Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Ankara - Camiler

    KOCATEPE CAMİİ Kocatepe Camii Ankara'nın Kocatepe semtinde 1967'de inşaatına başlanan ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1987'de inşaatı tamamlanan cami. Kocatepe Camii için ilk önce Mimar Vedat Dalokay'ın hazırladığı proje kabul edilmiş ve bu projeye göre caminin temeli atılmış fakat daha sonra bu projeden vazgeçilmiştir. 1967 yılında Hüsrev Tayla ve Fatin Uluengin'in çizdiği projeye göre temeli atılan Kocatepe Camiinin inşaatı çok uzun sürdü. 1981'de caminin inşaatını ve mal varlığını Türkiye Diyanet Vakfı devraldı. Bu tarihten sonra inşaat çalışmaları hızlanan Kocatepe Camii 1987'de dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından ibadete açıldı. 4500 m² 'lik bir alan üzerinde inşa edilen caminin alt kısmında konferans salonu, kütüphane, otopark, ticarethane ve idari birimler bulunmaktadır. Geleneksel mimariye bağlı kalınarak inşa edilen Kocatepe Camii'nin ana mekânı 4 fil ayağı üzerine oturan bir merkezi kubbe ile dört yarım kubbeden oluşur. Caminin 88 m uzunluğunda 4 minaresi vardır. Minarelerin şerefelerine hem asansörle hem de merdivenle çıkılır. Camideki yazılar Hamit Aytaç ve Mahmut Öncü tarafından, konferans salonundaki yazılar ise Emin Barın tarafından yazılmıştır. Caminin halı desenleri Afyon Ulucamii'ndeki halı desenleri göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Caminin avizeleri, mihrabı, minberi, kapıları, çinileri ve mermerleri özel olarak tasarlanmış ve ince bir işçilikle yapılmıştır. İç tezyinatta Klasik Osmanlı Mimarisi örnek alınmış, malzeme olarak; çini,mermer, sarı maden, altın varak ve özel boyalar kullanılmıştır. Vazgeçilen Tasarım Ünlü mimar Vedat Dalokay tarafından yapılan, son derece modern ve yenilikçi bir yapı olan ilk cami tasarımı geleneksel çevrelerce çok tepki toplayınca, daha geleneksel stilde olan (ve büyük ölçüde İstanbul'daki Sultanahmet Camii'ni örnek alan) bugünkü yapı Hüsrev Tayla and M. Fatin Uluengin tarafından tasarlandı. Vedat Dalokay'ın tasarımı tamamlanabilmiş olsaydı, bugün Kocatepe'ye dünyanın en ünlü camilerinden biri olan ve yine Vedat Dalokay tarafından tasarlanan Pakistan'daki Şah Faysal Camii'ne benzer bir yapı inşa edilmiş olacaktı. Zira, söz konusu yapı Dalokay'ın Kocatepe Camii tasarımının değiştirilmiş bir örneğidir ve bugün modern İslam mimarisinin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
  2. _asi_

    Ankara - Camiler

    HACI BAYRAM CAMİİ Hacı Bayram Câmii, Ankara'nın Ulus semtinde bulunan tarihi camii. Augustus (Ogüst) Tapınağı'nın bitişiğindedir. İlk yapılış tarihi hicri 831 yılı (1427/1428) olan caminin ilk mimarı mimar mehmet bey bilgi bulunmamaktadır. Günümüzdeki mimari yapısı 17. ve 18. yüzyıl camilerinin karakterlerini taşımaktadır. Uzunlamasına dikdörtgen bir plana sahip yapı, taş kaideli, tuğla duvarlı ve kiremit çatılıdır. Camii ahşap ve ahşap üzerine kalemişi süslemeleri, çini süslemeleri bakımından da oldukça zengin bir yapıdır. Cami içindeki ahşaplar üzerinde Nakkaş Mustafa'ya ait boyama nakışlar vardır. Caminin Güneydoğu duvarında iki şerefeli bir minare bulunmaktadır. Bu minare kare planlı taş kaideli, silindirik tuğla gövdelidir. Caminin mihrap duvarına bitişik olan Hacı Bayram Türbesi 1429 yılında yapılmıştır. Türbe kare planlı, sekizgen tamburlu ve üzeri kurşun kubbe ile örtülüdür. Yine caminin bahçesinde 18. yüzyıla ait Osman Fazıl Paşa Türbesi bulunmaktadır. Cami 1714 yılında Hacı Bayram Veli'nin torunlarından Mehmet Baba tarafından tamir edilmiştir. 1940 yılında da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
  3. _asi_

    Ankara - Atakule

    ATAKULE Atakule Alışveriş Merkezi, Ankara'da, döner restoranlı kulesi ile meşhur alışveriş merkezi. Gayrimenkul değerleri açısından en fazla kıymet artışı gerçekleşen Çankaya İlçesi'nin Cinnah Caddesi ile Çankaya Caddesi'nin kesiştiği , Zübeyde Hanım Meydanı'na cepheli konumdadır. Konum Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık Konutları yakınında, Botanik Parkı üstünde, şehir manzarasına tamamen hakim olan Alışveriş Merkezi'nin çevresinde, çeşitli Büyükelçilik binaları ile konut ve işyeri amaçlı 4-6 katlı yapılar mevcuttur. Atakule Alışveriş Merkezi'ne Anıtsal nitelik kazandıran 125 metrelik Kule, döner platformu ile bir benzerinin bulunmayışı sebebiyle yapıyı kentin simgesi haline getirmektedir. Atakule Alışveriş Merkezi girişi Tarihçe 13 Ekim 1989 tarihinde Ankara'nın başkent oluşunun 66. yıl dönümüne denk gelen günde 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından açılışı yapılan Türkiye'nin ikinci ve Ankara'nın ilk Alışveriş Merkezi başkentte hizmet vermeye başlamıştır. Modern Alışveriş Merkezinin plan ve projesi Mimar Ragıp Buluç tarafından hazırlandı. Kutlutaş İnşaat Firması ile tamamı Türk Mühendis ve işçileri tarfından inşaa edilen çarşı temelleri 1987 yılında dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından atıldı. İsmi düzenlenen bi yarışma ile Ankara halkı tarafından verilmiştir. Mimari yapısı ve konumu itibariyle de önemli bir turizm merkezidir. Özellikler Alışveriş Merkezi Atrium çarşı niteliğinde inşa edilen ve tamamı alışveriş merkezi olarak faaliyet gösteren, sosyal ünite olarak nikah ve kokteyl salonu bulunan 5 katlı bölümdür. Kule bölümü 125 m yükseklikte inşa edilmiş betonarme taşıyıcı sistemli yapı özelliğinde, çıkış ve inişte şehir manzarasına hakim iki adet asansörle 87 m yükseklikte seyir terasına ulaşılmaktadır. Bu bölümün altında Cafe-Bar katı, üzerinde ise döner platformlu lokanta katı yer almaktadır. En üstte ise, kubbe altında kokteyl salonu bulunmaktadır. Alışveriş Merkezi ve Kule de mevcut altyapı ve tesisata ilave olarak, yangın ihbar,gaz alarm, yangın söndürme, güvenlik kamera sistemi,klima , müzik ve dahili yayın, uydu anten ve yayın, panoramik asansörler merdivenler, parotoner ile havuz ve su gösterileri gibi tesisler yapıya güvenlik ve konfor artırıcı özellik kazandırmaktadır. Ayrıca Türkiye'de ilk defa gerçekleştirilen döner platformlu lokanta ve seyir teraslı kule, teknolojik özelliği ile tesise anıtsal ve simgesel nitelik kazandırmaktadır. Atakulenin döner platformlu lokantası kendi ekseninde her 60 dakikada 360 derece döner Atakulenin gece görünüşü
  4. _asi_

    Ankara - Parklar

    KURTULUŞ PARKI Kurtuluş Parkı, Ankara'nın en tanınan parklarından biridir. Kurtuluş Mahallesi'nde yer alır. İçinde bir de paten sahası vardı ama artık yok, onun yerine düğün salonu açıldı. Etrafındaki özel zeminli yürüyüş ve koşu pisti farklı yaşlardan birçok insanı kendisine çekmektedir.
  5. _asi_

    Ankara - Parklar

    GENÇLİK PARKI Gençlik Parkı Ankara'nın tarihi parklarından biridir. Ulus'taki park, Cumhuriyetin ilk yıllarında bataklıklarla kaplı olan 28 hektar büyüklüğündeki arazide kurulmuştur. Park yapılmasına karar verilen arazinin bir bölümünde "Ay-Yıldız" adında bir futbol sahası bulunmaktaydı. Parkın inşaatına 1936 yılında başlandı. 600 bin TL ödenek ayrılarak iki yılda bitirilmesi planlanan park 19 Mayıs 1943 günü hizmete açıldı. İlk projede, Ankara ikliminde yaşayabilecek kuşlar için bahçe, açık hava halk tiyatrosu, çocuk bahçesi, labirent, yüzme havuzu ve atlı gezintiler için 2200 metrelik bir gezi yolu bulunmaktaydı. 1951 yılında gösteri için gelen İtalyan oyun parkı Lunapark'ın benzeri, Gençlik Parkı içinde kuruldu. 1956 yılında "Bugünkü Ankara" adında bir sergi açıldı. 1957 yılında TCDD tarafından parkı dolaşan iki minyatür tren işletilmeye başlandı. Daha sonra park içerisinde nikah salonu kuruldu. 2007, 2008 ve 2009 yıllarında yenilenen parka, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu'nun işbirliği ile Türkiye'nin ilk bilim merkezi kurulmaktadır.
  6. _asi_

    Ankara - Parklar

    ALTINPARK Altınpark, Ankara ili'nin Keçiören ilçesinin Aydınlıkevler semtinde bulunan, 640 bin m² bir alan üzerinde, %85'ini yeşil alan ve gölet düzenlemeleri, %15'ini de yapılar ve meydanların oluşturduğu Ankara'nın en büyük rekreasyon alanlarından biridir. 1977 yılına kadar golf kulübü olarak kullanılan bu alana 1985 yılında açılan yarışmada birinci gelen projenin uygulanması ile bugünkü Altınpark ortaya çıkmıştır. 640 bin m² alanın 261.160 m²'si yeşil alan, 32.700 m²'si gölet, 46.758 m²'si çalıdır. Ayrıca 17.466 m²'lik bir alanda ağaçlar vardır.
  7. _asi_

    Ankara - Parklar

    ANKARA SOĞUKSU MİLLİ PARKI Soğuksu Millî Parkı, 1959 yılında Millî Park olarak tesis edilmiştir. Ankara'ya yakın olması hem avantaj hem dezavantaj teşkil etmektedir. Kızılcahamam ilçesi sınırları içersinde bulunmaktadır ve Ankara merkezine 80 kilometre uzaklıktadır. Arazisi volkanik bir sahadır. Bu nedenle içersinde bol miktarda sıcak ve soğuk su kaynakları olmaktadır ve bunlar kaplıca turizmi açısından da kullanılmaktadır. En yüksek noktası ise 1789 rakımlı Arhul tepesidir. Sarıçam ağırlıklı(%65) orman yapısı içersinde Karaçam (%24), Köknar (%6)ve Meşe(%5) de bulunmaktadır. -Flora yönünden de zengin bir bitki yapısına sahip iken bugün maalesef flora küresel ısınma nedeni ile de yok olma tehlikesi içerisindedir. -Milli Park alanının 800 hektarı ormanlık saha 250 hektarı ise açıklık olarak bulunmaktadır. Sahanın 1/3 ü kullanma, 2/3 ü ise koruma sahası olarak düzenlenmiştir. -Milli Park alanında ayı, çakal, yaban domuzu gibi hayvanlar ve 35'in üzerinde kuş cinsi yer almaktadır. -Ayrıca soyu tükenmekte olan kara akbaba da Milli Park içerisinde koruma altına alınmıştır. -Parka bağlı olarak kurulmuş üretme çiftliğinde ise kınalı keklik, çim keklik, şahin, sülün, bıldırcın ve güvercin bulunmaktadır. Park içerisinde 16 kilometrelik çevre yolu, idare binası, misafirhane, gazino, memba suyu işletmesi, turistik otel gibi mekanlar da yer almaktadır. Özellikle Ankara'da faaliyet gösteren izci gruplarının tercih ettiği bir kamp alanıdır. Milli Park içerisinde çadırlı geceleme yapmak için Çevre ve Orman Bakanlığından izin almak gerekebilmektedir. Güvenlik görevlileri, orman yangını ihtimalinin düşük olduğu ve az ziyaretçinin geldiği kış aylarında izin almadan geceleme yapmanızı dikkate almayabilirler.
  8. _asi_

    Ankara - Parklar

    KORE PARKI Korede Savaşan Türkler Anıtı, Ankara'da Kore Savaşı sırasında şehit olan Türk askerlerinin anısına yapılmış olan 1973 yılında açılan anıt.
  9. _asi_

    Ankara - Parklar

    HARİKALAR DİYARI Harikalar Diyarı, Ankara'nın Sincan ilçesine bağlı Fatih semtinde bulunan ve 1 milyon 300 bin m²'lik alanıyla Avrupa'nın en büyük parkıdır. Yüzölçümü 1 320 000 metrekare olan park 5 Ekim 2004 tarihinde açılmıştır. Ankara Büyükşehir Belediyesi çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı tarafından yaptırılan parkta halı sahalar, basketbol sahaları, tenis kortları, mini golf sahaları, go kart alanı, kaykay pisti ve 5000 kişi oturma kapasiteli Nejat Uygur amfi tiyatrosu bulunmaktadır.
  10. _asi_

