Zıplanacak içerik

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Bu da Bugünkü Haber: Devlete "Resmi Dilden" başka bir dilde Dilekçe göderiliyor, hemde bunun bilince olması gereken Milletvekilliği yapmış bir şahıs tarafından... Hükümetin İlgilenmemesı zaten son derece abes, bunu kabul ediyorum...
  2. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Bakın, İslam Mutasavvıflarının Matematiğe eğilmesinin nedeni, Matematiğin İnançlar ile ilgili olup olmamasından kaynaklanmamaktadır. Bakın, dediğim gibi Matematik Felsefelerden ve İnançlardan soyutlanmıştır. Yani 2+2=4'ün Felsefesi yapılamaz. O öyledir artık... Yada Üçgenin iç açılarının toplamının felsefesi yapılamaz. Matematiğin formüllerini ve sonuçlarını İnanç açısından yada Felsefe açısından değerlendiremezsiniz. "2+2 niçin =4 yapıyor!!! e Allah'ın takdiri tabi, niye yapmasın?" yada "E doğanın kanunu kardeşim, yapacak tabi" diyemezsiniz. Üzerinde Felsefe yürütemeyecek kadar açık ve net yanıtlar verir Matematik, göreceli değildir. Göreceli olan kısmıda zaten henüz yasalaşmamıştır ve ereğine ulaşamamıştır ama ulaşır mutlaka... Ancak İnsan Klonlamanın Felsefesini yürütebilirsiniz mesela; etik olup olmadığını tartışabiliriniz, Materyalist iseniz "Tanrı'nın olmadığının ispatı" gibi bir yorum yada inançlı iseniz "Tanrıcılık oynamak ve İsyan etmek/Şirk" olarak adlandırabilirsiniz... Ve öyle ki Matematiğin yaptığı şey "Kontrol"dür. İnsanı klonladığınız anda tüm tartışmalar biter işte... Atrık Matematikleşmiştir yani kontrolü Bilim eline almıştır... Diğer aşamaları geçmiş ve Kontrol edebilir hale gelmiştir doğa'yı. Matematiğe olan ilginin nedeni "İnançlı olmak yada olmamak" değildir. Matematik inançlara ne yarar sağlar nede zarar verir. O yüzden ilgilenmek Dünyevi açıdan çok faydalı ve son derece gerekli ancak İnançsal olarak yararsız ve zararsızdır. Metafizikçi iseniz kontrolcülüğünden dolayı Matematikten korkarsınız ve ele alamazsınız, Ancak Mutasavvıfların o kimisi "Metafizikçi Olmadığı" için Matematiğe eğilmenin zarar doğurmayacağını hatta gerekli olduğunu bilebilmişlerdir. Eğilmelerinin amacı, Tanrı'yı formüllerle mi izah etmek sizce? Tabii ki hayır. Adamın kafası Matematiğe yatmış, anlamış ve üstüne eğilmiş; bu kadar. Eğer Tanrı'yı açıklamakla alakası olsaydı Bilimlerin, bunu en başta Hz. Muhammed'in kendisinin yapması gerekirdi. Ama o sadece Dünya yaşamı için Bilim'i öğütlemekle yetinmiş: "Tanrı'yı açıklamak için kullanın bilimi, açıklayabilirsiniz." dememiş ve diyemezde. Çünkü Tanrı'yı ancak hissedebilirsiniz... Ben buna inanıyorum...
  3. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sizin demenizi beklemiyorum, ben söylüyorum... Metafizik Felsefeyi savunmuyorum size ben, beni de bir Metafizikçi olarak nitelemiyorsunuzdur umarım. Unutmayın ki "Bilim" birden bire oluşmamıştır. Bugün bile tam bir bütünlük içinde değildir. Yeni yeni kollara ve dallara ayrılır. Metafizik için yukarıdaki ithamınızda sonuna kadar haklısınız ancak "İnanç" açısından bunu kabul etmiyorum. Umarım bu ithamlarınız "Beni Öyle Nitelediğiniz" anlamına gelmiyordur... Cumhuriyetin tek başına kendisi de "Bilimsel" değildir. Cumhuri idarenin "Bilimsel" olması için ayrıca nüveler gereklidir. Saddam'ın rejimi de Cumhuriyetti. Demokrasi de tek başına "Bilimsellik" arzedemez, Abd'nin rejimi de "Demokrasi" ama halkını "Koyun Sürüsü" olarak yetiştiriyor!? Laiklik'te tek başına "Bilimsellik" arzedemez... Bakın ben Şeriatı falan savunmuyorum, Metafizikçi değilim... Sadece İnançların "Siyasi Manifestolar" olamayacaklarını söylüyorum. Şunu sormak istiyorum ama bu sorumu sorarken sakın ola ki benim "Şeriat özlemi" ile yanan "Ümmetçi" bir insan olduğumu düşünmeyin... Sizin tanımladığınız "Bilimsel Sistemi Uygulayan" bir devleti örnek gösterir misiniz? Ben İnançların "Bilimsel Olmadığını" en baştan söyledim ama hala sanki "Bilimseldirler" demişim gibi bir alınganlık gösteriyorsunuz. Demokrasi, Laiklik, Cumhuriyet gibi "Bilimsel" terimlerin "Karşıtını" aramak için, onlara karşıt olduğunu düşündüğünüz İnançların yada Felsefelerin ortaya çıktıkları dönemde bu fikirlerin ne yapıda olduklarına bakmanız gerekir. İslam'ın ortaya çıktığı dönemde bugünkü manasında bir Sekülarizm ve Laiklik yoktu, bugünkü manada bir Cumhuriyette yoktu. Sizin yaptığınız "Bilim Karşıtı" nitelemesi Ermeni iddialarına benziyor. Örnekitr: "Soykırım" kelimesi 2nci dünya savaşından sonra, Yahudilerin uğradıkları kıyımı tanımlamak için üretilmiş bir terimdir. Ancak bundan nemalanmak isteyen Ermeni Diasporasının isteğiyle ve desteğiyle, bu tanımın "Suç" sayıldığı tarihten önceki tarihlerde bu suç kapsamına alınmıştır. Biliyoruz ki "Evrensel Hukuk Kuralları"na göre yasalaşmamış hiç bir suç suç değildir. Bugün bir yasa ile bu suçu tanımladığınızda, yıllar önce yapılmış olan aynı suçu suç olarak tanımlayamazsınız aslında. Kur'an-ın yasalarını da bu açıdan ele almak lazımdır. Bundan 1400yıl öncesine bakıp ve ancak 1400yıl sonrasının fikirlerine göre yargılayamazsınız. Tarih Bilimine aykırı bir eylemdir bu. 1400yıl önce İslam'ın uygun bulduğu kurallar o dönem için yapılabilenin en iyisi idi, belkide değildi ama bugüne oranla "Yetersiz/Eksik" gibi nitelemeler yaparsanız ancak haklısınız... Lakin bugünkü anlayışımızla Demokratik/Cumhuri/Laik Değildir ya da Öyledir diyemezsiniz kesinlikle, çünkü olmalarının imkanı yoktur. Bu bakımdan karşıtlıkları yada aynılıkları gibi bir durum söz konusu değildir. Bu yüzden "Bilimseldir" yada "Bilimsel Değildir"de diyemeyiz, çünkü "Bilim" o zamanlar bugünkü gibi bir yapı arzetmiyordu... Yani karşılaştırmanız öncelikle Tarih Bilimine ters ve Türkiye Cumhuriyeti ile Selçuklu Devletini birbiriyle kıyaslamaya benziyor... Demokrasi batının en eski sistemidir, Yunan/Helen dünyasından Roma'ya kadar yayılmıştır ancak o dönemde Arenalarda insanı insana zevk için öldürtmek normal bir şeydi. Ve aynı dönemde ise Türkler Kölecilik yapmıyorlardı, hapis cezası uygulamaları öyle ağır bir hüküme bile varmıyordu. Ancak aynı adamlar Türkleri "Barbar" olarak niteliyordu, kendileri Demokratik iken. Yani "Bilimselliği" Siyasi sistemlere uygularken çok dikkatli ve tutarlı olmak gerekir. Birazda toplumların kabullerine ve örflerine göre şekillenen bir yapıdır bu kasttetiğiniz. %100 Bilimsel bir siyasi sistem yoktur ve olamaz. Olması elbette ki gereklidir ama ulaşılması gereken bir amaçtan öteye gidemez, Ütopyadır, İdea'dır. Ya zaten ben İnançların bir "Siyasi Manifesto" olarak algılanıp, uygulanma çabasını saçma buluyorum ve Bilimsel olmadığını da söylüyorum ama dediğiniz anlamda da "Bilimsel" bir sistem de yok ne yazık ki... Bakın, olması gerekli ama yok... Bir Ütopya, İdea... Bakın bundan 1400yıl öncesinin özlemi ile yanıp tutşuyorsa bir devlet, ona öykünüyorsa eğer, onu yargılayabilirsiniz. "Mantıksız" ve "Bilimsel Olmadığını" söyleyebilirsiniz ve haklısınızdır, ancak o devlete bakarak 1400 yıl önceki sistemi öyle niteleyemeyiz. Yani yaptığınız şey sadece "Bilim"in tanımına bakıp, 1400yıl öncesinin sisteminin Bilimsel olmadığını söylemek. Ya bekleyemezsiniz ki Blimsel olmasını zaten. Bırakın onu, bugün bile Bilimsel bir sistemin nasıl olması gerektiği tesbit edilebilmiş değildir. Yani Demokrasiden ne kadar alırsa Bilimsel olur, Cumhuriyetten ne kadar alırsa Bilimsel olur, Laiklikten ne kadar alırsa Bilimsel olur, Hak ve Özgürlüklerden ne kadar alırsa Bilimsel olur? Bunlar tesbit edilebilmiş ve sabit değildir. Tabii ki de İnançların bir sistem olarak