Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    3.724
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    30

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. GeceKuşu

    AKP'YE KAPATMA DAVASI AÇILDI

    Utanmak... "BU devirde parti kapatmak utanılacak bir şey" diyorlar. Ki biz onları gazete köşelerinde olsun, televizyonlarda olsun, orada-burada olsun görüyoruz... Bir gözleri küçülmüş: "Neyi var bu demokratların?.." "Utanmışlar..." "Neden?.. "Bu devirde parti kapatılmasından..." *** Ama bu devirde laik cumhuriyete karşı suçlar işlenirken; suç işleyen partiye yalakalık yapmaktan utanmadılar. Suçun işlenmesinden değil de, suça ceza verilmesinden utanıyorlar. Siz hiç duydunuz mu; diyelim ki mahkemenin huzurunda hırsız utanmıyor. Ama hákim utanmış masanın altında, mübaşir çıkartamıyor... *** Şimdi de cezadan kurtulmak için ilgili ceza maddesini çıkartmaya çalışıyorlar Anayasa’dan. Dünyada görülmüş şey değil. Suç duruyor da ceza kalkıyor. Bundan da utanan yok. *** Belki hukuktan utanmıyorlar da demokrasiye karşı hassasiyetleri mi var bunların?... Gerçekten öyle mi acaba.? Değil tabiki... Çünkü demokrasimizin yüz karasıdır; genel seçimlerde kömür-nohut ile oy toplamak. Ama utanmamışlardı. Pekiiii... Demokrasinin "dokunulmazlık" zımbırtısının altına; zimmet, suiistimal, evrakta sahtecilik, kayıp trilyonlar, rüşvet, hile ile çıkar sağlama gibi suçları doldurup... "Dokunulmazlık" adı altında yüz kızartıcı suçlardan kaytarmak utandırmaz mı insanı?.. Ama utanmamışlardı... Utanan yoktu demokratlardan... *** Bakın; herkes AB’ye kavuşacağımızı beklerken, Arabistan’a döndü Türkiye... Tepeden tırnağa gericilere teslim olmuş, yarından endişeleri ve korkuları olan bir ülkenin fertleriyiz artık. Bunda gericilerin eteğine tutunmuş ahmak Türk demokratlarının payı yok mu? Ama ne yapacaksınız, bu ülkenin ufkunu karartmaktan utanmadılar da, suç işleyen varsa hesap sorulmasından utanıyorlar... Utanmanın utanılmazlığı değil midir bu.?.. bcoskun@hurriyet
  2. GeceKuşu

    FEHMİ KORU

    Bilginin ehemmiyetli olup olmamasından daha önemli ve anlaşılması gereken nokta… İlhan Selçuk’un gözaltına alınacağını “Taha Kıvanç” takma ismiyle yazan Fehmi Koru bunu önceden biliyor muydu? Bundan da önemli olan; 'gözaltınca alınacak' daha çok kişi olduğunu nereden biliyor? *** Bu soruya on beş gün öncesine giderek yanıt arayalım: 3 Mart 2008 tarihinde Oray Eğin, Akşam gazetesindeki köşe yazısında; " Fehmi Koru kimin gözaltına alınacağını önceden biliyor…" diye yazmıştı. Peki, bu kanıya nasıl varmıştı Oray Eğin? Kendi cümleleriyle şöyle anlatıyor: ... "Artık o kadar çok yerde konuşuyor, o kadar çok yayılıyor ki bana bile geliyor konuştukları, düşünün.!”(…) “Övündüğü konu şu: Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınacak bir gazetecinin ismini veriyor." Oray Eğin'in kulağına bu dedikodular geldikten hemen sonra gazeteci Vedat Yenerer gözaltına alındı. Ama Oray Eğin'e göre Fehmi Koru'nun 'gözaltınca alınacak' dediği daha çok kişi vardı. Ve o sabah İlhan Selçuk'un da içlerinde olduğu 8 kişi gözaltına alındı. İşin ilginci Fehmi Koru'da ogünkü yazısında İlhan Selçuk'u işaret ediyordu. "Her kafadan bir sese kişisel katkım" diye yazmıştı ancak yazdıkları hiç de kafadan atmaya benzemiyordu. “Taha Kıvanç” namı diğer Fehmi Koru, İlhan Selçuk'u şöyle işaret etmiş: "Acaba kime/kimlere kadar uzanacaktı Ergenekon operasyonu? (...) Ak Partililere benim de bir tavsiyem var: Şu günlerde Cumhuriyet gazetesini dikkatle izlemeliler. Karargâh Cumhuriyet gazetesi..." *** Fehmi Koru; 'gözaltınca alınacak' daha çok kişi olduğunu nereden biliyor? İlhan Selçuk'un gözaltına alınacağı daha önceden biliyor muydu? Eğer bilmiyorsa yazdıkları büyük tesadüf…
  3. *** Ergenekon başarılı bir operasyondur, kim ne derse desin. Üzerine düşeni başarılı bir şekilde yerine getirmiştir. Çünkü korkutmuştur.! Çünkü sindirmiştir.! Çünkü susturmuştur.! Şimdi ne İlhan Selçuk’un kendi gazetesini bombalatma ihtimalini saçma, ne o şekilde gözaltına götürülmesini utanç verici bulduğumu yazacak değilim. Hele İlhan Selçuk gibi bir koca kurdun dinlendiğinden emin olduğu telefonundan yaptığı konuşmalarda ciddi ciddi “Davayı açtırıyoruz. AKP’nin sonu geldi” diyebilme ihtimalinin milyonda bir olduğunu hiç yazacak değilim. İçim gitse de, bu konuda diyecek sayfalar dolusu sözüm olsa da yazacak değilim.! Çünkü nasıl ki AKP’nin kapatma davasında “ Bırakın hukuk gereğini yapsın dediysem” şimdi de aynını diyeceğim. Bırakın hukuk gereğini yapsın! Bırakın iddialar araştırılsın.! Bırakın ak koyun kara koyun ortaya çıksın.! Bırakın bu akıl dışı iddialarla Ergenekon tarihe geçsin.! Bırakın sabahın dördünde İlhan Selçuk’u gözaltına aldırmaya polis yollayanlar onun o polislere çay demlediğini duyunca hissettikleriyle başbaşa kalsın.! Bırakın Ergenekon’un ne olduğu ortaya çıksın.! Çıksın ki Ergenekon Türkiye tarihindeki çözülememiş her olayı sırtlanmaktan kurtulsun.! Ve bırakın Ergenekon başarılarına başarı eklesin.! Daha da korkutsun.! Daha da sustursun.! Daha da sindirsin.! Memleket gerçekleriyle tek alakası dizisinden önce yayınlanan akşam haberlerine şöyle bir bakmak olan o büyük kalabalık daha da korksun.! Ergenekon’un ne olduğunu anlamasa da AKP’nin kendine karşı çıkanı nasıl cezalandırdığını, kendinden olmayanı nasıl darbeci diye yaftaladığını görsün.! Adam karalamak ne kolaymış bir kez daha öğrensin.! Bu aralar biraz biraz yükselen seslerine volüm ayarı yapılsın.! Dikkat etsin, ulu orta konuşmasın, hele hele meydanlara hiç çıkmasın.! En iyisi dikkat çekmesin, fazla soru sormasın, kafaya hiç takmasın.! Politikayla işi olmasın.! Suya sabuna bulaşmasın.! Korksun, sussun, sinsin.! Bak bahar da gelmiş, kırlara yayılsın, boş boş takılsın, her gele lik yapsın.! Ve işte bu yüzden bu operasyonun adı Ergenekon değil Hergelekon olsun.! (alıntı:[email protected]) *** Kim ne derse desin Hergelekon başarılı bir operasyondur... Gerçek suçluların arasına gerçek suçsuzları da katarak ucu açık sonsuza dek sürecek bir dava oluşturulmuş... Darbe ve sıkıyönetim dönemlerinin Hukukunun AKP gibi siyasi iktidar dönemlerinde de uygulanabileceği ispat edilmiştir.!...
  4. GeceKuşu

