Zıplanacak içerik

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Arkadaşım, hayıflanmanızı anlayamadım... Alıntıladığım iletinizin ilk paragrafını destekleyen bir kimse göremedim şimdiye kadar bu konumuzda... Niye böyle **** geldiniz ki... Lakin "Milliyetçiliği Kötüleyenler" arasına; Hırant Dink'in öldürülmesini kınamamdan ve "Hepimiz Ermeniyiz" deyişini tasvip etmemden dolayı doğaldır ki benide almış oluyorsunuz... Oysa ki ben "Milliyetçiliğime" değil siz, en kalifiye "(Sözde) Milliyetçi!" dahi gelse laf söyletmem... Yaptığınız şey "Milliyetçilik" değildir. Millyetçiliğin ne olduğu, yukarıda, bilenler tarafından satır aralarında gayet güzel anlatılmıştır... Kötüleyenlerin hangi akla hizmet kötülediklerini bilemem... Lakin Atatürk'ün 6 ilkesinden biri de Milliyetçiliktir... Saygılarımla...
  2. Karakalem müthiştir yaa... Bayılırım çizmeye... Çizimler güzel...
  3. Doğum, Yaşam, Ölüm... Forumdaki herkesin ortak noktası bu üç kavram... Ayrışılan nokta; Ölümden sonrası... İnançlı bir çok insanın "Ölüm Korkusu ile" inanmaya yöneldiği doğru olabilir, ancak "ölüm korkusunu yenmiş insanlar"dan niye inananlar çıkıyor? Ben hiç "ölüm" korkusu yaşayacak bir deneyim yaşamadım. Küçükken denizde boğuluyordum bir keresinde ancak kurtuluşumu "Tanrı"ya bağlamak hiç aklıma gelmedi bu güne kadar ve bir Tanrı'ya inanmamı sağlayan neden de olmadı bu... Ben yine kendi anladığım kadarıyla anlatacağım; Herşeyin özünde O var (her zaman söylediğim gibi ). Bence varlığın amacı, Aşkın olan ancak Erişilmez OlMAyana ulaşmaktır. "Ölmeden Ölmek" deyişi bunu tanımlar. Öteki dünyayı, Cennet ve Cehennemi umursayanlar, oranın maddi olup olmayacağını kafaya takabilirler ancak şunu söyleyeyim Cennet ve Cehennem kavramları birer nitelemedir... Şöyle düşünün; diyor ya şarkıda "sensiz cennet bile sürgün sayılır.". Mesela "Aşk Acısı" çektiğinizde sevgilinizden ayrı kalırsanız, çektiğiniz acıyı hiç bir şekilde anlatamazsınız mesela, ölmeyi bile istersiniz ve hatta tasvir edilen Cehennemden daha büyük acılar çektiğinizi bile söylersiniz... Varlığın amacı "Kendine Yönelmek"tir... Yani Öze ulaşmak... Kendini Bilmek... Kendini bilemeyen varlık (bilinç/insan), yani Özünden ayrı kalan, öze/hakka/gerçeğe ulaşamayan insanın bu durumdan dolayı çekeceği acı betimlenmiştir aslında. O öze/hakka/gerçeğe ulaşan kişinin de durumu cennetle tasvir edilmiştir. Yani burada önemli olan "Huzur"dur... Bunu "Bilim" ile yada "Deney ve Gözlem" ile açıklayamayız... Bu kişisel ve içsel bir süreçtir. İnsan ölür, toprağa karışır, yeni bir canlıya dönüşür... Bu süreç devam eder... Mesela Hint dinleri bile bunun farkındalar, bedenin toprağa girip yeni bir canlı olarak ortaya çıktığını onlar bile tespit etmişler... Önemli olan bu sürece verdiğiniz addır... Lakin şöyle bir tanım var İslam İnancında; "Tekrar bana döndürüleceksiniz!, Benden geldiniz çünkü.". Öteki dünyanın maddi olup olmaması ilgilendirmiyor beni... Önemli olan Hakk'a/Gerçeğe/Öz'e ulaşmaktır... Kendinize yönelin, anlayacaksınız derim ben... Saygılarımla...
  4. Ben hiç bir zaman torpile başvurmadım diyebilirim gönül rahatlığıyla... Bu yüzden hiç kimseye bir borçluluğum yok... Ama şunu görüyorum ki, torpil Türkiye'de en önemli nokta... Ben Yüksek Lisans programına Torpilsiz girdim. Üniversiteler genelde yabancı üniversitelerin öğrencilerine acımıyolar. Mülakatta zor sorular soruyorlar. Tezli Yüksek Lisans'ın Dil Sınavında yüksek puanlar veriyolar falan... Ama Les'ten oldukça yüksek puan alırsanız artık yapacak bir şeyleri de kalmıyor. Benim puanım 57küsurdu. Les'i en yüksek olanlardan iki kişiden biriydim. Ama ben Öğretmenlikte kadroya geçmek için Tezsiz'e devam ettim. Tezli yapıpta yarıda bırakan oldukça insan görünce şevki kırılıyor insanın. Bide öğrencileri, öğretmenliği sevince kadroya geçmek istiyorsunuz. Ücretli ücretli nereye kadar di mi ama!!! Valla ben öğretmenliği seviyorum... Ama Dilim olursa ilerde birde tezliyi denerim, bilmiyorum. Lesten bi kere daha o kadar yüksek puan alırım gibime geliyor.
  5. Şimdi oldu Sayın Tarafsız, demek istediğinizi anladım. Açıklamanız için teşekkür ederim... Ancak bu açıdan biraz daha araştırma yapmaya ihtiyaç var sanırım. Sizi bilemem ancak benim yapacağım kesindir. Çünkü gördüğümüz gibi tam bir tanımlama yapılamıyor pratik olmayınca... Teoriniz mantıklı gelmiyor değil ancak yine de tekrar ele almak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü aklıma takılan şeyler var: 4 temel yapı taşı (karbon, hidrojen, oksijen ve azot) cansızdır. Yani onları bir arada tutan, yapısallaşmalarını sağlayan komutları nasıl edinebiliyorlar yada verebiliyorlar peki? Anlatabildim mi? Bunlar birleşince "Canlı" bir yapı oluşturuyorlar ve birleşme şekillerine göre, sarmallarına göre farklılıkları oluşuyor. Birleşmelerini sağlayan şey, onların "Yapıları"dır. Meydana getirdikleri oluşum ise yine sahip olduğu özelliklere göre gelişim göstermektedir diye düşünüyorum. Saygılarımla...
