Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. SEN SADECE HAYAL ET... Hayal et… Cennetin olmadığını, Cehennem de yok altımızda Üstümüzde ise sadece gökyüzü Tertemiz, O tanıdık bildik Masmavi gökyüzü olduğunu Hayal et… Denersen kolaydır aslında Sadece hayal et… Hayal et… Tüm insanların Birbirlerinin huzuru, Mutluluğu için, Bugün için yaşadığını Hayal et… Denersen kolaydır aslında Sadece hayal et… Hayal et… Ülkelerin olmadığını O kadar zor değil bu Uğruna öldürecek ya da Ölecek bir şey yok Tüm insanların Barış içinde yaşadığını Hayal et… Denersen kolaydır aslında Sadece hayal et… Hayal et… Malın mülkün olmadığını Ne açlık var ne aç gözlülük İnsanların hepsi kardeş Tüm insanların Tüm dünyayı paylaştığını Hayal et… Hayalci diyebilirsin bana Oysa, Yalnız ben değilim ki hayal eden Umarım bir gün sen de Dalarsın bu hayallere Ve bir bütün olur dünya Denersen kolaydır aslında Sadece hayal et… Kendin için istediğin Her arzuyu, her isteği Her insan için istemeyi Her canlının yaşamı için İyi bir şeyler hayal etmeyi Bir insan olarak yapabilir misin? Denersen kolaydır aslında Sadece hayal et… Tüm hayaller bir gün Gerçek olmuştur sakın unutma..! Sen sadece hayal et… *tna « : Nisan 09, 2009, 23:38:32 »
  2. Sen sağol sevgili 'birce' ... Her "Siyah-Beyaz" düşüş sonrası ... Yaşama Sarı-Sıcak gülümseyişlerle sarılmak dileğiyle...
  3. Sadece yeni bir düş bu, Rengarenk bir gök kuşağı ile Yıkılmış hayallere ışık saçan... Sadece, Yeni bir düş bu... Duru ve serin akan pınarları ile Duygusal açlıkları sulayan.. Sadece yeni bir düş bu, Her göz kapanıp da düşlendiğinde Düşleyeni bambaşka yeni dünyalara salan... Sadece, Yeni bir düş bu... Sarı_Sıcak bir tebessümle Siyah_Beyaz renklerden Renkler dünyasına yelken açan... Sadece yeni bir düş bu, Güneşin paydos etmesinin ardından Tekrar siyah_beyaz renklere mahkum olan... Sadece, Yeni bir düş bu... Her kurulan yeni bir düş sonrası Baş ağırılarına açarak gözlerini, Düşünden... Düştüğünü... Kavrayan... sarı-sıcak tebessümlere *tna « : Mart 18, 2009, 21:33:15 » Her düş sonrası düşülen Siyah-Beyazlara.. "MaRaL"
  4. Akşamlar sarı ve sıcak olduğunda Hep bir hüzün sarıyor içimi ... Bir terkediliş ki bu öylesine sonsuz Ve ben hala hala aynı yerde bekliyorum seni... En uygun zamandır diye mi bilinmez? Satın almak için yeni düşlerimi O zalim satıcımı bekliyorum... Bir yanım hüzün, Bir yanım sevinç, İnatla, Sabırla, Hep gelmeni bekliyorum... *tna « : Mart 18, 2009, 14:10:47 »
  5. Güneşin batışında bırak yorgun düşlerini... Bir akşam üzeri Güneşin batışında bırak Seni hırpalayan Yorgun düşlerini... Yine de kokla doyasıya İçine çek buram buram Sevgiyi, Sevgini, Sevdiklerini... Buz tutmuş yüreklerden Süzülmesin artık Hüzünlere değil, Sevinçlere, Sevgilere aksın gözyaşlarımız... Yaralı bir kuş gibi Çırpınıp duran sıcacık göğsüme Sokul da usulca Dindir artık Öfke dolu hasretini... Gel dolaş koynumda, Çiçek kokulu ürkek bedeninle... Kırık bırakma hayallerimizi Boynu bükük masum gecelerde... Bir akşam üzeri Güneşin batışında bırak Seni hırpalayan Yorgun düşlerini... *tna « : Mart 18, 2009, 01:17:11 »
  6. Tanrı inancı, Atalardan Çocuklara Görenekle Geçerek Yerleşmiş Batıl Bir İnanıştır... Tanrılar insanı değil, yüzyıllarca geçmişten bu yana insan oğlu düşünceşlerinde Tanrılarını yaratmıştır... Aile mülkü, vergileriyle birlikte " Miras olarak atalardan evlatlara" geçtiği gibi, din ve tanrı inancı da atalardan evlatlara geçer... Eğer kendilerine bir Tanrı verilmiş olmasaydı, dünyada pek az kimsenin bir Allah'ı olurdu. Herkes anne ve babasından, öğretmeninden; bunların da kendi anne, baba ve öğretmenlerinden almış oldukları Allah'ı alır. Ancak herkes bu Tanrıyı kendi yaratılışına göre düzenler, değiştirir ve kendine göre renklendirir...