    Ankara - Parklar

    GÖKSU PARKI Göksu Parkı Ankara'nın büyük parklarından biridir. Eryaman'da eski Susuz göleti üzerine kuruludur. Göksu parkı 3 ayda bitirilerek 2003 yılı Haziran ayı sonunda hizmete açılmıştır. Toplam kullanım alanı 508.000 m2 dır. Bu alanın 141.000 m2 si göletten oluşmaktadır. Lokantalar ve dinlence yerlerinin dışında lunapark bölümleri de vardır. İstanbul Yolu üzerinde şehir merkezinden 20. km dedir. Ancak şehrin son zamanlarda gelişmesi sayesinde şehir merkeziyle iç içe geçmiştir. Halen açılması beklenen metro hattıyla hem semtin hem de parkın cazibesinin artacağı düşünülmektedir. Ulaşım Göksu Parkı Kızılay'a 25km uzaklıktadır. Otobmobille İstanbul Yolu Eryaman ayrımından, toplu taşıma ile 540 Eryaman-Sıhhiye ve 541 Eryaman-Bakanlıklar otobüsleri ve Ulus-Eryaman dolmuşlarıyla ulaşılabilir. Parkta Yapılabilinecek Sporlar Model Araba Tenis Plaj Voleybolu Go-Kart Su Bisikleti Futbol Yürüyüş Basketbol Voleybol Dağ Kızağı
  11. _asi_

    Ankara - Ulaşım

    HIZLI TREN TCDD 2003 yılında hızlı tren hatları döşemeye başladı. İlk hat, toplam uzunluğunun 533 km. olması öngörülen İstanbul-Eskişehir-Ankara hattıdır. Bu hattın yapımı tamamlandığında, 6-7 saatlik Ankara-İstanbul yolculuğunu 3 saat, 10 dakikaya düşürmesi bekleniyor. Hattın şu anda kullanımda olan Ankara-Eskişehir kısmı 245 km.'den oluşmaktadır ve yolculuk süresi 65 dakikadır. Deneme seferleri 23 Nisan, 2007, ticari seferler 13 Mayıs, 2009'da başlamıştır. Hattın Eskişehir-İstanbul kısmının 2009'da tamamlanması öngörülmüştür. 2012'de de hat Marmaray ile bağlanınca, dünyanın ilk kıtalar arası günlük tren seferleri gerçekleşmiş olacaktır. TCDD tren hatları: Hizmette olan, henüz yapım aşamasında olan ve yapılması planlanan hızlı tren hatları. Hızlı tren hatları 212 km.'lik Polatlı-Konya hattının yapımı Ağustos 2006'da başladı. Bu hat tamamlandığında, şu anda (arada doğrudan bir hat olmaması dolayısıyla) 10 saat 30 dakika olan Ankara-Konya yolculuk süresini 70 dakikaya düşürmesi öngörülmüştür. Ankara'dan Konya'ya uzanan hattın uzunluğu 306 km olacaktır. Hattın 96 km.'lik bölümü yapımı tamamlanmış ve şu anda kullanılan Ankara-Polatlı-Eskişehir'dır. Şubat 2009'da 293 km.'lik Yerköy-Sivas hattının yapımına başlandı. Bu hat da 442 km.'lik Ankara - Yozgat - Sivas hattının bir kısmını oluşturuyor. 174 km.'lik Ankara-Yerköy hattı projesi minimum hızın saatte 250 km. olması için henüz planlama aşamasındadır, acak kısa bir süre sonra yapımının başlanması beklenmektedir. Bunların dışında, planlanan diğer hızlı tren hatları: Ankara - Afyon - Uşak - İzmir (Kocahacılı'da Ankara-Konya hattından çatallanacak) Ankara - Kayseri (Yerköy'de Ankara-Sivas line hattından çatallanacak) Istanbul - Bursa (Osmaneli'de Ankara-İstanbul hattından çatallanacak) Ankara - Bursa (İnönü'de Ankara-İstanbul hattından çatallanacak) Istanbul - Edirne - Kapıkule (Bulgaristan sınırı) Konya - Mersin - Tarsus - Adana Eskişehir - Afyon - Antalya Sivas - Erzincan - Erzurum - Kars TCDD HT65000. İspanyol CAF'dan satın alınan tren takımları Hızlı tren takımları Ticari hızlı trenlerin bu hatlarda 250-300 km. hız yapabilmesi beklenmektedir İlk on TCDD HT65000 hızlı tren takımı İspanya'dan, CAF'dan satın alınmıştır. Bu setlerin azami hızları 260 km/s.'dir. Bunların yanısıra Eskişehir - Ankara hattında test amaçlı kullanılmak üzere İtalya'dan iki adet ETR 500 tren takımı kiralanmıştır; bunların da da azami hızları 300 km/s.'dir.[2] Test sürüşleri sırasında ETR 500 Y2'ler 303 km/h. hız yaparak yeni bir Türkiye rekoru oluşturmuşlardır. Yeni tren takımlarının yapımı için Güney Koreli ROTEM ve TÜRVASAŞ ortaklaşa Adapazarı'nda 2007 yılında bir fabrika kurmuştur. Bu fabrika 352.4 km/s hız yapabilen HSR-350x ve KTX-II tren takımları üretimi için 2008 yılında lisans almıştır. Ankara-Eskişehir hattında kullanılan takımlarda klima, video, TV ve müzik yayın sistemi mevcuttur. Tren, engellilerin rahat bir şekilde seyahat edebilecekleri şekilde tasarlanmıştır. Hızlı trende, vakumlu tuvalet de bulunmaktadır.
  12. _asi_

    Ankara - Ulaşım

    ELEKTRİK GAZ OTOBÜS GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Elektrik Gaz Otobüs Genel Müdürlüğü Ankara'da Doğalgaz ve Ulaşım hizmetlerini veren belediye kuruluşudur. Kurum Tarihi EGO 22 Ocak 1930 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile kurulmuştur.1935 yılında Rusya'dan alınan 100 araçlar toplu taşıma hizmetine başlanmıştır. 1997 yılında 400 Öta(Yeşil Otobüs) ve 100 Çift Katlı Halk Otobüsü hizmete verilmiştir. 1999 yılında 197 solo, 70 körüklü toplam 267 adet Euro2 standartlarında Mercedes otobüs alınmıştır. 2001 yılında ücret toplama sistemi entegre edilmiştir. 2005 yılında 400 doğalgazlı, 50 dizel otobüs alımına karar verilmiş 25 hediye otobüs alınmış, hediye araçlardan 5'i belediyeye, 20'si Ego'ya devrolunmuştur. 2007 yılında alınan araçların tamamı teslim alınmıştır. 2007 yılında seferden kaldırılan yeşil ve çift katlı otobüslerin yerine aynı sayıda ve sıklıkta EGO otobüsü konulmuştur. 2007 yılında Yenikent'e seferler başlamıştır. 2007 yılında Kazan'da seferlere başlamıştır. 2008 yılında 90 adet doğalgazlı otobüs alınmıştır. 2008 yılında Esenboğa Havalimanını Otobüs hattı konulmuştur. 2008 Mart ayında 500 yeni doğalgazlı otobüs ihalesi yapılmıştır. 2008 Kasım ayında 500 yeni doğalgazlı klimalı otobüslerin ilk partisi(50 adet) teslim edilmiştir. EGO bugün 1640 otobüsüyle, 5 bölgede, 40'tan fazla hareket noktası ile, 300'den fazla hatta Ankara'lılara ulaşım hizmeti veriyor.
  13. _asi_

    Ankara - Ulaşım

    ULAŞIM ESENBOĞA ULUSLARARASI HAVALİMANI Yeni Ankara Esenboğa Uluslararası Havalimanı Esenboğa Havalimanı (IATA: ESB, ICAO: LTAC) 1955 yılında kurulmuştur. Ankara şehir merkezine 28 kilometre uzaklıkta olup, ulaşım otobüs (havaş 10tl'ye, belediye otobüsü 3,40tl'ye) ve taksi (70-100 tl'ye) ile sağlanabilmektedir. (08.05.2009 itibarıyla) Uluslararası Havacılık Teşkilatı'nın yaptığı sınıflandırmaya göre CAT II niteliklerine sahiptir. Toplam 7.500.000 m²'lik kurulu alanı bulunan Hava Limanında 7.500m²'lik iç hatlar terminali ile 7.950 m2'lik dış hatlar terminali bulunmaktadır. Esenboğa Hava Limanında Kompozit Beton kaplamalı 3750x60 metre ve 3750x45 metre boyutlarında iki adet pist bulunmaktadır. Esenboğa Hava Limanında 1 adet VIP ve 1 adet CIP Salonu bulunmaktadır. Ayrıca "Yabancı Konuklar Köşkü" de Devlet Protokol Hizmetinde bulunmaktadır. Hem iç hem de dış hatlar terminal binalarının yapımı ve işletimi için özel sektöre olanak sağlanmıştır. Ekim 2004 ayında Yap İşlet Devret Modeli ile yapımına başlanılan İç ve dış hatlar terminal binasının inşaatı planlanan bitiş tarihinden bir yıl önce 16 Ekim 2006 tarihinde açılmışır. Yeni terminal binası ile Esenboğa Havalimanı Türkiye'nin en büyük 2. havaalanı olma özelliğini kazanmıştır. Terminalde klinik, eczane, maliye bürosu (yurtdışı çıkış harç pulu) ptt şubesi , garanti bankası şubesi, çeşitli bankalara ait atm ler ,fast food , cafeteryalar, gazete bayisi, hediyelik eşya, vs hizmetler vardır. Ulaşım kızılay gama iş merkezi önü, ankamall , aşti ulus akbank önü ulus havaş terminalinden saglanmaktadır. Yeni Terminalin projesini ESSA Proje Danışmanlık hazırlamıştır ve TAV inşaa etmiş ve işletmesini üstlenmiştir. Yeni iç ve dış hatlar terminal aşağıdaki özelliklere sahiptir. 168 bin m²'lik alan, 10 milyon yolcu/yıl kapasite, 18 adet yolcu köprüsü, 105 check-in kontuarı, 18 gidiş 18 geliş olarak 36 pasaport kontuarı, 123.000 m²'lik alan üzerinde 4.000 araç park kapasiteli kapalı otopark
  14. _asi_

    Ankara (isim)