  6. Ben soru sormayı seviyorum, o yüzden soru soracağım: Şimdi şu açıdan haklı olabilir ismi geçen şahır; hiç mermercilikle falan uğraştınız mı bilmiyorum yada granit ile ilgilendiniz mi hiç... Ama şu var bir taşı, kendisinden daha yumuşak bir taşla yontamazsınız. Yani graniti "mermer" kullanarak şekillendiremezsiniz mesela. Öyleyse bu granitler nasıl şekillendirildi? O küçük aletler nasıl üretildi? Şimdi bunu sorunca aklıma da şu geliyor; ya bu adamlar madem graniti şekillendirecek bir çelik bilgisine sahiptiler, niye taşı "ok ucu" "balta" "bilezik" "keser" vs vs vs aletlerde kullandılar ki? Çelik granitten daha sağlam olduğuna ve o kadar da şekillendirilebildiğine göre, niye illa ki graniti yada taşı ok ucu yaptılar. Bilindiği gibi demir, ok ucu olarak çok daha kullanışlıdır taştan... Bir heykeltraştaki aletleri görmelisiniz. İnce yapıdadırlar. Ayrıntı verebilmek için taşa... Yani demek ki o taşlara çizilen şekiller, basit bir mantıkla düşünecek olursak "İnce Yapılı" ve sert metalden yapılmış aletlerdi. E tamam, buna bişey demiyorum da, be adam madem bu kadar ince alet yapabiliyodun, bunu ok'un ucunda kullanmayı mı akıl edemedin? Bir sürü balta var o dönemlere ait bulunmuş ve taştan hepsi. Yav o kadar ince figürleri granite resmedecek ve graniti şekillendirecek aletleri yaptında, o aletleri "keser" "ok ucu" vs olarak kullanmayı niye akıl edemedin. Hadi diyelim ki öyle ince aletler yoktu, peki o sert maddeleri nasıl işledin? Bence bizimle dalga geçmek için yapmış olabililer. "Ulan o kadar çelik sanayimiz gelişti, ama gelin biz taştan ok, keser, balta falan yapalım, gelecek nesillerin kafaları karışsın, oturmasınlar boş boş..." demişlerdir belki de... Ben ne Hy.yi desteklemek için yazdım, ne de diğer ve karşıt arkadaşları... Sadece bu konu üzerinde konuşabilecek tek otorite Arkeolojidir demek istiyorum. Gidin bir arkeoloji müzesine, orada aletlerin nasıl işlendiğine yada yapıldıklarına dair bilgiler, edinilebildiği kadar vardır... Ancak alet yapımında şunları unutmayınız: -Bir aleti, yine başka bir alet kullanarak yaparsınız. Taşı yontmak için taş kullanırsanız, yine o alettir. -Bir maddeyi, kendisinden daha sert bir madde ile yontabilirsiniz. -Bir "döküm" elde etmek için mutlaka ve mutlaka kalıba ihtiyacınız vardır. Dökeceğiniz kalıp, eriteceğiniz kalıptan daha dayanıklı olmalıdır ısıya karşı. -Bir taşa detaylı bir resim çizmek için ince yapılı aletlere ihtiyacınız vardır. Neyse... Sonuçta Tarih hala bir çok bilinmezlere sahne. Ne kadar doğru bunu zaman gösterir ancak geçmişte ileri ve gelişmiş uygarlıklar yaşamışta olabilir. Atlantis, Mu vs vs vs... Belki vardılar ve belki yoklar...
  7. Bakın, atomlardan tutun hücrelere kadar her parçacık "Yapısı" gereği işler. Akıl yürütmesi veya düşünmesi için gerekli organları yoktur. Kendi içindeki her küçük molekülün falan ayrı ayrı özellikleri vardır. Mitokondri bişeyle ilgilidir, golgi aygıtı bilmem bişeyle ilgilidir. Suyu bir bardağa koyduğunuzda aldığı şekil onun akıllı olmasından kaynaklanmıyor. Yada herhangi bir virüsün vücutta çoğalması, antibiyotiklere karşı bağışıklık kazanması falan akıllı olduğu için olmuyor. Ha "Akıllı Gibidirler" diyebiliriz belki ama akıllı değillerdir. Mesela İnsan vücudunun bir takım hastalıklara karşı antikor üretip bağışıklık kazanması da Akıl ile olmuyor. Mesela Hücre duvarını ele alalım. Her şeyi hücrenin içine almazlar. Yapısına uygun olanları alırlar. Bunu da düşünerek yapmıyor. Ya bunu basite indirgeyip "Bilgisayar Programlarına" benzetelim en iyisi; Nasıl ki Linüks'e ait bir programı Vindovs tanımıyor, değil mi!. Bakın bu yüzeysel bir benzetme sadece... Ama demek istediğim bu. Akıllı olduğu için birleşmiyorlar yani. Bence sizin "Hücre Akıllıdır" demeniz ile "Tanrı Tasarımcıdır" demeleri arasında pek bir fark görünmüyor yada sizin de "Anlatarak Açıklayamam" dediğinize nazaran söylüyorum ki; ben sizi yanlış anlıyor olabilirim... Saygılarımla...
  8. Canlı Organizmanın "Akıllı" olması konusunu açıklamıştık. Canlı Hücreler "Yapıları" gereği yapıyorlar her şeyi. Düşündükleri, Zeki oldukları veya Akıllı oldukları için değil. Yapısı neyi gerektiriyorsa ve neye değişmeye uygunsa, ona göre davranıyor. Mesela Virüsler... En basitinden "Grip Virüsü" Akıllı olduğu için kendisini ssürekli değiştirip yenilemiyor. Yapısı öyle çünkü. Değişken ve kendi bağışıklığını yapılandırabilen bir yapısı var... Neyse, "Gelişim" dene olgu yeryüzünde var ve bu kaçınılmaz... Spinoza demiş ki (yanlışsam düzeltin): Değişmeyen tek şey Değişimin kendisidir... Evrim'in olup olmaması beni rahatsız etmiyor açıkçası. Canlı organizma çünkü... Bakın bir arkadaşımız "Çift Kafa" ile doğan insanlardan bahsetti. Yada "Tersine Evrim" görüşü var mesela. Türkiye'de iki örneğine rastlandı bunun, daha bir-iki ay önce... Ben bu Canlı organizmaların bu "Yapılarını" nasıl kazandıklarını merak ediyorum... Saygılarımla...