  7. Temel üniversite sınavına girmiş. Her soru için yazı-tura atarak cevapları vermiş. İki saat sonra ögrencilerin çogu sınav kağıdını verip salonu terk etmiş, temel hala yazı tura atıyor. Gözetmen gelmiş başına dikilmiş: - Temel hepsini yazı tura atıyorsun, hala bitiremedin mi? Temel: - Hocam bir saat önce bitirdum. şimdi de cevaplarımı kontrol edeyrum!
  8. Adamın biri sinemaya gider. Tam sinemada film baslarken önüne saçını kazıtmış biri oturur Ve sinemanın ışıkları bu saçını kazıtmış adamın kafasına vurur... Arkasındaki adam bir turlu filmi izleyemez. Adam içinden "sunun ensesine bi tane yapıştırayım" der sonra " Oğlum adam iriyarı...Ellese bile beni parçalar" diyip vazgeçerken yanına Temel oturur.. Adam Temel'e dönüp "Şu kafasını kazıtmış adamın ensesine bir tane vur sana 5 milyon vericem" der. Temel de dayanamaz adamın ensesine bi tane yapıştırır. ve devam eder "Ula Hasan sen purada miydun". Adam dönüp "Ne Hasanı kardeşim" der. Temel de "Pardon kardeşum karuşturdum" der ve adam önüne dönünce 5 milyonunu alır. Adam dayanamaz ve Temel'e donup "Kardeş bi tane daha yapıştır sana 10milyon verecem" der. Temel bi tane daha adamın ensesine vurur ve ilave eder "Ula Hasan sensun da yeme penu" Adam donup "Hasan değilim kardeşim be " diyip ön koltuklardan birine oturur. Temel'in yanındaki adam artik filmi bırakıp bu kafasını kazıtan adamı aramaya baslar ve bulur. Hemen Temel'e dönüp, "Bak kardeşim iste oraya oturmuş. Git ensesine bi tane daha vur sana cebimdeki tüm parayı verecem" der. Temel hemen kafasını kazıtmış adamın arkasına geçip ensesine bi tane yapıştırıp seslenir: "Ula Hasan purda miydun, ben da yarim saattur arkadaki adamu sen sanup ensesune vurayrum"
  9. Temel Dursuna arabasinin öyküsünü anlatiyordu : "Bir gün otostop yapiyordum ki önümde, bu arabayla, mini etekli güzel bir bayan durdu ve beni arabasina aldi. Bir süre gittikten sonra kadin arabayi kuytu bir köseye çekti. Mini etegini iyice yukari çekip, dudaklarini islatti ve..." _“Benden ne istersen alabilirsin” dedi, _" Ben de arabasini aldim." Dursun : "iyi etmissin Temel, zaten mini etek sana hiç yakismazdi."
  10. Bir kasabaya sirk gelmiş. ... Sirkin geldiği gün aslan terbiyecisi istifa etmiş gitmiş. Patron panik halinde "hemen yerel gazeteye ilan verin acele bir aslan terbiyecisi bulalım" demiş. İlan vermişler, iki kisi gelmiş. Biri uzun boylu, sarışın bir fıstık, diğeri bildiğimiz bizim Temel, kel kafalı, kısa boylu ve şişman olanı... Patron, "ikiniz de aslan terbiyecisi misiniz?" diye sormuş, "evet" demişler. Kıza, "önce sen gir bakalım kafese" demiş. Kız girmiş, arkasından kafesi kilitlemişler. Baba aslan kıza bakmış, ağır ağır yaklaşmaya başlamış, kız birden üzerindeki giysisini çıkarmış, çırılçıplak. Baba aslan önce afallamış, sonra kıza yaklaşmış ve ayak ucundan başlayarak kızı koklamaya başlamış ve yalamış. Sonra, gevşemiş ve sakin, mutlu bir şekilde kızın ayaklarının dibine uzanmış yatmış. Patron dönmüş Temel'e, "Sen de aynı şekilde yapabilir misin?" demiş. Temel, "Elbette yaparım ama önce aslanı kenara çekin"..!.
  11. Kadının Günlüğüne yazdıkları: Bugün üç yıl bitti. Onun karşısına gelinlikle çıktığım günkü kadar mutluyum. Tanrım, onu ne kadar seviyorum. Mükemmel bir erkek, cazibeli, yakışıklı, anlayışlı, sevecen, her şey var. Bugün Cumartesi, bıraktım arkadaşlarıyla eğlensin. En sevdiği yemek olan pastırmalı kuru fasulye ile pilav yapıyorum. Pişti, demleniyor. Banyo yaptım, en sevdiği kıyafeti giydim. Yemekten sonra, şöminenin karşısına bir şişe kırmızı şarapla uzanacağız... Eve geldi sonunda. Beni öpüşü biraz soğuktu, aklı başka yerde sanki. Arkadaşlarıyla ne yaptığını sordum, ağzında bir şeyler Geveledi. Yemekte biraz keyfi yerine gelir gibi oldu, ama hala dalgın, hala uzak, hala kabuğuna çekilmiş. Tüm cilvelerime rağmen, bana yanaşmadı. Aman Tanrım, yoksa? ... Herhalde ÖTEKİNİ düşünüyor. Benden genç mi acaba? İşyerindeki sarışın pazarlama temsilcisi olmasın? Şöminenin karşısında şarabımızı yudumlarken, artık dayanamadım 'neyin var?' diye sordum. Gülümsedi, zoraki bir gülümseme, acı dolu, uzaklık dolu.. 'Yok bir şeyim' diye geçiştirdi. O gürül gürül yanan aşkın bu kadar çabuk biteceğine inanamıyorum, Daha dün bana ebediyete kadar benimle olmak istediğini söylüyordu. Bugün aramızda iletişim kopukluğu başladı bile. Belki de kilo alıyorum. Çok mu vır vır yapıyorum? Elini tuttum. Elimi okşadı, ama eller hissiz, parmak uçları soğuk... Stepe başlasam? Çocuk istesem? Yalan, yalan, yalan. Kendimi kandırmaktan başka bir şey değil bunlar. Bitti...Bittti...Bitti. Tanrım, ölmek istiyorum. Kendimi son kez onun kollarına attım. Ağlaya ağlaya uykuya dalmışım. Kocanın Günlüğüne yazdıkları: Öff be, GALATASARAY yine yenildi. Ama kuru fasulye güzeldi.
