-
İçerik Sayısı
3.724 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
30
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
Ne görüyorsunuz resme baktığınızda... Topla onayan bir yunus öyle değil mi? Şimdi kalkın yerinizden ve bir kaç metre uzaklaşıp tekrar bakın resme... Ya şimdi ne görüyorsunuz?
-
Biyolojik olarak mükemmelilk nedir? Bunu evrimle birleştirip nietzsche'nin öngördügününde ötesine götürürsek eğer, insanoglunun varoluş sürecinin son safhasında "düşüncelerinde varsaydığı tanrısının yerini alarak", birçeşit tanrı olabilecegini düşünebilir miyiz? *** Evrimi bir tür "ilerleme" olarak görmek temelde yanlıştır. Evrim ilerleme değil bir uyum, hayatta kalma işlemidir diyebiliriz. Biz ilerleme derken hep daha 'iyi'ye ve 'karmaşık olan' a doğru bir gidiş algılarız. Ancak evrimsel ilerleme bazı yönlerden "gelişme" iken bazı özelliklerin de "yitirilmesi" anlamını taşır. Örnek olarak: Sudan karaya çıkan bir canlı suda yaşama kabilyetinden "yoksun" hale gelir, ve yeni "çevresine uygun" bir "gelişme" gösterir. Öte yandan; karmaşık olanın daha "gelişmiş" olması mantıken doğru gibi gözükse de bir canlı için temel problem hayatta kalabilmektir. Bu bakımdan da bir "tardigrad" mikroskobik boyutu ve basit yapısına rağmen bizden çok daha "ileride" kabul edilmelidir. (Uzay boşluğunda, ağır kimyasalların içinde ve -272'den +151 dereceye kadarki aralıkta hayatta kalmayı başarabilen bir canlıdan daha karmaşık olabiliriz ama onun biyolojik üstünlüğü ortadadır.) İnsan oğlu için şu anda sahip olduğumuz biyolojik yapımız tamamen bu atmosfer şartları için optimaldir. Gözümüz de, tüm diğer organlarımız gibi, dünyanın bu şartları, bu atmosfer içinde şekillenmiştir. Örneğin; bizim beyaz olarak algıladığımız ışık demeti aslında bu atmosferdeki görme işlemimize bir referans noktasıdır. Uzay yürüyüşü yapan astronotlara ayın rengi sorulduğunda net bir cevap alınamamıştır, çünkü ay gibi atosferi olmayan bir yerde bizim görme algımız tek kelime ile dumura uğrar. Dünyada gözümüze gelenden çok farklı bir ışığa maruz kalırız çünkü atmosfer dışında, referans noktamızı yitiririz. Görme ve göz örneğinden devam edersek; Başka bir gezengene taşınma imkanımız olduğunu farz edelim, temel değerler yaşamamıza elverişli olsa bile farklı bir ışık kaynağı ve az da olsa farklı bir atmosferde olacağız. Gözümüz böyle bir durumda bugün beyaz olarak algıladığımızdan daha farklı frekansta, dalga boyundaki bir ışık demetini referans noktası, yani beyaz, olarak algılayacaktır, atmosfer ve ışık şartlarının farklılığı nedeniyle. (Akciğerlerimiz ve diğer tüm organlarımız da elbet aynı şekilde uyum sağlamak zorunda kalacaktır.) (Özellikle yüzbinlerce yıldır değişim göstermeyen, köpek balıkları ve timsahlar gibi, ortamlarına mükkemmele yakın bir uyum sağlayabilmiş canlılar varken). Evrimdeki tarihsel "ilerleme"ye bakılarak bir tepe noktası olduğunu varsaymak hatalı bir bakış açısıdır. Çevresel faktörler değiştikçe insan (ve diğer bütün canlılar) da değişmeye devam edecektir. Sonuç olarak; Biyolojik mükkemmelik; çevresel faktörlere gösterilen mükemmel uyumdan başka bir şey değildir. İnsan oğlu biyolojik gelişimini mükemmele doğru geliştirirken çevresel faktörlerin nasıl bir gelişme gösterbileceğini ön göremeyiz... Zeka, akıl bugünün çevre şartlarında hayatta kalmamız için yeterlidir, ama büyük ve ani bir salgın hastalık olduğunu farz edelim; böyle bir durumda hayatta kalabilecekler, o salgına neden olan bakteri veya virüse karşı bağışıklık sistemi "gelişen" insanlar olacaktır. Zeki, akıllı, ahlakalı, kültürlü vs insanlar değil... Böyle bir salgınla dünyanın pek çok büyük beyinden yoksun kalabileceğini ve oluşabilecek kargaşa ortamında da yeniden ilkel yaşam koşullarının oluşarak (insanlığın binlerce yıl geriye gidebileceğini) göz ardı etmemek gerekir. Örneğin; Gezegenimizin atmosferinin, ikliminin değişikliğe uğradığını ön görelim, sonuç aynı olacaktır. Sosyal olarak istedimiz kadar evrilelim, gelişelim, ilerleyelim... Zeki ve akıllı olanlar değil değişen çevre şartlarına uyum sağlayabilenler hayatta kalacaktır... *** Birazda yanılsamalarla ilgili birkaç teste göz atalım sevgili birce... İlgin ve önemsediğin için teşekkürler...
