Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Osmanlı laik,mi idi ?
Ben burada bir çelişki görüyorum. Sevgili boşiq, Bazan tv de tartışmalar olurda tartışmacılar bir dereden bin su getirermek için anlatırda anlatır. Gerek bilgiç gözükmek için, gerek çelişkide olduğu için, gerekse de konuyu bulandırmak için. Sonuçta yönetici sorar ; "siz şimdi bu konuda evetmi diyorsunuz hayırmı diyorsunuz". Ben bazen böyle bir soruya karşı çıkarım, ama bazen de şahısların duruşunu netleştirmek için gerekli oluyor. Çelişki görmese idim sormayacaktım. Yani sen şimdi bazı insanlar eğitilemez ve dünyayı anlamlandıramazlarmı demek istiyorsun? Bu şekil insanı kaderciliğe, alın yazısına sürüklemezmi ? Bakın, çelişki olarak gördüğünüz şey aslında çelişki değil... Arada çok ince bir çizgi var... Madem sorular önemli, şöyle açıklayayım o zaman: Mesela siz, İslam Dinine inanan bir insanın baktığı gözle mi bakıyorsunuz dünyaya? Hayır... Peki, inanan bir insan... Acaba sizin baktığınız gözle mi bakıyor dünyaya? Hayır... Bir Sanatçı, sizin baktığınız gözle mi bakıyordur dünyaya sizce? Hayır... Bkın elbette ki Eğitim insanlara birşeyler verir, kazandırır ve gereklidir... Ama bakın şöyle düşünün, mesela İdiot olarak nitelendirilen Zeka Özürlülükleri var değil mi? Zekaları 7 yaşına kadar gelişiyor, 7 yaşındaki bir çocuğun öğrenebileceği her şeyi öğrenebiliyorlar, ancak daha büyük yaşları diyelim ki Ergen bi yaşın gelişimini yaşıyamıyorlar... Çünkü Artık Zekaları daha fazlasını anlamlandıramıyor. Kesinlikle belirttiğiniz gibi "Kadercilik" anlayışına sahip değilim... İnsanlar eğitimle eğitilebilirler, öğrenebilirler tabii ki... Ben Dünyayı anlamlandırma açısından bakıyorum olaya... Bir insan Çok zeki olabilir, eğitilebilir, öğrenebilir herşeyi ama eğer Psikomotor zekası baskın değilse bir müzisyen olamaz mesela. Yada Bilişsel zekası baskın değilse bir bilim adamı olamaz... Bunu kastediyorum... Bazı insanlar eğitilemez, dünyayı anlamlandıramaz demiyorum. Kaderci ve alın yazgıcı bir anlayışa da sahip değilim kesinlikle... Diyorum mesela, siz dünyayı şu an "İnanmış" bir insanın gözüyle anlamlandırmıyosunuz mesela... Yada bir inanmış kimse, sizin gözünüzle bakmıyor dünyaya... Bu sadece dışardan verilen bilgilerin sonucu değil, içsel de olan bişey bu... Mesela en basitinden Mevlana'nın bu konuda şu sözü vardır: "Ne Kadar Anlatırsan Anlat, Karşındaki Anlayabileceği Kadarını Anlar." "Ancak Bildiğin Kadar Öğretebilirsin...". Ya da forumdan bir örnek vereyim: mesela bir çok arkadaşımız sayfalarca yazı yazdığı halde, karşısındakini ikna edememiş olmaktan dem vuruyor... "Hala nasıl anlamadınız, o kadar açıkladık, görmek istemiyosunuz" gibi ibareler kullanılıyor... Sizin içinde kullanılmıştır mutlaka bu ibareler. Ama siz eminim ki umursamadınız bile, çünkü onların size ispat olarak sunduğu hiç bir şey size anlamlı gelmedi... Çünkü onların algıladığı gibi algılamadınız sundukları delilleri... Sizde aynı şeyi başkaları için düşünmüşsünüzdür mutlaka, ama bilmelisiniz ki, sizin söylediklerinizde onlara anlamlı gelmemiştir, onlarda sizin delillerinize, sizin verdiğiniz anlamları vermemişlerdir, sizin baktığınız gözle bakmamışlardır mutlaka... Bu birinizin diğerinden fazla yada daha az şey bilip bilmemesinden kaynaklanmıyor, bu sadece herkesin dünyayı farklı algılamasından kaynaklanıyor... Yani söylemek istediğim bu. Mesela siz yazdıklarımı çelişkili olarak görüyorsunuz ama bu sanırım ya benim anlatamamamdan kaynaklanıyor yada anlattıklarımın sizin için bir anlam ifade etmemesinden kaynaklanıyor ki bana ikincisi gibi geliyor nedeni... O yüzden ne size nede hiç bir arkadaşıma ithamları yada baskısı için kırılmam ve bu yüzden sıkılmam arkadaşım, merak etmeyin. Ayrıca Tartışmış olmak için tartışmadığımdan emin olabilirsiniz. Aksine "Çelişkilerim" olduğunu söylerek bir takım eksikliklerimi yada yanlışlıklarımı tesbit etmeniz ve edebilmeniz benim açımdan yararlı bir şey diye düşünüyorum ve emin olun düşüncelerimi yeniden örgütlemeye çalışıyorum devamlı, yani üstüme gelmeniz, benim öğrenme sürecime katkısından dolayı çok yararlı benim için, diyorum ya, öğrenme ömür boyu sürer... Gerçi benim için bunlar çelişki gibi durmuyor ama siz iddialıysanız bu konuda, vardır bi bozukluk demek ki... Demek ki yeniden anlamlandırmam yada size açıklamam gerekiyor diye düşünüyorum... Birde şu var ki, sizinle tartışmak hakkaten zevk verdi bana... Yoksa bu kadar uzun ve sıcakkanlı bir ortam doğmazdı benim açımdan diye düşünüyorum... Saygılarımla...
-
Osmanlı laik,mi idi ?
Düzeltme... cümlenin akışında bu aslında bir soru idi... "Mesela lise'de aynı sınıfta okuduğunuz arkadaşlarınızı düşünün, hepsi aynı seviyede bir algı düzeyine mi sahipti? Aynı konuyu, aynı şekilde mi anlıyordunuz?" şeklinde olacaktı...
-
Osmanlı laik,mi idi ?
Yukarıda verdiğiniz tanım doğru arkadaşım, ama Zeka'nın bir çok tanımı var, yani biliyorsunuz, zeka bir çokta kalıplardan oluşmakta. Mesela genel bir kabule ve benimde üzerinden yürüdüğüm yada yürümeye çalıştığım anlayışa göre Zeka "Çevreye Uyum Yapabilme Yeteneği"dir. Yani biz bişeyler öğrendikçe, öğrendiklerimizi zihnimizde anlamlandırabiliyorsak çevreyede uyum yapabiliyoruzdur... Tabi ki bu değişebilmeyi ve gelişebilmeyi de ifade eder. Ancak şu da var ki, Çevreye uyumun en önemli adımı "Anlamlandırabilmek" işte bu gelişimsel süreçlere olduğu kadar, doğuştan gelen özelliklerimizle de ilgilidir... Ben Zeka'yı "Sabit" "Gelişmez" olarak adlandırmıyorum, yada tanımım "Değişmez, Gelişmez Zeka" gibi bir anlamda söylediysem, kusura bakmayın, asıl ifadeetmek istediğim bu değildi... Ben sadece şunu demek istiyorum, Zeka gelişiyor olabilir ancak şu vardır ki, herkesin algı düzeyi farklıdır... Mesela lise'de aynı sınıfta okuduğunuz arkadaşlarınızı düşünün, hepsi aynı seviyede bir algı düzeyine sahipti? Aynı konuyu, aynı şekilde mi anlıyordunuz? Bilmiyorum gördünüz mü ama Felsefe dersinde, hepinize anlamlı gelen şeyler farklı farklı değil miydi? Aynı konuyu farklı açılardan, kimisi sezgileri ile kimisi eski yada yeni bilgileri değerlendirerek ele almıyor muydu? Veya kimisi de hiç ilgilenmiyordu o konu ile, çünkü onun için o konu anlamlı bile değildi... Çünkü henüz zeka'sı konuyu Sezgisel yada Bilişsel olarak ele alan arkadaşlarının Zeka yapıları gibi değildi ya daha az gelişmişti, yetersizdi yada algıları tamamen farklıydı. Mesela biz burada Din ve Bilim konuları tartışıyorsak, biliyoruz ki bu bizim bu konuları Anlamlandırabilmemizden yani algılarımızın bu konuları anlamlandırmaya uygun olmasından kaynaklanıyor ama şu var ki bir çok insan Bilimden anlamdığı gibi, bir çok insanda Din/İnanç konularından anlamamaktadır. Mesela siz bir tabloya bakarken sadece boyanmış bir tual görürken, bir başkası anlamlı bir resim olarak mana çıkarabilir... Siz içi boş bir boruyu, sadece boru olarak algılarken, "PsikoMotor" zekası baskın olarak işleyen bir insan ondan ses çıkarıp bir çalgı aleti olarak kullanabilir... Siz "Das Kapital"i okuyarak "Komünist" olabilirken, bir başkası aynı kitabı okuyarak "Komünizm"den iğrenebilir. Tıpkı siz Kur'an-ı okuduğunuzda "Saçmalık" olarak adlandırırken, bir başkası için Kur'an-ın anlamlı gelmesi gibi... Yani Zeka değişebilir, gelişebilir hatta birikimli olarak ilerleyebilir ancak Dünyayı Anlamlandırmada "Zeka", süreçleri bakımından tamamen bireyseldir ve algısal farklılıklar, bizlerin "Gerçek"i anlayışında farklılıklar doğurur... Zeka hakkında bunu düşünyorum... Yani en basitinden şöyle bakın olaya; siz burada sunduğunuz bilgiler için "Haklı" olduğunuzu düşünüyorsunuz değil mi? Ne kadar "Az" bilsekte yada az bildiğimizi iddia etsekte veya ne kadar "Çok" bildiğimizi iddia etsekte tek bir çabamız var "Kendi Haklılığımızı" ortaya