Karmaşık bir iş bu, hiç beklenmedik dönüşler, düşüşler, çıkışlar içeriyor. Neden öyle olduğunu anlamadığınız bir çok olayı yaşıyorsunuz, belki de anlamamak için çaba sarf ediyorsunuz kim bilebilir. Sonuçta birlikteliğiniz devam ediyor ve çok mutlu hissediyorsunuz.
Birden üstünüzdeki ilginin bıkkınlığını yaşıyorsunuz. Yaşadığınız bıkkınlık, anlatılmaz bir hal alıyor. Öyle ki baktığınız her yerde o ilgiyi görüyorsunuz.
O gün geliyor: yatağa yaklaşırken onun vücudunun çok kıvrak bir yılan
..ve muhakkak ki bütün bunlar geçecek.
biliyorum çünkü ben bunları yaşadım sevgilim. yaşımın ardına saklanarak söylüyorum iddialı cümlelerimi. beraber olduğumuzda mutsuzluğumuz hep bundan. bilmemenin saflığındadır mutluluk. öleceğini bilsen kahkaha atamazsın mesela, onun gibi.
bilmemeyi çok istedim sevgilim. senin gözlerine ne yansıdı, hangi teşekkür gelmez kalbinden, hangi teessüfün aslında bir seramonidir, ne gerçektir ne değildir. zamanla bilmediğimi unuttum, farkındayım. düşünürken ne de a
Hani bazen
Elektrikler kesiliverir aniden...
Bir ateş ve bir muma ulaşmak için
Karanlığa rağmen emin adımlarla ilerlersin...
Sağa sola çarpmadan,takılıp düşmeden
Kör karanlığa rağmen ulaşırsın ateşe ve muma...
Çünkü etrafında neler olduğunu bilirsin ezbere...
Bazen de
Kör olursun aydınlıkta...
Bildiğin bütün ezberleri unutmuşsundur...
Önünde ki eşyalara bile takılıp düşersin...
Pencerenden göz kırpan güneş bile güler haline...
Ve o zaman;
Bakınırsın etrafına
Bir değnek ararsın
Sensiz yarım kaldım........
Sen gittin ben yalnız kaldım
Sensiz uyuyacagım bugece;
Sessiz aglarım
Sen gittin
Ben yarım kaldım
Yoklugun agır bir enkaz bıraktı ardında
Yanım boş kaldı
Odam karanlık
Yatağım soguk
Yalnızlık üşütür içimi
Sen gittin ben yarım kaldım
Geceler uzun sevdam hep hüzün
Sen yoksun bedenım hep yorgun
Sen yoksun sessiz bu dil
Ağlar bu göz...
Sen yoksun geceyi sabaha bağlar bu bekleyiş....
Gecede
Ne çok şey anlatır gözyaşları...Bazen söylenemeyen sözlerin sesi,bazen bir pişmanlığın diyeti,bazen de bir sevda nefesi...Sessizliğin çığlıklarıdır aslında gözyaşları...
Anlatılamayanı anlatmak ister karşısındakine...Eğer anlayabilirse...İnsanoğlu bir garip...Sevinir ağlar,üzülür ağlar,hasret çeker ağlar,kavuşur yine ağlar.Kelimeler kifayetsiz kaldığında,gözyaşları görev başındadır.Aslında ağlayabilmek büyük bir nimet...
Ve ağlamak taş kalpli olmadığımızı gösteriyor.Hala insan olduğumuzu, hiss
Ahhh efendim ahhh hastayız ya zaman geçmiyor yat yat. Düşüne düşüne bir yerde bir şey kalmıyor didiklemedik. Tamam tavuk suyuna çorbamızıda içtik geldik kendimize biraz. Film seyredelim dedik bulamadık bugün için kafamıza göre. Dizi seyredelim dedik , İngilizce sağlam değil. Gözlerden şapır şapır sular akarken alt yazıları da okumakta zorlanıyorum. Eeee ne yapayım bende sizin kafanızı şişiririm olur biter he he
En iyisi ben size Mirgün Cabas'tan bahsedeyim. Bu bey benim için televizyon
Nane limon kabuğu bir güzel kaynasın aman
Ha ha ha ha ha içine hatmi çiçeği biraz çörek otu katasın
aman
Ha ha ha ha ha hatta biraz tarçın bir tutam zencefil aman
Ha ha ha ha ha bin derde deva geliyor biraz daha sabret
güzelim
Ha ha ha ha ha hapşuuuuuu.....
Evet tam bu vaziyetteyim işte. Valla billa hepsini de yaptım ama... ki bu yıl hayatımda ilk defa kendimi bitki çaylarına teslim etmiştim oysa. Psikolojik olarak şimdiye kadar iyi de gelmişti. Hiç hasta olmam sanıyordum. Ama bu
İçimde bir kiz çocuğu oturtmuşlar
İçimde yüreğimin taa şurasina bakin ağlıyor!
Susturamıyorum onu!
İçimde bir hüzün saklanmış..
Çıkaramıyorum!
Kiz çocugu ile öyle özleşmiş ki..
