Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
CENNETTEKİLER VE CEHENNEMDEKİLER...?
Yine işine geldiği gibi kıvırmalar, yine "aman bizdendir, tasdikleyeyimcilik"ler... İşime geldiğinde inanıp, gelmediğinde inanmadığım değil o ithamlarım... Hangi ayetin neyi nitelediğini belirtmemdir... Örnek vereyim mesela: bakın, Kur'an-da Şura tavsiye edilir, halifelik orunu vardır... Lakin Hz. Muhammed vefat ettikten 30yıl sonra Hanedanlığı getiriyor Emeviler? Niçin? Çünkü artık o hükmün geçerliliği 30yıl öncede kalmıştır ve zaman değişmiştir... Ya bunu 1400yıl önce Emevi Arapları kavramış, siz hala "İnanç Özellikleri" ve "Toplumsal Normlar" olarak Ayetlerin ayırdına varamıyorsunuz... Niye? İşinize gelmiyor... Oysa bir çok devlet "İslam Devleti" adı ile kurulmuş olmasına rağmen, Dinin tavsiye ettiği bir çok Toplumsal Norm'u uygulamamıştır. Osmanlı'yı inceleyin, belki kavrarsınız... İlla ki kafadaşınızı desteklemek için gerçekleri görmezden gelemezsiniz... Mesela Osmanlılarda, Hukuk sistemi çok farklı... Dine bağlı değil tam olarak... Kapütilasyon alan devletler kendi hukukunu uygulayabiliyor Osmanlı Ülkesinde... Bunun yanında örfi hukuktavar, uygulanıyor... Yani arkadaşım, sıkanın kim olduğu ortada... Siz Kur'an-dan bakıyorsunuz ama özelliğini, uygulanışını bilmiyorsunuz... Ayetlerin özelliklerinin ayırdında değilsiniz... İtham olarak kabul edin yada etmeyin, bu çok belli... Yani benim açımdan durum "İşime geleni kabul edip etmemek" durumu değildir... Sizin açınızdan bu böyledir... Kur'an-da olmayan şeylerle kafa karıştırmıyorum... Anladığımı aktarıyorum... Bakın, yine söylediğim şeyleri anlamlandırmamışsınız... Öyleyse şöyle gideyim, belki size ve Haksöz/Katakuta arkadaşa yararı olur: 1- Kur'an indirildiği döneme ait bilgilerle donatılmıştır... 2- "Toplumsal Normlar"a ait tavsiyeler ve "İnanç Özellikleri" ile ilgili içeriğe sahiptir. 3- Toplumsal Normları, ortaya çıktığı toplumu, ortaya çıktığı dönemde ıslah edici bir nitelik taşır. 4- 1400yıl öncesinin kurallarını, bugüne bakarak "Aa çok ilkel" diye niteleyemezsiniz, zira ortaya çıktıkları toplumda işe yaramışlardır ve Arapları "Cahiliye Dönemi"nden ve Kabileci sistemden, o dönem için çağdaş bir sisteme taşımıştır. Ancak bugün için geri bir sistem olması son derece normaldir. 5- Ortaya bir Hadis, Ayet, Olay, Vaka veya bir rivayet attığınız zaman, bunun eğriliği ve doğruluğu hakkındaki kararı ancak ve ancak Tarihsel açıdan tüm yönleriyle ele alarak verebilirsiniz... Tek başına iki, üç cümleyi toplayıp "Ahanda bunlar ilkel" demeniz, iddiayı ortaya atan kişinin "Tarih Bilimi"nden zerre kadar anlamadığını gösterir, ki destekleyende aynı kefededir. 6- Kur'an-ın, ortaya çıktığı döneme ait olan hükümlerinin, bugün için geçerli olmadığını savunmak "İnkar" değildir... 7- Ayrıca Haksöz/Katakuta arkadaşımızın kendisi zaten inanmıyor o Hadisleri Hz. Muhammed'in söylediğine, hepsini "Buhari Uydurması" olarak görüyordu... Bu açıdan getirilen hiç bir Hadis'i tartışmaya gerek bile yoktur... Demek ki uyduranların art niyetleri mucibince uydurulmuş... Ki bu iddia da yine zaten Haksöz/Katakuta'ya aittir... 8- Dinlere ait bir takım uydurmalar, hep toplumları yöneticilere kayıtsız şartsız bağlamak için yaratılmıştır. Özellikle Emeviler döneminde başlamıştır bunlar ve Yöneticiler, birçok mezhep'in ortaya çıkması ile "Eleştirilemez/Sorgulanamaz" hale getirilmiştir. Yani Halkın devlete "Sadakati" için "Din" duygusu sömürülmüştür. Tarih bunun aksini söyleyemez ve söylemez. Çıkar için Dinler kullanılmıştır. 9- Tarih'e ait bir olgu veya rivayet, söz aktaracaksanız eğer, yargıda bulunmadan önce o döneme ait bir çok bilgileri edinmeniz gerekir. İki cümleye bakarak bir yargıya varma işini ne yazık ki kahvehanelerde yapıyorlar ve ben burasının kahvehane köşesi olduğunu hiç sanmıyorum... 10- Bir dinin ayetlerini yorumlamak ise, ne yazık ki arkadaşımızın yaptığı gibi de olmuyor... Parça parça alarak bir ayet yorumlanamaz. Bu aynen şöyle bir şey olur: Bir yazıda geçen "Siyah" ve "Beyaz" kelimelerini bulup "Ahanda bakın çelişki" demeye benziyor... Öyle kendi kafanızdan bir yöntem bulupta yorumlayamazsınız... Yabancıların bir çok profesyonel eleştirileri var İslam'a karşı olumlu yada olumsuz, zamanında edinmiştim ama ne yazık ki elimde yok şu an o makaleler... Onlar bile sizin yaptığınızdan kat kat güvenilir yöntemler kullanıyorlar... Bir sureyi "Tümüyle" ele alıp, indirildiği dönemdeki "Tüm Olay" ve "Olgu"ları değerlendirip, Döneme uygun olup olmadığı yada gerçek olup olmadığı veya çelişkili olup olmadığı konusunda bir yargıya varmaya çalışıyorlar... Yani adımlarını Bilime ve Bilimsel Yöntemlere göre atıyorlar... Öyle iki ayet alıpta kafalarına göre yorumlamıyorlar... O kadar basit değil çünkü bu iş... Bunu söylediğimizde nedense "Bilim"i savunanlar, birden işi anlamazdan geliyor sonrada "gurupçu" lafına kızılıyor... Ben kişiliğe saldırmak istemiyorum kesinlikle... Tek istediğim "Dürüst" olmak... Gerçek ortada, yöntem ortada, yapılan hata ortada, varılan yanlış kanılar ortada, uygulanan yöntemin kesinlikle Bilimsel olmadığı ortada, lakin yine de savunuluyor hemde inatla... O zaman doğal olarak oluşan yargı "Gurupçuluk" oluyor, "Arkadaşımızdır, bizdendir, destekleyelim" dediğiniz sanılıyor ve görünen şey bu oluyor... Bu gibi iddialarla karşılaşmamak için Dürüst olmaktan başka çare yok... Haklıya Haklı, Haksıza Haksız diyeceksiniz kardeşim bunun kaçarı yok... Kendi tarafınızda olsa, aksini düşünüyorsanız söylemelisiniz... Daha ne dememi bekliyorsunuz? Sayın Haksöz/Katakuta bu iddialarını bir kitap yazıp yayınlasa bir "Bilimsel Eser" diye, bu işe eğilen ve hatta Müslüman aleyhtarı olan tüm Akademisyenler bile yadırgar, kabullenmez, ciddiye almaz... Ben Kur'an-ın "İnanç" ile ilgili hiç bir hükmünü, Tanrı'nın varlığını veya yokluğunu vs.; bırakın bu forumu, gerçek hayatımda bile kimseye "Bilimsel" olarak açıklamaya