Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

democrossian

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.954
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    24

democrossian tarafından postalanan herşey

  1. Peki fizyolojik olarak tamamen normal bir erkek olan bir adamın kadın fobisi veya nefreti nedeniyle homoseksüel olması hastalık değil mi? Böyle insanlarda bilinçaltında anneden nefret belirlenebiliyor psikiyatrik olarak. Bu adam kadınlardan nefret ediyor, korkuyor, uzak duruyor, kaçıyorsa bu tedavi gerektirmez mi?
  2. Bu konudaki görüş değişiklikleri son zamanlarda gündeme gelmeye başladı. Fakat bu konuda çok keskin ve net bir fikir dönüşü olması zor gibi görünüyor. Tavşan dudak denen genetik bozukluğu ele alalım. Bunu nasıl estetik ameliyatla düzeltiyorsak, cinsel organ anomalilerini de estetikle düzeltiyoruz değil mi. Evet. Transseksüellik hastalık değilse niye ameliyat yapılıyor o zaman? Peki başka açıdan bakalım. Adamın hiç bir bedensel anomalisi yok fakat homoseksüel diyelim. Transseksüeli ameliyat ediyorsak buna psikiyatrik tedavi neden uygulanmasın ki? Yani bu adam kadınlardan niye korkuyor veya nefret ediyor, kadınlar öcü mü de onlardan kaçıyor hemcinslerine yöneliyor, bunun tedavisi gerekmiyor mu? Öyle hemen şak dönüş yapılacak bir konu değil bu. Ama homoseksüellerden nefret etmek, korkmak, kaçmak tabii ki normal değil. Bunun ırkçılıktan hiç bir farkı yok. Onlar da insan. Diğer insanlardan ayrı bir türmüş gibi görmek olamaz tabii. Yani başlık sorusunun yanıtı kesinlikle evet. Onda kuşku yok. Fakat son zamanlarda homoseksüel eğilimleri tedavi etme iddiasında olan doktorlara eleştiriler geliyor. Olmayan hastalığı tedavi edemezsiniz denilerek. Tartışma buradan çıkıyor. Bir doktor ben homoseksüelleri tedavi ediyorum diyebilir mi diyemez mi? Asıl çetrefil soru bu. Kadınlara soruyorsun lezbiyenlik berbat bir şey, ama homoseksüellik olabilir diyor. Adamlara soruyorsun homoluk berbat bir şey ama lezbiyenlik olabilir diyor. Bu konuda net bir görüş sağlamak çok zordur. Hadi hepsini geçtik... Bir çocuğun reşit olup kendi karar vermeden sünnet edilmesine ne diyeceğiz? Hadi bakalım verin cevabını... Yani daha oraya gelmeden neler var... Sen küçücük çocuğa cerrahi işlem uygulamayı olmazsa olmaz sayarken eşcinselliği nereden tartışacak da karara varacaksın! Ayranı yok içmeye limuzinle gider... Lavaboya. Biz daha oralara gelecek kıratta bir toplum değiliz. Biz daha çok basit dogmaları aşamamış bir toplumuz. Ama yani bir adam çıkıp da N. Hatipoğlu'dan Acun'un kalbine gidecek bir dua istedi mi... Şok olmamak biraz zor. Böyle bir şey olmasa iyiydi dememek bence olanaksız. Yani şimdi bu adam atıyorum Beren Saat'in kalbi için dua istese aynı değil, aynısı olmuyor yani... Bu açık ve net. Dürüst olalım.
  3. Madem insanlara inançlarından dolayı baskı yapılamaz, o halde siz niye Müslimlere allah yoktur Kuran uydurmadır Muhammed yaşamamıştır hayali bir fenomendir gibi empozelerde bulunuyorsunuz diye soruyorlar. Bunlar fikir özgürlüğü kapsamındadır. Fikirlerini söylemek baskı değildir. Fikirlerini açıklama özgürlüğüdür. Ama eğer devlet örneğin atıyorum örnek olarak İslamın geçersiz bir din olduğunu ilan etse bu laikliği ihlal eder. Devlet böyle bir tasarrufta bulunursa insan haklarını, inanç özgürlüğü çiğnemiş olur. Fakat bireyler bunu fikirlerini açıklama olarak söyleyebilirler. Bu bir sakınca yaratmaz.
  4. Bilgisiz çöl yağmacılarının uydurdukları bir ilkel metni savunmak için bu kadar uğraş vereceğine bilimsel bir çabaya girseydin bu kadar geri kalmış olmazdık. Bu bilgisiz çöl yağmacılarının uydurduğu ve allah adlı bir çöl tanrısından geldiğini iddia ettikleri bu yağmacının ilkel cep ajandasını savunmayı artık bırakmanız lazım. Bunda ele alınır iler tutar hiç bir hüküm yok. Baştan sona kadar hatalar, olmayacak işlerle dolu. Bu olmaz. Bu aşırı ilkel bir şey. Hiç bir bilgiye dayanmıyor. Bunun uygulanabilirliği sıfır olduğu için hiç kimse bunu uygulamıyor. Herkes buna dayandırdığını iddia ederek kafasına göre uygulamalar yapıyor. Aslı faslı olmayan, herkesin bir yana çektiği uydurma bir metin bu.
