Karmaşık bir iş bu, hiç beklenmedik dönüşler, düşüşler, çıkışlar içeriyor. Neden öyle olduğunu anlamadığınız bir çok olayı yaşıyorsunuz, belki de anlamamak için çaba sarf ediyorsunuz kim bilebilir. Sonuçta birlikteliğiniz devam ediyor ve çok mutlu hissediyorsunuz.
Birden üstünüzdeki ilginin bıkkınlığını yaşıyorsunuz. Yaşadığınız bıkkınlık, anlatılmaz bir hal alıyor. Öyle ki baktığınız her yerde o ilgiyi görüyorsunuz.
O gün geliyor: yatağa yaklaşırken onun vücudunun çok kıvrak bir yılan
Hani bazen kendini… Çok yalnız hissedersin ya,
Hani başını Bir dost omuza yaslayıp, Sessizce ağlamak Gelir ya içinden,
Hani bir şeyler içini karartır ya, Keşkesiz bir hayattır istediğimiz…
Keşke noktalama işaretleri kadar insaflı olsaydı parantez, içlerine sığdırmaya çalıştığımız hayat, Her noktanın ardından cümleler kurabilseydik yeniden…
Yaşamı virgüller ile uzatabilseydik keşke…
Tırnak içine alınmış hayatlarımız olsaydı…
Eskiler öyle yaparmış… SEVENLER,Sevdiklerine “Seni Çok Seviy
Gözüm; "Mustafa" Kaşım; "Kemal"
Sevdam; "Mustafa Kemal"
Gözüm; "Mustafa" Kaşım; "Kemal"
Sevdam; "Mustafa Kemal"
Bir millet delirmiş olmalı ki; Devletini ve onu yönetenleri sevmesin, saymasın,kin ve öfke beslesin
Ve bir devlet yönetimi düşünün ki; Gözün üstünde kaşın var diye fertlerine zarar versin
Bunca yıl her türlü zorluklara devlet ve millet olarak göğüs germişiz Ve yıllardır da bu mücadelemizi daha çağdaş bir Türkiye için veriyoruz
Peki şimdi ne oldu
Hani derler ya sonbahar hüzün mevsimidir diye...Bu şehirde sonbahar uzun sürer, acaba bu yüzden mi üzerimize bolca hüzün bulaşmıştır bizimde...
Bu mevsimde kaldırdığınız yerden ne kışlıklarınızı çıkarabilirsiniz ne de yazlıklarınızı toplayıp kaldırabilirsiniz...Bir çeşit arafta kalma hali.. Sokağa çıktığınızda aynı arada kalmışlığı sadece kendinizin yaşamadığını görür tebessüm edersiniz...Kışa adım adım yaklaştığımız şu günlerde havayı güzel görenler yazdan kalma terlikleri şortlarıyla kendi
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Kadınlar her şeye
ağlayabilir; bir filme bir şarkıya bir yazıya... En az erkekler kadar
yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın yürekten
ağlıyorsa ağlatan
onun yüreğine ulaşmış demektir. Ama o yüreğin değerini bilememiş olacak
ki ağlatan gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe!
Işte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. Yutkunamaz
nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını ç
Bahar kokuyor !...
Doğa sanki gecenin derin uykusundan uyanıyor ,
Yeni doğumlar, yeni heyecanlar sarar evrenin her bir noktasını.
Rengarenktir artık günler, geceler,
Hava, toprak çiçek kokar
Uyanışın ilk adımlarıdır yaşananlar.
Çiçekler hürriyetine kavuşurcasına toprağı neşeyle delerler
Tüm ihtişamlarıyla güzelliklerini kokularını yayarlar,
Denizler yorucu günleri bitip özledikleri sakinliğe geçmiştir..
Güneş daha bir ışıklarını yaklaştırı
Zamanın birinde iki tane kız kardeş varmış, nasıl akıllılarmış anlatamam.
Etrafındaki ve okuldaki tüm bilgi onlara yetmez olmuş.
Bir gün anneleri onları dağdaki bilge adama götürmeye karar vermiş.
Kızlar, bilge adamla karşılaşınca ona sorular sormaya başlamışlar.
Bilge adam bütün soruları doğru cevaplamış: kızlar çok sevinmişler ve
annelerinden eğitimleri için bir süreliğine izin isteyerek bilge adamın
yanında kalmışlar.
Sordukları soruların hepsinin cevabı doğruymuş. Bir süre çok mutlu
Türkçenin en büyük şairilerinden olan Bahtiyar Vahabzadenin anısına
Annem Öldü Mü?
( annesi öldüğü zaman yazdığı şiirdir )
http://www.youtube.com/watch?v=ecXHe8AlHhM
Annem Öldü Mü?
Ne hız ellerini üzdün dünyadan
Balanı tek koyup nereye gittin?
Nasıl yok oluyormuş bir anda insan
Sanki bu dünyada hiç yok imişsin..
Güneş gurup etti… oda karardı…
Bir anda yok oldun sen hayal gibi.
Şimdi düşünürüm senden ne kaldı..
