Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Hayır, Kitap demiyor, siz diyorsunuz arkadaşım... Bu muydu? Sabırla takip edeyim dedim ama, sonuçta ortaya çıkan yargınız bu muydu? Sayın Haksöz/Katakuta madem ki Ayetlerin nasıl ele alınacağı hakkında yukarıdaki bir iletinizde olduğu kadar iddialısınız, niçin NİSA suresini böyle parçalayarak ve yek bir ayeti, sanki Kur'an "Katilleri Destekliyormuş" izlenimi yaratarak veriyorsunuz? Sizin ne yapmak istediğinizi ve nasıl bir yol izlediğinizi belirtmiştim. Göz ardı ettiğiniz bir çok husus var. Ama ben sadece Nisa suresinin ilgili ayetlerini vereceğim. Yalnız sizinle ilgili şöyle bir kanım var: belki Kur'an-ı okumuşsunuz, bilgi birikiminiz de var... Ancak gizil bir art niyetinizde var. Yani sizin yaptığınız "Gerçekleri ortaya çıkarma çabası" değil... Öyle olsaydı, ayetleri hep işinize geldiği gibi yorumlamazdınız. Haksöz olduğunuz dönemde de "Kur'an-da Çelişkiler" başlığı altında yaptığınız Kur'an-dan alıntılar hep bu şekilde ve mesnedsiz, zatende gerekli cevapları almışsınız o dönemde hep ve görmezden gelmişsiniz tüm cevapları, kaçak dövüşmüşsünüz... Neyse, asıl meseleye gelelim artık... Nisa Suresi: 69 Allah'a ve resule itaat eden kişilere gelince, bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdikleriyle beraberdirler. Peygamberlerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hayır ve barışı sevenlerle. Ne güzel dosttur bunlar! 70 Böylesi bir beraberlik Allah'ın lütfudur. Herşeyi bilici olarak Allah yeter. 71 Ey inananlar! Savunma tedbirlerinizi alın. Gerektiğinde de bölükler halinde hareket geçin yahut toplu halde savaşa çıkın. 72 İçinizden öylesi de var ki, ne olursa olsun ağırdan alır. Size bir musibet gelip çatarsa şöyle diyecektir: "İyi ki onlarla birlikte şehit olmadım. Allah bana lütufta bulundu." 73 Eğer size Allah'tan bir lütuf erişirse o -sizinle kendisi arasında hiçbir sevgi yokmuş gibi- şöyle diyecektir: "Keşke ben de onlarla olsaydım da büyük bir başarı kazansaydım!" 74 O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda öldürsün. Kim Allah yolunda öldrürür, öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükafat vereceğiz. 75 Size ne oluyor da Allah yolunda ve "Ey Rabbimiz bizi, halkı zulme sapmış şu kentten çıkar; katından bize bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder!" diye yakaran mazlum ve çaresiz erkekler, kadınlar, yavrular için savaşmıyorsunuz! 76 İman edenler Allah yolunda savaşırlar; küfre sapanlarsa tağut yolunda savaşırlar. O halde, şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç kuşkusuz, şeytanın tuzağı çok zayıftır. .... Ayet açıktır ki savaş sırasındaki mücadelelerden bahsediyor. Bir insanın masum bir kişiyi öldürmesinden ve bunun mükafatlandırılacağından bahsetmiyor... Kötülüğün mükafatlandırılacağından bahsetmiyor. Bir saldırı karşısında savunma tedbirleri alınmasını, müdafaa yapılmasını ve mücadelenin Allah yolunda verilmesini, şehit olunacaksa veya öldürülecekse, kişisel nedenlerle değil, Allah için yapılmasını öğütlüyor. Aleni bir katilin öldürmesinin mükafatlandırılacağından bahsedilmiyor. Bu yorum sadece sizin art niyetinizden kaynalanmaktadır. Ve bunu zaten ortaya koymuştuk... Sizde iddianıza koşut olarak bir ayet getirme çabasına girmişsiniz ama bunu yapılabilecek en uydurma ve etik dışı şekliyle yapmışsınız. Biraz dürüst olmanızı umuyorum... Ama hep umduğumla kalıyorum... Saygılarımla...
  2. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Amacım işi sulandırmak değil. Siz Felsefelerin Bilimsel temelli olduğunu söylediniz, benim de buna bir lafım yok zaten; Felsefeler (Metafizik hariç) Bilimsel Temellidirler... ama siz Bilimsel olan Felsefelrin "İnançların Soyut Kavramlarını" yada en azından "Tanrı"yı "Yok Sayacağını" iddia ettitiniz. Bende bu "Yok Sayma" işini yalnızca Ateizmin ve Materyalizmin yaptığını belirtmeye çalıştım. Tabi birde Nihilizm "Tanrı"yı reddeder. Ama yine Bilimsel Temelli olupta bir Tanrı'nın Varlığını kabul eden Felsefeleri ortaya koymak istedim, o kadar... Bilim konusunda yukarıda söyledikleriniz daha açık ve net, genel olarak katılıyorum. Bu konuda bir anlaşmazlığımız pek yok. "Bilinemezcilik/Agnostisizm" konusunda ben sizin kadar katı değilim yalnız. Tanrı ile bir bağ kurmak istediklerini sanmıyorum. Tek anlaşamadığımız nokta ise "Yok Sayma" meselesi... Ya bunu tartışmaya devam edip, birbirimize kabul ettirmeye çalışıp olduğumuz yerde kalacağız. Yada birbirimizi öyle kabullenip diğer aşamaya geçeceğiz. Çünkü ne siz, ne de ben bu konuda birbirimizi pek anlamıyoruz... Bilim'in algılayamadıklarını "Yok Sayması" konusunda şöyle bir ifade kullanayım o zaman: Ben Bilim'in "Algıladığı Materyalleri Konu Edinir" tanımından dolayı, Algılamadığı konularda bir yargısının olduğunu düşünmüyorum, çünkü en baştan konusu değil... Siz şunu niteliyorsunuz: "Tanrı, Ruh gibi Kavramlar "Maddesel" kavramlar değildir. Deneye tabi tutulamazlar. Varlığı İspatlanamaz. Bilimsel değillerdir." Bu açıdan size katılıyorum... devam ediyorsunuz; "...Bu yüzden Bilim bunları en baştan yok sayar."; Eğer Bilim, Ruhsal varlıkları açıklama çabasına girmişte, herşeye rağmen algılayamamış ve bunun sonucunda "Yok Saymış" ise, dediğiniz doğru olabilir. Ama ben Bilim'in hiç bir zaman bu gibi kavramlarla ilgilendiğini düşünmüyorum. Hiçbir zaman bu kavramlarla ilgili bir yargıya varabileceğini de düşünmüyorum. Bu kavramlarla ilgilendiğini de düşünmüyorum. Bu kavramlarla ilgilenen "Felsefeler"dir. Eğer bilim ilgileniyorsa, ilkelerinden ziyade yargılarını öne koymak lazım. Bilim'in Soyut Kavramlar (Tanrı/Ruh) hakkında yargıları nelerdir? Bilim verilerini kendisi açıkladığı gibi, bir felsefeye ihtiyaç duymadan bu konuda da deneyler yapmış, algılamaya çalışmış ve kendisinin bilgi vermiş olması gerekir. Ki Bilimin bu yargılarını yeniden tartışmak bu kavramların anlamlarını da açıklamamızı gerektirir, ki konuda uzadıkça uzar. Siz "Bilim Tanrı'yı Yok Sayar" derken "Materyalist Felsefe"nin düşüncesini söylüyorsunuz, Bilim'in değil. Tanrı'yı kabul eden felsefelerde bilimle hareket edebiliyor. Benim anlatmak istediğim nokta bu. Siz derseniz ki "Materyalizm Bilimsel Temelli Bir Felsefedir, Bilimseldir, Bilimle Hareket Eder ve Bilim Verileriyle Akıl Yürüterek Tanrı'yı -Yok- Sayar." bu görüşünüze aynen katılıyorum. Ama derseniz ki "Materyalizm Bilimsel Temelli Bir Felsefedir, Bilimle Hareket Eder ve Tanrı'yı -Yok- Sayar, Bu Yüzden Bilim'de Tanrı'yı -Yok- Sayar." bu görüşünüze katılamam. Çünkü Materyalizm gibi Bilimle birlikte hareket etmesine rağmen Tanrı'yı kabul eden veya en azından bilinemeyeceğini düşünen birçok Felsefe akımı var ve hepsi Bilimseller, çünkü Maddeden yola çıkıyorlar (Bilimsel olmaları için bunu öngörmüştünüz). Eğer Bilimsel değilseler -Tek Bilimsel Felsefeler- "Materyalizm-Ateizm-Nihilizm" olmak zorunda, diğerleri Bilimsel olmamalı ve değildir size göre. Siz "Tanrı ile Bağ kurmak istiyorlar" desenizde, o felsefelerde Materyalizm'i bir şekilde "Katı" olmakla eleştiriyorlar. Haklılık payları da oluyor. Eğer "Bilim; Felsefelerin Toplamı" ise (Bunu da siz nitelemiştiniz); öyleyse diğer Bilimsel Felsefelerin de Bilim'e nasıl baktığına ve Tanrı'ya nasıl baktığına da eğilmek lazım. "Bilim Felsefelerin Toplamıdır" deyip, diğerlerini "Tanrı ile Bağ kurmaya çalışmakla" itham etmek, pek yerinde olmuyor bence. Yalnızca Materyalist açıdan bakmamalıyız... Yalnız Materyalist bakarsak Bilim'e, söylediklerinizde yerden göğe kadar, son derece haklısınız ama o zaman bu görüşün "Materyalizm'in Bilim Anlayışı" olduğunu belirtmeniz gerekir... Bilimle hareket eden diğer Felsefelerde var. Ve siz şuan "Bilim"in bakış açısını değil, Materyalizm'in "Bilim" anlayışının bakış açısını yansıtıyorsunuz. Bir Agnostist'e göre Bilim "Bilinemezcidir" Tanrı konusunda. Bir Panteist'e ve Panenteist'e göre Bilim "Tanrı'yı kavramada yada O'na ulaşmada bir yoldur.". Bir Deist'e göre "Bilim Tanrı'ya, Tanrı Bilim'e karışmaz. İkisi de vardır.". Şimdi ya "Bilim Felsefelerin Toplamıdır" görüşünden vazgeçip "Materyalizm"in tek "Bilimsel Felsefe" olduğunu söylemelisiniz; yada o görüşü savunmaya devam edip, diğer Felsefelerin Bilim'e ve Tanrı'ya nasıl baktıklarına da eğilmeliyiz... Bence bu "Yok Sayma" konusunda anlaşamayacağız böyle giderse. O yüzden birbirimizi böyle kabul edip diğer konuya geçip ilerleyelim derim ben. Çünkü ben diğer felsefelerin görüşlerini yok sayamıyorum. Sizde Materyalizm'in Bilim anlayışından öteye gitmiyorsunuz, "Yok Sayma" yerine "Bilemez"i koyamıyorsunuz çünkü... Gelin şöyle yapalım: "Bilemez=Yok Sayar=Görmezden Gelir". Ve bu konuyu geçelim... Saygılarımla...
  3. Arkadaşım, İnsanları kötülemek için "Arap" nitelemesinin kullanılması, Yemen Cephesi'inde, Suriye Cephesinde, Kanal Cephesinde, Mısır Cephesinde Arapların Osmanlı ordusuna yaptıklarından sonra kullanılmış bir nitelemedir. Zira o dönemden sonra Siyah renkli hayvanlara "Arap" adı verilmeye başlanmıştır. Osmanlı döneminde aşağılanan tek topluluk Türkmenler (Oğuzlar, Türkler, Yörükler) olmuşlardır. "Türk" adı küçümseme kelimesi olarak kullanılmıştır. Zira Arap memleketleri "Kutsal Toprak" adı ile anılarak, Osmanlının ekonomice kötü olduğu dönemlerde bile ödenek ayrılmıştır devamlı oralalara... Osmanlı Şeriate Dayalı bir yönetim değildir. Çeşitli alanlarda çeşitli uygulamaları kabullenmiştir. Bu başka konularda anlatılmıştır. Bence sizde araştırın okuyun...
  4. Arkadaşım ben bir teklifte bulundum siz bana kalmış fıkıh dersi veriyorsunuz.Sizin söyledklerinizi burda hiç bir müslüman kabul etmez.Dolayısyla sizi muhatap kabul etmiyorum Sevgili Katakuta arkadaşım, siz "Haksöz" olarak yazılarınızı yazarken Müslüman olduğunuz!!! dönemde de Hasanlorke'nin söylediklerinin aynısını söylüyormuşsunuz. Zira Bakınız; http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=208376 Hangi Müslümanın Hasanlorke'nin söylediğine inanıp inanmaması, destekleyip desteklememesi önemli değil. Önemli olan Gerçekleri söyleyebilmektir. Siz "Haksöz" iken, Müslümanlıktan "Diğer Müslümanlar sizin söylediklerinizi kabul etmiyor" diye mi vazgeçtiniz? Diğer Müslümanlar kabul etmiyor diye Hasanlorke bu söylediğinden vazgeçmeli mi? Dolayısıyla Hasanlorke'nin "İslam" olduğunu söylemesi ve bu konuda fikir sunması, sizin onu muhatap almanız için en geçerli tek sebeptir. "İslam'ı gerçekten anlayanlar Çoğunluk Müslümanlardır" gibi bir tanımlama ve yargı yoktur ve olamaz. O yüzden Hasanlorke'nin de İslam'a dair düşüncelerini duymak ve muhatap almak zorundasınız. Diğer bir açıdan şu var ki; Bu gibi uydurma hadisler, yönetimlerin "Halkı, devlete kayıtsız şartsız bağlı kılmak" ve "Yönetimi Eleştirilemez/Sorgulanamaz kılmak" için uydurulmuştur. Bu tür Hadislerin niçin uydurulduğu veya dinin nasıl "Eleştirilemez" olarak kabul "ETTİRİLDİĞİ"ne dair şuradaki yazı belki size yararlı olabilir: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=443617 Hatta o iletimin konuyla ilgili olan alıntısı şöyledir: Merak etmeyin arkadaşım, Hadisleri ve Ayetlerin bende sorguluyorum. Bunu bi çokdefa açıklayarak belirttim. Sizin yada Haksöz (Katakuta) arkadaşın neye inandığı beni ilgilendirmiyor. Ben sadece Haksöz (Katakuta) arkadaşımızın, Forumda sergilediği Müslümanlıktan Dinsizliğe Geçme Sürecini gerçekçi bulmuyorum. Zira bunu verdiğim linkte belirttim. O yüzden o konuda daha fazla konuşmaya zaten gerek yok. Oyundur bu, bir psikolojik yönlendirmedir. "Ben Böyleyken Böyle Oldum, Haydin Sizde olabilirisiniz Doğru Olan Bu?" demek amacıyla yapılmış bir oyundur. Öyle ki değişim çok kısa zamanda olmuş... Bunlar neyse, ama Hadislerin nasıl uydurma oldukları ve ayetlerin nasıl saptırıldığı konusu, o ayet ve hadislerin yönetimlerce hangi manalara sokulup, nasıl kullanıldığı ile ilgilidir. Ve bu tesbiti yapan da Tarihtir. İnsanları kolayca yönetebilmek için Din Kullanılmıştır, Hadisler Uydurulmuştur. Tarihin ortaya koyduğu verilerin toplamı bunu ispatlar. Benim tuhafıma giden şey ne biliyor musunuz? Bu söylediklerimi, Sevgili arkadaşımız "Haksöz" olduğu dönemde pek ala iyi bilirken ve açık açık söylerken, nasıl olmuşsa Katakuta olduktan sonra artık tamamen unutmuş ve aksini söyleyebilmiştir. Biz böyle bir olaya, Eğitim Psikolojisinde "Öğrenme Gerçekleşmemiş" tesbitini koyarız, çünkü "Öğrenme" olayı geriye doğru gerçekleşmez. Hep ileriye doğru olur. Ve Anlamlandıramadığınız, Örgütleyemediğiniz bilgileri unutursunuz. Yani Katakuta "Haksöz" iken, benim söylediğim tarihsel yargıyı bir yerlerden okumuş ve buraya alıntılamış, Katakuta olduğu zamanda unutuvermiş... Ki Eğitim Gerektiren böyle bir yargıyı İnançlı olduğu halde söyleyebilmek kolay bir iş değildir çünkü. Bu halde karşımıza tek bir sonuç çıkıyor ki o da; bir oyun sergilenmiş... Ve Katakuta arkadaşımız "Psikoloji" ilminden gerçekten anlıyormuş, ama unutmuş... Ayrıca bunları söyleyebilmek için Müslümanlıktan Dinsizliğe geçmek gerekmiyor. Eğer Bilim'e inanıyorsanız, İnançlı iken de bu yargıları yapabilirsiniz. Zira ben bunun örneklerini çokça verdim. Dinsizlik yerilecek bir şey değildir, küçümsenecek bir şey değildir ancak övülecekse bu şekilde övülecek bir şey de değildir... Saygılarımla...
