Zıplanacak içerik

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sevgili Evrensel, eleştirinizi anlıyorum ancak, yakaladığınızı sandığınız nokta yanlış... Şöyle ki: -Ben buraya hiç kimseye "Tanrı"nın varlığını ispat etmek için yazmıyorum. -Şimdiye kadar "Tanrı"nın varlığı yada yokluğu tartışmasına da girmedim. Zira niçin girmediğimi "Tanrı Yoktur" başlığında görebilirsiniz. -Sizin amacınız insanları Ateist yapmak olabilir, İnanan insanların amaçları insanları "İnançlı" yapmak olabilir. Ancak ben böyle kaygıları çoktan aştığımı düşünüyorum. Ve öyle bir yeltenmem dahi olamaz... -Burada iletilerimizin boşuna olmadığını düşünüyorum, zira ben "Bilim"e dayadığını iddia edip bir takım görüşleri "Doğmalaştıran" kimselerin bu hatasını belirtmek istiyorum... -İnsanlara "Önyargı" ile bakılmaması gerektiğini anlatmaya çalışıyorum... -İnsanların İnanmalarının "Bilim"i kabullenmelerine engel olamayacağını, yani Bilim'i savunmak için illa ki Materyalist olmaya gerek olmadığını anlatmaya çalışıyorum... -İnançların hangi kavramlarının neyi nitelediklerini ortaya koymak istiyorum... -Kimsenin "Benim inandığım şeylere inanmasının yada inanmamasını" umursamıyorum... -"Tanrı" ile olan bağ her zaman söylediğim gibi "Bireysel"dir... Siz bir Tanrı'ya inanmıyorsanız bu sizi ilgilendirir... Sizi var olduğuna ikna etmek gibi bir kaygım ve amacım olamaz... Yani, burada yazdığım hiç bir iletinin yada okuduğum hiç bir iletinin yanlış, gereksiz veya fuzuli olduğunu kesinlikle düşünmüyorum... Lakin sizin, bana bakış açınız biraz hatalı gibime geliyor... Çünkü amaçlarım arasında "Misyonerlik" yok... Saygılarımla...
  2. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Söylediğim gibi, Mantığınızı yanlış anlamamışım... Herşey ortada... Alacağım cevabı aldığımı düşünüyorum... Kalıpları ve Önyargıları aşabilmek ümidiyle, sizin ümidinize iştirak ediyorum... Başarılar dilerim... Saygılarımla...
  3. Kaza ve Kader anlaşıldığı gibi "Allah'ın yazdığı alın yazısı" değildir... Yada programlanmış bir yaşamda değildir... Örneklerle açıklayayım: Kader: Yerçekimi, Kuşların uçabilmesi, Hücrenin yapısı, Suyun özellikler... Kısaca "Yasa"lar... Doğa yasaları... İnsanın değiştiremeyeceği ve dahil olmak zorunda olduğu, içinde var olmak zorunda doğa'nın yasaları "Kader"dir. Kader kelime genelde ölçü anlamında kullanılmış... Denge... Doğanın dengesi... Kaza: Elmayı attığınızda yerçekiminden dolayı düşmesi, Kuşun kanat çırıptığında uçması, Suyun normal değerlerde -0'da donması +100'de kaynaması... "Biz dilediğimizi doğru yola iletiriz." yani seçilmişlik... Tanrı'nın dilediği... Yani Tanrı torpilcilik yapıyor... Kimini seçmiyor, kimisini seçiyor... Kafasına göre takılıyo yani... Ben hiçte öyle olduğunu düşünmüyorum... İnsanların hepsi Öz'de Hakk... Bu açıdan bakmak lazım...
  4. Duygular üretilmez... Yaşanır... Doğmayan, Yaşamayan ve Ölemeyen hiç bir Madde "Düşünemez"... Şimdi, ben önce davranayım da şu hususu belirteyim; yukarıdaki nitelememi kullanarak şöyle bir cevap yazmasın kimse: "Ahanda bakın, Tanrı'da doğmamış, büyümemiş ve ölmeyecek, demek ki o da Düşünemiyor..." ... Sadece tebessüm ederim, söyliim... ;) Saygılarımla...
  5. İşte bu yüzden insan zekasıyla makine zekası karşılaştırılamaz... Makine kendisinden daha yetenekli başka bir şeyi daha düşünüp tasarlayamaz... Kendisini aşamaz... Ama insan zekası kendisini aşar... Gerçi ben buna "Kendisini aşmak" olarak ta bakmıyorum... İnsan zekası yaptığının daha iyisini yaptığı sürece hiç bir yaptığı şey kendisini aşamaz... Bu konularla ilgilenen Kimyager bir arkadaşıma, Matrix filminde etkilenerek; "Ulan, insan kendi yaptığı makineye yenilir mi? Kendisinden daha üstün bişey ortaya koyabilir mi?" diye ciddi ciddi ve felsefik sorgulayıcı bir düşünce tavrıyla sorduğumda bana gülmüştü ve demişti ki; "ulan ne var ki, nasıl yapmışsa öyle de bozar... Hiç olması su döker üstüne..." demişti... İşte İnsan ve Bilgisayar karşılaştırması, ancak bu kadar ciddiye alınacak bir tartışma bence... Hiç bir şekilde kıyaslanamıyor... "Bilgisayara o programı insan yükledi, insana kim yükledi!?" gibi sorular, kişisel algılamayın ama ben böyle karşılaştırmaların çok gereksiz olduğunu düşünüyorum... Bir çok gelişmiş bir bilgisayar düşünün... Yani hayal ettiğimiz, insan özelliklerinin tümüne sahip bir "BİLGİSAYAR"... Ona bir program yüklüyoruz... Yapılabilmiş en iyi yazılım... İnsanların ürettiği şu anki yazılımlar insanın kendisini geçtiğine göre, böyle bir robot yaptığımızda yazılacak olan yazılım kim bilir ne kadar yüksek olur bir insan zekası için... İnsanın yapamadığı kim bilir neleri bile yapar... Belki aşık bile olur yani... Hatta insanı aştığına göre aşk'tan da üstün bir duyguya sahip bile olabilir belki... Neyse... Bu yazılımı bu insansı robota yükledik... O robot'ta aynen insanın yaptığı gibi "Kendisini Aşan" bir başka yazılım yazabilir mi? Yani kendisini aşabilir mi? Hadi yazdı diyelim... Bu kendisini aşan yazmış olduğu yazılımı "Kendisine Yüklemeyi" tercih edebilir mi? Edebilirse eğer, O robota bence "İnsan" demeliyiz... Çünkü böyle bir fikri ancak insan düşünebilir... "Kafaları Değiştirmek/At O Kafayı" deyimi gibi yani... Peki soru bitmiyor... Diyelim ki bu robot böyle bir yazılım yazdı gerçektende... Ve yazılımı kendisine yüklemeyi tercih etti... Peki bu tercih sırasında acaba; "Ulan ben sonuçta bir robotum, beni ahanda bu adamlar yaptı... Bende bu yazılımı yaptım... Ben bu adamların zekalarından üstünüm, bu yazılımda benden üstün... Bu yazılımı kendime yüklemeliyim, yüklersem erişilmez olurum o zaman... Evet evet yüklemeliyim... E ama duuur... Ama bu yazılımı yüklersem kendime, kendi Benliğimi yani bu yazılımı üretmiş olan Benliğimi silmiş yani kendimi öldürmüş olmaz mıyım? Bu yazılımı yüklersem kendime, ortaya çıkan robot sadece benim bedenime sahip başka bir robot olmuş olmaz mı? E hadi yükledim diyelim, o zaman başka daha üst bir yazılım üretirsem nolcak? Onuda mı yüklicem kendime? E böyle format at-yükle-format at-yükle... Ne bu be, çocuk oyuncağı mı? E hadi bunu bırak bi yana, diyelim ki her yeni ürettiğim yazılımı hep kendime yükledim... E benim bunları düşünmeme ne gerek var şimdi, nasılsa silinecem... E o zaman niye üretiyorum ki, niye öldüriim kendimi? Yada hadi yükledim, o zaman o üst yazılım benim bu halimi beğencek mi, daha ileri bi model bedene ihtiyaç duymaz mı? E o zaman zeka olarak kendisinden kat ve kat geride olan insanlar ona nasıl bi beden üretebilir ki? Yada kendi nasıl bi beden üretebilir ki kendine... Ufff yaaa... Başım ağrıdı valla düşüne düşüne... Ya üretmeyin kadeşim bizi insandan daha zeki, kafam kaldırmıyo Felsefe yapmayı, düşünmeyi... Yakacaz ulan sizin yüzünüzden işlemciyi... Bana ne kardeşim yaaa, İmana geliyorum kardeşim ben, alla alla... Yeter be... Çıkamadım işin içinden yav... " gibi bir muhakeme yapabilir mi? Yani robot bir Vicdan'a sahip olur mu? vs vs vs... Hala söylüyorum ki hiç bir "Tümleşik Cansız Madde" Zeka'ya sahip olamaz... Muhakeme yapamaz... Düşünemez... Anladığımız manada bu özellikleri hiç bir şekilde yerine getiremez... Eğer kendisinden daha yüksek seviyede bir yazılım tasarlayabilen bir robot yapılabilirse ve bu robot böyle bir muhakemeye girip sonucunda da kafayı yemezse, "Cansız Madde Düşünebilir" sorusunu o zaman düşünmeye başlayabilirim işte... En iyisi gelin biz "Canlı Bir Madde Olarak Beyin Düşünebilir mi?" sorusunu irdeleyelim... Gördüğümüz gibi Bilgisayar tartışması bir kısır döngüden ibaret... Saygılarımla...
