Efendi Türkler tarafından postalanan herşey
-
İSLAMİ KESİMDE LÜKS TARTIŞMASI?
İslami kesimde lüks tartışması İslami kesim son iki gündür, lüks çılgınlığı konusunu tartışıyor. Tartışma iki gün önce Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi'nin kaleme aldığı bir yazı ile başladı. Yaşam stili yazılarıyla İslami kesime yön veren bir yazar olması nedeniyle Eygi'nin eleştirileri bu kesimi derinden etkiledi. Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'ın yaşam koşulları ile zengin İslami kesimin lüks içindeki yaşamına üstü kapalı göndermeler yapılan yazı aynı zamanda toplumdaki gelir dağılımına da dikkati çekti. İşte İslami kesimde günlerdir tartışılan Eygi'nin yazısı "Bazı Müslümanların Lüks Çılgınlığı Bu memlekette on milyon işsiz var... Aşsız vatandaşlar perişan vaziyette... İnanmayacaksanız ama ayda 250 liraya çalışan insanlar, çocuklar var. Beş altı yüz liralık emekli maaşlarıyla sürünenler var... Çocuklarına bir kilo kiraz alıp yediremeyenler var... Hal böyle iken birtakım politikacılar, medyacılar, iş adamları Nemrud gibi, Firavun gibi lüks ve sefahat içinde yaşıyor. Bu politikacıların, medyacıların, iş adamlarının bir kısmı dindar... Haydi dinsizlere fazla bir şey demeyelim, dindar geçinenlerin israf yapması, lüks bataklığına batması, sefahat ****** gömülmesi doğru mudur? Din kardeşleri aç iken nasıl böyle yaşayabilirler? Bunlar 5 yıldızlı otelleri beğenmiyor, 7 yıldızlılara iniyor. Normal odaları beğenmiyor, kral suitlerinde kalıyor. Bu adamlar 30 bin dolarlık otomobillere binmeyi bir zül addediyor, 150 bin liralık ihtişamlı binitlerde gurur ve kibir içinde dolaşıyor. Hem Müslümanız diyorlar, hem de Peygamberin ?Komşusu aç gecelerken, kendisi tok sabahlayan bizden değildir? tehdidinden korkmuyorlar. Lüks, aşırı konfor, sefahat, haddinden fazla tüketim içinde yaşayanlar örnek Müslümanlar değil, Nemrud ve Firavun tabiatlı münafıklar ve *****. Çinlilerden ibret alalım. Türkiye?de şu anda on binlerce Çinli bulunuyor. Ülkelerine gidip geliyorlar, ticaret yapıyorlar. Zerre kadar israf ve gösteriş sergilemiyorlar. Binlerce çeşit malı tanesi 1 liradan satıyorlar. Kazançlarını kuruş kuruş biriktiriyorlar. Mütevazı yiyorlar, mütevazı geceliyorlar. Bir Çinlinin kazandığı para ile içki içip seks alemi yapması, lüks otelde yatması, parasını saçıp savurması görülmemiştir. Bilhassa bazı Müslüman devlet ve hükümet adamları ve hanımları, on milyonlarca halkın geçim sıkıntısı çektiği bu ülkede biraz daha dikkatli ve ahlâklı hareket etmelidir. Nedir o korkunç fiyatlara yaptırılan elmaslı, pırlantalı, yakutlu, zümrütlü, safirli mücevherler... Nedir o yüz bin liralık lüks saatler... Lüks bir mağazadan bir kadın çorabının 400 liraya alındığını duyuyoruz. Müslüman politikacılara ve iş adamlarının hanımlarına böyle alış verişler yakışır mı? Bazı Müslüman politikacılar medyacılar, iş adamları Ağa Han gibi debdebe ve ihtişam içinde yaşıyor. Kendileri, eşleri, oğulları, kızları, torunları, yeğenleri eski Hint Mihraceleri gibi hayat sürüyor. Bu memlekette genel bir refah olsa, herkesin tuzu kuru olsa, hiç sefalet ve sıkıntı olmasa yüreğim yanmaz bu kadar. Kimse bana kızmasın. Yazdıklarım doğru mu değil mi onu düşünsün. Doğruysa herkes kendisine çeki düzen versin. Bunca vatandaşın sefalet ve sıkıntı içinde yaşadığı bu ülkede 400 liraya kadın çorabı alınmaz."
-
islam Alemi demokrasiye yasam hakkı neden tanimaz?
islam ülkelerinde Dini liderler önce Ayetleri ve arkasindan ahlakı ,ön plana çıkarırlar, cünkü Ayetler yeterli gelmez? ama her liderde Din ahlak , iman, siyaset , kur’an , cıhad , renkleriyle boyanirlar bu renklerin hepsi mevcuttur! islam aleminde mesru lider olabilmenin yolu Dini donanimlara sahip oldugunu siyasi arenada ispatlamasi gerekir yoksa taraflari, kullari tasimazlar? örnegin ülkemizde Minareler süngümüzdür camiler kislamizdir denmeseydi kim tasirdi onlari? bakalim camilerimiz süngümüz olmusmu? bakalim Irakta es baskanlik yapanlar yikilmayan minare biraktimi? bunlara hesap soran varmi taraflari arasinda ? neden hesap soramazlar? bu kisilerin kamuflaj´a ihtiyaci varmidir? islam Aleminde kisiler özgürlüklerine düskün olmazlar buda kulluk anlayisinla pismeleridir yillarca bu kandirilmisligin ezikliginden bir türlü kurtulamazlar,, var olan azami özgürlüklerini dini inanc icinde kullanirlar Dinin icinde kullandiklari icin seyh lere, olusturduklari tarikatlara vede kendilerine yakin Tanriya benzerlikle estutacak bir lidere taparlar, tapinirlar kendilerine buralarda özgüven güvenc saglarlar kisisel düskünlüklerini buralarda ve kendi bünyelerinde olusturduklari batil mistik güc vede diger inananlardan daha baskin ve kuvetlidir. kendi kisisel özgürlüklerinin yerine bu boslugu batil Yaşama daha cok baglı, daha mücadeleci kadina karsi, cihada yakin ve hırslı sekilde baglanarak giderirler.. seyhlerle,, diktatörler,krallar vs lerle arasindaki fark i kim öne alir? Efendi Türkler
-
6 mayıs 1972
sayin demirefe' Bu anlayış dinde zirve yapar, bu gerçekleştikten sonra ani bir çöküşle tüm düzen yıkılır, hiç mümin kalmaz ve kıyamet artık kopar. burasini tam acarmisin,, konuyu bastan sona takip ediyorum burasi anlasilmaz oldu saygilarimla
-
Suudi Arabistan´da Arap adaleti!
hayır tam tersine, çok iyi bilmemiz gerekiyor,, bu konu Magazinel olay degildir eger bu olayi magazinellige indirgiyorsak bu olayin berberleri idam edecek kilicin yaninda yer aldigimizi gösterir? eger tarafsiz kaliyorsak buda sudi kilicin korkusundandir? herzaman belirtigim gibi inancın ve güzel geleneklerimizin karşısında degilim. ama bu gün bize din diye dayatılanın acik acik seriat fasist yönetimidir? seriat fasizimi tehlikesi tepemizde dururken,, bugün sudi seriat kilicinin yanibasimizda kendi vatandasimiza cekilmesine bile ne kadar tepkisiz kalabiliyorsak demekki rüzgari bile yetiyor,, Dini konularda bilimsellikte yanginda külbirakmiyanlari bile ne kadar etkiledigi ortadadir ama inaniyorum onlar sudi fasist seriat infaz ettikten sonra ortaya cikacaktir???... senin deyiminle bir magazinel olmaktandan bir ciksin teoriden bir pratige dökülsün??? .. hegolarini tatmin edeceklerdir? bu eylemin ne kadarı dindir? ne kadarı safsatadır diye? Bu acıdan bakacak olursak, tutunacak bir tek dalımız kalmıyor ortada,, ülkemizde hersey sömürülüyor!!! Efendi Türkler
-
Türkiye'nin darbecileri...
