Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    3.724
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    30

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. ÇATIŞMA ÇÖZME STRATEJİLERİ Farklı kişiler çatışma yönetiminde farklı stratejiler kullanırlar. Genellikle çocukluk yıllarında öğrenilen bu stratejilerin otomatik bir biçimde işlediği görülür. İnsanlar çoğu zaman bir çatışma durumunda nasıl davrandıklarının farkında değillerdir. Şu anda kullanılan çatışma çözme stratejileri çocukluk dönemlerinde öğrenildiğine göre, şu anda da yeni ve daha etkili çatışma çözme stratejileri öğrenilebilir. Bir çatışma durumunda, insanların ulaşmak ya da gerçekleştirmek istedikleri iki şey vardır. Bunlardan biri, aynı zamanda kişilerarası çatışmaya da neden olan, Bireyin kendi amaçlarını gerçekleştirme isteğidir. Diğeri ise, Çatışmaya girilen kişi ile olan ilişkilere verilen önem ya da ilişkileri devam ettirme isteğidir. Her iki isteğin de, ‘çok önemli’den “hiç önemli değil”e kadar uzanan bir doğrunun değişik noktalarına düştüğü söylenebilir. Başka bir deyişle, Çatışmaya yol açan amaç birey açısından ne ölçüde önemlidir? Çatışmaya girdiği kişi ile olan ilişkileri ne ölçüde önemlidir? Bu iki faktöre bağlı olarak insanlar birbirinden farklı çatışma çözme stratejileri benimseyebilirler. İnsanların amaçlarına ve ilişkilerine ne ölçüde önem verdiklerine bağlı olarak başvurabilecekleri her biri bir hayvanla simgelenen beş farklı çatışma çözme stratejisi tanımlanmıştır. *tna
  2. Ailede çatışma çözme eğitiminin temel amacı; Herhangi bir çatışma durumunda çatışmaya taraf olan herkesin kazançlı çıkabileceği bir çözüme ulaşma yöntemini öğretmek; Başta çocuklar olmak üzere bütün aile üyelerini, bu yöntemi etkili bir biçimde kullanabilmeleri için gereken becerilerle donatmaktır. • Ailede bu süreç, ana babaların nasıl bir çocuk yetiştirmek istediklerini kendi kendilerine sormaları • Ve buna uygun bir çocuk yetiştirme yöntemi uygulayıp uygulamadıklarını sorgulamasıyla başlar. Pek çok anne baba, başkalarına bağımlı, söylenenlere körü körüne itaat eden, edilgen, sorunlarını hep başkalarının çözmesini bekleyen çocuklar yetiştirmek istemez; Düşünen, eleştirebilen, sorunlarını kendisi çözebilen, girişimci, Özetle “olumlu çocuklar” yetiştirmek ister. Ancak sadece istemek, bu niteliklere sahip çocuklar yetiştirebilmek için yeterli değildir. Ailede uygulanan çocuk yetiştirme tarzının ve özellikle de anne babaların çocukla etkileşim biçiminin bu tür çocuklar yetiştirmeye uygun nitelikte olması gerekir. *tna
  3. Çatışmaya Gösterilen Tepkiler: Herhangi bir çatışma karşısında taraflar yumuşak, sert ya da ilkeli olmak üzere üç farklı tepki gösterebilirler. Çatışmalı bir durum karşısında geri adım atmak, çatışmayı önemsememek, çatışmayı inkâr etmek ya da teslim olmak, herhangi bir çatışma karşısında gösterilebilecek yumuşak tepkilerden bazılarıdır. Bu tür bir tepkinin sonunda taraflardan biri kazançlı çıkarken diğeri kaybeder, bazı durumlarda her iki taraf da kaybeder. Bir çatışma durumunda taraflardan birinin diğerini tehdit etmesi, bağırıp çağırması, karşısındaki kişiye vurarak ya da iterek fiziksel güç kullanması ise sert bir tepkidir. Bu tür bir tepkinin sonunda da taraflardan biri kazançlı çıkarken diğeri kaybeder. Hatta bazı durumlarda her iki taraf da bundan zarar görür. Çatışma karşısında gösterilebilecek üçüncü tepki türü ise, karşı tarafı dinlemek, anlamaya çalışmak, isteklerine saygı duymak ve çatışmayı çözmeye çalışmaktır. Bu tür bir ilkeli tepki sonunda kaybeden olmaz, her iki taraf da kazanır. *tna
  4. Çatışma Nedenleri: Kişilerarasında çok farklı nedenlerle çatışma ortaya çıkabilir. Bu nedenler, 1) kaynakların kıtlığı, 2) psikolojik gereksinimlerin karşılanamaması ve 3) değerlerdeki farklılıklar olmak üzere üç grupta toplanmaktadır. Sınırlı Kaynaklar: Çatışmalar sınırlı kaynaklar nedeniyle ortaya çıkabilir. Örneğin zaman, para, mal, bilgi, statü, vb., kişiler arasında çatışma çıkmasına neden olan kıt kaynaklardır. Çatışma çözme ilkelerine göre eğer sınırlı kaynaklar nedeniyle bir çatışma ortaya çıkmışsa, taraflar için en iyi çözüm, kıt kaynakları ele geçirmek için birbirleriyle yarışmak değil, kaynakları artırmak için işbirliği yapmaktır. İşbirliğinde taraflar sorun çözme sürecine aktif olarak katılırlar, birbirlerinin çıkarlarını kabul ederler ve yeni seçenekler yaratırlar. Bu süreç sınırlı kaynakların adil bir biçimde paylaşılmasını ifade ettiği için, genellikle taraflar açısından da tatmin edicidir. Temel Psikolojik Gereksinimler: Hemen hemen her çatışma, tarafların çatışmaya neden olan temel gereksinimlerini karşılamak için başvurdukları bir girişimi içerir. Bu girişim tatmin edici değilse, taraflar bir anlaşmaya ulaşmış olsalar bile çatışma devam eder. Davranışı güdüleyen dört temel psikolojik gereksinim tanımlanmıştır: Ait olma: Bu gereksinime sevgi, katılım ve başkalarıyla işbirliği yapılarak doyum sağlanabilir. Güç: Bu gereksinime, başarılar elde edilerek, bir şeyler tamamlanarak, başkaları tarafından tanınarak ve saygı görülerek doyum sağlanır. Özgürlük: Bu gereksinime, seçeneklere sahip olmakla ve seçim yapmakla doyum sağlanır. Eğlenme: Bu gereksinime, oyun oynayarak ve gülerek doyum sağlanır. Örneğin; Birbirleriyle ilişkisi olan iki birey, ait olma gereksinimlerine nasıl doyum sağlayacakları konusunda farklı düşüncelere sahip olduklarında çatışma ortaya çıkabilir; Ya da taraflardan biri ilişki kurma gereksinimini daha önemli görürken diğeri özgürlük duygusunu sürdürmeyi daha fazla önemsiyorsa aralarında çatışma ortaya çıkabilir. Çatışma meydana geldiğinde bireyler temelde iki seçimden birini yapabilirler: Çatışmayı sürdürmek ya da bu sorunu çözmek Çatışmalarla ilgili sorun çözme stratejileri, "Tarafların gereksinimlerini göz önünde bulundurmayı", Ve "Bu gereksinimlere doyum sağlayacak fırsatlar yaratmayı" ifade eder. Bireyler çatışmayı sürdürme yolunu seçtikleri zaman, Taraflardan en azından birinin gereksinimleri karşılanmaz. Hemen hemen her çatışmanın kökeninde karşılanmayan temel psikolojik gereksinimler bulunur. Değer Farklılıkları: Değer farklılıkları nedeniyle (örneğin inançlarda, ilkelerde, önceliklerde farklılıklar) ortaya çıkan çatışmaları çözmek daha güçtür. Bireyin bir değere sahip olması, belli bir eylemin (ya da özelliğin) diğer bir eyleme (ya da özelliğe) tercih edilebileceği şeklinde bir inanca sahip olması demektir. Değerler birbiriyle uyuşmadığı takdirde taraflar çoğu zaman "doğru/yanlış", "iyi/kötü" şeklinde düşünürler. Farklı