O an, dünya yavaşlar, zaman yavaşlar, garip bir huzur kaplar içimizi.
Fakat, gittikçe birbirinden uzaklaşan, araya türlü mesafeler koyan insanlık, çeşitli bahanelerle, sarılmayı ihmal eder olduk.
Medeniyet nedir? Uygarlık veya medeniyet, bir ülke veya toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eder. Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen Türk kavimi olan Uygurlardan gelmektedir
Garip bir çağda yaşıyoruz, içinde bulunduğumuz bu zaman çok ilginç ve çelişkili düşüncelerden geçiriyor insanı. Bütün bu olup bitenler ancak anlamak için özel bir çaba gösterirseniz açıyor size kapalı pencerelerini. Eminim insanlık tarihi boyunca
Liberaller ve bir kısım tatlı su solcuları Akp için özgürlükler partisi diye söz ediyorlar.
Bizde Akp'nin hangi konularda özgürlük getirdiğini ve yasaklarını sıralayalım ve bu sözün bir sağlamasını yapalım dedik.
Akp'nin yasakları;
Bir çok sahil şeridinde, şehir merkezlerindeki restoranlara içki servisi ve satışı yasaklandı.
http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1360487152&year=2013&month=02&day=10
Kapalı alanlarda türün mamülleri yasaklandı.
Çalış
Kemalizmi hazmedemeyen ve esasında onu anlayamayan pek çok görüşten insan var bu topraklarda.
Liberallerin tamamı, sağcıların çoğu, dincilerin tümü, solcuların yarısı, ırkçıların hepsi, bir kısım komünistler ve emperyalizmi benimsemiş ve ona sığınmış tüm kitleler.
Çok enteresan bir yelpaze bu, dincilere göre Kemalizm dinsizlik, solculara göre ırkçı, sağcılara göre Osmanlı düşmanı, komünistlere göre emperyalist.
Oysa bilene göre Kemalizm bu topraklara en uygun sistem, ilkelerinin tamamı
“Bir ülkeye kötülük yapmak istiyorsanız, önce onların zanaatkar ve üretken eğitimler almalarını engelleyin.” (Anonim)
Köy Enstitüleri, Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesiydi 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Ali Yücel’in bizzat yönettiği, bir köy kalkınma projesi olarak dünya tarihinde eşi görülmedik bir toplumsal kalkınma girişimiydi. Bugün halkçı ve sosyalist bazı ülkelerde kısmen de olsa bu uygulama sürdürülüyor ancak anavatanı Türkiye bu dahiyane girişimd
Açlık grevinde pkk talepleri ve bu taleplere Akp'nin sözde karşı çıkışı. Bütün bunlar esasen hazırlanan bölücü anayasanın zeminini meşrulaştırmak için atılan adımlardır. Açlık grevindekiler, pkk, bdp ve akp tamamen danışıklı dövüşmekteler.
Düşman kavgada görsün...
Bülent Arınç'ın açlık grevindekiler hakkında yaptığı açıklama aşağıda, okuyunca anlıyorsunuz ki bütün bunlar bir kumarın hamleleri...:
“Bu grevi yaparken dayandıkları konular, kendi konumlarıyla ilgili değildir. Cezaevi şar
Benimki bir düşünce sadece, biz sanattan nasıl bu kadar uzaklaştık? Her birimizde aynı eksikliği görüyorum. Başta kendimde olmak üzere. Bir dünya klasiğimiz yok mesela, bir dünya klasik müzik piyanistimiz var Fazıl Say. Ama onuda dövmediğimiz kaldı. Bizim toplum olarak bu saldırgan yanımızın altında yatan en önemli neden sanat yoksunluğudur.
Çünkü sanat insanı meşgul eder, eğitir ve olgunlaştırır. Kaslarından daha çok beynin çalışır. Daha çok düşünür daha az konuşursun. Hayata dair soruların
Bu ülkede 15 yaşında hamile çocuklar infaz ediliyor, siz hangi gelişmişlikten, demokrasiden, eşitlikten ve barıştan söz ediyorsunuz?
Kuzenleri tarafından tecavüze uğrayıp töre cinayetine kurban giden Hatice'nin cenazesini almaya kimse gelmedi.
15 yaşındaki Hatice D.'nin cenazesi, Diyarbakır Aile ve Sosyal Politikalar Müdürlüğü çalışanlarınca defnedildi.
Amcası tarafından polis nezaretinde Diyarbakır'a getirilen Hatice D.'nin cenazesi, Bağlar ilçesindeki Yeniköy Mezarlığı'na
Bir şeyin basitliğine dem vuracaksak ondan böyle bahsederiz . Sebildir gözümüzde su.
Nereye baksak ulaşılabilirdir. Özellikle bizim ülkemizde nereye dönseniz onunla karşılaşırsınız değil mi? Çok rahat bulunur olduğu için en az onu önemseriz. Çeşmelerimizi açtığımız anda avuçlarımızdadır çünkü. En az onu önemseriz ama en çok ona ihtiyacımız olduğunu her zaman unuturuz.