    ANKARA (isim) Roma İmparatoru Gallienus döneminden bir Ankyra sikkesi, Ankara adının çapadan geldiği efsanesini yansıtıyor Ankara, tarihi boyunca pek çok isimle anılmıştır. Şehir, Frigler, Galatlar ve Romalılar (Klasik, Helenistik ve Bizans dönemlerinde) tarafından gemi çapası anlamına gelen Ἄγκυρα (Klasik Yunanca'da Anküra okunur) olarak adlandırıldı; bu ad Latin harfleri ile Batılı kaynaklarda Ankyra ve Ancyra olarak yazılmıştır. Ankara, Arap kaynaklarında Beldei-el Selasil, Mamuriye ve Ma'muriye-i Selâse olarak geçer. Klasik Yunanca 'Anküra' olarak telaffuz edilen şehrin adı Araplarca korunmuştu, Türklerin Anadolu'ya gelmesinden sonra bu ad Ankara ve Engürü olarak değişime uğradı, Batı dillerine de Angora olarak geçti. Engürü adı Arapça ekiyle Engüriye olmuştur. Ankara'yı egemenliğinde tutan devletler tarafından basılan sikkelerde beliren resmî ad, Selçuklularda Ankara, İlhanlılar döneminde Engürü ve Engüriye, Osmanlı Devletinde Engürü ve Ankara olmuştur. Osmanlılarda 16. yy'dan itibaren şehrin adı resmen Ankara (آنقره) olmasına rağmen onu izleyen yüzyıllar boyunca halk tarafından Engürü, Batılılar tarafından ise Angora olarak adlandırılmaya devam etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra diğer adların kullanımı son bulmuş ve Ankara adı evrenselleşmiştir. Hitit Dönemi ve öncesi Ankara civarında Hititlerden ve daha önceki medeniyetlerden kalma çeşitli arkeolojik siteler olmakla beraber bunların adları bilinmemektedir. Frigya Ankyra, Frigler zamanında önemli bir kentti. Pers İmparatorluğuna giden Kral Yolu üzerinde bulunuyordu ve MÖ 333 Büyük İskender'in III. Darius ile savaşmaya giderken Ankyra'dan geçtiği kayıtlarda yer alır. Tarihçi Pausanias’a göre Ankyra, Kral Midas’ın kurduğu kentti. Pausanias, gemi çapası anlamına gelen Ankyra adının, Frig kralı Midas'ın bir demir parçası bulduğu yere Anker (Yunanca gemi çapası anlamında) ismini vermesinden kaynaklandığını ve Kral Midas'ın, kente adını veren çapayı Zeus Tapınağı'nda sakladığını söylemektedir. 2. yüzyılın ortalarında yaşamış olan Lidyalı seyyah Pausanias, Galatların Anadolu’ya yerleşmeleri hakkında bilgi verirken, Ankara’dan da söz eder. Ankyra kentini Gordios’un oğlu Midas’ın kurduğunu ve Friglerin bir kenti olduğunu anlatır. Yunanca ve Latince gemi çapası demek olan kentin ismi için açıklama yapma gereğini duyan Pausanias, Midas’ın bulduğu gemi çapasının, kendi dönemine kadar Jüpiter (Zeus) tapınağında saklandığını söyleyerek kentin isminin arkasındaki anlamı vermeye çalışır. Çapa, 2. yüzyıldan itibaren sikkelerin üzerine de işlenmektedir. Gene Pausanias, adı geçen metinde, Midas kaynağı adı ile bilinen ve üzerine öyküler yazılan su kaynağının Ankyra kentinde olduğunu bildirir ve "İşte Galatlar bu Ankyra kentini aldılar" der. Galatya 6. yüzyıl Bizans tarihçisi Stephanos Byzantinos, coğrafya sözlüğünde M.Ö. 2. yüzyılda Aphrodisias'lı Apollonius'a dayandırarak Ankara'nın kuruluşuna dair bilgiler vermektedir. Bu bilgilere göre M.Ö. 278'de Anadolu'ya gelen Galatlar, Pontus kralı Mitridat ile birlikte Mısır'a karşı bir savaşa girer, onları yenerek denize kadar sürerler ve Mısırlıların gemilerinden aldıkları çapaları zafer belgesi olarak beraberlerinde yurtlarına getirirler. Galatlar, bu başarıları üzerine onlara verilen topraklar üzerinde bir kent kurarak adını da çapa anlamına gelen Ankyra koyarlar. Ankara'da MÖ 240 veya 239 yılında Selevkos İmparatoru Selevkos II Kallinikus ile kardeşi Antiokus arasındaki çarpışma Ankyra Muharebesi olarak tarihe geçmiştir. Roma İmparatorluğu Kelt boylardan Tektosaglar, MÖ 1. yüzyılda Ankyra'yı ele geçirdiler ama daha sonra Romalıların kontrolü altına girdiler. M.Ö. 25'de Ankyra'nın bulunduğu Galatya resmen Roma İmparatorluğunun bir vilayeti hâline geldi. Tarihçi Strabon, "Ankyra kalesi Tektosaglara aittir. Burası Blaudos dolayındaki Lidya’ya doğru uzanan Phryg kenti ile aynı ismi taşır" demektedir. (Galatya'daki Ankyra'dan başka, Frigya'da da bir Ankyra vardı.) Roma imparatoru Titus (79-81) zamanında basılmış bir sikkede ΣΕΒΑΣΤΗΝΩΝ ΤΕΚΤΟΣΑΓΩΝ (Sebastenon Tektosagon) yazıyor Roma imparatoru Caracalla (79-81) zamanında basılmış bir sikkede MHTPOΠOΛEΩC ANKYPAC (Metropolis Ankyras, yani Ankara Metropolisi) yazıyor Roma imparatoru Gallienus (253-268) zamanında basılmış bir sikkede MHTPOΠOΛEΩC BN ANKYPAC (Metropoleos BN Ankyras; BN, "bis neokoros"un kısaltmasıdır) yazıyor Ankyra'nın lakapları Ankyra'nın nasıl adlandırıldığını Ankyra'da basılmış sikkelerdeki ibarelerden izlemek mümkündür.Roma istilasını izleyen yıllarda Ankyra ismi sikkelerde görülmedi. İşgal sonrasında Galatya, Roma resmî terimiyle bir koinon, yani bir birlik idi, Ankyra da bu koinonun resmî kimliği olmayan büyük bir kenti idi. O dönem Ankyra'da sikkeler basılır ama üzerlerinde ΚΟΙΝΟΝ ΓΑΛΑΤΙΑΣ veya ΤΟ ΚΟΙΝΟΝ ΓΑΛΑΤΩΝ (Galatya Koinon'u) yazardı. Galatya resmen bir Roma eyaleti olduktan sonra Ankyra, Augustus zamanında saygıdeğer anlamına gelen Sebaste adı ile onurlandırıldı. Diğer iki eski Galatya şehri Pessinus ve Tavium'a da aynı onursal isim verildiğınden Ankyra için bu ada bir de Tectosagon (şehre eskiden sahip olan Galat boyunun adı) eklendi ve bunun ardından basılan sikkelerde ΣΕΒΑΣΤΗΝΩΝ ΤΕΚΤΟΣΑΓΩΝ (Sebastenon Tektosagon) ibaresi yer aldı. M.S. 80 yılında basılan sikkelerde Sebastene Tektosages yazılmasına karşın Ankyra yazılı değildi, zira Ankyra hâlâ bir polis (şehir) değildi.Ancak, sonraki yüzyıllarda Ankyra gittikçe önem kazandı ve bu durum basılan sikkelerde şehrin adından da anlaşılabilmektedir. Nero (54-68), Ankyra'ya Metropolis unvanı verdi. Bu, gerek sikkelerde gerek Augustus Tapınağındaki yazılarda ilan edilmiştir. Antoninus Pius (M.S. 138-161) döneminden başlayarak Gallienus dönemine kadar basılmış olan sikkelerin arka yüzlerinde MHTPOΠOΛIC THC ΓAΛATIAC (Metropolis tes Galatias, Galatların Metropolisi) veya MHTPOΠOΛEΩC ANKYPAC (Metropoleos Ankyras, Ankyra Metropolisi) ibaresi bulunmaktadır. Ankyra şehri 211-217 yılları arasında imparator olan Antoninus Caracalla'nın şehre yaptığı pek çok iyilik nedeniyle onun döneminde Antoniniana unvanını almıştır. Örneğin bir madalyada ΑΝΤΩΝΕΙΝΙΑΝΗ ΑΝΚΥΡΑ ΜΕΤΡΟ (Antoniniana Ankyra Metro[polis]) yazar. Caracalla zamanında Ankara ayrıca "Neokoros" unvanını da almıştır. Neokoros, bir eyaletteki tüm tapınaklardan sorumlu bir din adamıdır; bu din adamları imparatorlarını tanrılaştırma işlevini de üstlenince, imparatorlar adına tapınaklar inşa eden şehirler de Neokoros olarak adlandırıldılar. Neokoros olmak bir şehir için onur kaynağı idi.Gallienus zamanındaki sikkelerde şehrin ikinci kere Neokoros olduğunu belirtmek için sikkelerin üzerinde BN (bis neokoros, iki kere neokoros) yazıldığı görülür. Telaffuz ve transliterasyon Ἄγκυρα kelimesi klasik Yunanca telaffuzla 'Anküra' okunur, Koini ve Bizans Yunancasında bu, 'Ankira' olarak değişmiştir.(Modern Yunanca'da ise 'Angyira' okunur Yunan harflerinden Latin harflerine transliterasyonu yapıldığında Batılı kaynakların bazılarında Ankyra, bazılarında ise Ancyra olarak yazılır. Şehrin adı, klasik Latince kaynaklarda Ancyra olarak yazılmıştır.Klasik Latince'de 'Ankira' olarak telaffuz edilen Ancyra'nın, Halk Latincesi ve ondan türeyen Roman dillerinde telaffuzu 'Ansira'ya dönüşmüştür.Almancaya geçen Eski Yunanca sözcüklerde ise k harfi korunmuştur, dolayısyla Ankyra 'Ankira' olarak okunur. Arap kaynaklarında Ankyra Araplar tarafından 8. yy'da iki kere ele geçirilmiş, her ikisinde de Bizanslılar tarafından geri alınmıştır. 7-11. yy Bizans-Arap mücadelesi ile ilgili epik Bizans şiiri Digenis Akritis (9 ve 10.yy'dan kalma), "Ankyra" kalesinden bahseder. Bu mücadele Araplar tarafından da Battal Gazi Destanı'nda anlatılmıştır. Battal Gazi destanında şehrin adı Mamuriye olarak geçer. Battal Gazi, 8. yy'da Emevi döneminde yaşamıştı. 11. yy'da yazılan Dânişmendnâme de Battal Gazi destanına değinir. Her iki destanda da Mamuriye, Engüri ve Engüriyye adları eş anlamlı kullanılmıştır. Aynı dönemde Arap kaynaklarında Ankara Kalesi'nin adı "Kal'at üs-Selâsil"dir.Arapça Selasil, zincirler (silsile nin çoğulu) demektir,yani kalenin o zamanki adı, Zincirler Kalesi anlamına geliyordu. Şehrin kalesinin kapısında bulunan muazzam örme zincirler gündüz kaldırılır, gece bir perde gibi indirilirdi.Kalesinden dolayı şehir de "Beldet üs-Selâsil", yani zincirler beldesi olarak anılıyordu.Şehir için Ma'muriye-i Selâse (zincirli bayındır yer) adı da kullanılmıştır. 14. yüzyılda Ankara Kalesi'ne hâlâ Selasil Kalesi denmekteydi. Kösedağ Muharebesi'nden (1243) sonra Anadolu Moğol hakimiyetine geçmiş, 1290'da Engürü şehri Ahiler tarafından idare edilmeye başlamıştı. Ahilerin daha sonra 1361'de şehri Osmanlı sultanı 1. Murad'a teslim etmeleriyle ilgili olarak, Mehmet Neşri’nin Kitab-ı Cihannüma'sında, ”...Serhaddı Rumda, kaleyi selasile geldi, imdi oraya Engürü derler ol diyarın müfsitleri kam etti, ol vakit kaleyi Engürüye ahiler elinde idi. Ahiler istiklal edüp kaleyi teslim ettiler.” yazar. Ankara Kalesi, "Kal'at üs-Selâsil" veya "Kaleyi Selasil" olarak bilinirdi. Büyük Selçuklu Devleti Arap istilasını izleyen Türk fetih sürecinde Bizans adlarına sahip olan küçük veya terkedilmiş şehirlere Türkçe yeni adlar verilmiş (Dorylaion - Eskişehir gibi), büyük şehirlerin adları ise, Türk halk etimolojisine uydurularak korunmuştur (örneğin, Caesareia - Kayseri, Iconium - Konya). Eski Arap coğrafyacıları ve tarihçileri, Ankara'nın eski Yunan telaffuzu olan Anküra'yı Angüra olarak muhafaza etmişlerdir. Bu ad Ankara ve Engürü olarak değişime uğramış, bunlardan sonuncusu Arapça ekiyle Engüriye olarak edebî ve resmî dilde de görülmüştür.Engüriye'yi Anguriya telaffuz edenler olmuştur. Moğol istilasından önce Anguriye isimi de görülür. Bu, Türkçeleşip Ungüri sonra da Ungüriye olmuştur. 12. yüzyılda Türkmenlerin gelmesiyle Batılı kaynaklarda şehir Angora diye anılmaya başlanır. Ankara'ya has olan Ankara keçisi, Ankara kedisi, Ankara tavşanı da, Batı ülkelerinde Angora keçisi, Angora kedisi ve Angora tavşanı olarak bilinir. Angora, ayrıca, Batı dillerinde Ankara tavşanından elde edilen yünün, Rusça'da ise Ankara keçisinden elde edilen tiftiğin (moher) adıdır. Anadolu Selçuklu Devleti'nde, Ankara ismi sikkelerde ilk olarak II. Kılıçarslan'ın oğlu Ankara Meliki Mesud Şah (1095-1156) tarafından kullanılmıştır. 582-600 H. tarihleri arasında Ankara darplı sikkeleri vardır. Daha sonra II. Keyhüsrev 1237-1243 tarihlerinde Ankara darplı sikkeler basmıştır. Son olarak II. Keykavus H. 655 (M. 1257) tarihli Ankara darplı sikke basmıştır. Selçuklu adına başka Ankara darplı sikke basılmamıştır. II. Keyhüsrev döneminden (1237-1243) bakır sikke. Ön yüzde "KELİME-İ TEVHİD ETRAFINDA HAMSE...". Arka yüzde: "ES-SULTAN'ÜL ... KEYHÜSREV ...", tepede "DURİBE Bİ-ANKARA" (Ankara'da darp edildi) İlhanlı Devleti 1243 Kösedağ Savaşı'nın ardından Moğollar Anadolu'yu istila ettiler. Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra Anadolu'nun büyük kısmı İlhanlıların eline geçti. İlhanlı hükümdarı Mahmud Gazan bir zamanlar Selçuk Sultanı’nın hâkimiyetinde olan Anadolu şehirlerinde kendi adına İlhanlı sikkelerini darbettirmiştir.Bu dönemde Mahmud Gazan tarafından Engür, onun halefi Ebu Said tarafından da Engüriye yazan sikkeler basılmıştır. İlhanlı hükümdarı Mahmud Gazan (1295-1304) tarafından Engür'de basılmış gümüş sikke. Önde: "KELİME-İ TEVHİD" ortada "DURİBE ENGÜR" (Engür'de darbedildi), etrafında "... TİS'A TİS'İN ...". Arkada : "TEGRİİN KUCUNDUR GAZAN MAHMUD DELEDKEGÜLÜK SEN" Osmanlı Devleti Engürü ve Engüriye adları Osmanlı döneminde de kullanılmaya devam edildi. Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarını anlatan Tevarih-i Al-i Osman'da, Tatarlara karşı savaşmak için Ertuğrul Bey'in I. Alaeddin Keykubad'a yardımını sunmasının karşılığı olarak, kendisine Söğüt bölgesinin verildiği, bunun üzerine Ertuğrul Bey ve aşiretinin yürüyüp Engüri'ye gittikleri yazar. Evliya Çelebi, seyahatnamesinde (1648) şehre Engürü denildiğini belirtirken "Padişah defterhanesinde adı Ankara’dır." diye ekler.Örneğin, 16. yy'a ait çeşitli resmî evraklarda Ankara (انقره) adı geçmektedir.Aşağıda sikkelerle ilgili bölümde görüleceği üzere, II. Beyazıd döneminden itibaren darp edilen sikkelerde Ankara adı kullanılmaya başlanmıştır. Ankara'nın resmî ad olmasına rağmen, halk arasında Engürü olarak bilinirdi. Ermenice'nin Ankara şivesinde de kentin adı Engür veya Angürya idi. 1791'de yayımlanan bir yasaknâmede, kadınların "Engürü şalisinden" (Ankara tiftiğinden yapılma bir cins ince kumaş) entari giyinmeleri kadınların vücut hatları belli oluyor diye yasaklanmıştı.Aşağıda verilen halk edebiyatından alıntılar ve seyahatname alıntılarında görüleceği üzere Engürü kullanımı (ve benzerleri) Ankara adının resmîleşmesinden sonra uzun bir süre devam etmiştir. Sikkelerde Ankara Madenî paralar şehrin resmî adının ne olduğunu gösterir. II. Murad döneminde sikkelerin basıldığı Anadolu'daki darphaneler arasında Ankara da bulunmakta idi.Engüriye adı II. Murad (1421-1451) mangırlarında belirmektedir.Ankara'da basılan sikkelerde, II. Mehmet'e kadar Engüriye, onu izleyen II. Beyazıd'dan sonra ise Ankara yazardı. Ankara darphanesinde Ankara ismi II. Bayezid döneminde, Hicrî 886'dan (1508'den) sonra basılmaya başlandı. Önde "MEHMED BİN MURAD HAN", arkasında "HULLİDE MÜLKUHU DURİBE ENGÜRİYE" yazıyor Önde "SULTAN BEYAZID BİN MEHMED HAN", arkasında "AZZE NASRUHU DURİBE ANKARA SENE 886" yazıyor. Halk edebiyatında Firdevsi-i Rûmî tarafından (1481-1521 yılları arasında) yazılan Velayet-nâme-i Hacı Bektâş Velî isimli el yazmasında Engürü ismi geçer. Eserde, Sultan Alâaddin Keykubad'ın Moğollar’a “Aksaray’dan Engürü’den tâ Sivas’a” kadar olan bölgeyi verdiği yazar. Kezâ, Evliya Çelebi, 1648'de Ankara ziyaretinden bahsederken, gençliğinde "Engürüde Er yatır/Rumda Sarı Saltık" diye şarkı söylediğini belirtir. 17. yy'da yaşamış Karacaoğlan da bir türküsünde "Çıktım seyreyledim Niğde’yi Bor’u / Acap gezsem ela gözlüm var m’ola / Güzeller durağı Tokat, Engür’ü / Acep gezsem ela gözlüm var m’ola" der. Halk edebiyatındaki Engürü kullanımına karşın, İstanbullu olan Kâtip Çelebi, Takvîmü't-Tevârîh'te (1648) Ankara kelimesini kullanmıştır. Seyyahların gözlemleri Ankara'dan geçen seyyahların anıları şehrin halk tarafından nasıl adlandırıldığını göstermek bakımından fikir vericidir. Örneğin Ankara Muharebesinde (1402) Yıldırım Bayezid'in yanında bulunan ve savaş sonunda esir edilen Alman seyyah Johannes Schiltberger, anılarında şehrin (Almanca yazılışı ile) Angury veya Engury (Türkçe okunuşu ile Anguri veya Enguri) olduğunu belirtir. 1648'de şehri ziyaret eden Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Ankara'yı Unguriye diye yazmıştır. 17. ve 18. yüzyıllarda Ankara'dan bahseden bazı Batılı seyyahlar da Batılılarca Angora olarak adlandırıldığını belirttikleri şehrin Türklerce adlandırılışını verirler. Anglosakson yazarlar şehrin yerel adının (muhtemelen İngilizce telaffuzla) Angora veya Engere,resmen "Angara" olarak ama halk tarafından "Engüre" ve İngilizce yazılışı ile Enguri (Türkçe okunuşu ile "Engüri") olarak belirtirler. Başka yazarlar yerel adı Fransızca Engur (Türkçe "Engür") ve Angouri (Türkçe "Anguri"); ve Almanca Ankarah veya Ankurijah (Türkçe "Ankara" veya "Ankuriya") olarak belirtir. Bu yazarlar tarafından belirtilen isimlerdeki farklılıklar muhtemelen yerel telaffuzun yabancı dillere aktarılmasındaki ses kaymalarından kaynaklanmaktadır. Fransız seyyah ve botanist Joseph Pitton de Tournefort'un 1717 tarihli seyahatnamesinde Ankara şehrini "Angora" olarak adlandıran resim Türkiye Cumhuriyeti 28 Mart 1930'da Türk Devleti yabancı ülkelerden Türk şehirleri için Türkçe adlarını kullanmalarını resmen talep etti.Bu tarihten sonra posta idaresi Angora veya Constatinople olarak adreslenmiş mektupları Ankara ve İstanbul'a ulaştırmadı. Ancak, Ankara adının hem yerel ağız ile hem de Anadolu'nun başka bölgelerinin şivesinde söylenişi "Angara" olabilmektedir.
  15. _asi_

