Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Kurandaki çelişkiler
Bu "Şeytan"ın "İsyan" etme olayını bu şekilde anlatan, bu anlama getiren ayetleri, hadisleri yada artık her neye dayanıyorsanız, getirseniz ve ispatlarsanız sevinirim...
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Tebrikler... Gerçekten de "Biji Apo, Biji pkk" diyenler hapse atıldığında, yargılandığında, sanki "Kürtçe"ye ceza verilmiş gibi lanse ediliyor tabi insanlarda bu yemi yiyor... Ben Üniversiteye, güzergahım uygun olduğu için hep otostop çekerek gidiyorum ve zaten öğrencilerin önemli bir kısmı yol ücretinin yüksekliğinden dolayı bu şekilde ulaşımını sağlıyor. İzmirde oturuyorum ve Manisa'da okuyorum. Dikkat ettim de Manisalı yada İzmirli yerli insanların yada Türklerin arabaları genelde eski veya orta halli... İyi durumda olan az Türke rastlamışımdır... Ama bindiğim yüksek modelli ve pahalı arabaların büyük çoğunluğu Kürt'tü... Ve çoğu dericilik, pazarcılık, taşımacılık gibi işlerle ilgileniyorlardı. Ticaretle iki şehir arasında gidip gelen insanlardı. Kimileri tır sahibi ve son model araçları var gerçektende ve Manisa Vestel'in taşımacılığını falan yapıyorlar yada paravan olarak çalışıyorlar... Bunlar bir yana, adamların çaldığı kasetlerin içinde ""Kürdistan" adı geçmeyeni yok neredeyse... Rahatça Kürtçe konuşabilmekteler... Kürtçe dinlemesine kimse bir şey diyemez... Ancak olay hep bu ülkenin ekmeğini en yağlısıyla yiyip, en güzel ve pahalı arabaları alabilecek kadar zenginleşip hala "Kürdistan" diyebilmeleridir. Ve ilginç olan bir noktada, bu insanlar en ağır kimseleri "Çok İyi" Kürtçe bilmelerine rağmen, bir çoğu küçük yaşlarda İzmir'e yerleştikten sonra kendi memleketlerine ya hiç gitmemiş yada artık gitmeyeli uzuun yıllar olmuş. Peki öyleyse nasıl bu kadar iyi ve güzel Kürtçe konuşmayı öğrendiler? Hemde basın-yayın ve eğitim-öğretim Türkçe olduğu halde? Hemde Kürtçe'nn "Yasak" olduğu (iddia edilebildiği) halde... Ya bunlar "Vahiy" yada "Genetik" yolla Kürtçe biliyorlar yada Kürtçe konuşmak hiç bir zaman ve özellikle son 40yıl içersinde hiçbir kez bile yasaklanmamış... Hemde öncelikle (önceden) Türklerin yoğunlukta yaşadıkları Büyük Şehirlerde... Ya bunlar bir yana; bu adamlar bırakın doğu'ya geri dönmeyi düşünmeyi, oranın adını bile unutmuşlar... Çocukları zaten artık Kürtçeyi anlayamıyor ve Kürt-Türk ayrımına inanmıyor. Ana ve Babalarını çok iyi görüyorlar çünkü, yaşantıları malum, Türklerden hemen hemen daha iyi... Ha Türklerden iyi "Olmaması" mı gerekir? Tabii ki hayır... Zengin olup olmamanın Kürtlükle yada Türklükle bir alakası yok. Adam sonuçta çalışıyor ve kazanıyor, emek sarfediyor ve hakkıdır, kimse tek kelime bile söyleyemez... Fakir olan ve taşrada oturan Kürtler yok mu? Var tabii ki, ancak bu görünenlerde gerçektir... Bunlar basit bir tespit gibi görüyor ancak bence bazı güdümlü şirketlerin yada basın organlarının yaptıkları "Anket" denen oyunlardan, dalaverelerden çok daha sağlam ve gerçek bir tespittir. Aynı istikamette ulaşımını böyle sağlayan benim gibi tüm öğrencilere sorabilirsiniz, araştırma yapmamanız için hiç bir sebep yok, gerçek olduğunu göreceksiniz. Arabaya bakın, arabanın sahibi olan Kürt vatandaşın giyimine ve kendi aralarında konuştukları dile bakın ve sonra kasette çalan şarkılara bakın (Kürdistan diyenlere)... Ne demek oluyor bu? Sizce Kürtçe mi yasaklanıyor yoksa bir takım sloganlar mı? Adam elbette Kürtçe Müzik dinleyecek ama sen her Kürtçe albümün ve kitabın içine "Kürdistan" lafını sokarsan, bunun psikolojik yönlendirmesini yaparsan o adama, elbette ki bu millet rahatsız olacaktır. Sonra da sen çıkıp "Ahanda bakın Kürtçe yasaklanıyor" diyemezsin... Bu güdümlü bir yöntemdir. Önce bir insana karşı suç işleyip sonra o insanı tahrik edip, cinnet geçirttirip, saldırmaya teşvik edip; sonra da "Aha bakın işte bana vuruyor, saldırıyor" demektir. Türkçe de buna "Kaşınmak" yada "Aranmak" diyoruz... Ve bir Atasözü: Arayan Mevlasını da bulur, Belasını da... Saygılarımla...
