Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Madde düşünebilir mi? Muhakeme, karşılaştırma yapabilir mi?
Mantığınız tutarlı görünüyor, ancak yine de bazı kavramları açıklamak isterim... Çünkü hala bilgisayar tartışmasını geçemedik. Oysa önemli olan diğer soru... Ben kavramları açıklamak isterim: Öğrenme : Tekrar yada Yaşantı yoluyla organizmanın davranışlarında meydana gelen oldukça kalıcı değişikliklerdir. Uyarıcı: Organizmanın Duyu organlarını harekete geçiren ve bir tepkiye yol açan iç ve dış durum değişikliği. Tepki: Organizmanın bir uyarıcıya karşı gösterdiği davranış. Karşılık: Organizmanın tepkisinin sağladığı sonuç. İçgüdü: Doğuştan getirilen türe özgü davranış örüntüsü. Olgunlaşma: Yaş ve Zeka açısından ele alınır ve Yaş ve Zeka açısından gerekli öğrenmeleri edinebilecek seviyeye ulaşabilmeyi tanımla. Olgunlaşmaya ulaşamanız sizin gerekli yaşlarda gerekli bilgileri öğrenme yeterliliğinizdir. Belli sınıflarda belli derslerin öğretilmesi gibi... Genel Uyarılmışlık Hali: Bireyin dışarıdan gelen uyarıcıları alma derecesidir. Uyarılmışlığın çokluğu veyaazlığı öğrenmeyi etkiler. Türe Özgü Hazır Oluş: Öğrenecek olan organizmanın, istenilen davranışı göstermek için gerekli biyolojik donanıma sahip olması gerekir. Eski Yaşantılar: Öğrenmenin olabilmesi için, uygun önbilgilerin ve önedinimlerin bulunması gerekir. Güdü: Organizmayı öğrenmeye ite, harekete geçiren durumdur. Oldukça bireyseldir. Dışsal olduğu kadar da içseldir. İçsel Güdüler, Dışsal güdülerden çok daha etkilidir. Kritik Dönem: İlgili davranışın kazanılması yada öğrenmenin olabilmesi gereken zamanı ifade eder. Öğrenme olmadığında o öğrenmeyi sonradan kazanmak çok zor hatta imkansızdır. Kedilerin görme duyuları için kritik dönem 3-15 hafta arasıdır. bu aşamadan sadece dikey çizgilerle karşı karşıya bırakılan kedi, artık yatar çizgileri göremez. Kalıtım, Çevre, Gelişim Dönemleri, Zeka, Kültür vs vs vs... "Öğrenme" "Muhakeme Yapabilme" kavramı "Öğrenmede Bir Tür Programlamadır" diyemeyeceğimiz kadar çok karmaşık ve üst bir yapıdır. Ve Psikoloji bize gösteriyor ki Öğrenme kesinlikle bir programlama değildir. Sizin kastettiğiniz "Programlama" tanımına benzer bir tanım vardır ancak ona "Şartlanma" denmektedir Psikolojide. Ve "Klasik" ve "Edimsel/Operant" Şartlanma diye ifade edilir, ikiye ayrılır. Bence araştırırsanız çok daha yararlı olur. Ve Öğrenmenin sadece ve sadece bir çok alt birimlerinden ancak birisini oluşturur... Yani Öğrenme'ye Denk değildir kesinlikle... "Öğrenme Bir Programlamadır" diyemeyiz. Şartlanma da aslında sizin anladığınız bir şekilde "Programlama" değildir ancak benzer... Yani bir Yazılım neticesinde alınan bir sonuca benzetilemez aslında "Şartlanma/Koşullanma" terimi, yüzeysel olarak benzer Programlamaya... Gördüğünüz gibi "Öğrenme/Muhakeme Etme" kavramı direkt ve en birinci olarak "Psikoloji Bilimi"nin alanına giriyor. Ve Psikoloji "Madde"yi ikiye ayırıyor; Organizma (Canlı Madde) ve Madde (Cansız Madde). Psikoloji; Organizma ile ilgileniyor. Niye Organizma (Canlı) ile ilgileniyor? Çünkü Cansız Madde; düşünemiyor, duyu sahibi olamıyor ve özellikle yukarıdaki sıraladığımız kavramlara ait hiç bir belirti göstermiyor. İstediğiniz kadar "Bilgisayarlarla" ilgili teoriler yada Yapay Zeka ile ilgili kuramlar kurun "Düşünme/Muhakeme Etme" ile direkt olarak alakalı olan Psikoloji Bilimi bu tanımı kabul etmez... Ha birebir İnsan modunda bir makine yapılırsa eğer, o zaman ilgilenmeye değer bulur mu bilemem... Ama sanmıyorum, çünkü "Canlı" olmaz yine de, doğup büyümez ve belirli bir yaşam sonunda ölmez... sadece Bozulabilir... O yüzden tartışmanın "Madde Olarak Bilgisayar Düşünür mü?" tartışmasından ayrılıp, şu Bilgisayarları bir kenara bırakıp, bir şeyler kazanabileceğimiz ve çok daha verimli olabileceğimiz "Madde Olarak Beyin Düşünür mü? Yoksa Düşünen Ruh mudur?" konusuna gelelim. Zira kimse hala "Organizma Olarak Beyinin yada Ruhun Düşündüğü"ne dair bir kuram sunmamış ortaya. Bilgisayarlara takıldığımız sürece de yaptığımız tartışma kısır döngüden öteye gidemeyecektir. Ve 66 iletidir hep Bilgisayarlar üzerine konuşuyoruz ama asıl konu üzerine gelememişiz. Bence Bilgisayar Beyin karşılaştırması yerine "Düşünme Faaliyetinin Beyinde yada Ruhta Nasıl Gerçekleştiğine" dair görüşlerimizi aktaralım derim ben. Bilgisayar örneği, konumuzu hiç bir açıdan nitelemiyor diye düşünüyorum ve verimli olmuyor... Bu yüzden bu açıdan ileti yazan hiç kimse ne haklı nede haksızdır... Kurduğunuz mantık gerçekten kendi içinde çok tutarlı ve başarılı olmuş. Bende bu noktaya değinecektim ve soracaktım ancak siz sormuşsunuz benden önce... Saygılarımla...
-
din saptırılıyor
Kur'an yoğurt'a siyah dememiştir ki ama... :P Bana bu örneğinizi niteleyen bir Kur'an Ayeti ve bir Müslüman anlayışı gösterir misiniz? Lakin bu örneğiniz yanlış anlaşılmalara örneklem olmamalı... Kur'an yoğurt'a "siyah" demiş olacak ve Müslümanlarda buna "evet siyahtır" demiş olacak. Sanırım bu örneği verdiğinize göre, nitelemeniz gereken şeyi de biliyorsunuzdur... Saygılarımla...
-
CENNETTEKİLER VE CEHENNEMDEKİLER...?
İşte Budur Sevgili BrainSlapper... Tebrikler, çok açık, net ve güzel bir açıklama olmuş...
-
DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?
Size göre aslında tek bir çelişkim var Sayın Bilimselci: İç Dünyam ile olan bağımda bir İnançlı olmam, Dış Dünya ile olan bağımda Bilim'e inanmam... Size göre bu bir çelişki... Müslüman Çocuklara "kendi bildiklerinizi savunun" derken, "Müslümanlığı" savunun demek istemedim, yanlış anladınız... Örnek vereyim; bir öğrencim oruç tutmuyormuş ve diğer bir iki öğrenci niçin tutmadığını sormuş. Onun da "İçimden gelmiyor" dediğini duydum. Benim fikrimi almak istediler. Bende: "İçinden gelmiyorsa, kimseyi de ilgilendirmez..." dedim... Yani İnandıklarından ziyade, kendi düşüncesinden bağımsız olmasını söyledim. Diğer bir nokta'da, yine "Çelişkim" olarak gördüğünüz "İçsel" ve "Dış" Dünya ile olan bağımdaki tercihimde "Doğmatik!" olmam... İçsel Dünyam'da "İnançlı" olmam, sizin için "Doğmatik" olmama yetiyor ve artıyorda... Bu görünüz sizi ilgilendiriyor... Ama emin olun ki ben "Doğmatik" olduğuma inanmıyorum. Çünkü zamanında o Doğmaların acısını çektim ve şu an onlardan kurtulduğumu düşünüyorum. Bu noktadan sonra içimden gelenleri yadsımıyorum hiç bir zaman. Dışsal değerlerin "Gerçekliğini" de yadsımıyorum. Bu ikisini siz çelişki olarak görüyorsunuz ancak bende bu bir çelişki yaratmıyor. İnançlardan başka "Doğmalar"da "Hurafeler"de empoze edilmemeli. Yada eğitim düzeyinde verilecekse kişi hepsinden haberdar edilmeli. Tek bir dine özel ders verilmemeli... Siz beni onuncu köyde görmeyebilirisiniz ancak her zaman dediğim gibi, inanç bireysel olmalıdır ve kimse kimseye kendi inancını öğretme, dikte etme, benimsetme gibi amaçlara yönelmemelidir. Buna yönelmediğiniz zaman zaten insanlarla ve öğrencilerinizle aranızdaki iletişim o "Hurafeler" üzerinden değil "Genel Doğrular" üzerinden oluyor. Mesela Vatandaşlık "Cumhuriyet Rejiminden" Kur'an-da geçen bir rejimdir diye bahsetmiyoruz da, İnsaniığın ulaşması gereken Bilimsel bir Rejim olduğunu söylüyoruz, insan ürünüdür diyoruz... Yada "Milliyetçiliği" benimsetiyoruz "Ümmetçilik" yerine. İlahi bir kitaba bağlı yaşamamalarını, İnsanlarla ilişkilerinde en önemli materyalin "Anayasa" olduğunu anlatıyoruz, bundan büyük bir Birlikteliği hiç birşeyin sağlayamayacağını anlatıyoruz. Dünya görüşlerini edinirken, hiç bir şekilde kendi inancımızı hissettirmiyoruz; Soruları sorulması gerektiği şekilde sorup, kendi Düşüncelerini üretmelerini sağlıyoruz ve bunda "İnanmalılar" yada "İnanmamalılar" diye bir kaygı gütmüyor hiç bir öğretmen. "İnançların" eleştirilebilir olduğunu anlatıyoruz ve insan ilişkilerini yönlendirmemesi gerektiğini, kimselerin birbirlerini "İnançlı/İnançsız" ayrımına tutamayacağını, mesela arkadaş seçiminin buna göre olamayacağını, vatandaşlık ilişkilerininde bu yüzden "İnançlı/İnançsız" kavramı üzerinden değilde "Millet/Vatandaşlık/Halkçılık" kavramı üzerinden gittiğini benimsetmeye çalışıyoruz. Öznel Kabuller ile Genel Doğrular arasındaki farkı anlatıyoruz. İnsanlarla ilişkileri için bir insana öğretilmesi gerekenlerin, bir Kutsal kitaptaki ayetlerin olmadığını, bir Anayasadaki maddelerin olduğunu söylüyoruz ve her derste en azında 4-5 maddeyi öğrenciye benimsetiyoruz, hemde tek bir kere