Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

democrossian

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.954
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    24

democrossian tarafından postalanan herşey

  1. Ben arapçayı bilirim. Orada kesinlikle nikahlanmak istenen yetim kızlardan bahsediliyor. Bu kesindir. Kuranı kurtarmak ve insanî, uygar bir şey göstermek için çabalıyorsunuz. Zaten bunlarda evlat edinme filan gibi bir gelenek yok. Bunlar anca haram saydıkları yeğenlerini filan himayelerine alırlar. Onun dışında kuran nikah için şart bir sınır koymadığı için kaç yaşında olursa olsun nikahlarlar. İddia ettiğiniz gibi bir şey olsaydı, nikah için en azından adet şartını filan koyardı. Nikahı cinsel güç filan diye uyduruk yakıştırmalarla çarpıtmanız benim için boş bir çaba. Arapçada nisa türkçedeki kadın gibi değildir. Nisa tüm insan dişilerini kapsayan bir sözcüktür. Arapçaya göre insan türünün iki "taife" siden biridir nisa. Bana arapça öğretmeye kalkma. Ben arapçayı çok iyi bilirim. Bu söz konusu ayette de kesin şekilde nikahlanmak istenen yetim kızlardan bahsediliyor. Nokta.
  2. Bunu görünce aklıma Sinan Çetin geldi. Bu bir toplantıda kendisine uzatılan mikrofona "adını söylemekten çekinmiyorum, Fethullah Gülen hocaefendi..." filan demişti! Tabii o zaman daha al gülüm ver gülüm cicim ayları! Daha ortada 17 Aralık filan yok! Sonra Gülen'in hangi konuma itildiğini ise herkes biliyor. Böyle gelip geçici laflar bir şey göstermez. Kaldı ki bunlar hep kasıtlı olarak abartılı, hatta tamamen farklı tercüme edilen laflardır. Onlar aslında ne demiş, müslümanlar nasıl tercüme etmişler, bakılsa ortaya çıkar. Yok Armstrong Ay'da ezan sesi duymuş, yok kaptan kusto müslüm olmuş gibi asılsız uydurmalardan başka bir şey değildir bu tercümeler...
  3. Hz. Muhammed ayşeyi kaç yaşında aldı filan bunlar mevzu bile değil. Muhammed yaşadığı bile belli olmayan bir masal kahramanıdır. Yaşadığı iddia edilen tarihten binlerce sene önce yaşamış kralların, firavunların, hakanların yaşadıklarına dair tonlarla tarihsel kanıt var. Muhammed hakkında ise hiç yok! Gerçek zamanlı olduğu bilimsel tarihlendirme yöntemleri ile saptanmış hiç bir belge yok. Kutsal emanetler adı altında pazarlanan metalar üzerinde hiç bir laboratuar incelemesi yapılmasına izin verilmemiştir. Mezarı denilen yeri açmak örnek almak aklın ucundan geçirilecek bir şey değildir. Tamamen efsanelere sarıp sarmalanmış bir hayalet var ortada. O yüzden ayşeyi kaç yaşında aldı filan diye bir sorun da esasen yok. Sorun şu ki, islam dininin ana direğini oluşturan mushaf dediğimiz iki kapak arasını dolduran sayfaların hiç birinde kızların kaç yaşında nikahlanabileceğine dair bir sınırlama olmayışı. Örneğin adet görmeye başlamadan nikahlayamasınız şeklinde bile bir sınırlama bulunmuyor. Bu tür bir kitaptan beklenecek şey, bu konuda bir sınır, bir kural koymasıdır. Bunun olmayışı çok ama çok büyük bir eksiklik. Sorun bununla bitse iyi, sorun daha büyük. Üstelik bu kitapta henüz adet görmemiş kızları boşamaktan bahsediyor! Yani adam daha adet görmemiş kızı nikahlamış, üstüne bir de boşuyor! (ilgili bölüm talak adı verilmiş bölümdür) Nisa adı verilmiş başka bir bölümde ise küçük yetim kızları nikahlamak için mehir verilip verilmeyeceği sorusuna fetva veriliyor. Bunlar ortada dururken Hz. Muhammed ayşeyi kaç yaşında nikahladı sorunu hiç bir önem taşımıyor. Müslümanların önce kutsalımız dedikleri kitapta bir sınırlama bulunmadığı gibi, küçük kızları nikahlamaya ve boşamaya dair ayetler olmasını bir açıklamaları gerekiyor. Ondan sonra Hz. Muhammed yaşadı mı, ayşeyi kaç yaşında nikahladı ona belki sıra gelir...