  12. *** Neden 'TEHLİKELİ CEHALET' toplumların başına bela olur? Çünkü, toplumların bir bölümü bu durumdan büyük çıkarlar sağlar. Geri kalan bir bölümü de küçük çıkarlarla yetinir. Bir bölümü, ilerde kendisinin de çıkar sağlayacağını umar, bir bölümü durumu görür, toplumu uyarmaya çalışır, ama gücü yetmez. İşte böyle durumlarda da felaket kapınızı çalmıştır ve gelmektedir. *** Bu durumun en yaygın araçları kitle iletişim araçlarıdır. Televizyon en yaygın biçimde bu doğrultuda çalışmaktadır. En izlenen saatler 'toplumu gerçek bilgilerden uzak tutmak' amacıyla kullanılmaktadır. Ivır zıvır eğlencelikler, boş zevzeklikler, pırıltılı eğlencelikler hep bu amaçla hazırlanmaktadır. Düşünmeye alışmamış beyinler de böylece oyalanıp gitmektedir. Düşünen beyinlerin de bu durumu önlemeye gücü yetmemektedir. . 'TEHLİKELİ CEHALET', farkına varmadan bu tuzağın içine düşüp eğlenmektir. Bunu bilip de bilmezden gelen, görüp de çıkar sağlayanlar, sonra da 'işte özgürlük budur' diyenlerse toplumun asıl belalarıdır. Bilmemiz gereken budur ! Görmemiz gereken budur ! Anlamamız gereken budur ! Mücadelemiz de bu olmalıdır !... *** PROF. DR. ERDAL ATABEK
  13. Atatürk'ün büyük hedeflerinden birisi 'bilince yönelik çağdaş eğitim' idi. "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözü o'nundur.. Bugünün siyasal iktidarı için geçerli eğitim hedefi bütünüyle değişmiştir. Siyasal iktidarın eğitim hedefi, 'inanca yönelik sermayenin hizmetine uyarlı insan gücü yetiştirmek'tir. Din temelli toplumun eğitim amaçları her yolla devreye sokulmaktadır. Bunu görmemek, görüp de kabul etmemek, kabul edip de bu durumu 'demokrasi sanmak' 'TEHLİKELİ CEHALET'tir. Demokrasi, bütünüyle bir kurallar ve kurumlar politikasıdır. Demokrasinin temeli laikliktir. Laikliğin temeli dindar-dinsiz ayrımı yapmamaktır. Laiklik olmazsa yurttaş eşitliği olmaz. Yurttaş eşitliği olmazsa demokrasi olmaz. Bunu bilip de bilmezden gelmek, bunu bilip de görmezden gelmek, 'TEHLİKELİ CEHALET'tir.
  14. Durumunuzu bilirseniz belki kendinize yardım edebilirsiniz. Ama başkasının kolunda yürürken kendinizi bağımsız sanarsanız, işte bu “TEHLİKELİ CEHALET” tir. Bugün Türkiye'yi bağımsız sanmak, bu nedenle 'tehlikeli cehalet'tir. Gönlü Arap ülkelerinde, beyni Amerika'ya ipotekli, cebi uluslararası sermayeye çengelli bir siyasal iktidarla Türkiye bağımsız olamaz. Atatürk Türkiye'si ile bugünkü ülkemiz arasındaki farkı görmemek, görüp de kabul etmemek, kabul edip de Atatürk'ü eleştirmek 'TEHLİKELİ CEHALET'tir.
  15. GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Tehlikeli cehalet: Ayın dünyadan uzaklığını bilmemek 'tehlikesiz cehalet'tir. Bunu bilmezseniz 'tehlikesi yoktur'. Ama önünüzdeki çukuru göremezseniz, bu 'TEHLİKELİ CEHALET' olur. Çukura düşer ve kurtarılmayı bekleyerek debelenirsiniz. Belki birisi sesinizi duyar ve sizi kurtarır. Ama artık siz kendinizi 'onun sizi kurtardığı duygusundan kurtaramazsınız. Eğer o çukurdan kendi gücünüzle çıkabilirseniz özgüveniniz artar. Bağımlılıkla bağımsızlık arasındaki fark kısaca budur.