    Ankara'nın Başkent Oluşu

    ANKARA'NIN BAŞKENT OLUŞU Efendiler, Lozan Antlaşması`nın eklerinden olan düşman işgali altındaki topraklarımızı boşaltma protokolu uygulandıktan sonra, yabancı işgalinden tamamen kurtulan Türkiye`nin toprak bütünlüğü fiilî olarak sağlanmıştı. Artık yeni Türkiye Devleti`nin başkentini bir kanunla tespit etmek gerekiyordu. Bütün düşünceler, Yeni Türkiye`nin başkenti Anadolu`da ve Ankara şehri olarak seçme lüzumunda birleşiyordu. Bu seçimde, coğrafî durum ve askerî strateji en büyük önemi taşıyordu. Devletin başkentini bir an önce tespit ederek, içten ve dıştan gelen kararsızlıklara bir son vermek şarttı. Gerçekten de, bilindiği üzere, başkentin İstanbul olarak kalacağı veya Ankara olacağı konusunda öteden beri içeride ve dışarıda kararsızlıklar görülüyor, basında demeçlere ve tartışmalara rastlanıyordu. Bu arada İstanbul`un yeni milletvekillerinden bazıları, R e f e t P a ş a başta olmak üzere, İstanbul`un hükûmet merkezi olarak kalması gereğini bazı örneklere dayanarak ispat etmeye çalışıyorlardı. Ankara`nın gerek iklim, gerek ulaştırma araçları ve gelişme kabiliyet ve istidadı ve gerekse mevcut tessisler ve kuruluşlar bakımından hiç de uygun ve elverişli olmadığını söylüyorlar; İstanbul`un "payitaht" olması lâzımdır ve mutlaka olacaktır, diyorlardı. Bu ifadeye dikkat edilirse, bizim "başkent" deyimiyle kastettiğimiz anlam ile, bu ifadelerdeki "payitaht"deyimini kullananların görüşleri arasında bir fark bulmamak mümkün değildir. Bundan dolayı, bu konuda zaten kesinleşmiş bulunan kararımızı resmen ve kanunî yoldan ilân ettirerek,"payitaht" sözünün de yeni Türkiye Devleti`nde kullanılmasına gerek kalmadığını göstermek lâzım, geldi. Dışişleri bakanı İ s m e t P a ş a,9 Ekim 1923 tarihli tek maddelik bir kanun tasarısını Meclis`e teklif etti. Altında daha on dört kadar zatın imzası bulunan bu kanun teklifi,13 Ekim 1923 tarihinde uzun görüşme ve tartışmalardan sonra çok büyük bir çoğunlukla kabul edildi. Kabul edilen kanun maddesi şudur : "Türkiye Devleti`nin başkenti Ankara şehridir." Kaynak:Nutuk ANKARA`NIN BAŞKENT OLUŞU Lozan Barış Antlaşması`nın TBMM tarafından onaylanmasından sonra, İstanbul 23 Eylül 1923`ten itibaren tahliye edilmeye başlandı. 6 Ekim 1923`de İstanbul`un yabancı işgal kuvvetleri tarafından boşaltılması tamamlandı. Yabancı işgal kuvvetlerinin İstanbul`dan ayrılması, gündeme hükümet merkezi sorununu getirdi. İsmet Paşa (İnönü) hükümet üyesi olmakla beraber, Ankara`nın başkent oluşunu öngören önergeyi 9 Ekim 1923`te on dört arkadaşı ile birlikte, Malatya Milletvekili olarak TBMM`ne verdi. İsmet Paşa, Ankara`nın hükümet merkezi olması konusunu acil bir sorun olarak görmekte ve Lozan`dan itibaren zihnine yerleşmiş bulunduğunu ifade etmektedir. İsmet Paşa`ya göre, Ankara`nın başkent olması iç ve dış çeşitli sebeplere dayanmaktadır: "Lozan`da Batı dünyasının murahhasları, mütehassısları, diplomatları ile görüşüyorum. Bunlar İstanbul Hükümeti`ni İstanbul muhitini tanıyan insanlar ve yeni devletin o muhitin insanlarına göre kurulmasını arzu ediyorlar. Bunu her hallerinden anlıyorum. Bizim bakımımızdan meselenin daha ehemmiyetli ve değişik cepheleri var. Bir defa Boğazlar askeri bakımdan tamamıyla açık, tamamıyla emniyetsiz. Bu vaziyetteyiz. Lozan Antlaşması`yla elde edebildiğimiz neticeler ve tarihi şartlar bizi endişeye sevk ediyor. Ayrıca Anadolu`nun ortasında bulunarak ve bir Anadolu hükümeti olarak yeni devleti çalıştırmak istiyoruz". İsmet Paşa`ya göre; Ankara`nın hükümet merkezi olması meselesinin, hilafetle bir ilgisi yoktur. Fakat, Ankara hükümet merkezi olunca, hilafet bir bakıma devletimizin dışına atılmış oluyor: "Gerçi biz hilafeti devamlı bir müessese olarak düşünmüyoruz, Fakat Ankara`nın hükümet merkezi olması ve hilafet merkezinin İstanbul`da bulunması, ondan kurtulmak için ayrıca bir temel vasıta olacaktır." Teklif edilen Anayasa maddesi gayet kısadır: Türkiye Devletinin makarrı idaresi Ankara şehridir." Ancak teklif edilen kanun maddesinin gerekçesi, Ankara`nın yeni Türkiye`nin merkezi olması gereğini açıklamaktadır. Gerekçe özetle, yeni Türkiye`nin varlığının, ülkenin kuvvet kaynaklarının gelişmesinin sağlanması, Anadolu`nun merkezinde başkent tesis etmek lüzumunu açıklıyor ve coğrafi ve stratejik durum, iç ve dış güvenlik de bunu gerekli görüyordu. 13 Ekim 1923`te TBMM`de kabul edilen tek maddelik bir yasa ile Ankara, yeni devletin başkenti olmuş ve böylece devlet merkezinin İstanbul olacağı yolundaki çekişmelere son verildiği gibi, Cumhuriyetin ilanı için de bir adım atılmıştır. Bu, aynı zamanda Milli Mücadele`nin başından beri uygulanan Ankara`nın İstanbul`a hakim olacağı esasının bir sonucu idi.
  16. _asi_

