Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. Baş örtmenin Kuran'da yer alıp almadığı konusunda yeni bir kaynak yayın. Hem bu defaki 15’nci Yy.dan da değil, günümüzden. Mustafa Sağ'ın Kitabının 372nci sayfasından aynen aktarıyorum:
  2. * İŞTE ABD, İŞTE FETULLAH GÜLEN... * *ABD'de geliştirilen Büyük Ortadoğu Projesi'nin en önemli etabı "ılımlı İslam" siyasetinin gönüllü sözcüsü olan Gülen'in, bütün Türkiye'yi bir ağ gibi saran gizli örgütlenmesinin, sinsi hesaplarının ve yürütülen örtülü operasyonlarının deşifre edilmesi gerekiyor.* *Sığındıkları ve on yıldır yaşadıkları ABD'den Türkiye'ye karşı ihanet projeleri hazırlayanların; “bölge ülkelerine yönelik kuşatma ve işgal planlarının parçası olanların; toplumun inançlarını istismar ederek, bunu sermaye ve iktidar gücüne dönüştürenlerin oyununun bozulması için herkesin üzerine düşen görevleri yapması, her şeyden önce bir vatandaşlık görevidir.” *İlkokulu dışarıdan bitirmiş, vaaz verirken ağlayıp, bayılan, Cumhuriyet Devrimi ve Atatürk'e kinle dolu gezici vaiz Fethullah Gülen, ne zaman başı sıkışmış ise ABD'ye kaçmıştır. 1950'lerden itibaren dünyanın efendiliğine soyunan ABD, kıtalararası imparatorluğunu sürdürmek için, her kıtasal din içinde kendisine bağlı bir tarikat örgütledi. Bu tarikatların hepsinin söylemi de aynı: Dinlerarası diyalog. * *Dinlerarası Diyalog, Fethullah Gülen'in CIA ile ilişkilerini sürdürmede kullandığı örtünün adı.** CIA denetiminde yürütülen bu faaliyetin ilk başarılı örneği Moon tarikatıdır. 1951'de Kore'yi işgal eden ABD, Güney Kore'yi sömürgeleştirirken, sömürgeleştirmenin aracı olarak bir de Hıristiyan tarikatı kurdu. CIA'nın misyonerleri, bu tarikatı kullanarak Güney Kore nüfusunun yüzde 40'ını, Budistlikten vazgeçirip Hıristiyan yaptılar. Moon, işte bu tarikatın adıdır. Resmi adıyla söylersek; “ Birleştirme Kilisesi. CIA, Moon tarikatını kullanarak Dünya Anti Komünist Lig'ini örgütledi. Türkiye'de Komünizmle Mücadele Dernekleri, Dünya AntiKomünistliğinin uzantıları olarak kuruldu.” *Diğer cemaatler Kur'an kursu ve İmam Hatip Liseleri gibi doğrudan dini eğitim kurumlarına önem verirken, Fethullah Gülen cemaati, Turgut Özal döneminde, yurt içinde Anadolu liseleri ve kolejler açmaya başladı. Sovyetler Birliği'nin çözülmesi üzerine Gülen örgütü uluslararası okullar atağına geçti. Gülen'in öncelik verdiği ülkeler son derece dikkat çekici: “Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar. Yani Amerika'nın ilgi alanındaki bölge ve ülkeler. Nitekim 1992'den itibaren, öncelikle Orta Asya Türk cumhuriyetleri olmak üzere Kafkas ve Balkan cumhuriyetlerinde, "Fethullahçı" diye bilinen vakıf ve şirketler, art arda kolejler açtılar. Ardından Asya ve Afrika ülkeleri geldi.” *ABD'nin Soğuk Savaş döneminde, Sovyetler Birliği'ni çökertmek için örgütlediği ve büyük olanaklarla yürüttüğü "CIA muhalefeti’nin, Gülen Örgütü'nün önünü açtığı net olarak saptanabiliyor. Sovyet bloğuna karşı yürütülen psikolojik savaşın en önemli aygıtı Hür Avrupa Radyosu, Fethullah Gülen'i bültenlerinin baş konusu yapıyor. Amerika'nın Sesi Radyosu'nun değişik lehçelerdeki Türkçe yayınlarında, Gülen ve misyonu döne döne övülüyor. * *Fethullah Gülen, 28 Şubat sürecinde panikledi. Uzun süre ABD'de kaldı. Hükümet ve CIA yetkilileriyle görüşmeler yaptı. Cumhuriyet Devrimi güçlerini, "Arkamda Amerika var" mesajı vererek tehdit etmeye çalıştı. İkinci Cumhuriyetçi köşe yazarlarını seferber ederek kendini Amerika'nın adamı olarak savundurttu. Nevval Sevindi'nin Sabah Kitapları'ndan çıkan, "Fethullah Gülen" İle New York Sohbeti"nde ABD emperyalizmiyle Nur tarikatının bağı, açıkça dile getiriliyor. İşte kitaptan bazı seçmeler: **Amerika şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir. Amerika hâlâ bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır. Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli. Amerika göz ardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkılmamalı. Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinden hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığınız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz. Amerika ile iyi geçinmezseniz işinizi bozarlar. Amerika'nın bize yarım arpa kadar sadece bizim menfaatimize desteği yoktur. Buna rağmen şurada bulunmamıza izin veriyorsa, bu bizim için bir avantajsa, bu avantajı sağlıyor demektir." ** **Yani her şey ortada... * *Fethullah'ın okullarının propagandası, "Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar Türk dünyasının hizmetinde" sözleriyle yapılıyor. Oysa bu okullar, Türkiye Cumhuriyeti'nin değil, ABD'nin hizmetindedir. Gülen cemaati tarafından yurt dışında, özellikle de Türk Cumhuriyetlerinde açılan okullarda, diplomatik pasaportlu Amerikalı CIA ajanları, "İngilizce öğretmeni" diye barındırılıyor. Bu işbirliği, Türkiye'de yapılan üst düzey resmi bir toplantıda, bizzat Fethullahçı okul yöneticisi tarafından itiraf edildi. Toplantıda, dönemin Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam ve MIT temsilcisi de bulunduğu halde, olay karşısında sessiz kalındı. Durum, devletin resmi olarak yayımladığı kitapla da belgelendi. * *Yer, Ankara'daki Başkent Öğretmen Evi. Önemli bir toplantı yapılmaktadır.Ev sahibi, Milli Eğitim Bakanlığı Yurt Dışı Eğitim Öğretim Genel Müdürlüğü. Konu, yurt dışında açılan Türk okullarının sorunları. Toplantıya, başta Milli Eğitim Bakanı olmak üzere Bakanlığın bütün üst düzey bürokratları katılıyor. Dahası; Başbakanlıktan, MİT'ten, Dışişleri Bakanlığı'ndan temsilciler de katılımcılar arasında. Ve elbet, yurt dışında okul açmış vakıf ve özel şirket yetkilileri de hazır. Sıra, Özbekistan'daki 18 okulun sahibi gözüken Silm A.