-
İçerik Sayısı
2.917 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
_asi_ tarafından postalanan herşey
-
LETONYA DEVLETİN ADI: Letonya Cumhuriyeti BAŞŞEHRİ: Riga YÜZÖLÇÜMÜ: 64.500 km2 NÜFUSU: 2.750.000 RESMİ DİLİ: Letonca DİNİ: Hıristiyanlık PARA BİRİMİ: Letonya Rublesi Baltık Denizi kıyısında yer alan bir Avrupa Devleti. Kuzeyinde Estonya, doğusunda Rusya Federasyonu, güneyinde Litvanya, batısında Baltık Denizi ile çevrilidir. Tarihi Bölgenin yerleşik halkı olan Letonlar M.Ö. 3000 yıllarında Baltık kıyısına gelip yerleştiler. Uzun yıllar ticaretle uğraşarak geçimlerini temin ettiler. Letonya diğer Baltık ülkeleri gibi M.S. 9. asırda Vikinglerin istilasına uğradı. Germenler 1198-1290 yılları arasında Letonya topraklarını ele geçirdiler. Bu arada bölgede Hıristiyanlık yayıldı. Letonya 15. asırda kurulan Litvanya Federasyonuna katıldı. Rusya ile olan savaşlar neticesinde konfederasyon dağıldı. Letonya İsveç’in hakimiyeti altına girdi. Büyük Kuzey Savaşları neticesinde Çar Birinci Petro Letonya’yı ele geçirdi (1700-21). Bu tarihten itibaren Rusya’nın hakimiyeti altında kaldı. Rusya’daki 1905 işçi ayaklanması Letonya’da büyük yankılar uyandırdı. Ayaklanma askeri ordu tarafından bastırıldı ve elebaşılar Sibirya’ya sürüldü. Birinci Dünya Harbi sırasında Letonya topraklarının büyük bölümünü Almanlar işgal etti. Almanların savaşta mağlup olmasını fırsat bilen Rusya, Baltık ülkelerine karşı harekata geçti ise de, yoğun bir karşı koyma ile geri çekilmek mecburiyetinde kaldı. Alman orduları Letonya’dan 15 Aralık 1919’da geri çekildiler. Bir süre sonra Letonya ve diğer Baltık ülkelerini tanıyan Rusya bir seri antlaşma imzaladı. Bağımsızlığını kazanan Letonya’da hükumet büyük toprak sahiplerinin topraklarını, topraksız köylülere dağıtarak Germen soyluların ekonomik ve siyasi güçlerini zayıflattılar ve komünist hareketleri baltalamış oldular. Almanya’nın 1939’da Polonya’yı yenmesinden sonra Rusya Baltık ülkeleri ile karşılıklı yardımlaşma anlaşmaları imzalandı ve bu ülkelerde askeri üsler kurmak için izin verilmesini istedi. Diğer Baltık Ülkeleri gibi Letonya da uluslararası alanda bir müttefik bulamayınca Ruslara topraklarında üs kurması için izin verdi. 14-15 Temmuz 1940’ta yapılan seçimleri Sovyet yanlısı adaylar kazandı. Seçimler sonrası kurulan Letonya hükümeti ve parlamentosu Sovyetler Birliğine katılma kararı aldı. SSCB Yüksek Sovyeti bu isteği onayladı ve Letonya, Sovyetler Birliğinin Cumhuriyetleri arasına girmiş oldu. İkinci Dünya Harbi sırasında Almanya’nın işgaline uğrayan Letonya’da 450.000’e yakın insan öldü. Savaşın ardından bölgeye hakim olan Sovyet hükümeti çok sayıda Letonyalıyı sürgüne gönderdi. Sosyalist rejim yeniden kurulunca Letonya’da 1951’e kadar gerilla harbi devam etti. 1951’den sonra iç karışıklıklara kesin olarak son verildi ve Sovyetler Birliği Letonya’da tamamen hakimiyeti ele geçirdi. Letonya 1991’e kadar Sovyetler Birliğini meydana getiren 15 cumhuriyetten biri olarak kaldı. Rusya’da başlayan reform hareketleri neticesinde 1991’de Letonya bağımsızlığını ilan etti. Rusya Federasyonu dahil Avrupa devletleri Letonya Cumhuriyetini tanıdı. Nüfusun