    Ankara Halk Oyunları

    ANKARA HALK OYUNLARI Bugün Türkiye`nin her beldesinin ayrı bir özellik taşıyan halk oyunlarına göz atılırsa görülür ki, Ankara bu konuda olgunluk, mertlik ve vakar ifadeleri taşıyan unsurlarıyla, söz sahibidir. Ankara halk oyunları iki kısımda incelenir: a) Zeybekler: - Ankara Zeybeği: Oyunların en gösterişlisidir. Yiğitlik ve mertlik ifade eder. Bu zeybek sazla oynanmakta olup, ağır bir melodisi vardır. En az iki kişi tarafından oynanır, üçlü sacayağı denileni daha da gösterişlidir. Zeybek oyunlarında dikkat edilecek ve en başta gelen husus, oyunun vermiş olduğu karakteristik hava ve melodiye göre jest ve figürleri ayarlamaktır. Yani duruş, kasılış ve poz zeybek oyununun bütün ihtişamım ortaya koyar. - Mendil Zeybeği: Bu zeybek oyunu da ağır ve akıcı figürleri ile Ankara Zeybeğine yakındır. Keza iki kişi tarafından ya da daha fazla kişiyle oynanır. Bu zeybeğin en güzel görünüşü, çöküşte her iki dizin de yere vurularak doğrulmasıdır. - Karaşar Zeybeği: Ankara`nın ilçelerinden Beypazarı`nın Karaşar nahiyesinin eski Ankara ile ilgisi olduğu bilinmektedir. Gerek melodisindeki akıcılık, gerek oyundaki tek ayak figürleri ile dikkati çe¬ker. Zeybek söylenen türküyü takiben ve iki kişi tarafından oynanır. - Seymen Zeybeği: Diğer zeybeklerden tamamen ayrı bir özelliği olan seymen zeybeği diğer zeybek oyunları gibi sazla değil, davul zurna ile, iki veya üç kişi tarafından oynanır. Seymen zeybeği, isminden de anlaşılacağı üzere tertip edilen seymen alaylarında, düğünlerde, alayın önünde bulunan davul ve zur¬nanın hemen önünde kılıç veya tekke palalarıyla giden zeybekler tarafından oynanır. - Seymen Alayı: Ankaralıların dilinde efe, yiğit ruhlu ve atlı anlamlarında kullanılan seymenin uzun bir geçmişi vardır. Seymen düzme, Ankara halkının Oğuz Türklerinden armağan olarak yaşattığı bir gelenektir. Seymen düzmeyi, yalnız Ankara`nın saklamış olması bir raslantı değildir. Çünkü Ankara dolayları Oğuz Boylarıyla doluydu. Çubuk`da Kargın, Aşağı Çavundur, Büydüz; Elmadağ eteklerinde Bayındır; Yenimahalle`de Kayı, Kınık, Dodurga; Hüseyin Gazi eteğinde Peçenek, Yazır; Balâ`da Avşar köylerinin adları 24 Oğuz boyunun adlarından gelmektedir. Seymen alayı "Milli Ruh"un coştuğu zamanlarda kurulurdu. Selçuklu ve Osmanlı Devletleri`nin kuruluşlarında böyle alaylar kurulmuştur. Mustafa Kemal`in Ankara`ya geldiği gün de sabah erkenden sancak dikilmiş, seymen alayı düzülmüştü. - Yağcıoğlu Zeybeği: Bu zeybek oyunu Efe Yağcıoğlu Ahmet Ağa`ya ithaf edilmiştir. Zeybeğin ritm, ayak oyunları, poz ve hareketleri mertlik ifade eder. Diz vuruşları, dönüşleri, melodisi, insanların eski Ankara`ya götürür. Saz, ayakta ve göğüste tutularak çalınır. b ) Düz Oyunlar: Ankara düz oyunlarının ahengi farklı, ritmi yumuşaktır. Sazın sesi bazen hareketli, bazen duygulu, bazen de coşkuludur. Düz oyunların figürleri ayak oyunlarıyla süslenmiştir ve birbirine çok benzer. Hep¬si saz ile grup halinde oynanır, sazdan başka müzik aleti yoktur. - Misket: Yıllar önce yaşanmış gerçek bir aşkı dile getirir. Oyuna ayak figürleri hakimdir. Üç veya dört kişi tarafından oynanır. Bu oyunda üç hareket esastır. Duruş, yürüyüş ve sekiş. - Hüdayda: Ankara`nın eski bir oyunudur. İsmini, padişaha rakkaselik yapmış olan Fatma adında güzel bir kadından almıştır. İki kişiden fazlasıyla oynanmaz. Sekerek yürürken yapılan hareketler ilgi çekicidir. Karşılıklı kasılmadan ve ağır ağır gezinmeden sonra oyuna girilir. Efe, silâhını çekerek önce sağa, sonra sola, tekrar sağa sallanarak silâhını ateşler. Oyunun devamında karşılıklı gidiş geliş ve yan yana sekiş hareketleri estetik yönden doyurucudur. - Mor Koyun: İki ile dört kişi tarafından oynanır. Kol ve ayak hareketleri hakim olup, karşılıklı eş tutularak açılıp kapanma hareketleriyle kendine özgü bir estetiği vardır. Dört efenin bir noktada toplanıp hafif sağa eğilerek açılmaları bir gül goncasına benzetilir. Bu oyun da efsanevi bir aşktan doğmuştur. - Yandım Şeker: Düz oyunların en hareketlisi olup, yürüme, sekiş ve kolların ahenkli hareketi, seyrine zevk katan unsurlardır. Sazla, üç ile dört kişi tarafından oynanır. - Name Gelin: Ankara efelerinin en çok sevdikleri, daha çok yaşlı efelerin oynadıkları bir oyundur. Sağ ayak hep beraber yere vurularak oynanır. - Sabahi: Saz düzeniyle oynanan bu oyun, en ağır olanıdır. Türkü okunurken, iki ile üç efe ağır ağır gezinirler, arada bir dururlar; bu duruşta sağ el silahlıkta, sol el arkada belde olur. Türkünün bitiminde oyuna başlanır. - Yıldız: İki kişilik bir oyundur. Güzel bir melodisi olup, sazla oynanır. Bu oyun seher yıldızına ithaf edilmiştir. Eski sohbetlerde tanyeri ağarırken, pırıl pırıl parlayan yıldız artık sohbetin bittiğini, sabahın yaklaştığını hatırlattığı için bu oyun en son oyundur. - Çarşamba: Karşılıklı iki kişi tarafından oynanır. Çok hareketli bir oyundur. Kol hareketleri, karşılıklı gidiş gelişler ve kolların yukarıda olmayıp normal şekilde sarkıtılarak sallanışı göz doldurur. - Arap Oyunu: Bir kadın yüzünü siyaha boyar gözlerinin önüne un sürer, sırtına bir minder sokarak kambur yapar. Üzerine bir palto giyer, eline defi alır, kollarını sallayarak mani okur. Ankara halkoyunlarında kadınlar ve kızlar yer almamıştır. Kadınlar düğünlerde, şerbetlerde, kına gecelerinde ve kendi aralarında düzenledikleri eğlencelerde kendilerine özgü güldürücü, eğlendirici oyunlar tertip ederlerdi. Çalgı aletleri def ve kaşıktı.
  17. _asi_

    Ankara - Şereflikoçhisar

    ŞEREFLİKOÇHİSAR İç Anadolu Bölgesi'nde Ankara İline bağlı ilçe olan Şereflikoçhisar'ın kuzeyinde Bala ve Kırşehir, doğusunda Evren ve Aksaray, güneydoğu ve güneyinde yine Aksaray, batı ve kuzeyinde de Konya ili bulunmaktadır. Şereflikoçhisar ilçesi Ankara’ya 150 km.uzaklıkta olup, güney yönünde Ankara’nın en son İlçesidir. Şereflikoçhisar'ın bulunduğu arazi orta yükseklikte düzlüklerden oluşmaktadır. Ekecek Dağının kuzey batı uzantılarının engebelendirdiği iç kesimde Karasamur (Karasınır) Dağı bulunmaktadır. İlçe topraklarından kaynaklanan suların bir bölümü Kızılırmak aracılığı ile Karadeniz'e ulaşırken bir bölümü de Peçeneközü Deresini oluşturarak Tuz Gölüne doğru akar. Tuz Gölünün güneydoğusunda bulunan Hirfanlı Barajı da ilçe sınırları içerisindedir. Yüzölçümü, 1.591 km2, denizden yüksekliği 975 metredir.2000 Yılı Genel Nüfus sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 59.128'dir. İlçenin ekonomisi tarıma dayanmaktadır. Buğday, arpa, baklagiller, üzüm, elma, ayçiçeği ve armut yetiştirilir. Hayvancılık da önemli bir gelir kaynağıdır. Merinos ve Ankara keçisi yetiştirilmektedir. Yöre toprak altı kaynakları yönünden oldukça zengin sayılır. Burada jips, linyit ve tuğla-kiremit hammeddesini içeren cevher yatakları vardır. Tuz Gölünün batı ve doğu kıyılarında ise tuz üretimi yapılmaktadır. Gelenek ve görenekler Bugün köylerin boşalması ile garip ve öksüz kalan köy odaları mevcuttur. Köye gelen tanrı misafirleri özellikle yol üzeri köylerinde en iyi şekilde ağırlanır ve ihtiyaçları giderilirdi. Kış aylarında köylülerin bir araya geldiği büyük bir eğitim yuvası olan köy odaları vardı. Koçhisar'da özel tahinli Ramazan pideleri vardır. Her aile Ramazan'da iftar davetleri verir. Zenginler fakir halka gıda yardımında bulunur. Kış aylarında arabaşı denilen bir toplu ziyafet vardır. Acılı, özel hindi, tavuk gibi kanatlı hayvan etinden çorba, bir de çok özel olarak yapılan hamuru vardır. Önce hamur kaşıkla alınır, çorba ile çiğnenmeden içilir. Saya gezileri, kış yarılandığında mahalle veya köyün yeni delikanlıları çeşitli kıyafet değişiklikleri ile ev ev gezer, taklitler yaparak eski dönemlerde ziyaret için gerekli gıdaları, şimdilerde ise gönlünden geçen paraları alırlar. Aziz Mahmud Hüdayi gibi Anadolu'yu aydınlatan ilim irfan sahibi büyükler vardır. Şereflikoçhisar'ın girişine yaptırılan Kale'den bir görünüş. Tarihçesi Osmanlı kaynaklarında adı, Koşhisar olarak geçmektedir. Bu sözcüğün Çift Kale anlamına geldiği sanılmaktadır. Bu sözcük zamanla Koçhisar'a dönüşmüştür. Tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı'ya göre burada yaşayan Şerefli aşiretinden ve buradaki kale ile bağlantısından ötürü de isminin başına Şerefli sözcüğü eklenmiştir. Ancak, burada yaşayanlar Balkan, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarında çok şehit vermesinden ötürü de şerefli sözcüğü yasa ile buraya verilmiştir. Kültür Bakanlığı'nın buradaki höyüklerde yaptığı araştırmalarda MÖ.3000 yıllarına kadar inen kalıntı ve buluntularla karşılaşılmıştır. İlk yerleşimin başlamasından sonra Hititliler, Asurlar, Romalılar, Persler, Emeviler, Selçuklular, Karamanoğulları bölgeye hakim olmuşlardır. 1466 yılında Osmanlı topraklarına dahil olmuştur. XIX.yüzyıl ortalarında bir süre Aksaray ve Niğde'ye bağlı kalmış, Kulu ve İnevi ile birlikte ortak yönetimle yönetilmiştir. Daha sonra Konya'nın kazası olmuştur.1933 yılında da Ankaraya bağlı ilçe durumuna getirilmiştir. Şereflikoçhisar'da XIII.yüzyılda yapılmış, 1863'te onarılan Alaaddin Camisi bulunmaktadır. Ayrıca Sultan Alaaddin'in eşi Hurşid Hatun'a ait türbe günümüze ulaşamamıştır.
  18. _asi_

    Ankara - Çubuk

    ÇUBUK İç Anadolu Bölgesi'nde Ankara İli'ne bağlı bir ilçe olan Çubuk İlçesi, doğuda Kalecik ve Akyurt ilçeleri , Batıda Kızılcahamam ve Kazan ilçeleri , Kuzeyde Çankırı ilinin Şabanözü ve Orta ilçeleri , güneyde Elmadağ , Altındağ ve Keçiören ilçeleri ile çevrili bulunmaktadır. İlçe topraklarının büyük bir bölümü doğu batı doğrultusunda dağların engebelendirdiği bir plato konumundadır. Aydost Dağı'nın uzantıları ilçenin kuzeyini, Mire Dağı güneybatısını, İdris ve Karbasan dağları da güneydoğusunu engebelendirir. İlçenin üç tarafı dağlarla çevrili , güneyi ovaya doğru açık ve denizden uzak olduğu için kara iklimi hüküm sürmektedir. İlçeye bağlı, arazisi verimsiz ve genellikle engebeli köylerin bir kısmında nüfusun şehir merkezine doğru kaydığı görülmektedir. Ova köylerinde ise böyle bir durum söz konusu değildir. İlçenin batı bölümünü Kocaçay, doğusunu Çubuk Çayı sulamaktadır.İlçe merkezinden geçen Çubuk Çayı ilçeyi ikiye böler. Çubuk Çayı üzerindeki Çubuk I ve Çubuk II barajları Ankara'nın su gereksinimini sağlar.Yüzölçümü 1.248 km2‘ dir. Deniz seviyesinden yüksekliği ise 1.100m. olup, 2000 Yılı genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 75.119'dur. Çubuk I Barajıİlçenin ekonomisi tarım a dayalı olup, arpa, buğday, baklagil türleri, Çubuk Çayı çevresinde de sebze, meyve üretimi yapılır. Ayrıca ilçede mermer ve perlit yatakları da bulunmaktadır. Ankara'nın 12 km. kuzeyinde, Çubuk Çayı üzerinde Çubuk I Barajı'nın yapımına 1929 yılında başlanmış, 1936 yılında da işletmeye açılmıştır. Yuvarlak eksenli beton ağırlıklı baraj, 220 m. yarı çaplıdır. Ayrıca baraj gövdesinin 4,5 m. önüne de sızmayı ve kabarmayı önlemek amacıyla ağaçlama ve baca sistemleri yapılmıştır. Barajın gölet alanı 1.76 km2 olup, 13,5 milyon suyu toplamaktadır. Ankara'nın 54 km. uzaklığında, Çubuk ilçesinin 8 km. kuzeyine de yine Çubuk Çayı üzerine Çubuk II Barajı yapılarak 1964'te işletmeye açılmıştır. Barajın su toplama havzası 190 km2, gölet alanı da 1.28 km2'dir. En çok su miktarı da 27.2 milyon m3'tür. Bu baraj andezit, bazalt ve volkanik aklomeralardan oluşan bir zemin üzerindedir. Çubuk barajı sırtları üzerine Atatürk’ün zaman zaman dinlenmesi için küçük bir köşk yaptırılmış Atatürk Baraja geldiği zaman bu köşkte dinlenmişlerdir. Atatürk’ün ölümünden sonra köşk bazı ek yapılarla genişletilmiş ve baraj müdürlüğü binası olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bugün köşkte Atatürk’ün baraj gezilerinde bindiği bir deniz motorundan başka o günlere ait herhangi bir eşya kalmamıştır. Ankara'nın kuzeyindeki Aydost dağı'nın güney yamaçlarından doğarak kuzey doğrultusundan akan, Çubuk Ovasını geçen Çubuk Çayı bu barajların suyunu sağlamaktadır. Çam ve akasya ağaçlarının yeşillendirdiği bu baraj çevresi Cumhuriyetin ilk yıllarından beri önem kazanmıştır. Tarihçesi Eski bir yerleşim yeri olan Çubuk'ta Hititlerden kalma bir kale kalıntısı ile bir mağaraya rastlanmıştır. Hititlerden sonra Frig, Galat, Pers, Roma, Bizans ve Selçuklu egemenliğine girmiştir. Çubuk ve civarı Anadolu’nun Türkler tarafından fethi sırasında ilk ele geçen yerlerdendir. Bu bölgeyi, Selçuklu komutanlarından Çubuk Bey ele geçirmiştir. Çubuk isminin buradan gelmiş olabileceği sanılmaktadır. Bundan sonra Oğuz Boyları buraya yerleştirilmiştir. Nitekim XVI.yüzyıldan kalan Osmanlı tahrir defterlerindeki köy isimlerinin Alayundlu, Çavundurlu, Eymür, İğdir, Kınık, Peçenek ve Yazır oluşu bu iddiayı kuvvetlendirmektedir. Ayrıca Karakeçili ve Akçakoyunlu aşiretleri de Çubuk’a yerleştirilmiştir.Gelenler yerleşik düzene geçmiş, XVI.yüzyılda bunlar göçerliği bırakmış ve köylerde oturarak, zirai üretim ve hayvancılıkla uğraşmaya başlamışlardır. Bölgede, bu dönemde sadece iki aşiret yerleşik hayata geçmemiştir. Bunlardan Murad Fakihlü ve Işık Gazilü aşiretleri yerleşik düzene geçmelerine rağmen yayla yaşamını da sürdürmeye devam etmişlerdir. Osmanlı döneminde önem kazanan yöre, Ankara savaşı'ndan (1402) sonra bir süre Moğolların yönetiminde kalmış, sonra da Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı döneminde Çubukâbâd olan ismi, sonradan Çubuk'a dönüştürülmüştür. Şemseddin Sami Kâamusü'l-Âlâm'da Çubuk'tan Ankara vilayeti merkez sancağına bağlı bir kaza olarak söz etmektedir. XIX.yüzyıl sonlarında Ankara Vilayeti Merkez sancağına bağlı bir kaza iken, XX.yüzyıl başlarında nahiye yapılmıştır. 1921 yılında da ilçe konumuna getirilmiştir. AYA KAYASI ÇUBUK BARAJI
  19. _asi_