  4. Ruh diye bir şey yoktur. Her şey beyinde başlar ve beyinde biter. Beyin tüm duygulanımların, düşüncenin, hesaplamaların, kurguların, hayallerin hepsinin merkezidir. Maddi olması bu işlevleri görmesine engel değildir. Maddi olmayan bir şey ancak duygulanabilir diye bir şey yok. Beyin bilinen en gelişmiş karmaşıklığa sahip nesne. Bu duruma milyarlarca yıl süren evrim sonucu ulaşmıştır. Kimse onu yaratmamış, düzenlememiş ve programlamamıştır. Bu evrimin bir sonucu.
  5. Yanlış anlam verdiğim filan yok. Asıl yanlış, üstelik kasıtlı olarak yanlış anlamı, kitabı iyi bir şeymiş gibi göstermek için çabalayan din sömürücüsü mealciler veriyor. Bu mealciler, açıkça yalan söyleyerek, parantez içine (miras) kelimesini ekliyorlar. Orada mirastan filan bahsedilmiyor. Nikahlanmak istenen yetim kızlardan bahsediliyor. "Kitapta yazan" dendi mi, farz kılınan, hakkında ayet olan kesin hükümler anlaşılır. "Kısas size yazıldı" örneğinde olduğu gibi... Buların derdi, yetim kızı nihahlayacaklar ama, hiç mehir vermeyince de olur mu diye içlerine şüphe giriyor. Ne de olsa farz bu. Nikahın şartı. Mehir olmadan nikah olmaz islama göre. Kuran'ı yazan kişiler de bu ayeti yazmayı kararlaştırıyorlar. "Hayırdan ne verirseniz" ibaresini yazmaya karar veriyorlar. Bu da üç beş kuruş atın, yasak savın anlamına gelir. Ben hiç kimsenin sözüne bakmam, açar kendim bakarım. Bu zor değil. Ne diyor burada diye merak ediyorsan gerçekten, tam olarak ne dediğini öğrenirsin. Çok kaynak var, lügatler var, karşılaştırır, doğru anlamı kolayca bulursun. Sonuç olarak bu kitap, çünkü kitaplarda giriş, gelişme, sonuç bölümleri olur, bu karmakarışık, hiç bir düzeni olmayan bir şey. Neyse bu kitap denemesinde diyelim, küçük kız çocuklarını nikahlamak şeklinde bir insanlık ayıbı vardır. Nikah için hiç bir yeterlilik sınırı koymaz. Beşik kertmesi bile yapılsa islama uygundur. Altmış yaşında herif, bir yaşında kızı "hayırdan ne verirse" üç beş kuruş atıp, nikahlayıp alıp götürebilir. Bunun ne kadar korkunç bir insanlık ayıbı olduğu apaçık ortada. İslam evlat edinme kurumunu da yıkarak korkunç bir insanlık suçu işlemiştir. Bu dine göre ana babasını kaybeden bir çocuk artık hiç kimseye anne baba diyemeyecek, besleme, yanaşma olarak eve alınıp istenirse nikahlanabilecektir. İslam evlat edinme kurumunu reddederek en ağır insanlık suçlarından birini işlemiş bir dindir.
  6. Said Nursi'yi dini açıdan nasıl değerlendirirsiniz, orasına karışmam. Çünkü ben ateistim. İyi bir dindar mı bulursunuz, kötü bir dindar mı bulursunuz, orası benim değerlendirme alanıma girmez. Dindarlığını kenara bırakırsam, tabii ki doğa, evrim, hayvan davranışları hakkında hiç bir şey bilmeyen biri. Bu konularda tümüyle cahil. Hayvanları allahın yarattığını sandığı için saçma sapan, evrim gerçeğine aykırı inançları var. Eğer evrimi bilmez de doğayı allahın yarattığı dogmatik inancına saplanırsanız, doğa hakkında saçma sapan hayali inançlarınız olur. Başka yönleri ele alırsak, bu adam Kürt Teali ve İslam Teali cemiyetlerinin kurucu üyelerindendir. Kurtuluş savaşı boyunca tek bir çaba bile göstermeden İngilizlerin himayesinde İstanbul'da savaşın sonucunu beklemiştir. Milli Mücadele'ye tek bir katkı yapmamıştır. Tabii ne için, İngilizler galip gelip söz verdikleri kürdistanı versinler diye... Bu beklentisi yerine gelmeyince hayata küsüp memleketine gidip bir mağarada uzlete çekilmiştir. Sonra bunu emperyalistler tekrar kullanmak için o mağaradan çıkarttırıp Barla'ya getirttirdiler. Onu tekrar kullandılar. Tabii bu islamcı kürtçü. Yani islami bir kürt devleti istiyordu. Fakat İskilipli Atıf denen adamın imza attığı Atatürk'ün katlinin vacip olduğu fetvasına imza koymaktan nedense çekinmiştir. Anlaşılan Atatürk'ün başarılı olacağı olasılığını gözardı etmemiş. İskilipli ise coşkuyla şevkle bu rezil fetvaya imzasını atmıştır. Nursi hiç olmazsa sessizce bekledi. Milli Mücadele'ye tek bir katkı yapmasa bile, aleyhinde de propaganda yapmadı. Bu İskilipli denen adam ise çok ileri gitmiştir.