bile "Herhangibir Kutsal Kitabında bu maddeyi içerdiğinden Bahsetmeden", yani İnançları İnsan İlişkilerine bulaştırmadan, doğmaları insan ilişkilerine bulaştırmadan. Tarih/İslam Tarihi dersinde Hz. Muhammed'de dahil olarak tüm savaşların "Toplumsal Nedenlere" ve "Ekonomik Çıkarlara" dayandığını ve bu yüzden yapıldığını anlatıyoruz. Eğer bir Tanrı varsa bile bir "Devlet Sistemi" önermediğini, Kutsal kitapların bir Anayasa yada Siyasi bir Manifesto, Tüzük olmadıklarını anlatıyoruz. İnsan İlişkilerinde bunların rol almaması gerektiğini benimsetiyoruz. Sosyal Bilgiler dersinde ise Gökyüzünün "7kat oluşunun" Kur'an-da geçtiğinden değilde, Doğanın kanunu olarak o halde olduğunu benimsetiyoruz dersinde. Akarsuları anlatırken "Tanrı'nın Tahtı İşte Bu Suyun Üzerinde" demiyoruz mesela. İnsan ilişkilerini düzenleyen normlar arasında ise "İnanç"a en son ve en kısa yer veriyoruz, bunu ölçüt tutmasınlar diye. Yer vermekte mecbur oluşumuzun nedeni ise Tarihsel olarak böyle bir gerçekliğin var olmuş olmasıdır. Türk Halkını bir arada tutan değerlerin "Kültür" olduğunu vurguluyoruz. Dinsel tercihlerin hep Yönetimlerce kullanıldığını ve insanların bir birlerine düşman edildiğini anlatıyoruz. Savaşların asıl nedeninin "Faydacılık" yani "Çıkarlar" olduğunu, masum halkın ise çeşitli "Bağlarla" kullanıldığını anlatıyoruz. Bir toplumun "Toplum" olabilmesi için "Birlikte Yaşama Azminde" olması gerektiğini, bu azmin kaynağınında "Din" değil "Millet" olduğunu benimsetiyoruz. İnkılap Tarihi dersinde "Halifelik" makamının ne kadar mantıksız ve yersiz olduğunu anlatıyoruz. Atatürk İlkelerini "Layıkıyla" benimsettiğime inanıyorum. Türk Milletinin "Kulluk"tan "Efendiliğe" geçiş sürecinin bir "Hak" ve "Gereklilik" olduğunu belirtiyoruz, bugünde haklı "Kul" olarak gören yönetimlere Cumhuriyet'in emanet edildiği Gençliğin karşı çıkması gerektiğini söylüyoruz, hatta belki aşırıya kaçarak müfredatta geçmemesine rağmen Atatürk'ün Bursa Nutku'nu bulup okumalarını istiyorum. Kısaca İnsan ilişkilerinde, Devlet ile olan ilişkilerinde, Millet ile olan ilişkilerinde, Bilim ile olan ilişkilerinde "İnanç"a yer vermiyoruz ve yer vermiyorum. İçsel olarak bir Dine inanıp inanmalarına da karışmıyoruz. Ha siz diyorsunuz ki; "Karışmalısınız ve bir dine İnanmamalılar" işte "Eğitim Bilimleri" de bunu "Bilimsel" olarak görmüyor... Hiç bir öğretmen, hiç bir öğrencinin içsel dünyasına "Kasıtlı Olarak" etki edemez. Hiç bir Eğitim kurumu da yapamaz bunu. Bir Eğitim Kurumunun tek amacı, öğrencilere "Dış Dünya İle Olan İlişkileri"nin nasıl ve ne şekilde olması gerektiğini öğretmektir. İnsan İlişkilerinde nasıl davranmalarını ve bir meslek seçiminde ne yapmaları gerektiğini öğretmektir... Yani "Bilim" gibi, "Eğitim Bilimi"de İnanç işine karışmıyor. Bireysele indirgiyor. Kişinin kendi kabulüne bırakıyor. "İnanması" yada "İnanmaması" gerektiğini dikte edemiyor, benimsetemiyor. Bunu uzatmaya gerek yoktur, çünkü istediğiniz kadar kaynak belirtebilirim bu konuda size. Türkiye'de bir "Din Dersinin" tek bir Dine özel olarak verilmesi hatadır elbette, ancak ideal olan ve Sosyal Bilgiler/Tarih öğretmenlerinin uyguladığı Eğitim ve Hayat görüşü genelde yukarıdaki anlattığım gibidir. Tüm öğretmenleri bilemem ama en azından benim ki böyle. Siz buna "Çelişki" diyorsunuz, Oysa ben buna "Özgür Olmak" diyorum. İç Dünyam kimseye yarar sağlamıyor, kimseye zararda vermiyor... Kimseyi yönlendirmiyor ve etkilemiyor... İnsanları "İnançlı/İnançsız" olarak ayırmamı gerektirmiyor. Ülkemle olan bağıma hiç bir şekilde etki etmiyor. İnsanlarla olan ilişkilerimi etkilemiyor. Bilim ile olan ilişkilerime karışmıyor... Yani benim İçsel Dünyam olmaktan öteye gidemiyor... Bu bir Çelişki değildir... Görüyorsunuz ki İnsanlarla olan ilişkilerimde sizden çok daha "Bilimsel" ve "Nesnel" olabileceğimi düşünüyorum... Manevi Hazlar ile Maddi Gerçekliliği birbirine denk, alternatif, koşut veya birbirini niteler olarak göremiyorum bir türlü... Eğer bu sizin için hala bir çelişki ise, bu çelişki bana son derece anlamlı geliyor... Hala doğmatik olduğumu düşünüyorsanız "İnsaf" diyerek artık başka tek bir kelime bile söyleme gereği duymuyorum... Ama anlamanızı istiyorum; siz bana nasıl bakıyorsunuz bilmiyorum ama, görmelisiniz: Ben İnancı son derece "Kişiselleştirdim" ve bir o kadar da "Zaten Kişisel Olduğuna" inanıyorum... Bununda Bilimsellikle bir alakası olup olmadığını düşünmüyorum... Başka söyleyebileceğim bir şey yok... Siz Çelişkilerimi tekrar irdeleyebilirsiniz. Keni Önyargılarınızı ve Kalıplarınızı da irdelemenizi isterim... Saygılarımla...
-
Madde düşünebilir mi? Muhakeme, karşılaştırma yapabilir mi?
Öyle diyorum tabii ki... Ancak bu onların Düşünebildiğine örnek değildir ki. Muhakeme değildir bu... "Komut"tur... Bakın dediğim gibi; siz bir yazılım yazarsınız ve şöyle dersiniz - "2" "+" "2" "=" tuşlarına basıldığında "4" ifadesini ekrana yansıt- Bu bir komuttur. Bilgisayarın klavyesinde bu tuşlara bastığınızda, bilgisayar bu ifadeyi ekrana yazar. Yani ortada bir Muhakeme veya Düşünme yoktur... Bu anlamıyla Madde düşünemez... Bu "Anlama"da değildir... "Anlama"nın tanımı çok daha farklıdır ve Organizma'ya özgü bir kavramdır. Psikolojide tanımı vardır bunun. Bu örneğimiz "Verilen Komutu Gerçekleştirmektir..." "Beyinsel Süreç" olarak "Madde (Beyin = protein, yağlar, enzimler, nöronlar...) Düşünür" diyorsanız eğer, bence tartışılmaya değecek olan budur... Diğer tartışmanın hiç bir faydası yok çünkü... Bakın "Düşünce" süreci bilgisayar örneğindeki gibi, bir çok matryalin bir araya gelip Muhakeme etmesi değildir. Aynı zamanda Duyularımızla, Duygularımızla ve Hislerimizin katkısıyla düşünürüz. 1 cm2 Deri parçasında milyonlarca sinir hücresi vardır... Bir metal parçasına bunu işlemek şu an için imkansız ötesidir. Gerçi, özürlüler için aletler yapıyorlar, bu aletler kaslara bağlı ve ve bazı çiplerle beyine bağlanıyorlar ve beyindeki çok sınırlı komutları makineye aktarıyor, makine yüklü olan yazılımda bu komutu tanıyor ise o yazılım uyarınca hareketi yapıyor... Ancak yine düşünceyi sağlayan Beyindir... Aradaki iletişim sadece elektronik... Yani yine madde yada elektrik akımı düşünemiyor... Düşünebilmesi için, kavrayabilmesi için Duyulara sahip olması gerekir... Yani istediğiniz cümlemi istediğiniz anlama çekin, Madde Düşünemez... "Düşünme"nin ne demek olduğu "Psikoloji Bilimi"nce tespit edilmiştir. Muhakeme'nin ne demek olduğuda tespit edilmiştir. Ve hiç bir Bilgisayar yada Madde düşünemez. Bir iki görüşte vermiştim yukarıda aslında. Dediğim gibi, bu konu çok yavan kalıyor, çünkü alakasız... Asıl tartışmamız gereken konu şu aslında; Bir Madde Olarak Düşünen Beyin (proteinlar, yağlar, enzimler, oksijen, hormanlar, nöronlar (elektriksel sinyaller) ve sinir hücreleri birleşimi olarak) midir yoksa Ruh mudur? Eğer bunu tartışmadığımız sürece "Madde mi Düşünür" sorusu aramızda sadece bir kısır döngü olarak kalacaktır ve konu açısından hiç bir yararı olmayacaktır... Çünkü "Düşünme" "Muhakeme Etme" gibi tanımlar yapılmıştır Bilimce... "Canlı olmayan hiç bir birleşik yapı Düşünemiyor"... Bilgisayar şunun gibi bir işlev görüyor: siz elinize aldığınız bir taşı atıyorsunuz, taş atış hızına, yerçekimine, havadaki sürtünmeye ve atış açınıza göre belli bir mesafe yol alıp, attığınız hedefi vuruyor. Taş düşünmemiştir orada... Bir çok faktörün biraraya gelmesiyle oluşmuş anlamlı bir sonuç vardır ortada o kadar. Aynen Mıknatıs örneğindeki gibi... Bilgisayarlarda aynen bu şekildedir, işleyişi bu şekildedir. Sizin yapmasını istediğiniz şeylerden, belirlediğiniz hedeflerden başkasını yapamaz. Düşünemez, Algılayamaz, Hissedemez... O yüzden tartışmadaki bu kısır döngüye son verip, asıl konuya, yukarıdaki soruya cevap verelim derim ben... Emin olun daha yararlı olucak. Yada gidip bir Bilgisayar Programcısına danışalım derim... Ondan sonra burada yazalım bence... Ama soruya dönsek çok daha iyi ve yararlı olur... Bence öncelikle "Düşünme" "Muhakeme Etme" "Anlama" "Anlamlandırma" gibi kavramları, bu kavramlarla en ilgili Bilim olan "Psikoloji Bilimi" açısından ele alın Sayın la-boheme... Bakalım bu kavramlar hangi varlığa aitmiş sadece... Hangi varlık için kullanılmış... Dediğim gibi asıl tartışılması gereken konu ce soru yukarıdadır... O açıdan bir yorum alalım sizden de... Saygılarımla...
-
DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?