-
Bana Bir Şeyhler Oluyor
Bana Bir Şeyhler Oluyor... Replikleri: ----------------------------------------------------- Anlatacaklarım var! Vaaz vermek değil niyetim, duyduğumu söylemek. Söylemeye değer şeyler duyuyorum zira. Belki hayatı daha yaşanır kılmak için ya da belki sade, ama sade anlatmak için... Sen anlat dedi Tanrı bana, anlaşılsın diye değil, hiçbir mükafat istemeden anlat... Çünkü bir mükafattır artık bir anlatıcıya doğru düzgün anlaşılmak! Sen anlat dedi... Sen sade anlat! Umudu hatırlatsın diye umutsuzluğu, çareye yol açsın diye çaresizliği anlat... Ders verme dedi kimseye, çünkü hoca denmez öğrenmesini bitirene. Çırakları olan bir çıraktır usta, olsa olsa... Sen anlat dedi bana Tanrı, sen sade anlat... ----------------------------------------------------- Küçükken herkes akıllı, ben aptalım sanırdım. Biraz büyüdüm; herkes aptal ben akıllıyım sandım. Uzun zaman önce; "herkes kör, bir ben mi görüyorum?" diye sordum. Akabinde; "bir ben görüyor, bir ben duyuyor olamam!" dedim, sorguladım. Şimdi ise; sayesinde, hakikatin neresinde durdugumun farkındayım. Hatırladım... ----------------------------------------------------- Hiç kitap okumayan bir adam niçin merak eder seneye yazılacak kıtapları? Bu dünyada bile yaşamayi beceremeyen niçin merak eder diğer gezegenlerdeki hayatı? Geçmiş ve bugün ne zaman bitirildi de gelecek sorgulanıyor? İşler hala kalleşçe hallediliyor ikili ve uluslararasi ilişkilerde... Her ülkenin sınır komşuları dost ve kardeş düşman ülkeler... Doğru düzgün top bile oynayamıyorlar kavgasız! Oyunları savaş gibi görenler savaşı da oyun gibi görüyor elbet... Aynı kadına sevdalananlar birbirini vuruyor, aynı şeyden nefret edenler can ciger arkadaş... Bir şeyi, bir kadını, bir erkeği ya da bir ülkeyi sevmenin cezası ölüm bile olabiliyor bazı... ----------------------------------------------------- Yalnızlık. Her kimliğe doğuştan yazılı tek uğraşıdır insanın bir yaşama sırasında... Tek sermayesi, sahip olduğu tek şeydir, Kıymetini bilmelidir, dedi. Yalnızdır insan; Hep kalabalıklara karışma telaşı bundandır. Kalabalık yalnızlıklar, yalnız kalabalıklar oluşur, şehir şehir ülke ülke. Kalabalık arttıkça artmaktadır yalnızlık da. İnsan bir ölümü istemez, bir de ondan beter bir yalnızlığı... Ama ikisi de muhakkak gelir başına bir yalnız yaşama sırasında. Ölümün değil ama yalnızlığın bir tek çaresi var, dedi. Tek çaresi aşktır bir yalnız yaşama sırasında nefes almanın... Aşk da zaten iki yalnızın ortak bir yalnızlıkta buluşmasıdır, dedi. Aşık olun! Gösterin birbirinize yalnızlıklarınızı... Nasılsa ayrılık insanın tek kişilik yalnızlığını özlemesi. Sade ölüm değil, ayrılık da yaşamın emri.. Evet söyledi... Ya da ben duydum... Duyduğuma göre elbet bir ses söyledi bu söylendikçe usulen söylenir olan sözleri. Evet duydum söyledi... Her duyduğumda ağladım... Pek çok ağlayışım sırasında duydum... Kalbim tutanak tuttu duyduklarıma... "Soruldu" dedi, cevap alındı. "Yaşamak" dedi, "tek marifetiniz -biraz özen gösteriniz." "Zulüm kimse zalimlik yapmayınca biter -mazlumlar dahil" dedi. "Ama yapmayın, o daha bir çocuk" dedi Tanrı.. Ya gördüm neyleyim?! İnsanlar vardı duvarın içinde. Ya ben hep duvara konuştum Ya da duvar değil konuştuğum, içinde insanlar var. Nedense beni anlasın istedim içinde insan olan duvarlar. Bilmiyorum, Belki de ben gerçekten delirdim... Onlar haklı belki de. İçinde değil duvarların insanlar... Sadece arasındalar... ----------------------------------------------------- ----------------------------------------------------- "Ene'l Hakk=Ben Gerçeğim/O'yum"u layıkıyla işlemiş... Çok güzel olmuş... "Altan Erkekli"nin varlığı zaten tek başına oyuna can katmış... ----------------------------------------------------- ----------------------------------------------------- en güzel yerlerden birini yakalamışsın arkadaşım Bende tebrik ederim... Çok güzel ve tüm oyunu özetleyen bir nokta olmuş bence bu dikkatiniz. Yunus Emre'de Mevlana'nın "Mesnevisi"ni böyle aynı bir ima ile ve tek bir tümce ile özetlemişti... Yunus'luk mu var yoksa sende? Mevlana'nın bir kitabının adı da "Fih-i Mafih"tir... Anlamı "O'nda O Var"dır... O Kadında da "O" var... Saygılarımla...
-
Çelişkiler...
Orada koskoca bir "BENCE" ibaresi duruyor... Bakın yine Bence, Tanrı'nın kavranması bireyseldir. Yani bakın "Soyut" olan ve sezgilere dayalı bir şeyden bahsediyoruz... Diyorum hep, kimin neye inanıp inanmadığı umrumda değil. Size bunu kavratmak yada benimsetmek gibi bir kaygımda yok zaten... Tanrı'nın varlığını ne ben ispatlayabilirim size, ne de Bilim veyahut ne de berhangi bir başka insan... Eğer siz varlığını hissediyorsanız; Vardır... Hissetmiyorsanız ise; Yoktur... Bunun herhangi bir başka tanımı yok... Ve kendiniz yönelmediğiniz sürece benim bunu ispatlamaya çalışmamın bir değeri de yok... Yönelmiş olsanız yada inanıyor olsanız bile yine ben size varlığını kanıtlamaya yada O'na övgüler yağdırmaya çalışmazdım. Tanrı'nın "Bana Göre" doğru yerini mi soruyorsunuz? O zaman söyleyeyim; Demiş ki: Size Şah Damarınızdan daha yakınım... Bende diyorum ki: Bize Şah Damarımızdan daha yakın olan yine kendimiz değil miyiz? Ha bu lafı Hz. Muhammed'den duyduğunuz için ve O'nuda zaten Peygamber olarak bakmadığınız için "Hadi Canım" diyeceksiniz. Ama bir tek O'na bakarak söylemiyorum ben... Diğer inançlarında bunu nitelediğine inanıyorum... Yani kimin Tanrı'yı nasıl algılayıp algılamadığı, inanıp inanmadığı benim için zerre kadar önem taşımıyor. Çünkü Eğer insan "Huzurlu" ise sorun yok... Önemli olan bu uzurun kaynağı... Ben bunu Kendimde, yani herşeyin özündeki "Benlik"te, "Hakk"ta yada Türkçesi ile "Gerçek"te buldum... Konuya döneceksek eğer, sadece "Beni" huzurlu kılan bir inançla "Maddi" dünyayı açıklama gibi bir çabamın olamayacağı açıktır öyle değil mi? O yüzden bu işi "Bilim"in yapması gerektiğine inanıyorum... Ama İnançların Maddi Dünyayı Nitelediğini düşünen arkadaşlarında fikirlerini burada bir arada görmek istiyorum...