uygulanamayacağını ve toplumların İdeal olan Bilimsel sisteme özenmelerini söylüyorum ama ne o sistemin kuralları ve yapısı bellidir ve nede bugüne bakarak geçmiş sistemleri "Bilimsel Olmamakla" niteleyebiliriz. Metafizik Felsefeye inanan birisinin, dediğiniz gibi olmadığını iddia etmiyorum zaten... İnanç'ın daha farklı bir yapıda olduğunu söylüyorum... Ayrıca Metafizik ile Bilim'in bir arada olamayacağını da zaten söylüyorum... Bakın, "Dinler Siyasi Manifesto" ve "Metafizik" olarak algılandığında, nasıl saçmalıklar ortaya çıkabiliyor ben vereyim size örneğini: *Türklerde "Kölecilik" sistemi yoktu. İslamiyet ise Araplardaki "Kölelik" sistemini, bir ölçüde yumuşatıcı öğeler öğütlemişti, yani temelde bir siyasi sistem değildi zaten. Ancak Araplar, Halifeye Bağlılık esasında Türklere bu tür nüveler "Gereklilik" olarak nitelendirildi. Oysa İslam'ı kabul etmek, Köleliği kabul etmeyi gerektirmiyordu. Ve ne yazık ki, Türkler de bunu benimsemek zorunda kalmışlardı. Ayrıca Türklerin İslam'dan önceki yaşamlarında Kadınların hakları daha fazlaydı, İslam'ın Araplara kadınlar hakkında öğütlediği haklar, Arapların Cahiliye döneminden daha ileride olmakla birlikte Türklerinki kadar değildi. İşte bu açıdan da Türklerin İslamiyeti kabul etmeleri bunu kabul etmelerini gerekli kılmıyordu. Lakin bunlar öyle allanıp pullanmıştır ki, kabul edilmediği takdirde Tanrı'nın lanetleyeceği izlenimi yaratılmıştır. Oysa ki amaçları "Daha Kolay Yönetmek"tir. Ve ne yazık ki bunlar da Türklere girmiştir. İslam'ı kabul etmek Halife'yi kabul etmeyi gerektirmiyordu, o sadece bir sistemdir ve ne mutlu ki bugün kaldırılmıştır. Yada İslam'ı kabul etmek, Kur'anda belirtilen bir takım öğütlerin "Sabit" kalmasını, "Aynığıyla" yani yüzyıllar geçse bile onların "Aynı" kalmasını, gelişmemesini, geliştirilmemesini gerekli kılmıyordu. Bu o kuralları reddetmek manasına da gelmiyordu. Ancak Metafizik Felsefe'nin İslam'a uygulanması, onun bu devinimini engellemiştir ve bu Yönetimlerce, çıkar amaçlı olarak yapılmış ve böylelikle Yönetim "Eleştirilemez" hale getirilmiştir. Bakın, yine ben İslam'a bir "İnanç" olarak "Bilimsel"dir demiyorum ama "Bilim ile Nitelenemez" diyorum, hele 1400yıl sonrasının kurallarıyla zaten nitelenemez. Kuralları ise Arapların çarpık yapılarına ancak ve ancak öğüttür ve ortaya çıktığı zaman için Araplara uygun bir yapıdadır. Ancak Türklere bu şekilde uygulanması ne yazık ki olumsuz etkilemiştir. Peki olumlu yanları yok mudur? Elbette ki vardır. Bilim'in bugünkü manana bir yapıya kavuşmadığı o dönemde yani Bilimsel Sistemlerin oluşmadığı dönemde dinlerin öğütleri bir şekilde toplumsal yapıyı oluşturmuştur. Ahi teşkilatları, loncalar vs... Bunlar hep İnançların öğütleriyle ve Türklerin eski inanç sistemlerinin gelenekleriyle oluşturulmuş ve Moğol istilasında, Selçukluların yıkılmasından sonra ve 1402 Ankara savaşıyla 1nci Osmanlı Devletinin yıkılmasından sonraki dönemde yada Fetret döneminde toplumu bir arada tutucu nitelikte rol oynamıştır Din. Her dinin bu şekildeki yorumlanmalarında Olumlu yada Olumsuz, İyi yada Kötü etkileri vardır. Ancak şu vardır ki; Bugünün sistemlerine ve yapılarına bakarak 1400yıl, 2000 yıl yada 3000-4000 yıl öncesinin yapılarını, öğütlerini yargılayamayız, karşılaştıramayız. Bakın söylediğim kimi nitelemeler, Müslümanları da kızdırabilir, sizi de kızdırabilir; bilemiyorum... Ama şunları ayrıca belirtmek isterim: Köleliğin yada halifeliği kaldırılması yada İslam'daki kadın haklarının yetersizliğinin söylenmesi, kürsüde yemin ederken Kur'ân yerine "Şeref Üzerine" yemin edilmesinin tatbik edilmesi, Tekke ve Zaviyelerin kapatılması, Arapçanın "Kutsal bir Dil olmadığının" söylenmesi... bunlar Kur'an-a karşı çıkmak falan değildir. Bu tip kurallar, Arapların Cahiliye geleneklerini ıslah etmek için indirilmiştir bir çok kural. Siz bu öğütlenenlerden daha ileri bir yapıda iseniz sizi bağlamazlar. Bağlamaması yani bu kuralların uygulanmaması Kur'an-a karşı çıkmak değildir, reddetmek değildir. İslam sadece bir inançtır, siyasi bir anayasa yada manifesto, genelge, yönerge, talimat, tüzük değildir... Bir Resmi Gazete değildir. Tanrı zaten söylemiş Kur'an-da Hz. Muhammed için "Sen öğütçüsün" diye... Dikte edilmemiştir yani... Islah etme yetkisi insana verilmiştir. Yada en azından yanlış yada doğru ben böyle düşünüyorum... Saygılarımla...
  4. Bir inançlı olmama rağmen şöyle cevap vereyim; hiç bir madde düşünemiyordu tabii ki o dönemde. Ne karbon ne de diğer maddeler. Onların soğumasını, yoğunlaşmasını yada diğer maddelerle birleşebilmesini sağlayan onları öznitelikleridir. Yapılarıdır. Aynen bir mıknatıs gibi düşünün. Zekası falan yok ama yapısı gereği diğer bir mıknatısı itebilmekte yada çekebilmektedir. Yapısı uygun olan elementleri de çekmektedir. Uygun olmayanlara ise tepkisiz kalmaktadır. Kimi maddelerde mıknatıslandırılarak "Çekilmeye uygun hale" getirilip mıknatısı onu çekmesi sağlanmaktadır. Ama bu noktada o yapılara (örneğimiz itibarınca mıknatısa) o yapısını/özelliğini/halini kazandıran şey nedir? Var oluşu mu yoksa Yaratılışı mı? Bilimde, inançta, felsefelerde bunun cevabını arıyor. Ama farklı farklı pencerelerden bakarak...
  5. Türkçesini de yazsanız çok süper olacak...
  6. Dedenizi tanımak isterdim doğrusu... Umarım o ninnileri biliyorsunzdur, Blog'unuzda yayınlarsanız sevinirim... Unutulmamalı bence böyle şeyler... Çünkü sözlü de olsa çok önemli bilgiler içeriyor...
  7. Ben mesela KaraKeçili Yörüğüyümdür. Bir çok Tuncelili Alevi arkadaşım oldu, dediğiniz özelliklere sahiptiler. Bakın Halikarnas Balıkçısı'nın, birazda bu konuyla alakalı çok güzel bir tesbiti var: Şu Truva'lıların Türk olup olmadığı ile ilgili o meşhur tartışmanın çıktığı birgün, sormuşlar Halikarnas Balıkçısına; "Truvalılar Türk müdür?" diye. Şöye cevap vermiş; "Truvalılar Türk müydü bilemem ama bugün Türkiye Türklerinin kanında Truvalıların kanıda dolaşmaktadır." Yani, bugün Türkiye'nin bilmem kaç milleti barındırdığı, bilmem kaç kültür mozayiğinden oluştuğu gibi safsatalar hep uydurmacadır. Ayıramazsınız kardeşim birbirinden. Mantı yemeğini kime mal edeceksiniz? Türklere mi, Kürtlere mi, yoksa bize mi? Baklava kimin peki? Türklerin mi, Kürtlerin mi, yoksa Bizim mi? Ya işi ırka dayandıracaksanız, işin içinden hayatta çıkamazsınız... Anadolu artık "Biz" olmuşuz yaa... Kimi kimden nasıl ve neye göre ayırcan? Kürtlerin kökeni ile ilgili bir iki tesbitte ben vereyim o zaman. Biri Filolojik, diğeri Sosyolojik: Bugün Kürtler, Anadolu Türkleriyle aynı coğrafyada yaşamalarına rağmen, Anadolu Türklerinin bile kullanmadığı ÖzTürkçe kelimeler kullanırlar: "Bay/Bey" yerine "Beg", "Baba" yerine "Babo/Bao" vs... Üniversitedeyken bir sürü tesbit etmiştik bir çaba sonucunda. Zaza arkadaşımın şöyle bir tesbiti vardı: Zazalar, Hititlerin torunlardır derdi. Türklerle Zazalar o noktada ayrılmışlar derdi, kökenlerini bir tutardı. Ayrıca şunuda eklemek isterim; Van'da bulunan 3000 Yıllık Mezar Kalıntılarında, Türk simgelerine rastlanmıştı. Haberin kaynağını unuttum ama çıkmıştı bu haber. Çıkan heykeciklerin yüz tipleri, sakal tipleri Orta Asyatik yani Türk tipine has olarak yapılmıştı. Ve Van'da Türk İzi diye meşhu olmuştu bu haber. Diğer tesbitte sosyolojik ve Ahmet Taner Kışlalının tesbiti: Ahmet Taner Kışlalı'ya göre, Kürtler ile Türkler Araplar ve Farslar arasında Benliklerini kaybetmez ve o topluluklara karışmazken, Türkler ve Kürtler bir araya geldiklerinde çok iyi bir şekilde kaynaşabilmektedirler.