amaçlar nedeniyle ortaya çıkan çatışmalar da değer çatışmaları olarak görülebilir. Bir amaç çatışmasının kaynağı, taraflardan her biri için ya amacın göreli önemi ya da tarafların farklı amaçlara daha fazla değer vermeleriyle ilişkilidir. Taraflardan her birinin durumu farklı bir biçimde görmesini ifade eden karşılıklı bilgilendirme, diğer bir deyişle birbirlerinin olaya bakış açılarını öğrenmeleri, çözüm yönünde atılan ilk adımdır. Eğer taraflar inançlardaki farklılıklar nedeniyle birbirlerini reddetmemeyi öğrenebilirlerse, sorunu daha iyi bir biçimde ele alabilirler. Çatışma çözme sürecinin temel ilkelerinden biri, tarafların kendi aralarındaki ilişkiyi ve çatışmaya neden olan konuyu birbirinden ayırt edebilmeleridir. Değer çatışmalarını çözmek için tarafların, çatışan değerlerin altındaki çıkarları araştırmaları gerekir. Tekrarlamak gerekirse, değer çatışmalarında psikolojik gereksinimler karşılanmamaktadır ve karşılanmayan bu gereksinimler de büyük bir olasılıkla taraflardan her birinin çıkarlarını yansıtmaktadır. *tna
  5. Çatışma, bireyin ya da grubun bir seçeneği tercih etmede zorlanması ve Bu zorlanma sonucu karar verme mekanizmalarında bozulma olarak tanımlanır. Çatışma, bir bireyin kendi içinde, bir bireyle bir grup arasında ya da Bir grupla diğer bir grup arasında olmak üzere üç farklı düzeyde ortaya çıkabilir. Bireyler kendi içlerinde "yaklaşma-yaklaşma", "yaklaşma-kaçınma" ya da "Kaçınma-kaçınma" çatışması yaşayabilirler. Kişisel ve kişilerarası nitelikteki bu tür çatışmalar, bireylerin belli bir seçenek üzerinde anlaşamamaları ve uzlaşamamaları sonucunda ortaya çıkar. Ancak her anlaşmazlık, kişilerarası bir çatışmaya yol açmayabilir. Çatışma kendi başına ne iyi ne de kötüdür. İyi ya da kötü olan, çatışma karşısında gösterilen tepkidir. Çatışmaya yönelik tepki, çatışmayı, ya yarışmacı ve yıkıcı bir deneyime ya da İnsana gelişme fırsatı sunan yapıcı bir meydan okuyuşa dönüştürebilir. Çatışma, yaşamın ve toplumsal bir varlık oluşumuzun kaçınılmaz bir sonucudur. O halde önemli olan; Çatışmaya karşı yapıcı bir biçimde nasıl tepki gösterileceğini öğrenmektir. Çatışmaları yapıcı bir biçimde çözmek ise; Çatışmanın nedenleri ve çatışma çözme ilkelerine ilişkin bir anlayışın geliştirilmesi ile başlar. *tna
  6. AİLEDE ÇATIŞMA ÇÖZME YÖNTEMLERİNİN ÖĞRENİLMESİ Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş Giriş İnsan sadece biyolojik bir varlık değil, aynı zamanda, toplumsal bir varlıktır. Ancak insan, zamanla biyolojik bir varlık olmanın ötesine geçerek psikolojik, sosyal ve kültürel bir varlığa dönüşür. Toplumsallaşma, geniş anlamıyla, yukarıda sözü edilen bu dönüşüm sürecini ifade etmek için kullanılan kapsamlı bir kavramdır. Toplumsallaşma, bireyin başkalarıyla etkileşimde bulunmasını gerektirir. Çocuğun doğduktan hemen sonra etkileşimde bulunduğu ilk kişiler, aile üyeleri, özellikle de anne babadır. Çocuğun bu kişilerle olan etkileşimi yaşam boyunca önemini korur. Bu nedenle aile, insanın biyolojik bir varlıktan toplumsal bir varlığa dönüştüğü toplumsallaşma sürecinde ilk ve en önemli kurumdur. Aile, kişilerarası etkileşimin yoğun olarak yaşandığı bir ortamdır. Aile içerisinde hem çocuklarla ana babalar arasında hem de çocukların kendi aralarında her gün süregelen bir etkileşim söz konusudur. Birbirleriyle sürekli etkileşim halinde olan aile üyeleri arasında zaman zaman anlaşmazlık olabilir. Hatta anlaşmazlık, tarafların algılayış biçimine bağlı olarak bir çatışmaya da dönüşebilir. Ailede yetişkinlerin herhangi bir anlaşmazlık ve çatışma durumunda nasıl davrandıkları, Ailenin özellikle genç bireyleri açısından son derece önem taşımaktadır. Çocuklar ve gençler, ailede yetişkinlerin anlaşmazlıkları ve çatışmaları nasıl çözmeye çalıştıklarını gözlemleyerek onları taklit ederler. Sonuçta çocuklar da başkalarıyla bir anlaşmazlık ya da çatışma yaşadıklarında benzer yöntemlere başvururlar. O halde; Ailede çocuklara çatışma çözme becerilerinin öğretilebilmesi için, Öncelikle anne babaların çatışmaları yapıcı bir biçimde çözme becerilerine sahip olmaları Ve çocuklara olumlu birer model olmaları gerekmektedir. Anne babaların bu yönde atacakları ilk adım; Çatışmaların nedenleri, çatışma karşısında gösterilen tepkiler Ve bu tepkilerin sonuçları hakkında yeterli bir anlayışa sahip olmalarıdır. Bunun yanı sıra, anne babalar birer yetişkin olarak sıklıkla başvurdukları çatışma çözme stratejilerinin neler olduğu hakkında da farkındalık geliştirmelidirler. Çatışma çözme konusunda, "yeterli anlayışa sahip" ve "farklı çatışma çözme stratejilerinin üstün ve zayıf yanlarını bilen" anne babalar, çatışma çözme becerilerini öğrenebilmeleri için çocuklarına olumlu bir model olabilir. *tna
  7. Onlardan samimi yanıtlar geleceğinden şüpheliyim... Onlar derken "CHP" nin yönetim kurullarında bulunanlar ve partisinin içini, içeriğini boşaltan başkanından söz ediyorum...Belki, şu sıralar gazete ve kanallarda dillendirdikleri gibi çaktırmadan AKp'nin önünü onun silahlarını kullanarak kesmeye çalıştıklarından bahsedebilirler... Özetle toplumu bilinçlendirmekten vazgeçtiklerini, bunu becerebilecek misyonlarının olmadığını, iktidara giden yolun halkın zaaflarını kullanmak olduğunu deklere ediyorlar... Sabih Kanadoğlu, bugün yaptığı konuşmayla sorulan sorunun tam bir karşılığı olmasa da, sorunuzu samimiyetle yanıtlayamayacak olanlara vurgu yaparak tarihin onları affetmeyeceğini ifade etti... Aslında konuşmanın tam metnini buraya aktarmak lazım tam anlaşılır olabilmesi için... Onun yerine Linkleri verip sadece üstü kapalı geçtiği noktaları açıkça yazarak aktarmak istiyorum... link1: -http://www.haberturk.com/haber.asp?id=126578&cat=160&dt=2009/02/06- 'Türkiye laiklik karşıtı iktidarca yönetiliyor' link2: -http://www.haberturk.com/haber.asp?id=126578&cat=160&dt=2009/02/06-' Kanadoğlu'dan CHP'ye sert çıkış ' 'Anlayana Sivrisinek saz' diyerek sonluyorum... Not: Bazı siyasi partiler denilerek üstü kapalı anlatımın açılımı "CHP" olarak yapılmalıdır... 2.Not: (Hazret-i Google) çok tuttum...Bundan sonra bende kullanacağım izninle.. *tna
  8. *** Hangi işten?... _Orman arazilerini satılmasına olanak sağlıyanların peşinde oldukları rant mı?... _Yoksa bu alanların satılmasına karşı duranların peşinde oldukları rant mı?... İfadenizde bu pek açık olmamış.... Açıklamada bulunarak ne anlatmaya çalıştığınızı bizlere ifade etmelisiniz... *** :clover: Neden imza atılması gerektiğini vurgulayan bu önemli açıklamalar ve duyarlılığın için sonsuz teşekkürler... *tna
  9. GeceKuşu