Gönlünde hatıran kara hal gibi…
Be
Telefonun mesaj uyarısı çalınca mesajı açtı:
<unutma , VOİLA açık kestane no.5.0>
Karısıydı..saç boyası istiyordu…Of bu kadın hep böyleydi,ne anlardı kendisi saç boyasından..
Bu neyse de bazen ekmek için bile mesaj atıyordu..Üç marketin ortasındaydı halbuki evleri..
Bir keresinde kızmış ama kadın <canım gelirken alıver yolunun üstü hem açılmış olursun >
diye yumuşatmıştı..Tam çıkmak için iş arkadaşlarına tek tek <iyi akşamlar >dağıtıyordu ki,
Tokgöz Mustafa nın sesi duyu
Yolculuk eden iki arkadaş hakkında bir hikaye anlatılır.
Yolculuğun bir aşamasında iki arkadaş tartışırlar biri Tekine bir tokat atar.
Tokatı yiyenin cani çok yanar ama tek kelime etmez ve kumun üzerine su sözleri yazar:
BUGUN EN IYI ARKADASIM BANA BIR TOKAT ATTI.
Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler.
Tokadı yiyen orada yıkanırken batağa saplanır boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır.
Tam selamete çıktıktan sonra bir kaya paras
Marks başı yerde ayakları havada duran Hegel'i nasıl ters yüz edip ayaklarını yere bastırmışsa ...Bizdeki kimi allame komünistleri(!) de öyle çevirmek ve ayaklarını toprağa değdirmek gerekiyor...Ama bir farkla ki, bunu Marks'ın yöntemiyle değil; Lenin'in...Mao'nun...Tito'nun...Castro'nun...Chave z' in...Şefik Hüsnü'nün...Allende'nin...yöntemiyle yaparak...
Yani teoriyi pratiğe geçirerek ve pratikten çıkan somut gerçeklikleri teoriye dönüştürerek...
Hiç haketmediği halde ''ben komünistim
Başaşağı duran sosyalistlerin(!)... sol ayaklara yatan sapına kadar ırkçı şoven bölücülerin ve omurgasız neoliberallerin... ''işçilerin vatanı yoktur''...''ulusal duruş ve gurur sosyalizmin dışına düşer'' gazına gelerek...Ve ayet belledikleri kara kaplı kitabın ezberledikleri vurucu çümlelerini yerli-yersiz kullanarak, gerçek sosyalistlere ''öğreti'' dersi vermeye kalkışmaları...karşı devrimcilere bilinçsiz ve meccani hizmet etmeleri.... gerçekten traji komik...
Ülkemizin ve emekçi yığınlar
Değerli büyük teorisyenlerimiz kapitalist dünya düzenini ve Latin Amerika sol pratiklerini iyi biliyorlar....
Ama bilmedikleri tek şey ''Türkiye'de Devrim Stratejisi...''
Arkalarına takıp sosyalizm rotasına sokacakları halkla... devrimin dilini buluşturamadıkları sürece de, bu stratejiyi kesinlikle oluşturamayacaklardır...
Çünkü;çok basittir ve herkes bilir ki: halksız devrim olmaz....
Teorisyenlerimiz ''kapitalizm'' plağına takılmış gidiyorlar...
Çünkü teorinin emrine gi
Her işin bir çıraklık, kalfalık, bir de ustalık dönemi vardır. İyi usta olacaklar daha kariyerlerinin ilk yıllarında belli olurlar ve başarı için pek çok bedel öderler. Elde edilen başarıda ise sadece kendi renklerini taşırlar…
Sultan bir gün komşu ülkeyi ziyarete gider. Mükemmel ağırlamanın yanı sıra, sultanı etkileyen bir başka şey daha olmuştur. Komşu ülkenin sultanının sarayının duvarları öyle bir tuğladan yapılmıştır ki, alır götürür bizim sultanı başka bir dünyaya.
Öyle bir renktir
Yine geceyi sabaha bağlayan saatler
Yeni güne kucak açan heyecanlar
Yazmaya hakim olamadığım duygular
Bir çırpıda dökülen kelimeler
Yoğun duygu seli engel mi yazmamaya
O zaman dök benliğini satırlara
Eskiye dön taaa eskiye
Bir zamanlar içindeki fırtınalara
Neler söylemez ki o yürek sessiz çıkmazlara
Anlayabilir mi seni kendinden başka
Nokta da koyma virgül de
Sadece yaz olabildiğince
İçinden geldiği gibi yalın ve samimi
Yüreğinin
HAYATA DAİR!!!
Karanlikti oda, karanlikti sokaklar, kapkaraydi sehir.. Ne kadar olmustu
kendine dokunmayali. Ne kadar zaman olmustu aynada yuzunu gormeyeli. Ne
kadar olmustu sadece kendisi icin bir sey istemeyeli.
Kocasi icin cabaliyordu, oglu icin dusunuyordu, is arkadasi icin uzuluyordu.
Ya kendisi neredeydi. Kendisi icin cabalayan, kendisini dusunen var miydi.
Nasil bir duyguydu simartilmak. Sahi simarmayi bilmezdi ki, ya da kimse
ogretmemisti ona simarmayi.
