Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Bakın, aramızda Hukukçu bir arkadaş var ve bu konuda yapılabilecek en net açıklamayı yapmış, devamını iletinin aslından okuyabilirsiniz: Bundan başka Biko adlı arkadaşta o yazıyı vermiş, eğer Sayın Burble'nin yazısı yetersiz gelirse oradan kendiniz bir yargı çıkarabilirsiniz, iletinin devamını aslından okuyabilirsiniz: Bakın, Hukukçu arkadaşımız Sayın Burble varken belki benim tanımım eksik kalacak ancak "Hukuk" dediğimiz sistem "Kurum Olarak Bilim Yapan" bir yapıdır. Yani verdiği kararlar "Bilimsel Temellere" dayanır. Başka bir gerçeklik aranamaz bu açıdan... Hukuk gerekli kararı vermiştir... Irkçılık hakkındaki tanımınızı merak ediyorum doğrusu Sayın MINEU ve Sayın Gece Yağmuru... Demişsiniz Sayın Gece Yağmuru... Sonrada şu tanımı yapmışsınız: Ama Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Mustafa Kemal Atatürk hiçte öyle söylemiyor... M. Kemal Atatürk'ün Türk tanımı: "Türkiye Cumhuriyeti Devletini Kuran Türkiye Halkına Türk Denir." M. Kemal Atatürk'ün Millet tanımı: "Geçmişte birlikte yaşamış olan, bugün birlikte yaşayan ve gelecektede birlikte yaşama azminde olan topluluğa Millet denir." Bakalım Anayasamız ne diyor?: Mavi yazılı satır sizi yanıltmasın. İlk satırdaki "Vatandaşlık bağı ile Türk olan Ana-Baba"dan doğan çocuğu "Türk" olarak adlandırmaktadır... Dolayısıyla sizin "Milliyetçilik" tanımınızın ; Türk Milletinin İradesinin Şekillendiği Anayasamız'da yeri ve tanımı yoktur. Anayasamızın "Türk" tanımı gayet açıktır... Sizin tanımınız ise "Irkçılık"tır... Bunu ben değil, Anayasa söylüyor... Türk Milleti söylüyor... Musatafa Kemal Atatürk söylüyor... E bu yüzden tabii ki bende söylüyorum... Yalnız dikkatinizi çekerim, biz burada "Türk" kavramını ele alırken "Irk-Menşei" açısında ele almıyoruz... Elbette ki kimse hangi ırktan geleceğini seçemez, tıpkı anne ve babanızı seçemediği gibi... Ancak bizim Türk tanımımız ve buna bağlı olaak oluşturduğumuz "Milliyetçilik" anlayışı ile sizin "Türk" tanımınız farklılık gösteriyor... Kısaca Sayın Gece Yağmuru, Alıntıladığım iletinizde renklendirdiğim tanımınızdaki hatanız apaçık ortadadır... Yani bir kimsenin "Türk" olabilmesi için "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı" olması, bu milletle birlikte yaşama azmine gönülden bağlı olması yeterlidir... Milli irade bu kararı vermiştir... Tek başına size danışmamıştır... Saygılarımla...
  2. Daha önce düşündünüz mü bilmiyorum ama ben son anda duyulan bir kelime yada cümlenin yada görülen en son yüzün bile çok önemli olduğuna olabileceğine inanıyorum... Aslında "Aşk-Sevgi-Güzellik" bölümü ile ilgili mi pek bilmiyorum ama "Son Söz" olarak "Sevgi Sözcüğü" Duymak/Söylemek isteyenlerin çoğunlukta olabileceği için buraya yazdım bu konuyu... Evet, Siz Ölmeden önce, son nefesinizi verirken: -Ne duymak isterdiniz? -Ne söylemek isterdiniz? -Ne görmek isterdiniz?
  3. Can Baba'nın en sevdiğim şiiridir bu yaa... Paylaşımınız için çok sağolun... Birde "Mare Nostrum"u vardır kendisinin, Deniz Gezmiş için yazmış... Bayılırım; MARE NOSTRUM En uzun koşuysa elbet Türkiyede de Devrim, O, onun en güzel yüz metresini koştu En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak... En hızlısıydı hepimizin, En önce göğüsledi ipi... Acıyorsam sana anam avradım olsun, Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun! Hayranıyımdır kendisinin... Saygılarımla...
  4. Bakın, elbette ki "Denge"dir... Varoluş yada Yaratılış budur. Yani ister inançlı ister inançsız herkesin kabul edeceği bir gerçektir bu. Hiç bir canlı bulunduğu ortama uyum yapmadan yaşayamaz. İnsan hariç tüm canlılar büyük oranda bulundukları ortama uyarlar. İnsan biraz farklı olarak büyük oranda ortama uyarken aynı zamanda ortamı da kendisine uydurur. Uyum'un temelinde ise "Dengelenme" amacı vardır. Sizin yaşamınızdaki temel süreçtir bu. Zeka'nın tanımı da budur zaten. Siz ister Tasarım deyin, ister başka birşey bu kaçınılmaz bir gerçektir. Tarzanı düşünün ve ormandan kente çıkarılmış olsun. "Dengesi" bozulacaktır ve ya ormana geri kaçacaktır yada o ortama alışmaya, dengelenmeye çalışacaktır. İşte Organizma da böyle... Organizma girdiği ortama yada yaşantılarına bir "Denge" kazandırır. Etki-Tepki açısından yani... Ama bu sürecin "Türler Arası Farklılaşmaya" yol