GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
AYKIRI SORULAR
*** AK Parti Ankara Milletvekili Haluk Özdalga, Piyanist Fazıl Say’ın Türkiye’nin karanlığa sürüklendiği ve “Ortaçağ karanlığı, bütün aydınlarımız gibi beni de kaygılandırıyor” sözlerini “üzücü ve abes” şeklinde değerlendirmiş. AYKIRI SORU: Nasıl oluyor da alt tarafı bir piyanist, “üzücü ve abes” sözlerle Milli Eğitim Bakanını, AK Partilileri, "üsküdarda kokareç ısmarlayanları" böylesine telaşlandırıp meşgul edebiliyor? *** *tna
-
AYKIRI SORULAR
*** Mesajında Asteğmen Kubilay'ın, Menemen'de "menfur bir hadise" sonucu şehit edildiğini belirten Gül, "Asteğmen Kubilay, milletimizin Cumhuriyet'e sahip çıkma kararlılığının müstesna bir sembolü olarak tarihe geçmiştir" demiş. Kubilay'ın, öğretmen kimliğiyle, Atatürk ilke ve devrimleri ışığında, daha mutlu, daha çağdaş bir dünyanın var olabilmesi için mücadele eden bir vatansever olduğunu vurgulayan Gül, Kubilay'ın, askerlik görevini yaparken, "kendini bilmez bir grup" tarafından acımasızca şehit edildiğini hatırlatmış. AYKIRI SORU: Bu mesajın ardından YOBAZ'ın kelime anlamı TDK sözlüklerinde "kendini bilmez bir grup" olarak değiştirilecekmidir? *** *tna
-
AYKIRI SORULAR
*** Geçen günlerde bir okulda kız öğrencilerin servise alınmaması ve yemek verilmemesi olayıyla sarsılan Adana'da bir başka olay Çukurova Elektrik Anonim Şirketi (ÇEAŞ) Anadolu Lisesi'nde yaşanmış. Cuma namazı saati dikkate alınarak erken saatte okuldan çıkarılan öğrenciler servisle cuma namazına götürülüp getirilmiş. AYKIRI SORU: Koskoca laik demokrat Türkiye Cumhuriyeti’nin bu Anadolu lisesinde nasıl oluyor da bir mescit bulunmuyor? *** *tna
-
AYKIRI SORULAR
*** Son araştırmaların ortaya çıkardığı sonuçlara göre… En çok amerikan karşıtı kamu oyuna sahip ülke Türkiye olmuş… AYKIRI SORU: Böylesin karşıt bir kitleye sahip bir ülkede, Amerika’dan onay almadan hareket edemeyen siyasal bir erkin olması nasıl bir çelişkidir?… *** *tna
-
yaşanan acılar ve kader sorgulaması
Bu iletiyi son derece önemsediğimi belirtmek istiyorum... Şöyleki; yazının bütünlüğü içinde yaşamın tüm kesitlerini algılamak mümkün... Eğer düşünsel alt yapınız netleşmediyse, olumludan yada olumsuzdan yana çelişkilerinizi çözümleyemediyseniz... Yazılanların sizi kulağınızdan tutup istediği yöne çekiştiren mantıksal kurgusuna kapılabilirsiniz... Hatta formu kilitleyip, yazının içeriğindeki "birbirini olumlayan ve çeliştiren içiçe geçmiş "mantıksal açılımları tartışmaya açsak... yıllarca hiç bir noktaya ulaşabilme şansını yakalayamasakta üretken bir başlık yaratabiliriz... Sonunda varacağımız nokta, Herkesin kendi dünyası, inancı, iç dünyasının etkisi altında kaldığı yaklaşımların mantıksal sonuçları olacaktır... *** Sayın Evaporit; Yaşamın çelişkilerini araştıran,dinleyen,gözlemleyen,entellektüel bir alt yapıya sahip kişi olarak yeterince dillendiriyorsunuz... Yazılarınızı okuyanların sizi ilgiyle ve yararlanmaya çalışarak takip ettiklerinden eminim... Ancak çözümsel noktalarda çoğu zaman ayrışıyor olmanın onaylamak kadar doğal olduğu kanısındayım... Ayrıca kendimizden emin olarak oluşturduğumuz düşünsel yapımızın mantık hatalarının