    BAŞBAKANA AÇIK MEKTUP

    *** Ben politikacı değilim, olmaya da hiç niyetim yok. Zira politik bile davranamam. Hatta o hususta özellikle beceriksizim. Ama size sizi anlatabilmek için, Yaptıklarınızın ağırlığını anlatabilmek için, Belki kendinizi görürsünüz diye A–4 kağıdı büyüklüğünde bir ayna tutabilmek için... Politikacıların çok kullandığı o bildik cümleye sığınmak zorundayım. Tarih sizi affetmeyecek Sayın Başbakan! Sizi tarih gerçekten af-fet-me-ye-cek! *** Çünkü siz bu toplumu;Adına türban denilen bir kılıçla, kanata kanata, yara yara ikiye böldünüz. 'Velev ki siyasi simge, suç mu?' sözleriyle fitili ateşleyerek meseleyi özellikle böyle kan davası noktasına getirdiniz. Söz verdiğiniz gibi kendinizden olmayanı da kucaklamak yerine tokatlamayı tercih ettiniz. Kimse birbirini sevmesin, saflar derinleşsin, bıçaklar bilensin istediniz. Ettiğiniz her lafla bilerek ve isteyerek nefret tohumları ektiniz. Çünkü siz, öfkelisiniz. Sizden olmayan herkese o yukarıdan bakan tavrınız aslında duyduğunuz korkunç öfkeyi maskelemek için. Öfkelisiniz. Çünkü sevgisizsiniz. 'Öfke de bir hitabet biçimidir' savunmasıyla ise sadece komiksiniz. Öfke hitabet biçimi olsa da asla bir yönetim biçimi olamaz gerçeğinden bihabersiniz. İşte bu yüzden öfkeyle kalktığınız gibi zararla oturacaksınız. Çünkü sizin hırsınızın sonu yok. Her yer, her şey sizin olsun, herkes sizden olsun istiyorsunuz. Sizden olmayana dayanamıyorsunuz. Sizi eleştirmelerine katlanamıyorsunuz. Bunca yıl her yaptığınızı şak şaklayanlara o kadar alışmışsınız ki, AB müzakerelerine gittiğinizde elinizde koca bir hiçle dönmenize rağmen Avrupa Fatihi diye manşet atanlara o kadar güvenmişsiniz ki, uçağınıza binenlerin hep sizi alkışlayacağına o kadar eminmişsiniz ki en ufak bir eleştiride çığırınızdan çıkıyor, saldırganlaşıyorsunuz. Bunca vakit sizi şak şaklayanların arka sayfalarındaki çıplak kadınları ise nedense şimdi görüyor ve kadınları kullanmaya alışkın zihniyetinizle günün güzellerini sivriltip sivriltip silah yapıyorsunuz. Oysa ne komik ki aynı gazeteler size Avrupa Fatihi diye manşet atarken yine aynı kadınları kullanıyordu. Ama nedense bunu görmezden gelebiliyorsunuz. Çünkü savaşta her şeyin mubah olduğu bir ekolü temsil ediyorsunuz. Çünkü siz dinin de dindarlığın da bir tek sizden olanlara ait olduğunu düşünüyorsunuz. Sizin için inanmanın tek şartı başını örtmek. Çalan da, Çırpan da, Yiyen de, Yediren de, Satan da, Sattıran da Türbandan yanaysa onu üstün tutuyor, Üstün olduğuna inanıyorsunuz. Her biri bilmem kaç yüz dolarlık has ipek örtüler takmış eşlerinizle İslam bir tek sizinmiş gibi davranıp, Ulema kesilip Büyük kalabalıkları saf, temiz ve yürekten inancından soğutuyorsunuz. İslamiyeti kendinize mal ediyorsunuz. *** Yanlış yapıyorsunuz Sayın Başbakan... Yanlış yapıyorsunuz. Çünkü siz gerçekleri konuşmak yerine mazlum edebiyatı yapıyorsunuz. İşler sizin için biraz ters gittiğinde o yanık sesinizle ve izanınızla ve insafınızla ve adabınızla ezilmiş halk kahramanını oynuyorsunuz. Eğer ezilen halkın kahramanı olmaksa niyetiniz, sizin ve şürekânızın gemilerini, villalarını, bitmek bilmeyen dünyalıklarını nasıl açıklıyorsunuz? Bu halk bir torba kömüre, İki dize şiire birini halk kahramanı yapar diye düşünüyorsunuz. Çünkü aç. Çünkü çaresiz. Çünkü kimsesiz. Ama ya 'Gayrı yeter' derse, ya bir gün gözü açılır da o bir torba kömür için kimlere ne tavizler verildiğini görürse… O bir torba kömür için çekilen peşkeşleri fark ederse… 'Neden ben elektriğe bu kadar para veriyorum?' diye sorarsa… Benzinin neden bu kadar çok pahalı olduğunu merak ederse… Hani olur da bir gün gözü açılır da gerçekleri görürse… Hiç mi korkmuyorsunuz? *** Dedim ya sizi tarih affetmeyecek Sayın Başbakan. Siz ki haktan, hukuktan, kul hakkından korkmazsınız. Ama tarihten korkun Sayın Başbakan. Çünkü ellerinizde Türkiye'nin kanı var. Ellerinizde türbanı kılıç yaparak kanata kanata, yara yara ortasından ikiye böldüğünüz Türkiye'nin kanı var. İşte bu yüzden tarih sizi hiç affetmeyecek Sayın Başbakan. Hiç af-fet-me-ye-cek! *** gazeteport / Melike İLGÜN
  5. GeceKuşu

    AYKIRI SORULAR

    *** AYKIRI SORU: İrticanın dibi var mıdır? Bu soruyu "dava edildiği ama davayı kazandığı aşağıdaki yazısında ilhan Selçuk şöyle yanıtlıyor... Hadi okuyalım... Ama son cümlesini okuduktan sonra herkes orada sorulan soruyu yanıtlasın... *** İrticanın Dibi Yoktur......../ İlhan Selçuk Amerika Irak'ı işgal ederken ne düşünüyordu: Diktatör Saddam 'i devireceğiz, yerine demokrasiyi kuracağız; halk bizi çiçeklerle bekliyor... Ne oldu?.. Irak nerdeee?.. Demokrasi nerdeee?.. *** Amerika bir yandan Irak'ı işgal ederken öte yandan Türkiye için ne düşünüyordu? . 'Ilımlı İslam Devleti Modeli...' Kafaya bak sen!.. Irak için demokrasi... Atatürk 'un kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti için İslam Devleti Modeli... *** Amerika'nın Irak'a dönük projesi fos çıktı... Peki, Türkiye'ye dönük projesinden ne haber?.. Gelen giden haberlere, yorumlara, aklıevvellerin el altından ve üstünden tezgâhlanan söylentilerine bakılırsa, Amerika'nın aklı başına gelmeye başlamış... Diyorlarmış ki: - Ilımlı İslam Devleti Modeli macerası hem Türkiye'ye uymadı, hem Amerika'ya zarar verdi... *** İslam kutsal bir dindir... Ama, ister ılımlısı olsun, ister radikali, 'İslam Devleti Modeli' nin gerçek adı nedir?... Tek sözcük: İrtica!.. Peki, irtica nedir?.. *** İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad Tahransokaklarında kadın avına çıkmıştı... O kadının başörtüsünden taşan saçı, bu kadının türbanından taşan perçemi tesettüre uygun muydu, değil miydi?.. İrtica budur!.. Ama, irtica elbette bu noktada da durmaz... Ahmedinejad ayni günlerde eski ve yaşlı kadın öğretmeninin elini öperken fotoğrafçının objektifine yakalanmasın mı!.. İran'daki Hizbullahçılarda tepki kıyamete dönüştü... *** Mürteci ne diyordu: - Müslüman İran halkı, şeriata aykırı bu tür davranışları affedemez!.. İrticainin dibi yoktur!.. İslam Devleti'nin ılımlısı, yumuşağı, serti olmaz!.. Allah adına ahkâm kesmek bir devletin düzeninde ağır basmaya başladı mı, insan silinir gider... İnsanin yerini kim alır?.. Mürteci!.. *** İşin en kötu yanı, yüce Allah, Hazreti Peygamber, Kuranıkerim adına konuşan mürteci sürüsünün devlet düzeninde iktidarı ele geçirdikten sonra, gün geçtikçe azmasıdır... Bu takımdan biri, yolda yürüyen Bektaşi'nin ensesine okkalı bir tokat vurmuş... Baba hızla donup bakınca açıklamış: - Ne bakıyorsun Erenler, bu tokat Allah'tandı. .. Bektaşi: - İmanım, demiş, elbette öyledir; ama Allah'ın bu işi hangi astik'in eliyle yaptırdığına bakıyorum... *** Ilımlı İslam Devleti mi?.. Amerika bu işi kimlerin marifetiyle Türkiye'de tezgâhlamak istiyor?.. *** kimlerin marifetiyle tezgahlandığını biliyor musunuz? Hayır mı?... Korkmayın! Ya da Yalan söylemeyin!... Ya da Takiye yapmayın... Bal gibi de biliyorsunuz!... *tna
  6. GeceKuşu