Mutlu muyd
memo binanın kamelyasında yakaladı beni..
hava yağmura gebeydi..
-aydın amca derdim büyük bi konuşsak.
onbeşindeydi..okul kravatı yakanın çok altındaydı..
gözlükleri 4.5 numara..ceketi yeni ergen bedeninden hafif yan sarkmıştı.
bir trafik kazasında baba vefat edince anne ve kızkardeşi ile üvey babanın
tek oğlu olmuştu...baba tarikatçıydı,halı yıkama makinesı vardı ilişkileri ile
camilerin halılarını yıkardı..akşam olmadan iş minibüsü ile pelerini,
çember sakalı görünümü ile binanın o
Küçücük 6 yaşında bir yürek aşk ile çarpar mı...? Ne tür heyecanlar duyar ve asıl önemlisi acı çeker mi...?
Bu sorunun cevabını bulabilmek için hafızamı zorladım bugün.Yıllar öncesine bir yolculuğa çıktım...İlkokul birinci sınıfımın kapısından girdiğimde tenefüs zili çalmıştı, sınıf boştu...Sadece en ön sırada Gültekin vardı sınıfta. Sırada oturmuş ellerini başının arasına almıştı...
-"Senin neyin var...?"
-"Başım ağrıyor"
Ufacık aklımla içinden nasıl çıkacağını bilmediğim bir de
Yüreğim mi kanıyor,sevdiklerim yüreğimimi kanatmış yok canım bana yapmazlar yapamazlar bana kıyamazlarr....durun ya.... batırmayın cam kırıklarını ..yakmayın canımı..valla çok acıtıyor cam kırıkları canımı helekii sevdiklerinin gidişini görmek ...
Görmek ve sessiz kalmakk..sessizce izlemek zorunda olmak...içine atmak duygularını,susmak ve zamanla unutulmak....
Elbette tercihler değişir bundan doğal ne var ki...Ama izi..Yakıp da geçer..Kanatırr....Ağlatır içini, için için...
Duyurmazs
Uzak gizemli bir ülkedir aslında hepimizin yaşadığı, soluk aldığı, âşık olduğu şehir...
Her birimizin apayrı bir hikâyesi var...
Pek çok şey biriktirdik...
Pek çok şeyi yarım bırakıp, yanıbaşımızda fesleğenler büyüterek uzak başka uzak ülkelerden gelecek gemileri izledik...
Aslında hiç bir şey bize aşina değil artık...,
Yalın bir yangının içinde gonca güller büyütmek bile, birilerini sevip, onlara ömrümüzü adamak bile zamanın içinde bir kayboluş. Pek çok kez kaybolduk...
Ne kadar ço
Ömür ezanla namaz arası kadardır!
Bir dede ile torununun konuşmalarına kulak veriyoruz:
Torunu, pamuk gibi bembeyaz sakallı, nur yüzlü dedesine merakla soruyor: 'Dedeciğim! Bir insanın ömrü ne kadar olur?'
Dede tatlı bir gülücükle:
Ezanla namaz arası kadar yavrucuğum.' deyince torun:
'Nasıl yani, ömür bu kadar kısa mı?' der. Dede: 'Evet yavrum. ömür, namazsız ezanla, ezansız namaz arası kadardır.'
diye cevap verir. ...
Torun yeniden sorar:
'Namazsız ezan ve eza
Bir zamanlar bir yerlerde kör bir genç yaşıyordu ve bu kör genç kendisinden nefret ediyordu ,
çünkü kör bir yaşamı vardı.
Göremediği için hiç birşeyi ve hiç bir kimseyi sevemiyordu ,herkesten ve her şeyden nefret ediyordu..
Ama kız arkadaşı hariç, kör yaşamında sevdiği tek şey kız arkadaşıydı...
Bir gün kız arkadaşına eğer dünyayı görebilseydi onunla evlenmeyi kabul edebileceğini söyledi...
Kız arkadaşıda onu çok mutlu ettiğini söyledi...
Günlerden bir gün şans gencin
Sevgi sebepsiz olmalı, sorgulamadan, olduğu gibi sevebilmeli insan.
Birlikte olduğumuz,tanıdığımız insanların,dostların,arkadaşların değerini ne kadar biliyoruz,ne kadar farkındayız..
" ya biz, binde bir karşımıza çıkan, dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatını ne yapıyoruz?.
Akşamüstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz, omuzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omuzun , belimizi kavrayan bir elin , uzun yıllara dayanıklı aşkların
..Seyret, Sus ve Dinle....
Bir gün bir dağ güneşle birlikte güne uyandı. Rüzgarın esintisiyle ağaçlarının dallarını sallaya sallaya esneyerek gerindi. Güneş pırıl pırıl ufukta tam karşısından doğuyor, onunla arasında masmavi bir deniz çarşaf gibi günü karşılıyordu.
Dedi ki, "Ben ne güzel bir yerdeyim, önüm masmavi bir deniz ve her gün güneş bana gülümseyerek gün başlıyor."
Gökyüzünde küme küme bulutlar pamuk yığınlarını andırıyordu.
Martılar çoktan uyanmış gökyüzünde dans edi