yüzümüze vurulması... Eğer zamanla aşmayı öğrenemezsek kendimize dönüp sorgulamamızı oldukca zorlaştırıyor... Israrla tekrarlara dayalı haklılığımızı ifade ederken vardığımız nokta kendi çelişkilerimizde yorulmaktan öteye gidemiyor... Yansımaları istisnasız aynı soruyla son buluyor "hala anlaşılmadı mı ?" Bunu kimseyi itham anlamında kullanmıyorum...Kendimden biliyorum... Biz kendi haklılığımızı ve doğrularımızı dillendiriyoruz, diğerleri kendilerininkini... Bu yazıyı son derece önemsediğimi ifade etmiştim... Bu yazlanları alıp islami bir sitede yayınlarsak göreceğiz ki, orada da aynı inanca sahip kişiler arasında dahi farklı yorum ve yaklaşımlara muhatap olacaktır... "hala anlaşılmadı mı ?" ifadesini oralardada kullanmak zorunda kalacağız.. Neden mi?... Çünkü konu İnançlara, inançların kişisel kabul ve yorumlarına dayanıyor... ***
-
Peygamber Efendimizin Yaptığı Günlük Dualar
Evet çok haklısınız arap kültütürünü yeğleyenler kendi aralarında bu diyaloglara dikkat etmelidirler... Yabancı dillerle diyaloglar içinde olmamız bizleri daha bir entellektül... Arapca temenniler daha bir inançlı kılacaktır... "çok yaşa", "sende gör","sağlıklı yaşa" gibi ifadeler kültürümüzde olsa da...Bizleri ifade etmekte yeterli değil galiba... Arapların anlayacağı dilden konuşmalıyız...
-
Peygamber Efendimizin Yaptığı Günlük Dualar
Bu cümleyi biraz açmak gerekiyor... Bu fikir nedir: -Cehaletle İslamın bir keseye konması... Hangi açıklamayla geçersiz kalıyor: -Afganistanda bir İslam ülkesi fakat, -Abd nin o kadar ileri düzey teknolojisi olmasına rahmen -Bin Ladini Yakalıyamadı *** Müthiş... Bin Ladinin yakalanamıyor olması cehaleti ortadan kaldırmaya yetiyor demek ki? *** Demek ki O toplumların İnsanlarının yaşam biçimleri, kültürel düzeyleri değil de... Birilerinin iyi saklanıyor, iyi kaçıyor, yada iyi kollanıyor olması o inanca sahip olan toplumları cehaletten kurtarabiliyor...
-
BİR YILI DAHA GERİDE BIRAKIYORUZ
Başlığın oluşumunda sabahın 07.06' sınden akşamın 23.46' sına kadar yoğun bir emek harcandığı görülüyor sevgili sardunya.. Ama bence değmiş... Sevgi, içtenlik ve samimiyete dayalı insani değerler hep kıpır kıpır yürek çarpıntısıyla yerini buluyor... Sanada mutlu yıllar sevgili dost... *** Ve "bütün insani değerleri yüreğinde yaşatan" diğer forumdaşlarıma da aynı duygularla mutlu yıllar diliyorum... Yeni yılın tüm insanlığa ve ülkemize barış, mutluluk getirmesi dileğiyle tüm dostların yeni yılı kutlu olsun. *tna
-
Gidenler üzerine...
Toplumu siz, biz diye ayrıştıran... biz diyen siz kimlersiniz, kimlerdensiniz?... 1000 yıl önce neredeydiniz?... Yoksa 1000 yıl önce geldiğiniz yerleri sevemeyerek... oraları sevecek adamlardan olamayıpta... "Bize, Ülkeye bu ülkeyi sevecek adam lazım." diyenlere, hoşçakal deyip buralara mı geldiniz?... Geçiniz bu ilkel şöven mantığı... -İnsanın insana her zaman lazım olduğunu öğrenip- insani değerlerin farkına varın artık...
-
Gidenler üzerine...
Sevgili Cyrano; Bence artık sen de vazgeçmelisin kapılara ve pencerelere laf anlatmak sevdasından, onlara gerçekleri ifade ederim onlarda anlar ve hak verirler gibi ütopik düşüncelerden... nato mermer..nato kapı,pencere...