Bu birazda şey gibidir hani burnunun ucundakini görmez ya insan. Öyle.
Size biraz HES’lerden bahsetmek istiyorum bugü
Batının, Anadolu ve Ortadoğu toprakları üzerinde daima gözü olmuş. Yüzyıllardan bu yana kan ve gözyaşının eksik olmadığı bu bölgelerde Bizans oyunları hiç bitmiyor. Bu oyunları, Yugoslavya'da, Afganistan'da, Kıbrıs'ta, Yemen'de, İran'da, Irak'ta, Libya'da, Mısır'da, Filistin'de oynadılar, oynuyorlar, orada yaşayan halkları aynı adamlar aynı metodlarla aldatıyorlar.
Sahte din adamları yetiştiriyor, sahte politikacılar yaratıyor ve sahte sorunlar oluşturuyorlar.
Tüm bunları anlayabilmek için
Uzun bir süredir, kendimi tarihi eser gibi hissediyorum...
"sen gittğinden beri yani"
Hani şu vakıflar müdürlüğüne bağlı olup, yıkılması ya da onarılması mümkün olmayan ve kendiliğinden tarihe karışana kadar göya saklanan antika yapılar gibiyim...
Aynalara küsmüş... Duygusal komaya girmiş... Aşkla mumyalanmış iç organları bağışlanmış...
Şiirler çok acıtıyor atmaya çabalayan kalbimi, elim ne vakit yazmaya gitse bundandır uzak duruşum şairliğimden... Anlamsızım artık bütün bildikl
ÂŞIK
OL, VEFÂ BUL
Haydi ey âb-ı hayat, yani aşk!
Bir nağmeye başla da, beni şevkle, heyecanla değirmen taşı gibi döndür!
Böyle yap! Böyle yap da, hep böyle olsun;
perişan, darmadağın olarak, ben bir tarafta, gönül bir tarafta olsun!
Ağaçların dalları ve yaprakları, rüzgâr olmasa oynamaz;
kehribar olmadan saman çöpü de uçup gitmez!
İnsaf et; saman çöpü bile rüzgâr esmedikçe hareket etmez ise,
dünya nasıl olur da rüzgârsız, rüzgâr olmadan,
bir tesir eden bulu
Hayatın sırları var, evrenin sırları var bizzat biz kendimiz dahi bize göre sırrız... Gördüğümüz herşeyin bir başka yönü, boyutu, açısı var...
Hayata tutunmaya çalıştığımız ilk dünyasal mekanımız olan annemizin karnı belkide en özgür olduğumuz yer... Bütün dünyasal ve insansal öğretilerden uzak, kendi kendimize ve kendi halimizde içimizden geldiği gibi yaşadığımız tek mekan orası... Doğduğumuz anda ve yerde başlıyor üzerimizden inançlarını ve buna bağlı ritüelleri geçirmeleri, bizim ülkemizd
Yoksulluk ve yoksunluk aynı şeyler değil. Yoksulluk giderilebilir birşey ama yoksunluk ebedi olabilir...!
Aynaya baktığımda yüzümde korkunç bir olgunluk, sonsuz bir durgunluk, anlamlı bir bakış görüyorum artık. Ne kadar çok biriktirmişim meğer... Çok eskiden yılda bir kaç kez boşaltırdım tavanaralarımda kalanları, biriken tozlanan örümcek ağı bağlayan duygularımı... Şimdi hissizim... Morfin yutmuş gibi... Halsizim...
Geçenlerde hiç tanımadığım ve beni ilk kez gören biri "gözlerinizde k
Bir dokunsan bin ahh işitirsin halimden, fakat ben ahh edemez oldum...
Bir dokunuyorum bin ahh işitiyorum herkesten...
Gülümsüyorum,
Bu aralar olura olmaza, kendime ve herkese gülümsüyorum...
Bu iyi birşey mi dersin?
( Büyükler derlerdi ki, "Allah çekemeyeceği derdi yüklemez kuluna" öyle mi acaba? )
Oysa bütün ölümler acı, bütün kayıplar derin, bütün ihanetler can yakıcı...
Oysa, her yeni gün, her yeni yıl takvimlerimizin eksilen sayfaları... İlk günden, ilk andan ve ilk gözya
Aylardan Kasım...
Kasımpatı kokarken sokaklar, önünden geçtiğim her ağaç dökülen yapraklarıyla selamlarken beni ve birlikte gezindiğim sonbaharı... İçime anlatılmaz duygular çörekleniyor. Adına ne hüzün diyebilirim bunun, ne sevinç... Öyle karmaşık, öyle içsel...
Biraz ağlamaklı, biraz hayranlıkla bakıyorum sarıya çalan doğaya... Öylesi sana ait hissederken kendimi, senden koparılıp atılmış bir yaprak gibiyim şimdi... İçim parçalanıyor... Dudaklarımdan çıkmak için sıraya giriyor ke
Hayli zaman oldu
Ne kadar uzaklaştık birbirimizden
Artık adını anmayı unutuyorum zaman zaman
Herşeye rağmen içimde kanayan bir yer var hala
Acısına alıştığım
Hatta garip bir zevk alır olduğum acı!