  6. Tanrı'nın varlığını hissediyorsan eğer, Tanrı vardır... Tanrı'nın varlığını hissetmiyorsan eğer, o zamanda Tanrı yoktur... Bence çok açık ve net... Tartışmaya bile değmez aslında... Tanrı'nın varlığını hissettiğini söyleyen ve inanan bi insana; "Yok kardeşim Tanrı diye bişey, olsa ben hissederdim... Neyse, madem varsa göster bakiim." diyemeyiz... Tanrı'nın varlığını hissetmeyen bir insana da; "Nasıl hissetmezsin yaa... Var işte... Aha bak ben hissediyorum..." da diyemeyiz... "İnanç" dediğimiz olgu, artık olması gereken yerdedir... Yani din'de de söylendiği gibi "Tanrı" ile "Kul" arasındadır. Toplumları artık dinler ve inançlar şekillendirmiyor... İnanç kavramı artık "Kişiseldir". İnsanlar "Toplumsal Aynı İnançtalık" yapısını yani "Ümmetçilik" fikrini aşabilecek seviyededir bugün... İkinci olarak, bir Müslüman kabul eder ki; Tanrı insana Şah damarından daha yakındır. Kişiye şah damarından daha yakın olan yine kişinin kendisidir... Özbenliğidir... Özüdür... İşte bu yüzden de İnanç tamamen kişiseldir... Ve kimse kimseye kendi özbenliğinde tanımladığı şeyin varlığını yada yokluğunu ispatlayamaz... İşte bu nedenlerden dolayı "Tanrı Vardır/Yoktur" tümcesi kimse için önemli bir veri sağlamaz... Önemli bir bilgi vermez... Bir inanan Tanrı'nın varlığını hissettiği sürece (ki buna kimisi psikolojik nedenler buluyor, kimisi ise içsel bir dürtü yada kabuller olduğunu söylüyor) o kimseyi olmadığına inandıramazsınız. Ancak o kimse artık "bir Tanrı'nın varlığı" kavramından tatmin olmamaya başlarsa eğer, ondan sonra ancak kişisel olarak inanmamaya başlar... Yine bir insan hissetmiyorsa Tanrı'nın varlığını, istediğiniz kadar önüne sizin inanmanız için yeterli olan kanıtları fazlasıyla koyun, yine o insan da inanmayacaktır... O yüzden ben her zaman Tanrı'nın varlığının yada yokluğunun ispatlanmaya çalışılmasını gereksiz ve mantıksız bir çaba olarak görmüşümdür hep... Ben Tanrı'nın varlığına inanıyorum, varlığını hissdiyorum. Buna istenirse "Kafayı Kırmışlık" denilebilir... İstenirse "Şartlanmışlık" denilebilir... Bu beni ilgilendirmiyor. Ben varlığını hissediyorum ve inandığım şeye kimsenin inanıp inanmaması da beni ilgilendirmiyor... Sonuçta içimden gelen yoğun bir his var ve beni ben yapan bir duygum bu, bunu reddedemem... Yani beni ben yapan şeyleri reddedemem... Hissetmyen adama da "nasıl hissetmezsin kardeşim" diyemem bu yüzden... O kişiyi "O" yapanda bu duygusudur belki de... Bence tartışmak bu yüzden biraz gereksiz... Saygılarımla...
  7. Avrupa dillerinde "Lord" kelimesinin "Tanrıyı Temsil Eden Kimse"yi nitelediğini okumuştum... Sayın Cyrano, verdiğiniz bilgiler için gerçekten çok sağolun... Çok faydalı bir paylaşım oldu... Protestanlığın, burjuvazi'den çok önceleri çıktığı konusunda mutabıkız. Ben şunu nitelemek istemiştim: Burjuvazi, Protestanlığı temsil eder hale gelmiştir... Saygılarımla ve Teşekkür ederim...
  8. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    "Genel Doğrular"dan kastımızın ne olduğu önemli bence... Yani savunmamızı istediğiniz Evrensel Değerler; "Kişi Hak ve Özgürlüklerine Saygı"yı niteliyorsa, bu değerlere sahip olunup olunamayacağını din ile bağdaştırmak mantıksız... Kaldı ki yalnızca belli bir zümre'yi de bu değerlere "Sahip" olarak nitelemek yanlış... Ayrıca şu var ki, bazı kalıpları "Bilimsel Değer" olarak ta niteleMemek gerekir... "Felsefe" olarak nitelemek gerekir. İnsan olan herkesin "İnsanlık" için çaba göstermesi kaçınılmaz olmalıdır... Evet aksini yapanlar var; Din adına, Demokrasi adına, Hukuk adına, Millet adına, Vatandaşlık Bağı adına, Cumhuriyet adına aksini yapanlar var tabi ki... Ancak bundan ne Demokrasiyi, ne Dini, ne Hukuku, ne Milliyetçiliği, ne Vatandaşlık Bağını, nede Cumhuriyet'i sorumlu tutamayız... Evrensel Değerlere sahip olup olmamak kişisel bir çabanın sonucunda olur. Kişi hazımsayabiliyorsa o değerlere sahip olabilir... Peki bu noktada bir şey sormak istiyorum: *İnançsız olmak şart mıdır bu noktada? *Bir İnanca sahip olmamak, Dinsiz olmak gerekli midir? *"Genel/Evrensel Doğrular"ı kabullenmek "İnançlı Olmayı" reddetmeyi mi gerektirir? Bir sorum daha: *İnançlı bir insan, bu ve bunlar gibi Evrensel Genel Değerlere sahip olamaz mı? *Olmasının imkanı yok mu? "Bilimsel Dünya Görüşü"nden kastınızın "Materyalizm" olduğu konusunda anlaşmıştık sanıyorum... Bunu kastediyorsunuz... Bu surette de sizin yukarıdaki iki soruma vereceğiniz cevaplar bellidir: *İnançsız olmak şart mıdır bu noktada? => Evet, İnançsız olmalıdır... Çünkü; İnançlar Evrensel İnsani Değerlere karşıdır... *Bir İnanca sahip olmamak, Dinsiz olmak gerekli midir? => Evet, Dinsiz olmak ve bir İnanca sahip olmamak gerekir... Çünkü; İnançlar Evrensel İnsani Değerlere karşıdır... *"Genel/Evrensel Doğrular"ı kabullenmek "İnançlı Olmayı" reddetmeyi mi gerektirir? => Evet, gerektirir... Çünkü; İnançlar Evrensel İnsani Değerlere karşıdır... *İnançlı bir insan, bu ve bunlar gibi Evrensel Genel Değerlere sahip olamaz mı? => Hayır, olamaz... Çünkü; İnancı buna karşıdır... *Olmasının imkanı yok mu? => Bir inanca sahip olduğu sürece olmasının imkanı yoktur... Cevaplarınız kısaca bunlarsa eğer, şu demek oluyor ki; "İnançlı" insanlar "Evrensel İnsani Değerlere" sahip olamazlar. "Sahibim" demeleri onlarda bir "Çelişki" yaratır(tıpkı bende olduğu gibi!!!)... O yüzden "Evrensel Ahlaki Değerlere" sahip olan insanlar yalnızca "İnançlı Olmayanlar" yani Bilimsel Dünya Görüşlüler/Materyalistlerdir... Bütün "Dünya Görüşleri" konusu hakkındaki iletilerinizin toplamı bu mudur? Cevabınız "Evet"se, sonrası sizi ilgilendirmiyor. Eğer cevabınız "Hayır"sa...: *Bu söylediğiniz "Kalıplaşmak" değil midir? (yalnzca Materyalistleri meşru görmek açısından -ki eğer öyle düşünüyorsanız... ve ben öyle düşündüğünüzü biliyorum.) *"İnançlı" insanların, eleştirdiğiniz "Ahlak Din Kaynaklıdır" düşüncelerinin KarşıKuramı/AntiTez'i değil midir? (bu açıdan da aynı kefededir.) *Peki bizim "Etkileşimsel/Diyalektik" düzen içinde "Kuram/Tez x KarşıKuram/AntiTez = Sentez" dizgesine uymamız gerekmiyor mu? Son sorum mucibince ben diyebiliyorum ki: İnançlı yada İnançsız her "Birey", "Evrensel Değerlere" sahip olabilir... Bu değerlere sahip olmak İnançlı yada İnançsız olmayı gerektirmez. Çünkü Evrensel Değerler en başta "İnançlara ve Fikirlere Saygı"yı gerektirir... Dolayısıyla hiç bir kimse "İnancından yada İnançsızlığından Dolayı" diğer bir insanı "Evrensel Değerlere Sahip Olmamakla/OlAmamakla" İtham edemez... Bu sav'ıma karşı çıkmıyorsanız, sonrası yine sizi ilgilendirmiyor. Eğer bu sav'a karşı çıkıyorsanız...: Şöyle diyebilir miyiz