  8. Öncelikle bu, Türkiye'nin ne kadar Özgürlükçü bir ülke olduğunun kanıtıdır... "Türkiye Cumhuriyetini Kuran Halka -Türk Milleti- Denir." "Millet: Geçmişte BİRLİKTE YAŞAMIŞ, BUGÜN BİRLİKTE YAŞAYAN ve GELECEKTE DE BİRLİKTE YAŞAMA AZMİNDE OLAN insan topluluğudur." -----------Mustafa Kemal Atatürk------------- Birlikte yaşama azminde misiniz sayın Sahtoo? Ve biliyor musunuz ki pkk, Türkiye Komünist Partisinden kopmuştur ve ilk üç kurucusu Türk'tür. İçinde Ermenilerden tutun Almanlara kadar bir çok militan vardır. pkk'nın amacı özgürlük falan değildir. Bunlar yemdir... Amacı Güçsüz bir Türkiye'dir. pkk'nın kendisi dahi biliyor hiç bir zaman toprak parçalayamayacağını. Ayrıca Türkiye Cumhuriyetini bölmeye çalışmak, ne zamandan beridir "Özgürlük Hareketi" olarak adlandırılıyor. Özgür olmak istiyorsa, bakın bir Kürt devleti kuruldu, gitsinler... Tutan yok... Ne Kuzenim ne de Ben Kürt değiliz... Ben Ülkücüde değilim... Ama Üniversitede Ülkücülerin dövmek istediği, Malazgirtli bir Zaza arkaşımın Ülkücülerden dayak yememesi için benim ve benim gibi TÜRK arkadaşlarımın, kendimizi neredeyse siper ettiğimizi hatırlıyorum... Hemde o arkadaşımız neredeyse tek başınaydı ve Ülkücülerin REİS'ine yumruk atmıştı... Ülkücüleri tanıyorsan, neyi göze aldığımızı anlarsın... Bu ülke Ülkücülerin değildir sadece. Her Milliyetçi de Ülkücü değildir. Bende Üniversitede Ülkücülerden çok baskı gördüm. Her Ay, her Hafta mutlaka bir şekilde odaya tıkılırdık yurtta, odamızı basarlardı, yada tartaklamak için bahaneler üretirlerdi, onların tabirlerince bizi "Kenarı Çekerlerdi" "Uyarırlardı". Bana ülkücüleri anlatma arkadaşım, çok iyi tanıyorum ben onları... Benim dağa çıkan arkadaşım olmadı ama akrabası dağa çıkan arkadaşım oldu, onların kaygılarını da yaşadım ben, "dönse, yanlış yapıyor" diye serzenişini de gördüm. En yakın arkadaşı askerde pkk'ca şehit edilen ve onun için ağlayan Kürt askerimde oldu benim, acısını paylaştım ve Kürt'ün arkasından üzüldüm, birlikte pkk'ya lanet okuduk... Bir Kürt değilim ve sizin yaşadığınız kadar şiddetli yaşamadım bu acıları ama hepsine şahit oldum... Empati kurdum, anlamaya çalıştım. Osmanlıca Lügatı elimize alıp, Zaza arkadaşımla (zazacanın bir çok kelimesi Farsça'ya benzer veya aynıdır) sabahlara kadar sanki bir filolog gibi kelimeleri ve anlamlarını tarardık, öğrenme çabasına da girdim... Ben Lazcayı da öğrenmek istedim, Çerkesceyi de... Boşnak arkadaşım da oldu... Herkesin acısı ayrı. Çerkeslere sor bakalım, onlar ne düşünüyorlar, neler yaşamışlar... Yada Boşnaklar neler yaşamışlar. Herkesin acısı var... En çokta Türklerin acısı vardır, bunu gözardı edemezsiniz. Hiçbir kimsenin bu topraklardan toprak ayırma düşüncesine ılımlı yaklaşmak bir yana, tek bir adım bile olumlu yaklaşamam... Hep birlikte yaşamaktan başka çaremiz yok... Osmanlı Paşasının çok güzel bir lafı vardır: "Anca Aldığımız Fiyata Veririz" Söylüyorum, Ülkücülükle Milliyetçilik apayrı şeylerdir... Kürtlerin çektiği eziyeti Türklerde çekmiştir, hemde yüzyıllarca. Selçuklular Oğuzları cephe almıştır, ama onların isyanıyla yıkıldı. Osmanlılar ise Alevi diyerek tüm Türk Boylarını katletmeye yönelmişti, bir yandan da Şah İsmail "Sünni" diyerek katlediyordu Türkleri. Doğu'da bu baskıdan dolayı Kürtleşen yada Kürtçe konuşan Türk boyları var. Çepniler, Avşarlar var. Alevi/Oğuzlara karşı Kürt beyleri korunmuş ve kayırılmıştır. Alevi Kürtler nereden geliyor, bir araştırın bakalım... Alevi Kürtler mi, yoksa Kürtleşen Alevi Türkler mi? Alevilik Kürtlere nasıl geçmiş? O kadar kitap yazıyorsunuz üniversitelerde madem ki, bunu da nesnel olarak bir araştırın bakalım ne göreceksiniz. Tamam, Kürtler belki bir takım siyasi yanlışlıklar ve hatalar sonucunda baskı gördüler, buna bişey demiyorum ama bunun nedenini "Türkler"miş gibi kimse gösteremez. Kürtler henüz 70yıldır zor durumda iseler, Türkler Anadoluya ayak bastıklarından beri, 1000yıldır hep kırılmışlardır. Eğer İnsancılsanız, bunun içinde savaşın. Bunun içinde mücadele verin. Ben bir Yörüğüm, biliyor musunuz yörükler hep uçlara/sınır boylarına yerleştirilmiştir ve sonunda savaşlarda en çok öldürülen insanlar olmuştur? Hiç bir Millet böyle kıyımlar yaşamamıştır. Karamanoğulları beyliği tümden balkanlara göçtürülmüştür/sürülmüştür, Selçuklunun mirasçıları oldukları için, biliyorsunuz ki Karamanoğlu Mehmed falan devlet dilini Türkçe ilan edecek kadarda Türktü... Bugünkü Balkan Göçmenlerinin çoğunluğu falan onların torunlarıdır işte, bilenleri Osmanlıyı sevmezler (İstanbul Bayrampaşa'da mahalleleri vardır, araştırın gidin)... Ve bu insanlar "Türk" kimlikleriyle Balkanlara Göç'e zorlanmışlar ve yaşadıkları bölgeler hep savaş alanı olmuş, hep kıyılmışlar, katledilmişlerdir. Bunları da araştırın. Tek bir Kürt ailesi bir göç ettirilmemiştir yerinden, asimile edilmemişlerdir tarihte hiç bir zaman, yaşam yerleri öyle büyük savaş alanlarına çevrilmemiştir. Türkler katledilmiştir hep... Savaşlara hep Türkler sürülmüştür, öldürülmüştür, kullanılmıştır ama kimse bugün sesini çıkarmaz-çıkaramaz, sanki tarihte böyle şeyler olmamış gibi davranırlar. En Türkçü Ülkücü bile bu gerçekten bahsetmez-bahsedemez "Osmanlı Sevgisi"nden dolayı... Kitaplarınızda bunlardan da bahsedebiliyor musunuz sayın Sahtoo... Türklerin yüzyıllarca savaşlarda nasıl katledildiklerini, piyon olarak kullanıldıklarını, öldürüldüklerini yazabiliyor musunuz? Yoksa sadece şu son 70yıldır yaşanan yanlışlardan mı bahsetmeye gücünüz yetiyor... Kürtlerin yüzlerce yıl kayırıldığından, feodal yapılarının bu yüzden hala aynı haliyle devam ettiğinden bahsedebiliyor musunuz? Osmanlıların yüzyıllarca Kürt beylerini, Alevi/Türkmen Oğuzlara karşı nasıl kayırdıklarından, onlara karşı imtiyazlandırdıklarından, topraklandırdıklarından ve bugün Kürtlerin bu feodal yapısının sürmesinin nedeninin onların bu kayırılmışlıkları olduğundan, yüzlerce yıl en rahat şekilde yaşadıklarından bahsedebiliyor musunuz? Hiç sanmıyorum... O kadar nesnel olmadığınız görülebiliyor... Son 70yılda yaşanan saçmalıklara bakarak "Kürtler mazlum millettir, yazıktır, günahtır ah vah..." oyunu oynamamak lazım. Gelin eğer haksız ölümler, acılar yaşadıysa Kürtler, birlikte soralım hesabını, acısını birlikte yaşayalım, paylaşalım... Ama "Birlikte" yaşayalım... Ben Kürt arkadaşımı savunabildiysem, sizde benim için aynısını yapabilin... Yaşadığınız acıları tahmin edebiliyorum, ve şahitte oldum ama her acıda "Ben Toprak Alıp Ayrılacam" diyemezsiniz. Kimse bu hakkı vermez ve buna izinde vermez. Kolay kazanmadık bu toprakları. Canımızı verdik... Kan döktük birlikte... Birbirimize sarıldık... Şimdi Anadolu'nun heryerinde yaşıyoruz hepimiz. Kürtlerde batıda yaşayabiliyor, Türklerde... İç içe... Benim komşularım Kürt... Yaşadığım semtte Kürtçe konuşuyorlar hep ve rahatça, yıllardır... Tanıyorum, biliyorum... Ama hiç bir şey bu ülkeyi parçalamayı "Haklı Kılamaz". Sevgili BrainSlapper, benim söylemek istediklerimi söylemişsin, kıskandım ve takdir ettim... Şu tespitin çok yerinde: "Kendini ırk olarak Türk diye tanımlayanlara sor bir bakalım, ne diyecekler, hepsi kendine Türkmen diyecektir." Irk olarak hangi Türk'e sorarsanız size "Yörük" "Türkmen" "Manav" gibi tanımlamalar yapacaktır. Direkt olarak ben "Türk"üm demezler pek. "Ben Türk'üm" diyenlerde "Milli Bir Bilinç"in farkında olanlardır. Saygılarımla...
  9. Bende biliyorum varmak istediği yeri... Bari dur ben bir önayak olayım onun varmak istediği yere: 1400yıl önceki bir Devrimle/Devinimle mi ilgili acaba bu varmak istediği nokta? Yalnız dikkatinizi çekerim, burada Milliyet ile Dini duyguları ayırıyorum. Tıpkı Bilim ile Dini duyguları ayırdığım gibi... Dini kişiselleştiriyorum, dini inancımla/inancınızla yargılamıyorum sizi... Ve hangi kılıfa sokulacaksa sokulsun, PKK'yı bir takım ucuz oyunlarıyla yada şaka ile karışık bile olsa "meşrulaştırmak" isteyen bir zihniyeti, sizin gibi hoş yada masum karşılayamıyorum... Niyeti yine oyun oynamak, belli... Ama biliyorsunuz ki Sayın BrainSlapper, ben Hz. Muhammed'in devlet kurmasını sizin isteğinizle açıklamıştım, sizde teşekkür etmiştiniz. Haksöz/Katakuta okumamış galiba o yazıyı. Bakın, şimdi kendisi "niye böyle sinirlendiğimi" soracak, biliyorum... Şunu söyleyeyim ki Haksöz/Katakuta; ben bu basit ve ucuz oyunlardan nefret eden birisiyim. Kalkışmam, kalkışanın da bu huyunu sevmem... Bir şeyi söylemek istiyorsanız, açık açık söyleyin... Sizi anlayabilecek yapıda herkes... Bu kadar ucuz ve sahte oyunlara girişmeyin... Ha ama eğer konuyu nereye bağlamak istediğinizle ilgili yargım yanlış anlaşılma ise "Özür Dilerim" ithamların için. Kızdığım şey konuyu bağlayacağınız diğer bir konu değil, bağlarsanız onun Tarihi yargısını "Tarafsız Olarak" yapabilecek nitelikteyim, bunu bilen biliyor. Kızdığım şey "Oyunculuğunuz". Ancak yine de "PKK" hakkındaki yargılarınız için de pek farklı düşünmediğimi ve istemeyerekte olsa sizi onlarla aynı kefeye koyduğumu vurgulamak isterim ki o zaman da ister affedin ister affetmeyin... Şunu bilin ki "Milli Bağlılığımı/Benliğimi/Varlığımı" "Kişisel Dini Duygularımdan" daha yukarıda tutuyorum. Ancak "Milli Benliğim", İnsanları "ırklarına, dinlerine, dillerine, inandıklarına" göre değilde "İNSAN" olmalarına göre yargılamama engel olmuyor... Hiç bir "Kürt"e "Kürt" gözü ile bakmadım, kaldı ki "Kürt" olması da bir kusur "Değildir" zaten. Benim Türk Menşeili olmamın kusur olmadığı gibi. Öncelikle "İnsan" oldukları gözüyle baktım herkese. Yanlış mı bu? Beni çok seven ve çok sevdiğim Kürt arkadaşlarım var... Yaşadığım semt'in çoğunluğu