etnik dağılımı Nüfus: 2,274,735 (Temmuz 2006 verileri) Nüfus artış oranı: %-0.67 (2006 verileri) Mülteci oranı: -2.26 mülteci/1,000 nüfus (20016 tahmini) Bebek ölüm oranı: 9.35 ölüm/1,000 doğan bebek (2001 tahmini) Ortalama hayat süresi: toplam nüfus: 71.33 yıl erkeklerde: 66.08 yıl kadınlarda: 76.85 yıl (2006 verileri) Ortalama çocuk sayısı: 1.27 çocuk/1 kadın (2006 tahmini) HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.6 (2001 verileri) HIV/AIDS - hastalığı olan insan sayısı: 7,600 (2001 verileri) HIV/AIDS - hastalıklarından ölenlerin sayısı: 500 den az (2003 verileri) Ulus: Letonyalı Nüfusun etnik dağılımı: Letonyalı %56.5, Rus %30.4, Beyaz Rus %4.3, Ukraynalı %2.8, Polonyalı %2.6, diğer %3.4 Din: Lutherci, Roma Katolikleri, Rus Ortodoksları Diller: Letonyaca (resmi), Litvanyaca, Rusça. Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler toplam nüfusta: %99.8 erkekler: %99.8 kadınlar: %99.8 (2003 verileri) Dil Letonya'da resmi dil Letonca'dır. Günümüzde bu dil, sadece güney komşusu olan Litvanya ile akrabalık ilişkisi vardır. Yok olan Prusya dili ile de akrabalık bağı vardır. Baltık dili ailesine bağlı olan bu dil Hint-Avrupa dillerindendir. Nüfusunun yarıya yakını Rus olan Letonya'da Rusça da yaygın olarak kullanılmaktadır. Fiziki Yapı Letonya’nın büyük bölümü dalgalı düzlüklerden meydana gelir. Baltık ve Riga Körfezi kıyıları oldukça düzgündür. En önemli akarsuyu Dvina Nehridir. Diğer akarsular Baltık Denizine dökülür. Sovyet sınırı yakınlarında irili ufaklı göller vardır. İklimi İklimi ılımandır. Atlas Okyanusundan gelen hava kütlelerinin etkisi altındadır. Yazlar genelde serin ve yağışlı geçer. Tabii Kaynaklar Madenler: Ülke topraklarında çeşitli madenler bulunur. Başlıca madenleri dolomit, kireçtaşı ve turbadır. Kurland Yarımadasında bulunan petrol rezervleri henüz işletilmemektedir. Bitki örtüsü ve hayvanlar: Ülke topraklarının % 67’si orman, çayır, otlak ve bataklıklarla kaplıdır. Bu topraklarda çeşitli yabani hayvan yaşar. Başlıca av hayvanları tilki, tavşan, vaşak ve porsuktur. Alınan koruma tedbirleri sayesinde geyik ve karaca neslinin tükenmesine engel olunmuştur. Çok sayıda kuş türü yaşar. Nüfus ve Sosyal Hayat 2.750.000 olan nüfusun, % 54’ünü Letonyalılar, % 33’ünü Ruslar, % 5’ini Beyaz Ruslar, % 3’ünü Ukraynalı, % 3’ünü Polonyalılar meydana getirir. Halkın büyük kesimi Letonca konuşur. On bir senelik ilk ve orta öğretim parasız ve mecburidir. Letonya Bilimler Akademisine bağlı 10 yükseköğretim kurumu ve 10 ilmi kuruluş vardır. Ekonomi Ülke ekonomisi sanayiye dayalıdır. En önemli sanayi dalları metal üretimi ve makina yapımıdır. Diğer sanayi ürünleri buzdolabı, gemi, demiryolu araçları, dizel motoru, elektrik jeneratörü, beyaz eşya ve radyodur. Ayrıca dokuma, kereste, besin, ayakkabı ve giyim sanayii de gelişmiştir. Enerji ihtiyacının yarısından fazlasını kendi kaynaklarından karşılar. Ulaşım Ülkede ulaşım ağı çok gelişmiştir. Ulaşım kara, demir, deniz ve havayoluyla sağlanır. İç suyollarından da ulaşımda faydalanılır. Riga ve Ventpils limanları ticari açıdan önemlidir. Riga havaalanından her ülkeye düzenli uçak seferleri yapılır.
