Φ Radya Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2008 siz bu umutsuzlukla hep kaybedeni oynamaya devam edersiniz beyefendi Umutsuzluk muuu? o kelimenin telafuzu bile ona yasak ablacım Kim kaybetmiş neyi kaybetmiş Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2008 Umutsuzluk muuu? o kelimenin telafuzu bile ona yasak ablacım Kim kaybetmiş neyi kaybetmiş nolmuş yafuuu Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2008 nolmuş yafuuu Bilmemm kiii Alıntı
Φ deniz_kizi Gönderi tarihi: 22 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 22 Eylül , 2008 noluyor burda kim kaybolmuş kim kaybetmiş Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 24 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 24 Eylül , 2008 senin için alışılmış şeyler söyleyemem sana yaraşmaz kış gecesi amcamızdır bahar yakından kardeşimiz alır başımı erzincan’ a giderim seni düşünmek için dörtlükleri bozarım çünkü dağlar ne güne duruyor kıyılar ve eskimeyen her şey seni anlatmak için Turgut Uyar Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 BEKLEYECEĞİM SENİ Savaşa gitmek mi istersin, git asker, Gidenin bir daha gelmediği Kanlı, kuduran savaşa. Burda olacağım geri dönersen, Yeşeren karaağaçlar altında bekleyeceğim seni, Bekleyeceğim çıplak ağaclar altında, Dönünceye dek en son asker, Bekleyeceğim seni daha da çok. Sen geri gelince savaştan Göremeyeceksin kapıda başka bir çizme. Yanımdaki yastık hep boş kalacak. Dokunmamış olacak dudağıma başka dudak. Bıraktığım gibi diyeceksin her şey, Sen geri gelince savaştan, Sen geri gelince. BERTOLT BRECHT Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 DUYUMSADIĞIN HER ŞEYE Duyumsadığın her şeye En küçük önemi ver. Söylemişti sensiz yaşayamayacağını Unutma bunu, yeniden rastlarsan ona Tanıyacaktır seni. Bana bir iyilik yap, bu kadar çok sevme beni Son kez sevildiğimde Duymamıştım en küçük bir sevinç bile. BERTOLT BRECHT Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2008 BİZDEN SONRA DOĞANLARA I Gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım! Ahmaktır hilesiz söz. Düz bir alın Vurdumduymazlığa işaret. Gülen Kötü haberi almamış henüz. Nasıl bir çağdır bu, Ağaçlardan bahsetmenin neredeyse suç sayıldığı Birçok alçaklığa suskun kalışı içerdiğinden. Yolu kaygısızca karşı karşıya geçen Ulaşılmazdır artık herhalde Zorda kalan arkadaşları için. Doğrudur: geçimimi sağlamaktayım hala Fakat inanın: bu sadece bir tesadüftür. Yaptıklarım Arasında hiçbir şey hak vermiyor karnımı doyurmaya. Tesadüfen ayaktayım. ( Şansım ters giderse mahvoldum.) Diyorlar ki: ye ve iç sen! Sevin, neyin varsa! Fakat nasıl yiyip içeyim ki, yediğim Bir açın ellerinden kaptığım lokmaysa, bir Susuzun sorduğu bardak suysa içtiğim? Ve yine de yiyip içiyorum ben! Ben de bir bilge olmak isterdim. Yazıyor eski kitaplar bilgelik nedir: Dünya kavgalarına uzak durmak ve o kısa zamanı Korkusuz geçirmek Şiddete başvurmadan hem Kötülüğe iyilikle karşılık vermek Düşlerini gerçekleştirmek değil, unutmak Bilgelik olarak kabul ediliyor. Tüm bunları yapamıyorum: Gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım! II Kargaşalık döneminde geldim şehirlere Açlığın hüküm sürdüğünde. Girdim insanlar arasına isyan döneminde Ve öfkelendim onlarla birlikte. Böyle geçti zamanım Yeryüzünde verilmiş bana. Savaşlar ortasında yedim ekmeğimi Katiller arasında yattım uykuya Özensiz yaklaştım aşka Ve doğayı sabırsızlıkla izledim. Böyle geçti zamanım Yeryüzünde verilmiş bana. Yollar