açacak bir Evrim olacağına hiç inanmıyorum... İşte benim bu noktada düşündüğüm şey bu Organizmadaki "Dengelenme" ihtiyacının kaynağı ne? Yani o mıknatıslara o çekme ve itme gücünü kazandıran ne? (tabi burada Mıknatıs olarak ele almayın). Canlı madde o yapıyı ve özelliği kendisi mi kazanıyor yoksa başkası mı kazandırıyor... Kendi kendine kazanabildiğine dair bir iddia yada teoriye rastlamadım ben,(kişisel olarak)... Yani Tasarım falan ben bu konuya takılmıyorum. Sonuçta var olan şeyler... Hepsine bir kulp bulabilirsiniz... Tasarlayıcı da dersiniz, Evrimde dersiniz... Her şekilde bunu açıklama çabasına girebilirsiniz. Ben birinin diğerini yalanlayabileceğini sanmıyorum. Zaten örneği ortada... Ama şu var ki, her uzuv sonuçta çok güzel bir şekilde bir işe yarıyor. Tamam Kaşın olmaması sorun değil belki ama varlığının gereksiz olmadığı ortada bence... Kel diye ölen bir insan görmedim şimdiye kadar, tabi aklı yerindeyse... Ama saçların işe yaradığı kesindir. Yada Tırnağı olmadığı için varlığı sona eren insanda yok ama tırnakların varlığı çok işe yaramaktadır. Varlıkları gereksiz değildir yani... Ben bu açıdan bakıyorum. Ama şu "Niye tek göz değilde çift göz?" sorusunu ilk defa bu forumda duydum doğrusu... Yani efsanelerde var ya Tek Gözlü İnsanlar... Ama şu da var Çift göz "Üç Boyutlu" bir görüntü sağlıyor ve tek gözünüzü kapattığınızda iğneden ipliği geçiremiyorsunuz... Ama ilk evrimleşen canlıların da dünyayı "Üç Boyutlu Görme" gibi bir ihtiyaçlarının/kaygılarının olduğunu hiç sanmıyorum. Çünkü evrim basamağında daha yeni gelişen bir organın ne amaçla geliştiği ve hangi amaca yöneldiği belli ise de sonuçta temel özelliklerin yanında hangi ayrıntılara sahip olacağı belli olamaz... Bunu şu açıdan söylüyorum. Diyelim ki El/Ayak uzuvu gelişmeye başladı... Ama parmaklarda tırnakların çıkması niye? Niye oluştu yani tırnaklar? Yani Elin/Ayağın evrilme amacı bir şeyleri tutmak yada üstünde durmak ama bir ayrıntı olarak tırnakta gelişmiş. Yada göz gelişmeye başladı "Temel Amacı" Görmektir... Ve bu amaçla evrilir değil mi? Ama tek gözlü olsa da görürdü ki... Yani oluşumunda daha hiç bir şey göremezken organizma niye "Çift Göze" doğru evrildi ki? "Üç Boyutlu Görme" yada "Görecek Olma" ihtiyacını nereden hissetti? Tek Göze doğru evrilmesi daha mantıklı bir de... Çünkü Işık tek bir yönden vuruyo di mi surata yada evrilecek olan organa... Ses için öyle diyemem... Ses her yerden geliyo... Ama niye o zaman iki kulakla yetindik? Üç kulak daha ideal olmaz mıydı? Yani Evrim var yada yok buna inanıp inanmamak insanların tercihi ama, bu "Dengelenme" sürecinin "Kaynağında" belirleyici bir yasa var bence... Kimileri buna "Doğanın Kendisi" diyor... Kimileri "O Doğaya Hükmeden Bir Yaratıcı" diyor... Ben ise "Herşeyin Özünde Var Olan Tanrı" diyorum... Saygılarımla...
  5. "Madde"nin "Akıllı" olduğunu düşünmüyorum.. "Akıl" farklı bir işleyiştir. Bunu "Madde Düşünebilir mi?" adlı konuda da yazmıştım. Söylediğiniz şey "Dengelenme"dir. Organizma Dış Dünya ile kendisini dengeler, ki bu da "Uyum"u sağlamadır. Ve bunu "Akıl" ile yapmaz... Sahip olduğu özelliklerin gerektirdiği oranda yapar. Mesela o Konuda "Mıknatıs, Demir Tozu, Kağıt" örneğim vardı. Tozları kağıdın üzerine koyun, alttan mıknatısı yaklaştırdıkçaa şekillenirler; dalga dalga... Güzel bir yapı meydana getirirler. Bu onları birbirinden ayrı özelliklerinin birlikte işleyişleri ile bir bütün oluşturmaları ile olur. Yani o şekil çok güzeldir anvak düşünerek olmamıştır. "Yapıları Gereği" olmuştur. Kan'ın Taşıdığı yada Taşıyabileceği "Protein" miktarı "Aklı" olmasında değil, yapısından kaynaklanır. Yada sizin mesela aç kaldığınızda vücudunuz depolamış olduğu yağları tüketmeniz... Saçlarınızın uzaması, Tırnaklarınızı kesmediğinzde kalınlaşması... Gözlerinizin her daim ıslak kalması... Bunlar hep o uzuvların yada hücrelerin "Akıl" etmesi ile olmuyor... "Yapıları Öyle Gerektirdiği" için oluyor... Mesela Hücre Duvarı denen bi şey var... Herşeyi almıyor içine. Bunu "Akıl" ettiği için yapmıyor. Özelliği o çünkü... Yapısı bunu gerektirdiği için almıyor içine. Tıpkı iki mıknatısın birbirini çekmesi gibi. Mıknatıslar "Akıl" ederek birbirini çekip itmezler... Yapıları gereği yaparlar bunu. Kısaca "Hücreler Düşünemez" diyorum ben kendimce... Saygılarımla...