Seni özledim
En çok gözlerini
Sonra kokunu
Gözlerimi kapatıp, nefesime çekmeyi isterdim
Ellerimle keşfetmeyi
Seni...
Oysa ne çok korkuyorum
İçimi görmenden
Aklımı okumandan
Gardımı indirmiş sayılmamda
Kendimi savunacak değilim!
Masum bir hayal işte
Çocukça
ve oldukça aptalc
BİR KERE DAHA 1071 FELÂKETİ
Anadolu’da ön-Türkler çok kısa :
Prof.Dr.Afif Erzen : Anadolu’ya - Batının , emperiyalistlerin istediği gibi- 1071’de değil İ.Ö.13binlerde geldik ; (Doğu Anadolu ve Urartular 1984 TTK. Ankara)
* Bu bilgi Ord..Prof. E. Akurgal’ın Anadolu Kültür Tarihi adlı kitabına alınmamıştır.
* Resmî Türk Tarihi kitaplarımızda da bulunmamaktadır(!?)
Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir. Kâzım Mirşan :: Göçebe değil GÖÇMEN olarak ileri s
1. kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok, eğer, tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
2. kural: Hak yolunda ilerlemek yürek işidir,akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun,omzun üstünde ki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol silenlerde
TEGET GECTİ HAMDOLSUN
Amerika'da kriz çıktı
Avrupa'da dalga yaptı
Dünya'da tsunami yarattı
Ülkemizi teğet geçti hamdolsun!
Sus dediler, höt dediler
Yumağa dolaştı kediler
Ananı da al-git dediler
Alıp gittiler hamdolsun!
Okunmuyor kitap, diziler revaç
Çarklar dönmeyince, çalışanlar aç
Simdi ekranlarda desti-izdivaç
Özelimiz genel oldu hamdolsun!
Amerikan krizi ekonomiktir
Avrupa'nın derdi sosyolojiktir
Türkiye'nin krizi psikolojiktir
Hastalığımız komik çıktı hamdolsun!
Egemenl
Karakol görevlileri ise şaşkındı. İhbar edilen gençlerin hemen hepsi eski saraya yakın ailelerin çocuklarıydı.
Örneğin basılan konağın sahibi Medine Muhafız Komutanı Ferik Osman Paşa’ydı. Oğlu Mehmed Şamil ve yeğeni Hüseyin (Bereket) gözaltına alınanlar arasındaydı.
Keza Fetgeriler, Gürcistan tahtına kadar yükselmiş daha sonra İstanbul’a göç etmiş, Saray’a yakın durmuş bir ailenin çocuklarıydı.
Neyse ki iş sonunda anlaşıldı. Gençler sadece beden hareketleri yapıyorlardı; o dönem kötü gö
Türkiye’de “ne sağcıyız ne solcuyuz futbolcuyuz futbolcu” klişesini yıkan, toplumsal konulara duyarlı bir taraftar grubu var; Beşiktaşlı Çarşı Grubu. Tribüne ünlü devrimci CHE posteri de asıyorlar; 1 Mayıs’ta Taksim’e de yürüyorlar. Nükleer santrallere de, ırkçılığa da karşılar. Son Galatasaray maçında açtıkları “Türkan Saylan Onurumuzdur” pankartı ise polis engeline takıldı. Peki Çarşı niye devrimci? Bu tavırları hangi siyasal hareketten miras kaldı?
Yıl: 1902.
Yer: İstanbul -Beşiktaş Serence
olduğu gibi kabul edersen sana sunulanları
hayat güllük, aşk gülistanlık, dünya halleri
doğuştan kusurluysan eğer,
bir türlü oturmuyorsa yerine taşlar
ağırıyorsa başın
fedakarlığının sınırı yok sanıyorsan
tükenmeyecek gibi geliyorsa sabrın
olmalı diyorsan,
daha iyisi
daha güzeli
ortalama olamıyorsan eğer
uçlarını seviyorsan duyguların
bıçak sırtında, çıplak ayaklarınla
dişlerini sıkıp, geçmesini istiyorsan zamanın
her defasında duvarlara toslayıp
açılan dil yaralarını, onarmak içi
Dalgınmışım
Yorgunmuşum
Kırgınmışım
Kızgınmışım
Deliymişim
Huysuzmuşum
Evet dalar giderim çoğu zaman, baktığım boşluğu görmeyecek, yanımda konuşulanları duymayacak, anlatılanları anlamayacak kadar üstelik...
Dalıp dalıp gitmelerimin, yolda karşılaştığımın yanından kör gibi geçmelerimin nedeni bu arsız ruhum...
Ne düşünüyorsun bu kadar diyorlar, çoğu kez altında başka manalar arayarak!
Oysa aklım nerelerde!
Şimdi ben buradayken, böylece duruyorken, dünya dönüyorken işkenc