-
Çelişkiler...
Benimkisi bir varsayım değil... Anlayış... İsterseniz Felsefe deyin... Kimileri "Aydınma" diyor... Ayrıca ben kimsenin benim düşüncelerimi kabullenmesi gerektiğini söylemiyorum. Sadece görüşümü söyledim, yani insanlar Tanrı'yı bence yanlış yerde arıyorlar... Burada herkesin kabullenmesini beklediğim "Emir Kipi" nerede onu anlayamadım? Bakın, ben bir şeye inanıyorum, bunu hissediyorum... Kimsenin bunu umursamasını, kabullenmesini beklemiyorum... Ben sadece görüşümü söylüyorum... Sizde söyleyin, bu benim mutlu eder... Saygılarımla...
-
Çelişkiler...
Bundan ziyade, biraz kendilerine yönelmeliler. Uzaklarda aramamalılar...
-
Çelişkiler...
Bende Tanrı'nın Herşeyin Özünde olduğunu söylüyorum... Bence de insanlar Tanrı'yı yanlış yerde arıyorlar...
-
Din Değiştirmek
Sizi hedef almamıştım demek istedim...
-
din saptırılıyor
Yalnızca bunları söylemeniz yeterli idi... Diğerleri zaten tartışılan konular. Aşağı yukarı o konularda ne düşündüğümü biliyorsunuz, tartışmıştık. Yalnız iletinizin devamında gördüm ki birbirimizden pek bir şey kapmamışız... Neyse, gelmek istediğim yere gelelim: Ben size "Din" yada "İnanç" tanımını bu açıdan sormamıştım... Bilim tanımınız doğru bir tanım ancak İnanç tanımınız eksik... İnanç: Temelde bireyseldir. Bundan öte, İnanç dediğimiz olgu, adı üstünde "Soyut" bir dünyayı ele alır. Gözle görülemeyen, dokunulamayan, ölçülüp tartılamayan bir dünyayı ele alır. Dünya hakkındaki nitelemeleri ise Bilimsel değildir. Sadece genelde gözleme dayalıdır. Çünkü Bilimsel veriler vermek gibi bir kaygısı yoktur. Bu dünyadaki yaşam ne kadar önemli olsada, asıl olarak diğer Soyut dünyayı tanımlamaya yönelmiştir. Ve ancak bu Manevi bir dünyadır. Maddi bir dünya değildir. Bu yüzden "Duygu"lara yoğunlaşmıştır. İnanç için "Duygu"lar "Kalp"tir. Bilim için ise Bilgiler "Beyinsel"dir. İnançlar diğer dünya ile ve soyut kavramlar (matematiğin soyut kavramları değil tabii ki) ile ilgili yargıları kalp ile değerlendirmeyi istemiştir. Peki sizin dediğiniz yanlış mı? Bakın Hz. Musa Mısırda, Osiris Rahiplerince eğitilmiş bir insandır. Yani bu Kalp ile Düşünme görüşü oradan gelir. Ve Musa'nın bu bilgisi Yahudilikte de vücut bulmuştuır. Oradan yine bir Yahudi olan İsa'ya geçmiştir bu bilgi ve Hıristiyanlıkta da vücut bulmuştur. Yine hem Yahudilikten, hem Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçmiştir bu bilgi. Bu açıdan bir ayrılığımız yok öyle değil mi? Ancak ben biliyorsunuz ki, tüm dinlerin aynı Tek Dini yada İnancı nitelediğini düşünüyorum... O yüzden bu geçişte herhangi bir sakınca görmüyorum. Burada neyin nasıl anlaşılması gerektiği önemli... Kalb'ten kasıt "Ameller" yani "Sezgi"... Yani "Vicdan" gibi şeyler işte... Bunu bir diğer konuda tartışmıştık hatırlarsanız... Tekrar etmeye gerek yok sanırım...
-
Çelişkiler...
Öncelike forumda rastladığım en tuhaf anlaşmazlık şudur ki: Kimi inançlılar Kur'an-ın "Bilim Kitabı" olduğunu, ve sanki bir nevi "Formüller ve Veriler" içerdiğini ima ediyorlar. Kur'an_dan bir takım ayetleri, bir takım anlamlara bürüyerek Maddesel Varlığı açıkladığını söylüyorlar. Bir Tanrı kavramına inansın inanmasın, herhangi bir Dine inanmayan arkadaşlarda, yine o ayetleri kullanarak "Nitelemediğini" ispata çalışıyorlar. Ama ne yazık ki, inançlı arkadaşları ikna edemiyorlar. Çünkü ne kadar anlamlarını irdeleselerde o ayetlerin, bir şekilde o "Nitelemediğini" söyledikleri anlama bürünebiliyor ayetler. Peki ne yapmak gerekir? Bence İnançlılar ile İnançsızlar kozlarını şöyle paylaşmalılar: Bir taraf öyle olduğunu iddia ettiği Ayetleri yazsın, diğer tarafta Bilim'in tespitlerini kullanarak, yani Kur'an öyle demişse bile gerçekte öyle olmadığını kanıtlasın. Yani çürütsün... Çürütülmediği sürece ikna olmayacak çünkü... Ben bunu gördüm... Not: Ben "Din"in Maddi Dünyayı Nitelemediğini, Bilim'in de Dini Nitelemediğini düşündüğüm için, muhtemelen bu tartışmanın dışında kalacağım... Bunlar bir yana, benim asıl söylemek istediğim diğer nokta da şu: Tanrı İnsanları Dünyaya hakim kılmış. Doğayı emrine vermiş... Ama ben görüyorum ki, insanlar diğe canlıların yaşamlarını çalıyor. Yollar, evler... Her yer beton... Yayılıyoruz... Yani hakim olmak buysa eğer, bu hakimiyet değil... Bu sömürü... Bundan başka bir şey daha var ki, belki biz dünyayı değiştiriyoruz ama, Doğa bize hakim aslında... Biz hakimiyetimizi kötüye kullandıkça, doğa'da bize hakim olmaya çalışıyo sanki. Öcünü alıyo... E biz değilde, doğa bize hakimse?... Ne demek bu?