  6. Hımm... Anladım... O iletinizi okumamıştım.
  7. Sen'i "Sen" yapan, yine "Sen"sin...
  8. Doğa yada Tanrı... İnsan vücudu sanki kendi kendisinin yedek parçasını üretiyor... Arkadaşım "Kulak" zarından ameliyat oldu, yeni zarı yine kulağın yan taraflarından doku alarak falan yaptılar. Mide Kanseri'nin ise en bilinen tedavisi "Mideyi Almaktır". Bide alınıp yerine 12 parmak bağırsağı konuluyor. Ve bu zamanla Midenin işlevlerinin büyük çoğunluğunu yapabilir hale geliyor, yani insan yaşayabiliyor. Bağırsaklarda da kısaltma yapılabiliyor ama yerine yenisi yapılabiliyor mu henüz bir bilgim yok. Bağırsak Kanserinde kanserli bölge atılıyor. Karaciğerin küçük bir parçası çok sağılıklı ise eğer, bildiğim kadarıyla insan yaşamına devam edebiliyor. Ve dikkat ettim, nedense "Organ Üretme" deneyleri hep öncelikle "Karaciğer" üzerinde yapılıyor. Ne özelliği var bilemem. Cinsel Organ kol veya ayak derisinden alınan parçalarla yeniden yapılabiliyor. Dokularınız uyduğu sürece başka birisinin eli size takılabilir. Böyle bir örnek vardı bi haberde okumuştum. Beyin nakli imkansız ancak geçenlerde bir haberde okumuştum (1ay oldu sanırım), boyunu büyük oranda kopan bir çocuğun kafası yerine dikilmiş ve çocuk yaşıyor. Sanırım 11 örnekten biriymiş. 9u ölmüş, 2si felçliymiş, bu çocuk bedensel faaliyetlerini yapabiliyormuş... Bu konuda Bilim çok şeylere gebe gibime geliyor. Benim en fantastik hayalim ise "İnsan Zihninin" dijital ortama aktarılması... "Bahçıvan" adlı bir film vardı bu konuda... Bence canlı bedenin en büyük ve üzerinde durulması gereken özelliği "Elektrik Sinyalleri" ile çalışıyor olması. Elektrik sinyallerini beyin anlamlandırarak bedene yönlendiriyor. Kendi elektriğini üreten bir makine gibi. İşlervlerini yapıyor, aynı işlevle yaşamını devam ettiriyor. Benim merak ettiğim bir diğer şeyde: Biliyoruz ki Yaşam'ın iki amacı var; 1- Var kalmak. 2- Üremek. Deniz Yassı Solucanları hariç her yaratık iki cins. Yassı solucanda kendi kendisini dölleyemiyor zaten. Mücadeleyi kim kazanırsa o erkeklik görevini üstleniyor. Evrimin "üremeye" dair dayandığı en temel nokta "Bölünme". Şimdi bizim temel tapımız olan Özdecikler/Hücreler "Eşleşmeden" çok daha kolay ve pratik bir yolla yani "Bölünerek" "Ürerken/Çoğalırken", Evrim sonucunda niye canlılar daha zor olan bir yolla üremeye doğru evrilmişler? Bence "Eşli Üreme", "Bölünerek Üreme"den çok daha zor... Bide niye daha uzun bir yaşa sahip değil her canlı. Kelebeklerin ömrü yüzlerce, milyonlarca yıl hep aynı uzunlukta. Yani Milyonlarca yıl ömürlerinin uzamaması "Varlığın" amacına ters. Kendi varlıklarını uzatacak şekilde uzatmalılardı... Evrim konusunda ise merak ettiğim en temel şeyde şu: 1-Deniz Kaplumbağaları ve Kara Kaplumbağaları (biri yüzgeçli, diğeri ayaklı) 2-Penguenler (Uçamayan tek kuş) ve Diğer Kuşlar (biri yüzgeçli, diğeri kanatlı) 3-Yılanlar ve Deniz Yılanları 4-Yarasalar (uçan tek memeli) ve Diğer Kuşlar... Niye? Mesela Deniz Kaplumbağalarının "Evrimi, Denizden Karaya Doğru" ise, niye sadece yüzgeçleri değişti de ayak oldu? Diğer uzuvları niye aynı? vs... vs... vs... Yani "Canlı Beden" dediğimiz "Form" hala bilemediğimiz bir çok sırrı barındırıyor. Kendi bedenimiz hakkında çok az bilgiye sahibiz yada hala herşeyi bilmiyoruz. Görebilirsek Öz'ü görebiliyoruz, ki o da son derece münferid... Konu ile pek alakası olmadı ama bence Kaş'tan Kıl'dan Tüy'den Yün'den falan daha önemli bunlar gibime geliyor... Konu ile ilgili olarak ise şunu sormak istiyorum: Ben düşündüm ama "Kipriksiz" bir hayvan bulamadım... Ya aklıma gelmedi yada Kipriksiz bir hayvan yok... Eğer yoksa, Kiprik bu kadar lazım değilse, niye tüm canlılarda var? Kaş her canlıda yok sanıyorum. Ama Kiprik var. Tabi böceklerde, solucanlarda falan yok, onları kastetmiyorum... Göz Kapağı olan canlıları kast ediyorum... Saygılarımla...
  9. Hatırlatma: Arkadaşlar ganırım "Kirpik" ile "Kaş" arasında bir fark var... Kirpikler: Göz kapaklarından bulunur. Kaşlar: Alın'da, Gözlerin üstlerinde bulunur. Kum fırtınasında falan kenetlendiği yada onlara gerek olmadığı söylenen uzuvlar kirpiklerdir diye düşünüyorum.
  10. Amacım, konuyu biraz daha ciddi bi konuda yoğunlaştırmaktı sadece... Kaşlarla ilgili olaraksa ben "Uyum"a bağlıyorum bu "Kıl" konusunu... Başka da bi açıklaması yok gibi görünüyor zaten. Gereksiz tüyler konusunda da haklısınız.