  5. Arkdaşım Haksöz iken uygulamanız şöyleydi ki: önce Hadislerin hepsinin uydurma olduğunu söylemiştiniz, sonra sünneti yalanlamıştınız, sonra peygamberi yalanlamıştınız, en sonunda da Kur'an-ı yalanlayarak değişiminizi! tamamlamıştınız ve dinsiz oluvermiştiniz birdenbire. Ve ben bunun ne olduğunu bir konuda alıntıları ile belirtmiştim ama Haksöz ondan sonra bir daha girmedi. Haksöz profilinizden gidip "Hadisler" hakkında "Buhari'nin uydurmaları" dediğinizi ve bunu kendince ispatladığınızı göreceksiniz. Burada ne çıkacak karşımıza? "Hadisler Yalandır, Uydurmacadır" derken şimdi "Gerçek Olduklarını" mı savunuyorsunuz?... Söylemek istediğim sizce Fıkıhçıların "Dinden Dönen Öldürülmelidir" tesbiti "Hadisten" yola çıkılarak yapılmışsa, demektir ki o hadis yalan/uydurma olduğu için Hz. Muhammed ve Kur'an masumdur. Gördüğünüz gibi "Dinden dönenin öldürülmesi" kanununu meşru kılan tek şey bir "Hadis"dir. Ki siz Hadisleri "Haksöz" olduğunuz dönemde "Tamamen Reddetmiştiniz". Yani "Buhari'nin Uydurmaları" olduğunu söylemiştiniz. O yüzden sizinde bir karar vermeniz gerekiyor; bu hadis uydurma mıdır yoksa gerçek midir? Uydurma ise Hz. Muhammed ve Kur'an masumdur. Size göre gerçek ise eğer Haksöz ile Katakuta arasında baya bir aşılamaz çelişki var... Diyebiliriz ki "İşinize geleni savunuyorsunuz." Profilinizden alıntılıyorum, belki silebilirsiniz diye: Burada sözünü ettiğim iletim var: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=439691 Burada Haksöz olduğunuz zaman göndermiş olduğunuz bütün iletileriniz mevcuttur, hepsini inceledim: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...sult_type=posts Böyle bir iletiyi yazmak istemezdim ama bence insanlar "İnanmak İstediklerini" değil "Gerçek Olanı" savunmalılar. Saygılarımla...
  6. Bunu şöyle ele almak lazım sevgili La-Boheme; Sen şu an inanmayan bir insan olarak Hıristiyanlık, Müslümanlık, Yahudilik açısından "Günahkarsın". Bu senin için "Dünyada bir ceza almanı" gerektirmez ve bu yüzden sana dünyada bir ceza verilemez. Yani kimse seni "Niçin inanmıyorsun" diye yargılayamaz. Kısaca senin "Günahkarlığın" öteki dünya için verilmiş bir etikettir. Sende öteki dünyaya inanmadığın için senin açından haksızlık yada haklılık gibi bir durum söz konusu değildir. Böyle bir kaygının olmaması lazım. Çünkü Dinlerin bu konudaki nitlelemeleri açık; "Bana inanmıyorsan, seni yarattığım cennete almam.". E sen böyle bir yargıya inanmadığın için, "Günahkar" olup olmamak senin umrunda olmamalı değil mi? Ama Maddesel olan bu dünyada iyi bir insanın sırf inanmıyor diye cezalandırılması konusunda elbette haklısın... Saygılarımla...
  7. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Tanım doğru ancak "Yok Sayma" konusu biraz esnek. Algılamadığını yok sayması yüzeysel bir yargı. "Kesinlikle Yoktur" yada "Kesinlikle Vardır" gibi bir yargıda bulunması söz konusu değildir. Bilemez çünkü. "Yok Sayan" şey Materyalizm'dir. Bilim "Bilinemez"cidir. Bu yüzden ilgilenmez, ilgi alanı değildir. Tabi bu anlamda en fazla şöyle denilebilir: "Görmez". Bunu niteler bir anlamda "Görmediğini Yok Sayar" diyorsanız yine bu "Bilinemezcilik"i doğurur. "Olumlu/Olumsuz Etkileşimi Ortaya Koyar" manasında söylemek istemiştim. Mesela Araplardan, Türklere geçen "Kölelik" yapısının tarihsel tahlilini yapar, bunu belirtir ve kökenini ortaya koyar... Bu Olumlu/Olumsuz sonuçta bir etkileşimdir. Ama dediğiniz gibi bunun tartışmasını Felsefeye bırakır. Bu açıdan haklısınız. İşte bende bunu diyorum. Felsefeler "Bilim"in sunularını kullanır. Bilim'e muhtaç haldedirler. Onun verileriyle hareket ederler. Yukarıdaki yazılarımda hep bunu niteliyorum. Ama her felsefenin vardığı sonuç size göre bilimsel olmamalıdır o zaman. Mesela Panteizm, Deizm falan da "Bilimsel" olmamalıdırlar. Ancak bu Felsefeler "Bilim" ile içiçedirler. Şöyle ki: *"Panteizm" Bilime karşıt değildir ve bir Tanrı varlığını yani Manevi bir gücün varlığını kabul eder. "Tabiatçı Panteizm" tek gerçekliği tabiat olarak algılar ve Tanrı Tabiatın özünde vardır. işleyişinde ve deviniminde Tanrı mevcuttur. Bu yüzden Bilim'in Maddeyi ele alması kadar gerekli bir çaba olamaz. Tanrı'nın iki özelliği vardır, Doğa'nın kendisinde bulunarak "Değişken/Devinimsel Niteliği", -Doğa'nın Devinimini Başlatan- ve -Evrenin Bilincinde Var Olan- olmak üzere Tanrı'nın "Değişmez Niteliği". Tanrı zaten kendisi Maddenin özünde olduğu için Bilim ayrıca desteklenmelidir. Çünkü Tanrı hem Tikel hem-Tümel, hem Sonlu-hem Sonsuz, Zamanın ve Evrenin hem İçinde-hem Dışında, hem Değişken-hem de Değişmezdir. Bakın siz bu bilgiyi "Çelişki" olarak ele alıyorsunuz ancak, Panteistler hiçte öyle düşünmüyor. *Yine Deizm'de Bilime karşı değildir. Deizmin en güçlü tarafı katı bir şekilde "Akılcı" olması olduğu gibi en zayıf yanı da budur. Yine de Avrupa'da Hıristiyan Kiliselerin "Bilim"den ellerini çekmeleri "Deizm"in mücadelesi ve çabası ile olmuştur. Ayrıca Deizm Laikliğin gelişmesinin en temel dayanaklarından birisi de olmuştur. Deizm'e göre Tanrı Evreni yaratmış ve geri çekilmiştir. Yani Deizm'de "Tanrı Evrenin Dışına Sürülmüştür". Tanrı evreni yarattıktan yada daha doğru bir tanımla "ilk devinimi sağladıktan sonra" bile evrenin işleyişine vs. karışmadığını, bu yüzden kimsenin Tanrı adına bilime engel olamayacağını savunmuşlardır. Kiliselerin Bilimden el çekmeleri ve Laisizm, Sekülarizm bu Felsefenin çabaları ve etkileriyle var olabilmiştir. *Agnostisizm ise "Tanrı'nın var olup olmadığının bilinemeyeceğini" düşünür. Ve Önceki "Materyalizm, Bilim ve İnanç Diyaloğu"nda da belirtmeye çalıştığım gibi, Bilim'in eğer bir Dünya Felsefesi olacaksa, yani görüşlerini açıklayacak ve yorumlayacak bir Felsefeye ihtiyaç duyuyorsa, bu Felsefe "Materyalizm" değil "Agnostisizm" olmaktadır kesinlikle. Gerçi Bilim'in bir Felsefeye ihtiyaç duyması gibi bir gereklilik olduğunu sanmıyorum ama varsa eğer Agnostisizm, aynen Bilim gibi "Algılamadığı" şeyin varlığı yada yokluğu hakkında "Bilinemezci" olduğundan yani "İlgilenmediğinden/Ele almadığından" ve Bilimselliğe en az Materyalizm kadar önem verdiğinden Bilim ile Agnostisizm, Materyalizm ile Bilimin birlikteliğinden daha tutarlı bir birliktelik sağlamaktadır. Çünkü Materyalizm Bilim'in algılamadığı şeylerinde yorumunu yapmaktadır. Agnostisizm ise aynen Bilim gibi düşünerek o Soyut Kavramlarla ilgilenmemekte, bilinemez olduğunu düşünmektedir. *"Panenteizm" ise, yine önceki iletimde belirttiğim "Evrim"e inandığı halde Tanrı'nın varlığını kabul eden bir görüştür. "Evren" ve "Evrim" ile birlikte yine bir Tanrı'nın varlığını kabul eder. Bugün bu felsefeye göre Madde "Cansız"dan başlayarak "Canlılaşmış" Evrim ile olan "Gelişim" sonunda da belki de daha üst seviyedeki "Tanrı"ya ulaşacaktır. Mesela bunula ilgili şöyle bir teori var. Dünyadaki yaşam Cansızdan Canlılığa doğru süregelmiştir. Bugün dünyayı 3boyutlu algılayan ve en ileri Zeka'ya sahip olan İnsan, gelecekte 3boyutun üstünü algılayabilecek bir yapıya ulaşacaktır ve sonunda Tanrı'ya ulaşacaktır. Kimi filmlerde Dünyadaki Evrimi kendi organizmaları ile başlatan "Uzaylı" yaşam formları bedenen insana benzemekte ancak yine de bedensel ve zeka olarak çok üst düzey bir yapıda olarak resmedilmektedir. İnsan evriminin sonunun oraya varacağı ima edilmektedir. Mesela bu yaratıklar "Telepati" ile anlaşmaktadırlar, bugünde insanlardaki "Telepati" yeteneğinin "Gelişme Aşamasında Olduğu" düşünülmektedir. Evrim'e inanan bir Felsefenin "Bilim"i benimsememesi, Bilimsel olmaması imkansızdır. Ayrıca bir Tanrı inancına da sahiptir bu Felsefe. Bakın Tanrı-Madde-Bilim ilişkisi açısından sadece bu dört Felsefeyi ele aldım. Bunlardan hiç birisi olmamama rağmen hepsiyle birlikte ortak yanlarım da var. Panteizm'in "Tanrı-Evren-İnsan Birliği" anlayışı ile benzerliğim bulunmaktadır. Deizm'e oranla "Tanrı'nın Kader anlayışının" Müslümanların bugün anladığı "Alın Yazısı" gibi bir anlamda olmadığını düşünüyorum. Agnostisizm ile koşut olarak ta "Bilim"in Tanrı'yı "Bilemeyeceği"ne inanıyorum. Panenteizm ile bir birliktelik olarak ta "Evrim" konusunda emin değilim ama Ruhsal/Tinsel/Tözel olarak varlıkların Tanrı'ya ulaşma çabasında olduklarını hissediyorum. Bunlar birbirleri arasında bir çelişki yaratmamaktadır bence. Siz Çelişki olarak görsenizde "Tanrı" ile "Bilim"in bir arada olup olmaması yada İnanç ile Bilim'in birbirlerini nitelemesi gibi bir durum söz konusu değildir. Bu yüzden bir insan Bilime inandığı kadar da Tanrı'ya inanabilir. Daha önce söylemiştim; "Kola içen bir insan Ayran içemez, Ayran içen insan Kola içemez." gibi bir mantık yoktur. En azından ben böyle düşünüyorum. Metafizik Felsefeye değinmemeniz yerinde olmuş sevgili arkadaşım. Zira öncelikle ben "Metafizikçi" bir yapıda değilim. Ben Metafizik Felsefeyi "Dinlerin Doğmalaştırılmış Hali" olarak görüyorum. Yani Maddeden değil, yalnızca "Dinlerden ve İnançlardan" yola çıkıyor. Maddenin varlığını kabul etmiyor. Ben ise Maddenin var olmasını önemsiyorum. Çelişkilerim var mı bilmiyorum, yani siz "Çelişki" olarak neyi adlandırıyorsunuz bilmiyorum ama ben düşündüklerimde Çelişki göremiyorum. Çünkü gördüğümüz gibi "Metafizik" felsefeden başka diğer "Bilimsel Felsefeler" yani "Maddeden Hareket Eden Felsefeler" arasında da "Tanrı" görüşüne sahip Felsefeler var. Yani Bilimsel olmak "Tanrı" inancının varlığına engel değil. Materyalizm'in Bilimin verilerini kullanma çabası takdire değer ancak Bilim'in Tanrı ile olan ilişkisini (ki zaten bu konuda bir yargısı olmadığı için) "Agnostisizm" yansıtmaktadır. Bilim Tanrının varlığını yada yokluğunu bilemez. İşte bu yüzden ben Materyalist Felsefeye inanan bir insan değilim. Bu "Madde"ye inanmıyorum demek değil. Materyalist Felsefeye inanmıyorum. Çünkü diyorum ya, "Tanrı Hakkında, Bilim'e Dayanarak Yargıda Bulunuyor.". Bu "Bilim'e Dayanarak Tanrı'yı İspata Çalışmanın" karşıtı ama aynı çabayı niteliyor. Yani yanlış alanda savaşıyorlar. Oysa Bilim her iki çabaya da girmiyor aslında... Yazım uzun olduysa ve yorduysam sizi yine kusuruma bakmayın ancak, kabataslak nitelemeler birbirimizi yanlış anlamamıza neden oluyor. O yüzden her yönüyle ele almak bence daha yararlı oluyor. Saygılarımla...