Aldıkları Bilgiler değildir Efendim insanı "Kendisi" yapan, "Anlamlandırdığı Bilgilerdir" insanı kendisi yapan... Siz bir çok şey bilebilirisiniz ancak bunları anlamlı kılmadıysanız, kendiniz anlamlandırmadıysanız, başkalarının anlamlandırmaları üzerine inşa ettiyseniz herşeyiniz, siz "Siz" olamazsınız... İnsan öncelikle Eti ve Kemiğiyle İnsandır... Kafasının içindekiler sonradır... İlk baktığınızda karşınızda İnsan görürsünüz ve önemli olan budur... Zekasının Sivriliği değildir... Sizi siz Yapan bilgiler Tüm İnsanlığa ait ise, o insanlık içinde ben ve diğer tüm inançlılarda geçiyor arkadaşım... Ben size Evrensel İnsani Değerleri yazayım: -İnsan olmak -Saygı duymak (İnançlara ve Fikirlere) -Kişisel tercihlere Saygı duymak (Eğitimsel, cinsel, Ussal, çevresel) -Kişisel değerlere Saygı duymak -... -... -... Bunları her insan paylaşmalıdır, öyle değil mi? Evet... Size göre "Materyalist olmayan insan bu görüşlere sahip olamaz" öyle değil mi? Evet... Ben size, bir inançlı olarak inandığım değerleri yazayım, sizde "Bilimsel" olup olmadığına karar verin... -İnsanlara "İnançlı/İnançsız" ayrımından önce "İnsan" olarak yaklaştım. -Lise 2nci sınıftan beri hiç bir sorunumu "Kavga" yada "Kaba Kuvvet" gibi erdemsiz hareketlerle çözmeye çalışmadım. -Kimsenin eşyasında gözüm olmadı ve kimsenin malına tamah etmedim, hırsızlık yapmadım. -Sigara, Uyuşturucu, Alkol gibi bağımlılıklarım hiç olmadı, arada sırada alkol alıyorum ama kimseye tek bir zararım dokunmuyor. -Öğrencilerime hiç bir zaman (Müslüman olmalarına rağmen) kendi inandığım şeyleri anlatmadım, inansınlar diye bir kaygım olmadı, Kendi Öz Düşüncelerini savunabilmeleri doğrultusunda eğitmeye çalıştım. -Öğrencilerimin Velilerine, körpecik çocuklarına "Doğmalar" aşılamamaları ve beyinlerini yıkamamaları için çabaladım, öğüt verdim. -Ailemden ziyade tüm tanıdığım insanları da sevdim, saydım, değer verdim... -Hiç bir zaman "Kayırmacı/Torpilci" bir istekte bulunmadım. Hayatımda tek bir hocamdan tek bir puan dahi istemedim, kimseye beni kayırması için dil dökmedim. Bu tür fırsatlar doğduğunda ise dil dökmeyi onuruma yediremedim. Haketmeye değer verdim. -Bırakın adam öldürmeyi, Müslüman olmama rağmen, Kurban bayramında bir kurbanlığın kesilmesine dahi içim elvermez ve bakamam. -Kumardan nefret ederim, bir kere ile oynamadım. Oynayanlara çok rastladım ve tiksindim. -İlkokuldayken, bir arkadaşımın söylediği yalan yüzünden ben suçlu duruma düşmüştüm ve acısını benliğimde iz kalacak şekilde çekmiştim ve o günden beridir hayatımda hiç yalan söylemediğime inanıyorum. İnsanız sonuçta ama hatırlamıyorum söylediğimi... -İnsani değerlere son derece saygılı olduğumu düşünüyorum. Kimsenin fikirlerini küçümsemedim, kimsenin yaşadıklarını yargılamadım, kimseyi geçmişi ve geçmişte yaşadığı hataları yüzünden de yargılamadım, kimseyi inancında dolayı "Dinci" yada "Dinsiz" olarak nitelemedim. Dinsizlerin "Ahlaki Değerlere Sahip Olamayacağını" bir kere bile iddia etmedim hayatımda. Kaldı ki hayatımdaki en yakın arkadaşım Ateisttir ve bildiğim bir çok İnançlıdan da son derece de Ahlaklı bir insandır. Ama en az o kadar Ahlaklı olan İnançlı insanlarda var arkadaşım olarak... -Kimsenin namusuna ve iffetine göz dikmedim, Sevgi ve Saygıya önem verdim... -Ceza evine girmeyi bırakın bir kenara, herhangi bir insana karşı yüzümü kızartacak en ufak kırıcı bir olay bile yaşamadım. -Kimsenin hakkına tecavüz etmedim, hakkını yemedim. -Kendimi "Yalnız Kalmamak Uğruna" hiç bir guruba ait hissetmedim, İnsanlar arasında en ufak bir ayrımcılık yaratacak her türlü eğilimden uzak durdum ve İnsanlara "İnsan" gözü ile bakmayı öğrendim... İnsanları belli kriterlere göre yargılamadım... Ama tüm bunlara rağmen "İnanıyorum"... O yüzden beni hala "Bilimsel" olmamakla ve "Ahlaksız" olmakla niteleyebilirsiniz... Ve hayatımda "Bilimsel" olduğumu iddia edipte, hiç bir insanı bu şekilde yargılamadım... Ahlaka sadece İnançlıların sahip olabildiğini söyleyip, İnançsızların "Ahlaksız" olduğunu da söylemedim hayatımın tek bir anında bile... Sizin "İnançsızları" Kutsadığınız gibi, Hiç bir İnançlının "Ahlaksız" olamayacağını da savunmadım nedense... Sayın Bilimselci, öncelikle İnsanız... Ahlaklı olup olmamanın Din ile, Materyalizmle, Bilim ile, Bilimsellikle pek bir alakası yoktur aslında... İnançlı bir insan son derece Ahlaksız olabileceği gibi, İnançsız bir insanda son derece Ahlaksız olabilir... Bilim'in doruğundaki bir Bilim adamının son derece Ahlaklı olacağını iddia edemezsiniz. Yada bir İmamın çok ahlaklı olduğunua iddia edemeyiz... Sizin çabanız açıkça ortada... Mantığınız belli; Dinler İyi Huyları kendilerine mal etmiş, öyleyse bizde aynını yapalım ve sadece kendimize mal edelim... Merak ediyorum, acaba kim Evrensel Ahlaka daha çok sahip? Saygılarımla...
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Müslümanlıkları açısından değilde İnsan Olmaları açısından son derece haklısınız bu konuda Sayın Sahtoo... "Tıkmak" tanımınıza pek katılamıyorum, çünkü G.Doğu'dan göç er dönemde olmuştur... Gap Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük tek yatırımıdır... Ama hala bitirilememiş olması ve hatta peşkeş çekilmesi son derece onur kırıcıdır... Bu konuda da Diyarbakırdaki Ülkücü Kürtler hakkında Tempo Dergisinde "BozKürtler" adlı bir yazı vardı... Bu konuda haklı olabilirsiniz... Dini kullandıkları konusunu ise bilmiyorum, yazıda o mensub olan Kürtlerin "Aynı Kökenden"liğe inandıkları belirtiliyordu. "Kürt Türkü"yüz diyorlardı... Yaşar Kemal'de bu söylemi söylemişti sanıyorum geçmişte... MHP'li Kürt'ler ile Yaşar Kemal... O MHP'li değil ama, kesişiyolar bir notada sanırım...
-
Çelişkiler...
Sayın BrainSlapper, anlayışınızı çok net olarak ortaya koymuşsunuz, teşekkür ederim ancak bir sorum olcak, daha net olabilmeniz için... Bir Tanrı'nın varlığı yada yokluğu belli değilse, birileriyle iletişim kurup kurmadığından da emin olmamanız gerekmez mi? Sonuçta inanç Bireysel... Tanrı'nın varlığı yada yokluğunu bilmediğiniz için Tanrı'nın ne olduğu hakkında da bir bilgi sahibi olmamanız icap eder... O yüzden Tanrı'nın insanlarla iletişim kurabilen yada kurmayan bir yapıda olup olmadığını da bilemezsiniz... Dolayısı ile bir kimsenin "Tanrı ile konuştum" dediğinde doğru söyleyip söylemediği hakkında bir yargıda da bulunamazsınız. Gerçi siz buna ithafen demişsiniz ki; Kur'an-ın çelişkilerine bakarak Tanrı'ya ait olmadığını düşünüyorum demişsiniz ama onu çelişkisiz olarak algılayanlarda var, yani çelişki olarak siz anlıyorsunuz sadece... Neyse bundan ziyade açıklamanızı istediğim şey çok açık aslında: Size göre Tanrı'nın ne özellikte olduğu bilinemez değil mi? Art bir niyetim yada varmak istediğim bir nokta yok, sadece öğrenmek istiyorum... Saygılarımla...
-
DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?
Arkadaşım, sizin savunduğunuz Evrensel'de aynı yerden alıntılamıştı dikkat ederseniz? Ama sanırım sizin guruptan olduğu için ses çıkaramadınız, savunmanıza ihtiyacı var sanırım... İkincisi ben H.Y.'ci bir insan değilim ve onu örnek almanızı da tavsiye etmem zaten... Nefret ederim HY/Adnan Oktar kişisinden... Kendisiyle kesişmiyorum bile... O insanlardan alıntı yapmanıza bir şey demezdim, siz o insanların yarattığı kalıba sığmaya çalışıyorsunuz... Kendi kimliğinizi yadsıyorsunuz... Bir ipe bağlanıyorsunuz... "**** ******" ithamınızı size iade ediyorum ve seviyenize düşmüyorum. Ben Bilim yapan insanlara karşı değilim... Karşı olduğum şey yazılı... Bilim'i sadece kendisinin yaptığını, anladığını ve sadece kendisini meşru gören felsefeleri reddediyorum... Sizin Doğmatik zekanızı reddediyorum. Bir kimsenin, yine başka bir kimsece oluşturulmuş Kalıplara sığmaya çalışmasına karşı çıkıyorum... İnsanların "Kendi" olamamalarına karşı çıkıyorum... Kendi özbenliğinizi ortaya koyamamanıza karşı çıkıyorum... Ve siz yalnızca ve yalnızca o kimselerin düşüncelerini burada haykırmaktan başka birşey yapamıyorsunuz... Yazılarınız ortada... Yazdıklarımda ortada... Sizin kada küçülerek size hakaret etmiyorum ancak sizi kendinizle başbaşa bırakabiliyorum... Hiç bir felsefeyi kılıf olarak kullanmıyorum... Hepsi ortada... Bakış açıları ortada... Siz bunları kendinize yontmaktan başka bir şey yapamıyorsunuz... İşinize gelen Bilim Felsefesi oluyor, işinize gelen Materyalizm, işinize gelen ise Bilim... Oysa farklarını tek tek ortaya koyduk. Üslubunuzun düzeysizliği açısından konuşacak bir şeyimizin kaldığını düşünmüyorum bu konuda... Saygılarımla...
-
Madde düşünebilir mi? Muhakeme, karşılaştırma yapabilir mi?
Anladım sizi... O zaman şöyle söyleyeyim... Bakın, Madde'den kastımı belirttim... Mesela Mıknatıs, Demir Tozu ve Kağıt bir bütün oluşturup, tek başlarına yapamayacakları bir yapı geliştiriyorlar... Güzel ve estetik bir yapı. Bunu da kendi öz niteliklerinin getirisiyle yapıyorlar... Madde Düşünemez derken bunu kastettim... Bunu düşünerek yapmamışlardır. Güzeldir o şekil ama Düşünerek olmamıştır... Yine örneklerden çıkardığınız "Evet" yanıtını nasıl çıkardınız anlamadım... Yazdığım yazı çelişkisi değil yani aslında... Yazılımlar 0 ve 1'lerden oluşur. Yani devrelerin açık ve kapalı olmalarından. Bunlardan o devrelere bir "Komut" verme gerekliğini doğurmuştur. Yani devrelere tek tek neler yapacaklarını iletecek olan bir işletim sistemine... İşte makinenin "Muhakemesi" ile insanın "Muhakemesi" arasında fark var. Makineninki bir yazılıma bağlıdır ve bir formülün sonucunun niçin öyle olduğunu anlamaya çalışmaz. Yada bir işlem verdiğinizde bunu nasıl yapacağını düşünmez... Var olan yazılımın uyumlu nüveleriyle eşleştirilir ve sonuçlandırılır... Nedenini belirtmez... O işlemi sadece yapar... İnsan ise anlamaya çalışır, anlar ve açıklama yapar... Bir problem sorduğunuzda insana onu nasıl çözeceği hakkında kafa yorar, düşünür ve muhakeme yapar, çeşitli yollar üretir, dener ve yanılır... Bilgisayarlar Deneme ve Yanılmadan hiç bir anlam çıkarmaz. İşlemi binlerce kez verin, yanlış yada doğru hep aynı sonucu çıkarırlar... O yüzden onların yaptıklarına Muhakeme denemez aslında... Muhakeme "Hüküm Vermektir", yani ne olduğuna dair bir karar vermektir... Değerlendirmek, anlam katmaktır... Bilgisayarlar, siz ona vermesini istediğiniz anlamdan başka bir anlam veremez, yazılımı bilgisayara "2" "+" "2" "=" tuşlarına basıldığında "4" ifadesini vereceksin der, bilgisayarda o tuşları girdiğinizde o ifadeyi ekrana taşır... Tıpkı ipli kukla gibi... Bu yüzden birbirleriyle ilişkilendirilemez İnsan ile bilgisayarlar. Bu açıdan Bilgisayarlar Muhakeme yapamazlar... İnsanlar bilgisayarlar gibi, bir uzun bir işlemi bir anda yapamazlar, bilgisayarlarda insanlar gibi Değerlendirme yapamazlar... Bunu tartışmaya gerek yok aslında, Bilgisayar programcıları çok daha iyi bilir bu konular bence... Robot'un tepkisinin nedeni aynen Mıknatıs, Demir Tozu, Kağıt örneğindeki gibi. Silikon+metal+plastik+elektrik yığını+entegreler vs vs birleşiyor ve bir bütüncül yapı oluşturuyorlar. Ancak onun hangi komutahangi tepkiyi vereceğini yazılım belirliyor. diyor ki mesela "ses tonu bilmem kaç desibeli aştığında şu ifadeyi ver"... Bunun sonucunda bağırdığınızda ses tonunuza göre o robot tepki verir, bu muhakeme sonucunda verilmiş bir tepki değildir. siz aynı ses tonunda çok uzaktan bağırırsanız, bir insan bağırdığınızı yine anlar ama bu sefer robot, ses ona gelene kadar yol katettiği için desibeli düşer ve bu sefer aynı ses tonuna sahip kişinin bağırdığını anlamaz, dolayısıyla tepki vermez... Yani Düşünemediği için aradaki mesafenin sesin desibeline etki yaptığını muhakeme edememiştir... Bu açıdan o parçların birleşmesinden oluşmuş komplike bir robot bile bizim anladığımız manada düşünemez... Saygılarımla...