-
Kurandaki çelişkiler
Bir art niytetim yoktu, niye kızdınız ki? Sadece bir cevap verdim o kadar. Kötü bir şeyde söylemedim... En son ileti sizinkiydi ve söylediğim şey sizinkini niteliyordu o kadar. İlla kötü bir niyetle mi yaklaşmışım anlamına geliyor bu? Neyse konuyu kişiselleştirmeyelim. Madem bu kadar küçük detayların farkına varabiliyorsunuz, şu detayında farkına varmanızı isterdim: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=451237 Saygılarımla...
-
din saptırılıyor
Sayın BrainSlapper: -İnanç neyi tanımlar, içeriği nedir. Nasıl Kavranır. İnançın kavramları hangi özelliktedir. -Bilim neyi tanımlar, içeriği nedir. Nasıl Kavranır. Bilimin kavramları hangi özelliktedir. Not: Soruyu cevaplarken "Bana göre" tanımını bir kenara bırakınız. Yukarıdan bakın ve ona göre tanımlayın. Size göre inançların yada dinlerin gerçek olup olmaması değil sormak istediğim. Eğer kastettiğim şekilde cevaplarsanız çok faydalı olacak. Saygılarımla...
-
Kurandaki çelişkiler
Hıristiyan değilim ama, bir nebzeye kadar cevap verebilirim diye düşünüyorum Tarih açısından...
-
DÜNYA GÖRÜŞÜ NEDİR ?
Sayın yam_yam... Mevlana bazı kimselerce "İslam Misyoneri" olarak gösterilmektedir. Ancak bir çok kimselerde kendisini Panteist yada Panenteist olarak görmekte ve her nasılsa Müslüman olmadığını niteleyebilmektedir. Ancak benim gördüğüm kadarıyla Mevlana kimseye böyle bir yaptırımda yada yönlendirmede bulunmamış. Mevlana gibi mutasavvıfların şöyle bir anlayışı var ki: Kişi yolu kendi buluyor. Yani eğer bir insan Tanrı'ya yönelmişse, zaten kendisi gelecektir. O yüzden Misyonerliği yoktur diyebilirim. Lakin yukarıda sorduğunuz bir başka soru vardı: "Kitapta mı okumayalım...?" İnsanların düşüncelerii kitaplara aktarmasında bir sakınca yoktur. Yada insanların bunları okuyup bir şeylere yönelmesinde bir sakınca yoktur. Ben kişinin çevresinden söz etmek istemiştim. Yani arkadaşlar, öğretmenler, aile vs... Öncelikle bu çevre önemlidir Dünya Görüşünün oluşmasında. Bakın benim bir akrabamda bir şekilde bir kesime kurban oldu gitti. Yeğeni olan "ben"im bile elimi sıkmak günah gibi geliyor kendisine. İşte ben bu tür yönlendirmelere karşıyım. Beyin yıkamalara karşıyım. Bir çok Ateist arkadaşım var ve hepsini kazanmakta çok zorlandım. Öyle bir "Tabu" oluşturmuşlar ki kafalarında inançlı olduğunuzu öğrendiklerinde "öcü" gibi bakıyorlar. Nedenini sorguluyorsunuz, altından yine kendisi gibi düşünen insanların yönlendirmeleri çıkıyor. Tüm inançlılar aynı kefeye konmuş... Yine inançlılarda inanmayanlara aynı yaklaşıyorlar. Tabi buda insanlar arasına duvar örüyor. Ben kişinin Dünya Görüşlerinin şekillenmesinde bu faktörün karşısındayım. Yoksa kimsenin kitap yazmasına ve bunların okunmasına karşı değilim eğer Mevlana sorunuz bu açıdan ise... İnsaf diyesim geldi yani. İnançsızların düşünceleri "Bilimsel" ve buna bağlı olarak "Ahlaki" olarak nitelendirildi. Aksini söylemeden "Bilimsel" (Psikoloji) tespitlerde bulunduk... Bu seferde "Uyanık" olduk... Aşağı tükürsem... Doğmatik cevaplar verseydim çok mu hoşunuza gidecekti? Takdir Edemeyişinizi anlıyorum ama Önyargılarınızı anlayamıyorum... Ayrıca "Art Niyetli" nitelemesi yok bir tek orda. 4tane tespit var, hangisi sizin açınızdan uygunsa, onu alın... Ayrıca şu var ki, konu dağılıyorsa, bir yerlere gidiyorsa benim zoraki bir çabamdan değil. Eksik yada hatalı gördüğüm noktalara değiniyorum, sizde ordan yola çıkarak eksik ve hatalı noktalarıma değiniyorsunuz. Başkalarıda bu şekilde müdahil olarak laf lafı açıyor. Bunun "Konuyu Çekmekle" falan bir alakası yok. Bakın arkadaşım Dinlere karşı olmanızı anlıyorum ancak Bilimsel olduğunuzu iddia ediyorsanız eğer Sosyolji, Tarih ve Psikoloji Bilimlerinde de "Bilimsel" olmalısınız. Tarih Biliminin en temel tespitidir: Dünyadaki hiç bir savaş ve mücadele "Din" yüzünden yapılmamıştır. En temel nedenleri "Ekonomik" ve "Sosyal" nedenlerdir. Bunu İbn-i Haldun bile beilrtir... Şöyle ki: Eski Helen ve Roma (paganizm olduğu dönemlerde) dönemlerinde halk "Helenlilik" ve "Romalılık" bağı ile bağlıydılar devlete ve savaşları meşru kılan, halkı yönlendiren "Vatandaşlık" bağı idi. Ancak zaman içinde bu yapı bozulmuş ve "Vatandaşlık" bağının yerini "Hıristiyanlık" yani din bağı almış ve "Din" kullanılmıştır. Daha sonra