******** ve AB Parlamentosu Kararları ******** ifadesi bana ait değil. Ama bize, Türklere söylenmiş bir söz. 15. yüzyılda Avrupalılar bizden korkudan hakaret haznelerini geliştirmişler. Ve Türklere '*******' demişler. Türk Korkusu, Doğan Kitap, s.55. Afganistan'da altı yıldır, Irak'ta beş yıldır günde 20-30 sivil ölüyor. Ben de düşünüp duruyordum. Bu kan havuzuna insanlık ne ad verecek diye. Bu katillere verilecek en iyi ad '*********'dir. Kan havuzunda yüzenler, bizim hakkımızda her yıl insan hakları ve demokrasi raporu hazırlarlar. Bizim hükümetlerimiz de bunların karşısında eğilip bükülürler. Avrupa Parlamentosunun 21 Mayıs 2008’de aldığı kararlar '********' anımsatacak niteliktedir. Özetle kararlar şöyle; -Türk Askeri Adadan çekilsin, -Türk Ordusunun yönetim üzerindeki etkisi kaldırılsın, -Kürt Açılımı konusunda gecikilmesin, -Ordunun içindeki Ergenekon kökünden kazınsın(tümce aynen böyle). Son maddeyi biraz açalım. Haçlı Kalkanı bilmektedir ki, Türk Ordusuna dolaylı saldırının en iyi yolu 'Ergenekon Tertibi'nden geçmektedir. Ergenekon Tertibi aynı darbe/ demokrasi yanılsaması gibidir. Elle tutulmayan, sınırları belli olmayan, bu demokrasi savunusunun altındaki asıl amaç orduyu yıpratmaktır. Ordunun hareketsiz kalmasını, sürekli savunmada kalmasını sağlamaktır. Her 30 Ağustos yaklaşımında bu baskılar artar. Artık, mızrak çuvala sığmıyor. Yaşadıklarımız, Batının Türkiye'yi doğrudan yönetme isteğinden kaynaklanmaktadır. Amaçlarını bu hükümet ile daha iyi gerçekleştireceklerine inanıyorlar. Onların istekleri ulusal pazarları hiçbir sınırlama olmadan kullanmaktır. Ordunun ve Yargının etkinliğinin kırılması demek; Ulus Devletin etkinliğinin kırılması demektir. Çünkü ordu ve yargı devletin kendisidir. Ulus devleti yıkmak istiyorsanız bu iki kurumu etkisiz hale getirmeniz gerekir. Daha önceleri defalarca yazdım, önce yargıya saldıracaklar diye. Çünkü ordu nihayetinde elinde silah olan kuruluş. Yargıyı dağıtırlarsa, orduyu da yıpratacak aşamaya ulaşacaklardır. Aslında AKP'nin Ordu ve Yargı ile savaş halinde olması çok doğaldır. Çünkü Türkiye adına değil, Eşbaşkan oldukları proje adına savaşmaktadırlar. AKP'ye Türkiye'den bir unsur diye bakmak yanlıştır. Bir şeye dikkatinizi çekmek isterim. AKP'nin yabancılar ile yaptığı bu işbirliğine çeşitli çevrelerden eleştiriler gelmektedir. AKP'den bu eleştiri ve suçlamalara ne gariptir ki bir itiraz gelmemektedir. Hatta bu durumdan memnun oldukları anlaşılıyor. Bu suçlamalar, yabancıların AKP'ye verdiği değerin artmasına sebep oluyor. Onların nazarında sicil notları yükseliyor. Sahte solcu Ufuk Uras'ta yabancılar nezdinde sicilini düzeltmek için AKP'ye destek veriyor. Taşeronun taşeronumu desek, kiralık işçi mi desek? Varın siz deyin.
-
Suudi Arabistan´da Arap adaleti!
Türk berbere İngiltere'den destek Türk berbere İngiltere'den destek İşçi Partisi Basingstoke Milletvekili adayı Funda Pepperell, Uluslararası Af Örgütü ile birlikte Hürriyet’in Suudi Arabistan’da idamını bekleyen Türk berberi Sabri Boğday’ı kurtarma girişimine katkıda bulunmak için büyük bir kampanya başlattı. İşçi Partisi Edmonton Milletvekili Andy Love başta olmak üzere birçok İngiliz milletvekilinin desteklediği kampanyada, Suudi hükümeti üzerinde etkili İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband’ın etkin rol oynayacağı öğrenildi. Sabri Boğday’a hiç değilse kendini savunabilmesi için mahkeme hakkının verilmesi gerektiğini savunan Funda Pepperell, Uluslararası Af Örgütü’nün konuyu berberin Türk olmasından dolayı değil, uluslararası insan haklarının ihlali açısından ele aldığına dikkat çekerken “Adil yargılanmadan infaz en büyük insanlık suçudur. İnancı, ırkı ve cinsiyeti ne olursa olsun en önemli birey hakkı olan adilce yargılanma hakkı dahi verilmeyen Sabri Boğday’ı bulunduğu karanlıktan kurtarmak ve en kısa zamanda ailesine kavuşturmak için çalışmak hepimizin görevi. Britanya İşçi Partisi hükümeti ve üyeleri insan haklarının her zaman daimi savunucusu olmuştur. Türk toplumunun ve kamuoyunun endişesini gönülden paylaşmaktadır. Hürriyet’in Türkiye’de başlattığı bu güzel kampanyaya ulsulararası desteği vermek için çalışmalara başladım. Amnesty International ile ortak çalışma başlatmış bulunmaktayız. Parlamento ve bakanlık düzeyinde yaptığım görüşmelerde son derece olumlu tepkiler aldığım için son derece sevinçliyim. Suudi yetkililerle resmi ve gayriresmi diplomasi görüşmelerinin en yakın zamanda sonuç vereceğine inanıyorum. Sabri Beyin ailesine kavuşacağı güne kadar çalışmalarımıza aralık vermeden devam edeceğiz” diye konuştu. Baskı oluşturmak amacıyla Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el Suud , Suudi Arabistan İçişleri Bakanı Prens Suud el Faysal bin Abdul Aziz el Suud , Kraliyet mahkemesi’ne gönderilecek itirazların bir kopyasınınSuudi Arabistan Londra Büyülkelçisi Prens Muhammed bin Nawaf ve Riyad’daki İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Turki bin Khaled Al-Sudairy’e gönderilmesi önerildi.Faruk ZABCI / LONDRA
-
Suudi Arabistan´da Arap adaleti!
sayin Artropod' cevabin icin tesekkürler Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker en iyi arkadaşının az ileride, kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye siperden çıkaramayacağı gibi bir ateş altındaydılar. Asker teğmenine koştu hemen: - Komutanım, bir koşu arkadaşımı alıp geleyim mi? 'Delirdin mi?' der gibi baktı teğmen... — Gitme oğlum, arkadaşın delik deşik olmuştur. Büyük olasılıkla şehit olmuştur bile. Kendi yaşamını da tehlikeye atma sakın! Ama asker o kadar ısrar etti ki, teğmen izin vermek zorunda kaldı. — Peki, dene bakalım! Asker yoğun ateş altında fırladı siperden ve mucize eseri, arkadaşının yanına kadar gitti, yaralı arkadaşını sırtlandığı gibi taşıdı. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen koşup yaralıya bir göz attı ve soluk soluğa bir kenara yıkılmış askere döndü: • —Sana, yaşamını tehlikeye atma, dememiş miydim? Bak arkadaşın şehit olmuş… Yaşamını tehlikeye attığına değdi mi? — Değdi Komutanım, değdi! dedi asker. — Nasıl değdi, arkadaşın zaten ölmüş, görmüyor musun? — Gene de değdi komutanım, çünkü yanına vardığımda henüz yaşıyordu... Ve onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim için... —Neydi son sözleri? Asker, hıçkırarak, arkadaşının son sözlerini yineledi: 'Geleceğini biliyordum!' ........................