peki: Sizin İnançlarla/İnançlılarla bir alıp veremediğiniz var? Eğer bu da sizi nitelemiyorsa ben kendim için şunu söylemeliyim: "İnsani Değerlere", "Kişi Hak ve Özgürlüklerine", "Özgür Düşünceye ve Kişinin Özgür Düşünme İhtiyacına/Gerekliliğine", "Bireysel Farklılıklara", "İnsanların Yaşama Hakkına", "İnsanların Mal Edinme Hakkına", "İnsanı İnsan Yapan Bireysel ve Toplumsal Değerlere", "Kişinin Benlik Duygusuna", "Özgür Düşünceyi İfade Etme Hakkına" vs vs vs... Ne kadar saygı duyarsam duyayım, bu ilkeleri ne kadar benimsersem benimseyeyim bir İnanca sahip olduğum sürece "Evrensel Ahlak"a ve "Evrensel İnsani Değerlere" sahip olamam... Sahip olduğunu söylediğim sürece de Kimlik olarak bir "Çelişki" içersinde olurum... O yüzden ben şu an "Evrensel Ahlak"tan mahrum, "Evrensel İnsani Değerlerden" uzak bir yapıya sahibim... Eğer böyle düşünüyorsanız artık, devamı yine sizi ilgilendirmiyor. Ancak buna da karşı çıkıyorsanız...: Dikkat ederseniz "İnanç Özgürlüğü"ne değinmedim o maddeler arasında. Zira bir inanca sahip olan kimse zaten otomatikman "Evrensel Ahlak"tan ve "Evrensel İnsani Değerler"den "Mahrum"dur. Yazılarınız hep bu anlamı niteliyor çünkü, kızmayın... Öyleyse bu insanların "Evrensel Genel Doğruların" kabul edildiği "Ütopik" bir Toplumda da yerleri yoktur: örnek olarak ben, bu toplumda yer almaması gereken bir "kımıl zararlısıyım" çünkü İnançlıyım ve İnançlar Evrensel Ahlak'ı kabul edemez, dolayısıyla size göre bir İnançlı olarak bende kabul edemem ve edememem gerekir... Doğal olarak o toplumda kişisel düzeyde bile olsa, bir "İnanç"da mevcut değildir. Öyle ise o toplumda "İnançlara Saygı"dan bahsedilemez çünkü "İnanç" denen kavram yok zaten... Materyalist Felsefenin iliklere kadar işlediği/işletildiği ve işletilmesi gerektiği ve bu yüzden İnançların olma ihtimalinin olamayacağı bir Ütopik Toplumda (ki siz böyle bir toplumun özlemi ile yanıp tutuşuyorsunuz?) "İnançlara Saygı"dan bahsetmek zaten çok büyük bir mantıksızlık olurdu... Öyleyse Bilimsel Dünya Görüşlü/Materyalist olması gereken "Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi"nde aslında şöyle bir maddenin olması gerekiyor: ***"Dinler ve İnançlar, Evrensel İnsan Haklarının Varlığına Karşı Olduğundan, Kabullenemediğinde ve Bu Yüzden Evrensel İnsan Haklarının, Evrensel Genel Doğruların, Evrensel İnsani Değerlerin Varlığına Tehlike Oluşturduğundan ve Zaten Tanrı Diye Bir Şey Olmadığından, Toplumun Salahiyeti İçin ve Evrensel İnsan Haklarına Saygının İlelebet Payidar Kalması İçin, Hiç Bir Birey Kişiselde Olsa Bir İnanca Mensub ve Sahip Olamaz..." Böyle bir maddeyi yadsıyamazsınız... Çünkü öncelikle tüm iletileriniz bu anlamı niteliyor... Yadsımanız sizin çelişkiniz olur bu sefer... Ama sonralıkla; biliyorsunuz ki Demokrasi bile kendi varlığını tehlikeye düşürecek hiç bir oluşuma izin vermez. Demokrasi gereğidir diye "Nazi Felsefesi"ne sahip Siyasi oluşumlara izin verilemez... Öyleyse Bilimsel Dünya Görüşlü/Materyalist İnsan Hakları Beyannamesinde böyle bir maddenin olması kaçınılmazdır. Ve bu maddenin olması da bir çelişki doğurmaz, tabi ki Materyalizm açısından... Çünkü Materyalizm zaten inançları meşru, diğer Felsefeleri tam olarak Bilimsel görmez/göremez... Bu Felsefeyle var olmuş bir toplumda böyle bir yasanın olması son derece normaldir... Tıpkı Arenalarda; Yaşamları Önemsiz, Gereksiz ve Değersiz Bulunan ve Topluma karışamayacağı ve karışmaması gerektiği düşünülen İnsanların aslanlara yem edilmesinin normal olduğu, yani bu insanların ortadan kaldırıldığı Demokratik Roma Toplumunda olduğu gibi... Neyse İroni'ye son verip devam edelim... Ve bunlar da şunu getiriyor; Anayasamız "Evrensel" ve "Bilimsel Dünya Görüşlü/Materyalist" (Bilimsel demiyorum dikkat ederseniz) bir anayasa değil ve "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" de yine aynı özellikte değil, adındaki "Evrensel" nitelemesi, kendi hüsn'ü kuruntusu... Çünkü "İnançlara Saygı"yı kabul ederek, "İnançların Varlığını" tanımlıyor ve bunlara sahip insanların yine bir diğer inanca saygı duymasını gerekli kılıyor. "Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi" olarak, kendisini kabul edenlerin "İnançsız olması" ön koşulunu gerekli kılmıyor... Yada gelin yine Etkileşim/Diyalektik ve asıl İnsani açıdan ve "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"nin diliyle şöyle diyelim: Ben İnsan Haklarının Evrensel ve Ahlaki Değerlerini ve Özelliklerini dile getiriyorum. Bir kimsenin beni kabullenmesi için "İnançlı" yada "İnançsız" olup olmaması önemli değildir. Çünkü ben her ikisine de "Saygı" duymayı salık veriyorum... Bence daha bir güzel ve Özgürlükçü oldu... Şimdi bana İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine niye geldiğimi soracaksınızdır; malum her iletimde yeni bir kavramı getirdiğimden şikayetçisiniz. Hemen nedenini söyleyeyim: Sanıyorum ki Evrensel Ahlak'ı ve Evrensel İnsani Değerleri ve bu açıdan Evrensel Genel ve Bilimsel Doğruları tespit eden en önemli belge bu belgedir... İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi: Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir. Şimdi... Eğer bu yazım sizin iletinize ve iletilerinize cevap niteliğinde olmadıysa ve ben sizi yanlış anlamışsam; anlayışınızın yukarıdaki gibi olmadığını belirtebilir ve benim, sizden özür dilememi isteyebilirsiniz, ki o zaman haklılığınız ayan beyan ortada olur ve benim bu durumda Özür DileMEmem "Kişiliksizlik" olur... Ama eğer söylediklerim sizi niteliyorsa, açıktır ki söyleyebilecek tek bir kelimem bile yoktur... Herşey açıkça ortadadır... Görüşünüzün neyi nitelediği kelime aralarında yatmaktadır; İnançlı İnsanların Aslanlara Yem Edilmesi... Yani Evrensel Bilimsel Dünya Görüşlü/Materyalist/Genel Doğrucu Bir Toplum... Umarım bundan sonra daha açık olabiliriz... Tüm uzun iletime vereceğiniz tek bir kısa cevap sizi niteleyecektir Sayın Bilimselci: Ben hala "İnançlı" insanların Genel Doğruları, Evrensel Ahlakı, Evrensel İnsani Değerleri kabul edebileceğini, özümseyebileceğini, İnancının buna engel olmayacağını, bunları benimsemeninde inançlı olmaya engel olamayacağını düşünüyorum... Eğer siz aksini düşünüyorsanız: "Hayır Ben Aksini Düşünüyorum..." demeniz yeterlidir ve uzun bir cevap yazmanıza ve açıklama yapmanıza gerek yoktur... Çünkü Mantığınız Herşey ortadadır... Arkadaşımızda benim anladığım gibi anlamış sanırım: (Ancak sakın ha guruplaştığımı falan sanmayınız, zira cevabını beklediğimiz soru aynı diye alıntılıyorum yalnızca...) Umarım bunun net bir cevabını alabiliriz artık... Yazımın Uzunluğundan Dolayı Özür Dilerim... Saygılarımla...