  8. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Bu iletinizde diğer belirttikleriniz hakkında söylemem gereken pek bir şey yok. Ama bilgimi yada kültürümü ispat etme yada kabul ettirme gibi bir kaygım yok... *Bilimler inançların soyut kavramlarını algılamıyor. Bu yüzden varlığını yokluğunu inceleyemez, ortaya koyamaz. *Sosyal Bilimler "Toplumları" ve "İnsanı" inceler temel olarak. İnançların Soyut kavramları ile ilgilenmez. Yok sayma yada var kabul etme gibi bir kaygısı yoktur. Ama Sosyal Bilimler İnançların Toplumlara olan olumlu/olumsuz etkilerini inceleyebilmekte ve ortaya koyabilmektedir tabi... *Bilim Felsefesi ile Materyalizm aynı şey midir; bu konu tartışılır ama "Materyalizm" İnançların Soyut kavramlarını Kesin Bir Dille Reddediyor. **Takdir edersiniz ki, Materyalizm'i kabullenmeyen biri olarak Materyalizm'in "İnançları" reddetmesi benim için pek bir anlam ifade etmiyor. Çünkü Materyalizm ile bakış açımız farklı. Bende Bilim'in sonuçlarına eğiliyorum, kabul ediyorum ancak o Soyut kavramların varlığını yada yokluğunu ispatlamak gibi bir eğilimim, Bilimin sunularını kullanarak o konuda bir yordama yapmam gibi bir ihtiyacım olmuyor. Doğal bir devinimin sonucunda deprem olduğu zaman "Allah cezalandırdı" demek bana çok mantıksız geliyor. Çünkü Bilim bu konuda beni doyurabiliyor ve İnançtaki bu tür mantıksız nitelemelerin de nereden kaynaklandığını görebiliyorum. Bilimin ispatlayabildiği hiç bir şeyde başka birşeyin açıklamasına ihtiyaç duymuyorum. Bu yüzden Bilim'i "Madde"yi anlamada kullanıyorum ve Bilimin "İnancın Soyut Kavramlarını Nitelemediğini" biliyorum İşte Materyalizm ile aramızdaki tek fark bu bence. Materyalizm Bilim'in sunularını kullanarak İnançlar hakkında bir hükme varıyor ve varılabileceğine inanıyor; bense Bilim kullanılarak İnançların soyut kavramları hakkında doğrulama/yanlışlama gibi bir hükme varılabileceğine inanmıyorum ve böyle hükümlere varamıyorum. Materyalizmce çıkarılan hükümleride anlamlandıramıyorum, bana anlamlı gelmiyor... Materyalizm'in İnançlrı yanlışlamsı, Bilim'in yanlışması ihtiyacını doğurmuyor. Çünkü Bilim, Felsefelerden ve maddeden bağımsız olmaya uğraşırken Felsefenin yargılarına bağımlı kalamaz diye düşünüyorum. Bilim Tarihi ve Bilimlerin Sınıflandırılması bende bu yargıyı oluşturuyor. Az ve öz konuşamadığımın farkındayım. Ama bunu kasten yapmıyorum. Parmaklarıma gelenleri yazıyorum sadece. Bakıyorum laf uzamış gitmiş. Başka konulara girmemin nedeni (ki bu istemeden oluyor) bir konuyu her yönüyle ele alma gerekliliği hissetmemden doğuyor. Birilerine bişeyler öğretmek göreviniz ise eğer, zamanla bunu yapmak gerekliliği hissediyorsunuz ve buna alışıyorsunuz istemeden. Ayrıca şu var ki, kavramların neleri nitelediklerini, aralarındaki ufak farklılıkları bilmek benim için bir zorunluluk oluşturuyor. Hepsini bildiğimi tabii ki iddia etmiyorum ve edemem de ama yenilerini de öğrenmek benim vazifem. Zaten burada bana bu yüzden çok yardımınız dokunuyor. Mesela Bilimsel Dünya Görüşü ile Materyalizm'in aynı anlama geldiğini sizden öğrendim... Yani Kültürlü olup olmadığımı bilmiyorum ama nitelediğiniz gibi bunu yansıtmak yada hissettirmek gibi bir kaygım yok. Önceki iletinizde saydığınız insana dair aslında benim yargılarıma bakarak o nitelediğiniz insan hakkında bir yorum yapabilirsiniz zaten. Din bölümünde de nasıl bir din anlayışına sahip olduğum bellidir. Saygılarımla...
  9. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    İşte "Toplu Monolog"a bir örnek daha. "Toplu Monolog" tümcesi "Monolog Yapmak" gibi bir itham değildir. Size "Monolog Yapıyorsunuz" demiyorum. "Toplu Monolog" Jean Piaget'in "Gelişim Dönemleri" Kuramının bir tanımıdır. Çocuklar "İşlem Öncesi Dönem"in ilk yıllarında Toplu Monolog adı verilen bu konuşma türünü yaparlar. Toplu Monolog tipi konuşmada herkes kendine göre bir şeyler konuşuyordur. Arada bir birbirlerini dinlemiş ve karşılıklı konuşmuş gibi görünseler bile, çocuklar kendi kendilerine konuşuyor gibidirler. Özellikle Çocukların bu dönemdeki oyunları birlikte oyun olarak değil, daha çok bir arada oyun olarak değerlendirilebilir. Piaget bu tür oyuna paralel oyun demektedir. Başka bir ifadeyle çocuklar bir arada oynarlar, ama birlikte oynamazlar. Herkes kendi oyununu oynar. Yani size hakaret etmiyorum, sizi itham etmiyorum... Sadece birarada konuştuğumuzu ama aslında tek başımıza konuştuğumuzu söylüyorum... Hakaret değildi yani o nitelemem... Neyse, şu an üzerinden gittiğiniz mantık yine aynı... Sizde aynı şekilde aynı şeyleri yazmaya devam ediyorsunuz. İlkin; yukarıda verdiğiniz "Soyut Düşünce" örneğine dair herhangi bir şey söylemedim ki ben. Soyut Düşünce "Matematik" ile kazanılabilecek bir yetenektir. Matematiğin Bilimler arasındaki yerini de anlattım yukarıda zaten. Bu yetenek Jean Piaget'in "Gelişim Dönemleri" kuramından "Soyut İşlemler Dönemi"nde kazanılır. Neyse, uzatmayayım... Yani "Soyut Düşünce"nin ne olduğu biliyorum arkadaşım. Yukarıdaki "Soyut Düşünce" tanımınız Bilimsel bir tanım ve katılmamak aymazlık olur... Ama ben bundan bahsetmiyorum ki? İkinci olarak; hala benim savunmadığım bir düşünce sistemini ben savunuyormuşum gibi yansıtmaya çalışıyormuşsunuz gibi bir izlenim var yine bu iletinizde. Zira "Deprem insanların kötülükleri yüzünden olmaktadır" gibi bir önerme "Doğmatik" "Metafizik" bir önermedir. Hurafedir, uydurmadır, yalandır... Bu örneğin aynısını yine ben vermiştim... Ben "İnanç" yada "Sezgi" derken bunu kastetmediğimi de söylemiştim... Üçüncü olarak; bana neyin Bilimsel olup olmadığı ile ilgili bir tanım yapmışsınız; ben asla İnançların Soyut Kavramlarının "Bilimsel" olduğunu iddia etmedim ki? Hatta açık açık söyledim, Bilim onlarla ilgilenmiyor diye... Bilim onları nitelemiyorsa eğer, nasıl "Bilimsel" olabilirler ki? Tabii ki "İnançların Soyut Kavramları" Bilimsel değildir. Zaten en baştan beridir bunu savunuyorum. Bilim bu kavramlarla ilgilenmediği için bu kavramların ispatlanamayacağını belirtiyorum ya zaten? Allah, Şeytan, Ruh, Cin gibi kavramlar "Bilimsel" ve "Bilimsel Kavramlar" değildir... Aksini söylemiyorum arkadaşım... Dördüncü olarak; Kuramların "Madde Kaynaklı" olması gerektiğinden "Tekrar ve Altınız çizerek" belirtmişsiniz. Oysa dikkat edin, Hala İnançların Soyut Kavramlarının var olmadığını "Bilim"i kullanarak anlatmaya çalışıyorsunuz. Kimseye Soyut kavramların olmadığını Bilimsel verileri kullanarak anlatamazsınız. Kişi kabul eder yada etmez, tatmin olur yada olmaz; mesele budur. Ve ben inanç kavramlarının "Bilimsel Olamayacağını" söylerken, siz hala bana "Kuramların" nasıl olması gerektiğini anlatmaya çalışıyorsunuz. Kuram ve Teorilerin kaynağını ve nedenlerini biliyorum, merak etmeyin... Kuramlar tabii ki Madde kaynaklı olacak. Yoksa bir "Önerme" olmaktan öteye gidemezler. Bilimlerde Önermlerle değil, Kuram ve Teorilerle uğraşır. Biliyorsunuz ki "Mantık"ın "Önerme"leri "Bilimsel Kuram" değildir. Ama burada tartıştığımız şey Kuramlar değil ki? Kuramlar konusunda da aksi bir görüş belirtmedim ve belirtemiyorum. Bunlar Bilimsel kaynaklar, kabul etmemek elde değil... Bu gibi örnekler "Toplu Monolog" yaptığıMIZIN en temel örnekleridir... Saygılarımla...
  10. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Bunu tartışacağımız zamanı sabırsızlıkla bekliyorum sevgili arkadaşım... Ama önce bazı sonuçlara varmamız gerekiyor... Madde madde açıklayacağım... Öncelikle bu konuda bir karara varmamız gerekiyor: şunu kabul etmeliyiz: Tüm Felsefi akımlar yani düşüme çabaları "Bilim"in doğmasında katkıda bulunmuşlardır. Bilimin doğuşuna katkıda bulunan tek Felsefi akım "Materyalizm" değildir. Bilim ve Felsefe hakkında şu tesbitlerde bulunabiliriz. 1- Bilim, diğer Felsefi akımların Dünyayı anlama çabalarından doğmuştur. 2- Bilim Felsefi akımların çabalarından doğmuş olmasına rağmen, bugün Felsefelerden bağımsızlaşmıştır. Aristo'nun, yaşadığı dönemde Bilimin son derece sınırlı ve sistemsiz olması ile Tüm Bilgilere Sahip biri olduğu düşünüyordu. Onun böyle olmasını sağlayan "Felsefe" idi. Ancak Bilim ile Felsefe artık ayrılmışlardır ve Bilim kendi yasalarını koymuş ve sistemleşmiştir, Felsefe'de artık bundan yararlanmaya başlamıştır. Yani Bilim'i doğuran Felsefeler, artık bilime muhtaç hale gelmişlerdir. Yani ibre tersine dönmüştür. Bilim artık hiç bir Felsefeye hizmet etmemektedir. Anlamlarını verdiğimiz üzere Bilim, felsefe gibi Madde'yi düşünmekten ziyade, onu "Deneye Tabi Tutmaya" ve böylelikle "Anlamaya" yönelmiştir. 3- Bilim, algılamadığı şeyler üzerine yorum yapmaz, araştırmaz. Ancak Materyalizm yada diğer Felsefeler Bilim'in yasalarını veya bulgularını kullanarak bir yargıya varırlar. Ya "Bilinemezci", ya "Ateist", ya "Panteist" vs... olabilirler. 4- Bilim'in Sınıflandırılmasındaki en temel özellik, "Maddeden Bağımsızlaşmaktır". Bunda İnançların "Soyut Kavramları"nı kastetmiyorum. Mesela Matematik, Felsefe ile içiçe iken artık tamamen "Soyut = İmgesel" kavramlara yönelerek Maddeden ve Felsefeden tamamen ayrılmış ve Bilimlerin Sınıflandırılmasında en üst sıraya oturmuştur. Onu Mantık takip etmektedir. Diğer Bilimler ise Matematiğe öykünürler ve ona özenirler. Maddeden soyutlaşmaya çalışırlar, yasalaşmaya çalışırlar. O yüzden Bilimlerin temel amacı zaten "Felsefelerden" yani "Dünya Görüşlerinden" bağımsız olmaktır. Çünkü Matematik bunu yapabilmiştir. Matematiği kabul edip etmemenin İnançlı olup olmamakla ilgisi yoktur mesela. Bugünde artık Bilim "Felsefe"den ayrılmış ancak Maddeden bağımsız olamamıştır... O yüzden Matematik ile aynı sıraya ulaşamamaktadırlar. Ancak Materyalizm gibi Felsefler var kalabilmek için Bilimin yakasını bırakamazlar asla... 5- Materyalizm, Bilim olmadan asla ve asla var olamazken, bilim artık Materyalizm gibi Felsefeleri umursamamaktadır. Onlardan bağımsızlaşmaya çalışmaktadır. Bilim'in değil Materyalizm'i hiç bir Felsefeyi (Metafizik, İnanç veya herhangibirisi) amaç edinmesi yada onunla birlikte yürümesi beklenemez. Felsefler Bilimle birlikte yürümeye çalışır o kadar... Metafizik, Soyut bir Dünyanın varlığını en baştan reddettiği için, Bilime sarılması ve onu tümden kabul etmesi kaçınılmazdır. Ancak Bilim'in "Matertyalist Felsefeyi Kabullenmek" gibi bir kaygısı yoktur. Matematiğe öykünen, onun gibi olmaya çalışan hiç bir yapı da herhangi bir Felsefeye bağımlı olamaz. O yüzden Bilim "İnanç"lara da bağımlı değildir zaten. 6- Metafizik ise Bilime ve Deneye başvurmaz ve bunları kabullenmez. Ben bu açıdan Metafizik'in "İnanç" ile ayrı olduğunu düşünüyorum. Çünkü İnançlar "Madde"yi yadsımayabilmektedir. Bakın, ben "Sezgi"yi "Metafizik Felsefe" içersinde tanımlamıyorum. Şu açıktır ki, siz şöyle bir mantık yürütüyorsunuz: Metafizik = İnanç Materyalizm = Bilim Ben ise bu eşitliğe/anlamdaşlığa inanmıyorum. Siz böyle kesin bir eşitliğe inandığınız sürece de sanırım beni anlamamaya devam edeceksiniz. 1- Metafizik Felsefe Madde'yi ve Deneyi Tümden Reddeder. 2- Materyalist Felsefe Ruhsal Varlıkları Tümden Reddeder. 3- İnançların kimisi Bilim'e ve Madde'ye inanmayı gerekli kıldığı gibi bunları reddedebilir de, Metafizik'teki gibi bir kesinlik yoktur. 