-
ISPATA İHTİYAÇ YOK, AMA..?
Düşünme sadece yyapısal durumdan meydana gelmez... Düşünmenin temeli aynı zamanda Duyulardır, Algılardır, Duygulardır... Bilgisayara vurduğunuzda size tepki vermez. Bağırdığınızda yada Sevdiğinizde... Japonyada, insan duygularını "Takilt" eden robotlar geliştirdiler. Siz ona bağırdığınızda yüzünü ekşitiyor... Sizin ses tonunuzu, kendisine yüklenmiş yazılımla değerlindiriyor, kategorilendiriyor, ve ilgili kategoriyeki tespit edilmiş komutları yerine getiriyor... Ancak şu var ki, bu dahada geliştirilse bile "Biricikliği" olmayacaktır. Yani insan gibi olamayacaktır. Düşünme kabiliyeti İnsanınkiyle en ufak bir benzerlik dahi gösteremeyecek ve kıyaslanamayacaktır. Çünkü "Fabrikasyon" olacaktır... Her model aynı şekilde tepki verecektir... Farklı bir anlam katmayacaktır. Siz hangisine bağırırsanız bağırın size hoşgörü ile yaklaşmayacaktır... Hepsi aynı tepkide bulunacaktır... İşte bu yüzden düşünemezler... Bilgisayarlar hiç bir şekilde Düşünemez, Muhakeme Yapamazlar... İnsan Beyni, bir bilgisayarın yapısı kadar basit değildir... Hala yapısı kavranamamıştır bile... Konu ile ilgili olarak bakınız: Madde Düşünebilir mi? : Tengeriin Boşig İletisi Saygılarımla...
-
CENNETTEKİLER VE CEHENNEMDEKİLER...?
İslam en büyük günah olarak "Şirk"i görür. Ancak insanlar şirki sadece başka bir Tanrıya tapmak olarak algılamıştır. Oysa ki asıl şirk "Tanrı'nın varlığından başka bir varlığa (daha) inanmak"tır. Mesela Tasavvuf (hatta Alevi dedeleri özellikle bu açıdan durur anlattıkları hikayer üzerinde) kişinin "Benlik" duygusunda olmasını "Şirk" olarak görür. Herşeyin özünde Tanrı olduğuna göre, Tanrı'dan başka bir şey yoktur. Yani "Tanrı var, Ben varım, Sen varsın, O var..." gibi bir anlayış Şirk'tir. Bu Bireysel Özgürlüğe Karşı Olmak manasında bir anlayış değildir. Manevi bir anlamdadır. Yunus şöyle demiş: Yaratılanı sev Yaratandan ötürü... Yani ayrım yapma... Neyse bu konuya bir girişti sadece ve uzatmayayım... İşte Adem'in yaratılması, Şeytan için bir sınamaydı... Her olay ve olgu herkes için ayrı bir sınamadır... Şeytan'a Adem'in yaratılması ile Adem'e secde etmesi söylendi... Bu Adem'e tapması manasında değildi... Adem özgür iradeye sahipti ve Tanrı'nın varlığını kendisi çabasıyla ulaşabileceği için Onun bilgisi daha değerliydi. Melekler ise bu yetide değildir mesela. Onlar Nur'durlar ve özgür bilinçleri yoktur. Allah nasıl yarattıysa öyledirler. Nar'dan yaratılan Cinler (ve Şeytan) ise insanlar gibi bilinçlere sahiptiler... Ancak Şeytan Adem'in kendisinden üstün olarak yaratılması onu Kibire sürüklemiş; çünkü Nar, Topraktan üstündür diye düşünmüş... Bunun sonucunda da "Benliğe" sahip olmuştur. Kendisinin varlığını Tanrı'dan ayrı görmüştür. Şeytan varlığın Allah'a ulaşabileceği en uç noktaya çıkmış yani kendi miraçını yaşamıştır. Tasavvufta bu nokta için bir deyiş vardır: bir tarafı Zındıklık, diğer tarafı Sıddıklıktır. Yani Şeytan Hakk'ta Hakk olmaya kadar yükselmiş, ancak orada Benliğinden sıyrılması gerekirken sıyrılamamış ve Zındık olmuştur. Yani Tanrı'ya kendisini Şirk koşmuştur... O noktada "Ben Kul'um" diyerek geri çekilseydi "Sıddık" olurdu... Yani Özü kavramış ancak Allah2ı datanımış olurdu... Mütevazii olurdu yani amiyane tabirle... İşte bu noktadan sonrakileri biliyorsunuz... Kısaca Şirk günahtır ancak Şirk'e yol açanda Kibir'dir... Yani "Benlik"tir... O yüzden Kerem ile Aslı hikayesinde Kerem'in deldiği dağ Benlik Dağıdır... Kerem ile Aslı'nn yanmalarıda Benliğini Kırıp Allah Aşkına ulaşmalarını sembolize eder... Yanarken acı çekmemeleri, zaten o bedenden sıyrılmış olmalarıdır... Hakk'ta Hakk olmalarıdır... Hallac-ı Mansur'un bedeni parçalandığında, her bir parçanın "Ene'l Hakk" dediği rivayet edilir. Yalanda olsa, bunun sembolize ettiği anlam önemlidir... Saygılarımla...
-
Madde düşünebilir mi? Muhakeme, karşılaştırma yapabilir mi?
Öncelikle "Madde Düşünemez"den kastımızın ne olduğunu bilmek lazım ve biz burada bunu yapmayarak tartışmayı körler döğüşüne çeviriyoruz... "Madde"den kastımız "Protein ve bir takım enzimlerden oluşan Beyin" ise eğer "Madde Düşünebilir" diyebiliriz... Ancak kastımız "Canlı Hücre" "Atomlar" "Elektrik Enerjisi" ise eğer "Madde düşünemez"... "Düşünemez olan Maddeleri" ele alalım... Bir mıknatıs, bir avuç demir tozu ve bir beyaz kağıt ele alalım... Demir tozlarını kağıdın üzerine koyalım. Mıknatısı alttan tutalım... Manyetik çekimle ve dalgalarla falan bu demir tozları gayet güzel bir şekil alacaktır... Küçükken oynadığım en güzel oyuncağımdı bu benim... İşte Mıknatıs, Kağıt, Demir Tozları burada yaptıkları bu güzel ve dengeli şekilleri "Düşünerek" oluşturmamışlardır. Yapıları bunu gerektirdiği için ve herhangi bir tercihleri olmadan ve bu tercihlerinin bilincinde olmadan gerçekleştirmişlerdir o güzel şekilleri... Benim tek yaptığım onların üçünü bir araya getirecek zekaya sahip olmamdır. Onların bu şekli meydana getireceklerini ise, önceki yaşantılarım sonucunda biliyordum, yordadım, anlamlandırdım ve sonucu tahmin ettim, yani düşündüm... Bir araya getirdim ve onlarda yapıları neyi gerektiriyorsa onu yaptılar... Hücreler, Atomlar, Moleküller, Proteinler aynen Mıknatıs ve Demir tozu gibi davranırlar... Bilgisayarlarda öyledir... Elektronik Akım düşünemez. Biz Bilgisayarı oluşturacak olan elektrotları yapıları gereğince ve gerektiği gibi bir araya getiririz. Bu yapıda birleşik halde bütüncül bir özellik sergiler... Sizin bilgisayarınızın Yazılımlarla çalışması, onların düşünebildiği anlamına gelmez. Bilgisayarın çalışması için bir işletim sistemine ihtiyaç var. Bunu kurduğunuzda o işletim sistemi belirli donanımları kabul eder, belirli yazılımları kabul eder. Windovs ile Linux'ün kabul ettikleri yazılımlar farklıdır. Windovs'un kabul etmediği bir Linux yazılımı, Linux yazılımının "Yanlış" olduğu anlamına gelmez... Eğer Windows düşünebiliyor olsaydı, Linux'un yazılımının da bir işe yaradığını anlayabilirdi... Anlamadı... Yapısı buna izin vermiyor... Kurulumun içeriği buna izin vermiyor... Aynı zamanda "Düşünme" ve "Zeka" şuna bağlıdır "Etki ve Tepki"... Yani bir Düşünmenin meydana gelebilmesi için "Etki"nin olması gerekir. Öğrenme süreci "Düşünmedir". Yani Biliş'tir. "Bilişsel Yaklaşım"cı Neisser şöyle diyor: Duyusal Girdinin dönüştürüldüğü, azaltıldığı, işlendiği, kaydedildiği, yeniden ele alındığı ve kullanıldığı süreçlerdir." Yani öğrenme bunun sonucunda oluşur. Bilgisayarların ise Duyguları yoktur ve öğrenemezler. Öğrenemedikleri için de Düşünemezler... Bu Bilgisayar konusu çok mantıksız bir konu ve insana benzetilebilecek en gereksiz ve mesnedsiz yapıdır. Hiç bir şekilde Beyine, öğrenmeye, insana örnek olarak gösterilemez... Çünkü Öğrenme ve Düşünme aynı zamanda bir "Etki-Tepki"dir. Bir bilgisayara vurduğunuzda, bağırdığınızda, bilgisayarı sevdiğinizde size tepki vermez... Mesela şöyle ele alalım G. H. Mead'a göre; insan dünyaya gelip ağladığında, aslında dış dünyadan aldığı etkiye bir tepki vermektedir. Daha sonra dış dünya bu ağlama(lar)ya bir tepki verir ve bu bebeğe etki eder, bebekte buna bir tepki verir, buda dış dünyaya etki eder, dış dünyada yine bebeğe bir tepki verir... Bu Etki-Tepki sonucunda "Düşünme" ce "Öğrenme" yetileri gelişir. Bilgisayarın, insana örnek gösterebilmeniz için, bilgisayarın "Kişisel" bilgiler üretebiliyor olması lazımdır. Ancak Winamp'ı hangi bilgisayarda açarsanız açın, aynı sürümü olduğu sürece, aynı şekilde çalışacaktır. Bir çok bilgisayarda Winamp'ı yükleyip çalıştırdım, bir tanesi bile "Ben bunu çalıştırmak istemiyorum bana başka bitane yükle, hem ben böyle yeni sürümleri sevmiyorum, bilmiyomusun ben gelenekçiyim, Klasik versiyonunu yükle bana, hem sen bana sordun mu müzik çalmak isteyip istemediğimi, niye yüklüyosun ki alla alla?" diye tepki vermedi... Öyleyse Bilgisayarın "İnsana Benzetilmesi" son derece mantıksız bir yaklaşım. İstediğiniz kadar bunu espriye yada ironiye dönüştürmeye çalışın, Elektrik akımı yada Bilgisayarlar düşünemezler... Hiç bir zamanda düşünemeyecekler... Ha siz onlara bir duygu, duyu, his kazandırabilirseniz, düşünmelerini sağlayabilirisiniz ileride belki ama bugün için bunun olması mümkün değil gibi görünüyor... Bunun için Will Smith'in "I Robot/Ben Robot" adlı filimini izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Hem orda sıkça tartıştığımız "Kalp" meselesine de çok güzel bir şekilde dokunuyor... Bence kesinlikle vekesinlikle izlemelisiniz... Ayrıca "Robocop" Filmi dahi çok güzel fikirler aktarır. Dikkat ederseniz Robocop'un bedeni robot ancak beyni canlı bir insan beynidir, ancak orada Kalp konusu işlenmez, duygular beyine ait bir süreç olarak betimlenir... Kısacası hiç bir yazılım "Düşünemez"... İnsanı İnsan yapan "Öğrenme" "Düşünme" "Zeka" "Duygu" "Anlamlandırma" "Hissetme" "Etki-Tepki" süreçleri bakımından ve hiç bir açıdan Bilgisayarın İnsana benzetilebilecek tek bir noktası dahi yoktur. O yüzden Düşünebilmesini akla getirmek dahi Psikoloji Biliminin ele Aldığı bu tespitlere Hakarettir... Bilimdışılıktır... Umarım Bilgisayar mevzusunu kapatabilmişimdir... "Maddenin (atom, hücre, elektrik akımı, bilgisayar) Düşün(eme)mesi" konusu kavrandıysa, kapandıysa ve aşılabildiyse asıl önemli konu olan "Beynin Düşünmesi" konusuna eğilirsek bence konu çok çok daha yararlı olur... Buna göre vereceğiniz cevaplardan sonra düşündüklerimi yazabilirim... Saygılarımla...