-
Gerçek mi?
Şok eden hayalet görüntüsü Şok eden hayalet görüntüsü Bir şirketin güvenlik kameralarına yansıyan bu görüntü şok etkisi yarattı. Firmanın iki çalışanı asansörden çıkarken bir anda kareye giren "hayalet" güvenlik görevlilerince farkedildi. Bandı izledikten sonra hayaletin görüntülendiği katı araştırmaya giden güvenlik görevlileri hiçbir şey bulamadı. Kaydın internete verilmesinden sonra ise yeni bir tartışma başladı. Bu görüntüler gerçek mi değil mi? İzleyin kararı siz verin
-
Türkiye'nin darbecileri...
Türkiye'nin darbecileri... Türkiye’de “kirli” bir oyun oynanıyor... Bu kirli oyun, şizofrenik bir demagojiyle, “demokrasinin hayat damarı olan insanları, demokrasinin vazgeçilmezleri olan kurumları darbeci, çeteci, demokrasi düşmanı, Avrupa karşıtı, baskıcı, Baas’çı, milli irade düşmanı” olarak göstermeye çalışıyor... Türkiye’nin demokrasi içinde kurduğu ve doğası gereği ancak demokrasiyle yaşayabilecek kurumları, kuruluşları ve insanları Avrupa’ya, “darbeci” olarak jurnalleniyor... *** Bir kısım hasta ruhlu, nefret dolu kesinkes “şizofren” olan kişiler, Yargıtay’ı, Danıştay’ı, Anayasa Mahkemesi’ni, Silahlı Kuvvetler’i, silahsız kuvvetleri, işçi sendika ve konfederasyonlarını, gazetecileri, yazarları, üniversiteleri, profesörleri, uluslararası kabul görmüş piyanistleri, sanatçıları; eski cumhurbaşkanlarını, eski meclis başkanlarını, darbelerde gözaltına alınmış eski başbakanları, darbelerde gözaltında tutulan muhalefet liderlerini, darbelerde işkence görmüş yazarları, en önemli gazeteleri, dergileri, mevkuteleri, 68 kuşağının ünlü Marksistlerini ve derneklerini, ihtilalci Maoistleri ve partileri, hayasızca Avrupa Topluluğu’nun gözünde “darbeci” ve “çeteci” olarak göstermeye çalışıyor... *** Avrupa Birliği’nin parlamenterleri, bakanları, başbakanları, cumhurbaşkanları ve en önemlisi demokratik kamuoyu bilmelidir ki “farklı kültürden bu kadar insanın hep beraber darbeci” olması, “demokrasiyi askıya almaya çalışması” maddeten, manen, fikren, ruhen mümkün değildir... Bunu böyle göstermeye çalışan bir avuç çıkarcı, yalaka, entel dantel, ve hasta ruhlu şizofrenin, çizmeye çalıştığı tablonun doğru olması değil dünyada, evrende mümkün değildir... Bu zevatın Türkiye’de darbeci ilan ettiği kesimleri teker teker sunuyorum ve biraz izanla, bu insanların nasıl darbeci olabileceklerini herkesin düşünmesini istiyorum... *** İşte şizofren entel dantel takımına göre,Türkiye’de “darbeci”liği savunduğu söylenen kişiler ve kuruluşlar: 1) Eski cumhurbaşkanları: 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, darbeci ve darbe yanlısı olarak gösteriliyor... Süleyman Demirel’in kendisi iki kez askeri darbeye maruz kaldı... 12 Mart’ta şapkasını alıp gitmek zorunda kaldı, 12 Eylül’de aylarca gözetim altında tutuldu... Darbe dönemlerinde toplumdan tecrit edildi, konuşmaları dinlendi, görüşmeleri kısıtlandı, yasaklandı... Ahmet Necdet Sezer: Darbecilerin liderlerinden olduğu söylenen kişi, eski bir Anayasa Mahkemesi Başkanı... Eski bir Anayasa Mahkemesi Başkanı olması “darbeci” ilan edilmesini engellemiyor çünkü, adamlar halihazırdaki Anayasa Mahkemesi’ni bile darbeci ilan edebiliyorlar!.. *** 2) Yargıtay: Hukuk darbesi yaparak askeri darbeyle ortak zeminde hareket ettiğini söylüyorlar... 3) Danıştay: Yargıtay’ın hukuk darbesine destek atarak hukuk darbesine katıldığını belirtiyorlar... Bu çerçevede onu da askeri darbenin bir unsuru olarak görüyorlar!!! Türkiye’deki hukukçular, yargıçlar, savcılar onlara göre demokrasi istemiyor!!! 4) Anayasa Mahkemesi: Bu zevata göre, aldığı kararlarla hukuk darbesinin ana eksenini oluşturuyor!.. Anayasa Mahkemesi AKP’yi kapatırsa “darbe yapmış olacak, kapatmazsa demokratik devrim gerçekleşecek...” Böylece her kararında “bir darbe veya demokratik devrim” yapabilir Anayasa Mahkemesi!.. Burada pamuk ipliğine bağlı bir darbe veya demokrasi söz konusu!!! *** 5) Gazeteler: 50-60-90 yıllık gazeteler hepsi birden ağır darbeci... Aralarında darbelerde içeri girmiş yazarlar, müdürler, muhabirler var... Önemli değil, hepsi birden Avrupa’ya girmeyi değil, darbeyi istiyor... Bazen gizli bazen açık darbeyi teşvik ediyorlar!!! Ancak demokrasiyle yaşayacak, onunla nefes alacak gazeteler ve gazeteciler nasıl mı darbeci olur diyorsunuz?.. Olurlar olurlar, bal gibi olurlar... Onlara göre, Cumhuriyet, Vatan, Hürriyet, Milliyet hatta Akşam, hepsi birden darbeci... Bu gazeteler demokrasi değil darbe istiyorlar!!! *** Şizofreninin böylesini görmediniz değil mi?.. Devam edelim... 6) Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonları: Tarihinde kontrgerillanın ve karanlık güçlerin provokasyonlarıyla Taksim meydanında 32 ölüm yüzlerce yaralıyla, katliamlarla karşılaşmış sendikalar da “darbeci!” Darbe istiyorlar, darbe talep ediyorlar, demokrasi istemiyorlar... Darbe olsun diye öldürülen sendika liderlerinin anısına da sahip çıkmayıp, adı devrimci, kendisi darbeci sendikalar olarak faaliyeti gösteriyorlar... 7) 68 kuşağının önderleri, liderleri, Deniz Gezmiş’leri yaşatan dernekleri, kulüpleri, darbelerde işkenceden geçmiş Marksistleri, hatta ihtilalci Maoistleri hepsi olmuş “darbeci, hatta çeteci...” Bunların hepsi birden emekli generallerle darbe yapma hazırlığında!!! *** 8) Darbelerde işkence gören yazarlar, onlar “darbeye yataklık etmenin ötesinde, açık çeteciliğe” soyunuyorlar bu demokrat zevata göre... Onlar da darbe istiyor... Şimdi “aşırı solcu” olan onlar, Yassıada’da asılan sağcı Başbakan’ın davasını savunan eski Meclis Başkanı’yla beraber hareket ediyorlar... Şöyle bir durum var şimdi... Darbede asılan solcu gençlik lideri Deniz Gezmiş’in avukatı, arkadaşları, devamı olan yoldaşları... Bir başka darbede asılan sağcı Başbakan Adnan Menderes’in avukatı, dava arkadaşı, Hüsamettin Cindoruk ve o aynı Menderes’in siyasi halefi Süleyman Demirel hep beraber ortak oldular, “darbeci” olarak çalışıyorlar... Aralarına, darbede cezaevine giren, işkence gören gazeteci yazar İlhan Selçuk’u da alıyorlar... Eski generaller bu ittifakın Moaist Perinçek ile birlikte askeri kanadını oluşturuyor... Darbelerde gözetim altına alınan parlamentodaki Baykal gibi halihazır muhalefet liderleri darbenin eylem adamları oluyor... Hülasa bunların hepsi aynı darbenin parçaları olarak faaliyet gösteriyor!!! Piyanist Fazıl Say piyano ve sanat danışmanlığı yapıyor... *** Avrupa Birliği’nin demokrasi âşığı parlamenterleri... Türkiye’de kendisinden menkul bir şizofreniyle çizilen bu tablonun darbeci olduğuna inanıyorsanız, söyleyecek tek bir şeyim olur... Malumunuz şizofreni çok ağır bir hastalık... Siz de eğer bundan muzdaripseniz kusura bakmayın Avrupalı oluşunuz fark etmiyor... Şizofreni, milliyet ya da kıta ayırt etmiyor!!! ......................................