4- Bilim, İnançların Soyut kavramlarının varlıkları veya yokluklarıyla ilgilenmez. Sezgi ile ilgili Ayrımınız gerçekten net. "İnanç"ı nasıl algıladığınızı çon net olarak ortaya koyuyor. Buda bizi o kastettiğiniz son'a yaklaştıracak sanırım. Ancak tanımınız benim "İnanç"ı ele alışım açısından biraz eksik. Sezgi ile ilgili bir ayrım yapmak isteniyorsa, sizin ayrımınıza dayanarak şu şekilde ilerlemek gerekiyor sanırım: 1- Madde'ye Bağımlı, Madde Kaynaklı Sezgi (Materyalist Felsefe/Bilişsel Süreç) 2- Madde'den Kopuk Sezgi (Metafizik Felsefe/Doğmatik Süreç) Siz bu ayrımı nitelediniz sanırım. Ancak ben şu ayrımı anlatmaya çalışıyorum: Sanırım "Toplu Monolog" yaptığımız ortaya çıkacak böylece... Ben Sizin yaptığınız gibi bir ayrımın olduğu yada olmadığı ile ilgili bir şey söylemiyorum ve anlatmaya çalıştığım bu ayrım değil benim. Ancak ben "Bilgi Edinmede" şöyle bir yapının olduğunu düşünüyorum: Maddeye dair bilgi edinme; 1- Sezgi'den Bağımsız, İlintisiz, Madde Kaynaklı Bilgi (Bilim, Deney/Sınama) 2- Madde'ye Bağımlı, Madde Kaynaklı Sezgi (Materyalist Felsefe/Düşünsel Süreç) Soyut Kavramlara dair bilgi edinme; 1- Madde'den Bağımsız, İlintisiz, Manevi Kaynaklı Sezgi (Aydınlanma, İnanç) 2- Madde'den Kopuk Sezgi (Metafizik Felsefe/Doğmatik Süreç) Sizin için açık olacaksa şöyle devam edeyim: 1-Metafizik Felsefe "Maddeye dair bilgi edinme"leri yadsır ve kabul etmez. 2-Materyalist Felsefe "Soyut Kavramlara dair bilgi edinme"leri yadsır ve kabul etmez. 3-Aydınlanma/İnanç (Satori/Erme) Bilim'i ve Kurallarını yadsımaz ancak ilgilenebilir yada ilgilenmeyebilir. 4-Bilim/Deney Soyut kavramları ele almaz. Açıkçası şöyle özetlemem sanırım iyi olacak: Bilim'in "Soyut Kavramlar" ile ilgilenmediğini ve bu yüzden yadsıyıp yada yadsımamasının, zarar verip vermemesinin, onaylayıp onaylamamasının asla söz konusu olamayacağını, Tanrı'nın ispat edilip edilmemesinin Bilim ile mümkün olmadığını söylüyorum. Soyut kavramları yadsıyan "Materyalizm"dir. Madde'sel bilgileri yadsıyanda "Metafizik"tir. Bilim ile İnanç'ın böyle bir ilişkilerinin olduğuna inanmıyorum. Birbirlerini nitelemiyorlar. Siz Evrim'i ispatlasanız bile mesela, birileri çıkıp "Tanrı"nın varlığına inanmaya devam edebilirler. Çünkü bu sefer diyebilirler ki "O Rastlantıları Yaratan Tanrı İdi". Hatta bunu iddia edebilen kimselerin bugün bile olmasına rağmen mantıksız bir iddiadır. Çünkü en baştan diyorum ki: "İnanç ile bilim birbirlerini olumlu yada olumsuz, hiç bir şekilde nitelemez. Tanrı'nın algılamanın yolu bambaşkadır, Madde'yi algılamanın yolu bambaşkadır." İşte "Toplu Monolog" yaptığımızın en güzel kanıtı. "Sezgi"nin ne olduğunu ele alışımız farklı. Bir çok anlamından sadece anlamlandırabildiğimizi ele alıyoruz. Ben "Sezgi"yi "Aydınlanmak" olarak ele alıyorum, siz ise "Öngörü" olarak ele alıyorsunuz. İlk tanımınız da "Aydınlanma"yı nitelemiyor. İlk tanımınız "Doğmatizm"i yada "Materyalizm"i niteliyor... Sezgi'nin tek anlamı da bu değildir. Bir çok anlamından bir ikisini verip, bir tanesini nitelemişsiniz. Sizi yanılttığım için üzgünüm ama bende öyle bir izlenim yarattınız. Bunu önceki iletinizde göstermeye çalıştım. Aynı şeyleri söylediğim halde, farklı anlamlar katmıştınız. Şunu bilmenizi isterim, Bilim'e inanıyorum, Doğmatik ve Metafizikçi değilim... Bu açıdan benim konuyu ele alışımız biraz daha farklı, bunu da zaten görmüş olduk. Sizi böyle nitelemem uygun olmadıysa çok özür dilerim. Ama Art niyetli değilseniz, sanırım bir süre için "Toplu Monolog" yaptığımız ortada. Yani aynı ortamda, birbirimizle ama aslında tek başımıza konuşmuşuz. Nitelemelerimizi, birbirimize anlattığımız şekilde değilde, kendimizce farklı açılardan ele alıyoruz. Siz benim "Sezgi" anlayışımı "Doğmatizm, Metafizik Felsefe" olarak ele alıyorsunuz ve Sezgi'nin diğer anlamlarını da bundan başka bir anlamı niteliyor olarak görmüyorsunuz. Ben ise sizi bir Materyalist olarak görüyor (ki bunu reddetmiyorsunuz) ve Bilim'in ilgilenmediği şeyler hakkında Yargılar koyduğunuzu düşünüyorum (ama bunun böyle olmadığını düşünüyorsunuz kendinizce). Kopukluk birbirimizi anlamamamızdan kaynaklanıyor. Saygılarımla...
  11. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    İletiniz Benim Önceki İletilerim Görüyorsunuz ki benim söylediklerimi aynen nitelemişsiniz, desteğiniz için teşekkür ederim. ----------------------------------------- İletiniz Benim Önceki İletilerim Tek eksiğiniz, bilim'in sadece Akıl yürütmeyi kullanmadığını "Deney"i de kullandığını unutmuş olmanız. Görüyorsunuz ki benim söylediklerimi aynen nitelemişsiniz, desteğiniz için teşekkür ederim. ----------------------------------------- İletiniz Benim Önceki İletilerim Görüyorsunuz ki benim söylediklerimi aynen nitelemişsiniz, desteğiniz için teşekkür ederim. ----------------------------------------- Benim Önceki İletilerim Yani Bilim, Madde'yi tek bir yönüyle, yani sadece "Madde" oluşu ile ele alıyor. Felsefe gibi "Sezgileriyle"de hareket edemiyor... Yani Bilim "Sezgilerden" bağmsız olarak Maddde'yi tek bir boyutu ile, yani sadece "Madde" oluşu ile ele alıyor... Görüyorsunuz ki benim söylediklerimi aynen nitelemişsiniz, desteğiniz için teşekkür ederim. ----------------------------------------- Yorumsuz... (Yine de merak ediyorum, bu yazıyı beni desteklemek için mi yazdınız, yoksa kösteklemek için mi? Anlattıklarımı yorumlamada art niyetli olduğunuzu düşünüyorum) Bilime inanmak "Materyalist" olmayı gerektirmez. Materyalist değilim, İnançlıyım ve Bilime, inancıma inandığım kadar çok inanıyorum... Saygılarımla...
  12. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Birde, belki anlaşılır diyerek şöyle örneklendirmek isterim: Balık = Materyalizm olsun, Okyanus = Bilim olsun, İnsan = İnanç olsun. Balık, Okyanus (Deniz, Irmak, Göl = Su) olmadan yaşayamaz. Su'ya mutlaka ihtiyacı vardır ve varoluşunun kaynağı Su'dur... O olmadan Balık'ta olmaz. Okyanus/Su ise, ulaşabildiği her yere ulaşır ve bu surettede her yeri kapsar. Derler ki: Suyun giremeyeceği yer yoktur... Suyun varoluş nedeni "Balık"ın varlığı değildir. Su, Balıktan ve İnsandan ayrıdır, varolması onlara bağlı değildir. Deniz, Balığa onun yaşaması için gerekli nüveleri var eder yada sunar, Balıkta bunlarla yaşamını sürdürür ve bir yaşam edinir... İnsan'da Denize "Görecelikle" bağlıdır. Yani kimine göre "Denize Girmek Gerekir", kimine göre ise "Denize Girmek Gerekmez". İnsan denize isterse girer, isterse girmez. Bu İnsanın yapısı ile ilgili değil, kişinin kendi tercihi ve korkusuyla ilgilidir, o İnsan Su'dan korkuyorda olabilir. Ama aynı zamanda başka bir İnsanda Denizden korkmuyor ve Yüzmeyi öğrenmek istiyorda olabilir. Deniz ise insanın bu tercihlerle ilgilenmez ve o tercihleri umursamaz... "Bana ne?" der. Yalnızca varolmaya bakar. İnsanın karada yaşayan bir varlık olarak suda yüzmesi, insanın kendisi için bir çelişki oluşturmaz. İnsanın Denizde yüzebilmesi için "Balık" olması gerekmemektedir. Balıkta yaşamak için "İnsan" olma ihtiyacı duymayabilir. Çünkü İnsan ile Balığın "Varoluşu/Yaşamı" algılamaları farklıdır. Materyalizm, Bilim olmadan yaşayamaz. Bilim'e mutlaka ihtiyacı vardır ve varoluşunun kaynağı Bilim'dir... O olmadan Materyalizm'de olmaz. Bilim ise, Algılayabildiği her yere ulaşır ve bu surettede Algılayabildiği her yeri kapsar. Bilimin inceleyemeyeceği madde yoktur... Bilimin varoluş nedeni "Materyalist Felsefe"nin varlığı değildir. Bilim, Materyalist Felsefeden ve İnançtan ayrıdır, varolması onlara bağlı değildir. Bilim, Materyalizm'e onun yaşaması için gerekli nüveleri var eder yada sunar, Materyalizmde bunlarla yaşamını sürdürür ve bir Dünya Görüşü edinir/oluşturur... İnançlı İnsanda, Bilime "Görecelikle" bağlıdır. Yani kimine göre "Bilim" bir Gerekliliktir, kimine göre ise "Bilim" Gereksizdir. İnançlı İnsan Bilimle isterse ilgilenir, isterse ilgilenmez. Bu İnançların yapısı ile ilgili değil, kişinin kendi tercihi ve korkusuyla ilgilidir, o İnsan Bilim'den korkuyor veya anlamlandıramıyor olabilir. Ama aynı zamanda başka bir İnançlı İnsanda Bilimden korkmuyor ve Bilimi kabul ediyorda olabilir. Bilim'de İnançlı İnsanın bu tercihlerle ile ve onun Soyut kavramlarıyla ilgilenmez ve o tercihleri ve Soyut Kavramları umursamaz, incelemez, yargıda bulunmaz... "Bilinemez" der. Yalnızca "Madde"yi araştırmaya devam eder. İnançlı İnsanın "Soyut Kavramların" varlığına da inanan bir varlık olarak Bilim ile ilgilenmesi/Bilim'i kabullenmesi, İnançlı İnsan için bir çelişki oluşturmaz. İnançlı İnsanın Bilimle İlgilenebilmesi için/Bilimi kabul edebilmesi için "Materyalist" olması gerekmemektedir. Materyalizmde yaşamak için "İnançlı" olma ihtiyacı duymayabilir. Çünkü İnanç ile Materyalizm'in "Varoluşu/Yaşamı" algılamaları farklıdır. Saygılarımla...
  13. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    :) Herşey bir yana, sadece şunu söylemek istiyorum, Bilim "Felsefelerden" değil, Felsefeler "Bilim"den yararlanır. Bilim "Felsefe"lerden çoook zaman önce ayrılmıştır. Biliyorsunuz ki, Felsefe ile Bilim ilkçağda falan içiçeyken, Bilim daha sonraları Yasalaşarak Felsefelerden ayrılmıştır ve Felsefeleri "Besler" hale gelmiştir. Felsefelerden "Bağımsızlaşmıştır" yani... "Materyalizm" ile "Bilim"in tamamen içiçe olduğunu, farklı olmadıklarını, aynı olduklarını iddia edebilmek, Felsefe ve Bilim'in bu "Tarihsel Gerçekliklerini" reddetmek demektir... Materyalizm, "Bilim"in varolma nedeni değildir, Materyalizm "Blim"in verilerini kullanarak bir mantık ileri sürer. Bilim "-Aa Materyalizm şöyle bir fikir öne sürüyor, dur ben onu araştırayım bari" demez... Materyalizm "-Bilim yeni bulgular elde etmiş, ben onları bir düşünce ürünü olarak kullanayım" der... Materyalizm bir Felsefedir ve Bilimi araç olarak kullanır. Bilim ise Felsefeleri araç olarak kullanmaz... Dediğim gibi, Felsefeler ile Bilim çooook uzun yıllar önce yollarını ayırmışlardır. Bilim yasalarını koyarak sistemleşmiştir. Hiç bir Felsefeyi kendisine "Araç" olarak kullanmamaktadır artık... Felsefe ve Bilim Tarihini okursanız, yada yeterince "Bilim Felsefesi" bilgisine sahipseniz, bunları zaten bilyor olmanız gerekmektedir... Sizin yazdığınız diyalog, Materyalist bir kimsenin kendi kendisine konuşması olmuş sadece... Bilim ile Materyalizmin konuşması olmamış... Bakın siz bir Materyalist olarak "Bilim"i kendinize mal etmekte kendinizce haklı olabilirsiniz, çünkü sizi kendinize ispatlayabilecek tek şey budur... Aynen, İslam'ı Reddeden arkadaşların, İslam'ı "çoğunluğun inandığı din" olarak görmeleri ve Mevlana'yı falan İslam olarak görmeme eğilimleri gibi. İşinize hangisi geliyorsa onu o şekilde tanımlıyor ve yorumluyorsunuz. Bilim hakkındaki görüşleriniz doğru ancak Materyalizm Felsefesi ile Bilim'in aynı şeyler olduğunu iddia edebilmeniz gerçekten kaygılı bir yaklaşım. Oysa Bilim ile Materyalizm ne kadar içiçe olsa da, farklıdırlar. Materyalizm bir Felsefedir. Bilim'in ise ne olduğunu, Bilim Felsefesinin ne olduğunu, Bilim, İnanç, Materyalizm ilişkisinin nasıl olabileceğini verdim... İster Öznel olmaya devam edersiniz, isterseniz Nesnel olursunuz, bu sizin kaygılarınızı alt edip edememenize bağlıdır. Yeterli açıklamaları yaptığımı düşünüyorum... Bilim, sizin söylediğiniz gibi Maretyalizmi "Bir Dünya Görüşü" olarak kullanamaz. Çünkü Bilim, Felsefelerle olan bağlarını koparmıştır... Yasalaşmıştır. Materyalizm ise bir "Felsefedir" ve yasalaşmamıştır,bir "Bilim Dalı" değildir Materyalizm... Yazdıklarım açık ve nettir... Saygılarımla...