  9. Tengeriin boşig şurada bir başlık gönderdi: Bilim Dünyası
    Dev Çiçeğin DNA'sı Çözüldü (tıkla...) Benim merak ettiğim şey; Dünya'da Dış Dünya'ya ait canlılar olabilir mi gerçekten... Varsa nasıl geldiler... Ve varsa ait oldukları yer neresi? Bilen yada bir fikri olan var mı?
  10. Gerçekten yararlandığım bilgiler... Çok sağolun... Umuyorum ki "Bireysel" Din değiştirmeye de bu şekilde değinirsiniz. Ve bir şey sormak isterdim: Hıristiyanların bugüne kadar gelen "Misyonerlik" yapıları yada mesela Osmanlı Devletinin Balkanlarda kullandıkları "İskan ve Müslümanlaştırma" politikaları; Ahiyan, Gaziyan, Abdalan yapılarının temel amaçları "Din Duygusu" mudur yoksa Siyasi Güdümlerle mi yapılmıştır...? Devletler "Din"i bu açıdan sömürmüş müdür? Birde şunu sormak istiyorum, bildiğim kadarıyla Avrupa'nın Pagan döneminde "Roma Devleti"nde "Romalılık", Yunan/Helen Devletinde "Helenlilik" (Aristo idi sanırım Barbar tanımını yapan; Helen olmayanlara Barbar denirdi) devlet ile halk arasındaki bağı temsil ediyordu. Hıristiyanlığın Avrupa'da yayılması ile ise Hristiyan olmayanlara karşı kıyım yapıldı, İspanya'da Yahudilere falan yapılan kıyımlarda uzun sürdü... Bu kıyımlar ve Yüzyıl savaşları yada Mezhep savaşları adıyla bildiğimi savaşlar hep "Din" savaşı mıydı, yoksa dinden ziyade aslında Devletlerin Çıkarları mı söz konusuydu sizce. Bildiğim kadarıyla Avrupa'da Hıristiyanlık hep zümrelere göre farklı anlamlarla mezhepleşmiştir. Burjuvalar Protestan, İngiliz Kıraliyet ailesi (Yönetim) Anglikan, Rusya Ortodoks olmuş ve bunu kullanmıştırda... Derebeylikler Katolik olarak kalmışlar ve Protestanlığa yani Burjuva'ya karşı mücadele etmişlerdir... Yada Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasındaki mücadele "Din" temelli miydi? Ben bu gibi olguların hiç birinin temelinin aslında din olmadığını, temel nedeninin Ekonomik, Toplumsal yada Yönetimsel çıkarlar ve erekler olduğunu düşünüyorum... Toplumun ise Din duygusu ile kullanıldığını düşünüyorum... Bu açıdan da değinirseniz sevinirim Sevgili CYRANO... Birde şunu söylemek isterim; Şamanizm'in bir "Din" değil, sadece bir Gelenek olduğunu düşünüyorum. Din olarak Türkler "Gök-Tanrı"cı olarak adlandırırsak daha yerinde olur diye düşündüm... Saygılarımla...
  11. Hiç sanmıyorum Sayın la-boheme... Sen, Ben... Yada diğer insanlar ne yapıyorsa, O'nun da ne yaptığı malumdur... Saygılarımla...
  12. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Alakanız için çok teşekkür ederim yalnız bir noktaya değinmem gerekecek; Zira gözden kaçırdığınız çok ufak ancak çokta önemli bir ayrıntı var: -Gökten Suyun indiğini yani yağmurun yağdığını görmek... -Gemilerin suyun üzerinde yürüdüğünü görmek... -Kurumuş toğrağın çatladığını görmek... -Gece ile Gündüzün birbirlerini takip ettiğin görmek ve bilmek... -vs... -vs... -vs... Sevgili Evrensel... Dikkatini çekerim bu bilgiler Gündelik Bilgidir. Tıklayarak kaynağa ulaşabilirsiniz. Her şekilde ve hala iddia ediyorum ki; Kur'an bir İnanç Kitabı olarak "Bilimsel Bilgiler" içermez... Gündelik Bilgi ile Bilimsel Bilgi arasında dağlar kadar fark vardır... Aaa bakın "Dağlar Kadar" dedim... Yani soyut bir düşünceyi, madde ile niteledim... Görebilenler için bunda elbette ki bir hayır vardır... Kur'an-da böyledir arkadaşım... Soyut düşünceleri yada Soyut kavramları ancak Somut Örneklerle anlatabilirsiniz... Sanırım ufak ayrıntının ne olduğunu anlatabilmişimdir. O Bilgilerin "Bilimsel" olabilmeleri için, en basitinden o Yağmur ile ilgili ayette şöyle bilgilerin yer alması gerekir: Hava olaylarının hangi gökyüzü katmanında ve kaç metre yükseklikte meydana geldiği, hangi ısı etmenlerinin etkisinde olduğu, Bulutların özellikleri (kümülüs, nimbus, kümülonimbus bulutları vs...)... Yani demek istediğimi anladınız siz... Ne derseniz deyin, söylediğiniz ve Kur'andan örnekler sunduğunuz şeyler kesinlikle "Bilimsel Bilgi" değildir. Gündelik Bilgidir. Şimdi birde Bilimsel Bilgi ile Gündelik Bilgi'nin açıklamasını vermem gerekecek ancak bunu kendiniz pek ala yapabilirsiniz değil mi? Hatta bakın Sayın BrainSlapper Arkadaşım Kur'an-daki Gündelik Bilgileri tespit etmede biraz başarılı. Gerçi biraz abartıyor ama ondan bişeyler öğrenebilirsiniz yine de. En azından bir fikir edinirsiniz... Öncelikle sizin kişiliğinizle ilgili ithamlarda bulunmamamı tenbih ettiniz, ben söz veriyorum ve yine ben bu sözümü tutarak sadece şunu söylemek istiyorum; yazınızın sonlarında "İnançlı" arkadaşlara yaptığınız itham bir kışkırtma değil midir? Gerçi kimsenin üstüme gelmesinden korkmam ve yılmam... Ben ne bu forumda, nede başka bir forumda ve nede gerçek hayatımda hiç bir zaman "Gurupçuluk" merakında olmadım. Sitede yazdığım görüşlerim bellidir... Kimseyle Gurupçuluk yapamayacak kadar Bireysel/TekBaşına bir yapıya sahibimdir. Kimseyi "İnançlı/İnançsız" ayrımına tutmam... Burada İnançlı arkadaşların bana niye ileti yazmadıklarını bilemem ama bunun nedeni ben değilim. Bunu "Gurupçuluk" ile ilgili yapılan yorumlardan dolayı söylüyorum. Lakin görüyorum ki kaçınılmaz bir gerçek, her iki tarafta "gurup" anlayışına sahip zaten... Bunun yalan olmadığını pek ala biliyoruz... Ben bunu "Görüş Yakınlığı"na bağlamıyorum, kendi bilgisine güvenememeye bağlıyorum... Zira güvenen kimse böyle bir ihtiyaca yönelmez diye düşünüyorum... İster kendinizi Aydın olarak tanımlayın ister Mücahit... Tanrı'nın Mantık, Bilim yerine Sezgiyle hissedilmesi... Öncelike bir Soyut Kavramdan, yani gözle görülemeyen, Bilim'in konusu olmayan bir kavramdan söz ediyoruz. Tanrı Bilim ile açıklanabilseydi, dünyada en başta sizin inanmanız gerekirdi öyle değil mi? Tanrı Bilim ile kavranamaz... Bilim Tanrı ile ilgilenmez. Tanrı'da Bilim'e etki etmez... Bilim yapsın diye sorumlu kimseler yollamaz mesela... Yada ödenek ayırmaz... Yöntemini tespit etmez. Bir arpa boyu yol alamamamızın nedeninin "Ben" olmadığımı çok iyi biliyorum... Zira