    Davos - Erdoğan - Peres

    Bende, bende... Bende..."Tüm Türkiye'nin yaşadıklarını söylüyorum" Şimdi... "Tüm Türkiye'de yaşananları söylüyerek", kendi düşüncelerimi söylemeyerek... Olaylara doğru bakmayı başarmış oluyormuyum...
  10. umarım sonuç getirir... duyarlılığın için teşekkürler... *tna
  11. GeceKuşu

    Davos - Erdoğan - Peres

    Vah ,,,vah, vah....ölmüşüz de haberimiz yok.... Ne olurdu dememek lazım....Belli olmuş aslında sonumuz... "Adamı sevmem ama bi harket yaptı bayıldım"...Tebrik ediyorum... Bu sevmek sevmemek işi değil yemezler... Olaylara hangi pencereden bakmakla ilgili... Şu sıralar çok yukarılardan en üst katlardan bakıyor gözler aşağı... Ne kadar yukarı çıkarsan sorunlarda o kadar ufak görünüyor bakan o gözlere... Ne diyelim hayırlı olsun... "Çok Güzel Hareketler Bunlar"...
  12. GeceKuşu

    CAMBAZA BAK CAMBAZA

    CAMBAZLARA BAKIN CAMBAZLARA, Nice zekice (!) Cambaz oyunları hep sahnede... *** "Davosun Cambazları" nasıl uçtu?.. İŞTE böyle 70 milyonluk ülkenin Başbakan'ı, 7 milyonluk ülkenin liderini oturduğu yerde azarladığında, onu "yüzyılın kahramanı" yaparsan, Bolu'da düşen helikopterinin yerini Fransa'ya sorarsın... Ve Fransızlar söyler sana; helikopterinin nereye düştüğünü... *** Bin yıldır bu topraklarda devletler kuran ulusun Başbakan'ı (55), neredeyse kendi yaşındaki İsrail'in (61) Cumhurbaşkanı'na panelde bağırınca, kartona "Davos fatihi" yazıp sokakta zıplarsan, düşen helikopterinin yerini bilemezsin... O zaman Fransa'yı ararsın: "Helikopterimiz neremize düştü?.." *** İsrail'in yüzölçümü 27 bin kilometrekaredir... Konya'nın yüzölçümü 38 bin kilometrekare... Konya'dan küçük İsrail'in çocukları-kadınları bombalayan liderini tersleyen Başbakan'ı, o bombaları Konya'da yetişen pilotların attığını unutup "Dünya kahramanı" yaparsan... Bu kadar gelişir insan... Ankara ile İstanbul arasına düşen helikopterin yerini sana Fransızlar söylerler... *** Genelde böyle olur. Efsanelerle, hurafelerle, hikáyelerle, palavralarla yaşamaya alışmış toplumlar, kahramanlarını da kendilerine göre seçerler. Nitekim "AKP'nin oyları arttı" diyorlar... Niçin?.. Konya büyüklüğünde, Başbakan yaşında, 7 milyonluk bir devletin, tüm dünyanın kabul ettiği savaş suçunu, ayak ayak üzerine atarak panelde söylediği (Sanki paneller tıraş olmak içindir) ve moderatör ittirince kalkıp gittiği için... Uçurdu müritleri Başbakan'ı: "Avrupa fatihi..." "Dünya başbakanı..." "Davos kahramanı..." *** Ve AKP'nin oyları arttı mı?.. Artmıştır... Ancak böyle memleketlerde olur; bir de bakarsınız ki Başbakan uçtu... Ama helikopter düştüğünde, o ilkellik karşına dikilir de, açıp Fransa'ya sorarsın: "Helikopterimiz aha şuracıkta nereye düştü?.." *** CAMBAZLARA BAKIN CAMBAZLARA, Nice zekice (!) Cambaz oyunları hep sahnede... ***
  13. *** Gündem öyle hızlı değişiyor ki; İmparatorlar'dan bahsederken, imparator kavramı milattan öncede kalıverdi aniden... Süre hızla ilerleyip milattan sonra 700'lü yıllara ulaşı verdi... "Korku imparatorluğu" yerine artık "Korku Halifeliği" demek yerinde olacak... *** Artık yeni dönemde korkuların içeriğide değişti.. Aşağıya "Ahmet Hakan'ın "Korku Halifeliği" dönemine dair korkularının 5 nedenini alıntılıyorum... *** BİR_ Tayyip Erdoğan’ın, "Erdoğan, İkinci Abdülhamid’dir" şeklindeki benzetmeyi ciddiye alıp bir hafiye teşkilatı kurmasından, buna mukabil Oktay Ekşi’nin de bir "Jöntürk" edasıyla Paris’e kaçmasından korkuyorum... İKİ_ Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu "Davos kriterleri"nden etkilenen bakan ve milletvekillerinin, memleketin her sathında benzer çıkışlar yapmaya meyletmelerinden korkuyorum... ÜÇ_ "Şeyh uçmaz / Mürit uçurur" şeklindeki atalar sözünün, "Lider uçmaz / Yandaş uçurur" şekline dönüşmesinden korkuyorum... DÖRT_ AKP’nin seçim sloganının "Bir gün herkes AKP’li olacak" şekline dönüşmesinden korkuyorum... BEŞ_ Tayyip Erdoğan için "Obama gibi geldi / Bush gibi oldu" diyen Fehmi Koru’nun, durumu toparlamak için gösterdiği onca gayretin sonuç vermemesinden korkuyorum... ***
  14. GeceKuşu

    Davos - Erdoğan - Peres

    *** Sizin ampul kaç watt? Adam parti otobüsüne "Van" yerine "Wan" yazdığı için soruşturma açıyorsun... Hükümetimizin bakanı, eşiyle şirket kurup mağaza açıyor, adı W! Sivas tribünleri İsrail’e küfür ediyor, Balili’nin penaltısıyla turu geçtikleri için, takım arkadaşı sahanın ortasına Filistin bayrağı dikiyor, İstiklal Marşı okuyorlar! *** Gazze’de İsrail’in yıktığı evde doğan bebeğe Tayyip Erdoğan adını verdiler... Balili Türk oluyor, vatandaşlık belgesini "Siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz" diyen Başbakan imzalayacak! *** Gazzeli Tayyip Erdoğan’ın evini bombalayan İsrailli pilotlar, Konya’da eğitildi... İsrail bayrağı yakılan Konya’da İsrail’den madalyası olan Tayyip Erdoğan’ın aldığı oy yüzde 65! *** Davos Fatihi, Deniz Baykal’ın ağzından çıkanı kulağının duymadığını anlatırken, "İnce at da kargalar yesin" dedi... Benim bildiğim "Ufak at da civcivler yesin"dir o lafın doğrusu ama, olsun... Taşı "gıdığına" oturttuğu için alkışladılar! *** Sizi bilmem... Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete gibi bi his var bende. *** Bakın kıyamet dedim aklıma geldi... İşsiz genç, AKP’den torpil bulmuş, belediyede işe girmiş, cenaze arabası şoförü yapmışlar, Teşvikiye Camii’nden alacaksın, Zincirlikuyu’ya taşıyacaksın demişler, peki demiş... İkindi namazına vakit olduğu için, Nişantaşı’nda tura çıkmış, ilk gördüğü kızın yanına yanaşmış, atlasana gezelim demiş... Kız "Bununla mı?" diye sorunca, "Beğenemedin mi" demiş, "Millet buna binebilmek için ölüyor be, ölüyor!" *** "Millet buna binebilmek için ölüyor be, ölüyor!" anlayana sivrisinek saz!... ***
  15. *** Halifeye... SANIRIM siz altı yıldan beri oturmuş Türkiye’nin AB’ye girmesini bekliyordunuz. Neye niyet, neye kısmet... Bu son olanlarla Türkiye, Arap Birliği’ne (AB) girdi sayılır hayırlısıyla... Bir yere girelim de... *** Olanları en açık seçik Lübnan medyası dile getirdi. Manşetlerde "Tayyip Erdoğan halife olsun" diyorlar. Sağolsunlar. Halife Hazretleri hazır... Ona bir deve bulunur. Arkadaki deveye de Egemen Bağış, Ali Babacan, Cüneyd Zapsu bindiklerinde ve Arabistan’a yöneldiklerinde Araplar sorarlar: "Şu öndeki kim?.." "Halife..." "Niye ters oturmuş?.." "Sanki batıya gidiyormuş gibi olsun diye..." *** Herkes hak ettiği yeri er geç buluyor. Nasıl ki doğada ağaçlar, bitkiler, canlılar kendilerine en uygun iklimlerde yaşayabilir ve gelişebilirlerse... Siyasetin ve sosyolojinin de asla yanılmaz yasasıdır bu. Deve çöle yönelir... Nitekim bakmalısınız; Türkiye’nin son bir haftada bile görülmemiş ölçüde Araplarla bütünleştiğini, Batı’dan bir anda uzaklaştığını nasıl görmezsiniz?.. Batı ile trafik neredeyse dururken, Araplarla sırnaşma-koklaşma artarak sürüyor... Batılılar arkadaşların ne olduğunu yeni yeni anlarken, Araplardan "halifelik" teklifi boşuna değil... *** Benim ise aklıma takılır: Tüm Araplar sinmiş-pısmışken, Tayyip Erdoğan’a o çıkışı yapma gücünü veren bu laik cumhuriyettir... Yani; laik sistemi benimsemiş, halifeliği kaldırmış Mustafa Kemal’in cumhuriyeti sayesinde, Tayyip Erdoğan’a "halifelik" teklifi geliyor... İyi mi?.. Ama ne yapmalı?.. Hemen bir deve bulmalı... ***
  16. “2/B Arazileri Satılmasın” İmza Kampanyası Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Sayın Başkan ve ÜyeleriSayın Başbakan Sayın Çevre ve Orman Bakanı Başımız dertte. Dünya ısınıyor, iklimler değişiyor, afetlerin sayısı ve şiddeti artmaya devam ediyor. Dünyamız çölleşmeye, açlığa, susuzluğa doğru giderken doğal dengeler bozulurken çözüm, yeşil örtüyü korumak ve genişletmektir. Ama biz ne yapıyoruz ? Nefes almamızı sağlayan, topraklarımızı, suyumuzu koruyan, binlerce canlının yaşam kaynağı, yuvası ormanlarımızı korumamız gerekirken sözde “yasal” yollardan satmaya çalışıyoruz. Ormanlarımız satılık değildir. Anayasaya aykırı, ulusa ait ormanları satışa çıkararak mülkiyet hakkını hiçe sayan ve orman talanının önünü açan 2 B orman arazilerinin satışına geleceğimiz ve çocuklarımız için hayır diyoruz. Ormanlarımızın satılmaması hep orman kalması için; aşağıda imzası bulunan biz Ülke Gönüllüleri, başta TBMM Başkanımız, Başbakanımız ile Çevre ve Orman Bakanı olmak üzere Yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bütün üyelerinden, ilişikte yer alan 2 B ile ilgili çözüm önerilerimizi dikkate almalarını, 2 B orman arazilerinin satılmamasını ve tekrar 2 B’lerin yaşanmaması için gereken önlemleri almalarını istiyoruz. İmza kampanyasına katılmak için tıklayınız
  17. GeceKuşu