-
DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?
:clover: Anlamayan ben olayım Sayın Bilimselci, önemli değil... Ama şuna dikkatinizi çekmek istiyorum, hala "Madde" diyorsunuz... Oysa ben Madde'den bahsetmiyorum diyorum size... Yüz kerede ben yazsam, sizde bunu anlamayacaksınız sanıyorum. Siz Maddeden başka bir gerçekliği "Gerçek" olarak adlandırmayabilirsiniz ve tek gerçeği "Madde" olarak da adlandırabilirisiniz ancak bu sizin kendi Kişisel Gerçekliğinizdir... Yana bundan daha bir üst seviyede, Kalıbına dahil olduğunuz "Materyalist Felsefe"nin görüşüdür bu... Oysa bir tek Materyalizm yok... Bunları tekrar tekrar yazdık. Bilim Felsefesi ile karıştırdınız, onunda tanımını verdik... Ayrıca o yazı size değildi, konuyu anlamadan cevap yazabilen Sayın Evrenselin konu ile ilgisiz yazısını konu ile ilgili hale getirebilmek için ve konuyu özetleyebilmek için yazılmış bir yazıydı... Neyse, ithamlarınız için sağolun yinede... Nede olsa Evrensel Ahlaka sahip olan ben değilim. :P Diğer Felsefelerle ilgili söylediğiniz söylediğiniz şeylerin toplamı "Tek Meşru Gerçek Felsefenin Materyalizm Olduğu"dur... Bu konudaki tüm yazıların gerçekten belleğimde ve başka bir anlam çıkmıyor. Ben ne olduklarını açıkladıkça siz "Tanrı ile ilgili olan bağlarında" hepsini teker teker sildiniz ve tüm bilgileri Materyalizme yonttunuz. Bilim Felsefesi ve Materyalist Felsefe arasında kurduğunuz bağda, sadece "Bilim = Materyalizm" denklemini meşrulaştırmak için kurduğunuz bir denklem, zoraki bir düz mantık... Uydurma da diyebilirisiniz. Bilim Felsefesinin, Materyalist Felsefenin ve Bilim'in ne oldukları ayan beyan ortadadır... Bence siz 128 iletiyi değilde, Tüm Dünya Görüşlerini bir gözden geçirin isterseniz... Zira kendi kalıbınızdan öteye geçemiyorsunuz... İşte siz "bu"sunuz Sayın Bilimselci... Sizden başka hiç bir Felsefeyi "Meşru" görmemek... Suçlamak yada "Hata" ile itham etmek. Bu huyunuzun nereden geldiği de belli... Kendinizi kalıplarına sığdırdığınız insanlardan tıpatıp almışsınız, kendi gerçeklerinizi oluşturamamışsınız... Sizin verdiğiniz isimler neye benziyor biliyor musunuz? İnançlıların, size "İslam"ın gerçek olduğunu anlatmak isterken şöyle bir yönteme başvurmalarına; Bir İslam Din Adamının, İslamın gerçek olduğuyla ilgili bir söylemini size getirmelerine... Sizde aynısını yapıyorsunuz... Sizin ve diğer Ateist arkadaşların tüm yöntemleri ve davranışları, yadsıdığınız Müslümanların yaptıklarının aynısı... Tek fark; onlar inanıyor, siz inanmıyorsunuz... Yöntem, Kimlik ve Kişilikler aynı... İthamlarınız bile aynı birbirinize... Bana "Materyalizm"in geçek olduğunu söylerken, yine "Materyalist" insanların görüşlerini getiriyorsunuz. Ya zaten o adamlarda sizin gibi, Materyalizmden başka bir gerçekliği kabul etmiyorlar ki, suçluyorlar... Daha neden onların görüşlerini getiriyorsunuz... Bakın çok kaba bir araştırma yaptım net'te, ve Sayın Evrensel'in "Alaycı" bir tavırla kaynak gösterdiği "EkşiSözlük"ten, kaynak gösterdiğiniz "Orhan Hançerlioğlu" ile ilgili bir entry... Size ve Sayın Evrensel'e ne kadar benziyor, dikkat edin... Bu arada George Politzer'i de işlemiş olduk özetçe... Ayrıca "Evrensel Ahlak"tan bahseden "Siz"e şunu hatırlatmak gerekir, "Guruplaşma"ya karşı olduğunu söylemiştiniz ama, gördüğüm kadarıyla kendinizi "Kalıbına" sığmaya zorladığınız kimseler; Mason... Yani "Guruplşamanın" dik alasının fevkaladesinin fevkinde olan insanlar... Sanırım Çelişkinizi görebildiniz... Bundan ziyade, şuna takılıyorum, bu kimselerin şu huyları çok göze batıyor: -Sadece kendilerini Meşru görmeleri... -Sadece kendilerini Aydın görmeleri... -Sadece kendi guruplaşmalarını "Meşru" ve "Zorunlu" görmeleri... -Ahlak Değerlerine; Sadece kendilerinin sahip olduklarını düşünmeleri... -Gerçek Bilgiye; Sadece kendilerinin sahip olduklarını düşünmeleri... -Tek Akıllının; Sadece kendileri olduklarını düşünmeleri... -Tek Bilim Yapabilenin; Sadece kendilerinin olduklarını düşünmeleri... -Kendilerinden başka herkesi; Emperyalist olarak adlandırmaları... -... -... -... Ekşi sözlük gerçekten yararlı bir kaynakmış... Ama merak etmeyin, Orhan Hançerlioğlu'nun bir iki kitabını buldum Örütbağ/İnternet'ten be okumaya başladım... Daha ilk başlarda bile başlıyor... Tamam, doğru tespitleri yok değil, hakkını vermek lazım ama sizi çok güzel anlatıyor... Yada siz onun anlattıklarını uymaya çalışıyorsunuz da diyebiliriz... Neyse, kendimiz olmamız dileğiyle Sayın Bilimselci... Saygılarımla...
-
Gökler ve yeryüzü
Yani "bir başlangıç" ile yaklaşılmıyor... Çok güzel anlamlandırmışsınız ancak emin olmam gerekiyor... Çok sağolun, yararlı oldu bana...
-
Gökler ve yeryüzü
Tebrikler Sayın Rastlantı Arkadaşım... Ne zamandan beri aklımı kurcalayan sorudur bu benim: Acaba Türkler Tanrı'nın Yaratıldığına mı inanıyordu, yoksa bunun başka bir anlamı mı var, biz yanlış anlıyoruz...? Hala bulamadım cevabını... Arıyorum ama bir ipucu da yok... Tuhaf... Size anımsattığı bir şey varsa paylaşmanızı isterim doğrusu... Saygılarımla...
-
Keşke Tanrı Olsa İdi
Çünkü Kur'an Siyasi bir Manifesto, Hukuk Kitabı yada Anayasa değildir. Manevi bir dünyayı niteler... O kimselerin Zalimlikleri de "Kendilerine" yaptıkları zulümden dolayıdır. Bakın Şöyle bir tanımlama var: Ondan geldik ve O'na Döneceğiz... Her varlık "Tanrı"ya ulaşmayı amaçlar. Ulaşamayanlar yani kendilerine yönelmeyenler ise kendilerine zulmederler. İnsanın kendine zulmetmeye hakkı var mıdır peki? Onu insanın kendisi tespit eder... O yüzden insan kendi yaptıklarından sorumludur zaten... Ancak o taşıdığı "Hakk" aynı zamanda O... Yani kişi kendi kendisini hesaba çekecek gibi di mi?... Neyse derin mevzuu bu, tasavvufa giriyor... Ama öz olarak böyle... Saygılarımla...
-
CENNETTEKİLER VE CEHENNEMDEKİLER...?
İnkar etmenin manasını söyledim... O açıdan ele alıyorum ben... Sorunuz benim söylediğimi nitelemiyor... Saygılarımla...
-
Gökler ve yeryüzü
Benimde tek isteğim zaten dinin Hurafelerden arındırılması, tabi son aşama dediğiniz gibi olur mu bilemem. Sonuçta inanmak isteyen insan inanır... Yasaklanamaz... Ancak şu Televizyonlardaki Dini programlar, Siyaset hakkında falan belki biraz haksızsınız diye düşünüyorum. Çünkü zaten Siyaset Dini kullanır, din siyaseti değil... Televizyonlarki Programlara gelince, orada sorulan mantıksız soruları ve verilen Doğmatik vecapları tespit edin; insanlara Salazar'ın 3F'sinin uygulandığından başka bir şey göremeyeceksiniz... Yani onlar Din'den kaynaklanmıyor, bazı kimselerin güdümlerinden kaynaklanıyor... Saygılarımla...
-
Çelişkiler...