çalışmadım... Nedenini ise yazılarımdan anlayabilirsiniz sanırım. Bu yönü kişiseldir ve bireye aittir. Beni de ilgilendirmez kimin inanıp inanmadığı... Kur'an-ın "Toplumsal Norm"larını ise elbette ki "Bilim" ile açıklamak durumundayız, ancak bu "Ayetlerin Tanrısal Olduğu anlamında değil, "Topluma olan Etkisi" anlamında... Nedir o Bilimler? Tarih, Sosyoloji, Hukuk vs vs vs... Sonuçta bu din ile ortaya çıkan, dönemine ait bir takım yargılar vardır, kurallar vardır... Elbette ki topluma olan etkisini "Bilim" ile açıklayacağız... Çünkü bunun başka bir yolu ve yordamı yoktur... Ancak "Bilim"i savunduğunu iddia edebilen hiç bir babayiğit (Ateist yada Müslüman) Kur'an-ın ayetlerini bu yönüyle ele alamamıştır henüz bu forumda... Tek bir ileti dahi yoktur bu konuda "Bilimsel Bilgi" diyebileceğimiz... Ancak Ayet "Çelişkilidir" yada "Değildir" deniliyor en fazla... Oysa böyle bir iddia da bulunacaksan, bu yöntemli bir iştir. "Ayet Çağdışıdır" diyeceksen, önce o dönemi ele alıp bakacaksın, o toplumun önceki normları ne? Nasıl bir yaşam var? Yeni kurallar değişim yaratmış mı? İyi mi olmuş, kötü mü olmuş? Halk kabullenebilmiş mi? Kabullenememişse niye kabullenmemiş? Etmişse niye etmiş? vs vs vs... Bir Ayetin "Çağdışı" olup olmadığı ancak ve ancak bu tür sorularla yanıt bulur... Söyleyin arkadaşım, hiç böyle bir cevaba rastladınız mı o savunduğunuz arkadaşınızdan... Bugüne bakıp 1400yıl öncesi için yargıda bulunuyorsunuz... Bu Bilimsel değil... yöntemli değil... Gidin herhangibir Üniversitenin Tarih veya Sosyoloji bölümüne, sunun bu yargıları "Ahanda Gerçek" diye, gülerler size hatta tefe koyup çalarlar... Hükümlerinin doğruluğu veya yanlışlığını araştırmak ise ayrı bir araştırma konusudur. Kafamıza göre hiç bir toplumsal olayı ve olguyu yordayamayız, Bilim bize bu hakkı vermiyor. İslam Dininin ortaya çıkışı sonuçta "Toplumsal" bir olguya dönüşmüştür ve başka bir şekilde ele almamız imkansızdır. Eğer o inanç Hz. Muhammed ile sınırlı kalsaydı, dediklerinizde haklıydınız, ancak görülmektedir ki kalmamıştır... Alın işte, uzun bir yazı yazdım ama bu sefer tavsiyenize uyup "güzel sözler" söylemedim, sert oldum... Araya duvar ördüm yani isteğiniz mucibince... İyi mi oldu şimdi bu... Hoşunuza gitti mi? Ama ben sevmedin bu tarzı, içime sinmedi ve bu yüzden artık bu konuda yazmayacağım... Ama dikkat edin kişiliğe saldırmıyorum, yapılanın gerçekçi olmadığını söylüyorum... Umarım yanılgınızı gösterebilmişimdir... Saygılarımla...
-
şu anda ne yapıyor sizce....
Sevindiğinize sevindim... Zira küçük şeylerle mutlu olabilen insanlar güzeldir... Saygılarımla...
-
CENNETTEKİLER VE CEHENNEMDEKİLER...?
Sevgili by_x_man, insanların doğruları söylemesine karşı çıkmıyorum... Ben iletileri okurken avatarları ve imzaları kapatıyorum, kim yazmışsa yazmış... Doğru ise onaylıyorum, değil ise yargılıyorum... Ateist olsun, İnançlı olsun veya Müslüman olsun/olmasın... Doğru bulup onayladığım yada yanlış bulup yargıladığım bir çok yazı var... Ve açık olan bir şey var ki, Tarihi olaylar üzerine yapılan ve sizin "Doğru" olarak nitelediğiniz tespitler Kesinlikle "Bilimsel" değildir... Yani Tarihi bir olayı, Tarih Biliminin yasalarını kullanmadan yorumluyorlar ve siz "Bilim"e de destek veren birisi olarak bunu kabullenebiliyorsunuz... Niye? Çünkü işinize öyle geliyor... Oysa diyoruz ki, Tarihi açıdan bakın birde... Alın bu Bilimi elinize, o yapılan mücadelelere öyle bir anlam kazandırın... Bakın forumda Tarihten anlayan çok değerli arkadaşlarımız var, onların yazılarını takip edin mesela... Öyle iki rivayet veripte "Ahanda sizin peygamberiniz böyle bir cani" denilemez... Yani işinize gelince "Bilimci" olunurken, işinize gelmediği zaman "Bilimi" görmezden gelmek biraz abes kaçıyor diye düşünüyorum... O yüzden Takdir ettiğiniz insanların yöntemlerini de eleştirmekten çekinmemelisiniz... Ben Müslüman olmayıpta Müslümanlığı eleştiren arkadaşlarımızın bir çok iletisine destek vermişimdir, bir çok Müslümanın da iletisini eleştirmişimdir... Bunu sizde yapabilmelisiniz... Aynı saflardasınız diye Bilim'i göz ardı edemezsiniz... Aydın olmakla Aymaz olmak arasında çok ince bir çizgi vardır... Ve bir not daha: Kur'an-ın bir takım yasaları "Toplumsal"dır ve ortaya çıktığı döneme hitap eden ve o dönem için ıslah edici özellikte olan kurallardır. Bugün ilgilenilmesi gereken kuralları "İnanç Özellikleri"dir. 1400yıl öncesine hitap eden normları artık bugüne ulaşmamıştır ve o normların işlenebileceği koşullar değildir bugünün koşulları... 1970lerde Tv Türkiye'ye yeni gelmişti... Bugün hemen herkesin evinde Bilgisayar var... Buna bakarak; "Aaa ulan yaa... Türkiye 1970te ne kadar da geriymiş... Şimdiye bak oysa, herkeste Bilgisayar var, çok ileriyiz çook..." Demek gibi oluyor sizin desteklediğiniz yargılar... Niye? Sanırım işinize geliyor da ondan... İletimi, konu ile alakasız olarak değerlendirenler olacaktır... Ancak alakalıdır. Zira Burada Bilgi üretmek istiyorsak, üzerinden yürüdüğümüz ve kullandığımız Bilimlerin yasalarına uymalıyız ve birisi; aykırı davranan ve bunu gördüğü halde ayıp olmasın diye destek verenlere göstermeli bunu... Yoksa İnansın/İnanmasın çok faydalı bilgiler veren insanlar var... Şimdi Soruyorum: Sayın Haksöz/Katakuta, ortaya getirdiğiniz rivayetlerin Tarihsel süreç içersinde hangi olaylara tepki olarak meydana geldiğini, hangi ortamlarda meydana geldiğini, şartları ve olguları tahlil ederek bize anlatabilir misiniz? Ancak bunu yaparsanız verdiğiniz bilgiler bir değer arzeder... Şimdiye kadarki verilerinizde yaptığınız hatayı ve tutarsızlığı tekrarlamayınız... Bari bu konuda gerektiği gibi davranınız... Diğer konularda Ayet, Hadis ve Olayları ve Rivayetleri kendi uydurma yönteminize göre yani Tarih/Sosyoloji Biliminin Kurallarına Uymayarak yorumladığınız son derece açıktır... Ve gereğini yapmadığınız sürece hiç bir inandırıcılığınız da olmayacaktır... Saygılarımla...