  7. Bir konuyu lastik gibi uzatıp insanların dikkatini dağıtacak ölçüde bilgi kirliliği yaratarak sayfalarca boş boş yazmak, bir konuyu halletmiş olmak anlamına gelmez. Hiç şüphe yok ki islam dediğimiz din, çıktığı yarımadayı soykırımla araplaştırmak amacıyla çöl yağmacıları tarafından yaratılmıştır. Bunların bu yarattıkları dine esas olacak bir kitap oluşturmak için eski metinleri kullanarak oluşturdukları kuran denen kitap denemeyecek karmakarışık, giriş gelişme sonuç düzeninden yoksun, tekrarlarla dolu ve konu bütünlüğü olmayan, daldan ala alakasız şekilde atlayan bir anlatımı bulunan şeyin amacı, namazı filan tarif etmek değildir. Bunun amacı, insanların yüreklerine korku salmaktır. Bu amaç yerine geldikten sonra zaten namaz kılın deyince kılacaklardır. Katliama yağmaya gidiyoruz, erkekleri öldürün, genç kadınları cariye, genç oğlanları köle yapın deyince yapacaklardır. İslam budur. Uzatıp da ortada başka bir mevzu varmış gibi vaaz vermek boş iş ve din sömürüsüne, allahla aldatmaya hizmettir.
  8. democrossian

    BİR İTİRAFIM VAR

    Nereye gitti yazdığım anlamadım ama neyse, bir daha yazayım. Herkesi güldürdüğün gibi beni de güldürdün gloria, sağol. Maalesef huyum olduğu üzere konuyu ciddi tarafından ele alırsak ise... Vampir olma isteğin ölümsüz olma isteğinden kaynaklanıyor. Bunun hakkında bir konferans vermeye hazır olsam da yok artık, böyle eğlenceli bir konuyu ciddileştirmeyeceğim. Neyse, ne güzel işte, uyku kaçınca e2... True Blood izle bol bol...
  9. democrossian

    BİR İTİRAFIM VAR

    Herkesi güldürdüğün gibi beni de güldürdün gloria, sağol, neşelendim. İşi ciddi ele alırsak ise, (maalesef bunu hep yaparım) vampir olmak istemenin altında yatan istek, ölümsüz olmak. Bu konuda şu an bir konferans vermeye hazır olsam da, böyle güzel eğlenceli bir konuyu berbat edip ciddileştirmekten yana değilim... Neyse ne güzel işte, uykun kaçınca e2... True Blood izle bol bol...
  10. democrossian

    Bu Aralar Rüyalarım da Bir Enteresan!

    Bilinçaltına itilmiş bir anıdan ben yıllar boyu kurtulamadım. Çok trajedi yaşamış insanlar gördüğüm için, kendi bilinçaltı sorunumu önemli göstermek bana bazen utanç veriyor. Çünkü insanlar inanılmaz trajediler yaşıyorlar. O yüzden kendi sorunumun ayrıntısına girmiyorum. Çünkü benimki yaşanmış trajediler karşısında çok sönük görünebilir. Fakat neymiş diye bir soru işareti de bırakmamak için kısaca söyleyeyim: Çocukluğumun en derin travması çok sevdiğim kartopu kuzumun kesilmesiydi. Bu olay kişiliğimi formatladı. Bu olaydan sonra bir daha asla çocukluğumu yaşayamadım. Ancak mekanizmayı çok iyi biliyorum. Yaşayarak öğrendim. Bilinç hoşlanmadığı ve rahatsız olduğu bir anıyı tamamen temizliyor ve yok ediyor. İzini tozunu bilinçaltına süpürüyor. Fakat bir gün bilince çıkması gerekirse diye küçük bir işaret şamandırası bırakıyor. Bu şamandıra belli belirsiz, yüzeyden farkedilmeden bilinçaltı derinliklerine uzanan bir ip ucu sağlıyor. Fakat ben bu şamandırayı rüyada yakalamadım. Rüyalar insana kesinlikle hiç yardımcı olmaz. Olsa bana yardımcı olurdu. Rüyalarım çok gelişkindir. Fakat bu en önemli sorunum hakkında en küçük ipucu vermediler. Ben şamandırayı dalarak çıkardım. Tesadüfen laf arasında çocukken bir kuzum olduğunu öğrendim. O anda sorunumun bu olduğunu anladım. Bir aydan fazla her gün en az bir saat düzenli olarak kuzuyu hatırlamaya çalıştım. Sonunda bellek birden çalıştı. O kadar berrak hatırladım ki gözyaşlarımı tutamadım. Fakat ne yaptıysam onun kesilişi ile ilgili bir anıyı kesinlikle bilince çıkaramadım. Bunu bilincim çok titizlikle formatlamış. Bundan beni tümüyle kurtarmış. Ama çok sevdiğim, onsuz yapamadığım kartopumu çok çok iyi, her