kalıplara sıkışıp kalan ben değilim... İşine geldiği gibi konuşanda ben değilim... Bir kimsenin söylediği şeyleri, sırf kendimi haklı çıkarmak uğruna evirip çevirip başka anlamlara sokanda ben değilim... Yani konunun ilerlememesinin nedenini üstüme alınmıyorum. Zira iletilerimiz ortadadır... Şunu da söylemek istiyorum, Tanrı ile olan Bağ "Kişisel"dir. Yani bu bağda insan kesinlikle ve kesinlikle "Tek Başına"dır. Siz inanmayabilirsiniz, benim içinde "Kafayı Sıyırmış" da diyebilirsiniz... Lakin ben varlığını hissediyorum. Kimileri bu hissi bastırma eğilimine girer ve yadsır... Ancak ben İçimden yada Benliğimden gelen yani beni Ben yapacak olan bu tür duygularımı bastırmam... O yüzden kimse yada en azından ben size "Tanrı"nın varlığını ispatlayamam. Ancak kendime ispatlarım... Bu yüzden kimin inanıp inanmadığı zerre kadar umrumda değildir... Ben sadece bildiklerimi paylaşmak için burdayım, kimseyi kendime inandırmak için değil. Tanrı'yı hissediyorsanız, Vardır... Hissetmiyorsanız "sizin için" yoktur... Bu bu kadar basit... Eğer İnananların size Tanrı'yı ispatlamalarını istiyorsanız -ben söyleyeyim- bunu kimse yapamaz... Bunu yapabilecek olan tek kişi vardır, o da sizsiniz... Kendinize karşı... Bakın "İskeletor Anahtar" diye bir film var, orda çok güzel bir laf vardır, aslında tam olarak nitelemiyor ancak belki bir çıkış noktası olabilir: İnanmazsan Gerçek Olmaz... Barış çubuğunu seve seve kabul ederim... Lakin "İnançlı/İnançsız" ayrımını hissetmediğim sürece yanar o çubuk... İnancımdan utandığım yada çekindiğim için değil, öncelikle İnsan gözüyle bakıyorum herkese ve bana da öyle bakılmasını isterim... Saygılarımla...
  13. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Eğitim ile Öğretim, Eğitmek ile Öğretmek, Eğitilmek ile Öğrenmek arasında çok fark vardır. Ben "İçsel Eğitim"den bahsetmedim ki öyle bir tanıma da rastlamadım hiç. Acaba kullanmışmıyım diye tekrar okudum tüm yazdıklarımı, yine rastlamadım. Ha kazara yazdıysam "İçsel Eğitim" diye bir kavram, rica ederim belirtiniz... "İçsel Öğrenmelerden" bahsettim ben... Yani kişinin "Dış Dünya ile ilişkisinde" Dış Dünyaya bakarak onu nasıl anlamlandırdığı ve kendi Öğrenmelerine kattığındaki İçsel yani Bireye bağlı nedenlerden bahsediyorum. Yani "Zihinsel Süreçlerden" bahsediyorum. Kişinin "Dış Dünyayı Anlamlandırması" ise Dışsal olduğu kadar da İçseldir diyorum. Kelimelere Takla attırdığım falan yok. Eğitim ile Öğrenme kavramlarını karıştıran sizsiniz... Bakın söylediklerimi daha ne kadar farklı anlamlara bürüyeceğinizi bilmiyorum ama iletim aynen şöyle: Yine önceki iletilerimde, buna benzer "Yanlışlıkla" ve "Hata" ile farklı anlamlar yüklemiştiniz ve onları teker teker açmak zorunda kalmıştım. Bu sefer tekrar öyle bir şey yaşanmasın diye konuyu tüm yönleri ile ve kavramlarla açıklamak istedim ancak bu sefer benim söylemediğim şeyi söylediğimi iddia ettiniz. Yine Kelimelerin anlamlarını vermem gerekecek: Eğitim: 1- Belli bir konuda, bir bilgi ve bilim dalında yetiştirme ve geliştirme, eğitme işi. 2- Yeni kuşakların toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme, °terbiye. Eğitim, insan davranışlarında olumlu değişiklikler yaratma sürecidir. 3- Bir yetiyi, bir organı yöntemli bir biçimde geliştirme. Yani Eğitim, "Kişisel" bir çaba değil, Dışarıdan Yapılan bir eylemdir. Bir Hedef-Davranış amaçlanır ve birey bunu yapacak şekilde Eğitilir... Öğrenme: Öğrenmek eylemi. Sözlükte "Öğrenme" tanımı kısa verdiği için "Psikoloji Bilimi"nce yapılan tanımını açmak isterim: Tekrar yada yaşantı yolu ile organizmanın davranışlarında meydana gelen oldukça kalıcı ve sürekli değişikliklerdir. Bir davranışın öğrenme olup olmadığı aşağıdaki sorularla anlaşılabilir: -Tekrar yada yaşantı yolu ile mi olmuştur? -Davranışta değişiklik meydana gelmiş midir? -Değişiklik oldukça kalıcı mıdır? Bu sorulardan herhangi birine verilen cevap "Hayır" ise, ortaya çıkan eylem yada davranış (bilgi) "Öğrenme" değildir. Öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini anlamak içinse şu kavramları bilmek gerekir: Performans, Refleks, İçgüdü, Uyarıcı, Tepki, Karşılık, Güdü, Türe Özgü Hazır Oluşluluk, Olgunlaşma, Kaygı (hali), Eski Yaşantılar, Dikkat vs vs vs... Yani size "Öğrenme" ile "Eğitim" arasındaki farkı anlatmam içi bu kavramların işlendiği ayrıca bir kitap yazmak gerekir. Şimdi "Öğrendiklerimiz" doğrultusunda, yazdığım nitelemeleri ve belirttiğim kuram ve kavramları tekrar okursanız eğer, sorduğunuz soruya cevap bulamamanıza imkan yoktur Sayın Bilimselci... Ben yine de şöyle açıklamaya çalışayım; "İçsel Öğrenme"den kastımın ne olduğu aslında bellidir ancak ben yine de "Öğrenmeye Etki Eden İçsel Faktörler"i eklemelerle kısaca maddeleyeyim: Performans, Güdü, İçgüdüsel Hisler/Davranışlar (insanlarda içgüdü bulunmaz, içgüdüsel davranışlar bulunur), Kaygı Hali, Türe Özgü Hazır Oluşluluk, Olgunlaşma, Algı (Farklılığı/Düzeyi), Zeka (Seviyesi ve Yapısı/Özelliği/Tipi), Beynin NöroBiyolojik Yapısı (beynin hormonal dengesi vs. kişiden kişiye değişkenlik gösterebilmektedir) vs vs vs... Not: Sanıyorum ki anlam karmaşamız "İçsel Öğrenme" terimini kullanmamdan kaynaklanmış olmalı. O yüzden düzelterek "Öğrenmeye Etki Eden İçsel Faktörler" olarak değiştirmemde yarar var. Eğer size farklı bir anlamı nitelediğini düşündürüyorsa ve hata benden kaynaklanıyorsa yanlış anlaşılma için Özür Dilerim... "İçsel Eğitim" kavramını kullandığım iletimi alıntılarsanız eğer, hatamı düzeltmek isterim. Çünkü öyle bir tanım yoktur. Yazdıysam hata etmişimdir... "Öğrenme" vardır ve Öğrenme "Hem İçsel Nedenlere" hemde "Dış Nedenlere" bağlı olan bir süreçtir. Ve bunun açılımını önceki iletilerimde verdiğimi sanıyorum... Laflara takla attırmaksa yaptığım, bunu yapan ben değil, "Psikoloji Bilimi"dir...
  14. İSPATA İHTİYAÇ YOK, AMA..? Adlı konuda yazdım ama bu konu ile ilgili olduğunu düşündüğüm için buraya taşıdım...
