Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Türk Vatanseverleri'ne Çağrı
Aslında bu çağrıya kulak vermemek mümkün değil ama, ben bizim insanlarımızın "Sindirilmiş" olduklarına inanıyorum. Pasif Direniş bile yapamayacak haldeyiz. Gandhi bile uğraşmazdı sanırım... Ama yine de bir umut işte, ben destek veriyorum...
-
EFSANE OLAY
Hah haa... iyiymiş be bu...
-
ölüm korkusu
Hah hah ha... Bende diyorum, "o adam napıyo yerde?"... Meğer olay başkaymış... komedi yaaa
-
Kutsala saygı problemi!
Sizin yazdığınız bu iletinizden alıntıladım arkadaşım onu... http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=443303 38'inci İletiniz aynen şu şekilde... Eğer "Yanlışlıkla" bu şekilde bir alıntılama yaptıysanız; önceki iletilerinizi okumadığım ve direk sizin bu iletinizden alıntılama yaptığım için kaynaklanan "Yanlış Anlaşılma" için kusuruma bakmayın... "Saygı" konusunda ise söylediklerim açıktır, yapacak bir ekleme ihtiyacı görmüyorum... Saygılarımla...
-
MAİL BOMBARDIMANI :)))
Güzelceymiş bea...
-
DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?
İnançlı insanlarında "Sorgulama" yeteneğine sahip olabileceğini düşünüyorum. Öncelikle ben kendim için söylemek istiyorum; genel kabullerimize göre Dinleri "Eleştirilemez" olarak gören inançlıların var olduğu şüphesizdir. Ancak "Dinlerin Eleştirilemezliği"nin nedenini "Dinlerin Kendileri" olduğunu düşünmüyorum. Bunu, dinleri "İktidar Aracı" olarak gören "Kullanıcıların" bir tanımlaması ve kabulü olarak görüyorum... Yoksa inançlı insanlarda bir çok konuyu sorgulayabilirler. Bugün isimlerini tanımladığımız bir çok İslam büyüğü (ki bazı arkadaşlar onları Müslüman olarak görmüyor nedense) hep bu sorgulama sürecini yaşamış, Varlığı ve Tanrı'yı sorgulamışlardır. İbn-i Sina şöyle der: "Allah'ım aradım aradım, en sonunda teslim oldum..." Ben şuna inanıyorum ki, inancını sorgulamayan hiç bir insan, inandığı şeyden emin olamaz... Sorgulamaya kalkmanın "İnkar"a yol açtığını düşünmüyorum... Eğer öyleyse, bir Müslüman olarak en başta ben "İnkarcıyım!!!"... Bence bu yapıştırılmış bir yaftadır. İslam yada Hıristiyanlık ne zaman sorgulanmamaya başlamış? Yönetimlerce "Siyasi" olarak halkın "Devlete Bağlılık Bağı" olarak kullanılmaya başlamasıyla... Avrupa'da paganizm varken, din yönetimde etkili değildi, ancak Hıristiyanlık "Devlet Dini" olunca halk artık eski Romadaki gibi "Romalılık" bağı ile değil "Hıristiyanlık" bağı ile devlete bağlandı... Güç tek bir elde toplandı: Kilise... Kilise bu gücü kaybetmemek için Hıristiyanlığı "Eleştirilemez" kılmalıydı ve öyle de yaptı... İslam dünyasında da bu böyledir. Emeviler hükümdarlıklarını "Baki" kılmak için Hz. Muhammed'in Ehl-i Beyt'ini katletmelerine rağmen; "Müslüman olduklarını" iddia edebilerek, temel mantığı "Baştakiler Kötü'de Olsa Devlet İradesine Boyun Eğmek" politik düşüncesini taşıyan görüşleri desteklemişlerdir. Yönetimi, dini kullanarak "Sorgulanamaz" kılmışlardır. Bence "Dinlerin Sorgulanamayışı"nın altındaki "Tarihi Neden" budur. Yoksa Emeviler döneminde, Emevi iktidarının "Ne Olduğunu" iyi bilen Şia'lar yönetimi sorgulayabilmekte idi ve "Tasavvuf" geleneğini canlandırmaya başlamışlardı... Tasavvuf geleneği bildiğiniz gibi Tanrı'nın "Anlaşılma" dönemidir. Zen Budizmine benzer bir yapıdadır. "Aydınlanma" (Satori) olgusu vardır... Yani Tanrı "Sorgulanabilmektedir". Bu yargınıza da katılmıyorum pek... Bilime nankörlük hiç bir kılıfa sığdırılamaz bence... Her inanan için "Sığınacak birisini hissettikleri..." gibi bir tanımlama yanlış... Siz öyle görebilirsiniz ama, ben diğer bir konuda tartıştığımız gibi, bence inanan bir insan, İslam'ın nitelediği şeyleri yeterince biliyorsa eğer, Bilime nankörlük etmek gibi bir eyleme sarılmayacaktır. İnsanlar (yada her insan) bir yaratıcıya bu yüzden bağlanmaz diye düşünüyorum... Doğa'yı istediğiniz kadar bilimle açıklayın, İnancın nitelediği değerler çok farklı... İnançların algılanışı çok farklı... Ben inançlı insanların, inançları "Bilim" ile ispatlama çabasına, yani mesela Kur'an-ın gerçek olup olmadığını ölçmek için "Bilimsel Veriler" üretmelerinin de yanlış olduğunu düşünüyorum... Dünyayı anlamada zorluk çekipte, anlayamadığı zaman bir "Yaratıcı" bulup, O'na sığınanlar muhakkak ki vardır ama tüm inançlıları böyle niteleyemeyiz bence... Çünkü ben şahsım için söylüyorum ki; Tanrı'ya ne kadar inanıyorsam, Bilime de o kadar inanıyorum... Benim gibi düşünen insanlar mutlaka vardır... "Gücünün Yetmediği" tanımlamasını ben biraz farklı bir açıdan ele alıyorum, biliyorsunuz... Ki bu ele aldığım açıdan bakarsak, diğer bir konuda bana katılmadığınız fikri niteliyor aslında bu söylediğiniz yada ben öyle sanıyorum... Ben bu görüşe benzer bir şekilde ama biraz farklılıkla şöyle diyorum "Algılayabildiği Kadar = Algılarının Yettiği Kadar"... İnsan her türlü bilgiyi hazmedebilecek bir zihne ve beyne sahip. Ancak bu bilgileri "Anlamlandırma" çok farklı oluyor. Siz "Metafizik" anlamlandırmayı "Gücü Yetmeyenlerin Yaptığı" bir süreç olarak görüyorsunuz; yanılıyor muyum? Madde'yi temel alanlarda "Üst Düzey Anlama Yeteneği"ne sahip oluyor yani bunların "Güçleri Yetebiliyor" sizce... İnançlılarda bunun tam tersini düşünüyor tabi, biliyorsunuz... Ben bir diğerini diğerine üstün kılmıyorum... "Bilimsel Dünya Görüşlüler" İnançlılar olmadığına göre, size göre "İnançlı" insanlar emperyalizm karşısında birleşemez, İnsancıl olamaz ve sağduyulu olamaz; öyle değil mi? Ben bir Müslüman olarak şöyle söyleyeyim o zaman: İnsanların, İnançlı/İnançsız ayrımı yapmadan el ele vererek tüm ezilenlerin "Emperyalizm" karşısında ayakta durabileceklerine, "Emperyalizm"e karşı var kalabileceklerine inancım tamdır... Zira "İnsancıl Yapıdalık" sadece "Bilimsel Dünya Görüşlü Olmak"la açıklanabilecek bir şey değildir. Mevlana'da insancıldır, Yunus'da insancıldır, Ahmet Yesevi'de insancıldır. Bende İnsancılım... İnançlı/İnançsız ayrımından çok sizi bir "İnsan" ve "Arkadaş" olarak görüyorum. Bizi birleştiren şeyin "İnanç" değil "İnsan Sevgisi" olmasını umuyorum. İnsanların "İnançlılar Gerektiği Gibi Düşünemez" yada "İnançsızlar Gerektiği Gibi Düşünemez" yargılarına saplanıp kalmadığı bir düzeni hayal ediyorum. Yani etimiz ve kemiğimizle "İnsan" olarak ele alındığımız, Mevlana gibi "Ne olursan ol gel" diyerek herkesi kabullenebildiğimiz, Yunus'un dediği gibi: "Yetmişiki Millete Bir Göz İle Bakmayan, Halka Müderrsi Olsa, Hakikat'e ASİ'dir" diyerek herkesi "Aynı" gördüğümüz bir yaşam hayal ediyorum... Eğer siz, bir "İnançlı" olarak beni "İnsancıl" görmüyorsanız, anladıkları İslam'a bakarak ta birileri sizi "İnsancıl" olarak görmüyorsa (ki biliyorsunuz ki sizi böyle görmeyenler mutlaka var) sanırım umduğum şey bir ütopyadan öteye geçemeyecek... Sizinle "Bilimsel Dünya Görüşlü Olmadığım" konusunda anlaşmıştık, çünkü bana "Bilimsel Dünya Görüşlü" tanımının "Materyalizm" olduğunu ispatlamıştınız ama "İnsancıl Yapıdalığın" sırf "Materyalizm" demek olduğuna inanmıyorum gerçekten... "İnsancıllığı" Materyalizm içerdiği gibi, diğer bilgiler ve inançlarda bunu içermektedir. Tabi "İnanç"ı bir "Devlet Sistemi" olarak değilde "Kişisel Vicdani Bir Seçim" olarak görüyorsanız bu böyledir... Yoksa "İslam Din Devleti" düşünenler karşısında yerden göğe kadar haklısınız, bişey diyemem... Ama şuna inanın, İnançlı insanlarda "İnsancıl" olabilmektedirler...