    AKP'YE KAPATMA DAVASI AÇILDI

    Değerli arkadaşım yazdıklarım size karşı yazılmış şeyler değil...Tıpkı bir sonraki başlıktada olduğu gibi... Bu başlık altında... katıldığım ifadeleri yazacaklarıma bir giriş olarak kullanma... Bir diğerinde ise yazılanlara katkıda bulunma amaçlanmıştır.. Amaçladığım bir başka şey ise ortak noktalarımızı aynı ülkenin vatandaşları olarak ortak çıkarlarımızı gözler önüne sermek... Bence Okuduklarımızı kimin yazdığı üzerinden değil haklılık ve doğruluk payını göz önünde bulundurarak değerlendirmekte yarar var... Yapmaya çalıştığım bu!...
  7. Ve devamında...Herbirimizin genel çıkarı ve Ülke insanımızın özlemi olan "Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleştiği ve yaşama geçtiği bir Demokratik ve Laik Türkiye" "Ve bu temeller üzerine kurulu...Ürettiği değerlerin ve refahın hakça bir düzen içinde paylaşıldığı bir ülke gerçeği"... *tna
  8. GeceKuşu

    AKP'YE KAPATMA DAVASI AÇILDI

    Değerli arkadaşımın satırları aynı hassasiyeti paylaştığımızı, bu yaklaşımlara ilişkin eleştirilerimizin üst üste oturduğunu gösteriyor... Ben biraz da "haklılık payları da olabilir tabi... " ifadesinin biraz daha açılması gerekliliğine inanıyorum... Şöyleki; her birimizin bir çok nedenle haklılıklarımız söz konusu olabilir... Haklılıklarımızı ifade ediş yöntem ve tarzlarımız demokrasiden ne anladığımızın farklılıklarını ortaya koyuyor... Ben kişisel bakış açımı burada bırakıp sözü konu hukuk ve onun değerleri olduğunda yanıtlarını... -Barolar birliğinin- yapmış olduğu son açıklamayla hukuculara bırakmak istiyorum... Bence siyasi haklılıklarımız toplumun genel çıkarlarının önüne geçmemelidir... Hele ki iktidarda erki elinizde bulunduruyorsanız! Toplumun genel çıkarları ise...Yasama, Yürütme ve Yargı'nın bir elde toplanmaması, aynı erk tarafından kullanılmamasıdır... Yasama,Yürütme ve yargının gücünün tümünü elinde tutmayı istemekte kendinizi haklı görebilrsiniz... Ancak kendinizi haklı gördüğünüz bu şey kendi siyasi görüşünüzün diktatörlüğüdür... Oysa; "çetelerden arınmış, Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleştiği Ve yaşama geçtiği bir demokratik ve laik türkiye" "Ve bu temeller üzerine kurulu refah bir ülke gerçeği"... Herbirimizin genel çıkarı, Ülke insanımızın özlemi değil midir? *tna
  9. BES SATIRLA Annelerin ninnilerinden spikerin okuduğu habere kadar, yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı, anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık, anlamak gideni ve gelmekte olanı. Nazım Hikmet Ran … 1946 *** BIR AYRILIS HIKAYESI Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya çıldırasıya... Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz, yüzde yüz, yüzde bin beş yüz, yüzde hudutsuz kere yüz... Kadın erkeğe dedi ki: -Baktım dudağımla, yüreğimle, kafamla; severek, korkarak, eğilerek, dudağına, yüreğine, kafana. Simdi ne söylüyorsam karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana.. Ve ben artik biliyorum: Toprağın - yüzü güneşli bir ana gibi - en son en güzel çocuğunu emzirdiğini.. Fakat neyleyim saçlarım dolanmış ölmekte olan parmaklarına başımı kurtarmam kabil değil! Sen yürümelisin, yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak.. Sen yürümelisin, beni bırakarak... Kadın sustu. SARILDILAR Bir kitap düştü yere... Kapandı bir pencere... AYRILDILAR... Nazım Hikmet Ran
  10. Değerli arkadaşım sana bir şeyler açıklayacak durumda değilim aslında... Hatta görünen köy kılavuz da istemiyor diye düşünüyorum... Bu başlığı okuyanlara Papaz Martin Niemöller'in ifadeleriyle dikkat çekmek istiyorum... Ama öncesinde 1933 yılına dönüp Alman "AKP" sinin iktidara geldiği yılları hatırlamakta yarar var... Yıl 1933 hitlerin liderliğinde nazi partisi iktidara geldi. Tıpkı "AKP" gibi büyük bir oy çokluğuyla 1938 yılında ikinci kez iktidarı ele geçirdiğinde aradan geçen beş yıl zarfında köprülerin altından çok sular akmıştı... Durmamışlar ve yollarına devam etmişlerdi... Toplumlarında karşıtlıklar,ötekiler ve toplumsal sorumsuzluk ortamını yaratmayı başarmışlardı.. Tam bu noktada "KRISTALLNACHT" yani kristal geceyi hatırlamakta yarar var... 9 Kasım 1938 gecesi Alman Nazileri ikinci dönem iktidarlarının ilk aylarında son olarak Yahudi ev, işyerleri ve sinagoglarına kanlı ve ölümcül saldırılar düzenlediler. Öyle ki, saldırıdan sonra sokakları kaplayan cam kırıklarının ışıltılarından esinlenerek geceye bu ad verilmiştir. Alman papaz Martin Niemöller, Hitler ve şürekası faşistlerin iktidarı gasp etmesinden hemen sonra başta sosyalistler olmak üzere devrimcilere ve halka yönelik saldırısı karşısında şunları yazar: ” Önce Sosyalistleri topladılar Sesimi çıkarmadım, Çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, Sesimi çıkarmadım, Çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, Sesimi çıkarmadım, Çünkü Yahudi değildim... Sonra beni almaya geldiler... BENİM İÇİN SESİNİ ÇIKARACAK KİMSE KALMAMISTI! ...” Papaz Martin Neimöller’in bu çarpıcı, başlı başına ders niteliğindeki tarihsel pişmanlığı... Umarım kişisel ve toplumsal sorumluluğumuzu hatırlamakta bizlere yararlı olur... *tna
  11. Bu gibi durumlarda geçmişe dönüp benzerlikleri aramak günü anlamak için oldukca yararlı yöntemlerden biridir... Derken derken bay pipoda anlatılanları alıntılayıp kıssadan hisse alalım mı diye düşündüm.?... Niyetlendim ama baktım ki çok uzun alıntılar olacak... Üstelik belkide kimseler okumayacak... Yakın tarih yerine dahada geçmiş geldi aklıma taaa...1954... Kısa ve öz üstelik şiirsel bir dil... Hadi okuyalım isterseniz...Tarihini bugün olarak atalım...İsimleri güncelleyelim... Ne kadar da bir arpa boyu yol almamışız kavrayabildik mi? *tna
  12. GeceKuşu