-
İnanmak ya da İnanmamak
Değerli arkadaşım; İnsan sorguladıkça kendine en yakın olan görüşü bulduğunu sanabilir. Bu anlatımı daha öncede size yönlendirmiştim… Ama siz ısrarla kendi sorgulamalarınızın doğru olduğunu… Bir diğerinin başka bir sonuca ulaşmasının yanlış olacağını yazıyorsunuz… Siz “tüm sorgulamalardan sonra bütün seçenekleri reddedip sadece Allah vardır...” sonucuna ulaştığınız zaman doğru ve özgür oluyorsunuz… Bir başkası Tanrı’nın var olup olmadığını sorgulayıp farklı bir sonuca ulaşmasını yanlış, bağımlı ve de ahlaki olmayan noktalara taşıyorsunuz… Oysa olması gereken sizin algılamanız dışında düşüncelere sahip kişileri de anlamaya çalışmak… Düşüncelere katılmayabilirsiniz… Siz farklı değerlere inanabilirsiniz… Ama yapılması gereken (tırnak içinde “ahlaki” duruş…) Kendi çıkarımlarımızı diğerlerin ifadeleri -ya da- yanlışları olarak lanse etmemek… Bunun yanlışlığını aynen katıldığım ifadelerle sayın 'evaporit' özetlemiş... *** iletilerimde yazdıklarım oldukça açık ve bana yönlendirdiğiniz soruların yanıtlarını içeriğinde barındırıyor… onların teklif değil düşünce ve görüşler olduğunu kişileri bağladığını kavramak gerekiyor... Bu bakış açısıyla tekrar değerlendirmek isterseniz linkler aşağıda… http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=636575 http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=636740 http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=636880
-
İnanmak ya da İnanmamak
4 mevsim konuyu nerelere taşımaya çalışıyorsun... teist ifadesiyle sadece müslümanları algılamıyorsundur umarım... Bu bir yargı değil...Duyuru hiç değil... Üstelik bilinen büyük çoğunluğu da müslüman değil... Ayrıca o iletide özgürlükler konusuda ele alınmıyor... Hem siz benim iletilerimi neden parçalayarak bütününden soyutluyarak ele alıyorsunuz... Öncesini de değerlendiriseniz yargı ve duyuru düşünceleriniz ortadan kalkacaktır.. Yeterki, Lütfen Bütünlüğü bozmadan değerlendirmeler yapın...
-
İnanmak ya da İnanmamak
Benim adımı vererek çıkarımlarda bulunuyorsunuz... Oysa yazdıklarınız sizin algılamanız ve sonuçları... "Ahmet"i "Mehmet" algılayıp ardından Gece kuşu "Mehmet" diyor yaklaşımınızı yadırgadığımı belirtmek istiyorum
-
İnanmak ya da İnanmamak
Sayın '4mevsim'; Benim üzerinde durduğum,ifade etmeye çalıştıklarım bu ele aldıklarınız değil ki... İfade edilenler toplumun oluşumu ve ahlaki değerleri üzerine değil... Sanıyorum ki aşağıya tekrar alıntıladığım bütünlüğü gözden kaçırmamamız gerekiyor..
-
İnanmak ya da İnanmamak
Sayın demir efe; “Bizi kuşatan nedensellikleri kırmamızın, hatta lehimize çevirmenin yolu, onların örüntüsünü ve bizi hangi desende kuşattıklarını kavramaktan geçiyor” ifadenizle anlatılmaya çalışılanların özetini yapmışsınız… *** “İnanmak ya da İnanmamak” … Bir yerde de bu iki kavramın iç içe geçtiğinden söz etmiştim… İlk bakışta çelişkili bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir.. Ancak çelişki demeden önce, İnanmamanın temel kuramlarını ortaya atanların, İnanan insanların arasından çıkıyor olmasının