  16. DOMUZ Gribi’nden korunmak için basit fakat etkili önlemler. Aşağıda okuyacağınız önlemler Dr.Vinay Goyal tarafından herkesin yararlanabilmesi için yayınlanmıştır. Dr.Vinay Goyal: Yoğun bakım ve Tiroit uzmanıdır. MBBS, DRM DNB. 20 yıldan fazla klinik tecrübesi vardır. Hinduja Hastanesi, Bombay hastanesi, Saife Hastanesi, Tata Memorial hastanesi gibi önemli kurumlarda görev yapmıştır. Şu anda Malad’da, Riddhiviayak Cardiac and Critical center’da Nükleer ilaç departmanı ve tiroit klinikleri şefi olarak görev yapmaktadır. *Mikrobun vücuda giriş noktaları yalnızca burun delikleri, ağız ve boğaz yoluyla olmaktadır. Çok bulaşıcı bir yapıya sahip olmasından dolayı her türlü önleme karşı H1N1 virüsüyle temas etmekten kaçınmak veya korunmak imkânsızdır. H1N1 virüsüyle temas etmek virüsün vücutta çoğalması kadar önemli değildir. *Sağlığınız yerinde ve H1N1 hastalık belirtileri göstermiyorken virüsün vücutta üremesini, belirtilerin daha da şiddetlenmesini ve ikincil enfeksiyonların gelişmesini önlemek için dikkatimizi N95 veya tamiflu gibi ilaçları stoklamaya vermek yerine çoğu bildirgelerde bahsedilmeyen bazı çok basit önlemleri uygulayabiliriz. 1. Ellerin sıklıkla yıkanması ( Bütün bildirgelerde bahsedilmiştir) 2. “Hands-off-the-face” “Ellerinizle yüzünüze dokunmayın” yaklaşımı. Yemek, banyo ve yara bakımı gibi zorunluluklar dışında yüzünüzün herhangi bir yerine dokunmaktan kaçınınız. 3. Ilık tuzlu suyla günde iki kere gargara yapınız( tuza güvenmiyorsanız listerin kullanınız). H1N1 ‘in boğaz ve burun boşluklarında çoğalıp enfeksiyona sebep olarak karakteristik belirtileri göstermesi için 2 -3 güne ihtiyacı vardır. Sağlıklı bir kişinin ılık, tuzlu suyla gargara yapmasının etkisi hastalığa yakalanmış olan bir kişinin tamiflu kullanması ile aynıdır. Bu basit ucuz fakat güçlü önleyici yöntemi küçümsemeyiniz. 4. Burnunuzun içini en az günde bir kere ılık tuzlu suyla temizleyiniz. *Günde bir kere burnunuzu sümkürün ve sonra ılık tuzlu suya batırılmış pamuk tamponlarla silerek temizleyiniz. Bu yolla burnunuzda bulunak virüs sayısını etkili bir şekilde azaltmış olursunuz. 5. Narenciye suları gibi C vitamin bakımından zengin olan yiyecekler kullanarak doğal bağışıklığınızı güçlendiriniz. Eğer ilave olarak C vitamin kullanmak zorunda iseniz emilimi artırmak için mutlaka Çinko ile birlikte alınız. 6. Bitkisel çaylar, çay, kahve gibi sıcak veya ılık içeceklerden içebildiğiniz kadar çok içiniz. * Sıcak içecekler içmek gargara yapmakla aynı etkiye sahiptir fakat ters yöne doğru. Sıcak içecekler virüsleri yaşamaları mümkün olmayan ortama sahip olan mideye doğru yıkayarak götürürler. H1 N1 virüsü mide’de çoğalamaz, herhangi bir zarar veremez ve hayatiyetını devam ettiremez. Herkesin faydalanabilmesi için bu bilgiyi lütfen e-mail listenizde bulunan herkese iletiniz. Sağlıklı günler dileğiyle. Dr.Vinay Goyal
  17. " Ancak az şey bildiğimiz zaman bilgimizden emin olabiliriz. Kuşku, bilgi arttıkça artar."