    Davos - Erdoğan - Peres

    OLAY ASLA bu değil... Bu senin algılaman... Hem de son derece seviyesi düşük bir yakıştırma... Yazdıklarımı , bir daha bir daha, birdaha, yetmedi bir daha tekrar okuyup değerlendirmene şiddetle ihtiyacın var!... Yazılanlarda aynaya bakıtığın algılamasına kapılıp bulunduğun kabuğun nekadar sığ olduğunu farkedip... Yazdıklarımı "haddini bil" olarak algılama mucizesi yartmışsın... Sana aykırı gelen tespitler eğer düşünce yapınıza ters geliyorsa yanlış ve fikrini zikrini yansıtma olmuyor... "Aslında sayın gece kuşu haddinizi bilin demeye getiriyor" öyle mi?... Öbür yazılanlar doğru çünkü senin düşüncene daha yakın öyle mi?... Demokrasiden bahsedene bak sen...peh... Ardından yaptığın yakıştırma ve maniplasyonla düşünceler tartışmış oluyor öyle mi?... Tebrikler... Bir daha sakın olaki söylemediğim şeyleri demeye getiriyor gibi yaklaşımlarla benimle asla tartışma... Ben demek istediklerimi her zaman ne demem gerekiyorsa kimseden çekinmeden açıkça yazarım... Özetle yazdıklarımın senin tercümesini yapmana ihtiyacı yok... Yazılanları okuyanların da kendi akıl ve fikirlerinin olduğunu bilmiyor olamazsın, Kimse ne okumaktan, ne de okuduğunu anlamaktan aciz değil... Arkadaşlar "bu Sayın Gece Kuşu"bakın aslında böyle demek istiyor anlamsızlığı yerine Yiğitçe mertçe delikanlıca arkadaşım bak bu yazdıkların şu şu nedenlerle doğru değil diye yazmayı dene... Üstelik kaçak güreşip "Kişisel algılamanı" benim adıma yakıştırma ve ithamlara dönüşütürüp asılsız şeyler yazdıktan sonra... ithamlarla yakıştırmalarda bulunduğun şahsiyetin önüne "Sayın" ifadesini ilave etmekte hiç yakışıklı ve anlamlı durmuyor... Aslında bence son iletinde Engin Ardıcın yazısını bu başlığa aktararak... Nasıl bir teslimiyetçi zihniyetin farkında olmayan bir savunucusu olduğun açıkça ortada... Ne bugün İktidardakilerin ne de yarın Baykal'ın "Ne dediklerini yaparım...Ne de emirlerini uygularım..." Benim işim kayıtsız şartsız bir teslimiyet değil.... Çağın gerçeklerine uyan ve insani değerlerin ön de olduğu doğruların yanında yer almaktır... İçinde bulunduğun kestane kabuğu yukarıdaki alıntıda kendini açıkça ifade ediyor... Unutmaki dünyada kestane miktarı bir tane değil... Sen içinde bulunduğun o kabuğun herkesin kabuğu olduğu gibi bir genelleme yapma... Ordadoğu kültürünü Türklerin kültürel birikimi olduğunu sanan, Son derece sığ bir düşünce yapısıyla kalkıp kimseye anlamsız yakıştırmalarla saldırma... Tv lerde izlediğimiz "Kız arkadaşının adına bir diğer kıza şamarları yapıştıran" görüntülerdeki kişisel duruşlardan, Hangisini ifade etmeye çalışıyorsun... Şamarı atanı mı?...Şamarı yiyeni mi?... Benim bahsettiğim...Yazdıklarımla anlatmaya çalıştığım ise... Şamarı atanda, şamarı yiyen de aynı anlamsız ve yoz ilişkinin içinde olduğu... Her ikisinin de yanlış yaklaşımlarlar olduğunu ifade temeye çalıştım yazdıklarımla... Ben senin yaptığın gibi yakıştırma yapmak yerine sorarak sorgulamayı yeğliyorum... _ "Bugün, Erdoğan ve Babacan sana ne derlerse onu mu yapacaksın?... _ Yarın Baykal başbakan olursa da, bu kez onun emirlerini mi uygulayacaksın?. " _ Bizlere"İşiniz budur. Başka da bir şey değildir." beyler diyen bu yoz düşünce ve zihniyeti onaylıyor musun? Eğer onaylamıyorum benim "Kültürüme uymaz, hür doğmuş hür yaşarım, bağımsızlık benim karakterimdir" diyeceksen... İyi düşün derim... _ O zaman hangi akla hizmet bu alıntıyı bu sayfalara taşıdın?... Ucuz yaklaşımlarla hiç bir şey savunulamaz, Popülist, insanların söylemedikleri üzerine ahkam kesen yakıştırmacı yazışmalardan öteye gitmez... Bunu da böyle bilesin... *tna
  18. GeceKuşu

    Davos - Erdoğan - Peres

    Ne kadar da haklısınız... Artık ülke yurttaşlarına düşen bunları bilmenin dışında Akp hükümeti döneminde daha derinleşen ikili ilişkilerin, Erdoğan'ın bu yaklaşımının açtığı yeni yolla hangi şekilde ve nasıl önüne geçileceğini gözlemlemek olacak... Bağırıp çağırıp ardından "Filistinli bebelerin" ölümüne neden olan İsrail ordusunun eğitimine katkıda bulunmaya devam edilecek olunursa eğer popülist bir yaklaşım sergileniyor demektir... Ve bu popülist yaklaşım, " Filistin'de masum insanları öldüren İsrail'e " alkış tutan zihniyet kadar insanlık suçudur... Alkış tutanların insanlık suçu işlediklerini ve kınadığını belirten başbakanımızın Davos'ta sergilediği tutumun tutarlı mı yoksa kişisel ve popülist bir yaklaşım mı olduğunu bundan sonraki gelişmeler gösterecek?... Ve bence Sayın Erdoğan'ın bu tür yaklaşımlarından sadece onu sorumlu tutmakta yanlış olur... Çözümleri bayrak yakmak ve yakılan kuklaların üzerinde tepinmek olarak gören orta doğu zihniyetinin bu günkü algılaması içinde, onları yöneten toplumsal sözcülerinin bu tür popülist yaklaşımlar içinde olmasından sadece onları sorumlu tutmak ve eleştirmek o nedenle haksızlıktır... Ülke yurttaşlarının gelişen olayların ardındaki gerçeklerle de ilgilenerek, masum insanlar öldürüldükten sonra göz yaşı dökmek yerine öncesinde ne yapılması gerektiği hakkında bilgi sahibi olarak, " lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini " bilerek popülist yaklaşımlara pirim vermemesi gerekir... Ama ne yazık ki, her platformda olduğu gibi heyecanlı ve gelişmeleri duygusal tepkilerle algılamaya çalışan bu konuda kültürel birikimi ve deneyimi orta seviyelere bile çıkamamış orta doğu kültürünün etkisi ülke insanımızın düşünce yapısında da oldukça etkili... *** "Askeri işbirliği anlaşmalarının hangi şartlarda neden imzalandığını bilmek lazım..." ifadesi gelişmelerin olumsuz sonuçlarının açıklaması ve savunması olamaz... Doğrusu, ülkeyi yönetenlerin yapılan anlaşmaların yaratacağı olumsuz sonuçlarını önceden ön görerek, sonradan bağırıp çağırmaya neden olmayacak tutarlı ve doğru çözümlemeleri yapıyor olmalarını istemek duyarlı yurttaş yaklaşımıdır... Bunları bilmek ve gereğini istemek daha önemlidir, bu anlamda doğru işlerin yapılması için başbakanlarını yönlendirmek ve popülist yaklaşımlara pirim vermemek ülke yurttaşlarının önde gelen sorumluluğudur... *tna
  19. GeceKuşu