-
İNTERNETTE AŞKA İNANIRMISINIZ? İNTERNET AŞKI?
Net'te Aşk Olur mu? Aşk, Sevgiden daha farklı... Nette bir insanı sevebilirisiniz belki ama Aşık olamazsınız diye düşünüyorum. Sevgi biraz daha ciddi bir kavram... Aşk daha heycana dayalı bir duygu gibime geliyor... Yani mesela burada forumdaşlarınızı seversiniz, arkadaşlarınızı seversiniz... Bir Kızdan/Erkekten hoşlanırsınız belkide sevgi duyarsınız... Ama AŞK... Aşk bedensel bir etkileşimi çağrıştırıyor bana... Cinsellik değil kastettiğim, dedikleri gibi, sevdiğin kişinin gözlerine Cam'dan değil de, gerçekten bakmaktır... Elini tutmaktır... Tabi bunları hissederek yapmaktır... Net'te Sevgi Mümkün ama Aşk, değil... Sevdiğin kişi yanındayken duyduğun heyecanı, karşında Cam'dayken duyamazsın... Ama biraz da göreceli sanırım bu... Yani kısıtlanmış bir hayatınız var... Eliniz kolunu oynamıyor mesela... Demek istediğim sevgilinizle olan tek iletişiminiz "Telefon" ve "Net"... Arasın diye çırpınıp beklemeniz Aşktır o zamanda... Yada Cam'ı açmasını beklemeniz, Cam yoksa üzülmeniz Aşktır belki de... Bazen bir tutkuya bile dönüşebilir tabi... Msn'inize girdiğinizde, onunda orda olmasını istersiniz... "Orada" olup olmadığına bakarsınız durmadan, oysa ki henüz ileti gelmemiştir ".......... şimdi oturum açtı" diye... Yine de tekrar tekrar bakar ve beklersiniz, içiniz burulur ve girdiğinde hatta birden heyacanlanır, sevinirsiniz... Belki de budur Aşk... Bazen şartlar insanı böyle durumlara sürükleyebiliyor çünkü... Kimselerin Aşk'ı tadışı başka başka... İnançta olduğu gibi, sanırım bu da göreceli bir kavram... Böyle dedim diye, beni bilenler "Yine mi" diyebilir ama, napiim... :blushing: Sanıyorum ki "Aşk"ta bizim algılarımıza ve anlayışımıza göre farklı anlamlar kazanabiliyor... Kim bilir? Saygılarımla...
-
Kutsala saygı problemi!
Sorularınız bi yana ama anlamadığım şey aslında bu? "Küçük Düşürmek" Yani, şimdi bir kimsenin yada Felsefenin, inancın haksızlığını ispatlamanın yolu "Küçük Düşürmek" mi? Ben sizi Haksız çıkarmak için illa ki "Küçük Düşürmeli" miyim? Küçük Düşürmenin eş anlamlısı "Aşağılamak"tır... Birbirimizi "Aşağılamamız" mı gerekiyor? Peki sizin yukarıdaki nitelemeniz, bizim de sizi aşağılamamızı gerekli ve de olağan kılmıyor mu? Kim daha iyi Aşağılarsa, o mu haklı olacak yani? Benim söylediğim, istediğiniz şeyi düşünebilirisiniz bir Peygamber hakkında ve düşünmekte özgürsünüz ama bunları söyleme ihtiyacı hissediyorsanız, o insana inanan insanları incitmeden yapmalısınız... Bunun nasıl olabileceğinin örneğini de verdim zaten. Sizin sorularınız da bu örneğe yakın sorular... E öyleyse? "Sapık" "Katil" gibi, insanları inciden kelimeleri kullanmanız şart mı? Küçük Düşürmek bir prensip midir? Söylemek istediğim son derece açık ve nettir...
-
Kutsala saygı problemi!
Katil'e katil demenizden bahsetmediğimi çok iyi biliyorsunuz arkadaşım... Yazım son derece açık ve nettir... Ayrıca celallenmenize hiiiiç gerek yoktur... Sakin olun...
-
Kutsala saygı problemi!
Söylemek istediklerim açık ve nettir. Kendinizi haklı çıkarmak istiyorsanız ve illaki hakaret etmek şartsa sizin için, edebilirsiniz... Beni bağlamıyor...