-
Sevgili 'ali0_1'; Seni gerek formumuzda gerekse diğer bazı forumlarda yakından izleyen ve gözlemleyen biri olarak, Kişisel gelişimini ve değişimini olumluya taşıyacak kendi insani özünü arayışta yolun açık olsun dileklerimi iletmek istiyorum... Gün gelip bu taraflara tekrar göç etmeyi düşündüğünde sıcak ve sevgi dolu hoş geldin selamlarımızla seni burada bekliyor olacağız... Kendine iyi bak değerli kardeşim... Yaşam sana hep iyi davransın, Gerçeklerin ışığı her zaman yaşam sevincin olsun... Sevgilerimle... *tna
-
Göz yanılması : İnsan gözü için mükemmel derler. Gerçekte birçok kişinin bildiği gibi göz mükemmel değildir. Bütün gözlerde bir kör nokta vardır; Baktığımız yeri görmeyiz. Normal olarak bakarken her yeri görüyormuşuz gibi algılarız. Aslında her gözümüz için iki noktayı görmeyiz. Fakat beyin o görünmeyen noktayı çevresinde gördüğü görüntülerle tamamlar. Bir de bu iki kör nokta gözün tam karşısında olmadığı için iki gözümüz diğerinin eksiğini bir dereceye kadar kapatır. Bu noktayı bulmak için şöyle bir deney yapabilirsiniz: Bir gözünüzü kapayın. Kolunuzu ileri doğru uzatın. Başparmağınızı yukarıya doğru açıkgözünüzün önünde tutun. Gözünüz ve kolonuz aynı yanda olmalı, yani sağ veya sol yanda. Bilgisayar ekranında herhangi bir nokta seçin. Sürekli o noktaya bakarken kolunuzu yavaş yavaş dışarıya doğru açın. Kolunuz yaklaşık 3-4 derece açıldığı zaman başparmağınız kaybolacaktır. Kolunuzu o noktadan sağa, sola veya yukarı aşağı oynatırsanız veya başka bir yere bakarsanız parmağınız yeniden görünür. Parmağınızın kaybolduğu nokta kör noktadır. Orayı görmüyorsunuz ama beyniniz sizi aldatıyor. Gördüğünüzü sanıyorsunuz. O nokta göz sinirlerinin gözden çıktığı noktadır ve orada görme hücreleri yoktur. Bu bütün insanlarda böyledir. Göz mükemmel değildir ama hayatta kalmamız için yeterlidir. Bir örnek daha; Hücreler 3 ana bölümden oluşur. Zar, plazma, çekirdek; Plazma içinde mitokondri vardır. Görme hücreleri özelleşmiştir. Bunlara ek olarak ışığa duyarlı bölüm ve görüntüyü nakleden sinir bağı vardır. Dışarıdan ışık gelir. Işığa duyarlı bölüm görüntüyü alır ve sinirlere aktarır. Sinirler de görüntüyü beyne taşır. Hücre bir çubuk şeklini almıştır. Ancak bir terslik vardır. Işığa duyarlı bölüm çubuk biçimindeki hücrenin en arkasındadır. Işığın geldiği yönde mitokondri, hücre çekirdeği, sinir telleri vardır. Bunlar da görüntüyü bir dereceye kadar bozar. Sıralama tam tersi olsaydı daha iyi olmaz mıydı? Nitekim ahtapotlarda böyledir. O nedenle ahtapotlar insanlardan daha iyi görürler. Ama bu terslik ölümcül değildir. Öyle olsa yaşayamazdık. Gördüklerimiz yaşamamıza yetiyor. Işığı dalgalar halinde algılarız; Dalga birimi Angström’dür ve milimetrenin milyonda birine eşittir. Biz ancak belli dalga boyunda ışıkları görebiliriz. Görebildiğimiz ışığın alt sınır dalga boyu 4000 (mor), üst sınır dalga boyu 7000 (kızıl) angströmdür. Bu dalga boyları arasında bildiğimiz renkler, 7 temel renk dağılır. Bir prizmayı ışığa tutarsak ışık prizmadan geçerken farklı dalga boylarına göre kırılır ve güneşten gelen ışığın renlerini görürüz. Buna güneşin 7 rengi de denir. Güneşten gelen ışığı beyaza yakın görürüz. Beyaz rengin dalga boyu yoktur. Gözümüz beyazı insanın hayata başladığı binlerce yıl öncesinden referans olarak almıştır. Diğer renkleri beyaza göre değerlendirerek bir renk kararına varır. Bazen bir rengi bir gözümüz diğerinden farklı renkte görür. Bunlar bize ortalama bir değer verir. Yani renkleri mükemmel olarak algılamayız ama algıladığımız şeyler yaşamamıza yeter. Bundan başka algıladığımız dalga boyu sınırlarının dışında kalan dalga boylarını göremeyiz, algılayamayız. Ama bazı hayvanlar, ahtapot örneğinde olduğu gibi, algılar. Bu da gözümüzün mükemmel olmadığını gösterir. Güneş bizden yukarıda olduğu için, yine binlerce yıldan gelen alışkanlıkla ışığı aşağıdan da gelse hep yukarıdan geliyormuş gibi algılarız. O zaman ışık aşağıdan geliyorsa tümsekleri çukur, çukurları tümsek sanarız. Örnek olarak Ay yüzeyi görüntülerinde kraterler bazen tepecik gibi görünür. Hâlbuki onlar çukurdur. Böyle görmemizin nedeni orada resmin çekildiği anda güneş ışığının resmi çekene göre alttan geliyor olmasıdır. Resmi ters çevirince doğru algılanır. Aynı şey gece vakti araba sürerken far ışıkları nedeniyle olur. Işık bize göre aşağıdan geldiği için az engebeli yerlerde tepeleri çukur, çukurları tepe sanabiliriz. Aynı şeyi Google Earth kullanıcıları da fark etmiş olabilir. Güneş dünyaya güneyden vurur. Dünya kuzey yukarıda olacak şekilde durunca güneyden yani aşağıdan gelen ışık gözümüze aynı oyunu yapabilir. İnsanlar yaşadıkları ilk yıllarda uzaya çıkamadıkları için bu eksiklik yaşantısında tehlike yaratacak bir durum olmamıştır. Şimdi ise bunu bilincimizle aşmaya çalışıyoruz. Bir ağaç veya bina gözümüze çukur olarak görünüyorsa öyle gördüğümüz halde onların çukur olmadığını düşünebiliyoruz. Gözümüz bizi aldatıyor ama kanmıyoruz. Kalbimiz mükemmel değildir. Gözümüz mükemmel değildir. Yaratılışçıların dediği gibi vücudumuz mükemmel olarak yaratılmamıştır. Sonradan oluşan veya doğuştan gelen göz bozukluklarından söz etmedik bile... Vücudumuzda daha birçok organ mükemmel değildir ama yaşamamız için yeterlidir. Doğrusu kendimizi bu hatalarımızla kabul etmektir. Yoksa çok yanlış ve olmadık noktalara çıkar ve sonunda hayal kırıklıklarına uğrayabiliriz.