Hımm... Konu bayağı bir ilerlemiş... Bana yöneltilen soruları cevaplamak isterim öncelikle: Öncelikle zaten "İnançlar"dan bahsediyoruz... Ve inançlar tartışılabilir... Siz benim Tanrı anlayışımı mutlaka ki sorgulaycaksınız, tabi eğer öyle bir ihtiyaç hissediyorsanız. Yada başkaları sizin inancınızı sorgular... Ben sadece diyorum ki; benim söylediğim şey benim "Kendi Gerçekliğim". Hissediyorum ama bunu size hissettiremem, gösteremem. Bu da inancı "Kişisel" kılıyor... Bir çok kişi hissettiğini söyleyince de ortak paydanız oluyor... Çok basit... Var oluşçu olmasına rağmen "İnsancıl Yaklaşım" bile "Kişisel Algı Farklılıkları"nın olduğunu kabul eder. Aynı zamanda "İnsancıl" da olarak, bu kişisel farklılıklara saygı duyabilirisiniz mesela... Bunlar Bilimsel Bilgiler değildir Sayın BrainSlapper... Görünenler nitelenmiş sadece... Görünmeyenlerde bunlara dayanılarak nitelenmiş... Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok bunu... "Ene'l Hakk" görüşünü biliyorsunuz (bildiğinizi söylüyorsunuz en azından)... O gösterilen olayların yada günlük bilgilerin hepsinin nedeninin Tanrı'ya bağlanması, herşeyin özünde Tanrı'nın olduğu bilgisinden ileri gelir. Renkli Don giyilmesine dair bir ayet hatırlamıyorum ancak Kur'an-daki kimi bilgiler, yada kimileri yasa diyor, o günkü Arapları ıslah etmek için belirtilmiştir ve öğütlenmiştir. Siz bu öğütlerden daha ilerideyseniz, almamanız Müslüman olmanıza engel değildir. Mesela Kur'an-da geçiyor diye Köleliği almakla Türkler çok büyük hata yapmışlardır. Yada Türklerde Kadın-Erkek eşitken ve TekEşlilik varken Arapları Islah edici bilgileri "Müslümanlığın Olmazsa Olmazı" olarak kabul etmek mantıksızlıktır. Tanrı insanların kalplerindekinin önemli olduğunu söylüyor... İslam'ın "Evrensellik" iddiası da bu açıdandır. O yasaları almamakta Kur'an-ı reddetmek değildir. Ayrımını iyi yapabilmek gerekir... İnsanları 1400yıl öncesinin Arapları Islah edici yasalarına bağlamaya çalışmak ve İslam'ı bunlardan ibaret görmek mantıksızlık... Vahhabiler nasıl ki hala o kuralları aşamıyorlarsa, İslam'ı bunlardan ibaret gören Müslümanlar ve İnanmayanlarda hala aşamıyor bunları, 1400yıl öncesine takılıp kalınmış her iki tarafça... Asıl nokta ise hala Kur'an-ı okuduklarını ve buna izdüşümle anladıklarını iddia edebiliyorlar... Araplar Türkleri kendi güdümlerine sokabilmek ve Yönetimi Eleştirilemez Kılmak için bu tür dayatmaları sunmuşladır... İslam'ın amacı "Islah"tır ve öncelikle indiği toplum Islah edilmiştir. Daha iyi ve ileri düzeyde bir yapıya ve kurallara sahip toplumlara uygulanamaz... O zaman "Islah" olmaz... Bunun manasını açıklamaya çalışmıştım hatırlıyorsunuz. Ama belli ki hala bir yere varamayacağız bu konuda... Bilimsel olmayan bir kitapta "Bilimsel Bilgi" bulunamaz. Bilimsel Bilgi içeriyorsa o kitap Bilim Kitabıdır... Kur'an-ın verdiği bilgiler "Ölüçülüp-Tartılan" yada teorilere göre şekillenmiş veya deneylerle ispat edilmiş bilgiler değildir. O yüzden Bilim Kitabı değildir ve Bilimsel Bilgi içermez... Tanımlamalarınızı tam anlamlı olarak yapmanızı tavsiye ederim, yoksa yanlış anlaşılabilirsiniz Sayın Tarafsız Arkadaşım... Kur'andaki bilgiler Sezgiseldir, Manevidir... Maddi değildir... Bakın, bu yine Manevi bir anlamı niteliyor. Tanrı diyor ki: Her Canlı Şeyi Sudan Yarattık... Tasavvufta şöyle bir niteleme vardır: İnsan "Su"dur, Su "Nur"dur, Nur "Hakk"tır... O arşın yada kırallığın "Su Üstünde Olması" bunu nitelemektedir. Bilimsel yada Maddi bir tespit değil, Manevi bir betimlemedir. Soyut kavramlar bu çekilde anlatılmıştırlar, somutlaştırılmıştırlar. Yaşamın özü nitelenmiş, Özdeki "Hakk" nitelenmiş... Tebrikler... Bakın Nesnel olunca, tarafsız ve önyargısız bakınca ne kadar Gerçek tesbitlerde bulunabiliyoruz öyle değil mi? Keşke Haksöz'kenden beridir tüm tesbitleriniz böyle Nesnel olsaydı... Sanırım bu açıdan İlk ve Tek örnek olarak bu tesbitiniz Güncellenmeye layık hakkatende... Bence imzanıza koyun... Bu o İlahi Sistemi/Maneviyatı ne kadar anladığınıza bağlı... Değil mi? Tevrat "Elohim" der... "Tanrı'nın Ruhu'nun Suların Üzerinde Dalgalanması" Manevi bir tanımlamadır. Suya bakıldığında Tanrı'nın görülmesini ifade eder. Tanrı'nın Resminin yada kendisinin görünmesini ifade etmez bu anlayış... Gerçeği görebilmeyi ifade ediyor. Yani Siz suya bakıyorsunuz ancak Özünde "Tanrı"nın olduğunu biliyorsunuz. Herşey Tanrı'dan ibaret geliyor size... Matrix'te Neo herşeye bakıyordu ve herşey ona sayılardan yada programlama dillerinden ibaret görünüyordu... Bu anlamı niteliyor. Zaten Matrix, Kabbala'yı çok güzel bir şekilde anlatmıştır... Saygılarımla...
-
DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?
Doğmatizmin, Metafiziğin, İnsanları Yönlendirmede neyin nasıl kılıf olup olmadığının (Vatandaşlık, Din, Millet Bağları), Hiç bir Metafizikçinin Bilimi kabullenemeyeceğini ve Metafiziği, Dinlerin yönlendirmesinin ne olup olmadığını daha önce tartıştık... Bu bir yana... "Emperyalizm'in Ekonomik Kavgalarını Haklı Kılmak İçin..." gibi bir cümle kurmuşsunuz, ilk defa duydum bunu sizden ve keşke daha önce anlamlı kılabilseydiniz bunu... Bende bunu diyorum işte; Dinler Kullanılmıştır... Ancak bir tek Din değil insanları bu şekilde yapan... Fransa'da Milliyetçilik "Aynı Dile Mensub Olmak" anlamında çıkmıştır ve bu örüntüde akım meydana gelmiştir. Öyleyse insanlar Dillerini de konuşmamalı, çünkü çok müsait... Almanya'nın Milliyetçiliği ise "Irki" olarak şekillenmiştir, menşei'ye dayanır. Öyleyse insanlar atalarını da reddetmeli, çünkü bu da müsait... ABD'nin Milliyetçiliği, sanki Pagan Avrupası gibi "Vatandaşlığa" ayanır, ancak haksızda olsa ABD Irak işgalinde halkı arkadaşında, öyleyse bu da reddedilmeli, çünkü bu da çok müsait... Türkiye Cumhuriyeti "Türkiyede Yaşayan Herkes Türk'tür" Felsefesi ile kuruldu ancak biliyorsunuz bugün üzerimizde oynanan oyunlar bellidir, yani halklar arasında Düşmanlık yaratıyor, öyleyse bu da terk edilmelidir. Çeçenlerin mücadeleleri bellidir, "Özgürlük" istiyorlar ve Ruslarla aralarında Savaş var, öyleyse bundan da vargeçilmelidir, çünkü insanları karşı karşıya getirmeye çok müsait... Kıbrıs'taki Türk Ordusu'na işgalci gözü ile bakılıyor, yani o da çok müsait demek ki, öyleyse geri çekilmeliyiz, orduyu topyekün geri çekmeliyiz... Gandhi "Pasif Direniş" yaptı ancak yine de İngilizlerler aralarındaki Mücadele bitmedi, İngilizler sonuna kadar sömürdüler, öyleyse Gandhi'de vazgeçmeliydi, çünkü İngilizlerle aralarında husumet yaratmaya müsaitti düşünceleri... vs vs vs... Ne derseniz deyin... Tarih bir Bilimdir ve tespitleri tamamen ortadadır... Bence biraz İbn-i Haldun'a bakın, kaç yüzyıl öncesinde tespit etmiş bunları, Sosyolojinin babasıdır. Yada Makyevel'in görüşlerine bakın... Hatta "Pragmatizm/Faydacılık" diye bir Felsefede var, son derece Bilimseldir... İnceleyin onuda bir... Dinler savaşa sürüklememiştir hiç bir zaman, tüm duygular gibi o da sömürülmüştür... Gayet Açık ve Net... Aksini iddia edemezsiniz... Bundan başka daha önceleri "Yaratıcıyı Bilimle Açıklamaya Çalışanlar Hatalıdır" derken, şimdi de "Mantıkla Açıklamaya Çalışanlar Hatalıdır" demişsiniz... Yani rüzgar nereden eserse oraya... Yani kim ne yaparsa yapsın tek "Meşru" sizsiniz... Bir Felsefeyi "Tek Doğru" addetmek "Doğmatik" bir görüştür... İstediği kadar Bilim'e dayansın o görüş... Diğerleri de Bilim'e dayanıyor çünkü, gösterdik... Siz "İnsanların Algılamadaki Farklılıklarını"da reddetmiştiniz, ancak yine Materyalist yada Varoluşçu bir Yaklaşım daha var "İnsancıl Yaklaşım". Son derece Bilimseldir ve ne hikmetse söylediklerimden farklı bir şey söylemez... Sizde Varoluşçuydunuz değil mi? Anlıyorum, çok çok iyi anlıyorum... Anlaşılan Materyalizm'den başka bir Felsefeye eğilmemişsiniz... Herneyse, uzatmaya gerek yok, görünen köy kılavuz istemiyor. Sadece son bir şeye daha değinmek istiyorum, tüm düşüncelerinizi bu sefer de "Bilim Felsefesi" olarak sunmuşsunuz. Yani "Materyalizm"in "Kalıplılığını" artık kavradınız ve artık buna yöneldiniz. Anlaşılan bunuda öğretmek gerekecek... En basitinden Vikipedi : Bilim Felsefesi'nden bir kaç alıntı ve linke giripte okuyabilirsiniz: Yani sizin yukardaki iletinizde "Bilimsel Felsefe" deyip deyip tutturduğunuz şey, aslında "Materyalizm"... Herşeyebu açıdan bakabiliyorsunuz ve herşeyi bu açıdan niteliyorsunuz. Oysa o bilgiler kendilerini ortaya koyabiliyor ve size gerek kalmıyor. Dolayısıyla iletiniz okuyan arkadaşlara "Bilgi Edinme" adına tavsiyemdir; "Bilim Felsefesi" yazılı yerleri "Materyalizm" diye okuyun. Zira arkadaşımız yanlış yordamış... "Bilim"in Felsefelerden ayrılmış olduğunu ve Matematiğe öykünerek dahada bağımsızlaştığını söylemiştim zaten... Ayrıca Felsefelerin ise "Bilim"e muhtaç olduğunu söylemiştim... Bu Bilimsel tespitleri sizin yapmanız gerekiyordu bir "Bilimselci" olarak, bir inançlı olarak benim değil... Ancak neyse ki İnançlı olmak, Bilim'e İnanmamayı ve Benimsememeyi gerektirmiyor... Ortaya tek bir sonuç çıkıyor: Bilim Felsefesi, Bilim'in yöntemini, amacını, eğilimini anlamaya çalışan ve diğer bir önceki iletilerimden birinde söylediğim gibi "Bilim'in bir adım ileri atmasını sağlayan" bir Felsefedir. Çünkü Bilim sadece ve sadece ortaya koyar... Bunları Felsefeler Anlamlandırır ve o da kendilerine göre yine... Yani Bilim'in verilerini anlamlı kılmakta Görecelidir... Bu yüzen Bilimden kaynağını alan hiç bir Felsefeyi "Tanrı ile bağ kurmaya çalışıyor" diyerek yadsıyamazsınız... Yine görülüyor ki, yukarıda "Bilim Felsefesi"ne ait olduğunu söylediğiniz şeyler "Materyalizm"in yordamlarıdır, Bilim Felsefesinin değil... Ayrıca "Bilim'in Felsefelerin bir ürünü" olduğunu ancak artık onlardan "Bağımsızlaştığını" açık açık söylemiştim... Ne kadar ironik değil mi? Materyalizm'in bir "Kalıp" olduğunu anladığınız gibi, "Bilim Felsefesi"nin ne olduğunu da anlayacaksınız Sevgili Bilimselci: Bilim Felsefesi 1 Bilim Felsefesi 2 Bilim Felsefesi 3 Gördüğünüz gibi, Matematik hakkındaki yargılarım son derece gerçekçi ve yerinde... Yani size şöyle anlamlandırayım madem ki: Konusuna giren yani Görebildiği, Tutabildiği, Dokunabildiği yani Algılayabildiği gerçekliğin yasalarını bulmak ve bu Maddi gerçeklikte meydana gelen olayları açıklamak Bilim'in görevidir der "Bilim Felsefesi" yani bir bakıma Agnostisttir. Çünkü Algılamadığı alan hakkında tek bir görüş ve bilgi dahi veremez. Çünk kaynaklardan göreceğiniz üzere "Bilim" değerlendirmez, sadece ölçer... Somut verileri ortaya koyar... Bundan fazlasını yapmaz... Değerlendiren, yordayan, yorumlayan, açıklamaya çalışan ve Bilim'e muhtaç olan Felsefelerdir... Yani olayları gerçekleşmeden önce tahminden bulunmak, yani Matematikleşmek... Kontrol altına almak... Kesin ve herhangi bir manaya çekilemez, açık ve net veriler sunmak... Yani var olan Maddi gerçekliği ortaya koymak... Yani Kontrole ulaşmak... Yani Felsefeden bağımsız olmak... Bir dile ihtiyaç duymamak, kendi kendini anlatabilmek... Metafizikle bu yüzden ayrıldığını size söylemiştim, ancak onu da yordayamayıp siz tamamen alakasız bir tespitte bulunmuştunuz... Ama göreceksiniz, merak etmeyin... Şimdiye kadar, biliyorsunuz ki bundan farklı bir şey söylemedim. İnançların Bilim'e karışamayacağını ve bu anlamda "Deist" olunması gerektiğini çok kez belirttim. Ve görüyorsunuz ki yanılmıyorum... İnançlı olmak "Bilim'i ve Verilerini" kabul etmeye, anlamlı kılmaya ve Tanrı'nın varlığına inanmaya kesinlikle engel değil. Buna yorum dahi yapmıyorum Sayın Bilimselci... Kimlerin Hoşgörülü olduğu yani Kimlerin "Evrensel ve Bilimsel Ahlaka" sahip oldukları çok açık bir şekilde ortada... Bilimselci; Bilimsel Ahlak Ne kadar ironik... Bir inançlı olarak benim olmam gerektiğini düşündüğünüz yerdesiniz şu an; Doğmatizmin, Önyargının, Kalıplaşmanın, Kendi olamamanın, Bilimsel olamamanın, Bilim olamamanın doruğundasınız bilmem farkında mısınız?... Oysa ben kendimim... Kimsenin kalıbında değilim... İçsel ve Dışsal gerçekliklerimi reddetmiyorum ve birbirleriyle anlamlı kılabiliyorum... Bundan sonra cevap vermenize gerek dahi yoktur Sayın Bilimselci... Makaleleri okurken, şunu göz önünde bulundurun derim; -Ön yargılarınızı, ön kabullerinizi ve içinde bulunduğunuz Kalıbı bir kenara atın... -Materyalizm ile İnanç'ın, Bilim ile Felsefe'nin (Materyalizm, Agnostisizm, Panteizm, Panenteizm, Deizm ve birde bugün öğrendik Pragmatizm) anlamlarını, farklarını, kavramlarının farklarını iyi öğrenin ve aklınızda tutun... -İlla ki bir Kalıba sığmak zorunda olmadığınızın, öncelikle Kendiniz olmanız gerektiğinin farkına varın... -Tek Meşru'nun siz olamayacağınızın farkına varın... Kalıcı bir etki bırakabildiysem ne mutlu bana... Saygılarımla Sayın Bilimselci... Saygılarımla...