  18. İslam toplumunun tamamını ifade eden bir kavramdır “Ümmet” Esasen Araplar için “Ümmet” kelime olarak bir anneden doğan çocuklara verilen isimdir. Daha sonra İslam inancıyla birlikte Kuran’da bir çok yerde ifade edildiği üzere “İslam inancına sahip herkesi içine alan” uysal ve sadık kulların oluşturduğu bir topluluk anlamına kavuşmuştur. Ümmet, dini anlamına ek olarak aynı zamanda siyasi bir kavramdır. Cumhuriyet'e geçişle birlikte “ümmet” kimliği geride bırakılıp, “ulus-devlet” kavramının ayrılmaz bir parçası olan millet kimliğine geçilmiştir. (Buna paralel olarak da, kulluktan vatandaşlığa geçiş yapılmıştır.) Ümmette (siyasi anlamına göre) Allaha adına toplumu yönetenlere kulluk, millet de ise İnsan Haklarına ve Anayasal Haklara dayanan vatandaşlık geçerlidir. Mustafa Kemal Atatürk., "Ümmet" in kelime anlamının ötesinde Arap milliyetçiliğine hizmet eden siyasi bir kavram olduğunu şu sözlerle özetlemiştir... "Türkler, Arapların dinini kabul etmeden önce de büyük bir milletti… Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne de aynı dinden olan Acemlerin, ne de Mısırlıların, vesairenin birleşip bir millet olmalarını sağlayamadı... Bilakis Türk Milleti'nin milli bağlarını gevşetti… Milli duygularını, milli heyecanını uyuşturdu… Bu da çok doğaldı… Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin amacı, toplumları bütün milliyetlerin üstünde bir Arap milliyetçiliği siyasetine sürüklemekti… Bu Arap fikri "Ümmet" kelimesiyle ifade edildi…"
  19. Kenan Evren kaçınmamış, bezi getirmiştir... Darbenin olgunlaşması için uygun koşulların kendileri tarafından beklendiğine dair kendi açıklamasınıda göz ardı etmemek gerekir... Ayrıca ülkenin uçurumun kenarına gelmesi aşamasında nasıl bir katkıda bulunduklarını durup bir düşünmek gerekir... Ve bence oldukça rahattır, gereğinden fazlasıyla kollanmış, korunmuş hatta şımartılmış ve rahat bırakılmıştır... Halkın arasında ezildiğinin, sömürüldüğünün, aldatıldığının farkında olanların dışında kimse adını kötü eklemelerle anmaz onu zaten... Ve onların da yargılanması gerektiği konusunda bir yaptırım gücleri yoktur zaten, isteseler de rahatsız edemezler... Bütün bunları bir yana bırakırsak eğer.. Popilist politikalarla görüş alanı daralmış, global tüketim ekonomisinin beyinlerini uyuşturduğu, gözlerini bağladığı yaşamda tek yapılması gerekenin, 12 saat çalışıp akşam yatağa yarı huzurla yatmak olduğunu sananların artık gözlerini açıp o temizlik bezinin hangi ülkelerde üretilip "Evren" gibilerinin eline tutuşturulduğunu kavramaları lazım artık... Haa... Tuzu kuru olanlar şunu düşünebilirler, tamam o bez "Evrenin" eline tutuşturuldu ama o bunun farkın değildi ve iyi niyetliydi gibi haklı noktalar arama çabası içinde olabilirler... Ama gerçek şu ki, yaşananlara hangi kılıf geçirilmeye çalışılsa da sonuçta bir arpa boyu yol alınmadığı görülüyor... Bez problemli olmalı ki, sorunları çözmek bir yana üzerini örtmek amaçlı kullanıldığı için bu gün hala işsizlerin ve geçim standartının altında kalanların sayısı her geçen gün artarak o günlerden bu günlere gelindi... Geleçek korkusu altında yaşamayanların sayısı bir avuç zümre ve onlar paranın ve onun getirdiği yönetimi elde tutmanın gücünü bildikleri için geçmişte zor kullanmak gerektiğinde "Evren" gibileri, bugün "AKP" yi kullanarak yönetim erkini ellerinde olsun istiyorlar... Yöntemleri ne mi dersiniz? Zamana, koşula ve ortama göre değişiklik göstersede kullandıkları argümanlar hala aynı... "Vatan, millet, bayrak... Din, ümmet, ahiret..." Nüfusun çoğunluğunu oluşturanların ellerinde kalansa bir lokma ekmek için asgari üçretle çalışma zorunluluğu... İnsan gibi yaşamanın koşulları, kişisel hak ve özgürlükler kavramı ise çok gerilerde kalmış, çoğunluk bunu hatırlamıyor ve ne anlama geldiğini bile bilemiyorlar artık... Örnek mi dersiniz? Örnek İMF' yi protesto edenlere TV'de zavallı bir annenin "neyi protesto ediyorsunuz siz. Gidin evde dersinizi çalışın, bir gün halkın elinde kalınca anlayacaksınız!" ifadeleri... Çok geçmedi üzerinden Parayı elinde tutanların, global anlamda sömürülenlerin boğazını, onların canını almadan, çaktırmadan nasıl sıkarız toplantısı geçen hafta İstanbul'da yapıldığını hatırlayanlar vardır aramızda... Bu arada hatırlatmak lazım, Onların Global politikalarına etkili olacak düzeyde karşı çıkanlar olursa, onların ömüğünü sıkmak için kimin eline nasıl bir temizlik bezi veririz toplantıları genelde kapalı kapılar ardında yapılmaktadır... Gerçek olan şu ki, esas "Evren" gibiler bu kitlenin aymazlıktan kurtulup bölünmüşlüklerinin farkına vardıkları ve akılıcı bir yolda birleştikleri zaman rahatsız olmaktan korkmaları gerekir... O nedenle rahat bırakılmasını istemek gereksiz bir muhabettir... Yani bu başlıkta yazılanlar, toplum içinde dillendirilenler.. O bezin sahiplerine ve eline tutuşturulanlara sinek vızıltısı gibi gelir... *tna