  14. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Şöyle bir diyalog kurabiliriz bence: Bilim, Materyalizm ve İnanç birgün karşılaşmışlar ve bir adam onlara sorular yöneltmiş; 1- Tanrı Nedir? İnanç: Ben Tanrı'nın olduğunu hissediyorum... Materyalizm: Benimde sezgilerim var ama gözümle gördüğümden başkasına inanmam, senin kadar hissedemiyorum ne yazık ki... Bilim: Arkadaşım Materyalist, ikimizde Maddeyi ele alıyoruz demek ki. Bende Algıladığımdan başkasını ele almıyorum. Ama aramızdaki fark şu, sen Sezgilere sahipsin ve Tanrı'yı algılamıyorsun, o yüzden O'na "Yok" diyebiliyorsun, çünkü sen bir Felsefesin... Ama ben bir Sezgi sahibi değilim ve bu yüzden senin gibi bir Felsefe değilim ve Soyut kavramların varlığı veya yokluğu beni ilgilendirmiyor. O yüzden "Tanrı" var mı, yok mu herhangi bir yorum yapamıyorum, çünkü benim ele alabileceğim bir konu değil bu... 2- Günah ve Sevap Nedir? İnanç: O hissettiğim Tanrı var ya, onun yapılmasını yasakladığı şeyler günah işte, en kaba tabiriyle. Uygun gördüğü güzel davranışlarda Sevap getiriyor... Materyalizm: Tanrı'yı zaten hissetmediğim ve varlığı Maddeden ibaret gördüğüm için, Günah ve Sevap kavramı diye bir şey yok benim için... Bilim: E benim sezgilerim yok dedim size, sadece algıladıklarımı açıklayabilirim. O yüzden günah ve sevap nedir bilmiyorum ve bir yargıda da bulunamıyorum... Madde mi bunlar ne? Öyleyse, koyun önüme bir araştırayım bakiim neymişler!!! Sanırım Madde değil bunlar, öyleyse demek ki Soyut kavramlar bunlar. Ama ben Algılamadığım şeyleri açıklayamam ki size? Sizin ikinizinde bir Felsefe olarak Sezgileriniz var ama ben sezemiyorum. İnanç arkadaşım, sende bu Soyut kavramları sezebiliyor ve o yüzden anlamlandırabiliyorsun ve sanıyorum ki o yüzden var olduğuna inanıyorsun. Ama ben sezemediğim için bu konuda da hiç bir şey söyleyemiyorum... 3- Şeytan Nedir? İnanç: Hani o sezdiğim Tanrı var ya? İşte O'na karşı gelen bir yaratılmıştır kendisi... Materyalizm: Valla kusura bakma, ben onu da sezemiyorum, senin gibi algılamıyorum. Diyorum ya, bence herşey maddeden ibaret... Bilim: Haydaa, sezgilerim yok diyorum kardeşim, ne olduğu hakkında bir fikrimde yok o yüzden. Benim ilgi alanım değil Şeytan denen şey, algılamıyorum kendisini ne yazık ki... Arkadaşlar, bakın ikinizde sezgi sahibi adamlarsınız. Bunların varlığını yokluğunu bana sormayın. Bak Materyalizm, sen benim sonuçlarımı kullanarak, Varlık hakkında yargılarda bulunuyorsun. Sezgilerinle "Şeytan"ı anlamlandırmadığın içinde olmadığını düşünüyorsun. İnanç, sende benim yargılarımı ister kabul et ister etme, sana kalmış birşey ama, o Soyut kavramları beni kullanarak açıklayamazsın. Çünkü Sezgilerle anlayabileceğiniz Soyut kavramlarla ilgilenmek gibi bir huyum yok benim, çünkü Sezgilerim yok... Ben sadece ve sadece Bilişsel süreçlerin bir ürünüyüm kardeşim... 4- Ruh Nedir? İnanç: Hani o sezdiğim Tanrı Adem'in bedenine üflemiş ya, o işye yav... Materyalizm: Yav ben Tanrı'nın olmadığını kabul etmişken, Ruh'u nasıl kabul edeyim. Sezgilerim var ama, anlamlı gelmiyor bana... Sezgilerim bunun olduğunu hissettirmiyor bana, açık mı yeterince? Bilim: Ya arkadaşlar, algıladığım ne varsa getirin önüme size açıklayayım ama ben sezmiyorum öyle birşey, sezgilerim yok anlamıyor musunuz. Soyut kavramların varlığı, İster kabul edin, ister etmeyin sizi ilgilendirir. Ben algılamadığım şeylere eğilmiyorum. Sizin yargılarınız da beni ilgilendirmiyor. Çünkü Sevgili Materyalizm, sen zaten benim yargılarımı ve bulgularımı kullanarak ve bunda sezgilerini de kullanarak Varlık hakkında bir yorum yapıyor ve Ruh'a inanmıyorsun. Zaten o yüzden sen bir Felsefe olduğun halde ben Felsefe değilim. Sevgili İnanç, sende ister benim bulgularımı kabul et ister etme, bu sana kalmış bişey. Çünkü ben senin o inandığı Ruh'a ne "Yok" diyebiliyorum, ne de "Var" diyebiliyorum. Senin o soyut kavramların da benim bulgularımı ele alamaz, çünkü Madde'yi soyut kavramlarla niteleyemezsiniz, bir tek ben niteleyebilirim maddeyi, bir tek ben anlamlandırabilirim. Ama bende senin inandığın Soyut kavramların olmadığını ispat edemem. Çünkü onları deneye tabi tutup, yokluklarını sınayamam. Hangi aletle yapıcam ki böyle bir şey yapmak istesem. Deli derler valla bana... 5- Kutsallık Nedir? İnanç: Valla Tanrı'nın buyruğu bana göre kutsal işte, her inananın kendine göre bi kutsal olarak adlandırdığı şeyler var... Materyalizm: Tanrı'yı anlamlandırmadığıma ve sezgilerim olmasına rağmen sezemediğime göre, bence Tanrı'dan gelme kutsal hiç birşey yok... İnsanlar yaratıyor bunları... Bilim: Bakın arkadaşlar, bir daha bana bu soyut kavramlarla ilgili sorular sormayın, çünkü anlamıyorum ne konuştuğunuzu, algılamıyorum o söylediğiniz kavramları. O yüzden herhangi bir yargıda bulunamıyorum. Ben sizin gibi Felsefe değilim ki? Benim bir yöntemim ve yapım var. Sevgili Materyalist, sen benim bulgularımı kullanarak bir sonuç yordarsın ve benim bulgularımı kullanmak zorundasın. Çünkü İnançın anlamlandırdığı o Soyut kavramları, sezgilerin olduğu halde anlamlandıramıyorsun ve bir tek ben kalıyorum sana. Sevgili İnanç, sende ister kabul eder, desteklersin beni, ister kabul etmez ve desteklemezsin. Desteklersen bu sende çelişki yaratmaz, çünkü Sezgilerinle tanımladığın o Soyut kavramlarla ilgili herhangi bir yargım yoktur ve olamaz. Bu yüzden onlarla çelişiyor muyum, çelişmiyor muyum bilemem. Çelişip çelişmeyeceğimi bilmem için, o soyut kavramların "Somut" olması lazım. Böylelikle onları inceleyebilir ve "çelişip/çelişmediğim"le ilgili bir yargıda bulunabilirdim. Ama böyle bir imkanım olmadığına göre, sen istersen beni kabul et, istersen etme. Çünkü ben "Tanrı'nın var olup olmadığını bilemem. O yüzden isterseniz gelin, sezgilerinizi de bir kenara bırakıp "Agnostist=Bilinemezci" olun ve Tanrı'nın olup olmadığının bilinemeyeceğini kabul edin ve O'nunla uğraşmayın. Çünkü ben onunla uğraşmadığım için, sezgilerim olmadığı için, bilinip bilinemeyeceğine karar verdim. Ama isterseniz Sezgilerinizi de bu işe katmaya devam edip ikinizde birer Felsefe ve İnanç olarak kalmaya devam edin... Dolayısıyla şunu söylemek istiyorum, yukarıda tartıştığınız sorular beni hiç bir şekilde alakadar etmiyor. En baştan beri ne konuştuğunuzu anlamıyorum... İnanç ile Materyalizm: Hımmm... Sanırım haklısın. Senin sezgilerin yok... Biz ise birer Felsefe olarak "Sezgilere" sahibiz ve senin sonuçlarını ve bulgularını kullanabiliriz sadece. Sen ise Sezgi sahibi olmadığın için Soyut kavramları anlayamıyorsun ve bu yüzden senin için varlıkları yada yoklukları bir şey ifade etmiyor. O yüzden Tanrı'nın varlığı yada yokluğu hakkında hiç bir şey söyleyemiyorsun... Bilinemez diyorsun yani... Anladık... Rahatsız ettiğimiz için özür dileriz... Saygılarımızla...
  15. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Arkadaşım Materyalizm ile Bilim'in "Örtüşüyor Olmadıkları" hakkında bir şey söylemedim ki? Aksine "Materyalizm"in Bilimi kullanıyor olduğunu açık açık söyledim... Bunun "Örtüşmüyorlar" gibi bir anlamı yoktur... Konunun bir kaç cümle ile açıklanabilecek bir konu olup olmadığını bilmiyorum ama öyle ki benim söylediklerimi yine anlamamışsınız. Ben Bilim ile Materyalizm'in yukarıdaki anlamlarının olmadığını söylemiyorum... Bakın, maden ki kısa cümleler istiyorsunuz, sizin tesbitlerinizle kısaca açıklayayım: Bilim: "Evrenin ya da olaylarin bir bölümünü konu olarak seçen, deneysel yöntemlere ve gerçeklige dayanarak yasalar çikarmaya çalisan düzenli bilgi.” Yani demek oluyor ki, Bilim "Var Olanı" yani Algılayabildiklerini inceliyor. Algılayamadığı "Somut" varlıklara yada kavramlara değinmiyor. Varlığını yokluğunu ispata çalışmıyor. Algılayabildiklerini ise deney ve yöntemlere dayanarak açıklıyor. Ruh gibi kavramları ise deney ve yöntemler elde edemediği için açıklanmalarına yada ispat edilmelerine karışmıyor bile... Yani Ruhsal varlıkları hiç bir şekilde ele almıyor... Materyalizm : "Var veya gerçek olanı açıklayan bir görüştür. Her şey hareket halindeki madde ile veya madde ve enerji ile açıklanabilir. Var olanı açıklayan ve Soyut olanı reddeden bir görüştür. Ruh gibi soyut kavramları en baştan yadsır, kabul etmez. Ruhsal varlıklar Materyalizm'e göre kesinlikle yokturlar ve olamazlar... Gördüğünüz gibi Materyalizm, Ruhsal varlıkları incelemiş ve olmadıklarına hüküm kılmıştır. Materyalizmi Materyalizm yapanda budur zaten... Oysa Bilim Ruhsal varlıklar hakkında hiç bir şekilde açıklama çabasına girişmez... Bakın size şöyle özetleyeyim o zaman: Bilim: Soyut kavramların varlığı veya yokluğuyla ilgilenmez. Algıladıklarını açıklamaya yönelir, algılamadıkları üzreinde tek bir çabası bile bulunmaz. Maddesel olarak var olanı incelediğine göre Ruhsal varlıkların varlığı veya yokluğu hiç bir şekilde onun konusu olamaz... Ruhla falanla ilgilenmez yani... Bu "onların yokluğunu kabul eder" demek değildir. Ruhsal varlıklar Bilimin konusu değillerdir. Yani onları kabul yada reddetmesi söz konusu olamaz. Onları reddetmesi için incelemiş olması gerekir. Araştırmış olması gerekir. Ancak ben Ruhların, Şeytanın, Meleklerin, Tanrının tesbit edilmesine dair hiç bir deneyin yapıldığına rastlamadım nedense. Materyalizm: Bir Felsefe olarak, herşeyin nedenini Madde olarak görür. Ve Ruhsal varlıklarla, Bilim gibi ilgilenmemek bir yana dursun, ruhsal varlıkların olamayacağını kesin bir dille söyler... Ruhsal varlıkları kesin bir dille reddeder... Materyalizm ile Bilim arasında bu açıdan fark var arkadaşım, çok açık bir fark var. Ve bu farkı en çokta siz biliyorsunuz aslında. Yani siz bir Materyalist olarak Ruhsal varlıkları en baştan reddediyorsunuz değil mi? Size göre Ruhsal varlıklar yoktur. Niye? çünkü Materyalistsiniz... Materyalizm'in Bilim ile örtüşmediğini iddia etmiyorum zaten, örtüşürler... Oysa ben Materyalist olmamakla birlikte ruhsal varlıkların varlığına inanıyorum ancak bu Bilim ile ilgili bir çelişki yaratamaz. Çünkü Bilim'in "Ruhsal varlıkların olmadığı" ile ilgili bir çabası yoktur. Ruhsal varlıkların olmadığını ispatlamaya yönelik bir çabası yoktur. Varlığını ispatlamaya yönelikte bir çabası yoktur. O yüzden Bilime inanmaya bir engelde yoktur ve inanmakta bir çelişki yaratmaz. Materyalizmin Ruhsal varlıkları yadsımasını niteleyen bir çok bilgi ve mantık sürebilirsiniz önüme, düzinelerce açıklama yapabilirsiniz, amenna... Ama Ruhsal varlıkların "Olmadığına" yada "Olduğuna" dair tek bir Bilimsel Araştırma dahi gösteremezsiniz... İmkansızdır... Eğer söylediklerimi çürütmek ve Materyalizm ile Bilim'in aynı şey olduğunu iddia etmek istiyorsanız, Materyalizm nasıl Ruhsal varlıkları reddetmek için mantıksal bilgiler ileri sürüyorsa, sizde Ruhsal Varlıkların olmadığına (veya olduğuna) dair Bilimsel bir Araştırma sunmalısınız bana... Oysa Bilim hiç bir zaman maddesel olmayan varlıları ele almamıştır, deneye tabi tutmamıştır ve işlememiştir. Ruhsal varlıklar hiç bir zaman Bilimin konusu olmamıştır. Ruhsal varlıkların var olmadığını "Bilimsel Olarak" açıklamadığınız sürece yazacağınız her açıklama havada kalacaktır... Materyalizm Bilim ile örtüşür ama Kesinlikle Aynı Şey Değildirler... Saygılarımla...