koymak... Düşünün, herkes böyle düşünüyor değil mi? Yani herkes kendinin bir parça yada büyük oranda haklı olduğunu düşünüyor ve karşısındakini ikna etmeye çalışıyor ama aynı zamanda herkes kendini haklı görürken, karşısındakini haksız görmekte ve karşısındaki tarafından haksız görülmekte... Şimdu bunun "Daha önce kandırılmış olmakla" "Bağnaz olmakla" "Yobaz olmakla" "Görmek istediği gibi görmekle" falanla filanla alakası yok. Bunlar, herkesin, düşüncelerini kabullenemediği herkes için kullanabileceği basit ve gerçek dışı kavramlar... Tek bir gerçek var ki, hepimiz Gerçeği farklı farklı algılıyoruz ve dünyayı o yüzden farklı farklı anlamlandırıyoruz... O yüzden, istediğiniz kadar Eğitim verin, istediğiniz şekilde eğitim kurumu kurun, insanların dünyayı nasıl algıladığı konusunda bir şey yapamazsınız... Yeni bilgiler öğretebilirsiniz, yeni bilgilerin nasıl öğrenilebileceği hakkında yol gösterebilirsiniz ama algıların işleyişi hakkında bir şeyler yapmanız imkansıza yakındır... Bakın bunu kendimden örneklendireyim: Mesela benim inanç ve dünya hakkındaki görüşlerim bellidir yazılarımdan... Bir çok Müslüman için aykırıda gelebilir, normalde gelebilir hatta kimilerince ben "Şirk" ile bile suçlanabilirim, çünkü zamanında yaşadım bunu, biliyorum. Ama şu var ki aynı ailede yaşamamıza rağmen kardeşim bu konulara benden kat kat daha ilgisizdir. Anneme, benim düşüncelerim "Aşırılık" olarak gelmektedir. Ancak Şii olmamama rağmen, Şii bir arkadaşımla görüşlerimiz paralellik arzetmektedir ve ne var ki Ailesi de kimi zaman onu aşırı bulmaktadır ve kardeşlerinin bile Din konusundaki algısı birbirlerinden farklıdır... Mesela sizde bir Dine inanmazken, kardeşiniz veya anne/babanız sizinle çok zıt düşünüyor olabilir, hemde aynı aileye mensub olmanıza rağmen... Biraz uzun oldu açıklamam ama, kusura bakmayın... Hiç bir görüş, inanç, bilgi doğuştan gelmez zaten... Bakın, bir inançlı olmama rağmen, bir çok inançlı!'ya söyleyeceklerim ters gelebilir... Ben zihnimizin doğuştan "Tabula Rasa" yani "Boş Sayfa/Tabela" olduğuna inanıyorum... Allah bizi herhangi bir şeiklde bilgi ile donatmamıştır doğarken, hiç bir şey isonradan öğreniyor değiliz... Bu Materyalizm için olsun, İnançlar için olsun böyledir... Ben Materyalist Felsefe ile doğdunuz demek istemiyordum aslında, ama yanlış anlaşılma benden kaynaklandı sanırım ama açayım ne demek istediğimi. Gerçi yukarıda yine anlattım ama, küçük bir örnekle devam edeyim: bu sefer de Materyalist (önceden inanmışi sonradan materyalist olmuş birisi) ve İnançlı birisini ele alalım. Mesela siz belli bir yaşa kadar İnançlı olarak yaşadınız, hemde söylediğiniz gibi benden de fazla inançlı idiniz... Ama sonra ne oldu? Gelişiminiz sürdü, diyelim ki 20 yaşında iken birşeyler ters gitmeye başladı sizin için, yani bir Din'in size verdikleri yetmedi yada anlamsız geldi? Peki niye size anlamsız geldi? 20 yaşındaki tüm diğer gençler değilde, niye siz? O yaşınızda hayat hakkında elbette ki bilgileriniz, yorumlarınız, anlamlandırmalarınız vardı ama 25-30 yaşında, 20 yaşındaki bir insandan daha çok şey bilen insanlar inançlı kalabilirken, inanç sizi niye tatmin etmedi? Hemde bir çok inançlı insan sizden daha çok şey bilebiliyor olabilirken? Aynı yaşıtınız ve hatta sizden daha zeki arkadaşlarınız bile inançlı kalmış olabilir ama siz değiştiniz, inanmadınız... Dünyayı anlamlandırmada çok çok yetersiz hatta saçma geldi din size... Sonra Materyalizle tanıştınız, size öğretilen tüm "Doğma"ları yırtıp atabildiniz... Değişimin ne kadar sancılı olduğunu pek ala en az benim kadar biliyorsunuzdur... Doğmaları atabilmek, ömrün yarısını alır işkence gibidir, ne olduğunuz ve kişiliğiniz hakkında şüphelere bile düşersiniz, kafayı yiyecek noktalara kadar gelebilirisiniz... Ama siz o doğmalar kırabildiniz (ki bende kırabildiğimi düşünüyorum)... Niye? niye sizden daha çok şey bilen insanlar bu doğmaları kırabilirken siz kırabildiniz? Ben söyleyeyim, Doğmaları kırdığınız zaman karşınıza çıkan bilgiler size Anlamlı geldi de ondan... Eğer anlamlı gelmeseydi, Doğmaların yok olmasından, kırılmasından korkardınız ve kırmaya yanaşmazdınız bile. Ama kırdıkça baktınız ki daha anlamlı şeyler çıkıyor ortaya değil mi? Ve siz Materyalist Anlayışla artık huzurlusunuz, çünkü herşey sizin için anlamlı, manalı... En azında bir şey ifade ediyor... Doğmaları kıramayan insanlar içnde böyle, onlar içinde o Doğmalar bir şeyler ifade ediyor, kırdıklarında ortaya çıkan şey onlar için tatmin edici olmuyor, dünya manasız geliyor ve o Doğmalarla yaşamaya, belki isteyerek belki mecburen, iyi yada kötü, alışıyorlar... işte tüm bunlar, öğrendiklerinizde yada öğretilenlerden, materyalist felsefenin size öğretilmesinden kaynaklanmıyor... Devinim insanın içinden gelen bir şeydir, içseldir... Motivasyon tamamen içsel ve adından anlaşılacağı gibi güdüzel ve kişiye göredir. Beni motive eden şey size anlamsız gelebilir... İşte size Materyalist Felsefe öğretilmeseydi dahi sizin bu yapınız sizi o Felsefeye ulaştıracaktı... Düşünen bir insan olarak, istediğiniz kadar Materyalist Felsefeyi kabullenin, mutlaka Dünyayı anlamada kendinizden kattığınız bir çok anlam var... En basitinden "Bilimsel Dünya Görüşü" kavramını ele alalım... Tahmin ediyorum ki bu kavramı kendiniz yarattınız ama bakın ben anlamlandıramamama rağmen, cuk diye oturttunuz bu kavramı ve kim nederse desin sizin için çok anlam ifade ediyor... Bu tanımı sizin yaptığınızı düşünmemin nedeni daha önce bu kavrama hiç rastlamamış olmam ama telif hakkı istemeyin, ben bu kavramı emin olun ki kullanıcam çünkü... İşte asıl anlatmak istediğm buydu... Eğitim, Öğretim hem dıştan edinilen hemde içseldir ama öğrenebileceğiniz şeyler tamamen sizden kaynaklanır. 20 tane çocuk alın karşınıza ve bir masal okuyun yada bilimsel bir tesbiti sunun veya bir din kitabından paraf okuyun... Sonra hepsini teker teker alın, ve bunları anlamlandırmalarını, yorumlar eklemelerini ve verdiğiniz düşünceleri yada bilgileri temellendirmelerini isteyin, Teker teker alın karşınıza, aynı bilgileri verdiğiniz çocuklar size farklı farklı şeyler anlatacaktır... Suyun Kaldırma kuvvetini söyleyin mesela, çok bilimsel bir yasa değil mi? Kimisi balıkların nasıl suyun içinde durduklarından, kimisi gemilerin suyun üstünde nasıl durduklarından, kimisi yüzmek eyleminden, kimisi balık avlamaktan, kimisi yıkanmaktan ve tasın su üstünde durmasından bahsedecektir ama kimiside suyun kaldırma kuvvetinin nedenini sormayı akıl edecektir... İşte belki siz, belki de ben yada diğer arkadaşlarımız... bunu akıl edebilenlerdeniz belki de... İşte anlama olayı buradan başlıyor. Bunu kastetmiştim... Tabi siz beni yada inançlı arkadaşları bu soruyu merak etmemekle itham edebilirsiniz, Materyalist olmadığımız içn ama benim açımdan emin olun, ben o soruyu sorabiliyorum... Dünyayı anlama çabanız fazla olabilir, bakın bu konuda hiç bir yorum yapamam... kimin ne kadar anlamaya çalıştığını bilemem ama şunu biliyorum ki Bilim, herşeyin anlamaya açlıştığından daha fazla anlamaya çalışıyor Maddeyi... İnançlardan bile... Ama şu var ki, Dünyayı anlama çabası kişisel bir eylem ve çaba... ir ölçütü yok bu yüzden ne yazık ki? Yani sizin verdiğiniz çaba sizi çok yoruyor ama bundan zevk alıyor ve bıkmıyor olabilirsiniz ama bilmelisiniz ki, inanmış olsada bir çok insan hayatı anlamak için elinden geleni yapıyor... Mesela diğer Müslümanların, İslamiyete ters olduğunu düşünerek edinmeye korktukları bir çok bilgiyi edinmekten gözünü sakınmıyorlar ve korkmak gibi bir duyguyu yaşamıyorlar... Diğer yazdıklarınıza yalan yada yanlış diyemiyorum, demiyorum... Ama umarım İnanç, Zeka, Bilmek hakkında düşündüklerimi açıklayabilmişimdir... Saygılarımla...
-
Osmanlı laik,mi idi ?