  20. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Eğer Kafanızın içinde bütünden soyutlanmış olarak sadece parçalarına odaklanırsanız, o parçacıkların oluşumunu kavrayamazsınız. Sonra da onun oluşumunu soyut bir kavramla açıklama yolunu kolaycı olarak tercih eder ve kendi adınıza hidayete ulaşma yolunda uygun adımlarla ilerlemeye devam edersiniz.. *** Evrenden İnsana Evrim Bilimin bulgularına göre Evren, Big Bang (Büyük Patlama) denen olayla 14-15 milyar yıl önce başlamıştır. İçinde bulunduğumuz Samanyolu Galaksisinin yaşı ise 9–10 milyar yıldır. Madde bu patlama sırasındaki enerji yoğunlaşması sonucu meydana gelmiştir. Önce Hidrojen ve Hidrojen atomlarının birleşmesi ile de Helyum oluşmuştur; bu reaksiyonun gelişmesinde bile çok büyük enerji açığa çıkar. Bu büyük enerji yıldızların yakıtı olmuş, zamanla bu Evrensel Nükleer fırın içinde diğer elementler meydana gelmiştir. Su anda bilinen 112 elementin 96'si doğada bulunur; 81'i stabildir, geri kalanlar ise radyoaktiftirler, yani radyoaktif bozunuma uğrayarak başka bir elemente dönüşürler. Dünya gezegeni 4.4-4.5 milyar yıl önce, meteoritler ise 4.6 milyar yıl önce meydana gelmişlerdir. Bugün bilimsel araştırmaların geldiği nokta, dünyanın ilk koşullarında inorganik maddelerin birleşerek, enerjinin olduğu ortamda, bazı organik maddeleri oluşturabileceğidir. Bu konuda kesin bir fikir birliği vardır. Canlı maddenin yapı tasları olan organik madde oluştuktan sonra, yasamın okyanuslarda, gollerde başladığına ait pek çok kanıt bulunmuştur; fakat bu başlangıcın kendi kendine mi, yoksa uzaydan gelen meteoritlerin taşıdığı bakteriler veya protohucreler sayesinde mi geliştiği konusu belirsizdir. Belki her iki koşul da dünyada 3,5 milyar yıl önce bakteri benzeri tek hücrelilerin gelişmesine olanak tanımıştır. Dünya’daki kati kabuk 4 milyar yıl önce meydana gelmiştir; organik maddelerin bulunduğu bir ortamda oto-katalitik RNA moleküllerinin gelişebileceği ve kendi kendine oluşabileceği gösterilmiştir; ayrıca primordial RNA’nın uzaydan dünyaya gelme olasılığı da vardır. Daha sonra protohucreler oluşmuştur. Dünya’da tek hücreli canlı yasamın gelişebilmesi yaklaşık 2–2,5 milyar yıl almıştır. Tek hücreli canlı yapının gelişebilmesinin ardından çok hücreli organizmalar yaklaşık 500 milyon yıl önce meydana gelmişlerdir. Dünyada yaklaşık 500 milyon yıl önce oluşan trilobitler, böcekler, çenesiz balıklardan sonra çeneli balıklar, amfibi yanlar ve onun ardından da sürüngenler meydana gelmiştir. Bitkiler âleminde de önce archae ile başlayan yasam, alglerle devam etmiş; sonra çiçeksiz bitkiler onlardan sonra da çiçekli bitkilerin gelişmesiyle sürmüştür. Yaklaşık 65 milyon yıl önce dev sürüngenler olan dinozorların yok olmasından sonra memeliler dünya’da artmışlar ve dünyanın eko-sistemine uyum sağlamışlardır. Memelilerdeki gelişim zinciri içinde pek çok hayvanin vücut fizyolojileri, anatomileri, hormonları, hücre biyokimyaları, norotransmitterleri, hücreler arası iletişimleri (vb) birbirine çok benzemektedir. Son DNA analizleri ise hayvanlar arasındaki akrabalık hakkında çok net veriler ortaya koymaktadır. Moleküler biyoloji çok kesin olarak Evrim Kuramının geçerliliğini, türler arasındaki akrabalığın varlığını ortaya koymuştur; her gecen gün bu konudaki bilgi artmakta ve kanıtlar Evrim Kuramını desteklemektedir. Bilimin gerek fosil kanıtlarıyla, gerekse jeolojik kanıtlarla ulaştığı nokta şudur: Dünya’da yasam bir anda birdenbire başlamamıştır; yasam çok uzun bir gelişimin ve evrimin sonucunda meydana gelmiştir. Bu basamaklara ait binlerce kanıt bulunmuş ve binlerce makale yayınlanmıştır. Yaratılışçıların bu konuda söylediklerinin hiç bir geçerliliği yoktur. Dünya’da buğun tanımlanıp isimlendirilen, 250 bin tur bitki, 100 000 tur fungus (mantar), 1,5–2 milyon tur hayvanin bir anda yaratılmış olduğuna dair hiç bir kanıt bulunamamıştır. Homo sapiens'in, Australopithecus isimli evrimleşmiş bir pirimat türünden geliştiğine dair kanıtlar vardır. Antropologlar, Homo'nun Australopithecus'un bir türünden evrimleştiği konusunda bir görüş birliği içindedirler. Homo sapiens'in evrimleşmesi 2 milyon yıl ile 50 bin yıl önce gerçekleşmiştir, halen de sürmektedir. *** Yani bilimin net verilerine göre, insan birdenbire yaratılarak bu dünyaya konmamıştır, Tamamen bu dünyadaki ortak atadan gelişen yaşamın bir sonucu olarak evrimleşmiş, Kendisine benzeyen başka atalardan değişime, evrime uğrayarak bu hale gelmiştir. Ve Homo sapiens kendi vücudunda evrimin tüm aşamalarına ait izleri, bilgileri ve gelişimleri taşımaktadır. Bilimin 21. Yüzyılın başında söylediği son söz budur...