-
1974 yılında yapılan Kıbrıs harekatının perde arkası Hürriyet Gazetesi Ecevit’e "Karaoğlan" lakabını kazandıran 1974 Kıbrıs Barış Harekátı ile ilgili klasördeki tarihi notlar ile dönemin İngiltere Başbakanı Harold Wilson’ın telefonda söyledikleri dikkatimizi çekiyor. Hürriyet Gazetesi'nin verdiği habere göre, 19 Temmuz’u 20 Temmuz’a bağlayan gece İngiltere Başbakanı, Ecevit’e aynen şöyle diyor: "Beni evimden (Downing Street) Dışişleri Bakanlığı’na kadar koşturdunuz. Araç da bulamadım, süt kamyonuyla Bakanlığa geldim..." Başbakan Bülent Ecevit’in 82 yıllık hayatının belki de en önemli anında, Kıbrıs Barış Harekatı’nın yapıldığı 19 Temmuz’u 20 Temmuz’a bağlayan gecede, tuttuğu el yazısı notlara ulaştık. Saat gece 02.00’yi, Kıbrıs Barış Harekatının başlamasından üç saat önceyi gösteriyor. Ecevit, Türkiye ile Yunanistan arasında arabuluculuk rolü üstlenen ve Kıbrıs’a askeri harekata karşı çıkan ABD’nin Dışişleri Bakan Yardımcısı Joseph Sisco ile görüşüyor. Notlardan anlaşıldığı kadarıyla görüşmede ABD Büyükelçisi Macomber da bulunuyor. Oran’daki kütüphane evinin dar koridorundan geçilerek ulaşılan arşiv odasındayız. Dört duvarı raflarla örülmüş oda, ortasından tavana kadar uzanan çift taraflı raflı bölmeyle ikiye bölünmüş. 30’lu yaşlardaki genç Türkiye’nin, kendini bulmaya başladığı 80’li yaşlarına kadar geçen yarım yüzyıllık tarihi bu odanın içinde. Belki de yüz binleri bulan belgeler, bilgiler, yazışmalar, raporlar, tutanaklar, bazıları devlet arşivinde bile bulunmayan "gizli" damgalı dokümanlar, gazete kupürleri, basın özetleri, fotoğraflar, iki bine yakın klasörde toplanarak tarih sırasına göre raflara dizilmiş. Baş aktör Bülent Ecevit, "Karaoğlan" olduğu dönemlere ait fotoğrafıyla klasörlerin üzerinden bize bakıyor. İNGİLİZCE NOTLAR Rahşan Ecevit, günde 10 saatini geçirdiği bu odada yaptıklarını gururla sergilerken birkaç klasöre bakma isteğimizi, kıramayarak kabul ediyor. 1974 Kıbrıs Barış Harekátı ile ilgili klasörü tararken tarihi bir not ilişiyor gözümüze. Başbakan Ecevit’in, harekáttan üç saat önce, 20 Temmuz 1974 saat 02.00’de, Türkiye ile Yunanistan arasında arabuluculuk rolü üstlenen, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Joseph Sisco ile yaptığı görüşmede, kendi el yazısıyla tuttuğu İngilizce notlar. Hızlı kaleme alındığı için çoğu okunamayan el yazısı notlar, daktiloyla temize çekilmiş haliyle birlikte saklanıyor. Ecevit, belgelerdeki bazı kelimelere kare içine alarak ya da altını kırmızı-mavi kalemlerle çizerek dikkat çekmiş. Daktiloya çekilmiş metinde ise Ecevit’in sözleri (BE) kısaltmasıyla, parantez içinde veriliyor. Notlardaki ayrıntılar "o gece"ye ışık tutuyor. SESSİZ KALDINIZ Sisco, konuşmaya "Bazı sözleri daha önce duymuş olabilirsiniz. Endişelerinizi