Soyut ve Somut bilgi konusundaki tanımlarınız kabul görmüş, sabit tanımlar... O yüzden o yazdıklarınız tartışılacak "Göreceli" kavramlar olmadığı için, tartışılabilir olan en son maddenizi aldım sadece... Bakın, işte "Sezgisel Bilgi"nin önemi yada önemsizliği de tam olarak şundan kaynaklanıyor: Anlamlandırabilme ve Anlamlı Gelme... Bakın, diğer söyledikleriniz son derece Bilimsel Kavramlar yani Tesbit edilmiş evrensel kavramlar veya Psikolojinin belirlediği "Öğrenme" açısından belirlersek "Bilişsel Zeka"nın tesbit ettiği sabit bilgilerdir... İnançların ve buna bağlı olarak Dünya Görüşlerinin doğduğu Zeka ise "Sezgisel Zeka"dır... Bakın, ben insanların ancak belirli süreçler içerisinde dünyayı anlamlandırabildiğine inanıyorum... İnsanlar (Organizma) için "Hayatın" tek bir amacı vardır o da "Dengelenme" yani Hayatı Anlama, Anlamlandırma veya Anlaşılabilir Kılma... Bakın, tüm Bilgiler, İnançlar, Teknolojiler tüm bu çabaların ürünüdür veya gereğidir... Dikkat ederseniz, tartışmamızın boyutu "Dinler var mıdır, yok mudur" değil... Zaten önemli olan konu bu da değil... Hiç bir Dinin savunulmaya ihtiyacının olduğunu düşünmüyorum zaten... Bir Bilim adamı, ikimizinde mutabık olduğu gibi, "Dinsel/Soyut Kavramların" ispatı ile ilgilenmez ve bilim'de bu kavramları açıklamaya yönelmez ve yönelemez... Ama bu Mesleki olarak böyle... Yukarıda saydığınız örnek olaylar zaten hep Soyutlaştırılmış Bilgilerdir... O yüzden hiç bir Bilimsel yöntemle açıklama çabasına girilemez zaten girilse de boş bir çaba olmaktan öteye gidilemez... Ama bakın, benim için her şeyden önce "Hayatı Anlamlandırmak" önemlidir. Bilime, Bilimsel verilere emin olun sizin kadar çok inanıyorum ancak, bakın verdiğiniz "Soyut Düşünce" örnekleri gibi "Evrim Teorisi"de şu an hala bir "Soyut Düşünce"dir... İspatlanamamıştır, bu sadece bir örnek... asıl önemli olan "Dünyaya Ne anlam Verdiğimiz" yani "Dengelenme"yi nasıl sağladığımızdır... İşte özellikle üzerinde durduğum "Zeka Yapıları" bu yüzden çok önemli... Yani siz doğuştan gelen özelliğiniz uyarınca "Bilişsel Zeka" ağırlıklı olarak, Dünyayı "Materyalist" açıdan algılıyorsunuzdur ve "Zeka Yapınızdaki" bu dengelenme bozulmadığı sürece, bunu kimse de değiştiremeyecektir... Dünyayı "Sezgisel" olarak anlamlandıran kimseler de yine bu zeka yapısı baskın olarak var olduklarından Dünyayı bu şekilde anlamlandırabilmektedirler... Daha fazlasını yada daha azını bekleyemeyiz her iki zeka yapısına sahip insanlardanda... O yüzden hep diyorum ki, İnsan ancak Anlayabildiği kadarını anlar. Algılarının yettiği kadar anlamlandırabilir dünyayı... Bu süreci dışarıdan gelen hiç bir etki değiştiremez. Bakın bir arkadaşımızın bir tesbiti var "Bu forumda geldiğimden beri, ne kimse Dinini bıraktı ne de kimse Dine döndü" diyordu... Bakın demek istediğim, Bilim ile İnançların olşum süreçleri tamamen farklı. Mesela ben kendimden örnek vereyim, Ben Dünyayı, Bilişsel Algıla yanında, Sezgilerimlede anlamlandırmayı daha mantıklı buluyorum, o yüzden (iyi yada kötü) dünyayı söylediğiniz şekilde anlamlandırmam biraz zor gibi görünüyor. Yani Sezgilerimden arındırılmış bir şekilde anlamlandırmak beni tatmin etmiyor. Bakın buna "İslam Dini" açısından bakmayın, konu İslam Dini değil... Bunu niye söyledim, çünkü bazıları "İslam'ın Şiddet İçerdiğini" düşündüğü için "Şiddet içeren bir din mi anlamlı geliyor" diyebilir... Hayır, ben diyorum ki: Dünyayı, Bilişsel Algıların yanıda Sezgilerimlede değerlendirerek, kendime daha anlamlı kılabiliyorum, ve böyle huzurluyum. Kimileri bu yüzden "İslamı anlamak istediğim gibi anladığımı düşünüyor ama ben sadece anlayabildiğim gibi anlıyorum, herkesin gerçeği farklı... Bakın, bir Filozof şöyle diyor "Aslanlar ve Maymunlar düşünebilseydi, İlahları da Aslan ve Maymun olurdu". Sizde öyle ki Dünyayı hiç bir zaman belki de, Sezgilerinizle anlamlandıramayacaksınız öyle değil mi? Bakın söylediklerinizi çok iyi anlıyorum, bence bu Zeki yada Akıllı olmakla yada olmamakla alakalı değil... "Potaya zıplayan çocuklar" örneğindeki gibi "Potaya zıplayamayan kısa çocuk -Yeteneksiz- değildir.". Bakın belki benim yada sizin yapabileceğimiz sadece bu kadardır, yani kısa çocuk belki sizsiniz belkide benim, önemli olan bu değil, önemli olan Huzurlu olup olmadığımız, yani "Organizma Dengede mi?" asıl soru bu ve "Evet dengede" diyebiliyorum ben... Neyse, asıl söylemek istediğim ise şu; tamam Bilim yapabilmek için tabii ki de "Bilimsel Mantığı" yada şöyle söyleyeyim "Materyalist Mantığı" kavramış olmak gerekir (ve "Materyalist Mantığı" anladığımı düşünüyorum). Ama bir bilim adamı Bilim ile İnanç konusunu, ikisininde hangi Algıları temel alarak var olduğunu ve hangisini nasıl algılamak gerektiğini pek ala ayırabilir, bilebilir, farkına varabilir diye düşünüyorum. Ve Bilim adamı olan bir insan gayette inanabilir diye düşünüyorum... Yani buna örnek olarak Oktay Sinanoğlu'nu verdim mesela. Ben yazılarını okudum ve eğer sizde takip ederseniz "Bilimsel/Materyalist Mantığı" kavradığını ama aynı zamanda İnandığını görürsünüz... Yani İnanmak, Bilim Adamı olmaya engel değildir bence. Ha ama sizin bilginize ve dediğinize göre Oktay Sinanoğlu "Bilimsel Dünya Görüşüne" sahip değil... "Bilimsel Dünya Görüşü"nden kastınız "Materyalizm" olduğuna göre, evet öyle bir anlayışa sahip değil diyebilirim gönül rahatlığıyla, Materyalist değildir ve bende öyle bir görüşe sahip değilim ve hiç bir insan bir inanca sahip olduğu sürece bu görüşe sahip olamayacaktır asla... Bunu açık ve net bir şekilde söyleyebilirim... Ama bu o insanların "Materyalizm"in ne olduğunu, "Materyalist Bakış Açısının" dünyayı nasıl değerlendirdiğini, nasıl anlamlandırdığını, neleri kabul edip, neleri yadsıdığını öğrenemeyeceği manasına gelmez elbette ki... E bunları öğrenebilen, bilebilen, anlayabilen bir insanda, Bilim yaparken o gözlüğü takabilir diye düşünüyorum... Bakın burada siz haklı çıktınız bir manada, sanırım ve haklısınız, Böyle yaparak, yani İnançlı insan, Bilim yaptığı sürece "Materyalist Gözlüğü" takarak bir şekilde çift kişilik oluşturuyo olabilir, yani sizin tabirinizle "Bulunduğu Ortamın Hatırına" Materyal bir görüş sağlıyor olmalıdır ama bu kendisinde bir çelişki yaratmaz diye düşünüyorum. Bilim ile İnancın arasındaki Algı farkını biliyorsa eğer, bunun çelişki yaratacağını sanmıyorum... Dediğim gibi, işe giderken Gözlük takmak gibi bişey olsa gerek... Sizin kadar katı değilim bu konuda Paylaşımınız benim için çok yararlı oldı sayın arkadaşım. Belki sizin gibi "Materyalist" bir açıdan anlamlandıramadım dünyayı ama farklı bir bakış açısının farkına ve ne olduğunun ayırdına vardım diyebilirim... Saygılar...
-
Osmanlı laik,mi idi ?
Bakın zaten belirttim açık açık... "Bilimsel Dünya Görüşü" diye adlandırdığınız tanımla ilk defa karşılaştığım için, buna ne mana verdiğinizi anlayamadım... O yüzden çeşitli bakış açıları sunmaya çalıştım... Bunun çelişkiler doğurması normaldir diye düşünüyorum. Çünkü, diyorum işte; "Materyalist Dünya görüşü" deseniz çok açık ve oturmuş bir tanım olur. Ama öteki tanıma ait bi şema yoktu belki de zihnimde... olabilir, normaldir. Sonuçta "Öğrenme" denen olgu ömrümüzün sonuna kadar işleyen bir süreç... Neyse, asıl söylemek istediğim: Sizin benim çelişkilerim olarak adlandırdığınız düşünceler, aslında sizin tanımınızı anlama çabamdan ileri geliyor. Bir anlam kazandırmaya çalışıyordum o kadar... Ve yazımda dediğim gibi, "Bilimsel Dünya Görüşlü Olmak" ile "Materyalist Olmak"ı aynı anlamlı olarak görüyorsunuz, yani bu şekilde tanımlıyorsanız, belirttiğim gibi o açıdan zaten haklısınız ve buna hiç bir inananda karşı çıkamaz, çünkü Materyalist Felsefe varlığı "Madde"yi temel olarak ele alır... İnanç ise tam tersidir... Bu konuda bir anlaşmazlığımız yok tabii ki... Ama dediğim gibi ilk duyduğumda "Bilimsel Dünya Görüşü" tanımı, bende "Materyalist" olmaktan başka anlamlar ifade etti ve o açılardan ele almaya çalıştım arkadaşım... Ama şimdi söylediğinizi anlamış bulunuyorum; "Bilimsel Dünya Görüşü" = "Materyalizm" diyorsunuz... Eğer bu şekilde algılıyorsanız, eleştirecek bir nokta göremiyorum... Deseydiniz ki "Bilimsel Dünya Görüşü" "Materyalizm" demek değildir, o zaman tartışılması gerekirdi diye düşünüyorum... Ama ben yine de sizin tanımınız yerine "Materyalizm" tanımının kullanımını daha uygun görüyorum... Çünkü hem zaten kullanılan, oturmuş bir kavram, hemde "Bilimsel Dünya Görüşlü Olmak" kavramı gibi esnek değil. Şu tespitinizi açıklayayım: Ben Bilim'i orada bir "Faaliyet" olarak ele aldığım için böyle basit bir anlam yükledim... Mesela "Fiziğin" bir bilim olup, "Yerçekimi Kanununun" Bilimsel bir bilgi yada kanun olması gibi yada "Biyoloji" bir Bilim ancak "Evrim Teorisi" bilime dayandırılan yada bilimsel temelli bir düşünce, teori... Bu açıdan bakmıştım... Yani biliyorsunuz "Bilim" tanımı da çok esnek bir tanım... Temel olarak üç anlamda kullanılıyor ama daha farklı anlamlar da yüklenebiliyor... Neyse, konumuz bu değil, sadece "Çelişki" olarak adlandırdığınız düşüncemi açmak istedim... Ama asıl anlatmak istediğim şeyi de sizin anlamadığınız ortada... şöyle örnek vereyim, demişsiniz ki: İşte diyorum ki bende, İnançlar "Sezgi"ye dayanır, Bilim ise "Bilişsel"dir... Yani İnançlar "Soyut", Bilim "Somut" olarak ele alır olayı... Bakın en azından Nuh tufanını bile araştırırken bu fark çok bariz bir şekilde ortaya çıkıyor... Din "Sümer" yazıtlarında bile geçen bu olay için "Soyut" ve "Sezgiye" dayalı bilgiler verirken, "Bilim" ise bu olayı "Ani Mevsim Değişiklikleri"ne bağlamaktadır ve iki bilgininde ortaya koyduğu tarih hemen hemen örtüşür... Yani belli bir dönemde büyük bir sel felaketi olmuştur, bilimde bunun olduğunu söylüyor ama her iki otorite de bunu farklı olarak ele alıyor... Aynı konuyu ele alsalar bile ne yöntem olarak, ne anlayış olarak nede olayı kavramadaki yetiler açısından herhangi bir birliktelik veya ortaklık olmuyor... Yani Bir bilim adamı "İnanç" ile "Bilim"in insan tarafından "Kavranabilme" sürecini ve Bilim'in ne ile ilgilendiğini bildiği sürece, sizin söylediğiniz ikilem, çift kişilik veya karmaşa hiç bir zaman gerçekleşmeyecektir... Yani diyelim ki işte "Nuh Tufanı" üzerinden gidelim yine... Bir bilim adamı Dinin bu konuyu "Sezgisel" olarak ele aldığını, "Bilim"in "Bilişsel" yada Maddesel olarak ele aldığını bilirse, zaten bu konuyu "Sezgisel" olarak araştırmayacaktır, Bilimsel kimlik olarak öyle bir yetkisi, sorumluluğu ve görevi yoktur çünkü... Yani Dinin ve Bilimin sınırlarını bilen bir bilim adamı, Mucizeleri "Bilimsel Kanunla" açıklama çabasına "zaten" girmeyecektir, çünkü onların sezgiye dayandığını, yani soyut kavramlar olduğunu "zaten" bilecektir... Sezgiye dayandırarak açıklama gibi bir lüksü yoktur... Yada tam tersinden örnek vereyim; mesela "İnsan Klonlama" konusunda, bir çok inançlı insan korku ve çelişki içinde... Yani insan klonlamak acaba "Tanrılık" iddiasında mı bulunmak demektir diye... Oysa ben diyorum ki, İnsan Klonlamak "Bilgi"ye dayalı, "Bilimsel Bir Araştırma/Deney"dir... Yani Öğrenmedeki "Bilişsel Zeka" ürünü bir teoridir... Ve "Sezgisel Zeka" ile kavranan "İnanç" ile yorumlanamaz, İnsan klonlamanın Tanrılık iddiası olup olamayacağı. Yani Bilimsel bir deneyi sezgiye dayandırarak açıklayamazsınız. İşte bir Bilim adamı (ki Bilim adamı ise eğer, bunun ne demek olduğunu biliyor demektir) İnanç ve Bilim konusunu bu şekilde algılarsa "İnsan Klonlama" konusunda herhangibir sorun olmayacaktır... Bakın umarım anlatmak istediklerimi yeterince anlatabilmişimdir... Çünkü biraz karışık olduğunu düşünüyorum... Kısaca şöyle açıklayayım diye düşündüm ama: **Her insan dünyayı anlamada ve öğrenmede üç yeteneği kullanır: "Bilişsel Zeka" "Sezgisel Zeka" "PsikoMotor Zeka"... Bunların kullanımı insanların ihtiyaçlarına göre değişmektedir ama her insan her üçünüde kullanmaktadır. Bir bilim adamı "Bilişsel Zeka"yı en üst yoğunlukta kullanırken, bir sanatçı "Psikomotor Zeka"yı, bir din adamı ise "Duyusal/Sezgisel Zeka"yı en üst seviyede kullanır. Ancak bu, herbirinin sadece tek bir zekayı kullandığı manasına gelmez. Her insan, her üç zeka türüne de sahiptir ve üçünüde kullanır... İşte bu noktada şu var ki, "Bilim Adamları İnanca İhtiyaç Duymaz" diye bir şey yoktur, ha kimisi inanmayabilir ama kimisi de inanır... Her insan "İnanç" olarak bir şeylere inanmaya ihtiyaç duyar... Her insan yaşamında her üç zeka türünü de kullanır... Yani bir Bilim adamı mesleğinde, Nuh Tufanını "Bilimsel Verilerle" incelerken, kendi iç dünyasında bunu İlahi bir nedenle de anlamlandırabilir... Bu çelişki demek değildir yada şöyle söyleyeyim, ben çelişki olarak görmüyorum en azından. Çünkü o bilim adamı Kendi İç dünyasında yani inancında o olayı "Sezgisel Olarak" ele almakta, Mesleki olarak ise "Bilişsel Olarak" ele almaktadır... Burada dikkat etmemiz gereken nokta; bu bilim adamı, ne kadar inanmış biri olsa da, Bilimin ve İnancın sınırlarını gerçekten biliyorsa "Hayır, Nuh Tufanı Nuh Peygamber Beddua Ettiği İçin Olmuştur!!!" diyerek ortaya çıkmayacağıdır... Yanin inançlı bir insan, Sezgisel olarak algıladıklarını, Bilimsel olarak niye ve nasıl ispatlamaya çalışsın ki? yada hangi mantıkla böyle bir çabaya girişecek? Şeytanı hangi deney ortamında incelicek? Şeytan, Melek falan sadece Sezgilerle algılanabilen soyut kavramlar, yani bunu, sorduğunuz sorudaki gibi aklı başında hiç bir insan ele alıp, ispatlamaya çalışmaz ve çalışamaz ki zaten? Bilim din için böyle bir faaliyete girişmez ki hem... ve dinde, Bilimin konusu olan Deneylere yaklaşamaz zaten. Çünkü Din dünyayı "Bilişsel" olarak algılayamaz ki öyle bir çabası olsun... Ayrıca Bilimse Sezgisel olarak algılayamaz ki dünyayı, Dinin mucizelerini açıklamaya çalışsın? Sadece, bilinçli bir varlık olarak "İnsan" bu iki düşünme sürecini veya "Zeka yapısını" kullanarak anlamlandırabilir... Yani ben konuyu böyle algılıyorum sadece... Eksikliklerim veya yanlışlarım olabilir tabi, varsa yine tesbit etmenizi rica ederim... Dediğiniz gibi, herşey tartışarak öğrenilir ve okuyarak... Anlamak için okuyarak... Saygılar...
-
Acil Yüzüklerin Efendisi...
Arkadaşlar, Lord of the Rings: Return of the Kings aldım, ikinci cd çizildi... Bilg okuma hatası veriyo devamlı, ikinci cd'si olupta veren arkadaşımız olursa çok çok sevinirim... Rapid'e yüklerseniz iyi olur... Şimdiden teşekkürler...
-
Kuran'ın bir masal kitabından ne farkı var?
Bu cevabı gerçekten çok beğendim... Tebrikler.
-
Osmanlı laik,mi idi ?
O zaman buradan tartışmaya devam edelim... Örnek verdiğiniz iletinizde şöyle söylemiştiniz: Deneysel olmayan, "Sezgilere/Duyulara" dayalı bilginin bilimsel olmadığını bende belirttim zaten, bakın: Sanırım bu tespitimle, sizinle aynı şeyi düşünüyoruz gibime geliyor... İşte asıl nokta da zaten bu diye düşünüyorum... "Bilimsel Dünya Görüşlü" ibarenizin tam olarak neyi anlatmaya çalıştığını anlamlandıramadım... Daha doğrusu sizin neyi kastettiğinizi anlayamadım... Şimdi şöyle söylerseydiniz eğer, söylediklerinize harfi harfine katılırdım: "İnançlı bir insan, Materyalist Dünya Görüşüne sahip olamaz"... Böyle bir tanımla son derece doğru ve tam yerinde bir tanım olurdu... Şimdi "Bilimsellik" sizinde vurguladığınız gibi "İspat Edilebilirlik" demektir... İspat edemediğimiz hiç bir şey Bilimsel Değildir... O yüzden Allah, Şeytan, Melekler gibi tasavvurlar Bilimsel nitelik taşımazlar... Buraya kadar herhangi bir anlaşmazlığımız yok diye düşünüyorum... Ama konuyu çeşitli yönleri ile açıklayarak ele almak gerekir diye düşünüyorum ve burada bir ayraç açmak istiyorum... Eğer "Sosyoloji" "Felsefe" "Psikoloji" gibi uzmanlıkları "Bilim" olarak kabul ediyorsanız, şöyle bir ekleme yapmak istiyorum; İçerik olarak değil ama Süreç olarak Din bu Bilimlerin, dolaylı olarak araştırma alanına girmektedir... Özellikle de Felsefenin alanına girmektedir... Sosyolojik olarak Dinin toplumlara olan etkisi ve Psikolojik olarak İnsana olan etkisi araştırma konusudur... Bu bir Hatırlatmaydı sadece... Devam edelim: Dedik ki; "Bilim İspat Edilebilirliktir" bu demek oluyor ki, Bilim "İçerik" olarak Dinlerle ilgilenmemektedir. Yani Dinin İnsana ve İnsanlara, İnsanlar arası ilişkilere değinirken, İçerik olarak Dinin ne anlattığıyla yada anlattıklarının ispatlanabilirliği ile ilgilenmez... Kaldı ki, bunu amaç edinen Felsefe'de zaten Bilim değildir... Dinde Bilimsel verilerle ilgilenmez zaten. Öncelikle zaten iki alanında Dünyayı Anlama Çabası, farklı ağırlıkta Zeka İşleyişlerine dayanır... Biri Soyut = Duyuşsal, Diğeri Somut = Bilişsel... Bu yüzden her iki alanda birbirlerini ne ispatlayabilir ne de yalanlayabilir diye düşünüyorum... İkisi de birbiri ile ilgilenmez çünkü... Ne zaman bir din kitabında "Suyun Formülüne" ve bir Bilimsel Araştırma da "Şeytan'ın ve Meleklerin varlığının İspatına" rastlarsanız, işte o zaman her iki alan, çok tuhaf bir şekilde birbiriyle ilgileniyor demektir... Bilim Dinlerin Soyut olarak tasavvur ettiği kavramlarla ilgilenmemesine rağmen yine soyut olan Vicdan, İyi-Köyü ve Doğru-Yanlış Algıları yada Değerlendirme Yeteneği gibi konuları Psikoloji açısından ele almaktadır. Yani Bilim sadece Gözle görünen değil, gözle görünemeyen Öğrenme Süreçlerinin Nüvelerini (Bilişsel,Sezgisel,Psikomotor öğeleri) dahi araştırmaktadır... Soyut olmasına rağmen insanların Vicdan'a sahip olduğu İspatlanmıştır... "Vicdansız" dediğimiz insanlar bile "Doğru ile Yanlışı, İyi ile Kötüyü Ayırt Edebilme" yeteneğine sahiptirler... Şimdi bunlar Ayraçtı, asıl söylemek istediğime gelmek istiyorum... 