  5. Mezhep diye bir şey yoktur. Çünkü din gerçek değildir. Uydurmadır. Din uydurma bir şey olunca mezhep diye bir şey hiç olamaz. İnsanları mezheplere ayırmak bir insanlık suçudur. İnanç özgürlüğüne aykırıdır. İnancın standardı olmaz. Herkes istediği her biçimde inanabilir. Kimseye inancının yanlış olduğu iddiası yöneltilemez. İnsanlar inançları ile yargılanamazlar. Eylemleri ile yargılanırlar. Teorik olarak insan sayısı kadar din ve tanrı olabilir. Mezhep diye bir şey zaten olmaz. Her insanın kafasında farklı bir din anlayışı ve tanrı tasavvuru olabilir. Bu farklı inanç biçimlerinin hiç birine kayıt şart standart konulamaz. İnsanlar inançlarında tümüyle özgürdürler. Kimseye senin inancın geçersiz baskısı yapılamaz. Sadece "inancımın gereği olarak yaptım" diye suç işlerse o zaman yargılanır. Bu yargılama da inancından bağımsız, sadece işlediği suç açısındandır. Onun haricinde inanç biçiminden dolayı bırak yargılanmayı, kınanamaz bile... Bunlar kesin insanlık haklarıdır. Ama halkımızın çoğu bundan habersiz şekilde birbirlerini münafık bilmem ne mezhebinden şu bu, yok namaz kılmıyor yok oruç tutmuyor diye sınıflandırmaktadır. Bunlar Ortaçağdan çıkamama veya daha kötüsü Ortaçağa dönme belirtileridir ve son derece vahim, korkunç geriliklerdir. Bu çağda böyle geri dogmatik fikirlere sarılmak büyük bir utançtır.
  6. İslam sigara hakkında bir şey söyleyecek yetkinlikte değildir. Bu konuda İslam'a hiç laf düşmez. Bu konuda tıp konuşur. Atatürk'ün dediği gibi hayatta en hakiki mürşit bilimdir. Bilimden başka yol gösterici aramak gaflet ve dalalettir. Din hiç bir konuda hiç bir yanıt geliştirmemiştir. Çünkü din dediğimiz şey ilkel dönemlerin bilimin olmadığı zamanların bir ürünüdür. Nereden bilecekler de Kuran'a yazacaklar? Bunlar tapınak diye bir güya küp şeklinde bina yapmış, yanına tapınmak için bir kara taş koymuş ama bu binanın güya küp şeklinde yapılmaya çalışılmasına rağmen hiç bir kenarı diğerini tutmamakta, metrelerle fark bulunmaktadır. Onlar hadi bilgisizdiler, gerçi ellerine bir ip bir çubuk alıp ölçecek kadar bari zekaları olması gerekirdi ama hadi bunu es geçelim. Bugün de bu tapınağın ziyareti sırasında cahilce toplu ölümler olmakta ve kurban adı altında bir sürü hayvan boşuna telef edilip etleri yeterince değerlendirilmiyor. Bir yani "kan dökmekle ibadet olmaz, maksat fakirleri doyurmaksa marketten yiyecek alıp da dağıtabilirsin, hadi illa et olacaksa da et olsun ama ehil olmayan kişilerin özel bu iş için yapılmış mezbahalar dışında hayvan kesmesi doğru değil" fetvası çıkaramıyor bu din! Her yıl kaçan kurbanlık peşinde adamların ve açık alanların kan göllerine dönmesi utanç verici görüntüleri sergileniyor. Ayrıca o güne mahsus herkesin kurban kesmeye çalışması acele nedeniyle hayvanlara eziyete dönüşmektedir. Hayvanların belli bir günde kesilmesi diye bir durum olursa olacağı bu elbet! Böyle bir çaba kabul edilemez! Hatta öğlene kalmadan işi bitirmek için acele ediyor kasaplar ve bu da işkence demek! Milyonlarca hayvana bir günde ibadet adı altında işkence ediliyor! Yapay eti henüz gerçekleştiremedik, yakın deniyor umarım yakındır ama henüz raflara koyulamadı, yapacak bir şey yok bu et tüketiliyor. Ama bunun bayramı diye bir şey olamaz! Böyle bir fetvanın çıkması mümkün de değildir. Dinde reform zamanı artık geçmiştir. Reformu zamanında Hristiyan dünyası başardı ve o tren artık kaçtı. Artık din ile bir iş olmaz. Zaman bilimin zamanıdır. Bilimden başka bir yol gösterici yoktur. Bu gerçekler dogmatik halka ağır gelmektedir ve kabul etmek istemezler ama gerçek, bu! Eninde sonunda din ile bir iş olmayacağını kabul etmek zorunda kalacaklar. Din bilgiden yoksun insanların eski zamanlarda uydurdukları bir efsaneden başka bir şey değildir. Hiç bir gerçekliği yoktur. Bu halka bu gerçekleri söylemenin hiç bir yararı yok şu an ama gerçek anlayamıyorlar diye gerçek olmaktan çıkmaz. Hayır kafayı çalıştırmak hiç zor değil ki? Maksat fakirleri doyurmaksa niye marketten yiyecek paketi dağıtmıyorsun? Bu kadar açık, net!