Ş.'nin yetkilisine gelir. Bu okullar da, "Fethullahçılara ait" diye bilinmektedir. Müdür, birçok talebini dile getirir. Sözlerini Amerika'nın Özbekistan'daki bir uygulamasını örnekleyerek bağlar. MEB'in yayımladığı "Yurt Dışında Açılan Özel Öğretim Kurumları Temsilcileri-İkinci Toplantısı" adlı kitabın 63-64. sayfalarından okuyalım: **"Amerika Birleşik Devletleri, dostluk köprüsü adı altında getirdikleri 70 öğretmene diplomatik statü kazandırmışlardır. Biz de, eğer devletimiz, büyükelçiliğimiz, bu konuda diplomatik statü konusunda bize yardımcı olursa Türk öğretmenlerinin, Türk eğitim elemanlarının itibarlarının biraz daha artacağını zannediyoruz." * *Özbekistan'da diplomatik pasaportla bulunan ABD'li "öğretmen"lerin çoğu, Gülen cemaatinin okullarında çalışmaktadır. İngilizce dil "öğretmeni" olarak gözükmektedirler. Kırgızistan'da da 50-60 kadar Amerikalı "öğretmen" var. Bunlar da diplomatik pasaportlu. Ve Kırgızistan'da "Fethullahçı" diye bilinen okullarda "öğretmenlik" yapıyorlar. Gülen'in okulları, Adriyatik'ten sadece Çin'e kadar değil, Vietnam'a, Endonezya'ya kadar uzanmaktadır ve eğitim dili olarak da Türkçe'yi değil, İngilizce'yi kullanmaktadır. Özellikle hazırlık sınıflarında haftalık ortalama 24 saati bulan İngilizce derslerine, çoğu okulda ABD'li ve İngiliz "öğretmenler" giriyor. * *Gülen'in yurtdışındaki okullarında çalışan bine yakın ABD'li öğretmende, yalnızca devlet görevlilerine verilen ABD resmi pasaportu var. Çoğunluğu Türk Cumhuriyetleri'nde faaliyet yürüten okullardaki ABD'li öğretmenler, İngilizce adıyla "official passeport"a sahipler. Amerikan Eğitim Bakanlığı personeli olmayan ABD'li öğretmenlerin, normal olarak turist pasaportu sahibi olmaları gerekiyor. Ancak, Amerikan devleti, Gülen'in okullarında çalışanları resmi görevli sayıyor. Türkiye'deki karşılığı "yeşil pasaport" olan resmi görevli pasaportu, ABD'li öğretmenlere diplomatik dokunulmazlık sağlıyor. * *İşte ABD, işte Gülen... *
  3. Önce Alıştırma - Sonra Uyuşturma... ERDAL ATABEK Önce alıştırmanız gerekir. Görüntüye. Seslere. Hareketlere. Sessizliğe. Çevrenizde olup bitenlere. Yavaş yavaş alıştırırsınız. Alışırlar. Türbana. Çarşafa, peçeye. Taşyapıya. Oğulların gemilerinin olmasına. Çocukların televizyon kurmasına. Yakınların yolsuzluklarına. Sevgililere alınan evlere. Çokeşliliğe. Erkeklerin, kadınların ayrı ayrı oturmasına. Ramazanda öğle yemeği verilmemesine. Beyaz takkeyle gezenlere. Hem de öyle alışırsınız ki size çok doğal gelmeye başlar. Bizde böyle deyip geçmeye başlarsınız. 'Galiba demokrasi bu da biz mi anlamıyoruz?' diye kuşkulanırsınız. Sonra da uyuşursunuz. Yavaş yavaş uyuşursunuz. İçinizden bile tepki duymaz olursunuz. 'En az üç çocuk yapın' derler, dinler geçersiniz. 'Bizi azaltmaya çalışıyorlar' derler, gülme duygunuz bile kaybolmuştur. 'Batı'nın ahlaksızlığını aldık' derler, öyle dinler durursunuz. Uyuşturmuşlardır sizi. Bir yandan Çanakkale zaferini kutlarsınız. Öte yandan Çanakkale savaşını yıllar sonra kaybettiğinizi bile fark etmezsiniz. Başbakanınız planlarını Amerika'ya açıklar. Siz burdan dinlersiniz. Amerika Ankara'yı işgal etmektedir. Siz İngilizce öğrenmeye çalışırken durumu göremezsiniz. *** Alışırsınız ve uyuşursunuz. Geçmişe dalıp gitmişken, geleceği kaybetmekte olduğunuzu fark edemezsiniz. Plan da bunun için yapılmıştır. Önce alıştırma. Sonra uyuşturma. Yüzünüze demokrasi derler, arkanızdan gülerler. Yüzünüze çokkültürlülük derler, arkanızdan bölerler. Yüzünüze değişim derler, arkanızdan soyarlar. Yüzünüze gelişim derler, arkanızdan bakarlar. Alışırsınız. Uyuşursunuz. Tehlikenin farkında mısınız?
  4. Sevgili bekir... Yazında anlatmak istediklerine bir anlam veremedim...Hele eklediğin mimiklere hiç.!... *** Kim erkektir, kim çocuk...Kim 6 aylık...Kim Abdulhakim.? Bu resimden çıkarmak oldukca güç... Zaten işin garip ve problemli tarafı bu... Bu kıyafetler altındaki kişilerin kadın olduklarına dair bir ön yargı var herkeste... Ama içindeki kadın mıdır? Kamufle olmuş bir erkek midir? diye kavram kargaşası yaratmakta mümkün elbette... Bu kültür ve yaşam şekliyle çocuklarına bu kıyafetleri uygun görenlerin ülkede var olduğu ise bir gerçek... Resim sadece bunu kanıtlıyor... Ancak benim tartışmaya çalıştığım resimden daha çok yazının alt bölümünde ifade etmeye çalıştıklarım... **** *tna