-
Suudi Arabistan´da Arap adaleti!
Toplumsal gercegimiz olan küfür? en inanclisin´dan en inancsizina kadar,, küfürü o anki psikolojik durumumuza göre küfürün her cesitini heryerde rahatlikla kullanan milletiz? s.arabistan´da agizdan cikan küfür yüzünden isteyerek veya istemeyerek bilincli veya bilincsiz iki genc insanimizin hayatina mal oluyor? Allah´a küfür tabiki hos degil,, kimse bu küfürü tasdiklemez fakat su gercekde varki dilimiz argosu zengin bir dil buda küfürü tetiklemektedir! birde su gercegide göz ardi etmeyelim bu küfürü herkes bir yerlerde duyabilir ben duymadim diyemez? bu küfürün ana yurdu arap ülkeleridir bu küfür onlardan bizim ülkemize mussallat olmustur,,? gördügüm kadariyla forumda hic bir arkadas hayatinda küfür duymamis ne mutlu size! issallah sayin cumhurbaskanimizin girisimleri sonuc verirde bu iki gencin hayati bagislanir?
-
KANALTÜRK SATILDI
sayin FUZULİ' hangi cagdas ülkede bayanlar minin minisi etek giydirilmeye zorlaniyor? vede popo bayanlar haline getiriliyor? varmi cagdas ülkede tek renk tek ses ? herkes kendine uygun tarz giyinmiyormu, bumu rahatsiz eden? seriat ülkelerinde bayanlarin kendine yakisani, giyinme diye lüks ü varmidir? oralarda kac bayan kendi renk dünyasinla özgüveninle yasama tek basina baglanabilir,, Allah korusun oralarda bir yakinimiz bir bayan tek basina kalsa özgürce yasamini devam ettirebilirmi ? hep bayanlarin birilerin korumasina muhtac degilmidir.. birileri hep sahiplenmezmi? ama cagdas ülkelerde bir bayan ne kadar pervasiz olursa olsun ne kadar güzel olursa olsun kimse onun yalnizligindan dolayi musallat olmaz? ve o bayanda toplum icinde kendi özgüveninle mutlu sekilde calisarak hayat mücadelesi vererek yasamini devam ettirir yani kimsenin gözü arkada kalmaz.. iste cagdaslik bir kimze zatüreye yakalanmisken kiz cocugum arkada kalacak tek basina ben ölürsem ne yapar diye daha fazla üsüterek erkenden hayata gözlerini yummaz! o cagdasliga teslimdir erkek dünyasina degil.
-
Suudi Arabistan´da Arap adaleti!
Suudi Arabistan’da Arap adaleti Allah'a küfre idam? S. Arabistan’da bir Türk berber daha “Peygambere küfretmekten” tutuklandı İdam cezasına çarptırılan Hataylı berber Sabri Boğday’dan sonra bu kez İskenderunlu 25 yaşındaki berber Ersin Taze, “Peygambere küfretmekten” cezaevine konuldu. Hataylı berber Sabri Boğday’ın ’Allah’a küfür’ettiği iddiasıyla idam cezasına çarptırıldığı Suudi Arabistan’da, İskenderunlu berber 25 yaşındaki Ersin Taze’nin de ’Peygambere küfür ettiği’ iddiasıyla tutuklandığı öne sürüldü. Taze Ailesi, Arabistan’a gittikten sonra izine dahi gelmeyen oğullarının tutuklandığı haberini 25 gün önce birlikte çalıştığı arkadaşlarından öğrendi. Kardeşinin kurtulması için dua ettiklerini belirten ablası 27 yaşındaki Nurcan Taze, “Ne yapacağımızı, kimi arayacağımızı şaşırdık. Yetkililerden yardım istiyoruz. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayip Erdoğan bize de destek çıksın” dedi. Kardeşinin yürürken zorlandığını, ortopedik engelli olduğunu belirten abla Taze, “Bir Suudi vatandaşının şikayeti üzerine cezaevine atıldığını, kötü şartlar altında olduğunu öğrendik. Yalvarıyoruz Suudi Arabistan Kralı’na belki kardeşim bir hata yapmış olabilir, ama o özürlü bir genç. Onu bize bağışlasın” dedi. Ersin Taze’nin henüz mahkemeye çıkarılmadığı belirtildi. Öte yandan Suudi Arabistan’da Allah’a küfrettiği iddiasıyla yargılanıp hakkında idam cezası verilen Hataylı berber Sabri Boğday ise temyiz duruşmasını bekliyor.
-
islam Alemi demokrasiye yasam hakkı neden tanimaz?