1- "Bilimsel Dünya Görüşlü" diye bir tanımın olduğuna inanmıyorum... Çünkü insan hayatında, İnancın nüveleri dışında da, var olduğu ispatlanamayan bir çok olgu vardır... Vicdan, Aşk, Sevgi, İnanç gibi konuları Bilimsel olarak ispat edemezsiniz... Şimdi ben basit bir mantık yürüterek anlatmak istediğimi anlatayım, sizde sizi yanlış anladıysam eğer, hatalarımı lütfen tesbit edip, geribildirimde bulunun: Eğer Bilimsel dünya Görüşlü olmak "İspatlanabilir Olgu, Olay ve Varlıklara" inanmak demekse "Sevgi, Vicdan, Huzur, İnanç vs..." gibi kavramların varlığına inanan hiç bir insan zaten Bilimsel Dünya Görüşüne sahip değildir. Çünkü bu kavramlar soyut ve göreceli, son derecede de değişken kavramlardır... Ancak var olan kavramlardır. İnanmayabilirsiniz ama sonuçta "İnanç" olgusu veya tam manası ile "hissi" vardır... İnancı İspatlayamazsınız ancak var olduğunu anlayabilirsiniz... 2- "Bilimsel Görüşlü Olmak"tan kastınız "İspat Edilebilirlik" değilde "Düşünme, Düşünebilme" "Doğru-Yanlış ayrımına varabilme" "İyi-kötü kavramlarını anlamlandırabilme" "Bilimin ilerleyişine katkıda bulunabilme" "Sistematiği kavrayabilme ve anlamlandırabilme" gibi süreçleri kapsıyorsa eğer bir inananın (böyle bir tanım varsa eğer) "Bilimsel Dünya Görüşlü Olmaması" için hiç bir engel yoktur... Her insan bu yetilere sahiptir ve yapabilmektedir... Yani bakın demek istiyorum ki "Bilimsel Dünya Görüşü" diye bir tanım çok yavan bir tanım gibime geliyor... Belkide bu tanımın, yazımdan da farkedeceğiniz gibi, bende bir anlam kazanamamış olmasından kaynaklanıyorda olabilir bu... Ama ben bildiğim kadarıyla söylemek istiyorum ki, Hiç Bir İnançlı İnsan "Materyalist Bir Dünya Görüşüne" sahip olamaz... Bu görüşteki bir insan Dünyayı "Maddeyi" temel olarak ele alır ve anlamlandırmaya çalışır... Yani dediğiniz gibi "İspatlanabilir" alanlara yoğunlaşır... Ama "Bilimsel Görüşlü Olmak" bana "Bilimsel" olmaktan daha farklı bir anlam ifade ediyor... Yabi "Bilimsel Görüşlü Olmak" ile "Bilimsel Olmak = Bilim" tanımları ayrı tanımlarmış gibime geliyor... "Bilimsel Dünya Görüşü": Bu tanım bana, ikinci maddede özelliklerini verdiğim ve "Analiz Yapabilme" yada "Sistemli Olarak Anlamlandırabilme" olarak basit bir şekilde iki-üç kelimeye sığdırabileceğim bir tanımı ifade ediyor... Ve ben sanıyorum ki, inançlı da olsa, inançsız da olsa her insan bu yetilere sahiptir... İnançlı bir insanda, Maddeyi analiz yaparak, sistemleştirerek, sınıflandırarak algılayabilir... Ben "Bilimsel Dünya Görüşlü Olmak" tümcesinden bu manayı çıkardım... Ama sanırım sizin aslında kastettiğiniz dünya görüşü "Materyalist Dünya Görüşü" olmalı... Ha siz Bilimsel Dünya Görüşü" ile "Materyalist Dünya Görüşü" tanımlarını birbirlerini eşiti olarak kabul ediyorsanız, tabi o da sizin düşüncenizdir, bişey diyemem ama söylediğiniz tanaım bana yukarıda ifade ettiğim bilgileri hatırlattı sadece... Sonuçta her insan, doğumundan itibaren Büyüme ve Gelişme sürecinde, Dünyayı belirli bir sistematiğe göre algılar ve anlamlandırır... Somuttan Soyuta, Genelden Özele, Basitten Karmaşığa vs vs vs... Kısaca özetlemek gerekirse "Bilimsel Dünya Görüşlü Olmak" bana "Dünyayı, Analiz Ederek, sistemli bir şekilde anlama yetisi" gibi acemice tanımlayabileceğim bir kavramı anımsattı... Eğer bu kavramı siz kazandırmadıysanız literatüre, kazandıran kimselerce açıklanmış anlamını yazmanızı rica ederim. Yok eğer siz kazandırdıysanız, birde benim belirttiğim açıdan bakmanızı rica edicem... Öyle sanıyorum ki, sizin anlatmak istediğiniz tanım, daha çok "Materyalist Dünya Görüşü = Materyalizm" kavramı ile daha çok örtüşüyor gibime geliyor. Saygılarımla...
-
TÜRK Felsefesi ve TÜRK Mantığı..... (Bana Birşey Olmaz felsefesi, Ekmek Parası Safsatası, İdare Et Ağbi.. Şeklinde Laf Safsatası)
Konuyu açan yazı, bugünlerde ve özellikle son zamanlarda yaratılan "Aşağılık Psikolojisi"nin bir ürünüdür... Bundan başka bir değeri yoktur...
-
Bilim, Yaratıcının Varlığını Kabul Ediyor
Konuda tam bir açıklık yok ama, Einstein'in Allah inancına sahip olduğu iddiası, Tasavvuf'un "Tanrı-Evren-İnsan" birliğinden kaynaklı (Panteizmin İnanç boyutu) olabilir... Einsten tabii ki Müslüman değildi ancak belki diyorum, O'nun Pantesit inancı, "Tanrı-Evren-İnsan" inancı ile örtüşüyo olabilir... Tabi iki üç sözüne bakarak kendisinin inancını tartamayız. Benimki sadece bi görüş... Sonuçta panteizm ile Tasavvuf birbiri ile örtüşüyo yada benziyo... Belki arkadaşlar bunu göz önünde bulundurarak öyle bi yorum yapmışlardır... Hemen katı olmamak lazım... Saygılarımla...
-
Küreselleşme Nedir? Ne Değildir?
Hımmm... Şimdi ne demek istediğinizi anladım arkadaşım. Yanlış anladığım için özür dilerim... Bu açıdan bakıldığında haklısınız... Hemde çok haklısınız...
-
Osmanlı laik,mi idi ?
Arkadaşım, Bir Bilim adamı "İnançsız olacak" diye bir kaide yok... İnanıyorsa da "Bilim adamı değildir" demek gibi bir sallahiyete sahip olduğunuzu düşünmüyorum... Bilimselliğin ilkelerini pek ala biliyorum, am tavsiyeniz üzerine tekrar tekrar araştırabilirim arkadaşım... Ama sizin anlamadığınız nokta şu: Ben diyorum ki "Din" ile "Bilim" ayrı noktalardır, ikiside birbiri ile uğraşmaz ve uğraşmamalı. Bilim Allah, Şeytan, Melek gibi kavramlarla ilgilinmez, ilgilenemez... Çünkü Soyut kavramlardır, ispatlanamazlar maddesel olarak, anladınız mı arkadaşım? Hiç bir yazımda da bunun aksine bir şey söylemedim... Yine Dinde "Sezgisel Zeka" ile kavranan bir bütün olduğu için "Bilişsel Zeka" ürünü olan Bilimin mantığıyla ve bulgularyla ilgilenmez, ilgilnemez... İspatta edemez, çürütemezde... Niçin? Çünkü bakın, en baştan söyleyeyim "Zeka/Düşünce Süreçleri" farklıdır her ikisinde de... Ama bu demek değildir ki, bi Bilim adamı İnanmamalı yada İnançlı biri Bilim yapmamalı yada yapamaz... Bir bilim adamı, Bilimin temel kurallarını kabul ederek pek ala bilim yapar ama aynı insan bir dine de inanabilir... Yani sizin ikisi bir arada olamaz dediğiniz şeyler birbirinden çok farklı şeyler... Aynen "Kısır bir kadın Anne olamaz" demek gibi bir şey bu tespitiniz... O insan biyolojik olarak anne olamayabilir ama bir evlat edindiğinde "Davranışsal" "Duyuşsal" ve "Psikolojik" olarak pek ala annelik yapabilir aslında... Yani "Annelik Duygusu" "Doğurganlıkla" doğrudan alakalı değildir... Bunun gibi, İnanç'ta "Bilimsel" olmakla alakalı değildir, "Bilimsel" olmakta, inanç ile alakalı değildir. Bir Bilim adamı İnanmış biri olabileceği gibi inanmamış birisi de olabilir pek ala... Bakın derseniz ki "Bilim ile Din apayrı ve birbiri ile ilgisiz anlayışlardır." diye, anlarım ve kabul ettiğim şeyde bu... Ama bilim adamı olabilmek için İnancın Reddedilmesi yada İnanılmaması önkoşulunu sunmanız son derece mantıksız... Yani size Dünyada kabul görmüş bir Kimyagerin, hemde Nobel ödüllü bir adamın "inanıyor olmasını" örnek olarak veriyorum hatta, ki hemde kendi ağızından... Ha eğer siz "Bilimsel Kimliğin Tespitinde" bir otoriteyseniz eğer ve diyorsanız "O Adam Bilim Adamı Değildir" diye, o zaman bizde önünde eğiliriz tabii ki... Ayrıca, teker teker tüm Bilim adamlarının İnançlı olup olmadığı konusunda bir araştırma yapıldığına şahit olmadım ve imkanlıda görünmüyor zaten bu... Sanırım, verdiğim örnekteki gibi Nobel ödülü almış bir profesörün "Bilim Adamı" Kimliğiyle "İnançlı" bir insan olmuş olması bile tezinizi çürütür mahiyettedir. Bakın söylüyorum, bir insan İnançlıda olabilir, inançsızda... Bu kişinin "Sezgisel Zeka"sının bir ürünüdür ve "Bilişsel" olarak edindiği Mesleği ile bir ilgisi yoktur, yani Bilim adamlığı ile İnançlı olmak arasında Ters yada düz orantı yoktur... Bir Bilim adamı inanıyo olabilirde, inanmıyo olabilirde... O Onun tamamen kendi "Sezgisel" yaşantılarının sonucudur ve Bilim adamı olup olmamakla, bilim üretip üretmemekle alakası hiç bir şekilde yoktur... Yerel kültürün ne olduğunu çok iyi biliyorum arkadaşım merak etmeyiniz... Dediğiniz Üç kitabı, hatta Zebur'u da katalım, okumuşluğum vardır... Bakın öncelikle şunu gidermemiz gerekiyor bir tartışmaya başlamadan önce: "Kibirli" olmamamız gerekiyor. Yani karşımızdakinin Bilgisine saygı duymamız gerekiyor... Yani sizin bu küçümser tavrınızla ve çeşitli ithamlarınızla tartışmayı sürdürmemizin pek sağlıklı ve etik olduğunu düşünmüyorum... Çünkü belki hırsıma yenilip bende size çeşitli ithamlarda bulunabilirim... Hayata "Tek bir Pencereden" bakılamaz arkadaşım... Zeka tek yönlü işlemiyor ne yazık ki... Sadece "Bilişsel Zeka"yı kullanmıyoruz dünyayı algılamada... İnsanız biz... Duygularımız, hislerimiz ve tanımlarımız, davranışlarımız var ve öğrenme sürecinde hiç bir zaman yeterli seviyeye ulaşamayız, çünkü öğrenme Biyolojik varlığınızın son bulduğu ana kadar devam eden bir süreçtir. O ana kadar hala öğrenebilirsiniz... Ama siz herşeyi öğrenmiş bir insan olarak bizden çok çok ileridesiniz sanırım... Sizinde söylediğiniz gibi sadece "Bilişsel Zeka" ile de hiç olmuyor... Son derece Objektif olmaya, Bilime hakettiği değeri vermeye ve Hayatı anlamlandırma konusunda son derece Mantıklı olmaya çalıştığımı düşünüyorum. Yazdıklarım Bilim ve İnanç konusunda nerede durduğumu açıklamaya ve Bilim'e nasıl baktığıma son derece net bir açıklık getiriyor sanırım... Gerek görürseniz tekrar okuyabilirsiniz diğer yazılarımla birlikte... Ve Size yaşamınızda başarılar dilerim... Tartışmanın bu halde uzamasının gereksiz, yararsız olduğunu ve hatta kırıcı olabileceğini düşünüyorum... Saygılar...