  5. * * * Fotoğrafa Çok Dikkatli Bakın ... Ne Görüyorsunuz? * * * Bu da Kişisel Tercih Öyle Değil mi? Bacak kadar çocuğu bile kara çarşafa sokmuşlar. Yoksa Zorla mı Tercih Ettirilmiş? * * * Fotoğrafa bir kez daha dikkatli bakar mısınız? ... Ne gördünüz? Çarşaflı insanlar mı? ... Doğru gördünüz. Fotoğraf İran'da çekilmiş olabilir mi diyorsunuz? ... Ancak.... Bir oto sürücüsünün cep telefonuyla çektiği bu fotoğrafa bir kez daha dikkatle bakar mısınız? Arka planda duvardaki yazıyı okumaya çalışın bakalım. Peki. Nerede çekildiğini bilebildiniz mi? ... Size yardımcı olalım. Burası İstanbul ! Duvarda İstanbul Büyük Şehir Belediyesi'nin uyarı yazısı var. * * * Bu fotoğraf bir istisnadır diye düşünebilirsiniz.... Bunu toplumun geneli sanki böyle yapıyormuş gibi yansıtmak anlamsızdır... Sokağa cıktığınızda başörtülü insanların kıyafetlerinin değiştiğini, ne kadar modern diye de düşünebiliriz... Tamam aile yönlendirmesi olabilir, muhakkak ki de öyledir. Peki, öyledir diyelim... Bu yaştaki bir cocuğa böylesi bir kıyafeti giydirmenin doğru olmadığını... "RADİKAL FİKİRLERLE BEYNİNİ YIKAMANIN" yanlış olduğunu... "Kendi kişsel tercihi" ile değil Dinsel ve kültürel dayatmaların sonucu kara çarşafa sokulduğunu inkar edebilir miyiz.? Tamam aile yönlendirmesi olabilir, muhakkak ki de öyledir. AMA... Bu Yönlendirmeyi yapanların "MUTLAK DOĞRULARI" vardır kafalarında... BAŞKA BİR YÖNDEN BAKAMAZLAR... BU ZİHNİYET BUNA MÜSADE ETMEZ ... EDEMEZ (!)... Ancak buna rağmen... "İnsan Hakları, Düşünce Özgürlüğü ve Demokrasi" kavramlarını çarpıtan birilerinin... Bu zihniyetin dayatmalarını, çağdışı davranış ve istemlerini bir özgürlük sorunu olarak göstermeye ... "Toplum vicdanını" rahatlatmaya çalışılması ...(?)... İŞTE SORUN BURADA... *tna
  6. GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Güncel Konular
    Nedir gerçek sorusuna yanıt olarak başka başlıkta verilen yanıtıda buraya tekrar almakda yarar var... Belki sizin öngöremediğiniz ve asla öngörmek istemediğiniz gerçek, dünya çapında bir küresel ısınma söz konusuyken, susuzluk dünyada ve Türkiye'de kol gezerken, işsizlik rakamları gün geçtikçe katlanırken sizler birer "zaten ölmüş" diriler yaratmak istiyorsunuz. *** Hem emekli hem çocuk yapacak... _ Bir kere emeklilik 60-65 yaşlarında gerçekleşeceği için çocuk doğurma olayı zaten biyolojik olarak imkansız _ Zaten yoksul olan, üç kuruşluk emekli parasıyla karnını zor doyuran bu halk 3 veya daha fazla çocuğa nasıl bakacak?.. *** Hem zaten gün geçtikçe nüfusumuz artıyor... Bugün 70 yarın bir bakmışsın 80 milyon olmuşuz... En iyisi mi sizin nüfus bakımından korkunuz olmasın... Mümkünse korkularınız diğer memleket meseleleriyle ilgili olsun... Örneğin; Açlık,İşsizlik,Ekonomi,Dış ilişkiler,terör vb... Ama sizler bunların çözümleriyle uğraşmak yerine... "Başörtüsü ve 3 Çocuk" söylemlerinizle bizleri oyalamayı ve gündem saptırmayı tercih ediyorsunuz... (% 8-12) kemik oylar hariç, oyları (%47) ye tamamlayan diğerleriyle... Tek dertleri evlerine ekmek götürmek olan ve inançları nedeniyle size inanan bu ülke halkıyla... Ne kadar da inandırıcı...Ve nasıl da bilimsel dalga geçiyorsunuz... _Cebinde bir kaç yüz doları olupta dolar artıyor diye sevinenlerin aymaz mantığıyla... Bu halkın geleceğinden onca alınıp gidilenden sonra ağıza çalınan bir parmak bala okey denilebilmesine... _Geleceğin tartışmasını 65 yaş sonrası emekli olupta biyolojik olarak anne baba olunamıyacağı gerçeğini... Günümüzün yaş kodları ve üç kuruşluk maaşla geçinen bir emeklinin genç eş alabileme şansıyla açıklanmaya çalışılmasına... Şapka çıkartmak gerekir doğrusu (!) Anlaşılan o ki; Zaten eğitim ve sağlık hizmetlerini karşılamakta zorlanan bu sosyal devletin, arka bahçelerinizden sonra % 47 lik oy potansiyelini daha da arttıracak, çağdaş eğitimini alamamış, muhtaç yeni yurttaşlar yaratacak bu bilimsel bir öneriyi... Ülkenin yaşanan güncel sorunlarını göz ardı ederek,çözümünü üretmeyenleri destekleme düşüncesine... Şapka çıkartmak gerekir doğrusu (!)
  7. GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Güncel Konular
    *** 2181 Başbakan R.Tayip Erdoğan Trabzon'da partisinin il gençlik kollarında konuşmuş. Demiş ki... "Bazıları rahatsız oluyor ama bu 3 çocuk meselesini dedim ve hala diyorum" "Ülkesini seven , Türkiye'nin gücünü isteyen buna karşı gelemez" demiş. Ayrıca... "En az 3 çocuk meselesini bilimsel olarak söylediğini , ülkenin geleceğini düşündüğü için söylediğini" belirtmiş. Sosyal Güvenlik reformuyla artık doğan her çocuğun güvenceyle doğacağını belirten R.Tayip Erdoğan kendisinin de sigorta emeklisi ve 4 çocuğu olduğunu, evlendiği zaman zengin bir kişi olmadığını açıklamıştı. Dün de bakan Faruk Çelik "Emekli ailelerin yeni doğan çocuklarına ayda 50 ytl lik emzirme yardımı yapılacağını" açıkladı. *** Başbakan, bilimsel olarak söylemiş söylemesine de... Diğer varolan bir çok bilimsel gerçeği de nedense göz ardı etmiş ya da UNUTMUŞ (!). Avrupa'nın çocuksuzluktan ağladığını örnek vermiş... Ancak görememiş ki biz o Avrupa ülkeleri kadar refah içinde yaşamıyor... Oturduğumuz yerden para kazanmıyor...Rahatça dilediğimiz,canımızın istediği kadar harcayamıyoruz... Belki sizin öngöremediğiniz ve asla öngörmek istemediğiniz gerçek, dünya çapında bir küresel ısınma söz konusuyken, susuzluk dünyada ve Türkiye'de kol gezerken, işsizlik rakamları gün geçtikçe katlanırken sizler birer "zaten ölmüş" diriler yaratmak istiyorsunuz. Bunlar da birer bilimsel gerçek sayın Başbakan... *** AYKIRI SORU: Gelelim emzirme parasına. Burada da "Akla ve gerçeğe aykırılık" yok mu sizce? *** Hem emekli hem çocuk yapacak... 1. Bir kere emeklilik 60-65 yaşlarında gerçekleşeceği için çocuk doğurma olayı zaten biyolojik olarak imkansız 2. Diyelim çocuk doğdu... Annesiz babasız çocuğun hali ne olacak (!)... 