anlıyoruz. Kıbrıs’ın tarihini biliyoruz. Kesin durumlarda Türkiye’yi onayladık" cümleleriyle başlıyor ve Yunanistan’da bulduğu atmosferi anlatıyor: "Durumun ciddiyetinin farkındalar. Müzakereye, pazarlığa ve diyaloğa hazırlar. Aynı zamanda askeri ilgilendiren bir durumun oluşmasında da savaşmaya hazırlar." Sisco’nun "Kıbrıs’taki Pro-Makarios hareketi Türkiye’nin çıkarına olmayacaktır. Amerika direkt ya da sessiz kalarak Enosis’in karşısındadır" sözlerine Ecevit "Zaten sessiz kalındı" karşılığını veriyor. Sisco, Anayasal düzenlemeleri yeniden yapılandırma çözümleri için çalışırken Türk halkının haklarını da korumayı amaçladıklarını ifade ederek durumu yumuşatma yoluna gidiyor. PROFESÖRÜN NOTU Belgeleri birlikte incelediğimiz, kitapları yayına hazırlayacak Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Alemdar Yalçın, Rahşan Ecevit’ten izin isteyerek söze giriyor. Yalçın "Sayın Ecevit bana da bir anısını anlatmıştı. 19 Temmuz’u 20 Temmuz’a bağlayan gece İngiltere Başbakanı (Harold Wilson) aramış. ’Beni evimden Downing Street’e kadar (Başbakanlık binası) koşturdunuz. Araç da bulamadım, süt kamyonuyla Başbakanlığa geldim’ demiş." Kiliseden telgraf: Kıbrıs’ı Yunanistan’dan koruyun Klasörde, yine 20 Temmuz 1974 tarihli başka bir belge daha dikkatimizi çekiyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e ABD’den gelen bir telgraf. Kansas Presbyterian Kilisesi Başkanı telgrafında "Sayın Cumhurbaşkanı, Kıbrıs’ın bağımsızlığını korumasına ve bilhassa Yunanistan’dan korunmasına yardımcı olmasını rica ederim" diyor. ABD kötü bir müttefik olmadı, olmaz Sisco, Ecevit’i ikna için Yunanistan’daki yaklaşımları da sıralıyor. Ardından Ecevit’e ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın "Tüm fikirlere açığız, bunu saklamıyoruz" sözlerini aktarırken Klerides’in (Kıbrıs Rum yönetimi lideri) anayasaya göre Parlamento Başkanlığı’nı alabileceği önerisini iletiyor. Ecevit, "Klerides ulusal muhafızların elinde olacak" karşılığını veriyor. Bu sözler üzerine Sisco "Eğer bana yarın hiçbir şey olmayacağına dair söz verirseniz, kalacağım" diyor. Ardından "Eğer kendi yolunuzda ilerlerseniz oluşabilecek zorlukları biliyorsunuz. Ada’da yüzde 80 Yunan Kıbrıslıları var. ABD kötü bir müttefik değil. Geçmişte de kötü bir müttefik değildi; gelecekte de olmayacak" vaadinde bulunuyor. SİT HÜMANİSTSİNİZ Notlarda ABD Büyükelçisi Macomber’in "Sizin asıl gücünüz sizin hümanistliğiniz. Bu yolla hayatları kurtaracağız. Bir gün bile kaybedemezsiniz" sözleri de dikkat çekiyor. Notlar Sisco’nun "Tüm kararları 48 saat için erteleyin, böylece biz Atina’ya dönebiliriz" sözleriyle bitiyor. Harekáttan 2 saat 45 dakika sonra haberi olmuş Üzerine el yazısıyla "Kıbrıs Dosyası Jully 20, 1974" notunun düşüldüğü bir belge de, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in, harekáttan iki saat 45 dakika sonra haberdar olduğunu ortaya koyuyor. Kissinger’in "Türklerin, olmasından korkulan karaya çıkışları hakkında bilgilendirildim" sözleri "Saat kaçta" sorusuyla kesiliyor. Kissinger "Sanırım 7.45 civarıydı. Bazılarının da görmüş olabileceği gibi Mr. Eagleburger elinde bir kağıtla geldi ve bana verdi. Saat kaçtaysa. Bu, Türk güçlerinin tam olarak hareket ettikleri ve sahile yöneldiklerini öğrendiğimiz ilk andı" yanıtını veriyor ve Türklerin bu harekátı yapacağına inanmadıklarını ima eden şu cümleleri sarf ediyor: 64 VE 67’DE OLMAMIŞTI "Belirtmeliyim ki 1964 ve 1967’de de Türk güçlerinin istila ile sonuçlanmayan böyle iki girişimi olmuştu. Bu nedenle birçok üye, özellikle gün boyunca gördüğümüz birçok yabancı hükümet, ayrıca istihbarat üyeleri düşündüler ki..." Kitap için 7 kişilik heyet Ecevit kitabı, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Siyaset Bilimi kürsüsünden 7 kişilik heyet tarafından yayına hazırlanacak ve Türkiye İş Bankası tarafından bastırılacak. Rahşan Ecevit’le heyetin iletişimini Prof. Dr. Alemdar Yalçın sağlıyor. Kitapların geliri Rahşan Ecevit’in hassasiyeti dikkate alınarak paylaştırılacak. Gelirin, son dönemde bölgeden gelen şehit haberleriyle sarsılan Türkiye’nin, yardım kampanyalarıyla güçlendirmeye çalıştığı Mehmetçik Vakfı ile Bülent Ecevit’in sağlığıyla yakından ilgilenen Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne (özellikle ameliyat aletlerinde kullanılmak üzere) bırakılması düşünülüyor.
-
Kıbrıs Barış Harekâtı 1968 Haziranında başlayan ve Kıbrıs'a yeni bir düzen getirme amacını taşıyan toplumlararası görüşmeler, altı yıl devam etmesine rağmen, 1974 yılı geldiğinde en küçük bir mesafe dahi almış değildi. Cünkü, rumların gayesi, Türklere 1960 Anayasası'ndaki hakları dahi vermemek ve Türk toplumunu bir azınlık statüsü içinde tutmaktı. Böyle bir gayenin ilerisi ise, şüphesiz Enosis idi. Buna karşılık Türk toplumu ve Türkiye ise, geçmiş tecrübelerin ışığında, Kıbrıs'taki Türk varlığının korunabilmesini, ancak 1960 Anayasasındakinden daha fazla haklar ve yetkilerde görmekte idiler. Bu politika, başlangıçtan itibaren federal bir sistem olarak görülmüştü. Kıbrıs devletinin, Türk ve rum iki ayrı federe devlete dayanması, Türk toplumu için en sağlam teminat telakki edilmişti. Fakat 1968'de başlayan toplumlararası görüşmeler ilerledikçe, Türk hükümeti, federal devlet politikasında değişiklikIer yaptı. Bu yeni politikanın adı, bölge muhtariyeti esasına dayanan üniter devlet idi. Bu bir çeşit kanton sistemi idi. Kıbrıs'ta tek bir devlet olacak fakat bir kaç bölgede toplanmış olan Türkler, kendi bölgelerinin idarelerinde muhtariyete sahip olacaklar, kendi işlerini kendileri