  7. Cin diye bir şey yoktur. Böyle lüzumsuz ve saçma sapan uydurma işlere bir saniye bile ayırmak israftır. Daima tek yol gösterici olan bilimin peşinden gitmek gerekir. Böyle cindi mindi uydurma saçmalıklara zaman ayırmak cehalet belirtisidir. Elon Musk'ı kendinize örnek alın. Hiç hayatında cine mine tanrıya manrıya inandım diye bir şey anlatıyor mu? Sürekli bilimle ilgilendiğini ve bilimle ilgili hayalleri olduğunu anlatıyor. Tüm yaşamını bilime adamış biri. Tek yol göstericinin bilim olduğunu vurgulayan Atatürk'ün de hayranı. Başardığı işlere bakın. Elektrikli otomobilleri tüm dünyaya kabul ettirdi. Yeniden kullanılabilir roketler yaptı. Güneş enerjisini en aktif şekilde kullanabilmeye büyük yatırımlar yapıyor. Cinle minle tanrıyla manrıyla ömrünü bu saçmalıklarla geçirerek bu başarılara ulaşmak mümkün mü? Bu başarılara ancak tam bir materyalist bakışla ulaşılabilir.
  8. Hinduizm sıradan, diğer dinlerden ayırt edici önemli bir özelliği olmayan bir dindir. Dikkate alınacak, bakın şu özelliği diğer dinlere göre çok farklı ve dikkat çekici denecek bir yanı yoktur. Ama Budizm öyle değildir. Budizm tanrısız bir dindir. Ölümsüz ve maddi bedeni olmayan varlıklar inancı vardır ama bunlar öyle çok güçlü filan olarak düşünülmezler. İyi insan ruhlarının iyi biçimlere reenkarne olacakları hatta en iyilerin tanrılar olarak reenkarne olacakları inancı ile bir mükafat sistemi geliştirilmiştir. Ceza da tabii kötü reenkarne olmak oluyor. İlginç olan, kimin nasıl reenkarne olacağına yargılayıp karar veren bir tanrının olmayışı, bunun evrim gibi doğal bir süreç biçiminde çalıştığı inancı. Yani ruh gelişmemişse sıçrayamıyor ölümde, düşüyor. Ruhu geliştirmek, sıçramasını sağlamak için olgunlaşmasını sağlamak gerekiyor. Ahlak anlayışını da bu şekilde geliştirmiş bir dindir. Bu özellikleriyle dünyadaki bütün diğer dinlerden farklı bir gelişmişlik sergileyen bir dindir. İyi düşünülmüş bir kurgusu var. Yasak meyveyi yiyen cennetten kovulan ve şeytanla denenen insan varsayımı filan bunun yanında çok gülünç ve ilkel bir öne sürüm. Bu çok kötü bir kurgu yani, Budizmin kurgusu bunun yanında çok gelişmiş ve ileri bir düşün ürünü. Ateist olmasam Budist olurdum derim. Yani şöyle, bir işim görülecek bir evrak doldurmam gerekiyor, illa bir dini usulen de olsa yazmak zorundasın yoksa işin görülmez diyorlar şeklinde varsayımsal bir durum oluşsa e iyi madem Budist yazın derdim.
  9. Allahın sonsuz olduğu her yerde bulunduğu sadece kuru ve desteksiz bir iddia. Allahın arkasında pervanesi olduğu ve bununla hem serinleyip hem uçtuğu iddia edilse de bu da kuru ve desteksiz bir iddia olur. Buna benzer sayısız kuru ve desteksiz iddia ortaya atmak olasıdır. Ayrıca böyle sonsuz bir zekanın kendiliğinden sonsuzdan beri var olması da olanaksız. Böyle bir şey nerden ve niye olsun? Durduk yerde sonsuz bir zeka nerden niye var olacak? O zaman evren de kendiliğinden sonsuzdan beri zaten var, evren var olmak için yaratıcıya neden gerek duysun ki? Sonsuz bir zeka bile kendiliğinden zaten sonsuzdan beri var diye iddia edilebiliyorsa evrenin de kendiliğinden meydana geldiği çok daha rahatlıkla iddia edilir! Resim kendiliğinden var olamaz diyenin ressam zaten sonsuzdan beri var demesi çok mantıksız! Ressam da sonsuzdan beri zaten var olamaz, evrim sonucu oluşabilir ve resmi yapar. Ressamın zekası ve yeteneği nasıl ve nerden, niye sonsuzdan beri zaten var olabilecek ki? Bu son derece saçma ve mantıksız. Allah diye bir şey olsaydı o da evrimleşerek oluşmak zorundaydı. Öyle sonsuzdan beri var filan olamaz.