    AKP'YE KAPATMA DAVASI AÇILDI

    Öncelikle Başsavcının hukuksal yeterliliği hakkında söz sahibi olabilmek için yeterli bir hukuksal alt yapıya... Ardından açtığı dava hakkında sonuçları üzerine karar verebilmek içinse Anayasa mahkemesinin tüzel kişiliğine sahip olabilmek gerekir... Bunun ötesinde her birimizin yapacağı değerlendirmeler taraf olmak yada olamamak üzerine devam edip gidecektir... Örneklerini iddianameyi hukuksal anlamda değerlendirmeye çalışan sayfalarda gözlemleyebiliyoruz... Cyranon'unda vurguladığı gibi..."iddianameyi değil savcıyı analiz etmek" ten öteye gidemiyor... Oysa iddianamenin temel dayanağı..."Anayasa ve Laiklik" üzerine... Yine Anayasaya ve hukuk'a ters düşmemek ve Anayasa ve -herkese lazım olarak dillendirilen- Hukuktan yana ve ( Demokrasinin temel değerlerinden sapmadan) objektif olmak adına... Yine iddianamenin içeriğinde yer bulan "Anayasa ve Laiklik" üzerine Baş savcının "Laiklikten ne anlaşılması gerektiği, bu ilkenin Anayasa'da ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ne şekilde yer aldığını anlatan satırlarını".... -(bunun nasıl hukuki bir iddianame olduğunu bana açıklanması lazım ...)- düşüncesinde olanların da okuması... Ve bu ifadelerde yer alan satırlarda Anayasa, hukuksal ve evrensel bir hatanın olup olmadığını objektif olarak değerlendirilmesi gerekir... Özetle taraf olduğumuz dünya görüşü ve kişisel siyasi taraflılığımız bu ifade edilenleri kapsamıyorsa... -Sol gösterip sağ vurmaktan kasıt- görevini, anayasa ve hukukun kendine verdiği sorumluluk ve görevini yerine getirenlerin analizi yerine... Taraf olmadığımız Anayasa maddelerinin ve anayasa mahkemesinin onlara dayanarak verdiği kararları eleştirmek daha tutarlı olacaktır... *** Aşağıdaki alıntıyı okumadan önce hatırlayalım... Şu andaki amacımız İddianamede yazılanların Savcını kendi görüşlerimi yoksa Anayasa yer alan madde ve ilkelerine mi dayandığını kavramaya çalışmaktır... -Laiklikten ne anlaşılması gerektiği, bu ilkenin Anayasa'da ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ne şekilde yer almaktadır- Savcının iddianamesini okuyarak anlamaya çalışmaktır... Anayasa ve Laiklik; SORU: Laiklikten ne anlaşılması gerektiği? Laiklik ilkesi Anayasa?da ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ne şekilde yer almaktadır?. *** Lâiklik, ortaçağ dogmatizmini yıkarak aklın öncülüğü, bilimin aydınlığı ile gelişen özgürlük ve demokrasi anlayışının, uluslaşmanın, bağımsızlığın, ulusal egemenliğin ve insanlık idealinin temeli olan bir uygar yaşam biçimidir. Çağdaş bilim, skolâstik düşünce tarzının yıkılmasıyla doğmuş ve gelişmiştir. Lâiklik, toplumların düşünsel ve örgütsel evrimlerinin son aşaması; ulusal egemenliğe, demokrasiye, özgürlüğe ve bilime dayanan siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın çağdaş düzenleyicisidir. İnsanı kul olmaktan çıkarıp birey yapan, bireye kişiliğini geliştirmesi için özgür düşünce olanaklarını veren, bu yolla siyaset-din ve inanç ayrımını gerekli kılarak din ve vicdan özgürlüğünü sağlayan ilkedir. Dinsel düşünce ve değerlendirmelerin geçerli olduğu dine dayalı toplumlarda, siyasal örgütlenme ve düzenlemeler de dinsel niteliklidir. Lâik düzende ise din, siyasallaşmadan kurtarılır, yönetim aracı olmaktan çıkarılır, gerçek ve saygın yerinde tutularak kişilerin vicdanlarına bırakılır. Dünya işlerinin lâik hukukla, din işlerinin de (inanç ve ibadet çerçevesinde) kendi kurallarıyla yürütülmesi, çağdaş demokrasilerin dayandığı temellerden biridir. Bu bağlamda; laik devlet düzeninde kamusal düzenlemelerin kaynağı dinî kurallar olamaz ve bu düzenlemelerin dinî kurallara göre yapılması düşünülemez. Demokratik ve lâik devlet, bireyler arasında inançlarına göre ayırım gözetemez. Herkes, dinini seçmekte, inançlarını açıklamakta, din ve vicdan özgürlüğü sınırları içerisinde serbesttir. Lâik bir toplumda, Devletin dinlerden birini tercih fikri, ayrı dinlere bağlı yurttaşların yasa önünde eşitliğine de aykırı düşer. Lâik ülkelerde, gerçek vicdan özgürlüğünden söz edilebilmesi, lâikliğin bu özgürlüğün de güvencesi olduğunu göstermektedir. Ayrıca devletin, her dinin mensuplarının kendi dinsel kurallarına tabi olarak yönetilmesini benimsemesi, çok hukukluğunun geçerlilik kazanması anlamındadır. Bu durum ise, devleti dışlayıcıdır ve dinler yönünden de ayrımcılık yaratmaktadır. Laik düzende, devlet dinlere karşı tarafsız olup, devletin tarafsızlığı dinsel özgürlüklerin sınırsızlığı anlamında değildir. Devlet, hak ve özgürlüklerin korunması yönünden bu alanda düzenlemeler yapabilir ve sınırlamalar öngörebilir. Ancak bu sınırlamalar yapılırken kuşkusuz, bir dinin korunması ya da baskılanması amaçlanmaz; demokratik toplum gereklerine göre hareket edilir. Türkiye'de lâiklik ilkesinin uygulanması, kimi batılı ülkelerdeki lâiklik uygulamalarından farklıdır. Lâiklik ilkesinin, her ülkenin içinde bulunduğu koşullarla her dinin özelliklerinden esinlenmesi ve buna göre değişik nitelikleri ve uygulamaları ortaya çıkarması doğaldır. İslâm ve Hıristiyan dinlerinin farklı özellikleri gereği, ülkemizde ve batı ülkelerindeki uygulamalar farklı olmuştur. Kaldı ki, aynı dinî benimseyen batı ülkelerinde de lâiklik anlayışı ayrılıklar göstermiş, değişik ülkelerde ayrı ayrı yorumlandığı gibi aynı ülkede farklı dönemlerde, kimi kesimlerce kendi anlayışları ve siyasal tercihleri doğrultusunda değişik biçimde yorumlanabilmiştir. Yalnızca felsefi bir kavram olmayıp yasalarla yaşama geçirilerek hukuksal bir değer kazanan lâiklik, uygulandığı ülkelerin, dinsel, sosyal ve siyasal koşullarından etkilenmektedir. Tarihsel gelişiminin farklılığı nedeniyle Türkiye için ayrı bir özellik taşıyan lâiklik, Anayasa ile benimsenen ve korunan bir ilkedir. *** ALINTI:Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı?nın AK Parti'nin temelli kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne açtığı davanın iddianamesinden. Alıntıyı okuduktan sonra tekrar vurgulayalım... Sizce Cumhuriyet baş savcısı kendi görüşlerini mi anlatmıştır.?... Yoksa anayasa ve anayasa mahkemesi kararlarında yer alan ifadeler mi kullanmıştır.?... Bu sorunun yanıtını vermeden yapılacak her değerlendirme iddianameyi hukuksal değil kişisel yaklaşımlarla ele almaktan öteye gidemez... Aslında verilecek yanıtın objektif olup olmaması kişisel bakış açısından kurtulabilmek için belirleyicidir... Özetle "Anayasada yer alan "LAİKLİK" üzerine katıldığınız yada katılmadığınız görüşler olabilir... O zaman yapılaması gereken anayasada ifadelerini bulan ve yer alan Laiklik üzerine taraf olmak... yada ona karşı olunduğunu ve nasıl bir anayasal ifadelerden yana olunduğunu belirtmek gerekir... Yani çaktırmadan aslında Anayasada yer alan laikliği kabullenmediğimizi açıkça ve dürüstçe belirtmek yerine... Sonuçları üzerine -Demokrasi, hukuk- söylemlerini de kullanarak savcı üzerinden karşı duruşumuzu ifade etmek... Hukuksal değerlendirme ve eleştiri değil başka bir şeydir. *tna
  13. GeceKuşu