    Davos - Erdoğan - Peres

    Desteklediğinizi ifade ettiğiniz başbakanın o toplantıda ifade ettiği şu cümleleri hatırlıyor olmalısınız... _"Plajlarda öldürdüğünüz filistinli çocukların nasıl öldürüldüğünü çok iyi biliyorum"... Peki siz değerli arkadaşım başbakanın "çok iyi biliyorum" dediği... "filistinli çocukların nasıl öldürüldüğünü" siz biliyor musunuz?... _Uçaklarla bombalanarak öldürüldüler öyle değil mi? Peki o bombaları atan uçakların ve pilotların bu tür eğitim uçuşlarını nerede yapıyor biliyor musunuz? Başbakanın "filistinli çocukların nasıl öldürüldüğünü çok iyi biliyorum"... dediği o uçaklar... Onun başbakanlık yaptığı Türkiye Cumhuryetinde eğitim uçuşları yapıyorlar... Siz "O" masum çocukları öldüren pilotları ülkenizde eğitim görmelerine engel olmayacaksınız... Sonrada o masum bebelerin hamiliğine soyunarak, bu tür popilist yaklaşımlar sergileyeceksiniz... Peki desteklediğiniz "Tayip Erdoğanın" döneminde yapılan ikili anlaşmalarla bu tür eğitim uçuşlarının ülkede yapılıyor olmasını sizde destekliyor musunuz? "24" Tv kanalını izlediyseniz eğer, başbakanın "filistinli çocukların nasıl öldürüldüğünü çok iyi biliyorum"...ifadesinin sürekli ekrana getirildiğini görmüşsünüzdür... Ama onları öldürenlerin bu ülkede bu hükümetin yaptığı ikili anlaşmalarla eğitildiği gerçeğinin o kanalda dile getirildiğini gördünüz mü hiç?... Ama onların yayın amaçları belli... Ülkede damarlarındaki kanın ateşiyle hemen heyecanlananlara bu popilist yayınlarla "sonuna kadar destekliyorum recep tayyip erdoğan'ı bunun için" diye onun popilist yaklaşımlarını onaylatmak... Siz popülist yaklaşımlara onay verip, bu tür yaklaşımlarla heyacanlanarak yorumlar üretebilirsiniz... Ama gelişmelere sizin yaklaşımlarınızla onay vermeyenleri "utanç duymamakla" suçlayamazsınız... Bu tür popilist yaklaşımlarla insani değerlerin aynı şeyler olmadığını anlayabilmiş bir kişi olarak... Bu konudaki düşüncelerimi aşağıya alıntılıyorum... *tna
  20. *** Sayın Engin Ardıç... İçeriğinde bahsettiğiniz,, O "fetva veren çeşitlerle" aynı çapta bir yaklaşımla yazılan bugünkü köşe yazınızı okudum..., _Yazdıklarınızın satır aralarında Atatürk'ü anlamaya çalışırken "dramatik çatışmalar"yaşayarak, kişiliklerinde "dramatik evrim" geçirenlerde ortaya çıkan belden aşağı yaklaşımlar olduğu açıkça görülüyor... _“Dramatik” içsel çatışmalarla evrim geçirenlerin bu tür serbestliğinin dediğiniz gibi sivilce yaptığı söyleniyor, Bu kanıtlanmış mıdır, kanıtlanmamış mıdır bilinmez? Ama Atatürk'ün kişiliğinin sizin üzerinizde oldukça olumsuz etkiler yaptığı ortada... _Çağının ve ulusun en önemli ve etkili kişiliklerinden birine sergilediğiniz bu yaklaşımlarınızla "Atatürkçülük ticareti” yapmayı sevenlerle aynı çizgide bir tüccar mantığını sergilediğinizin elbette ki sizde farkındasınız... _Farkında olduğunuz, “Dramatik” içsel çatışmalarla evrim geçiren bu kişiliği ve yaklaşımlarınızı esefle kınıyorum... *tna *** Çek mastor çek ... (30.ocak.2009) http://www.sabah.com.tr/ardic.html ENGİN ARDIÇ - [email protected]
  21. Bakış açılarının "Hayali" olup olmadığı konusunda bir yargıya varmadan önce aşağıdaki yazılanların hangi sözcüğünün hayali olduğunu açıklayabilirseniz eğer ithamınızda ne kadar haklı ve tutarlı bir yaklaşım içinde olduğunuzu ifade etme şansını bulabilirsiniz... Ancak o kadar çok şey yazmanıza karşın, yazdıklarınızın içinde size yöneltilen soruların bir tanesine bile yanıt vermeden konunun çevresinde dolaşma çabalarınız oldukça açık bir şekilde görünüyor... Neyse konumuz ve derdimiz sizinle polemik tartışmalar yapmak değil... O nedenle aşağıda kronolojik bir tarih akışıyla ifade edilenleri, ülkede yaşananları kavramak adına bir değerlendirme çabası içinde okunacak olursa eğer, hiç kimse bir diğerini "Hayali" olmakla itham etmek yerine ülkenin içinde bulunduğu bu sancılı günlerde gelişmeleri anlatmakta eksik kalanları ifade etmek kaygısı ile yaklaşarak daha tutarlı ve yararlı yurttaş profili sergileyebilir... Ötesi genel çıkarlarımızı göz ardı eden sadece taraf olduğu ve genel geçer popilist yaklaşımların etkisi altında kalan yaklaşımlar olarak bir anlam ifade etmez... *** Her şey 1991 yılı başında ABD'nin Körfez saldırısı ile başladı. ABD, Bağdat'a yürümedi, Irak'ın kuzeyinde bir Kürt isyanı kışkırttı. Arkasından, Irak Ordusunun 36. enlemin kuzeyine geçmesini önleyerek buradaki Kürt oluşumunu güvence altına aldı. ABD'nin planı şuydu: Önce Kuzey Irak'ta bir Kukla Kürt Devleti kurmak ve sağlamlaştırmak, sonra Irak'ı tümüyle işgal etmek. Kukla Devleti Türkiye'nin güneydoğusu, Suriye'nin doğusu ve İran'ın batısından koparacağı parçalarla birleştirerek Büyük Kürdistan'ı, yani İkinci İsrail'i kurmak.Yani: Büyük Ortadoğu Projesi (Tayyip ve Gül'ün eşbaşkanları olduğu proje; Bush'un deyimiyle "Haçlı Seferi") Türkiye'deki bütün hükümetler, İncirlik'e yerleşen Çekiç Güç'ün görev süresini uzatarak ABD'nin Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunu desteklemesine yardımcı oldular. ("ABD Ordusu ile mükemmel işbirliği !) İşte Türk Ordusu bu süreçte Kuzey Irak'taki oluşum üzerinden Türkiye'nin bölünmesi tehlikesini ve tehdidini algılayınca, ABD ile cephe cepheye geldiğini anladı. İLK OLAY: TORUMTAY'IN İSTİFASI Özal'ın kuzeyden Irak'a girme emrini uygulamamak için Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay istifa etti. Böylece, Türk Ordusu, Amerikancı planlarda rol almayacağının ve direneceğinin ilk işaretini vermiş oldu. O andan itibaren Türk Ordusuna karşı Ergenekon tertibi planlanmaya başlandı. Amerikan planlarına engel olan komutanlar, Ergenekon çeteciliği ile suçlanacaktı. ÖZEL HARP DAİRESİ SORGULANIYOR Sovyet tehdidine karşı kurulmuş olan Özel Harp Dairesi ABD güdümünde idi, ama Sovyetler yıkıldığı için oradan gelen tehlike ortadan kalkmıştı. Şimdi ise tehdit, Kuzey Irak'taki ABD varlığından geliyordu. Dolayısıyla, ABD güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD'den gelen bir tehdide karşı durmak için kullanılamazdı. Geçmişteki Kontrgerilla eleştirileri de Ordu'da rahatsızlık yaratmıştı. Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş, Özel Harp Dairesi'ni yeniden örgütleme ve adını Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) olarak değiştirme çözümünü uyguladı. Yıl 1991. ÖKK'nın bölücü terörü hedef alması ve Kuzey Irak'taki Kukla Devlete karşı tavır alması, ABD denetiminden kurtulma sürecinin başlangıcıydı. Tugay düzeyindeki birlik, tümen düzeyine çıkarıldı. ÖKK, Kuzey Irak'ta ABD ile karşı karşıya geldi ve ABD tehdidine karşı uyanışın öncüsü oldu. Ankara'da ÖKK için yeni bir yerleşim yerinde yönetim ve eğitim tesisi yapımına başlandı. ABD bundan son derece rahatsız oldu, ajanları vasıtasıyla Askeri Savcılığa ÖKK tesis inşaatında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla dava açtırdı ve ÖKK'nın yapılandırılmasını uzun süre felce uğrattı. ORG. EŞREF BİTLİS'İN ŞEHİT EDİLMESİ ABD'nin Kuzey Irak'taki Kukla Devleti pekiştirme planlarını bozan bir planı uygulamakta olan Org. Bitlis, Amerikan Çekiç Güç Helikopterlerinin PKK'ye silah ve malzeme attığını saptadı ve raporlarında bunu belirtti. Orgeneral Eşref Bitlis işte, Jandarma Genel Komutanı olarak, Amerika'nın Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini hedef aldığını gördüğü; bu tehlikeyi önlemek için tedbirler aldığı ve ülke savunmasına yönelik bir strateji geliştirdiği için Amerika tarafından hedefe konuldu. Org. Bitlis, helikopterle Kuzey Irak'a giderken, bu seyahat Amerika'ya haber verilmiş olduğu halde, iki Amerikan jeti yakın uçuş yaparak saldıkları yoğun egzost gazı ile helikoperi oksijensiz bırakıp motorunu durdurarak düşürme denemesi yapmışlarsa da, usta pilotumuz ani dalış manevrası ile bu suikasti boşa çıkarmıştı. Bu suikasttan hemen sonra Amerikalılara saldırdıkları helikopterde orgeneralimiz olduğu tekrar bildirilmesine rağmen iki Amerikan jeti saldırıyı tekrarlamışlar fakat usta pilotumuz olaya tekrar hakim olabilmişti. İkinci teşebbüs başarılı oldu. CIA tarihinin en önemli suikasti 17 Şubat 1993 günü gerçekleşti. Uçağına yapılan sabotaj sonucunda Org. Bitlis şehit edildi. ÇELİK HAREKATI Ağustos 1994'de Genelkurmay Başkanı olan Org. İsmail Hakkı Karadayı döneminde Eşref Bitlis Planı uygulandı, Kuzey Irak'a Çelik Harekatı yapıldı. 