-
DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?
Aman Yarabbim, başımıza taş yağacak :P ... peh peh peh... İlla ki "Depremleri Tanrı İnsanları Cezalandırmak İçin Yaratıyor" dediğimde beni meşru kabul etcekler... Yada illa ki senin olmadığını söylediğimde... Ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranamıyoruz zaten... 99yaşınıza rağmen bu kadar mesnedsiz bir yazı mı yazabildiniz? Doğmatik olsaydım daha mı takdir toplayacaktım gözünüzde? Bu yazı yerine, tespitlerimi çürütseydiniz daha yerinde olurdu... İlla ki kafanızda yarattığınız bir kefeye uymak mı gerekiyor? İnsanlar inandıklarını söylememeli mi? "İnsanlar Birbirlerini Din Yüzünden Öldürürler" dendi, açıklamaya çalıştım bir Tarihçi olarak ve Tarih Biliminin tespitlerine uygun olarak... "Savaşların nedeni Ekonomik ve Sosyal nedenlerdir, çıkarlardır" dedim, bunu Bilim söylüyor, ispatladım... Ama kıramadınız bu önyargınızı, hemde Bilim'i savunduğunuzu iddia ederek... Kalıplaşmışsınız... "Din'in Bilimsel Olmadığını" söyledim, "Bilimsel veriler içermez" dedim... "İçerir" diyen Müslümanlara ve hatta ayetleri kanıtlamaya, yordamaya çalışan Müslümanlara karşı çıktığınız gibi, bu seferde bana karşı çıktınız... Niye? Çünkü işinize öyle geldi... "Yok yok Bilimde yapar, Fizikte yapar" dediniz... Yoksa bana da mı en baştan "Bu Adam Yanlış" diyerek yaklaşıyorsunuz? "Bilim'in; Dini Algılamadığını, İncelemediğini, Ele Almadığını; Dinin Soyut Kavramlarını Umursamadığını" söyledim, Allah'ı Bilim ile açıklamaya çalışan Müslümanlara karşı çıktığınız gibi, bu sefer yine bana karşı çıktınız, sadece gülüyorum... "İnanç Bireyseldir. Kerkes Tanrı'yı Farklı Algılar, Kimin Neye İnandığı Önemli Değil Bu Yüzden; Önemli Olan İnsan Olmak" dedim, Ümmetçilere, insanları İnançlı/İnançsız ayrımına tutan öğretilere karşı çıktığınız gibi bana da karşı çıktınız, tuhaftır... Tuhaftır ki "İnançlıları" "Ümmetçilikle" suçlarken, İnançsızlarda kendi arasında bir ümmet oluyor... Her iki tarafa ait olmayan da benim gibi oluyor... İkisinden biri olmak şart yani... İnsan olmak en sonlarda... Hemde bunu "Ahlak"ı savunduğunuzu söyleyerek sizler yapıyorsunuz... Ciddi olun, buradaki hiç bir inançlıya "İnsan" olarak yaklaştınız mı? Hayır... Oysa yukarıda söylediğin niteleme, psikolojideki "İnsancıl Yaklaşım"ın nitelemesidir... "İnsanlar Herşeyi Farklı Farklı Algılar"... Ve bu yaklaşım Varoluşçudur, Materyalisttir, Bilimseldir. Ancak buna rağmen arkadaşımız, diğer bir tartışmamızda benim bu söylediğimi "Yadsıdı", "Olamaz" dedi ve sonuna kadar da cebelleşti... Oysa ki bu da kendi inandığı Bilimsel değerin bir yargısıdır... İletileriniz her zaman sizi ele verir, unutmayın... "Bilim Tanrı'yı Açıklamaz, Açıklama Gayretine Girmez/Giremez Çünkü Algılamaz; Ayrı Dünyaların İnsanlarıdır" dedim, İkisini aynı dünyada niteleyenlere karşı çıktığınız gibi, buna da karşı çıktınız... "Din Sadece İnançtır, Kişinin Huzurlu Olmasıdır Önemli Olan, İnsan Ateistte Olabilir, İnançlı da... Normaldir" dedim, "Torpilci" olduğunu iddia ettiklerinize karşı çıktığınız gibi buna da karşı çıktınız, kendinize ve inançsızlara Torpil yaptınız... bilmem ki ne desem... "Bilimlerin, Materyalizm'den Doğduğunu Ancak Uzun Yıllar Önce Felsefelerden Bağımsız Olma Çabasına Girdiğini, Felsefelerden Bağımsızlaştığını, Kendi Yasalarını Koyduğunu, Feslefeler Bilim'i Kendilerine Mal Etselerde, İnançlar Bilim'i Kendilerine Mal Etselerde Bilim'in Onları Amaç Edinmediğini ve Bu Yönüyle Matematiğin Özgürlüğüne Öykündüğünü" -Bilimlerin Sınıflandırılmasına- dayanarak, ki bu sınıflandırmayı ne yazık ki ben yapmadım, açıkladım... Ama ne siz ne de arkadaşlarım kendi Materyalist Kalıbınızdan çıkamadınız... "Felsefe Bilimlerin Toplamıdır" dendi, aksini söylemedim, tek bir Fark olarak Felsefelerin bir "Tanrı" anlayışına değindiklerini (Var-Bilinemez-Yok) ortaya koydum, "Metafizik Hariç Diğer Felsefeler Bilimseldir" dendi, Bilimsel olan Felsefelerin (Agnostisizm, Panteizm, Deizm, Panenteizm) "Tanrı" (Var, Bilinemez, Maddenin Özüdür) anlayışlarını da ortaya koydum, bu sefer yine kabullenilmedi ve hatta bunlar geçiştirildi... Ama siz yine buna karşı çıktınız... Hemde Deizm'in Bilim'in Kilisenin hakimiyetinden özgürleşmesini sağladığını önceki yazılarımda ortaya koyduğum ve Deizm'in bu manada Bilim'e en çok katkısı olan Felsefe olduğunu belirttiğim halde... Deizm'de bir Tanrı mevcuttur, biliyorsunuz... Ama ne yazık ki, işinize geldiği gibi yani kalıbınıza sığdığı gibi algıladınız yine, sizden başka meşru görmediniz kimseyi... "Tanrı'yı Bilim İle Açıklamaya Çalışmak Mantıksızlık" dedim, açıklamaya çalışanları küçümsediniz ve nasıl bir tezattır ki beni de küçümsediniz... En önemlisi "Ben Hiç Bir Dini Savunamam, Dinler Ortadadır ve Savunulmaya İhtiyaçları Yoktur, Ben Sadece Ne Anlıyorsam Onu Savunabilirim Ancak" dedim ve "Doğmatiklere" karşı çıktığınız gibi buna da karşı çıktınız, e insaf yani... Bunlar bir yana "Kimsenin İnancı Beni İlgilendirmez, İnsandır Önemli Olan" dedim HER YAZIMDA... Ama siz Beni İnancıma göre yargıladınız... Söyleyin Sayın Evrensel o kadar sempatiksiniz, bu kadar da Dürüst müsünüz? Aksini mi söyleseydim Sayın Evrensel? Yanlış mı söylediklerim? İnanmadıklarımı mı savunsaydım? Başkalarının oluşturduğu kalıplara mı sığdırsaydım kendimi sizin gibi? İnandığım Tanrı "Benliğinizi Aşın" diyor, Kalıplarınızı kırın... Kendiniz olun diyor... Kendim olmasamıydım... İlla ki üzerimde bir etiket olması mı gerekiyor? Sizi siz yapan Ateizm yada Agnostisizm mi, yoksa kendiniz misiniz sizi siz yapan? Ateizm yada Agnostisizm sizi siz yaptıktan sonra "Ben Evrensel"im diyebiliyorsunuz öyle mi? Oysa ben Kendim olduktan sonra "Müslümanım" diyebildim. Başkasına öykünmedim, kendime yöneldim... Bencillik değil bu... Öz... Aksini söyledim mi hiç Sayın Evrensel? Bundan farklı bir şey söyledim mi? Hala neye yoruyorsunuz söylediklerimi? Bilim; Gördüğüne, Algıladığına, Araştırabildiğine inanır demedim mi hep? Hala neyi anlatmaya çalışıyorsunuz? Sırf yazmış olmak için mi yazdınız... Bunları ben defalarca anlatmadım mı? Bilim Algılamadığı, görmediği, bilmediği, hissetmediği için "İnançları Nitelemez, Niteleyemez..." demedim mi? "Tanrı"yı yok sayan "Materyalizm'dir... Ve tek Felsefe "Materyalizm" değildir... Diğer Felsefeler Bilim'i nasıl niteliyor ona bakın... Tanrı'yı nasıl niteliyor ona da bakın... Bilim'in sonuçlarını kullanarak "Tanrı Yoktur" yada "Vardır" diyen "Felsefeler"dir. Yani İnsanlardır... Kişilerdir... Bilgiyi Yorumlayan Kimselerdir... Yani Sizsiniz... Oysa Bilim'in amaçladığı şey, zaten maddece var olanı iyice açığa vurmaktır, yorumlamak Felsefenin işidir... Bilim Ölçer, Felsefeler Değerlendirir... Bunun özeti budur... Gidip zaten Materyalist olan kimseleri örnek vermemelisiniz... Kendiniz olmalısınız... Bilim'in Tanrı ile ilgili, Ruh ile ilgili tek bir araştırması dahi yoktur ve olamaz... Her Felsefeye "Bilimseldir" diyeceksiniz, Bilimsel Felsefelerin "Tanrı" anlayışlarını ortaya koyunca da "Onlar Tanrı İle Bağ Kurmaya Çalışıyor" diyeceksiniz ve reddeceksiniz, sonra da "Ahlakı" kendinize mal edip oturacaksınız... Ooldu... Başka? Daha ne kadar işinize geldiği gibi anlayacaksınız herşeyi? Oysa size Tanrı'yı ispatlamaya çalışmadım hiç bir zaman ve çalışamazdım... "Niye inanmıyorsunuz?" diye hesabını da sormadım ve soramazdım... İnançlarınızı yargılamadım hiç ve yargılayamazdım... Bilgilerinizi küçümsemedim ve küçümseyemezdim... Saygı duydum ve duymam gerekliydi... Siz ne yaptınız? Saygı duydunuz mu? Ben görmedim, göremedim... Yazık!!! Hala da göremiyorum... Kara Mizah... Türkçesi: "Gülerim Ağlanacak Halime..." diyorsun yani!!! Sayın Evrensel, bence siz kibiriniz bir yana bırakın... Ben Metafizikçi değilim... Metafizik Bilim'e inanmaz... Ben inanırım... Kur'an tek başına değildir... Dediğiniz gibi İnanç "Metafizik Değildir" zaten... Anlamlandıramıyorsunuz... Tek bir kelimemi dahi anlamamışsınız... Şu yazınız çok boş ve mesnedsiz olmuş... Sadece yazmışsınız, o kadar... Yalnızca konuşmuş olmak için... "Burda Evrensel Var, Bakın Bakın Ahanda Burada Ya İşte Bakın..." demek için... Ben Ateistliği çoktan geçtim... Yeniden Ateist olursam hiç şaşmayın ki, göstermekten de