    AKP'YE KAPATMA DAVASI AÇILDI

    *** Varlık nedeni demokrasi olan siyasi partiler, Demokrasinin vazgeçilmezleri, Anayasa ve bu alanı düzenleyen yasalar, Demokrasi düşüncesiyle bağdaşmayan eylemlerin odağı olan bir siyasi partinin kapatılması; *** Yukarıdaki satırları sorular haline dönüştürüp yanıtlarını aramak istersek?... Vereceğimiz yanıtlar ne olacaktır.?.. Herbirimizin kendi algılaması ve alt yapı birikimiyle tutarlı yada doğru...Yada hukusal olarak hiç de anlam ifade etmeyecek yanıtları olacaktır... Birde bu soruların yanıtlarını, Medyada AKP'liler kadar yer almayan, kişisel, siyasi ve hukuki yaklaşımlarıyla bizleri yönlendirme çabası içinde olmayan... Anayasanın ve yasaların kendine tanıdığı sınırlar içinde Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşlarının kendisine verdikleri görevi yapmakta olan... Yaşamını hukukun gerçekleriyle geçirmiş, mesleki olarak kendini kanıtlamış ve ona baş savcılık görevi verilmiş bir kişinin anlatımıyla okuyalım... *** Toplumların yerleşik bir yaşama geçmeleri giderek örgütlenmelerini gerektirmiş; örgütlü toplumlarda ise yönetime katılma istekleri, ortak paydalar çerçevesinde bir araya gelen siyasal yapılanmaları doğurmuştur Ortak düşünce sahibi bireylerden oluşan yapılanmaların yönetimde yer alma ve siyasi iradeyi kullanma istekleri, bu amaca ulaşabilmek için siyasi parti denilen örgütlenmeleri ortaya çıkarmıştır. Hatta giderek düşüncelerin farklılaşması karşısında, çoğulculuk içerisinde bu parçalar, farklı siyasi partilerin oluşmasını sağlamıştır. Demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez öğeleri olmalarına karşılık modern siyasi partiler toplumsal yaşamdaki yerlerini 19’ncu Yüzyılda almışlardır. Tarihsel evrimleri sonucunda günümüzdeki siyasal partiler; belirli siyasal düşünce ve amaçlar çerçevesinde birleşen yurttaşların, özgürce kurdukları ve özgürce katılıp ayrılabildikleri kuruluşlardır. Kamuoyunun oluşmasında diğer kurumlardan daha güçlü etkisi bulunan siyasal partiler, yurttaşların ülke yönetimine ilişkin istem ve özlemlerinin gerçekleşmesine çalışan ve siyasal katılımı somutlaştıran hukuksal yapılardır. Demokrasinin vazgeçilmezleri, olmazsa olmaz kurumları olarak nitelenen, özgürlük, siyasal katılım ve hukuksallığın ulusal araçları durumunda bulunan siyasi partilerin, devlet yönetimindeki etkinlikleri ve ulusal istencin gerçekleşmesindeki rolleri nedeni ile anayasa koyucu, partileri öteki tüzel kişilerden farklı değerlendirerek, kurulmalarından başlayıp çalışmalarında uyacakları esasları ve kapatılmalarında izlenecek yöntem ve kuralları özel olarak belirlemiştir. Temel hak ve özgürlüklerin ve özellikle örgütlenme özgürlüğünün kullanılmasındaki kurumsal önem ve işlevleri çerçevesinde uluslararası sözleşmelerde de siyasi partiler hakkında düzenlemelere yer verilmiştir. Siyasal partilerin, uyacakları esasların Anayasa’da yer alması, çalışmalarının anayasa ve yasalara uygunluğunun özel biçimde denetlenmesi, onların olağan bir dernek sayılmadıklarını, demokratik yaşamın vazgeçilmez öğesi olduklarını doğrulamaktadır. Ancak siyasi partilerin demokratik siyasi yaşamın vazgeçilmez öğeleri olmaları, devlet örgütü ve kamu hizmetleriyle yoğun ilişki içinde bulunmaları, onlara sınırsız bir faaliyet alanı ve özgürlük olanağı sunmaz. Siyasal partilerin baskı ve engellerden uzak kalmasını sağlamaya yönelik “kurulma ve çalışma özgürlüğü”, Anayasa ve bu alanı düzenleyen yasalarla sınırlıdır. Uluslararası sözleşmelere uygun yorumlanan bu düzenlemeler çerçevesinde, varlık nedeni demokrasi olan siyasi partilerin demokrasi düşüncesinden uzaklaşmaları ve demokrasiyi yok etmeye çalışmaları durumunda, yaptırımlarla karşılaşmaları söz konusudur. Eylemlerinin yoğunluğu ve sosyal gereksinim yönünden başvurulacak son yöntem ise; demokrasi düşüncesiyle bağdaşmayan eylemlerin odağı olan bir siyasi partinin kapatılmasıdır. ALINTI:Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın AK Parti’nin temelli kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne açtığı davanın iddianamesinden. *** Baş savcının bu ifadeleri sizi tatmin ettimi bilinmez... Ancak sonuçlarını anayasa mahkemesinin vereceği kararla anlayacağız... Tabiki ilk kapatma davasında olduğu gibi güncel hukuk'a siyasal yeni bir müdahale olmadığı taktirde... Yasama yeni bir yasa çıkardığı taktirde -ortaya çıkan yeni durumda- yasaları uygulayan hukukcuların şu anda olduğu gibi... Anayasa'ya bağlı, saygılı ve tutarlı olduklarına hep birlikte şahit olacağız... *tna
  14. GeceKuşu

    AKP'YE KAPATMA DAVASI AÇILDI

    Uzun zamandır son gelişmeler ışığında forumu ve yazarlarını sessizce izlemeye çalışıyorum... Sadece okuma kararlılığımı sürdürme çabalarımı bu başlık altında yazılan bir kaç yazı nedeniyle bozmak zorunda kaldım... Onların açtığı yoldan ilerlemeye çaba harcıyacağım...Ama sol gösterip sağ vurarak değil.. Hukuksal gelişmeleri anlamaya ve kavramaya çalışırken tarafsız olmaya çalışarak... Hukuku kendi siyasal taraflılığımız çerçevesinde tanımlama ve saptırmalar yerine, evrensel ve anayasaya uyumluluğu çerçevesinde ele alarak... Örneğin söze AKP'ye açılan bu davanın ilk olmadığını söyleyerek başlayabiliriz... Bu son dava öncesi AKP'ye 23.10.2002 tarihinde de kapatma davası açılmıştır. Aşağıdaki irdeleme; anlamaya çalışma kaygısıyla okunduğunda kafalardaki bir çok soru işaretine yanıt olacaktır... *** Adalet ve Kalkınma Partisi Hakkındaki Kapatma İsteminin İrdelenmesi: Davalı siyasi parti, gerekli bildirim ve belgeleri 14.08.2001 tarihinde İçişleri Bakanlığı'na vererek 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası?nın 8 inci maddesine göre tüzel kişilik kazanmıştır. Tüzel kişilik kazanmasından sonra 03 Kasım 2002 ve 22 Temmuz 2007 Milletvekili Genel seçimleri sonucunda Parlamento çoğunluğunu elde ederek tek başına iktidar olmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, daha önce Refah Partisi'nde siyaset yaparken, bu parti listesinden beş yıl süre için 1994 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmiş, ancak 06.12.1997 tarihinde Siirt?te yaptığı konuşma nedeniyle halkı din