-
Bilim ve sanat, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olur. ''Tavuk toplum” önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz. Charles Darwin.
-
HUKUK Fikrinin KAYNAĞI Nedir ? C=AHLAK fikrinin KAYNAĞI Nedir
GeceKuşu şurada cevap verdi: Renaultferrari başlık Dini Konular - Din - Dinler
Şu sıralar seni duyması ve iletine yanıt vermesi mümkün olamıyabilir sevgili dayı; Yoğun şu sırlar işi de biraz zor hak vermek lazım yani... AED'nin öne sürdüklerini spekülatif yaklaşımlarla çürütme derdinde... Anlaşılır olsun notu: Spekülatif: Kurgusal. -
İzmir Nedir ve İzmir'den Ne İsterler?
GeceKuşu şurada cevap verdi: Tengeriin boşig başlık Politika Bilimi
Yapma böyle değerli dostum; Bir insan ve yurttaşım olarak seni önemsediğimi bilmeni isterim... Seni dışladığımı ve öteki olarak gördüğümü ve taraf olduğu düşünmen beni üzdü... 'alkanaga'nın anlatmak istediği, "ülkenin her anlamda var olan zor koşulları altında herkesin ortak derdinin öncelikle geçim sıkıntısı olduğunu" vurgulamasına karşın, yukarıda da dile getirdiğin gibi içsel sıkıntılarının algılamanı farklılaştırdığını anlatmak istedim... Bak sevgili dostum insanları farklılıklarıyla ayrıştırarak ortak değerlerini göz ardı etmelerini sağlamak her zaman elitlere, bir sömürene ve onların fırsatçı yandaşlarına yaramıştır insanlık tarihi boyunca... İçinde yaşadığımız süreçte yapılmak istenen de bu... Bence öncelikle " Ezen-ezilen, yoksayan-sayılan, öteki olduğumuza" dair söylemlerle bizleri ajite eden yanı başımızdaki insanların bilinçli yada bilinçsiz ne yapmaya çalıştıklarını analamaya çalışmakla başlamalıyız işe... Birde kendi gerçekçi değerlendirmelerimizi yapabilmek için... Bizlere "Bak bunlar ötekiler, seni ezenler, yok sayanlar" diyenlerin, bizler adına düşünmelerine ve sonuçlarını da kendileri değerlendirip bizler adına kararlar vermelerine izin vermememiz gerekiyor. Onların öteki diye gösterdikleri insanların büyük çoğunluğuna bakmalıyız gerçekten de bu yaklaşım ve davranışlar içindeler mi diye... Sanma ki sana yaşam hakkını tanımayanlar bana yaşam hakkımı tanıyorlar. Bizleri iliklerimize kadar sömüren aynı güç "Bana seni hain öteki, sana da beni haksızlıkları savunan öteki " olarak kabul ettirmeye çalışıyor... Bu karmaşanın içinde göremediğimiz ve farkedemediğimiz gerçek ise, aynı insani değerlere muhtaç “Sen ve Ben” elele insan onuruna yakışan doğal haklarımız için birlikte mücadele edip haklarımızı kazanabileceken, "Ayrışıp, Çatışıp" bizi bu sinsi oyunla oynatanların ekmeklerine yağ sürüyoruz ... “Sen bensin be sevgili kardeşim ben de sen” nasıl olur da bir insan kendine, öz benliğine, yaşamına ve geleceğine zarar verir.. Veriyor ama öyle değil mi? Ayrışırsak, aynaya bakıp gördüklerimizi kavrayamazsak bu oyun böyle oynanmaya devam edecek... Ama gerçekleri kavrayıp ne yapmamız gerektiğini anlamak için öncelikle "Senin ben, benim de sen olduğumuzu", İnsani değerlerimizin vazgeçilemez önceliğimiz olduğunu kavramamız gerekiyor.. O nedenle insan olmamız ve dünya yurttaşı olmamız şu yada bu ana babadan doğmanın çok daha önünde... İstediğin gibi dürüstçe ve ayrıca tüm içtenliğimle bu yazdıklarıma karşın hala yanlış tarafta olduğumu düşünüyor musun? Eğer öyleyse dediğin gibi sonumuz gerçekten de "Hayrola"... Sevgilerimle... *tna- 86 cevap
-
- 1
-
-
İzmir Nedir ve İzmir'den Ne İsterler?