  10. Eyvaaah almışsın o zaman! Çünkü sadece doğru söyleyene sinir olunur. Yalan söyleyene seslenilmez!
  11. democrossian

    OKJA

    Bill Gates yazılım işlerinden sonra farklı alanlara kayarak yapay et üretme işine girdiğini açıklamıştı. Yakında yapay etin marketlerde yerini alacağı müjdesini vermişti ama hanüz bu vaat gerçekleşmedi. Hayatımdaki en büyük beklentilerden biri bu. Bir hayvanın kesilerek elde edilmediğini bildiğim bir yapay eti gönül rahatlığıyla yiyebilmek. Bunu görmeden ölmek istemiyorum. Bunu görürsem daha rahat ölebilirim. Gerçi doğanın temeli canlıların birbirlerini yemeden hayatta kalamamaları üzerine kurulu ama olsun. Doğayı değiştirme gücü sadece bizim ellerimizde. Bir yerden başlayabiliriz. Bizden ve teknolojimizden başka tanrı yok.
  12. İslam bu özelliği ile bir geri dönüştür. Hristiyan dini Yahudi dinindeki bir çok olumsuzluğu kaldırmışken, yani ileri doğru bir hamle ve gelişme iken, ki böyle olduğunu reformları da gerçekleştirerek kanıtlamıştır. İslam ise bir geriye dönüş olduğu için asla bir reform gerçekleştirememiştir. Doğasında yok yani böyle bir reform özelliği, bir geri gidiş dini, nasıl reform olacak? Tabii tam olarak geri dönüş yapacak değil, o zaman geri Yahudi olduk biz demeleri gerekir. Bunu yapmayacaklarına göre her şeyi de aynen geriye götürmediler. Deve de haram olmasın artık canım, ne deveyi haram etmesi gibi! Fakat İslam'ın katı şeriata bir geri dönüş olduğu İslam'ın en tipik özelliği olarak öne çıkmaktadır. Hristiyanlık yaratılarak oluşturulan gelişme durdurulmuş ve geriye dönüş yapılmıştır. Bu geri dönüş yapılmış olmasa Hristiyanlıkta daha erken ve daha etkin bir reform yapılabilirdi belki. İslam'ın dinin geriye gitmesi ve din savaşlarının yeniden kızışması ile sonuçlanan bir geriye gidiş olduğunu söylemek tarihsel bir tespit olacaktır ve çok da doğrudur. İslam ortaya atılmasa belki Ortaçağ karanlığı o kadar yoğun çökmeyecekti insanlığın üzerine, daha çabuk atlatılacaktı. Bu geri gidiş insanlığa çok zaman kaybettirmiş.
  13. Öyle. Yahudi dini çok katı bir şeriata sahipti. Sürekli kurban kesilmesi vardı, deve de haramdı, tavşan da... İçyağı bile haramdı! Bu ancak tanrıya sunulurdu. Sunma şekli yakarak dumanının göğe yükselmesi şeklindeydi. Tapınaklara kadınların girmesi kesinlikle yasaktı. Kadınlar zina suçlamasıyla taşlanarak öldürülürdü. Ki Yahudilerin de tanrıyı teke indirme fikrini Mısır firavunu Akhenaton'dan aldıkları kabul edilir. Bu çok katı ve saçma şeriatı değiştirme zamanının geldiği düşünülünce Hristiyan dini ortaya atıldı. Şarap, domuz yasağı recm kurban filan hep kaldırıldı. Kadınların tapınaklara girmesine izin verildi. Fakat gel zaman git zaman bu yumuşatmaların da fazla kaçtığı düşünüldü. Ama Yahudi şeriatının katılığına da tam olarak dönülmek istenmedi. Şarap, domuz tekrar haram edilip kurban yılda bir kereye indirildi, içyağını tanrı için yakmak yasaklandı. Recm Kuran'a girmedi ama uygulaması yapıldı, kadınların tapınaklara girmesi konusu da belirsiz bırakıldı. Böylece düzenlenen yeni din İslam'la Yahudi şeriatına tam bir dönüş yapılmasa da kısmen dönüldü. Olay böyle yani, insanların aldıkları kararlarla şekillenen bir olay din, tanrıyla filan hiç bir alakası yok. İnsanlar karar verip yeni düzenlemeler yaptılar yeni dinler yarattılar. Tanrı filan hiç bir şey göndermiş filan değil. Bunlar insanların işleri. Bu son derece açık.