-
Kurandaki çelişkiler
Bende size aynı adamları örnek vererek onlarında Müslüman olduklarını ispatladım. Ya yalnızca Mevlana'nın Müslümanlığı hakkında "Mesnevi"yi okuyun bari... O zaman benim "Mevlana Müslümandır" dememe gerek bile kalmayacak... Beni desteklemek için mi yazdınız bilmiyorum ama, bende bu benzerliklerin ne olduğunu iyi biliyorum... Ve diyorum ki, İlk insandan beri inen din İslam'dır... Kültürlere ve Milletlere göre farklılaşmış olsa da, hepsi aynı gerçeği niteler... Ki bunu "Diğer Gerçek Tektir" inançları adıyla vermişsiniz zaten... Bundan farklı bir şey demiyorum ki ben de? Kur'an-da şöyle diyor: NAHL 36: Yemin olsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: "Allah'a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının." Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi, yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün... Maide 3'de sonra diyor ki: "Ben size İslam dinini tamamladım"... Kimi Müslümanlar ve siz bunu şöyle algılıyorsunuz: Kur'an inmekle, önceki dinlerden ayrı bir din oluşturmuştur. Gerçekleri ve anlayışları tamamen farklıdır. Önceki dinler geçersiz sayılmıştır... Oysa böyle bir anlayış yok. İslam sadece "Kur'an" ile bildirilen bir din değil, önceki gönderilmiş tüm peygamberlerin tebliğ ettikleri bilgilerin tamamıdır. Yani yukarıda gösterdiğiniz aynılıklar bundan kaynaklanıyor. Adını bilmediğimiz peygamberlerden bahsediliyor... O yüzden "Kur'an-ın getirdiği din" diye bir anlayış yoktur... Kur'an-ın tamamladığı din anlayışı vardır. Öncekileri yarım mıdır peki? İndikleri zaman ve toplumlar için en uygun olanlarıydı... Kur'an tüm milletler peygamber gönderdiğini söyleyip bir de şöyle diyor: A'RAF SURESI: 158 De ki: "Ey insanlar! Ben sizin tümünüze Allah'ın resulüyüm! Göklerin ve yerin mülkü o Allah'ındır! İlah yoktur O'ndan başka! O diriltir, O öldürür. O halde Allah'a ve resulüne iman edin; Allah'a ve onun sözlerine inanan o ümmî peygambere iman edip uyun ki, doğruya ve güzele ulaşabilesiniz." Yani gönderilmiş tüm peygamberlerin tebliğlerine uyun diyor. Kur'an bu açıdan bir ipucu, kılavuz. İman sahibi olunmak isteniyorsa, Kur'an incelenir ve diğer dinler incelenir, diğer bilgiler incelenir... En sonunda aynılıkları ve Hakk'tan geleni görürsünüz. Ama alelade Müslüman olmakla yetinenler ve Müslüman olmak istemeyenler alır sadece eline Kur'an-ı, okur okur okur... Gerçeği, Hakk'ı ya görür ya da görmez. Ben Tanrı'ya Teslim olmuş bir insan olarak Allah'ın gönderdiği Tek Gerçeğe ve tüm Peygamberlerin söylediklerine inanıyorum... Bana anlamlı geliyor... Söylediğiniz bu "din" örnekleri ayrıca benim bu görüşümü destekler niteliktedir, teşekkür ederim... Bakın gerçekten Gök-Tanrı inancına dair pek bir bilginiz yok. Zira öyle olsaydı şunları zaten biliyor olmanız gerekirdi: *-Türklere göre Yönetim erki bizzat "Kök-Tengri" tarafından verilir. *-Yönetim Türklerde "Aşina" soyuna aittir. Nedeni ise Tanrı'nın "Yönetim Erkini" yani "Kut"u (bugünkü -Kut'lu olsun- deyimi de bundan gelir) bu soyun kanına vermiştir. *-Mete Han (Moutun-Bagatur: bugün Bahadır) Çin Ülkesine gönderdiği mektupta : Kendisini tahta Gök-Tanrı’nın çıkardığını bildirmiştir. O'nun yardımıyla ve kendi askerlerinin ve atlarının çabalarıyla çevresindeki 26 devleti ve Gansu’dan kuzey Tibet ile batı Türkistan’a kadar uzanan bölgede bazı halkları yenerek Kun/Hun’laştırdığını belirtmiştir. *-Gök-Türklerin "İkinci Göktürk Devletini/Kutluğ(k) Devletini" kurmalarının nedeni de, onlar göre "Tanrı"nın öyle istemesidir. Kutluk Kağan'ı atayan bizzat "Kök-Tengri"dir. *-Ayrıca Bilge Kağan, Babasının ve kendisinin Tanrı tarafından tahta oturtulduğunu belirtir. Aç Milleti böylelikle doyurmuş, Çıplak Milleti böylelikle giydirmiştir. Ayrıca dikkat çekmek isterim, Bilge Kağan aynen söyl der: "Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insan oğlu kılınmış.". İslam'daki "Yeri, Göğü ve İkisi arasındakileri Yaratanın Allah olduğu" bilgisine birebir benzemektedir. Ayrıca Bumin Kağan'da "Budizm" ile pek bir farklılık görememiş ve bu inancın ülkeye girmesinde zarar görmemiş ancak Veziri Tonyukuk buna engel olmuştur. Acaba niye girmesinde zarar görmedi? Bilge Kağan'a PEygamber demiyorum ama, Gök-Tanrı inancıda aynı kökene sahiptir, Semavidir. ***Gök-Tanrı inancını isterseniz daha ayrıntılı olarak size işleyebilirim, hatta tüm diğer Türk Efsanelerini de bu çerçevede işleyelim. İslam'ın "Allah" inancı ile Türklerin "Gök-Tanrı" anlayışı arasında pek bir farklılık yoktur. Yukarıda, "Yönetim Erkinin Tanrı'dan Alınmadığı" iddianız bile aslında çok daha ayrıntılı bilgi vermem gerektiğinin kanıtıdır ama ayrıntıladığım zaman "Laf Oyunu" yapmış olarak nitelendiriliyorum... Arkadaşım, al sana Mevlananın bizzat kendi sözü, unutma senden davacıdır: "Ben yaşadıkça Kur'an'ın bendesiyim Ben Hz.Muhammed'in ayağının tozuyum Biri benden bundan başkasını naklederse Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetçiyim..." ------------------------------------ Ahmet Yesevi'nin Hikmet'i ise şöyle başlar: "Bismillah’la başlayarak hikmet söyleyip Tâliplere inci,cevher saçtım işte. Riyâzeti katı çekip,kanlar yutup Ben defter-i sâni sözünü açtım işte. Sözü didar isteyen herkes için söyleyip, Canı cana bağlayarak damarları ekleyip, Garip,fakir,yetimlerin gönlünü avlayıp Gönlü bütün kimselerden geçtim işte. Nerde görsen gönlü kırık,merhem ol sen; Öyle mazlum yolda kalsa,hemdem ol sen; Mahşer günü dergâhına mahrem ol sen; Ben-sen diyen kimselerden geçtim işte. Garip,fakir,yetimleri Resûl sordu; Hem o gece Mirâc’a çıkıp didar gördü; Geri inip garip,yetim izleyip yürüdü; Gariplerin izini izleyip indim işte. Ümmet olsan,gariplere tâbi ol sen; Âyet,hadis her kim dese,sâmi ol sen; Rızık,nasip her ne verse,kani ol sen; Kani olup şevk şarabını içtim işte." ----------------------------------- Yunus Emre'de şunları söylemiş "Mevlânâ Hüdâvendigâr bize nazar kılalı Anun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır." deyip Mevlana'yı desteklemiş ayrıca şöye demiştir Mevlana'nın "Kur'an-ı İşleyen" Mesnevi'si için: "Mevlana Hazret doğru söylemiş ama lafı fazla uzatmış, ben olsam: Ete Kemiğe Büründüm, Yunus Diye Göründüm derdim" demiştir... "Müsülmânam diyen kişi şartı nedür bilse gerek, Tanrınun buyrugın dutup beş vakt namaz kılsa gerek" diyerek Müslümanlığını belirtmiştir. Zira Namazı Müslümanlar kılar. "Namaz kılmayana sen Müslümandur dimegil Hergiz Müslüman olmaz bağrı dönmüşdür taşa" diyerekte yine İslam'ın ibadetini nitelemiştir. "Hakk"ı anlayamayacak olan Müslümanlar için ise: "Kıl Beşi, Kurtar Başı" demiştir. Müslüman olmayan bir kimse, böyle bir öğüt veremezdi sanırım... ----------------------------------- Ya bakın arkadaşım, bırakın o adamlar kendilerini nasıl niteliyorlarsa o olsunlar. Hala tutturuyorsunuz ki : "Müslüman değillerdir" diye... Sizin "Değiller" diye sunduğunuz laflarıda bizzat İslamı niteleyen sözleridir aslında, ama siz o açıdan bakamıyorsunuz... Size sanıyorum ki o kimselerin Müslüman olduğu ile ilgili bu yazdığım "Kendi Deyişleri" yeterli olmalıdır. Değilse, zaten "Ene'l Hakk'a giden yol" adlı konumda ben yakında ayrıntısıyla işleyeceğim bunları, sabredin. Sizin için bir ekleme de yapıp, diğer dinlerdeki İslam ile olan benzerlikleri de yazacağım... Ama sizde artık vazgeçin o insanların İslam olmadıklarını söylemekten. Çünkü emin olun hiç bir gerçeklik içermemektedir bu söyledikleriniz. "Onların İslam Olmadıklarını Kanıtladım" deyişinizde boşunadır. Siz ne kadar reddetsenizde o adamlar kendileri söylüyor "Müslümanım" diye... Koskoca 6 ciltlik Mesnevi, birebir Kur'an-ı ele alır, onu anlatmayı amaç edinmiştir, e insaf yani... Tutupra Karl Marx'a "yav bu adamın kitabının adı -Das-Kapital-, bu adam kapitalist" demek olur mu? Ahmet Yesevi'nin, Mevlana'nın, Yunus Emre'nin nitelemeleri yukarıdadır. Apaçık meydandadır. Hallac-ı Mansur öldürülmeden önceki gece namaz kılmıştır, ölürken şahadet getirmediği iddianız böylelikle asılsızdır, onun şahadeti namazı iledir zaten... Pir Sultan Abdal'ın falan Müslüman olmadıklarını nasıl iddia edebildiniz buna gerçekten şaşırdım... Pes doğrusu. Adındaki "ABDAL" lafzını bilerek yazmadınız sanırım. Abdallığın İslam Tasavvufunun bir adlandırması olduğunu biliyorsunuz öyle değil mi? "Abdalan-ı Rum" "Gaziyan-ı Rum" gibi nitelemeler hep Anadolu'daki Müslüman Mutasavvıflar için kullanılmış nitelemelerdir. Pir Sultanlar, Bektaş-ı Veliler, Bayram-ı Veliler, Mevlanalar, Yunus Emreler, Ahmet Yeseviler... Müslüman olmamakla nitelediğiniz bu insanlar, dikkat edin ve okuyun, Türklerin Müslümanlaşmasında en çok etkisi olan insanlardır... E insaf yani, insaf... Rica ediyorum, birazda olsa dürüst olun. Apaçın ortadadır ve ilave edecek tek bir kelime bile yoktur... O insanlar ne olduklarını açık açık söylemişlerdir. Müslüman olmayabilirsiniz ama o insanları bu şekilde niteleyemezsiniz... Saygılarımla...