GeceKuşu şurada cevap verdi: Tengeriin boşig başlık Politika Bilimi
Tamam da bu Izmirlilerin Kurtlere tas ve sopalarla saldirmalarina neden midir? Bunu burada savunanlari, dogru gorenleri neden elestirmiyorsunuz bir Izmirli olarak? Neden Izmirlileri yaptiklari bu cirkinlikten dolayi kinamiyorsunuz bir Izmirli olarak? Sana hiçbirşey söylemek istemiyorum dostum; 'alkanaga' ın yazdıklarında ne anlatmak istediğini kavrayıp bu çıkarımda mı bulundun? Kutluyorum seni 'Diyarbakirli' kardeşim... Algılamaların ve çıkarımların buysa eğer senden iletimin altındaki imzayı okumanı ve lütfen alınmamanı rica ediyorum... Neden rica ediyorum? Çünkü; anlaşıldığı kadarıyla "senin derdin üzüm yemek değil bağcıyı dövmek"... Bunun tartışma dilindeki tercümesi "senin niyetin görüş belirtmek değil provoke etmek" Egeden sevgiler yolluyorum sana... -
"GÜLER ZERE ÖLÜRSE TÜRKİYE EKSİK KALIR"
GeceKuşu şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
Sayın 'dominik'; İletiniz de iyiniyetli olup olmadığıma dair kuşkularınızı dile getirerek alınmakta son derece haklısınız, Oysa, size önerim sadece "Bence umudunuzu yitirmemek için elinizden geleni yapmaya çalışın... " önerisiydi... Elbette ki, iyi niyetli olup olmadığımızı, tutum, davranış ve dile getireceğimiz görüşler ortaya koyacaktır... Ancak, ne kastedildiğini anlamaya yönelik değerlendirmeler karşı tarafın objektif değerlendirmelerine bağlıdır.. Hak verirsin ki, ötesi sadece varsaymak ya da kişisel kabuller, geçersiz değerlendirmeler olacaktır... Buradan devamla neden size yönelikte ifadeler kullandığıma gelirsek eğer; Sizi izlediğim kadarıyla kabul ettiğim düşüncelerinizin yanında görüş farklılıklarının ortaya çıktığı durumlarda karşı görüşün öneri ve savunmalarını toptancı bir yaklaşımla "Bilinçsizlik" olarak gören değerlendirmelere kişiselleştirmeden yapılan eleştirilerdi... Yanlışlıklarını10 defa mı açıklayacağız diyorsun, elbette gerekirse 100 defa açıklayacağız... Sonuçta önemli olan kişilerin "bilinçsiz" olduklarını haykırmak, tescillemek değil, Karşılıklı olarak ortak ve yararlı bilinci ortaya çıkarabilmektir... Örneğin kaplan arkadaşımıza şunu sorabiliriz... G.Zere ye kanlı katil ifadesini onu bir terörist olarak algıladığı için mi? Yoksa adli kayıtlara dayandırarak mı bu ifadeyi kullanmaktadır... Neredeyse "Atatürk" ile özdeşleştirilen "Che" yi neden Küba teröristi" olarak kabul etmekte, ya da Latin halklarının özgürlüğü için yaşamını hiçe sayan ve halk kahramanı olarak anılan kişiyi, Devletin kirli ilerini yaptığı ortada olan bir kişiyle kıyaslanmaya eş değer tutmaktadır... Söz ettiğin gibi karşılıklı iyi niyetli olarak bu soruları yönelttiğimizde, Çatışmadan, birbirini yok saymadan ortak bilince ve gerçeklere ulaşabiliriz... *** Açıklık getirmem gereken bir nokta daha var. Sevgili 'AED' nin yazısına verdiğin yanıtı kabul etmemek değildi yaklaşımım. Anlatmak istediklerini o içeriği önemseyenlerce istemeden de olsa yitirileceği kaygısıydı... Neyi kastettiğimin anlaşılması için o bölümü tekrar alıntılamak istiyorum.. Bir kezde bu açıdan bakarak değerlendirmeni rica ediyorum senden...... Yararlı paylaşımlarda buluşmak dileği ve... Sevgilerimle...- 266 cevap
-
- GÜLER ZERE
- TÜRKİYE
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
"GÜLER ZERE ÖLÜRSE TÜRKİYE EKSİK KALIR"
GeceKuşu şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
sevgili 'dominik; Bence umudunuzu yitirmemek için elinizden geleni yapmaya çalışın... Örneğin sevgili 'AED' gibi gerekli açıklamaları yaparak kendi açınızdan anlaşılır ve tutarlı davranışlarınızla karşı tarafında aydınlanmasını sağlayacak gerçekleri ifade edebilir, haklılığınızı somut gerçeklerle bu sayfalarda dile getirebilirsiniz.. Anlaşılamadığınızı ve umutsuzluğunuzu dile getirmekten daha anlaşılabilir bir durumdur bu... Hem böyle yaptıkça kendinizin de karıştırdığı "sapla samanı" fark etme şansını yakalayabilirsiniz... Yani özetle sadece karşınızdakilerin anlamamazlıktan geldiği, işin özünü tartışmak yerine saptırdıkları noktaları değil, Sizin de bilinçli yada bilinçsiz tartışmada atladığınız noktaları ele alarak konuya katkıda bulunmaya çalışırsanız, diğerlerinde karşı çıktığınız körü körüne taraf olma mantığının, sizde oluşturduğu umutsuzlukları yok edebilirsiniz... *** Sevgili 'AED'; İletinde dile getirdiğin gerçekler, ön yargıları ve kalıplaşmış bakış açılarıyla insani değerleri ve onun haklarını kendine hak, ama kendinden farklı olan ve düşünenlere ise tanınması gerektiği gibi iç güdüsel yaklaşımlar üretenlere ne yaptıklarının farkına varmaları için geçiştirilmeyecek kadar gerekli ve önemli bir yazı, bir paylaşım... O nedenle sevgili 'dominik' e yazdıklarının önemini geriye atacak, Daha baştan karşı görüşü anlayamaz, duygudaşlıktan uzak bir yapıda olduklarını ima eden, Umutsuzluk pompalayan yaklaşımına yukarıdakileri yazdım... Düşüncem o ki, Siz gerçekleri dile getirin, ortaya dökün, anlamamazlıktan gelenler elbette çıkacaktır. Bu yaklaşım onların kaybıdır. Bu kayıp onların inandırıcılıklarını ve tutarlılıklarını yitirmelerine neden olur... Unutmayalım ki yazılanları sadece tartışma yapanlar değil, forumu hergün takip eden üye ya da misafir, yüzlerce kişi tarafından izlenmekte, okunmakta ve değerlendirilmektedir... *** Paylaşımının son bölümünde dile getirdiklerine ben de imzamı atıyorum izninle... Paylaşımlarının devamı dileklerimle...- 266 cevap
-
- GÜLER ZERE
- TÜRKİYE
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Bu başlıkta gerçekten önemli ve ciddi bir konu paylaşılırken senin neden böyle bir yaklaşım gösterdiğini... Ve seni anlamak, kavramak amacıyla bütün iletilerini tek tek okudum... Anladım ki sen çok şeker ve esprili bir kişiliğe sahip olmak için elinden geleni yapmaya çalışıyorsun... Ama sevgili "fıttırık" yaşam her zaman ve sürekli 'tiye' alınacak kadar yumuşak bir yapıda değil... Bazen ciddiye alınmayı da hak ediyor... Ve yaşamı senden farklı algılayıp ciddiye alanlara karşı saygılı olmayı da... sevgilerimle...
