Zıplanacak içerik

democrossian

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

democrossian tarafından postalanan herşey

  1. Yo, tersine, allahın olmadığına ve dinin insanlar tarafından yaratıldığına karar vermem oldukça uzun bir süreç aldı. Bu bir anda karar verilecek bir konu değil. Kendini bildiğinden beri sürekli biçimde dayatılan empozeler içinde oluyorsun. Bunu gün gelip elinin tersiyle itmek hiç öyle kolay değil. Şu kesin ki, dindar olmak hiç bir çaba gerektirmeyen, kendiliğinden olan sıradan bir durum. Ateist olmak ise çaba, birikim, cesaret isteyen üst bir bilinç düzeyi. Bu son derece kesin ve açık, net.
  2. Ebu cehil ve Muhammedin gerçekten yaşamış olduklarına dair hiç bir bilimsel kanıt bulunmuyor. Keloğlan ile dev arasında geçen savaş kadar bilimsel temelden yoksun. Bütün tarihsel kişilikler böyle diye bir iddiada sakın bulunmayın. Milattan çok önce bile yaşamış kralların, firavunların, hakanların yaşadıklarına dair o kadar çok kanıt var ki, hiç şüphe götürmez. Muhammet hakkında tek bir kanıt bile yoktur. Emanetleri denilen eşyaların hiç birinin bilimsel teste tabi tutulmasına izin verilmez. Mezarını açmak, dna testi yapmak filan aklın ucundan geçecek iş değil. Bir tarihsel dönemin güya küp şeklinde yapılmak istenmiş fakat bu bile başarılamamış, kenarları metrelerce farklı yapıdan başka bir kalıntısı nasıl olmaz? Bu olacak iş değil. Ellerinden bir bu gelmiş, o da bu kadar mı gelmiş! En hiç bir şey bilmeyen insanlar bile eline bir ip bir çubuk bir şey alır ölçer, şunu düzgün bir şey yaparlardı. İnanılır gibi değil, akla zarar, tek bir basit bina ve o da bir yapı! Ha bir de yanında siyah bir taş! Hepsi bu!
  3. Osmanlıların devşirme yöntemi, tam bir vahşi sömürü biçimidir. Köy köy dolaşıp nerde gürbüz iri yapılı çocuk varsa toplayıp götürmek, hem karşı tarafı güçsüz bırakıyor, hem kendine güç kazandırıyor. Osmanlı savaşları bu şekilde kazanıyordu. Cesaret, kahramanlık, hepsi hikaye... Yok öyle bir şey. Bu devşirme askerlerin evlenmesi yasaktı. Taşınmaz mal edinmeleri yasaktı. O yüzden ne yapacaklar, bir savaş çıksa da gidip istediğimiz kadar tecavüz edip istediğimiz kadar yağma yapsak diye savaş beklerlerdi. İşgal edilen bir beldede üç gün her türlü yağma ve tecavüz tamamen serbest bırakılırdı. Üç günden sonra asayiş sağlanırdı. Hatta Osmanlıda "İstanbul yağmasında mı zengin oldun" diye bir söz bile vardı. Tabii ki İstanbul da üç gün yağmalanmıştır. Kural buydu. Görüldüğü üzere tam bir vahşi sömürgeci düzeni. Tüm ekonomi yağmalamaya, gnimet ve vergilere bağlı. Bu yüzden ne zaman savaş kazanılamadı, Osmanlı çökmüştür. Olay bu...
  4. Hiç düşünülmeden, peşin yargı ile hazırlanmış videolar… Çok az düşünülse, anlatılanların tümüyle anlamsız olduğu kolayca anlaşılır. Bu tür çalışmalar, sinekten yağ çıkarma çabası gibidir. Önce karar veriliyor, sonra bu verilmiş kararı desteklemek için kanıt yaratılmaya çalışılıyor. Tıpkı bir kişinin önce suçlu olduğuna karar verip, sonra suçlu olduğunu gösteren sahte kanıtlar üretmek gibi. Önce allahın olduğuna ve kuranı gönderdiğine karar veriliyor. Sonra bu gerçek dışı bilgileri kanıtlayan anlamsız bilgiler üretilmeye çabalanıyor. Bulutlar hakkında sorulan soru, bir kilo demir mi ağır bir kilo pamuk mu sorusu kadar anlamsız ve yanlış soru. Doğru soru, demir mi yoğundur pamuk mu şeklindedir. Bulutlar niye ağır olmasın, elbette ağır olacaklar. Yoksa milyarlarca ton nehir suları nasıl akacaktı! Bir ton su ağır mıdır? E ağırdır, elinizle kaldıramazsınız. Bir ton su buharlaştığında yine ağır mıdır! Havada asılı duruyor ama herhalde aklı olan hiç kimse şüphe duymaz, yine bir ton! Ağırlığı değil, yoğunluğu azaldı. Daha da bir açıklama yapmak artık herhalde gereksizdir. Kuranda hiçbir mucize yoktur. Kuran taş devri bilgisinin bile gerisinde bir bilgi düzeyindedir. Uydurulan tüm mucize iddiaları, bulutlar hakkındaki bu iddia kadar boş ve anlamsızdır.