Kürt'tür. Askerde Yedek Subay'ken emrimdeki Türk Menşeili askerlerimden çok Kürt Menşeili askerlerim hala beni aramakta, hatırımı sormakta ve sevmektedirler... Övünmek değil yaptığım, öyle algılanıyorsa çok çok özür dilerim ama bir çok Kürt Menşeili askerime, diğerlerinden çok fazla yardımım dokunmuştur, o yüzden severler beni... Ve hiç bir Subayında Kürt/Türk ayrımı yaptığını görmedim... Benim Albayım Kürt kökenli imiş, sonradan öğrendim. Devlette eğer bir kayırıcılık varsa, Türkler'den ziyade bugün Kürtler kayırılmaktadır... Sizin çabalarınız (aynen övdüğünüz o kimseler gibi) hep bir "Kutuplaşma" yaratmak üzerine, insanı "İthamlarınızla" zorla bir uca sürükleyip, sonrada "Ahanda, işte bu adam kötü" demek üzerine kurulu... Biz buna "Kışkırtıcılık/Provakatörlük" diyoruz. Miliiyetçilik konusunda hakikaten hassasımdır ve tartışmanın bu açıdan sizinle uzaması birbirimize karşı son derece olumsuz ithamlarımıza neden olabilir ve bunu istemiyorum. Bu yüzden tartışmayı devam ettirmeyeceğim. Sayın BrainSlapper arkadaşım sizde şu ingilizce tümcenizin anlamını yazarsanız sevinirim, ingilizce bilmiyorumda... Ayrıca bir de şu var, dürüst olmak gerekli... Doğuda, bir süre önce bir bomba düzeneği vakitsiz patlamıştı, hatırlarsınız... Bir çocuk ölmüştü ve bombanın teröristlere ait olduğu ispatlanmış, ancak suçu Türklere atmak için paravan olarak kurulmuş olan "Türk İnikam Tugayı" (ismini tam hatırlamıyorum ama böyleydi galiba) gibi bir örgüt çıkıp üstlenmişti ama örgütün paravan ve sahte olduğu anlaşılmıştı. Önemli olan bu değil... Önemli olan ne biliyor musunuz? Ölen çocuğun babası röportajda bombayı koyanlara beddua okurken, arkadan bir kişi sufle veriyordu ve bu bir tek Fılaş Teve'de çok net olarak verildi, bende tesadüfen gördüm: "-Devlet yapıyor bunu, bombayı devlet koydurmuştur, devlet kahrolsun, biji apo..." Aynen bu sufleyi verdi arkadan adam ve ölen çocuğun babası zorla bunu tekrarlamak zorunda kaldı kameraya... İşte "Ölümü" bile Kışkırtıcılık/Provakasyon olarak kullanırsanız herşey ortaya çıkıyor. Bazı insanları "Kukla/Maşa/Piyon" olarak kullanıyorlar, sonra onları bir uca sürüklüyorlar, kendileri atlarını oynatmaya devam ediyorlar... Hangi ülkede var Türkiye'deki Demokrasi ve Fikir Özgürlüğü? -Gidin Diyarbakır'a bakın, bir ilçenin belediye başkanı "Anayasa'ya Aykırı Olarak", Belediyede (Resmi Kurum), Türkçe'den (Resmi Dil) başka, Kürtçe'nin (Resmi olmayan/Yerel Dil) konuşulmasını serbest bıraktı hatta dikte etti... Yargılandı mı sizce? Tabii ki hayır... Tek bir işlem yapmadı... -Osman Baydemir "Öldürülmüş Teröristlerin Cenzaelerine" özel araba tahsis etti. Katıldı... Üzüldüğünü söyledi? yapıldı mı bir şey? -PKK'nın yayın organı için 15 küsur BELEDİYE BAŞKANI (Devletin Görevlisi), Devletin Anayasasına Aykırı olarak "Kapatılmaması İçin", hemde başka bir devlet nezdine Dilekçeler/Mektuplar yolladılar? ne oldu sonuçta, hapis mi yattılar... -Şehit ailelerinin abilerine, annelerine, babalarına ayrıca iş imkanı verilmezken ve bu iş imkanından sadece eşleri yararlanabilirken, PKK'dan dönen/Dağdan inen her terörist özellikle iş sahibi yapılmakta, aileleri de işe kavuşturulmaktadır. ŞEhit aileleri bu ayrımın durdurulması için çırpınmakta, can çekişmektedir. -İzmir'de gelin bizzat ben ispat edeyim, Belediye Yardımlaşma Sandığından "Yardım" alanların %80i Kürttür. Benim ispat etmeme gerek yok aslında, yardımın verildiği günlerde gidin, kendiniz görürsünüz... Takip edin, kimisinin "Vergi Dışı" geliri zaten vardır, ya pazarcıdır yada arabasında satış yapmaktadır ve geliri iyidir. Ve aynı adam o yardımı alıp çıktıktan sonra, benimle tartışırken Türkiye Cumhuriyetine "T.C." diyebilecek kadar da alçalabilmektedir. -PKK'nın siyasi organlarının üyeleri ve başkanları, Teve'lerde çıkıp, açık açık PKK için methiyeler düzdüler. Övgüler yağdırdılar. "Sizce Terör Örgütü müdür?" sorusuna, Devlete Silah Çekmiş bir örgüt için "Evet" diyemedi, demedi... Kıvırdı da kıvırdı... Gidin "Siyaset Meydanı" "Ceviz Kabuğu" gibi programların arşivlerinde vardır hepsi... Peki kaçı yargılanıp, suçlandı? Adam açık açık Türkiye'nin, yaşadığı ülkenin "Bölünmesini" dile getirdi... Ne yapıldı? -Üniversitede, öz ve öz Türk arkadaşlarım "Yurt"ta barınma hakkını, Katkı ve Öğrenim Kredileri haklarını, Başbakanlık Bursunu "ALAMAZKEN", dör beş yerden YARDIM aldığı halde, bu hakların tümüne birden sahip "Kürt" arkadaşlarım vardı. Kaldı ki, o Türk arkadaşlarım, daha da muhtaçtılar. Ama Kürt arkadaşlarım hala PKK'yı savunabiliyorlardı. Bu davranışlarının Türkçe nitelemesi çok ağırdır biliyorsunuz. İnsanda olması gereken en temel bir "Erdem"in yokluğundan kaynaklanır bu. -Askerde bir askerimde "Apo Sempatizanlığı" tesbit ettik. Yine de üstüne hiç gitmedik, bir Karşıdürtüsü/Antipatisi oluşmasın diye, görmezden geldik. Çocuktaki sempatizanlık saplantılı bir şekilde değildi ve dizginlenebildi. Bazı şeyleri Görebilmek için önce Bakmak lazım... Bakmak ile Görmek arasında da çok fark vardır... Oyun oynamakla Samimiyet arasında da çok fark var... Türkiye'de ezilenler Türklerdir. 1000yıldır; Selçuklular'dan Osmanlılar'dan (M. Kemal Atatürk dönemi hariç) beri Türkler ezilmektedir, dışlanmaktadır. Bu ülke için Osmanlılar döneminde hep Türkler savaşmıştır (Atatürk'te belirtir bunu) ve sistemli olarak öldürülmüştür. Bugün'de yine Türkiye için Şehit olan Türkler ve aileleri mağdurdur ve görmezden gelinir. Gidin Şehit Ailelerinin kurdukları derneklere... Görmemeniz imkansız. Eğer Şehit olan Rütbeli ise ailesi hakettiği desteği alabiliyor. Rütbesi yok ise, devlet "Dağdan İnen/Devlete Silah Çeken Bir Terörist"e yaptığı kadar yardımı yapmıyor. Bunlar gerçekler arkadaşlar. Türkiye'de kimin ezildiği ve kimin açgözlü olduğu ve kimin GAFLET, DALALET ve hatta HIYANET içersinde olduğu çok çok açıktır. Devletin her türlü Kayırmacığını/İltimasını yaşayan kimi insanların hala çıkıp "Devlet Kahrolsun" diyebilmeleri/sufle verebilmeleri, İnsanın sahip olması gereken en önemli kişilik öğesine sahip olunmadığının göstergesidir. O öğenin olmadığını belirten kelime "Hakaret" olarak nitelendirildiği için, o olumsuz halini yazmıyorum... Yalnız şu var ki, "Şerefli" olan, hem canını bu ülke için verip, hemde mağdur olan o aileler ve kimselerdir... Ne de güzel ifade etmişsin değerli arkadaşım... Benim de düşünce ve duygularıma tercüman olduğun için teşekkür ediyorum sana... İnsan sevgisine dair...Kardeşce yaşamaya dair... yada İnsana dair... herhangi bir şeyin milliyeti olur mu? Sevgiyi çıkarsız yüreğinde taşıyanlar için olmuyor ama... Oluyor işte be 'BrainSlapper' (!)...Olması için bazılarımız çaba harcıyabiliyor... *tna Bende bu yazınız için teşekkür ederim, diğer bir konu içinde kaynadı, düşüncelerimi yazamadım, ama sağolsun GeceKuşu es geçmemiş, farkına vardım yeniden... Bu duyguların "Milliyeti" olmadığı gibi "İnancı/Dini"de olamaz... Ayrıca bunu da belirtmek istedim... Ve birde Milliyet "Vatana Bağlılıkla" ilgili bir kavram birazda, o dediğiniz duyguları etkilememeli hiç bir zaman... Eğer yazımda kimi kimseleri HAKSIZ YERE itham edip kırdıysam çok "ÖZÜR DİLERİM"... Bu konu son derece hassas bir konu ve "İnanç"lar bu konuya da karıştırılmamalı... Laik olmalıyız... Saygılarımla...
  10. Sevgili GeceKuşu o yazınız bana karşı her hangi bir olumsuzluk uyandırmadı. "Sert" derken, o kesin yargılarınızı kastetmiştim aslında. Ki o kesin yargılarınızda beni rahatsız etmedi ve yazınızı görmek istediğim gibi değil, siz neyi anlatmak istediyseniz o şekilde gördüm ve anladım. Ve bu ikinci yazınızda bir o kadar katkıda bulundu bana. Kesin yargılarınızı yanlış değerlendirenler olabilir, bu açıdan söylemek istemiştim. Yani olayı "Tartışmadan" çok "Kapışma" havasına bürümek gibi bir niyet ortaya çıkabilir. Kimin size nasıl yaklaştığını bilmiyorum çünkü... Yoksa sizin üslubunuza özeniyorum da ama sizin gibi kısa ve net ifadeler kuramıyorum ne yazık ki... Demiştim bunu, sanırım deneyimle alakalı bu... Saygılarımla...
  11. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Bu söylediklerinizin tartışılacak yada karşı çıkılacak hiç bir şeyleri yok Sayın Bilimselci. "İnançlar olarak toplumları çok kötü etkilemiştir" derken kastınız ne idi, ona göre devam etmek isterim... Yoksa İslam yada herhangi bir din/inanç toplumları elbette olumlu yada olumsuz şekilde etkilemiştir. Tümden Olumsuz/Kötü etkilemiştir yada Tümden Olumlu/İyi etkilemiştir demek yanlış... İşaretlediğim tanımlamanıza da katılamıyorum ne yazık ki. Kimi tasavvuf tekkelerinin yada yapılanmalarının, maddi kaygılarla vücut bulduğu bilinen bir gerçektir, bu yadsınamaz, Yunus Emre gibi kimselerde bazı şiirlerinde böyle tekkelerden yakınmışlardır hatta. Ama Tasavvuf içersinde, inancı kişiselleştiren ve Bilim'i engellemek yada geliştirmek uğruna kişisel bir bağ kurmayan Mutasavvıflar mevcuttur. İnanç ile bilimin yerini ayıran kimselerde mevcuttur. Böyle yapılanmalar vardır. Bilim Adamı olmamaları, Bilim'e karşıdırlar manasına gelmiyor Mutasavvıfçıların. Herkes Bilim Adamı olamaz, biliyorsunuz... Neyse, konunun gidişatına göre açılım yaparız... Saygılarımla...
  12. Birde şu var, neden bilmiyorum ama konuyu nereye bağlayacağınızı tahmin edebiliyorum... Ağzınızdaki baklayı çıkarıp, yeni bir oyuna daha girişmeyin bence. Eğer tahmin ettiğim şey değilse niyetiniz, bu sefer de en baştan "PKK" yandaşı gibi görünüp, sonradan da "Türk Milliyetçisi" imajına bürünüp "Bakın Türk Milliyetçisi oldum, sizde olabilirsiniz" mi diyeceksiniz? Ama Türk Milliyetçiliği böyle ucuz numaralarla savunulacak bir erdem değildir...