  11. Kıl tüy yün... Terle yada bilmem ne ile ne kadar alakalı tabi bu tartışılır ancak mesela kaştan ziyade Orta Asya bozkırında yaşayan Türkler "Köse" idiler yani sakalsızdılar. Kıllar sadece bıyık üstünce çok az ve ince çıkmakta ve çenede de az bir yoğğunlukta çıkmaktadır... Yanaklar kılsız ve tüysüzdür. Aynı şekilde Kızıl Derililerde hiç yoktur mesela... Bugün bile Anadoludaki Türkmenlerde (kendi ailmenden biliyorum) köselik mevcuttur. Zaman ilerledikçe diğer toplumlarla olan karışmadan dolayı sakallanmışlardır. Yani "yüzlerce yıl önce insanlar daha kıllıydı" gibi bir tanımı pek kabul edemiyorum. Ayrıca "Soğuk Bölgelerde" ter olmadığı için kaş'a ihtiyaç duyulmadığı gibi bir tanıma da katılmıyorum. Çünkü "Bozkır" yazları çok sıcak karasal iklime sahip olduğu halde Türklerin sakalları yoktur. Yada çok az vardır. Hatta bir kazıda eğer hafif bıyıklı ve çenede çok az kılları ile tasvir edilen bir heykelcik bulunduğunda bu büyük ihtimalle "Asyatik" yani Türk kökenli bir heykelciktir... Van'da bu tür heykeller bulundu mesela, 3000yıl öncesine ait... Ama tabii ki "Kıl" hayati bir önem taşımamaktadır... Ancak; madem ki "Gereksiz" niçin Evrim sürecinde yok olmamış? diye de soruyor insan. Malum, canlılar "İşe Yarayan" uzuvları idame ettiriyor. İşe yaramıyorsa niye hala varlar hemde insanlık var olduğundan beri? Yada ne bileyim Tırnaklar niye hala var? Benim ilk edindiğim izlenim "Parmak uçlarına destek sağlıyorlar" şeklinde oluyor. Ama Tırnaksız yada Kılsız insanlar da pek ala rahat yaşayabiliyor... Bu da var... Yine de insanlığın "Kılsızlığa" doğru gittiği söylenemez. Çünkü hava şartlarının "Sıcağa" doğru gittiği düşünülürse, Hürriyet gazetesindeki bir habere göre bir kaç çağ sonra insanların bedensel formları "Kanguru"ya benzeyebilecekmiş. Kıllı olacakmış güya... Bence Kıl Tüy Yün'den başka tartışılacak daha önemli şeyler var... Canlıların bir çok vücutsal değişimleri "Uyum" ile ilgilidir denilebilir ancak bunun "Türler Arası" bir değişime yada "Tür Değişimine" neden olacağını sanmıyorum. Mesela "Siyahi"lerin renklerinin siyah olmasının nedeni "Uyum"a bağlanabilir belki... Ancak o zamanda sorulması gerekir; Ne yani Beyaz insan doğurma ihtimalleri var mı? Evrim'e göre (bildiğim kadarıyla) "Beyaz İnsan"ın evrimi "Siyah İnsan"dan sonra olmuştur. Öyleyse "Siyah" gen, "Beyaz" geni taşıyamaz. Peki "Beyaz" gen "Siyah" gen'i taşıyabilir mi? Beyaz bir insanın "Siyah" doğurma ihtimali var mı? Sayın Tarafsız bunun için "Yok" demiş... İnsanlar "Maymunlarla" ortak bir atadan geliyor diye düşünülüyor. Ve bugün artık "Ters Evrim" tartışılıyor. Mesela bir Yunus Balığı bulundu ve yüzgeçleri sanki ayak gibi. Ya da insanlara dair örneklerde var; Kuyruk sokumu uzun olan "Kuyruklu İnsan"lar yada vücudunun "Her Yerinde" Kıllarla doğan insanlar... Veya Büyük Kulaklılık... Yada Türkiye de vardı bir ailenin çocukları hep Goril gibi elleri ve ayakları üzerinde yürüyordu. Sonra da yüzü sanki maymuna benzeyen bir çocuk doğru hatta ama öldü, yaşayamadı... Bir sürü örneği var. Yani insanlarda "Beyaz" bir çiftin "Siyahi" bir çocuk doğurma ihtimalleri vardır belki de... Ne de olsa genlerinde mevcut. Ha şimdiye kadar doğmamış olması "Doğmayacak olması" anlamına gelmez belki de... Nasıl ki "Cansız" bir ortamdan "Canlı" bir ortama geçiş "Rastlantısal" olarak milyonlarca yıl aldıysa, böyle bir şey de uzun bir zaman diliminde olabilir belki, bilemiyorum araştırmak lazım. Bide benim dikkatimi çeken en güzel örnek şudur: İnsanlarla Maymunlar arasındaki %3'lük fark Aynştaynları falan yaratabiliyor. Bu bir yana, İnsanlar "Bir eylemi zevk için yapma" yetisine sahip. Mesela "Cinsel İlişki" insanlarda "Zevk" için yapılır. Ama hayvanlarda sadece ve sadece "Yunus Balığı" zevk için "Cinsel İlişki" kurar. Yani insana en yakın olduğu düşünülen "Maymunlar" değil. Ancak buna rağmen "Maymunlar"ın çok çok "Sınırlı"da olsa "Kültür Ürettikleri" tespit edilmiştir. Çindeki bir maymun, bir çomağı "Balık Avlamada" kullanmayı "Kendiliğinden" öğrenmiş ve bunu kullanmayı tüm kabilede öğrenmiştir. Yani bunu bie Kültür haline getirmişlerdir. Ancak yine de insanlara benzetilemeyecek bir şekildedir. Yani insanlar bu aleti geliştirebilir, yenisini yapabilir. Ancak Maymun o balığı avladığında o çomağı atar ve unutur. Ve yine insanlarda "İçgüdü" denen bir şey yoktur ama hayvanların hepsi içgüdüleriyle hareket ederler. Maymunlar insanlara %97 oranında benzese de İnsanlar gibi davranışlar sergileyemezler, davranışları içgüdüseldir. Mesela bir anne ve yavru goril tabanı yavaş yavaş ısıtılan bir odaya konuyor ve anne goril ayakları dayanılamaz derecede yanmaya başlayınca yavrusunun üstüne oturuyor. Bir insanın ne yapacağını kestiremezsiniz. Yani bence kıldan tüyden yünden daha önemli şeyler var tartışılacak... Saygılarımla...
  12. Bakın, "Hadisler" Hz. Muhammed'in "Söylemleri Değil" diyen sizdiniz. Şimdi işinize mi geliyor "Sahih" olduklarını kabullenmek? Neyse, kendi çelişkinizi kişiselleştirmek istemiyorum... Ben sizi hiç bir konuda otorite mercii kabul etmiyorum ki... Kendi çelişkinizin farkına varmanızı ve gereğince hareket etmeniz gerektiğini göstermek istiyorum... Sıralayabilirim lakin konu kişiselleşmiş olur, mazur görün... Saygılarımla Sayın Haksöz/Katakuta...