  5. İnsanlar çocuklarının zihnine din allah bulaştırmakla çok iyi bir iş yaptıklarını sanıyorlar ama çok yanılıyorlar. Çocuklarına çok büyük kötülük yapıyorlar, farkında değiller. Ölümden sonra yaşamaya inanmakla insan ancak psikolojisini bozar, başka işe yaramaz. Toprağa gömülü halde yaşayacağına inanmak nasıl bir kabussa, din işte bu kabusun ta kendisidir. Çocuklarına din empoze edenler, çocuklarına nasıl bir kabus, ne tür bir karabasan hediye ettiklerinin farkında bile değiller.
  6. Nedenselliği bilmediğiniz için böyle korkuyorsunuz. Sanıyorsunuz ki olayların akışını yöneten bir tanrı var. Yok öyle bir şey. Nedenselliğin akışı bir nehrin denize akmasından hiçbir şekilde farklı değil. Nehirler denizlere yerçekimi nedeniyle akar. Sizin hayatlarınız ise bir nehrin akmasından görünürde çok daha karmaşık bir nedensellik içerisinde. Bu karmaşayı öyle sadece yerçekimi ile açıklayamadığınız için tanrıya inanmak zorunda olduğunuzu sanıyorsunuz. Ölüm diye bir şey yoktur halbuki. Nasıl yoktur, her gün bunca ölen ne o zaman diye sormayın. Neden sormayın, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yok. Çünkü yaşıyoruz. Öldük. “Tüüüh öldük işte gördün mü bak” diyemeyeceğiz. Bunu diyemeyeceğimize göre ölüm yine yok. Ölünün, öldüğünün farkında olmaması, işin sırrı burada. Ha yok, “ben illa tanrıya inanacağım” derseniz, ölümden daha çoook tırsarsınız. Tanrıdan sadece insanlara haksızlık, kötülük yapmış olanlar korkar. İyi insanların tanrıdan korkmak için bir nedenleri yoktur. Tanrı diyelim ki var, bana ne soracak ki? Kimseye bir kötülük yapmadım. Neyi soracak?
  7. Evet bir çok tutucu kişi, günaydın dendiği zaman yanıt vermediği gibi kötü kötü bakıyor ve muhakkak ki içinden "niye allahın selamını vermiyor bu kafir" diye düşünüyor. Çok vahim ve rahatsız edici bir bağnazlık. Kendi bildiği selamı verdiğinde başka şekilde yanıt aldığı, örneğin işte meraba filan şeklinde, o zaman ise daha kötü, bu kez allahın selamını almadı diye daha kötü bakıyor. Selamın biçimi konusu toplumu çok kötü şekilde ayrıştırıyor. Arapça selam verenler müslüman, arapça vermeyenler kafir gibi bir algı yaratılıyor. Bu çarpık algıların bu toplumu düze çıkaracağını maalesef hiç sanmıyorum. Bunlar son derece tehlikeli çarpık algılar. Din üzerinden ayrıştırma çalışmaları son raddelerine ulaştı, çok vahim bir ayrışma yaratılıyor.
  8. Kuran, insanları hür, köle, dişi diye ayıran bir kitaptır. Kuranda şöyle yazar: "ey inananlar kısas size yazıldı hüre hür köleye köle dişiye dişi" Bu son derece vahim bir ifadedir. İnsanları sınıflara ayırmak, köle diye bir sınıf icat etmek, dişileri ayrı bir sınıf saymak, bunlar korkunç ifadeler. Üstüne üstlük, kısas gibi bir cezayı uygulamak için sınıf ayrımı gözetmek! Bunlar insanlık ilkelerine temelden şiddetle aykırı çok korkunç ve vahim sözlerdir. Böyle bir kitaba uyulması diye bir durumun insanlık adına söz konusu bile edilmemesi gerekir.