-
Vaaaayyyy Ahmet Türk..neymişsin sen be abi..
GeceKuşu şurada cevap verdi: Dayı başlık Politika Bilimi
Bizim endişemiz ülkenin yapılacak çok fazla işi, alınacak çok fazla yolu varken, dayatmalarla boğuşurken enerji ve tartışmalarla zaman kaybediyor olması. Hiç bir şeyi sadece AKP ile açıklamaya çalışmıyoruz... "AKP" sürecin önemsiz bir piyonu... -
"GÜLER ZERE ÖLÜRSE TÜRKİYE EKSİK KALIR"
GeceKuşu şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
Ben inatla beklentilerin devam edilmesinden yanayım... Bireysel olarak geniş çerçeveden bakmayı ve işimize gelsin ya da gelmesin, Gerçekçi ve tarafsız değerlendirmeleri yapabilme becerisini kazanabildiğimiz ölçüde, Toplumsal olarak el birliğiyle ve hep birlikte çağdaş, birbirini anlayan insanlar olarak olumlu bir noktaya ulaşmanın onurunu kazanacağımız için... Ancak belirtmek isterim ki; Önceki iletimde ifade edilenler arasında tek bir bakış açısını değil kendim dahil hepimizi kasteden bir ifade var... Tam olarak kastının anlaşılması için bir kez daha alıntılamak istiyorum hoşgörünüzle... Özetle; Birileri daha çok yapıyor ve istismar ediyor olsa da, "Forum yazarlarından" kastım sadece bir görüşü savunanlar değil... sevgilerimle- 266 cevap
-
- GÜLER ZERE
- TÜRKİYE
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
"GÜLER ZERE ÖLÜRSE TÜRKİYE EKSİK KALIR"
GeceKuşu şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
Taraf olduğumuz, şekillenmesi için destek olduğumuz, yaşamsal ihtiyaçlarımıza yanıt verdiğine inandığımız siyasi düşüncelerimizi karşılıklı olarak dillendirirken inandırıcı ve tutarlı olmak elbetteki kendimize yapılmasını istemediğimiz her şeyi bir diğerine yapıldığında onun da arkasında durabilmeyi becerebilmektir... O nedenle 'demirefe' nin parmak bastığı noktayı görmemezlikten gelip geçiştirmemeleri gerekiyor bu başlık altında yazan forum yazarlarının... Ve ben merakla bekliyorum kimlerin tutarlı davranışlar içerisinde yaklaşım göstereceğini...- 266 cevap
-
- 2
-
-
- GÜLER ZERE
- TÜRKİYE
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Ben bu yaşananların "Bayram" olarak adlandırılıp kutlanmasının, ne kadar etik ve kabul edilebilir bir toplumsal davranış olduğunun tekrar değerlendirilerek sorgulanması gerektiğine inanıyorum... Bu düşünceyle kendi içimde kendi sorgulamamı yaptığımdan beri hiç bir arkadaşımın bu bayramını kutlamıyorum... Ve bunun bir bayram olduğu fikrine de katılmıyorum... Sorgulamaya başlamadan önce toplu katliama uğrayan aşağıdaki resimdeki şu canlının içinde bulunduğu durumu gözlerinin içine bakarak anlamak gerekiyor sanırım... Karşı görüş ve gerekçeleriniz ne olursa olsun, kişisel amaç ve çıkarımların neden olduğu "Bayram" adı altında toplumsal olarak yapılan bu “toplu katliamın” sorgulamasını kendi içinizde yapmayı bir deneyin lütfen... Bir kez de "O kurban ettiklerinizin" kendi inanç, günah ve adakları adına sizi ya da sizin sevimli ve değeri hiç bir şeyle ölçülemeyecek olan yavrularınızı, kendi tanrılarına kurban ettiklerini ve bu durumun sizi nasıl etkileyeceğini bir kez olsun düşünün lütfen...