  15. Belki yapılabilir "Düşünen Bir Robot", bilemiyorum ancak Muhakeme yapabilmesi için "Tercih" hakkının olması gerekir. Mesela, örneğini verdiğim "Ben, Robot/I, Robot" adlı filmin kurgusu bu konu üzerinde çok düşünülerek hazırlanmıştır. Orada Robot'a "Tercih" edebileceği bağımsız bir özellik kazandırılıyor. Diğer tüm Robotlarda "Beyni" temsil eden bir yapı varken, "Özgür" düşünüp, muhakeme yapabilen tek bir Robot'a "Özgür Düşünce"yi temsil eden "Kalp"i temsil eden bir yapı ekleniyor. Ve Robot, Beynindeki yazılımlardan bağımsız bir tercih yani Muhakeme edebilme seviyesine ulaşıyor... İşte Muhakeme'den kastım budur. Hiç bir Robot yada en pahalı yazılım dahi "Tercih" (Özgür İrade ile) edememektedir. Gerçekten o filmi izlemenizi tavsiye ederim. Bir robot'un insanın yapabildiği en basit bir mantık dizgesini yürütebilmesi ihtimali üzerinde düşünülebilse bile, yaşamları "Yazılımlara" bağlı var olan tüm Bilgisayarların "Düşünemeyeceği" yani "Özgür Tercih" yapamayacakları kesin bir görüş gibidir. Ancak yine de Bilim bu... Ne olacağıda belli olmaz. Yani Düşünsenize; Robocop'ta ki gibi, Canlı Organizma (Beyin) ile sibernetik yapı (kablolar, elektirk akımı vs vs...) Birleştiriliyormuş... E o zaman Robocop "Özgür Bir İrade'ye sahip olmayacak mı? Sonuçta Beyni var ve Düşünüp Muhakeme yapıyor değil mi Filmde? İşte asıl tartışılması gereken konu bu bence... Zorlayın hayalinizi... İlla Cansız Maddelerin birleşiminin düşüneceğini hayal etmeyelim, Bedeni tamamen cansız maddelerden oluşan, beyni Canlı Organizma olan bir "Şey"in nasıl olabileceğini niteleyelim... Daha yararlı olmaz mı? Gerçi Bu Konuda, Buna Yakın Şeyleri Tartışıyoruz ama, olsun...
  16. İslamdaki "Dilediğimizi saptırırız, dilediğimizi doğru yola erdiririz" tanımının bunu nitelediğini düşünmüyorum. Bu Kaderciliktir. Ve Kader, bizim sandığımız manada değildir. Bu konuyya girmek, asıl konuyu amacından saptırır. Sadece bir paraf olsun diye belirtmek istedim...
  17. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Bakın, bunun "Sence"si yada "Bence"si yoktur. Psikoloji Bilimi bu açıdan bir çok yaklaşımda bulunmuştur. Bu yaklaşımlardan tek bir tanesi Geçerli "Olmamakla" birlikte, tüm yaklaşımlar "Öğrenme"yi farklı bir açıdan ele alır. Yani Öğrenmeyi açıklayan tüm yaklaşımların tespitleri ele aldıkları açılardan "Gerçeklik" arzederler. Bilimsel verilere dayanırlar. Mesela size şöyle örnekleyerek gidelim. Demişsiniz ki: Buradan John Locke'un "Boş Levha/Tabula Rasa" görüşünü benimsediğiniz ortaya çıkıyor. Organizmanın/Bireyin "İçsel Tepileri"ne önem vermediğinizi de düşünürsek, sizin "Öğrenme Kuramları"ndan "Davranışçı Yaklaşım"ı benimsediğiniz ortaya çıkar. Siz farkında mısınız bilmiyorum ancak siz bir "Davranışçı"sınız... Davranışçıların temel görüşü ise: İnsanın duygu, düşünce, güdü gibi özellikleri doğrudan gözlenip ele alınamayacağı için Bilimsel olarak ele alınamazlar ve gözlenemezler. Organizma bir "Kara Kutu"dur ve ancak Kutuya giren (Uyarıcı) ve Kutudan çıkan (Tepki) ölçülebilir ve Bilimsel olarak incelenebilir. Kutunun içindekiler anlaşılamaz. Yani önemli olan Uyarıcı-Tepki bağıntısıdır... Sanıryorum ki siz bu guruba mensub oluyorsunuz. Bilişsel Yaklaşımcılar ise Uyarıcı-Tepki bağıntısına şu eklemeyi yaparlar: Uyarıcı-Organizma-Tepki... Yani açılımı şöyledir: İnsan "Davranışçı Yaklaşımdaki" gibi uyarıcıya tepki vermeyi öğrenebilir belki ama öğrenenin Zihninde Geçen Bazı Süreçler Öğrenmeyi Belirleyicidir... Öğrenme Mekanik değil, İnsani bir olaydır. Öğrenme, insanın dünyayı anlama çabasının bir ürünü olarak görürler. Bazı öğrenme süreçleride İnsana Özgü'dür. Bireyler öğrenme sürecine aktif bir şekilde katılırlar ve Öğrenmenin araştırılması Nesnel olmalıdır. Görüldüğü gibi bu yaklaşım, Bireye daha da yaklaşmış ve bireyi dahada önemsemiştir. İnsancıl Yaklaşım ise "Tamamen Varoluşçu" bir yaklaşımdır. Yaratılışçı değildir. Bunun altını niçin çiziyorum? Bu yaklaşım en çok Davranışçı Yaklaşımı eleştirmiştir. Bilişsel Yaklaşımda zaman zaman eleştirilmiştir. Bu yaklaşımın temel kavramı "Fenomenoloji"dir. Dış Dünya'nın ne olduğundan ziyade, Bireyin Dış Dünyaya ne anlam yüklediğini önemser. Önemli olan Dış Dünya'nın diğer insanlara nasıl göründüğü değil, bireye nasıl göründüğüdür. Diğer bir kavram ise İnsancıllıktır. Bu kavram ise Temelde İnsana, Bireyselliğe, İnsan olmanın değerine, Kişisel Eylemleri belirleme hakkına önem verir. Kuramın en önemli kavramlarında birisi ise "Kendini Gerçekleştirmek"tir. Organizmanın Temel hedefi budur. Bu "Kişisel Performansı" ortaya çıkarmayı içerir. Yani Bireysel öğrenmeyi temel alır. Diğer ikinci önemli kavramı ise Kişinin Dünyaya nereden baktığını, dünyayı nasıl Algıladığı ve Yorumladığını tanımlayan "İç Referanslar" kavramıdır. Benlik yapısının ise "Çevre ile etkileşim" sonucunda oluştuğu düşünülür. Çevre ile etkileşimin Anlamlı kılınması ise İç Referanslara bağlıdır. İki kişi aynı çevreyi aynı şekilde anlamlandıramayabilir. En önemli vurgusu ise Düşünce ve Duygu vurgusudur... Sanırm ben bir İNançlı olarak bir çok açıdan "İnsancıl Yaklaşım"a giriyorum. Ancak tabi diğer yaklaşımlarda yadsınamaz. Hepsi aynı gerçekliği farklı açılardan ele almaktadır. NöroBiyolojik Yaklaşım ise sinir sisteminin davranış, duygu ve düşünceleri anlamada önemli rol oynadığını kabul eder. Beyin incelemelerini önemser ve bu açıdan Biyoloji ve Tıp alanına girerek bu alanları Psikolojiye yaklaştırır. Beyinin var olan hormonal dengesi ve Nöronların işleyişi vs gibi özellikleri "Anlamlandırma" da önemli rol oynar. Anlamlandırmada Bireysel farklılıklar buradan da kaynaklanmaktadır. Psikanaliz Yaklaşım ise Freud'un tanımladığı Kuramdır. Davranışa ve Öğrenmeye "Bilinç Dışı" olan İçsel ve Dışsal etkileri ele alır. Biyolojik İçgüdüler, Toplumsal İstek ve Baskılar, Çocukluk Yaşantıları, Bireysel Farklılıklar önemlidir. Kişilik Gelişimi ile ilgili önemli bulguları ve tespitleri vardır. vs vs vs... Gördüğünüz gibi sorduğunuz sorunun tek bir cevabı yoktur kesinlikle. Yukarıdaki görüşlerin ve kuramların hiç biriside tek başına doğru değildir. Tüm yaklaşımlar Öğrenmeye'ye yaklaştıkları açılardan haklıdırlar ve ispatlıdırlar. Bu