  9. E davul bile dengi dengine dememişler mi... Demişler. Doğru da demişler.
  10. Dini hikayeler konusu irdelenmesinde yarar olan bir konudur. Bazı müslümler, dinlerini sürekli hikayeler üzerinden sürdürme eğilimindeler. Her konuda anlatacakları bir hikaye bulunur. Serçenin süleymanın saltanatını yerle bir etme iddiasından tutun, akla gelebilecek her konuda hikaye üretilmiştir. Fakat bu hikayelerin çoğu acemice, derin düşünülmeden, akla geldiği biçimde ortaya atılıvermiştir. Bu hikayelerde odaklanılan bir konu vardır. Lafı o konuya getirmek için bir kaç hamleden sonra mevzuya girilir. Fakat çoğu kez bu hamle aşamaları tutarsız ve çelişkilidir. Yani Lafonten gibi bir edebiyat düşünürü çıkıp da şu hikayeleri bir derleyip toparlayayım, bir kılığa sokayım bir düzen vereyim dememiş. Büyük bir kültürel eksiklik islam dünyası adına. Rasgele bir kargaşa ve karmaşa şeklinde saçma sapan hikayeler anlatılıyor. Hemen buradaki hikayeyi ele alalım. Şimdi başta bu hikayeyi bir müslüm beğenemez. Böyle bir lüksü yok. Bu hikayeyi beğenmek demek, islam adına söylersek inkara varır. Çok mu iddialı geldi! Kanıtlayayım: Hiç kimse islama göre allaha küsüp dua etmeyi bırakma lüksüne sahip değildir. İbrahim bunu duyduğu anda o kişiyi tebeye davet etmesi gerekir. Çünkü islami literatürde bunun adı "yeis" dir. Yeis ise küfür olarak kabul edilir. Şimdi acayip bir durum ortaya çıkıyor. Müslümler islamı bilmiyorlar. Bu en temel islami kuralı bilmeyip, bu uyduruk hikayeyi beğeniyorlar. Bir ateist ise islamı müslümlerin hepsinden yüz kat daha iyi biliyor. Bu islam adına büyük bir utançtır. Şöyle örnekleyeyim: Bir kişi tek kelime almanca bilmeden Karl Marx'ın Almanca Das Kapital kitabını tek kelimesii anlamadan okusa... Ve ben sosyaistim dese... Ne kadar komik olur değil mi. Ama tek kelime Arapça bilmeden kuran okuyup ben müslümüm demek son derece normal karşılanıyor. Bu çok acayip bir durum değil mi?
  11. Asıl konulardan biri de şu ki, kuran'da putları test etmek için önerilen yöntemi diğer putlarla birlikte allah da geçemiyor. Kuran'a göre putlara sesleneceksin, cevap vermezler. Putlardan bir şey isteyeceksin, yine vermezler. Putlara yaptığınız hiç bir eyem, karşılık bulmaz. Kuran'a göre putlar böyle test edilir ve put oldukları böylece anlaşılır. Örneğin heeey hubal! Ses yok. Sana diyorum heeeey hubal! Yine ses yok. Sana diyorum dedim hubal, bir ekmek versene! Ortada ekmek mekmek yok. Haaa, anlaşıldı, bu hubal put! Peki test sırası allaha geldi. Bir de onu test edelim: Heeey allah! Ses yok. Sana diyorum heeeey allah! Yine ses yok. Sana diyorum dedim allah, bir ekmek versene! Ortada ekmek mekmek yok. Haaa, anlaşıldı, bu allah da put! Şimdi bu benim kafamdan yazdığım bir hikaye değil. Doğrudan doğruya kuran'da yazan, put testi için önerilen yöntem. Yöntemi allaha uyguladık, allah da put çıktı.
  12. Bir kaç kez sorulmuş bir soru olduğu için yanıt vermem iyi olur. Soru değişik şekillerde sorulmuş ama özeti "gerçeği bilsen bunu insanlara nasıl duyururdun?" şeklinde. Bunu bir varsayım olarak düşünmeye gerek yok. Çünkü bu bir varsayım değil, bu zaten mevcut bir durum. Yani ben gerçeği zaten görüyorum. Görsem ne yapardım diye düşünmeme gerek yok. Gerçeği gördüm ve şu an yaptığımı yapıyorum zaten. O gerçek ise şu: İslam dini, yağmacılık yapmak, savaş ganimeti ve köle ele geçirmek amacıyla ortaya atılmış bir dindir. Bunu kuran'ı baştan sona okuyan bir kişi çok rahatlıkla görür. Bu kitabın tek amacı vardır, inanç ayrımına dayalı insanları öldürmek, mallarına el koymak, çocuklarını köle ve cariye yapmak. Gerçek bu. Bu gerçeği nasıl duyurursun sorusunun yanıtını da şu anda vermiş bulunuyorum. Bu şekilde duyururum. İslam budur, islamı başka bir şey zannedip kendinizi aldatmayın diye uyarırım.