Hüzün o kiz çocuğuna öyle yakışmiş ki,
Ayrılamıyorlar sanki...
Duyuyor musunuz..?
Hıçkırıklarını..?
Nasıl da sessiz ağlıyor duyuyor musunuz..?
Duymuyor musunuz?
Fakat nasıl olur?
Nasıl duymazsın?
Baksana hıçkırıklara boğulmuş ağlıyor..?
Göremiyorsan gözlerime bak..!
Gözlerimde ki mate
Akşamın alaca karanlığı,
gün batımına sarılış
sahile vuran dalgaların eşliğinde
güneşin, renkli bulutlara elveda deyişi
O an seyredebilmek o güzelliği
dalmak hayallere,
konuşmak yürekten tüm içtenlikle
kırmızıya çalan bulutlar
semada şekillerle dansederken,
anladı güneşin gittiğini
hüzün sardı renklerini
solup gidiyordu güneşle
gökkuşağı misali renkleri,
ağır ağır yok olurken
ağladı kendine,
deniz dalgalarına küstü
sakinliğe bıraktı,
Bir dokunsan bin ahh işitirsin halimden, fakat ben ahh edemez oldum...
Bir dokunuyorum bin ahh işitiyorum herkesten...
Gülümsüyorum,
Bu aralar olura olmaza, kendime ve herkese gülümsüyorum...
Bu iyi birşey mi dersin?
( Büyükler derlerdi ki, "Allah çekemeyeceği derdi yüklemez kuluna" öyle mi acaba? )
Oysa bütün ölümler acı, bütün kayıplar derin, bütün ihanetler can yakıcı...
Oysa, her yeni gün, her yeni yıl takvimlerimizin eksilen sayfaları... İlk günden, ilk andan ve ilk gözya
hanımefendi kocamustafapaşa doğumlu...
doğum yeri sümbül efendi cami avlusu..
92 şubatı da doğum tarihi..etnik kimliği konusunda çeşitli veterinerler
tekir veya iran olarak görüş ayrılığına düşmüşlerse de tekir cinsi
bugün kabul görmekte.
evin kraliçesi unvanına ulaşması ve evin tüm alanlarının onun
tarafından işgali şöyle oldu : evin beyi bir akşam iş dönüşü iki bira
içmiş,kafasında tatlı düşünceler , çakırkeyif bir ruh haliyle evine
dönmedeydi.mevsimin yemişi bir kilo erik de al
Efendim ben artık acayip biri oldum çıktım. Kekler, börekler, yemekler, temizlik bildiğiniz gibi değil valla. Bugün bu güzelim güneşli havada dışarı çıkmayı kendimce reddedip bayan vileda ve bayan oktay usta edalarıyla bir mutfağa bir banyoya yol aldım durdum. Yol aldım durdum derken sanırsın ev 250 metrekare, var yok 70 metrekare. Viledanın sopasını dış kapıdan sallasan zaten bütün ev paspaslanır. Yalnız ütü ve cam silmek gibi illet başka bir ev işi daha tanımam ben. Ama azimliyim bu konularda
HAYAL İŞTE…
Bazen diyorum ki hayat bir yerlerde tıkandığında hayatın da bilgisayardaki gibi bir reset düğmesi olsa ve hayatı resetlesek… Tıkanıklığı, donukluğu ortadan kaldırıp yeniden başlasak…
Bazen güzel bir kesit yakaladığımızda sağ tıklayıp kopyalama işlemini gerçekleştirerek hafızamıza yapıştırsak, varsa hafızamızda kötü anılar onları da silip geri dönüşüm kutusuna yollasak…
Arada bir geri dönüşüm kutusunu boşaltsak… Geri dönüşüm kutusunda silinenlerin nereye gittiğini bilme
Akşamlar sarı ve sıcak olduğunda
Hep bir hüzün sarıyor içimi ...
Bir terk ediliş ki bu öylesine sonsuz
Ve ben hala hala aynı yerde bekliyorum seni...
En uygun zamandır diye mi bilinmez?
Satın almak için yeni düşlerimi,
O zalim satıcımı bekliyorum...
Bir yanım hüzün,
Bir yanım sevinç,
İnatla,
Sabırla,
Hep gelmeni bekliyorum...
*tna
« : Mart 18, 2009, 14:10:47 »
hey gidi günler hey.. belki de ibomuzun çıkardığı en son ibrahim tatlıses albümüdür.. sonrasında kendisiyle uzun süre aynı yolda kalmak için mücadele verdiysek de, bilahare ayırmak zorunda kaldık.. sevenlerine saygımız sonsuz, fakat o günlerde ibo dinlemiş insanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır..
kısa keselim, 1989 çıkışlı bu güzide albümün içeriğine geçelim.. malesef neresi olduğunu bilmediğim bir kadınlar matinesinde kaydedilmiş canlı performanstır, bilebildiğim kadarıyla da ibr
Ertuğrul Özkök 13 KASIM 2009 da Hürriyet Gazetesinde ki,''Buzdolabına Konan Cep Telefonu'' başlıklı yazısında:
İktidarın... insanları ve kurumları dinletmesini eleştirerek Türkiyenin büyük bir korku imparatorluğuna dönüşmüş''olduğunu,net bir ifadeyle açıkladı...