  9. Evet bunları okumuştum. Sevgili GeceKuşu, Cyrano'nun öyle geçiştirilecek bilgiler verdiğini düşünmüyorum. Bilim'in değerini gerçekten bilen insanlar okumaya ve bilgi edinmeye değer bulacaklardır Sayın Cyrano'nun yazılarını. Evrim Teorisinin "Bilim" açısından bir çok faydalar sağladığını ve sağlayacaksa da bu teorinin herşeye rağmen araştırılmasının gerekli olduğunu daha önceki konulardaki tartışmalarda yazmıştım. Evrim var yada yok, ben bir Bilim Adamı değilim. Ancak beni tatmin eden tek bilgi "Tür İçi Evrim"in olduğudur. Yani canlılar, aynı tür içinde farklı farklı özelliklere sahip olabiliyor. Yani mesela insanlardaki gibi "Siyah Tenli" ve "Beyaz Tenli" insan gibi... Yada "Van Kedisi" "Ankara Kedisi" gibi... Gerçi böyle bir ayrım nasıl oldu onu da anlamıyorum, çünkü "farklılaşmış" olarak düşünsemde, bu farklılığa "Irk" deniliyor... Öyleyse Irklar nasıl oluştu? Bu denli "Özgü" bir özellik meydana getirdiler? Yani "Tür İçinde" bir değişim yaşanabiliyor, bunu anlayabiliyorum ancak Evrim "Türler Arası" bir değişimi yaşatacak kadar da mümkün mü? Yani bir Dinazor, Kuş'a evrilebilir mi gerçekten? Yada Timsahlar niçin hala aynı? Kelebekler niye aynı? Sivrisinekler hiç değişmemiş mesela! Evrimi tetikleyen şey, doğal populasyondaki değişimler, benim bildiğim kadarıyla... Yani mesela ağaçların boyları uzuyor, zürafalarda bunlara yetişmek istiyor ve zamanla onlarında boyunları uzuyor. Yine bildiğim kadarıyla populasyondaki bir canlının değiişmesi yada yok olması, diğer canlılıarı da etkiliyor. Ağaç uzayınca, zürafaların boyunları uzuyor. kısa boyunlu zürafaları avlayan etçiller artık avsız kalıyor ve kendisi de daha farklı evriliyor vs vs vs... Şeklinde gidiyor... Peki aynı populasyondaki diğer canlılar niye evrilmemiş? Timsahlar, Kaplumbağalar, Böcekler, Kelebekler... Yada Maymunlar ile İnsanlar aynı ortak atadan geliyorlar... Nasıl ayrıldılar ki? Mesela şöyle olmuş olması gerekir; İnsansı-Maymun bir kabile düşünün, bu kabile zamanla ikiye yada daha çok kola ayrılıyor ve evrim basamağında bir diğeri dominant, diğeri ise altta kalıyor... Niye? Aynı ortamda yaşarken, niye bir diğeri ne oluyorda "Dominant" oluyor? Ve binlerce yıl bir arada yaşayan İnsanlarla Maymunlar arasındaki %3lük fark aynştaynları yaratırken, maymunlar cinsel ilişkiyi "Zevk" için yapmıyorlar, ancak insanlarla hiç aynı populasyonu paylaşmamış olan yunuslar cinsel ilişkiyi zevk için yapıyor... Ancak Deniz Kaplumbağasıyla, Kara Kaplumbağası mesela... Biri yüzgeçli, diğeri ayaklı... Penguenlerle diğer kuşlar yada... Sonuçta şu var ki "Evrim" yada "Tesine Evrim", biyolojik çalışmalar sonucunda bir çok veriler aktarıyor insanlara, yeni veriler sunuyor ancak tam olarak "Kanunlaşamıyor". "Kesinlikle Vardır" denilemiyor. Ben HY'ya tamah etmiyorum, açıkçası çok dolu dolu bilgiler verdiğini de düşünmüyorum. Evrim Teorisi beni tatmin etmiyor diyorum sadece... Saygılarımla...
  10. Kaş, 20lik diş vs vs vs... Bence tartışılması gereken şey bu değil... Ben 23 yaşındayım ama hala 20lik dişlerim çıkmadı! Demek ki Tanrı benimkini yaratmamış... Yada beni uygun halimle tasarlayıp yaratmış... Ya neyse, Tanrı'nın "Yaratıcılığı"nı bunlara bağlamak bence gerekli ve lazım değil... "Tasarımcı" lafı bana hep itici gelmiştir... Plan Proje falan çizmiyo ki Tanrı... Öyle uzun uzadıya tasarlayıp dökmüyo da... Kim çıkartmış bu "Tasarımcı" lafını? Forumdaki bir yazıda, bir arkadaşımız söylemişti, kendisini hatırlayamadım kusura bakmasın; "Hıristiyanlar Uydurmuş" demişti... Ya Tanrı diyor ki "Ol" dedim... Ne Tasarımı? Herşey yeri geldikçe, gerektiğince oluyor yada olacak... Yani benim aklıma bu "Tekamül" görüşü geliyo hep... Panenteist değilim ancak bu açıdan ele alınabilir belki... Hangi organın gerekli olduğu yada olmadığı konusunda otorite olduğumuzu sanmıyorum... 20lik diş hakkında ise hiç bir fikrim yok, çünkü alakam olmadı... Bizim ailede kimsenin 20lik diş çıkardığını görmedim hiç... Bence gerçekten bilen birilerinin sağlam görüşlerini almak lazım bu konuda... Yoksa çok havada kalıyoruz... Bu kaş, kıl konusunda da öyle... Yok mu şöyle sağlam bir makale falan bu konuda? Biz madem tartışabiliyoruz, mutlaka araştırmasını yapan bir kaynakta vardır diye düşünüyorum. Ondan sonra bir fikir üretirsek daha yararlı olur bence... Saygılarımla...