  13. Okuduğunu iyi anlamak gerek. Burada kuranda namaz yoktur denmiyor. Kuranda nasıl namaz kılınacağı tarif edilmez deniyor. Örneğin iki kez yere kapanıyor, bir kere eğiliyorsunuz değil mi müslümler. Kuranda iki kez yere kapanın, bir kez eğilin yazıyor mu? Yazmıyor. Öğleyin, ikindin ve yatsıda dört, sabah iki, akşam üç böyle tapınma seansı yapın da yazmıyor. Burada anlatılan, bunları hadislerden alıp madem yapıyorsanız, hadisleri demek ki öyle kafanıza göre reddedemezmiş, sadece kurana bakarak islamı yaşarım diyemezmişsiniz gerçeğidir. Sadece kurana bakarak anlaşılamayacak böyle çok fazla konu var. Namaz sadece bir örnek. Tabii ki bu, islamı doğru, düzgün yaşayın anlamında da değil. İslamdaki çelişkiler anlatılıyor. Net, ne olduğu açıkça belli bir islam yoktur. Daha böyle bir sürü çelişki var. Kuranda aptesi nelerin bozduğu yazar. Bunlar içinde gaz çıkması yoktur. Peki, bu durumda namaz kılarken gaz çıkmasının hiç bir sakıncası olmayacak mı? Gaz çıktı ama bir şey yok, devam... ****
  14. Kuranda açık, net şekilde "allah ve resülü bir işte hüküm verdiği zaman....." yazar. (33/36) Bu ifade ile, apaçık şekilde kuranda güya karşı çıkılan ve en şiddetli şekilde yüklenilen "şirk"i bizzat kendisi önermektedir. Bu apaçık hüküm koyma yetkisini allahla birlikte resüle tanımaktadır ki, bu apaçık şirk tanımı içine girer. Şaşılacak bir durum değil, kuran böyle bir çok çelişkilerle doludur. Bu sadece bir tanesi. Müslümlerin çıkmazları bununla kalmaz. Eğer allah tek hüküm koyucu olsa, resüle yetki tanınmasa, müslümlerin domuzdan, leş, kan, allahtan başkasına kesilen hayvan dışında her eti yemeleri gerekirdi. Kedi, köpek, kurt, ayı, tilki, timsah, kertenkele, böcek, kurt, solucan ne bulurlarsa. Markette bunlar satılsa hangi müslüm alır yer? Alırız yeriz derlerse sorun yok. Bunları yemeyen bir kişinin kalkıp sadece allah haram kılar deme şansı bulunmuyor. Çünkü kuranda "bana vahyedilende (saydıklarım) dışında haram bulamıyorum" yazar. (3/145) Toprak kazıp solucan çıkarıp yemeyecek olan, hiç allahtan başkası haram kılamaz diye ahkam kesmeye kalkışmasın. Solucanı yesin, tamam sözünün eriymişsin derim. Bu iddiada bulunan, solucanı yiyecek. Yoksa havaya konuşmuş olur. 59/7 nolu pasajda ise "nehy" kelimesinin kullanılması, resülün burada bir hüküm verdiğinin açık kanıtıdır. Ne verdiyse alın dese sadece ganimet anlaşılırdı. Ama nehiy dediği zaman bu yasak demektir. Burada ifade genelleşiyor. Konu elbette ganimet. Fakat ganimet dağıtımı üzerinden, genelleştirme yapılarak resülün yasak koyma yetkisinin bulunduğu vurgulanıyor. Yani ganimetten şunu verdi, fazla isterseniz yasak demek oluyor. Bu pasajda müslümlerin kendi yazdıkları tarihlerine göre, kurayza kabilesini savaşa zorlamak için hurmalarını söktüklerini ve yine de savaşmadıkları, sürgün edilmeye razı şekilde teslim olmalarına rağmen, kana susamış bir canavarlıkla etekleri açılıp bakılarak ergen olduklarına karar verilen oğlanlar dahil, yüzlerce kişinin kılıçla kafaları kesilerek katliam edilmesine işaret ettiği ise ayrı bir utanç. Müslümlerin kendi tarihlerindeki katliam itirafları ile bu pasajın örtüşmesi korkunç bir şekilde bu katliamların yapılmış olduğunu gösteriyor. Erkekler öldürüldükten sonra kadınların cariye olarak paylaşılması ise insanlık utancı. Bu katliamlar müslümlerin kara lekelerinden sadece biridir. O zaman öyleydi, tarih savaşlarla dolu diye kimse savunma yapmasın. O zaman kuran kıyamete kadar tüm insanlık için geçerli iddiasını bırakacaksınız müslümler. Ya o zaman öylesi normaldi demeyin, ya kuranın geçerliliğini iddia etmeyin. İkisini birden iddia edemezsiniz. Kömür hem karadır hem ak diyemezsiniz.
  15. Müslümler kuran'ı kasıtlı bir şekilde sürekli yanlış tercüme ediyorlar. Çünkü doğru tercüme ederlerse son derece sıradan bir metin olduğu ortaya çıkacak. Bunun için kendi yükledikleri yanlış anlamlarla süslemeleri gerekiyor. Burada söz konusu edilen ayette kesinlikle büluğa eriştiklerinde filan demiyor. "İza belağan nikah" diyor. Bu, nikaha eriştiklerinde demek. Yani birisi onları nikahladığında. Türkçedeki muradına ermek, amacına erişmek örneklerindeki anlamlar gibi. Biri çıkar onu nikahlarsa, nikaha erişmiş olur. Yetim bu kız şimdi, dayısı, amcası filan himaye ediyor. Tabii babasından kalan mal ile birlikte. Kızı biri istedi, nikahladılar. Tabii damat kızla birlikte malı da götürmek istiyor. Bu durumda bakın diyor, kız malına sahip çıkabilecek düzeyde olgunsa, verin, yoksa vermeyin diyor. Bu zaten başlı başına onun çocuk olduğunun, malına sahip çıkacak yetenekten yoksun bulunduğunun kanıtı. Yoksa niye bakın bakalım sahip çıkabilir mi desin? Kız erişmiş ise, malını niye almayacak? Belli ki kız küçük veriliyor. Kız erişkin olsa ver dayı amca neciyse der yani, malını koyar gider mi? Kız küçük, malı damat yer diye endişe var. Bu anlam kesin, hiç kıvranmanın yeri yok. İslamda çocuk evliliği sakıncalı bulunmamıştır. Beşik kertseler engel çıkarılmamıştır. Bu da ilkel olduğunun göstergelerinden sadece bir tanesi...