3. Annesiz babasız çocuk ele güne muhtaç olmaz mı?...Sokak çocuğu, yurt çocuğu, öksüz, vb... 4. Bütün bunlara da tamam; anne de, baba da ölmedi diyelim, Sayın başbakan siz insanları bu seferde açlıktan öldüreceksiniz. Zaten yoksul olan, üç kuruşluk emekli parasıyla karnını zor doyuran bu halk 3 veya daha fazla çocuğa nasıl bakacak?.. Anlaşılan o ki; ülkenin geleceğini düşünerek bizlere dayattığınız bu öneriniz... Zaten eğitim ve sağlık hizmetlerini karşılamakta zorlanan bu sosyal devletin, arka bahçelerinizden sonra % 47 lik oy potansiyelini daha da arttıracak, çağdaş eğitimini alamamış, sizlere muhtaç yeni yurttaşlar yaratacak bilimsel bir öneri (!) . *** Gerçek şu ki; bu sıralamaya daha bir çok faktör eklenebilir... Ama her şeyden önce bu sıralamaya koymamız gereken çok daha önemli bir faktör var !.. Onlar size körükörüne inanmış, gözü kör, kulağı sağır, il gençlik kollarında ağzı açık sizi dinliyor olsalar da... Gelin buna siz değil o aileler, o gençler kendileri karar versin... Hem zaten gün geçtikçe nüfusumuz artıyor... Bugün 70 yarın bir bakmışsın 80 milyon olmuşuz... En iyisi mi sizin nüfus bakımından korkunuz olmasın... Mümkünse korkularınız diğer memleket meseleleriyle ilgili olsun... Örneğin; Açlık,İşsizlik,Ekonomi,Dış ilişkiler,terör vb... Ama sizler bunların çözümleriyle uğraşmak yerine... "Başörtüsü ve 3 Çocuk" söylemlerinizle bizleri oyalamayı ve gündem saptırmayı tercih ediyorsunuz... (% 8-12) kemik oylar hariç, oyları (%47) ye tamamlayan diğerleriyle... Tek dertleri evlerine ekmek götürmek olan ve inançları nedeniyle size inanan bu ülke halkıyla... Ne kadar da inandırıcı...Ve nasıl da bilimsel dalga geçiyorsunuz... Şapka çıkartmak gerekir doğrusu (!) ***
  8. Emekli olacaklara - Çalışma Bakanı Faruk Çelik'ten - Müjde (!) ‏ * * * "Soyumuz kuruyor..." diyerek 3 çocuk doğurmamızı isteyen R.Tayyip Erdoğan'dan sonra... Sosyal Güvenlik ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik sosyal güvenlik yasası için tarihe geçecek bir açıklama getirdi. TRT-3' te Sosyal Güvenlik yasası tartışmalarını izleyenler Bakan Çelikten gevrek gevrek gülerek yaptığı şu açıklamayı duydular ... " Ne yani hiç mi iyi şey yok bu yasada diyorsunuz bakın emeklilere de çalışanlar gibi emzirme yardımından yararlandırdık" * * * Sosyal güvenlik yasası için "Ne bagırıyorsunuz hemen yürürlüğe girmeyecek" diyen R. Tayyip Erdoğan... Aslında ne demek istiyor bu ifadesinde bizlere... "Dogurmanızı istediğimiz çocuklarınız çekecek bunları... Ne bagırıyorsunuz !"... * * * Peki; " Ne yani hiç mi iyi şey yok " diyen Çalışma Bakanı Faruk Çelik... "Emeklilere de çalışanlar gibi emzirme yardımından yararlandırdık" derken neyi anlatmak istiyor... Şimdi birlikte şöyle bir tespit yapalım: Türkiye ortalama menopoz yaşı:... 45 Türkiye ortalama antropoz yaşı:... 55 Türkiye ortalama yaşam süresi :... 60-65 Peki; Çıkarılmak istenen yasada emeklilik yaşı kaç.?... (yeni girenler için) : Erkek : 65 - Bayan : 60 * * * Bu bilgiler ışığında R.Tayyip Erdoğan ve onun kabinesine atadığı Çalışma Bakanı... Bizlere ne demek istiyorlar ve bizlerle nasıl da dalga geçiyorlar dersiniz.? "Dogurmanızı istediğimiz çocuklarınız çekecek bunları... Ne bagırıyorsunuz"... EMEKLİ OLUN ve ÜREYİN ey HALKIMIZ.(!) *tna
  9. GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Güncel Konular
    AYKIRI ve YANLIŞ CÜMLELER : _ "Bu dava AKP’yi güçlendirir"... Bu cümlenin dava açısından hiç ama hiç anlamı yoktur... _ "İktidar partisi kapatılmaz"... Bu önerme de yanlış... İktidar partisi olmak ya da yüzde 47 oy almak, bir ayrıcalık nedeni sayılamaz... _ "Demokrasilerde partiler kapatılmaz"... Cümlenin doğrusu şöyle olmalıdır: Demokrasilerde sudan sebeplerle partiler kapatılmaz... _ "Cumhuriyet kendini koruyor"... Bu cümleye "Doğru yada Yanlış" diyeceksek... İran’da rejim muhaliflerini susturma girişimlerine "NE" dememiz gerekir.? *tna
  10. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Tayyip’in o meşhur "mazlum"şansı * * * Kapatma davası, Erdoğan’a bir "altıncı şans" fırsatı mı verecek, yoksa Erdoğan’ın meşhur şansının döndüğünün bir işareti ile mi karşı karşıyayız... Eğer kapatma kararı çıkmazsa Erdoğan’ın durumdan bir kez daha yararlanacağı kesin... Ama kapatma kararı çıkar ve Erdoğan da yasaklı hale gelirse... İşte bu durumda yolun sonu görülmüyor... * * *
  11. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Karşılıklı olarak birbirimizi anlıyor olmamıza sevindim.! İkimizinde polemiklerle gereksiz yere vakit geçirmeyi sevmediğimiz ortaya çıktı...
  12. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Değerli arkadaşım senden bir şey rica edebilir miyim.? Centilmen ,kibar ve demokrat bir insan olduğun için yanıtının evet olacağını düşünüyorum... *** Ve böyle düşünerek senden benimle lütfen polemik olacak yaklaşımlar da bulunmamanı rica ediyorum... *** sevgilerimle...
  13. GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Güncel Konular
    *** AYKIRI SORU: " Ergenekon " bizimle dalga mı geçiyor dersiniz.? *** Davanın kendisinden söz edilmiyor bu soruda… Ergenekon’u cadı avına çeviren fırsatçılara dikkat çekmek isteniyor. "Ergenekon fırsatçıları"na *** *tna