utanmam... Ne olduğumdan utanacak bir insan değilimdir... Başka insanlar gibi "Sahtecilik"te oynamam... Dindarlara yada Ateistlere yaranmak gibi bir kaygımda yoktur... Ben sadece nasıl anlıyorsam, onu söylüyorum... Çokta söyledim; belki aklım ermiyor, belki yanlış anlıyorum, belki kafayı bile sıyırdım ama hissettiğim şeylere hissetmiyorum diyemem... İçimden geliyor, yadsısa mıydım? Bunu psikolojik bir takım açıklamalarla yordayacaksınız, biliyorum ama merak etmeyin Psikoloji ile ilgiliyim ve kavramları gayet iyi bildiğimi düşünüyorum... Ayrıca ben Metanet göstermiyorum, yazmaktan sıkılmam ve bildiklerimi yazma hoşuma gidiyor... Entellektüellik zerre kadar umrumda değil... Sizden yada Ateist arkadaşlardan cevap almak gibi bir kaygımda yok, kuruntumda yok... İsterseniz hiç cevap yazmayın, sizin güzel tercihinize kalmış... Yazdıklarımın hiç bir değeri de olmayabilir, benim için değerliler ve bu bana yeterli... Başkasının ne dediği de umrumda değil, çünkü bana onlar anlamlı kılmıyor dünyayı, ben kendim anlamlandırıyorum... Ben sadece inandıklarımı yazıyorum, size batabilir, bilmiyorum... Hep söyledim, kimsenin inanmasını beklemiyorum, kimsenin ciddiye almasını beklemiyorum, kimsenin benimsemesini beklemiyorum, kim ne der umursamıyorum... Ben nasıl anlıyorsam, neyden ne anlıyorsam onu yazıyorum... Yalnız şunu söylemek isterim, keşke sizde biraz daha Kendiniz olabilseydiniz... "Siz" yani "Ateistler"... "Biz" yani "İnançlılar"... İşte ben bu ayrımdan nefret ediyorum Sayın Evrensel... Bizi Biz yapan İnsan olmamız... Yok böyle Siz/Biz ayrımı... İnsansınız, İnsanız... Gruplaşmak mı? İnsanları Ayırmak mı İnançlı İnançsız diye? İslam'ın bu ayrımı yaptığını söylediniz değil mi? Siz yukarıda ne yaptınız Sayın Evrensel? Aynı ayrımı yapmadınız mı? Ateist arkadaşlar sizden izin mi alıyor yoksa yazmak için? Kimsenin yazması umrumda değil ancak siz mi izin veriyorsunuz yazacakları zaman? İbareniz "Gruplaşmanın" dik alası değil mi? "ÖnGörü" meselesindeki tartışmamızı da "Kişiselleştirdiğimi" iddia edip orada bırakmıştınız, oysa ben sizin Müslümanlara yaptığınız ithamların aynısını yaptığınızı göstermek istemiştim... Burada da muhtemelen aynısını yapcaksınız, kestirip atacaksınız... Cevap vermeniz umrumda değil ve vermeyin de zaten... Hayat felsefesini bir yana bırakın, Dünya Görüşünü bir yana bırakın, İnançlı olup olmamayı bir yana bırakın ve bunların çelişkilerini bir yana bırakın... Kimlik olarak çelişkide iseniz verecek net bir cevabınız pekte yok zaten... Çelişkileriniz tüm iletilerinizde açıktır... Merak ediyorum Sayın Evrensel, bu "Yalnız Kalmak" korkusu, yazdıklarınızın desteklenip desteklenmediğini aratışmaya, sorup soruşturmaya itiyor mu sizi? Anladığım kadarıyla Kitle Psikolojisine sahipsiniz, onaylanmanız gerekiyor mu? Hala Kendiniz olmadınız mı? Oysa görüyorsunuz, demiştik iletilerimde; "Beni Müslüman Olarak Değil, İnsan Olarak Tanımlayın"... Sizin için birşeyler feda edebilecek kaç İnançlı arkadaşınız var Sayın Evrensel... Beenim için çok şeylerini feda edebilecek ve uğurlarına çok şeylerimi verebileceğim bir çok Atest arkadaşım var; çünkü onlar İnsan... Yazınızı ağırda yazabilirdiniz sanıyorum, zira okunuştaki gidişat onu gösteriyor ama unuttuğunuz birşey var Sayın Evrensel, bu yazıyı okuyanda bir İnsan... Ben kırıcı olmam Sayın Evrensel, size bile değer veriyorum çünkü... Size kızmıyorum Sayın Evrensel... Aksine bu yazınız bir şeyler göstermeme neden olduysa ve kalıcı bir etki yaratırsa ne mutlu bana... Umarım ileride sizin ve size öykünenlerin tüm Önyargılarınızı ve Doğmalarınızı bir konuda göstermek için vaktim olur... Zira o kadar çok ki... (ki kişiliğe saldırı olarak algılamazsanız eğer) Herşeyden önce bir İnsansınız ve beni ne kadar ki İnancımla yargılasanızda, ben yine de sizi İnsan olarak seviyorum... Ben inandıklarımı ve anlamlandırdıklarımı savunmaktan başka bir şey yapmıyorum... Hazır bir Felsefe ve Din/İnanç üzerine yerleşmedim... Gördüm ve gördüklerimi anlamlı kıldım, başkabir Felsefenin anlamlı kılmasına ihtiyaç duymadım... Saygılarımla Sayın Evrensel... İnsan Olabilmek Dileğiyle... Yazının uzunluğundan dolayı rahatsız olan tüm arkadaşlarım kusuruma bakmasın...
-
CENNETTEKİLER VE CEHENNEMDEKİLER...?
Ben yine kendi anladığım kadarıyla söylemek istiyorum her zamanki gibi. Uzun uzadıya bunun açıklamasını yapmayacağım, çünkü zaten kimse anlamaya çalışmıyor ve anlamak zorunda da değil zaten... Kur'anda hep şöyle bahsetmiş: ALİ İMRAN SURESİ : 70 Ey Ehlikitap! Gerçeğe tanık olup durduğunuz halde, Allah'ın ayetlerini neden inkâr ediyorsunuz/Allah'ın ayetlerine neden nankörlük ediyorsunuz?! A'RAF SURESI: 76 Kibre sapanlar şöyle konuştu: "Biz sizin inandığınızı inkâr edenleriz." vs... Bu şekilde gidiyor... Bence "İnkar etmek" kelimesi "Yadsımak" manasına geliyor. Yani "Bir Gerçeğin Doğru Olduğunu Bildiği Halde, Gerçek Olduğunu Reddetmek"... Bir suçu işleyipte işlememiş gibi yapmak, inkar etmek... Mesela Yahudilerin, Hz. İsa'ya karşı tavırları için şöyle denir genelde; "Hz. İsa'yı Yadsıdılar." Hıristiyanlığa göre; Hz. İsa, annesinin kucağındayken ve annesi susma orucundayken dile gelmiş, peygamber olduğunu söylemiş. Yahudilerde iman etmişler, sonra üç tane İranlı adam gelmiş, hediyeler sunmuşlar falan... ancak daha sonra inkar etmişler yani yadsımışlardır, reddetmişlerdir. AHZAB SURESİ : 15 Yemin olsun ki, onlar daha önce, geri dönüp kaçmayacaklarına ilişkin Allah'a söz vermişlerdi. Ve Allah'a verilen söz sorumluluk gerektirirdi. ZÜHRUF SURESI : 44 Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız. Bence İslam'dan haberi olmayan herhangi bir insan yani İslam dinini tanımamış, bilmemiş yada İslam tebliğ edilmemiş, bildirilmemiş hiç kimse İslam'dan sorumlu tutulamaz. En basitinden, sınavda hocanın size anlatmadığı, işlemediği yerden soru soramaması gibi... Yani Kur'an-da Ehl-i Kitaptan iyi amellerde bulunupta cennete gireceği ima edilenler var. Ve bu geçen sene kimi alimlerce! tartışma konusu edilmiştir. Bunlarda İslam'dan haberi olmayıpta iyi olan insanlardır... Yani İslam olupta, sonradan reddedenleri anlıyorum ben "İnkar Edenler" tümcesinden. Müslüman olmayan herkes anlamı çıkmıyor... Kafirler yada Müşrikler tümcelerinden de bunu anlamak gerekir. Gidipte Afrikada totemine bağlı iyi bir insanı Cennet ve Cehennemle mesul gösteremezsiniz. Mantıksızlık bu... Yok böyle bir şey... Bundan başka, kişi kendi yaptığından sorumludur zaten. Cennet konusunda da Cehennem konusunda da yada savaş konusunda da bu böyledir. Kur'an bir inanç kitabı olduğu için, bu sorumluluk inançtan öteye gidemez. Yani bu "Allah için savaşmak" "bir millet için savaşmak" ile aynı kefeye konulamaz ve aynı anlama gelemez... Bunlar bir yana, benim sizlerin anladığı manada bir Cennet ve Cehennem anlayışına sahip olmadığımı zaten bilenler biliyordur... Saygılarımla...
-
Sevgili La_bohem... DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN... :)
YAPRAKTI Bir başka yolculuk dalından düşmek yere, Yaşadığından uzun; Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere. Ağacın yüksekliğince, Dalın yüksekliğince rüzgarda; Ve bir yeni ömür Vardığın çimen yeşilliğince... _______________________Can Yücel... :clover: Ve bir Yeni Ömür... Yani "la_bohéme" Kendisi "Bugün Benim Doğum Günüm" demedi... "Bugün Doğacağım" dedi... Annesini anlattı, babasını anlattı hatta... Her bir yaşında yeniden doğduğunu söyledi aslında... O yüzden her bir yeni yaşı, aslında onun için; onun yeni bir ömrü demekmiş... İyi ki yeniden doğdun la_bohéme... Not: Yeni Türkü, Can Yücel'in bu Şiiri'ni yine Can Yücel'in "Değişik" adlı diğer bir Şiiri ile birleştirip "Başka Türlü Birşey" adlı bir şarkı yapmışlardır. O Şarkıda sana gelsin işte...
-
din saptırılıyor
Bunu sizinle tartışmıştık hatırlıyorsunuz ve siz o zamanda aynı soruyu tekrar tekrar sormuştunuz... Ancak benim kastettiğim şey hep farklı bir anlam taşıyordu ve siz hep bunu görmek istememiştiniz... Yine aynı soru... O tartışmamıza tekrar dönüp okuyabilirisiniz. Ama illa ki bir açıklama istiyorsanız, yaparım. Bu aralar sınavlarım var ve sık giremiyorum ve fazla duramıyorum. Ama mutlaka cevapsız bırakmayacağım sizi... Saygılarımla...