    Ankara - Çankaya

    ÇANKAYA İlçenin simgelerinden Atakule Çankaya, Türkiye Cumhuriyeti'nin İç Anadolu Bölgesi'nde, Ankara ili'ne bağlı bir ilçe.Ankara ilinin orta kesiminde bulunan ilçe,Ankara'nın başkent olması ile birlikte Türkiye'nin yönetim merkezi durumuna gelmiştir.Yerleşik nüfusu 785.330 kişi olan Çankaya, Türkiye'nin en kalabalık ilçelerinden biridir ve pek çok ilden daha kalabalıktır.Gün içinde nüfusu iki milyona kadar çıkabilmektedir.102 lise ve on üniversitesi ile ilçe önemli bir eğitim kentidir. Tarihi Çankaya sırasıyla Hatti, Hititler, Frigyalılar Lidyalılar, Pers İmparatorluğu, Makedonya Krallığı, Galatlar, Roma İmparatorluğu, Doğu Roma İmparatorluğu, Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Anadolu Selçuklu Devleti, Ahiler ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerini yaşamıştır.Ankara'daki ilk yerleşimlerden birçoğu Çankaya'da görülmüştür. Bunlar arasında Roma İmparatorluğu döneminden kalma Roma Hamamı, Jülian Sütunu gibi tarihi yapılar bulunur. Büyük Timur İmparatorluğu ile Osmanlı Devleti arasında gerçekleşen Ankara Savaşı gibi önemli bir olaya ev sahipliği yapan birçok yer ilçe sınırları içerisindedir. 19. yüzyılda önemini kaybeden yerleşim, 20. yüzyılın başlarında [bağdat Demiryolu]nun yapılması, daha sonra Mustafa Kemal Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı buradan yönetmesi ile gelişti. Ankara'nın 13 Ekim 1923 tarihinde yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti olmasının ardından gelişen Çankaya, 1936 yılında ilçe statüsüne erişmiştir. Ulus'taki Roma Hamamı. Coğrafya Çankaya, İç Anadolu Bölgesi'nin kuzey batısındaki Yukarı Sakarya Bölümü'nde yer alır. Çankaya'nın doğu ve kuzey doğusunda yine Ankara ili'ne bağlı Mamak ve Altındağ, güneyinde Gölbaşı, batısında ise Yenimahalle ilçeleri bulunur.Çankaya, Orta Anadolu'nun düzlükleri ortasında kayalık bir alanda kurulmuştur. Bu kayalık alan, artık kentin merkezinde küçük bir ada niteliğindedir. Bu adayı yükseltiler çevreler, ortada bir çanak bırakırlar. Eskiden bataklık olan bu çanak, Cumhuriyet döneminde kurutularak yerleşime açılmıştır. İklim İlçede karasal iklim hüküm sürmektedir. Kışları soğuk ve kar yağışlı, yazları sıcak ve kuraktır. Kışları kuru bir ayaz görülür. İlkbahar mevsiminde kırkikindi olarak adlandırılan yükselim yağışları düşer. İç Anadolu Bölgesi Türkiye'nin en az yağış alan bölgesi olduğu için ilçede yılın üçte biri güneşli geçer.Ankara il merkezi'nin yıllık yağış ortalaması 404,5 milimetredir. En çok yağış 51,8 mm ile mayıs ayında düşerken, en az yağış 14,4 mm ile ağustos ayında düşer. Eğitim Çankaya'daki on bir adet üniversitede yüz bini aşan öğrenci yüksek öğrenim görmektedir.Ankara ilinin üniversitelerinin tamamı bu ilçede toplanmıştır. Türkiye'nin önemli üniversitelerinden birçoğu ile birlikte vakıf üniversiteleri de ilçede yerini almıştır.Dünya'nın en iyi bin üniversitesi listesinde, Türkiye'den dereceye giren iki üniversiteden biri Çankaya'dadır.Kentte bir çok üniversitenin yanı sıra, üniversite hastahaneleri, fakülteler gibi üniversite alt kuruluşları bulunmaktadır. Çankaya'daki üniversitelere sadece Ankara'dan değil, Türkiye'nin dört köşesinden ve ülke dışından öğrenciler gelmektedir.Çankaya'daki üniversiteler şunlardır: Devlet: Ankara Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özel: Atılım Üniversitesi, Başkent Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, Çankaya Üniversitesi, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Ufuk Üniversitesi Askeri: Kara Harp Okulu ODTÜ Bilim Ağacı. Kültür Müzeler Çankaya ilçesi, Türkiye'nin en büyük ve en önemli birkaç müzesine birden sahiptir. Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Ankara Etnografya Müzesi başta olmak üzere onlarca müze, birçok tarihî Anadolu medeniyetinin izlerini günümüze taşımaktadır. Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi özellikle Cumhuriyet dönemi heykeltraşları ve ressamlarına ait birçok eseri barındırmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün mozolesinin bulunduğu Anıtkabir, Atatürk'e ait eşyaların da sergilendiği bir müzedir. I. TBMM binası Ankara Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak işletilirken, II. TBMM binası, Cumhuriyet Müzesi olarak kullanılmaktadır. Tarihi Çengel Han'da bulunan Çengelhan Rahmi Koç Müzesi, dünyadaki sayılı sanayi müzelerindendir. Mehmet Akif Ersoy'un yaşadığı ve İstiklal Marşı'nı yazdığı ev, bugün Mehmet Akif Ersoy Müze Evi'dir.İlçede ayrıca Ankara Üniversitesi bünyesinde bir de Oyuncak Müzesi bulunur. Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi. Şenlikler İlçe, Ankara'da gerçekleştirilen kültürel organizasyonların merkezi konumundadır. Bu faaliyetlerin birçoğu geleneksel hale gelmiştir. Çankaya'daki sinema alanındaki önemli organizasyonlardan biri Ankara Uluslararası Film Festivali'dir.1998 yılından beri düzenlenen festival, belgesel, uzun film ve kısa film yarışmaları barındırır. Yaklaşık 17 dalda ödül dağıtılır. Tiyatro alanındaki önemli bir şenlik, Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf tarafından 1996 yılından beri gerçekleştirilen Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali'dir. Bunların haricinde Çankaya'da 1983'ten beri Ankara Uluslararası Müzik Festivali ve 1996'dan beri de Ankara Caz Festivali gerçekleştirilir. Anıtlar Çankaya'da irili ufaklı birçok tarihi ya da modern anıt bulunmaktadır. Bunların en önemlilerinden biri Kızılay Meydanı'ndaki, Emniyet Anıtı olarak da bilinen Güvenpark Anıtı'dır. Anıt, 1935 yılında Prof. C. Hozlmeister ve Prof. J. Thorak'a yaptırılarak Türk Polis Teşkilatı'na hediye edilmiştir. Projesi Prof. C. Hozlmeister tarafından çizilen anıtın kabartma ve heykelleri Prof. J. Thorak ve Anton Hanak tarafından yapılmıştır. Diğer bir önemli anıt ise Ulus'taki Zafer Anıtı'dır. Bu yapıt, Türk Kurtuluş Savaşı kahramanlarının anısına Yeni Gün Gazetesi öncülüğünde yaptırılmıştır. Türk Hükümetince açılan uluslararası yarışma sonucu birinci olan Avusturyalı sanatçı Heinrich Krippel'e 1925 yılında sipariş edilen heykel Viyana'da Birleşik Maden İşletmelerinde döktürülmüş, 24 Kasım 1927 tarihinde Ulus Meydanı Sümerbank Genel Müdürlük Binası önüne yerleştirilmiştir. Daha sonra meydan genişletme çalışmaları sırasında ilk yeri değiştirilerek bugünkü yerine taşınmıştır. Bunlar dışında özellikle Kızılay çevresindeki Sakarya ve Yüksel Caddelerinde birçok heykel bulunmaktadır. Bunların başlıcaları Taşankara ve Barış Heykeli'dir. Heykeltraş Burhan Alkar tarafından 1979 taştan yapılan Barış Heykeli Sakarya Caddesi yaya bölgesinde bulunmaktadır. Genç bir kız ile erkeğin birlikte uçurdukları güvercin, özgürlük ve barışı simgelemektedir.Bu heykel gibi Taşankara da Danimarkalı heykeltraş Jørgen Haugen Sørensen tarafından 1992 yılında yapılmış ve Sakarya Caddesi yaya bölgesine konmuştur. 4.30 metre yüksekliğindeki mermer Mimar Sinan Anıtı ise Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin önünde bulunmaktadır. Eserde Mimar Sinan kendine özgü kıyafetleriyle, ayakta dururken resmedilmiştir. Bu anıt 1956 yılında heykeltraş Hüseyin Anka Özkan'a yaptırılmıştır. Kore Parkındaki Kore Anıtı Modern yapı ve yapıtlar Çankaya'da 80'li yıllardan itibaren inşa edilen önemli eserler arasında, sadece ilçenin değil Ankara'nın da simgesi olan Atakule, Kocatepe Camisi ve Hitit Güneş Kursu Anıtı sayılabilir. Atakule İş Merkezi, Ankara'nın başkent oluşunun 66. yıldönümü nedeniyle 13 Ekim 1989'da açılmıştır. Ankara'nın ilk, Türkiye'de açılan ikinci alışveriş merkezi olan Atakule, 125 m yüksekliğe ve kulenin tepesinde döner restorana sahiptir. Kocatepe semtindeki Kocatepe Camisi'nin yapımına 1967 yılında başlanmış ve 1987 yılında bitirilmiştir. 88 m uzunluğunda dört minaresi vardır. Çankaya Köşkü Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları'nın ikamet ettiği köşktür. Gerçek rakımı 864 m. olmadığı halde "864 Rakımlı Tepe" olarak da anılmaktadır. Kasapyan Köşkü diye bilinen bir bağevi, Ankaralı bir Ermeni tüccar tarafından 1800'lü yılların son çeyreğinde yaptırılır. Sonrasında kentin zengin ailelerinden Bulgurzadeler'in eline geçer. Ankara Müftüsü Rifat Efendi'nin gayretleriyle halk arasında 4500 lira toplanır. Bulgurzade Tevfik Efendi'den satın alınan köşk, Mustafa Kemal'e hediye edilir. Mustafa Kemal, 1921 yılında köşke yerleşmiştir. Çankaya Köşkü Altyapı Ulaşım İlçe Ankara il merkezine 9 kilometre uzaklıktadır.Ankara Şehirlerarası Otobüs Terminali Çankaya'dadır. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları bünyesinde taşımacılık hizmeti veren Başkent Ekspresi Çankaya'dan geçer.2009 yılında Ankara-Eskişehir Hızlı Treni de ulaşıma hizmet vermeye başlamıştır. Bu hattın İstanbul'a kadar uzatılması planlanmaktadır. İlçe içi ulaşımı kolaylaştıran iki adet faal, dört adet de inşaat halinde olan metro vardır.Bu metrolardan beşi Çankaya'yı, Yenimahalle, Keçiören gibi ilçelere bağlar. Yapımına 1992 yılında başlanan Ankaray metrosundan Ankara Şehirlerarası Otobüs Terminali'ne direkt geçiş vardır.İlçeye havayolu ile ulaşım ancak, şehir merkezine 28 km mesafede bulunan, Çankaya'nın kuzeydoğusundaki Esenboğa Uluslararası Havalimanı ile mümkündür. Ankara Garı
  20. _asi_