  16. Allah elbette ki yoktur. Bu, tanrının olmadığından çok daha kolay, açık bir konudur. Tanrının olup olmadığı daha çetrefildir. Ama allahın olmadığı son derece açık ve nettir. Allahı Araplar uydurmuştur. Tıpkı zeusu Yunanlıların uydurduğu gibi. Arada hiç fark yoktur. O Yunan mitolojisi, allah da Arap mitolojisi. Neden çok kolay ve açık, çünkü allahın gönderdiği iddia edilen kuran adlı derlemenin bir tanrı yazdı denilebilecek hiç bir özelliği yoktur. Tamamen ve tümüyle sıradan, ortaya çıktığı çağın bilgisinin bile çok gerisinde bir bilgi düzeyi ile yazılmıştır. İçinde bilimsel tek bir bilgi yoktur. Tümüyle insan haklarına aykırı hükümler ortaya atar. Bunlar o kadar insanlık dışıdır ki, uygulanmalarını aklın ucundan bile geçirmek en büyük geriliktir. Herhangi bir tanrı olsaydı bile, böyle bir şey göndermesi olanaksız olduğundan, allah kesinlikle yoktur.
  17. Konunun evrimle alakası yok ama din savunucularının bilindik huyudur bu. Ne zaman köşeye sıkışsalar "haaa demek maymundan geldiniz!" Maymundan tabii ki geldik, ona zerre kadar şüphe yok, bu son derece kesin bir gerçek de... Bugün gördüğünüz maymunlardan değil. Bugünkü maymunlar ile bizim atalarımız ortak. Bu şekilde. Ayrıca maymundan geldik de filden gelmedik diye bir söylem de son derece bilim dışı. Fil için de aynı durum söz konusu. Bugünkü filler ile maymunlara göre daha uzak bir geçmişte atalarımız ortaktır. Herhangi bir canlıyı söyleyin, onunla da atalarımız ortaktır. Ama bazılarıyla ortak atamız daha yakın, bazılarıyla daha uzaktır. Yeryüzünde yaşamış ve yaşamakta olan hiç bir canlı yoktur ki diğer canlılarla aynı soydan gelmesin. Akraba olmayan hiç iki adet canlı yoktur. Marul ile de çok eski bir geçmişte de olsa, akrabayız. Bunda ne kötülük olduğu, bundan kimin niye gocunduğu da önemli. Bundan dogmatiklerden başkası gocunmaz. Hayır gübreden yetişen bitkileri afiyetle yiyorsun, bir şey olmuyor da, maymundan gelmek mi zoruna gidiyor? Elmasın gramına tonlarca kömüre verdiğin parayı veriyorsun niye gocunmuyorsun? İkisi de karbondan gelmiyor mu? Eminim ha haaa şimdi de maruldan geldik diyorlar diye konuyu sulandıranlar mutlaka olacaktır. Çok kesin ve net söylüyorum: Bu zerre kadar şüphe duyulmayacak kesin bir gerçektir: Akraba olmadığınız tek bir canlı gösteremezsiniz. Ne kadar zorunuza giderse gitsin, ki zorunuza gitmesi de son derece saçma, bunun için hiç bir neden yok, Hint okyanusunda yüzen bir plankton ile çok uzak bir geçmişte de olsa akrabasınız. Bunda utanılacak, küçük düşürücü hiç bir durum yok. Tam tersine, bu yüksek bir ahlaktır. Tüm canlıları kardeşlerimiz olarak görmektir. İnsanlık tarihinde bundan daha yüksek bir ahlak keşfedilememiştir.
