Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    4.554
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    21

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. "Bana Bir Şeyhler Oluyor" adlı bir tiyatro oyunu var. Sahte bir Şeyh var orada... Deli Raporu var kendisinin ama akıllı laflar ediyor... Doğruları söylüyor. Mesela diyor ki; "Ulaşılması gereken bir gerçek varsa eğer, kendi yolunu çizebilirsin ancak o gerçeğe ulaşan. Yolunu çizipte başkasının o yoldan gitmesini isteyemezsin. Herkes gibi kendi yolunu çizip, kendi yolunun AnaYol olmasını istersen insanlara baskıdan başka bir şey yapmamış olursun. Ve insanlara gerçeğe ulaşmada baskı yapamazsın, AnaYol olamazsın" gibi, tam hatılayamadığım çok güzel ve uzun bile şey söylemişti. Şimdi bu iletime bakarak bazı arkadaşlarım atlayıp; "İşte bak Hz. Muhammed'de öyle birisi işte, anla." gibi laflar etmesin, rica ediyorum. Polemik yaratmak değil amacım... Herkes Tanrı'yı yada Gerçeği anlamada tek başınadır. Herkes bildiğini, kendisinin inanmasına yada inanmamasına yetecek kadar bilgiyi karşısındakine aktarıyor ama kendisinin inanmasına yada inanmamasına yeterli olan bilgi karşısındakini değiştirmiyor (tabi sahte değişkenler hariç). Belki fikirlerine fikir ekliyor ama karşımızdakini, aynen bizim gibi görmeye kesinlikle ikna edemiyoruz. Bu insanların kişisel yetilerinden kaynaklanmaktadır: yaşam tarzı, nörobiyolojik yapısı, öğrenme ihtiyacı ve yeterliliği, algıları, algıda düzeysizliği veya yetersizliği/yeterliliği... Herşey bunda etkili... O yüzden, konuyu açan arkadaşın bakış açısı olarak "Allah Yoktur" gibi bir tanım doğru olabilir, ancak "Emin olun ki öyle bir şey yok..." tanımı çok mantıksız ve mesnedsiz olur. O oyunda Sahte Şeyh mahkemeye düşüyor. Hakim soruyor: "Duvarın içinde adamlar mı görüyorsun?" Cevap veriyor: "Görmesem niye görüyorum diyeyim..." Yani Allah var mı yok mu? Hissetmesem niye "Var Olduğunu" söyleyeyim? Yada arkadaşımız Hissediyor olsa niye "Yok Olduğunu" söylesin? Görünmeyen bire şeyin var olduğunu iddia etmeyi "Kafayı Yemişlik" olarak adlandırabilirsiniz, ki eğer hissetmiyorsanız da haklısınız belki öyle adlandırmakta, ancak hissediyorum ne yapayım... Hissetmediğimi söylersem "yalancı" olmuş olmam mı? Ve hissetmeme rağmen ve hatta emin olmama rağmen kimseyi buna inandırmaya çalışmıyorum, hissetmediğini söyleyipte, insanları buna inandırmaya çalışanlar gibi değilim!? Ve hissettiğini söyleyip, insanları buna inandırmaya çalışanlar gibi de değilim... Etik olan da bu değil mi? Etik olanı, Kafayı Yemiş biri olarak ben yapıyorsam eğer, "Kafayı Yemek/Kırmak" nitelemesini yeniden anlamlandırmak gerekli bence... Demek ki "Kafayı Yemek" doğruları söylemeye engel değil... Kur'an, Tevrat, Zebur, İncil, Buddha, Konfüçyus, Zeus, Osiris, Gök-Tanrı... Hepsi "Hakk"ı yada "Gerçek"i hissetmişler, anlatmaya çalışmışlar kendilerince. Bize de yalan yanlış aktarılmış... Önemli olan sizin bunlara inanıp inanmamanız değil, önemli olan aktarılanlardan gerçeği ayırabilmeniz... Ve başkalarının bu gerçeği farklı anlamandırabileceğini anlayabilmeniz. Dikkat edin, burada "Bilim"den bahsetmiyorum, Bilim "Maddi"dir, ben "İnanç"tan bahsediyorum... Beni "ben" yapan şarkıda şöyle söylüyor: Ateş, Toprak, Hava olmuş, Yağmur olmuş, Hayat vermiş sana. Kalbin olmuş, ruhun olmuş, Aklın olmuş, Yol göstermiş sana. Bir ömürlük maceranda Hikayeni anlat bana. Ne anlam verdin sen buna? Ruhunda neler var senin? Atalarına malum olmuş, Kitap yazmış anlatmışlar sana... İmam, Rahip rehber olmuş, Yalan yanlış aktarmışlar sana... Günümüzün dünyasında Hepsi aynı, Hepsi Ala. İsa, Musa, Muhammed, Buddha... Neyin varsa bilmiş senin. İnsanoğlu "Kendini" arar. Dünya döner milim milim. Eğer göçüp gidersen bugün, Yarım kalan işin var senin. Korkma ondan bundan... Ne Ölümden, ne Hayattan. Bu dünyada Gördüklerinin Hepsi "Bir", Hepsi "Hak"tan... Korkma ondan bundan... Ne Cehennem, ne de Şeytan. Bu dünyada Bildiklerinin Hepsi "Bir", Hepsi "Hak"tan... Bence Tanrı'nın varlığı da, yokluğu da çok güzel bir şekilde anlatılmış burada... Önemli olan sizin ne anlam verdiğiniz buna... O yüzden kimin neye inandığı yada inanmadığı kimse için hiç bir önem taşımamalı... Bir arkadaşım, insanları en başta "Fikirleriyle" nitelendirdiğim ve yargıladığım katı/doğmatik dönemimde bana öyle demişti: "Al o insanları karşına, ne görüyorsun?" "İnsan" "İnsan işte... İnsandan başka bişey değil... Öyleyse ilk bakışta ne görüyorsan, ona göre yargıla." Neye inanırsanız inanın, ilk önce hepimiz İnsanız... En azından ben en başta buna inanıyorum... İnsanları "İnançlı" yada "İnançsız" diye ayırmazsınız... Saygılarımla...
  2. Bakın, kimin neye inandığı benim zerre kadar umrumdadeğil, bazı söylemlerinizde çok haklısınız, ama şu da var ki nasıl ki kimi Müslümanlar Ateistlere "Kötü" yaftası yapıştırıyorlarsa, Müslümanlara "Terörist" yada "Art Niyetli" yaftası yapıştırılıyor. Arkadaş bile olmak tehlikeli olarak düşünülüyor... Bence Kur'an-daki "Kafirler" ile ilgili nitelemeler, o dönemki savaş ve mücadele ortamında, savaşılan müşrikler için kullanılmış nitelemelerdir. Yani Ateistleri yada bugünkü Ateistleri bağlamamalı ve Müslümanlarda bugünkü Ateistlere o gözle bakmamalıdır diye düşünüyorum. kimsenin inancı, kimseyi ilgilendirmez. Bir Müslümanın, bir Ateistin inancını göstererek "Bu adam kötüdür" nitelemesi ne kadar yanlış ise, bir Ateistin de, bir Müslümanın inancını gösterip "Teröristsin" yada "Kötüsün" demesi yanlıştır. Ki buna bu sitede de rastladık yani... Herkes öncelikle İnsandır... Konunun açılmasına sebep yoruma gelince; bence bazı kimseler inançlıları yada beni "konuyu çarpıtmakla" suçluyor ama, konunun başlığına bakarsak, bazı arkadaşların yaptığı uzun uzadıya açıklamalar konu ile alakalı değil. Arkadaşımız konuyu bir serzeniş olarak açmış, diğer arkadaşımızda bundan nemalanarak bir inanca olan kinini kusmuş... Tabi bu önyargılardan ve artniyetlilikten kaynaklanıyor. Kimisi de inançsızlara saldırıyor, bu da aynı... Bence birbirimizi ve inançlarımızı kötülemek ve birilerinin gazına gelmek yada kendimizi gaza getirmek yerine, asıl konuya dönelim. Çünkü bir dini yada ateizmi karalamak yada yüceltmek için yeterince konu var forumda... Keşke Tanrı Olsaydı; o zaman savaşlar biter, insanlar ölmezdi... vs vs vs... Sizin inanmama nedeniniz bu, bir çok insanların inanma nedeni de bu: Umut... Yani herkes aynı dine inanırsa, savaşlar bitecek... Kusura bakmayın ama, Allah bence Savaş Bakanlığı yapmıyor. Yada Cellatlık gibi bir görevde üstlenmemiş. Onun varlığı yada yokluğuyla; savaşların olması yada olmaması ile ilgili bir bağlantı yok. Bir Tanrı'ya yada Dine bu yüzden inanılmaz. Bir Tanrı'ya, eğer varlığını hissediyorsanız inanırsınız. Hissetmeden, böyle bir özlemle inanıyorsanız, bu pazarlık yapmak gibi olur. Ama gerçekten inanan insanlar bu şekilde bir saplantıya sahip değildir. "Tanrı iyidir ve savaşı sevmez. Dünyada savaşlar oluyor. Öyleyse Tanrı yoktur." Düz Mantığın Dik Alası... İnanmak yada inanmamanın kaynak noktası böyle bir önerme değildir. Saygılarımla...
  3. Bu cevabınınz bana mı, la-bohme'ye mi, yoksa başka birine mi anlamadım...
  4. Tengeriin boşig

    DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?

    - Felsefenin Bilim'den soyutlanamayacağını zaten belirtiyorum, yani Felsefeler Maddesel yada Somut anlamda var kalabilmek için ve tutarlı olabilmek için "Bilimsel" olmak zorundadırlar. Zaten Metafizik Felsefe bu yüzden tutarlı ve mantıklı olamıyor. - Bilim'de tanımda verdiğiniz gibi Kuram ve Yasalar oluşturur. Bu kuram ve yasaları anlamlandırmak, yorumlamak, onlar üzerinde fikir yürütmek Felsefenin işidir. Bu noktada Felefe'nin Bilim'e yararı yoktur denemez demek ki, bunu anladım, çünkü Bilim ele aldığı bir konu üzerinde diyelim ki bir yargı belirtti yada bir bulgu'ya rastladı, bir veri oluşturdu... Ondan sonraki adımı nereye atacağını Bilimsel Felsefelerin bu bulguları yorumlaması ile yönlenerek mi bilebiliyor? (Böyle bir açıklamayı siz yapsaydınız o kadar inat etmezdim ) Ama bu sefer yine aklıma istemeden diğer Felsefelerinde bu bulguları nasıl yorumlayacağı fikri geliyor. Yani Maddeden hareket eden tüm Felsefeler "Bilimsel" olduğuna göre, Bilimsel Felsefelerin hepsi yine o bulguyu temel alarak maddeden hareketle bir bilgi üretmeye, o bulguyu şekillendirmeye çalışacaktır. Buda hangisi olursa olsun tüm Bilimsel Felsefelerin Bilim'e katkıda bulunabileceğini gösterir. (Tanrı'ya inanıp inanmaması konusunu bir kenara bırakıyorum.) Bu açıdan doğru anlamış mıyım? - Bence de öyle... Felsefe ile Bilim artık birbirlerinden ayrılmışlardır. "Birbirlerini Nitelemez" demiyorum ama ayrılmışlardır. Bilim Bulguları meydana koyuyor, verileri ortaya çıkarıyor, kuramlaşıyor ve yasalaşıyor. Kuramlaştıramayacağı ve yasalaştıramayacağı hiç bir şey onun bilgisine dahil olmuyor. Felsefe ise kuramlaştırmak ve yasalaştırmaktan ziyade "Anlamlandırıyor". Yani Bilim'in ele almadığı yada ele alamadığı her şey üzerindede fikir yürütebiliyor... Aynı zamanda Bilim'in verilerini alarak yorumluyor, bir fikir üretiyor. Ve en sonunda hangi felsefe olursa olsun, Bilim'in bir sonraki adımı nereye atabileceği ile ilgili bir fikir sunabiliyor. Şimdi buradan şu da çıkıyor, Bilim ile Felsefe'nin ayrılma sürecinde Bilim "Kuram ve Yasalar Oluşturma" amacına yönelmiş, Felsefe ise "Yorumlama" amacına yönelmiş. Felsefe Bilimden kopamaz, bunda bir ayrılığımız yok. Ama şu "Bilimlerin Sınıflandırılması" olayını ben yapmadım. Bilimler sınıflandırılmış, yapıları tesbit edilmiş, amaçları tesbit edilmiş ve bu sıralama yapılmış. Bu sıralamadaki yapıda buna göre şekillenmiş. Diğer Bilimlerin Matematiğe öykündükleri, onun gibi olma amacı taşıdıkları tesbit edilmiş, ortaya konmuş... Tamam, Felsefeler Bilim'in sonraki adımı nereye atacağını gösteriyor ancak hiç bir Felsefe Matematiğe bunu göstermemektedir, gösterememektedir. Matematik Felsefeden tamamen ayrılmıştır. Mantık'ta öyle. Felsefe ile olan etkileşimleri, Felsefelerin onlara muhtaç olmalarından öte değildir. İşte diğer Bilimlerde zamanla yasalaşmış, kuramlaşmış ve yasa ve kuram üretmeye yönelmiştirler. Matematiğe öykündükleri, özendikleri ortaya konmuştur bu devinimleri sonucunda. Bu yüzden Bilimlerin Felsefelere hizmet etmek gibi bir amacı yoktur artık. Ha ama tesbit ettiğimiz gibi Felsefeler Bilim'e yol gösteriyor, buna bir şey diyemem. Öyleyse Bilim'de Felsefeden bir ölçüde yararlanmak zorunda kalıyor ama Bilimin temel amacı "Kontrol sürecine ulaşmak"tır. Matematik gibi olmaktır. Mesela Metafizik depremi Tanrının Kötüleri Cezalandırmak için yaptığını söylerken, ilgili Bilim dalı belli bir oranda "Matematikleşerek" "Kontrol Eder" hale geliyor ve Sismik Sonar Sistemlerle (artık ne deniyor tam olarak hatırlayamadım) "Deprem"i tetikleyebilici yada yapabilici makine yada sistemler ortaya çıkarabiliyor. Bu noktadan sonra Felsefe Bilim'e hiç bir katkıda bulunamıyor, çünkü Bilim artık bu alanda Matematikleşmiş oluyor, her şey ortada oluyor ve Felsefenin yorumuna ihtiyaç kalmıyor. Mesela "İnsan Klonlanması"nda da bu olacak. İnsan Klonlandığı zaman, Bilim artık "Kontrol"e yani "Matematikleşmeye" ulaşmış olacak bu alanda, herhangi bir Felsefe artık yol gösteremez hale gelecektir bu açıdan. Devinim artık hep kendisini tetikleyecektir. Felsfeden ayrılacaktır tamamen bu noktadan sonra... Ha tabi insan klonlamanın ötesinde "Ruh Klonlamak" gibi uçuk fikirler ortaya atılmazsa... Ben bunu söylemek istiyorum... Saygılarımla...
  5. 1- Ahmet Kaya "Kürtçeyi" desteklediği için falan yabancı ülkeden ölmemiştir, kürtçe bile olsa "Biji partiya karkeren kürdistan" dediği için, pkk haritası önünde fotoğraf çektirdiği için sürülmüştür ve haketmiştirde. kürtçe konuşmaktan ceza almak ayrıdır, bu tümceyi söylemek ayrıdır. bu tümceden ceza alanlar ne zamandan beri kürtçe konuştuğu için cezalandırılmış görülmektedir? 2- Kürtlerin falan yardımları ile kurulmuş bir devlet yoktur ortada. Kürtler ve Türkler aynı devlet için ve birbirleri için mücadele etmişlerdir. Kürtler Türkler için savaşmışlardır gib bir tanım ve mantıksızlık olamaz. Ayrıca şu da bir gerçektir ki milli şuur ilk olarak yabancı postalın girmesi ile İzmir'de doğmuştur. Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerdeki milli şuurun doğması, yabancı postalının girmesi ile değil, ancak Fransızların o bölgeyi İngilizlerden anlaşma ile alıp Kürtlerin artık canlarının yanması ile doğabilmiştir. Yoksa doğacağı pek te yoktu bu gerçektir. 3- Bugün ve bugünden önce ister batıda ister doğuda, her memlekette Kürtler kendi dillerini istedikleri gibi konuşabilmekte ve düğünlerini kendi dilleriyle ve zılgıtlarıyla yapabilmekteydi. Bunu her şekilde kanıtlayabilirim. Yaşadığım yerden biliyorum ve yıllardır, en kötü durumda oldukları iddia edilen dönemde bile çok çok rahattılar. Belediye Yardımlaşma Sandığından en çok faydalananlar Kürtlerdir, İzmir belediyesin gidin, görmemeniz imkansızdır. batı illerinde pazarcılıktan en çok faydalanan ve alış veriş yaptığımız insanlar kürtlerdir. Doğuda Gap'ın gelişmesini ve büyümesini engelleyende kürtlerdir yalnız... o yardım sandığından yardımı alıp, gidip pkk sloganlarıyla dükkanları parçalayanlarda aynı kişilerdir. Benim Türk arkadaşım Başbakanlık bursunu alamazken, bu bursu alıp, devletin yurdunda kalıp, devletin üniversitesinde okuyup, devletin kredilerini kazanan ve aynı zamanda sabaha kadar karşımda apoyu savunabilen ve Şerefli Türkiye Cumhuriyetine "T.C." diye hitap etme cüretini gösterende kürttü. Oysa ki benim en muhtaç arkadaşlarım Türk olduğu halde bu imkanları kazanamamıştır... 4- Osmanlı döneminde Türklerden daha fazla iltimasa tabi tutulanlarda kürtlerdi. Oğuz Türkmenlerini yani öz Türkleri yok etmek için Osmanlı yüzlerce yıl kürtleri kayırmış, bugün kürt diye bilinen bir çok Türk boyunun asimile olmasına neden olmuş ve Türkler yüzlerce yıl aşağılanmıştır, savaşlara sürülüp öldürülmüştür. Kürtler bunlara maruz kalmamıştır. Türkler kendi vatanlarında üvey evlat muamelesi görmüştür, dışlanmıştır. 5- Açık ve net olan tek şey vardır ki, bazı kürtler bazı şeyleri hazmedememektedirler, sindirememektedirler... Ancak bazı Kürtlerde vardır ki, bir Türkten daha çok vatan evladıdır. Tarih önümüzdedir. sen sahtoo, o kadar idealist isen eğer, bunları yazacağına çıkardın dağa savaşırdın. Burdan bilmeden etmeden ahkam kesmezdin. Dağdakilerin gözümüzdeki değerlerini biliyorsun değil mi? işte onlar en azından ölmeyi becerebilmektedirler... Türkiye'de herşey açık ve net bir şekilde ortadadır. Asıl Milliyetperverler der ki "Türk-Kürt Kardeştir.". Ancak ****** şöyle söyler "Ben Kürtüm, Sen Türksün.". Ancak bir gün Türkler "Evet yaa, Gerçektende Sen Kürtsün, Ben Türküm" demeye başladığında (ki olmasını hiç istemiyorum aslında) Türkiyede nelerin olacağı, kimin ne olacağı pek açıktır. O yüzden bazı kimseler gaza gelipte çeşitli ithamlarda bulunmamalıdır. Bu vatan Türk'üyle Kürd'üyle hepimizindir. Ayırmaya çalışan ise cevabını elbette alacaktır.
  6. Tengeriin boşig

    DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?

    Sevgili Bilimselci, gerçekten sizinle tartışmak çok zevkli ve cevap verirken engel olamıyorum. Emin olun tartışmaktan zevk aldığım ve birşeyler öğrendiğim insanlardansınız. Ama amacım laf kalabalığı yapmak değildi... Ben sadece Bilim'in bir felsefeyi amaç edinmediğini ve Metafizikten niçin ayrıldığını belirtmek istemiştim... Neyse, kızmıyorum size zaten, istemeyerek söylemek zorunda kaldığınız ve bunun da benim yüzümden olduğu ortada sanırım... O zaman size bir kaç cümle ile özetleyeyim (gerçi benim gibi birisi için bunu yapmak zor ama...): - İlk Felsefi devinimler Dünyayı (Soyut ve Somut) anlamlandırma çabası üzerinde olmuştur ve bu devinimler sonuçta Bilim'i doğurmuştur. - Bilim "Madde"yi, bir çok kola ayrılarak incelemeye başlamış ve sistemleşerek Soyut Kavramlara (İnançların soyut kavramları değil) ulaşmaya ve Felsefelerden (Matematik gibi) bağımsızlaşmaya çabalamaktadır. - Bilim Materyalizm'den doğmuşken artık kendibaşınalaşmış, Materyalizm gibi Madde'yi temel alan tüm Felsefeler de Bilim'e bağımlı hale gelmiştir. - Felsefeler ve İnançlı kimi kimseler; Bilim'in Felsefelerden bağımsız olma çabasına rağmen, Bilim'in yakasını bırakmamakta ve bu yüzden Bilim'in kesin bir tanımı hala yapılamamaktadır. Bilimi anlamak için tüm Felsefelerden ve inançlardan Soyutlanmak lazımdır. Bilimde buna çabalar zaten. Artık havada kalan yargılara ve inançlara bulaşma eğiliminde değildir. O yüzden Algılamadıkları ile ilgilenemez ve bir yargıda bulunamaz. - İnanan kimseler "Materyalist" ("Bilimsel Dünya Görüşlü Olmak"ın "Materyalizm" olduğu konusunda uzlaşmıştık sanıyorum.) olamazlar ancak Bilim'e inanabilirler. Bilimsel bulguları, verileri kabullenebilirler, yordayabilirler. - Bilimin bulguları da Tanrı ile ilgili görüşlere ve inançlara zarar veya yarar veremezler. O yüzden "Depremi Tanrı Yaptı" gibi yargılar mantıksızdır. İnsan Klonlamak'ta "Tanrı"nın olmadığını ispatlayamaz. - Tasavvuf'a inanıyorum ama Metafizikçi değilim. Bu bir çelişki değil. Bilim'in yeri ile İnanç'ın yerinin neresi olduğunu bildiğimi sanıyorum. İnancıma Bilim'i, Bilim'e de İnancı karıştırmıyorum. İnanç, Bilimsel bir yarar sağlamıyor; Bilimde İnanç açısından bir yarar veya zarar vermiyor. Bilim "Maddi Dünyayı" anlamlandırmamı sağlarken, İnançta ruhen "Huzurlu" olmamı sağlıyor. İkisinin yerinin çok farklı olduğunu düşünüyorum. Sanırım 4-5 cümleden biraz fazla oldu ama özür dilerim... Ancak bu kadar kısabildim kendimi. Aslında daha çok yazmak istediğim şey var ama tartışmanın ilerlemesini (olumlu yönde) gerçekten istiyorum. Okuyan arkadaşlarımızında, rahatsız iseler eğer bildirmelerini istiyorum. Ayrıca iki kişinin tartışmasının 602 kez okunması aslında ilgi çekici olduğunun ve sıkıcı olmadığının bir göstergesi olabilir belkide, bilmiyorum... Saygılarımla...
  7. İşte Sayın BrainSlapper, işte bu... Gerçekten çok takdir ettim sizi... Öncelikle yazdıklarınız son derece net ve olumlu... İkinci olarak işin uzayıp kişiselleşmesine net bir çizgi çekmiş oldunuz... :clover: Sayın BrainSlapper, sizi "Gruplaştığınız" şeklinde itham ettiğim için özür dilerim, bunun böyle olmadığını kanıtlamış oldunuz... Ancak şu konuda belki anlaşamayız, ben hala Katakuta/Haksöz'ün samimi olduğuna inanmıyorum. Zira alıntısı aşağıda... Bakın Katakuta/Haksöz... Ben ne yargıcıyım ne engizisyoncu. Kimseyi inancından dolayı yargılayacak kişiliksizliğe sahip değilim. Beni etkileyen şey, sizin Müslümanları yanıltmanız yada İslam'dan soğutmanız da değil. İsterlerse bu forumdaki herkes herhangi bir dine geçebilir, bu beni rahatsız etmiyor. Sizin Dinsiz olmanızda beni rahatsız etmiyor. Ateizmden falan rahatsız olsaydım en yakın arkadaşım Ateist olmazdı. Siz bir insanı Müslüman yaptığınızda da sizi alkışlayacak değilim. Kimsenin Müslümanlığı da beni ilgilendirmiyor. Anlamış olmanız lazımdı, ben insanlara İnsanlıkları ile bakıyorum. Size de öyle... Beni etkileyen şey arkadaşım, sizin etik olmayan bir davranış sergilemiş olduğunuz kanaatine varmış olmamdır. Zire Sayın BrainSlapper'in açıkladığı gibi makul bir düşünce ile de bunu anlatabilirdiniz bunu bana, bende tutarlı bulursam özür dilerdim. Ama siz yine size yakışanı seçip, başka düşünceleri umursamadınız ve niyetinizin aslında ne olduğunu da iletinizle itiraf ettiniz. Oysa inandıklarında samimi olan ve gerçekten değişimin sancısını yaşamış olan BrainSlapper sizi Empati kurarak bişeyler anlatmaya çalıştı üslubunca, siz bunu dahi yapamadınız... Amacınız hangi dini yaymak bilmiyorum ama, siz çok iyi görüyorsunuz ki yaptığınız şeyin etik olmadığı ortadadır... İsterseniz bunu Hz. Muhammed ile kıyaslayarak örneklendirin, isterseniz Buddha ile... Önemli olan bu değil... Zira siz insanları inançlarından soğutmayı bir görev ve övünülecek bir şey olarak görüyorsunuz, İslam'ın tebliğciliğini yapan kimseleri de artık yargılamazsınız sanırım... Ayrıca şu var ki, ben hiç bir zaman İslam'ı savunmak gibi bir görev üstlenmedim. Hiç bir zaman İslam'ı savunduğumuda söylemedim. Ben sadece kendi anlamlandırdığım şeyleri savunuyorum. Hiç bir dinin savunulmaya ihtiyaç duyduğuna inanmıyorum. Beni hiç tanımamışsınız. Sizin "Düello" teklifinizi geri çevirmek zorunda kalacağım arkadaşım. Siz İslam'ı kötülemeye ve dininizin elçiliğini yapmaya devam edebilirsiniz, izafet veriyorum size... Yalnız bunu çeşitli oyunlara ve dalaverelere girişmeden yapın, daha etik olursunuz... Bundan sonra bu konuda birşey yazmamayı tercih ediyorum, konuya dönmeliyiz... Saygılarımla...
  8. Hah hah haa... Tabi tabi tabi... Bakın arkadaşım Katakuta/Haksöz ve BrainSlapper arkadaşım size şöyle belirteyim o zaman; hiç bir insan bıçağın sırtı gibi, bir iki ayda "Zınk" diye savundğu şeylerin tam zıddı bir görüşü benimseyemez... Bakın haklı yada haksız demiyorum düşündüklerinde ama yapmak istediği şey apaçık ortada... Bakın BrainSlapper arkadaşım, siz ve inanan yada inanmayan bir çok arkadaşımız hep bir Gruplaşma peşinde... Sizde şu an aynısını yapıyorsunuz. Bir insan birden değişemez. En azından bir "Ilımlılık" dönemi takip eder, bir "Boşluk" dönemi yaşar sonra. Sonra birşeyler yerine oturur yavaş yavaş ve sonunda olmanız gereken şey olursunuz... Ama arkadaşımızın değişimi süper hızlı gerçekleşmiş... Ve ben Ateist olan yada Dinsiz olan onlarca insana rastladım ve birçok arkadaşım var, hiç birisi de bu kadar kolay ve sancısız bir değişim yaşamadılar... Ya Katakuta/Haksöz arkadaşımız inanılmaz bir değişim yeteniğine sahip yada zaten Müslüman değildi. O bu oyunu "Bakın ben Değişebildim, Sizde Değişebilirsiniz" imajı yaratmak için oynadı ve sizde onun bu oyununu, aynı görüşleri paylaştığınız için perdelemeye çalışıyorsunuz. Oysa aynı görüşleri savunmanız, onun yaptığı hatayı perdelemenizi veya görmezden gelmenizi gerektirmez. Eminim ki sizde bu kadar Hızlı bir değişim yaşamadınız. İnandığı şeylerde yerden göğe kadar haklı olabilir ama oynadığı bu oyun çok yakışıksız. İster değeceğini düşünün, ister değmeyeceğini... Ben bir çok Arap'ın bile Hz. Muhammed'in çağırması ile birden bire Müslüman olduklarına yada birden bire "Müslüman oldum" diyenlerin gerçekten Müslüman olmuş olabileceğine dahi inanmıyorum. Değişim bu kadar hızlı oluyorsa, içinde mutlaka bir bit yeniği var. Mesela Büyük Arap kabilelerinin şefleri falan, inanmazken Müslümanlığa, Hz. Muhammed'in Mekke'ye geleceğini öğrenir öğrenmez niçin anında Müslüman oldular? Cevabını biliyorsunuz... Suk'u Ukaz'da Putlar satılırken, İslam'la beraber Putların kaldırılacağı belliydi değil mi? Peki bu Put satıcıları niçin hemen Müslüman oldular? Hz. Muhammed vefat eder etmez, ki bu hızlı Müslüman oluşların hemen ardından zaten ilk ve son haccını yapıp vefat etmiştir, Hacc Panayırları kurulmuş ve aynı insanlar bu sefer Ayetlerin yazılı olduğu tabakaları ve kurbanlık hayvanlar satmaya başlamıştır. Yani onların değişimi de bir niyet barındırıyor ve çok hızlı olan hiç bir değişim masum olmuyor ne yazık ki. İspatlatı çok... Avrupa Devletlerinin Hızla Hıristiyalaşması mesela... Niye olmuştur? Cyrano adlı arkadaş "Hazar" devletinin "Yahudileşmesini" çok güzel anlatmıştı bir yazısında mesela... Yada Emevi Hanedanının değişimi ne kadar hızlı olmuş, dikkat edin... 4halife devrinden sonra anında iktidara konmuşlar ve Birden Müslümanlaşan bu aile inandıkları Peygamberin Ehl-i Beytini yok etmiştir... İnsanlardır bunu yapan... İnançlar yada Felsefeler değil... Kısacası ben hızlı olan bu kadar kesin bir değişimin masum olduğuna inanmıyorum. Değişme normaldir ancak bu kadar keskin bir değişim pekte mümkün değil bu kadar kısa zamanda... Bıçağın sırtı gibi, bir o yana, bir bu yana... Bir Müslüman olarak, kimi Müslümanlar hatta bir takım sahabiler hakkında böyle şeyler söyleyebiliyorsam, BrainSlapper sizde bu dürüstlüğü sergileyebilirsiniz. Kimse ile gruplaşmak şart değil, özgür olabilirsiniz... Ayrıca merak ediyorum sayın Haksöz/Katakuta, beni nakavt ettiğiniz nokta neymiş? Hayır yani ben rastlamadım da öyle bir şeye... Acaba sizin böyle bir oyuna başvurmuş olmanız tutarsızlığınızdan kaynaklanmış olamaz mı peki? İletileriniz ortada ve hepsini teker teker okudum, merak etmeyin sevgili Haksöz/Katakuta... İletileri bir araya toplayıp, değişimin zamanını ve ölçüsünü irdeleyip bir tahlil yapabiliyorum. Eğer yapınız da BrainSlapper'in dediği gibi samimi iseniz; üç-beş ay içinde bir Hıristiyan veya Yahudi yada tekrar Müslüman olmayacağınızı yada Dinsiz olarak kalacağınızı iddia edemezsiniz. Her an başka bir dine geçebilecek yapıdasınız... Rüzgar nerden eserse artık... Gelelim asıl konumuz olan Fikir ve İnanç Özgürlüğüne... Fikir ve İnanç özgürlüğünün temeli "Demokrasi"ye inanmaktan geçmektedir. Barındırdığı diğer birikimlerse "Laiklik" "Eğitim" ve "Bağımsızlık"tır. Öncelikle Madde'ye dayalı bir eğitim sistemine sahip olmalısınız. Madde ile İnanç birbirinden bağımsız olmalı. Yoksa bir "Fikir" özgürlüğünden bahsedemeyiz. Burada asıl önemli olan unsur ise "Bağımsız/Özgür" kişilikler yetiştirebilmektir. Yani bir kimsenin yordamasına, yönlendirmesine ve desteğine ihtiyaç duymadan fikir üretebilen kişilikler yetiştirebilmek gerekmektedir. Grup oluşturma ihtiyacı hissetmeyen, tek başına bilgiye ulaşabilen bireyler yetiştirmek gerekir... Yoksa bir inancın "İnanç özgürlüğünü" tanıyıp tanımaması gibi bir şey söz konusu değildir. İslam'ı, Hıristyanlığı veya başka bir dini parça parça ele alarak Özgürlüğü desteklediğini de iddia edebilirsiniz, desteklemediğini de iddia edebilirisiniz. Önemli olan, ipin ucunu nereden tutacağınızı bilmenizdir. Biz burada "Din açısından" ele aldık genelde Fikir Özgürlüğünü. Ama bence İnançlardan ayrı olarak ta ele alınmalı. Bakın, insan zihni, insanın sınırsız bir özgürlüğe sahip olduğu tek yer. Orada her şeyi düşünebilirisiniz. "Dinden Dönme" mevzusu bence bir "Değişim"dir. Katı Müslümanlar, din değiştiren insanlara hep olumsuz gözle bakarlar, onlara göre o kimse gerçeği reddetmiştir. Oysa yaşanılan sadece bir değişimdir. Bir inanmayanın Müslüman olması ne kadar normalse, bir inananın da dinden dönmesi o kadar normaldir. İkisi de kutlanacak yada yerilecek bir olay değildir. Yeter ki inandıklarınızda "SAMİMİ" olun. İnsanlar sizin arkanızdan kuyunuzu kazmadığı sürece, neye inandığı önemli değildir. Hatta kazsa bile neye inandığı önemli değildir. Tabi bu kuyu kazma olayını "İnancını Kaynak Göstererek" yapıyorsa, o başkadır... Tabi birde Oyun oynamıyorlarsa... Dediğim gibi en önemli özellik ise, herkese öncelikle "İnsan" olarak bakabilmektir. Eğer bunu yapabiliyorsanız, siz Fikir ve İnanç özgürlüğüne inanıyorsunuz demektir... Sayın Haksöz/Katakuta arkadaşım, yukarıdaki iletilerimi sakın "Kişiliğinize Saldırı" olarak düşünmeyin. Konumuz "Fikir ve İnanç Özgürlüğü, Dinden Dönme"... Olur ya, belki kendinizi "Fikir Özgürlüğü"ne örnek olarak göstermek istersiniz... Durumunuzun öyle bir şey olmadığını yansıtmak istedim sadece. Çünkü "Dinden Dönme Nasıl Olmaz"a örnek bir durum... Yoksa neye inandığınız, ne yaptığınız, neye inanmayacağınız kimsenin umrunda değil. Hatta koyu bir Ateist dahi olsanız bir Müslümanla arkadaş dahi olabilirsiniz. Benim bir çok sizden son derece de koyu Ateist arkadaşım mevcuttur ve çok ta iyi anlaşırız. Fikir ve İnanç'tan ziyade, birbirimize "İnsan" olarak baktığımızdan ve birbirimizi türlü türlü oyunlarla etkilemeye kalkmamamızdan kaynaklanıyor bu sevgi ve saygı... Sizde öyle yapın bence, o zaman hem huzurlu olursunuz hemde daha sağlam arkadaşlıklar kurarsınız... Saygılarımla...
  9. Tengeriin boşig

    DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?

    Şimdi daha iyi bir tanımlama oldu bu... Bilim'in Felsefelrin çatışmasından yada Felsefelerden doğmasına tabii ki bir şey demiyorum. "Metafizik"in Bilimsel olmadığını zaten tanımladım. Ancak benim söylemim şu: -Madde'yi temel alan tüm Felsefelerin "Bilimsel" olduğunu siz söylediniz. Bende bunu destekleyerek, Madde'den hareket ettiği halde yani Bilimsel olduğu halde bir Tanrı'nın varlığını kabul eden yada en azından Tanrının Bilinemeyeceğini söyleyen Bilimsel Felsefelerinde olduğunu söyledim... -Sonra yine siz "Felsefe, bilimlerin toplamıdır." dediniz. Bende diğer Felsefelerin Bilim'i nasıl algıladığını anlatmaya çalıştım. Sonuçta Bilim'in tam tanımı hala yapılamamaktadır... O yüzden diğer felsefeleri "Sulandırmakla" suçlamak yerine, onların niçin o gözle baktıklarına eğilmek lazım diye düşündüm. Çünkü onlarda Felsefe ve Bilimlerin toplamında oluşuyorlar... Sizi anlıyorum ve bir Materyalist olarak bakış açınız son derece tutarlı, bu açıdan size bir lafım yok dikkat ederseniz, haksızsınız diyemiyorum... Ama dediğim gibi, sizin ithamlarınızdan yola çıkarak yaptım ben bu tesbitleri ama siz bu sefer ya "Tanrı ile bağ kurmaya çalışmak" ile yada "Bilim'i sulandırmakla" suçladınız o Felsefeleri. Şu halde yapmanız gereken tek şey "Felsefe, Bilimlerin Toplamıdır" yerine "Materyalizm, Bilimlerin Toplamıdır" demek ve "Metafizik hariç Diğer Felsefeler Bilimsel Temellidir" demek yerine "Yalnızca Materyalizm Bilimseldir" demektir... Sizin de bir Materyalist olduğunuzu düşünürsek, bu tutumunuz kendi içinizde son derece tutarlı olacaktır. Bir Agnostist'te "Bilim'in Bilinemezci olduğunu" kendince ispat ederek, sizi haksız çıkarabilecek ve o da kendi içinde tutarlı bir durum sergileyecektir. Bir Panteist'te aynısını yapıp, size bir Bilim tanımı yapacaktır... Ya tüm Felsefelerin Bilim'e bakış açısını bularak ortak noktalarını yakalamaya çalışacağız, yada tüm Felsefelerin Bilim'e bakış açısını bir kenara koyup, tepeden bakarak tekrar inceleyeceğiz. Ancak şunu aklımızın bir kenarında tutmalıyız: Hala Bilim'in tam tanımı yapılamamaktadır ve bizde bu noktaya takılmış durumdayız. Bilim'in tam tanımının yapılamamasının en temel nedeni, tüm Felsefelerin kendilerine göre bir Bilim tanımı sunmalarındandır. O yüzden Bilim hiç bir Felsefenin kabına sığmamaktadır ve amacı Felsefelerden bağımsızlaşmaktır. Mesela Matematik... Hangi Felsefenin hareket noktasıdır? Hiç birinin... Tüm Felsefeler, Matematik hakkında yorum yapmadan, onu yeniden tanımlayamadan, Matematik kendisini nasıl tanımlıyorsa öyle kabul etmek zorundadırlar. Çünkü Felsefelerden ve yorumlarından bağımsızlaşmıştır. Diğer Bilimlerin amacı da budur işte. Bilimlerin Sınıflandırılması bize bunu gösteriyor. Felsefelere en bağlı Bilimler ise "Sosyal Bilimler"dir. Diğerleri giderek bağımsızlaşmaktadır Felsefeden, bu bir gerçektir... Bakın sıralama şöyle: @ -Bilim: 1nci basamak=> İnsan (Anlamaya Yönelik) 1a -Tarih 1b -Antropoloji 1c -Sosyoloji 1d -Psikoloji 2nci basamak=> Canlı (Açıklamaya Yönelik) 2a -Anatomi 2b -Fizyoloji 3üncü basamak=> Cansız (Yordamaya Yönelik) 3a -Kimya 3b -Fizik 4üncü basamak=> Soyut (Kontrole Yönelik) 4a -Mantık 4b -Matematik Bilimler "Anlama"dan "Kontrol"e doğru bir süreç takip ediyorlar: *Anlama => Açıklama => Yordama => Kontrol Bu süreçte öykündükleri tek Bilim, Felsefeden ve Maddeden bağımsızlaşmış olan Matematiktir. *Acaba İstanbul'un fethi nasıl oldu? -1453 yılında Fatih Sultan Mehmet vs vs vs... (Anlama) *Su niye kaynamaya başladı? -Sıcaklı 100derece oldu da ondan (Açıklama) *Suyu 100derece ısıtırsam ne olur? -Kaynamaya başlar (Yordama) *-20derecede suyun sıvı haline ihtiyacım var, ne yapmalıyım? -Antifiriz kullanmalısın (Kontrol) Yani Bilim bu süreçte hiç bir zaman şu sorularla karşılaşmıyor: *Suyun kaynamasına Tanrı niçin izin verdi? *Tanrı niçin suyun 100derecede kaynamasını istedi? *Tanrı Su'yu (-) derecede buz olması için yarattıysa, Antifiriz kullanmak Günah mıdır? Matematiğin "Soyut Kavram" tanımlaması bile İnançların "Soyut Kavram" nitelemeleri ile hiç bir benzerlik göstermemektedir. 2+2=4 Soyut iken Matematik için, "Tanrı" Soyut Kavramı hiç bir anlam ifade etmemektedir. Onlar "Ayrı dünyaların insanı" yani. 2+2=4 Soyut Kavramı da "İnanç" için hiç bir anlam taşımamaktadır. İşte İnanç 2+2=4'ü Soyut Kavram olarak reddettiğinde "Metafizik" oluyor, Bilim'de "Tanrı"yı reddettiğinde "Materyalizm" oluyor. Oysa ne inanç 2+2=4ü algılar, nede Bilim "Tanrı"yı algılar. Yani ikisi içinde aslında reddetme yada kabul etme gibi bir durum söz konusu değil. Bilim hiç bir sürecinde Soyut Kavram olarak "Ruhları" ele almıyor. Bakın gözden kaçırdığınız nokta ne biliyor musunuz? Bilim ile Metafiziğin niçin ayrıldığı noktası... Bilim ile Metafiziği birbirinden ayıran en temel nokta, Bilim'in ulaşmak istediği amacından kaynaklanır. Yukarıda verdim: "Kontrol"dür. Metafizikte "Kontrol" Aşkın bir yaratıcıdadır. Bilim ise kendisi kontrol etmek ister. Ayrılmaları bu nedenledir. O yüzden Panteizm, Panenteizm, Agnostisizm birer Bilimsel Felsefedir. Çünkü bunlar bir Tanrı'nın olduğuna inanıyorlar ama aynı zamanda Bilim'in "Kontrol" sürecine ulaşmasını ister. Çünkü Maddenin amacı budur zaten o Felsefelere göre (Agnostisizm hariç). Ayrıca hepsi Matematiği bu sürece ulaşmış bir Bilim olarak kabul ederler, benimserler. Çünkü dediğim gibi; "Metafizik" Bilimin Kontrol sürecini, Tanrı'nın kontrolü ile karıştırmaktadır. Oysa ikiside ayrı dünyalara sahiptir... Bilimin Kontrole sahip olması demek, Tanrı'nın kontrolünü ele geçirmesi demek değildir. Hep söylüyorum mesela "İnsan Klonlamak -Tanrıcılık Oynamak- demek değildir." İnsan yapabiliyorsa, insanı da klonlamalıdır, yeniden bir Hücre veya Atom'da yapabilmelidir yani Enerjiyi Madde'ye de çevirebilmelidir (şu an mümkün olmasa da, belki birgün yapmak mümkün olabilir). Sizde sanırım "İnsan Klonlama"nın Tanrı'nın yokluğunu ispat edeceğine inanıyorsunuz. İnananlarda "Tanrıcılık Oynamak" sanıyorlar... Oysa bu tür şeylerin Tanrının varlığı yada yokluğu ile veya "Tanrıya Özenmekle" ilgisi yoktur... Matematik Felsefelerden ve İnançlardan bağımsızlaşmış bir Bilimdir ve diğer bilimlerde ona öykünerek aynı süreci tamamlamak isterler. O yüzden Bilim hiç bir Felsefi görüşe hizmet etme amacında değildir. Felsefeleri besler ama öyle bir amacı yoktur. Diğer Felsefelerin "Materyalizm"i yada "Bilim"i Sulandırmak için ortaya atılmış oldukları tezine ise katılamıyorum. Saygılarımla...
  10. Arkadaşım, ne olduğunuz ayan beyan ortadadır... Boşuna cebelleşmeyin isterseniz...
  11. Hayır, Kitap demiyor, siz diyorsunuz arkadaşım... Bu muydu? Sabırla takip edeyim dedim ama, sonuçta ortaya çıkan yargınız bu muydu? Sayın Haksöz/Katakuta madem ki Ayetlerin nasıl ele alınacağı hakkında yukarıdaki bir iletinizde olduğu kadar iddialısınız, niçin NİSA suresini böyle parçalayarak ve yek bir ayeti, sanki Kur'an "Katilleri Destekliyormuş" izlenimi yaratarak veriyorsunuz? Sizin ne yapmak istediğinizi ve nasıl bir yol izlediğinizi belirtmiştim. Göz ardı ettiğiniz bir çok husus var. Ama ben sadece Nisa suresinin ilgili ayetlerini vereceğim. Yalnız sizinle ilgili şöyle bir kanım var: belki Kur'an-ı okumuşsunuz, bilgi birikiminiz de var... Ancak gizil bir art niyetinizde var. Yani sizin yaptığınız "Gerçekleri ortaya çıkarma çabası" değil... Öyle olsaydı, ayetleri hep işinize geldiği gibi yorumlamazdınız. Haksöz olduğunuz dönemde de "Kur'an-da Çelişkiler" başlığı altında yaptığınız Kur'an-dan alıntılar hep bu şekilde ve mesnedsiz, zatende gerekli cevapları almışsınız o dönemde hep ve görmezden gelmişsiniz tüm cevapları, kaçak dövüşmüşsünüz... Neyse, asıl meseleye gelelim artık... Nisa Suresi: 69 Allah'a ve resule itaat eden kişilere gelince, bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdikleriyle beraberdirler. Peygamberlerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hayır ve barışı sevenlerle. Ne güzel dosttur bunlar! 70 Böylesi bir beraberlik Allah'ın lütfudur. Herşeyi bilici olarak Allah yeter. 71 Ey inananlar! Savunma tedbirlerinizi alın. Gerektiğinde de bölükler halinde hareket geçin yahut toplu halde savaşa çıkın. 72 İçinizden öylesi de var ki, ne olursa olsun ağırdan alır. Size bir musibet gelip çatarsa şöyle diyecektir: "İyi ki onlarla birlikte şehit olmadım. Allah bana lütufta bulundu." 73 Eğer size Allah'tan bir lütuf erişirse o -sizinle kendisi arasında hiçbir sevgi yokmuş gibi- şöyle diyecektir: "Keşke ben de onlarla olsaydım da büyük bir başarı kazansaydım!" 74 O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda öldürsün. Kim Allah yolunda öldrürür, öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükafat vereceğiz. 75 Size ne oluyor da Allah yolunda ve "Ey Rabbimiz bizi, halkı zulme sapmış şu kentten çıkar; katından bize bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder!" diye yakaran mazlum ve çaresiz erkekler, kadınlar, yavrular için savaşmıyorsunuz! 76 İman edenler Allah yolunda savaşırlar; küfre sapanlarsa tağut yolunda savaşırlar. O halde, şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç kuşkusuz, şeytanın tuzağı çok zayıftır. .... Ayet açıktır ki savaş sırasındaki mücadelelerden bahsediyor. Bir insanın masum bir kişiyi öldürmesinden ve bunun mükafatlandırılacağından bahsetmiyor... Kötülüğün mükafatlandırılacağından bahsetmiyor. Bir saldırı karşısında savunma tedbirleri alınmasını, müdafaa yapılmasını ve mücadelenin Allah yolunda verilmesini, şehit olunacaksa veya öldürülecekse, kişisel nedenlerle değil, Allah için yapılmasını öğütlüyor. Aleni bir katilin öldürmesinin mükafatlandırılacağından bahsedilmiyor. Bu yorum sadece sizin art niyetinizden kaynalanmaktadır. Ve bunu zaten ortaya koymuştuk... Sizde iddianıza koşut olarak bir ayet getirme çabasına girmişsiniz ama bunu yapılabilecek en uydurma ve etik dışı şekliyle yapmışsınız. Biraz dürüst olmanızı umuyorum... Ama hep umduğumla kalıyorum... Saygılarımla...
  12. Tengeriin boşig

    DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?

    Amacım işi sulandırmak değil. Siz Felsefelerin Bilimsel temelli olduğunu söylediniz, benim de buna bir lafım yok zaten; Felsefeler (Metafizik hariç) Bilimsel Temellidirler... ama siz Bilimsel olan Felsefelrin "İnançların Soyut Kavramlarını" yada en azından "Tanrı"yı "Yok Sayacağını" iddia ettitiniz. Bende bu "Yok Sayma" işini yalnızca Ateizmin ve Materyalizmin yaptığını belirtmeye çalıştım. Tabi birde Nihilizm "Tanrı"yı reddeder. Ama yine Bilimsel Temelli olupta bir Tanrı'nın Varlığını kabul eden Felsefeleri ortaya koymak istedim, o kadar... Bilim konusunda yukarıda söyledikleriniz daha açık ve net, genel olarak katılıyorum. Bu konuda bir anlaşmazlığımız pek yok. "Bilinemezcilik/Agnostisizm" konusunda ben sizin kadar katı değilim yalnız. Tanrı ile bir bağ kurmak istediklerini sanmıyorum. Tek anlaşamadığımız nokta ise "Yok Sayma" meselesi... Ya bunu tartışmaya devam edip, birbirimize kabul ettirmeye çalışıp olduğumuz yerde kalacağız. Yada birbirimizi öyle kabullenip diğer aşamaya geçeceğiz. Çünkü ne siz, ne de ben bu konuda birbirimizi pek anlamıyoruz... Bilim'in algılayamadıklarını "Yok Sayması" konusunda şöyle bir ifade kullanayım o zaman: Ben Bilim'in "Algıladığı Materyalleri Konu Edinir" tanımından dolayı, Algılamadığı konularda bir yargısının olduğunu düşünmüyorum, çünkü en baştan konusu değil... Siz şunu niteliyorsunuz: "Tanrı, Ruh gibi Kavramlar "Maddesel" kavramlar değildir. Deneye tabi tutulamazlar. Varlığı İspatlanamaz. Bilimsel değillerdir." Bu açıdan size katılıyorum... devam ediyorsunuz; "...Bu yüzden Bilim bunları en baştan yok sayar."; Eğer Bilim, Ruhsal varlıkları açıklama çabasına girmişte, herşeye rağmen algılayamamış ve bunun sonucunda "Yok Saymış" ise, dediğiniz doğru olabilir. Ama ben Bilim'in hiç bir zaman bu gibi kavramlarla ilgilendiğini düşünmüyorum. Hiçbir zaman bu kavramlarla ilgili bir yargıya varabileceğini de düşünmüyorum. Bu kavramlarla ilgilendiğini de düşünmüyorum. Bu kavramlarla ilgilenen "Felsefeler"dir. Eğer bilim ilgileniyorsa, ilkelerinden ziyade yargılarını öne koymak lazım. Bilim'in Soyut Kavramlar (Tanrı/Ruh) hakkında yargıları nelerdir? Bilim verilerini kendisi açıkladığı gibi, bir felsefeye ihtiyaç duymadan bu konuda da deneyler yapmış, algılamaya çalışmış ve kendisinin bilgi vermiş olması gerekir. Ki Bilimin bu yargılarını yeniden tartışmak bu kavramların anlamlarını da açıklamamızı gerektirir, ki konuda uzadıkça uzar. Siz "Bilim Tanrı'yı Yok Sayar" derken "Materyalist Felsefe"nin düşüncesini söylüyorsunuz, Bilim'in değil. Tanrı'yı kabul eden felsefelerde bilimle hareket edebiliyor. Benim anlatmak istediğim nokta bu. Siz derseniz ki "Materyalizm Bilimsel Temelli Bir Felsefedir, Bilimseldir, Bilimle Hareket Eder ve Bilim Verileriyle Akıl Yürüterek Tanrı'yı -Yok- Sayar." bu görüşünüze aynen katılıyorum. Ama derseniz ki "Materyalizm Bilimsel Temelli Bir Felsefedir, Bilimle Hareket Eder ve Tanrı'yı -Yok- Sayar, Bu Yüzden Bilim'de Tanrı'yı -Yok- Sayar." bu görüşünüze katılamam. Çünkü Materyalizm gibi Bilimle birlikte hareket etmesine rağmen Tanrı'yı kabul eden veya en azından bilinemeyeceğini düşünen birçok Felsefe akımı var ve hepsi Bilimseller, çünkü Maddeden yola çıkıyorlar (Bilimsel olmaları için bunu öngörmüştünüz). Eğer Bilimsel değilseler -Tek Bilimsel Felsefeler- "Materyalizm-Ateizm-Nihilizm" olmak zorunda, diğerleri Bilimsel olmamalı ve değildir size göre. Siz "Tanrı ile Bağ kurmak istiyorlar" desenizde, o felsefelerde Materyalizm'i bir şekilde "Katı" olmakla eleştiriyorlar. Haklılık payları da oluyor. Eğer "Bilim; Felsefelerin Toplamı" ise (Bunu da siz nitelemiştiniz); öyleyse diğer Bilimsel Felsefelerin de Bilim'e nasıl baktığına ve Tanrı'ya nasıl baktığına da eğilmek lazım. "Bilim Felsefelerin Toplamıdır" deyip, diğerlerini "Tanrı ile Bağ kurmaya çalışmakla" itham etmek, pek yerinde olmuyor bence. Yalnızca Materyalist açıdan bakmamalıyız... Yalnız Materyalist bakarsak Bilim'e, söylediklerinizde yerden göğe kadar, son derece haklısınız ama o zaman bu görüşün "Materyalizm'in Bilim Anlayışı" olduğunu belirtmeniz gerekir... Bilimle hareket eden diğer Felsefelerde var. Ve siz şuan "Bilim"in bakış açısını değil, Materyalizm'in "Bilim" anlayışının bakış açısını yansıtıyorsunuz. Bir Agnostist'e göre Bilim "Bilinemezcidir" Tanrı konusunda. Bir Panteist'e ve Panenteist'e göre Bilim "Tanrı'yı kavramada yada O'na ulaşmada bir yoldur.". Bir Deist'e göre "Bilim Tanrı'ya, Tanrı Bilim'e karışmaz. İkisi de vardır.". Şimdi ya "Bilim Felsefelerin Toplamıdır" görüşünden vazgeçip "Materyalizm"in tek "Bilimsel Felsefe" olduğunu söylemelisiniz; yada o görüşü savunmaya devam edip, diğer Felsefelerin Bilim'e ve Tanrı'ya nasıl baktıklarına da eğilmeliyiz... Bence bu "Yok Sayma" konusunda anlaşamayacağız böyle giderse. O yüzden birbirimizi böyle kabul edip diğer konuya geçip ilerleyelim derim ben. Çünkü ben diğer felsefelerin görüşlerini yok sayamıyorum. Sizde Materyalizm'in Bilim anlayışından öteye gitmiyorsunuz, "Yok Sayma" yerine "Bilemez"i koyamıyorsunuz çünkü... Gelin şöyle yapalım: "Bilemez=Yok Sayar=Görmezden Gelir". Ve bu konuyu geçelim... Saygılarımla...
  13. Arkadaşım, İnsanları kötülemek için "Arap" nitelemesinin kullanılması, Yemen Cephesi'inde, Suriye Cephesinde, Kanal Cephesinde, Mısır Cephesinde Arapların Osmanlı ordusuna yaptıklarından sonra kullanılmış bir nitelemedir. Zira o dönemden sonra Siyah renkli hayvanlara "Arap" adı verilmeye başlanmıştır. Osmanlı döneminde aşağılanan tek topluluk Türkmenler (Oğuzlar, Türkler, Yörükler) olmuşlardır. "Türk" adı küçümseme kelimesi olarak kullanılmıştır. Zira Arap memleketleri "Kutsal Toprak" adı ile anılarak, Osmanlının ekonomice kötü olduğu dönemlerde bile ödenek ayrılmıştır devamlı oralalara... Osmanlı Şeriate Dayalı bir yönetim değildir. Çeşitli alanlarda çeşitli uygulamaları kabullenmiştir. Bu başka konularda anlatılmıştır. Bence sizde araştırın okuyun...
  14. Arkadaşım ben bir teklifte bulundum siz bana kalmış fıkıh dersi veriyorsunuz.Sizin söyledklerinizi burda hiç bir müslüman kabul etmez.Dolayısyla sizi muhatap kabul etmiyorum Sevgili Katakuta arkadaşım, siz "Haksöz" olarak yazılarınızı yazarken Müslüman olduğunuz!!! dönemde de Hasanlorke'nin söylediklerinin aynısını söylüyormuşsunuz. Zira Bakınız; http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=208376 Hangi Müslümanın Hasanlorke'nin söylediğine inanıp inanmaması, destekleyip desteklememesi önemli değil. Önemli olan Gerçekleri söyleyebilmektir. Siz "Haksöz" iken, Müslümanlıktan "Diğer Müslümanlar sizin söylediklerinizi kabul etmiyor" diye mi vazgeçtiniz? Diğer Müslümanlar kabul etmiyor diye Hasanlorke bu söylediğinden vazgeçmeli mi? Dolayısıyla Hasanlorke'nin "İslam" olduğunu söylemesi ve bu konuda fikir sunması, sizin onu muhatap almanız için en geçerli tek sebeptir. "İslam'ı gerçekten anlayanlar Çoğunluk Müslümanlardır" gibi bir tanımlama ve yargı yoktur ve olamaz. O yüzden Hasanlorke'nin de İslam'a dair düşüncelerini duymak ve muhatap almak zorundasınız. Diğer bir açıdan şu var ki; Bu gibi uydurma hadisler, yönetimlerin "Halkı, devlete kayıtsız şartsız bağlı kılmak" ve "Yönetimi Eleştirilemez/Sorgulanamaz kılmak" için uydurulmuştur. Bu tür Hadislerin niçin uydurulduğu veya dinin nasıl "Eleştirilemez" olarak kabul "ETTİRİLDİĞİ"ne dair şuradaki yazı belki size yararlı olabilir: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=443617 Hatta o iletimin konuyla ilgili olan alıntısı şöyledir: Merak etmeyin arkadaşım, Hadisleri ve Ayetlerin bende sorguluyorum. Bunu bi çokdefa açıklayarak belirttim. Sizin yada Haksöz (Katakuta) arkadaşın neye inandığı beni ilgilendirmiyor. Ben sadece Haksöz (Katakuta) arkadaşımızın, Forumda sergilediği Müslümanlıktan Dinsizliğe Geçme Sürecini gerçekçi bulmuyorum. Zira bunu verdiğim linkte belirttim. O yüzden o konuda daha fazla konuşmaya zaten gerek yok. Oyundur bu, bir psikolojik yönlendirmedir. "Ben Böyleyken Böyle Oldum, Haydin Sizde olabilirisiniz Doğru Olan Bu?" demek amacıyla yapılmış bir oyundur. Öyle ki değişim çok kısa zamanda olmuş... Bunlar neyse, ama Hadislerin nasıl uydurma oldukları ve ayetlerin nasıl saptırıldığı konusu, o ayet ve hadislerin yönetimlerce hangi manalara sokulup, nasıl kullanıldığı ile ilgilidir. Ve bu tesbiti yapan da Tarihtir. İnsanları kolayca yönetebilmek için Din Kullanılmıştır, Hadisler Uydurulmuştur. Tarihin ortaya koyduğu verilerin toplamı bunu ispatlar. Benim tuhafıma giden şey ne biliyor musunuz? Bu söylediklerimi, Sevgili arkadaşımız "Haksöz" olduğu dönemde pek ala iyi bilirken ve açık açık söylerken, nasıl olmuşsa Katakuta olduktan sonra artık tamamen unutmuş ve aksini söyleyebilmiştir. Biz böyle bir olaya, Eğitim Psikolojisinde "Öğrenme Gerçekleşmemiş" tesbitini koyarız, çünkü "Öğrenme" olayı geriye doğru gerçekleşmez. Hep ileriye doğru olur. Ve Anlamlandıramadığınız, Örgütleyemediğiniz bilgileri unutursunuz. Yani Katakuta "Haksöz" iken, benim söylediğim tarihsel yargıyı bir yerlerden okumuş ve buraya alıntılamış, Katakuta olduğu zamanda unutuvermiş... Ki Eğitim Gerektiren böyle bir yargıyı İnançlı olduğu halde söyleyebilmek kolay bir iş değildir çünkü. Bu halde karşımıza tek bir sonuç çıkıyor ki o da; bir oyun sergilenmiş... Ve Katakuta arkadaşımız "Psikoloji" ilminden gerçekten anlıyormuş, ama unutmuş... Ayrıca bunları söyleyebilmek için Müslümanlıktan Dinsizliğe geçmek gerekmiyor. Eğer Bilim'e inanıyorsanız, İnançlı iken de bu yargıları yapabilirsiniz. Zira ben bunun örneklerini çokça verdim. Dinsizlik yerilecek bir şey değildir, küçümsenecek bir şey değildir ancak övülecekse bu şekilde övülecek bir şey de değildir... Saygılarımla...
  15. Arkdaşım Haksöz iken uygulamanız şöyleydi ki: önce Hadislerin hepsinin uydurma olduğunu söylemiştiniz, sonra sünneti yalanlamıştınız, sonra peygamberi yalanlamıştınız, en sonunda da Kur'an-ı yalanlayarak değişiminizi! tamamlamıştınız ve dinsiz oluvermiştiniz birdenbire. Ve ben bunun ne olduğunu bir konuda alıntıları ile belirtmiştim ama Haksöz ondan sonra bir daha girmedi. Haksöz profilinizden gidip "Hadisler" hakkında "Buhari'nin uydurmaları" dediğinizi ve bunu kendince ispatladığınızı göreceksiniz. Burada ne çıkacak karşımıza? "Hadisler Yalandır, Uydurmacadır" derken şimdi "Gerçek Olduklarını" mı savunuyorsunuz?... Söylemek istediğim sizce Fıkıhçıların "Dinden Dönen Öldürülmelidir" tesbiti "Hadisten" yola çıkılarak yapılmışsa, demektir ki o hadis yalan/uydurma olduğu için Hz. Muhammed ve Kur'an masumdur. Gördüğünüz gibi "Dinden dönenin öldürülmesi" kanununu meşru kılan tek şey bir "Hadis"dir. Ki siz Hadisleri "Haksöz" olduğunuz dönemde "Tamamen Reddetmiştiniz". Yani "Buhari'nin Uydurmaları" olduğunu söylemiştiniz. O yüzden sizinde bir karar vermeniz gerekiyor; bu hadis uydurma mıdır yoksa gerçek midir? Uydurma ise Hz. Muhammed ve Kur'an masumdur. Size göre gerçek ise eğer Haksöz ile Katakuta arasında baya bir aşılamaz çelişki var... Diyebiliriz ki "İşinize geleni savunuyorsunuz." Profilinizden alıntılıyorum, belki silebilirsiniz diye: Burada sözünü ettiğim iletim var: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=439691 Burada Haksöz olduğunuz zaman göndermiş olduğunuz bütün iletileriniz mevcuttur, hepsini inceledim: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...sult_type=posts Böyle bir iletiyi yazmak istemezdim ama bence insanlar "İnanmak İstediklerini" değil "Gerçek Olanı" savunmalılar. Saygılarımla...
  16. Bunu şöyle ele almak lazım sevgili La-Boheme; Sen şu an inanmayan bir insan olarak Hıristiyanlık, Müslümanlık, Yahudilik açısından "Günahkarsın". Bu senin için "Dünyada bir ceza almanı" gerektirmez ve bu yüzden sana dünyada bir ceza verilemez. Yani kimse seni "Niçin inanmıyorsun" diye yargılayamaz. Kısaca senin "Günahkarlığın" öteki dünya için verilmiş bir etikettir. Sende öteki dünyaya inanmadığın için senin açından haksızlık yada haklılık gibi bir durum söz konusu değildir. Böyle bir kaygının olmaması lazım. Çünkü Dinlerin bu konudaki nitlelemeleri açık; "Bana inanmıyorsan, seni yarattığım cennete almam.". E sen böyle bir yargıya inanmadığın için, "Günahkar" olup olmamak senin umrunda olmamalı değil mi? Ama Maddesel olan bu dünyada iyi bir insanın sırf inanmıyor diye cezalandırılması konusunda elbette haklısın... Saygılarımla...
  17. Tengeriin boşig

    DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?

    Tanım doğru ancak "Yok Sayma" konusu biraz esnek. Algılamadığını yok sayması yüzeysel bir yargı. "Kesinlikle Yoktur" yada "Kesinlikle Vardır" gibi bir yargıda bulunması söz konusu değildir. Bilemez çünkü. "Yok Sayan" şey Materyalizm'dir. Bilim "Bilinemez"cidir. Bu yüzden ilgilenmez, ilgi alanı değildir. Tabi bu anlamda en fazla şöyle denilebilir: "Görmez". Bunu niteler bir anlamda "Görmediğini Yok Sayar" diyorsanız yine bu "Bilinemezcilik"i doğurur. "Olumlu/Olumsuz Etkileşimi Ortaya Koyar" manasında söylemek istemiştim. Mesela Araplardan, Türklere geçen "Kölelik" yapısının tarihsel tahlilini yapar, bunu belirtir ve kökenini ortaya koyar... Bu Olumlu/Olumsuz sonuçta bir etkileşimdir. Ama dediğiniz gibi bunun tartışmasını Felsefeye bırakır. Bu açıdan haklısınız. İşte bende bunu diyorum. Felsefeler "Bilim"in sunularını kullanır. Bilim'e muhtaç haldedirler. Onun verileriyle hareket ederler. Yukarıdaki yazılarımda hep bunu niteliyorum. Ama her felsefenin vardığı sonuç size göre bilimsel olmamalıdır o zaman. Mesela Panteizm, Deizm falan da "Bilimsel" olmamalıdırlar. Ancak bu Felsefeler "Bilim" ile içiçedirler. Şöyle ki: *"Panteizm" Bilime karşıt değildir ve bir Tanrı varlığını yani Manevi bir gücün varlığını kabul eder. "Tabiatçı Panteizm" tek gerçekliği tabiat olarak algılar ve Tanrı Tabiatın özünde vardır. işleyişinde ve deviniminde Tanrı mevcuttur. Bu yüzden Bilim'in Maddeyi ele alması kadar gerekli bir çaba olamaz. Tanrı'nın iki özelliği vardır, Doğa'nın kendisinde bulunarak "Değişken/Devinimsel Niteliği", -Doğa'nın Devinimini Başlatan- ve -Evrenin Bilincinde Var Olan- olmak üzere Tanrı'nın "Değişmez Niteliği". Tanrı zaten kendisi Maddenin özünde olduğu için Bilim ayrıca desteklenmelidir. Çünkü Tanrı hem Tikel hem-Tümel, hem Sonlu-hem Sonsuz, Zamanın ve Evrenin hem İçinde-hem Dışında, hem Değişken-hem de Değişmezdir. Bakın siz bu bilgiyi "Çelişki" olarak ele alıyorsunuz ancak, Panteistler hiçte öyle düşünmüyor. *Yine Deizm'de Bilime karşı değildir. Deizmin en güçlü tarafı katı bir şekilde "Akılcı" olması olduğu gibi en zayıf yanı da budur. Yine de Avrupa'da Hıristiyan Kiliselerin "Bilim"den ellerini çekmeleri "Deizm"in mücadelesi ve çabası ile olmuştur. Ayrıca Deizm Laikliğin gelişmesinin en temel dayanaklarından birisi de olmuştur. Deizm'e göre Tanrı Evreni yaratmış ve geri çekilmiştir. Yani Deizm'de "Tanrı Evrenin Dışına Sürülmüştür". Tanrı evreni yarattıktan yada daha doğru bir tanımla "ilk devinimi sağladıktan sonra" bile evrenin işleyişine vs. karışmadığını, bu yüzden kimsenin Tanrı adına bilime engel olamayacağını savunmuşlardır. Kiliselerin Bilimden el çekmeleri ve Laisizm, Sekülarizm bu Felsefenin çabaları ve etkileriyle var olabilmiştir. *Agnostisizm ise "Tanrı'nın var olup olmadığının bilinemeyeceğini" düşünür. Ve Önceki "Materyalizm, Bilim ve İnanç Diyaloğu"nda da belirtmeye çalıştığım gibi, Bilim'in eğer bir Dünya Felsefesi olacaksa, yani görüşlerini açıklayacak ve yorumlayacak bir Felsefeye ihtiyaç duyuyorsa, bu Felsefe "Materyalizm" değil "Agnostisizm" olmaktadır kesinlikle. Gerçi Bilim'in bir Felsefeye ihtiyaç duyması gibi bir gereklilik olduğunu sanmıyorum ama varsa eğer Agnostisizm, aynen Bilim gibi "Algılamadığı" şeyin varlığı yada yokluğu hakkında "Bilinemezci" olduğundan yani "İlgilenmediğinden/Ele almadığından" ve Bilimselliğe en az Materyalizm kadar önem verdiğinden Bilim ile Agnostisizm, Materyalizm ile Bilimin birlikteliğinden daha tutarlı bir birliktelik sağlamaktadır. Çünkü Materyalizm Bilim'in algılamadığı şeylerinde yorumunu yapmaktadır. Agnostisizm ise aynen Bilim gibi düşünerek o Soyut Kavramlarla ilgilenmemekte, bilinemez olduğunu düşünmektedir. *"Panenteizm" ise, yine önceki iletimde belirttiğim "Evrim"e inandığı halde Tanrı'nın varlığını kabul eden bir görüştür. "Evren" ve "Evrim" ile birlikte yine bir Tanrı'nın varlığını kabul eder. Bugün bu felsefeye göre Madde "Cansız"dan başlayarak "Canlılaşmış" Evrim ile olan "Gelişim" sonunda da belki de daha üst seviyedeki "Tanrı"ya ulaşacaktır. Mesela bunula ilgili şöyle bir teori var. Dünyadaki yaşam Cansızdan Canlılığa doğru süregelmiştir. Bugün dünyayı 3boyutlu algılayan ve en ileri Zeka'ya sahip olan İnsan, gelecekte 3boyutun üstünü algılayabilecek bir yapıya ulaşacaktır ve sonunda Tanrı'ya ulaşacaktır. Kimi filmlerde Dünyadaki Evrimi kendi organizmaları ile başlatan "Uzaylı" yaşam formları bedenen insana benzemekte ancak yine de bedensel ve zeka olarak çok üst düzey bir yapıda olarak resmedilmektedir. İnsan evriminin sonunun oraya varacağı ima edilmektedir. Mesela bu yaratıklar "Telepati" ile anlaşmaktadırlar, bugünde insanlardaki "Telepati" yeteneğinin "Gelişme Aşamasında Olduğu" düşünülmektedir. Evrim'e inanan bir Felsefenin "Bilim"i benimsememesi, Bilimsel olmaması imkansızdır. Ayrıca bir Tanrı inancına da sahiptir bu Felsefe. Bakın Tanrı-Madde-Bilim ilişkisi açısından sadece bu dört Felsefeyi ele aldım. Bunlardan hiç birisi olmamama rağmen hepsiyle birlikte ortak yanlarım da var. Panteizm'in "Tanrı-Evren-İnsan Birliği" anlayışı ile benzerliğim bulunmaktadır. Deizm'e oranla "Tanrı'nın Kader anlayışının" Müslümanların bugün anladığı "Alın Yazısı" gibi bir anlamda olmadığını düşünüyorum. Agnostisizm ile koşut olarak ta "Bilim"in Tanrı'yı "Bilemeyeceği"ne inanıyorum. Panenteizm ile bir birliktelik olarak ta "Evrim" konusunda emin değilim ama Ruhsal/Tinsel/Tözel olarak varlıkların Tanrı'ya ulaşma çabasında olduklarını hissediyorum. Bunlar birbirleri arasında bir çelişki yaratmamaktadır bence. Siz Çelişki olarak görsenizde "Tanrı" ile "Bilim"in bir arada olup olmaması yada İnanç ile Bilim'in birbirlerini nitelemesi gibi bir durum söz konusu değildir. Bu yüzden bir insan Bilime inandığı kadar da Tanrı'ya inanabilir. Daha önce söylemiştim; "Kola içen bir insan Ayran içemez, Ayran içen insan Kola içemez." gibi bir mantık yoktur. En azından ben böyle düşünüyorum. Metafizik Felsefeye değinmemeniz yerinde olmuş sevgili arkadaşım. Zira öncelikle ben "Metafizikçi" bir yapıda değilim. Ben Metafizik Felsefeyi "Dinlerin Doğmalaştırılmış Hali" olarak görüyorum. Yani Maddeden değil, yalnızca "Dinlerden ve İnançlardan" yola çıkıyor. Maddenin varlığını kabul etmiyor. Ben ise Maddenin var olmasını önemsiyorum. Çelişkilerim var mı bilmiyorum, yani siz "Çelişki" olarak neyi adlandırıyorsunuz bilmiyorum ama ben düşündüklerimde Çelişki göremiyorum. Çünkü gördüğümüz gibi "Metafizik" felsefeden başka diğer "Bilimsel Felsefeler" yani "Maddeden Hareket Eden Felsefeler" arasında da "Tanrı" görüşüne sahip Felsefeler var. Yani Bilimsel olmak "Tanrı" inancının varlığına engel değil. Materyalizm'in Bilimin verilerini kullanma çabası takdire değer ancak Bilim'in Tanrı ile olan ilişkisini (ki zaten bu konuda bir yargısı olmadığı için) "Agnostisizm" yansıtmaktadır. Bilim Tanrının varlığını yada yokluğunu bilemez. İşte bu yüzden ben Materyalist Felsefeye inanan bir insan değilim. Bu "Madde"ye inanmıyorum demek değil. Materyalist Felsefeye inanmıyorum. Çünkü diyorum ya, "Tanrı Hakkında, Bilim'e Dayanarak Yargıda Bulunuyor.". Bu "Bilim'e Dayanarak Tanrı'yı İspata Çalışmanın" karşıtı ama aynı çabayı niteliyor. Yani yanlış alanda savaşıyorlar. Oysa Bilim her iki çabaya da girmiyor aslında... Yazım uzun olduysa ve yorduysam sizi yine kusuruma bakmayın ancak, kabataslak nitelemeler birbirimizi yanlış anlamamıza neden oluyor. O yüzden her yönüyle ele almak bence daha yararlı oluyor. Saygılarımla...
  18. Tengeriin boşig

    DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?