-
Madde, Enerji, Tanrı...
Amacım kimseyi inandırmak değil, kimsenin yargılarını yargılamak ta değil... Sadece Kendimi Sorgulamak... Tanrı nedir? Madde nedir? Enerji nedir? Bir Fizikçi değilim ancak şunu biliyorum: Madde Enerjiye Dönüştürülebilmektedir, Ancak Enerji Maddeye Dönüştürülemez... Yani Madde'nin tanımı: "Enerji'nin şekillenmiş hali" denilebilmektedir... Uzay ile ilgili bir tespit te şudur: Uzay sanıldığı gibi boş değildir. Aksine Enerji (dalgaları) ile dopdoludur, boş bir tarafı bile yoktur. Kutuplarda yapılan bir tespitte şöyle: Sonik araçlarla yapılan tespite göre, uzayda kaynağı belirlenemeyen bir ses dalgası mevcutmuş ve Bing Bang'e etkiyen bu olabilirmiş... Şimdi ben diyorum ki; 1- Bing Bang'ten önce sadece Enerji mi vardı yani var olan tek şey sadece Enerjinin kendisi miydi? 2- Yoksa Enerji ile birlikte bilmem kaç değerinde bir yoğunluktaki iğne ucu kadar ufak ve yoğun bir maddeden de mi oluşuyordu gerçekten varlık... Şimdi eğer öncesi ve sonrasıyla o sonsuz yoğunluktaki (nasıl oluyorsa artık) iğne ucu kadar ki madde'nin var olduğunu kabul edersek şöyle bir yargı çıkıyor: Madde her zaman vardır... Başlangıcı ve sonu yoktur... İğne ucu kadar da olsa sonuçta bir madde olarak var... Eğer bu yargıdaysak pek bir sorun yok. Bu bir süreç olur, evren genişler, sonra yeniden yoğunlaşıp küçülür, sonra yine genişler, sonra yine... yine... Bing-Bangler, Büzülmeler; Büzülmeler, Bing-Bangler üstüne yani... Bu hep devam eder... Ama ya Bing Bang'ten önce Madde ile birlikte değilde sadece ve sadece Enerji var idiyse? Bu demek olur ki Bing Bang'den önce var olan tek şey Enerji idi... E biz şu an biliyoruz ki Enerji Madde'ye dönüştürülemez. Sadece Madde enerjiye dönüştürülebilir... Peki öyleyse Enerji'yi Madde'ye dönüştüren şey o ses miydi gerçekten, yoksa bir güç mü vardı o tepkimeyi sağlayan... Buradan bir "Tanrı" anlamını çıkarmak istemiyorum... Sadece yorduyorum... Peki o ses'in kaynağı neydi? Yani Enerji, kendi halinde iken ne oldu da o ses çıktı... Varlığın en temel tanımı "Bir Dengelenme Süreci" olduğudur. Yani her şey bir denge üzerindedir. Dengesizlik olduğu zaman Madde kendisini Dengelenmeye devşirir ve tutarlı bir hale gelmeye çalışır. Mesela debisi yüksek olan akarsular yatağını çok aşındırır, çünkü Dengede değildir. Ve yeteri kadar aşındırdığında artık Dengelenmiştir... Bu basit bir örnekti... Mesela Doğa'yı ele alın, Ozon tabakası onulmaz derecede delinse bile aşırı mevsim değişiklikleri belli bir süre devam edecektir ancak, insanın bu delinmeye olan etkisi durduğunda Ozon tabakası kendisini onaracaktır, çünkü doğa'nın belli bir dengesi vardır ve bu dengenin saçayaklarından biri Ozondur. Delindiğinde yine Ozon'u yapılandıracak olan Dengelenme süreci devam edecektir... vs vs vs... Demek istediğim; *Eğer Maddeden önce bir Enerji var idiyse, o Enerji ne oldu da Madde oldu, Maddeye dönüştü? (En azından bir kısmı... Hala uzay enerji ile doludur ve dengelenme durumundadır her zaman.) *Enerjinin Maddeye dönüşebilmesi için (ki bugün için Bilim Enerji'yi Madde'ye dönüştürülemez olarak kabul eder), bünyesinde bir dengesizliğin oluşmuş olması gerekmektedir. Peki öncesinde dengede olan Kainat/Enerji ne oldu da dengesi bozulup Bing Bang'i ortaya çıkardı yani Madde meydana geldi/Maddeye dönüştü? *Enerji'yi Maddeleştiren şey ne idi? *Bizim "Tanrı" dediğimiz şey ise bu var olan sonsuz ve erişilmez olan "Enerji" olabilir mi? Sonuçta mesela ben "Ene'l Hakk" derken, özde olan bir güçten (manevi yada maddi) bahsediyorum. Ve bildiğimiz gibi her şey sonuçta ve özünde Enerjidir... Eğer bu ise; *Bu Enerji'nin manevi bir yansıması mıdır "Tanrı" kavramı? *Yoksa bir "Tanrı" varda, Enerji mi O'nun bir yansıması? *Yada Maddede özgün ve Maddeden Aşkın olan bir Tanrı mı var, var ise? *Eğer bir Tanrı var ise Bing Bang'ten önce ne yapıyordu ve niye Bing Bang'e gerek duydu? *Tanrı yok ise o var olan Enerji niye Madde oldu? Ne oldu da Maddeye dönüştü? =>Düşünün; bir leğen suyu o sonsuz enerji olarak düşünün... Tek düze... Monoton... Tüm etkenleri etkisiz varsayın ve herşey o sudan ibaret olsun... Siz o suya dokunmadığınız sürece dengededir... Dokunduğunuzda artık sonsuza kadar sürecek olan bir değişim yaşamıştır. Dalgalanmıştır... Tüm etkenleri yok saydığınızda, uzay ortamında o suyun dalgalanması sonsuza kadar sürecektir. Yani mesela uzayda duran bir nesneye etki ettiğiniz düşünün, artık sonsuza kadar ilerleyecektir... *Peki Enerji var idiyse başta, ne oldu da tepkiye geçti? *Dengesini ne bozdu? *Tanrı bir "Dengeleyici" ise eğer, Enerji'nin dengesini bozmuş olması kendi ile bir çelişki değil midir? *Yada Tanrı var ise bir dengelenmeyi bozmadı da bir dengeye mi soktu Enerji'yi Maddeye dönüştürerek? *Yada yapması gerektiğini düşündüğü için mi yaptı bunu..? vs vs vs... Kısıtlı bir Fizik ve Evren Bilgim ile ancak bu kadar sorgulayabiliyorum şu an için... Bu konuda öncelikle "Cevaplar" değil "Sorular" önemlidir. Eksiklerim varsa şimdiden Özür Dilerim... Sorularım yanlış mı bilmiyorum ama düzeltilmesi gereken sorularım varsa ve düzelten olursa minnettar kalırım... Amacım biraz Felsefe yapmak ve Tanrı'da dahil herşeyi sorgulamak... Ben bu sorular üzerinden yürüyorum da... Ve özellikle söylüyorum: "Bıkkınlık veren uzun uzun felsefik sözlerimize karnı tok" olan arkadaşlardan ziyade "Soru" üretecek olan ve "Cevap" verebilecek olan Zeki ve Felsefeden anlayan arkadaşlara ihtiyacım var burada... Burada bilgiye ihtiyacım var, sorgulamaya ve sorgulatmaya ihtiyacım var, Sorgulama cesaretinda olabilen ve kalıplarını kırabilecek olan cesur arkadaşlara ihtiyacım var... Dikkat edersiniz ki bir İnançlının bu tür sorular sorması imkansıza yakındır ama ben sorarım... Hep sorarım... Sınırlarımı aşmak zevk verir bana... Burada, soru işaretlerimi paylaşmak istedim... Cevaplayan olursa sevinirim... Umarım bıkkınlık veren uzun felsefik bir yazı olmamıştır... Umarım aklınızda soru işaretleri bırakmıştır ve umarım bazı cevapları biliyorsunuzdur... Burada bir "Din"i tartışmak istemiyorum, Dinler kendilerini savunabilirler... Ortada dururlar, kendileri kendilerinin kanıtıdır... Ben burada "Kendimizi" tartışmak istiyorum... Herşeyi bi kenarıya bırakıp ne kadar düşünebiliyoruz..? Ne üretebiliyoruz..? Bizi Biz yapan şey ne? Mesela önce ben başlayayım; özetçe "Ene'l Hakk..." ;) Saygılarımla ve Yararlı olmak dileğiyle...