35 bin Mehmetçik Mart 1995'de Kuzey Irak'a girdi. Kuzey Irak'a giren ordumuz, ABD'nin egemenlik alanına girmiş oldu. Çünkü o bölge ABD ordusunun işgali altındaydı. ABD'nin Foreign Affairs, Foreign Reports, Mediterranean Quarterly ve Joint Forces Quarterly gibi yarı resmi organları. "Türk komutanları hizadan çıktı", "Türk Ordusu ABD-Türkiye ilişkilerini bozuyor" gibi görüşlere yer vermeye başladılar. GAZİ OLAYLARI Çelik Harekatı öncesinde CIA'nın Moskova İstasyon Şefi, CNN televizyonundan, "Türkiye'nin karışacağını", daha doğrusu Amerika'nın Türkiye'yi karıştıracağını tüm dünyaya şöyle ilan etti: "Önümüzdeki dönemde dünyanın en çok karışacak ülkesi Türkiye'dir.. Şu anda Türkiye, gizli servislerin gündeminde ilk sıraya yerleşmiştir." Gazi Mahallesi tertibinden birkaç gün önce de, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Holbruk (Holbrooke), Türkiye'nin Kuzey Irak sınırında yaptığı yığınağa dur demek için tertip yapacaklarını şöyle ilan etti: "Kuzey Irak sınırına asker yığıyorsunuz. Önümüzdeki günlerde terör olaylarının artma ihtimali var. Oraya yapacağınız bir harekatta dikkatli olmanızı tavsiye ederim" CIA Şefinin ve Holbruk'un haber verdiği gibi,12 Mart 1995 gecesi İstanbul'da Gazi Mahallesi tertibi düzenlendi. Ancak Türk Ordusu bu tehdidi önemsemedi ve Çelik Harekatı yapıldı. KONTRGERİLLA POLİS İÇİNE KAYDIRILIYOR NATO tarafından NATO üyesi ülkelerde o ülkeleri komünizmden korumak için kurulan Kontrgerilla (diğer adları Gladyo ve Süper NATO) örgütleri, İtalyan Savcının tesbit ettiği gibi, esasında CIA tarafından yönetiliyordu ve esas görevleri bu ülkelerdeki hükümetlerin ABD kontrolünden çıkmalarını önlemekti. Türkiye'de Özel Harp Dairesi işte bu kontrgerilla ile irtibatlı idi ama artık Sovyetler yıkıldığı için komünizm tehdidi kalmamış, aksine tehdit Kuzey Irak'taki ABD varlığından gelmeye başlamıştı. Dolayısıyla, ABD güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD'den gelen bir tehdide karşı durmak için kullanılamazdı. Bu açmazdan kurtulmak için 1991 yılında Özel Harp Dairesi'nin Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK)'ye dönüştürülmesi aslında bir millileştirmeydi. ABD bu kuruluştan dışlanıyor ve kuruluş, hedefini komünizme karşı mücadele yerine Kuzey Irak'tan yöneltilen tehdide karşı mücadele olarak belirliyordu. Bunun üzerine, ABD, "Kontrgerilla yapılanmasında Türk ordusunun yerine polisi koyabilir miyiz" denemesine girişti ve Türkiye'deki operasyon merkezini polisin içine kaydırdı. 1973'den beri İçişleri Bakanlığı içinde örgütlenen "İslamcı Cunta", artık "Fethullahçı Gladyo" olarak Kontrgerilla içinde ordudan boşalan yeri alıyordu. Fethullahçı Gladyonun ilk büyük tertibi, işte bu 1995 Gazi Olaylarıdır. 1996 EYLÜL HAREKÂTI ABD ordusu, özellikle Çekiç Güç, Irak'ın kuzeyinde 7,500 "CIA peşmergesi"nden oluşan bir askeri güç örgütlemişti. Eylül 1996'da, Eşref Bitlis Planı gereğince, barzani, Türk Genelkurmayını n yönlendirmesi ile Saddam yönetimi ile işbirliği yaparak CIA peşmergelerini dağıttı. 200'e yakın ölü veren CIA peşmergeleri, ABD tarafından Guam Adası'na taşındı. ABD kaynakları, bu harekâtı "ABD'nin Vietnam'dan sonraki en büyük yenilgisi" olarak değerlendirdiler. Bu harekâttan 20 gün önce, bir Tuğgeneral, iki Albayın önünde, bir demeç vererek, Eşref Bitlis'in uçağının ABD'ye bağlı "Çiller Özel Örgütü"ndeki Gladyo görevlilerinin düşürdüğünü açıkladı. Türk Ordusu, Çelik Harekatı'nı Başbakan Çiller'e haber vermeden gerçekleştirmişti. Çünkü ABD vatandaşı Çiller'in ABD'ye örgütsel bağlılığı TSK tarafından biliniyordu. 28 ŞUBAT 28 Şubat harekâtının en önemli başarısı, Fethullah Hoca'ya indirdiği darbe oldu. Fethullah Hoca kaçıp ABD'ye yerleşti. Mayıs 1977 YAŞ toplantısında 160 subayın irtica bağlantısı nedeniyle ordudan atılması başbakan Erbakan'a dayatıldı. Bu uygulama, ordu içindeki Gladyo'yu, yani ABD görevlilerini temizlemek anlamına geliyordu. Çünkü artık Kontrgerilla, Fethullahçı Gladyo idi. 28 Şubat kadrosu içinde ABD'nin Truva Atı olan Çevik Bir de, 1998 sonrasında tasfiye edildi. Bu sayede Haçlı İrtica, 2002 yılı sonuna kadar iktidara el koyamadı. KONTRGERİLLA, GENELKURMAY KARARGÂHINDAN ÇIKARILDI 1994-1998 arasında Genelkurmay Başkanı olan Org. Karadayı, ABD ve NATO yuvalanmasını, yani Kontrgerillayı Genelkurmay Karargahından çıkardı. Özel Kuvvetler'in milli amaçlar için kullanılmasına yönelik önlemleri geliştirdi. Özel Harp subaylarımızın Çin'in Uygur bölgesinde ve Çeçenistan'da kullanılmasına engel oldu. ABD ORDUSU TÜRKİYE'Yİ İŞGAL TATBİKATI YAPIYOR: "MILLENIUM CHALLENGE 2002" 1998 yılında Genelkurmay Başkanı olan Org. Kıvrıkoğlu, ABD'nin bölge ülkeleri için tehdit oluşturduğunu açık bir dille belirtti. Kıvrıkoğlu, Washington ziyaretini iptal etti ve NATO döneminde ABD'yi ziyaret etmeyen ilk Genelkurmay Başkanı olarak tarihe geçti. Kıvrıkoğlu, "28 Şubat'ı BİN YILLIK MÜCADELE AZMİYLE sürdürmeye kararlıyız" dedi. Yani ABD tehdidine karşı bin yıl da sürse direnilecekti. Mesajı alan ABD, aynı kelimeleri kullanarak cevap verdi: BİN YILIN MEYDAN OKUMASI: "MILLENIUM CHALLENGE 2002" Ve bu isim altında 24 Temmuz 2002'de Nevada Çölü'nde Türkiye'yi işgal tatbikatı yaptı. Bu, ABD tarihinin en büyük askeri tatbikatı idi. ABD'nin en önemli yarı resmi ajansı ASSOCIATED PRESS, tatbikatın Türkiye'yi işgal senaryosu üzerine kurulu olduğunu yazdı. Deprem (bir karışıklık kastediliyor) sonrası ordu yönetime el koyuyordu. Bunun üzerine ABD Deniz Kuvvetleri ülkenin güneyindeki adayı (Kıbrıs) kuşatıyor ve 96 saat içinde hedef ülkeyi işgal ediyordu. Türk ordusunun saldırıya karşı hazırlanma müddeti olan 96 saat seçilerek, hedef ülkenin Türkiye olduğu adeta gözlere batırılıyordu. ABDULLAH GÜL, AMERİKA İLE GİZLİ HİZMET SÖZLEŞMESİ YAPIYOR Dışişleri Bakanlığı Koltuğunu işgal eden A. Gül, 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Ankara'da 2 sayfa 9 maddelik bir gizli anlaşma yaptığını itiraf etti, haber Vatan Gazetesi'nde yayımlandı. Bu haberde Gül, anlaşma içeriğini açıklayamayacağı nı, gizli olduğunu söyledi. 13 Temmuz 2003 günü, Doğu Perinçek, bu gizli anlaşmanın maddelerini açıkladı. Birinci madde: "Türk askeri ve Özel Kuvvetler 4 ay içinde aşamalı olarak Kuzey Irak'tan çekilecek" şeklindeydi. ÇUVAL OLAYI A. Gül'ün yaptığı bu gizli anlaşmadan 3 ay sonra, ABD ordusu, Türk askerinin başına çuval geçirdi. Çuval geçirme eylemi, gizli anlaşmanın uygulanması için bir ihtardı. Tayyip Erdoğan'ın "Müzik notası" vecizesi, anlaşmanın uygulanması gerektiğine ilişkin orduya yönelik bir açıklamaydı. Tayyip Erdoğan Türk Ordusuna "Biz anlaşma yaptık, Kuzey Irak'tan çık artık" diyordu. ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in, Çuval Olayından sonra, Başbakanlık koltuğunu işgal eden Tayyip Erdoğan 'a gönderdiği mektupta şöyle deniyordu: "TSK (ÖKK kastediliyor) Kuzey Irak'ta sizin bilginiz haricindeeylemler yapmaktadır" Rumsfeld, çuvalı Tayyip Erdoğan'ın AKP?sine değil, Türk Ordusunun başına geçirdiklerini böyle veciz bir şekilde anlatmış oluyordu. Milli devlet ve Kemalizm karşıyı pervasız açıklamalar yapan, "Milli Egemenlik ve Milli Güvenlik kavramlarının artık geçersiz olduğu" açıklamaları yaparak Orduyu zehirleyen Org. Hilmi Özkök, böylece, tarihe "başına çuval geçirilen komutan" olarak kaydedildi. Ve böylece, Ergenekoncu olarak suçlanmaktan kurtuldu. ERGENEKON TERTİBİ AÇIĞA ÇIKIYOR Başına çuval geçirilmesine ve Kuzey Irak'tan çıkarılmasına rağmen akıllanmayarak sınır ötesi harekatta ısrar eden Türk Ordusu'na karşı, Org. Torumtay zamanından beri hazırlana gelmekte olan tertip artık açığa çıkarılmalıydı. ABD'ye direnen 5 Genelkurmay Başkanı ve milli kuvvetler "Ergenekon çetesi" olarak suçlanacaktı. Suçlama belgeleri esasında çoktan hazırdı, ama Org. Özkök "Ergenekoncu" olmadığından, onun görev süresince tertip uykuya yatırılmıştı. Hatırlayalım: (Fehmi Koru, "Taha Kıvanç" imzasıyla, Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan 30 Nisan 2001 ve 1 Mayıs 2001 tarihli yazılarında " 'Yeniden kurulsun diye hakkında rapor hazırlanan Ergenekon, çok kapsamlı, bir partiyle irtibatı bulunmayan, 'devleti yapılandırma' amaçlı bir örgüt" demektedir. Koru yazısında, 24 sayfa olduğunu söylediği bu dokümanın sonunda yazanın adının bulunduğunu da belirtmekteydi. ) Tertibin uykudan uyandırılmasının ilk işareti Org. Büyükanıt'a karşı Şemdinli tertibi idi. O tertipte Org. Büyükanıt çete kurmakla suçlanmış ancak tertip bozguna uğramıştı. Şimdi daha büyük ve kapsamlı bir tertip yapılmalıydı. İşte o tertip, günümüzde devam eden Ergenekon / Agarta Davasıdır. ABD'nin hazırladığı sivil darbe ile iktidara gelen AKP, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD'ye sorunsuz olarak eşbaşkanlık yapabilmek için, başta ABD'ye direnen Türk Ordusu olmak üzere milli kuvvetleri safdışı etmeliydi. Plana göre, bu dava sürecinde komutanlar yıldırılacak ve 1991 öncesinde olduğu gibi ABD ile uyumlu olarak görev yapmaları sağlanacaktı. Yani, AB kriteri olarak dayatıldığı gibi, ordu "sivil otoriteye" tabi olacak, kendisine Atatürk tarafında verilmiş olan "ulusal bütünlüğü ve laik cumhuriyeti koruma" görevini unutacaktı. *** Bütün bu yazılanlardan sonra değerli arkadaşım... Yukarıdaki ifadeler "Ergenekon" üzerine benim kişisel görüşlerim değil, yakın tarihimizde yaşanan olaylar. Ve hiç biride hayali değil ve gerçek... Burada sorumluluk duyan bir yurttaş olarak, anlamak ve kavramak için sormamız gereken soru şu?... Bütün bu yaşana olayları kimler "ne adına", "ne amaçla", "kim için", "kimlerle birlikte" nasıl yorumluyor... Bizlere bunları nasıl yansıtıyor, bütün bu gelişmeler üstüne bizden "ne yapmamızı" istiyorlar?... Doğru yaklaşım karşılıklı cepheler oluşturmak yerine, Ülkemiz ve yurttaşlarının geleceği için ne yanıtlar vermemiz gerektiği... *tna
  22. Ergenekon konusunda katılmadıklarınız nedir? Bu başlık altında ifade edilenler mi? Yoksa Ergenekon adını koyanlarla, Ergenekoncu olarak adlandırılanların... illegal örgütlenmeleri mi? Birilerinin Cemaat adına, diğerlerinin devlet adına illegal örgütlenmeleri mi.? Ergenekon sıradan bir vatandaş olarak hiç kimsenin gerçek yüzünü algılayamayacağı bir karmaşa... Sadece bize istedikleri kadarını gösterip,yönlendirmelerle kendi istediklerini algılamamamızı istiyorlar.. Bu tür örgütlenmeleri yanlış bulanların liberal ve yeni Cumhuriyetçi uzantıları... Sadece karşı olmanın yaklaşımıyla bunu bir fırsat olarak kullanan Akp hükümetinin kendi siyasi hedeflerinin gerçekleşmesi için ne yapmaya çalıştığını gözlemlemekten uzak duruyorlar... AKP yandaşları ise her anlamda kafasını kuma gömmüş durumda koşulsuz destek veriyorlar... ve Fettullah gülen Cemaati ise zaten olayın tam içinde "F tipi" Örgütlenme kapsamında Polis ve Hukuk içinde yerleşmiş kadrolarıyla gerekli yönlendirme ve operasyonları yapıyorlar... Ayrıca eski mahalle siyaseti mantığına sahip olanlar taraftar oldukları siyasi yaklaşımın tam bir kölesi, her söyleneni, hiç bir akıl süzgecinden geçirmeden kemik militan yaklaşımlarını sürdürüyorlar... Onlar ya ulusalcılar... Ya yeni Liberal... Ya yeni Cumhuriyetçi... Ya Entellektüel... Ya Akp'li... Ya CHP'li, Ya kurt dumanlı havayı sever koşullar sessizliği gerektiriyor diyen MHP'li... Bir de günlük yaşamın sıkntılarıyla kafasını kaldırıp etrafında ne döndüğünün farkında olamayanlar, hatta umursamayanlar var... Ve onlar büyük bir çoğunluğu oluşturuyorlar... Ve Hakim gücü elinde tutan ve bu gücü onların elinden almaya çalışanların hepsi "kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarının devamını sağlamak için" bu büyük çoğunluğu yönetmeye talip... Günlük yaşamın devamında askari ihtiyaçları için mücadele eden büyük ve ne yazık ki bu sıkıntılarla boğuşmaktan yorgun düşmüş sessiz çoğunluk arada bir "ha,evet, ne oluyor, iyi tamam, dayıma selam" deyip, sorunlarının o anlık çözümüne popilist hangi yaklaşım varsa ona yönelip "al asan oy" uyanıklığını çıkar yol görmekte hala ısrarla devam ediyor... Neden karmaşa demiştik...İşte bu yüzden... Yönetilmesi gereken sessiz bir çoğunluk... Yönetmeye talip farklı Ekonomik, siyasi ve cemaatlaşmayı başarmış çıkar çevreleri... Bunun yanında yahu bu halk, sömürülmeyi, ezilmeyi hak etmiyor onları uyarmalıyız diyen ve telef edilen entelleküel cumhuriyet çocukları... Erk değerli, çok ama çok değerli... Değerini de kimin için ve hangi amaç için kullanıldığı belirliyor... Ya toplumsal çıkarlar adına insanlığın her anlamda çıkarları için... Ya da Halkın egemenliği maskesi ardında belirli bir zümrenin çıkarları için... Yönetim erki bu günün anlayışında sömürünün sihirli topu... Ama ateşten top... Kavgada bu nedenle büyük, gürültülü ve kanlı.... Kimse kimseye kaptırmamaya niyetli... Avrupadaki meslektaşları gibi temsil ettikleri çıkar çeverelerin sömürüden gerekli paylarını alabilmeleri için... bir sen bir ben sırayla yönetmeliyiz diyemeyecek kadar ufku dar ve bencil bir kavga... Hep bana nah sana mantığı, ufak hesap çakallığı, nerden çıktı şimdi bunlar yaklaşımı.... * ** *** Bu arada değerli arkadaşım... önemli başlıklarda yazdıklarına denk geldikçe takip ediyorum... Şimdi diyeceksin ki nerden çıktı şimdi bu ifade... ifade şu " Yazdıklarını üstü kapalı ifade etmekten çok, daha açık yazmanda yarar var" Diğer arkadaşlarla oluşan polemiklerin ardında... Üstü kapalı ifadeler kullanıyor olmanın neden olduğu yanlış anlaşılmalar var... ya da bunu sezenlerin sana olan açık tepkileri... Bu başlık altında vurgulanmak istenen öneri ve istem şu satırlarla ifade ediliyordu... Oysa bu istem ve öneriye aynı yazım tekiniği ile yaklaşarak düşüncelerini ifade ettiğini görüyorum... Hangi ifadeler mi diyeceksin?... İşte yazılmış olan şu ifadeler.... "korkaklık üzerine" ve "korkuya yüceltme" ve "İmparatorluğumuz " _imparator kim?...İmparatorluk kimin?... _Korkaklık üzerine siyaset üreten ve korkuyu yüceltmeyi araç olarak kullanan kim? _Korkak kim?...Korkutmaya çalışan öçü kim?... _Tasfiye edilmeye çalışılanlar kimler?... _Tasfiye etmek çabasında olanlar kimler?... _Ya da tasfiye edilmeye çalışılan değerler neler?... _Adına değişim denen yaklaşımla yerine konmaya çalışılan değerler neler?... _Can sıkıcı ülke meselelerini ısrarla yok sayamaya çalışanlar kimler?... "Kesin" diyerek bir yargısal sonuç... "hadi hayırlısı" diyerek bir temennide bulunduğuna göre okuyan ister istemez... yukarıdaki soruların yanıtlarını da arıyor... *tna
  23. GeceKuşu