  14. Kuran'daki alt tanrı sorunları bunlarla da bitmez. İsa'ya atfedilen aşırı mucizelerin başka hiç bir peygambere atanmayışı da ciddi bir sorun oluşturur. Kuran'a göre İsa ölüleri diriltmekte, gökten sofra indirmekte, çamurdan bir kuş yapıp üfleyip canlandırmaktadır! Bu mucizelerin başka hiç bir peygamber hakkında iddia edilmemesi çok acayip! Babasız dünyaya gelme de böyle! İsa'ya mahsus! Bu kadar aşırı ayrıcalık çok dikkat çekiyor! İsa'yı da bir alt tanrı yapıyor bunlar. İfritler hakkında da ne olacak canım, insanın haltercisi olur da cinin güçlüsü olmaz mı diye geçiştirme yapmak mümkün değil. Çünkü Kuran'a göre bu ifrit bir eşyayı uzak yerden yerinden kalkmadan getirebilmekte! Bu da aşırı bir güç iddiası! Bu da bir alt tanrı gücü atamasıdır. Böyle atamalar kabul edilemez yani, Bunlar basbayağı kendince epeyce güçlü alt tanrı iddialarıdır. Görüldüğü gibi tanrıları teke indirmenin hiç bir anlamı olmamıştır İslam'da. Alt tanrıları tanrı kadrosundan azledip melek ifrit peygamber şeytan filan kadrolarına atamakla olmuyor! Bunlara aşırı güçler atfettiğin zaman yine alt tanrılar oluyorlar, değişen bir şey yok ki? Çok tanrılı dinlerde de baş tanrının emrinde çalışan alt tanrıların güçleri böyle yani, ne değişti de?
  15. O lafı ben demedim yalnız. Hani derler ya deyip aktardım sadece! Yoksa hızıra inandığımdan filan değil! Hızır diye biri yoktur. Efsane. İlyas ile buluşup ikisi ortalığı filan da yeşertmezler! Masal bunlar... Masallara da bazen atıfta bulunulur. Normaldir.
  16. Olaylar bazen denk gelebiliyor. Bir defasında evrimle ilgili bir tartışma yapıyorduk. Ben konuyu türler arası rekabet kapsamından daha geniş bir bakış açısına çıkarmak ve tür içi rekabeti konu etmek istiyordum. Bunun tartışmaya yeni bir ufuk getireceği düşüncesindeydim. Konuyu buraya nasıl çeviririm diyor ama çok da kafama takmıyordum. Bir şekilde laf buraya gelirdi. Hiç aklımda olmadan sırf bir şeyler okumak amacıyla rasgele kitaplıktan bir kitap seçtim. Ne olsun Gen Bencildir olsun tamam. Rasgele bir sayfa açıp okuyayım dedim. Rasgele açtım tamamen ve şok: Tür içi rekabet!!! Ama yani bu kadar olur! Tabii bunu rastlantı olarak ele alacaksak ve rastlantının nedenleri varsa, tabii ki bu ilk kez okuduğum bir kitap değil. Bu kitapta bu konunun olduğunu da biliyorum. Ama kaçıncı sayfasında olduğunu hatırlamıyorum. Ama bilinçaltım hatırlayabilir. Bilinçaltı insana bazı oyunlar oynayabilir. Biraz da şansın yardımıyla tek açışta kitabın bu bölümünü açabilirim! Eğer daha önce hiç okumadığım bilmediğim bir kitap olsa ve bunu da kitaplığıma kim bırakmış, bu da nerden geldi neymiş bu neden bahsediyormuş diye rasgele açmış olsam da tür içi rekabetin anlatıldığı sayfalarla yüz yüze gelsem bu daha acayip olurdu. Bu durumda hey birisi mi var yukarıda diye gözlerimi şüpheyle çevirebilirdim. Ama bu bile tesadüf olabilirdi. Bir insanın "yalan söylüyorsam kafama taş düşsün" demesi üzerine kafasına bir taş düşmesi de istatistik olarak olanaksız değildir. O yüzden böyle olaylardan mucize çıkarılmaz. Çıkarılmaya kalkışılsa bile benimki mucize ya da keramet olmaz. Buna İslami ıstılahta yani jargonda "istihraç" denir. İslami jargona bakacak olursak mucize peygamberliğin, keramet evliyalığın belirtisi iken, şeytanın askerlerinin de şeytan sayesinde gösterebildikleri sıra dışı olaylara istihraç denmektedir! Atatürk'ün hayatında 19 rakamının çok yer alması kimilerince Atatürk'ün Allah tarafından gönderilmiş olduğunun kanıtıdır ama Mehdi olarak mı Deccal olarak mı? Muslimlerin anlaşamadığı bu!
  17. Tanrıyı teke indiren dinler aslında çok ciddi bir değişiklik yapmamışlardır. Çok tanrılı dinlerde de irili ufaklı bir sürü tanrı vardı ama bir tane hepsinden güçlü baş tanrı vardı. İşte tanrıyı teke indiren dinler sadece bu en güçlü tanrıyı tek bırakıp diğerlerini yok etmiş değillerdir aslında. Sadece melek, şeytan, cin gibi kadrolara atamışlardır. Örneğin İsrafil meleği doğa olaylarından sorumludur inancı ne demek, İsrafil de bir alt tanrı demek aslında. Değişen bir şey yok. Ya da Azrail ölümlerden sorumlu melektir demek de o da bir alt tanrıdır demektir. Değişen de gelişen de hiç bir fikir yok! Din bir gelişme aracı değildir. Din bir dogmatik inançlara saplanıp kalma, ilerleyememe, geri kalma aracıdır. Örneğin Kuran'da Cebrail kastedilerek "zi kuvvetin inde zil arşi mekin" yazar. Bu, sağlam arş (taht) ın sahibi olan (Allah kastediliyor) ın yanında kuvvet sahibi olan demektir. E hani "la havle vela kuvvete illa billah idi ne oldu? Yani güç ve kuvvet allaha mahsustu? Bu nasıl kuvvet sahibi diye böyle övüldü? Allah indinde kuvvet sahibiyse bu bir alt tanrıdır demektir. Kuran'da cinlere fazla güç ataması yapılmamakla beraber ifrit adı altında güçlü cinler varsayılarak yine küçük çaplı alt tanrılar yaratma yoluna gidilmiştir. Kısacası ilk dinlerden son dine kadar önemli bir gelişme kaydedilememiştir.