  13. Bence "Türklük" tanımını en iyi yapan kimselerden birisi de Halikarnas Balıkçısıdır diye düşünüyorum. "Truva" filmi vizyona girdiğinde Truvalıların "Türk olup olmadığı" tartışma konusu olmuştu, hatırlarsınız. İşte böyle bir tartışmanın yaşandığı zamanlarda Halikarnas Balıkçısına sormuşlar "Truvalılar Türk müdür?" diye, cevap vermiş: "Truvalıları bilemem ama, bugün Türklerin kanında Truvalılarında kanının dolaştığını biliyorum."... "Yunanistan" dünyasına bakın, bir de Ege Rumlarına... Yada Eski Helen Uygarlığına... Alakaları yoktur aslında... O "Helen" dediğimiz kimseler, Bugünkü Anadolu Türkleri'nin de Atalarıdır... Truvalılar gibi... Karadeniz'de Gaşkalar... Doğuda Hititler... Mitanniler, Hattiler, İonlar, Lidyalılar... Ne kanından bahsediyoruz değil mi? Bu toplumlar nerede? Yok mu oldular, yoksa "Biz" mi? olduk... Türklüğü "Kan"da arayanlar eğer gerçekten damarlarındaki kan Türk Kanı ise en fazla evlerinin sınırlarına kadar varabilirler bu kafa ile... Eğer sorun "kan" ise, sanıyorum ki ben çok daha Türk'üm. Ailem Karakeçili Yörüğüdür. Bir tek Babaannem lazdır. E şimdi bu beni Türklük'ten mi çıkarıyor? Yada Türk olmak için kan bağı şartı mı var? Ermenileri sizin kadar tanıyamadım, bugün üzerlerinde ne kadar baskı var bilemem ancak abartılacak kadar olduğunu pek sanmıyorum. Yani geçmişte olabilir tabi, bunu bilemem... Belki toplumdan baskı görüyor olabilirler ancak Devletten gördüklerini pek sanmıyorum. Gerçi münferit bir şeydi ancak, yukarıda belirttiğim gibi mesela ordu "Yedek Subay" olarak "Asteğmen" celbinde "Ermeni-Türk-Kürt vs..." gibi bir ayrım yapmıyor. Asteğmen bir arkadaşım Ermeni idi ve hiç bir şekilde zorluk çekmedi, hatta bu halde bir sürü farklı menşeili insanda vardı... Okuduğu okul bakımından da zorluk çekmişliği yoktu bildiğim kadarıyla, Üniversite eğitimi vardı normal olarak... Ama öğrendiğim kadarıyla geçmişte, bundan sanıyorum 20 yıl kadar önce, askerlikte sorun olmasın diye soyadlarını değiştiren Ermeni sayısı fazlaymış. Ama yine de Ermenilerin bugün gördüklerin baskının açılımını öğrenmek isterdim. Ben pek abartılacak kadar olduğunu sanmıyorum. Hatta "Türkmenlerin" gördükleri baskılar Tarih boyunca çok daha fazla olmuştur bence... "Kendi Milletinden" tabirini biraz açmak lazımdır. Çünkü "Anayasa"mıza göre; "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olan Herkes Türk'tür." Yani "Türk Milletinin Bir Ferdidir." Yani "Kendi Milletimizdendir". Bir Millet "Tümden İyi" veyahut "Tümden Kötü" değildir. Irki Menşei "Övünülecek" bir şey değildir. Çünkü dinimizi, dilimizi, kültürümüzü, benliğimizi bile değiştirebiliriz fakat hangi ırktan geleceğimize karar veremeyiz... Ana ve Babamızı ve onların soy kütüklerini tercih etme hakkımız yok. Başka bir "Milleti" elbette ki "Kendi Milletimden" daha çok sevmeyeceğim. Hatta benim Milletimin mensubu olan bir "Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı, Ermeni'yi, Çerkes'i" çok çok daha fazla seveceğim diğer Milletlerden... Çünkü bunlar "Bizi Biz Yapıyor.". Lakin bu deyişimden sakın "Anadolu bir Mozayiktir" mantıksız deyişinin anlamını çıkartmayın... Türkiye Bir Bütündür... Birini diğerinden ayıramazsınız. Burada bence "Biz" duygusu önemli. Ha "Türkiye Cumhuriyeti Kimliği"ni reddeden Aymaz'lar da olabilir tabi... Ancak tüm herkes aynı kefeye konulmamalı. İşte üzerinden gitmemiz gereken en güzel yol da bu... Saygılarımla...
  14. 1- O zaman adımı kullanmayacaksınız... 2- Kur'an-da olup olmadığını ayrı bir konu açarsanız tartışırız... 3- Hadislerin zaten Hz. Muhammed'e ait olmadığını Haksöz'ken söyleyen sizdiniz ve "Buhari Uydurmaları" olarak niteliyordunuz. O yüzden zaten Hadis açısından ele alamayız... 4- Bence de fikrinizin olmadığı meseleleri açmamalısınız... Saygılarımla Haksöz/Katakuta...
  15. Arkadaşım, bana böyle gereksiz ve boş laflarla bulaşmamanızı rica edeceğim... Varsa bir iddianız çıkın karşıma, size açıklayayım Vahdet-i Vücut nedir ya da ne değildir... Öyle laf atıp kaçmayın... Ve yine hatırlatmak isterim; size sorduğum "gerekli" tüm sorularımı nedense cevapsız bırakıyorsunuz... Önce onları cevaplayıp ondan sonra çıkın karşıma lütfen... Ve tekrar söylüyorum; ben hiç bir şeyi İslama, İslamı da hiç bir şeye "Uydurmaya" çalışmıyorum... Anladığım haliyle anlatıyorum... Tıpkı sizin anlamadığınız halde anlatmaya çabaladığınız gibi... Yönteminizin ne kadar ispatsız, mesnedsiz ve tutarsız olduğunu çokça anlattım... Buna nazaran dokundurarak bir çok soru sordum... Ama nedense açıklamalarımı ve bunları görmezden geldiniz, yanıtlayamadınız... Şimdi de buradan taş atıp kaçar gibi laf atıp kaçıyorsunuz... Çocuk oyunu gibi... Ama alışkınsınız siz oynamaya, normaldir... Önce tutarlı olacaksınız, bildiklerinizi tutarlı bir şekilde ve yöntemince örgütleyeceksiniz zihninizde, sorulan sorulardan kaçamayacak kadar bileceksiniz, özümseyeceksiniz ve ondan sonra muhatap kabul edeceksiniz ve edileceksiniz... Ve tekrar söylüyorum: Vahdet-i Vücut hakkında ve İslam ile olan alakası bakımından bilmek istediğiniz en ufak bir soruda dahi beklerim... Hiç çekinmeyin... Forumda bu konuda yazdıklarım mevcuttur... Kim olursanız olun kapım açıktır... "Benlik"ten uzak olsun, dilim döndüğünce anlatmaya çalışırım anladığımı ve Tanrı'nın zevkettiğini... Ucuz oyunlara girişmemenizi ve mümkünse böyle basit ithamlarınızla değilde daha sağlıklı tespitleriniz dolayısıyla sizinle muhatap olmak isterim... Saygılarımla Haksöz/Katakuta Arkadaşım...
  16. Bakın, bu açıdan haklı olabilirsiniz... Nasıl ki "Şehit Cenazeleri"ni "Ülkücü Provakasyonu"na çevirenler oluyorsa, Hırant Dink'in cenazesinde de böyle yaklaşımlarda bulunanlar olmuş olabilir... Bunu bilemem... Çünkü törenlere katılmadım... Ama sanıyorum ki Türk Milleti bu tür provakasyonlara alıştı. Çünkü her cenaze töreni, ne yazık ki tören olmaktan çıkıp "Siyasi Bir Arena"ya dönüştürülüyor... Ölenlere bile saygı yok sanırım... O yüzden Hırant Dink'in cenazesinde de böyle şeylere rastlanmış olabilir... Bilemiyorum... Ve Televizyonlardan aktarılanlara da kesinlikle güvenemiyorum... Lakin ben diğer iletilerimdeki söylemlerimde son derece samimiyim... Saygılarımla..