-
şu anda ne yapıyor sizce....
:clover: :D Yazdığımı birazcık anlamış olsaydınız böyle bir ileti gönderemezdiniz... Saygılarımla...
-
Hristiyanlık
Hem Musevilik, Hem Hıristiyanlık, Hem İslam aynıdır... Amaçları aynıdır, araçları farklıdır... Hallac-ı Mansur Sen Sana Ne Sanırsan Ayruğa'da Onu San, Dört Kitabın Manası Budur; Eğer Var İse... Yunus Emre
-
CENNETTEKİLER VE CEHENNEMDEKİLER...?
Bir an için, Tarih bilimi ile ilgili Hayatınızın hiç bir anında bir bilgi edinmediğinizi düşünerek, bu konuda eksik olduğunuzu var sayarak bu söyleminizi hoş karşılıyorum. Zira Bu uygulama 1400yıl öncesinin uygulamasıdır ve bugünki uygulamalar karşısında elbette çağın gerisindedir. Ancak, bugün ile 1400yıl öncesinin kurallarını karşılaştırıp; "Aman efendim ne de geri insanlarmış" diyemezsiniz... Çünkü bu mantıksız bir yargı olur ve Tarih Biliminde ne de Sosyoloji Biliminde yeri yoktur, Bilimsel bir deyiş olamaz... Çünkü nugünün dünden ileri olması, geçmişin çağ dışında kalması son derece normaldir... O kurallar o gün için gerekli ve uygundur... Öğrenmeniz dileğiyle... Saygılarımla Sayın Haksöz/Katakuta... Unutulmasın diye... Şimdi bakın, bir Tarihi Olay'dan bahsediyorsunuz ve Kur'an-ı ele alırken yaptığını usulsüzlük gibi, yine bu olayları da ken kafanıza göre yorduyorsunuz... Ya arkadaşım, Tarih denen bir Bilim var, bilmiyorum hiç duydunuz mu? İngilizcesi History... Hatta böyle bir de kanal var... İlk okul seviyesinden başladım bakın Tarih öğretmeye... Bakın bu olayları verirken, öncelikle şunu eklemeniz gerekir: -Bu olaylar niçin olmuş, nerede olmuş, Ne için olmuş... -Karşı tarafın bir etkisi ile mi olmuş, yoksa durup dururken mi olmuş... Yani öyle iki rivayert vererek "Ahanda bakın bunlar cani vs vs vs..." diyerek çekilemezsiniz... Sizin safettiğiniz bir çok cümleyi teker teker alıntılayarak sizin ne olduğunuz da ortaya koyulabilir ancak bu tutarlı olutr mu? Olmaz... Niçin? Çünkü işimize yarayanları alıntılamış, işimize gelmeyenleri almamış oluruz... Buda etik olmaz... Yöntemli bir eleştiri olmaz... Değil mi? Yani demek istediğim Tarih denen bilimden zerre kadar anlamayıp Tarihsel tespitlerde bulunmaya çalışıyorsunuz... Ayıptır bu, hakarettir o Bilime...
-
CENNETTEKİLER VE CEHENNEMDEKİLER...?
Cevap verebilecek kadar olmamanızdan olsa gerek bu bıkkınlık yada anlam verememenizden kaynaklanıyordur belkide... Sizi çok iyi anlıyorum, normaldir karnınızın tok olması, zira kabullenemediğiniz bilgilere verilen tepkiler böyledir hep... Yazdıklarım açık ve nettir, hadislerin gerçek olmadığına inanan siz değil miydiniz? Size Hz. Muhammed'e ait olmayan sözleri getirip, Hz. Muhammed'e ait olduğunu söyleyerek mi ikna edebileceğim? Komik olmayın lütfen, yada olun ama bu kadar da değil yani... Sizin yazdıklarınızda ne kadar anladığınızı ortaya koyuyor zaten, yeni bir oyun mu var yoksa sırada? Karnınızın tokluğu anlam verememenizden kaynaklanyor, zira bulunduğu noktadan bir adım sonrasını/ötesini göremeyen insanlar göreceli olarak bir tokluk durumundadırlar... İspatını yada iknasını yapmak zor değil, asıl olunması gereken şey; Dürüstlük ve Saygı... Belki size yabancı kelimeler ancak biz toplum olarak bu kavramları kullanıyoruz ve uyguluyoruz... Bir an için, Tarih bilimi ile ilgili Hayatınızın hiç bir anında bir bilgi edinmediğinizi düşünerek, bu konuda eksik olduğunuzu var sayarak bu söyleminizi hoş karşılıyorum. Zira Bu uygulama 1400yıl öncesinin uygulamasıdır ve bugünki uygulamalar karşısında elbette çağın gerisindedir. Ancak, bugün ile 1400yıl öncesinin kurallarını karşılaştırıp; "Aman efendim ne de geri insanlarmış" diyemezsiniz... Çünkü bu mantıksız bir yargı olur ve Tarih Biliminde ne de Sosyoloji Biliminde yeri yoktur, Bilimsel bir deyiş olamaz... Çünkü nugünün dünden ileri olması, geçmişin çağ dışında kalması son derece normaldir... O kurallar o gün için gerekli ve uygundur... Öğrenmeniz dileğiyle... Saygılarımla Sayın Haksöz/Katakuta...
-
Madde düşünebilir mi? Muhakeme, karşılaştırma yapabilir mi?
Peki, yine de açıklamanız için çok sağolun...
-
şu anda ne yapıyor sizce....
:D Lakin o kıssa'nın anlatmak istediği "Hırsızlık" yada inanıp inanmamak değildi... Bektaşiliği küçümsemeniz gerçekten üzdü beni... Oradaki Budala yaftasının size yapıldığını açıkçası düşünmemiştim... Lakin fıkrayı beğenen biri olarak, bende sizden özür dilerim, eğer üstünüze alındıysanız... O fıkrada kastedilen şey, Tanrı'nın Ne Olduğu ve Ne Yaptığı idi... Bakış açısı önemli... Zaten baktığınız ve gördüğünüz şeyi söylemişsiniz... Yazan kişinin yazma niyeti ile sizin anlama niyetiniz farkllı farklı... Bu da olayı kördöğüşüne dönüştürüyor... Saygılarımla...