  18. Olaylara ne kadar farklı, ama çok farklı, kökten ve radikal biçimde çok farklı açılardan bakmak ne kadar da olası. Bana bunu yazdıran olayın çok basit bir rastlantı olduğunu düşünmek de son derece normal, bundan derin anlamlar çıkarmak da olası. Gece yarısından sonra saat ikide nefes alamadığımı farkederek uyandım. Burun deliklerimde birer tıkaç var gibiydi. Bu şekilde uyumamın olanaksız olduğunu anlayınca kalkıp nöbetçi eczane baktım. Şansıma yakında bir tane vardı. Giyinip çıktım ve eczaneyi elimle koymuş gibi buldum. Ben gibi hayli dertli insan vardı. Neyse eczacı bana bir şekilde öncelik verip tek istediğim şey olan burun spreyini aradan verdi. Caddeden ayrıldım sokağa girdim ki peşimden telaşlı bir ses beni durdurdu. Bir adam "kardeşim hastam var allah rızası için nöbetçi eczane var mı" dedi. Tam adamına sordun filan demedim. Adama eczaneyi bulamamasının olanaksız olacağı şekilde tarif ettim. Çünkü adam çok telaşlıydı. Dualar ederek koşarak tarif ettiğim yöne gitti. Şimdi... Bu olay tabii ki tesadüf. Gece yarısından sonra bir eczanenin civarında yardıma muhtaç kişilerle onlara yardımcı olabilecek kişilerin karşılaşması kadar doğal bir şey olamaz. Fakat insanın aklına o adama yardım ettirmek için beni birisi gecenin ikisinde uyandırdı mı acaba diye bir düşüncenin sinsice sokulması da kaçınılmaz oluyor. Bana rastlamasa o adam yine de eczaneyi bulurdu. Telaştan gecikir, bir hata yapar mıydı, yardıma gerçekten ihtiyacı var mıydı, bilemiyorum. Ama tarifim üzere benim bulduğum gibi eliyle koymuşçasına eczaneye ulaştığından eminim. Bu olay son derece basit sıradan bir rastlantı, bu son derece kesin. Fakat bir kastın o yardıma muhtaç adama yardım ettirmek için beni yatağımdan kaldırıp dışarı çıkardığı düşüncesini kafamdan kovmak çok kolay değil. "Rastlantının nedenleri" elbette var ama kastı, amacı yok yani şimdi!!! Bunu iddia etmek inanç olur! Buna benzer olaylar aralıklarla oluyor. Bir sefer arabamın önüne aniden küçük bir kız çocuğu fırladı. Çok ani bir refleksle frene bastım. Aynı anda bir kadın da arabanın önüne atlayarak çocuğun üzerine kapandı. Görüş açımdan çıktılar, onları kaputun altında göremiyordum. Fakat hiç bir temas sesi olmadı. Kapıyı açmama kalmadan kadın kalktı ve çocuğu kenara çekti. Şansınız var anında frene basabildim dedim. Kusura bakmayın çok özür dilerim dedi. Önemli olan size bir şey olmaması dedim ve yürüdüm. Yolda gözümden yaşlar geldi. O kadın çocuğu için ölmek üzere arabanın önüne atlamıştı. Vücudunu çocuğuna siper etmişti. Anne şefkati ve fedakarlığını bundan daha canlı nasıl görebilirdim? O kadıncağızın elleri dizleri kesin yaralanmıştır, çünkü yüzme havuzuna atlar gibi çocuğun üzerine kapandı. Kim bilir onlar kimdi... Onlarla tanışmadığım için seviniyorum tabii... Hastanede polise ifade verirken isimlerini öğrenmek de vardı... Acemi bir sürücü ikisini de öldürürdü. Her zaman söylerim, otomobil silahtan farksızdır. Emanet vermek doğru değildir. Fren yerine gaza basıp bir çocuğu öldüren biliyorum. Olay görgü tanıklarının sürücüyü kasıtla suçlamalarına varacak kadar vahimdi. Otomobil durmak bir yana canavar gibi çocuğun üzerine atlamıştı. Ama kasıt elbette yoktu, basit bir fren yerine gaza basma vakası... Sürprizler bazen korkunçtur.