  21. TANRI İNANCI, ATALARINDAN ÇOCUKLARA GÖRENEKLE GEÇEREK YERLEŞMİŞ BATIL BİR İNANIŞTIR Aile mülkü, vergileriyle birlikte babalardan evlatlara intikal ettiği gibi, din de babalardan evlatlara geçer. Eğer kendilerine bir Allah verilmiş olmasaydı, dünyada pek az kimsenin bir Allah'ı olurdu. Herkes anne ve babasından, öğretmeninden; onların da kendi anne, baba ve öğretmenlerinden almış oldukları Allah'ı alır. Ancak herkes bu Allah'ı kendi yaratılışına göre düzenler, değiştirir ve kendine göre renklendirir. İnsanlar, kendilerinden daha çok fikre sahip olmayan kimselerin sözleri üzerine, Allah'a inanırlar. Ebeveynlerimiz,ninelerimiz ve dedelerimiz bizim ilk ilahiyatçılarımızdır. Çocuklara gulyabanilerden ve Allah'tan söz ederler. En küçük yaştan başlayarak otomatik olarak her iki ellerini kavuşturmayı (el bağlamayı) çocuklara öğretirler. Peki gerçekte ebeveynler; İbadet etmeye zorunlu tuttukları çocukların Allah hakkındaki fikrinden daha açık bilgilere mi sahiptirler? İnsan dimağı, özellikle çocuklukta yumuşak bir balmumu gibidir, Üzerinde yapılmak istenen bütün değişiklikleri kabul etmeye hazırdır. Kendisinin akıl yürütme gücü olmadığı bir zamanda, eğitim, insana hemen hemen bütün görüşlerini, bütün fikirlerini verir. Genç yaşımızda iken kafamıza sokulmuş doğru ya da yanlış fikirleri doğadan almış Ya da doğarken bunlarla birlikte doğmuş olduğumuz inancında bulunuruz. İşte bu kanı, sapkınlıklarımızın en büyük kaynaklarından biridir. "İnsanoğlunun dincileri" ve "İnanç ustaları" din ilkelerini, insanlara, bunlar henüz (ba:tıl) ı gerçekten, Ya da sağ eli sol elden ayırt edecek bir yaşa gelmeden önce öğretmekle çok tedbirli olarak hareket ederler. Küçük yaşından beri bu düşüncelerle doldurulmuş kırk yaşındaki bir kişinin kafasından bu düşünceleri çıkarmak ne kadar zor olursa, Tanrılar hakkında verilen köksüz fikirlere kırk yaşındaki bir kişnin ruhunu alıştırmak da o kadar zordur. İNSANLAR, henüz (muha:kemede) bulunmakta yetersiz oldukları bir yaşta eğitilmeselerdi, Günümüz ilahiyatının yüzyıllarca önce belirlenmiş "İlkelerine,Kurum ve kurallarına" ASLA İNANMAZLARDI...
  22. GeceKuşu şurada cevap verdi: rizeli53 başlık Din Felsefesi
    Pes yani...Olur da bu kadar olur... Aslında en yakışanı "Yuh" yani demekte ama... Yine de dedik işte... Bilmiyorduk sayende bilim adamlarının neyi nereden arakladıklarını anlamış olduk... Bu sayede ehli kitap sakinlerinin yüzyıllardır gözleri görmez kulakları duymaz, okuduklarını bir türlü anlamaz olduklarını da kavradık... Ne diyelim, aklına, diline, zekana sağlık...
  23. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Alıntının başlangıcında vurgulanmaya çalışılan "ateizm ve evrim" ise tam bir kafakarışıklığı ve polemik bir yaklaşım... Evrim Teorisi’nin ‘bilimsellikle ilgisi olmayan; Materyalist, Ateist, Komünist, Marksist, Leninist, Stalinist, Maoist… (aklınıza başka ne geliyorsa ekleyebilirsiniz) bir komplo teorisinin parçası olduğu’ türünden garip bir iddia ... Dini duyarlılığı olan okuyucuların aklını çelme çabası ya da öncesinde zaten aklı çelinmiş bir kişinin yaklaşımını örnekliyor bize... Evrim teorisini kabul edenlerin ateist olmaları gerektiği gibi akıllara zarar bir iddia ortaya atılıyor. İnancı ne olursa olsun bu tartışmaları "Bilimsel gerçekleri önde tutarak takip eden herkes, bu tür ifade ve yaklaşımların yaratılışçıların yegâne ve değişmez (çarpıtma, manipülasyon, dezenformasyon, kandırma, aldatma, vb..) taktikleri olduğunu sayısız kere gözlemlemiştir... Ne yazık ki, alıntının yazarının bu tip bir iddiada bulunuyor olması, HY yaklaşımının parçası olarak konuya bakış açısını gayet net bir şekilde açıklıyor. Buradaki temel iddia olan Evrim teorisinin “materyalist ve ateist bir dünya görüşünü temsil ettiği” iddiası O kadar temelsiz ve kolaylıkla çürütülebilir ki... Birilerinin nasıl olup da böyle temelsiz iddialarda bulunabiliyor olmasını anlamak mümkün değil… Bilimsel gerçeklerle, inançlarını birbirinden ayıramamış olarak konuya yaratılışçılık ön yargısıyla bakanlara göre, Evrim teorisinin ne olduğunu bilen, anlayan ve bu