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
Eğitimin önemini kuşkusuz ki hepimiz biliyoruz... Önemli olan, çocuklara bir şeyler vermekten ziyade, onların kişilikli ve tutarlı bir benlik oluşturmalarına katkıda bulunabilmek, yardım etmek... Çocuklarımız "Özgür Kişilik" yapısını oluşturabilmeli... Kitap sadece Anne-Babalara değil özellikle Öğretmenlerin çocuklara yaklaşımında da çok faydalı olacaktır... Paylaşımınız çok değerli, sağolun...
-
Kutsala saygı problemi!
Sevgili BrainSlapper... Gördün mü bak, aynı şeyleri düşündüğümüzde oluyormuş... Bakın, ben bir İslam olarak Cuma namzaına karşı değilim. Utanmadan Türkiye'yi eleştien Dinci bir arkaşım bana Arabistan'ı övmüştü, ki şöyle: Arabistan'da Cuma namazı esnasında kimse dışarıda dolaşamaz. Polisler bile alır adamı camiye tıkar. Ne güzel memleket, herkes sonuçta ibadetini yapıyor işte böyle... o polis olmasa, o adam o cuma namazını borçlu olacak ve cehennemde o yüzden yancak... Şükür ki onların polisleri imanlı..." gibi bir akıllara ziyan bir cümle kurmuştu... Ve emin olun ki, hadi polisin imanlı olup olmaması, kişinin cehennemlik olup olmaması bir yana ben sadece dedim ki "çok mu iyi yani?"... ve çocuk donup kaldı, onaylamamı bekliyordu sanırım... devam ettim bende "Bence insanlık dışı bir uygulama, Tanrı böyle bir şey emretmemiş. eğer kimin cehennemlik olup olmadığını biz yargılıyorsak, bence sen ve o polisleri atmalı oraya" dedim... Tabi tartışmanın bu kısmından sonrası iki Müslümanın (ne kadar insanlık dışı da olsa) biraz bir arbedeye dönüştü ne yazık ki... Yapmak istemezdim ama saldıran taraf tabii ki onlar oldu bana... Yani dediğim gibi, söylediğiniz gibi düşünüpte, bunu İslam'a mal edenler ve İslam'da böyle olmadığını söylediğinizde, hatta bırakın bunu söylemeyi, iddialarının İslam ile uyuşmadığını söylediğinizde sizi dövmeye ve darbetmeye hevesli insanlar var... İşte bu yüzden sizinle bu konuda aynı şeyleri paylaşıyoruz... Yani birileri bir şekilde dinleri kullanıyor ve gerçeği söylediğinizde, söyleyenle birliklte o gerçeği yok etmek isteyenler oluyor... Ama Gerçek her zaman var olacaktır... Tabi dikkat edilmesi gereken, her zaman söylediğim gibi, İslam'ın kişileri değilde, kişilerin İslam'ı kullandıklarını hatırlamaktır bence... Birde şunu söyleyeyim, bakın inanç hassas bir konudur. Yani Müslümanlar için Hz. Muhammed masumdur. İyidir, Emindir, Ahlaklıdır... Ha insan olarak bir Ateist tabii ki yargılayabilir O'nu... bir Hıristiyan da yargılayabilir... Kimi zaman bazı Müslümanlarda yargılama cesareti gösterebilir hatta... Ama bunu karşı tarafa uygun dille aktarmak gerekir... Mesela: "Çocuk yaşta biriyle evlenmek Ahlaksızlıktır, öyleyse Hz. Muhammed'de öyledir" diyerek karşınızdakini kırmamalısınız. Belki sizin için bu niteleme hakaret olmayabilir ama orada nitelediğiniz insan, karşınızdakiler için çok büyük bir anlam taşıyor. Ve sizin bu nitelemeniz biraz belden aşağıya vurmak gibi oluyor... Böyle bir niteleme o yüzden yanlış ve sizin için olmasada karşınızdaki içinhakaret anlamı içeriyor... Ve ayrıca o insanların bu konuda hassas olduklarını bile bile yapılıyorsa bu daha da abes... Bu hassasiyeti ise, sizin o kimseyi kutsal görmediğinizi, sıradan bir insan olarak gördüğünüzü söyleyerek perdelemeniz çok daha abes oluyor birde... Sizin yapmanız gereken, eğer bir insanın bir konu üzerinde düşünmesini istiyorsanız, kendisinin kavramasına izin vermelisiniz... Mesela şöyle bir soru sorup çekilebilirsiniz : "Hz. Muhammed'in 9yaşında bir kızla evlenmesi neyi ifade eder?" Hem düşüncelerinizi aktarmış olursunuz, hem karşınızdakini cevabı bulmaya teşvik edersiniz, hemde hakaret etmemiş olursunuz. Neyin hakaret olup olmayacağo ile ilgili olarak şöyle bir örnek vermek isterim: Askerliğimi ben Yedek Subay olarak yaptım. Yaşadığım yerin dil alışkanlığı olarak küçüklerimize, arkadaşlarımıza ve bu alışkalığın bir devamı olarak ta, Kışlada askerimize "Oğlum" diye hitap ederdik diğer Yedek Subay arkadaşlarla beraber. Bir gün Doğulu bir askerime "Oğlum buraya gel" dedim, geldi ama suratı fena halde bozuk ve sinirli. Batılı askerlerim ise "Oğlum" lafına öyle bir tepki vermezlerdi ve bende o askerimin o lafa tepki verdiğini anlayamadım. Görevini verdikten sonra diğer askerlere sinirlenmesinin nedenini sordum ve şöyle dediler: "Komutanım, onların orda -oğlum- demek anneye edilen bi küfür gibiymiş. Kendinizi babasının yerine koymuşsunuz gibi anlıyorlar, annesine küfretmiş gibi yani..."... Peki bana yanlış gelmiyor diye, o askere "Oğlum" diye hitap etmeye devam etmem doğru ve ahlaki bir davranış olur muydu sizce? Yoksa o hitabıma sırf o asker "Küfür/Hakaret" olarak algılıyor diye son vermem ve yerine "Askerim" yada "Evladım" (daha mesafeli ve Ağabeylik anlamı içeren bir kullanımı vardır bunun) hitabını kullanmam mı daha Ahlaklı olurdu? Tabi ki ben ikincisini yaptım... Size de tavsiye ederim... Öyle yapınca kalp kırmamış olursunuz... Saygılarımla...