ayrımı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek suçundan on ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Bu mahkûmiyeti nedeniyle 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 11 nci maddesi gereğince siyasi parti kurucusu (veya üyesi) olmasına yasal engel bulunmasına rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisi'nde kurucu üye olmuş ve bilahare partinin genel başkanı seçilmiştir. Bu durumun yasal olarak olanaksızlığı karşısında Başsavcılığımızca 21.8.2001 tarihli başvuru üzerine Yüksek Mahkemenizce, 09.01.2002 tarih ve 8/9 sayılı kararla adı geçenin parti kurucu üyesi olamayacağı belirtilerek mevcut aykırılığın giderilmesi konusunda ihtar kararı verilmiştir. Bu ihtar kararında öngörülen altı aylık süre içerisinde aykırılık giderilmediğinden, Başsavcılığımızca Siyasi Partiler Yasası'nın 02.01.2003 tarih ve 4778 sayılı yasa ile değişiklik yapılmadan önceki 104 ncü maddesi uyarınca adı geçen parti hakkında 23.10.2002 tarihinde kapatma davası açılmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi, 27.12.2002 tarih ve 4777 sayılı yasa ile Anayasa'nın 76 ncı maddesinde; 02.01.2003 tarih ve 4778 sayılı yasa ile Siyasi Partiler Yasası'nın 8 nci, 11 nci, 104 ncü ve Milletvekili Seçim Yasası?nın 11 nci maddelerinde değişiklik yapmış, ayrıca adli sicil kaydından kaynaklanan yasal engeli bertaraf etmek için (veto edilen 4779 sayılı yasa yerine) 4809 sayılı yasayı da çıkartmıştır. Yasalardaki ve Anayasa'daki bu değişikliklerle Recep Tayyip Erdoğan hakkında söz konusu olan mevzuat engelleri ortadan kaldırılmıştır. Açılan kapatma davasında karar halen açıklanmamış ise de, yasa değişikliği ile bu davaya konu SPY'nin 104 ncü maddesindeki yaptırım devlet yardımından yoksunluğa dönüştürülmüştür. Recep Tayyip Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisi kurulmadan önce, laikliğe aykırı eylemlerin odağı oldukları için Anayasa Mahkemesi?nce 1998 yılında kapatılan Refah Partisi ve 2001 yılında kapatılan Fazilet Partisi'nde siyaset yapmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından 18.11.2002 ila 14.3.2003 tarihleri arasında kurulan 58. hükümette Başbakanlık görevini Abdullah Gül, siyasi yasaklılığının mevzuat değişikliği ile kalkması sonrasında yapılan ara seçimde milletvekili seçilmesi üzerine 14.3.2003 tarihinde kurulan 59 ncu ve daha sonra kurulan 60.ncı hükümetlerde ise Başbakanlık görevini Recep Tayyip Erdoğan üstlenmiştir. Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, Mehmet Ali Şahin, Abdülkadir Aksu, Ali Coşkun ve Zeki Ergezen daha önce Refah Partisi ve Fazilet Partisi'nde siyaset yapmışlardır. Cemil Çiçek, Mehmet Vecdi Gönül ise Fazilet Partisi'nde siyaset yapmışlardır. 22. dönemde TBMM Başkanı olan Bülent Arınç daha önce Refah ve Fazilet Partisi'nde siyaset yapmıştır. TBMM Başkanvekillerinden İsmail Alptekin daha önce Fazilet Partisi kurucu genel başkanlığı görevinde bulunmuştur. Laikliğe aykırı eylemleri nedeniyle 1997 yılında Kırıkkale Üniversitesi Rektörlüğü görevinden alınan Beşir Atalay ise 58 nci ve 59 ncu hükümette Devlet Bakanı, 60 ncı hükümette İçişleri Bakanı olarak görev almıştır. Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, aynı belediyenin şirketleri olan İDO Genel Müdürü Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanı, İGDAŞ yönetim kurulu üyesi Mehmet Hilmi Güler ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, yine aynı belediyenin Veteriner İşleri Müdürü Mehmet Mehdi Eker Tarım ve Köyişleri Bakanı olarak görev almışlardır. TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil, Erdoğan'ın belediye başkanı olduğu dönemde belediyeye bağlı İETT Genel Müdürlüğü görevinde bulunmuştur. Milletvekilleri, örgütler, yerel yönetimler ve üyeler bağlamında ise, Adalet ve Kalkınma Partisi?nde halen siyaset yapanlardan, geçmişte başka bir siyasi parti ile bağlantısı olanlar esas alındığında; geçmişte siyaset yapılan partiler sıralamasında Refah Partisi - Fazilet Partisi ilk sırada yer almaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin tüzük ve programı incelendiğinde, soyut metinlerde hedeflenen laiklik karşıtı modele yönelik hükümlerin yer almadığı görülmektedir. Ancak davalı parti, laiklik karşıtı eylem ve söylemleriyle yasalara ve Anayasa'ya aykırı olarak tüzük ve programının ötesine geçmiştir. *** Sadece yukarıdaki irdeleme metni bile... Bu sayfalarda kişiselleşmiş hukuksal yorumlar yapanların ne kadar tutarsız ve siyasi taraflılık, (tutarsızlık ve taraflılığın) mantıksal zaafı içinde olduklarını açığa çıkarıyor... *tna
  15. Dinsel inanışların değişiminin, toplumsal ve tarihsel sürecinin ortaya çıkması adına bu yazıyı son derece önemsiyorum... Umarım 'Notamatik' bu açıklamaların devamını kaynaklarıyla birlikte dinler bölümünde ayrı bir başlık altında devam ettirecektir... Kaynaklarını diyorum çünkü detayların üzerinde duracak olanlara da başvuru kaynakları belirtilmiş olur. Bilgilenmenin ve Tartışmanın tutarlılığı adına Polemik ve saptırma yapacak olanlara da fırsat verilmemiş olur... Aydınlanmaya yönelik yararlı bu yazın için teşekkürler....'Notamatik' *tna
  16. Çıkarılmaya çalışılan sosyal güvenlik reformunu son hadiseler içinde değerlendirmediğiniz aşikar... *** Öyle değil mi sayın karabekir? Bu konu üzerine tek bir kelam edilmemesinin de size elem verdiğini... ve eksik kalan tespitlere de duyarlı olduğunuzu umuyorum...
  17. "Kadere inanır mısınız?"... İnancınıza göre, "İnanmıyorum demeniz mümümkün mü?"...Hayır... Kaderiniz yazılı ve belli olduğuna göre..."imtihanın manası nedir?"...
  18. Kim söylemiş bunu... Bebekler mi? Nedense hiç sevemedim mişli geçmiş zamanı... Parantez içindeki (miş) leri yok varsayın bakalım, kesin konuşma şansınız var mı?... Anlatmak istediklerinize ...(miş)' i ekleyin oh ne ala, ardından kendi varsayımlarınızı sırala .... *** Bebeklere mi anlatmayı düşünüyorsunuz sevdiğinizle elele izlediğiniz güneşin batışındaki zerafeti... Anlamazlar deyişinizde bir gerçek yatıyor şüphesiz... Ama bunu becerebilen çıkarsa eğer bebeklerin peygamberi olacağı kesin... Tanrısı kim olur bilinmez...Peygemberleri neyi, kimi önerirse ... O ...
  19. GeceKuşu