yüzden diyorum ki bu konuda olsun bazı fikirleri "Kalıplaştırmamak" bir "Zorunluluk"tur. Birde size bu konu ile ilgili bir iki örnek vermek isterim: *Bir adam Sokrat'a gelir ve der ki "Çocuğum doğunca onu sen eğit." Sokrat sorar: "Çocuğun kaç yaşında?." Adam cevap verir: "Daha anne karnında 6aylık"... Sokrat der ki: "Çok geç kalmışsın, ben bu saatten sonra çocuğunu eğitemem... Yani Öğrenme daha anne karnınd başlıyor kimi açılardan. Bu iletimde de başka bir görüşü açıklamıştım; Öğrenme ancak ve ancak Doğum anında başlar ve son nefese kadar devam eder. Yine aynı iletide devamla: Gördüğünüz gibi tek bir yaklaşım hiç bir zaman bu tanımı açıklayamıyor. Ancak şu var ki siz "İçsel öğrenme" yada "Bireyselliği" yadsısanızda (Davranışçı Olarak) bunun doğru olmadığı kanıtlanmıştır. Size tek bir soru sormak istiyorum: Siz bir birey olarak, hiç bir zaman "Kişisel Ahlaki Bir Gelişim" oluşturamadınız mı? Bireysel Ahlaki bir Benlik yapısından mahrum musunuz? Bireyselliği Red mi ediyorsunuz? Sanıyorum ki bu soruların cevaplamanız için yukarıdaki kısa bilgiler ve sınırlı sayıdaki görüş yetersiz olacaktır. Dürüst olmam gerekirse, sizin bu görüşlerden pekte haberinizin olduğunu sanmıyorum aslında... Çünkü siz bir Materyalist olarak yalnızca kendinizi meşru görüyorsunuz ve diğerlerinin "Doğru söylemiş olabileceğine" ihtimal dahi vermiyorsunuz bu yüzden sanırım incelenmeye değer görmüyorsunuz. Kısa kesip şöyle özetleyebilirim: Tarihsel süreç içersinde, İnsanların ürettiği Felsefi Bilgiler bir çok Dünya Görüşü oluşturmuş ve siz o kalıplardan birisini fazlasıyla benimsemişsiniz ve o kalıbı aşamıyorsunuz yada aşmak sizi korkutuyor... Benim gördüğüm bu... Birde şunu merak ediyorum: Ben bir çok Felsefe'nin bazı görüşlerini "Olumlayabiliyorum". Mesela "Agnostisizm"i "Bilim" açısından ele alıyorum ve diyorum ki "Bilim Tanrı'nın Varlığını Yokluğunu Bilemez". "Deizm" açısından ise "Tanrı'nın Bilim'e, Bilim'in de Tanrı'ya karışamayacağını" söylüyorum. "Panteizm" açısından "Tanrı'nın herşeyin özünde olduğunu" söylüyorum. "Panenteizm" açısından "Evrim varsa bile, bunun Tanrı'nın olmadığının kanıtı olamayacağına" inanıyorum. Materyalizm'in Maddi Düyayı anlamada sadece "Bilim"e önem vermesini (Tanrı'yı yadsımasını değil, "çelişki" diye atlamayın hemen) anlamlı görüyorum... vs vs vs... Bu bilgiler bende bir anlam buluyor ve bütünleşiyor... Ve bunlar baktıkları açılardan "Doğru" bilgiler ancak siz bende bu bilgileri "Çelişki" olarak niteliyorsunuz. Çünkü dediğim gibi sadece Materyalist Açıdan bakıyorsunuz... Merak ettiğim nokta ise şu: Tüm Psikologlar, yukarıda verdiğim tüm kuramların "Bir Gerçekliği" ifade ettiğini KABUL EDERLER... Hepsi birbirini suçlar bu kuramların ama hepsi birbirinin varlığını niteler, aynı şeyi farklı açılardan ele alır. Sizce bu kuramların hepsinin "Doğru"yu nitelediğini kabul etmeleri "Psikologların" Çelişkisi midir? Ben cevap vereyim: Bilimsel olarak kesinlikle bir Çelişki Değildir. Çünkü bakış açıları farklıdır, ele aldıkları konuyu farklı ve kendilerine öz bir açıdan incelerler. Tıpkı İnanç ile Bilim'in çok farklı kulvarlarda yer almaları gibi... Ancak size kalsa beni eleştirdiğiniz noktalardan bakarsak eğer: "Elbette Çelişkidir" diyeceksiniz... Bende diyorum ki: Siz öyle sanın... Sorunuza net bir cevap oldu mu bilmiyorum ancak "İçsel öğrenme"nin ne olduğu hakkında belki bir ipucu yakalamışsınızdır diye düşünüyorum. "Öğrenme" konusunu yukarıdaki yaklaşımları ele alarak anlamlandırmalısınız... Çünkü tek bir açıdan bakmak mümkün değil, bu kavram o kadar basit değil... Çok karmaşık bir süreç ve hala tam olarak çözülememiştir... O yüzden "Bence"si yada "Sence"si olamıyor... Belirli ispatlar var ancak kesin bir açıklama yok bu sürecin naıl işlediğine dair... Ve unutmayın, diğer görüşlerin "Doğru/Yanlış" söylemiş olabileceği önyargısından kurtularak, Tek Doğru'nun "Kendi Benimsediğiniz Kalıplar" olduğu "Şartlanmasını" bir kenara bırakarak (ki siz böyle bakıyorsunuz) yada "Materyalist" gözlüğü çıkararak Nesnel/Subjektif olarak yaptığınız araştırmalar sizi "İnançlı" kılmaz, eğer İnanmaktan korkuyorsanız... Sadece sizi Gerçekçi kılar, "Kendi Gerçekliğinizi" oluşturmanızı sağlar. İşte bu noktada da İnanıp İnanmamanız hiçbir şekilde önemli değildir... Evrensel Ahlak'ın ne olup olmadığını ise bu noktadan çıkarak görebilirsiniz ve anlayabilirsiniz... Evrensel Ahlak'ın ne olduğunu Toplumdan Bireye giderek değil, Bireyden Topluma doğru giderek bulabiliriz diye düşünüyorum... Toplumu oluşturanlar Bireydir ve teker teker bireyler bir önem arzederler... Psikoloji'yi "Bilim" yapanda budur... Sosyoloji'de bu açıdan Psikoloji'den yararlanır. Tarih ise daha da kapsar bunları ve genişler, Tümevarır yani... Bunları niye söyledim? Konumuz Dünya Görüşleri ve olaya Bilimsel olarak nasıl bakmanız gerektiğini göstermek istedim... Saygılarımla...
  18. Sevgili la-boheme, Zeka'nın tanımı tam olarak yapılamıyor. Ancak en temel ve geçerli tanım J. Piaget'in kuramında geçen Zeka tanımıdır; "Zeka Çevreye Uyum yapabilme yeteneğidir." Yani Etki-Tepki, Dengelenme... Ortama uyum sağlama... Bir bilgisayar bunu yapamaz kendi başına. Yalnızca "Canlı Organizmalar" yapabilir... O yüzden Madde, yani "Cansız Madde" hiç bir şekilde bir zekaya sahip olamaz. Emin olun ki siz hesap makinenizden de yada dünyanın en iyi bilgisayarında da kat ve kat ve daha zekisiniz... İlerisini bilemem ama şu anki bilgilerimize göre hiç bir cansız maddenin tümleşik yapısı "Beyin" özelliği taşıyamaz. Beyni öncelikle "Canlı"dır. O yüzden tartışmanın "Bilgisayarlar"dan çıkıp bu konuya taşınmasını istiyorum ama herkes inatla aynı yerde... Beynin en basit bir özelliğine bile benzeyemez... Tek bir yönüyle bile benzemez diye düşünüyorum... Eğer muhakeme yapabiliyorsa yada en basit özelliği ile bırakın İnsan beynini, en basit yapıdaki bir canlının yapısına bile benzese, kimi zaman vereceği tepkilerden emin olamamamız gerekirdi. Ama Bilgisayar bir sorun olmadığı sürece aynı programla aynı işlemleri yapar. Bu mantık, zeka, düşünce, algı, öğrenme, anlamlandırma vs vs değildir kesinlikle. Bu kavramların tanımları çok açıktır... Saygılarımla...