  11. Öncelikle konuyu açan yazının "HY"ya ait olduğunu öğrenmiş bulunuyorum. Bununla beraber bazı temel hataları belirtmek isterim... ** Öncelikle "Şaman Dini" diye bir "Din" yoktur yer yüzünde... Totemizm vardır ama "Şamanizm" diye bir din yoktur. Şamanizm bir Gelenektir... Büyücülük yada Şifacılık diyebiliriz en fazla. Türklerin "Kam" Geleneksel Yapıları da "Şamanizm"e tam anlamıyla benzemez, farklılıklar ve özgünlüğü çoktur. Öncelike "Gök-Tanrı" inancının biraz bozulmuş hali olsada belki, yine de aşkın bir Tanrı/Yaratıcı anlayışı vardır... ** Evrim Teorisinin ise "Tabiatı Kutsallaştırdığı" gibi bir tanımda yoktur. Evrim öncelikle "Tabiatı" incelenebilir, sorgulanabilir görmektedir. Buda tabiatın "Kutsal" olmasını engeller... ** Evrim'in Kanunlaşmadığı doğrudur ancak "Kesinlikle Evrim Vardır" diyebilir miyiz... Buna dair herhangi kesin bir kanıt yoktur. Olsaydı zaten Evrim Teorisi "Kanunlaşır"dı... ** Darwin "Evrim Teorisi"ni tamamen kendisi üretmemiştir. Dedesi bir Naturalisttir. Charles Darwin, dedesi Erasmus Darwin'in görüşlerini geliştirmiştir. ** Ayrıca eski felsefelerde bazı canlıların, diğer canlılardan türediğine işaret edilir. Mesela İsrailiyat denilen "Tevrat"a ait bilgilerde, bir çok hayvanın Nuh Tufanı sırasında türediği iddia edilir. Mesela Gemideki hayvan pislikleri çoğalınca, Tanrı Hz. Nuh'a Fil'in kuyruğundan çekmesini ister ve Fil'in gerisinden Domuz'un düştüğü, Fareler çoğalınca Aslan'ın kuyruğunu çekmesini ister ve bu sefer de Aslanın gerisinden Kedi düşer vs vs vs... Bunlar birer niteleme olabilir... Ayrıca Mevlana ile Nurul Arabi'nin "Tekamül" anlayışları Panenteizm açısından "Evrim" ile ilişkilendirilmektedir. ** Evrim'in açıklayamadığı bir çok sorunun olduğu da unutulmamalıdır, ki zaten forumda yeterince tartışılmaya çalışılıyor bu sorular... Saygılarımla...
  12. Bende Evrensel Ahlaktan yanayım Sevgili La-Bohéme... Cinselliği "Tabu" yapan, dediğiniz gibi "Kesim"dir... İmzanızı referans vermeyin isterseniz... Zira Lenin "Yahudidir" yani inançlıdır ve ondan sonra, onun politikasını yürüten/ilerleten Stalin'in "Rusları Değiştirme" politikasının ne olduğu ortadadır. Bu seferde Cinsellik fazlasıyla sıradan hale gelmiştir. Neyse, buna girmeyelim. Dinin benimsediği herşeyi "Ahlak Kuralı Değildir" diyerek yadsıyamazsınız. Her ne kadar Tanrısal olsa da "Toplumsal Kabullere" dayanırlar. Bir din öyle kabul ediyor diye, haklı bir şeye karşı koymak mantıksızlık olur. Mesela "Cinselliğin Eşlere Ait/Dair" olduğu öngörülür. Yani "Cinselliği" Eşler birlikte yaşamalıdır sadece... E bunu din öyle istiyor diye reddetmek mantıksızlık değil mi? Bir Ateistin kabul edemeyeceği bir yargı mı? Yada karşısında durması gereken bir yargı mı? Bence bu Evrensel bir Ahlak kuralı... Sadece "Eşlere ait olan" Cinsellik aleni olmamalıdır, umumileşmemelidir... Son derece Evrensel... Sevgili La-Bohéme, elbette ki "Psikoloji"ye bağlayacağım... İnançtan tutun diğer bahsettiğimiz tüm konular "Psikolojik Süreçlerin Belirlediği" yapılardır. Ahlaki oluşum, Dil gelişimi bile bunun bir parçasıdır... Başka bir şeyle açıklamanın mümkünü yok ki... Erinlik yaşı ortalama 14lü yaşlarda sona erer, bu Üreme (Cinsel) Organlarının hızla geliştiği dönemin sonudur. Üreme organları alacakları hali almıştır. Kızlarda adet, erkeklerde gece uyanmaları sağlık bir şekilde görülür. Ancak sağlıklı bir üremenin meydana geldiği yaş 18 ile 21 yaş arasındadır. Yani 18 yaşından önceki gebelikler ve cinsel birliktelikler sağlıksızdır ve tehlikelidir. Yani 14 yaşındayken "Erinlik Dönemi" sona erdi diye Cinsel birliktelik yaşamamaları gerekir. Çünkü o yaşlarda, yukarıda bahsettiğim gibi Cinsel Birlikteliklerdeki yaşantılara dair "Psikolojik Bozuklukların" görülmesi çok yüksek bir olasılık taşır. Zina hakkındaki görüşlerim yukarıda açık ve nettir. Kadınların rızası alınmadan girilen ilişkilerin "Tecavüz" olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım... Ve bunu tasvip ettiğimi düşünmüyorsunuz öyle değil mi? Sevgilerimle Sayın La-Bohéme
  13. "Milliyetçilik"in "Kötü" olduğunu düşünmüyorum... Ya da şöyle ifade edeyim; "Sizin kötülediğiniz Milliyetçiliğin" neyi ifade ettiğini kavrayamadım... Ben "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı" olmakla bir Türk'üm... Bu Millete son derece bağlıyım... Bu Milletin refahı için elimden gelen her şeyi yaparım... Bu Milletin varlığına "Düşman" olan her eyleme ve yapılanmaya karşıyım... Bu Millete Dostça yaklaşan her Millete Dost'um... Bu topraklarda "geçmişte birlikte yaşamış olan, bugün birlikte yaşayan ve gelecektede birlikte yaşama azminde olan" herkesi çok seviyorum ve birbirinden ayrı ve aşağı görmüyorum... vs... "Kötülediğiniz Milliyetçilik" bu mu? Değilse nedir? Sizi itham etmek istemiyorum, sadece daha iyi anlaşılmanızı istiyorum... Saygılarımla Sayın by_x_man...