    T.R.T.

    TRT 4 çizgi filmde bir garip ‘Zaman’ reklamı! TRT Çocuk kanalında yayınlanan ‘Ayı Paddington’ın Maceraları’ adlı çizgi filmde “Ayı Paddington ne zaman bir gazete okuyacak olsa her seferinde ismiyle cismiyle “Zaman Gazetesi’ni ver bana” diye sesleniyor” Televizyon yayınlarında gizli-açık reklam yapmanın yasak olduğu halde... TRT’nin belli bir görüşü temsil eden gazetenin reklamını gizli de değil, açık açık yapılıyor… Bir süre önce yayına başlayan TRT Çocuk kanalında her sabah 08.30’da yayınlanan Ayı Paddington’ın Maceraları adlı bir çizgi film var. Adından da anlaşılacağı üzere yabancı bir çizgi film bu, Türkçe seslendirme yapılarak yayınlanıyor kanalda. Bu çizgi filmde Ayı Paddington ne zaman bir gazete okuyacak olsa her seferinde ismiyle cismiyle “Zaman Gazetesi’ni ver bana” diye sesleniyor. Çizgi filmde gazetenin adı gazete değil ya da uyduruk bir marka değil; Zaman. Tam bir köylü kurnazlığıyla çocukların aklına Zaman gazetesi yerleştiriliyor. Üstelik bu devlet televizyonunda yapılıyor. STV’ye ait çocuk kanalı Yumurcak da bu zaten yıllardır böyle, tüm gazeteler Zaman, tüm kanallar Samanyolu adıyla anılıyor. Ekranda en ufak bir markayı buzlatan RTÜK de Yumurcak’taki bu reklama yıllardır seyirci. Ne bir uyarı ne bir ceza... Kanal D dizisinde Hürriyet’i Milliyet’i, Show TV’de Akşam’ı, atv’de Sabah’ın logosunu görmeniz, adını duymanız mümkün değil… Ama STV’nin Yumurcak’ında her dakika Zaman ve Samanyolu reklamı var. Hadi diyelim bu RTÜK’ün gözünden kaçtı, devlet televizyonu nasıl alet oluyor bu işe peki?.. Ayı Paddington’ın Maceraları’nda dün sabah yayınlanan bölümde da aynı şey oldu. Paddington, gazetenin verdiği promosyondan bahsederken, “Nerede benim Zaman gazetem” diyerek sesleniyor. Daha sonra bayiye giderek, “Bir Zaman gazetesi istiyorum” diyerek gazete alıyor. TRT, gizli-açık reklam yapmanın yasak olduğu televizyonda, belli bir görüşü temsil eden gazetenin reklamını gizli de değil, açık açık yapıyor. Hem de bir çocuk kanalında, çizgi filmde bunun yapılması işin hiç de masum olmadığını, TRT’deki kadrolaşmanın nasıl cemaatçi dinamiklerle gerçekleştiğini gösteriyor..
  24. GeceKuşu

    Korku İmparatorluğu!..

    *** Sabih Kanadoğlu serbest.. Kemal Gürüz serbest.. Paşalar serbest.. Yani Ergenekon Onuncu Dalga hafiften fos.. Yani... "Bu Ergenekon dalgaları bu ülkede gündem değiştirmekten başka işe yaramıyor. Nedense de, hep gelip gelip Başbakan ve Partisinin sıkıştığı günlere rastlıyor" diyen Ertuğrul Özkök ile Ahmet Hakan'ın kendi ifadeleri "Komplo Teorileri" doğru mu oluyor acaba?. Onuncu dalga patladığında Gazze hem de nasıl gündemdeydi. Başbakan da iki yandan nasıl sıkışıyordu. Bir yandan diyorlardı ki, "Olmert önce Türkiye'ye geldi. Sizinle uzun uzun ve fis kos konuştu. Sonra harekat başladı. Haberiniz vardı. Bugün kopardığınız kıyamet, zevahiri kurtarmaya yetmiyor." Öte yandan Amerika ve de onun güdümündeki Arap ülkeleri bile en azından ses çıkarmayarak İsrail'i desteklerken, Erdoğan'ın sert çıkışları, AKP İktidarının en büyük müttefiki ABD ile arasını açıyordu. Bu da hiç iyi bir şey değildi. Şimdi İsrail harekatı durdurmaya hazırlandığını söylüyor. Yani Onuncu dalga foslasa da Gazze'yi, en kızgın günlerinde gündem alarak görevini yaptı sayılır.. * ** *** Korku İmparatorluğu!.. Bu notlarım çok ama çok ciddi.. Herhangi bir şey iddia etmeden, sadece düşünmenizi istiyorum. Bazen düşünmeye başlamak, her şeyin başlangıcı olur çünkü.. Herkes okusun, herkes düşünsün.. Türkiye Cumhuriyeti Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nu teknik dinlemeye alan yargı kararı internette var. Açıp bakabilirsiniz. Yargı, Ergenekon için "Terör Örgütü" demiyor. Ya ne diyor?. "Emniyet Genel Müdürlüğünün nitelemesine göre Terör Örgütü Ergenekon.." Yani.. Ergenekon'u "Terör Örgütü" ilan eden Yargı değil.. Emniyet Genel Müdürlüğü.. Kim yapmış bu nitelemeyi peki.. "Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek.. " Peki Ergenekon'a "Terör Örgütü" diyen Ramazan Akyürek kim?. Trabzon Emniyet Müdürü iken içinde çocukların da olduğu McDonalds'ı bombalayan Yasin Hayal'in suçunun terörle ilgili olmadığına karar veren ve onu bu suçla mahkemeye sevketmeyen Polis Şefi.. Ramazan Akyürek o zaman görevini yapsa ve Yasin Hayal ve çetesinin peşine ciddi ciddi düşseydi bugün Hrant Dink belki de hayatta olacaktı... Çocukların üzerine bomba atan gerçek adamın terörle ilgisi yok, ama daha ne olduğunu kimsenin bilmediği, adı bile rastgele konmuş hayali Ergenekon, terör örgütü, Akyürek'e göre.. Dahası.. Ramazan Akyürek'in Trabzon fiyaskosuna rağmen Emniyette yükselmesi, hem de bu müthiş istihbarat skandalına imza atan adamın alay eder gibi "Genel Müdürlük İstihbarat Daire Başkanlığına getirilmesi" açık olan karısının ani bir kararla kapanması ve çarşafa bürünmesiyle başlıyor, bir tesadüf.. Dahası.. Su Yayınlarından çıkan Fethullah'ın Copları diye bir kitap var. Yazarı Zübeyir Kındıra..Eski polis, yeni gazeteci.. Orada da adı geçiyor Akyürek'in.. Bu kitabı bulun.. Okuyun.. Daha sonra da Emniyet Genel Müdürlüğüne sorun.. Bugün bu ülkede görevli Emniyet Müdürü sayısı kaçtır?. Bunların kaçı Polis Akademisi mezunudur, kaçı Din Kökenli okullardan gelmiştir?. * ** ***
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.