    Bu iletinizde diğer belirttikleriniz hakkında söylemem gereken pek bir şey yok. Ama bilgimi yada kültürümü ispat etme yada kabul ettirme gibi bir kaygım yok... *Bilimler inançların soyut kavramlarını algılamıyor. Bu yüzden varlığını yokluğunu inceleyemez, ortaya koyamaz. *Sosyal Bilimler "Toplumları" ve "İnsanı" inceler temel olarak. İnançların Soyut kavramları ile ilgilenmez. Yok sayma yada var kabul etme gibi bir kaygısı yoktur. Ama Sosyal Bilimler İnançların Toplumlara olan olumlu/olumsuz etkilerini inceleyebilmekte ve ortaya koyabilmektedir tabi... *Bilim Felsefesi ile Materyalizm aynı şey midir; bu konu tartışılır ama "Materyalizm" İnançların Soyut kavramlarını Kesin Bir Dille Reddediyor. **Takdir edersiniz ki, Materyalizm'i kabullenmeyen biri olarak Materyalizm'in "İnançları" reddetmesi benim için pek bir anlam ifade etmiyor. Çünkü Materyalizm ile bakış açımız farklı. Bende Bilim'in sonuçlarına eğiliyorum, kabul ediyorum ancak o Soyut kavramların varlığını yada yokluğunu ispatlamak gibi bir eğilimim, Bilimin sunularını kullanarak o konuda bir yordama yapmam gibi bir ihtiyacım olmuyor. Doğal bir devinimin sonucunda deprem olduğu zaman "Allah cezalandırdı" demek bana çok mantıksız geliyor. Çünkü Bilim bu konuda beni doyurabiliyor ve İnançtaki bu tür mantıksız nitelemelerin de nereden kaynaklandığını görebiliyorum. Bilimin ispatlayabildiği hiç bir şeyde başka birşeyin açıklamasına ihtiyaç duymuyorum. Bu yüzden Bilim'i "Madde"yi anlamada kullanıyorum ve Bilimin "İnancın Soyut Kavramlarını Nitelemediğini" biliyorum İşte Materyalizm ile aramızdaki tek fark bu bence. Materyalizm Bilim'in sunularını kullanarak İnançlar hakkında bir hükme varıyor ve varılabileceğine inanıyor; bense Bilim kullanılarak İnançların soyut kavramları hakkında doğrulama/yanlışlama gibi bir hükme varılabileceğine inanmıyorum ve böyle hükümlere varamıyorum. Materyalizmce çıkarılan hükümleride anlamlandıramıyorum, bana anlamlı gelmiyor... Materyalizm'in İnançlrı yanlışlamsı, Bilim'in yanlışması ihtiyacını doğurmuyor. Çünkü Bilim, Felsefelerden ve maddeden bağımsız olmaya uğraşırken Felsefenin yargılarına bağımlı kalamaz diye düşünüyorum. Bilim Tarihi ve Bilimlerin Sınıflandırılması bende bu yargıyı oluşturuyor. Az ve öz konuşamadığımın farkındayım. Ama bunu kasten yapmıyorum. Parmaklarıma gelenleri yazıyorum sadece. Bakıyorum laf uzamış gitmiş. Başka konulara girmemin nedeni (ki bu istemeden oluyor) bir konuyu her yönüyle ele alma gerekliliği hissetmemden doğuyor. Birilerine bişeyler öğretmek göreviniz ise eğer, zamanla bunu yapmak gerekliliği hissediyorsunuz ve buna alışıyorsunuz istemeden. Ayrıca şu var ki, kavramların neleri nitelediklerini, aralarındaki ufak farklılıkları bilmek benim için bir zorunluluk oluşturuyor. Hepsini bildiğimi tabii ki iddia etmiyorum ve edemem de ama yenilerini de öğrenmek benim vazifem. Zaten burada bana bu yüzden çok yardımınız dokunuyor. Mesela Bilimsel Dünya Görüşü ile Materyalizm'in aynı anlama geldiğini sizden öğrendim... Yani Kültürlü olup olmadığımı bilmiyorum ama nitelediğiniz gibi bunu yansıtmak yada hissettirmek gibi bir kaygım yok. Önceki iletinizde saydığınız insana dair aslında benim yargılarıma bakarak o nitelediğiniz insan hakkında bir yorum yapabilirsiniz zaten. Din bölümünde de nasıl bir din anlayışına sahip olduğum bellidir. Saygılarımla...
  19. Tengeriin boşig

    DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?

    İşte "Toplu Monolog"a bir örnek daha. "Toplu Monolog" tümcesi "Monolog Yapmak" gibi bir itham değildir. Size "Monolog Yapıyorsunuz" demiyorum. "Toplu Monolog" Jean Piaget'in "Gelişim Dönemleri" Kuramının bir tanımıdır. Çocuklar "İşlem Öncesi Dönem"in ilk yıllarında Toplu Monolog adı verilen bu konuşma türünü yaparlar. Toplu Monolog tipi konuşmada herkes kendine göre bir şeyler konuşuyordur. Arada bir birbirlerini dinlemiş ve karşılıklı konuşmuş gibi görünseler bile, çocuklar kendi kendilerine konuşuyor gibidirler. Özellikle Çocukların bu dönemdeki oyunları birlikte oyun olarak değil, daha çok bir arada oyun olarak değerlendirilebilir. Piaget bu tür oyuna paralel oyun demektedir. Başka bir ifadeyle çocuklar bir arada oynarlar, ama birlikte oynamazlar. Herkes kendi oyununu oynar. Yani size hakaret etmiyorum, sizi itham etmiyorum... Sadece birarada konuştuğumuzu ama aslında tek başımıza konuştuğumuzu söylüyorum... Hakaret değildi yani o nitelemem... Neyse, şu an üzerinden gittiğiniz mantık yine aynı... Sizde aynı şekilde aynı şeyleri yazmaya devam ediyorsunuz. İlkin; yukarıda verdiğiniz "Soyut Düşünce" örneğine dair herhangi bir şey söylemedim ki ben. Soyut Düşünce "Matematik" ile kazanılabilecek bir yetenektir. Matematiğin Bilimler arasındaki yerini de anlattım yukarıda zaten. Bu yetenek Jean Piaget'in "Gelişim Dönemleri" kuramından "Soyut İşlemler Dönemi"nde kazanılır. Neyse, uzatmayayım... Yani "Soyut Düşünce"nin ne olduğu biliyorum arkadaşım. Yukarıdaki "Soyut Düşünce" tanımınız Bilimsel bir tanım ve katılmamak aymazlık olur... Ama ben bundan bahsetmiyorum ki? İkinci olarak; hala benim savunmadığım bir düşünce sistemini ben savunuyormuşum gibi yansıtmaya çalışıyormuşsunuz gibi bir izlenim var yine bu iletinizde. Zira "Deprem insanların kötülükleri yüzünden olmaktadır" gibi bir önerme "Doğmatik" "Metafizik" bir önermedir. Hurafedir, uydurmadır, yalandır... Bu örneğin aynısını yine ben vermiştim... Ben "İnanç" yada "Sezgi" derken bunu kastetmediğimi de söylemiştim... Üçüncü olarak; bana neyin Bilimsel olup olmadığı ile ilgili bir tanım yapmışsınız; ben asla İnançların Soyut Kavramlarının "Bilimsel" olduğunu iddia etmedim ki? Hatta açık açık söyledim, Bilim onlarla ilgilenmiyor diye... Bilim onları nitelemiyorsa eğer, nasıl "Bilimsel" olabilirler ki? Tabii ki "İnançların Soyut Kavramları" Bilimsel değildir. Zaten en baştan beridir bunu savunuyorum. Bilim bu kavramlarla ilgilenmediği için bu kavramların ispatlanamayacağını belirtiyorum ya zaten? Allah, Şeytan, Ruh, Cin gibi kavramlar "Bilimsel" ve "Bilimsel Kavramlar" değildir... Aksini söylemiyorum arkadaşım... Dördüncü olarak; Kuramların "Madde Kaynaklı" olması gerektiğinden "Tekrar ve Altınız çizerek" belirtmişsiniz. Oysa dikkat edin, Hala İnançların Soyut Kavramlarının var olmadığını "Bilim"i kullanarak anlatmaya çalışıyorsunuz. Kimseye Soyut kavramların olmadığını Bilimsel verileri kullanarak anlatamazsınız. Kişi kabul eder yada etmez, tatmin olur yada olmaz; mesele budur. Ve ben inanç kavramlarının "Bilimsel Olamayacağını" söylerken, siz hala bana "Kuramların" nasıl olması gerektiğini anlatmaya çalışıyorsunuz. Kuram ve Teorilerin kaynağını ve nedenlerini biliyorum, merak etmeyin... Kuramlar tabii ki Madde kaynaklı olacak. Yoksa bir "Önerme" olmaktan öteye gidemezler. Bilimlerde Önermlerle değil, Kuram ve Teorilerle uğraşır. Biliyorsunuz ki "Mantık"ın "Önerme"leri "Bilimsel Kuram" değildir. Ama burada tartıştığımız şey Kuramlar değil ki? Kuramlar konusunda da aksi bir görüş belirtmedim ve belirtemiyorum. Bunlar Bilimsel kaynaklar, kabul etmemek elde değil... Bu gibi örnekler "Toplu Monolog" yaptığıMIZIN en temel örnekleridir... Saygılarımla...
  20. Tengeriin boşig

    DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?