-
Madde düşünebilir mi? Muhakeme, karşılaştırma yapabilir mi?
Sanırım "İnsan x Bilgisayar" karşılaştırmasına son verecek olan tanım bu... Peki, aslında benim konuyu yoğunlaştırmak istediğim nokta şu ve Sevgili Tarafsız Arkadaşım, cevaplarsanız çok sevineceğim: "Canlı Bir Organizma Olarak Beyin Düşünebilir mi? Düşünürse bunun süreçleri nelerdir, nasıl meydana gelir...?" Bakın bir önyargı ile yada belli bir kasıtla sormuyorum bunu... Amacım "Ruh Düşünür" gibi bir tezi doğrulamak ta değil... Sadece konu açığa kavuşsun istiyorum... Cevaplarsanız sevinirim... Saygılarımla...
-
şu anda ne yapıyor sizce....
Bu sizin kafanızdaki Tanrı modeli... Öyle bir model yok ama gerçekte... Yani, biri bi kötülük yaptığında şimşekleri üzerine yağdıran bir anlayış yok... Programlar var ya televizyonda; kalp gözü falan filan gibi... Adam bi kötülük yapıyor ve sonunda İlahi bir şekilde cezasını çekiyor... İyi ki inanmıyorsunuz Sayın by_x_man... Çok ciddiyim... Çünkü inanıyor olsaydınız, Tanrı idolünüze bakılırsa, bu tür programların uydurmalarını gerçek sanan kimselerden olmanız için hiç bir engel yok... Çünkü Tanrı arayışınız bu şekilde... O programları gözlerini kırpmadan izleyen kimseler nasıl anlıyorsa Tanrı'yı, sizde aslında şu an öyle anlıyorsunuz... Tek fark inanmamanız... Oysa Tanrı o değil ki... Sen bir kötülüğe engel mi oldun? İşte O'da o an onu yapmıştır... Şah Damarınızdan yakın ya size... o bakımdan... Mevlana'nın eserinin adı; Fih-i Mafih = O'nda O Var... Yadan Ene'l Hakk = Ben O'yum/Gerçeğim/Hakikatim... Tanrı'yı anlayıp anlamamanız, O'na nereden baktığınıza bağlı... Saygılarımla...
-
CENNETTEKİLER VE CEHENNEMDEKİLER...?
Şu "Çifte Standart" saplantınıza bayılıyorum yaa... Bir de "Çelişki" saplantınız vardı değil mi sizin? Siz Haksöz'ken ve Güya Müslümanken Hadislerin/Rivayetlerin vs. gerçek olmadığını söylüyordunuz... Bakın olayı kişiselleştirmek istemiyorum, sadece söylemek istediğim şu: neye çabalıyorsunuz? Yani arkadaşımız Hadislerin doğruluğunu kabul etse ne, etmese ne? Sizin demeniz gereken şu: -Gerçek değil ki kardeşim o hadisler vs, uydurma zaten onlar... Çünkü bunu savunuyordunuz... Ama görüyorum ki, insanlara yapay bir çelişki dayatmak için bu konuda da esniyorsunuz... Yada daha açık ve dürüst ifade edeyim: yine oynuyorsunuz... Size bu noktada düşen görev; yukarıda ki söylemeniz gereken şeyi söylemek ve hadis yada rivayet konusunu kapatmaktır... Kaynak olarak eski iletilerinizi alıntılayabilirsiniz yada link olarak verebilirsiniz, çünkü yeterince yazmışsınız zaten, tekrara gerek yok bence... Böylece de tartışma asıl konu üzerinde yoğunlaşır... Daha yararlı ve verimli olur... Ayrıca "Ya hep Ya hiç" mantığı ile neyi kastediyorsunuz anlamış değilim!!! Ve yine yukarıdaki iletim yine cevapsız kaldı, ama olsun o orda durucak hep... Gören görür... Ezan'ın uydurma olup olmaması konusunda ise, Kur'an-da geçmez... O sadece bir ritüeldir... Müslümanların namaz vaktini bildirmek için ortaklaşa aldıkları bir karardır... Emirle değil, ortak kararla alınmıştır... İşte vakası bile var; kimileri rüyasında görmüş, dile getirmiş, Hz. Muhammed'de bu fikri beğenip onaylamış çıkıp okunmuş vs vs vs... Bundan ibarettir... Arapça yada Türkçe okunmasının bir önemi yoktur, kendi dilinizde de okuyabilirsiniz... Sesinden rahatsız oluyorsanız dilekçe ile falanla filanla susturma gayretine girebilirsiniz yada susturabilirsiniz... Lakin konumuz "Cennettekiler ve Cehennemdekiler"di... Ezan değil... Saygılarımla...
-
şu anda ne yapıyor sizce....
Sayın la_bohéme, bunu nerede söylediğimi hatırlayamadım... Zira bu konuda verdiğim tek cevap şu idi... Bunu da Honest arkadaş, ben bu iletiyi yazmadan önce bi fıkra ile teyid etmiş zaten... Siz şu an ne yapıyorsunuz Sevgili la-boheme? Merak etmeyin, Tanrı şu anda onu yapıyor... Teşekkürler Honest...
-
CENNETTEKİLER VE CEHENNEMDEKİLER...?