ayrıntısıyla hatırladım. Koşturuşunu, zıplayışını, yaptığı oyunları, onu besleyişimi... Bu yaşıma geldim, kartopumu hatırlayıp da gözlerimden yaşlar inmediği bir zaman olmuyor. Eve kuzu alıp besleyip büyüten ve kurban günü gelince kesen bu kültürden ömrüm boyunca tiksindim, nefret ettim. Ölene kadar da edeceğim. Babamın kanser olduğunu öğrendiğim gün içimden bir sesin şunu demesine asla engel olamadım. İç ses kesinlikle susturulamıyor: "Evet baba! Kartopu kuzumu gönderdiğin karanlığa senin de gitme vaktin!" Ürpertici ama bu sesi susturamadım. Böyle dedi... Böyle buyurdu Zerdüşt gibi bir şey...
  11. Modern psikanalitikte rüyalara önem verilmiyor. Kişinin anlatacağı rüyalardan elde edilecek ipuçlarından çok daha fazla veri sağlayan psikanalitik teknikler var. Bugün hiç bir psikiyatr hastalarına rüyalarını istisnai durumlar haricinde sormaz. Böyle bir şeye hiç gerek kalmamıştır. Rüyalarda hiç bir gizem yoktur. Bellekteki bilgilerin beyin canlı çevresel başka verilerle uğraşmıyorken tekrarından ibarettir. Bu, hayvanlar ve özellikle kediler üzerinde yapılan deneylerle kanıtlanmıştır. Psikanalitiğin kurucusu Freud'dur ve rüyaları önemserdi. Fakat teknikler ondan sonra çok gelişti. Rüyaların bir önemi neredeyse yok... Rüya görmenin mekanizması merak ediliyorsa, bunun beynin uyanıkken çalışmasından kesinlikle hiç bir farkı yok. Sorun rüyaları çözmekte değil, beynin çalışmasını çözmekte. Bunu tamamen çözmeyi, yapay zekayı yaratabildiğimizde ve rüya görmesini sağlayabildiğimizde ancak başarırız. Bu görece uzak bir hedef. Metafizik diye ise bir şey zaten yoktur.
  12. Ahlak inanç ile ilgilidir. Fakat inanç dini olmak zorunda değildir. Felsefi inançlar da vardır. Örneğin benim dini inancım yok. Felsefi inancım ise determinizm. Determinizmde karma ahlakı vardır ve dünyada yaygın biçimi Budizmdir. Ben tabii ki Budist değilim. Çünkü budizmde ruh ve reenkarnasyon inançları vardır. Bunlar ise akılcı değildir. Fakat budizmde tanrı inancı yoktur ve "nirvana" inancı vardır. Budizmin sağlam bir mantık kurgusu ile modernleşebileceğini düşünüyorum. Ama tabii bunu kim yapacak... Budist ülkeler gelecekte dünyaya hükmederse bu gerçekleşebilir. Gelecek kurgusunu bir yana bırakırsak: Karma ahlakı tüm davranışlarımızın, iyi veya kötü, yayılacağını, yansıyacağını ve geri döneceğini söyler. Bunu bir tanrı sağlamaz. Tanrı yoktur. Bunu nedensellik sağlar. Nedensellik kapsamı dışında hiç bir şey kalamayacağı için, Pekn'de kanat çırpan bir kelebeğin, Florida'da patlayan bir kasırgada etkisi vardır. Neden sonuç ilişkisi ile bağlı olmayan iki kuantum parçacık bile yoktur. İsterse evrenin iki zıt ucunda bulunsunlar. O yüzden yaptığımız her hareketten sorumluyuz. Her hareketimiz evreni değiştirebilir. Evreni etkilemeyecek en küçük bir hareket yoktur. Her şey etkileyebilir. Tabii iyi yönde etkilersek bize iyi yansımalar olur. Bu, yaşamımız süresi ile kısıtlı değildir. Bizi değilse çocuklarımızı, torunlarımızı etkiler. Onlar parçamız olduğu için kendi ölümümüzden sonra da onları düşünürüz. Üstelik nedensellikte, yani determinizmde son diye, kıyamet diye bir şey yoktur. Her şey sonsuzdur. Evren de tüm canlılar gibi ölür ama bu son değildir. Son diye bir şey yoktur. Döngü sonsuzdur. Evrenler ve hayatlar sonsuzca tekrarlanır. Bunun bir başlangıcı ve sonu yoktur. Var olma, yok olma diye bir şey yoktur. Var eden ve yok eden bir tanrı da yoktur. Tabii ruha genetik kodlar ve reenkarnasyona döngünün sonsuz olduğu yorumları getirilerek budizm modernleştirilebilir. Ama hristiyan ağırlıklı bir dünyada bu şimdilik olası görünmüyor. Şu anda gündemde olan hristiyan - yahudi ve müslüman çatışması. Dünya bundan nasıl çıkar şu an belirsiz.