  19. Hayır şimdi güzel şarkıları olan Feridun Düzağaç bile kadınlara hitap etmesini beceremiyorsa bu erkek milleti komple odun demektir, çıkar yolu yok! Ne demek yahu, "sana gitme demeyeceğim ama gitme"?! Böyle kelam mı olur yahu? Eğer kadın gidecekse ve sen gitme demezsen kadın hiç durur mu? Böyle konuşan bir adamı bir kadın umursamaz bile! Neymiş "yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim"miş! Evet tabii kadın da insan, yalanlara kanabilir ama yalan söylüyorum deyip söylersen asla! Hayır hiç yalan istiyorsan yalan söyleyeyim olur mu yahu! Yalan söylemek çok kötü bir şey tabii ama yalan söylüyorum bak ona göre deyip yalan söylemeyi önermek kötü bile değil berbat bir fikir! İyisi mi hiç yalan söyleme, onurunu bari kurtar! Ben bu adamcıkların bu kadınlar karşısındaki çaresizliğine ve ezikliğine çok gülüyorum. Sonra rezil kepaze olunca vaaay efenim ya benimsin ya toprağın! Çaresiz kalınca şiddet! Hayır ama olmaz bu adam milleti yahu, olmaz! Elinden gelen şiddetten başka hiç bir şey, o kadar aciz! Lan bir mert olun, bir dürüst olun be! Yok! Acizlik, eziklik ve çaresiz kalınca şiddetten başka bir numaraları yok! Hayır hemcinslerim ama hemcinsim olmalarından utanç duyuyorum ben bunların!
  20. 1. Interstellar. 2. Artificial Intelligence 3. War of the Worlds Üçüncü sıraya başka filmler de konabilir elbette. Niye Terminatör, Alien, Matrix değil de War of the Worlds açıklamak zor olabilir. Bunların hepsi en iyi prodüksiyonlar. Seçim yapmak zor.
  21. Azottan sonra ikinci ve daha büyük anahtar kavram: Yerçekimi... Ya ben bu filmi nasıl anlatayım ya! Kitap mı yazayım ne yapayım! Bu ikinci vurguya girildi mi çıkılmıyor zaten! Daha neleeeer neler... Evrende çok yaygın su ve buz dünyalarını ateş dünyalarının yanında hayata daha elverişli sanmak yanılgısından tut daha neleeer neler… Film olağanüstü... Çok müthiş. Cazip görünen su dünyasının bir anda en ölümcül kabusa dönüşmesi mi... Hangi çarpıcı vurguyu öne çıkarıp anlatacaksın bilemiyorum ki... Hepsi birbirinden çarpıcı!
  22. Fakat filmin ve aslında hiç bir filmin gideremeyeceği açmaz şu: İnsanlık doğanın katliamından kurtulursa doğanın sömürgen istilacı insan kabusu yeniden geri döner. İnsan yeni doğa düzenine çıkarcı, sömürgen, buyurgan bencilliği ile dönüp tekrar müdahale eder! Christopher Nolan filmin senaryosunu tek başına yazmadı. Kardeşi Jonathan Nolan ile birlikte yazdı ve Kip Thorne danışmanlığında yazdılar. Kip Thorne açmazın tabii ki farkındaydı ve filme kötü son biçmişti. İnsanlık yok olacaktı. Jonathan Nolan da bunu kabullenmişti. Fakat Christopher Nolan kötü sonu kabul etmedi. Tabii yönetmen o olduğu için son sözü o söylerdi. Karadelikte sıkışmış umutsuz bir hayaletin son çabalarını boşa çıkarmak kimsenin içine sindireceği bir son değildi. Christopher Nolan da bunu içine sindiremedi ve yönetmenlik inisiyatifini kullanarak senaryoyu değiştirdi. Christopher usta! Bu naneyi yedin. Senaryo ile oynadın! O zaman ikinci filmi çekeceksin! Elin mahkum! Senaryoyu noktalamadın madem, devamını getireceksin arkadaş! Yağma yok öyle!