ise "Milliyetçilik" akımı doğmuş ve Dinin yerini almıştır. Yani Tarih bize diyor ki; "Din" ve "Milliyetçilik" fikirleri yönetimlerin mücadelelerde insanları savaşlarda yönlendirmek, desteklerini alabilmek için kullandıkları mefhumlardır. Ne Galileo "Hıristiyanlık" için yargılanmıştır, ne Mezhep Savaşları, Yüzyıl Savaşları, Haçlı savaşları Din için olmuştur, ne Osmanlının Cihat anlayışı İslam'dan gelmektedir, ne de Yavuz Selim ile Şah İsmail'in yüzlerce (Alevi-Sünni) Türk'ü katlettiren mücadeleleri "Din" uğruna olmuştur. Ve ne de İspanya Yahudileri Katliamları ve Hitlerin Yahudi Katliamı Din yüzünden olmuştur... Bugün yine ABD'nin yada Hıristiyan devletlerinin "Doğu" politikası "Din" amaçlıdır... Hıristiyanlık bu konuda sadece bir Maşa'dır ve aksi "Komplo Teorileri" sadece gerçeği perdeleyip, dikkati başka yere çekmek içindir. Bilim adamlarının "Din" adına yargılanmaları ise "Din Adı Kullanılarak" yapılmıştır. Amaç yönetimin elinde bulunan "Din Bağı"nın sorgulanmasını önlemektir. Gerek Emeviler döneminde olsun, gerek Hıristiyan dünyası için olsun bir çok örneğini verdik. Bu konuda da Bilimsel olabilmenizi tavsiye ederim. Dinler, Milliyetçilik, Vatandaşlık Bağları sadece "Kullanılmışlardır". Napoleon ne kadar Fransız Milliyetçisiydi sizce? Yada Haçlı savaşları adını aldığı Haç'ı ne kadar temsil ediyordu? Bilim uğruna "Din" adına yargılamaların asıl amaçları ve niyetleri çok çok farklıdır. Bu benim değil, Tarih Bilim'inin bir tespitidir. Gerçi yine bu seferde "Uyanık" olarak nitelendirileceğim, çünkü Bilim'in ağızından konuştum. Oysa bir inançlı olarak Din Adına Katliamların Meşru olduğunu savunmam gerekirdi öyle değil mi? O zaman dürüst olacaktım... İlk yargınız hakkında yorum yapmıyorum, zira çok göreceli bir tespittir bu. Yani bu inanç olgusunun "Doğa karşısındaki yetersizlikten" mi kaynaklandığı, yoksa kişisel olarak Bireylerin içsel duygu ve hisleri mi olduğu hala tespit edilebilmiş değildir. Kişisel olarak İçten de gelmektedir bu. Ancak siz yine Materyalizm'e yakışan "Kalıbınızı" sunmuşsunuz ve tek nedenini "Doğa Karşısındaki Çaresizlik" olarak nitelemişsiniz... Şaşırmadım... Din elbette ki Bilisel değildir. Bilimsel olduğunu hiç bir zaman nitelemedim zaten. Bilim'in hedefi de değildir, Alternatifi de değildir. Bilim olmazsa Din, Din olmazsa Bilim olacak diye bir koşul yoktur. Birbirlerini Nitelemezler... Din asla ve asla Bilimsellik içermez... Kimse bunu savunamaz... Bilim'in tek amacı "Felsefelerden" soyutlanmaktır. Dili, kendi verileridir. Bilim'i anlatan ve niteleyen şey kendi bulgularıdır. Asla bir Felsefeye hizmet etmeyi yada bir felsefeyi kullanmayı amaçlamaz. Matematik ile ilişkisi açısında bunu açıkladık kaç kere. Sizin düşüncenizi tek niteleyen şey "Materyalist Felsefe"nin "Kalıpları"dır. Sadece kendisini Bilim'in Meşru Dili olarak olarak görür, ancak Bilim bunu umursamaz bile. Tarihsel olarak Felsefe Tarihi ve Bilim Tarihi açısından Bilim'i Materyalizm'in doğurduğu yadsınamaz ancak artık yolları ayrılmıştır. Panteizm, Paganizm (aynştayn), Panenteizm, Deizm, Agnostisizm gibi Bilimsel Felsefelerde Tanrı'yı ve Bilim'i nitelerler. "Bilimin Dili Materyalizm"dir sanrısı Materyalizm'in kuruntusudur. Bunları da açıklamıştık. Bilim ile Metafiziğin (Din değil) ayrımından söz edebiliriz ancak, çünkü dinler Bilimsellikle ilgili bir yargıda bulunmazlar, Metafizik Felsefe bir yargıda bulunur ancak... Bilim ile Metafizik ayrımının en temel nedeni de, Bil'in ulaşmak istediği "Kontrol" sürecidir. Metafizik ise hertürlü "Kontrolün" sadece bi Tanrı elinde olduğunu sanır ve Bilim'e karşı çıkar. Ayrımlarının temel nedeni budur. Bilimlerin sınıflandırılması, Metafizik Felsefenin Yapısı, bilim'in özelliği, Bilim Felsefesi hep bunu göstermektedir bize... Bir insan hem Materyalist (Materyalizm ile Bilimsel Dünya Görüşü aynı anlamda) hemde İnançlı elbette ki olamaz. Ancak bir insan hem inanabilir, hemde bilimsel kanıtları, verileri ,bulguları ve bilim'i kabul edebilir. Bilimsel olabilir. Bilimsel olmak, Dünyayı anlamlandırmada Bilim'i kullanmak İnançlı olmaya engel değildir. İnanç "Soyut" bir dünyayı niteler. Bilim ise "Somut" bir dünyayı. Bunları açıkladık hep, tekrara gerek yok... Önyargılardan ve Kalıplardan kurtulmak dileğiyle... Saygı Duyarım...