  13. Bu ilginç bir ayrıntı olmuş. Organik maddelerin bozunması tabii ki çok yanıcı gazlar ortaya çıkarır. Fakat bunların ancak sıcak günlerde ve basınçlı olduklarında parlayabileceklerini düşünüyorum. Artı, toprağın killi olması ve gazın yavaş yavaş boşalmasını önlemesi gerekiyor. Ama sonuçta ikide bir de mezarlıklarda "nur" görünmüyor. Sonuç olarak verdiğin bilgi doğru @gloria. Demek ki neymiş, sıcak yaz zamanları mezarların yanında durmak riskli olabilir. "Nur" parlayabilir! Bir hurdacının değerlendirilemeyen tek hurdanın insan hurdası olduğunu söylediğini duymuştum. Bu durum gelecekte değişebilir. Ölülerin yakılması ile hatırı sayılır ölçekte enerji üretilebileceği hesaplandı. Yani matrix gibi insanla çalışan elektrik santralleri olabilir.
  14. Hadisin kabul edilip edilmemesi islamın eleştirisi bakımından bir şeyi değiştirmez. Eleştiri istenirse hadis, istenirse ayet üzerinden yapılır, farketmez. Fakat müslümanlardaki genel eğilim, hadis üzerinden eleştiri yapıldığında hadisi kabul etmemek şeklindedir. Bir hadisi inkar etmek müslümanların çoğunluğu açısından bir sorun oluşturmuyor. Müslümanların gözünde ayetin ise böyle olmadığı açık. Ayet inkarını ise çok büyük bir sorun olarak görmeleri doğal zaten. Ayetlerin birbirinin hükmünü ortadan kaldırıp kaldırmadığı benim sorunum değil. Bu dini bir tartışmadır. Bu tartışmaya girmek için önce müslüman olmak gerekiyor. O yüzden ben bu tartışmaya girmem. Ama Kuran'da çelişkili ayetler vardır. Artık bunlar birbirinin hükmünü kaldırıyor mu, kaldırmıyor mu o sizin sorununuz. Tevbe adı verilmiş Kuran bölümüne göre, islam toprağında ancak ehli kitap olarak tanımlanan kişilerin cizye vermek şartıyla hakları vardır. Onun haricinde hak yoktur. Müşrikler zaten öldürülecek. Üstelik müşrikler pisliktir diyerek öldürülmelerini ister. Tevbe adlı bölüm Vatikan'daki gibi gizli mahzenlerde filan saklanmıyor. Herkes ulaşıp okuyabilir. Bunun o zamana göre filan diye bir kaçışı olamaz. Suçlular demiyor, müşrikler diyor. Müşrik inancına sahip olmayı başlı başına suç kabul ediyor ve cezasını ölüm olarak belirliyor. Ya da sürgün edilmelerini istiyor. Bu ağır bir insan hakları ihlalidir ve kabul edilmesi insan haklarına en temelinden aykırıdır. Kimse inancı yüzünden öldürülemez ve sürgün edilemez. Bu soykırımdır. İnsanlık suçudur. Gördüğünüz gibi islamı eleştirmek için hadislere hiç gerek yok. Kuran eleştirilmek için yeterli. Bir inancı benimseyenlerin sayısı, o inancın doğruluğu hakkında bir veri oluşturmaz. Tersine en büyük yanılgılar, en uzun süren ve en çok insanın benimsediği inançlardır. Gerçeklere ulaşmak zahmetlidir ve önyargılardan arınmayı gerektirir. O yüzden tersine yaygın olan inançlardan şüphe etmek daha doğru olur. Dünyada biri tatlı, biri tuzlu karışmayan iki deniz yoktur. Var diyen, bu denizlerin adlarını verir. Bu, milattan önce Akdeniz'de ticaret yapan Fenikelilerin Nil deltasından tatlı su alabilmeleri ile ilgili bilginin dejenere olup Kurana geçmiş hali. Deltada nehrin debisinin yüksekliğinden dolayı tuzlu su tabii ki ötelenir. Bunun denizlerin karışmamasıyla bir alakası yok. Bütün denizler birbirine karışır.