Bu ifadeyi önemsiyorum...iki nedenle;
1-Doğan Grubu medyası...özellikle Hürriyet Gazetesi...''Ertuğrul Özkök Gazeteciliğine'' rağmen hala orta ve alt gelir guruplarının okuduğu ve izlediği yayınlardır.Bu nedenle basının amira
O durmadan kaçıyor;
Sen ardından gitmiyorsan;
O günün her saatinde saklanıyor,
Sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan;
O sana acıların en büyüğünü tattırıyor,
Sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;
Boşuna aldatma kendini,
Onu sevmiyorsun demektir.
Elindeki içki kadehinde,
Dudağındaki sigarada ,
Okuduğun kitapta,
Mırıldandığın şarkıda,
Söylediğin şiirde,
Gördüğün rüyada
Ve yaşaman icin
Ciğerlerine doldurduğun havada
O yoksa;
Onun vazgeçilmezliğini a
Aylardan Kasım...
Kasımpatı kokarken sokaklar, önünden geçtiğim her ağaç dökülen yapraklarıyla selamlarken beni ve birlikte gezindiğim sonbaharı... İçime anlatılmaz duygular çörekleniyor. Adına ne hüzün diyebilirim bunun, ne sevinç... Öyle karmaşık, öyle içsel...
Biraz ağlamaklı, biraz hayranlıkla bakıyorum sarıya çalan doğaya... Öylesi sana ait hissederken kendimi, senden koparılıp atılmış bir yaprak gibiyim şimdi... İçim parçalanıyor... Dudaklarımdan çıkmak için sıraya giriyor ke
hani, bir kitap okumaya başlarsınız...
ilk satırlarda çeker sizi içine...
öyle güzeldir ki anlatım…
tüm gerçeklik bir yana...
o kurgunun içine kapılır gidersiniz...
öyle kapılırsınız ki...
uzaklardan bir el uzanıp
tutar ellerinizden...
alıp götürür…
uzaklara…
kokusu ulaşır size dağların,denizin,çiçeklerin...
bir meltem okşayıp geçer teninizi...
dokunuşları hissedersiniz ya yüreğinizde...
hani, bilseniz de kurgu olduğunu...
o a
SAMATYA SERENADI
vuruyor yorgun samatyanın yüzüne
yakamozlar gecenin ilerleyen saatlerinde..
bak 93 kışı da bitiyor..
takvimler şubat sonlarında ..
koca mustafa paşa bahar hazırlığında
samatyasında,küçük paris birahanesi...
durup meydanda,
bakınca sokakların bitimine,
sanki sizi deniz kucaklıyor…
ali fakih türbesi bir makber
gözlüyor insanların yolunu..
yeni yetme kızlar oğlanlara bakmadalar otobüs durağında;
Herşey Sen...
Vapur düdükleri öterken iskelede
birkaç hafta sonraki gelişimizi düşünüp
martılara simit almalıyız derken,
Beyoğlu'nda dolaşırken kendimi sakınırken üstüme yürüyen
kalabalıktan ,
Üstüne Nevizade'de yudumlarken şarabı bir kadeh yeter derken,
beş dakika ortadan kaybolup aradaki sevdiğimiz eski pasajlarda
seni gülümsetecek bişeyler ararken,
kocaman atlı bronz saati alamadım diye hayıflanırken,
sonrasında taşıyamazdım ki diye kendimi haklı çıkarmaya çalışırken ,
gecenin
Stalin SBKP nin 19.Kongresinde konuşuyor;
‘’Burjuvazi eskiden ulusun başı sayılırdı.Ulusun bağımsızlığını ve haklarını savunurdu.Oysa bugün burjuvazi ;ulusal ilkeleri dolarla trampa eden konumdadır.Ulusal bağımsızlık ve egemenlik bayrağını denize atmıştır…Yoldaşlar; eğer siz komününist ve demokratik parti üyeleri,yurtsever olmak istiyorsanız,ulusun yönetici gücü olmak istiyorsanız bu bayrağı başınızın üstünde yükseltmek ve onu ileriye taşımak size düşer.O bayrağı sizden başkası yükseltemez.
***
GÜNEŞİN BATIŞINDA BIRAK YORGUN DÜŞLERİNİ
Bir akşam üzeri
Güneşin batışında bırak
Seni hırpalayan
Yorgun düşlerini...
Yine de kokla doyasıya
İçine çek buram buram
Sevgiyi,
Sevgini,
Sevdiklerini...
Buz tutmuş yüreklerden
Süzülmesin artık
Hüzünlere değil,
Sevinçlere,
Sevgilere aksın gözyaşlarımız...
Yaralı bir kuş gibi
Çırpınıp duran sıcacık göğsüme
Sokul da usulca
Dindir artık
Öfke dolu hasretini...
Gel dolaş koynumda,
Çiçek kokulu ür