Eyy benim kafası 'su kaçırmasın hava almasın' diye devekuşu yumurtası gibi paketlenmiş hemşirem! Eyy dini modernize edemediğinden, çağdaş yaşamı islamize etmeye çalışan tuhaf iktidarın seçmeni! Eyy benim üstü kebap altı Lara Croft modifiye müslüman kardeşim! Ey inandığı din; erkeği kadına tercih eden, üstün gören, erkeğin otoritesini tartışılmaz ilan eden, erkeği kadının hamisi, kadını erkeğin hayatını kolaylaştırıcı unsur, vesayet altında tutulması gereken bir çeşit ****** ya da ***** ve hatta **** konumunda tanımlayan hemşirem! Dini inancı ************* hemşirem! İslamiyeti 'kültür', ahlakı dinden ibaret sanan hemşirem! Eyy benim yaşama dair talimatı, erkekler tarafından yazılmış, erkek postacı Cebrail aracılığıyla gönderilmiş din kitaplarından alan hemşirem! Üniversiteyi bitirirsen, diplomayı duvara asıp evinin kadını olacağını, kocanın şirketlerinden birinde çalışıyormuş gösterilip Bağkur primlerinin ödeneceğini, sonra da benim yıllarca **** gibi çalıştıktan sonra bağlanan emekli aylığım kadar emekli aylığı alacağını biliyorsun değil mi? Ben de biliyorum. Bu hiç hoşuma gitmiyor. Belki de kocanın şirketlerinden birine ortak gösterilirsin, adına ihalelere katılınır, 'vekaleten' kararlar, krediler alınır, hisseler satılır. Senin iraden dışında, haberin bile olmadan, sen hayata katılamadan ailenin erkekleri senin adına herşeye katılırlar, ekonomiyi falan bile yönlendirirler hatta. Sen de asaleten değil 'vekaleten' yaşayıp gidersin. Üniversiteye okumak için mi gitmek istiyorsun? Hayır! Üniversiteyi medreseleştirmeye. Mescit, çömelmeli kenef, abdest lavabosu talep etmeye. Diğer kadınlar üzerinde baskı oluşturmaya. Kamu binasına çalışmak için mi girmek istiyorsun? Hayır! Mescit, çömelmeli kenef, abdest lavabosu talep etmeye. Diğer kadınlar üzerinde baskı oluşturmaya. Her yere ************** ****************** birşeyi protesto etmek ya da liderinizi alkışlamak için okullardan (AKP'li Belediye'nin tahsis edeceği) otobüslerle meydanlara doluşacaksınız. Erkek emredecek siz yerine getireceksiniz. İnisiyatif, karar alamadan. Hiçbir zaman kendi başına hareket edebilen çağdaş, özgür kadınlar olamayacaksınız. Hep *********halinde yaşamanız, *********halinde eylem yapmanız gerekecek. ***********, beyninizdeki gri hücreleri kullanmayacak, alınan kararların sorumluluğunu üstlenmeyeceksiniz. Pasif yaşamak da bir tür rahatlıktır hemşire. Bunu istiyor da olabilirsin. Düşünmeme, koşulsuz itaat etme karşılığında ananın rahmi kadar sıcak, sarıp sarmalayan yuvanda güven içinde oturup, itaate dayalı sosyal düzen isteyen 'kul' çocuklar yetiştireceksin. Karnına basınca elham okuyan, bacağını çekince hatim indiren bebeklerle oynayan, isyan değil itaat eden 'kul'lar. Türban dediğin tesettürün sadece bir parçası hemşire. Kafa derisinde çıkan keratini kapatan kumaş parçası. Sana göre Allah'ın yarattığı saç, bana göre evrim sürecinde beyni radyasyondan, ısıdan korumak için oluşmuş izolasyon maddesi. Şampuan reklamına göre 'hazinemiz', İslama göre bir telini gösterirsek cehennemde yanacağımız kıl kümesi. Dinin örtünmeni emrediyorsa neden İranlı kızkardeşlerin gibi kara çarşaflara girmiyorsun? Bak "Eşarp yetmez, en iyi örtünme kara çarşaftır" diye sana destek gösterileri yapıyorlar oralardan. Ama sen hemşire! Sen Ampul Partisi'nin sadakalarından, lutuflarından, avantalarından payını almakta olan Araplaşmış, ruju ojesi yerinde hemşire! Sen tesettür mayoya 250 Dolar, ipek türbana 500 Dolar, ya da üç kilo bulgura bir oy verebilen hemşire! Sen, Allah korkusu, erkek korkusu, ölüm-cehennem korkusu arasında sıkışıp kalmış ****! Bırak o soyut korkuları da, yakında Türkiye'de de kurulmasını beklediğim din muhafızlarının kızılcık sopasından, kırbacından, recm'inden kork. Şimdilik rengarenk giyinebilmeni laik Cumhuriyet'e borçlu olduğunu da hiç unutma hemşire. Ampul Partisi'nin hortumlayıp babanın/kocanın cebine koyduğu avantada, oruç/namaz polisine ödeyecekleri maaşlarda benim aylığımdan kesilen, içtiğim rakıda, şarapta ödediğim vergiler olduğunu herzaman hatırla. (hadi sor şimdi Alo Fetva hattına: "İçkiden alınan vergiyle Din Polisi'ne maaş ödenirse bu para helal midir?"). Sen de ben de biliyoruz ki senin dini inancının sana verdiği görev, yüklediği sorumluluk okumak, çalışmak, sosyal hayata aktif katılım değildir hemşire. Senin aklın bir adamın üçüncü beşinci karısı olmaya, ona sorgusuz itaat etmeye yatıyorsa eğer, eve kapanıp rahmin döl tutmayacak hale gelinceye kadar çocuk doğurup onları 'itaatkar, isyan etmeyen kullar' olarak yetiştirmeye yatıyorsa eğer, senin ne okumandan fayda gelir ne çalışmandan hemşire. Kadını cinsel obje, ticari meta olarak gören sokakta kendi halinde yürüyen erkek değil, Kanada'dan Avustralya'ya kadar yayılmış yıllık cirosu 95 milyar Dolarlık tesettür giyim pazarıdır hemşire. Kadını cinsel obje olarak gören dindar, dinsiz, ateist, bilmemneist erkek değil, beyni dinle yıkanmış ***** hemşire. Ona daha çocuk yaştayken nikah kıyabilen, kadını kapatarak pasifize eden ************ Soyut korkularını besleyerek özgüvenini aslında ****** kırıyor senin. Sonra gelip "Beni mağdur ettin, bana zulmettin" diye beni suçluyorsun. Sonra da aynı Diktatorya açık (yani normal) giyindiğim için beni 'kokoş', değersiz ilan edip sana benim üzerimden kendini namuslu, değerli hissettiriyor, prim veriyor. Benim üzerimden senin egonu şişiriyor. Kadını kadına kırdırıyor yani. Fallik strüktürde ibadethanelerde tapınanlara da bu yakışıyor. yalçın küçük
-
Ingiliz kralicesi niye gelir Türkiye'ye?