  13. İşte budur... Ben "Metafizik" demiyorum sizin gibi Sayın GeceKuşu ama şunu söylüyorum ki: "İnanç"ların Soyut kavramlarını "Bilim" ile açıklayamayız. İnanç çok ayrı bir yapıda. Maddi değil... Tanrı size öteki dünyayı öğretiyorsa, öteki dünya nerede ise orayı nitelemiştir... Yani Manevidir nitelemeleri. Bilim ile açıklanamaz... Bilimde inancı açıklayamaz... Yazınız belki biraz sert ama Sayın GeceKuşu, nitelemeleriniz yerinde, tebrik ederim...
  14. ? ? ? Sizinde Hazmedemediğiniz bişeyler mi var yoksa?
  15. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sevgili Sardunyam, sizde katkılarınız için çok sağolun, sorgunuz mantıklı ve iltifatınız için çok teşekkür ederim. Bilimselci'de en az bir o kadar iltifatı hakediyor aslında, katkısı yadsınamıyor...
  16. "Bana Bir Şeyhler Oluyor" adlı bir tiyatro oyunu var. Sahte bir Şeyh var orada... Deli Raporu var kendisinin ama akıllı laflar ediyor... Doğruları söylüyor. Mesela diyor ki; "Ulaşılması gereken bir gerçek varsa eğer, kendi yolunu çizebilirsin ancak o gerçeğe ulaşan. Yolunu çizipte başkasının o yoldan gitmesini isteyemezsin. Herkes gibi kendi yolunu çizip, kendi yolunun AnaYol olmasını istersen insanlara baskıdan başka bir şey yapmamış olursun. Ve insanlara gerçeğe ulaşmada baskı yapamazsın, AnaYol olamazsın" gibi, tam hatılayamadığım çok güzel ve uzun bile şey söylemişti. Şimdi bu iletime bakarak bazı arkadaşlarım atlayıp; "İşte bak Hz. Muhammed'de öyle birisi işte, anla." gibi laflar etmesin, rica ediyorum. Polemik yaratmak değil amacım... Herkes Tanrı'yı yada Gerçeği anlamada tek başınadır. Herkes bildiğini, kendisinin inanmasına yada inanmamasına yetecek kadar bilgiyi karşısındakine aktarıyor ama kendisinin inanmasına yada inanmamasına yeterli olan bilgi karşısındakini değiştirmiyor (tabi sahte değişkenler hariç). Belki fikirlerine fikir ekliyor ama karşımızdakini, aynen bizim gibi görmeye kesinlikle ikna edemiyoruz. Bu insanların kişisel yetilerinden kaynaklanmaktadır: yaşam tarzı, nörobiyolojik yapısı, öğrenme ihtiyacı ve yeterliliği, algıları, algıda düzeysizliği veya yetersizliği/yeterliliği... Herşey bunda etkili... O yüzden, konuyu açan arkadaşın bakış açısı olarak "Allah Yoktur" gibi bir tanım doğru olabilir, ancak "Emin olun ki öyle bir şey yok..." tanımı çok mantıksız ve mesnedsiz olur. O oyunda Sahte Şeyh mahkemeye düşüyor. Hakim soruyor: "Duvarın içinde adamlar mı görüyorsun?" Cevap veriyor: "Görmesem niye görüyorum diyeyim..." Yani Allah var mı yok mu? Hissetmesem niye "Var Olduğunu" söyleyeyim? Yada arkadaşımız Hissediyor olsa niye "Yok Olduğunu" söylesin? Görünmeyen bire şeyin var olduğunu iddia etmeyi "Kafayı Yemişlik" olarak adlandırabilirsiniz, ki eğer hissetmiyorsanız da haklısınız belki öyle adlandırmakta, ancak hissediyorum ne yapayım... Hissetmediğimi söylersem "yalancı" olmuş olmam mı? Ve hissetmeme rağmen ve hatta emin olmama rağmen kimseyi buna inandırmaya çalışmıyorum, hissetmediğini söyleyipte, insanları buna inandırmaya çalışanlar gibi değilim!? Ve hissettiğini söyleyip, insanları buna inandırmaya çalışanlar gibi de değilim... Etik olan da bu değil mi? Etik olanı, Kafayı Yemiş biri olarak ben yapıyorsam eğer, "Kafayı Yemek/Kırmak" nitelemesini yeniden anlamlandırmak gerekli bence... Demek ki "Kafayı Yemek" doğruları söylemeye engel değil... Kur'an, Tevrat, Zebur, İncil, Buddha, Konfüçyus, Zeus, Osiris, Gök-Tanrı... Hepsi "Hakk"ı yada "Gerçek"i hissetmişler, anlatmaya çalışmışlar kendilerince. Bize de yalan yanlış aktarılmış... Önemli olan sizin bunlara inanıp inanmamanız değil, önemli olan aktarılanlardan gerçeği ayırabilmeniz... Ve başkalarının bu gerçeği farklı anlamandırabileceğini anlayabilmeniz. Dikkat edin, burada "Bilim"den bahsetmiyorum, Bilim "Maddi"dir, ben "İnanç"tan bahsediyorum... Beni "ben" yapan şarkıda şöyle söylüyor: Ateş, Toprak, Hava olmuş, Yağmur olmuş, Hayat vermiş sana. Kalbin olmuş, ruhun olmuş, Aklın olmuş, Yol göstermiş sana. Bir ömürlük maceranda Hikayeni anlat bana. Ne anlam verdin sen buna? Ruhunda neler var senin? Atalarına malum olmuş, Kitap yazmış anlatmışlar sana... İmam, Rahip rehber olmuş, Yalan yanlış aktarmışlar sana... Günümüzün dünyasında Hepsi aynı, Hepsi Ala. İsa, Musa, Muhammed, Buddha... Neyin varsa bilmiş senin. İnsanoğlu "Kendini" arar. Dünya döner milim milim. Eğer göçüp gidersen bugün, Yarım kalan işin var senin. Korkma ondan bundan... Ne Ölümden, ne Hayattan. Bu dünyada Gördüklerinin Hepsi "Bir", Hepsi "Hak"tan... Korkma ondan bundan... Ne Cehennem, ne de Şeytan. Bu dünyada Bildiklerinin Hepsi "Bir", Hepsi "Hak"tan... Bence Tanrı'nın varlığı da, yokluğu da çok güzel bir şekilde anlatılmış burada... Önemli olan sizin ne anlam verdiğiniz buna... O yüzden kimin neye inandığı yada inanmadığı kimse için hiç bir önem taşımamalı... Bir arkadaşım, insanları en başta "Fikirleriyle" nitelendirdiğim ve yargıladığım katı/doğmatik dönemimde bana öyle demişti: "Al o insanları karşına, ne görüyorsun?" "İnsan" "İnsan işte... İnsandan başka bişey değil... Öyleyse ilk bakışta ne görüyorsan, ona göre yargıla." Neye inanırsanız inanın, ilk önce hepimiz İnsanız... En azından ben en başta buna inanıyorum... İnsanları "İnançlı" yada "İnançsız" diye ayırmazsınız... Saygılarımla...
  17. Bakın, kimin neye inandığı benim zerre kadar umrumdadeğil, bazı söylemlerinizde çok haklısınız, ama şu da var ki nasıl ki kimi Müslümanlar Ateistlere "Kötü" yaftası yapıştırıyorlarsa, Müslümanlara "Terörist" yada "Art Niyetli" yaftası yapıştırılıyor. Arkadaş bile olmak tehlikeli olarak düşünülüyor... Bence Kur'an-daki "Kafirler" ile ilgili nitelemeler, o dönemki savaş ve mücadele ortamında, savaşılan müşrikler için kullanılmış nitelemelerdir. Yani Ateistleri yada bugünkü Ateistleri bağlamamalı ve Müslümanlarda bugünkü Ateistlere o gözle bakmamalıdır diye düşünüyorum. kimsenin inancı, kimseyi ilgilendirmez. Bir Müslümanın, bir Ateistin inancını göstererek "Bu adam kötüdür" nitelemesi ne kadar yanlış ise, bir Ateistin de, bir Müslümanın inancını gösterip "Teröristsin" yada "Kötüsün" demesi yanlıştır. Ki buna bu sitede de rastladık yani... Herkes öncelikle İnsandır... Konunun açılmasına sebep yoruma gelince; bence bazı kimseler inançlıları yada beni "konuyu çarpıtmakla" suçluyor ama, konunun başlığına bakarsak, bazı arkadaşların yaptığı uzun uzadıya açıklamalar konu ile alakalı değil. Arkadaşımız konuyu bir serzeniş olarak açmış, diğer arkadaşımızda bundan nemalanarak bir inanca olan kinini kusmuş... Tabi bu önyargılardan ve artniyetlilikten kaynaklanıyor. Kimisi de inançsızlara saldırıyor, bu da aynı... Bence birbirimizi ve inançlarımızı kötülemek ve birilerinin gazına gelmek yada kendimizi gaza getirmek yerine, asıl konuya dönelim. Çünkü bir dini yada ateizmi karalamak yada yüceltmek için yeterince konu var forumda... Keşke Tanrı Olsaydı; o zaman savaşlar biter, insanlar ölmezdi... vs vs vs... Sizin inanmama nedeniniz bu, bir çok insanların inanma nedeni de bu: Umut... Yani herkes aynı dine inanırsa, savaşlar bitecek... Kusura bakmayın ama, Allah bence Savaş Bakanlığı yapmıyor. Yada Cellatlık gibi bir görevde üstlenmemiş. Onun varlığı yada yokluğuyla; savaşların olması yada olmaması ile ilgili bir bağlantı yok. Bir Tanrı'ya yada Dine bu yüzden inanılmaz. Bir Tanrı'ya, eğer varlığını hissediyorsanız inanırsınız. Hissetmeden, böyle bir özlemle inanıyorsanız, bu pazarlık yapmak gibi olur. Ama gerçekten inanan insanlar bu şekilde bir saplantıya sahip değildir. "Tanrı iyidir ve savaşı sevmez. Dünyada savaşlar oluyor. Öyleyse Tanrı yoktur." Düz Mantığın Dik Alası... İnanmak yada inanmamanın kaynak noktası böyle bir önerme değildir. Saygılarımla...