  18. Kuran'da namaz denilen ibadet "salat" olarak geçer. Fakat peygamberi saygı ile anmanın da salat olarak isimlendirilmesi son derece tuhaf. Bunlara iki ayrı kavram olarak iki ayrı isim verilmesi gerekirdi. İşte allah ve melekler nebiye salat eder deyip bir de ekimi salat edin deyince bir ne bu şimdi ne oluyor durumu ortaya çıkıyor. Bu tuhaf bir durum. Arapça gibi kelime çeşitliliğinin çok olduğu bir dilde böyle bir durum olmaması, bu iki kavramın ayrı ayrı isimlendirilmesi gerekirdi. Buna yanıt olarak salatın sözlük anlamı öne sürülüyor, bu yardım, destek demek. Ama bu sorunu çözmez. Tamam lügat anlamı bu ama bu kelime iki ayrı farklı kavramın ikisini de isimlendirmek için alınmış. Mutlaka bunların ikisine iki ayrı isim bulunmalıydı. Bu iki kavramı aynı kelime ile isimlendirmek olacak şey değil. İslam dini çok amatörce düzenlenmiş. Bu düzenlemeleri bir düzene sokmak için de yüzelli tane mezhebin türemesi bu yüzden... Madem ortaya yeni bir din atıyor bu adamlar, daha iyi düşünmeleri ve daha dikkatli olmaları gerekirdi. Yani şimdi bir ayet yazdın, tamam. Ekimi salat dedin, bu namazı kılın diye anlaşılan ifade. Peki tamam. Ama şimdi innallahe ve melaiketehu yusallune alen nebi diye yazacağında bir durman lazım. Allahla melekler muhammede ekimüs salat mı yapıyor ya bi dakka nasıl oluyor diye bir durum ortaya çıkıyor mu çıkıyor! İyi bir düzenlemede böyle bir çelişkiye yer verilmemiş olması gerekirdi. Yani amatörce derken haksızlık etmiyorum.
  19. Ben baz almıyorum ama, müslümlerin kendi yazdıkları tarihe göre ayşenin ebubekirin kızı olduğunu söylüyorlar. Ebubekirin kızının korunmaya filan ihtiyacı olmaz. Çocuk yapmamış demek daha fecaat, yaşına uygun genç bir adamla evlense anneliği tadar, normal bir hayat yaşardı. Müslümler bunu öne sürmezler aslında, bu acemice bir savunu, müslümler ayşe çok zeki ve hafızası kuvvetli bir kızdı, hadis ezberlesin diye muhammede eş oldu derler. Şimdi bu savunu da kadiri mutlak bir allah iddiası ile çelişiyor. Muhammed normal sıradan bir insandır diye iddia edilse tamam, ancak genç bir zihin sözlerimi ezberleyebilir der alırdı. Ama allahın kadiri mutlak olduğuna ve muhammedin elçisi olduğuna inanıldığında bu savunu geçersiz kalır. Allah yaşı uygun bir kadının da hafızasını güçlü yapardı madem kadiri mutlaksa. Allahın eli mahkum, bir şey yapamıyor, çaresiz Muhammed genç bir kızı alıyor! Bu mudur yani! Müslümler bunu çok yapıyorlar. Savunuya geçince o zaman öyleydi, Muhammed ne yapsın türü savunulara giriyorlar. İyi de bu muhammedi siz sıradan bir adam olarak lanse etmiyorsunuz ki! Kadiri mutlak bir tanrının, kıyamete kadar geçerli bir din gönderdiği elçisi olarak lanse ediyorsunuz. Yani şimdi bir karar verin hangisi? Zamanının anlayışına mahkum sıradan bir adam mı, kadiri mutlak bir tanrının kıyamete kadar geçerli bir din indirdiği bir elçi mi! Duruma göre çevir kazı yanmasınla bu işi daha ne kadar götürebilirsiniz bilemiyorum ve bir tahminde bulunmak da istemiyorum.
  20. Zamanımın çalındığı apaçık ortada, bir kanıt sunduğunu iddia ediyor, açıyor bakıyorsun, alakası yok! Alakası olması için verdiği pasajda nisail müminin ibaresinin geçmesi gerekir, geçmiyor. Yetama'da eril dişil yüklemesi olamayacağını, bunun "insan" sözcüğü gibi olduğunu kaç kere söylemem gerekecek acaba? Aynı iddiaları tüm çürütmelere rağmen aynen tekrarlamak tartışmak değil, zaman hırsızlığıdır. Üstüne üstlük birtakım ingilizce cümleler yapıştırıyor, bunlar alıntı mı, nerden, kimden, yoksa kendisi mi yazıyor belli değil. Tüm bunlar zaman çalma yöntemleri. Durmaksızın zamanımı çalıyor. Etik, düzgün, dürüst bir yanıt vereceksen ver. Yoksa zamanımı çalmana izin vermeyeceğim.