    Ankara - Sincan

    SİNCAN İç Anadolu Bölgesi'nde Ankara iline bağlı olan Sincan'ın kuzeydoğusunda Kazan, doğusunda Yenimahalle ile Etimesgut, güneyinde yine Yenimahalle, güneybatısında Polatlı, batı, kuzeybatı ve kuzeyinde de Ayaş ilçeleri bulunmaktadır. İlçe dağlık alanlarla kuşatılmış olup, daha çok orta kesimlerde tektonik çöküntü olan düz alanları vardır. Mürted Ovası diye anılan bu alan doğu ve batıda iki fay çizgisi ile sınırlanır. Kuzeydoğu kesimini Karyağdı dağının batı uzantıları, doğusun Ayaş Dağının uzantıları hakimdir. İlçe topraklarını Sakarya'nın kollarından Ankara çayı sular. Yüzölçümü 420 km2'dir. Ekonomisi İlçe ekonomisini çok az olarak bitkisel üretim ile hayvancılık karşılarsa da burada yaşayanlar çalışmak amacıyla her gün şehir merkezine giderler. Ayrıca ilçede sanayi tesisleri ve kombinalar bulunmaktadır. İlçedeki kil yatakları da işletilmektedir. Ankara Sanayi ve Ticaret Odası tarafından kurulmuş olan Organize Sanayi Bölgesi Sincan’da bulunmaktadır. Sincan da 1990 yılında yapımı tamamlanmıs olan Ankara 1. Organiza Sanayii Bolge si bulunmaktadır. Sincan ın nüfusunun artısında en buyuk pay sahibi olan Sanayii Bolgesi nde çok sayıda yutiçi ve yurtdışı merkezli Fabrika bulunmaktadır. Sincan, civar ilçelere nazaran Hizmet Sektör ünde oldukça ileridedir. Civar ilçeler, belde ve köyler ihtiyaçlarini Sincan merkezinden karşılamaktadır. Ozellikle; mobilya, dayanıklı ev eşyaları, giyim, tekstil, eğitim ve gıda hizmetlerinde ilçenin ve civar bölgenin alışveriş merkezi konumundadır. Sincan, İpek Yolu'na yakın oluşundan ötürü tarihi çağlarda önem kazanmış, Asya'da da aynı ismi taşıyan bazı yerleşim alanları bulunmaktadır. Etimolojik olarak bakıldığında da Sincan Şen, Canlı İnsanların Yurdu anlamına gelmektedir. Tarihçesi Sincan’ın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber XVII. yüzyıl arşiv kayıtlarında Sincan Köyü'nün adına rastlanmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında 28 hane ve mescitten oluşan bir köy iken Atatürk’ün önerileri ile yurtdışından gelen (Romanya ve Bulgaristan) gelen göçmenlerle, 1950 yılında nüfusu 1258'e ulaşmıştır. Atatürk’ün emriyle Sincan’a 100 hanelik Romanya Köseabdi'den göçmenler getirilmiştir. Bunlar Sincan'a gelirken lale soğanları ile birlikte gelmişlerdir. Bu nedenle de Sincan denildiğinde öncelikle akla lale ve lale bahçeleri gelmektedir. Soydaşlarımızın buraya yerleştirilmeleri ile tipik bir göçmen köyü görünümünü alan Sincan, İstanbul - Ankara tren yolu ile Ankara - Beypazarı - Ayaş Devlet karayolu üzerinde olması nedeniyle kısa zamanda hızlı bir şekilde gelişmiş, 1956 yılında bucak merkezi haline getirilmiş, aynı yıl merkezde belediye teşkilatı kurulmuştur. Nüfusu hızla artan Sincan bucağı 30 Kasım 1983 tarihinde çıkartılan 2963 sayılı kanunla ilçe haline getirilmiş, daha sonra da 8 Mart 1988 tarih ve 88/12721 sayılı bakanlar kurulu kararıyla Büyükşehir Belediye sınırları içerisine alınmıştır.
  21. _asi_

    Ankara - Polatlı

    POLATLI Polatlı, Ankara ilinin batı kesiminde, Eskişehir - Ankara Devlet Yolu üzerinde Ankara'ya en yakın ilçedir (76 km). Yüzölçümü bakımından Cihanbeyli ilçesınden sonra ikinci sırada yer alır ve 3.789 km² sınır genişliği ile dokuz ilimizden büyüktür. Tarihi Ülkemizin önemli tahıl ambarlarından birini oluşturan Polatlı aynı zamanda en aktif tahıl borsalarından birine de sahiptir. Bunun bir sonucu olarak Polatlı Borsası’nda ilçede üretilen tahılın iki katı kadar bir tahıl alım-satımı meydana gelmektedir. Polatlı Borsası bir “ihtisas borsası” olarak sürekli gelişme göstermekte, yakın bir gelecekte kayıt üzerinden alım-satım yapmayı hedeflemektedir. Borsa tarafından bu çerçevede lisanslı depoculuk faaliyeti yapılması yönünde yatırım çalışması sürdürülmektedir. İlçe Tarım Müdürlüğü, Ziraat Odası, Tarım Kredi Kooperatifi şubesi, Trakya Birlik Kooperatifi şubesi, Pancar Bölge Şefliği, Yukarı Sakarya Sulama Birliği gibi önemli tarımsal kuruluşlar ilçede faaliyet göstermektedir. Polatlı İlçesinde insan yerleşiminin bilinen en eski tarihi M.Ö. 3000 yıllarına kadar dayanmaktadır. Yassıhöyük köyünde bulunan antik Gordion Şehrinde M.Ö. 3000 yıllarında yerleşim olduğu bilinmektedir. Bölgede yaşayan belli başlı uygarlıklar sırasıyla, Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarıdır. Polatlı ilçe merkezinin bugünkü yerleşimi 1860 yılında Sivritepe mevki Menteşe Mahallesinde ve Zafer Mahallesinde oluşmuştur. Yerleşimin asıl gelişimi Ankara-İstanbul demiryolunun 1892 yılında buradan geçmesiyle gerçekleşmiştir. Kurtuluş Savaşı'nın en önemli olaylarından biri olan Sakarya Meydan Muharebesi Polatlı toprakları üzerinde meydana gelmiştir. Atatürk’ün Sakarya Meydan Muharebesini yönettiği karargah Alagöz köyünde, attan düşerek yaralandığı yer İnler köyündedir. Bu savaşın önemli coğrafi mevkileri olan Çal Dağı, Duatepe, Beştepe ve Kartaltepe de Polatlı sınırlarındadır. Polatlı 1 Ağustos 1926 tarihinde 877 sayılı kanunla ilçe olmuştur. Polatlı ilçesinin ekonomisi tarih boyunca tarım ağırlıklı olagelmiştir. İlçe merkezinde kentsel ekonomik faaliyetlerin ve buna bağlı olarak sanayinin ve hizmet sektörünün gelişimi Ankara-İstanbul demiryolunun 1892 yılında Polatlı’dan geçmesi ile başlamıştır. İlçenin yakın tarihdeki dönüm noktalarından birisi otoban kalitesinde yapılan ankara-sivrihisar yolu ile yakın dönemde açılan ve ilçede istasyonu olan Ankara-Eskişehir hızlı tren yoludur. Bu yatırım ile Polatlı, İstanbul-Ankara, Konya-Antalya-İzmir bağlantılarının merkezine oturmuştur. Ekonomi Bugün Polatlı İlçesinin ekonomisi büyük ölçüde tarıma, giderek gerileme eğilimi gösteren hayvancılığa, sanayi faaliyetlerine, ticarete, memurlara ve işçiliğe dayanmaktadır. İlçenin 383.675 dekar sulu, 1.789.500 dekar susuz ve toplam 2.173.175 dekar tarım alanı bulunmaktadır. Yöre topraklarında en fazla üretilen ürünler buğday, arpa, şeker pancarı, kavun ve soğandır. Türkiye'nin önemli tahıl ambarlarından birini oluşturan Polatlı aynı zamanda en etkin tahıl borsalarından birine de sahiptir. Bunun bir sonucu olarak Polatlı borsasında ilçede üretilen tahılın iki katı kadar bir tahıl alım satımı meydana gelmektedir. Polatlı borsası bir ihtisas borsası olarak sürekli gelişme göstermekte, yakın bir gelecekte kayıt üzerinden alım - satım yapmayı hedeflemektedir. Borsa tarafından bu çerçevede lisanslı depoculuk faaliyeti yapılması yönünde yatırım çalışması sürdürülmektedir. İlçede hayvancılık; büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvancılığına dayalıdır. Polatlı Vergi Dairesi kayıtlarına göre 3747 gerçek usulde, 1578 basit usulde, 875 kurumlar vergisi ve 4957 diğer alanlarda olmak üzere ilçede toplam 11.157 vergi mükellefi bulunmaktadır. 2006 yılı ilk altı ayında ilçede tahakkuk eden vergi 74.733.944,33 YTL, tahsil edilen vergi ise 51.237.045,67 YTL. dir. Mal Müdürlüğünce 2006 yılı ilk altı ayında yapılan harcamalar toplamı ise 20.727.583,80 YTL. dir. İlçede Ticaret Odasına kayıtlı 613 limited şirket, 56 anonim şirket, 7 kollektif şirket, 83 kooperatif, 2 müessese ve 388 gerçek kişi olmak üzere toplam 1.149 üye bulunmaktadır. İlçede toplam 13 banka şubesi mevcuttur. Sanayi İlçede sanayi gün geçtikçe gelişmektedir. Ülkemizin önemli sanayi kuruluşlarından olan Ortadoğu Rulman Sanayi Fabrikası Polatlı’da bulunmaktadır. Bunların yanında ülke geneline galvanizli direk üreten Şa-Ra ile yurtiçi ve yurtdışına döşemelik kumaş üreten Polmen Dokuma Sanayi ve Amerikan Halı Sanayi, 2 adet hazır beton fabrikası, 1 adet kâğıt ve matbaa fabrikası, 1 adet hediyelik eşya fabrikası, 1 adet çatı cephe sistemleri fabrikası, 1 adet ambulans donatım fabrikası, 1 adet boru fabrikası, 1 adet tıbbı malzeme üretim fabrikası, 1 adet Doğalgaz Çevrim Santrali, 9 adet un fabrikası, 3 adet yem fabrikası, 8 adet mermer işletme tesisi ile 1 adet tarım aletleri yapım fabrikası ilçede faaliyet göstermektedir. Bu alanda sürekli yeni girişimler ve gelişmeler olmaktadır. İlçede sanayinin gelişimine önemli katkılar yapacak olan Polatlı Organize Sanayi Bölgesi 2172 dekar alan üzerinde alt yapı çalışmaları ve fabrika kuruluş çalışmaları seviyesinde sağlıklı bir gelişme içindedir. Ayrıca Malıköy’de Ankaralı sanayicilerin önderliğinde 5200 dekar alan üzerinde Başkent Organize Sanayi Bölgesi adıyla ikinci bir OSB kurulmaktadır. Bunların dışında yine Malıköy bölgesinde 2. OSB'de ise alt yapı çalışmaları devam etmekte olup, yine bu bölgede Anadolu Organize Sanayi Bölgesi adı altında yeni bir OSB kurulması planmala aşamasındadır. Temelli bölgesinde Ankara Serbest Bölge kurulması yönündeki çalışmalar yer temini aşamasında sürdürülmektedir. İlçede mahalli yönetim birliği olarak; biri Polatlı Hizmet Birliği, diğeri Yukarı Sakarya Sulama Birliği olmak üzere iki birlik faaliyet göstermektedir. Fuar, sergi, panayır alanında münferit uygulamalar olmakla birlikte düzenli ve periyodik uygulamalar yapılamamaktadır. Haftada 2 gün, perşembe ve pazar günleri, pazar kurulmaktadır. İlçenin turizmden sağladığı ekonomik kazanç, sahip olduğu potansiyele göre düşüktür. Yassıhöyük köyünde bulunan Gordion Antik Şehrini, buradaki Kral Midas'ın mezarını ve müzeyi 2006 yılı ilk altı ayında 31.271 kişi ziyaret etmiştir. Polatlı Ticaret Borsası sayesinde Anadolu'nun tahıl ambarlarından biri olarak bilindiği gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Topçu ve Füze Okulu'nu ve Sakarya Kışlası'nı barındırmasıyla da tanınmaktadır. Kurtuluş Savaşı'nın Sakarya Meydan Muharebesi sırasında, Türk Ordusu'nun son tutunma noktası olmasından dolayı tarihi önemi de büyüktür. Sakarya Şehitleri Anıtı, Dua Tepe Anıtı, Alagöz Karargah Müzesi ve Gordion Müzesi bölgenin önemli turistik merkezleri arasında yer alır.
  22. _asi_