  14. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Utanmak... "BU devirde parti kapatmak utanılacak bir şey" diyorlar. Ki biz onları gazete köşelerinde olsun, televizyonlarda olsun, orada-burada olsun görüyoruz... Bir gözleri küçülmüş: "Neyi var bu demokratların?.." "Utanmışlar..." "Neden?.. "Bu devirde parti kapatılmasından..." *** Ama bu devirde laik cumhuriyete karşı suçlar işlenirken; suç işleyen partiye yalakalık yapmaktan utanmadılar. Suçun işlenmesinden değil de, suça ceza verilmesinden utanıyorlar. Siz hiç duydunuz mu; diyelim ki mahkemenin huzurunda hırsız utanmıyor. Ama hákim utanmış masanın altında, mübaşir çıkartamıyor... *** Şimdi de cezadan kurtulmak için ilgili ceza maddesini çıkartmaya çalışıyorlar Anayasa’dan. Dünyada görülmüş şey değil. Suç duruyor da ceza kalkıyor. Bundan da utanan yok. *** Belki hukuktan utanmıyorlar da demokrasiye karşı hassasiyetleri mi var bunların?... Gerçekten öyle mi acaba.? Değil tabiki... Çünkü demokrasimizin yüz karasıdır; genel seçimlerde kömür-nohut ile oy toplamak. Ama utanmamışlardı. Pekiiii... Demokrasinin "dokunulmazlık" zımbırtısının altına; zimmet, suiistimal, evrakta sahtecilik, kayıp trilyonlar, rüşvet, hile ile çıkar sağlama gibi suçları doldurup... "Dokunulmazlık" adı altında yüz kızartıcı suçlardan kaytarmak utandırmaz mı insanı?.. Ama utanmamışlardı... Utanan yoktu demokratlardan... *** Bakın; herkes AB’ye kavuşacağımızı beklerken, Arabistan’a döndü Türkiye... Tepeden tırnağa gericilere teslim olmuş, yarından endişeleri ve korkuları olan bir ülkenin fertleriyiz artık. Bunda gericilerin eteğine tutunmuş ahmak Türk demokratlarının payı yok mu? Ama ne yapacaksınız, bu ülkenin ufkunu karartmaktan utanmadılar da, suç işleyen varsa hesap sorulmasından utanıyorlar... Utanmanın utanılmazlığı değil midir bu.?.. bcoskun@hurriyet
  15. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Bilginin ehemmiyetli olup olmamasından daha önemli ve anlaşılması gereken nokta… İlhan Selçuk’un gözaltına alınacağını “Taha Kıvanç” takma ismiyle yazan Fehmi Koru bunu önceden biliyor muydu? Bundan da önemli olan; 'gözaltınca alınacak' daha çok kişi olduğunu nereden biliyor? *** Bu soruya on beş gün öncesine giderek yanıt arayalım: 3 Mart 2008 tarihinde Oray Eğin, Akşam gazetesindeki köşe yazısında; " Fehmi Koru kimin gözaltına alınacağını önceden biliyor…" diye yazmıştı. Peki, bu kanıya nasıl varmıştı Oray Eğin? Kendi cümleleriyle şöyle anlatıyor: ... "Artık o kadar çok yerde konuşuyor, o kadar çok yayılıyor ki bana bile geliyor konuştukları, düşünün.!”(…) “Övündüğü konu şu: Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınacak bir gazetecinin ismini veriyor." Oray Eğin'in kulağına bu dedikodular geldikten hemen sonra gazeteci Vedat Yenerer gözaltına alındı. Ama Oray Eğin'e göre Fehmi Koru'nun 'gözaltınca alınacak' dediği daha çok kişi vardı. Ve o sabah İlhan Selçuk'un da içlerinde olduğu 8 kişi gözaltına alındı. İşin ilginci Fehmi Koru'da ogünkü yazısında İlhan Selçuk'u işaret ediyordu. "Her kafadan bir sese kişisel katkım" diye yazmıştı ancak yazdıkları hiç de kafadan atmaya benzemiyordu. “Taha Kıvanç” namı diğer Fehmi Koru, İlhan Selçuk'u şöyle işaret etmiş: "Acaba kime/kimlere kadar uzanacaktı Ergenekon operasyonu? (...) Ak Partililere benim de bir tavsiyem var: Şu günlerde Cumhuriyet gazetesini dikkatle izlemeliler. Karargâh Cumhuriyet gazetesi..." *** Fehmi Koru; 'gözaltınca alınacak' daha çok kişi olduğunu nereden biliyor? İlhan Selçuk'un gözaltına alınacağı daha önceden biliyor muydu? Eğer bilmiyorsa yazdıkları büyük tesadüf…
  16. *** Ergenekon başarılı bir operasyondur, kim ne derse desin. Üzerine düşeni başarılı bir şekilde yerine getirmiştir. Çünkü korkutmuştur.! Çünkü sindirmiştir.! Çünkü susturmuştur.! Şimdi ne İlhan Selçuk’un kendi gazetesini bombalatma ihtimalini saçma, ne o şekilde gözaltına götürülmesini utanç verici bulduğumu yazacak değilim. Hele İlhan Selçuk gibi bir koca kurdun dinlendiğinden emin olduğu telefonundan yaptığı konuşmalarda ciddi ciddi “Davayı açtırıyoruz. AKP’nin sonu geldi” diyebilme ihtimalinin milyonda bir olduğunu hiç yazacak değilim. İçim gitse de, bu konuda diyecek sayfalar dolusu sözüm olsa da yazacak değilim.! Çünkü nasıl ki AKP’nin kapatma davasında “ Bırakın hukuk gereğini yapsın dediysem” şimdi de aynını diyeceğim. Bırakın hukuk gereğini yapsın! Bırakın iddialar araştırılsın.! Bırakın ak koyun kara koyun ortaya çıksın.! Bırakın bu akıl dışı iddialarla Ergenekon tarihe geçsin.! Bırakın sabahın dördünde İlhan Selçuk’u gözaltına aldırmaya polis yollayanlar onun o polislere çay demlediğini duyunca hissettikleriyle başbaşa kalsın.! Bırakın Ergenekon’un ne olduğu ortaya çıksın.! Çıksın ki Ergenekon Türkiye tarihindeki çözülememiş her olayı sırtlanmaktan kurtulsun.! Ve bırakın Ergenekon başarılarına başarı eklesin.! Daha da korkutsun.! Daha da sustursun.! Daha da sindirsin.! Memleket gerçekleriyle tek alakası dizisinden önce yayınlanan akşam haberlerine şöyle bir bakmak olan o büyük kalabalık daha da korksun.! Ergenekon’un ne olduğunu anlamasa da AKP’nin kendine karşı çıkanı nasıl cezalandırdığını, kendinden olmayanı nasıl darbeci diye yaftaladığını görsün.! Adam karalamak ne kolaymış bir kez daha öğrensin.! Bu aralar biraz biraz yükselen seslerine volüm ayarı yapılsın.! Dikkat etsin, ulu orta konuşmasın, hele hele meydanlara hiç çıkmasın.! En iyisi dikkat çekmesin, fazla soru sormasın, kafaya hiç takmasın.! Politikayla işi olmasın.! Suya sabuna bulaşmasın.! Korksun, sussun, sinsin.! Bak bahar da gelmiş, kırlara yayılsın, boş boş takılsın, her gele lik yapsın.! Ve işte bu yüzden bu operasyonun adı Ergenekon değil Hergelekon olsun.! (alıntı:[email protected]) *** Kim ne derse desin Hergelekon başarılı bir operasyondur... Gerçek suçluların arasına gerçek suçsuzları da katarak ucu açık sonsuza dek sürecek bir dava oluşturulmuş... Darbe ve sıkıyönetim dönemlerinin Hukukunun AKP gibi siyasi iktidar dönemlerinde de uygulanabileceği ispat edilmiştir.!...