  15. Kuran hakkında insanları aldatanlar müslümanların ta kendileridir. Kuranı araştıran ve bilenler onun ne olduğunu çok iyi bilirler. Ama okumamış, araştırmamış insanlar müslümanlar tarafından sürekli onda iyi şeyler yazdığı konusunda propaganda yapılarak aldatılır. Bu aldatmanın bir örneği de burada görülüyor. Burada açıkça Kuran'da yazmayan şeyler yazıyor gibi gösterilip yalan söylenmiş. Müslümanların yalan söylemenin günah olduğunu iddia ederlerken rahatça yalan söylemeleri dikkat çekici. Burada söylenen yalan ise, inandıkları allah hakkında olduğu için, müslümanlar adına çok daha vahimdir. Çünkü allah sözü olduğu iddia edilen kuranda yazmayan bir şey, yazıyor denilerek yalan söylenmektedir. Yalanın büyüğünü söyle ki inandırıcı olsun yöntemi uygulanmaktadır. Yalan ise şu: 4/7 nolu ayette "bir pay vardır" diye bir ifade yoktur! Bu yalandır. Olan ifade aynen şudur: "nasibun mimma tereke" Bunun anlamı, terekeden, yani bırakıttan, yani mirastan nasibi vardır. Burada ne bir kelimesi geçiyor, ne pay kelimesi geçiyor. Bunlar tamamen yalan. Peki müslümana yalan söylemek, üstelik inandığı allah hakkında yalan söylemek, üstelik inandığı kitapta yazmayanı yazıyor diye yalan söylemek yakışıyor mu? Biz bu dinin samimiyetine nasıl inanacağız? Yalan üzerine bir şey inşa edilebilir mi? Kuranda önce 4/7 nolu ayette kimlerin mirasta "nasibi" olduğu söyleniyor, sonra da bu nasiplerin paylaştırma oranları 4/11 de belirliyor. Gerçek bu. Müslümanların yalan söylediği, ateistlerin doğruyu söylediği bir dünyada yaşıyoruz. Bu durum neyin göstergesi acaba? Bu din yalan olabilir mi? Bu kitabı cahil adamlar yazmış olabilir mi? Allah diye bir tanrı yok ve kitap filan da göndermemiş olabilir mi?
  16. Değil aslında ama sadece bilinçliler bunu görebilir. Bir adamın elinin beyaz ışık saçması, Yüzüklerin Efendisi'ndeki tehlike anında lamba gibi ışık veren sihirli şişe gibi uydurma bir masaldır. Ama birinciyi tanrı bildirdi diye inanılır, ikinciyi Tolkien hayal etti denir. Bu kadar farklı bakış açısı ile bakılan iki masal da tamamen aynıdır. Aralarında en küçük fark yoktur. Sadece bilinçliler için...
  17. Doğru, şeriat hakkında bir şey bilmiyorsunuz. Şimdi eğer hadis verirsem kabul etmeyeceğiniz anlaşılıyor. Halkı müslüman ülkelerdeki uygulamalar da elbette saptırılmış olabilir. Değil ama olabilir. O yüzden onları da geçiyorum. Şeriatın ne dediğini doğrudan Kurandan alıp göstereceğim. Kuranın son yazılan bölümlerinden birisi Tevbe bölümüdür. İşte ondan sonra bir Nasr bölümü yazılmıştır, yani Tevbe denilen kısım son hükümleri içerir. Bunu şundan belirtiyorum, Kuranda ilk başlarda yazılan "dinde zorlama yoktur" gibi ayetler islamın güçsüz zamanında yazıldığı için sonradan bunları geçersiz kılan Tevbe gibi bölümler yazılmıştır. Tevbe ise Mekke ele geçirildikten sonra, yani güçlü zamanda yazılmıştır. Yani asıl son hüküm budur. Tevbe adı verilmiş bölümde şeriatın halkın inançlarına nasıl baktığı yazar. Açıp okursan, müşriklerin görüldükleri yerde öldürülmelerini, ya da öldürmek istenmezse sürgün edilmelerini ister. Yani sonuçta islam toprağında müşrik olamayacak. Sürgün veya katliam yoluyla. Bu tabii ağır bir insanlık suçu. İnsanlar inançlarından dolayı asla ve kesinlikle sürülemez ve öldürülemezler. Bu aklın ucundan bile geçirilemez. Çok ağır bir suçtur. İnançlarından dolayı en küçük baskıya bile uğratılamazlar. İstediği tanrıya, beş de on da olsa inanır. İnsan hakları ve inanç özgürlüğü bunu gerektirir. Peki islam toprağında müslümandan başka kimse olamaz mı? Olur. Tevbenin devamını okuduğumuzda kimlerin olabileceğini görürüz. "Ehli kitap" denen hristiyan ve yahudilerin cizye vermeleri şartıyla yaşamalarına izin verilir. Bu cizyeyi de "elleriyle küçülerek" verecekleri söylenir. Bu ifade, insanları inançlarından dolayı küçümseyen, insanlık dışı ve kullanılması çok talihsiz olan bir ifadedir. Görüldüğü gibi şeriat insan haklarına temelden aykırıdır. Uygulanmasının aklın ucundan bile geçirilmesi insan haklarını, erdemlerini dinamitlemeye çalışmak anlamına gelir. Kurandaki allahın hükümlerini uygulamayanlar kafir olur ifadesine gelince. Elbette bu insanlık dışı hükümleri uygulamak söz konusu değil ve bununla Kurana göre kafir olunmasının hiç bir önemi yok. Kuran zaten cahil insanlar tarafından yazılmış, tarihte kalması gereken bir kitaptır. Günümüzde bir geçerliliği olduğundan bahis açmak bile mümkün değildir.