- 50 cevap
-
- 3
-
-
Başkalarının kendileri ve düşünceleri hakkında söylediği şeyleri, onların kast ettiği biçimde anlamak bir "Kültür" meselesidir de... Sizin bu yaklaşım ve ifadelerinizin ortaya serdiği sonuçlar bunun da çok ötesinde... Bırakın kastedileni kavramayı, anlamak gibi bir derdiniz de yok... Söylemin bütününü bir kenara atıp cımbızlama yaparak neden saptırma geyretleri içerisine giriyorsunuz... Birazdan neden bu yaklaşım içinde olduğunuzu anlayacağız... Ama... Öncelikle Öymenin ne dediğine bir bakalım... Onur Öymen TBMM kayıtlarına göre ne diyor: Peki ne anlatmak istiyor "Onur Öymen", Düşüncelerini ifade ederken kasteddiği ne? “Analar ağlayacak diye mücadele verilmeyecek mi” diyor Onur Öymen. Peki... Siz neden Çanakkale Savaşını, Kurtuluş Savaşını, Kıbrıs savaşını, ifade ettiği bölümleri es geçip, Görmemezlikten gelip tek “Dersim Meselesi” üzerinden konuşup cımbızlama yaparak tartışma yapmaya çalışıyorsunuz? Sözlerine katılırsınız ya da karşı çıkabilirsiniz... Elbette bu anlaşılır birşeydir... Anlaşılabilir bir şeydir de... Peki… Bu sözler neden tek “Dersim Meselesi” üzerinden konuşulup tartışılıyor? Niye Şeyh Said meselesinde daha düne kadar eylem yapan "Sivil Toplumcu" kesimlerden hiç ses çıkmıyor? Onlara "şimdi siz susun" mu dedi birileri? Yandaş yayın organları kamuoyunun dikkatini neden sadece Dersim ile ilgili sözlere çekmek istiyor? Burada bir gizli niyet yok mu? Oyun belli değil mi? “Kürt Açılımı”na karşı çıkan CHP’ ile Alevileri karşı karşıya getirip... Bu karşı çıkışı etkisiz hale getirme çabaları yok mu?... Yaratılmaya çalışılan bu suni gündemin başka nasıl bir açıklaması olabilir? Sabah Gazetesi, "Dersimli kimsesiz kızların hikayelerini" manşete taşıyıp, Dersim konusunu gündeme getirmeye çalışmıştı. O olmadı. Başaramadılar. Bu psikolojik savaşın maksadı ne olabilir? Okuyan, Araştıran, Soru soran, Kavramaya çalışan bir bireyin buna vereceği yanıt ne olabilir? Alevileri "CHP, Atatürk, TSK" karşıtı haline getirmek. Gizli niyet belli değil mi? Kürtler Şeyh Said İsyanına ağlatılacak... Aleviler Dersim Ayaklanmasına ağlatılacak... Ve sonuçta birileri çıkıp Atatürk’ü suçlayıp " Bu rejim değişmelidir " deyiverecekler. Yaşasın Ilımlı İslam Devleti! Öyle ya.., Okumayan, Araştırmayan, Soru sormayan, Kavramaya çalışmayan bir toplumu ancak duygularıyla etkileyebilirsiniz? Size bir anlam ifade eder mi bilemiyorum ama yine de dikkatinizi çekmek gerektiğini düşünüyorum... Feodalite var olduğu sürece Cumhuriyetin kazanımlarının yaşayamayacağını bilmiyor musunuz? Ağalara, şeyhlere yaslanarak Cumhuriyet değerlerini korumanız mümkün mü? Her kim olursanız olun "Kürt, Türk, Alevi, Sünni" olmanız şu gerçeği asla değiştiremez..! "Şeyh Said isyanı da Dersim ayaklanması da gerici bir harekettir." Kürt'ü Türk'ü, Alevi'yi, Sünni'yi kardeş yapacak olan duygular değil... "Ortak Akıldır." Cumhuriyetin değerlerini yok etmeye çalışan "Dogmatizmin" olduğu yerde barış olmaz. Özetle; TBMM kayıtlarında kayıtlı olduğu halde, söylemin bütününü bir kenara atıp cımbızlama yaparak, Kastedilenleri saptırma geyretleri içerisindesiniz aslında... Gerici ayaklanmaların savunuculuğunu yaparak, Ya... Cumhuriyetin kaznımlarını inkar ediyor ve " Bu rejim değişmelidir " diyorsunuz... Ya da bunu diyenlerin sizi kullandıklarının farkında bile değilsiniz...
- 79 cevap
-
- 2
-
-
Bırakın Demagoji Yapmayı... "Üstünüze alınmayın" yaklaşımlarıyla kaçak güreşip, içinizden değil dışınızdan konuşun... "Bunlarınki Ben yaptım oldu mantığıdır...." söylemleriyle "Monolog muhabbetler" yapmayın... "Bir şeyi eğip büktüğümüz yok" deyip aşağıdaki alıntıdakileri görmezlikten gelmeyin... Yazdıklarınızın bir anlamı olmasını istiyorsanız, "Kör gözüne parnağım" deyip, size ifede edilenleri saptırmayın... Yazdıklarınızdaki tutarlı taraflarınızın, bu davranışlarınızla hepsinin havada kalmasına neden oluyorsunuz... Çünkü demagoji yapıp anlamsız ve tutarsız duruma düşüyorsunuz...
- 79 cevap
-
- 3
-
-
Kendi çocuğuna istediğin ismi verememek.....
GeceKuşu şurada cevap verdi: ''biji tirkiye'' başlık Politika Bilimi
Öne sürdüğünüz gerekçenin tek başına geçerli olmadığının farkında bile değilsiniz "Biji" kardeş... Öne sürdüğünüz gerekçe geçerli ise eğer diğer ülkelerde de bize örneklediğiniz bu isimleri almanız söz konusu olamaz... Neden mi? çünkü örneklerde verilen isimlerde kullanılan bir çok harf o ülke alfabelerinde de yok... Örneğin büyük"İ", örneğin Küçük " ı ", " î ", " ğ ", " ç ", "ö ", " ş "," û "," ü ", " â "... Türküye Cumhuriyeti alfebesinde ise tek eksik kalan W ve Q... Eğer iki eksik harfe karşın ulusal alfabemize göre isim kullanamıyorsanız eğer diğerlerinde dahada zorlanacaksınız demektir... Ama perde arkasındaki tartışmanız aslında isim koyamamak değil, Gerçekte yaşadığın ülkede dahil bu isimlerin hepsini her yerde kullanabilirsin... Ama ulusal alfabelerde kullanılan harfleri kullanmak