bataklığa gidiyordu zamanımda. Cellada bildiriyordu beni konuştuğum dil. Çok değildi yapabileceklerim. Fakat iktidardakiler daha Güvende hissediyorlardı kendilerini bensiz, ümit ediyordum. Böyle geçti zamanım Yeryüzünde verilmiş bana. III Battığımız dalgalardan Yükselecek olan sizler Zaaflarımızdan söz ederken Unutmayın Karanlık çağı da Sizlerin kurtulmuş olduğu. Yürüdük ya, pabuçlardan çok ülke değiştirerek Sınıf savaşlarının ortasında, çaresiz Haksızlığın olup öfkenin olmadığı yerde. Biliyoruz halbuki: Aşağılıklara duyulan nefret de Bozar şeklini yüzün. Kısar sesi haksızlık karşısındaki Öfke de. Ah, güleryüzlülüğe Ortam hazırlamak istemiş bizler Güleryüzlü olamadık kendimiz. Sizler fakat, geldiğinde vakit İnsan insanın yardımcısı olduğu Zaman. Hatırlayın Hoşgörüyle bizi. BERTOLT BRECHT Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2008 ÖYLE YIKMA öyle yıkma kendini öyle mahsun, öyle garip... nerede olursan ol içerde, dışarda, derste, sırada, yürü üstüne üstüne tükür yüzüne celladın fırsatçının, fesatçının, hayının... dayan kitap ile dayan iş ile tırnak ile, diş ile umut ile, sevda ile, düş ile dayan rüsva etme beni! Ahmed Arif Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2008 İSTERSEN AL GÖTÜR BENİ Ölümsüz gülüşünle başlıyorum Her güzelliğe her sevince Bir yağmur ince ince Sürerken beni başka zamanlara Zamanla yorgun hanlara Dönüyor işte gördün her şeyim Kuru topraklar gibi dağılıyor belleğim Sınırsız bir boşluğu süre süre Yorgunum çok uzaklardan geldim Kaygılar sıkıntılar yaşadım uzun uzun Korkuyu yakından tanıdım Ölümsüz düşmanı oldum korkunun Şimdi bakışınla bağlanıyorum Kocaman bir dünyaya umutla Bir akşam aşılmaz kaygılar Çağırırken beni sozsuzluğuma Sıcaklığın beni alıştırıyor Soğuk ve yağmurlu akşamlara Üşümüş bir kedi gibi sığınıyorum Ellerine ayaklarına saçlarına Afşar Timuçin Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2008 SESSİZ DÜŞÜNCELER Kimseyi aramıyorum kapandım kendime Kimse de artık beni aramasın Koşa koşa gelen yazı denizi Her duyguyu her düşünceyi Tek başıma yaşarım Birilerini aradım kapılarını çaldım Yıllarca belki de yüzyıllarca Anlatmak istedim kendimi birilerine Neye yaradı bunca yakınlığım Sandılar ki onlar olmadan Taşıyamam kendimi bir yerden bir yere Oysa benim tek amacım şuydu Birlikte gidelim güzelliklere Yüreğim uyuyan dalgalar gibi durgun Kafam tam anlamında bir kaçak Ben kimselerin anmadığı adam Yüzyıl yaşamış gibi yorgun Daha dün doğmuş gibi çocuk Afşar Timuçin Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2008 BEN KİMİM Ben kimim yaramaz bir çocuk Sessizliğiyle kendine gizlenen Bugün bile simyacılar iyi kötü Bir şeyler bulup çıkarmak isterken Ben kimim zamanın kıyısında direnen Uçaklar uzaklara kanat vururken Ben kimim kırılıp kalmış Eski bir tekne gibi Ben kimim çocuk düşlerinden Anlaşılmaz ülkülere uzanmış Ben kimim bilemiyorum Açlığıyla olmadık sevgilerin Bir küçücük bakışta oyalanan Ben kimim olur olmaz zamanlarda Kendine ve her şeye ağlayan Afşar Timuçin Çok güsel ya..... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2008 Av/Avcı Ruh avlayanlar vardır, Bir de ruhu avlananlar.. Atar oltasını avcı, Yakalanır bir ruh.. Çırpınır, Çırpındıkça saflaşır, Ta ki temizlenir, O zaman durulur.. Avcı salıverir ruhu, Ruh uçar.. ... Her ruh avcısını arar, Her avcı lezzetli ruhları.. Yakaladığı her ruhun, Acısını çeker içine, Nefretini, Derinlere itilmiş kırgınlıklarını.. Yük değildir hiçbiri avcıya.. Ya avcısnızdır bu dünyada, Ya av olmuş,avcınızı ararsınız, Sonlu sonsuzlukta.. Rastgele.. Taurus.. ...............