  18. Bu cevabınınz bana mı, la-bohme'ye mi, yoksa başka birine mi anlamadım...
  19. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    - Felsefenin Bilim'den soyutlanamayacağını zaten belirtiyorum, yani Felsefeler Maddesel yada Somut anlamda var kalabilmek için ve tutarlı olabilmek için "Bilimsel" olmak zorundadırlar. Zaten Metafizik Felsefe bu yüzden tutarlı ve mantıklı olamıyor. - Bilim'de tanımda verdiğiniz gibi Kuram ve Yasalar oluşturur. Bu kuram ve yasaları anlamlandırmak, yorumlamak, onlar üzerinde fikir yürütmek Felsefenin işidir. Bu noktada Felefe'nin Bilim'e yararı yoktur denemez demek ki, bunu anladım, çünkü Bilim ele aldığı bir konu üzerinde diyelim ki bir yargı belirtti yada bir bulgu'ya rastladı, bir veri oluşturdu... Ondan sonraki adımı nereye atacağını Bilimsel Felsefelerin bu bulguları yorumlaması ile yönlenerek mi bilebiliyor? (Böyle bir açıklamayı siz yapsaydınız o kadar inat etmezdim ) Ama bu sefer yine aklıma istemeden diğer Felsefelerinde bu bulguları nasıl yorumlayacağı fikri geliyor. Yani Maddeden hareket eden tüm Felsefeler "Bilimsel" olduğuna göre, Bilimsel Felsefelerin hepsi yine o bulguyu temel alarak maddeden hareketle bir bilgi üretmeye, o bulguyu şekillendirmeye çalışacaktır. Buda hangisi olursa olsun tüm Bilimsel Felsefelerin Bilim'e katkıda bulunabileceğini gösterir. (Tanrı'ya inanıp inanmaması konusunu bir kenara bırakıyorum.) Bu açıdan doğru anlamış mıyım? - Bence de öyle... Felsefe ile Bilim artık birbirlerinden ayrılmışlardır. "Birbirlerini Nitelemez" demiyorum ama ayrılmışlardır. Bilim Bulguları meydana koyuyor, verileri ortaya çıkarıyor, kuramlaşıyor ve yasalaşıyor. Kuramlaştıramayacağı ve yasalaştıramayacağı hiç bir şey onun bilgisine dahil olmuyor. Felsefe ise kuramlaştırmak ve yasalaştırmaktan ziyade "Anlamlandırıyor". Yani Bilim'in ele almadığı yada ele alamadığı her şey üzerindede fikir yürütebiliyor... Aynı zamanda Bilim'in verilerini alarak yorumluyor, bir fikir üretiyor. Ve en sonunda hangi felsefe olursa olsun, Bilim'in bir sonraki adımı nereye atabileceği ile ilgili bir fikir sunabiliyor. Şimdi buradan şu da çıkıyor, Bilim ile Felsefe'nin ayrılma sürecinde Bilim "Kuram ve Yasalar Oluşturma" amacına yönelmiş, Felsefe ise "Yorumlama" amacına yönelmiş. Felsefe Bilimden kopamaz, bunda bir ayrılığımız yok. Ama şu "Bilimlerin Sınıflandırılması" olayını ben yapmadım. Bilimler sınıflandırılmış, yapıları tesbit edilmiş, amaçları tesbit edilmiş ve bu sıralama yapılmış. Bu sıralamadaki yapıda buna göre şekillenmiş. Diğer Bilimlerin Matematiğe öykündükleri, onun gibi olma amacı taşıdıkları tesbit edilmiş, ortaya konmuş... Tamam, Felsefeler Bilim'in sonraki adımı nereye atacağını gösteriyor ancak hiç bir Felsefe Matematiğe bunu göstermemektedir, gösterememektedir. Matematik Felsefeden tamamen ayrılmıştır. Mantık'ta öyle. Felsefe ile olan etkileşimleri, Felsefelerin onlara muhtaç olmalarından öte değildir. İşte diğer Bilimlerde zamanla yasalaşmış, kuramlaşmış ve yasa ve kuram üretmeye yönelmiştirler. Matematiğe öykündükleri, özendikleri ortaya konmuştur bu devinimleri sonucunda. Bu yüzden Bilimlerin Felsefelere hizmet etmek gibi bir amacı yoktur artık. Ha ama tesbit ettiğimiz gibi Felsefeler Bilim'e yol gösteriyor, buna bir şey diyemem. Öyleyse Bilim'de Felsefeden bir ölçüde yararlanmak zorunda kalıyor ama Bilimin temel amacı "Kontrol sürecine ulaşmak"tır. Matematik gibi olmaktır. Mesela Metafizik depremi Tanrının Kötüleri Cezalandırmak için yaptığını söylerken, ilgili Bilim dalı belli bir oranda "Matematikleşerek" "Kontrol Eder" hale geliyor ve Sismik Sonar Sistemlerle (artık ne deniyor tam olarak hatırlayamadım) "Deprem"i tetikleyebilici yada yapabilici makine yada sistemler ortaya çıkarabiliyor. Bu noktadan sonra Felsefe Bilim'e hiç bir katkıda bulunamıyor, çünkü Bilim artık bu alanda Matematikleşmiş oluyor, her şey ortada oluyor ve Felsefenin yorumuna ihtiyaç kalmıyor. Mesela "İnsan Klonlanması"nda da bu olacak. İnsan Klonlandığı zaman, Bilim artık "Kontrol"e yani "Matematikleşmeye" ulaşmış olacak bu alanda, herhangi bir Felsefe artık yol gösteremez hale gelecektir bu açıdan. Devinim artık hep kendisini tetikleyecektir. Felsfeden ayrılacaktır tamamen bu noktadan sonra... Ha tabi insan klonlamanın ötesinde "Ruh Klonlamak" gibi uçuk fikirler ortaya atılmazsa... Ben bunu söylemek istiyorum... Saygılarımla...
  20. 1- Ahmet Kaya "Kürtçeyi" desteklediği için falan yabancı ülkeden ölmemiştir, kürtçe bile olsa "Biji partiya karkeren kürdistan" dediği için, pkk haritası önünde fotoğraf çektirdiği için sürülmüştür ve haketmiştirde. kürtçe konuşmaktan ceza almak ayrıdır, bu tümceyi söylemek ayrıdır. bu tümceden ceza alanlar ne zamandan beri kürtçe konuştuğu için cezalandırılmış görülmektedir? 2- Kürtlerin falan yardımları ile kurulmuş bir devlet yoktur ortada. Kürtler ve Türkler aynı devlet için ve birbirleri için mücadele etmişlerdir. Kürtler Türkler için savaşmışlardır gib bir tanım ve mantıksızlık olamaz. Ayrıca şu da bir gerçektir ki milli şuur ilk olarak yabancı postalın girmesi ile İzmir'de doğmuştur. Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerdeki milli şuurun doğması, yabancı postalının girmesi ile değil, ancak Fransızların o bölgeyi İngilizlerden anlaşma ile alıp Kürtlerin artık canlarının yanması ile doğabilmiştir. Yoksa doğacağı pek te yoktu bu gerçektir. 3- Bugün ve bugünden önce ister batıda ister doğuda, her memlekette Kürtler kendi dillerini istedikleri gibi konuşabilmekte ve düğünlerini kendi dilleriyle ve zılgıtlarıyla yapabilmekteydi. Bunu her şekilde kanıtlayabilirim. Yaşadığım yerden biliyorum ve yıllardır, en kötü durumda oldukları iddia edilen dönemde bile çok çok rahattılar. Belediye Yardımlaşma Sandığından en çok faydalananlar Kürtlerdir, İzmir belediyesin gidin, görmemeniz imkansızdır. batı illerinde pazarcılıktan en çok faydalanan ve alış veriş yaptığımız insanlar kürtlerdir. Doğuda Gap'ın gelişmesini ve büyümesini engelleyende kürtlerdir yalnız... o yardım sandığından yardımı alıp, gidip pkk sloganlarıyla dükkanları parçalayanlarda aynı kişilerdir. Benim Türk arkadaşım Başbakanlık bursunu alamazken, bu bursu alıp, devletin yurdunda kalıp, devletin üniversitesinde okuyup, devletin kredilerini kazanan ve aynı zamanda sabaha kadar karşımda apoyu savunabilen ve Şerefli Türkiye Cumhuriyetine "T.C." diye hitap etme cüretini gösterende kürttü. Oysa ki benim en muhtaç arkadaşlarım Türk olduğu halde bu imkanları kazanamamıştır... 4- Osmanlı döneminde Türklerden daha fazla iltimasa tabi tutulanlarda kürtlerdi. Oğuz Türkmenlerini yani öz Türkleri yok etmek için Osmanlı yüzlerce yıl kürtleri kayırmış, bugün kürt diye bilinen bir çok Türk boyunun asimile olmasına neden olmuş ve Türkler yüzlerce yıl aşağılanmıştır, savaşlara sürülüp öldürülmüştür. Kürtler bunlara maruz kalmamıştır. Türkler kendi vatanlarında üvey evlat muamelesi görmüştür, dışlanmıştır. 5- Açık ve net olan tek şey vardır ki, bazı kürtler bazı şeyleri hazmedememektedirler, sindirememektedirler... Ancak bazı Kürtlerde vardır ki, bir Türkten daha çok vatan evladıdır. Tarih önümüzdedir. sen sahtoo, o kadar idealist isen eğer, bunları yazacağına çıkardın dağa savaşırdın. Burdan bilmeden etmeden ahkam kesmezdin. Dağdakilerin gözümüzdeki değerlerini biliyorsun değil mi? işte onlar en azından ölmeyi becerebilmektedirler... Türkiye'de herşey açık ve net bir şekilde ortadadır. Asıl Milliyetperverler der ki "Türk-Kürt Kardeştir.". Ancak ****** şöyle söyler "Ben Kürtüm, Sen Türksün.". Ancak bir gün Türkler "Evet yaa, Gerçektende Sen Kürtsün, Ben Türküm" demeye başladığında (ki olmasını hiç istemiyorum aslında) Türkiyede nelerin olacağı, kimin ne olacağı pek açıktır. O yüzden bazı kimseler gaza gelipte çeşitli ithamlarda bulunmamalıdır. Bu vatan Türk'üyle Kürd'üyle hepimizindir. Ayırmaya çalışan ise cevabını elbette alacaktır.
  21. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Sevgili Bilimselci, gerçekten sizinle tartışmak çok zevkli ve cevap verirken engel olamıyorum. Emin olun tartışmaktan zevk aldığım ve birşeyler öğrendiğim insanlardansınız. Ama amacım laf kalabalığı yapmak değildi... Ben sadece Bilim'in bir felsefeyi amaç edinmediğini ve Metafizikten niçin ayrıldığını belirtmek istemiştim... Neyse, kızmıyorum size zaten, istemeyerek söylemek zorunda kaldığınız ve bunun da benim yüzümden olduğu ortada sanırım... O zaman size bir kaç cümle ile özetleyeyim (gerçi benim gibi birisi için bunu yapmak zor ama...): - İlk Felsefi devinimler Dünyayı (Soyut ve Somut) anlamlandırma çabası üzerinde olmuştur ve bu devinimler sonuçta Bilim'i doğurmuştur. - Bilim "Madde"yi, bir çok kola ayrılarak incelemeye başlamış ve sistemleşerek Soyut Kavramlara (İnançların soyut kavramları değil) ulaşmaya ve Felsefelerden (Matematik gibi) bağımsızlaşmaya çabalamaktadır. - Bilim Materyalizm'den doğmuşken artık kendibaşınalaşmış, Materyalizm gibi Madde'yi temel alan tüm Felsefeler de Bilim'e bağımlı hale gelmiştir. - Felsefeler ve İnançlı kimi kimseler; Bilim'in Felsefelerden bağımsız olma çabasına rağmen, Bilim'in yakasını bırakmamakta ve bu yüzden Bilim'in kesin bir tanımı hala yapılamamaktadır. Bilimi anlamak için tüm Felsefelerden ve inançlardan Soyutlanmak lazımdır. Bilimde buna çabalar zaten. Artık havada kalan yargılara ve inançlara bulaşma eğiliminde değildir. O yüzden Algılamadıkları ile ilgilenemez ve bir yargıda bulunamaz. - İnanan kimseler "Materyalist" ("Bilimsel Dünya Görüşlü Olmak"ın "Materyalizm" olduğu konusunda uzlaşmıştık sanıyorum.) olamazlar ancak Bilim'e inanabilirler. Bilimsel bulguları, verileri kabullenebilirler, yordayabilirler. - Bilimin bulguları da Tanrı ile ilgili görüşlere ve inançlara zarar veya yarar veremezler. O yüzden "Depremi Tanrı Yaptı" gibi yargılar mantıksızdır. İnsan Klonlamak'ta "Tanrı"nın olmadığını ispatlayamaz. - Tasavvuf'a inanıyorum ama Metafizikçi değilim. Bu bir çelişki değil. Bilim'in yeri ile İnanç'ın yerinin neresi olduğunu bildiğimi sanıyorum. İnancıma Bilim'i, Bilim'e de İnancı karıştırmıyorum. İnanç, Bilimsel bir yarar sağlamıyor; Bilimde İnanç açısından bir yarar veya zarar vermiyor. Bilim "Maddi Dünyayı" anlamlandırmamı sağlarken, İnançta ruhen "Huzurlu" olmamı sağlıyor. İkisinin yerinin çok farklı olduğunu düşünüyorum. Sanırım 4-5 cümleden biraz fazla oldu ama özür dilerim... Ancak bu kadar kısabildim kendimi. Aslında daha çok yazmak istediğim şey var ama tartışmanın ilerlemesini (olumlu yönde) gerçekten istiyorum. Okuyan arkadaşlarımızında, rahatsız iseler eğer bildirmelerini istiyorum. Ayrıca iki kişinin tartışmasının 602 kez okunması aslında ilgi çekici olduğunun ve sıkıcı olmadığının bir göstergesi olabilir belkide, bilmiyorum... Saygılarımla...