-
Din Değiştirmek
Arkadaşım, Özür Dilerim ama isim belirtmedim ben onu yazarken... Benim dinden imandan çıkmak gibi bir korkum yok Sayın Evrensel. Yalnız ben onu size ithafende yazmadım. Görülüyor ki bir çok kimse, inançlı olsun yada olmasın zaten İnançlara yada Felsefelere önyargı ile yaklaşıyor... Ben nasıl yaklaşmamaları gerektiğini örneklemek istedim. konuyu açan arkadaşı herhangi bir kimsenin yönlendirdiğini söylemedim. Sizin yönlendirdiğinizi de söylemedim. O kişiyi tanımıyorum, sizi de tanımıyorum, ilişkinizide bilmiyorum... Ben konu ile alakalı olduğunu düşündüğüm şeyleri yazdım. Eğer sizi hedef almak gibi bir niyetim olsaydı direkt olarak o konuyu buraya uzantılardım. Size de bir takıntım yok, olsaydı bu daha üçüncü yada dördüncü yazışmamız olmazdı, her iletinizin kuyruğunu yakalamaya çalışmam, peşinizden koşmam gerekirdi. Konu ile ilgili olduğunu düşüneek yazdım. Kırdıysam Özür Dilerim.
-
Can Yücel
Can Baba çok sevdiğim bir şairdi yaa... Göçmesine çok üzülmüştüm. Ben bu kadar Kalender bir insan daha görmedim. Bir gün İzmirde, Kıbrıs Şehitleri Şehitleri caddesinde bir kaç elemanlar içmişler. Sonra yürürken Can Baba yere uzanmış. Tabi yanındakilerdende uzananlar olmuş. Birisi, Can Baba'dan çok ulvi bir cevap beklercesine "Ne oldu" diye sormuş, Can Baba'da "Ne olacak sarhoşum.... ..." diye basmış küfürü... DeliDolu bir adamdı işte öyle... Geldi geçti... İki şiiri çok güzeldir: "Mare Nostrum" ve "Götümser"...
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Sende helal et hakkını Sevgili Sahtoo... Arkadaşım için rahat olsun ki ne bir Kürt'ün Kürtçe konuşmasından ne de varlığından rahatsız olmuyorum. Ve hatta öyle ki Kürt arkadaşlarım ziyadesiyle vardır. Kürt dendiğinde aklıma pkk'da gelmiyor, Diyarbakırda... Diyarbakır dediğimde aklıma Ergani'li oda arkadaşım geliyor. Kürtçe dediğimde aklıma çok hoşuma giden bir Kürtçe şarkı geliyor: "çele berçelan". Sevgili Sahtoo, eğer Atatürk Milliyetçiliğinden taviz vermiyorsanız ve "Menşei kaynaklı Türk Milliyetçiliğine" yani "Kafatasçı Türk Milliyetçiliğine" karşı iseniz aynı saflardayız merak etmeyin. Benim Milliyetçilik anlayışım, kısaca Misak-ı Milli (ne yazık ki Musul ve Kerkük bugün bu sınırlar içersinde değil) sınırları içersinde yaşayan herkesi; Menşeisi, Irkı, Dili, Dini ne olursa olsun aynı Millete tabi görür... Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Boşnak, Arnavut vs... Hepsi aynı Milletin evladıdır... Saygılarımla...
-
ALLAH YOKTUR!
Sayın Katakuta/Haksöz, bu söyleminiz çok büyük bir iddia. Düşüncelerimde bir değişiklik yaratmayacağını düşünüyorum ancak yine de ispatlamanızı rica edeceğim... _________________________________ Yalnızca merak ettim. Eğer literatürde "Tek"seniz mutlaka internette geçiyor olmalısınız. İnternet bu bilgiyi es geçmiş olmamalı... Herhangi bir niyetim yok, sadece açıklamanızı istiyorum. Merak ettim. Bir Alman Polisiye Dizi Filminde görmüştüm, siyanür içen bir adama hemen ardından bir madde veriyorlardı ve adamın aldığı siyanür bir şekilde etkisiz kalıyordu... Sizde ardından ikinci vak'a olacaksınız gördüğüm. Biri diziydi, diğeri de ispatlarsanız gerçek olacak. Bunu öğrendiklerimize katmamız açısından merak ettim. Açıklarsanız sevinirim... Tebrikler... Yani sonuçta inançların betimledikleri "Öte Alem" "Ahiret" vs. gibi Soyut Kavramların varlığını yada yokluğunu ispatlamak için Bilim hiç bir çabaya girmiyormuş değil mi? Deney yapılmamazmış yani bu konuda öyle mi? Yani bu soyut kavramların varlıkları yada yoklukları "Bilim" ile açıklamazmış... Tebrikler... Bakın en sonunda yavaş yavaş kavranıyor bazı şeyler... Saygılarımla Sevgili Katakuta/Haksöz...