KRALİÇE 37 YIL SONRA TÜRKİYE'DE... PEKİ NEDEN? Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Kraliçe Elizabeth'in Türkiye ziyaretini, Türkiye Cumhuriyeti'nin İngiltere'ye ve Batı'ya yönelik anti-emperyalist milli mücadelesini başlatıldığı tarihe denk getirmesini anlamlı bulduğunu söyledi. Öztürk, "Siyasi, diplomatik kodları ve şifreleri en iyi bilen devlet İngiltere'dir. Bunun gözden kaçırılmaması gerekiyor. ABD'nin Neo-con stratejisinin mimarlarından Huntington, İngiliz gizli servisinin rapor yazıcısı ve düşünür Toynbee'nin öğrencisidir. Toynbee, İslam'a karşı bugün yürütülen neo-con politikaları dahil tüm anti-İslamcı politikaların mimarıdır. Bu anlamda, İngiltere'nin bir ülkeye verdiği mesajlar son derece önemlidir ve iyi okunması gerekir" diye konuştu. Önce nişan sonra borç Ziyaret sırasında Mustafa Kemal'in kurduğu devletin "sarsıldığını" ima eden çok önemli mesajlar verildiğini savunan Öztürk, özellikle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e büyük haç nişanı takılmasını şöyle değerlendirdi: "Bu, Tanzimat'tan sonra başladı. Batı, borç verecekleri padişahları, önce Kilise teşkilatlarına üye kaydederdi. Osmanlı'da paşaların ve padişahların göğüslerinde bu haç nişanının görülmeye başlanması Düyun-u Umumiye dönemine rastlar. Bunun anlamı, " Haç, Hilal'i teslim aldı " demektir. Bunu, Uganda'da bir Müslüman devlet adamının yakasına takarsanız çok önemli değildir. Ama Cihan imparatorunun padişahlarının ve paşalarının yakasına takarsanız derin anlamları var demektir. Bu yeni değil ama devam ediyor. Bugün de, İslamcı olduğunu söyleyen bir siyasi kadrodan gelmiş Cumhurbaşkanı'nın yakasına takılıyor. Siz, Kanuni, Yavuz Selim dönemindeki ordu kumandanlarının ya da bu sultanların yakasına Haç Nişanı takıldığını tasavvur edebilir misiniz? Devlet adamlığı vasfı olanların, bu siyasete dikkat etmesi gerekiyor." Stratejik amaç Kraliçe'nin Bursa Yeni Cami'de Kur-an'ı Kerim dinlemesinin de sembolik bir anlamı olduğuna işaret eden Öztürk, "Kraliçe, Kur'an'ın özlemi içinde olduğundan dinlemedi Rahman Suresi'ni. Bir devlet başkanı olan Kraliçe, bunu yapmaz. Bunu yapmasının stratejik ve siyasi anlamı var. Bizim artık laik bir ülke olarak değil, dini bir ülke olarak algılanma noktasına geldiğimize vurgu yapmıştır Kraliçe. Bu Colin Powell'ın Türkiye'yi 'Bir Müslüman ülke olarak tanımlaması ile eşdeğer bir harekettir" değerlendirmesini yaptı. Kraliçe'nin Anıtkabir'i ziyaret ederek, Atatürk'ten övgüyle bahsetmesinin de kesinlikle samimi olamayacağına dikkat çeken Öztürk, "Bu ülkeye gelip de Atatürk'e hakaret edemezsiniz. Bu siyaseti İngiltere iyi bilir. Oysa, yeryüzünde, Atatürk'ten en çok rahatsız olan ülke İngiltere'dir. Çünkü Atatürk, İngiltere'nin işgal ettiği Türkiye'yi kurtardı. Samsun'a çıktığı andan itibaren mücadele ettiği ülke İngiltere'dir. Atatürk, İngilizlerin İslam'ın en büyük düşmanı olduğunu ve İngiliz siyasetinin esasının da 'İslam'ı İslam ile yıkmak olduğunu’ defalarca dile getirmiştir" diye konuştu. Yeni Osmanlıcılık senaryosu Kraliçe'nin Türkiye'nin AB üyeliği konusunda kendisinden destek sözü bekleyen Cumhurbaşkanı Gül'e, "Medeniyetler İttifakı üstünlüğü aracılığıyla duyurduğunuz sesiniz Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan Erdoğan, bir ılımlılık ve uzlaşı çağrısıdır" şeklinde cevap vermesinin, İngiltere ve Batı merkezli politikaların bir ifadesi olduğunu söyleyen Öztürk, "Başta İngiltere olmak üzere Batı, İslam medeniyetini tamamen ortadan kaldırmayı arzuluyor. Bu stratejinin esası, tıpkı Komünizm gibi ikinci düşman ilan ettikleri İslam'ı ve Müslümanları egemenlik altına alarak, adı konmamış bir tutsaklıkla kaynaklarını sömürmektir. ABD, teknolojik üstünlüğüyle bunun uygulayıcısı, fikir mimarı ise Toynbee'den bu yana İngiltere'dir. Hilafet oyununu kurcalayan ve karıştıran da İngiltere'dir. Siz şu İngiltere'ye bakın. Yıktığı bir imparatorluğu, şimdi kullanarak Müslümanları mahvetmek istiyor. Yeni Osmanlıcılık senaryosunu ortaya koyan o. Osmanlı'yı ben mi parçaladım da onu yeniden ihya etmeye çalışıyorsunuz. O kadar güzeldi de neden parçaladınız. Batı'nın İslam ve Atatürk karşıtlığının bir sonucu olarak önce Ilımlı İslam sahnelendi. Atatürk mirası engel olarak çıktı. Şimdi onu yok etmek gerektiğini anladılar. Bu iki büyük mukavemeti yok etmenin yolu, birbiriyle boğuşturmaktır. Şimdi bu stratejiyi uyguluyorlar" dedi. Gül, büyük falso ve gaf yapmıştır Öztürk, Abdullah Gül'ün TBMM'de giymeyi reddettiği frakı, Elizabeth için giymesini de "Burada da giymeseydi takdir ederdim. Frak giyip giymemek önemli değil. Ama Meclis'te giymeyip de burada giymesi büyük falso ve gaftır. Abdullah Gül'ün bu yaptığıyla dinci siyasetlerin zihniyet kodlarından biri daha ortaya çıkmıştır. Milleti bunlara bir şey yaptıramaz ama dışarıda işbirliği yaptıkları Batı odakları yaptırır" sözleriyle değerlendirdi. Kukla Devleti meşrulaştırma çabası Kraliçe'nin ziyareti sırasında İngiliz Avam Kamarası'nda, Türkiye ile Kuzey Iraktaki Kukla Devlet ile görüşmeleri desteklemeyi amaçlayan ve sorunun diyalogla çözülmesini öngören bir önerge sunulduğunu hatırlatan Öztürk, "Bu ziyaretin, de-facto olarak kurulmuş olan ve açıklanması beklenen Kuzey Irak'taki Kürt Devleti'nin Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti gözünde meşrulaştırılmasını hatta desteklenmesini isteyen bir mesajı olduğunu da gördük" dedi.
-
KANALTÜRK SATILDI
sayin 'FUZULİ' cagdasligi cok yanlis yerlerde ariyorsun berdel geleneklerin oldugu yerde besik kertmelerin oldugu yerde, törelerle oturulup kalkinan yerde, kan davasinin izi sürülen yerde, imamlarin kadinlari dövdügü yerde, 50.yasindaki adamlarin daha 17.yasindaki kizlarin izini sürdügü yerde Genlerimiz hala bozkır günesinde sımsıcakken, cagdaslik demokrasi üsütüyor mu demek istiyorsunuz? o zaman sehirlere kilit vuracaksin,,
-
islam Alemi demokrasiye yasam hakkı neden tanimaz?
cok güzel vurgulamissin evet mesruyetlerini dinden aliyorlar inanclari sömürüyorlar bu sömürü sistemin adı da seriattir,, özünde inanc sömürüsüdür basinda kralda olabilir demokrosi yollardan secilmis biride olabilir
-
islam Alemi demokrasiye yasam hakkı neden tanimaz?