    Bunu tartışacağımız zamanı sabırsızlıkla bekliyorum sevgili arkadaşım... Ama önce bazı sonuçlara varmamız gerekiyor... Madde madde açıklayacağım... Öncelikle bu konuda bir karara varmamız gerekiyor: şunu kabul etmeliyiz: Tüm Felsefi akımlar yani düşüme çabaları "Bilim"in doğmasında katkıda bulunmuşlardır. Bilimin doğuşuna katkıda bulunan tek Felsefi akım "Materyalizm" değildir. Bilim ve Felsefe hakkında şu tesbitlerde bulunabiliriz. 1- Bilim, diğer Felsefi akımların Dünyayı anlama çabalarından doğmuştur. 2- Bilim Felsefi akımların çabalarından doğmuş olmasına rağmen, bugün Felsefelerden bağımsızlaşmıştır. Aristo'nun, yaşadığı dönemde Bilimin son derece sınırlı ve sistemsiz olması ile Tüm Bilgilere Sahip biri olduğu düşünüyordu. Onun böyle olmasını sağlayan "Felsefe" idi. Ancak Bilim ile Felsefe artık ayrılmışlardır ve Bilim kendi yasalarını koymuş ve sistemleşmiştir, Felsefe'de artık bundan yararlanmaya başlamıştır. Yani Bilim'i doğuran Felsefeler, artık bilime muhtaç hale gelmişlerdir. Yani ibre tersine dönmüştür. Bilim artık hiç bir Felsefeye hizmet etmemektedir. Anlamlarını verdiğimiz üzere Bilim, felsefe gibi Madde'yi düşünmekten ziyade, onu "Deneye Tabi Tutmaya" ve böylelikle "Anlamaya" yönelmiştir. 3- Bilim, algılamadığı şeyler üzerine yorum yapmaz, araştırmaz. Ancak Materyalizm yada diğer Felsefeler Bilim'in yasalarını veya bulgularını kullanarak bir yargıya varırlar. Ya "Bilinemezci", ya "Ateist", ya "Panteist" vs... olabilirler. 4- Bilim'in Sınıflandırılmasındaki en temel özellik, "Maddeden Bağımsızlaşmaktır". Bunda İnançların "Soyut Kavramları"nı kastetmiyorum. Mesela Matematik, Felsefe ile içiçe iken artık tamamen "Soyut = İmgesel" kavramlara yönelerek Maddeden ve Felsefeden tamamen ayrılmış ve Bilimlerin Sınıflandırılmasında en üst sıraya oturmuştur. Onu Mantık takip etmektedir. Diğer Bilimler ise Matematiğe öykünürler ve ona özenirler. Maddeden soyutlaşmaya çalışırlar, yasalaşmaya çalışırlar. O yüzden Bilimlerin temel amacı zaten "Felsefelerden" yani "Dünya Görüşlerinden" bağımsız olmaktır. Çünkü Matematik bunu yapabilmiştir. Matematiği kabul edip etmemenin İnançlı olup olmamakla ilgisi yoktur mesela. Bugünde artık Bilim "Felsefe"den ayrılmış ancak Maddeden bağımsız olamamıştır... O yüzden Matematik ile aynı sıraya ulaşamamaktadırlar. Ancak Materyalizm gibi Felsefler var kalabilmek için Bilimin yakasını bırakamazlar asla... 5- Materyalizm, Bilim olmadan asla ve asla var olamazken, bilim artık Materyalizm gibi Felsefeleri umursamamaktadır. Onlardan bağımsızlaşmaya çalışmaktadır. Bilim'in değil Materyalizm'i hiç bir Felsefeyi (Metafizik, İnanç veya herhangibirisi) amaç edinmesi yada onunla birlikte yürümesi beklenemez. Felsefler Bilimle birlikte yürümeye çalışır o kadar... Metafizik, Soyut bir Dünyanın varlığını en baştan reddettiği için, Bilime sarılması ve onu tümden kabul etmesi kaçınılmazdır. Ancak Bilim'in "Matertyalist Felsefeyi Kabullenmek" gibi bir kaygısı yoktur. Matematiğe öykünen, onun gibi olmaya çalışan hiç bir yapı da herhangi bir Felsefeye bağımlı olamaz. O yüzden Bilim "İnanç"lara da bağımlı değildir zaten. 6- Metafizik ise Bilime ve Deneye başvurmaz ve bunları kabullenmez. Ben bu açıdan Metafizik'in "İnanç" ile ayrı olduğunu düşünüyorum. Çünkü İnançlar "Madde"yi yadsımayabilmektedir. Bakın, ben "Sezgi"yi "Metafizik Felsefe" içersinde tanımlamıyorum. Şu açıktır ki, siz şöyle bir mantık yürütüyorsunuz: Metafizik = İnanç Materyalizm = Bilim Ben ise bu eşitliğe/anlamdaşlığa inanmıyorum. Siz böyle kesin bir eşitliğe inandığınız sürece de sanırım beni anlamamaya devam edeceksiniz. 1- Metafizik Felsefe Madde'yi ve Deneyi Tümden Reddeder. 2- Materyalist Felsefe Ruhsal Varlıkları Tümden Reddeder. 3- İnançların kimisi Bilim'e ve Madde'ye inanmayı gerekli kıldığı gibi bunları reddedebilir de, Metafizik'teki gibi bir kesinlik yoktur. 4- Bilim, İnançların Soyut kavramlarının varlıkları veya yokluklarıyla ilgilenmez. Sezgi ile ilgili Ayrımınız gerçekten net. "İnanç"ı nasıl algıladığınızı çon net olarak ortaya koyuyor. Buda bizi o kastettiğiniz son'a yaklaştıracak sanırım. Ancak tanımınız benim "İnanç"ı ele alışım açısından biraz eksik. Sezgi ile ilgili bir ayrım yapmak isteniyorsa, sizin ayrımınıza dayanarak şu şekilde ilerlemek gerekiyor sanırım: 1- Madde'ye Bağımlı, Madde Kaynaklı Sezgi (Materyalist Felsefe/Bilişsel Süreç) 2- Madde'den Kopuk Sezgi (Metafizik Felsefe/Doğmatik Süreç) Siz bu ayrımı nitelediniz sanırım. Ancak ben şu ayrımı anlatmaya çalışıyorum: Sanırım "Toplu Monolog" yaptığımız ortaya çıkacak böylece... Ben Sizin yaptığınız gibi bir ayrımın olduğu yada olmadığı ile ilgili bir şey söylemiyorum ve anlatmaya çalıştığım bu ayrım değil benim. Ancak ben "Bilgi Edinmede" şöyle bir yapının olduğunu düşünüyorum: Maddeye dair bilgi edinme; 1- Sezgi'den Bağımsız, İlintisiz, Madde Kaynaklı Bilgi (Bilim, Deney/Sınama) 2- Madde'ye Bağımlı, Madde Kaynaklı Sezgi (Materyalist Felsefe/Düşünsel Süreç) Soyut Kavramlara dair bilgi edinme; 1- Madde'den Bağımsız, İlintisiz, Manevi Kaynaklı Sezgi (Aydınlanma, İnanç) 2- Madde'den Kopuk Sezgi (Metafizik Felsefe/Doğmatik Süreç) Sizin için açık olacaksa şöyle devam edeyim: 1-Metafizik Felsefe "Maddeye dair bilgi edinme"leri yadsır ve kabul etmez. 2-Materyalist Felsefe "Soyut Kavramlara dair bilgi edinme"leri yadsır ve kabul etmez. 3-Aydınlanma/İnanç (Satori/Erme) Bilim'i ve Kurallarını yadsımaz ancak ilgilenebilir yada ilgilenmeyebilir. 4-Bilim/Deney Soyut kavramları ele almaz. Açıkçası şöyle özetlemem sanırım iyi olacak: Bilim'in "Soyut Kavramlar" ile ilgilenmediğini ve bu yüzden yadsıyıp yada yadsımamasının, zarar verip vermemesinin, onaylayıp onaylamamasının asla söz konusu olamayacağını, Tanrı'nın ispat edilip edilmemesinin Bilim ile mümkün olmadığını söylüyorum. Soyut kavramları yadsıyan "Materyalizm"dir. Madde'sel bilgileri yadsıyanda "Metafizik"tir. Bilim ile İnanç'ın böyle bir ilişkilerinin olduğuna inanmıyorum. Birbirlerini nitelemiyorlar. Siz Evrim'i ispatlasanız bile mesela, birileri çıkıp "Tanrı"nın varlığına inanmaya devam edebilirler. Çünkü bu sefer diyebilirler ki "O Rastlantıları Yaratan Tanrı İdi". Hatta bunu iddia edebilen kimselerin bugün bile olmasına rağmen mantıksız bir iddiadır. Çünkü en baştan diyorum ki: "İnanç ile bilim birbirlerini olumlu yada olumsuz, hiç bir şekilde nitelemez. Tanrı'nın algılamanın yolu bambaşkadır, Madde'yi algılamanın yolu bambaşkadır." İşte "Toplu Monolog" yaptığımızın en güzel kanıtı. "Sezgi"nin ne olduğunu ele alışımız farklı. Bir çok anlamından sadece anlamlandırabildiğimizi ele alıyoruz. Ben "Sezgi"yi "Aydınlanmak" olarak ele alıyorum, siz ise "Öngörü" olarak ele alıyorsunuz. İlk tanımınız da "Aydınlanma"yı nitelemiyor. İlk tanımınız "Doğmatizm"i yada "Materyalizm"i niteliyor... Sezgi'nin tek anlamı da bu değildir. Bir çok anlamından bir ikisini verip, bir tanesini nitelemişsiniz. Sizi yanılttığım için üzgünüm ama bende öyle bir izlenim yarattınız. Bunu önceki iletinizde göstermeye çalıştım. Aynı şeyleri söylediğim halde, farklı anlamlar katmıştınız. Şunu bilmenizi isterim, Bilim'e inanıyorum, Doğmatik ve Metafizikçi değilim... Bu açıdan benim konuyu ele alışımız biraz daha farklı, bunu da zaten görmüş olduk. Sizi böyle nitelemem uygun olmadıysa çok özür dilerim. Ama Art niyetli değilseniz, sanırım bir süre için "Toplu Monolog" yaptığımız ortada. Yani aynı ortamda, birbirimizle ama aslında tek başımıza konuşmuşuz. Nitelemelerimizi, birbirimize anlattığımız şekilde değilde, kendimizce farklı açılardan ele alıyoruz. Siz benim "Sezgi" anlayışımı "Doğmatizm, Metafizik Felsefe" olarak ele alıyorsunuz ve Sezgi'nin diğer anlamlarını da bundan başka bir anlamı niteliyor olarak görmüyorsunuz. Ben ise sizi bir Materyalist olarak görüyor (ki bunu reddetmiyorsunuz) ve Bilim'in ilgilenmediği şeyler hakkında Yargılar koyduğunuzu düşünüyorum (ama bunun böyle olmadığını düşünüyorsunuz kendinizce). Kopukluk birbirimizi anlamamamızdan kaynaklanıyor. Saygılarımla...
  21. Tengeriin boşig

    DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?

    İletiniz Benim Önceki İletilerim Görüyorsunuz ki benim söylediklerimi aynen nitelemişsiniz, desteğiniz için teşekkür ederim. ----------------------------------------- İletiniz Benim Önceki İletilerim Tek eksiğiniz, bilim'in sadece Akıl yürütmeyi kullanmadığını "Deney"i de kullandığını unutmuş olmanız. Görüyorsunuz ki benim söylediklerimi aynen nitelemişsiniz, desteğiniz için teşekkür ederim. ----------------------------------------- İletiniz Benim Önceki İletilerim Görüyorsunuz ki benim söylediklerimi aynen nitelemişsiniz, desteğiniz için teşekkür ederim. ----------------------------------------- Benim Önceki İletilerim Yani Bilim, Madde'yi tek bir yönüyle, yani sadece "Madde" oluşu ile ele alıyor. Felsefe gibi "Sezgileriyle"de hareket edemiyor... Yani Bilim "Sezgilerden" bağmsız olarak Maddde'yi tek bir boyutu ile, yani sadece "Madde" oluşu ile ele alıyor... Görüyorsunuz ki benim söylediklerimi aynen nitelemişsiniz, desteğiniz için teşekkür ederim. ----------------------------------------- Yorumsuz... (Yine de merak ediyorum, bu yazıyı beni desteklemek için mi yazdınız, yoksa kösteklemek için mi? Anlattıklarımı yorumlamada art niyetli olduğunuzu düşünüyorum) Bilime inanmak "Materyalist" olmayı gerektirmez. Materyalist değilim, İnançlıyım ve Bilime, inancıma inandığım kadar çok inanıyorum... Saygılarımla...
  22. Tengeriin boşig

    DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?

    Birde, belki anlaşılır diyerek şöyle örneklendirmek isterim: Balık = Materyalizm olsun, Okyanus = Bilim olsun, İnsan = İnanç olsun. Balık, Okyanus (Deniz, Irmak, Göl = Su) olmadan yaşayamaz. Su'ya mutlaka ihtiyacı vardır ve varoluşunun kaynağı Su'dur... O olmadan Balık'ta olmaz. Okyanus/Su ise, ulaşabildiği her yere ulaşır ve bu surettede her yeri kapsar. Derler ki: Suyun giremeyeceği yer yoktur... Suyun varoluş nedeni "Balık"ın varlığı değildir. Su, Balıktan ve İnsandan ayrıdır, varolması onlara bağlı değildir. Deniz, Balığa onun yaşaması için gerekli nüveleri var eder yada sunar, Balıkta bunlarla yaşamını sürdürür ve bir yaşam edinir... İnsan'da Denize "Görecelikle" bağlıdır. Yani kimine göre "Denize Girmek Gerekir", kimine göre ise "Denize Girmek Gerekmez". İnsan denize isterse girer, isterse girmez. Bu İnsanın yapısı ile ilgili değil, kişinin kendi tercihi ve korkusuyla ilgilidir, o İnsan Su'dan korkuyorda olabilir. Ama aynı zamanda başka bir İnsanda Denizden korkmuyor ve Yüzmeyi öğrenmek istiyorda olabilir. Deniz ise insanın bu tercihlerle ilgilenmez ve o tercihleri umursamaz... "Bana ne?" der. Yalnızca varolmaya bakar. İnsanın karada yaşayan bir varlık olarak suda yüzmesi, insanın kendisi için bir çelişki oluşturmaz. İnsanın Denizde yüzebilmesi için "Balık" olması gerekmemektedir. Balıkta yaşamak için "İnsan" olma ihtiyacı duymayabilir. Çünkü İnsan ile Balığın "Varoluşu/Yaşamı" algılamaları farklıdır. Materyalizm, Bilim olmadan yaşayamaz. Bilim'e mutlaka ihtiyacı vardır ve varoluşunun kaynağı Bilim'dir... O olmadan Materyalizm'de olmaz. Bilim ise, Algılayabildiği her yere ulaşır ve bu surettede Algılayabildiği her yeri kapsar. Bilimin inceleyemeyeceği madde yoktur... Bilimin varoluş nedeni "Materyalist Felsefe"nin varlığı değildir. Bilim, Materyalist Felsefeden ve İnançtan ayrıdır, varolması onlara bağlı değildir. Bilim, Materyalizm'e onun yaşaması için gerekli nüveleri var eder yada sunar, Materyalizmde bunlarla yaşamını sürdürür ve bir Dünya Görüşü edinir/oluşturur... İnançlı İnsanda, Bilime "Görecelikle" bağlıdır. Yani kimine göre "Bilim" bir Gerekliliktir, kimine göre ise "Bilim" Gereksizdir. İnançlı İnsan Bilimle isterse ilgilenir, isterse ilgilenmez. Bu İnançların yapısı ile ilgili değil, kişinin kendi tercihi ve korkusuyla ilgilidir, o İnsan Bilim'den korkuyor veya anlamlandıramıyor olabilir. Ama aynı zamanda başka bir İnançlı İnsanda Bilimden korkmuyor ve Bilimi kabul ediyorda olabilir. Bilim'de İnançlı İnsanın bu tercihlerle ile ve onun Soyut kavramlarıyla ilgilenmez ve o tercihleri ve Soyut Kavramları umursamaz, incelemez, yargıda bulunmaz... "Bilinemez" der. Yalnızca "Madde"yi araştırmaya devam eder. İnançlı İnsanın "Soyut Kavramların" varlığına da inanan bir varlık olarak Bilim ile ilgilenmesi/Bilim'i kabullenmesi, İnançlı İnsan için bir çelişki oluşturmaz. İnançlı İnsanın Bilimle İlgilenebilmesi için/Bilimi kabul edebilmesi için "Materyalist" olması gerekmemektedir. Materyalizmde yaşamak için "İnançlı" olma ihtiyacı duymayabilir. Çünkü İnanç ile Materyalizm'in "Varoluşu/Yaşamı" algılamaları farklıdır. Saygılarımla...
  23. Tengeriin boşig

    DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?

    :) Herşey bir yana, sadece şunu söylemek istiyorum, Bilim "Felsefelerden" değil, Felsefeler "Bilim"den yararlanır. Bilim "Felsefe"lerden çoook zaman önce ayrılmıştır. Biliyorsunuz ki, Felsefe ile Bilim ilkçağda falan içiçeyken, Bilim daha sonraları Yasalaşarak Felsefelerden ayrılmıştır ve Felsefeleri "Besler" hale gelmiştir. Felsefelerden "Bağımsızlaşmıştır" yani... "Materyalizm" ile "Bilim"in tamamen içiçe olduğunu, farklı olmadıklarını, aynı olduklarını iddia edebilmek, Felsefe ve Bilim'in bu "Tarihsel Gerçekliklerini" reddetmek demektir... Materyalizm, "Bilim"in varolma nedeni değildir, Materyalizm "Blim"in verilerini kullanarak bir mantık ileri sürer. Bilim "-Aa Materyalizm şöyle bir fikir öne sürüyor, dur ben onu araştırayım bari" demez... Materyalizm "-Bilim yeni bulgular elde etmiş, ben onları bir düşünce ürünü olarak kullanayım" der... Materyalizm bir Felsefedir ve Bilimi araç olarak kullanır. Bilim ise Felsefeleri araç olarak kullanmaz... Dediğim gibi, Felsefeler ile Bilim çooook uzun yıllar önce yollarını ayırmışlardır. Bilim yasalarını koyarak sistemleşmiştir. Hiç bir Felsefeyi kendisine "Araç" olarak kullanmamaktadır artık... Felsefe ve Bilim Tarihini okursanız, yada yeterince "Bilim Felsefesi" bilgisine sahipseniz, bunları zaten bilyor olmanız gerekmektedir... Sizin yazdığınız diyalog, Materyalist bir kimsenin kendi kendisine konuşması olmuş sadece... Bilim ile Materyalizmin konuşması olmamış... Bakın siz bir Materyalist olarak "Bilim"i kendinize mal etmekte kendinizce haklı olabilirsiniz, çünkü sizi kendinize ispatlayabilecek tek şey budur... Aynen, İslam'ı Reddeden arkadaşların, İslam'ı "çoğunluğun inandığı din" olarak görmeleri ve Mevlana'yı falan İslam olarak görmeme eğilimleri gibi. İşinize hangisi geliyorsa onu o şekilde tanımlıyor ve yorumluyorsunuz. Bilim hakkındaki görüşleriniz doğru ancak Materyalizm Felsefesi ile Bilim'in aynı şeyler olduğunu iddia edebilmeniz gerçekten kaygılı bir yaklaşım. Oysa Bilim ile Materyalizm ne kadar içiçe olsa da, farklıdırlar. Materyalizm bir Felsefedir. Bilim'in ise ne olduğunu, Bilim Felsefesinin ne olduğunu, Bilim, İnanç, Materyalizm ilişkisinin nasıl olabileceğini verdim... İster Öznel olmaya devam edersiniz, isterseniz Nesnel olursunuz, bu sizin kaygılarınızı alt edip edememenize bağlıdır. Yeterli açıklamaları yaptığımı düşünüyorum... Bilim, sizin söylediğiniz gibi Maretyalizmi "Bir Dünya Görüşü" olarak kullanamaz. Çünkü Bilim, Felsefelerle olan bağlarını koparmıştır... Yasalaşmıştır. Materyalizm ise bir "Felsefedir" ve yasalaşmamıştır,bir "Bilim Dalı" değildir Materyalizm... Yazdıklarım açık ve nettir... Saygılarımla...
  24. Tengeriin boşig

    DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?