-
Kutsala saygı problemi!
Yazınıza katılıyorum ama katılmadığım bir kaç noktayı alıntılayarak açıklayacağım sadece... "Keni inançlarına inanmaya zorlamadıkları sürece insanların inançlarına saygı duymanız" hususuna tamamen katılıyorum... Ama "İnançlarını doğru olduğunu iddia edip..." nitelemesi biraz eksik yada hatalı... Çünkü herkesin inandığı şey, nihayetinde o kişi için "Doğru" olan şeydir. Bu yüzden o kimsenin inancına "Doğru" demesi kaçınılmazdır. Keni doğrularını müsbet gören bir kimsenin de size "Yanlış" demesi doğaldır. Bu yüzden diğer insanların inançlarına "Yanlış" kendi inancına "Doğru" diyen sizde olabilirsiniz... Yani söylediğiniz şeyin yanlış olup olmadığını bilmiyorum ama eksik bir tanımlama gibime geliyor... Benim yazıma ithafen yazdığınız için cevaplama ihtiyacı hissettim... Bakın bildiklerimiz paylaşmak en önemli ve olması gereken şeydir. Hiç kimse savunduğu şeyin tam olarak aynılığıyla "Doğru" olduğunu savunabilmesi mantık dışıdır. Çünkü herkes hiç bir zaman herşeyi bilemez. Belki binlerce yıl önce Aristo herşeyi bilen birisi olarak adlandırılabilirdi ama artık değil... O yüzden bir kimsenin, diğer bir kimsenin düşüncesine "Yanlış" demesi zaten yanlış bir davranıştır... Çünkü sizi öyle niteleyen kimse, dünya hakkında ne kadar doğru düşünüyorsa, sizde düşündüklerinizde o kadar haklısınız... Yani bu bir kavga gibi... O bana yumruk vurdu, ben aşağı kalmamalıyım... Oysa ben diyorum ki; o adam size "Yanlış" mı dedi? Onun düşüncesinin yanlış olduğunu göstermek yerine, size niçin "Yanlış" dediğini anlamaya çalışın... E tabi o da sizi anlamayaçalışsın... "Sen bana yanlış dedin, sen be yanlış" demek bence biraz abartı... Ama yine de söylediklerinizde haksızda sayılmazsınız... O yüzden "Yanlış" demiyorum zaten, "Abartılı" diyorum... Ama o adamın inandığı şey zaten o ki? Yani kendisi gibi düşünüyorsan cennetliksin, düşünmüyorsan cehennemliksin... Bu iddia değil, inanç... İddia olabilmesi için, sizin açınızdan doğruluk ihtimalinin olması gerekir. Doğruluk ihtimali yoksa eğer, sizin bunu cevaplamanız bile gerekmez, gülüp geçersiniz anca... Çünkü size bir anlam ifade etmemeli... Ama siz cevap verme ihtiyacı hissediyorsanız, demek ki "olma" ihtimalini aklınızda tutuyorsunuz demektir. Bakın benim İslamiyet hakkındaki düşüncelerim bellidir. Ve biliyorsunuz ki, belki bir çok kimse beni Müslüman olarak addetmeyebilir, ki en başta bunu siz söylüyorsunuz zaten... Biri bana çıkıp dese ki "Sen Cehennemliksin"... "Cennete Gitmek İstediğimi Nerden Biliyosun" derim... Çünkü bana böyle demesi bir anlam ifadeetmiyor ki? Yani niye pek bi anlam ifade etmediğini az çok biliyorsunuz sizde zaten... O yüzden bir size "Sen Cehennemliksin" diyerek tehdir ettiğinde "Öyle bir yer mi varmış" demeniz sizin için en olur cevaptır. Zira Cehennem'in varlığını yokluğunu ispata çalışırsanız, demektir ki en azından bir Cennet/Cehennem arayışınız var... Ve buda sizin kimliğinizi belirsiz kılar... Yanlış mı doğru mu bilmiyorum ama ben böyle düşünüyorum... Diğer söyledikleriniz açık ve net... Saygılarımla...
-
Kurandaki çelişkiler
Sizde "İslam"a o insanların baktığı açıdan bakıyorsunuz da ondan... Biz buna "Bardağın Boş Kısmandan Bakmak" diyoruz. Şöyle söyleyim: O Müslümanlar diyor ki: "Hırsızlık yapanın elini kesin" Siz diyorsunuz ki : "İslam Hırsızlık yapanın elini kesin" Kur'an diyor ki : "Affedici olun yada hırsızlık yapanın elini kesin" (ki Yaşar Nuri Öztürk bu kesimin eli "Kesip Atmak/Koparmak" anlamında olmadığını söyler) Ben diyorum ki : "Kur'an sadece kesin dememiş, Affedin de demiş, öyleyse Affedici olun, hoşgörülü olun, bağışlayın" O Müslümanlar diyor ki: "Kısas'a Kısas" Siz diyorsunuz ki : "İslam Kısas'a Kısas demiştir" Kur'an diyor ki : "Affedici olun, yada fidye isteyin, yada kısas'a kısas uygulayın" Ben diyorum ki : "Kur'an sadece kısas'a kısas dememiş, fidye isteyin de demiş, Affedin de demiş. Öyleyse affedici olun, bağışlayın" O Müslümanlar diyor ki : "Allah -Benim İçin öldürün- dedi" Siz diyorsunuz ki : "İslam'ın Allah'ı -Benim İçin Öldürün- dedi, katledicidir" Kur'an diyor ki : "Size karşı savaş açanlarla Allah yolunda savaşın, mücadeleden vazgeçmeyenleri öldürün" Beni diyorum ki : "Her toplumun savunma hakkı vardır ve saldırılmadıkça olmadıkça savaşmak caniliktir. Savaşa kişisel olarak Allah adına, toplumsal olarak Millet adına gidilmelidir" O Müslümanlar diyor ki : "Allah -dünya hayatı önemsizdir, sadece ahiret için çalışın- dedi" Siz diyorsunuz ki : "İslam'ın Allah'ı -dünya hayatı önemsizdir ...- dedi, o yüzden Müslümanlar dünya yaşamı ile ilgilenmekten korkarlar" Kur'an diyor ki : "Ölmeyecekmiş gibi dünya için, ölecekmiş gibi Ahiret için çalışın" Ben diyorum ki : "Ahiret hayatı ne kadar önemliyse, dünya hayatıda o kadar önemlidir. Çünkü orada sizi tanımlayacak olan şeyler, sizin burada yapacaklarınızdır. Dünya hayatı için çalışmak son derece önemlidir" O Müslümanlar diyor ki : "Allah ulaşılmazdır, insana uzaktır" Siz diyorsunuz ki : "İslam'ın Allah'ı Görünmez ve ulaşılmaz bir puttur" Kur'an diyor ki : "Ben size şah damarınızdan daha yakınım" Ben diyorum ki : "Hakk insanın kendisidir. İnsana şah damarından daha yakın olan yine insanın kendisidir" O Müslümanlar diyor ki : "İslam'da kölelik geçer" Siz diyorsunuz ki : "İslam köleliği meşrulaştırmıştır" Kur'an diyor ki : "Kölelere kötü davranmayın, gücünüz yettiğini azat edin" Ben diyorum ki : "Kur'an azat etmemizi de öğütlemiştir, öyleyse azat etmeli ve kölelik olmamalı" vs vs vs... Bakın yukarıda 4 tip kimse ve 2 tip görüş açısı ele alınıyor. İlk ikisi bardağın boş tarafını görüyor, diğer ikisi bardağın dolu tarafını görüyor... Kimin kimle paralel düşündüğü ortada... Kimin İslam'dan ne anladığı ortada... Yukarıda "Kur'an-ın dediği ile ilgili söylediklerim, Kur'an-ın o konu ile ilgili, o an aklıma gelen yargılarımdır. Yani eksiklik varsa, okuyan herkesten ayrıca özür dilerim bu açıdan... Ama tahmin edersiniz ki, bu konular zaten yeterince ayrıntılıdır... Ben sadece yüzeysel benzerlikleri ve anlayışları nitelemek istedim o kadar... Ama şu var ki; İslam'ı yada herhangi bir dini eleştirmekte yerden göğe kadar haklısınız ve yapmalısınızda zaten... Yoksa hiç bir bilgiye ulaşamayız... Ama her hangi bir din hakkında "çelişki" yada "olumsuzluk" yakalayabildiğiniz, yani tutunabildiğiniz ve sizi haklı çıkaran Dini anlayışlara sarılmayın... Yani bakışınız belli... O kimi Müslümanların anlayışları zaten yanlış ve eksik yorumlara dayalı ve eksiklikler sizi kimi zaman haklı çıkarmya müsait ve sizde bunu kullanarak sadeceo anlayışı İslam'ın meşru anlayışı olarak gösteriyorsunuz. Çünkü öyle göstermediğiniz sürece sizi haklı kılacak başka bir anlayış yok... Oysa İslam'ın anlaşılması sadece o şekilde değildir. Zaman zaman isimlerini saydığımız kişilerde İslam'ı yansıtmışlardır. Sizin referans gösterdikleriniz Bardağın boş tarafını görenlerken, o kimseler bardağın dolu tarafını görebilmişlerdir. Ve ben bu açıdan bakmayı tercih ediyorum... Bir katle mi maruz kaldı aileniz? Kur'an hoşgörülü olun da demiş, hoşgörülü olun, illa ki kısas yapmanız şat değil. köleniz mi vardı, onun hayatını kolaylaştırıp yine de köleniz olarak bırakacağınıza, Kur'an azat edin de demiş azat edin... Hırsızlık mı oldu? Kur'an hoşgörüyüde öğütlemiş, affedici olmayana affedici olmam demiş, öyleyse affedin. Yunus demiş işte : Yaratılanı sevin yaratandan ötürü...