sayin kaplan-200' herseyden önce bana karsi tutumunuz hic degismedigini görüyorum? ne demek istedigimi hatirladiginizi umarim! bundan sonra tartismalarimiz daha olumlu daha verimli gecer issallah Fiil surezindeydi "senin dinin sanadir benim dinim banadir" bu cümleyle baslamak istiyorum,, Demokrasi geregi insan, insanların demokratik haklarina ve degerlerine saygı duyarak düsündügünü özgürce söyleyebilmeli! fakat bana cevap olarak yazdiklarinizla tekrar bunun önüne geciyor burda bizim klasik yapimiz tekrar ortaya cikiyor,, ümmet olma asamasından, millet olma asamasına gecemedik gibi geliyor. yanılıyor olmayı çok isterdim.. fakat ne diyorsunuz Türk milleti olarak sanıyorum demokrasiyi tam anlayamamamızın, uygulayamamamızın kökeninde demokrasi anlayisindan daha baskin gelen gelenek ve göreneklerimiz geliyor... iste bunuda birileri yani ümmetciler seriat yasalarina otutturmaya calisiyor? sanki cagdaslik bir yüzü demokrasi namus,görgü,örf ve adetlerinden milletimizi koparacakmis gibi sunuluyor bu yazinizda cok ilginc islam demek özünde Din,, bu inancın ve güzel geleneklerimizin karşısında degilim.. karsisinda oldugum inanclarimizin sömürülerek birtakim icine safsatalar katarak da bize bir yönetim anlayisi olarak dayatilarak sunulmasidir? bakin örnek vereyim bu katilan safsatalarin sayesinde neler doguyor iste cübbeli ahmet hoca, iste gurbetcileri dolandırıp sır olan yesil holdingler, iste kendisini peygember ilan eden kütahyalı bayan, diyanete gelince onuda ayri tartisiriz devletimizin bile üzerinde olan ve kadina verdigi degeri son fetvasinda görmüstük bir erkegin birden fazla kadinla evlenebilecegini? bizim diyanet de kadinin degeri?
-
islam Alemi demokrasiye yasam hakkı neden tanimaz?
demokrasi dini red etmez icinde yasatir ama din demokrasiyi sevmez demeyecegim sevdittirmezler yani bütün dinlerde bu sorun olsada islam Alemi demokrasiye yasam hakki kesinlikle tanimaz? bir örnek verecek olursak Bütün dinlerde kadın erkekten daha az önemlidir ama islamiyette bu tavana vurmustur. Her insan esittir. Kadın da insandır ama ne yazık ki islamiyette kadın esyadan farksızdır buda cinsel hırstan kaynaklanmaktadir... Dinler insanlar icin olusturulmustur. Rolü cok büyüktür fakat demin verdigim örnekten yola devam edersek,, cinsel hırs, kan, para, toprak hırsını, "kutsal savas" kavramı altına gizleyebilir? bush un Irak a para hırsı icin kutsal savas altina gizlendigi gibi,, islamin mezheplere bölünmüslügü kutsal savas altinda birbirlerine üstünlük saglamaya calistigi gibi kendi fikrinin kabul görmesi icin diretir hatta bazen öldürür yada ölür haclı savaslarına ve islamiyetin yayılısına bakarsak, da ayni manzaralari görebiliriz ... bütün bunlara kim engel olacak öyle ya? daha fazla Dindar olanmi? yoksa az dindar olupta dini kullananmi? yoksa saf inancla tanriya inanan insanmi engel olacak?bu dinin sucuda pek degildir o zaman suclu nerdedir? yoksa suclu? saf bir inancla tanrı'ya ulasmaya calisan inancı hep sömürülen insanlarmi? birde cok iyi bilmemiz gerekiyor. inancın ve güzel geleneklerimizin karsısında degilim. ama bu gün bize din diye dayatılanın ne kadarı dindir? ne kadarı safsatadır? Hilafet Cumhuriyet kuruldugunda kaldirilmistir simdi TBMM 'nin manevi sahsiyetindedir,, öyle ya neden diyanet demokratik yöntemle dahi olsa tartısmaya gelmez vede dinin safsata yönlerini ve hatda artik kimsenin aklina gelmeyecek veya unuttugu safsatalarida sitesinden duyurmakdan eklemeden geri kalmaz?Din insanı duygusal olarak bagladı mı mantık geri plana itiliyor... saf bir inançla tanrıya inanan insan nerden bilsin bununda safsata oldugunu kisilerden duydugunu inanan tanrı'ya ulasma inancı hep sömürülen diyanetden duydugunu haydi haydi dört elle sarilacak, tekrar en önemli sorumuza gelelim islam Alemi demokrasiye yasam hakkı neden tanimaz? "din ve demokrasi bir arada yürümüyor" mu yoksa İslamiyet ve demokrasi birbirine uymuyor´mu? Efendi Türkler
-
KANALTÜRK SATILDI
sayin FUZULİ' yürünen yollar farkli olsada yürünen yollar cagdaslik yolu, bugün ülkemiz köylerinle belki yakalayamadigi cagdasligi fakat sehirlerimizin kiyisindanda olsa cagdas dünya ile birlikte yol almaktadir! bugün sehirlerimizde yasayan bir bayani Türban taktirabilirsin ama rujunu birakta gel diyemezsin buna hic bir erkek cesaret edemez? ÖYLE DEGILMI sayin Arkadasim... hiiim unuttum köydeki bayanida Türban taktiramazsin onunda kendisine Ait esarppi vardir!
-
20. Yüzyılın En Büyük Lideri..!
AKP gururla sunar... 20'nci yüzyılın en büyük lideri Osmanlı Sadrazamı Öküz Mehmet Paşa'nın hayat hikayesi dizi film oluyor. AK Parti İstanbul Milletvekili Osman Yağmurdereli'nin çekeceği filmin senaryosunu AK Parti Niğde Milletvekili İsmail Göksel yazacak.
-
KANALTÜRK SATILDI
“Aşık bilir aşıkların suçunu... Cennet sandım yar koynunun içini... Tarayıp zülfünü, düzelt saçını... Hilal kaş üstüne sal kara gözlüm’ demiş Karacaoğlan Toroslar’dan...
-
İslam Ülkeleri "first lady"lerinin başı açıkken TÜRKİYE'NİN Kİ TÜRBANLI... (Ülkemizin imajını gittikçe bozan zihniyet...)
gercekten benim yazdiklarima bu yazdiklariniz cevapmi oluyor?
-
Bahçeli: Başbakan yolun sonuna geldi?