(işte sevgili Taurs'un kendi şiiri ben çok begendim yüregine saglık ) Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 21 Ekim , 2008 ve bir haber, yoldaki bir gün geleceğim ve bir Haber getireceğim damarlara ışık saçacağım ve sesleneceğim içerden: ey sepetleri uykuyla dolu olanlar! elma getirdim, elma ...kızıl güneş. geleceğim. dilenciye bir yasemin vereceğim, cüzzamlı güzel kadına da yeni bir küpe... köre diyeceğim ki: bak, nasıl da güzel bahçe! çerçi olup dolaşacağım sokakları ve sesleneceğim: çiyci geldi, çiyci geldi, çiyci! yoldan geçen diyecek: sahiden de karanlıktır gece. ve samanyolunu vereceğim ona. köprüdeki kötürüm kızın büyük ayıyı asacağım boynuna. bütün küfürleri süpüreceğim dudaklardan. bütün duvarları yıkacağım yere. haramilere diyeceğim ki: gülümseyiş yüklü bir kervan geldi! bulutu parçalayacağım. gözleri güneşe bağlayacağım gönülleri aşka gölgeleri suya dalları rüzgara sonra bütün bunları birbirine ve çocuğun uykusunu da cırcırböceklerinin mırıltılarına bağlayacağım. uçurtmaları uçuracağım gökyüzünde, saksılara su vereceğim. geleceğim. atların, sığırların önüne okşayışın yeşil otunu serpeceğim. susuz kısrağa çiy kovasını sunacağım. yoldaki yaşlı eşeğin sineklerini kovacağım. geleceğim. ve her duvarın başına bir karanfil dikeceğim. her pencerenin altında bir şiir okuyacağım. her kargaya bir çam vereceğim. yılana diyeceğim ki: kurbağa nasıl da fiyakalı ama! barıştıracağım. tanıştıracağım. yol alacağım. ışık içeceğim. seveceğim. Sohrab Sepehri çeviren: m. bülent kılıç Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2008 SEVGİ ÖLDÜ Sevgi öldü duydunuz mu Sevgi öldü insanla sevişirken En önemlisiydi aykırı düşlerden Tozlarını silkeliyordu güneş Her kayan şiirin ardından Çocukların kışkırttığı sendikalı işçi arılar Çiçekleri solluyordu tutsak günde Gömleğinden pul pul türküler dökülen Bir çocuk koşturdu haberi Kaldırıp taa uzaklara hatta sonsuza İnsansız=düşmansız yerlere attı ismini Çınladı derin uçurumlar dağlar Sevgi öldü, öldü sevgi. A.Kadir Bilgin Evet SEVGİ ÖLDÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜ Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2008 AYRILIK.. Tüm umut yollarını kapayan aşk da bir isyandır. Nerede kimbilir o fırtına, beni yüzyıllara savuran yüzü yırtık kan. İşlediğim zamansız sevdanın cılız kemiklerini sayıp, özgürlük adına soyunuyorum uykunun karesine aşk kafesimde. Ey duru bestesini dinlediğim gökyüzü! Kiminle o ihtiras denizi, kimi boğuyor dalgalarıyla, nedir bu uğultu, Kimdir tanık? Sussun sularını aşınmış yatağımdan alıp götüren deli yel, umarsız dalgaların uzandığı hiçbir kuyuyu bağlamayan köprünün üstünde Kral Lear gibi güçsüz ve deli düşsün elime ayrılık A.Kadir Bilgin Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Ekim , 2008 GİTTİN İÇİMDE KALDI AYRILIK Gittin Ayrılırken buz tutmuş bıyıktı gözlerin Kaçamak ellerimiz komutsuz sallandı Dudaklarımızda sıradan sözcükler Vedalaşmayı bile beceremedik Son bir bakış kaldı arkanda Kalabalığa karışan Her şey düzmece bir dinginliğe gömüldü Gittin. İçimde Yığınlarca kitap kaldı uçuşan Sözcükler beynimin köşelerinden Çıkıp korkuttular gecelerimi Peşimden geldi gölgeler Aynalara bakamaz oldum Hiçbir oyun avutmadı beni Yaşamıma sığmayan bir şey kaldı İçimde. Kaldı Yeni bir kent işkenceye hazır Ödeşemedim gittiğin mevsimlerle Belleğimi silkeleyip anılardan Tik tak çaldın uzun zaman Alışamadım yarımlığa Düşlerimde intihar tutkuları Sırtımda hançerinin oyduğu boşluk Kaldı. Ayrılık Çoğalarak giriyor günlerime Senden başka kim bilebilir Geçmişin dökümünü yaptığımı Ağır ağır pulsara dönüşürken güneşler Sonbahar hüznüne benziyor pencerede Artık konuk beklemeyen gözlerim Sayfalar da bitti ışık da her yanı kapladı A.Kadir Bilgin..... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Ekim , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 24 Ekim , 2008 Hayatı tersten yaşamak................. Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak çok daha güzel, hatta mükemmel olurdu. Nasıl mı? cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette. Tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak. Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır. Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz. Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev.. Altmışlı yaşlara kadar herşey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoşgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz. Herkes karşınızda elpençe divan.. Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor, forma giriyorsunuz. Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.. Aman ne güzel günler başlıyor.. Derken birgün patron size "Artık üniversiteye gtsen daha iyi olur." diyor. Bu arada Babanız ortaya çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "Artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun.." Keyfe bakar mısınız? Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler,.. Kızların sayısı artıyor. Derken Anne ve Babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık... Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar,"evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" diyorlar.. Mamanız ağazınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz. Derken Anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor. Mama artık her yerde, her an ve en taze şekli ile hazır. Bir gün karanlık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağazınızı açmaya dahi gerek yok,bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz. Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz. Ve günün birinde müthiş bir olayla hayatınız bitiyor... Can Dündar.... Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2008 Ağlamak için gözden yaş mı akmalı? Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı? Sevmek için güzele mi bakmalı? Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi boğmaz mı? Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır? Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı? Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır? Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı? Solması için gülü dalından mı koparmalı? Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı? Öldürmek için silah, hançer mı olmalı? Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı? VICTOR HUGO Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2008 içinde ölüm yok nefret yok öldürmek yok... tanrılar içinde hasretler içinde yalpalayıp duruyorsun mızmızlanma artık çek elini kendinden martılara bak güllere öteki kuşlara kertenkelelere uygarlıkları yok çünkü zamanları yok nefrete ölmeye öldürmeye çalışmaktan sana ne ölmekten öldürmekten bırak bırak bırak da rahat bir nefes alsın gövden martılar gibi güller gibi kertenkeleler gibi onlar dükkânlarını açsın onlar arabalarına binip gezmelere gitsin onlar korksun ölümden sen