-
Firavunun Secdeye yatmış hali.
yok sayın la-boheme, sanıyorum ki tamda durmam gereken noktada duruyorum... Yani bakın akıl var mantık var... Yani siz olsaydınız, savunduğunuz şeyleri böyle mi savunurdunuz... Gerçekleri söylemenin Müslüman olup olmamakla alaksı olduğunuz sanmıyorum, dürüstlükle alakası var... Ve sizde benim gibi düşünüyorsanız... Dürüstsünüz... Ben böyle şeylrin iyi de olsa, kötü de olsa bir inanca zarar verdiğini düşünüyorum... Saygılarımla...
-
Kütüphane Programı
nerden iniyo bu program yaa... verilen linkten indiremedim, özür dilerim... bide daha ayrıntılı bi açıklama yapsanız... mesela kendimiz mi kitap oluşturuyoz yoksa var olanları mı kayediyo...
-
Firavunun Secdeye yatmış hali.
Bence çok mantıksız bi yaklaşım... Yani o kimsenin Firavun olup olmadığı da belli değil... Yani kupkuru ve verimsiz, herhangi bir mikroorganizmanın yada çürükçül bakterilerin yaşamadığı çöl toprağına bir organizma gömerseniz, sıcaklıktan ve su kaybında dolayı bu şekilde kuruyabilir... Yani bu kimsenin Firavun olduğunun ispatlanması için bir takım kanıtlar lazımdır. o kanıtlar olmadan yukarıdaki gibi bir iddia İslam'ı yalancı çıkarma çabasının sadece basit bir parçası olur o kadar... yani şimdi kıssayı biliyoruz, işte Firavun kızıldenizde boğularak öldü... Ama resimdeki adam çıplak. Öyleyse, bu adam Firavunsa ya firavun'un giydiği giyisilerle bu halde olmuş olması gerekirdi yada firavun çıplak dolaşıyordu veya ölmeden önce soyunmaya fırsat bulmuştu, ki niye soyunsun ölmeden önce?... Yani Firavun'un ölmesini falan incelerseniz bence bu daha iyi anlarsınız. Bu resimlerdeki gibi bir çok şey çıkıyor hep ve bazı kimselerde Kur'an-dan bir ayetle süslenerek gündeme sokuluyor. Ve tabi inanan adam bile bazen, "yuh artık hiç mi akıl yürütmüyorlar" deyip, İslam'dan soğuyabiliyor. Kanımca bu gibi şeyler iyi yada kötü niyetle ama kasıtlı olarak yapılıyor ve saçmalıktan öteye gidebilecek şeyler değil... Kimse bu resme bakıpta İslamiyeti savunamaz yada Müslüman olamaz... Yada ben öyle sanıyorum... Saygılarımla...
-
Ateist?
Hımmm... Bakın, insanları anlamak için çaba sarfettiğimi hep söylerim. Anlamaya çalışırım hep... Öncelikle kendi düşüncelerimi anlatırım. Ve onları bana yaptıkları yargılarla tanımaya çalışırım... Ama işte insan herkesten bişeyler öğreniyor, ben daha önce bu kadar açık ve net bir soru sormamıştım doğrusu... E her insan mükemmel değildir Sorunuz gerçekten güzeldi, hoşuma gitti doğrusu... :clover: Sanırım sizin tüm iddialarınızı tümden asılsız bırakması gerektiğini söylemişsiniz... Bence bunun için ayrı bi konu açılması gerek... Büyük ve sağlam bir istek çünkü bu... Saygılarımla...
-
Kurandaki çelişkiler
Sayın BrainSlapper, inandığım şeylerden emin olduğum halde her zaman yeniden sorgulamaya açığım inandığım şeyleri... Ve emin olun ki sizinle tartışmak zevk veriyor. Ve şundan da emin olun; sırf sizinde düşündüklerinizde "Haklılık Payı" olabileceğini (Haklısınız demiyorum) düşünerek, inandığım değerleri yeniden sorguluyorum. Sonuç farklı mı olur... Sanmıyorum ama yine de hatırınız için yeniden sorgulayacağımdan emin olun. Bilmiyorum siz aynısını yapmayı denediniz mi hiç ama ben yapabilecek birisiyimdir... Çünkü sizin görüşlerinize saygı duyuyorum... Ama sanırım bu size de bir sorumluluk yüklüyor aslında... Saygılarımla...
-
Kutsala saygı problemi!
Sizde sanırım bir takım dinCİ'lerin kendilerini sizin yerinize koymaması konusunda haklısınız... Ama tabi sizi bilmiyorum ama Ateist yada Müslüman olmayanların kendilerini Müslümanların yerine koyup koymadığından da emin olamam... Ama empati kurmak önemli tabi, zaten yukarıda kastettiğim ve benim yapmaya çalıştığımda bu... Her ne kadar araya duvar örmek isteyenler çıksada ve duvar örselerde, ben insanların birbirlerine "İnanç" perdesinden bakmaması gerektiğini düşünüyorum... Düşünsenize, burada "Din'i kullanıp insanları savaşa sürükleyenleri" "Din'i kullanıp insanları idam edenleri" "Din'i kullanıp Cumhuriyeti satanları" "Din'i kullanıp insanlar arasındaki uçurumları açanları" "Din'i kullanıp insanların bu nedenle cepheleşmelerini" Kınıyoruz, Kötü olduğunu söylüyoruz, olmaması gerektiğiniz söylüyoruz, Yargılıyoruz... Hatta bazen bunları Din'in bizzat kendisinin yaptığını söyleyenler bile oluyor... Ama sonunda biz ne yapıyoruz? "Sen Ateist'sin" yada "Sen Müslümansın" diyerek birbirimizi küçümsüyoruz, anlamaya çalışmıyoruz ve kimi zaman hakaretler bile edebiliyoruz... Peki yargıladığımız o yukarıdaki kimselerden ne farkımız kaldı şimdi? Eğer birilerini yargılıyorsak, o eylemleri bizim yapmamamız gerekir...Ben; "Müslümanlığımı" bir kenara bırakın; Sizin, diğer Ateist arkadaşlarımın ve hatta Müslüman arkadaşlarımın gözünde bir "Müslüman"dan önce bir "İnsan" olarak tanımlanmayı isterim... Çünkü ilk bakışta görebildiğiniz şey "İnsan" olduğumdur... İçimdeki benim ile Tanrı arasındadır. Sizinde yine içinizdeki sizinle kendi vicdanınız arasındadır... Ve gerçekten anlatmak istediğimi hakkıyla anlamışsınız arkadaşım, çabanız için gerçekten minnettarım... Saygılarımla...