  17. GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    *** Ben politikacı değilim, olmaya da hiç niyetim yok. Zira politik bile davranamam. Hatta o hususta özellikle beceriksizim. Ama size sizi anlatabilmek için, Yaptıklarınızın ağırlığını anlatabilmek için, Belki kendinizi görürsünüz diye A–4 kağıdı büyüklüğünde bir ayna tutabilmek için... Politikacıların çok kullandığı o bildik cümleye sığınmak zorundayım. Tarih sizi affetmeyecek Sayın Başbakan! Sizi tarih gerçekten af-fet-me-ye-cek! *** Çünkü siz bu toplumu;Adına türban denilen bir kılıçla, kanata kanata, yara yara ikiye böldünüz. 'Velev ki siyasi simge, suç mu?' sözleriyle fitili ateşleyerek meseleyi özellikle böyle kan davası noktasına getirdiniz. Söz verdiğiniz gibi kendinizden olmayanı da kucaklamak yerine tokatlamayı tercih ettiniz. Kimse birbirini sevmesin, saflar derinleşsin, bıçaklar bilensin istediniz. Ettiğiniz her lafla bilerek ve isteyerek nefret tohumları ektiniz. Çünkü siz, öfkelisiniz. Sizden olmayan herkese o yukarıdan bakan tavrınız aslında duyduğunuz korkunç öfkeyi maskelemek için. Öfkelisiniz. Çünkü sevgisizsiniz. 'Öfke de bir hitabet biçimidir' savunmasıyla ise sadece komiksiniz. Öfke hitabet biçimi olsa da asla bir yönetim biçimi olamaz gerçeğinden bihabersiniz. İşte bu yüzden öfkeyle kalktığınız gibi zararla oturacaksınız. Çünkü sizin hırsınızın sonu yok. Her yer, her şey sizin olsun, herkes sizden olsun istiyorsunuz. Sizden olmayana dayanamıyorsunuz. Sizi eleştirmelerine katlanamıyorsunuz. Bunca yıl her yaptığınızı şak şaklayanlara o kadar alışmışsınız ki, AB müzakerelerine gittiğinizde elinizde koca bir hiçle dönmenize rağmen Avrupa Fatihi diye manşet atanlara o kadar güvenmişsiniz ki, uçağınıza binenlerin hep sizi alkışlayacağına o kadar eminmişsiniz ki en ufak bir eleştiride çığırınızdan çıkıyor, saldırganlaşıyorsunuz. Bunca vakit sizi şak şaklayanların arka sayfalarındaki çıplak kadınları ise nedense şimdi görüyor ve kadınları kullanmaya alışkın zihniyetinizle günün güzellerini sivriltip sivriltip silah yapıyorsunuz. Oysa ne komik ki aynı gazeteler size Avrupa Fatihi diye manşet atarken yine aynı kadınları kullanıyordu. Ama nedense bunu görmezden gelebiliyorsunuz. Çünkü savaşta her şeyin mubah olduğu bir ekolü temsil ediyorsunuz. Çünkü siz dinin de dindarlığın da bir tek sizden olanlara ait olduğunu düşünüyorsunuz. Sizin için inanmanın tek şartı başını örtmek. Çalan da, Çırpan da, Yiyen de, Yediren de, Satan da, Sattıran da Türbandan yanaysa onu üstün tutuyor, Üstün olduğuna inanıyorsunuz. Her biri bilmem kaç yüz dolarlık has ipek örtüler takmış eşlerinizle İslam bir tek sizinmiş gibi davranıp, Ulema kesilip Büyük kalabalıkları saf, temiz ve yürekten inancından soğutuyorsunuz. İslamiyeti kendinize mal ediyorsunuz. *** Yanlış yapıyorsunuz Sayın Başbakan... Yanlış yapıyorsunuz. Çünkü siz gerçekleri konuşmak yerine mazlum edebiyatı yapıyorsunuz. İşler sizin için biraz ters gittiğinde o yanık sesinizle ve izanınızla ve insafınızla ve adabınızla ezilmiş halk kahramanını oynuyorsunuz. Eğer ezilen halkın kahramanı olmaksa niyetiniz, sizin ve şürekânızın gemilerini, villalarını, bitmek bilmeyen dünyalıklarını nasıl açıklıyorsunuz? Bu halk bir torba kömüre, İki dize şiire birini halk kahramanı yapar diye düşünüyorsunuz. Çünkü aç. Çünkü çaresiz. Çünkü kimsesiz. Ama ya 'Gayrı yeter' derse, ya bir gün gözü açılır da o bir torba kömür için kimlere ne tavizler verildiğini görürse… O bir torba kömür için çekilen peşkeşleri fark ederse… 'Neden ben elektriğe bu kadar para veriyorum?' diye sorarsa… Benzinin neden bu kadar çok pahalı olduğunu merak ederse… Hani olur da bir gün gözü açılır da gerçekleri görürse… Hiç mi korkmuyorsunuz? *** Dedim ya sizi tarih affetmeyecek Sayın Başbakan. Siz ki haktan, hukuktan, kul hakkından korkmazsınız. Ama tarihten korkun Sayın Başbakan. Çünkü ellerinizde Türkiye'nin kanı var. Ellerinizde türbanı kılıç yaparak kanata kanata, yara yara ortasından ikiye böldüğünüz Türkiye'nin kanı var. İşte bu yüzden tarih sizi hiç affetmeyecek Sayın Başbakan. Hiç af-fet-me-ye-cek! *** gazeteport / Melike İLGÜN
  18. GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Güncel Konular
    *** AYKIRI SORU: İrticanın dibi var mıdır? Bu soruyu "dava edildiği ama davayı kazandığı aşağıdaki yazısında ilhan Selçuk şöyle yanıtlıyor... Hadi okuyalım... Ama son cümlesini okuduktan sonra herkes orada sorulan soruyu yanıtlasın... *** İrticanın Dibi Yoktur......../ İlhan Selçuk Amerika Irak'ı işgal ederken ne düşünüyordu: Diktatör Saddam 'i devireceğiz, yerine demokrasiyi kuracağız; halk bizi çiçeklerle bekliyor... Ne oldu?.. Irak nerdeee?.. Demokrasi nerdeee?.. *** Amerika bir yandan Irak'ı işgal ederken öte yandan Türkiye için ne düşünüyordu? . 'Ilımlı İslam Devleti Modeli...' Kafaya bak sen!.. Irak için demokrasi... Atatürk 'un kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti için İslam Devleti Modeli... *** Amerika'nın Irak'a dönük projesi fos çıktı... Peki, Türkiye'ye dönük projesinden ne haber?.. Gelen giden haberlere, yorumlara, aklıevvellerin el altından ve üstünden tezgâhlanan söylentilerine bakılırsa, Amerika'nın aklı başına gelmeye başlamış... Diyorlarmış ki: - Ilımlı İslam Devleti Modeli macerası hem Türkiye'ye uymadı, hem Amerika'ya zarar verdi... *** İslam kutsal bir dindir... Ama, ister ılımlısı olsun, ister radikali, 'İslam Devleti Modeli' nin gerçek adı nedir?... Tek sözcük: İrtica!.. Peki, irtica nedir?.. *** İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad Tahransokaklarında kadın avına çıkmıştı... O kadının başörtüsünden taşan saçı, bu kadının türbanından taşan perçemi tesettüre uygun muydu, değil miydi?.. İrtica budur!.. Ama, irtica elbette bu noktada da durmaz... Ahmedinejad ayni günlerde eski ve yaşlı kadın öğretmeninin elini öperken fotoğrafçının objektifine yakalanmasın mı!.. İran'daki Hizbullahçılarda tepki kıyamete dönüştü... *** Mürteci ne diyordu: - Müslüman İran halkı, şeriata aykırı bu tür davranışları affedemez!.. İrticainin dibi yoktur!.. İslam Devleti'nin ılımlısı, yumuşağı, serti olmaz!.. Allah adına ahkâm kesmek bir devletin düzeninde ağır basmaya başladı mı, insan silinir gider... İnsanin yerini kim alır?.. Mürteci!.. *** İşin en kötu yanı, yüce Allah, Hazreti Peygamber, Kuranıkerim adına konuşan mürteci sürüsünün devlet düzeninde iktidarı ele geçirdikten sonra, gün geçtikçe azmasıdır... Bu takımdan biri, yolda yürüyen Bektaşi'nin ensesine okkalı bir tokat vurmuş... Baba hızla donup bakınca açıklamış: - Ne bakıyorsun Erenler, bu tokat Allah'tandı. .. Bektaşi: - İmanım, demiş, elbette öyledir; ama Allah'ın bu işi hangi astik'in eliyle yaptırdığına bakıyorum... *** Ilımlı İslam Devleti mi?.. Amerika bu işi kimlerin marifetiyle Türkiye'de tezgâhlamak istiyor?.. *** kimlerin marifetiyle tezgahlandığını biliyor musunuz? Hayır mı?... Korkmayın! Ya da Yalan söylemeyin!... Ya da Takiye yapmayın... Bal gibi de biliyorsunuz!... *tna
  19. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Değerli arkadaşım yazdıklarım size karşı yazılmış şeyler değil...Tıpkı bir sonraki başlıktada olduğu gibi... Bu başlık altında... katıldığım ifadeleri yazacaklarıma bir giriş olarak kullanma... Bir diğerinde ise yazılanlara katkıda bulunma amaçlanmıştır.. Amaçladığım bir başka şey ise ortak noktalarımızı aynı ülkenin vatandaşları olarak ortak çıkarlarımızı gözler önüne sermek... Bence Okuduklarımızı kimin yazdığı üzerinden değil haklılık ve doğruluk payını göz önünde bulundurarak değerlendirmekte yarar var... Yapmaya çalıştığım bu!...