nedenini araştırmak gerekir… Ya da İnançların temel değerlerine en çarpıcı eleştirilerin, yaşamının önemli bir bölümünde inançlar üzerine eğitim gören kişiler arasından çıkıyor olmasının arkasında yatan nedenler üzerine kafa yormak gerekir… Ben kimler olduğuna girmek istemiyorum, belki diğer katılımcılar teist inançların temellerini sarsan bu teistlerin kimler olduğunu buralara taşırlar… Fakat bizden son bir örneği buraya taşıyabilirim… Arif Tekin yazmış olduğu “Kur\'an\' ın Kökeni” adlı kitabının ön sözünde şunları yazıyor… Sanıyorum bu önsözü okuduğunuzda ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.. “Böyle bir kitap yazmaya karar verene kadar çok uğraştım: Hem sağlam bir iş yapmak amacıyla ciddi araştırmalar yürüttüm,hem de yazıp yazmama konusunda kendi içimde yoğun tartışmalar yaşadım. Çünkü gerek gördüğüm medrese tahsili -ki asıl branşım bu- gerek çalıştığım kurum (Diyanet İşleri Başkanlığı), gerek şeriatçı çevrelerin, benim gibi Kur'an'ı akıl ve bilim merceği altına alan insanlara karşı saldırıları, gerek yaşayıp büyüdüğüm İslami çevrem/dostlarım -ki onları kaybetmek pek kolay değil-, gerekse normal bir Müslüman’ın inandığı gibi benim de daha önceden inandığım cennet-cehennem ile ilgili kaygılarım, Kur'an hakkında benim böyle bir kitap yazmamı olumsuz etkiliyordu. Ama sonunda işin mahiyetini anlayınca; insanlığı, çocuklarımız için mutlu bir geleceği... her şeyin üstünde tutmak zorunda kaldım.” *** Kitabın içeriğinde neler olduğunu merak edenler için kısa bir özet yapabilirim… Yazar kitabında ağırlıklı olarak aşağıdaki soruların yanıtlarını arıyor… —İnsanların kurtuluşu için tek alternatif, iddia edildiği gibi Kur'an mıdır? —Muhammed' in yaşadığı dönemde Kur'an gibi bir kitabın insanlar tarafından hazırlanıp ortaya çıkması imkânsız mıydı? —Muhammed iddia edildiği gibi okur-yazar değil miydi? —Yoksa bu iddia, Kuran’a inanırlık kazandırmak amacıyla kullanılan bir taktik olup, aslında o kendini çok iyi yetiştirmiş, ekibini kurmuş, ayrıca dinler tarihi ve mitolojide uzman bir kişi miydi? —Yoksa Kuran’ı ortaya çıkarabilecek uygun bir sosyo-kültürel ortam ve gayet iyi bir yazar kadrosu mu vardı? Arif Tekin, tüm bu sorulara akıl ve bilim çerçevesinde yanıtlar arıyor. Kitapta ele aldığı konuları, başta Kur'an olmak üzere hadis, tefsir, siyer, tabakat ve İslam tarihi gibi sağlam kaynaklara dayandırıyor. *** Şimdi tekrar başa dönerek; yukarıda anlatılmaya çalışılanlarla, “Bizi kuşatan nedensellikleri kırmamızın, hatta lehimize çevirmenin yolu, Onların örüntüsünü ve bizi hangi desende kuşattıklarını kavramaktan geçiyor” tespitinizle... Yazarın "sonunda işin mahiyetini anlayınca; insanlığı, çocuklarımız için mutlu bir geleceği... Her şeyin üstünde tutmak zorunda kaldım.” İfadesinin ne kadarda üst üste oturduğu üzerine kafa yormamız gerekiyor… *tna
-
Gidenler üzerine...
Yanıta bakarmısınız; Müthiş...Bizim kavrayamadığımız bir mantıksal çözümleme olsa gerek.. Oysa gecekuşu şunu demiş... çarpıtma telaşına kapılmadan yanıtlamak isterseniz ne demek istersiniz acaba?