  14. Düzeltme... Erinlik döneminin sonu 14 yaşı civarıdır...
  15. Bekar ve İnançlı bir forumdaşınızım sayın Forsa ve ben cevap vereyim isterseniz... 1- Herhangibir Canlı'nın karşı cinsine ilgi duyması kadar doğal bir güdü daha olamaz. Yani inançlı/inançsız gibi bir ayrım yok bu konuda. Her erkek ve bayan karşı cinsi merak eder. Buna sizde dahilsiniz... Bu merak ergenliğin daha başlarında başlar ve içgüdüseldir. Bilinçli değildir. Kaldı ki böyle bir Merakın olmaması zaten "Psikolojik Bir Sorun" teşkil eder... Ergenlikle beraber gelen "Hormonal değişiklikler" bunu tetiklemektedir. Ve sonucunda Psikolojik bir süreç başlar. Bu duyguların tatmin edilme sürecidir bu. Eksik kalınırsa bu duygular 40-50li yaşlarınızda hala yalnız bir birey olarak kalırsanız ve kişiliğiniz oturmadıysa eğer Psikolojik bir dengesizlik yaşayabilirsiniz ve karşı cinse farklı yada yanlış yaklaşımlarda bulunabilirsiniz... Yani en basitinden "Öpüşme" güdüsü, gerekli olduğu dönemde tatmin edilmezse eğer ileride karmaşık bir Psikolojik Dengesizlik yaşarsınız. Her ihtiyaç "Uygun" olan ve "Karşılanması Gereken" dönemde karşılanmalıdır. Bu yüzden gençler Arap Yarımadasında "Erinliği" yani Ergenliğin erken dönemini geçtiklerinde ve bu ihtiyaçları yoğun olarak yaşadıkları dönemde "Evlendirilmeye" başlamışlardır. 2- "Cinsel Bölgenin Merak Edilmesi" utanılacak yada günah addedilecek bir şey değildir Sayın Forsa... Dediğim gibi bu bir "Gelişim"dir. Siz hormonal olarak olgunlaştıkça bir çok ihtiyacınız belirecektir ve bunu uygulamaya koymak isteyeceksinizdir. "Erinlik" döneminin sonu 14tür ve "Genç Ergenliğin" yani Buluğa Erme döneminin yasal çizgisi 18 olarak koyulmuştur. Gerçektende 18 yaşındaki bir birey Erinlik dönemini aşar ve bu cinsel ihtiyaçları daha olgun bir şekilde karşılayabilecek Genç Olgunluğa hemen hemen erişir. Evlenme yaşı da bu yüzden 18'dir... Bu Cinsel İhtiyaçların "Tatmin Edilme"sinin ideal yaşı da 18-21 yaş arasıdır. Daha erken yaşlardaki Cinsel Birleşmeler Erin'de psikolojik bozukluklara yol açabilmektedir. Kısaca 18 yaşından sonraki bir inançlı, karşı cinse ait hisler duyabilir ve bu gayet normaldir. Ha "Cinsel Birleşme" yada "O Organı Görme" olayının yaşanmasının "Dini Boyutu" nedir? Ben inanıyorum ki, kişinin içinde bir kötülük yoksa ve eğer ciddi bir ilişki ise yani taraflar "Masum" ise sakıncalı olmadığını düşünüyorum. Sonuçta Etik olarak bireyler "Birbirlerine Aidiyet" hissetmekte ve hayatlarını paylaşmak, birlikte idame ettirmek ve yaşamak istemektedirler, yani Evlillik meydana gelecektir... Ancak yine aynı yaşlarda bile olsa "Ulan şu zevkimi tatmin edeyimde, ne olursa olsun..." gibi bir yaklaşımın etik olmadığını, "Hayvanlara" has bir özellik olduğunu ve dini açıdan da uygun olmadığını düşünüyorum. 3- Cinsel Birleşmenin olmamasının "Ruhsal Bunalıma Yol Açacak Kadar" ciddi bir olay olduğunu düşünmüyorum. Cinselliğe Bağlı Ruhsal Bozukluklar, Cinsel Hazzın Yaşanmamasından kaynaklanmaz. Cinsel Birlikteliğin ne kadar önemsenip önemsenmediğine bağlıdır bu gençlerde... Gençlerdeki "Ruhsal Bozukluklar" bu duygunun abartılmasından ileri gelmektedir. Yani şöyle düşünün; hiç cinsel ilişkiye girmemiş bir bireysiniz ve cinsel birlikteliklerin konuşulduğu, bahsedildiği yani revaçta olduğu bir ortama giriyorsunuz. Burada ortaya çıkan Psikolojik Bozukluk "Cinsel Münasebetin Yaşanmamasından" kaynaklanmamaktadır. Kişinin bu ortamda "Kendisini Yetersiz" hissetmesinden kaynaklanmaktadır. Yani "Cinsel Hazzın" tatmin edilmemesinden değildir. Sizin önemsediğiniz kadar da bozukluğa yol açacak bir şey değildir. Ancak şöyle 30lu yaşlardaysanız ve hala bekarsanız... Ve hala bu açıdan tatmin edilecek bir yaşantınız yoksa (Evlilik) eğer, mutlaka ve mutlaka "Psikolojik Sorunlar" yaşamanız olasıdır. "Cinsel Hazdan Dolayı Yaşanan Ruhsal Bozukluklar ise ileriki yaşlarda ve evlilik döneminde görülürüz. Dediğim gibi, Cinsel Münasebetin tatmin edilmesi gerektiği yaş vardır. Şöyle söyleyeyim; Erinlik dönemi, Ergenliğin ilk dönemidir ve cinsel bölgeler olgunlaşmaya başlar. Ortalama olarak 14lü yaşlarda sonra erer ve Ergenlik dönemine girilir. 