  20. Ve devamında...Herbirimizin genel çıkarı ve Ülke insanımızın özlemi olan "Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleştiği ve yaşama geçtiği bir Demokratik ve Laik Türkiye" "Ve bu temeller üzerine kurulu...Ürettiği değerlerin ve refahın hakça bir düzen içinde paylaşıldığı bir ülke gerçeği"... *tna
  21. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Değerli arkadaşımın satırları aynı hassasiyeti paylaştığımızı, bu yaklaşımlara ilişkin eleştirilerimizin üst üste oturduğunu gösteriyor... Ben biraz da "haklılık payları da olabilir tabi... " ifadesinin biraz daha açılması gerekliliğine inanıyorum... Şöyleki; her birimizin bir çok nedenle haklılıklarımız söz konusu olabilir... Haklılıklarımızı ifade ediş yöntem ve tarzlarımız demokrasiden ne anladığımızın farklılıklarını ortaya koyuyor... Ben kişisel bakış açımı burada bırakıp sözü konu hukuk ve onun değerleri olduğunda yanıtlarını... -Barolar birliğinin- yapmış olduğu son açıklamayla hukuculara bırakmak istiyorum... Bence siyasi haklılıklarımız toplumun genel çıkarlarının önüne geçmemelidir... Hele ki iktidarda erki elinizde bulunduruyorsanız! Toplumun genel çıkarları ise...Yasama, Yürütme ve Yargı'nın bir elde toplanmaması, aynı erk tarafından kullanılmamasıdır... Yasama,Yürütme ve yargının gücünün tümünü elinde tutmayı istemekte kendinizi haklı görebilrsiniz... Ancak kendinizi haklı gördüğünüz bu şey kendi siyasi görüşünüzün diktatörlüğüdür... Oysa; "çetelerden arınmış, Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleştiği Ve yaşama geçtiği bir demokratik ve laik türkiye" "Ve bu temeller üzerine kurulu refah bir ülke gerçeği"... Herbirimizin genel çıkarı, Ülke insanımızın özlemi değil midir? *tna
  22. BES SATIRLA Annelerin ninnilerinden spikerin okuduğu habere kadar, yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı, anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık, anlamak gideni ve gelmekte olanı. Nazım Hikmet Ran … 1946 *** BIR AYRILIS HIKAYESI Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya çıldırasıya... Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz, yüzde yüz, yüzde bin beş yüz, yüzde hudutsuz kere yüz... Kadın erkeğe dedi ki: -Baktım dudağımla, yüreğimle, kafamla; severek, korkarak, eğilerek, dudağına, yüreğine, kafana. Simdi ne söylüyorsam karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana.. Ve ben artik biliyorum: Toprağın - yüzü güneşli bir ana gibi - en son en güzel çocuğunu emzirdiğini.. Fakat neyleyim saçlarım dolanmış ölmekte olan parmaklarına başımı kurtarmam kabil değil! Sen yürümelisin, yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak.. Sen yürümelisin, beni bırakarak... Kadın sustu. SARILDILAR Bir kitap düştü yere... Kapandı bir pencere... AYRILDILAR... Nazım Hikmet Ran
  23. Değerli arkadaşım sana bir şeyler açıklayacak durumda değilim aslında... Hatta görünen köy kılavuz da istemiyor diye düşünüyorum... Bu başlığı okuyanlara Papaz Martin Niemöller'in ifadeleriyle dikkat çekmek istiyorum... Ama öncesinde 1933 yılına dönüp Alman "AKP" sinin iktidara geldiği yılları hatırlamakta yarar var... Yıl 1933 hitlerin liderliğinde nazi partisi iktidara geldi. Tıpkı "AKP" gibi büyük bir oy çokluğuyla 1938 yılında ikinci kez iktidarı ele geçirdiğinde aradan geçen beş yıl zarfında köprülerin altından çok sular akmıştı... Durmamışlar ve yollarına devam etmişlerdi... Toplumlarında karşıtlıklar,ötekiler ve toplumsal sorumsuzluk ortamını yaratmayı başarmışlardı.. Tam bu noktada "KRISTALLNACHT" yani kristal geceyi hatırlamakta yarar var... 9 Kasım 1938 gecesi Alman Nazileri ikinci dönem iktidarlarının ilk aylarında son olarak Yahudi ev, işyerleri ve sinagoglarına kanlı ve ölümcül saldırılar düzenlediler. Öyle ki, saldırıdan sonra sokakları kaplayan cam kırıklarının ışıltılarından esinlenerek geceye bu ad verilmiştir. Alman papaz Martin Niemöller, Hitler ve şürekası faşistlerin iktidarı gasp etmesinden hemen sonra başta sosyalistler olmak üzere devrimcilere ve halka yönelik saldırısı karşısında şunları yazar: ” Önce Sosyalistleri topladılar Sesimi çıkarmadım, Çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, Sesimi çıkarmadım, Çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, Sesimi çıkarmadım, Çünkü Yahudi değildim... Sonra beni almaya geldiler... BENİM İÇİN SESİNİ ÇIKARACAK KİMSE KALMAMISTI! ...” Papaz Martin Neimöller’in bu çarpıcı, başlı başına ders niteliğindeki tarihsel pişmanlığı... Umarım kişisel ve toplumsal sorumluluğumuzu hatırlamakta bizlere yararlı olur... *tna
  24. Bu gibi durumlarda geçmişe dönüp benzerlikleri aramak günü anlamak için oldukca yararlı yöntemlerden biridir... Derken derken bay pipoda anlatılanları alıntılayıp kıssadan hisse alalım mı diye düşündüm.?... Niyetlendim ama baktım ki çok uzun alıntılar olacak... Üstelik belkide kimseler okumayacak... Yakın tarih yerine dahada geçmiş geldi aklıma taaa...1954... Kısa ve öz üstelik şiirsel bir dil... Hadi okuyalım isterseniz...Tarihini bugün olarak atalım...İsimleri güncelleyelim... Ne kadar da bir arpa boyu yol almamışız kavrayabildik mi? *tna
  25. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Öncelikle Başsavcının hukuksal yeterliliği hakkında söz sahibi olabilmek için yeterli bir hukuksal alt yapıya... Ardından açtığı dava hakkında sonuçları üzerine karar verebilmek içinse Anayasa mahkemesinin tüzel kişiliğine sahip olabilmek gerekir... Bunun ötesinde her birimizin yapacağı değerlendirmeler taraf olmak yada olamamak üzerine devam edip gidecektir... Örneklerini iddianameyi hukuksal anlamda değerlendirmeye çalışan sayfalarda gözlemleyebiliyoruz... Cyranon'unda vurguladığı gibi..."iddianameyi değil savcıyı analiz etmek" ten öteye gidemiyor... Oysa iddianamenin temel dayanağı..."Anayasa ve Laiklik" üzerine... Yine Anayasaya ve hukuk'a ters düşmemek ve Anayasa ve -herkese lazım olarak dillendirilen- Hukuktan yana ve ( Demokrasinin temel değerlerinden sapmadan) objektif olmak adına... Yine iddianamenin içeriğinde yer bulan "Anayasa ve Laiklik" üzerine Baş savcının "Laiklikten ne anlaşılması gerektiği, bu ilkenin Anayasa'da ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ne şekilde yer aldığını anlatan satırlarını".... -(bunun nasıl hukuki bir iddianame olduğunu bana açıklanması lazım ...)