-
İnanmak ya da İnanmamak
Sayın "evaporit" ; Yanıtlarınızı okudum, görüşlerinizi değerlendirirken elbette katıldığım, eksik bulduğum ya da katılmadığım noktalar var... Yazdıklarınız tek tek ele alarak yanıtlar üretmeyi düşünmüyorum.. Konunun ana fikri üzerinde kendi görüşlerimi yazmaya devam edeceğim... Farklı olduğumuz noktalarda, kendi doğrularımızı birbirimize dayatmak yerine... Diğer okuyucuların bunu değerlendirmelerinin daha akılcı, yararcı yöntem olduğunu düşünüyorum... *** Başından beri "İnanmak ya da İnanmamak" kavramını İnsanların düşünsel özgürlükleri çerçevesinde ele almaya çalıştım... yukarıdaki alıntıda belirtilenler üzerine gerçekçi yanıtların üretilmesi gerekliliği üzerinde durdum... —Ki hiç kimse dayatmalara gerek duymadan kendi öz düşüncelerini ifade edebilsin... *** Daha fazla tekrara girmemek için ifadelerimde sonuç olarak varılan bölümü alıntılamak istiyorum... Bu noktadan sonra İnanmak ve İnanmamak kavramlarının içiçe geçtiğini her görüşün bir diğerini yadsıdığını gözlemlemeye başlarız... Çünkü bu görüşler; Tanrı’nın varlığına ilişkin olarak, Tanrı’nın varlığını kabul eden ama birbirinden farklı yaklaşımlardır. Kısaca değinmek gerekirse; Teist İnanış; insanı ve evreni yaratan, öncesiz ve sonrasız bir tanrının varlığını kabul eder, Tanrı’nın evren ile sürekli ilişki içinde olduğunu savunur. Deist İnanış; Tanrı’nın evreni kendi yasalarına göre işleyen bir düzenle yarattığını kabul eder Tanrı’nın evreni kendi başına bıraktığını savunmaktadır. Belli bir dini benimsemez ve karşı çıkar. Tanrı’nın varlığına inanır, fakat Tanrı evreni yarattıktan sonra hiçbir inanç sistemi indirmediğini savunur. Deizm, dini inançların tamamını reddetmesi ve tanrıya inanması, fakat tapmaması bakımından, Teizmden farklıdır. Panteist inanış ise; Tanrı ve evreni bir gören, özdeş olduğuna inanan görüştür. Tanrı evrenden ayrı düşünülemez. Panteizme göre Tanrı her şeydedir; yani her şey tanrıdır. Bunun sonucunda ise panteizmde yaratan- yaratılan ya da tanrı-alem ikilemi bulunmamaktadır. Evrenden ayrı bir tanrı düşünülemeyeceği için, herhangi bir yaratmada söz konusu olamaz. Bütün bu inanış ve düşünsel yaklaşımlar var olduğuna göre, İnsan sorguladıkça kendine en yakın olan görüşü bulduğunu ve doğruluğunu kabullenir.. Ortaya çıkan bu inanışların insanın düşünsel özgürlüğüyle sıkı bir ilişkisinin bulunduğu da açıktır. İnsan amacına ulaşabilmek için kendisi için en uygun olanını seçebilme özgürlüğü ve gücünü kullanır. Unutulmaması gereken bir gerçekte insanın özgürlüğünün bilgisiyle sınırlı olmasıdır. Çünkü Bilgi düzeyiyle özgürlük iki yönden ilişkilidir. Hem belli bir durumda amaca götüren hangi yolların bulunduğunu, Hem de o belli yollardan, o koşullar altında, hangisinin en uygun olduğunu insanın bilgi düzeyi belirler. Ancak, özgürlüğü sınırlayan yalnızca bilgi düzeyi de değildir. Amaca ulaşmak için seçilen yolda gerekli olan araç ve gereçlerin bulunması da O yolların bilinmesi ve içlerinden en uygun olanının seçilmesi kadar önemlidir. Özgürlüğü sağlayan araç ve gereçlerin ancak bilgiyle sağlanabilir olmanın dışında başka bir özelliği de, Bunların, çok sayıda insan işbirliği içinde çalışmadıkça üretilemeyen şeyler oluşudur. Bu değerlendirmelerin ışığında insanoğlunun, özgürlük üretmek üzere işbirliği yapan bireyler topluluğunun bir üyesi olarak karşımıza çıktığını gözlemleriz…. Sonuç olarak her insan ancak bir toplumun üyesi olarak var olabileceğini kavrarız. Tek başına yasayan bir insanın bilgi kazanması olanaksız olduğu gibi, bilgisi olsa bile, Çevresinde işbirliği yapacak insan bulunmadığı için düşünsel gelişimi yolunda bir adım bile atamaz. Bu da insanın her anlamdaki özgürlüğünün, bu yoldan da insanlığını, çevresindeki insanlara borçlu olduğu anlamına gelir. *** Bu değerlendirmeler ışığında İnanmak ya da İnanmamak özgürlüğünü