  16. Tebrikler, güzel bir tesbit... Maneviyat yani Sezgi önemlidir bir İnanç için...
  17. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Hz. Muhammed vefat ettikten sonra, Araplar "Put" geleneğini "Hacc" haline dönüştürmüşlerdir. Kur'an daki "Hacc" ibadetinin, tam anlamıyla gidipte oraları görmek olduğunu sanmıyorum. Zira şöyle ki: 1- Cahiliye döneminde, Putların Satılmasını öngören bir Panayır kurulurdu. Üçaylarda Putperestler burayı ziyaret ederek Put satın alırlardı. Hz. Muhammed vefat ettikten sonra bu uygulama "Tek Tanrılı Dine" empoze edilmiştir. 2- Cahiliye devrinde Putlar satılırken, Hz. Muhammed vefat ettikten sonra "Şeyler üzerine yazılmış Ayetler" satılmaya başlandı. Hz. Muhammed döneminde şu özellikle güzel bir tesbittir: Hz. Muhammed'e inanmamakta direnen (ki aslında sorunları bir dine inanıp inanmamak değildir, sorunları ekonomidir, para akışıdır) kimseler, nedense Hz. Muhammed galip geldikten sonra hızla Müslüman olmuşlardır. Tabi bu bir perdedir. Bu kimseler, Putperest yapıda devam eden Ekonomik İmkanlarının, Müslümanlığın kabulüyle de sürdürülebileceğini düşünmüşler ve hızla Müslüman olarak, Hz. Muhammed vefat ettikten sonra Cahiliye Ekonomik Yapısını, yeni düzene empoze etmişlerdir. Putların satıldığı Panayırları İslam dinine uyarlamışlardır. Put yerine yazılmış ayetler satılmaya başlanmış ve hatta "Kurbanlar orada kesilirse daha bir makbuldür" gibi temelsiz ve uydurma bir hurafe yapıştırılmıştır. Yani Hayvan satışı da arttırılmıştır... Sen ne ararsan kendinde ara, Kabe'de Hacc'da değil... İnsanın kendisini bulmadan, iman etmeden hacc'a gitmesinin hiç bir anlamı yoktur... Hacc ile ilgili bir takım düşüncelerim şurada vardır: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=435917
  18. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sinirlenmiş yada kızmış değilim... sadece bir çok arkadaşımızın yaptığı gibi "Düz Mantık" yürütmeye çalışıyorum... Sanırım siz düz mantık yürütünce erdem oluyor (bunu Katakuta söylemişti), biz yada ben yürütünce ise sinirlenme mi oluyor anlamadım? Ayrıca şahsınıza takmış değilim... sadece mantığınızın yanlış olduğunu söylemeye çalıştım. Eğer sizi incittiyse özür dilerim... Doğmanın tarifi o söylediğim laf olmuyor ne yazık ki, ben sadece yazmam gerekenleri zaten yukarıda yazmış olduğumu ifade ettim... İsterseniz yeniden de tekrarlayabilirdim hepsini... Ama o zaman laf oyunu yapmış olurdum... "Kısa kes benim dediğim doğrudur" demek istemedim ama haklısınız öyle bir anlam yüklenmiş sanırım, bu açıdan kusuruma bakmayın. Ama öyle bir tebliğim olamaz normalde, inandıklarımla ters düşer çünkü... Bakın, sizin şahsiyetiniz beni ilgilendirmiyor ama gerek siz yada diğer arkadaşlarımız, zaman zaman insanlara bu nitelemeleri üstü kapalı olarak ta kullanabiliyorsunuz. Ama size yönelince böyle bir eleştiri, "kişiliğe takmış yada saldırmış" olunuyor. Konunun şahsınıza yönlenmesi gerçekten ayıbım olmuş olmalı... Böyle bir ağırlık hissedeceğinizi ummamıştım. Eleştirmenin, "Hakir" görmek olmadığı savunuluyordu bir konuda, bunu uygulamıştım... Ama demek ki bazen eleştiri "Saldırı"da olabiliyormuş... :clover: Yoğun bir bilgi haznesine sahip değilim... Hatta hiçbir şey bilmiyorum... Materyalizm'e bir antipatim yok... Ne olduğunu biliyorum diyeceğim ama nede olsa birşey bilmiyorum Neyse, "Bilim" açısından tartışmaya devam edelim... Materyalizm "Ruh Karşıtı yada Değil", bunu aşağıda ele alıcam ama şu var ki "Ruh'u" ve diğer "Soyut" varlıkları kabul etmiyor, yadsıyor, yok sayıyor... Öyle değil mi? Şu konuyu açıklarsanız sevinirim... Ama iletinizin şu alıntısından sonra soracağım: Mutabakat sağlamamız için, biliyorsunuz ki bir takım soruların cevaplanması gerekir öyleyse açıklayarak sorayım ben... Materyalizm'in sözlük anlamı şu: Özdekçilik, °maddecilik. Diğer bir ifade ile şöyle bir tanımı var (alıntıdır): En genis anlamiyla materyalizm varolan her ne ise tamamiyle maddi oldugunu ya da en azindan maddi olana bagli bulundugunu ileri sürer. (Materyalizm daha genel biçimiyle bütün gerçekligin temelde maddi oldugu daha özel biçimiyle de insan gerçekliginin maddi oldugunu ileri sürer). [buradan bir Felsefe olduğunu anlıyoruz.] Soru: Materyalizm, "Varlığın Maddeden İbaret Olduğunu" varsayan bir "Felsefe" olarak Ruh'un vs. varlığını En Baştan Red'mi eder, yoksa onların varlığı ve yokluğuyla ilgilenmez mi? Benim Cevabım: Materyalizm, Maddeyi ele almak üzere Bilimle birlikte hareket eder, bilimin ilkelerini kabullenebilir ve onu araç edinebilir... Ancak kesin olan şu var ki, Materyalizm bir "Felsefe" olarak Ruh'u ve diğer inançlara bağlı soyut kavramları Tümden/En Baştan "Reddeder"... Varlık Tamamen "Maddeden" ibarettir ve Ruh gibi soyut kavramlar Tümden/ En Baştan "Yoktur" Materyalizm'e göre... Bu cevabım doğru mu Sayın Bilimselci? öyleyse diğer soruma geçeyim: Bilim'in tanımları şöyle: (vikipedi'den alıntı) Einstein’ın bilim tanımı; Her türlü düzenden yoksun duyu verileri ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabasıdır. Russel’in bilim tanımı; Gözlem ve gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlayan yasaları bulma çabasıdır. Bu'da mikrobeta'dan alıntı: 1 Evrenin ya da olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, °ilim. 2 Bilgi dallarından her biri. 3 Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir ereğe yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci. Soru: Genel bir tanım yapacaksak eğer, Bilim "Var olanı araştırma çabası" ise eğer, "Ruh" gibi soyut kavramları araştırma çabasına girebilir mi Bilim? Sadece "Algıladığını" araştıran bir "Sistem" (Felsefe değildir) olarak "Bilim", "Soyut" olanla, deneysel olarak ispat edilemeyenle uğraşır mı? Eğer "Uğraşmıyorsa/İlgilenmiyorsa/Algılamıyorsa", Bilimin Ruh'u "Reddetme" yada "Kabul" etme gibi bir lüksü var mıdır? Benim Cevabım: Bilim, Materyalizm gibi bir "Felsefe" değildir. "Bilim" bir çabadır. Sistemlidir. Yalnızca "Algılayabildiklerini" araştırır ve ispatlama çabasına girer. Materyalizm bilimi araç olarak kullanmakla beraber "Bilim" olarak adlandırılamaz, Çünkü o bir "Felsefe"dir, Bilim ise özetçe bir "Çaba"dır... Bilim Algılayabildiklerini inceleyen bir çaba olarak Ruh ve diğer inançlara bağlı Soyut kavramlarla "İlgilenmez"... O kavramları olumlu yada olumsuz bir şekilde "Nitelemez". Varlıklarını yada yokluklarını ispat etmeye çalışmaz. Çünkü en baştan onları algılamaz... Oysa Materyalizm (Felsefe) en baştan bu soyut kavramları "Reddeder". Bilim (Çaba) ise Felsefe olmadığı için böyle kesin yargılara ulaşamaz, hep bir devinim içersindedir, değişkendir ve sadece algıladıklarını açıklama ve anlamlandırma çabasındadır. Bu yüzden "Algılamadığı" Ruh ve diğer soyut kavramların varlığı yada yokluğuyla "İlgilenmez" ve "Yargıda Bulunmaz"... Öyleyse Materyalizm, kendisi açısında Bilim ile birlikte ilerlese bile Kesinlikle Materyalizm=Bilim Değildir. ***Bu bilgiler açısından Bilim'in hiç bir İnanç'a "Zarar" verebileceğini, "Yok Olduğunu yada Var Olduğunu İspatlayabileceğini" düşünmüyorum... Çünkü İlgilenmiyor ki onların bilgileriyle. İnançların bilgilerini "Olumlu" yada "Olumsuz" hiç bir şekilde "Nitelemiyor" ki? "Şeytan" var mı, yok mu araştırmıyor mesela değil mi?. Bu görüşüm yanlış mı Sayın Blimselci? Yoksa Bilim Şeytan gibi Soyut kavramların varlığını yada yokluğunu araştırma çabasına giriyor mu? ***Diğer bir sorumda şöyle: Ben "Bilim"in "İnançların Soyut Kavramlarının Varlığını Yada Yokluğunu İspatlama Gibi Bir Çabasının Olmadığını/Olamayacağını" söylüyorum... Buna katılıyor musunuz? Öyleyse şöyle devam edeyim: Bilim İnançların Soyut Kavramlarının Varlığını yada Yokluğunu ispatlamaya çalışmadığı için buda demek oluyor ki Bilim İnançları Olumlu/Olumsuz hiç bir şekilde Nitelemez değil mi? buna katılıyor musunuz peki? Öyleyse şöyle devam edeyim: Bilim ile İnanç birbirlerini Nitelemedikleri için "Birbirlerini Yok Sayma" "Uzlaşma/Uzlaşamama" "Bağdaşma/Bağdaşamama" gibi bir ilişkileri olabilir mi peki?... Öyleyse şöyle devam edeyim: Eğer böyle bir ilişkileri yoksa İnananların Bilim Yasalarıyla Allah'ın varlığını ispat etmeye çalışması (%66.66lık bir olasılıkla var olduğunu iddia etmişti bir bilim adamı) yada Materyalistlerin (Bilim'in değil, dikkat edin) yine Bilim yasalarıyla Allah'ın yokluğunu ispat etmeye çalışmaları mantıksız değil mi? Algılamadığı ve İlgilenmediği şeyin Varlığını/Yokluğunu nasıl ispat etsin Bilim? İşte bakın çorap söküğü gibi geliyor, görüyor musunuz? 1 Not: Materyalizm'in başta "Diyalektik Materyalizm" ve "Tarihsel Materyalizm" gibi olarak ayrımları ve tanımları vardır. Bilim için böyle bir ayrımlama söz konusu değildir. 2 Not: "Reddetme/Yok Olduğu Hakkında Kesin Yargıya Varma" ile "Var Olup Olmadığı İle İlgilenmeme/Araştırmama" arasında çok çok fark vardır. Materyalizm "Soyut Kavramları Reddeder", Bilim ise "Soyut Kavramları Algılamadığı İçin Varlıklarıyla/Yokluklarıyla İlgilenmez." 3 Not: Bunlardan dolayı Bilim=Materyalizm gibi bir mantık yoktur. İkisi iç içe olsa da Materyalizm bir "Felsefe"dir, "Bilim" ise Maddece Varolanı açıklama çabasıdır. Yargılarım: Maretyalizm (Felsefe): Ruh gibi Soyut kavramları tümden Reddeder. Var olmadıklarını savunur. Bilim (Çaba): Ruh gibi Soyut kavramları "Algılayamadığı" için, onların varlığı veya yokluğuyla ilgilenmez, araştırmaz Materyalizm (Felsefe): Bir Felsefedir. Bilim (Çaba): Madde'yi yada Algılayabildiklerini açıklama Çabasıdır. (Var Olan ama bugün varlığı bilinmeyen kim bilir neler vardır mesela) Materyalizm (Felsefe): Bilim'i Araç olarak kullanır ve Bilgisini tamamlamaya çalışır. Bilim (Çaba): Madde'yi kullanır ve onu tanımlamaya çalışır. Herhangi bir Felsefeye Hizmet etme amacı yoktur. Herhangi bir İnancın Soyut kavramlarını inceleme ve ispat etme gibi bir amacı da yoktur. Bakın "Çelişkim" olduğunu iddia etmişsiniz ama yine söylediklerimi kendinize göre yordamışsınız. Anlama gayretinde bile bulunmamışsınız: 1: İnançlar "Bilim" değildir, Bilimsel veri sunmazlar 2: İnançlar "Bilim" olmadığı gibi "Sosyal Bilim"de değildir tabii ki. 3: Bilim "Soyut" varlıklarla ilgilenmez, ana teması "Maddedir". Önceki yazımda ben bunları nitelediğim halde, hala bana "Çelişkin var" diyebiliyorsunuz... Pes doğrusu... Nesnelliğinizden uzaklaştığınızı görüyorum... Yukarıda söylediklerinizin aksini söylemedim çünkü ama aksini söylemişim gibi bir itham kullanmışsınız... Bunlardan farklı bir şey söylemiyorum ki ben? İnançlara "Sosyal Bilimdirler" demedim mesela? Önceki iletinizde de, aynı şekilde yazdıklarımı kendinize göre yordamıştınız ama ben bunun nedenini "Kendim" olarak görmüştüm. Yani sanmıştım ki "Ben yanlış anlatıyorum". Oysa görüyorum ki, siz özellikle Yanlış Anlamlandırmaya gayret ediyorsunuz... Önceki iletimde de Bilim ve İnanç konularına nasıl bakmamız gerektiğini söylemiştim, Neyse, geçelim... Ayrıca "Bilim Felsefesi"nin de tanımını yapmak isterim... Madem ben hiç bir şey bilmiyorum (ve zaten bildiğimi de iddia etmiyorum) öyleyse netten bulduğum tanımını aktaracağım. Ama bu seferde "Kendi bildiklerini yaz kardeşim, kopyala/yapıştır yapma bize" demezsiniz umarım... Hiç bir şey bilmeyen biri olarak, bunu yapmamdan daha doğal bir şey daha olamaz, değil mi arkadaşım? Sizin tanımınız: "Bilimle ilgisi olmayan felsefeleri, yine maddeyi referans alarak tartışır, irdeler." Bilim Felsefesi: Bilim felsefesi, bilimin ne olduğunu, bilimsel kuramların özgül yapısını, bilimsel bilginin epistemolojik statüsünü, bilimsel yöntemin (ya da yöntemlerin) anlamını, bilim alanı ve bilimsel bilginin nesnesini, bilimin gelişiminin anlamını, özet olarak bir bütün bilimin konumu, gelişimi ve iç-yapısını değerlendiren, bunu kuramsal düzlemde ortaya koymaya çalışan felsefe bölümüdür.Bilim tarihinden farklı olarak bilim felsefesi bu sözkonusu tarihin kuramsal düzlemde açıklanmasını ve değerlendirilmesini üstlenir. (vikipedi'den alıntıdır) Sanırım arada pek bi fark var... Yani siz Diğer Felsefeleri/İnançları İrdeleyerek "Bilim Felsefesi" yapmıyorsunuz, sadece "Materyalizm" yapıyorsunuz... Yani "Materyalist Felsefe"nin gereklerini yerine getiriyorsunuz aslında. İddianız "Materyalist Feslefeyi Savunmak" ise eğer haklısınız ama illa ki "yok yav, ben Bilim Felsefesi yapıyorum kardeşim" diyorsanız söyleyebileceğim tek bir şey yok ne yazık ki... Gerçi siz şimdi de "Bilim Felsefesi" ile "Materyalist Felsefe"nin aynı anlamı nitelediğini ileri süreceksinizdir belki ama, o noktadan sonra şaşırmaktan başka yapabileceğim bir şey yok... *** Bilim Tarihi ile Tarihsel Bilim tanımı karıştırılmamalı. Zira yukarıda dediğim gibi "Tarihsel Materyalizm" gibi bir tanım olduğu halde "Tarihsel Bilim" gibi bir tanım yoktur. "Bilim Tarihi" başka bir anlamı niteler ve tamamen farklıdır. Umarım bu uzun yazım kimseyi rahatsız etmez ve kimseyi yormaz. Genelde uzun yazıların okunmadığını düşünüyorum ama bu benim alışkanlığım. Anlatmak istediklerimi kısa kısa anlatamıyorum, Özür dilerim... Saygılarımla...