- düşüncesinde olanların da okuması... Ve bu ifadelerde yer alan satırlarda Anayasa, hukuksal ve evrensel bir hatanın olup olmadığını objektif olarak değerlendirilmesi gerekir... Özetle taraf olduğumuz dünya görüşü ve kişisel siyasi taraflılığımız bu ifade edilenleri kapsamıyorsa... -Sol gösterip sağ vurmaktan kasıt- görevini, anayasa ve hukukun kendine verdiği sorumluluk ve görevini yerine getirenlerin analizi yerine... Taraf olmadığımız Anayasa maddelerinin ve anayasa mahkemesinin onlara dayanarak verdiği kararları eleştirmek daha tutarlı olacaktır... *** Aşağıdaki alıntıyı okumadan önce hatırlayalım... Şu andaki amacımız İddianamede yazılanların Savcını kendi görüşlerimi yoksa Anayasa yer alan madde ve ilkelerine mi dayandığını kavramaya çalışmaktır... -Laiklikten ne anlaşılması gerektiği, bu ilkenin Anayasa'da ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ne şekilde yer almaktadır- Savcının iddianamesini okuyarak anlamaya çalışmaktır... Anayasa ve Laiklik; SORU: Laiklikten ne anlaşılması gerektiği? Laiklik ilkesi Anayasa?da ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ne şekilde yer almaktadır?. *** Lâiklik, ortaçağ dogmatizmini yıkarak aklın öncülüğü, bilimin aydınlığı ile gelişen özgürlük ve demokrasi anlayışının, uluslaşmanın, bağımsızlığın, ulusal egemenliğin ve insanlık idealinin temeli olan bir uygar yaşam biçimidir. Çağdaş bilim, skolâstik düşünce tarzının yıkılmasıyla doğmuş ve gelişmiştir. Lâiklik, toplumların düşünsel ve örgütsel evrimlerinin son aşaması; ulusal egemenliğe, demokrasiye, özgürlüğe ve bilime dayanan siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın çağdaş düzenleyicisidir. İnsanı kul olmaktan çıkarıp birey yapan, bireye kişiliğini geliştirmesi için özgür düşünce olanaklarını veren, bu yolla siyaset-din ve inanç ayrımını gerekli kılarak din ve vicdan özgürlüğünü sağlayan ilkedir. Dinsel düşünce ve değerlendirmelerin geçerli olduğu dine dayalı toplumlarda, siyasal örgütlenme ve düzenlemeler de dinsel niteliklidir. Lâik düzende ise din, siyasallaşmadan kurtarılır, yönetim aracı olmaktan çıkarılır, gerçek ve saygın yerinde tutularak kişilerin vicdanlarına bırakılır. Dünya işlerinin lâik hukukla, din işlerinin de (inanç ve ibadet çerçevesinde) kendi kurallarıyla yürütülmesi, çağdaş demokrasilerin dayandığı temellerden biridir. Bu bağlamda; laik devlet düzeninde kamusal düzenlemelerin kaynağı dinî kurallar olamaz ve bu düzenlemelerin dinî kurallara göre yapılması düşünülemez. Demokratik ve lâik devlet, bireyler arasında inançlarına göre ayırım gözetemez. Herkes, dinini seçmekte, inançlarını açıklamakta, din ve vicdan özgürlüğü sınırları içerisinde serbesttir. Lâik bir toplumda, Devletin dinlerden birini tercih fikri, ayrı dinlere bağlı yurttaşların yasa önünde eşitliğine de aykırı düşer. Lâik ülkelerde, gerçek vicdan özgürlüğünden söz edilebilmesi, lâikliğin bu özgürlüğün de güvencesi olduğunu göstermektedir. Ayrıca devletin, her dinin mensuplarının kendi dinsel kurallarına tabi olarak yönetilmesini benimsemesi, çok hukukluğunun geçerlilik kazanması anlamındadır. Bu durum ise, devleti dışlayıcıdır ve dinler yönünden de ayrımcılık yaratmaktadır. Laik düzende, devlet dinlere karşı tarafsız olup, devletin tarafsızlığı dinsel özgürlüklerin sınırsızlığı anlamında değildir. Devlet, hak ve özgürlüklerin korunması yönünden bu alanda düzenlemeler yapabilir ve sınırlamalar öngörebilir. Ancak bu sınırlamalar yapılırken kuşkusuz, bir dinin korunması ya da baskılanması amaçlanmaz; demokratik toplum gereklerine göre hareket edilir. Türkiye'de lâiklik ilkesinin uygulanması, kimi batılı ülkelerdeki lâiklik uygulamalarından farklıdır. Lâiklik ilkesinin, her ülkenin içinde bulunduğu koşullarla her dinin özelliklerinden esinlenmesi ve buna göre değişik nitelikleri ve uygulamaları ortaya çıkarması doğaldır. İslâm ve Hıristiyan dinlerinin farklı özellikleri gereği, ülkemizde ve batı ülkelerindeki uygulamalar farklı olmuştur. Kaldı ki, aynı dinî benimseyen batı ülkelerinde de lâiklik anlayışı ayrılıklar göstermiş, değişik ülkelerde ayrı ayrı yorumlandığı gibi aynı ülkede farklı dönemlerde, kimi kesimlerce kendi anlayışları ve siyasal tercihleri doğrultusunda değişik biçimde yorumlanabilmiştir. Yalnızca felsefi bir kavram olmayıp yasalarla yaşama geçirilerek hukuksal bir değer kazanan lâiklik, uygulandığı ülkelerin, dinsel, sosyal ve siyasal koşullarından etkilenmektedir. Tarihsel gelişiminin farklılığı nedeniyle Türkiye için ayrı bir özellik taşıyan lâiklik, Anayasa ile benimsenen ve korunan bir ilkedir. *** ALINTI:Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı?nın AK Parti'nin temelli kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne açtığı davanın iddianamesinden. Alıntıyı okuduktan sonra tekrar vurgulayalım... Sizce Cumhuriyet baş savcısı kendi görüşlerini mi anlatmıştır.?... Yoksa anayasa ve anayasa mahkemesi kararlarında yer alan ifadeler mi kullanmıştır.?... Bu sorunun yanıtını vermeden yapılacak her değerlendirme iddianameyi hukuksal değil kişisel yaklaşımlarla ele almaktan öteye gidemez... Aslında verilecek yanıtın objektif olup olmaması kişisel bakış açısından kurtulabilmek için belirleyicidir... Özetle "Anayasada yer alan "LAİKLİK" üzerine katıldığınız yada katılmadığınız görüşler olabilir... O zaman yapılaması gereken anayasada ifadelerini bulan ve yer alan Laiklik üzerine taraf olmak... yada ona karşı olunduğunu ve nasıl bir anayasal ifadelerden yana olunduğunu belirtmek gerekir... Yani çaktırmadan aslında Anayasada yer alan laikliği kabullenmediğimizi açıkça ve dürüstçe belirtmek yerine... Sonuçları üzerine -Demokrasi, hukuk- söylemlerini de kullanarak savcı üzerinden karşı duruşumuzu ifade etmek... Hukuksal değerlendirme ve eleştiri değil başka bir şeydir. *tna

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.