tekrar ele aldığımızda, Özgürlük üretmek amacıyla işbirliği yapan insan, özgürlük üretiminin gerektirdiği ve kendisinin de kabul ettiği ölçüyü aşan bir disiplinle karsılaşırsa “İnanmak ya da İnanmamak” ayrımı baskıya dönüşebilir; baskı da direnme getirir. Bu direnmeye karşı yeni baskılar yeni direnmelere, yeni direnmeler de yeni baskılara neden olacağından “İnanmak ya da İnanmamak” olarak ortaya çıkan işbirliği tam bir tutsaklık düzenine dönüşebilir. Gerçek olan şu ki, İnsanoğlunun toplumsal yaşamının, özgürlük üretimine yönelik bir işbirliği düzeni olduğunun bu gün bile tam olarak anlaşıldığı söylenemez. Bir taraftan yeterli bilgi birikiminin tamamlanamamış olması, Diğer taraftan iletişim kültürü ve olanaklarının yetersizliği, Dünyadaki insanların hep birlikte bir işbirliği düzeni içinde yaşamasını her zaman önlemiştir. Değişik kaynaklardan beslenen boş inançlar da hem bilgi birikimini hem de işbirliği eğilimini olumsuz yönde etkilemiştir. Ne yazık ki inançlar bağlamında toplumsal yaşam, Tanrının insan için uygun gördüğü ve neye göre düzenleneceği bilinemediği için Genelde herkesin kendi çıkarının ardına düştüğü bir yaşam biçimi olarak gerçekleşmiştir. Bütün bunlara karşın İnsanoğlunun bilgi birikimi geliştiği ölçüde, yalnızca bir işbirliği düzeninin kurulmasına değil, Her anlamda kurulan düzenin verimli biçimde isleyebilmesi için ne yapmak gerektiğine de bilginin ışığında karar verilecektir. Bir işbirliği düzeninin katılımcıların özgürlüğü ölçüsünde iyi ve başarılı olacağı açıktır. İnsan işbirliğine her anlamda özgürleşme amacıyla girdiğine göre, Onun kazandığı özgürlük dinsel inanış ve dayatmalar yoluyla elinden alınırsa mantıksal bir düzen kurulmuş olmaz. *** Yukarıdaki değerlendirmeleri "İnanmak ya da İnanmamak" bağlamında ele alırsak. İşbirliği yalnızca insanlar arasında gerçekleşebilecek bir düzen olduğuna göre, onun verimliliği de katılımcıların -Kişisel inanış dayatmalarından soyutlanmış- insanlığı, yani özgürlüğü, ölçüsünde yüksek olacaktır. *tna
-
İnanmak ya da İnanmamak
İlahi dinlerin ve tanrılarının ortaya çıkışı, çok doğal olarak inanç sistemleri üzerine birçok görüşü… (Teizm, Deizm ve Panteizm) gibi düşünce akımlarını beraberinde getirmiştir. İnsanlar tıpkı sizin gibi evrendeki birçok soruya cevap bulabilmek adına bu birçok görüşü araç olarak kullanmaktadır. İstisnalar haricinde herhangi bir inançta olan bir insan genelde toplum ve aile yapısının etkisinde kalarak o görüşe sahip olmaktadır. Örneğin Müslüman bir toplumun çoğunluğunun hayatını Müslüman olarak sürdürmesi gibi… Fakat bilgi toplumunda dinlerin etkisi git gide azalmaktadır, Eskisi gibi ilahi dinler insanların üzerinde çok fazla etki kuramamaktadır. Siz yine bu ifadelerime sizin inanışlarınıza uymadığı için şiddetle karşı dursanız da… Farklı akımlar ve onların düşünce biçimleri, bu etkinin azalmasında büyük rol oynamıştır. İnsan sorguladıkça kendine en yakın olan görüşü bulduğunu sanabilir. Örneğin; Tanrı’nın var olup olmadığını sorgularken… Sizin “tüm sorgulamalardan sonra bütün seçenekleri reddedip sadece Allah vardır...” sonucuna ulaştığınız gibi…
-
İnanmak ya da İnanmamak
Neye inandıktan sonra; "İLKEL ÇORBA" masalınamı yoksa "TESADÜFE" mi... Yaptığınız alıntının yanıtı bu mu şimdi? yazık çok yazık... Okuduğunuzu anlamlandırabilme yeteneğiniz ve... Konuyu çarpıtma yönteminiz herkesi hayran bırakmıştır sanıyorum... *** Aslında konuyu göz ucuyla okuyor olmanız bunun suçlusu olmalı... isterseniz anlatılmak isteneni yazıyı okuyarak tekrar baştan bir değerlendirin... ve aşağıdaki alıntıyı kavrayarak yanıtlarınızı üretmeyi deneyin... Yada kendinize ve bilginize saygı duyun, polemik yaratmak yerine... Örneğin,"4mevsim" gibi okuyanlar katılsın yada katılmasın düşüncelerinizi yazın... -ki; sizinle yazışmak ve tartışabilmek anlam ve düzey kazansın...