    Şöyle bir diyalog kurabiliriz bence: Bilim, Materyalizm ve İnanç birgün karşılaşmışlar ve bir adam onlara sorular yöneltmiş; 1- Tanrı Nedir? İnanç: Ben Tanrı'nın olduğunu hissediyorum... Materyalizm: Benimde sezgilerim var ama gözümle gördüğümden başkasına inanmam, senin kadar hissedemiyorum ne yazık ki... Bilim: Arkadaşım Materyalist, ikimizde Maddeyi ele alıyoruz demek ki. Bende Algıladığımdan başkasını ele almıyorum. Ama aramızdaki fark şu, sen Sezgilere sahipsin ve Tanrı'yı algılamıyorsun, o yüzden O'na "Yok" diyebiliyorsun, çünkü sen bir Felsefesin... Ama ben bir Sezgi sahibi değilim ve bu yüzden senin gibi bir Felsefe değilim ve Soyut kavramların varlığı veya yokluğu beni ilgilendirmiyor. O yüzden "Tanrı" var mı, yok mu herhangi bir yorum yapamıyorum, çünkü benim ele alabileceğim bir konu değil bu... 2- Günah ve Sevap Nedir? İnanç: O hissettiğim Tanrı var ya, onun yapılmasını yasakladığı şeyler günah işte, en kaba tabiriyle. Uygun gördüğü güzel davranışlarda Sevap getiriyor... Materyalizm: Tanrı'yı zaten hissetmediğim ve varlığı Maddeden ibaret gördüğüm için, Günah ve Sevap kavramı diye bir şey yok benim için... Bilim: E benim sezgilerim yok dedim size, sadece algıladıklarımı açıklayabilirim. O yüzden günah ve sevap nedir bilmiyorum ve bir yargıda da bulunamıyorum... Madde mi bunlar ne? Öyleyse, koyun önüme bir araştırayım bakiim neymişler!!! Sanırım Madde değil bunlar, öyleyse demek ki Soyut kavramlar bunlar. Ama ben Algılamadığım şeyleri açıklayamam ki size? Sizin ikinizinde bir Felsefe olarak Sezgileriniz var ama ben sezemiyorum. İnanç arkadaşım, sende bu Soyut kavramları sezebiliyor ve o yüzden anlamlandırabiliyorsun ve sanıyorum ki o yüzden var olduğuna inanıyorsun. Ama ben sezemediğim için bu konuda da hiç bir şey söyleyemiyorum... 3- Şeytan Nedir? İnanç: Hani o sezdiğim Tanrı var ya? İşte O'na karşı gelen bir yaratılmıştır kendisi... Materyalizm: Valla kusura bakma, ben onu da sezemiyorum, senin gibi algılamıyorum. Diyorum ya, bence herşey maddeden ibaret... Bilim: Haydaa, sezgilerim yok diyorum kardeşim, ne olduğu hakkında bir fikrimde yok o yüzden. Benim ilgi alanım değil Şeytan denen şey, algılamıyorum kendisini ne yazık ki... Arkadaşlar, bakın ikinizde sezgi sahibi adamlarsınız. Bunların varlığını yokluğunu bana sormayın. Bak Materyalizm, sen benim sonuçlarımı kullanarak, Varlık hakkında yargılarda bulunuyorsun. Sezgilerinle "Şeytan"ı anlamlandırmadığın içinde olmadığını düşünüyorsun. İnanç, sende benim yargılarımı ister kabul et ister etme, sana kalmış birşey ama, o Soyut kavramları beni kullanarak açıklayamazsın. Çünkü Sezgilerle anlayabileceğiniz Soyut kavramlarla ilgilenmek gibi bir huyum yok benim, çünkü Sezgilerim yok... Ben sadece ve sadece Bilişsel süreçlerin bir ürünüyüm kardeşim... 4- Ruh Nedir? İnanç: Hani o sezdiğim Tanrı Adem'in bedenine üflemiş ya, o işye yav... Materyalizm: Yav ben Tanrı'nın olmadığını kabul etmişken, Ruh'u nasıl kabul edeyim. Sezgilerim var ama, anlamlı gelmiyor bana... Sezgilerim bunun olduğunu hissettirmiyor bana, açık mı yeterince? Bilim: Ya arkadaşlar, algıladığım ne varsa getirin önüme size açıklayayım ama ben sezmiyorum öyle birşey, sezgilerim yok anlamıyor musunuz. Soyut kavramların varlığı, İster kabul edin, ister etmeyin sizi ilgilendirir. Ben algılamadığım şeylere eğilmiyorum. Sizin yargılarınız da beni ilgilendirmiyor. Çünkü Sevgili Materyalizm, sen zaten benim yargılarımı ve bulgularımı kullanarak ve bunda sezgilerini de kullanarak Varlık hakkında bir yorum yapıyor ve Ruh'a inanmıyorsun. Zaten o yüzden sen bir Felsefe olduğun halde ben Felsefe değilim. Sevgili İnanç, sende ister benim bulgularımı kabul et ister etme, bu sana kalmış bişey. Çünkü ben senin o inandığı Ruh'a ne "Yok" diyebiliyorum, ne de "Var" diyebiliyorum. Senin o soyut kavramların da benim bulgularımı ele alamaz, çünkü Madde'yi soyut kavramlarla niteleyemezsiniz, bir tek ben niteleyebilirim maddeyi, bir tek ben anlamlandırabilirim. Ama bende senin inandığın Soyut kavramların olmadığını ispat edemem. Çünkü onları deneye tabi tutup, yokluklarını sınayamam. Hangi aletle yapıcam ki böyle bir şey yapmak istesem. Deli derler valla bana... 5- Kutsallık Nedir? İnanç: Valla Tanrı'nın buyruğu bana göre kutsal işte, her inananın kendine göre bi kutsal olarak adlandırdığı şeyler var... Materyalizm: Tanrı'yı anlamlandırmadığıma ve sezgilerim olmasına rağmen sezemediğime göre, bence Tanrı'dan gelme kutsal hiç birşey yok... İnsanlar yaratıyor bunları... Bilim: Bakın arkadaşlar, bir daha bana bu soyut kavramlarla ilgili sorular sormayın, çünkü anlamıyorum ne konuştuğunuzu, algılamıyorum o söylediğiniz kavramları. O yüzden herhangi bir yargıda bulunamıyorum. Ben sizin gibi Felsefe değilim ki? Benim bir yöntemim ve yapım var. Sevgili Materyalist, sen benim bulgularımı kullanarak bir sonuç yordarsın ve benim bulgularımı kullanmak zorundasın. Çünkü İnançın anlamlandırdığı o Soyut kavramları, sezgilerin olduğu halde anlamlandıramıyorsun ve bir tek ben kalıyorum sana. Sevgili İnanç, sende ister kabul eder, desteklersin beni, ister kabul etmez ve desteklemezsin. Desteklersen bu sende çelişki yaratmaz, çünkü Sezgilerinle tanımladığın o Soyut kavramlarla ilgili herhangi bir yargım yoktur ve olamaz. Bu yüzden onlarla çelişiyor muyum, çelişmiyor muyum bilemem. Çelişip çelişmeyeceğimi bilmem için, o soyut kavramların "Somut" olması lazım. Böylelikle onları inceleyebilir ve "çelişip/çelişmediğim"le ilgili bir yargıda bulunabilirdim. Ama böyle bir imkanım olmadığına göre, sen istersen beni kabul et, istersen etme. Çünkü ben "Tanrı'nın var olup olmadığını bilemem. O yüzden isterseniz gelin, sezgilerinizi de bir kenara bırakıp "Agnostist=Bilinemezci" olun ve Tanrı'nın olup olmadığının bilinemeyeceğini kabul edin ve O'nunla uğraşmayın. Çünkü ben onunla uğraşmadığım için, sezgilerim olmadığı için, bilinip bilinemeyeceğine karar verdim. Ama isterseniz Sezgilerinizi de bu işe katmaya devam edip ikinizde birer Felsefe ve İnanç olarak kalmaya devam edin... Dolayısıyla şunu söylemek istiyorum, yukarıda tartıştığınız sorular beni hiç bir şekilde alakadar etmiyor. En baştan beri ne konuştuğunuzu anlamıyorum... İnanç ile Materyalizm: Hımmm... Sanırım haklısın. Senin sezgilerin yok... Biz ise birer Felsefe olarak "Sezgilere" sahibiz ve senin sonuçlarını ve bulgularını kullanabiliriz sadece. Sen ise Sezgi sahibi olmadığın için Soyut kavramları anlayamıyorsun ve bu yüzden senin için varlıkları yada yoklukları bir şey ifade etmiyor. O yüzden Tanrı'nın varlığı yada yokluğu hakkında hiç bir şey söyleyemiyorsun... Bilinemez diyorsun yani... Anladık... Rahatsız ettiğimiz için özür dileriz... Saygılarımızla...
  25. Tengeriin boşig

    DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?

    Arkadaşım Materyalizm ile Bilim'in "Örtüşüyor Olmadıkları" hakkında bir şey söylemedim ki? Aksine "Materyalizm"in Bilimi kullanıyor olduğunu açık açık söyledim... Bunun "Örtüşmüyorlar" gibi bir anlamı yoktur... Konunun bir kaç cümle ile açıklanabilecek bir konu olup olmadığını bilmiyorum ama öyle ki benim söylediklerimi yine anlamamışsınız. Ben Bilim ile Materyalizm'in yukarıdaki anlamlarının olmadığını söylemiyorum... Bakın, maden ki kısa cümleler istiyorsunuz, sizin tesbitlerinizle kısaca açıklayayım: Bilim: "Evrenin ya da olaylarin bir bölümünü konu olarak seçen, deneysel yöntemlere ve gerçeklige dayanarak yasalar çikarmaya çalisan düzenli bilgi.” Yani demek oluyor ki, Bilim "Var Olanı" yani Algılayabildiklerini inceliyor. Algılayamadığı "Somut" varlıklara yada kavramlara değinmiyor. Varlığını yokluğunu ispata çalışmıyor. Algılayabildiklerini ise deney ve yöntemlere dayanarak açıklıyor. Ruh gibi kavramları ise deney ve yöntemler elde edemediği için açıklanmalarına yada ispat edilmelerine karışmıyor bile... Yani Ruhsal varlıkları hiç bir şekilde ele almıyor... Materyalizm : "Var veya gerçek olanı açıklayan bir görüştür. Her şey hareket halindeki madde ile veya madde ve enerji ile açıklanabilir. Var olanı açıklayan ve Soyut olanı reddeden bir görüştür. Ruh gibi soyut kavramları en baştan yadsır, kabul etmez. Ruhsal varlıklar Materyalizm'e göre kesinlikle yokturlar ve olamazlar... Gördüğünüz gibi Materyalizm, Ruhsal varlıkları incelemiş ve olmadıklarına hüküm kılmıştır. Materyalizmi Materyalizm yapanda budur zaten... Oysa Bilim Ruhsal varlıklar hakkında hiç bir şekilde açıklama çabasına girişmez... Bakın size şöyle özetleyeyim o zaman: Bilim: Soyut kavramların varlığı veya yokluğuyla ilgilenmez. Algıladıklarını açıklamaya yönelir, algılamadıkları üzreinde tek bir çabası bile bulunmaz. Maddesel olarak var olanı incelediğine göre Ruhsal varlıkların varlığı veya yokluğu hiç bir şekilde onun konusu olamaz... Ruhla falanla ilgilenmez yani... Bu "onların yokluğunu kabul eder" demek değildir. Ruhsal varlıklar Bilimin konusu değillerdir. Yani onları kabul yada reddetmesi söz konusu olamaz. Onları reddetmesi için incelemiş olması gerekir. Araştırmış olması gerekir. Ancak ben Ruhların, Şeytanın, Meleklerin, Tanrının tesbit edilmesine dair hiç bir deneyin yapıldığına rastlamadım nedense. Materyalizm: Bir Felsefe olarak, herşeyin nedenini Madde olarak görür. Ve Ruhsal varlıklarla, Bilim gibi ilgilenmemek bir yana dursun, ruhsal varlıkların olamayacağını kesin bir dille söyler... Ruhsal varlıkları kesin bir dille reddeder... Materyalizm ile Bilim arasında bu açıdan fark var arkadaşım, çok açık bir fark var. Ve bu farkı en çokta siz biliyorsunuz aslında. Yani siz bir Materyalist olarak Ruhsal varlıkları en baştan reddediyorsunuz değil mi? Size göre Ruhsal varlıklar yoktur. Niye? çünkü Materyalistsiniz... Materyalizm'in Bilim ile örtüşmediğini iddia etmiyorum zaten, örtüşürler... Oysa ben Materyalist olmamakla birlikte ruhsal varlıkların varlığına inanıyorum ancak bu Bilim ile ilgili bir çelişki yaratamaz. Çünkü Bilim'in "Ruhsal varlıkların olmadığı" ile ilgili bir çabası yoktur. Ruhsal varlıkların olmadığını ispatlamaya yönelik bir çabası yoktur. Varlığını ispatlamaya yönelikte bir çabası yoktur. O yüzden Bilime inanmaya bir engelde yoktur ve inanmakta bir çelişki yaratmaz. Materyalizmin Ruhsal varlıkları yadsımasını niteleyen bir çok bilgi ve mantık sürebilirsiniz önüme, düzinelerce açıklama yapabilirsiniz, amenna... Ama Ruhsal varlıkların "Olmadığına" yada "Olduğuna" dair tek bir Bilimsel Araştırma dahi gösteremezsiniz... İmkansızdır... Eğer söylediklerimi çürütmek ve Materyalizm ile Bilim'in aynı şey olduğunu iddia etmek istiyorsanız, Materyalizm nasıl Ruhsal varlıkları reddetmek için mantıksal bilgiler ileri sürüyorsa, sizde Ruhsal Varlıkların olmadığına (veya olduğuna) dair Bilimsel bir Araştırma sunmalısınız bana... Oysa Bilim hiç bir zaman maddesel olmayan varlıları ele almamıştır, deneye tabi tutmamıştır ve işlememiştir. Ruhsal varlıklar hiç bir zaman Bilimin konusu olmamıştır. Ruhsal varlıkların var olmadığını "Bilimsel Olarak" açıklamadığınız sürece yazacağınız her açıklama havada kalacaktır... Materyalizm Bilim ile örtüşür ama Kesinlikle Aynı Şey Değildirler... Saygılarımla...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.