18 yaşı dolaylarında her iki cinste Cinsel Birleşmeye hazır ve Anne-Baba olmaya hazır hale gelir... İşte bu yüzden 18 yaşındaki bireylere Evlenme hakkı gibi haklar tanınır. İşte sizin tahmininizden öte "Cinsel Hazzın Yaşanmaması" değil, "Yaşanması" "Psikolojik Sorun" yaratmaktadır bu dönemde. Daha Cinsel Organları "Olgunluğa" erişememiş olan birey doğaldır ki başarısız olacaktır büyük ihtimalle... Yada kişisel olarak ne kadar başarılı olsada karşısındakini tatmin edemeyecektir. Bu başarısızlığı kaçınılmaz olarak önemseyecek olan ergen "Eşcinselliğe" kadar gidebilecek olan bir ruhsal sorun ile karşılaşır. Yada bu kişi kendisini "Masturbasyon"a yöneltir ve tekrar o başarısızlığı yaşamamak için Cinsel Münasebetlerden kaçar ve sonuçta bunu bir tatmin yöntemi olarak yeterli görür... Toplumdan ve karşı cinsten soyutlar kendisini... Sonra haberlerde çokça çıktığı üzere "Masturbasyon Yaparken Ölen 25 Yaşındaki Genç" haberlerini okursunuz... Yani "Ruhsal Bozukluğun" lafı getirmek istediğiniz yer gibi "İnançlı Olmakla" bir alakası yoktur... Bu tamamen "Yönlendirmeler"le, Bireyin konuya "Kişisel Yaklaşımı" ile alakalıdır. Bakın, yaklaşımınız çok mantıksız... Birincisi hep diyoruz ki "İnanç Kişiseldir/Bireyseldir"... Bundan başka "Cinsellik"te "Bireysel"dir... Kimsenin size "Cinsel Münasebetinden" bahsetme gibi bir kaygısı yok... Sizin öğrenme merakınız neye dayanıyor bunu anlamıyorum, ki bu merakınız "Ruhsal Bozukluk"lara gebe bir yaklaşım değildir umarım, zira bunu bu kadar önemsediğinize göre . Yine kişinin Günahı/Sevabı yine kendinisi ilgilendirir. Tanrı'ya inanıyorsa, onun hesabını soracak olan bir tek Tanrıdır ve size inancıyla ilgili hesap verme gibi bir kaygısı yoktur kimsenin... Siz de onları Şeytana Uymalarıyla yada Tanrıya Uymalarıyla "Yargılayamazsınız"... Asıl "Ruhsal Bozukluk" nedir biliyor musunuz Sayın Forsa? "Kişisel Değerlere Saldırıdır"... Umarım farkına varabilmişsinizdir. Saygılarımla Sayın Forsa... ------------------------------------------------------------------ Sevgili la-bohéme, Her inançlının aklı şeyinde değildir. Herkesi aynı kefeye koyamazsınız. Eğer öyle yaparsanız kimi inançlılarda, yukarıda "Rock'n Coke" örneğinin verildiği gibi bu sefer de "İnançsızlar için Cinselliğin önemli olmadığını", "İnançsızlar için sıradan bir şey olduğunu" iddia edebilirler... Ve buna bağlı olarak "İnançsızları" Ahlaksız olarak niteleyebilirler... Hem de topyekün... Kimse böyle bir zan altında kalmak istemez... Ben "İnançlı olupta aklı şeyinde olan kimse yoktur" demiyorum, ancak "İnançsızlar için Cinsellik sıradandır, önemsizdir"de diyemem... Sonuçta "Cinsellik" kişinin eşine karşı aidiyetidir. İki kişinin birbirine özel bir yaşantısıdır... Neyse, bunun felsefesini yapacak değilim ancak arkadaşımızın ve bu tavrı destekleyen arkadaşlarımızın yaptıkları bu ithamlar çok haksız ve etik dışıdır. Zira ben bir inançlıyım ve bu konuya "İnançsız" arkadaşlardan sonra cevap yazdım... Buna dikkat edersek, demek ki ben İnançsız arkadaşlardan da daha bir ahlaklıyım mı oluyor? Yapılan tek şey şu; "illa ki sizden olmayan herkesi (inançlıları) aynı kefeye koyacaksınız..." Bu yanlıştır Sevgili La-Bohéme... E O kadar tanı artık Sevgili La-Bohéme... Di mi yani... Sevgili La-bohéme, "Cinsel Birliktelik" zannımca "İki Birey Arasındaki Aidiyeti" ifade eder... Yani bir çift "Eş"ten bahsediyoruz... Gerek Dine göre olsun, gerek yasalara göre olsun, gerek Psikolojik süreçlere göre olsun Kişinin "Eş Seçimine Karar Verebilme Yaşı" ortalama(hemen hemen) 18(Erinilik Döneminin sonu)dir. Ve bu yaş "Cinsel Birlikteliğin" gerektiği "Olgunlukta" yaşanabileceği yaştır. Yani taraflar ilişkilerinde "Masum" iseler, "Samimi" iseler, Evlenecek kadar "Ciddi" iseler, Birbirlerine sadece "Cinsel Bir Obje" olarak bakmıyorlarsa, İlişkileri Ailelere, taraflara ve bireylere zarar vermiyorsa zararı yoktur... Birde buradaki "Dinciler" tanımınızı "Kınıyorum"... Hala herkesi "Aynı Kefeye Koyma" çabasında gördüm sizi... Sevgilerimle Sevgili La-Bohéme...
  16. Gerçekten "Evrensel Ahlaka" uygun bir tavır... Üzerinizde hiç durmamış Sayın Bilimselci... Her zaman "herkesin aynı kefeye konmasına" karşı olmaktayım ve bu tavrınız bunun en keskin örneği... Ve bunu "Bilimsellik" adına yapmanız... Çağdaş Hukuk der ki: Hiç bir kimse(ler) bir diğerinin eyleminden sorumlu tutulamaz... Sanırım asıl Bilimsel olan tavır budur... ................. 1- Eşcinsel İlişki yani Livata yasaktır... Erkeğin erkekle, kadının kadınla cinsel ilişkiye girmesi yasaktır. Ama mesela Bülent Ersoy gibi "Cinsiyet Değiştirilmesi" suretiyle o insan artık "Kadın" olur... Zannımca bunda bi yasaklık olmaz. Çünkü kişi kendisini "Kadın" olarak görmekte ve o cinsiyeti seçmekte... Zorla "Erkek"liğini yaşatamazsınız. Doğasında bu yok çünkü... 2- Kadınların arkasından cinsel ilişki yasaktır. Çünkü "Pis"tir... Sağlıklı değildir. İnsan Dışkısının bir çok "Zararlı Bakteri" içerdiği tespit edilmiştir. Ha Hz. Muhammed böyle bilimsel bir tespitle mi o vahyi tebliğ etti bilemem ancak en cahil insana bile sorsanız Dışkı'nın sağlıksız olduğunu söyleyecektir... 3- Karınızın "Sağlıksız" olduğu durumlarda da ilişkiye giremezsiniz. Eşinize zarar verebilirsiniz çünkü... Yada hassas dönemlerinde olumsuz bir etki bırakabilirsiniz üzerinde. Zira zaten doktorlar ilişkilere ne zaman girilmemesi/girilmemesi konusunda yardımcı olabilmektedir. 4- Bunlardan başka bir kimsenin Karısıyla herhangi bir ilişkiye girmesinde sakınca yoktur. Eşininde kocasından isteklerde bulunmasında sakınca yoktur.