  19. Ya işte Mevlana bu yaaa... Anlatmış ne var ne yok... Vahdet-i Vücut ancak bu kadar güzel anlatılabilir... Sağolun...
  20. Peki o zaman... Ben sabredeyim ve konunun oraya gelmesini bekleyeyim bari... Şu an için söyleyeceğim bir şey yok; söylediklerim açık... Madem ki ileride konunun kastettiğim yere geleceğini söylüyorsunuz, ben beklemeyi tercih edeyim... Ama pek bir ilerleme olmaz gibime geliyor... Saygılarımla...
  21. Tevhidi "Bir İnanç Olarak" sevmezler ancak sevmemeleri, Tevhid'i kullanmamalarına engel olmamıştır. Hatta Tevhid'i en çok bu adamlar kullanmıştır. "Hacivat ile Karagöz Neden Öldürüldü?" diye bir film vardı, bence izleyin, orada çok net ve açık olarak vermiş bunu, örneklemiş... Bir İnanç olarak dedikleriniz doğrudur, zıttırlar ancak kullandıkları da gerçektir. Saygılarımla...
  22. Evet, bunun açıklamasını sanırım yapmıştım. Hz. Muhammed'in Mekke'ye geleceği duyulunca bu eşraf takımı nedense birden ve hızlı biçimde İslamiyete geçiyorlar. Hz. Muhammed Mekke'ye geliyor ve ilk ve son haccını yapıyor tabi bu kısa sürede yıllardır Hz. Muhammed ile savaş içinde olan kimseler hemencecik Müslüman oluveriyor... Hz. Muhammed Orada Vefat ediyor. Vefatından hemen sonra Suk-u Ukaz Panayırı bu sefer "Hacc" adı ile kuruluyor. Dolayısıyla bu hızla İslamlaşan! Eşraf takımı bu sefer "Put" yerine "Derilere" vs'lere yazılı Ayetleri ve Dinsel ritüelleri satıyorlar, Kurbanlık hayvan satmaya başlıyorlar... Hacc'ı anlamından çıkarıyorlar. Yine Dini kullanıyorlar... Cahiliye Devri'nin Suk-u Ukaz Panayırları ile bugüne kadar gelen Hacc olayı (Hacc ibadeti biraz farklı aslında) arasında hiç bir fark yoktur. Birisi Putperestliği kullanmıştır ticari meta olarak, İslam'dan sonra da İslamiyet kullanılmıştır ticari meta olarak, hemde aynı insanlarca... Hacc Turizminin Arabistan'a kazandırdığı para ve kaynak bellidir. m. Kemal Atatürk bunu bildiği için ve Arapların Dünya savaşındaki politikalarını yüzlerine vurmak için 1936'da Hacc'a gitmeyi 1yıllığına yasaklamıştır... Arabistan tabi hemen kuyruğunu sıkıştırıvermiştir...
  23. Teşekkür Ederim Sayın BrainSlapper...
  24. Ekleme: Psikoloji Bilimi'nin diğer bir adı "Ruh Bilim"dir. Ancak ele aldığı "Ruh", İnançların kavradığı veya betimlediği "Ruh" değildir kesinlikle. Yani Dinlerin işlediği "Ruh" bilgisi bir "İnanç"tır, soyut bir kavramdır ve Bilim'in alanına girmez. Bilim'in ilgilendiği "Ruh", inançların betimlediği "Ruh" değildir. Alıntılanan insanlarda sanıyorum ki "Ruh"u bu açıdan ele almışlardır... Bu açıdan haklısınız... Saygılarımla...
  25. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Size Göre çelişki... -Bilgi edinmek ve paylaşmak... -Kimsenin benim düşündüklerimi benmsemesini istemeden ve beklemeden bildiklerimi aktarmak... -"Anlamlandırma" ve "Benlik Oluşturma"nın ne olduğunu, yani insanların "Özgür Düşünce"ye sahip olmasının ne demek olduğunu anlatmaya çalışmak. Size ait olaraksa: İster anlarsınız ister anlamazsınız; İnanmanın yada İnanmamanın Bilisel olmakla alakasının olmadığını belirtmek... Bu soruların cevaplarını aslında verdim daha önce ama teker teker vereyim yine: -Öznellik insanın toplumla ilişkisini etkiler. Dünyayı nasıl anlıyorsak, öyle tepki veririz. Ancak İnsanlar Arası Etkileşimde "Bağ" İnançlarımız olmamalıdır. İçsel/Öznel Değerler yalnızca İnançlardan ibaret değildir. Ahlak, Kültür, Milli Değerler, İnsani Değerler Toplumsal Bağı sağlayan öncelikle İçsel Kabullerdir ve İnançlardan çok daha önemlidirler ve olmalıdırlar... -İnsanın Öznel yargıları bireyin "Öğrenmeleri" sonucunda oluşur. Buna İçsel ve Dışsal öğrenmelerde dahildir. Öğrenme'yi etkileyen temel Unsurlar/Faktörler de Bireysel Farklılıklardan, Kalıtımdan, Çevreden, Zeka yapısı ve seviyesinden, Eğitimden, Algılardan ve daha bir çok nedenden kaynaklanır. Psikoloji Bilimi bu kaynakları ayrıntılı olarak belirtmiştir. Benim Öznel bir görüşüm olamaz bu konuda. -Eğer kişi "Metafizik/Doğmatik" bir Öznel Değere sahipse, o kişinin inancı "Toplumsal Yapıyı" olumsuz yönde etkiler. Çünkü diğer "Öznel Değerler"den önceki sıraya koymak zorunda kalır Metafizik Kimse bu değerlerini. Ancak "İnanç"ın sınırlarını bilen bir insan Toplumla ve İnsanlarla olan ilişkilerinde diğer değerleri ön planda tutar. İnanç sadece Tanrı ile arasındaki bağı ifade eder o kimse için, insanlarla kendi arasındaki bağı ifade etmez... -Öznel Ahlakla Evrensel Ahlak örtüşebilirde örtüşmeyebilirde... Metafizik/Doğmatik Felsefeye mutabık bir insanın Ahlaki yapısı Evrensel Ahlak ile örtüşemez. Çünkü Bilim'i yadsır. Madde ile olan Bağ'da "Tanrı"yı esas alır. Yani Madde ile olan bağını "Tanrı"ya bağlar. Ancak İnancın sınılarını bilen bir insan için bu geçerli değildir. Dediğim gibi, inancı sadece kendi içersinde yaşar ve topluma yansıtmaz, bireyseldir... -İnançlı bir insan "Genel Doğrular"ı pek ala kabullenebilir. Kabullenmemesi için hiç bir neden yoktur... Metafizik/Doğmatik bir insan ise kabullenemez. Size tüm bunları ve bahsettiğiniz 311 iletimi özetlemek isterim: "İnanç" Tanrı ile olan Bağı temsil eder. "Bilim" ise İnsanlar ve Madde ile olan bağı temsil eder. Dinlerin belirledikleri "Toplumsal Kabuller/Normlar" ortaya çıktıkları döneme aittir ve bugün için geçerli olmayabilir veya değildir. Ancak bireysel olarak bu İnançların "Tanrı" ile olan bağıntı açısından tespit ettikleri Kabuller/Normlar (Tanrı'nın Birliği vs vs vs) önemlidir insan için. Ve bu Kabuller/Normlar "Bilimsel" değildir, yani Soyuttur, Manevidir ve bu yüzden Bireyseldir... Yani "Bilim"in konusu değildir ve Bilimce açıklanamaz ve açıklanmaya değmez, Bilim bunlar hakkında bir görüş sunmaz ve sunamaz. Tanrı ile olan "Bağ"da "Bilim" hakkında bir bilgi vermez, formüller sunmaz. O yüzden Bilimsel olmak "İnançsız Olmayı" yada İnançlı Olmak "Bilimsel Olmamayı" getirmez ve gerektirmez. İnançların belirlediği Toplumsal Kabuller/Normlar artık geride kalmıştır. Artık İnsanı ilgilendiren nokta "İnançların İnsanlarla İlişkileri Tayin Eden Yüzyıllar Öncesini Islah Eden ve Yüzyıllar Öncesine Hitap Eden Yargıları" değil, "Tanrı İle Olan Bağı Temsil Eden Yargıları"dır. İşte bu yüzden "İnanç" en yakınınıza bile bulaştıramayacağınız Öznel bir "Değer"dir ve öyle olmak zorundadır. Diğerlerini bilemem ancak bir inançlı olarak benim için ifade ettiği anlamı budur, ben bu şekilde anlıyorum... yada "Müslümanlar işlerine yarayacağını düşündükleri için"de diyebiliriz... Ancak temelde yargınız doğru... Bana da öyle geliyor... Saygılarımla...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.