    Ankara - Nallıhan

    NALLIHAN Karadeniz Bölgesi'nde, Ankara iline bağlı Nallıhan ilçesi, doğuda Beypazarı, kuzeybatıda Göynük, kuzeyde Mudurnu-Seben, batıda Sarıcakaya, güneyde Eskişehir ve Mihallıçcık’la çevrilidir. Ankara'ya 160 km uzaklıktaki ilçenin dört bir tarafı dağ ve tepelerle çevrili olup, İlçe, kendi adıyla anılan Çayın kenarında kurulmuştur.ilçenin batısında Andız, kuzeyinde Sarıçalı, doğusunda Karageriş ve güneyinde Sündiken dağları yer almaktadır. İlçe topraklarının sularını toplayan Aladağ Çayı, Sarıyar baraj Gölüne, Nal Deresi (Nallısu Deresi) de Gökçekaya Baraj Gölüne dökülür. Yüzölçümü 1978 km2, deniz seviyesinden yüksekliği 625 m. olan ilçenin 2000 Yılı genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 40.677'dir. Ankara'ya 139 km. uzaklıktadır. İlçenin ekonomisi tarım ve ormancılığa dayanmaktadır.Yetiştirilen başlıca bitkisel ürünler; şeker pancarı, buğday, arpa, üzüm, elma ve armuttur. Az miktarda da baklagiller yetiştirilir. İlçede hayvancılık da önemli bir geçim kaynağıdır. Nallıhan'da Ankara keçisi ve koyun yetiştirilir, sığır besiciliği yapılır. Daha çok karaçamlardan oluşan ilçe ormanlarından tomruk elde edilir. Tarihçesi Nallıhan toprakları çağlar boyu; Hititlerin, Friglerin, Britanya Krallığının, Pers, İskender, Roma ve Bizans İmparatorluklarının hakimiyetinde kaldıktan sonra 1071 Malazgirt Zaferiyle Türklerin egemenliğine girmiştir. Önce Danişmentlilerin, daha sonra Anadolu Selçuklularının idaresinde bulunmuş, Anadolu Selçuklularının 1308’de yıkılmasıyla Candaroğulları Beyliği sınırları içinde kalmıştır. Orhan Bey zamanında ise Osmanlı Beyliği topraklarına katılmıştır. Bu fetih sırasında, Oğuz Türklerinin iki boyundan Beydilliler ve Eymirlilerin bir kısmı ilçemize gelip yerleşmişlerdir. İlçemizde, bu boyların adını taşıyan iki köy vardır. Roma İmparatorluğunun M.S.396 da Doğu ve Batı Roma olarak ikiye bölünmesi ve İstanbul’un Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti oluşuyla, Anadolu’nun içinden batıdaki Efes’e giden yol güzergahının yerine, İstanbul’a giden yeni bir yol güzergahı önem kazanmıştır. Ticari ve askeri amaçla kullanılan bu yeni yol üzerindeki Nallıhan, Doğu Roma ve Bizans İmparatorluğu döneminde önemli bir konaklama noktası ve piskoposluk merkezidir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de önemini koruyan yol Cumhuriyet döneminde eski önemini kaybetmiştir. 1603-1617 yılları arasında Osmanlı padişahı olan I.Ahmet’in sadrazamı Nasuh Paşa başvezir olmadan önce, 1594 yılı sonbaharında Halep’ten İstanbul’a dönerken Konya-Ankara-Nallıhan-Göynük yolunu, yani bugün 1 numaralı devlet yolu olarak adlandırılan zamanın İstanbul-Bağdat yolunu izler. Yöremizden geçerken ilçenin bugün olduğu yerde bir han, bir hamam ve bir de cami yaptırır. 1595 ilkbaharında biten bu yapıları vakfeder. O günden sonra bu yerleşim yeri gelişerek büyür. Kocahan yapılmadan önce, Nallıhan bugünkü yerinde değil, büyük olasılıkla Kayapınar çiftliği yakınındaki şehir kalıntılarının olduğu yerdedir. Kocahan’ın yapımıyla bugünkü yerine bir göç olduğu kesindir. Göçten sonraki tarihini yaklaşık dört yüz sene olarak söyleyebiliriz. Ancak, yer değiştiren ilçenin tarihi daha da eskidir. Şimdiki yerleşim yerinin yakınında bulunan eski şehrin ismi Gordium’dur. Gordium şehri Romalıların Bitinya krallarıyla yaptıkları savaşlarda tahribata uğrayınca terkedilmiştir. Sonraları harap olan eski şehrin yerinde Cleon (Kaleon) tarafından yeni bir şehir kurulmuş ve ismi de Juliopolis olarak değiştirilmiştir. Juliopolis, eski Gordio Koume’ye verilen isimdir. Son Bizans devrinde ismi tekrar değiştirilmiş ve Basileon olmuştur. Nallıhan, 16.yy.da Karahisar-ı Naallu nahiyesi olarak Hüdavendigar (Bursa) Sancağına bağlıyken, 19.yy’ın ilk yarısında Ankara Livasına bağlanarak, Korupazarı Naallu ve Karahisar-ı Naallu diye ikiye ayrılmıştır. 19.yy.ın ikinci yarısından itibaren yine tek isim altında birleştirilmiştir. Çağlar boyu değişik isimler verilen ilçenin adı en sonunda Nallıhan olmuştur. Nallıhan adını nasıl aldığı hususunda ise iki söylenti vardır. Bunlardan biri; yakınından geçen Nallı Suyu ve handan aldığı, diğeri ise; handan ve bu hanın kapısında bulunan naldan aldığı yönündedir. İkinci söylentiyle ilgili varsayıma göre: Halk kahramanı Köroğlu buradan geçerken gece handa konaklar, ertesi gün giderken hanın bahçe kısmında atının nalı düşer. Nal yerinden alınarak hanın kapısına asılır ve buradan da Nallıhan ismi çıkar. Nallıhan için simgesel bir değeri olan Kocahan’ın özgün yapısı korunamamıştır. Bugün, girişindeki kemerden başka geriye pek bir şey kaldığı söylenemez. 20.yy.ın başında yanan tarihi camiinin yerine ise 1911’de yenisi yapılmış, tarihi hamamın kalıntıları da güzergahı değişen Ankara yolu yapım çalışmaları sırasında yok olup gitmiştir. 1572 Tarihli 68 Nolu Mufassal Tahrir Defterindeki kayıtlarda; Nahiye-i Karahisar-ı Na’llu’nun 3 mahalleden oluştuğu, zeamet türü vergi ödediği, kendisine 144 köy ve 17 mezra’nın bağlı olduğu yazılıdır. Nallıhan’ın ilçe oluşu Cumhuriyet dönemi öncesine uzanır. Yurt Ansiklopedisinin 1’nci cildinin 546’ncı sayfasında Ankara Sancağına bağlı kazalar sayılırken Nallıhan’da yer almakta ve yine aynı ansiklopedinin aynı cildinin 637 sayfasında da Nallıhan ilçesinde belediye teşkilatının 1864 yılında kurulduğu yazılmaktadır. 1928 yılında Çayırhan ve Beydili bucak yapılmıştır. 1973’ten sonra ise Beydili köy yönetimi biçimine, Çayırhan’da belde’ye dönüştürülmüştür. Sarıyar Barajının yapımıyla Nallıhan’a bağlı üç köy; Sarılar, Yardibi ve Fasıl baraj gölü suları altında kalmışlardır. Gökçekaya Barajının yapımından etkilenen Nallıkozlu Emre’ye taşınırken, Karahisarkozlu da kendi yaylasına göçetmiştir. 1950’den sonra Mudurnu ve Göynük’ten bazı köyler coğrafi yapı ve iklim özellikleri dikkate alınarak Nallıhan’a bağlanmışlardır. İlçenin, 1935 yılında 60 köyü ve 2 bucağı varken, bugün 75 köyü ve 2 kasabası vardır. Baraj yapımıyla başlayan sosyo-ekonomik gelişmeler sonucu Sarıyar kasaba yapılmış ve 1 Aralık 1973’te belediye teşkilatı kurulmuştur. İlçenin bir diğer kasabası da Çayırhan’dır. Linyit ocaklarının 1960’ta işletilmeye başlamasıyla büyüyen Çayırhan’da 6 Haziran 1976’da belediye örgütü kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Nallıhan’da 2 Medrese ve 1 Rüştiye Mektebi varken, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında biri ilçe merkezinde olmak üzere toplam 15 ilkokul açılmıştır. 1950’den sonraki yıllarda ise okulsuz köy kalmadı derken bu kez de köyden kente göç sonucu öğrenci azlığı ya da yokluğundan köy okulları 1988 yılından itibaren kapanmağa başlamıştır. İlçenin tarihi okullarından olan Sakarya İlköğretim Okulu 1914 yılında Zükür İptidaisi (Erkekler İlkokulu) adıyla açılmıştır. 1925 yılına kadar Nasuhpaşa Mahallesinde bulunan kilise binasında eğitim-öğretime devam eden okul, 1925 yılında Atatürk Meydanı yanındaki tarihi binaya taşınarak, Merkez Sakarya İlkokulu adını almıştır. 1957 yılında da bugün kullanmakta olduğu binasına taşınmıştır. Osmanlı Devletinin ilk yıllarından itibaren yüz elli yıl devlet yönetiminde yer alan Çandarlı ailesi Nallıhanlıdır. Sivas valisi iken ilçemizden geçerken ölen Padişah III. Mustafa’nın sadrazamı İvezzade Halil Paşa’nın mezarı ilçemizdedir. Kurtuluş Savaşımızın hassas bir aşamasında Düzce’de başlayıp çevresini de etkileyen hareket etkisi altında bir hafta kalan ilçemiz, bunu defetmeyi başarmıştır. Milli Mücadelemizin paşalarından Kazım Özalp Paşa takviye kuvvetleriyle Geyve’den Sakarya’nın doğusuna intikal ederken ilçemiz halkından gördüğü yardımlardan dolayı anılarında övgüyle bahsetmiştir. Taptuk Emre, Taptuk Emre’nin kızı Bacım Sultan, Taptuk’un çağdaşları Şeyh Cafer Sadık ve Ömer Şeyh ile Akdere Köyünde Hoşebe, Sobran Köyünde Hasan Dede ilçemiz topraklarında yaşayıp ölmüş ulu kişilerdir. Dünya çapında tanınan Yunus Emre’nin hocası Taptuk Emre’nin Türbesi ilçemiz Emremsultan köyünde, Taptuk’un kızı Bacım Sultan’ın Türbesi de Tekke köyündedir. Çocuğu olmayanlar Taptuk Emre’yi ziyaret ederler, adak kurbanı keserler. Akli dengesi bozuk olanları da Bacım Sultan Türbesine götürürler. Emremsultan Köyündeki Taptuk Emre Türbesi 1991 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmiş, aynı yıl yapılan restorasyon ile de bugünkü görünümüne kavuşmuştur. 1996 yılında yerel imkanlar ölçüsünde gerçekleştirilen Taptuk Emre ve öğrencisi Yunus Emre’yi anma etkinliği 1997 yılından itibaren her yıl Ağustos ayında Ankara Valiliğinin katkılarıyla gerçekleştirilmektedir.
  23. _asi_

    Ankara - Mamak

    MAMAK İç Anadolu Bölgesi'nde, Ankara İline bağlı Mamak İlçesi, doğu ve güneydoğuda Elmadağ, güneybatı ve batıda Çankaya, kuzeyde Altındağ ilçeleri ile çevrilidir. Orta yükseklikteki dalgalı düzlüklerden oluşan ilçe topraklarındaki en önemli yükselti,Ankara metropoliten alanın da en yüksek noktası olan Hüseyin Gazi Dağı’dır. İncesu Deresi ile Hatip,Karanlık ve Bayındır çayları ilçenin akarsulardır. Bayındır barajı ile bu barajın gölünün bir bölümü Mamak sınırlarında kalır.İlçedeki Bayındır Barajı, Bayındır deresi üzerine inşa edilmiş olup, 1965 yılından bu yana su tutulmaya başlanılmıştır. İlçe hudutları içerisinde hatip çayı bulunmaktadır. Yüz ölçümü 161Km2 dir. Denizden yüksekliği 899 m., 2000 yılı genel nüfus sayımına göre 430.606 nüfusa sahiptir. Mamak’ ta ELSA A.Ş.( Elektrik sayaçları Sanayi Ticaret Anonim Şirketi) Makina Kimya Genel Müdürlüğü, KÖSEM ( Küçük Orta Ölçekli Sanyi Eğitim Merkezi) ve Kayaş Kapsül Fabrikası ile Taş Ocakları bulunmaktadır. İlçede kültür hizmetlerini yerine getirmek için şimdiki Belediye Başkanlık Binasının yer aldığı Konservatuar Binası bulunmaktadır. Ayrıca 75. Yıl Cumhuriyet Anfi Tiyatrosu, kültürel faaliyet varlıklarından sayılabilir.Tabiat varlıkları olarak Hatip Çayı, Bayındır Barajı ve önemli 4 mesire yerlerindendir. Ankara’ nın bir bölümünün su ihtiyacını karşılayan Bayındır Barajı ve Baraj Gölü çevresinde oluştulan ağaçlık alan gazino ve çay bahçeleri ilçenin gezilip görülecek yerleridir. Tarihçesi Mamak’ın tarihi, Ankara’nın tarihinden ayrı olarak düşünülemez. Ankara’nın da ne zaman kurulduğuna dair de kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak tarihsel buluntulara göre Mamak’ı incelediğimizde şu bilgilere ulaşmaktayız. Kutludüğün, Ortaköy , Gökçeyurt ve Kızılcaköy’de ve çevrelerinde Romalılar Dönemi’ ne ait bazı tarihi eserler bulunmuştur. Avram Galanti, Ankara’nın (bununla beraber Mamak’ın), Anadolu’nun önemli ticaret yollarının geçtiği yerdir. Zaman içerisinde bu yollar büyüyüp gelişmiştir. Doğu’ ya giden yollar, Taviyon’a giden yolar olup, bu yollar Mamak’ tan geçmektedir. Bu yollara ait mesafe taşları Ortaköy civarında bulunmuştur. Bu yollar ve bulunan mesafe taşları Romalılar Dönemi’ne aittir. Çünkü, Roma Yolları Ancyra (Ankara)’ dan geçmekte idi. Bu nedenle diyebiliriz ki; Mamak, Ankara’nın Doğu Kapısı’ dır. Mamak’ın tarihi, Ankara’nın kuruluş tarihi olarak anımsanabilir. Son zamanlarda bölgede yapılan araştırmalar ve bu araştırmalar neticesinde elde edilen bulgular ve izler, kentimizin, insanoğlunun yerleşik düzene geçtiği dönemlerde kurulduğunu göstermektedir. Aslında nereden bakılırsa bakılsın Mamak İlçesi’nin hangi tarihte ve ne zaman kurulduğunun saptanması kolay değildir. Ancak önemli olan çok eski bir geçmişe sahip olmasıdır. Bu bölgede yaşamış insanları, oturdukları yere verdikleri adlardan, tarihe geçmiş ilk adın çok az değişerek ya da hiç değişmeyerek günümüze kadar uzanmış olması da son derece önemlidir. MAMAK ADININ KAYNAĞI Aslında Mamak adının nerden geldiği tam olarak bilinmemektedir. Mamak adının nereden geldiğine dair birçok söylemler bulunmaktadır. Bu söylemlere göre; Ansiklopedilerde; askeri ve sivil yerleşim alanlarına Mamak denir. Gerçekten de bakıldığında ilçemizde askeri ve sivil alanların iç içe olduğu görülmektedir. Mahat ve Gömü anlamına gelmektedir. Gömü; toprak altında saklanan değerli şeyler, define, çukur yerlerdir. Mahat ise; tahta seki, sedir veya derinin kıyısını çizmek için çift ağızlı tahtadan yapılmış saraç aracıdır. Anadolu’da köy ve kasaba adı olarak geçer. Yıldırım Beyazıt’ın vakfiyesine göre Mamak Ortaköy’ de bir çiftlik vardı. Bu çiftliğin bütün yönetimi ise ünlü komutan Tahir MAMAK’ a verilmişti. Ankara yakınlarındaki bir köyün adı Mamak’tır. Ahi Mamak diye anılır Ancak, Mamak adı hakkındaki bu söylemler arasında, ilçemizin adının Ortaköy’ deki çiftliği yöneten ünlü komutan Tahir MAMAK’ tan geldiği tezi daha ağır basmaktadır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.