  17. İzmir... Benim oturduğum Bayraklı semtinin en büyük özelliğini şöyle sıralayabilirim: *Ege bölgesinin 5000 yıllık en eski yerleşim yerlerinden birisidir. *Uzun yıllar "Pis kokusuyla" meşhurken artık kokusu tamamen geçmiş durumdadır. *Nazan Öncel buralıdır. *Prof. Dr. Ekrem Akurgal yaklaşık 15 yıl Bayraklı/Tepekule kazı çalışmaları ile tarihi önemini hatırlatmıştır. *Türkiye'deki bir çok "İl"den nüfusu çok daha fazla olmasına rağmen hala "İlçe" bile olamayan, bildiğim kadarıyla en büyük semttir. olamamasının nedenleri Belediye için gerekli masrafların çokluğu falan sanırım: ilçe Jand., Hast., Karakol, Belediye vs vs vs gibi gerekler çok gider gerektirmektedir. *Hala sınırları Karşıyaka ve Bornova Belediyesinin anlaşmazlıkları nedeniyle belirsiz olan bir büyük Semttir... *Çok güzel bir kıyı şeridine sahiptir. Tüm körfezi gören en güzel noktadır. *Geçmişte Amazonların yaşamış olduğu yerdir. Ayrıca kıral Tantalos'ta burada yaşamıştır. Adına açılmış bir küçük lokanta vardır. Altında Tantalos'un Mezarının olduğu düşünülen evin sahibi evi satamamaktadır. Uzaktan baktığınızda, Tantalos'un mezarının o evin altınd olduğunu anlayabilirsiniz, zira hakim bir yerdedir... (Tabi bu bir şehir efsanesi de olabilir. ) *Çok güzel bir kilisesi vardır semtin ve kilisenin 50-100 metre kadar yakınındada merkez camisi vardır. Her tarafta eski Rum ve Türk evlerine rastlanır... *Yamanlar dağına doğru gecekondulaşma vardır... *Yamanlar daği Manisa (magnesia) Spil (syplos) dağlarının bir uzantısıdır ve denize kadar sokulmuştur. *Babamlar 30küsur yıl önce Bayraklı'ya geldiklerinde, burada denize girildiğini söylüyor. Ama şimdi girdiğinizde çıkmanız pek mümkün gibi görünmüyor. *İzmir'de deprem olduğu zaman, Bayraklının aşağı kısımları beşik gibi sallanırken, tepeye çıkıldıkça etkisi azalır yada biz öyle zannederiz. Doğanın yapısı işte... vs... vs... vs... Daha bir çok ve güzel, kendisine has özellikleri var Bayraklı'nın...
  18. İzmir'i görmeyen birisi için böyle söylemek çok çok normal tabi ki... Adı üstünde; İzmir... İzmir’in denizi kız, Kızı deniz... Sokakları hem kız Hem deniz kokar!... Cahit Külebi
  19. Arkadaşlar, diyorum ki "Biz Ermeniyiz" lafzı "Fahri"dir... Yani sadece bir isimdir... Kimsenin Ermeni falan olduğu yok... Bu sadece bir duygunun paylaşmıdır. Hataları da olsa, yanlışları da olsa; Milletin bir vatandaşına sahip çıkmasının Dil'e yansımasıdır... Bu bir tepkidir? Neye tepkidir peki? Türk'lük adına cinayet işleyenlere/işletenlere, Türk adını bu şekilde küçültenlere bir şekilde bir tepkidir? "Türklüğe" bir tepki değildir... Kimsenin Türklüğe karşı olduğu anlamı taşımaz... Kimse gerçekten Ermeni olmuş değildir... "Türklük"; "Adına, Cinayet İşlenecek" kadar küçük bir mevhum değildir çünkü? Burada "Biz Ermeniyiz" diyen herkesin, sırası geldiğinde bu vatan ve Türklük için "Canını, Gözünü Kırıpmadan Vereceğinden" KESİNLİKLE ŞÜPHEM YOKTUR... Ben ömrüm boyunca "Türklüğü" dile dolayıp temcit pilavı haline getirenlerin Milliyetçiliğinden korkmuşumdur hep... Sadece "Dillerinde" olduğunu düşündüğüm için... Türklüğü diline dolayanların içinde pek göremedim çünkü şimdiye kadar... Ben "Türklük" adına işlenen bu alçakça cinayetin; "Türklüğe" kara çaldığını düşündüğüm, Menşei meselesinin bir cinayet nedeni olmasına ve hele böyle bir cinayetin Türklük adının kullanılarak işlenmiş olmasına tepki göstermek için; "Ben Ermeniyim..." diyorum... Bir insanın Düşünceleri ve Menşei nedeniyle öldürülmesine bu şekilde verilecek bir tepkinin de en azından bir empati yaratacağını düşünüyorum... Hem böyle bir hassasiyet, yani bir vatandaşınızın katledilmesi için "Ben Ermeniyim" diyebilme hassasiyetini gösterebilmek sanıyorum ki çok takdire değer olsa gerek. Zira böylelikle art niyetli Türk Karşıtları da belki bazı şeyleri görmüş olurlar... Mesela menşeisi ne olursa olsun Türklerin, her vatandaşına sahip çıkabilecek kadar "Haysiyetli" bir Millet olduğunu anlamış olurlar... Dolayısıyla "Türklük" anlayışı ile "Ben Ermeniyim" diyebilmek "+" ile "-"nin birbirini götürmesi gibi bir vakıa değildir... Zira bunu söyleyebilecek kadar hassas olan kimseler, emin olunuz ki "Türklük" konusunda da sonuna kadar hassastırlar. Sadece bu kavramların ayrımlarını çok daha idrak edebiliyorlar o kadar... "Bende Ermeni'yim" "Bende Kürt'üm" "Bende Çerkes'im" "Bende Türkmen'im" "Bende Zaza'yım" "Bende Laz'ım"... Ben Bunlardan ziyade aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olmakla gurur duyuyorum ve bu bağ ile herşeyden önce bir "Türk"üm... Bence bu konuda yapılan açıklamalar aslında yeterlidir... Son derece açık ve nettir... Söylenebilecek en gerekli şeyler, en güzel örnekler verilerek söylenmiştir... Konunun kişiselleştirilmemesini umuyorum... Saygılarımla...