zorunda kalınacağı için yazılımında sorunlar ortaya çıkacaktır... AB, ABD, Rus, Yunan, Çin, Japon ülke vatandaşı olunduğunda ya da olarak doğduğunda... Bu isimleri kullanırken onların ulusal alfabelerinin değişmesi gerektiğini öne sürebilir misin? Elbetteki hayır, ya vatandaşlığını kabul ettiğin ülkenin yasal ve ulusal değerlerine uygun bir ismi tercih edeceksin ya da eksik yazılıp eksik telafuz etmesine katlanacaksın... Ve bunun böyle olduğunu sevgili "demirefe" örneklemiş yazısında... Perde arkasındaki niyetin ne olduğunu da vurgulamış Özetle ülkemizde dahil, hiç bir yerde bu isimleri kullanmakta bir engel yok Çevremizde örneklediğin isimlerle andığımız ve seslendiğimiz bir çok insanımız, tanıdığımız, dostumuz ve akrabamız dolu çevremizde... Öyle değil mi sevgili "Biji" Kardeşim, arkadaşım, can yoldaşım, yurttaşım... Ben seni bu sıfatlarla anmaktan hiç bir sıkıntı duymuyorum.. Ve anlamlarını yanında verdiğin o isimleri, kullanılan bazı arapça ve farsça isimlere göre daha anlamlı ve güzel buluyorum... Umuyor ve inanıyorum ki ayrışmak ve kazanılmış ortak değerlerimizi yadırgamak yerine, sende yurttaşların için aynı duyguları ve ortak değerlerimiz için aynı kaygıları hissediyorsundur... -
'SideSwipe' nin anlatmak istediklerini bir başka deyişle kendi penceremden ifade etmek istiyorum kısa ve öz... Sorunlarımız ortak ve her bir yurttaşı ilgilendiren ulusal sorunlardır. Sorunlarımızı o veya bu etnik kökenin sorunu olarak ele almamız çözümü değil çözümsüzlüğü getirecektir... *** Şimdi de 'BamTeli' nin önerdiği yoldan ilerleyerek sorunun kökenine inelim ve üzerinde yaşadığımız çoğrafyadan çıkıp, Ulusal ve sosyal sorunlarımıza tüm ulusları içine alan galobal gerçekleri de göz önünde tutarak irdelemeye çalışalım... *** Her ne kadar hakim sınıflar okullarda bizlere kendi istedikleri ve kurguladıkları tarihi dikte ettilerse de... Şimdiye kadar ki bütün toplumların tarihi etnik savaşlardan çok, sınıf savaşımlarının tarihidir. Tarih önceki çağlarında,hemen hemen her yerde toplumun ayrı ayrı katmanlara bölünerek düzenlenişini görüyoruz. Eski Roma'da patrisyenleri,şövalyeleri,plepleri,köleleri. Orta çağda feodal beyleri, vasalları, lonca ustalarını, kalfaları, çırakları ve serfleri görüyoruz. İçinde bulunduğumuz çağımızın, burjuvazinin hakim olduğu çağın farklı özelliği ise sınıf karşıtlıklarını basitleştirmiş olmasıdır. Artık toplumlar giderek daha çok iki büyük kampa doğru ayrışıp, birbirlerinin karşısına dikikilen iki sınıfa bölünmüş durumda. Burjuvazi ve Emekçiler... Yöneten ve yönetilenler... Sömüren ve sömürülenler... Birinci sırada yer alanlar, yani burjuvazi, yani yönetenler, yani sömürenler, modern sanayinin ve dünya pazarının kurulmasından bu yana Modern temsili devlette siyasal egemenliği yani yönetim erkini, gücünü tamamen ele geçirdi. Modern devletin yönetimi güncel global politikalarıyla, Artık tüm burjuvazinin ortak işlerini yöneten bir komite olarak işlevini sürdüren bir meknizmaya dönüştü. Burjuvazi, şimdiye dek saygı duyulan ve saygılı bir korkuyla bakılan bütün mesleklerin kutsallıklarını ve geleneklerini söküp attı. Tıbbın, Hukukun, dinsel kurumların,edebiyatın,bilimin bütün üretken kurum ve kişilerini kendi üçretli işçisi haline getirdi. Bedelsiz köşe dönmeciliği, "her koyun kendi bacağından aslırcılığı" daha çok karlılığa dayalı rekabetin Ve sömürünün olması gereken değer olduğunu toplumun beynine kazıyıp, İnsan ile insan arasında çıplak çıkardan, nakit ödemeden başka bir bağ bırakmadı. Karşılıklı parasal çıkara dayalı ilişkileri insani tüm değerlerin önüne geçirdi. Global insani değerleri "Global değişim" adı altında kişsel çıkarlar değerine dönüştürdü. Ve sayısız yok edilemez özgürlüklerin yerine, o tek acımasız özgürlüğü, ticaret özgürlüğünü koydu. Özetle, Siyasal ve dinsel yanılsamalarla gizlenmiş sömürünün yerine açık, utanmaz, ve vahşi sömürüyü koydu. Bizlere sunulan özgürlük ile kastedilen, burjuva üretim koşulları altında serbest ticaret, serbest alım ve satımdan başka bir şey değil. Burjuvazinin asgari üçretli köleleri olan bizlere ürettirdikleri ürenleri için sürekli genişleyen bir pazar ihtiyacı, Globalleşme adı altında burjuvaziyi yeryüzünün dörtbir yanına sürüklüyor. Her yerde barınmak, her yere yerleşmek, her yerde bağlantılar kurmak zorundalar. Ve bunu sağlamak ve etkinliklerini devam ettirebilmek için bütün ulusal sanayileri yıkıyorlar. Ulusların sanayileri, onların işbirlikcileri eliyle globalleşme, liberal ekonomi, özelleştirme adı altında gobal burjuvazinin egemenliğine teslim ediliyor. Ulusal sanayiler, yerlerini tüm uluslar için ölüm kalım sorunu durumuna gelen sahipleri global burjuvazi olan sanayileşmeye dönüşüyor. Ulusal sanayilerin yerini sömürülen diğer ulusların ham maddelerini işleyen, Ürünleri yalnızca ülke içinde değil yeryüzünün her kesiminde tüketilen "uluslar ötesi" global burjuvazinin sahiplendiği sanayilere