  21. Ama oldu mu şimdi... Dürüstlüğe bu kadar aykırı davranmak yakışık aldı mı... Millet arapçadan nasıl olsa anlamaz diye bu kadar alenen anlam çarpıtmak hiç ama hiç etik değil. Maide 5 teki ifadenin konumuzla zerre kadar alakası yok. Orada "nisail müminin" demiyor ki... Orada geçen ifade "muhsanati minel müminat"! Ya da muhammede iman etmemişler dediğine bakılarak bahsedilenler "muhsanatu minel lezine utul kitab". Bunlar son derece farklı, konu ile alakasız ifadeler. Acaba nisail müminin diyor da gözümden mi kaçtı diye açtım baktım, hayır ama zamanımı çalıyorsun! Olmayan uydurma bir şeyi bana kontrol ettiriyorsun. Bu olmaz! Bu şekilde tartışılmaz. Önce açık, dürüst, temiz niyetli olacaksın. Nasıl yuttururum düşüncen olmayacak. Gerçeği dosdoğru, çarpıtmadan, bükmeden söyleyeceksin. Böyle olmadıkça tartışmak anlamsız olur. Yaptığının ne kadar etik dışı olduğunu umarım görürsün. Hiç alakası olmayan bir bağlantı kurarak zaman hırsızlığı yapıyorsun. Çarpıtma bununla sınırlı olsa yine iyi. 80 yaşında babası ölen kadına yetim dendiğini mi iddia ettim de bunu yanlışlıyorsun? Babası ölmüş çocuklara yetim dendiğini zaten ben vurguladım. "Yetamen nisa" yı türkçede nisa'yı tam karşılayan bir sözcük bulunmadığı için çarpıtmak etik değil. Bu kesin, apaçık şekilde "nisa taifesinden olan yetimler" demektir. Bunun hiç çıkarı kaçarı yok
  22. Yine savunma sahibini yanlışlıyor, beni doğruluyor. "Nisail müminin" demek, müminlerin "nisa taifesinden" olan kesimi demektir. Burada anahtar, "nisa" sözcüğünün ne anlama geldiği. Tekrarla belirttiğim gibi nisa demek insan toplumunun dişi olan kesimi demektir. Bunun türkçede karşılığının tam olarak olmamasından faydalanıyorsunuz. Kadın dediğimiz zaman cinsel olgunluğa erişmiş dişi insan bireyini anlarız. Bu sözcük nisa sözcüğünün tam karşılığı değil. Bir yaşındaki kız çocuğu da "nisa"dır. Söylediklerim son derece net, açık. Eğer nikahlamak istediğiniz kadınların yetim çocukları demek isteseydi, bunu açıkça ifade ederdi. "yetamen nisa" diyor, yani yetimlerin "nisa taifesi"ne mensup olanları kastediyor. Arapçayı, arapça mantığı içinde çözümlemek zorundasınız. Arapça bilmeyenlere istediğiniz çarpık yanlış tercümeyi rahatça yutturup kuran'da iyi güzel şeyler yazıyormuş gibi gösterebiliyorsunuz. Büyük çoğunluk şimdilik bu yutturmacaya kanıp sürüklenip gidiyor bakalım... Aheste çekin kürekleri, mehtap uyanmasın bakalım... Mehtap uyanmadığı sürece işi götüreceksiniz... Mehtap uyandı mı işiniz biter... Mehtap, bence şundan mecaz, islamın kadın hakları dini olduğuna, allahın çok iyi olduğuna, muhammedin süper olduğuna inanıp allahın emri diye başını örten kandırılmış aldatılmış zavallı türk kadınının şahsında türk halkı...
  23. İnsanlar düşüncelerini belirttiler diye ebediyen işkence görmelerini arzulamak çok kötü bir kindarlıktır. Bu insan kimsenin tavuğuna bile kışt dememiş, ama birtakım çöl insanlarinin oluşturdukları bir cep ajandasının evreni yaratan bir tanrıdan geldiğine inanmamışlar. Bunların hangi vicdana, hangi insanlığa sığdırarak ebedi işkencelerle kıvranmasını arzuluyorsunuz? Bu nasıl bir kindarlık ve nefret!
  24. Savunma sahibini yanlışlıyor, beni doğruluyor. Yetamenin erili dişili olmaz. Yetame denince küçük yaşta babasız kalmış herkesi kız veya oğlan, kapsar. İnsan sözcüğü örneğin... Kapsayıcı bir sözcüktür. Tek bir fert hariç bırakmaksızın, hiç bir özelliğine bakılmaksızın tüm insanları kapsar. Yetamen nisa ise yetim nisalar demek. Nisa ise kadın ile sınırlı bir sözcük değildir. Tüm insan dişilerine isterse sıfır yaşında olsun nisa denir. Nisa sözcüğü, iki insan "taife" sinden birini kapsar. Arapçayı türkçeye çevirme zorluklarından sonuna kadar faydalanıp mealleri öylesine çarpıtıyorsunuz ki, bu yaptığınızın dürüstlükle bağdaşır hiç bir yanı yok. Şu anda Elmalılı dahil tek bir tane dürüst, açık, motamot yazılmış türkçe meal yoktur. Bir tek dürüst kişi çıkıp aynen çarpıtmadan kuranı türkçeye çevirmemiştir. Tamamında üstelik de kasıtlı, kötü anlamları gizleyici çarpıtmalar vardır. Neden? Çünkü bunu