yolun sonuna getiren olaylardan bir demet Suç, itiraf, ceza Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının AKP hakkında hazırlamış olduğu İddianame, bugüne kadar hep bu Parti’nin laik demokratik Cumhuriyete karşı eylemlerin odağı olduğunu ortaya koyan kanıtlar yönüyle tartışıldı. Oysa İddianamenin 114 ve 143’üncü sayfalarında yer alan, Tayyip Erdoğan’ın Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olduğu yolundaki tespitler, hiç şüphe yok ki iddianamenin en önemli yanını gösterir. Ve göreceksiniz hem Anayasa Mahkemesi, hem de tüm Türkiye önümüzdeki aylarda ve hatta yıllarda bu tespitleri tartışacaktır. İddianame, Tayip Erdoğan’ın Büyük Ortadoğu Projesi içinde Eşbaşkanlık görevini üstlenmesini, bu Parti’nin; İslam ülkelerinde kendi çıkarlarına uygun “Ilımlı İslam”ı gerçekleştirmek için çalışan ABD ile işbirliği yaptığının kanıtı saymıştır. Haklıdır. Ama olay sadece bundan mı ibarettir? SUÇ Bağımsız ve egemen bir ülkenin Başbakanı, başka bir ülkeden “görev” alabilir mi? Suçun ağırlığı açısından bakacak olursak hangisi daha ağır suçtur? Bir ülkenin rejimini kendi dünya görüşü doğrultusunda şu veya bu yönde değiştirmek mi; yoksa başka bir devletten “görev” alarak kendi ülkesinin parçalanmasını ve sömürge olmasına yol açacak eylemlere girişmek mi daha büyük suçtur? Hiç şüphe yok ki ikincisi daha büyük suçtur. Dünyanın bütün ülkeleri ve dünyanın bütün Anayasaları ikincisini daha vahim bir suç olarak görür. Bu eylemin bütün dünya dillerindeki adı “Vatana ihanettir.” Anayasamız ve Siyasi Partiler Hukukumuz, bir Parti’nin; devletin bağımsızlığına ve ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlere girişmesini kapatma nedenleri arasında sayar. Büyük Ortadoğu Projesi’nin ne olduğunu bütün dünya biliyor. Bugün Irak ve Afganistan’da uygulanan BOP’tur. ABD’li yetkililer, o her şeyi yapmaya muktedir olduklarını zanettikleri 2001 ve 2002 yıllarında amaçlarını son derece açık sözlülükle ifade etmişlerdi. Diyorlardı ki “Fas ve Moritanya’dan Orta Asya’ya kadar 24 İslam ülkesinin rejimlerini ve sınırlarını değiştireceğiz.” İTİRAF Tayip Erdoğan; Aydınlık dergisinin son olarak yayınlamış olduğu araştırmasına göre tam 31 yerde kameraların önünde işte bu projede görevli olduğunu itiraf etmiştir. Bu itiraflar Tv kayıtlarında, ertesi gün yayınlanan gazetelerde ve hatta bir kısmı hâlâ da AKP’nin internet sitesinde olmak üzere, bulunmaktadır. Bütün bu açık kanıtlara karşın AKP, Anayasa Mahkemesi’ne Tayip Erdoğan imzası ile verdiği ön savunmada yalana başvurmuştur. Şöyle yazılmıştır iddianamede: “Bölgesel ve küresel barışı milli menfaatlerimiz için öncelikli bir mesele olarak gören AKP hükümetleri, BM bünyesinde İspanya Devleti ile beraber eş başkanlığını yaptığı Medeniyetler İttifakı projesine de bu çerçevede katılmıştır. İddianamede “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) ile karıştırıldığı anlaşılan Medeniyetler İttifakı projesine ülkemiz İspanya’yla beraber öncülük etmiş ve etmeye devam etmektedir.” (s.84) Neden bu yalana başvurulmak ihtiyacı duyulmuştur? HAYALLER Çünkü Tayip Erdoğan suç işlediğini bilmektedir. Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yasaları çerçevesinde işlenen bu suçun hiçbir savunması yoktur. Peki suç olduğunu bile bile bu sözleri niçin söylediler? O zaman pervasız diyebileceğimiz bir edayla bu “itirafları” neden yaptılar? Çünkü Tayyip Erdoğanlar da tıpkı ABD gibi, Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleşmesinin önünde hiçbir engelin duramayacağını sanıyorlardı. Büyük Ortadoğu Projesine göre yeniden düzenlenmiş bir Türkiye’de ise, bu sözlerin hesabının sorulması gibi bir durum elbette ki söz konusu olmayacaktı. Bırakın o sözlerin hesabının sorulmasını, tam tersi söz konusu olacaktı. Yani yurtseverlik, ulusalcılık suç sayılacaktı. Amerika’yla işbirliğine karşı çıkmak suç olacaktı. Nitekim Fetullahçı Gladyo’nun bugün başarmaya çalıştığı tam da budur. Emniyet ve yargı içine yuvalanmaya çalışan bu çetenin son olarak hazırladığı rapora göre “ulusalcılık terör kapsamındadır.” Amerika ile her türlü işbirliği yasal, ama bu işbirliğine karşı çıkmak terör suçu olmaktadır. Çarpıcı bir örnek, AKP ile Fetullahçı basın yayın kuruluşlarının birlikte yürüttüğü son “andıç” kampanyasında yaşandı. Soros’dan milyonlarca dolar alarak Türkiye’ye, Türk Ordusu’na karşı faaliyette bulunanlar öylesine bir kampanya yürüttüler ki, ABD’nin çıkarlarını savunmak için para almak hak, kamu görevlilerinin buna karşı çıkması ve Türkiye’yi savunması ise “darbecilik” oldu. Şu “Ergenekon Operasyonu” ile Türkiye’ye giydirilmeye çalışılan deli gömleğine bakınız. Eğer başarılı olurlarsa, kim Tayip Erdoğan’lardan ABD’den görev almalarının hesabını sorabilecektir? Bütün hesapları budur. CEZA Ama dünyamızın gerçekleri farklıdır. Amerika kaybetmektedir. Büyük Ortadoğu Projesi hayalleri, Irak’ta ve Afganistan’da ezilen milletlerin direniş kayasına çarptı ve paramparça oldu. Fetullahçı Gladyo’nun bugün umutsuzca giriştiği saldırı da Cumhuriyet kayasına çarpmıştır. AKP, emperyalist bir devletten görev almanın cezasını kapanarak ödeyecektir. Ama Tayip Erdoğanların cezası burada bitmiyor. Onları Yüce Divan beklemektedir.
-
Bahçeli: Başbakan yolun sonuna geldi?
Bahçeli: Başbakan yolun sonuna geldi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dün Mersin’de bu yıl 22’incisi düzenlenen “Türkmen Şöleni”ne katıldı Bahçeli, Başbakan Erdoğan’a yüklenerek şöyle konuştu: * Hükümetin artık anlatacak masalları tükendi. Başbakan, tek başına iktidar haliyle taşıyamadığı Türkiye’yi omuzlarından atmak için fırsat beklemektedir. Artık yolun sonu gelmiştir. Bu tükenmişlikten ne yanlı medya ne de Avrupa Birliği ne de yabancı sermaye merakı kurtaramayacaktır. * Ekonomik darboğazın etkileri karanlık günlerin habercisidir. Türkiye şu an bir kırılmanın eşiğindedir. Huzur barış ve kardeşlik umuduyla sabırla beklediğimiz güzel gelişmeler bir türlü gerçekleştirilemedi, çektiğimiz sıkıntılar azalacağı yerde her geçen gün artmıştır. Kısır çekişmelerle geçen kayıp yılların aktörlerini artık herkes yakından biliyor. Bir yandan inançlarımızı dilinden düşürmeyen bir yandan da milletimizin duygularını istismar eden samimiyetsiz iktidar zihniyeti vardır. Bunların gerçek yüzünü üniversitelerde başörtüsü meselesini çözüm için yaptığımız hamleler esnasında gördük. Gerilim ve çatışmadan beslenen bu mihraklar, 6 yıla yakındır ülkemizi uçurumun kenarına kadar getirmiştir. * Hükümet sata sata kamu kurumu bırakmadı. Helal kazancın peşindeki vatandaşımız her geçen gün yoksullaşıyor. Türkiye kırılmanın eşiğindedir.
-
KANALTÜRK HAKKINDA................
bir devrimci nerde görülmüs kendini satiliga cikarsin? eger bugün Denizleri tekrar ana biliyorsak tekrar onlarin isiklari kendi enerjisiyle şarz edebiliyorsa bugün gene Türk halkina Türk gencligini harekete gecirebiliyorsa bu onlarin kendilerini bu ülkeye adamis olduklarindandir bir devrimci herseyden önce beline diline sadik olur .. kendini satiliga asla cikarmaz? sonra sol hareketin varligi, vardigi ulastigi mevziyi hic bir zaman elle tutamazsin bugün dünyada medeniyetin kazandigi asamalar sosyal adaletin kazandigi asamalar v.s bütün mevziler sol harekete aittir