dönüşüyor. O ülkenin üretimiyle karşılanan gereksinimlerin yerini, Global burjuvazinin eline geçen diğer uzak ülkelerin ürünlerine bağımlılık gerektiren yeni gereksinimler alıyor. Burjuvazi, bütün ulusları yok etme tehdidiyle burjuva üretim biçimini benimsemeye zorluyor. Onların uygarlık dedikleri şeyi, tüketim ekonomisiyle kuşatılmış bireyleri burjuvazinin çıkarlarını benimsemeye zorluyor. Kısacası, Üretim araçlarının ve mülkiyetinin uluslar arası azınlık bir sınıfın elinde toplanmasını sağlayarak, Uluslararası burjuvazinin sermayesine bağımlı, onların üretim ilişkilerini benimsemeye zorlanan uluslar yaratarak, Karşı çıkan ulusların egemenlik haklarına askeri güçleriyle el koyarak, Burjuvazinin gobal çıkarlarına hizmet etmesini istedikleri bir dünya yaratmaya çalışıyorlar. Yani özetle sevgili 'BamTeli', senin ABD olarak dillendirdiğin sorunu yaratanlar aslında "Uluslar arası Global Sermaye", Her ulusun kendi sosyalojik yapısına uygun sorunları devşirerek, Kendi işbirlikcisi "Ulusal Burjivazilerin" iktidar olmasını destekliyerek, "Finans kaleleri olan Bankaları" eliyle ulusal ekonomileri borçlandırarak, Olmadı "silahlı gücü Nato'ya üye ülkelerin orduları" eliyle zor kullanarak global iktidarını ve sömürüsünü devem ettirmek için gereğini yapıyor... 'SideSwipe' nin anlatmak istediği gibi, "Sorunlarımız ortak ve her bir yurttaşı ilgilendiren ulusal sorunlar" Sorunlarımızı galobal gerçekleri de göz önünde tutarak irdelemeden, Şu veya bu etnik kökenin sorunu olarak ele almamız ulusal çıkarlarımıza değil, "Uluslar arası Global Sermaye" hizmet edecektir...
- 15 cevap
-
- 2
-
-
BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
GeceKuşu şurada cevap verdi: birvarmışhiçyokmuş başlık Dini Konular - Din - Dinler
Yani bir ömürsün Demirefe...- 703 cevap
-
- 1
-
-
- Her soruya cevap verilir
- İslam
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Şu albümden: tna
© *tna
-
Sarı sıcak bir akşam üzeri, bekliyorum bu terk ediş için.. Yeni düşler satın almak için, en uygun zaman bu olsa gerek... Akşamlar sarı ve sıcak olduğunda Hep bir hüzün sarıyor içimi ... Bir terk ediliş ki bu öylesine sonsuz Ve ben hala hala aynı yerde bekliyorum seni... En uygun zamandır diye mi bilinmez? Satın almak için yeni düşlerimi, O zalim satıcımı bekliyorum... Bir yanım hüzün, Bir yanım sevinç, İnatla, Sabırla, Hep gelmeni bekliyorum... *tna « : Mart 18, 2009, 14:10:47 »
-
BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
GeceKuşu şurada cevap verdi: birvarmışhiçyokmuş başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sevgili Dayı; "Soru bu" da... Bu soruya yanıt bulmak adama kafayı yedirir... Zor da laf mı yani... Yanıtını bulmak için önce "idrak eğitimi" gerekmez mi?... "Ölmeden evvel ÖLMEK sırrına" erişmek gerekli değil mi?... Çok uzun iş "Fena mertebelerini idrak" için bir ömür yeter mi sence?... Yanıtını acele isteyip haksızlık etmiyor musun arkadaşımıza?...- 703 cevap
-
- 1
-
-
- Her soruya cevap verilir
- İslam
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
SONSUZA DEK ... Sorsaydım eğer, Benimle gelir miydin? Koşar mıydın benimle, Hiç ardına bakmadan? Ağladığımı görseydin, Ağlar mıydın sende? Titrer miydin? Eğer dudaklarına dokunabilseydim... Yemin eder miydin? Ya da yalan mı söylerdin? Koşup saklanır mıydın ya da? Âşık olduğun için... Aklımı mı kaybettim? Umurumda bile değil, Gözbebeklerindeyim ya senin.. Al beni kollarına, Nefesimi de al istersen. Umurumda bile değil, Sarılmanı istiyorum sadece... Sarılmak istiyorum, Sonsuza dek... *tna « : Nisan 08, 2009, 00:55:08 »
-
Güneşin batışında bırak yorgun düşlerini...
GeceKuşu şurada yorum gönderdi GeceKuşu'nın blog başlığı içinde GeceKuşu
Sevgili Gülbudak; Yaşamda karşılaştığımız gerçekler karşısında hissettiklerimiz üç aşağı beş yukarı aynı aslında her birimiz için... Farklılıklarımızı yaratan ise, yaşadıklarımız ve gelişmeler karşısında verdiğimiz tepkiler... Birer erkek olarak aşklarımız ve sevgilerimiz adına yaşadığımız çoşkuyu, hüznü ve yılgınlıklarımızı... Onları aşmaya çabalarken içimizde yaşattığımız açmazlarımızı dile getirmişsin... Erkek yada dişi ayrımı yapmanın doğru olmadını biliyorum... Ama sanıldığının aksine kadınların duygusal ve hassas, erkeklerin ise görsel ve duyarsız olduğu görüşlerine katılmıyorum.. Kadın ya da erkek beğenisini, sevgisini, vazgeçemezliğini ve devamında Aşkını benliğinde nasıl taşıdığıyla ilişkili olduğunu düşünüyorum... Sahiplenme duygusunun elde etme duygusuyla yer değiştirdiği zaman yaşanıyor gerçekte hayal kırıklıkları ve anlaşılmazlıklar... Şu an için foruma asmak için erken olduğunu düşündüğüm, sıralamasını kafamda tamam budur diyebildiğim anda, " BİR ANLAMI OLMALI SEVDALARIN" başlığına asacağım diğer şiirlerimi fırsat bulur okuyabilirsen ne demek istediğimin daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum... Sevgiyle kal "Doğan" kardeşim... *tna