  19. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Arkadaşım, en iyisi boşverelim biz bu konuyu... Bunları söyleyip, birde Bilimden bahsedebiliyorsunuz... Boşverin... Yazdıklarım yukarıda açık ve nettir... Birşey hakkında, okumadan hüküm veremezsiniz. Yanlışta olsa, yalanda olsa "Yanlıştır/Yalandır" diyerek yaklaşamazsınız... Bunun başka herhangi bir açıklaması daha yoktur. Size bir kimse bir kitap getirse ve dese ki "Ben Tanrıyı Deneyle Açıkladım Bu Kitapta" (ki diğer bir konuda verdiğiniz o örnek kitap mesela). O kitabı bile önyargısız okumalısınız her ne kadar uydurmada olsa... Yaptığınız tek şey, hatanızdan cayamamak... Başka bir anlam göremiyorum... Gerçekten bu konuyu uzatmaya hiç gerek yok... Ne kadar ÖNYARGILI olduğunuzu görmüş oldum, bakış açınızı görmüş oldum... Sadece Kendisini Meşru sayan ve sonra da karşıt görüşlülere "Size göre İnançtan başkası Yanlış zaten" diye niteleyebilen bir görüşle neyin tartışmasını yapalım ki? Bakın, Benim İnandığım, Sizin ise Ateist olduğunuz "Kesin" olduğu halde, ben sizinde bir çok doğrunuzun olduğunu umarak tartışıyorum, paylaşmaya çalışıyorum... Peki siz niye tartışıyorsunuz arkadaşım? İnançlarının "Yalan/Yanlış", dolayısıyla "Yalancı/Yanlışcı" olduğunu düşündüğün insanlarla ne tartışıyorsun? Bizim yalancı olduğumuzu düşündüğüne göre belli ki bizde tek bir doğru bile aramıyorsun ve ummuyorsun... öyleyse tek bir amacın var demek ki: Kendi Doğrularını Dikte Etmek (karşıdan bir beklentiniz yoksa anlamı budur)... Yani İnançların "Tebliğciliğine" karşı çıkarken, kendi tebliğciliğini yapmak... Siz bu görüşlerinizle şöyle niteleyebilir miyiz peki? 1- İnançların "Tebliğciliğine" karşı çıkarken, "Kendi Tebliğciliğini" yapan... 2- İnançlıları maddeye yaklaşırken "Önyargılı(bunlar yanlış)" olarak nitelerken, İnançlara ve Muhataplarına "Önyargılı(bunlar yanlış)" yaklaşan. 3- Muhataplarını "Doğmatik" olarak nitelerken, kendi "Doğma"larından kurtulamayan. 4- Bilimi savunduğu halde, diğer bilgilere "Önyargı" ile yaklaşabilen. 5- Bilim dahi değişime mahkumken, kendisinin bilgilerini ve yaklaşımını "Tek Doğru" olarak görebilen. 6- Ve tüm bunlara rağmen hala "Bilim" diyebilen bir kişi olarak niteleyebilir miyiz sizi sayın Evrensel? Bu halinizle, sizden iyi inançlı (o nitelediğiniz haliyle tabi, sizin anladığınız inançlılardan yani) bir insan olmaz sayın arkadaşım. Bilim'i boşuna savumayın bence... Sayın Evrensel, bakın bu forumda, şimdiye kadar hiç kimsenin yazdıklarına yada düşündüklerine "Yalan" demedim, hayatımda kimseyi böyle niteleme ihtiyacı duymadım. Size de demeyeceğim ama üzerinde yürüdüğünüz "Mantık" kendinizle tamamen çelişiyor... Zira noktalarını vurguladım... Eğer hatalı olan ben isem ve gerçekten yanlışsam, sizden gerçekten çok çok özür diliyorum... Ama eğer haklıysam, bu mantığınızdan vazgeçmenizi umuyorum ve diliyorum... Şunu unutmayın ki, Darwin'in Evrim Teorisi'de yazıldığı dönemde çok uçuktu ve kabul edilebilir değildi. Galileo'nun "Dünyanın Yuvarlaklığı" iddiası da çok uçuktu ve kabul edilebilir değildi. Leonardo'nun fikirleri, şemaları hep uçuk birer palavraydı o gün için... Ama ne yaptık biz? "Bunlar Yalandır" demedik en baştan... Aldık ve onları nitelendirdik... "İnsan Kopyalamak" hala uçuk bir fikir mesela ama ben "Yalan bu kardeşim" diyerek yaklaşmıyorum, yapılabilecekse, yapılmasını destekliyorum... Ha belki inanç açısından siz bu örnekler için "Ne alakası var kardeşim" diyebilirsiniz, ki mantığınızı çözdüğüm kadarıyla bunu söylemeniz kaçınılmazdır zaten, ama emin olun ki yaklaşımınız son derece "Doğmatik"tir... Bunun başka türlü bir açıklaması falan yok... Saygılarımla...
  20. Sevgili Cyrano... Son derece haklısın, ne diyim... Duygusal olarak bakarsak, Arapların ihanet ettiğini düşünsekte ne kadar, sonuçta herkes kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmiştir. Sonuçta Makyevelizm var...
  21. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Arkadaşım, bırakın bir din kitabını, herhangi bir kitabı dahi "Bu Doğrudur" diyerek okumaya başlamamalıyız. Ancak henüz anlamlandırmadığınız bir nokta daha var ki, o da, hiç bir kitaba "Bu Yanlıştır" diyerekte başlayamazsınız. Nasıl ki, okuyacağınızı kitaba "Bu Doğrudur" diyerek başladığınızda hepsini doğru olarak kabul ederseniz, aynı kitaba "Bu Yanlıştır" diyerek başladığınızda da, bırakın 10 kereyi 100 kere de okusanız yanlış olarak kabul edersiniz. Yani görmüş oluyoruz ki sizi "Anlamada" yönlendiren şey apaçık ki "ÖNYARGILARINIZ". Bir dini kitaba yada herhangi bir kitaba "Bu Yanlıştır" diyerek başlanamaz... İnanmasanız bile, bir Dini İnanca en baştan "Bu Yalandır/Yanlıştır" diyerek yaklaşırsanız, bu da bir tür "Doğmatik" yaklaşımdır. Bildiğiniz gibi "Doğmatizm", kendi kabullerinden başkasına "Yanlış" diyerek yaklaşan bir olgudur ve ne yazık ki, yukarıdaki uzun ve manalı yazınıza rağmen, bu yüzden aslında size verilebilecek bir cevap yok aslında... Hiç bir bilgiye "Bu Yanlıştır" diyerek yaklaşılamaz ve ayrıca hiç bir bilgiye "Bu Doğrudur" diyerek te başlanamaz... "Doğru Olan Nedir?" sorusu ile yaklaşılır her bilgiye ve bir kitap "Doğru Olan Nedir?" sorusu ile okunulur... Zira herhangi bir kimsenin "Kur'an bir tarafa" hangi kitap olursa olsun "Bu Yanlıştır" (veya doğrudur) ÖNYARGISI ile başlamaması, "Var mı burada öyle biri?" tümcenizde belirttiğiniz gibi bir "CESARETSİZLİK" değil, başlı başına bir erdemdir, bu olması gerekendir... Bildiğiniz gibi Cehalet'in Cesareti farklıdır... Siz eğer bir din kitabını, en baştan "Bu Yanlıştır" diyerek ele almışsanız, zaten sizinle tartışacak hiç bir şeyimiz yok... Bir Müslüman, sizin iddialarınıza, taa en baştan "Aa Bu Yanlıştır" diyerek yaklaştığında (ki bu yaklaşımda yanlıştır) o kimse bilgisiz, doğmatik, düşüncesiz olurken... Sizin aynı yaklaşımınız bu sefer "Bilimselcilik" oluyor ne tuhaf ki? İslam'ı "Kayırmacı" olarak adlandırırken, sanırım kendinizi de "Torpilci" olarak adlandırabilmeniz pek yerinde olacaktır sevgili arkadaşım... Ne Mutlu ki, sizin bu yazınızı okuduktan sonra, Kur'an-ı veya herhangi bir bilgiyi "Bu Doğrudur/Yanlıştır" ÖNYARGISI yerine "Doğru Olan Nedir?" sorusu ile okuyan kimselerin, ne kadar değerli olduklarını gördüm. Burada "İnançlıları" övdüğümü sanmayın sakın. Biliyorum ki bir çok Ateist'te hangi bilgi olursa olsun her bilgiye "Bu Doğrudur/Yanlıştır" ÖNYARGISI yerine "Doğru Olan Nedir?" ERDEMİ ile yaklaşmaktadır... Ama sanırım siz daha ikisi arasındaki farkı anlamlandıramadınız arkadaşım... Size tek söyleyeceğim; herhangi bir bilgiye "Bu Yanlıştır/Doğrudur" şeklinde bir yaklaşım "ÖNYARGI" ve bir çeşit "DOĞMATİK" yaklaşımdır. Bilimi desteklediğinize göre, böyle bir yaklaşıma aslında en başta sizin karşı olmanız gerekmektedir... Diğer bir şey ise, başka bir konuda alıntılamış olduğunuz şu iletidir: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=444285 Bu iletinin, şu satırlarına bence dikkat edilmelidir: Bir şey daha eklemek isterim ki: boşig'i alkışlayanları! yeren arkadaşlar, diğer arkadaşları alkışlarken de: "Bilgilere Nasıl Yaklaşılması Gerektiğini" "Bir bilgiye en baştan yaklaşılırken -Bu Doğrudur- diyerek yaklaşmak ne kadar Bilimselse, -Bu Yanlıştır- diyerek yaklaşmanın da o kadar Bilimsel olduğunu ve Bilimi Alkışlayan İnsanların savunamaycağı bir düşünce olduğunu" "Bilime inanan insanların bilgilere "Önyargı" (Bu Yanlıştır/Doğrudur) ile değilde -Doğru/Gerçek Olan Nedir?- sorularla yaklaşabileceğini" "Bir insanı eleştirirken, alkışladığı insanında ne kadar -Doğmatik- olabileceğini" düşünmeliler Her insan hata yapar, herkes hatalı düşüncelerinde yada yanlış anlamalarında Özür dileyebilmelidir... Benim tek istediğim kimsenin kimse ile "Gruplaşmaması"dır. Gördüğüm kadarıyla, bir insanı destekleyebilmemiz için "Birazda Olsa" bizim gibi düşünmesi yeterlidir. Ondan sonra, o kimse yanlış mı yazmış, doğru mu akıl yürütmüş düşünmüyoruz bile. Ve hemde ilginçtir ki bunu "Bilim"i yada "İnanç"ı savunarak/savunabilerek yapıyoruz ve hemde karşıt görüşlülerimizi "Doğmatik" olmakla suçlarken kendi safımızda "Doğmatik" olanı savunabiliyoruz... Ben kimsenin benim gibi düşünüp düşünmediğini umursamıyorum. İnandıklarımı sadece kendim, gruplaşmadan savunuyorum. Kimsenin söylediklerini, benimle paralel düşünse bile "Kayıtsız Şartsız" kabul edip onaylamıyorum... Bu söylediklerim sadece Ateist arkadaşlarım için geçerli değildir... Herkes öncelikle kendi görüşlerini savunabilmeli... Yoksa kimse kimseye yardım edemez... kimse dünyaya kimsenin (arkadaşı da olsa) gözüyle bakamaz... Saygılarımla...