-
Kutsala saygı problemi!
Diğer nitelemelerinizde kendi haklı nedenleriniz olabilir... Kimin "Bize ne başka dinlerden" deyip dememesini umursamıyorum ama şu var ki, dinleri yaratmak bir yana şunu söylemek istiyorum ki, insan sonuçta ya aradığı şeye inanıyor yada inanmak istediği şeye... Ama en müsbet olanı, insan sonuçta hangisinde huzur buluyorsa ona inanıyor... İşte bu noktadan sonra kimse kimsenin inancını yargılayamaz... Ben tüm dinlerin Eleştirilebilir olduğunu ve de zaten eleştirilmesi gerektiğini söyledim ve her zamanda söylerim... Ama şu var ki, emin olun, bir arkadaşımızın da belirttiği gibi düşünebilen yada burada "Benim Dini Bilgim Var" diyebilen her insan, en azından bir şeyler bildiği ve sizin anlamlandıramadığınız şeyleri kendilerince anlamlı bularak ve anlamlı kılarak buraya bir fikir yazıyorlar. Yine sizde belki de bizlerin yada ben kendimi örnek vereyim, bemi anlamlandıramadığım şeyleri pek ala anlamlandırıp burada bir fikir belirtiyorsunuz... İşte söylemek istediğim inanç bu benim... Gerçek Hıristiyanlık, gerçek Müslümanlık, gerçek Musevilik... Bakın Karl Marx (Yahudi idi ama nedense Das-Kapital'de dinlerden özgürlüğü savunuyordu) eseri olan Das-Kapital'i, Evrimci görüşünden dolayı çok sevdiği (sanırım kendisi gibi düşündüğünü sandığı için) Türlerin Kökeni'nin yazarı Darwin'e itham etmiş... Ama Darwin, *****ladığını düşünerek bunu reddetmiş... Yani kimin aslında neyi anlatmak istediğini tam olarak anlayamıyor da olabiliriz... Gözlerimizi kapattığımızda sadece kendimizle başbaşa kalıyoruz... Bakın nesnel olmaya çalışıyorum ve umarım bari bu çabamı olsun anlayabilirsiniz... İnsanların "Kandırılarak" bir die mensub edilmelerine karşıyım... Aldatılarak bir dine mensub edilmelerine karşıyım... Dinlerin ve İnançların/Duyguların "İktidar"larca kullanılmasına karşıyım... Kısacası "İnanç" ve "Din" sömürüsüne karşıyım... Siz yada bir başkası Tüm dinlerde çelişki görüyor olabilirsiniz yada bunlar size çelişki gibi geliyor olabilir... Ancak ben yada bazıları bunları anlamlı kılabildikleri için inanıyorlar... O yüzden ben "Niye Müslümansınız?" yada "Siz Niye İnanmıyorsunuz?" gibi serzenişleri ***** ve mantıksız buluyorum... Eleştirebileceğimiz tek nokta karşımızdakinin tutarlı olup olmadığıdır en fazla ama bence bu sorular sormak çok abes ve yersiz... İşte "Saygı" duymanın "Zorunluluğu" bundan kaynaklanıyor... Bakın size biraz daha ılımlı yaklaşarak şunu söylemek istiyorum, yukarıda alıntıladığım sözünüzü diyebilir miyiz bunu bilmiyorum ama, size şöyle açıklayayım, eğer arkadaşlarımız "Laf Ebeliği" olarak görmezlerse tabi...: Jean Piaget'in Zeka kuramının çok sevdiğim bir tespiti vardır... O'na göreZeka ve Zekanın işleyişi "Dengelenme" üzerinedir. Yani Zihnimiz bir farkında olmadan Dış Dünya ile bir "Denge" kurmaya çalışır... Siz dışarıdan bir uyarıcı alırsınız ve bunu siz bilişsel olarak anlamlandırırken, zeka'da ona uygun şemalar oluşturur... Eğer Organizma için yaşadığı ortam yada dış dünya "Anlamlı"ise o organizma "Dengede" demektir. Ve o dengesürdüğü sürece yeni bilgi edinme ihtiyacı duymaz... Diyelim ki yılladır ormanda yaşıyorsunuz ve herşeyini biliyorsunuz ormanın, artık dengedesinizdir, orda yaşayabilirsiniz. Ancak Şehre çıktığınızda ilk defa evler ve arablar görürsünüz. Zihniniz daha önce bunları görmediği için bunlara ait şemalarınız yoktur ve en yakın şemalara uydurursunuz. Mesela hareket eden arabaları "Hayvan" sanırsınız, Evler "Mağara" sanırsınız, telefon direklerini "Ağaç" sanırsınız... İşte artık dengeniz bozulmuştur ve Zekanız yeniden dengelenmek ister, artık bunları yeniden anlamlandırırsınız kendi öğrendiklerinizle. İşte burada ya anlamlandırıp ve sonunda dengelenip şehirde kalırsınız yada anlamlandıramayıp eski dengenize kavuşmak için ormana dönersiniz... Sonuçta aradığınız şey "Sizi Dengede Tutan Anlamlandırabildiğiniz Bir Dış Dünya"dır... Yani Organizmanın (insanın) zihninin temel amacı "Dünyayı Anlamlı Kılabilmektir". İşte ben bu yüzden diyorum ki, insanların algıları farklı farklıdır. Kimimiz ormana dönmeyi (size göre inançlı olmak, bize göre inançlı olmamak), kimimiz şehirde kalmayı (size göre inançsız olmak, bize göre inançlı olmak) seçeriz... O yüzden zaten emin olun ki, kendi inandığımız şeyleri en baştan zaten kendimiz algılarımızla oluşturuyoruz... Yani bu zekanın bizim dışımızdaki ve bizim çabamızla olan bir takım işleyişlerinin sonucu... Bakın buna BrainSlapper'in benim düşünmemi istediği o "Tanrılar Çıldırmış Olmalı" filminden bir örnekle vereyim ve emin olun ki BrainSlapper o filmleri çok sevmemin en temel nedeni her karesini yorumlamış olmamdır... Bakın o şişe gökten düşünce napıyordu adam? Dünyanın sonunu arayıp, atmak için yolun sonunu arıyordu değil mi? Niçin? Çünkü anlamlandıramadı onu... Bir araba gördüğünde ise kaçıyordular korkup... Büyük bir hayvan sanıyorlardı ve hiç yaklaşmıyorlardı bile... Ama o adamın çocukları napıyordu? Birisi su tankerinden korkmazken ve diğeri korkuyordu... Birisi su tankerini bir yaratık olarak görürken, diğeri içine girilebilecek olan ve su taşıyan bir şey olduğunu anlamlı kılabiliyordu... Yani sizin incelememi istediğiniz film işte bu gibi bir içeriğe sahip olduğu içn son derece kaliteli bir filmdir. Bence sizde o filmleri şöyle dikkatli bir biçimde inceleyin... Gerçekten güzel şeyler ortaya çıkıyor. İşte bakın size bir örnek daha... Aynı filmi izlediğimiz halde, bakış açılarımız tamamen farklı... Siz o filmi kendi felsefenizi haklı kılmak için izlememi istediniz, ben ise kendime göre bir anlam kattım... Yani herşey bir perde ve biz aynı perdeye farklı açılardan bakıyoruz... İster laf ebeliği deyin, ister laf oyunu deyin... Sözünüzde, eksik olsada az biraz haklı olabilirsiniz la-boheme... Bu din varmı yokmu tartışması değil... Anlıyacaksınız... Sonuçta dediğim gibi Organizma (insan "Davranışçı Yaklaşımda" Organizma olarak