göreceklerdi. Bölgelerin iç işlerine rumlar müdahale edemiyecekti. Türkiye'de Ekim 1973 seçimlerinden sonra, Bülent Ecevit başkanlığında kurulan Cumhuriyet Halk Partisi-Milli Selamet Partisi koalisyon hükümeti ise, fonksiyonel federatif sistem tezini benimsemiştir. Bu sistemde toprakların paylaşılması söz konusu değildir. Tek bir devlet içinde, görev ve yetkilerin iki toplum arasında paylaşılması söz konusudur. Görülüyor ki, hangisi söz konusu olursa olsun, Türk görüşlerinin rum görüşleriyle uyuşması mümkün değildi. Bundan dolayı 1974 yılı geldiğinde, Türkiye'deki yeni C.H.P.-M.S.P. koalisyonundan da ümit bulamayan rum lideri Makarios, sabırsızlanmaya başladı. 1974 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında yeni bir anlaşmazlık gelişti. Türkiye'nin Çandarlı adlı araştırma gemisinin, 1974 Mayısında, Ege Denizi'nin milletlerarası sularında ve Türkiye'ye göre de Türkiye'nin kıt'a sahanlığı içinde, petrol araştırmalarına başlaması üzerine, Yunanistan bu suların, kendisinin kıt'a sahanlığı içinde bulunduğu iddiası ile ortaya çıktı. Kıt'a sahanlığı anlaşmazlığı Haziran ve Temmuz aylarında devam ederken, Kıbrıs rum toplumu, içinde sürtüşmeler ve Makarios'un da Atina ile arası açılmaya başladı. Toplumlararası görüşmelerin uzaması, ne olursa olsun Enosis'i gerçekleştirerek yunan halkının desteğini kazanmak isteyen yunan cuntasını kızdırmıştı. Yunan hükümeti, adayı Yunanistan'a ilhak zamanının geldiğine inanıyor, fakat Makarios'u da bu ilhak için engel olarak görüyordu. Bu sebeple Atina, adadaki yunan subayları vasıtasiyle, Makarios aleyhine bir takım faaliyetlere girerek, onu iktidardan düşürmeye karar verdi. Sertlik taraftarı Kıbrıs rumlarını Makarios'a karşı kışkırttı. Makarios 2 Temmuzda, Yunan Cumhurbaşkanı Fedon Kizikis'e yazdığı mektupta Atina’nın bu faaliyetlerini protesto etti ve kendisinin tayin edilmiş bir vali değil, seçilmiş bir lider olduğunu bildirerek, kendisine buna göre muamele edilmesini istedi. Atina'nın bu mektuba cevabı sert oldu. 15 Temmuz 1974 günü eski EOKA tethişçilerinden ve cinayetleri ile meşhur Nikos Sampson, Rum Milli Muhafız teşkilatını da yanına alarak, yaptığı bir darbe ile Makarios'u düşürdü ve Kıbrıs Elen Cumhuriyeti'ni ilan etti. Makarios kaçmayı başardı ve hayatını kurtardı. Sampson darbesi ise, Enosis, yani adanın fiilen Yunanistan'a ilhakından başka bir şey değildi. Hadise aynı zamanda Yunanistan'ın Kıbrıs'a açık bir müdahalesi idi. 1974 Kıbrıs buhranı böyle başladı. Sampson darbesini Türkiye, anayasa düzeninin yıkılması, gayrı meşru bir idarenin kurulması ve Kıbrıs konusundaki antlaşmaların ihlali saymış ve yeni idareyi tanımadığını bildirmiştir. Keza İngiltere sert bir şekilde, yeni hükümeti tanımadığını ilan etmiştir. Amerika da, daha