  18. Başlıktaki okkalı iddiaya bakınca ben de meraklandım, Kuranda nasıl bir kanıt varmış diye! Tabii bunun uyduruktan bir iddia olduğu çok açık, Kuranda böyle bir kanıt olmadığı son derece kesin de, bakalım neymiş dedim. Kuranda Ayşe'nin 18 yaşında evlendiğinin kanıtı olduğu iddiası son derece gülünç. Böyle bir kanıttan emare bile yok! Hangi ayetmiş bu, zahmet olmuş galiba vermek. Kuran ayetleri numaralıdır, numarayı vermek zor olmamalıydı! Tersine Kuranda evlenme yaşının bir alt sınırı olmadığının kanıtı vardır. Çünkü henüz adet olmamış kadını boşamaktan bahseder. (Talak 4) Boşadığına göre demek evlenmiş değil mi? Henüz adet görmeden. Yani çocuk yaşta. Gelebilecek itiraz kadın başka nedenle adet görmemiştir olacak. Bu itiraz geçerli olamaz, böyle istisnai bir durumun özellikle belirtilmemesi, ergenliği geçtiği halde adet görmeyenlerin kastedildiğinin üzerine basarak vurgulanmaması daha ayrı bir felaket olur. Bu kadar üstünkörü, rasgele yazılan bir kitabın ilahi olması olasılığı net olarak sıfırdır. Konu kesin ve net. Kuranı yazan kişiler pedofiliye kapıyı sonuna kadar açık bırakmışlardır. Bu da en korkunç insanlık suçlarından olan çocukların cinsel istismarını islam dinine temelden dahil etmiştir. Bu dogmatik kitabın hiç bir dediğine uymamak insanlığın bir gereğidir.
  19. Zaten sorun da çocuğu öldürenin kim olduğunun belirsiz bırakılması. Bu çok vahim bir durum. Çocuk bir kazaya kurban gitmiyor, bir hastalık nedeniyle filan ölmüyor, öldürülüyor. Öldürenin kimliği ise belirsiz bırakılıyor. Bu berbat bir anlatım. Kuran yazarları öykü anlatmayı hiç ama hiç bilmiyorlar. Kuranda anlatılan öyküler berbat öykü anlatma dalında Nobel edebiyat ödülü kazanabilir. Öykü ancak bu kadar berbat anlatılır, örnek olsun da böyle berbat şeyler yazmayın diye... Öykü bir dolu tutarsızlık içinde boğulan son derece abes bir anlatım. Musa ile yolculuk yapan genç azık balığı mola verdikleri kayada unutuyor ve Musa'ya diyor ki: "Balık canlanıp denize gitmişti. Onu bana şeytan unutturdu!" Musa da işte bu beklediğim işaretti, oraya dönmeliyiz" diyor. Yani şimdi bu olabilecek bir şey mi? Ne unutması yahu? Azık balık canlanıyor, denize gidiyor. Boru mu bu? Oğlanın yerinde zıplaması lazım, balık canlandı, balık canlandı diye. Sen bir de tut, böyle bir şeyi unut! Tutarsızlık diz boyu. Böyle öykü anlatılmaz. Madem yazmayı bilmiyorsun, kitap yazıp bir de allahtan diye lanse etmeyeceksin. Bu değil allahtan, doğru dürüst bir şey bilen insanların yazması dahi olamaz. Değil ki allahtan olacak. Bu mümkün değil. Sıfır olasılık...