teorinin doğruluğunu kabul eden birisinin ateist olması gerekir. Peki durum böyle mi? Gerçekten de teoriyi kabul edenler içinde örneğin hiç teist veya deist yok mu? Elbette var. Örneğin akıllı tasarım ve yaratılışçılığa son yıllarda en şiddetli şekilde karşı çıkan ve evrimi savunan Kenneth R. Miller bir Katoliktir. Yine yaratılışçılık ve akıllı tasarıma karşı çıkan ve evrimi savunan Francisco J. Ayala ise tanrının varlığına inanan bir Deisttir. Evrimsel biyoloji’nin 20. yüzyıldaki en önemli isimlerinen biri olan Theodosius Dobzhansky kendisini Ortodoks Hıristiyan’dır. Aynı şekilde yine evrimsel biyolojinin en önemli isimlerinden biri olan Ronald Fisher da bir Hıristiyan’dır. 2000-2008 Yılları arasında İnsan Genomu Projesi’nde direktör olarak çalışmış olan Francis Collins akıllı tasarım ve yaratılışçılığa karşı çıkarak evrimi savunmaktadır (tüm canlıların ortak bir atadan türediğine ilişkin kanıtların ezici olduğunu ve evrimin Tanrı’nın yaratılış için kullandığı bir şema olduğunu söylemektedir) kendisi bir Hıristiyan’dır. Bunlar gibi birçok örnek bulunabilir ama sanırım en meşhur olanlar bunlardır. Herhalde bu bilim insanlarının inançlarını ve evrimle ilgili bilgilerini sorgulamak bize düşmez. Şüphesiz ki hepimizden ve alıntıdaki satırların yazarının evrimle ilgili bildiğinden çok daha fazlasını biliyorlar… Özetle; Bilimsel gerçekleri tartışırken kişilerin inançlarını sorgulamak, (çarpıtma, manipülasyon, dezenformasyon, kandırma, aldatma, vb..) taktiklerini kullanan polemik bir yaklaşımdır...
  24. GeceKuşu şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Yukarıdaki alıntıdaki satırları okuduğunuzda anlaşılan ilk şey yazarının Evrim Teorisi’nin neyle ilgili olduğunu, Neleri açıklamaya çalışan bir teori olduğunu bilmediğidir. Evrim Teorisi’nin yaşamın nasıl başladığını açıkladığını sanıyor. Belli ki yaşamın kökeninin farklı bir dal ve araştırma konusu olduğunun farkında bile değil. Evrim Teorisi bugün dünya üzerinde görmekte olduğumuz canlılığın çeşitliliğini açıklamaya çalışır; kökenini değil. Darwin’in Evrim Kuramıında, “Türlerin kökeni iki büyük sava sahiptir: Birincisi Darwin’in değişerek türeme kuramıdır. Bu kuram tüm türlerin -bugün yaşayanlar ya da ortadan kalkmışlar dahil- kesintisiz olarak bir ya da birkaç ilk yaşam formundan köken aldığını söyler.” (Douglas J. Futuyma, Evrim, s. 7) Görüldüğü gibi; Darwin türlerin kökenini bir veya birkaç ilk yaşam formuna dayandırmıştır. Geçmişte yaşamış olan ve bugün yaşamakta olan türlerin kökenini ilk canlılara dayandırarak ‘evrim’ ile açıklamaya çalışmaktadır. Yani başka bir deyişle yaşamın varlığını kabul etmektedir. Evrim Teorisi yaşamın değil farklı türlerin nasıl oluştuğunu açıklamaya çalışır. Zaten teoriyle az-çok ilgilenen herkes evrimin mekanizmalarının yaşamın kökenini açıklamakla ilgisi olmadığını, Türleşmenin nasıl gerçekleştiğini açıklamaya çalıştığını bilir... Kafasındaki "Bilimsel gerçeklerle", "inançsal değerleri" arasındaki kavram karmaşasını atabilmesi için ona, Evrim konusunda sadece alıntı yapmakla yetinmeyip, Yaşamın doğaüstü bir dış müdahele olmadan doğal koşullarla kendiliğinden oluşması anlamına gelen abiyogenezin, Evrim teorisiyle olan ilişkisini daha iyi araştırmasını, Bu amaçla Laurence A. Moran’ın Evrim ve Abiogenez başlıklı makalesini okumasını önerebilirim.
  25. Yaa işte Gelincik işte böyle; Birilerinin kafasında şüpheler oluşturmak ne kadar sakıncalı görüyorsun... Korkununda ecele faydası yok ya neyse diyelim yinede... Senin sorularının yanıtlarını tüm dinlerin kökeninde yer alan "Cehalet ve korku" da aramak lazım... Her dinin tanrısı hakkında insanı kuşatan belirsizlik, kendisini dine bağlayan birinci bağımsız nedendir. İnsan gerek maddi, gerek manevi karanlıkta korkar; Korkusu ihtiyat olur ve korkmak ihtiyaç halini alır, Korkacağı bir şey olmadığında kendisinde bir eksiklik, bir boşluk olduğunu sanır. Bu nedenle kafalarında bir takım şüpheler oluşmasından çok korkarlar... Bu korkuya verilen tepki tek kelimeyle özetlenir..."Haşa"...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.