  20. *Türklük Adına Cinayet işlenmesi utanılacak bir şey değil midir? *Her ne adına olursa olsun insan hayatı bu kadar ucuz mudur? *Bir insanın "düşünceleri" yüzünden öldürülmesi insanlık dışı değil midir? Ben Hırant Dink hayranı biri olmadığımı söyledim... Ermeni hayranı da değilim... Hatta tartışılamayacak kadar koyu bir "Türk Milliyetçisi" olduğumu iddia edebilirim... Sadece bunun sınırlarını çok iyi bildiğimi söyleyebilirim... Ben olayı "Düşünceleri Yüzünden Katledilen Bir İnsan" açısından ele alıyorum. O kurşunu sıkan/sıktıran adamlar, sahip oldukları düşüncelerde gerçekten tutarlı bir alt yapıya sahip olsalardı eğer, o adamın karşısına (ki kurşun enseden sıkılmıştır) silah ile değil fikirleri ile çıkarlardı... Eğer haklı iseydiler zaten bunu ortaya koyarlardı... O adamın "Aydınlığı"nı bilemem, "Aydın" kavramı çok göreceli bir kavramdır... Kimine göre kimileri "Aydın" olabilmektedir... Lakin şu var ki, ben diyorum ki o insan "Düşünüyordu", "Üretiyordu"... İnsanların fikirlerine "Kurşunla" engel olma yanlısı değildi bildiğim kadarıyla... Aydın değilse bile, Aydın olma yolunda bir takım izlere sahip olduğu muhakkak ki ortadadır... Bu açıdan da ele alırsanız sevinirim... O zaman yargınız daha sağlam olur... Saygılarımla...
  21. :clover: :clover:
  22. "Ben'de Hırant'ım" "Ben'de Ermeni'yim" "Irk" olarak bir "Ermeni" değilim... Ne olduğum önemli değil ve kimselerin ne olduğu da beni ilgilendirmiyor... Tek bildiğim ve önemli olan "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı" olarak bir "Türk" olduğum... Hırant Dink bir röportajında Anadolu'da rastladığı bir olayı anlatıyordu ve buradaki bir deyişi onun ölümünün sloganı oldu: "Su Çatlağını Buldu" Ve o röportajında Hırant Dink, Anadolu Kültürüne olan hayranlığını şöyle ifade ediyordu: "O ne büyük bir anlamdır yarabbim... O ne geniş, ne derin bir anlamdır. Anadolu insanı bu işte ve ben oturup ağladım." Biz belki Hırant Dink'in öldürülmesi ile "Manevi" ve "Fahri" olarak "Ermeni" oldum/olduk... Bu da dünyaya at gözlüğü ile bakan birilerine dokundu... Ancak Hırant Dink bir Türk Ermenisi idi ve Bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak, Vatandaşlık bağı ile herşeyden çok bir "Türk"tü... Şimdi bu noktada aklıma; "Hırant Dink öldürülmeseydi keşke" keşkesinden başka bir "keşke" daha geldi... "Keşke -Bizde Ermeniyiz- lafzı, Yanlış Anlayanlarca Irki bir anlama büründürülmeseydi..." Dünyaya "Irk" ve "Kafatasçı" gözlüğüyle bakan insanlar, normal olarak!!! (kendi doğaları gereğince/at gözlüğünden ne kadar görebiliyorsanız dünyayı...) bu lafzı da "Irkçı" bir anlama bürümüşlerdir. Çünkü dünyaya nasıl bakarsanız öyle görürsünüz her lafzı. Demek istediğim, umarım bu "Ben Ermeniyim" tümcesi amacından saptırılmaz ve umarım söyleyen herkes bu tümcenin "Bir Irka" mensuben değil de bir serzeniş ve fahri olarak kullanıldığının farkındadır. Ve umarım bunun bu anlama geldiğini "Anlayamayanlar"da en kısa zamanda anlarlar ve idrak ederler. Ben Hırant Dink'in hayranı falan değilim... Ancak kötü bir insan olduğuna inanmıyorum. Belki yanlışları falan vardı, bilemiyorum; ancak sonuçta "Fikir Üretebilen" bir insandı, "Düşünebilen" bir insandı ve bu yüzden öldürülmesi çok büyük bir kayıptır. "Kendi Başbakanını Asan Devlet" (Menderesçi değilim) ünvanına "Kendi Aydınını Koruyamayan Devlet" ünvanını ekledik defalarca... Bu zaten çok yüz kızartıcı... Umarım Hırant Dink'in ölümü bu Yüz Kızartıcı ünvanın defalarca alınmasının artık sonuncusu olur... Daha kaç kere Aydınımıza sahip çıkamayacağız? Ve bir anımı anlatmak isterim: Yedek Subay olarak askere gittiğimde, Yedek Subay Öğrenciliğimi (Acemiliğimi) yaparken, aynen bizim gibi rütbe alacak olan Ermeni-Hıristiyan bir Yedek Subay Öğrenci arkadaşımız vardı... Kuramızı çekeceğimiz güne kadar birbirimize alışmıştık bir bölük olarak. Kura töreni oldu, kuralarımızı çektik ve ayrılacağımız vakit geldi... Ve o Ermeni arkadaşım; Türk, Kürt, Laz, Çerkes arkadaşlarından ayrılacağı için "Ağlamaya" başlamıştı... Tabi bizde... İşte o an herkes Ermeni, herkes Türk, herkes Kürt, herkes Laz, herkes Çerkes olmuştu... Ve herkes Hıristiyan ve herkes Müslüman ve herkes İnançsız olmuştu... Yani birbirimiz için yalnızca ve yalnızca "İnsan" olmuştuk... Mümkünse ben ömür boyu da herkes için "İnsan" olmaya devam edeceğim... Herkeste benim için öyle görünecek... Hırant Dink'in yukarıdaki röportajını dinlediğimde bu anım yine aklıma geldi ve ömrümce de unutamayacağım en güzel anımdır bu benim... Umarım "Ben Ermeniyim"in ne demek olduğunu anlatabilmişimdir... Saygılarımla...
  23. Bu soruların cevaplarını ve "Niçin Din?" sorusunu yeni bir başlık açarak tartışmanızı, bu konu başlığının farklı olmasından dolayı tavsiye ederim. Konuyu değiştirmekle suçlanabilirsiniz... Dinin Bilimsel Temeli var mıdır? sorunuzu ise özel olarak cevaplamak isterim: *Topluma olan etkileri bakımından "Din" Bilimin konusu olabilir. *Soyut Kavramları'nın (Allah, Melek, Ruh vs...) açıklanması yönünde Bilim'in konusu olamaz. *Toplumsal olarak bir dine mensub olmanın "Tarihi" açıdan bir çok yönü vardır ve Tarih Bilim ve Toplum Biliminin konusu içine girer. *İnanç'ın "Bireysel Yönü" ise "Psikoloji" biliminin alanına girer: "İnsan niçin bir Tanrı'ya ihtiyaç duyar?" sorusunun cevabını arayabilir. Saygılarımla...