-
İnanmak ya da İnanmamak
- Başlık yazısını ve devamında başlığı açan arkadaşın yazdıklarını okurken… Ona ve diğer katılımcılara “İnsanlar özgür müdür?” sorusunu yöneltmek istedim... Bir başka başlıkta ele aldığı " İnsanın Özgürlük Arayışı'na" da katkıda bulunacaktır diye düşündüm… *** Elbette bütün insanlar özgür olmayı tercih eder… Ancak bilinmesi gereken bu değere hangi durum ve koşullarda sahip olacağıdır… *** “İnanmak ya da İnanmamak” ta Özgür müdür? Yanıt elbette evet olacaktır… Ama ben yine aynı yaklaşımla devam etmek istiyorum… İnanma özgürlüğünü kullanan bir insan, İnandıktan sonra yine özgür kalabilecek midir? *** Bu yazdıklarımı okumaya ya da yanıtlamaya değer bulan arkadaşlardan, Yöntem olarak yaklaşım ve anlayışlarında polemikten uzak kalabilmeleri için, “-Bir İnsanın Özgür olabilmesi için hangi koşullara sahip olması gerektiği… —Kendi özlerinde özgür kalabilmeleri için, düşünebilmek ve sorgulayabilmenin önemi…” Üzerine gerçekçi yanıtları üretebilmelerini rica ediyorum… Çünkü benim olduğu kadar her birimizi diğer canlılardan ayıran en üstün özelliğimiz düşünebilmemizdir. Eğer düşünebiliyorsak düşüncelerimiz beraberinde sorgulamayı da getirir, Sorgulamak, yaşamla ve kendisiyle yüzleşebilmek ise özgürlüktür… Ve insanlar düşünebiliyor, sorguluyor gerçeklerle korkmadan yüzleşebiliyorsa, İşte o zaman kendi içlerinde özgürdürler. *** Hiçbir dinsel inanış kendi içinde sorgulama özgürlüğünü barındırmaz. Sorgulamadan inanmayı gerektirir. Çünkü tüm ilahi dinler, metafiziksel bir temele dayanır. Fizik ötesi ve özü itibariyle bilinmez bir varlık ya da varlıklar aleminden kaynaklanır. Son dönemde ortaya çıkan tüm ilahi dinler, Vicdan özgürlüğünü savunuyor olsa da, Her dinin kendine göre mutlak doğruları vardır ve bu yüzden sorgulama kabul edemez. Tüm ilahi dinler, tek bir Tanrı anlayışına sahiptirler. Onlar için Tanrı evreni yaratan öncesiz ve sonrasız tek varlıktır. Tanrı’nın buyruklarına koşulsuz inanılması ön şarttır. *** İnsanları diğer canlılardan ayıran en üstün özelliği düşünebilmesi... Düşünmek beraberinde sorgulamayı gerektiriyorsa, Sorgulamak ve yüzleşmek insanları kendi içlerinde özgür olmalarının nedeni ise.. Şimdi başa dönerek şu sorunu yanıtını düşünerek, sorgulayarak, kendi özümüzle yüzleşerek Özgürce verebiliyor olmamız gerekiyor… "İnanma özgürlüğünü kullanan bir insan, İnandıktan sonra yine özgür kalabilecek midir?" Dinsel anlamda “İnanmak” insanı özgür mü? Yoksa bağımlı mı? Yapar. Yada şöyle bir soru da yöneltebiliriz kendimize.. “İnanmak” ya da “İnanmamak” hangisi… Bir İnsanın, sorgulayarak kendi özüyle yüzleşebilen özgür düşüncelerine daha yakındır? *** *tna
-
Gidenler üzerine...
Türk vatandaşı da olabilirsin ama...Bir Türk'e yakışmayacak bu ifadeler "Utanç verici"... Sıkıca kapatmaya çalışılan kapının evinizin bahçe kapısı olduğunu sanılması da ayrı bir çelişki... "Anlayan anlamıştır" yanlış ifade... Siz gibilerin aynı sisli ortamlarda birbirinize nasıl da sinsi göz kırpmalarından söz etmek daha doğrusu... Sen misin? Ağzında dolu dolu büyütmeye çalıştığın Türk Vatandaşı... "durduğun kabahat.."..."***** git dercesine" ettiğin laflar seviye dışı... Biraz çaba harcayıp, bir diğerinin sıkıntısını anlamlandırmaya çalışmak zor tabiki... İfadelerinize yansıttığınız bakış açısını tercih ederek, "Hadi ****" diyerek kapıyı göstermek işin kolay yanı ... Bir zamanlar "Arabistana gitsinler" diyen Demirele neden tepki duymuştunuz ki... Baksanıza aynı kafada düşünce ve yaklaşımlar üretiyor bu yazdıklarınız...