tanımlanır) bir dengelenme arayışı içindedir. Ve onu dengeleyen şey "Dünyayı Anlamlı Kılabilmesi"dir... Siz "Ateizm" ile dünyayı anlamlı kılabiliyorsunuz, biz ise bir dine inanarak. Yada ben kendi bakış açınla söyleyeyim: kendi algılarımıza güvenerek... Bir Ateist size gelip Ateizm'i baştan sona kadar anlatsa bile, siz onun baktığı gözle yine de bakamazsınız Ateizme, çünkü kendi gözleriniz var... Doğru yada yanlış, Bilimselci arkadaşımın bana ispatladığı gibi ben sezgilerime daha çok güvenerek "Bilimsel Dünya Görüşlü/Materyalist Görüşlü" bir insan olamıyorum belkide, ama en azından bu görüşü anlamak için çabalıyorum her fırsatta... Sizde ne kadar bizim yadabenim gibi algılamasanızda dünyayı, en azından bizi yada beni anlamaya çalışabilirsiniz... Görüceksiniz ki inançlı yada inançsız her insan bunu yaptığı sürece Din ne kullanılacaktır ne de Savaşların müsebbibi olarak lanse edilecektir... Ben eminim ki Din zaten savaşların nedeni değil, çok talihsiz bir yapıdır din, hep kullanılmıştır... Tabi onu kullanan yönetimlerin kurbanları da hep insanlar olmuştur. Umarım laf oyuunu yapmamışımdır. Zira "laf oyunu" tabiri "lafı eveleyip geveleyip kesin yargılar belirtmekten kaçma" anlamını niteler. Oysa ki benim "Kompozisyon" olarak niteleyebileceğim yazı, son derece "Kesin yargılar" içeriyor. En azından ben "Kesin yargılar içerdiğini düşünüyorum. Ha içermiyorsa ve size gerçekten bir şey katmıyorsa yazdıklarım, gözünüzü ve aklınızı yorduğum için gerçekten özür dilerim... Ama bir şey katabiliyorsa, en azında dürüst olup "Laf Oyunu" yaptığım gibi bir ithamla nitelemezsiniz artık... Çünkü sanıyorum ki "Laf Oyunu Yapmak" ile yazılarım arasında çok fark var... (Laf Oyunu yaptığımı söyleyen arkadaşlara bu yazım, size değil la-boheme ) Bakın bu nitelemenize ise şöyle karşılık vermek istiyorum: Ben kendimi Agnostik yada Deist gibi bir adlandırmaya mensub görmüyorum... Ancak şöyle dese idiniz "BELKİ" haklı olabilirdiniz; "Dini Kitaplar Tanrı'yı (Yüceliğini) Sınırlandırıyor...". (Bakın bir "Müslüman" olmama rağmen, bu tür soruları sorabiliyorum, İslamiyet'in "Doğmatik" olduğuna bir kanıt sanırım bu ) Ben öncelikle "İslamiyet"in özünde olduğu için ve birde bu nedenden dolayı tüm dinlerin ve inançların aynı şeyi nitelediğini düşünüyorum... O yüzden Türkçe tabiri ile "Tanrı'ya Teslim Oldum" yani "İslamım" diyorum. Aynen İbn-i Sina'nın dediği gibi: "Allah'ım aradım aradım, en sonunda sana teslim oldum...". Ya beni yine isimlendirmek isteyecek arkadaşlar olacak ama, arkadaşlar inanın ben Kur'an-ı okudukça daha huzurlu oluyorum, anlayışlı olun... Bana size göründüğü gibi görünmüyo işte, anlamlı geliyo, napabilirim? O yüzden Müslümanım ben... Ama diğer dinlerinde pek farklı bir şey söylediğini sanmıyorum... Sadece bakış açıları değişik ve ben İslam'ın bakış açısına sahibim, kusura bakmayın... Saygılarımla...
-
Kutsala saygı problemi!
Arkadaşım, herşey bir yana, her zaman söylüyorum, gelin din adına birileri öldürülmüşse, "biz dini savunuyoruz, sizin yaşamaya hakkınız yok" emişse birileri... Din kullanılarak birilerine kıyıldıysa, idam edildiyse, asıldıysa, galileo din adına yargılandıysa, Hallac-ı Mansur ve Nesimi din adı kullanılarak öldürüldüyse, Yavus Selim ile Şah İsmail'in din adını kullanarak yaptığı mücadelelerde masum insanlar öldürüldüyse, bunların hesabını birlikte soralım... Eğer din adına birileriniz inançlarına küfür ediliyorsa, baştakiler insanları din adına koyun gibi yönetiyorsa bununda hesabını birlikte soralım... Her zaman söylüyorum, halkı yönetebilmek ve yönlendirebilmek için çok kolay ve çok etkili bir araç olabiliyor... O yüzden "Laiklik" diye çırpınıyor illa ki... Bilmem anlatabildim mi? Dinler kullanılarak yapılmış olan kıyımları eleştirmektende korkmuyorum... Ancak unutulmaması gereken, dinler hep kullanılmıştır siyasi otoritelerce... Bundan başka bir alternatifi olmamıştır. Konudaki ilk yazımda bu son derece sabittir...
-
Kurandaki çelişkiler
Belki de inancımın İslam olmasından dolayı "İslam" olarak niteliyorumdur ha?
-
Kutsala saygı problemi!
Hayır arkadaşım, Saygı pek te göreceli değildir. Mesela Ahmet Taner Kışlalının "Saygı" konusunda çok güzel bir tespiti vardır: "Atatürk'ü kimse sevmek zorunda değildir, Dincilerin Atatürk'ü sevmemekte kendilerince bir çok haklı nedenleri de vardır, ancak herkes Atatürk'e saygı duymak zorundadır." Ya da kendisini hiç sevmememe rağmen Abdurrahman Dilipak'ın bir sözü var, hoşuma giden: "İnanmamakta yerden göğe kadar haklı olabilirsiniz ama saygı duymanız gerekir"... Yani Saygının sınırı, karşınızdaki insanları hakir gördüğünüz ve incittiğiniz yerde biter sevgili arkadaşım... O yüzden eğer göreceli ise insanlarla hiç mi hiç konuşmamanız ve iletişim kurmamanız gerekir... Çünkü kimin hassasiyetinin nerede başlayıp nerede bittiğini bilmenizin imkanı yoktur... Yani Saygının sınırlarını siz belirlerseniz insanlara saygısızlık yapmaktan başka bir şey yapamazsınız... Oysa saygı öncelikle kişilik haklarından gelir, düşünce özgürlüğünden gelir... Hakaret edipte "ben eleştirdim ama siz bunu kaldıramıyorsunuz" diyemezsiniz, böyle bir davranışın adı sözlükte bellidir. Ayrıca dediğiniz gibi Kutsallıklar görecelidir ama sizin için kutsal olan bir şeye ben dil uzatamam, benim için kutsal olan bir şeye de siz dil uzatamazsınız... İnsan istemediğini tabii ki yapmak zorunda değil ancak bu hakir görmenizi gerektirmez. "İstemiyorum kardeşim saygı göstermek, istemediğim bi şeyi yaptıramazsınız" diye bir düşünce sistemi olamaz... O zaman kimselerin size saygı duymaması kadar doğal bir şey olamaz.. Bir bayan olarak ama herşeyden önce bir insan olarak Haksız İtham ve Hakaretleri kaldırabilecek bir kimse olduğunuzu düşünmüyorum... Zira "Saygı" kavramı olmasa idi burada birbirine küfürler sıralamaya hazır bir çok kimse vardır zaten merak etmeyin... Öyle bir ortamda bulunmak istermiydiniz? Saygılarımla...