    CAMBAZA BAK CAMBAZA

    *** CAMBAZA BAK CAMBAZA, Nice zekice (!) Cambaz oyunları hep sahnede... Cambazlar sahnede senaristlerinin yazdığı senaryoya göre hünerlerini sergiliyorlar ama onların yaptıkları ve yapamadıkları üzerine Kahve köşelerinde, berber salonlarında yapılan dedikodu ve ahkâm kesmelerin yerini internet üzerinden çok ciddi ve etkili bilgi paylaşımları aldı artık... Bilgi toplumu ilerledikçe Cambazlar işsiz mi kalacak ne!... Birde şu günlerde bizim inşaatta çalışan işçiler günün yoğun yorgunluğu ve yaşamın ekonomik zorluklarını aşarak şu internetin başına bir geçebilseler... Hatırlıyorum da seçim zamanı bunlar müslüman... "Müslüman’dan ülkeye zarar gelmez" diye oylarını "AKP" ye atacaklarını açıklamışlardı... Hem de diğerlerine ne küfürler ederek... Hatırlıyorum da Almanya’daki işçilerimizde yemeyip içmeyip biriktirdikleri paralarını Müslüman adam dürüsttür diyerek... Yaratana sığınıp, imana uygun ne paralar kazanacaklarının huzuru içinde müslüman görünümündeki dinci cambazlara emanet etmiş, Kaptırdıkları paraları din cambazlarına siyasi sermaye olunca da şimdiki başbakana şikâyette bulunmuşlardı... O da cambazlara arka çıkıp "Bana mı sordunuz" deyivermişti... Şimdiki cambazlar müslüman görünümünde... Bu dönemde "Ilımlı İslam" oyunu sahneleniyor... Cambaz oyununun senaryosu Emperyalizmin şimdiki etkin gücü ABD tarafından yazılırken... Onun CİA çiftliklerinde yaşayan ılımlı İslam sözcüsü, ülkemde uygulamaya konulan test sürüşünün nasıl sonuçlanacağını... Atatürk'ün ve Laik Cumhuriyetin kalan son değerlerinin de kökünü kazımak üzere Humeyni örneği ülkeye döneceği günü sabırla bekliyor... Sahnedeki cambazlar ise rollerine inanmış "beyaz çarşafımızı da giydik de geldik" derken... "Meclis başkanlığı" sonrası şimdilik geri planda duran diğer teorisyen cambaz oluşacak risklerin hesabını yapmış olmanın rahatlığıyla gözyaşları döküp... Eğer işler yolunda giderse kendisine lütfedilecek makamın ne olacağını merakla bekliyor... Jet hızıyla kararnameleri imzalayan diğer cambaz nedense 15 günlük zamanı kullanmayı gerekli görüyor... Baş cambaz öfkeli... Onu öfkelendirmeye çalışan diğer cambazla... Ona yağlı urgan atan cambaz sahne sırasının ne zaman kendilerine geleceğini... Sahnede sergileyecekleri rollerin tekstinin bir türlü neden yazılmakta geciktiğini düşünüyorlar... Şimdiki cambazlar rollerine kendilerini kaptırıp diğer cambazların sahne almasını engel olmaya kalkarlarsa işimiz kötü... Sahnedeki cambazlar ne kadar yetenekli, kendinden isteneni yerine getirmekte başarılı olsalarda bir patırtı çıkacağı ortada... Neyse gelelim bize; "Cambazsız kalmayacağımız, bu cambazlar sahnede başarısız olursa yeni Cambazların sahneye sürüleceği..." Bu kez de "Askerden zarar gelmez..." ... diyerek yeni duruma hemen uyum sağlayacağımız... Yaşasın kahraman askerler diyerek onları ayakta alkışlayacağımız şimdiden belli... Üstelik bu yeni, yeniden sahne alanların eskiden ipin üzerinden bize taş atarak canımızı yaktıklarını... Dediğimiz dedik anlamayana dipçik diyerek kafamızı gözümüzü patlattıklarını bile unutarak... *** Herkesin anlayacağı dilden bir cambaz hikâyesi de benden diyerek aşağıdaki alıntıyı eklemek istiyorum... Kim bilir cambaz izlemekten sıkılıp artık tiyatrolara gitmeyi düşünebiliriz belki... Tiyatroda rol almak daha nitelikli bir alt yapı ve eğitim gerektiriyor nede olsa... Bu yeni, donanımlı siyasi sanatçıları izlerken daha az aldatılmış duygusunu yaşarız üstelik… *** *** Şimdi acaba yıllarca gece gündüz çalışarak bir ömür geçiren, yıllardır ailesi ile bir defa bile tatile gidememiş olan, halen bir ev bark araba sahibi olamamış bunlara sahip olabilse de bankaya ödemekte zorlandığı borçla alabilen, günlük ihtiyaçlarını asgari ödeme tutarını dahi ödeyemediği kredi kartları ile almaya zorlanan, sokakta yıllardır göremediği bir can dostuyla karşılaştığında ona şimdi parasızlıktan nasıl çay-yemek ısmarlayacağım korkusuyla bir yere davet edemeyen davet etmekten kaçınan, çocuğu bisiklet istediğinde parasızlıktan göz yaşlarını genzinde yutkunan, sevdiği ile konuştuğunda eziklikten ellerini tutarken utancından onun gözlerine bakamayan, pantolonunu 8-10 kez yamatarak giyebilen adama birileri heyecanla... ”Her şeyde istikrar var, ekonomi rayında gidiyor, borsa fırlamış, döviz düşmüş, faizler düşmüş, terör bitmiş, istikrar..…” ile devam eden ve sonunda “sen cambaza bak cambaza…” diye içlerinden sessizce mırıldanarak bitirdikleri son cümle… Yeterince Cambaza bakmış kalabalıklara: artık maharetleri öğrenilmiş, onlarda heyecan uyandıramayan Cambazın yerine yeni hünerler sergileyebilecek kalabalıkları yeniden toparlayabilecek ve kalabalıklar izlesinler, Cambazsız kalmasınlar diye yeni bir Cambaz bulunacak. Ve böylelikle kalabalıklar hiçbir zaman Cambazsız kalmayacaklar… *** Ne zamana kadar mı dersiniz?... Ne zaman insan olmanın onurunu tam olarak kavrayıp, günlük ve kişisel çıkarlarının peşinde koşmak yerine… İnsani değerlerin önemini ve bu değerleri insanlığın hak ettiğini kavrayıp, bu çağdaş değerlerle yönetilmek ve yönetmek isteyinceye kadar… Şimdilik " CAMBAZA BAK CAMBAZA, Nice zekice (!) Cambaz oyunları hep sahnede..." Cambazların patronları ve cambazlar dünya malının çoğunu ham ediyorlar ama olsun… Eğlenip, heyecanlanıp, halimize şükredip yaşayıp gidiyoruz işte!.. *tna
  20. Ne demezsin 'ramell' kardeş biz nelerden etkilenmedik öyle değil mi?... Aşağıya bir kaç örnek alalım mı ne dersin?... BALIK HAFIZALAR TAZELENSİN? Bazılarımız hala hadi canım sende diyeceklerdir. Ama "İNSAN OLMAK İLE KOYUN OLMAK ARASINDAKİ FARK, İNSAN OLANLARIN KOYUN GİBİ GÜDÜLEMEMESİDİR." Okuyup hafızalarımızı tazeleyip günümüze baktığımızda halen daha kendimizi hangi kategoriye dahil edeceğiz bakalım?..." *** Dikkat edin bu başlıkta yer alan sözleri söyleyen kişi şu anda Başbakan? Kankası da Çankaya?da Cumhurbaşkanı? Nadasa çekilmiş meclis başkanları da başbakanın beyaz çarşaf lafı üzerine ağlayarak onu izliyor... Üstelik beyaz çarşaf ihtimaline karşı, topun ağzına sürülenleri geri planda timsah göz yaşları içinde izleyerek... Hala uyumaya devam mı? Oysa onların temsil ettiği zihniyet yollarına "Test sürüşlerini ABD'li yandaşlarıyla birlikte" hedefledikleri şekilde devam ediyorlar... *** DURMAK YOK YOLA DEVAM... ASILACAĞIMI BİLSEM BU YOLDAN DÖNMEM (R.T.E.) "neyi ima ediyor biliyor musunuz?... Türbanı?" *** Tarih: 25 Mayıs 1992 Yer: Rize Kürsüde: Recep Tayyip Erdoğan konuşuyor. "İnsanlığın önünde cansız inekler var" ... (Ata'mızın büst ve heykellerini kastediyor) Gelin o inekleri kaldıralım insanlık kurtulsun... Bak Afganistan'da inekler kaldırıldı ve islam devleti kuruldu... (Örnek verdiği Taliban yönetimi) *** 20 yaşındaki, genç Güneydoğu'ya gönderiliyor. Silah kullanmayı bilmeyen bu evladımız teröristin karşısına dikiliyor. Bunun adı koruma değildir. Bunun adı, bu mazlum yavruları ana kucağından alarak teröristlerin kucağına atıp intihar cellatlığı yapmaktır. (Cellât olarak TSK Kastediliyor) *** Şu anda devletin 6 televizyonu ile diğer kanallar, Ayşe'lerin, Fatma'ların vücutlarını teşhir ediyor. Devlet adeta her eve bir "kerhane" kurmuş durumda. *** Anayasayı sarhoşlar hazırladı.Kaptıkaçtı maptıkaçtı (Prof. Orhan Aldıkaçtı) anayasayı hazırlıyorlar, adamlar ayık kafayla hazırlamıyorlar bunu. *** Yahu bu milletin bütünlüğü "Ne Mutlu Türk'üm Diyene!" ifadesiyle sağlanır mı? *** Osmanlı 30'u aşkın etnik grubu ümmet düşüncesiyle bir arada tuttu. Bizde öyle yapacağız. *** Bir tutturmuşlar lâiklik elden gidiyor diye, millet isterse tabii gidecek be. Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına, bu ne menem şey Biz hazmettire hazmettire geliyoruz Allahın izni ile. *** Sayın Öcalan'ın durumuna gelmek istemiyorum. Sayın Öcalan düşüncelerinin değil, aldığı kellelerin hesabını veriyor. *** Türkiye'yi pazarlıyorum. Bizim için verilecek para önemlidir. Parayı veren düdüğü çalar. *** Bana verilen maaş çok düşük, yetmiyor. Sen ne kadar alıyorsun? (Almanya Başbakanı'na) *** Bizim oralarda bir gelenek vardır. Bir anlaşma yapılacaksa karşılığında bir şeyler verilir. Yapacağımız bu anlaşmadan sonra, bir uçağıda ücretsiz verirsiniz artık. (Fransa Cumhurbaşkanı'ndan rüşvet istiyor ancak alamıyor.) *** Kadın nereye isterse oturur, sana ne ya, ayıp ya. (Haremlik selamlık düzeni ile oturulmasına tepki gösteren gazeteciye) *** Türkiye'de Kürt sorunu vardır. Bunu Türkiyelilik kavramı ile çözmeliyiz. Türkiyeli kavramı her vatandaşın üst kimliği olmalıdır. Türk kimliği de alt kimlik olarak değerlendirilmelidir. İsteyen isterse yine ben Türk'üm derse desin. *** PKK'nın cenaze töreninde bayrak açması da, F16 ların alçaktan uçması da yanlış, her iki tarafın yaptığı da yanlış. (PKK ile TSK'yı aynı kefeye koyuyor) *** Ben müslümanım diyenin aynı zamanda ben Lâikim demesi mümkün değildir. *** Dur dinle be dur dinle. 