-
Fethullah Gülen "nurculuk" Dinini ilan Etti
"pes doğrusuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuu" Hepiniz aynı taktikle yaklaşım üretiyorsunuz...Siz fettullahcılar.... "Kim bu adam...Merak ettim " gibi doğru olmayan bir cümle yerine... Önce dürüst olmayı deneyin ...
-
Allah'ta korkan bir insan nasıl bir ahlaka sahiptir?
Soru şu; neden "dinin insan ürünü olduğu " ifadesini bir yana bırakıyoruz... *** Bir insanı algılamaya,kavramaya,gözlemlemeye çalıştığınızda... Onun kafasını, kolunu, gözünü kulağını bir yana bırakamazsınız... Eğer göz ardı ederek tanımlamaya,anlamaya,anlatmaya kalkarsanız... Eksik kalır bütünü kavrayamaz yada ifade edemezsiniz... *** Bir anlatımın,yazılı ifadenin bütünüde böyledir... Paragraflar kendini oluşturan harflerle, kelimelerle bir bütünlük oluşturur,anlam kazanır... Eğer bir harf, kelime yada cümle bütünlüğünü yok kabul ederseniz bütünün anlamını ortadan kadırırsınız... sonuç olarak kendi kabulleriniz doğrultusunda revize eder,revizyonist olursunuz... Revize edilmiş şeyler her ne kadar hoşa gitsede aslını ve gerçeğini değişime uğrattığı için... İfade edilen değil, orjinalin değiştirilmiş halidir... *** o nedenle beğininizi ifade ettiğiniz cümlenin tamamını tekrar ele alarak değerlendirlmesi gerekmektedir. [ (Din) insanı üretmez insan dini üretir. Başka bir deyişle din, hem daha kendini bulamamış, veya bulmuşken yeniden kaybetmiş, insanın öz bilinci ve öz duygularıdır. ] Ancak anlatılmak istenen için sadece bu cümle yeterli olmuyor... o nedenle paragrafın geri kalanını da ele alıp bütünün tamamını değerlendirmek gerekir... [Fakat insan dünyanın dışından ansızın birden bire gelip yerleşmiş soyut bir varlık değildir. İnsan bir insan dünyasıdır, bir devlettir, bir toplumdur... (Din) ise insan özünün hayali bir gerçekleşimidir. Çünkü insan özü gerçek bir realiteye sahip değildir.] *** Bence bütünlüğün içinde anlatılmak istenen insan özünü değerlendirip... insan özünün neden gerçek bir realiteye sahip olamıyacağı üzerine yanıtları aramamız gerekir... "insan özü realite değildir ama ortaya konanlar realitedir" ifadesi bize... "Realite olmayan bir özün, nasıl olupta realiteleri ortaya koyabilir" sorusunu sordurur...
-
TÜRKİYE DİN DEVLETİ OLUR MU?
Sapla samanı birbirine karıştırmayın lütfen...
-
Allah'ta korkan bir insan nasıl bir ahlaka sahiptir?
Tartışmanın ulaştığı noktayı görünce bir yerinden bende katılmak istedim... "Dinin amacı nedir?" sorusunu, "din nedir?" olarak değiştirmek istiyorum ki... -(İnsanın yaşamı algılayıp,yorumlarken yaşadığı değişimleri gözlemleyebilelim...) (Din) insanı üretmez insan dini üretir. Başka bir deyişle din, hem daha kendini bulamamış, veya bulmuşken yeniden kaybetmiş, insanın öz bilinci ve öz duygularıdır. Fakat insan dünyanın dışından ansızın birden bire gelip yerleşmiş soyut bir varlık değildir. İnsan bir insan dünyasıdır, bir devlettir, bir toplumdur... (Din) ise insan özünün hayali bir gerçekleşimidir. Çünkü insan özü gerçek bir realiteye sahip değildir.