  17. Ahanda Cyrano... :clover: :clover: Tebrikler...
  18. Bak ben sana Guns'N Roses'ın "Sweet Child O'mine"ını tavsiye ediim... ilk dinlediğim günden bu yana hala kopamamışımdır ve bıkmamışımdır dinlemekten...
  19. Müzik Evrenseldir arkadaşlar... Mesela ben Aikawa Nanase'yi severim, Japondur kendisi... Ya da Guns'n Roses dinlerim... Ama bi de dinlediğini anlamak var ki bu açıdan müziğin "Türklüğü" ve "Yabanclığı" önem kazanıyor... Anlamak istemiyosan ve sadece müziği seni tatmin ediyosa Yabancı iyidir. Türk olarak ta çok iyi müzik yapanlar var... Ama mesela Şebnem Ferah'ı kimseye değişmem... Ben böyle güzel söz yazan insan görmedim... Bu kadar anlamlı yazan yok... Doyuruyo adamı... Bide Pentagram var... Ve benim hayatımın dönüm noktasıdır yani Pentagram, değişimimdir... "Bir" albümünü şiddetle tavsiye ederim... Bende Türkçe Rock, Yabancı Rocktan önce gelir... Tabi bide eski üstadları kimseye değişmem... Erkin Koray, Barış Manço, Cem Karaca... Bu adamlardır birazda Rock'ı Türkiye'ye sevdiren... Şimdi belki biraz geçmişte kalıyolar ama iyidir be abi, dinlettiriyorlar her zaman kendilerini...
  20. Türk: Pentagram, Şebnem Ferah... Yabancı: Skid Row, Guns'n Roses...
  21. Yemişim abi müziğini... Güzel müzel ama adamlar "Türkler ve Köpekler Giremez" diyo yav... Adam bizim "Rocker Apti"ye "Köpek" diyo, bizim "Rocker Apti"; "Sen yeter ki de, ben köpekte olurum" diyo... Yok kardeşim, Müzik falan tamam da, bi yere kadar ama... Bence biraz duyarlı olunmalı. Ben dinlemiyorum... DAha adam gibi gruplar var kardeşim, S.O.A.D'a mı kaldı Rock? Ha benim dinlememem onların umrunda mı? Değil tabi... İstenmediğin yerde yüzsüzlük edipte durmıcaksın... Adamlar kliplerinde resmen Atatürk'e "Katil" diyorlar... Bizim Apti bunu dinliyo, biliyo ve hala "Yok abi müzik bu müzik" diyo... Bizde biri böyle "Irkçı" bir müzik yapsa ve klip çekse "Rock" adına ve de en güzel müziği yapsa, buradaki "en baba Rockçı" bile karşı çıkar. Niye? Çünkü bizden ya, o yüzden... Eziğiz ya biz, o yüzden... "Duyarlı" olunur hemen, denir ki "Rock'ı Irkçılığa Alet Etmeyin..."... Ama başkası bize karşı yapınca "Kaliteli Müzik" oluyor... Komik ötesi... Mantık dışı... Ezikliğin daniskası... "İnsan Olarak ta Kaliteli Olmak" lazım bence... Bazı şeyler Müzikten önce geliyo... O adamlar "Ermeni Irkçılığını" müzikten önce tutuyorlar ve "Türkleri Aşağılamayı" müzikten önce tutuyorlar ve bunu açık açık yapıyorlar ve bizim "Rockçı!!! Duyarlı Gençlik" hala "Yok abi müzik yapıyo adamlar" diyebiliyor... İlginç... Bu aynen şey oluyor, size küfreden birine "Yok abi adam sevgi gösterisinde bulunuyor, savaşma seviş demek istiyor" demek gibi bir şey oluyor... Dinlemem System of a Down'u ve sevmem... ve "Türk" olduğunu iddia edip dinleyeni de anlayamam, Türk'te diyemem, Atatürkçü de diyemem... Selametle...
  22. "Dünyayı Erkekler, Erkekleri Kadınlar Yönetir" demişler... Bu ne kadar doğru bilmiyorum ancak, Kadınların değerini en çok Atalarımız biliyor sanırım... Toprağa "Ana" demişler, Baba ise en fazla "Devlet" olabilmiş... Dile "Ana" demişler, Baba en fazla "Ata" olabilmiş... Ağlamanın nidası "Ana" olmuş, Baba sadece "Agulama"da kalmış... Yuvayı "Dişi Kuş"a layık görmüşler, Baba Gurbet olmuş... Gerçi Gurbette de özlenen yine Ana olmuş... Atasözlerinin çoğunluğu "Ana"ya yazılmış, Ana "Yar" olmuş... Ailenize hasret kaldığınızda en çok Ana'nızı özlersiniz. Önce Baba'nın eli öpülür ama en çok Ana'ya sarılınır... Sanırım 9ay bir karında taşınılmak değerli ki "Karındaş" olmuş aynı Anne'den doğanlar... Bence Dünya "Ana"lar eksenin yani "Dişilik" ekseninde dönüyor. Üremeden dünya var olmuyor çünkü... Baba'da üretkenliğe katkı sağlasa da, nedeni hep "Ana" olarak görülmüş... Toprağa "Ana" demişler... Tanrısını bile yapmışlar Eski Helenler... Kadın bence Ana'dır...