  22. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sevgili CYRANO arkadaşımızın açıkladığı üzere, şu yanlış anlamamın farkına vardığımı söylemek istiyorum: Metafizik ile İnanç ayrı şeylermiş... Cyrano'nun açıklamasında bunu görmüş oldum... İkinci olarak, kimsenin beni alkışlaması gibi bir beklentim ve kimseninde beni alkışlamak gibi bir kaygısının olduğunu vede alkış tuttuğunu sanmıyorum... Zira birileri birilerini alkışlayacaksa, bunu başka şekillerde de yapıyor, bunu görebiliyoruz... Ama kimi tespitlerinizin doğruluğu bakımından ben sizi istediğiniz kadar alkışlayabilirim arkadaşım... "Metafizik görüş ayrıdır, bilimsellik te ayrı." => Bu tanımda, yukarıda da belirttiğim gibi "Metafiziğin" "İnanç" ile ayrı şeyler olduğunu Cyrano'nun açıklaması ile anlamış bulunuyorum. O yüzden bu tanımın doğrusu şöyle olmalıdır: "İnanç ile Bilim ayrıdır." "Birisi diğeriyle bağdaşmaz. Diğerini tanımaz" => Kesinlikle böyle bir şey ima etmiyorum. Ben diyorum ki; İnanç başka bir açıdan ele alır, Bilim ise başka bir açıdan ele alır... Bilim deneylerle ispatlamaya çalışır varlığın nedenini, İnanç ise sezgi ile... Yani ele aldıkları şey dışında hiç bir şekilde birbirleriyle ilgileri yoktur. Anlaşmazlıkları yada anlaşabilirlikleri gibi bir tanımlama söz konusu olamaz o yüzden. Dinler "Bilimsel Veriler, Formüller" sunmazlar, Bilimde "Şeytan, Melek, Ruh" gibi kavramları açıklamaya kalkmaz... Sanırım, Çelişki olarak adlandırdığınız düşüncemi hiç bir şekilde anlamlandırmaya çalışmıyorsunuz... Birbirleriyle "bağdaşmazlar" demiyorum, birbirlerini "nitelemezler" diyorum. Yani Bilimin inancı kanıtlamak gibi bir kaygısı yoktur. İnancında Deney yapmak gibi bir kaygısı yoktur... Yazdıklarımı kendinize göre şekillendirmeye çalışıyorsunuz sanırım... İddiam çelişkili değildir ve nesnel olduğunu da düşünüyorum. Yazdıklarım açık ve nettir... Hayır illa ki "Bilim Şeytanı açıklayabilir" mi demeliyim? Eğer böyle söylersem çelişmiş olurum ama siz sanırım ki, kendi düşüncelerinizi "Bilim varsa Din yoktur(olmamalıdır), Din varsa Bilim yoktur(olmamalıdır)" gibi bir şartlanmaya göre temellendirmişsiniz. Yani sadece biri var olabilmeli size göre ve Bilim var olduğuna göre "Din" yoktur... Oysa ki Bilimde vardır İnanç'ta vardır. Zira ikisininde kavrayışı tamamıyla farklıdır. Sadece bunun farkına siz varamıyorsunuz... "Ama ben tanırım. İkisini de tanırım." => Elbette ki ikisini de tanırım. Zira "Bilim varsa Din yoktur" gibi bir şartlanmam yok... Öyle bir şartlanma da yoktur zaten, size göre ve son derece kişisel bir görüştür... Bilimsel bir görüş olduğunu da hiç sanmıyorum. Açık açık bunu söylemediniz ama yazdıklarınız bunu tamamen niteliyor. Bakın burada "Bilimsel Dünya Görüşü/Materyalizimi" kastetmiyorum. Materyalizm ile İnançlılık birlikte var olamaz zaten. Ama Bilim ile İnanç bir arada olabilir... Ben Bilimi de sonuna kadar desteklerim ama bir inanca da sahibim. Çünkü ikisinin yapılarının birbirini çürütebilecek bir şekilde olduklarını düşünmüyorum. Bilim Tanrı'nın yokluğunu ispata çalışmaz ve çalışamaz... Varlığıyla yokluğuyla ilgilenmez anlatabildim mi? İnançlarda Formüller önermez ve öneremez... Yani bu "Suyun Ateşi söndürmesi yada yok etmesi" gibi bir şey değil... Bilimin yeri ayrıdır, inancın yeri ayrıdır... İkisinin varlığını kabul etmek çelişki değildir. Herhangi bir bilimadamı "İnanmamayı" seçtiyse eğer, bunun nedeni o Dinlerin var olmadığı değil, o kişinin herhangi bir dine inanmakla yada bir inanca mensub olmakla tatmin olmamasıdır... "İkisini de kabulleniyorum. İki dünya görüşüm var. İkisini de gerçek buluyorum." => İki dünya görüşüm olduğunu da iddia etmiyorum.. Tek bir dünya görüşüm var ve o da belli... Ancak ben Bilimi yadsımıyorum. Burada sizin yine şöyle bir ön kabulünüze rastlıyoruz sanırım: "İnançlı insanlar Bilimi mutlaka yadsırlar, Bilimi kabullenen insanlar da İnancı mutlaka yadsırlar". Böyle bir şey yoktur. Bir insan Bilime inandığı kadar İnançlı da olabilir... Yani mantığınız şöyle: "Kola içen insan Su içemez, Su içen insan Kola içemez"... Alakası yoktur. Din ile Bilim birbirlerini "Nitelemez" diyorum... Bu "Bağdaşmaz" "Anlaşamaz" "Biri varsa diğeri olamaz" demek değildir arkadaşım... "Nitelemez" diyorum... Yani Biri diğerinin varlığını ispatlamaya çalışmaz, yokluğunu kanıtlamaya çalışmaz, kabullerini çürütmeye çalışmaz... Eğer Olumlu yada Olumsuz bir Niteleme olsaydı aralarında "Şeytanın Moleküler Yapısı" isimli bir araştıramaya bile rastlamamız gerekirdi. Ya da "Cennetde, Alttan Akan Irmakların Debisi ve Alüvyal Yapısı?" "Meleklerin Fizyolojik Yapıları" "Cinlerin Anatomisi" gibi Bilimsel Tetkikler ve Araştırmalar!!! olması gerekirdi. Ama ne yazık ki yoktur böyle araştırmalar ve olamazda... Çünkü ne İnanç nede Bilim, ikisi de birbirini "Nitelemez"ler... "Bağdaşamaz" demek ise "Birbirlerini Çürütmeye Yönelirler" "Birbirlerinin Karşıtıdırlar" "Birbirlerine Zıttırlar" "Anlaşamazlar" gibi bir anlama sahiptir. Oysa ikisinin de anlaşamaması için, birbirlerini çürütebilmeleri için birbirlerini "OLUMSUZ NİTELEME"leri gerekirdi... Oysa aralarında "NİTELEME" gibi bir durum olmadığına göre Bağdaşıp, Bağdaşamama gibi bir durumda söz konusu değildir... Kelimelere takla attırdığımı sanmıyorum, yazdıklarım açık ve net... Görüşlerimde çelişki olduğunu sanmıyorum... Sadece siz önyargılarınızla yaklaşıyorsunuz. Bir çok tesbitiniz gerçekten yararlı oluyor bana ama bazı önyargılarınızı arkanızda bırakmanız gerekiyor sanırım... İnançlı olupta Bilimsel gelişmelere, ilerlemelere inanmak, sahip çıkmak bir çelişki doğurmaz ve "İki ayrı Dünya görüşü" demek değildir. Bilime inanmak "Materyalist" olmayı gerektirmez. Materyalist değilim ancak "Bilim" yaparken "İnanç"ın Bilimi yönlendiremeyeceğine, etkilemeyeceğine inanıyorum. Bilim adamlarının da "İnançlarını Yanlış Anlayarak", Bilimi yönlendirmeleri, etkilememeleri gerektiğine inanıyorum. En basitinden, İnsan klonlamak yapılabiliyorsa eğer yapılmalıdır... Kimi insanlar "İnanç" perdesi ile Bilimsel ilerlemelerden korkuyorsa eğer, bunun nedeni din değil, o kişinin kişisel "Kavrayamaması"ndandır. Eğer Bilim ile İnança dayalı Soyut kavramları açıklamaya çalışıyorsa, yine bu İnançsal yetersizliğinden kaynaklanıyordur. Yine bir Bilim adamı, bir İnancın gerçekliğini yada sahteliğini "Bilim" ile ispatlamaya çalışıyorsa, o da onun Bilim'in ve İnancın sınırlarını bilmemesinden kaynaklanır... Bilim, Tanrı'yı ispatmaya çalışamaz... Son derece açık... Bilim ile Dinin ilke açısından bir ilgilerinin bulunmadığını düşünüyorum. Yukarıda söylediğimgibi, birbirlerini hiç bir şekilde nitelemeyen iki olgunun ilkelerininde birbirinden bağımsız ve alakasız olması çok doğaldır. İkisini birbirleriyle uzlaşabilir kılmam için, iki olgunun yada otoriteninde birbirleriyle ortak yada kesişen bilgiler sunmaları yada aynı veya zıt doğrultuda birbirlerini olumlu yada olumsuz olarak nitelemeleri gerekir... Oysa ki, birbirlerini nitelemedikleri gibi uzlaşma yada kutuplaşma gibi bir ilişkileri de olamaz. Uzlaştırmaya çalışsaydım eğer, benden şöyle bir tanım duyardınız: "Tanrı Kur'an-da Göğü Yedi Kat Yarattığını Söylüyor, Ve Bakın Gök Yüzü Yedi Kat" "Tanrı Dünyayı Altı Günde Yarattığını Söylüyor Ve Bakın Dünya Altı günde Yaratılmış" Ben böyle tanımların ta en baştan yanlış olduğunu savunan birisi olarak, nasıl olurda İnanç ile Bilim'i uzlaştırmaya çalışabilirim? Ben diyorum ki, bu ifadelerin anlamı başka bir şeyi nitelemektedir. Bilimsel veriler değildir bunlar. Din Bilimsel Formüller sunmaz. Bilimsel Teoriler sunmaz... Deneysel açıklamalar yapmaz... Bilimde Dinin soyut kavramları ile ilgilenmez... Peki böyleyken, birbirleri ile ilgisizken bunlar, nasıl olurda uzlaşma yada uzlaşmama gibi bir durumları olabilir. Mesela sizinle uzlaşamamamızın nedeni; Bu konu üzerinde "Bilişsel" bir çaba sarfetmemizden kaynaklanıyor yani düşündüklerimi size "Bilişsel" olarak anlatmaya çalışıyorum, sizde bana aynı şekilde aktarmaya çalışıyorsunuz. Oysa size desem ki "Herşey bir yana, ben Tanrı'nın varlığını Seziyorum", sizin verecek tek bir cevabınız bile olamaz. "Nasıl sezersin kardeşim?" diyemezsiniz. Çünkü sezgisel bir durum söz konusudur ve benim ne hissettiğimi asla ve asla anlayamaz ve yargılayamazsınız. Siz "E bende Tanrı'yı hissetmiyorum, yok" derseniz, yine bende sizi yargılayamam ve "Nasıl hissetmezsin yaa?!" diyemem... Aynen bunun gibi; Din Sezgiseldir, Bilim ise Bilişseldir... Birbirlerini (olumlu yada olumsuz) nitelemeleri, anlaşmaları yada anlaşamamaları, uzlaşmaları yada uzlaşamamaları, bağdaşmaları yada bağdaşamamaları kesinlikle söz konusu değildir ve olamazda... Diğer bir açıdan Sevgili "Evrensel"in yazısını nitelemiyorum bile. Yine o da, Tanrı'yı Bilim ile İspatlamaya çalışan İnançlıların düştüğü hataya düşüp, Tanrı'yı bir şekilde Bilim ile çürütmeye çalışmış, sadece bu... Tüm arkadaşlarımın Yeni Yılını Kutluyorum... Saygılarımla...
  23. Elbette ki karşımızdakine "Potansiyel Aşık Adayı" gözüyle bakmamalıyız sayın La-boheme... Ama hayatın neler getireceği hiç belli olmuyor... Yani böyle netten tanışıp evlenen akrabamız var, o yüzden kesin bir yargı veremiyorum. Ha yaptıkları yanlış mı doğru mu bilmiyorum ve yorumlamıyorum ama şartlara göre değişir... Tutku'da olabilir tabi yaşanan, niye olmasın... Aşk'ta ayrıdır Tutku'da ayrıdır... Ama şunda haklısınız : Sevgi Aşk'tan üstündür... Aşk bitse bile Sevgi kalıcı olabilmektedir...
  24. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    İşte bende bunu diyorum yaa... Tanrı Bilimle falanla ispat edilemeez... Tanrı'yı "Madde" ile açıklayamazsınız... İnançtır bu, soyuttur... Adam çok güzel özetlemiş yav, beğendim valla... Çok sağol SaklıGerçek...
  25. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    1- İnancıma hiç bir Bilimsel kılıf uydurmadım. Aksine, İnançların Bilim ile ispatlanabilecek olgular olmadıklarını savunuyporum... Eğer Soyut kavramları "Bilimsel" açıdan ele alma çabam olsaydı, nitelemenizde haklı olurdunuz... Ama nasıl bir anlam yüklediniz anlamış değilim... Daha nasıl açıkça söyleyebilirim size? İnançları Bilim ile, Bilimi de İnanç ile ele alamazsınız? Açık mı? 2- Konumuz "İnanç" ise eğer, zaten "Soyut" olmak zorundayız arkadaşım... "Soyut" olan, elle tutulamayan, gözle görülemeyen, yani bilim ile ispatlanamayan değerlerden bahsediyoruz... Eğer Doğa Kanunlarını tartışıyor olsaydık, son derece Maddeci de olunurdu. İnanç konusunda "Soyut" olmak, "Zorunda Kalmak" değil bir gerekliliktir. Ne yani size "Melekler Bilimsel Olarak Kanıtlanabilir" mi demeliydim? Yada "Bir Yaratıcı %66.66 Olasılıkla Vardır" mı deseydim... 3- Ruh ve Madde ayrılığını belirttiğimi zaten anlamış olmalıydınız. Zira"Ruh" dinsel bir kavramdır ve Soyuttur ve Bilim ile açıklanamaz... Madde ise Somut bir kavramdır ve Bilimin konusudur... Ben İnanç ile Bilim birbirini nitelemez derken bu tanımı ima etmek istemiştim... Zira sizinde dediğiniz gibi Ruh ve Madde ayrılığı Bilim ile Metafizik görüşleri ayırıyor. Birini, diğeriyle anlamak imkansızdır. Metafiziği yada İnançları "Bilim" ile Bilimi de "Metafizik" ile ele almamalıyız... Yazımda bu görüşü niteledim, ama neyi yanlış yada eksik söyledim bilmiyorum, yani neye koşut olarak verdiniz bu cevabı? Sırf cevap olsun diye mi? Zira şöyle demişim: Açık değil mi bu arkadaşım? Arkadaşım, sanırım suçlamak bi şekilde zevk veriyor olmalı... Yanlış anlamış olma ihtimalim olamaz mı? Eğer sizin söylediğiniz niteleme ile aynı paralelde değil idiyse yazdığım, yanlış anlamış olacağım ihtimalini hiç düşünmediniz mi? Ben, o söyleminizi o anlamda söylemiş olduğunuz izlenimine sahip olmuştum ve o yüzden öyle yazmıştım... Ve bunu da belirttim zaten... Yanlış anlaşılma için üzgünüm ama sanırım sizde başladınız "Laf Ebeliği Yaptığım" ithamına... Yanlış anlama "Laf Ebeliği" değildir. Bende uyandığırdığı anlam çerçevesince yorumladım sadece... "Yanlış Anlamışsınız" demeniz yeterlidir, anlayabilirim... Neyse, önemli değil, bu itham beni gocundurmuyor artık, pelesenk olmuş çünkü, belli... Bu sizin Sanrınızdır... Böyle kimseler yok demiyorum ama tüm İnananları aynı kefeye koyamazsınız. Bu dünya Oyun ve Eğlence yeri değildir... Kur'an-da geçen "Oyun" nitelemesi, "Saklanmaç" gibi bir oyun oynama anlamında değildir... Neyse, nasıl algıladığınız belli... Herkesi aynı kefeye koymanız hatalı yalnız, bunu söylemek isterim... İnsani değerler hiç bir şekilde son plande değildir arkadaşım. Bu da sanırım sizin kişisel bir sanrınızdır... İnsancıllıkla ilgili görüşlerimi açık açık "Laf Ebeliği" yapmadan söyledim... "İnsan Değeri" bilimsel görüşün ilk temeli olabilir, değildir demiyorum ancak sadece Bilimsel görüşe has bir değer değildir. Sadece onun malı değildir... Benim inancımda da var bu değer ve yine en ön planda duruyor... Konuyu uzatmaya gerek yok, sonuçta yazılarımı anlamak istediğiniz gibi anladığınız ve kesin bir önyargı ile yaklaştığınız ortada... Size göre: "Dinler İnsancıl Değildir... Öyleyse İnananlarda İnsancıl Değildir..." Bu mantık doğru değil... Daha nasıl ifade edebilirim ki? Oysa yazmıştım... Neyse... Saygılarımla...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.