Arkadaşım, bu çifte standart değildir... Bu "Bir Din (yada İnanç) Neyi İfade Eder?"e verilebilecek bir cevaptır... Bakın, İnançlar ortaya çıkışları açısından iki özellik arzederler: 1- İçinden çıktıkları toplumların, kendi toplumsal eksikliklerini/yanlışlıklarını ortaya çıktıkları dönem için ıslah etmek yada düzenlemek yada anlayışları düzeninde bir hale koymak... 2- İnsanlara "İnanç" özelliklerini bildirmek... Kur'an yada diğer Kutsal Kitapların indirildikleri toplumların yapılarını ıslah edici özellikleri ve getirdikleri yapıcı kuralları vardır... Ancak Kur'an-ın önemli olan kısmı bu yönü değildir. Önemli olan kısmı "Manevi" kısmıdır... İnanç özellikleri kısmıdır... Kur'an-ın 1400yıl önceki Arap dünyasını ıslah etmek için indirilmiş toplumsal kurallarını bugüne taşıyamazsınız... Bugüne hitap ettiğini iddia edemezsiniz... Mesela hep örnek veriyorum, Kur'an-da "Köleliğin" ıslah edilmişte olsa geçmesi, Türklerin kendilerinde olmayan bu sistemi kabullenmelerini gerektirmezdi. İslam'ın "İnanç" nüvelerini kabul etmeleri yeterli idi. Çünkü Din'in getirdiği kurallardan olan "toplumsal kurallar", Arapları ıslah edici idi ve bu kurallardan daha ileri bir seviyedeki kurallara sahiip toplumların bu toplumsal kurallara uyması zorunlu değildir. Çünkü ilerideki bir toplum bunları kabul ederse, İnancın yapısına yani "Islah Ediciliğine" ters düşmüş yani kabul ettiği inançlar ters düşmüş olur... Mesela Tek eşli olan Türkler "4 eşli" olmamalı idi... Yada Kadın ile Erkek eşit iken Türklerde, bunun da değiştirilmemeli idi... Ve dinin niçin Doğmalaştırıldığını defalarca anlayyık, siyasidir diye... Ama kime ne... Duyan kim... Ancak hiç bir Müslüman "Allah Tektir" "Muhammed O'nun Elçisidir" gibi tanımları reddedemez, çünkü bunlar "İmani" kurallardır ve inancın temelini oluşturur... Bizi ilgirendiren yönü de budur... Gelelim Kur'an okuma meselesine... Merak etmeyin Kur'an-ı sizden daha iyi anladığımı düşünüyorum ve okuyorum... Benim yaptığım Kur'an-ın hiç bir ayetini reddetmek değil... Güya ince bir noktadan yakaladığınızı düşünüyorsunuz ancak bahsi geçen ayeti ve anlamını çok iyi biliyorum, zira siz bilmiyorsunuz bir Din/İnanç neyi ifade eder... Ben Ayetlerin bir tanesini bile inkar etmiyorum... Sadece neye hitap ettiklerini iyi bildiğimi düşünüyorum. Sizin ise Kur'an-ı sadece okuduğunuzu düşünüyorum, oysa Bakmak ile Görmek arasıdna fark vardır... Ayet'i reddetseydim eğer şöyle demem gerekirdi: "Bu ayet gereksizdir, hiç bir işe yaramamıştır. Tanrı göndermemiştir... vs vs vs..." demem gerekirdi ki inkar etmenin manası budur... Oysa ben diyorum ki: "Kur'an-ın ayetleri ortaya çıktığı dönem için Islah edici olmuştur ve gerekli idi, ancak Toplumsal Normları M. 600lere hitap eder... O dönem için geçerli ve ıslah edicidir... Bizi bugün ilgilendiren kısmı ise Kur'an-ın 1400yıl öncesi için uyguladığı Toplumsal normlar değil, İnanç Özellikleridir... Bir Dinin/İnancın ne olduğunu Tarihsel süreç içersinde bilebilen ve ayrımını yapabilen bir insan, bunu pek ala ve çok kolay bir şekilde kavrayabilirdi..." diyorum... Bu deyişim Kur'an-ın ayetini falan inkar etmek değildir. Ayetin inkar edilmesinin ne demek olduğunu biliyorum, kaygınız olmasın... Aksine ayetlerin ortaya çıktıkları dönem için gerekli ve uygun, ıslah edici olduklarını söylüyorum... Arada sizin anlayamayacağınız kadar ince bir ayrıntı var sanırım Sayın Haksöz/Katakuta... Bakmaktan vaz geçip birazda Görmeye eğilirseniz, edinebileceğinizden daha fazla bilgi edinebilirsiniz... İstediğiniz ayeti getirin, ben size açıklamasını yapayım, eğer kendiniz yordayamıyorsanız... Bu konuya değinmemiştim ve nereden çıktı bilmiyorum ancak insanlar rahatsız oluyorlarsa eğer, bir dilekçe ile ilgili makama bildirirler ve sonuçta Ezan okunmaz... Kimse rahatsız olmadığı sürece sorun yoktur... Zira benim mahallemde Kilise var ve çanından kimse rahatsız olmuyor... Yanında da Cami var, hemen dibinde... Hıristiyanlarda ondan rahatsız olmuyor... Biz buna "Hoşgörü" diyoruz... Siz ne dersiniz bilemem... Zira tanımlayamadığınız bir kavram, belli... Ayrıca siz bu tanımı ve yanında "Saygı" kavramını iyi öğrenseniz, "Uygar Toplumda" yer alabilmeniz için yararlı olur... İnsanların "İnandıkları" bir şeye "Bağırtı" diyemezsiniz... İnanmayabilirsiniz ancak hakaret edemezsiniz... O bir Dinsel Ritüeldir... O kadar rahatsız oluyorsanız, dilekçe veriniz, sizin gibi düşünenlerle birlikte... Umarım bu sorununuz hallolur... Sizin ne olduğunuzu çok iyi biliyorum sayın Haksöz/Katakuta... Unutmayın, Saygı gösterdiğiniz kadar Saygıya layıksınız ve ben edebi-erkanı ve ahlakı bozmayarak yine de size Saygılarımı sunuyorum... Varın kendi değerinizi kendiniz koyun... Saygılarımla Sayın Haksöz/Katakuta...
-
Hrant DİNK öldürüldü...
Ayakkabıdaki Delik (Tıkla) Talat Paşa cinayeti gibi Dink suikasti, 86 yıl önce Berlin'de işlenen ve Ermeni iddialarından kaynaklanan ilk cinayeti hatırlattı. Talat Paşa 15 Mart 1921'de Sogomon Tehliryan adlı terörist tarafından ensesine iki kurşun sıkılarak öldürülmüştü. Ayakkabısının altı da Dink'in ayakkabısının altı gibi delikti. Ayakkabıların altındaki delikte inanılmaz tesadüf Hrant Dink'in ensesinden vurulması ve ayakkabısının tabanındaki çatlak, bana bundan 86 sene önce Berlin'de işlenen bir başka cinayeti hatırlattı: Sadrazam Talât Paşa'nın katledilmesini... Paşa, 1921'in 15 Mart sabahı Berlin'de Sogomon Tehliryan adında bir terörist tarafından ensesinden vurulmuştu ve maktulün kimliği tabanı delik ayakkabılarından anlaşılmıştı. Şimdi bu yazdıklarımı okuyup "Talât'a karşılık Hrant" gibisinden abuk sabuk bir kıyaslamaya gittiğimi zannetmeyin. Berlin'de 1921'de Sogomon Tehliryan tarafından sıkılan ilk kurşun bugüne kadar devam eden bir nefretin nasıl ilk ateşleyicisi olmuşsa, tarafları anlayış çizgisine çekmeye çalışan Hrant Dink'e sıkılan kurşunlar da aynı nefreti kat kat arttırma görevi görmüştür. Dolayısıyla Talât Paşa'yı katleden Sogomon Tehliryan ile Hrant Dink'i vuran cani arasında hiçbir fark yoktur.. Hrant Dink'i, ensesinden iki kurşunla vurarak katlettiler. Fotoğraflardan, yerde kanlar içerisinde yatan Dink'in ayakkabısının lâstik tabanının çatlamış olduğu apaçık görünüyordu. Herşeye rağmen Türkiye'de kalmakta, burada yaşamakta kararlı olan Dink, isteseydi dışarıya gidip kendine bambaşka bir hayat kurar, bir eli yağda öteki balda yaşar, ağırlığınca altınla tartılırdı. Üstelik ayakkabıları daha yeni ve tabanları daha sağlam olurdu. Ama o burada kalmayı tercih etti, zira bu toprağın çocuğuydu. Ben, üzerinden uzun seneler