-
Küreselleşme Nedir? Ne Değildir?
Peki, iddianıza göre, Kapitalist Ülkeler, karmaşa içindeki ülkelerin meyvesini yiyorlar... Peki şöyle sorayım: Ya o ülkelerdeki karmaşanın müsebbibi o kapitalist ülkelerse? Ya o ülkelerin karmaşasını kendileri yaratıyorsa? Erol Mütercimlerin "Komplo Teorileri" adlı bi kirabı var, bu konuda en basit örnek olarak onu vermeyi uygun gördüm... Bu bir yana, ABD'de ile ilgili, sanıyorum Tempo dergisinde çıkan bir yazı idi: Eğer Çin'de ileriki 10-15 yılda bir Ekonomik kriz çıkmaz veya Çin bu hızla devam ederse, ABD'nin Ekonomiden artık en büyük parsayı alamayacağı ile ilgili araştırmaların yapıldığı iddia ediliyordu... Peki niye "Kriz Çıkmazsa?" yani toplumsal bir yaygara, bunalım, karmaşa çıkmazsa... Niye özellikle bu konuyu araştırıyo ABD... Sizce kendi menfaati için bir karmaşa çıkaracak temelleri oynatacak mıdır ABD, yoksa karışmayıp, Tanrı'nın takdirine mi bırakacaktır? Yada bugün basından takip ederseniz Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Fakir-Zengin, Müslüman-Hıristiyan gibi konularda özellikle Türkiyede nabzın tutulduğunu yani halkın tepkilerinin açık-gizli kontrol edildiğini görürsünüz? Acaba birileri işine yarıyacak hizipler mi arıyo sizce? İnsanlar kendi içlerinden geldiği için mi karmaşa yaratıyorlar, yoksa bazı oyunların maşası mı oluyorlar... "Siz karmaşa yaratıyosunuz, Kapitalist Devletlerde bundan faydalanıyor" demek çok üstünkörü bir tespit olur... Aksine Kapitalizm insanlarla oynuyor... Devletlerle oynuyor... Varlıklarla oynuyor... Kapitalizm kan emici bir anofelden başka bir şey değil. Kanınızı emdiği yetmiyormuş gibi birde sizi sıtma yapıyor. Ayağa kalkmanızıda engelliyor... Kimse Kapitalizmin Masum Olduğunu iddia edemez... Kaptalizmin uşağı olanlar, birgün yie kapitalizmin kurbanı olmaktan kurtulamazlar. Aynen Saddam gibi, Talabani gibi, Bin Ladin gibi... Veya diğer Türkiye'den örnek vereyim, Menderes gibi, Turgut Özal gibi, Tayyip Erdoğan gibi...
-
Küreselleşme Nedir? Ne Değildir?
Küreselleşme: Ekonomik güçleri/semayeyi ellerinde bulunduran Kapitalist dünya güçlerinin, ahtapot gibi tüm maddi kaynakları avuçlarına alarak, Zenginin daha zengin yapıldığı, fakirin ise avucuna verilen üç beş kuruşun çeşitli sahtekarlıklarla geri alınabildiği, Tek tek ülkelerde uygulanmasına rağmen tüm ülkelerde uygulandığında aslında yapılmak istenenin tek bir amaca hizmet ettiğini görmemizin pekte zor olmadığı, uygulandığı tüm ülkelerde nedense "halka rağmen" uygulanan, yöneticilerin bile şahsi menfaatlerini müstevlilerin işgal amaçları ile birleştirebildiği, yani neresinden bakarsanız bakın her halükarda Milli Bilince İhanet nüveleri ile dolu ve belli sömürgenlere hizmet etme amacında olan dünya çapında Sömürü düzeni... Şu an ki temsilcisi Amerika gibi görünüyor ama Küresel bir devletin "Sınır" anlayışı "Esnek" olacağına göre, sistemin asıl temsilcisinin belli ekonomik gruplar yada belli gizli güçler olduğu ayan beyan ortada olan vahşet düzeni... "Yeterli güce sahipseniz ibadethanede bile sivilleri öldürebilirisiniz" yani "Bırakınız yapsınlar, bırakınız yaksınlar" anlayışına sahip, insan zekasının üretimi ama insanlık dışı Global Amaçlar Bütünü... İnsanlarının, sosyal yaşamı belgeseller izleyerek Hayvanlardan öğrendiği, reality şovlarla insanların köhneleştirildiği, Günde en çok televizyon izleme oranına sahip olan Amerika'nın böyle bir Dünya Hakimiyeti politikası gütmesi son derece normaldir... Vahşi doğa ile yetişen insanlar, insan ilişkilerinide öyle sanmakta son derece haklıdırlar... Türkiye'nin de Televizyon anlayışına bakarsak en fazla 20yıl sonra falan Amerika ile aynı ahlaki düzeye düşeceğimizden şüphemiz olmamalı... Küreselleşme "Parası olan İyidir, Haklıdır" inancının hakim olduğu, güdümündeki yöneticilere "Cani ve Hain Psikolojisini" aşılayan şu an Türkiye'de de uygulanan Nihai Amacı "Satın Alınmış İnsanlar ve Topraklar" olan bir düzendir... Satın alınmışsanız, güzel bir düzendir. Aymazsanız sizden iyisi yoktur, aymışsanız kötüsünüzdür... Aymışlık Milliliktir, Aymazlık İhanettir... En kısa tanımı ile Küreselleşme budur... Tabi bu Ekonomik ve Siyasi anlamdaki tanımı... Kültürel ve Medeniyetler açısından Küreselleşme biraz daha masum bir olgudur...
-
Osmanlı laik,mi idi ?
Öncelikle ben konu'nun "Bilim'in Özellikleri" (Somut olması ile) ve "İnanç'ın Özellikleri" (Soyut olması ile) olduğunu sanıyodum... Yani temel konumuz, sizin belirttiğiniz şeyler değildi asıl olarak... Söylediğim konularda temel olarak aynı mantığı yürütüyoruz... Konu sapmış gibi görünüyor... Benim belirtmek istediğim şeyler farklıydı... Ama, gelelim yukarıda sıraladığınız iki maddeye: Arkadaşım bu iki madde kesinlikle "Bilimsel" değiller... Çünkü öncelikle sıraladığın maddeler, senin kendi kişilik özelliklerin... Yani sen Bilişsel olarak İnanç ile Bilim'i bir arada yürütemediğin için böyle bir düşünceye sahipsin... Ancak mesela örnek olarak Oktay Sinanoğlu'nu verdim... Ama ona da kılıf buldunuz... Yani arkadaşım, kavramanız gereken tek şey "Bilim" ile "İnancın" aynı konuları kapsamadığıdır... Bir Doktorun araştırma yapmasını ben İnanç yönünden ele alamıyorum nedense, bana inançla alakalı gelmiyor... Bakın "Soyut" kavramlar "Somut" kavramları "Dizginler, sınırlar" veya bunlar birbirinin "Zıttııdır, karşıtıdır" gibi bir olgu, bilgi veya anlayış yoktur kesinlikle. Din ile bilim'i bir insanın kendi zihninde, algısında yürütememesi için bunun tam tersinin olduğunu sanması lazım. Soyut ile Somut kavramlar Artı ile Eksi gibi birbirinin zıttı değildir... Birbirlerinin alternatifi de değildir... Bir bilim adamı pek ala İnançlı da olabilir, inançlı da olmayabilir... Bilim adamı olmak "İnançlı olmak" yada "İnançlı olmamak" önkoşulunu gerektirmemektedir... Gelelim "Arapçılık" meselesine... Türkler İslam dinini, Arap kültürü ile birlikte almaktan ziyade, İslam dininin inanç özellikleri ile (ki bu kültür değildir), İslam öncesi Türk kültürünü ve hatta inancını harmanlamışlardır... Buna sentez de diyebiliriz. Ben Arap kültürüne ait hiç bir geleneğe ve kültürel özelliğe sahip olmadığım gibi Türk kültürüne de sıkı sıkıya bağlıyım ve hiç kimse beni "Arapçılıkla "itham edecek derece de de değildir... Eğer Müslüman olmak "Arapçılık" önkoşulunu gerektiriyorsa "Ateist" olmak için hangi Millete tabi olmak gerekiyo? Yani biliyosunuz Türkler "Ateist" değillerdi en azından... İnançlı olmak bir millete tabiyeti mi gerektiriyor? İlelebet Türk kalmak içn hangi koşullar gerekli o zaman? Diyalektiğe inanıyorsaınız, inanç ve kültürel olarak Milletlerin etkileşimine ve Medeniyet kavramına da inanıyorsunuzdur pek ala... Bunlar kaçınılmadır biliyorsunuz... Yani hiç bir medeniyetle aranıza duvar öremezsiniz... O zaman Batılı olmayı da sorgulamamız gerekir... İnanç Araplaşmamızı sağlıyorsa, "Demokrasi" "Politika" gibi Sosyal Bilimlerde biliyorsunuz ki Avrupalı Toplumların yönetim Gelenekleri ile ilgili Diyalektik Bilimlerdir... Bu Bilimleri almak "Avrupalılaştırıyor mu" bizi? O zaman Avrupalılaşmamak için Bilim almamalı mıyız? Yani bakın, zorlama kavramlarla, zorlama bir mantıkla insanları belli kefelere koyamazsınız... İnanç herşeyden önce "Kişisel bir Vicdan meselesidir". İnsan kendisini nasıl huzurlu hissediyorsa O'dur... Bunu niteleme hakkı sizin değildir... Ha deseniz ki "Sünnilik Arapçılığı İçerir" tamamdır, bunu anlarım, ki Sünni değilim... Deseniz ki Mezhepler (belli başlı isimler) Arapçılık temellidir, ki onu da bi nebzeye kadar kabul edebilirim (kimi mezhep Arapçılık politikası güden Emeviler döneminde zorla ortaya atılmıştır çünkü)... Ama her Müslümanı aynı kefeye koyamazsınız... Müslüman olmak Arapçı zihniyeti gerektirmez... Müslümanlığı "Arapçılık" olarak algılamayanlar yok değildir ancak bu genelleme yapabileceğimiz bir kavram değildir... Yukarıda saydığınız maddeler, tamamen sizin öncelikle kendi dünya görüşünüzü ve kişisel özelliklerinizi yansıtmakta ve son derece de kişisel tespitlerdir... Bilimsel ve İspatlanabilir hiç bir yanları yoktur... Siz derseniz ki "Ben bu şekilde görüyorum" anlarım... Siz İslamiyeti "Arapçılık" olarak düşünüyor olabilirsiniz ancak ben İslamiyeti hiçte sizin söylediğiniz gibi yaşamıyorum ve ister gizil bir niyetle olsun, ister farkında olmamaklığımla olsun hiçbir şekilde "Arapçılık"ı savunmuyorum ve yaşatmıyorum... Hatta inanmayabilirsiniz ama dünya görüşümde "Arap Geleneklerini" içeren her nüveye dikkat etmekteyim. Ama bu sadece Arap Kültürü için geçerli değil, Avrupa Kültürü içinde gerekli özeni göstermekteyim... İsterseniz "Arapçılığın" ne olduğunu ve ne kadar kendi kültürümüze sahip olduğumuzu başka bir konu açarak tartışabiliriz ama demek istediğim, kendi Bilişsel Özelliklerinize dayanarak insanları gruplandırma yetisine hiç kimse sahip değildir... Saygılar...