9 ay 10 gün be! (Seçim konuşmaları sırasında vatandaşa) *** Yahu bu millet yatıp kalkıp size mi çalışacak? (Erzurum'da çiftçilere sesleniyor) *** Sana mı kaldı türban konusunda karar vermek? Bu ulemanın işidir, ulema ne derse o olur. (Avrupa insan hakları mahkemesine) *** Sallama, elini kolunu sallama. Her yerin oynuyor be! (Muhalefet milletvekiline) *** ABD'de özgürlük anlayışı var ama benim ülkemde yok. (Amerika gezisinde ülkesini şikâyet ediyor) *** Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmayan yüzlerce atamanın vekâletlerle yürütülmesi konusunda: "Biz hukuka aykırı bir şey yapmıyoruz. Mecelle'de (şeriat hukukunda) böyle bir kaide var." *** Askerlik yan gelip yatma yeri değil. *** Burası basmıyor (kafasını göstererek), hayatında iki koyun gütmediği için bunu kavrayamıyor. (YÖK başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç'e) *** Kendisine kefilim, babam gibi güvenirim, O'na kendime inandığım gibi inanırım. (Birleşmiş milletler tarafından tüm dünyada terörist ilan edilen ve aranan El Kadı hakkında.) *** Neyse ki, yaşına başına saygı duyuyorum. Ağzı olan konuşuyor be! (Kıbrıs davasının 50 yıllık lideri Rauf Denktaş'a) *** Sanki maçta gibi bağırıp çağırıyorlar "Türkiye lâiktir, lâik kalacak" diye, bunlar hoş şeyler değil. Cumhuriyetmiş, lâiklikmiş, bunlar karın doyurmaz. *** "Aç tavuk kendini buğday ambarında sanar" (Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e) *** Haremimize bile girdiler be! Sen git kendi haremine sahip çık. Bizi de bırak kendi haremimizde inancımızın gereğini yapalım. (Türbanlı eşini ve kızlarını yurtdışı gezilere götürmesini eleştiren muhalefet milletvekillerine, şeriatçı aile hukuku kültürü ile konuşuyor) *** "Densiz, şuursuz, nasipsiz. Ahlak denilen bir şey vardır be..." (Muhalefet liderini eleştiriyor.) *** Sadece imamlar resmi nikâh kıysın. *** Ben Millet Meclisi'nin dua ile açılmasından yanayım. (Belediye başkanlığı döneminde meclisinin her açılışı İstiklal Marşı yerine Kuran okunarak yapılmıştır. Yine böyle bir dualı açılıştan sonra bunu söylüyor.) *** Türkiye kendine din olarak Kemalizmi almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte ettirmiştir. Türkiye'nin yarınında artık Kemalizme ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur. Kemalizmin yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. Bizim için en üst belirleyici İslam etkileridir. Her şey ona göre belirlenir. *** Camiler kışla, minareler süngü, kubbeler miğfer, müminler askerimizdir. *** Demokrasi bizim için bir amaç değil, araçtır. Amacımıza ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız. Demokrasi bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz. *** Türkiye'yi eyaletlere bölmek lazım, merkezi yönetimin bir takım yetkileri bunlara verilmelidir. Belediye Başkanları da bu konuda en yetkili olmalıdırlar. O bölgelerdeki her türlü eğitimde bunlara bırakılmalıdır. *** Hem laik, hem müslüman olunmaz. Ya müslüman olacaksın, ya laik. İkisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar. Mümkün değil, ikisi bir arada olamaz. *** Referansımız islamdır. Tek hedefimiz islam devletidir. *** Sen "Ne mutlu Türk'üm diyene!" dersen, onun da "Ne mutlu kürdüm" deme hakkı vardır. *** Elhamdülillah şeriatçıyız. (21.11.1994 Milliyet) *** Yılbaşına karşıyım. (19.12.1994 Sabah) *** Ben tekkeye değil dergâha gittim. (22.1.1997 Gozcu) *** Ata'ya saygı durusunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok. (12.5.1994Hurriyet) *** Her 10 Kasımda yaygara kopartılıyor. (14.11.1994 Hurriyet) *** İçki yasaklansın. (1.5.1996 Hurriyet) *** İstanbul?u Medine yapacağız. (Akis) *** Bütün okullar İmam Hatip yapılacak. (17.9.1994 Cumhuriyet) *** Ben İstanbul?un imamıyım. (8.1.1995 Hürriyet) *** Oğlunun nikâh davetiyesindeki tarih "29 Zilkade 1421" *** Mayo reklâmı şehvet sömürüsüdür. (6.3.1996 Hürriyet) *** Milli Piyango zulümdür. (29.9.1994 Hürriyet) *** Taksim'deki caminin temelini inşallah atacağız. (1.7.1994) *** Cumhurbaşkanı'nın imam hatipli olacağı günler yakındır. (5.2.1996 Akit) *** Sarık operasyonu çok komik. (15.5.1995 Sabah) *** Yeşil (kaldırım rengi) medeniyettir. (25.6.1994) *** Ben Meclis'in dua ile açılmasından yanayım. (8.1.1996 Milliyet) *** İmamlar da nikah kıysın. (9.5.1995 Milliyet) *** Adama sorarlar (Cumhurbaşkanımızı kastediyor) 26 Ekim 2005 *** Bayram değil seyran değil (Cumhuriyet Bayramını kastediyor) 26 Ekim 2005 *** Bu işi 'ULEMA? çözer (Sarıklı Din bilginlerini kastediyor) (AHİM' in Türban kararını yorumluyor)
  21. *** AKP iktidarının perde arkasında ki düşünce yapısına ve onun liderliğini sahnede sergileyen R.T.Erdoğana karşı var olan güvensiziliğin kaynaklarını, onların siyasi ve insani ahlak yetersizliklerini ortaya seren rant kavgalarını... (ve erki eline geçirenlerin "inançları ne olursa olsun" dünya malına tamahlarını ) belgeleyen aşağıdaki bilgilerin foruma taşınmasında yarar olduğunu düşünüyorum... *** Aşağıdaki linkte konunun diğer ayrıntıları da anlatılıyor... Konunun diğer detaylarını anlamak ve öğrenmek isteyenler tıklayarak okuyabilirler... Kaynak: Edincik altında oynanan oyunun perde arkası... Yada forumda açılmış şu başlıktan diğer güvensizliği körükleyen AKP icraatlarını okuyabilirsiniz.. Forumlar > Güncel Konular ve Politika Bilimi > Güncel Konular > "İcraatın İçinden..., Yönetimsel açılımlar..." *tna
  22. Ne kadar da haklısınız... "Ortak paydamız olan 'Ülkemize sahip çıkma tutkusunda' birleşerek"... "Bizlerin artık sindiğimiz köşelerimizden ortaya çıkmamız lazım gelmiyor mu?"... Bu sağ duyulu önerinize katılmamak elde değil... *** "ne olur artık biri öne çıksın, birşeyler yapalım." diyorsunuz... Oysa; Birilerinin öne çıkıp bir şeyler yapmalarını beklemek yerine... Siz öne çıkıp bu öneriyi yaptınız bile öyle değil mi? sevgilerimle... *tna
  23. Sn Yayamaz Kayımca ; alio'nun haklı uyarısını iyi değerlendirmekte yarar var... Kaynakların doğruluğunu ve geçerliliğini sınamadan,emin olmadan yapılan her yaklaşım... Haklı bile olsanız geçersiz iddialar nedeniyle haksız, karşı tarafı da mazlum yapmaktan öte bir işe yaramıyor... Sizden birde yazım tekniğiniz konusunda bir ricam var... Yazı boyutlarının bu kadar büyük karekter olarak seçilmesi yazılarınızın takibini zorlaştırıyor... değerinin üzerinde seçilen anlatım metni bu tür görsel bozukluklara neden oluyor... Unutmayalım ki kendimizi en doğru ifade edebilmenin birinci kuralı, sözlerimizin yada bu ortamda yazım dili ve karakterinin basit ve anlaşılır olmasıdır... *** Bence bu başlıktaki hatayı samimiyetle kabullenip başlığın kaldırılması için admine başvurun... *tna
  24. Bazıları da sonuca adım yaklaştıklarını düşünüyorlar... Biraz da bu açıdan mantıksal bağları kurarak bir yaklaşım üretirsek varacağımız sonuçlarda bazı farklı değişimlere ulaşabilir miyiz? Ele aldığınız mantıksal çözümlemeleri haksız bulmak doğru olmaz... Ancak madalyonun öteki yüzünü de göz ardı etmemiz bizi yanıltacaktır... Başını örterek okumak isteyen kızlardan öte onların baş örtüsü üzerine siysi hedef ve amaçlar güdenleri görmemezlikten gelemeyiz... O kızlarımız başlarını çok masum bir amaçla örtüyor olabilirler, okumakta en doğal hakları... Tek başlarına arkalarında bu düşünceye sahip erkekler olmadan din devleti şartlarının oluşturulamayacağı da bir gerçek... Bu açıdan ele aldığımızda kızlarımızın baş örtüsünü kullananların ulaşmak istedikleri sonuçlar da ortada öyle değil mi? Sıcağı sıcağına basına düşen bu haberler bir şeyleri açıklamıyor mu? Alıntı: 11 Şubat 2008- http://www.hurriyet.com.tr/dunya- Devamını okumak için tıklayın... Alıntı: 11 Şubat 2008- http://www.hurriyet.com.tr/dunya- Devamını okumak için tıklayın... *** Direği kırdılar mı dersiniz?.. Kırılan direklerin binanın çökmesine ve içinde yaşayan herkesin altında kalacağı gerçeğini... Binada tadilat hevesinde olanların "bu mantıksal bağları da göz ardı etmeden" düşünebilmeleri gerekir.. Direği kırmışta olsalar bina yıkılmadıkça yerine yenisini eskisinden de sağlam koymak mümkün... Hatta bina yıkılsa da ne kadar masraflı olursa olsun yenisinin, en iyisinin yapılacağı da... . *tna
  25. Hatırlamak isteyenler ve Kim olduğunu merek eden yada bilmek isteyenler... Aşağıdaki resme tıklasınlar... Hafızalar tazelensin !...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.