  24. Sayın Cerenimoo; o iletimi, kötü bir niyetle ve o hakareti eden kimseyi tasvip etme amaçlı "Yazmadığımı" bilmeniz benim için yeterlidir. Zira yapılan o hakareti aklı başında olan hiç kimse tasvip edemez, destekleyemez ve hakaretin arkasında duramaz... Yönetim duyarlı davranıp o iletiyi silmiştir. Ben bir çatışma yaşanmamasını istemiştim. Zira o tabiri yanlış anlayanlar olacaktı... Ve Sayın Adrenalin'in o tümceyi, o silinen iletisinin başında söylediği "Sinirlenmesinden" dolayı söylediğine inandığımı söylemiştim. Saygılarımla...
  25. Gerçekten yazıktır Arkadaşım... Şiiriniz için teşekkür ederim lutfetmişsiniz, ağır ve etik dışı bir hiciv olmuş ancak son derece mesnedsiz ve yersizde aynı zamanda... Çünkü sanıyorum ki "Hakaret" içeren ve yönetimce "Silinmiş" olan iletiyi okumadan bana böyle uzun ve gereksiz bir ileti yazmışsınız... Oysa ki iletim son derece kısa idi... 1- "Ne Kadarda Haklısın Sevgili Adrenalin" iletisi bana ait değildir... Niçin bana ait olarak aldınız bilmiyorum ancak benim iletim şöyle başlıyor: "Lakin Ters Orantılı da Değildir"... Sizin bana itham ettiğiniz yargı Sayın GeceKeşu'nun yargısıdır: Bu yüzden uzun yazınızda bana itham ettiğiniz şu cümlenin hedef aldığı tümce bana ait değildir: Bence bana önerdiğiniz; "tüm iletileri tekrar okuma" öğüdünü kendiniz öncelikle hakkıyla yerine getirmelisiniz... 2- "Lakin Ters Orantılı'da Değildir": iletimi cevaplama çabanızda/çırpınışınızda bu cümleme takılmışsınız. Bilmiyorum hiç "Mantık" derslerine katıldınız mı lisede... Yada hayatınızda "Mantık" diye bir terim duydunuz mu emin değilim. Zira lise de veriyoruz bu eğitimi biz... Bu tümceyi bir Mantık önermesine çevirerek şöyle aktarayım: "İnsan olmak ile İnanmak doğru orantılı değildir. Öyleyse İnananlar İnsan olamaz..." gibi bir yanlış anlama olmaması için o şekilde belirtmiştim... Kimseye destek yazısı göndermek gibi bir kaygım yok, zira arkadaşın silinmiş olan o iletisini görse idiniz aklı yerinde olan hiç bir insanın buna destek veremeyeceğini kavrayabilirdiniz... Peki ne yapmamı beklerdiniz? Bende küfür mü etseydim? Hakaretler mi yağdırsaydım? Zaten yapılan hakaretin yakışıksızlığı yeterince ortada idi (eğer okusaydınız/anlayabilseydiniz) daha hangi yargım yeterli olabilirdi ki açıklamaya... Kaldı ki hiç bir şekilde kendisini desteklemiş te değildim. Görmek istediğiniz gibi görmüşsünüz... Ki hakikaten yazık... Neyse, yazınızı uzun uzadıya tahlil edilecek kadar değerli/kıymetli bulmuyorum aslında. Niçin böyle bir savaş başlattınız bilmiyorum, niye gerek duydunuz bunu da bilmiyorum... Oysa ki iletim o hakareti edene yönelikti; konuyu kişiselleştirmesinin "kötü" ve "olumsuz" olduğunu söylemiştim... Özel olarak belirttiğim ise şuydu ki; Sayın Adrenalin Arkadaşımın adı geçen tümcesinin "Tüm İnançlıları" kapsadığı gibi bir yargı doğduğu hissine kapıldım ve tüm inançlıların aynı kefeye konulmamasını istedim. Yani kendisinin aleyhine yada kötülüğü için bir şey söylemedim... Bunu bir tavsiye olarak ta algılayabilirdiniz. Yazımın olumsuz yada kötü veya art niyetli olduğunu düşünmüyorum... Yazınızda bana ima ettiğiniz ithamı/hakareti da aynılığıyla size iade ediyorum... Gerçekten Yazık... Ben bu forumun hiç bir konusunda hiç bir kimseye "sahiplenme" "arkasında durma" kaygısı ile yaklaşmadım... Bana olan kininizin nedenini anlayamadım lakin bu kininizin sizi artık görmez ettiği ortada... Tüm iletilerimi okursanız öyle bir kaygıda olmadığımı görürsünüz... Büyük haksızlık yapmışsınız... Ayıptır... Tüm iletiniz, sizin hatalarınız ve ön yargılarınız göz önünde bulundurularak okunursa daha sağlam bir yargıda bulunulur kanısındayım... Ve bu haksız iletinizde sahip olduğunuz, hakkımdaki yargılarınızı "Özel"den belirtmek yerine burada kininizi kusarcasına belirtmenizi de etik bulamıyorum... Forumda çoğu kimselerce ve belkide herkesçe sevilmediğimi anlayabiliyorum ancak bu, kininizi kusmanızı gerektirmiyordu. Sevmemekte yerden göğe kadar da haklı olabilirdiniz ancak gerektirmiyordu yine de... Burada kişilik tahlilimi ve kişilik tahlilinizi yapacak değilim lakin yazınızda ortaya çıkan; "beni, nasıl olursa olsun bir şekilde yargılama zorunluluğunuza" bir anlam veremedim. İlk defa bir iletimin sonunda muhatabıma "Saygı" duyamıyorum ne yazık ki... Yazık ve İnsaf cerenimoo... -------------------------------------------- Sevgili Adrenalin'e Sevgili Adrenalin; cerenimoo'nun, size olan iletim hakkındaki "Haksız" olduğunu düşündüğüm cevabını okumuşsunuzdur. Sadece sormak istediğim şey şu: İletim sizde de aynı düşünceleri mi uyandırdı? Yalnızca bunu öğrenmek istiyorum... Özel'den yada buradan cevaplayabilirsiniz... Saygılarımla Sayın Adrenalin...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.