  23. Şimdi... Bu filmin ayırt edici müthiş yanlarından ilkini söyleyeyim: Hep insanlığın doğaya karşı sömürgen bir tavır takındığından ve doğanın bu tavra müthiş bir tokatla yanıt vereceği günden korktuk. Doğanın içten içe bizim bu sömürgen tavrımıza karşı indirici ve bitirici müthiş bir şamarı yavaş yavaş hazırladığını kurguladık. Bu şamar bir gün aniden şaaak diye insanlığın suratında patlayacaktı ve bir anda yere serilecektik. Ani ve bitirici darbe ile tarihe karışacaktık. İnsanlığın neredeyse yok olduğu bir sabaha bir avuç insan uyanacaktı. Gerisi yok olacaktı. Genelde bu indirici ve yok edici darbe sinsi bir virüstü. Bu virüs genellikle insanları zombiye çeviriyordu. İlk darbede insanlığın çoğu yok oluyor, kalanlar birbirlerini öldürüyorlardı. Doğa intikamını acımasızca ve korkunç biçimde insanlara hiç acımadan alıyordu. Doğaya acımayan insanlığa doğa hiç acımıyordu. Darbe üstüne darbe ile insanlığı yere seriyordu. Bazen insanlık kendine kıyıyor, nükleer savaşı başlatarak doğaya bir iş bırakmadan kendi kedisini yok ediyordu. Bazen tehlike gezegenden değil, gezegenin dışından, uzaydan geliyor, bu bir göktaşı olabileceği gibi uzaylılar da olabiliyordu. Interstellar'daki kurgu bunların hepsinden çok farklı. Çok da çarpıcı. Atmosferin en büyük yüzde oranını oluşturan azota vurgu yapıyor. Azot hayatın en önemli bileşeni sayılabilir. Fakat biz asla bu azotu direk kullanamıyoruz. Azotu kullanma konusunda bir çok organizmaya bağımlıyız. Biz atmosferde ikinci yüzde oranına sahip oksijeni direk alıp kullanabiliyoruz. Peki azotu direk alıp kullanabilen bir mikroorganizma baskın duruma geçerse? Böyle mikroorganizmalar zaten var. Ama bunlar yaşam insiyatifini ele geçirecek ölçüde evrimleşirse? Bizim üstünlüğümüze, baskınlığımıza son verir. Bizim beslendiğimiz ürünlerimize saldırarak bizi aç bırakmak şeklinde bizi yok eder. Biz yok olduğumuzda ise bitkilerle hayvanlar arasında yeni bir denge kurulur. Aşırı baskın ve tüm besin zincirini kökten değiştirip çıkarlarına göre düzenleyen sömürgen bir türün olmadığı, dengeli bir yeni doğa düzeni kurulur. Interstellar tam da bu çarpıcı vurguyu çok başarılı işliyor. Doğa artık ev sahibi rolüne soyunan insan misafirine "artık pılını pırtını toplayıp defolup gider misin!" diyor! Film bu vurgu ile başlıyor. Filmin sonunda kim olduğu sürpriz olan yaşlı kadın "Ah babam bir çiftçiydi. Çoğunun olduğu gibi. Bizi ürünleriyle besleyen toprağın bir anda bize düşman kesileceğini hiç birimiz beklemiyorduk" derken bu durumu özetliyordu. Evet bu, bizi doğuran besleyen büyüten annemizin birden bizi öldürmeye karar vermesi gibi bir şey. World War filminde "ailen var mı" sorusuna yanıt veren bilimcinin "onlardan birine dönüşen karım çocuğumu öldürene kadar vardı" demesinden daha müthiş bir vurgu tartışmasız! Bu daha hiç bir şey... Film bundan daha müthiş vurgulamalarla dolu...
  24. Eveeet son filmler konusuna gelirsek... Interstellar'ı vizyona girdikten bir süre sonra izlemiştim. Tabii ki büyülendim. Çok müthişti. Fakat daha Interstellar mucizesini kavrayamamışım! Biraz boş vaktim artınca şu filmi baştan düşünerek, her repliğe dikkat kesilerek yeniden izleyeyim dedim. İyi ki de demişim! Ben aslında bir izlemede bu filmden hiç bir şey anlamamışım! Hatta ikinci izlemede de bir şey anlamadım! Ardından defalarca izlemeye başladım! Sonuç şu oldu: Daha önce gelmiş geçmiş en iyi film koltuğunda Artificial İntelligence (Yapay Zeka) filmini oturtuyordum. Bu film bu koltuktan kalkacak gibi de değildi! Ama kararım değişti. Gelmiş geçmiş en iyi film koltuğundan onu kaldırıp Interstellar'ı o koltuğa oturttum! Tabii Artificial İntelligence ayakta kalmadı, ikinci en iyi film koltuğuna geçti. Ama bu kararı almak kolay olmadı. Ama Interstellar çok yönlü, çok müthiş bir film! Bu filmdeki müthiş vurgular anlatmakla bitmez. Artificial İntelligence'da felsefi vurgular beni sarsmıştı ama Interstellar bambaşka! Çok müthiş bilimsel vurgulamalar var. Bilim her zaman felsefeye on basar! Bu kesin! Gerçi Interstellar da saf bilim kurgu sayılamaz. Kaçınılmaz olarak felsefi vurgular içermek zorunda. Ama bilimsel yönden çok tatmin edici! Bu filmi tek iletide değerlendirmek olanaksız! Bu film hakkında kitap yazılır, kitap! Ben ömrümde böyle film görmedim! Hâla bu film üzerinde düşünüyorum. İzlenimlerimin bir sınırı yok. Fakat dileğim şu ki bu filmin devam filmini mutlaka çekmeli Christopher Nolan usta! Usta, yap şu filmin ikincisini be! Hadi Christopher Nolan usta be! Yap şunu!
  25. Bunu rica etmeye hakkınız yok. Muhammed diye birisinin olduğuna ve peygamber olduğuna inancınızı kimse paylaşmak zorunda değil. Ben peygamber olduğuna zaten inanmıyorum da, yaşamış gerçek bir kişilik olduğuna bile inanmıyorum. Çünkü yaşadığına dair söylentilerden başka hiç bir bilgi yok. Mezarı olduğu iddia edilen yerde bir gömü var mı onu bile bilmiyoruz. Ondan kaldı denen hiç bir şeye en küçük bir bilimsel test uygulanmasına izin verilmiyor.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.