bile geçse, Hrant Dink cinayetinin öncelikle iki unsurunu hatırlayacağım: Maktulün ensesinden vurulmasını ve ayakkabısının tabanının çatlak olmasını... Bu iki unsur, aslında 80 küsur seneden buyana devam eden Ermeni meselesinin ayrılmaz parçasıdır, ilk cinayet ile son cinayetin de ortak noktasıdır ve hangi millete mensup bulunursa bulunsun, katilin hep aynıolduğunu göstermektedir. İlk cinayet bundan 86 sene önce, 1921'de işlenmişti; o zamanki kurban Sadrazam Mehmed Talât Paşa idi ve Talat Paşa ile son kurban Hrant Dink'in katledilmeleri arasında büyük bir benzerliğin vârolduğu pek farkedilmedi: İkisi de enselerinden vurulmuşlardı ve vuruldukları sırada her ikisinin de ayakkabılarının tabanı delikti. Biri imparatorluğun bir zamanlar en güçlü adamıydı, diğeri istediği an büyük refaha kvuşabilecek bir çizgideydi ama kendilerini mali bakımdan rahata erdirecek yolu seçmemiş, altı delik yahut tabanının lâstiği çatlamış ayakkabılarla yaşamayı tercih etmişlerdi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermeni diayporası tarafından "1915 olaylarının mimarı" ve "en büyük düşman" ilân edilen Talât Paşa, Hrant Dink gibi sokak ortasında katledilmişti. Paşa, 1921'in 15 Mart sabahı sürgünde yaşadığı Berlin'in Charlottenburg Caddesi'nde evinin hemenilerisinde Sogomon Tehliryan adında bir terorist tarafından ensesinden vuruldu. Yerde kanlar içerisinde yatan cesedini ilk gören Türk, cinayetten birkaç saniye sonra oradan tesadüfen geçmekte olan bir delikanlıydı: İttihad ve Terakki Partisi'nin uzun seneler kâtib-i umumisi yani genel sekreteri ve Talât Paşa'nın da çok yakın mesai arkadaşı olan Midhat Şükrü Bey'in Bleda) oğlu Turgut. Turgut Bleda, yerde yatan cesedin ayakkabılarının delik tabanlarını görünce katledilen kişinin Paşa olduğunu anlamış, cinayet mahallinden kaçmak üzere olan katili de, Paşa'nın yerdeki bulunan bastonuyla döverek bir hayli hırpalamıştı. Tehliryan, cinayetten birkaç gün sonra Berlin'deki Charlottenburg Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkartıldı. Ama duruşmalar katilin değil, Türkiye'nin yargılandığı bir havaya büründü ve Tehliryan çok kısa bir yargılamadan sonra beraat etti! Karakoldaki ifadesinde "Paşa'yı niçin arkadanvurduğu" sorulduğunda "Öldürmeye daha önce birkaç defa teşebbüs edip önüne çıkmıştım. Ama öyle bir bakışı vardı ki, silâhımı çekemedim. Sonra da arkasından vurdum" demişti. Şimdi bu yazdıklarımı okuyup da "Paşa'ya karşılık Hrant" gibisinden abuk sabuk bir kıyaslamaya gittiğimi zannetmeyin. Sadece, 80 küsur seneden buyana devam eden bu kanlı hesaplaşmanın ilk ve son kurbanları arasında varolan bir benzerliğe, menfaat kavramından nasıl uzak durduklarını ifadeye çalıştım o kadar... Berlin'de 1921'de Sogomon Tehliryan tarafından sıkılan ilk kurşun bugüne kadar devam eden bir nefretin nasıl ilk ateşleyicisi olmuşsa, tarafları anlayış çizgisine çekmeye çalışan Hrant Dink'e sıkılan kurşunlar da aynı nefreti kat kat arttırma görevi görmüştür. Dolayısıyla Talât Paşa'yı katleden Sogoman Tehliryan ile Hrant Dink'i vuran cani arasında hiçbir fark yoktur. 21.01.2007 11:03:00
-
CENNETTEKİLER VE CEHENNEMDEKİLER...?
İlk olarak bu ayette köleliğin Tanrısallaştırıldığını sanmıyorum... Zira bugüne kadar gelmiş ve bugünkü toplumlarda dahi kesin bir yargı vardır: Yönetici ile Yönetilen aynı hakka sahip değildir mesela, demokrasi de bile yöneticilerin "dokunulmazlığı" vardır mesela? Bilirsiniz, özellikle Türkiye'de son derece ve sonuna kadar kullanılan bir ayrımdır bu... Ayrıca Hukukçularda ayrı kayırmalara sahiptirler, mesela Anayasa'da Savcı ve Hakimler için özel madde bile vardır güvenlikleri ve maaşlarıyla ilgili, Adalet hakkıyla sağlansın diye... Patron ile İşçi aynı değildir mesela... Orda belirtilen eşitliğin ise "Kölelik" "Sahiplik" eşitliğini nitelediğini hiç düşünmüyorum. Verilen bilgi, o güne has bir bilgidir ve bunu bu kadar açık olmasına rağmen nasıl göremiyorsunuz şaşıyorum... Bugün olması gereken bilgi değil, 1400yıl öncesinin kabulleri için geçerli olan bir bilgidir. Bugün bu bilgi köleliği içeriyor dahi olsa, uygulamamanız sizin inanıp inanmamanızla alakalı değildir. Toplumlar ilerler ve toplumsal yasalar zamanla bu ilerleyişin gerisinde kalır. İslam'ın getirdiği, o dönemi ıslah edici toplumsal yasalarda böyledir... Ogün için olması gerekendi o yasalar ancak bugün için uygulanırlığını meydana getirecek şartlar zaten ortada yoktur... Yani sizin "Kur'an-da kölelik varmış, demek ki bugünde olması gerekir" diyen bir zihniyeti kaale bile almamanız gerekir aslında, İslam'ın bir takım yasalarının ne özellikte olduklarını kavrayabiliyorsanız... Ha eğer sizde "İslam'a göre bu yasalar dünya var oldukça geçerlidir, bugünde uygulanmalıdır" diyenlerdenseniz, sizin böyle diyenlere almanız gereken tavrın size karşı alınması gerekir sanırım... Saygılarımla...
-
NE KAYBETTİM,YADA KAYBEDİYORUM...
Bende Hakikati/Gerçeği değerlendiriyorum Sevgili Arkadaşım... ve Hakikati/Gerçeği arıyorum... Evet, bu açıdan sanırım haklısınız, yanlış anladığım için Özür Dilerim Sevgili Tarafsız...
-
Cyrano
İşte, yine doğru bir tespit... Tarihi seven ve ilgilenen insanlara az rastlanıyor ve sizi görmek beni gerçekten memnun ediyor... Paylaşımlarınız için çok sağolun ve teşekkürler... Saygılarımla...
-
Hrant DİNK öldürüldü...
M. Kemal'i M. Kemal yapan çok güzel bir lafı vardır, bilmiyorum biliyor musunuz? "Gerçekleri Söylemekten Asla Korkmayınız..." Türkiye Cumhuriyeti bizim devletimizdir... Uğrunda ölebilecek kadarızdır ancak şu da vardır ki eğer bu ülkenin sahibi isek hataları da bizim hatalarımızdır. Ülkemizde Aydınlar öldürülüyor hemde adice... Adamın ayakkabılarına dikkat edin diyorum... Eminim ki utanacaksınız... Ben utandım çünkü... Türkiye eksikleri ve hataları olan bir ülkedir ve herşeye rağmen bizim ülkemizdir... Bizim ülkemiz olması bu Gerçekleri söylememizi engellememeli hatta kendi ülkemizde gerçekleri söylemekten korkmamalıyız... Gerçekleri söyleyebildiğimiz tek yer varsa eğer orası da bizim kendi evimiz ve ülkemiz olmalıdır... Ve Hırant Dink "Türkiyeliyim" dediği "Kendi Ülkesi"nde öldürüldü... Hırant Dink her adımda yalan söyleyen bir adam mıydı sanıyoruz? Birilerine uşak mıydı sanıyoruz? Yada onun ölümüne tepki göstermenin Türklüğe zarar vereceğini mi düşünüyoruz? Ermeni Diasporasına destek vereceğini mi düşünüyoruz? Ya geçelim bunları, bir İnsan öldürüldü kardeşim... İnsan... Kızı inanamıyordu, ağlıyordu... Haykırıyordu... Siz hiç altı delik ayakkabılarınızla, ayazda ve soğuk bir beton üzerinde öldürüldünüz mü?