-
MÜSLÜMAN DOĞMAK
Tanrı Adem'i yaratınca, onun neslinden gelen her insanı da ortaya koymuş. Ve hepsine sormuş: "Ben sizin Yaratıcınız değil miyim?" Tüm insanlar cevap vermiş: "Bilakis sen bizim yaratıcımızsın!" Yani tüm insanlar o gün Tanrı ile bir muahede imzalamışlar. Hepsi Tanrı'nın Tanrı olduğunu kabul etmiş. Sonra insanlar bir bedene büründürülmüş ve bu bedenlikleri ile özde "Hakk" olduklarını unutmuşlar. Çünkü Beden ile Hakk'ın savaşı; iyi ile kötünün savaşı gibiymiş... Birinin olmadığı yeri, diğeri dolduruyormuş... Sonra Tanrı bildirmiş ve tekrar hatırlatmış: "Benden geldiniz, yine dönüşünüz banadır." Bu sefer insanlar bunu anlamlandıramamışlar. Demişler ki: "Sana dönsek ne olur dönmesek ne olur..." O'da nitelemiş: "Bak ben ulaşılmak değilim, sana senin şah damarından daha yakınım. Ama senin beni hissetmen lazım. Sen beni anlamak için çaba harcarsan bende sana o kadar yaklaşırım. Bak şimdi; bi yer düşün, adına "Cennet" diyelim. Şöyle şöyle güzel bi yer olsun orası. İşte ne kadar hayal edebiliyorsan o kadar sonsuz mutluluğun olduğu bir yer olsun. İşte bak; bana ulaşırsan, o kadar mutlu olursun. Çünkü senin özünde olan Ben'im. Yani kendini keşfettiğin sürece, o denli mutlu olursun. Sana senden yakın olan yine kendinsin... Ha kendini bulmazsan ne mi olur? Yine bi yer hayal et, adı Cehennem olsun. Orda da zindana düşmüş gibi acılar olduğunu düşün, aklına ne geliyosa artık... İşte bana ulaşamazsan, yani kendini bulamazsan o kadar acı çekersin. Şimdi ben bunları sana böyle niteledim ya! işte ne sen, ne de bir çok insan...; böyle üstün körü okuyup okuyup ya korkup inanacak, yada sallamayıp inanmıcak... Ancak ipuçlarını yakalayanlar farkedebilecek belki. Binlerce yıldır bir sürü adam anladı beni, bende onlara anlamlı geldim... Onlar söyledi söyledi ama hep kendileri dinledi... Her milletten böyle adamlar çıktı ama ya etkili oldu yada olmadı. Ama boşver sen umursama... Cennet Cehennem falan... Ya diyorum bak sana: Benden geldiniz hepiniz yine bana döneceksiniz. İster kork, ister sev, istersen yanlış anla... Bu senin bileceğin iş... Ama ipuçlarını topla işte, değerlendir. Sana o kadar akıl verdik, vicdan verdik yav... Şeytandan bile üstün kıldım seni sırf düşünebiliyosun ve vicdanın var diye... Ara bul işte... Ayrıcalığını kullan... Bide unutma; Neyi arıyorsa O'sundur... Haa bide şu var: bu dünyada bildiklerinin, gördüklerinin hepsi Bir, hepsi Hakk'tan... Diğerlerinden boşuna korkma derim ben sana... "Hakk"a, yani Türkçesiyle "Gerçeğe", yani "Kendine" yönel. O dört kitabın eğer tek bir manası varsa, o da budur zaten..." Demiş... Tabi bunu biraz daha gizil olarak söylemiş bence. Kafa yoralım diye. Her inançta nitelemiş bunu... Malum olmuş, malum oldukları da kitap yazmış, kitap yazanların imamları da papazları da yalan yanlış aktarmışlar... Ama aslında hepsi aynıymış ve hepsi Ala'ymış... Ene'l Hak... Gal'ü Bela ve o günden bugüne kadar ki dinlerin toplamının özeti sanıyorum ki böyle bişey olsa gerek... (Ben yalnızca anladığımı ve anlamlandırdığımı yazdım)
-
DİN NEDEN GEREKLİDİR..?
Dinlerden başka, tek bir gerçeklik vardır... Hekes o gerçeğe giden bir yol çizer, ya ulaşır yada ulaşamaz... Ama ben sanıyorum ki, Dinler o gerçeğe giden yollardan sadace bir kaçı... İster o yolları kullanırsınız, ister diğerlerini...
-
CENNETTEKİLER VE CEHENNEMDEKİLER...?
Konu öyle bir yere gelmiş ki, Cennet ve Cehennem konularını ele alabilmemiz için öncelike "İnanç"ın niteliğini ortaya koymamız gerekmiş... İnanç'ın en temel özelliği "Bireysel" olmasıdır. Yani "Cennet" yada "Cehennem" kavramları ve yaşantıları da "Bireysel"dir. Siz kimsenin inancından sorumlu olmadığınız gibi kimsede sizin inancınızdan sorumlu değildir. Kimse sizin yaşantılarınızın sonuçlarına katlanmayacağı gibi, sizde başkalarının yaşantılarına katlanmayacaksınız... Bugün Müslümanların İslam'dan anladığı bu... Ancak Cehennem ve Cennet kavramları sadece bir nitelemedir. Orada yaşanakcak olanlar sadece birer nitelemedir. Şu an kurulmuş ne bir cennet var ne de cehennem. Yani benim İslam'dan anladığım bu... Her şey bir yana, bir kaç ifade ile belirtmiş: "Hepiniz O'na döndürüleceksiniz, O'ndan geldiniz." diye... Ben bu Cennet ve Cehennem olayına çok farklı bakıyorum...
-
Bilgisayar doğru bir şekilde nasıl kullanılır?