-
Osmanlı laik,mi idi ?
Arkadaşım, yazdığım şeylerin, belirttiğin şeylerle zıt bir anlam taşıdıığını düşünmüyorum. Aksine benim yazımı iyice okursanız, bende İnancın "Bilimsel Niteliklerle" ilgili olmadığını yazdım... Soyut olduğunu, Tinsel olduğunu belirttim... Aynı şeyleri söyleyip, ayrı demden vuruyoruz gibime geliyor... Garip doğrusu. Elbette ki bu söyleminizi bana yönelik olarak söylemediğinizi düşünüyorum... "Sizler" diyerek, beni de "Arapçılık"ı savunan zihniyete koyuyorsanız, tartışmamızın etiğine hiç mi hiç uygun olmadığını ve bunun yakışmadığını açık açık söylemek istiyorum. Umarım bu söyleminiz, beni tanımadığınızdan ileri geliyordur. Müslüman olmak demek Arapçı olmak anlamına gelmediği gibi ne yazık ki Türk olduğu halde Arap gibi davranan ve düşünen insanlar vardır... Ama ben ömrümde hiç bir zaman "Türklük" mefhumundan bir adım dahi uzaklaşmış olmadım... Hayatımda Türklüğe inandığım kadar hiç bir şeye inanmadım... Türk Medeniyetine ve Kültürüne sahip olmamla duyduğum kadar hiç bir şeyimle onur duymadım... Belki beni Şoven olarak bile adlandırabilirsiniz ama emin olun, en azından "Arapçı" olarak anılmak üzdü diyebilirim... Arap Kültürünü hiç bir şekilde savunmamaktayım ve bundan emin olabilirsiniz... Aksine şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Türk Medeniyetine herşeyiyle bağlıyım... İthamınız çok haksızca ve tatsız oldu doğrusu... Herkesi aynı kefeye koyma huyundan vazgeçmelisiniz arkadaşım. Bence bu "Bilimselliğe" inanan birisi için çok kötü bir huy olmalı... Sonuçta diyorum, İnançta bireyseldir, yaşantılarda... yine de Saygılarımla...
-
Osmanlı laik,mi idi ?
Sormakta haklı olduğumu düşünerek şu soruyu sormak istiyorum: -Din mi Bilimle uğraşıyor (yok etmek için), Bilim mi Dinle uğraşıyor (yine yok etmek manasında)? Verdiğiniz tümceden, Bilim'in Din ile uğraştığını anladım ben. Oysa, daha önce, ki siz böyle bir iddiada bulundunuz mu bilmiyorum, bir çok ateist arkadaşımız, Din'in bilimle uğraştığını söylemişti? Bu Anlayışlarınızdan doğan kişisel bir farklılık mı? Eğer değilse, şunu açıkça cevaplamanızı istiyorum, çünkü gerçekten bende, anlatmak istediğinize dair bir anlamlandırma karmaşası oldu: "Bilim Dinle mi uğraşıyor? yoksa Din mi Bilimle uğraşıyor?" Ben Bilim'in "Soyut" kavramları ispatlamaya yönelik bir çabasının olduğunu düşünmüyorum. İnançlarda Soyut kavramlar üzerine yani "Bilişsel Zeka" ağırlıklı değil, "Duyuşsal Zeka" ağırlıklı kavramların anlamlandırıldığı bir alan olarak "Bilimin Konusu Olamaz" diye düşünüyorum... İkinci olarak: Yine Soyut Kavramları işleyen ve Duyuşsal Zeka ağılıklı bir alan olarak İnançta, Somut kavramları açıklamaya çalışan Bilim'e karışmamalıdır ve karışmazda diye düşünüyorum... Bakın burada bir arkadaşımız mutlaka şu soruyu soracaktır: "Madem İnançlar Bilim'e karışmıyor, niçin Dünyanın yaratılması, İnsanların yaratılması ile ilgili bilgiler sunuyor?". Bu soruyu, söylediklerimin sonucunda bir Ateistin sormaması imkansız (Kendimi Ateist arkadaşların yerine koyup, Ateizmi anlamaya çalıştığımda, ilk olarak bende bu soruyu sordum çünkü). Şöyle cevaplayayım, Dinler, bu konuları "Duyuşsal/Sezgisel Zeka" aracılığı ile yanıtlamaya çalışmışlardır. Yani bakın, Biz nasıl ki "Somut" bazı kavramları soyutlaştırıp, göründüğünden farklı manalara sokuyorsak, bu zeka işleyişi çerçevesinde ve bu zeka işleyişi ile kavranabilecek olan din'de aynısını yapmıştır. Somut olguları soyutlaştırmıştır. İnançlardan "Somut" ve "Bilimsel" veriler yani "Bilişsel Zeka" ürünü veriler beklemek bu yüzden mantıksız. Mesela biz nasıl ki "Bu adam Kafasızın teki" dediğimizde, o adamın kafasının olmadığını kastetmiyorsak, Dinde bunu böyle ele almıştır... Yada "Şu kız ne kadar sıcak kanlı" dediğimizde, "Isıtılmış Kana Sahip" bir kızdan bahsetmiyoruz tabii ki de... Bence Dinler bu şekilde ele alınıp, Din ile Bilim ilişkisi düşünülmelidir. Bence ikiside birbiri ile ilgilenmez... Aynı olgu ve olayları Biri "Bilişsel" ağırlıklı ("Sadece Bilişsel" değil, dikkat edin), diğeri "Sezgisel/Duyuşsal" ağırlıklı ("Sadece Sezgisel/Duyuşsal" değil, dikklat edin) olarak anlatmaya çalışmıştır...
-
Osmanlı laik,mi idi ?
Bakın sanırım Bilim konusnda aynı şeyleri düşünüyoruz. Elbette ki, bilimin ilerlemesi için "İnanç" bir kenara bırakılabilir (tabi gerekiyosa eğer)... Mesela diyorum ki hatta: diyelim ki, insanlar mesela insan klonlamaya karşılar. Tanrı'lık iddiasıdır diyerek... Ama insan klonlamak; çaresiz hastalıklara, organ nakline ve (özellikle organ mafyaları açısından) üretimine, hatta belkide kan üretimine çığır açacak nitelikte kolaylıklar ve yenilikler yaratıcaksa yapılmalıdır... Eğer Allah izin vermezse, zaten kimse kopya insanı canlı tutamaz diye inanıyorum inancım çerçevesince... Yani ben Eğer inancın bilime engel nüveleri varsa (ki ben olduğuna kesinlikle inanmıyorum) inançlı bir bilim adamı bunları bir kenara bırakabilir işini yaparken... İnançsız olması gerekmez... Mesela, İnançlı bir insanın "Bilimsel İlkeleri" kabullenemeyeceğini savunmuşsunuz, ben size çok çok basit bir örnek vereyim; Oktay Sinanoğlu, batının tanıdığı "En Genç Profesör" olarak anılan kişidir, kimyacıdır, bilim adamıdır. Kendisi hep, İşini hep "Gönlü" ile yaptığını ve başarısının altında bunun olduğunu söylemektedir... Yani birinci el ağızdan bir kimse söylüyor bunları. Kimyada Nobel ödülü almış, Bilimsel Nitelikleri ve Şartları kabullendiği ispat ve kabul edilmiş olan bu insan bizzat Tasavvufla ilgilendiğini ve Allah'a inandığını kendisi açıkça söylemektedir... Ben şahsen inanıyorum ki, İnançlı olmak Bilimyapmaya ve Bilimin koşullarını savunmaya engel değildir. Bilim pozitiftir, materyalisttir/maddecidir, evrimcidir... bunlar doğru ama, işini yapmak yani bilim yapmak ile inanç ayrı kategorilerdir. İnançlı bir insan olarak söylüyorum ki: Antropolji, Biyoloji, Anatomi vesair gibi bilimler bildiğim kadarıyla "Evrim" iddiasının sonucunda gelişen bilimlerdir... Bilimsel gelişme için "Evrim İddiası" tetikleyici bir teori ise eğer, yani bilimlerin ivmesini arttırıyorsa, İnançlı da olsa bir insan, Bilim yaparken "Evrim teorisi" üzerinden gitmelidir... İlla ki inanması gerekmez evrim teorisine... Nasıl ki sizin "Allah"ı anlamak için sarfettiğiniz çaba "Allah"a inanmanızı gerektirmiyosa ve "Allah"ı anlamak için bir Müslüman gibi hissetmeye çalışmanız sizi Müslüman yapmıyosa (ki ateist kimi arkadaşların Allah'ı anlama çabalarının bu şekilde olmadığı açıktır aslında), Bilimsel ilerleme için "Evrim" üzerinden yola çıkmakta insanı dinden çıkarmaz. Çünkü hala Allah'a inanıyorsunuzdur, yaptığınız şey sadece bilimdir, Maddedir... Ben buna inanıyorum... Yanlış mı sizce?
-
Osmanlı laik,mi idi ?