yalnızca gülümse onlar başka sen başka değil mi ki gidilecek bir yer yok gelecekler onlardan sana ne sen yalnızca martılara bak kırlara karış rüzgârı dinle toprağı sev başka ne var ki içinde yalnızca içinde sevmekten başka öpmekten başka dokunmaktan başka görsen bunu ahh gözlerindeki keder silinip gitse yağmurun altında ıslansan ilk defa kaygı duymadan bir salıncakta sallansan sallansan sallansan dünya yeniden hakiki olur düş macera sen de yalnızca ol emi akşam mı sabah mı bilme veli ol rüya ol hakiki ol akşam ol bunları bilmekten sana ne gülün tek düşüncesi gül olmak kırmızıysa kırmızı bundan sana ne tasını tarağını çek gülden ama doğru söylüyorum hikâyelerini masallarını çek dünyadan uyan aslına böyle bak martıya ağaca atmacaya kaplana güle ilk defa bak bir daha bir daha ama hepsi ilk olsun sen de Uluer Aydoğdu Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 10 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 10 Kasım , 2008 gittim ayrılırken buz tutmuş ellerindi dokunamadıgım kaçamak bakışlarımız yasaklara sabitlendi oysa görmek yasaktı biz sıradan cümlelerde belirtisis sıfatlara yüklendik vedalaşmayı bile beceremiyorken sevda şiirleri yazmaya yeltendik.. son bakışınla kalabalığın arasında düzmece bahanelere kandık... gittim... içinde binlerce kelimemi bıraktım beynimin kıvrımları arasından sıyrılıp gecelerine karışan peşinden gelen gölgeler gibi aynaların yansımasında gördügün ve avunamadıgın ucuz oyunlarımla yaşamına sıgdıramadıgın bir ur gibi büyüyen içinde sözlerim kaldı gittim... kalsaydım bir işkenceye dönerdi bu yanlızlık bir gestapo subayı edasıyla zamanın karsısında kıvranmana izin veremezdim bu yüzden bu kadar soğuktum belkide bu kadar cani iliklerinde ben kalmıyayım diye bütün kanını akıttım, aklındaki bütün benle baslayan anılarınla seni yarım yamalak bir kötürüm gibi bırakmak pahasına gittim ayrılık damarlarında yayılıyorken bunu bile bile sen geçmişin dökümünü alırken sonbahar hüznüne karısırken sözlerin gelsem çiçeklenirdin ışık kaplanırdı her yanın bunu bile bile gittim... senin yoruldum dediğin benim bir türlü tarif edemedigim bu isyanın türkçesidir... gittim.. cünkü kalamayacak kadar çaresizdim... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2008 Umudun Kıyısına Seni Ekledim Sevdiğim... Dün arındırdım yüreğimi bulandığı katranlardan. Çeyrek asır biriktirdiğim acı kalıntılarını kazıdım, ruhumun katmanlarından. Soldukça renklerim / tuvalimi yeniden boyadım Az biraz kenarına seni ekledim / gülümsedim... Sevdiğim... Tan yeri ağarana kadar umut öğüttü değirmenlerim. Umudumun kıyısına seni ekledim. Tersine dönen paslı çarklara inat / gülümsedim... Bu sabah taşkınlardan kurtardım gözlerimi. Sonbahar güneşine serdim ıslak bakışlarımı. Dağıttım saçlarımı rüzgârınla. Zincir kıran deli bir sevdaya izin verdim. Şimdi olanca hızıyla esiyor başımda.... Alıntı..... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2008 ÖLÜ.................. Hangi mahallede imam yok, Ben orada öleceğim. Kimse görmesin ne kadar güzel, Ayaklarım, saçlarım ve her şeyim. Ölüler namına, azade ve temiz, Meçhul denizlerde balık; Müslüman değil miyim, haşa, Fakat istemiyorum, kalabalık. Beyaz kefenler giydirmesinler, Sızlamasın karanlığım havada. Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım, Ki bütün azalarım hülyada. Hiçbir dua yerine getiremez, Benim kainatlardan uzaklığımı. Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar, Çılgınca seviyorum sıcaklığımı... Fazıl Hüsnü Dağlarca ................................. Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 21 Kasım , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 21 Kasım , 2008 gittimayrılırken buz tutmuş ellerindi dokunamadıgım kaçamak bakışlarımız yasaklara sabitlendi oysa görmek yasaktı biz sıradan cümlelerde belirtisis sıfatlara yüklendik vedalaşmayı bile beceremiyorken sevda şiirleri yazmaya yeltendik.. son bakışınla kalabalığın arasında düzmece bahanelere kandık... gittim... içinde binlerce kelimemi bıraktım beynimin kıvrımları arasından sıyrılıp gecelerine karışan peşinden gelen gölgeler gibi aynaların yansımasında gördügün ve avunamadıgın ucuz oyunlarımla yaşamına sıgdıramadıgın bir ur gibi büyüyen içinde sözlerim kaldı gittim... kalsaydım bir işkenceye dönerdi bu yanlızlık bir gestapo subayı edasıyla zamanın karsısında kıvranmana izin veremezdim bu yüzden bu kadar soğuktum belkide bu kadar cani iliklerinde ben kalmıyayım diye bütün kanını akıttım, aklındaki bütün benle baslayan anılarınla seni yarım yamalak bir kötürüm gibi bırakmak pahasına gittim ayrılık damarlarında yayılıyorken bunu bile bile sen geçmişin dökümünü alırken sonbahar hüznüne karısırken sözlerin gelsem çiçeklenirdin ışık kaplanırdı her yanın bunu bile bile gittim... senin yoruldum dediğin benim bir türlü tarif edemedigim bu isyanın türkçesidir... gittim.. cünkü kalamayacak kadar çaresizdim... Sağolasın.......duygusal,sessiz çıglık................sözüm yok gene güzelden öte bu şiir..... Binlerce Yanım Var.. Kahkahalarla gülen bir yanım var, Çığlık atan,sonsuz ovalarda koşan,uçurtma uçuran,telefonu gülerek açan,kuşların kanadına tutunup onlarla uçan,öbür kendiyle dertleşen,dostlarını kucaklayan,sevdiklerine her fırsatta olmadık zamanlarda seni seviyorum diyen,iyiki varsın diyen,sevmeyi bilen, kar tanelerinin toprağa düşerken attığı sevinç çığlıklarını duyan,insanların gözüne ,ruhuna bakarak konuşan,abi abi diyen küçük bi kız çocuğu gördüğünde,duyduğunda ağlayan,her gece garip bi şekilde ay penceresinden göründüğü anda uyanıp ayı izleyen,kayan yıldızlara bakıp dilekler tutan,güneşin batışını izleyen çıplak ayakla yere basan,ağaçalara tırmanan,evcilik oynayan,çamurdan kap kacak yapan,hayal eden,umut dolu, terli terli su içen, bazende; Umutsuz,ağlayan,ölmek isteyen,beyazı siyah gören,nefret eden,dibe vuran,kendi derinliğinde boğulan,baksada görmeyen,dipsiz kuyulara düşen,karanlığın içinde kaybolan,ışıkları görmeyen,görmezden gelen, uyuyan uyanmak istemeyen ve en önemlisi; yaşayan binlerce yanım var. Hıçkırıklarla ağlayan bir yanım var... Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 5 Aralık , 2008 Gönderi tarihi: 5 Aralık , 2008 BABAM YAĞMUR OLMUŞ Bizi yağmur güldürürdü eskiden ne olmuş bu yağmura da böyle kara kara düşündürüyor ah babam… deyip babamdan bahsetmeliyim burada öyle demeyin benim de babam vardı akşamları gelirdi düşünürdüm hep Allah yakar diye mi gelmezdi karanlık olmadan siyah poşetleriyle çıkardı yokuşu her akşam koşsun isterdim bize doğru salına salına gelirdi oysa badem getirirdi hemen her gün önce bademlere kayardı gözüm çok sonra babama ne zaman boş gelse sis çökerdi dünyamıza bir hüzündür otururdu soframıza poşeti sorsam cevap hazır: “poşetçi ölmüş” bademi sorsam: “bademci ölmüş” şimdi gökyüzünde maziden kalma bir bulut güldürmüyor badem yok poşet yok yokuşlar bomboş bademciye sorsam, cevap buruk: “baban yağmur olmuş.” Eyyüp Akyüz Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.