Ben yıllardır (6yıl kadar) Televizyon izlemiyorum. Üniversite bitti ve bilgisayar aldım... O zaman internet yoktu bende... Oyun yada e-Kitap okuryodum... Şimdi net geldi eve bir kaç ay önce, sitelerden falan çıkamaz oldum. Forumlar falan alıyo vaktimi... Bu hafta sınavlarım var (yarından sonra) daha hiç yüzüne bakmadım... Bir kaç çaresi var bunun: Modem'i kırmak, parçalamak bir çare olabilir. Yada Adsl ücretini ödemzseniz, otomatik olarak onlar bir çare üretiyorlar direkt. Bunların dışında kendimiz sanırım biraz "İradeli" davranabilirsek çok daha iyi çözümler üretebiliriz. Mesela girişimizi sınırlandırmak olabilir bu. Yada ne bileyim, sanal'dan ziyade bizi meşgul edecek "Gerçel" arkadaşlar edinebiliriz. Adsl'ye yatıracağımız paranın kat kat fazlasını ortamlara harcarız ama en azından "Sanal Bağımlılık"tan ve "Asosyallik"ten kurtulmuş ve kendimize iyilik yapmış oluruz. Bir yandan da Gerçek hayatta yeni hedefler çizebiliriz kendimize. Mesela hayatının çoğunu net başında geçiren insanlar ya öğrenci, ya evde mesken tutan yada bir iş başında olan yani hayatı TekDüze/Monoton olan insanlar... ki bende buna dahilim şu an için. İşte öncelikle kendi yaşantımızdaki TekDüzeliğe bir son vermeliyiz. Her ne kadar zaten bir iş sahibi olsakta, yeni bir uğraş, sosyal araç edinmeliyiz. Kurslara gidebiliriz mesela. Yada hafta sonları, gelirimiz iyiyse gezilere çıkabiliriz. Sanal ortamı Gerçek hayata aktarmakta olabilir tabi. Bu Asosyalleşmiş insanlara bir seçenek ve imkan sağlar. Yani sanal ortamdan kopamıyorsak, sanal ortamı gerçeğe taşıyıp, gerçeğiniçinde eritebiliriz mesela. Ben bundan hemen hemen 2buçuk sene önce kadar üniversiteyi bitirdiğimde, memleketime dönmeden önce İstanbul'a gitmiştim ve arkadaşımda misafir kalmıştım. Tabi o zaman nete falan sık girmiyorum, zaten ne bilgisayarım var nede internetim. Arkadaşımın tavsiyesiyle bir "Satış/Tanıtım" sitesine üye oldum. Orada Şebnem Ferah'ın kliplerini, albümlerini, afişlerini falan arıyordum. Benimle aynı ilde oturan herkese mesaj attım, satın alabileceğimi söyledim. Sonra İzmir'e döndüm ve aradan zaman geçmişti, girdim o siteye ve mesaj atanlar olmuş. Bende hepsine teşekkür mesajı attım. Sonra onlarda bana attı derken bazılarıyla netten konuşuyorduk. Sonra bir tanesi ile Sanal alemi gerçeğe taşıma fikri doğdu. Buluştuk. Arkadaş olduk. Arkadaşım kız idi ama tabi onunda, benim de ilişkilerimiz vardı ve kötü bir niyetimiz yoktu. Ondan sonra Sanal arkadaşlık bitti ve olumlu ve gerçek arkadaşlık başladı... İşte böyle olunca kendinizi dizginleyebiliyorsunuz bence. Yani madem Sanal arkadaşlıklardan kopamıyoruz, gerçekleştirip Sanallığı karşıtı ile yok edin derim ben... Bence bu yararlı oluyor... Diğer bir açıdan ise, illa fikir paylaşmak derdinde isek yani fikirlerimizi anlatmak ve yaymak ihtiyacı duyuyor isek, çeşitli sempozyumlara yada topluluklara katılabiliriz. Burada sanal olarak kendimizi ifade etmeye cebelleşeceğimize, gerçek insanlara gerçek duygularımızla ifade ederiz kendimizi. Hiç düşündünüz mü, insanlar niçin sanal ortamda birbirlerini ikna edemiyorlar ve hep yanlış anlıyorlar. Çünkü yazdıklarımız sadece yazı ve ifadeden yoksunlar. En fazla şu yandaki "İfadeler"i kullanabiliyoruz. Oysa kendini anlatmanın en önemli yolu Dil, Ses, Mimikler, El-Kol ce Beden dilidir. Yüzümüzdeki bilmem kaç tane kaz 7binden fazla ifadeyi gerçekleştirebiiyormuş. Her el-kol ve beden hareketimizin bir çok anlamı varmış... Yani düşünsenize burada yazdıklarımızla ne kadar çok şeyden mahrumuz aslında... Düşünsenize bir ortama girsek, sadece yazdıklarımızla bu kadar bilgi paylaşırken, yüz yüze olunduğunda kim bilir neler yapılabilirdi... Ne bileyim işte, benim ilk aklıma gelenler bunlar... Saygılarımla...
-
Bilgisayar doğru bir şekilde nasıl kullanılır?
Sanırım günlük hayatta çeşitli nedenlerden dolaı birikimlerimizi aktaramıyoruz insanlara. Bu yüzden olabilir burada bişeyleri paylaşmayı istememizin nedeni... Diğer bir yandan benim tartışma konularında rahatsız olduğum nokta, insanların gruplaşmaları. İnsan tek başına savunabilmeli düşünceleri... En önemli husus ise, karşımızdakini sadece bir "Yazı" olarak algılamamız. Oysa karşımızdaki(ler) birer İnsan... Karşısındakini "Yazı"dan ibaret görüp hakir gören çok arkadaşımız oluyor. Tabi bunlar da hakkettikleri kadar saygı görüyorlar... Budazincirleme bir reaksiyonlar "Saygısızlık"ın çokca rastlanmasına neden oluyor forumda...
-
Cinsiyet
Bakınız: Panenteizm...
-
ATATÜRK SUÇLU... (Neden mi?... Çünküüüü...........................................)
2nci Mahmut Fes'i getirdiğinde "Fes Gavur işidir" diyerek 2nci Mahmut'a "Gavur Padişah" diyen kesim, bu sefer M. Kemal Şapka'yı getirdiğinde Fes'i sahiplenmiştir nedense... Bugün Atatürk'ü yadsıyan kimseler ya Said Molla ve Damat Ferit ahkamındandır yada Emperyalist ahkamından... Bunun başka bir ifadesi yoktur... "Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk Milletinin hakimiyet ve saltanatına vaziülyed olmuşlardı (zorla el koymuşlardı). Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu behemehal olacaktır. Burada içtima edenler (toplananlar) Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir" Osmanlı halkına "Kulluğu" emrederken, Atatürk halkına "Efendiği" tattırmıştır. Tarih ortadadır... "Millete Efendilik olmaz, ancak Hizmetçilik olur" Belediye binalarında yazar bu söz... "Köylü Milletin Efendisidir"... Köylüsüne "Ananı da al git" diyen bir Başbakan ile bundan 80küsur yıl önce yukarıdaki sözleri söylemiş bir insanı karşılaştırın bakalım. Hangisi "Geleceğe" hitap ediyor, hangisi "Yüzlerce yıl öncesine" hitap ediyor... Şöyle bir deyiş vardı: Kağıt Paranın "Sahte" olup olmadığını anlamak için para ışığa tutulur ve içinde Atatürk Resmi olup olmadığına bakılır. Eğer "Atatürk Resmi" yoksa o para "Sahte"dir. Bir insanıda "Aydınlığa" (Aydınlık: Devrim, Cumhuriyet, Laiklik, Demokrasi, Milliyetçilik, Halkçılık, Çağdaşlık vs...) tutunuz. Eğer ki içinde "Atatürk" yoksa... Saygılarımla...