Eğer verdiğiniz cevap bana ise, benim cevabımda o yönde olacak... Ben hiç bir zaman "Dinimize Saldırana Bizde Saldırırız" gibi bir inancı paylaşmadım... Hiç bir yazımda da böyle bir inanç vurgusu yoktur... "Saldırı Mantığı"nı benimsediğimi iddia etmişsiniz ama öncelikle şu ayrımı yapmalıyız, gördüğüm kadarıyla bu mantıkta olan sizsiniz... Eğer yazılarımı dikkatli takip ederseniz, benim ise "Anlama" çabasında olduğumu görürsünüz. Ben kimseye "Haklı/Haksız" ayrımı yapmıyorum kesinlikle. Savaş Mantığınıda savunuyor değilim... Ben Cana Kast Edilmedikçe savaşmanın "Haksız" olduğunu düşünüyorum ve bunu "Kıvırma Çabası" adı ile niteleyemeyeceğiniz kadar da açık açık söylüyorum... Söylediğiniz kılıf, kişisel olarak ta beni ilgilendirmiyor. Diğer Müslümanlar ne düşünür bilemem ama ben bir dinin savunulmaya ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Çünkü Dinler insan değildir ve her insan ancak ve ancak kendi Anladıklarını savunabilir... Bundan fazlasını yapabilir misiniz sayın arkadaşım? Hiç kimse yapamaz... Hoşgörüden yana olduğumu söylüyorum, nasıl savaşçılıkla itham edebilirsiniz? Yunus Emre savaşçı mıydı? Arkadaşım, gelin böyle düşünen TÜM ZİHNİYETLERİ beraber yargılayalım olur mu? Bilimsel çabaları sonucu idam edilen yada Evreni anlama çabaları sonucu idam edilen her insan için duyduğunuz hassasiyeti emin olun bende duyuyorum... Ama beni bu mantıkla itham edemezsiniz... Ama şu var ki, gelin bir de şunu ekleyelim sizin mantığınıza ve arkadaşlarınızın mantığına "Müslüamnda olsa herkesin -Dünyayı Anlama Çabası- bilgi üretme sürecine katkıda bulunur, Müslümanlar yada İnançlı insanlar -Bilim Yapamaz- diye bir olgu, anlayış yoktur, Bilim Ateistlerin malı değildir..." Bence daha mantıklı, gerçekçi ve sizin anlayışınızdan daha evrensel oldu? Ne kadar "Bilimsel" bir tespitte bulunmuşum bilmiyorum ama "İnanmış Bir Müslüman" olarak insanların "İnançlarından dolayı birbirlerini yargılamayı" bende mantıksız buluyorum... Ama yine burada da bir şey ekleyeyim "İnançlılar Bilim Yapamaz, İnanç Bilime Karşıdır" gibi bir saplantıyada inanmıyorum... İnanmak eylemi ne kadar evrensel bir eylemse, Bilimsel çabalarda öyledir... Ben size yada başkasına "Anlayışsız" demedim hiç bir zaman... Ben kendimi de katarak, herkesin anlayabileceği kadar anlayabileceğini söyledim. Madem Bilimsel Mantıkla uğraşıyorsunuz, ki adınızda Bilimselci zaten, söylediğimin ne manaya geldiğini pek ala biliyorsunuzdur... Ama yine de şöyle özetleyeyim ben size. Uzun, orta ve kısa boylu olmak üzere üç arkadaş var ve bunlar potaya zıplamak istiyor... Hepsi boyları oranında ve yetenekleri çerçevesinde zıplayabileceklerdir. Hiç birisi daha fazlasını yapamaz... En kısa olanın, Uzun boylu olan kadar yükseğe zıplayamıyacak olması onu "Yeteneksiz" yapmaz sayın arkadaşım... Ayrıca İnsan kararları sadece "Bilimsel/Materyalist Mantık" yada daha Bilimsel tanımla "Bilişsel Zeka" ürünü değildir... "Duyusal/Sezgisel Zeka" ve "Psikomotor Zeka"nında ürünüdür kararlarımız. Hiç bir insan sadece "Bilişsel Zeka"yı kullanarak karar veremez... Veriyorsa bile, ki nasıl verebiliyor bilmiyorum; sanırım "Kalpsiz, Vicdansız, Ahlaksız, Ruhsuz" vs vs vs gibi tanımlamalar, o tip insanlar için kullanılıyor...
-
Kuran neye denir? neyin adıdır?
Beni suçlayamazsınız sevgili arkadaşım... ilgili yere yazmalısınız cevabınızı, yada en azından cevabı yazdığınız gün, eğer "cevaplıyacağım" yanıtınızın sorumluluğunu hissediyorsanız, buraya şuan yaptığınız gibi alıntılamalısınız... ha siz alıntıladım dediniz, silinmiş... onu bilemem... öyle bir şekilde yanlış anlaşılma varsa özür dilerim... saygılar...
-
Ateist?
Arkadaşım, insanları polemik yapmakla suçlaman için, öncelikle senin polemik yapmamış olman lazım anladın mı? Yazdığım yazıma, sırf inat olsun diye cevap verme çabasındasınız, çırpınıyosunuz. Söylediklerim açıktır. Yeterince düşünebilen her insan yazdıklarımı anlayabilecek kapasiteye sahiptir. Siz "Kur'an Hakkında Yazılan" her yazıyı "Kıırma çabası" "Lafı uzatıp konuyu dağıtmak" "Polemik yaratmak" vs vs vs gibi önyargılı okuduğunuz sürece polemik yaratan kişi olmaktan zatn kurtulamıyacaksınız... Bakın ben sizi anlamaya çalışıyorum, Beynin işleyişi konusunda yaptığınız açıklamaya da "Yalan" demedim. Açık açıkta "bilimsel çalışmalar" için belkide "Sezgisel Düşünce"den sıyrınılması gerektiğini yazdım... Dikkat ederseniz aradaki duvarı yıkmaya çalışan benim, duvar örmeye çalışan siz... Sadece kendinizi haklı görüyosunuz, size göre İslamı savunan hiç kimse Haklı değildir... Kur'an-ı savunmak size göre belkide yapılabilecek en mantıksız ve cahilce iştir... Kimi zaman bunu açık açıkta söylüyorsunuz hatta... Siz ve tüm diğer ateist arkadaşlarımız... Saygı duyuyorum... Ama ben diyorum ki, siz Gerçeği farklı algılıyorsunuz, biz farklı algılıyoruz... Kimin gerçeğe yakın olduğunu, imanın kimde olduğunu yalnız Allah bilir... Hepimiz Algılarımızın elverdiği kadarını anlıyoruz... Sanırım Huzursuzluğunuzun nereden kaynaklandığını anlamış olmalısınız...
-
Osmanlı laik,mi idi ?
Bu söylediğiniz eylemler Kur'an-la mı inmiştir yeryüzüne yoksa zaten var mı idi?
-
Ateist?
Tabii ki sen... Bak arkadaşım, böyle agresif olmana gerek yok... Sakin sakin konuşuyoruz şurda... İyi, peki komik olan ben olayım... Yalnız bir gerçek var ki, anlamak için tek bir adım bile atmayan sizsiniz... Ben söylediklerimin arkadasındayım arkadaşım... "Kalbin Hissetmesi" yada "Hissetmemesi" ile ilgili söylemek istediğim her şey ayan beyan ortadadır... Bunu anlamıyorsanız, bence Algılama düzeyinizi kontrol etmelisiniz ve bunu yaptıktan sonra korkmayın sevgili arkadaşım, çünkü doğal bir gerçektir ki: Herkes aynı şekilde algılamaz. Anlatmak istediklerimi anlayabilen zaten anlamıştır. Çelişkiye düştüğümü sanmıyorum, o sizin yanlış anlamanızdan kaynaklanıyo olabilir, lakin şu da var ki ben Tanrı tarafından gönderilmiş değilim, Anlatmak istediklerimi tam bir mükemmeliyet içinde anlatamamışta olabilirim. Eğer öyleyse, kusura bakmayın, bi eksiğimizde bu olsun... Kalbin hiç bir şey hissetmediği konusunda ise: hiç bir şey kanıtlayabilmiş değilsiniz... Çok amiyane bir örnek vereyim, Kalp hastası olan bir akrabamıza doktor aynen şunları öğütlemişti: Fazla Heyecan, Acı ve Üzüntü yaşamamalısın... Doktor yanılmış olmalı... Yoksa o akrabamız Beyin hastası mıydı? Alla allaaa... Ya bide sanırım "Heyecandan" kalbin duraklaması da bu duygunun sadece beyinde algılanmasından kaynaklanıyo. Kalp ile hissedilmediği için bu duygu, kalp sanırım alınıyo ve tekliyo... Evet, komik olan gerçekten benim arkadaşım... Kardeşimi Sende merak etme hiç bir açıklamaya inanmıyacaksın... Sayfalar dolusu yazsakta, senin yazmamızı istediğin, bizden duymak istediğin şeyleri yazmadıktan sonra hiçte inandırıcı gelmeyeceğiz sana... Sende böyle yapmak zorundasın, aksi takdirde söylediklerini yutmak zorunda kalıcaksın... Her babayiğit bunu yapamaz... Ama bunlar bir yana asıl söylemek istediğim şey şu? Hadi inanç ve vicdanın insanı arındıramayacağını düşünüyorsunuz, ki bir arkadaşımız sosyoloji, siyaset bilmem ne gibi bilimleri arındırıcı bilimler olarak addetti... Şunu sormak istiyorum: Forumdaki ateist arkadaşlarımız, aradığınızı bulmuş kimseler olarak, niçin huzursuzsunuz? şimdi bana "yok kardeşim, biz huzurluyuz" falan demeyin... Huzurlu olsaydınız eğer insanların inançların küçümsemez, bilgilerini "vıdı vıdı" olarak nitelemez, her insanı aynı kefeye koymaz ve her bilgiye değer verip, müslüman dahi olsa "siz pozitif düşünemezsiniz" anlamında ibareler kullanmazdınız... Kibirlenmezdiniz. Her şeyi bildiğinizi iddia etmezdiniz... Evet arkadaşlar, niye aradığınızı bulmuş insanlar olarak Huzursuzsunuz? Oysa insan sadece anlayabileceği kadarını bilebilir... Siz nasıl olduda fazlasını öğrendiniz? Ben öğrenemedim, öğretir misiniz?
-
Araplar bizi arkadan vurmadı
"Kaberat'ül Etrak"... "Türkler Mezarları" "Türk Mezarları" demektir... Yemen'in Araplar arasındaki diğer bir adıda budur... Gururla söylerler hemde... Yaklışık 90yıldır hiç bir arap, Atalarının yaptığının yanlış olduğunu söylememiştir şimdiye kadar yada araştırdığım kadarıyla ben pişman olduklarına dair tek bir ibare göremedim... Bilinen tek bir şey vardır ki: Osmanlı devleti Yavuz'dan itibaren Elinde bulundurduğu "Halifelik" ünvanını ikinci kez ama bu sefer Cihat ilan etmek amacı ile kullanmış ve hiç bir işe yaramamıştır. Tarihte Lübnan, Irak, İran, Suriye bize karşı PKK'yı desteklemişlerdir? Hangi İslam birliğinden bahsediyorsunuz siz? Bizim MİLLİ BİRLİĞİMİZ bize yetmektedir...
-
Osmanlı laik,mi idi ?
Yalanlarımıza karnın tok... Ben hep insan anlayabildiğince inanır derdim ama, ne yazık ki, bir de inanmak istediğine inanan veya işine geldiği gibi inanan kimselerde oluyormuş... Hayat anlayışıma bu kategoriyi katmama vesile olduğunuz için size ayrıca teşekkür ederim...