yazanlar cahil çöl yağmacıları. Düzgün bir şey yazmış olmaları olasılığı zaten yok. İlkel, inanç ve cinsiyet ayrımcı, köleci, yağmacı, ganimetçi, baskıcı kurallar koymuşlar. Bunları motamot dürüstçe tercüme etmek demek, bunların ipliğini pazara çıkarmak anlamına gelir. Bu ise hiç kimsenin işine gelmiyor. Uyutma avutma sömürme herkese tatlı geliyor. Konu bu. Açık, seçik, kesin, net. Ortada yetim kızlar var ve bunları kitapta yazan, yani farz olan, zorunlu olan mehiri vermeden alıp alıp götürüyorlar bu yağmacılar ve fetva istiyorlar. Bunu yapıyoruz, bu yetim kızları mehir vermeden nikahlıyoruz ama bu oluyor mu diye fetva istiyorlar. Fetva da üç beş kuruş atın hayırdan, alın götürün şeklinde veriliyor. Bu anlam son derece kesindir, bunu hiç bir eğip bükme kurtaramaz. Allahınızın dönmeyen dilini siz döndürmek için yırtınmayın boşuna. Nikahladığınız dul kadınların yetim olan çocuklarının hakkını gözetin diyecek olsa, bunu da aynı açık seçiklikte, net söylerdi. Böyle bir şeyin derdinde değil bu yağmacılar. Milleti toplayıp yağmaya götürüyorlar, ölmezseniz bol ganimet, cariye ele geçireceksiniz, ölürseniz cennet, huri diye... Kaçınılmaz olarak bu yağmacılardan bazıları ölüyor. Nikah yaş sınırı diye bir şey olmadığı için bunlarda, bu yetim kızlara hemen göz dikiyorlar. Evlatlık geleneği de yok edilmiş. İsterse bir yaşında olsun nasıl olsa büyüyecek diye alıp götürüyorlar. Olay tamamen bu. Bu gerçekten kurtulmanız ve kuran'da iyi güzel şeyler yazıyor diye çarpıtmaya çalışmanız benim için boşuna. Çünkü ben gerçeği biliyorum. Bilmeyen yığınlar ise kanıyorlar. Zaten kuran'da iyi güzel şeyler yazdığına koşullandırılmışlar. Pavlov deneyinde olduğu gibi... Kuran tilaveti sesini duydukları an ne dediğini zerre kadar anlamadıkları halde koşullanmışlık refleksi veriyorlar. İyi güzel bir şeylerden bahsettiğini hayal ediyorlar. Bu tamamen bir hayal. Gerçek bunun tam tersi. Kuran inanç, cinsiyet ayrımcılığı, istismar, talan, yağmacılık, ganimet, kölelik ile ilgili ifadelerle dolup taşar. Zariyat adını verdikleri bölümde sabah erkenden kabileleri basan, yağmalayan, öldüren, köle yapan bu vahşi yağmacılara methiye düzülmüştür. Müslümler bunu alır zerrelerden yani atomlardan bahsediyor mucize var diye lanse ederler. Halbuki baskın sırasında tozun dumana karışmasından, çıkan arbede ve hengameden başka bir şeyden bahsettiği yoktur. Ne atomu ne bir şeyi... Sahtekarlığın boyutları çok korkunç. Olanın tam tersi reklam ediliyor. Bu amaçla diyanet bir kaç tane bakanlığın bütçesini defalarca katlayan paralar hortumluyor. Din rantı kadar büyük çaplı bir rant yoktur. Hiç bir mafya örgütü bu kadar büyük çaplı para hortumlayamaz...
  25. Bitmedi "ve tergabune en tenkihu hunne vel mustad'afine minel vildan" diyor. Yani diyor ki zavallı (yetim olduklarını daha önce söylemişti) kız çocukları nikahlamayı arzuluyorsunuz. Devamında mehir vermeseniz de hayırdan üç beş kuruş atın kızı alıp götürün diyor. Yani bu yağmacılar savaşta muhtemelen kendi taraflarından ölenlerin, karşı tarafın olsa zaten cariye, esir pazarında satarlar, yetim kızlarını nikahlamak istiyorlar ve bunun için de mehir verecek miyiz, öyle ya, mehir nikahın şartı, mehirsiz nikah olmaz diye fetva istiyorlar. Kuran'da da fetvayı patlatıyor cahil çöl yağmacıları: Hayırdan üç beş kuruş atın, alın kızı götürün! Hayır açıkça yazsın o zaman, nikahlamak istediğiniz kadınların yetim evlatlarının haklarını gözetin diye yazmaktan aciz mi! Allahın dönmeyen dilini siz mi döndürüp düzgün konuşturacaksınız allahı... Adamlar allahı böyle konuşturmuş. Sizin tekrar dublaj yapmaya çalışmanız boşuna. Bazı öyle saptırıcı, kuran matah bir şeymiş gibi göstermeci mealciler var ki, "tergabune" yi "beğenmeyip almadığınız yetim kızlar" diye tercüme ediyorlar. Yani sözde yetimleri ortada bırakmamaya teşvik varmış burada gibi göstermeye çabalıyorlar. Hayır orada arzuluyorsunuz diyor, beğenmediğiniz istemediğiniz gibi abuk sabuk tercümeler neyin nesi... Tergabun rağbet ile aynı kökten...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.