  23. Sevgili Sardunyam, "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı" olupta, kendisini bu Millete ait görmeyenler açısından haklı olabilirsiniz, buna bir şey demiyorum... Ancak bu devletin Vatandaşlığını ve buna bağlı olarak Türklüğü KABUL ETMİŞ olan hiç kimseye; kanına bakarak, doğumuna bakarak, menşeisine bakarak "Türk Olamazlar/Değildirler" diyemeyiz, diyemezsiniz, diyelemezler... Forumda "Soyu" Türk Irkına tabi olmayıpta "Türklüğü" sizden ve benden daha çok benimsemiş insanlar var, farketmiyor musunuz? Saygılarımla...
  24. Sevgili Sardunyam, isterseniz Ecdadımızın Kurduğu Türk Devletlerine hiç girmeyelim. Çünkü çoğunluğundaki Devlet anlayışı pek farklı değildir. İskitler (sakalar) halkın büyük çoğunluğu Soğdlu (farsi) idi lakin Türk Devleti idi... Osmanlı için türk Devleti demek bile zor aslında... Selçuluların hakimiyetindeki halklar Ermeniler, Rumlar, Farslar, Kürtler vs... idi... Ama Türk devleti idi, hemde Gerçek Oğuz Türklerine "Düşman" olduğu halde... Ve Oğuzlarca yıkılmıştır. Mısır Memlük Devletinin halkının çoğu yine Mısırlı idi, sadece yöneticiler Türk kökenli idi ancak o da yine o halktan evlilikleri olmuştu bildiğim kadarıyla... Yani "Ecdadımız" derken birazda neyin kastedildiğini bilmek gerekir. Atatürk'ün, Yunanlıları denize dökerken şöyle söylediğini rüvayet edilir: "Truva'nın öcünü aldık!". Yani kendisi de benim söylediğimden farklı bir "Türklük" tanımı yapmıyor, ki istediğiniz sözünü getirip koyun önümüze bu kesindir... Bakın, şunu ifade etmek istiyorum, Sevgili Cyrano'nun belirttiği gibi, Türkiye'de hiç bir kimse Saf Kan Türk olarak kalamamıştır. Kalanların sayısı azdır. Benim bile sadece Babaannem Laz... Ama sonuçta Kız alıp vermeler olmuş 1000yıldır... Karışılmış... Bir çok Alevi Oğuz Boyu Kürtleşmiştir ve Türk olduklarını bilmezler bile... Bir çok Rum ise Türkleşmiştir. Diğer eski halkları katmıyorum bile, zaten Türk olmuşlar... Kastamonulu arkadaşım vardı, dalga geçerdik "Sen Gaşka'sın" diye... Gaşkalar, binlerce yıl önce o bölgede yaşamış bir halk... Ve adam hiç bir haliyle o gerçek Türklere benzemiyordu gerçektende... Ama Türk'tü... Tüm halk öyle... ayıramazsınız kesinlikle... Ecdadımız da bundan farklı değildir... Türk devletlerini inceleyin, sadece Türklerden meydana gelmemişlerdir. Yönetim tabakası Türktür hep... Atatürk Anadolu Türklüğünü taa Etilere dayandırır, unutmayın... EtiBank, SümerBank adlarını bu yüzden verdirmiştir... Ayrıca dikkatinizi çekmek isterim; Türklüğü "Kan Bağına" indirgemeniz "Anayasaya Aykırı Bir Fiildir"... Anayasa Türklüğün "Vatandaşlık Bağı" olduğunu söyler çünkü... Özür Dileyerek size şunu ifade etmek istiyorum ki; Hırant Dink nasıl ki 301'e aykırı davranmakla suçlandıysa, sizde 66'ya aykırı davranmakla suçlanabilirsiniz... Forumdaşınız olarak sizin bunun farkına varmanızı isterim... Saygılarımla Sevgili Sardumyam...
  25. Bakın, Evrimle ilgilenirim ancak doğrusunu söylemek gerekirse bu teoriyi ilk defa duydum... Ve pek bir ihtimal veremedim; İki Canlının birleşrek bir yapı oluşturmasına. Ha ama ikinci bir olasılık sunmuşsunuz ve demişsiniz ki: "Tek bir yapı bölünürken" olmuş olabilir demek istemişsiniz sanırım, bunun üzerinden gidilirse daha doğru olur gibime geliyor... Lakin yine de doyurucu bir cevap değil... Diğer bir açıdan, ben beynin gelişimi ile ilgili olarak ise şöyle bir teori ile karşılaşmıştım ve genel gören kabul de budur ve içinde "iki canlı yapının birleşmesi" gibi bir bilgi yok. İlk canlıların "Tek hücreli" olduğunu biliyorsunuz. Buradan hareketle deniliyor ki (hatırladığım kadarıyla): tek hücreli canlı zamanla bölünerek/çoğalarak bir yapı oluşturmuş ancak oluştururkende bir taraflara doğru ilerleme yani yön bulma özelliğine ihtiyaç duymuş. Ve bu suretle yapının hassas kısımları (sinirler) evrimleşen yapının bir noktasında yoğunluk arzetmeye başlamış. Evrim ilerledikçe bu yoğunluk "hükmetme"ye dönüşmüş, yani bedeni kontrol eden bir organ haline gelmiş... Böylelikle Beyin oluşmu. Biliyorsunuz ki Beyin iki lop'tan oluşur ve bir lop, bedende ait olduğu tarafı değilde diğer tarafı kontrol eder. Mesela Deniz Anaları hala bu yapıya ulaşamamıştır milyonlarca yıldır... Göz ve Kulakları yoktur. Beyinleri de yok tabii ki bildiğim kadarıyla... Yani Beyin oluşumunda Gözlerin niçin çift olduğu yada kulakların niye daha fazla olmadığı konusunda doyurucu bir açıklama edinemedim ben. Çünkü yeni oluşan bir beyin henüz göremediği bir dünyayı nasıl algılaması gerektiğini (iki boyutlu mu, üç boyutlu mu) bilemez. Beyin açısından "İki Canlı Yapının Birleşmesi"ne koşut olarak şunu sormak isterim: Biliyorsunuz ki İnsan beyni iki loptan oluşuyor. Sol Lop, bedenin sağına (sağ kuılak, sağ göz, sağ el vs...) hükmediyor; Sağ Lop, bedenin soluna hükmediyor... Yani eğer bir birleşme olduysa Sağ tarafın işlevlerini gören "Lop" nasıl olduda "Sol" tarafa geçti? Ya da niye geçti? Saygılarımla...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.