-
Hrant DİNK öldürüldü...
Ya herşeyi bir yana bırakın, öldürüldüğü yerde yatarken Hırant Dink'in ayakkabılarına hiç dikkat ettiniz mi bilmiyorum...; Altları delikti... Utanmak lazım... Ne yani, bu adama mı çekilde o silah... Savunmasız... Menfaatçi biri olsa yada birileri gibi birilerinin uşaklığını yapmış olsa en azından daha sağlam ve kaliteli ayakkabılar giyerdi diye düşündüm bi an... Bu adama mı sıkıldı o kurşun? Neye yaradı? Can almaktan başka neye yaradı..? Yazık... Daha kaç tane Aydını daha şehit vereceğiz bilmiyorum, bu utançları unutmak zor olacak ve hatta unutulmamalı... O bir Türk Vatandaşıydı... Bunun aksini söylediğini hiç duymadım... Belki söyledikleri hatalıydı yada değildi, benim yargım ona değil; Düşünebilen yada bir kaç düşünebilen insanlardan bir insandı öldürülen, ben en çok buna yanıyorum... Saygılarımla...
-
NE KAYBETTİM,YADA KAYBEDİYORUM...
Valla Avrupadaki uyuşturucunun yada Ahlaksızlığın yargısını ben yapamam ama "Bence" inanmanın yada inanmamanın kanıtı bu değil... Her inançlı "koşulsun" inanmamıştır. İnanmak size mantıksız gelebilir, ki eğer sizde böyle huzurluysanız bunda yerden göğe kadar haklı da olabilirsiniz ancak birde hissedenler var... Yani bu biraz da içsel bir olay... İnananlar Tanrı'yı niye kanıtlayamaz onu da bilemem ama ben Tanrı'ya olan inancın ve Tanrı'yı hissetme olgusunun "Bireysel" olduğuna inandığım için size varlığını kanıtlayamam... Tanrı sizde varlığını zevk etmeyecekse, sizde O'nun varlığını yadsımak istiyorsanız hissedemezsiniz... Ben kişinin Benliğinde olanın (ve herşeyin özünde olan) O olduğunu hissediyorum... Ama korkmayın, peygamberlik iddiasında falan bulunmayacağım... Bu sadece beni ilgilendiriyor... Birde beni anlayanları belki biraz...
-
Nasıl Becerdiniz Bunu?
Yaav ben bir konuya bakıyordum google'dan... Çıkan sayfada buranında linki vardı... Tıkladım... Baktım alt yapısı falan diğer forumlardan farklı, zaten mavi en sevdiğim renktir... Üye oldum hemen ama doğrusunu söylemek gerekirse sitenin adının ingilizce olması bana biraz olumsuz bir izlenim verdi ama o kadar kusur kadı kızında bile olur... Ama gerçekten çok kaliteli paylaşımlar var burda ve faydalı... Forum güzeldir, verimlidir, yararlıdır... Ummadığınız şeyler bile olabilir, belki hayatınız değişir... Güzel bi yer işte... Saygılarımla...
-
NE KAYBETTİM,YADA KAYBEDİYORUM...
Hımmm... bu konuda haklısınız ancak yine olaya kendi açınızdan bakıyorsunuz... Bakın, şunu tavsiye etmek isterim; Müslümanlar sizin için bunları söylerken, sizde Müslümanlar için aynısını söylüyorsunuz... "Gerçeği Görmüyorsunuz" diyorsunuz... Sizde "Ben doğru anladım" diyerek kompleks yapıyorsunuz? Öyle değil mi? Bu süreç karşılıklı ve gerçeğin bulunmasına katkıda bulunacak olan ileti bu değildir... Bu da benim edindiğim tecrübelere dayanarak söylediğim bir bilgidir... Saygılarımla...
-
NE KAYBETTİM,YADA KAYBEDİYORUM...
Arkadaşım, öncelikle kalıplaşmış önyargılarınızdan kurtulmanızı temenni ederek eleştirilerimi sıralamak istiyorum... Bu dinler hakkındaki genel bir doğrudur, bu noktada pek bir karşıtlığımız yok... Bu hurafe dediklerinizin hepsi tek bir dine yamanmış hurafeler değildir... Özünde olmayan, sonradan halkın kabulleriyle eklenmiş hurafelerdir. Gece tırnak kesmemek, bildiğim kadarıya eski Türklere ait bir gelenek. Mesela Islık çalınca Şeytanın geleceğine inanılması Tibet inancına has bir inançtır be İslam'a geçmiştir. Islık sesinin kötü ruhları çektiğine inanılırdı. Aşmanızı istedğim önyargınızda şu: Her inançlının bu hurafelere inandığı iddianız... Dini açıdan hurafenin ne olup olmadığı ise tartışma konusu yapılabilir... Size göre bir "Tanrı" nın varlığı inancı da Hurafe aslında... Ama hatalı bir bakış açısı... Bu konu bu yönüyle "İnanç-Bilim" tartışmasına döner ve bunu tartışmıştık... İşte sizin önyargınız ve kalıbınız da bu... "Hiç bir inançlı bir Ateist'i arkadaş edinemez...". E benim en yakın arkadaşım Ateist mesela... Açık adresini veriim sorun! Daha dakka bir, gol bir, çürüdü ön yargınız... E sizinde bir çok Müslüman arkadaşınız vardır... Her inançlı içinde Ateist "helak edilmesi gereken canlı" değildir. O "Hakk"ı anlayamayanlar için geçerli bir önyargıdır sadece... Sonuçta dönüş O'na... Kim kimi yakıyor diye sorulur bizde... Yanan kim, yakan kim? Birde esas bir inançlı, bir Ateist'in sonunun ne olacağı hakkında kesinlikle bir yargıda bulunamaz... Bunun hesabını soracak olan tek mercii Tanrı'dır... Kimse sizin cennetlik mi yoksa cehennemlik mi olduğunuzun yargısını veremez... Veren insan hakkında ise söyledikleriniz doğrudur zaten, diyecek bir şey yok... Hayır arkadaşım, aklı başında her inanan, bu hükümlerin 1400yıl öncesine ait ve geçici hükümler olduğunu bilir. Hiç bir inançlı çıkpta bugün köleliği yada el kesmeyi savunamaz... Yada savunmamalı... O tür bilgiler o döneme ait ıslah edici bilgilerdir, kanaatlerdir. Bilinçli hiç bir insanın cinsel birliktelikleri kimseyi ilgilendirmemelidir. Yani en azından bir inançlı olarak beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Kur'an-ın bu konudaki hükümlerinin ise yine indiği döneme ait ıslah edici bilgiler olduğunu ve toplumsal yada ailevi bozuklukları önlemek için konulduğunu düşünüyorum... İnançlı bir Müslüman için, her şeyin özünde olan Tanrı'dır. Bir sineğin özünde olan ile bir insanın özünde olan şey yine Hakk'ın kendisidir. Tanrı herşeyin özündedir... Hayvan Kurban etmek şart değildir, bağış ta verebilirsiniz aynı miktarda... Bunun ayrıntılarına girmek gereksiz şu an için... Ve benimde sayamadığım onlarca ön yargı... Onlarca kalıp... Her zaman söylüyorum, çoğunluğun bir dini nasıl yaşadığına bakıpta: "Ahanda bu din budur" denemez... Öncelike o dini anlamak lazımdır... Saygılarımla...