  20. democrossian

    Kedi

    Dilim sürçmüş... Önceki kedim Yumak'ımı, prensesimi hâla unutamamışım... Pamuk ise hayret edilecek bir şey ama hâla kızgınlık göstermedi. Belirtiler var gibi ama dikkate alacak kadar değil. Veteriner kızgınlık gösterince getir dediği için daha götürmüyorum. Aşıları bittiii, huysuzluğu geçtiii... Şeker gibi kedi oldu... Pamuk şekeri...
  21. @@politika, yanlış düşünüyorsunuz. Ateizm en objektif ve koşullanmasız, özgür bakıştır. Din ile özgürlük yan yana gelmesi olanaksız iki kavramdır. Dinden özgür olunmadan asla doğru biçimde düşünülemez. Ha, dinden özgür olmak doğru biçimde düşünmeyi garantilemez. Böyle bir garantiyi zaten kimse veremez. Yukardaki Türk - İslam sentezi ile ilgili iletimi dikkate almanızı öneririm. Bu sentez, bu ülkenin ayağındaki en büyük köstektir. Bundan kurtulmadan ülkemiz asla yol alamayacaktır. İslam çok ayrı bir şey, Türklük çok ayrı bir şey. Bu laikliğe de tümüyle aykırı. Türklük siyasi bir kavram, İslam dini bir kavram. Bu sentez, laikliği dinamitleyen en tehlikeli yaklaşımdır.
  22. Kuran ile Türkiye'deki İslam anlayışı öyle farklı ki, arada çok büyük bir uçurum var. Neredeyse hiç kimse Kuranda ne yazdığını hiç bilmiyor. Öğrenmeye de yanaşmıyor. Bunun nedeni ise şu: Türkiye'de Türk -İslam sentezi adı altında garip ve çok yanlış bir ideoloji beslendiği için, herkes yanılıyor. Yanılmayan, gerçeği ayırt eden ve böyle bir sentezin olamayacağını, bunun ırkçılıktan daha beter, hem ırkçılık, hem dogmanın ölümcül karışımı bir zehir olduğunu görebilen çok az. Bu ikisini ayırd etme bilinci çok önemli. Vurunca ikisine birden vurulacak gibi bir algı ve savununca ikisi birden savunulacak, ayrılamazlarmış gibi bir yanılgı, bu ülkenin en vahim yanılgısı. Buna düşmeyen kişi maalesef son derece az ve ülkenin düşünce dünyası çok vahim bir aymazlık içinde. Bu sorunun çözümü, din ile siyasetin asla birlikte olamayacağı, Atatürk ilkelerinin anlaşılması ve uygulamaya geçmesi çok ama çok önemli bir aciliyet. Bunu herkesin bir an önce görmesini dilerim. Ülkenin birincil sorunu bu Türk - İslam sentezi denen garabetten kurtulmaktır.
  23. Ateizme göre doğadan niye örnek alınsın? Doğadan örnek "toplanır" anlamında alınır ancak. Doğada hayvanlar ne yapıyorlarsa haydiii aynısını yapalım diye bir mevzu olduğunu kim söyledi ki? Hayvanlar bilimsel laboratuar, gözlemevi kuruyor mu, bilgisayar kullanıyor mu, kitap dergi okuyorlar mı? Bunları hayvanlardan mı aldık? Biraz ne söylendiği bilinerek konuşulsa nasıl olur acaba?
  24. Hiç bir çarpıtma, İslam dininin Arap mitolojisi olduğu gerçeğini değiştiremez. Nasıl "Zeus" Yunan mitolojisinin tanrısı ise, "Allah" da Arap mitolojisinin tanrısıdır. Bunun lamı cimi, eğip bükecek bir yanı yok.
  25. democrossian

    Kedi

    Benim Pamuk'a gelecek iç güveyi, yani şu benim oğlanın sarı-beyaz erkek kedisi, oldukça yüksekten (bir kaç bin metre kadar) üstümüzden geçti gitti. Oğlan arkadaşına vermiş, o da uçağa bindirip tatile götürmüş keratayı. Pamuk burda güvey beklesin, çapkın tatilde bir sürü kediyle... Gerçi ben rahat nefes aldım, torun sahibi olmaya hiç hazır değilim. Veteriner ablasına üsteliyorum, yahu kısırlaştır şunu diye, hiç oralı olmuyor. Kucağına alıp seviyor, seviyor, "küçük dahaaa... Dursun azıcııık" dan başka laf etmiyor, sonra veriyor kucağıma, "al götür, sonra bakarız" diye postalıyor beni.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.