  22. İşte Sayın BrainSlapper, işte bu... Gerçekten çok takdir ettim sizi... Öncelikle yazdıklarınız son derece net ve olumlu... İkinci olarak işin uzayıp kişiselleşmesine net bir çizgi çekmiş oldunuz... :clover: Sayın BrainSlapper, sizi "Gruplaştığınız" şeklinde itham ettiğim için özür dilerim, bunun böyle olmadığını kanıtlamış oldunuz... Ancak şu konuda belki anlaşamayız, ben hala Katakuta/Haksöz'ün samimi olduğuna inanmıyorum. Zira alıntısı aşağıda... Bakın Katakuta/Haksöz... Ben ne yargıcıyım ne engizisyoncu. Kimseyi inancından dolayı yargılayacak kişiliksizliğe sahip değilim. Beni etkileyen şey, sizin Müslümanları yanıltmanız yada İslam'dan soğutmanız da değil. İsterlerse bu forumdaki herkes herhangi bir dine geçebilir, bu beni rahatsız etmiyor. Sizin Dinsiz olmanızda beni rahatsız etmiyor. Ateizmden falan rahatsız olsaydım en yakın arkadaşım Ateist olmazdı. Siz bir insanı Müslüman yaptığınızda da sizi alkışlayacak değilim. Kimsenin Müslümanlığı da beni ilgilendirmiyor. Anlamış olmanız lazımdı, ben insanlara İnsanlıkları ile bakıyorum. Size de öyle... Beni etkileyen şey arkadaşım, sizin etik olmayan bir davranış sergilemiş olduğunuz kanaatine varmış olmamdır. Zire Sayın BrainSlapper'in açıkladığı gibi makul bir düşünce ile de bunu anlatabilirdiniz bunu bana, bende tutarlı bulursam özür dilerdim. Ama siz yine size yakışanı seçip, başka düşünceleri umursamadınız ve niyetinizin aslında ne olduğunu da iletinizle itiraf ettiniz. Oysa inandıklarında samimi olan ve gerçekten değişimin sancısını yaşamış olan BrainSlapper sizi Empati kurarak bişeyler anlatmaya çalıştı üslubunca, siz bunu dahi yapamadınız... Amacınız hangi dini yaymak bilmiyorum ama, siz çok iyi görüyorsunuz ki yaptığınız şeyin etik olmadığı ortadadır... İsterseniz bunu Hz. Muhammed ile kıyaslayarak örneklendirin, isterseniz Buddha ile... Önemli olan bu değil... Zira siz insanları inançlarından soğutmayı bir görev ve övünülecek bir şey olarak görüyorsunuz, İslam'ın tebliğciliğini yapan kimseleri de artık yargılamazsınız sanırım... Ayrıca şu var ki, ben hiç bir zaman İslam'ı savunmak gibi bir görev üstlenmedim. Hiç bir zaman İslam'ı savunduğumuda söylemedim. Ben sadece kendi anlamlandırdığım şeyleri savunuyorum. Hiç bir dinin savunulmaya ihtiyaç duyduğuna inanmıyorum. Beni hiç tanımamışsınız. Sizin "Düello" teklifinizi geri çevirmek zorunda kalacağım arkadaşım. Siz İslam'ı kötülemeye ve dininizin elçiliğini yapmaya devam edebilirsiniz, izafet veriyorum size... Yalnız bunu çeşitli oyunlara ve dalaverelere girişmeden yapın, daha etik olursunuz... Bundan sonra bu konuda birşey yazmamayı tercih ediyorum, konuya dönmeliyiz... Saygılarımla...
  23. Hah hah haa... Tabi tabi tabi... Bakın arkadaşım Katakuta/Haksöz ve BrainSlapper arkadaşım size şöyle belirteyim o zaman; hiç bir insan bıçağın sırtı gibi, bir iki ayda "Zınk" diye savundğu şeylerin tam zıddı bir görüşü benimseyemez... Bakın haklı yada haksız demiyorum düşündüklerinde ama yapmak istediği şey apaçık ortada... Bakın BrainSlapper arkadaşım, siz ve inanan yada inanmayan bir çok arkadaşımız hep bir Gruplaşma peşinde... Sizde şu an aynısını yapıyorsunuz. Bir insan birden değişemez. En azından bir "Ilımlılık" dönemi takip eder, bir "Boşluk" dönemi yaşar sonra. Sonra birşeyler yerine oturur yavaş yavaş ve sonunda olmanız gereken şey olursunuz... Ama arkadaşımızın değişimi süper hızlı gerçekleşmiş... Ve ben Ateist olan yada Dinsiz olan onlarca insana rastladım ve birçok arkadaşım var, hiç birisi de bu kadar kolay ve sancısız bir değişim yaşamadılar... Ya Katakuta/Haksöz arkadaşımız inanılmaz bir değişim yeteniğine sahip yada zaten Müslüman değildi. O bu oyunu "Bakın ben Değişebildim, Sizde Değişebilirsiniz" imajı yaratmak için oynadı ve sizde onun bu oyununu, aynı görüşleri paylaştığınız için perdelemeye çalışıyorsunuz. Oysa aynı görüşleri savunmanız, onun yaptığı hatayı perdelemenizi veya görmezden gelmenizi gerektirmez. Eminim ki sizde bu kadar Hızlı bir değişim yaşamadınız. İnandığı şeylerde yerden göğe kadar haklı olabilir ama oynadığı bu oyun çok yakışıksız. İster değeceğini düşünün, ister değmeyeceğini... Ben bir çok Arap'ın bile Hz. Muhammed'in çağırması ile birden bire Müslüman olduklarına yada birden bire "Müslüman oldum" diyenlerin gerçekten Müslüman olmuş olabileceğine dahi inanmıyorum. Değişim bu kadar hızlı oluyorsa, içinde mutlaka bir bit yeniği var. Mesela Büyük Arap kabilelerinin şefleri falan, inanmazken Müslümanlığa, Hz. Muhammed'in Mekke'ye geleceğini öğrenir öğrenmez niçin anında Müslüman oldular? Cevabını biliyorsunuz... Suk'u Ukaz'da Putlar satılırken, İslam'la beraber Putların kaldırılacağı belliydi değil mi? Peki bu Put satıcıları niçin hemen Müslüman oldular? Hz. Muhammed vefat eder etmez, ki bu hızlı Müslüman oluşların hemen ardından zaten ilk ve son haccını yapıp vefat etmiştir, Hacc Panayırları kurulmuş ve aynı insanlar bu sefer Ayetlerin yazılı olduğu tabakaları ve kurbanlık hayvanlar satmaya başlamıştır. Yani onların değişimi de bir niyet barındırıyor ve çok hızlı olan hiç bir değişim masum olmuyor ne yazık ki. İspatlatı çok... Avrupa Devletlerinin Hızla Hıristiyalaşması mesela... Niye olmuştur? Cyrano adlı arkadaş "Hazar" devletinin "Yahudileşmesini" çok güzel anlatmıştı bir yazısında mesela... Yada Emevi Hanedanının değişimi ne kadar hızlı olmuş, dikkat edin... 4halife devrinden sonra anında iktidara konmuşlar ve Birden Müslümanlaşan bu aile inandıkları Peygamberin Ehl-i Beytini yok etmiştir... İnsanlardır bunu yapan... İnançlar yada Felsefeler değil... Kısacası ben hızlı olan bu kadar kesin bir değişimin masum olduğuna inanmıyorum. Değişme normaldir ancak bu kadar keskin bir değişim pekte mümkün değil bu kadar kısa zamanda... Bıçağın sırtı gibi, bir o yana, bir bu yana... Bir Müslüman olarak, kimi Müslümanlar hatta bir takım sahabiler hakkında böyle şeyler söyleyebiliyorsam, BrainSlapper sizde bu dürüstlüğü sergileyebilirsiniz. Kimse ile gruplaşmak şart değil, özgür olabilirsiniz... Ayrıca merak ediyorum sayın Haksöz/Katakuta, beni nakavt ettiğiniz nokta neymiş? Hayır yani ben rastlamadım da öyle bir şeye... Acaba sizin böyle bir oyuna başvurmuş olmanız tutarsızlığınızdan kaynaklanmış olamaz mı peki? İletileriniz ortada ve hepsini teker teker okudum, merak etmeyin sevgili Haksöz/Katakuta... İletileri bir araya toplayıp, değişimin zamanını ve ölçüsünü irdeleyip bir tahlil yapabiliyorum. Eğer yapınız da BrainSlapper'in dediği gibi samimi iseniz; üç-beş ay içinde bir Hıristiyan veya Yahudi yada tekrar Müslüman olmayacağınızı yada Dinsiz olarak kalacağınızı iddia edemezsiniz. Her an başka bir dine geçebilecek yapıdasınız... Rüzgar nerden eserse artık... Gelelim asıl konumuz olan Fikir ve İnanç Özgürlüğüne... Fikir ve İnanç özgürlüğünün temeli "Demokrasi"ye inanmaktan geçmektedir. Barındırdığı diğer birikimlerse "Laiklik" "Eğitim" ve "Bağımsızlık"tır. Öncelikle Madde'ye dayalı bir eğitim sistemine sahip olmalısınız. Madde ile İnanç birbirinden bağımsız olmalı. Yoksa bir "Fikir" özgürlüğünden bahsedemeyiz. Burada asıl önemli olan unsur ise "Bağımsız/Özgür" kişilikler yetiştirebilmektir. Yani bir kimsenin yordamasına, yönlendirmesine ve desteğine ihtiyaç duymadan fikir üretebilen kişilikler yetiştirebilmek gerekmektedir. Grup oluşturma ihtiyacı hissetmeyen, tek başına bilgiye ulaşabilen bireyler yetiştirmek gerekir... Yoksa bir inancın "İnanç özgürlüğünü" tanıyıp tanımaması gibi bir şey söz konusu değildir. İslam'ı, Hıristyanlığı veya başka bir dini parça parça ele alarak Özgürlüğü desteklediğini de iddia edebilirsiniz, desteklemediğini de iddia edebilirisiniz. Önemli olan, ipin ucunu nereden tutacağınızı bilmenizdir. Biz burada "Din açısından" ele aldık genelde Fikir Özgürlüğünü. Ama bence İnançlardan ayrı olarak ta ele alınmalı. Bakın, insan zihni, insanın sınırsız bir özgürlüğe sahip olduğu tek yer. Orada her şeyi düşünebilirisiniz. "Dinden Dönme" mevzusu bence bir "Değişim"dir. Katı Müslümanlar, din değiştiren insanlara hep olumsuz gözle bakarlar, onlara göre o kimse gerçeği reddetmiştir. Oysa yaşanılan sadece bir değişimdir. Bir inanmayanın Müslüman olması ne kadar normalse, bir inananın da dinden dönmesi o kadar normaldir. İkisi de kutlanacak yada yerilecek bir olay değildir. Yeter ki inandıklarınızda "SAMİMİ" olun. İnsanlar sizin arkanızdan kuyunuzu kazmadığı sürece, neye inandığı önemli değildir. Hatta kazsa bile neye inandığı önemli değildir. Tabi bu kuyu kazma olayını "İnancını Kaynak Göstererek" yapıyorsa, o başkadır... Tabi birde Oyun oynamıyorlarsa... Dediğim gibi en önemli özellik ise, herkese öncelikle "İnsan" olarak bakabilmektir. Eğer bunu yapabiliyorsanız, siz Fikir ve İnanç özgürlüğüne inanıyorsunuz demektir... Sayın Haksöz/Katakuta arkadaşım, yukarıdaki iletilerimi sakın "Kişiliğinize Saldırı" olarak düşünmeyin. Konumuz "Fikir ve İnanç Özgürlüğü, Dinden Dönme"... Olur ya, belki kendinizi "Fikir Özgürlüğü"ne örnek olarak göstermek istersiniz... Durumunuzun öyle bir şey olmadığını yansıtmak istedim sadece. Çünkü "Dinden Dönme Nasıl Olmaz"a örnek bir durum... Yoksa neye inandığınız, ne yaptığınız, neye inanmayacağınız kimsenin umrunda değil. Hatta koyu bir Ateist dahi olsanız bir Müslümanla arkadaş dahi olabilirsiniz. Benim bir çok sizden son derece de koyu Ateist arkadaşım mevcuttur ve çok ta iyi anlaşırız. Fikir ve İnanç'tan ziyade, birbirimize "İnsan" olarak baktığımızdan ve birbirimizi türlü türlü oyunlarla etkilemeye kalkmamamızdan kaynaklanıyor bu sevgi ve saygı... Sizde öyle yapın bence, o zaman hem huzurlu olursunuz hemde daha sağlam arkadaşlıklar kurarsınız... Saygılarımla...
  24. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Şimdi daha iyi bir tanımlama oldu bu... Bilim'in Felsefelrin çatışmasından yada Felsefelerden doğmasına tabii ki bir şey demiyorum. "Metafizik"in Bilimsel olmadığını zaten tanımladım. Ancak benim söylemim şu: -Madde'yi temel alan tüm Felsefelerin "Bilimsel" olduğunu siz söylediniz. Bende bunu destekleyerek, Madde'den hareket ettiği halde yani Bilimsel olduğu halde bir Tanrı'nın varlığını kabul eden yada en azından Tanrının Bilinemeyeceğini söyleyen Bilimsel Felsefelerinde olduğunu söyledim... -Sonra yine siz "Felsefe, bilimlerin toplamıdır." dediniz. Bende diğer Felsefelerin Bilim'i nasıl algıladığını anlatmaya çalıştım. Sonuçta Bilim'in tam tanımı hala yapılamamaktadır... O yüzden diğer felsefeleri "Sulandırmakla" suçlamak yerine, onların niçin o gözle baktıklarına eğilmek lazım diye düşündüm. Çünkü onlarda Felsefe ve Bilimlerin toplamında oluşuyorlar... Sizi anlıyorum ve bir Materyalist olarak bakış açınız son derece tutarlı, bu açıdan size bir lafım yok dikkat ederseniz, haksızsınız diyemiyorum... Ama dediğim gibi, sizin ithamlarınızdan yola çıkarak yaptım ben bu tesbitleri ama siz bu sefer ya "Tanrı ile bağ kurmaya çalışmak" ile yada "Bilim'i sulandırmakla" suçladınız o Felsefeleri. Şu halde yapmanız gereken tek şey "Felsefe, Bilimlerin Toplamıdır" yerine "Materyalizm, Bilimlerin Toplamıdır" demek ve "Metafizik hariç Diğer Felsefeler Bilimsel Temellidir" demek yerine "Yalnızca Materyalizm Bilimseldir" demektir... Sizin de bir Materyalist olduğunuzu düşünürsek, bu tutumunuz kendi içinizde son derece tutarlı olacaktır. Bir Agnostist'te "Bilim'in Bilinemezci olduğunu" kendince ispat ederek, sizi haksız çıkarabilecek ve o da kendi içinde tutarlı bir durum sergileyecektir. Bir Panteist'te aynısını yapıp, size bir Bilim tanımı yapacaktır... Ya tüm Felsefelerin Bilim'e bakış açısını bularak ortak noktalarını yakalamaya çalışacağız, yada tüm Felsefelerin Bilim'e bakış açısını bir kenara koyup, tepeden bakarak tekrar inceleyeceğiz. Ancak şunu aklımızın bir kenarında tutmalıyız: Hala Bilim'in tam tanımı yapılamamaktadır ve bizde bu noktaya takılmış durumdayız. Bilim'in tam tanımının yapılamamasının en temel nedeni, tüm Felsefelerin kendilerine göre bir Bilim tanımı sunmalarındandır. O yüzden Bilim hiç bir Felsefenin kabına sığmamaktadır ve amacı Felsefelerden bağımsızlaşmaktır. Mesela Matematik... Hangi Felsefenin hareket noktasıdır? Hiç birinin... Tüm Felsefeler, Matematik hakkında yorum yapmadan, onu yeniden tanımlayamadan, Matematik kendisini nasıl tanımlıyorsa öyle kabul etmek zorundadırlar. Çünkü Felsefelerden ve yorumlarından bağımsızlaşmıştır. Diğer Bilimlerin amacı da budur işte. Bilimlerin Sınıflandırılması bize bunu gösteriyor. Felsefelere en bağlı Bilimler ise "Sosyal Bilimler"dir. Diğerleri giderek bağımsızlaşmaktadır Felsefeden, bu bir gerçektir... Bakın sıralama şöyle: @ -Bilim: 1nci basamak=> İnsan (Anlamaya Yönelik) 1a -Tarih 1b -Antropoloji 1c -Sosyoloji 1d -Psikoloji 2nci basamak=> Canlı (Açıklamaya Yönelik) 2a -Anatomi 2b -Fizyoloji 3üncü basamak=> Cansız (Yordamaya Yönelik) 3a -Kimya 3b -Fizik 4üncü basamak=> Soyut (Kontrole Yönelik) 4a -Mantık 4b -Matematik Bilimler "Anlama"dan "Kontrol"e doğru bir süreç takip ediyorlar: *Anlama => Açıklama => Yordama => Kontrol Bu süreçte öykündükleri tek Bilim, Felsefeden ve Maddeden bağımsızlaşmış olan Matematiktir. *Acaba İstanbul'un fethi nasıl oldu? -1453 yılında Fatih Sultan Mehmet vs vs vs... (Anlama) *Su niye kaynamaya başladı? -Sıcaklı 100derece oldu da ondan (Açıklama) *Suyu 100derece ısıtırsam ne olur? -Kaynamaya başlar (Yordama) *-20derecede suyun sıvı haline ihtiyacım var, ne yapmalıyım? -Antifiriz kullanmalısın (Kontrol) Yani Bilim bu süreçte hiç bir zaman şu sorularla karşılaşmıyor: *Suyun kaynamasına Tanrı niçin izin verdi? *Tanrı niçin suyun 100derecede kaynamasını istedi? *Tanrı Su'yu (-) derecede buz olması için yarattıysa, Antifiriz kullanmak Günah mıdır? Matematiğin "Soyut Kavram" tanımlaması bile İnançların "Soyut Kavram" nitelemeleri ile hiç bir benzerlik göstermemektedir. 2+2=4 Soyut iken Matematik için, "Tanrı" Soyut Kavramı hiç bir anlam ifade etmemektedir. Onlar "Ayrı dünyaların insanı" yani. 2+2=4 Soyut Kavramı da "İnanç" için hiç bir anlam taşımamaktadır. İşte İnanç 2+2=4'ü Soyut Kavram olarak reddettiğinde "Metafizik" oluyor, Bilim'de "Tanrı"yı reddettiğinde "Materyalizm" oluyor. Oysa ne inanç 2+2=4ü algılar, nede Bilim "Tanrı"yı algılar. Yani ikisi içinde aslında reddetme yada kabul etme gibi bir durum söz konusu değil. Bilim hiç bir sürecinde Soyut Kavram olarak "Ruhları" ele almıyor. Bakın gözden kaçırdığınız nokta ne biliyor musunuz? Bilim ile Metafiziğin niçin ayrıldığı noktası... Bilim ile Metafiziği birbirinden ayıran en temel nokta, Bilim'in ulaşmak istediği amacından kaynaklanır. Yukarıda verdim: "Kontrol"dür. Metafizikte "Kontrol" Aşkın bir yaratıcıdadır. Bilim ise kendisi kontrol etmek ister. Ayrılmaları bu nedenledir. O yüzden Panteizm, Panenteizm, Agnostisizm birer Bilimsel Felsefedir. Çünkü bunlar bir Tanrı'nın olduğuna inanıyorlar ama aynı zamanda Bilim'in "Kontrol" sürecine ulaşmasını ister. Çünkü Maddenin amacı budur zaten o Felsefelere göre (Agnostisizm hariç). Ayrıca hepsi Matematiği bu sürece ulaşmış bir Bilim olarak kabul ederler, benimserler. Çünkü dediğim gibi; "Metafizik" Bilimin Kontrol sürecini, Tanrı'nın kontrolü ile karıştırmaktadır. Oysa ikiside ayrı dünyalara sahiptir... Bilimin Kontrole sahip olması demek, Tanrı'nın kontrolünü ele geçirmesi demek değildir. Hep söylüyorum mesela "İnsan Klonlamak -Tanrıcılık Oynamak- demek değildir." İnsan yapabiliyorsa, insanı da klonlamalıdır, yeniden bir Hücre veya Atom'da yapabilmelidir yani Enerjiyi Madde'ye de çevirebilmelidir (şu an mümkün olmasa da, belki birgün yapmak mümkün olabilir). Sizde sanırım "İnsan Klonlama"nın Tanrı'nın yokluğunu ispat edeceğine inanıyorsunuz. İnananlarda "Tanrıcılık Oynamak" sanıyorlar... Oysa bu tür şeylerin Tanrının varlığı yada yokluğu ile veya "Tanrıya Özenmekle" ilgisi yoktur... Matematik Felsefelerden ve İnançlardan bağımsızlaşmış bir Bilimdir ve diğer bilimlerde ona öykünerek aynı süreci tamamlamak isterler. O yüzden Bilim hiç bir Felsefi görüşe hizmet etme amacında değildir. Felsefeleri besler ama öyle bir amacı yoktur. Diğer Felsefelerin "Materyalizm"i yada "Bilim"i Sulandırmak için ortaya atılmış oldukları tezine ise katılamıyorum. Saygılarımla...
  25. Arkadaşım, ne olduğunuz ayan beyan ortadadır... Boşuna cebelleşmeyin isterseniz...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.