yumuşak tonda yaptığı bir açıklama ile, hadiseyi tasvib etmediğini ve tanımadığını bildirmiştir. Türkiye, Garanti Antlaşmasının 4'üncü maddesinin verdiği yetkiye dayanarak, İngiltere ile beraber Kıbrıs'a müdahale etmeye karar verdi ve Başbakan Bülent Ecevit, İngiltere hükümeti ile temas etmek üzere 17 Temmuzda Londra'ya gitti. Londra'da Başbakan Wilson ve Dışişleri Bakanı Callaghan ile yaptığı görüşmelerden umduğunu bulamadı. İngiltere müdahaleye yanaşmadı. İngiltere'ye göre, bu hadise küçük bir hadise değildi ve Birleşmiş Milletler ile NATO'da ele alınmalıydı. Başbakan Ecevit'in, Türkiye'nin tek başına müdahalesinden söz etmesine rağmen, İngilizler buna ihtimal vermemişlerdir. Öte yandan, Amerika'nın Atina üzerindeki baskılarına rağmen, Yunan cuntası Kıbrıs'taki yunan subaylarının ve tethişçi Sampson'un geri çekilmesini kabul etmedi. NATO'da yapılan müzakerelerde aynı şekilde hareket ettiler. Hatta Türkiye'nin müdahalesi halinde kendilerinin de Kıbrıs'a kuvvet yollayacaklarını söylediler. Yunan cuntası da, Türkiye'nin müdahalesine ihtimal vermiyordu. Başbakan Ecevit 19 Temmuz akşamı Londra'dan döndü ve 20 Temmuz 1974 sabahı, Türk silahlı kuvvetleri, Türk jetlerinin havadan himayesinde, Girne bölgesinden Kıbrıs'a ayak basmaya başladı. 20 Temmuz sabahı erken saatlerde Türk askeri, hava kuvvetlerinin himayesinde Girne plajlarına çıkarken, aynı zamanda da, Lefkoşe-Girne yolu üzerinde ve Lefkoşe yakınlarındaki Gönyeli'ye de havadan indirme yapıldı. Kıbrıs ve yunan kuvvetlerinin sert mukavemeti dolayısıyla şiddetli çarpışmalar oldu. 22 Temmuz akşamı ateşkes yürürlüğe girdiğinde Türk kuvvetleri Girne-Lefkoşe yolunu kontrol altına almışlar ve Girne kıyılarında da bir genişleme yapmışlardı. Durumun askeri bakımdan tehlikeli ve yetersiz olduğu da bir gerçekti. Bu sebeple 22 Temmuzdaki ateş-kes ile 1'inci Kıbrıs Harekatı sona erdikten sonra, Türkiye 40.000 kişilik bir kuvvet yığmaya ve 300 tank göndermeye muvaffak olmuştur. 15 Temmuzdaki Sampson darbesi üzerine Güvenlik Konseyini harekete geçiren Türkiye olmuştur. Yunanistan'ın müdahalesi konusunda pek bir şey yapamıyan Güvenlik Konseyi, Türkiye'nin Kıbrıs'a çıkarma yapmaya başlaması üzerine birdenbire hareketlenmiştir. Bunda, Türkiye'nin adaya müdahalesi ile birlikte Türk-Yunan münasebetlerinin birdenbire gerginleşmesi ve iki ülke arasında tam bir savaş atmosferi içine girmesi herhalde mühim rol oynamıştır. Zira, Türkiye ve Yunanistan her an bir savaşa girmek üzere idiler. Yunan cuntasının kuvvetli adamlarından General Yoanides (loannides) Batı Trakya'daki yunan kuvvetlerini Türkiye'ye karşı saldırıya geçirmek istemişse de, bu teşebbüs cuntanın diğer üyeleri tarafından önlenmiştir. Güvenlik Konseyi, Kıbrıs harekatının daha ilk günü, 20 Temmuzda, aldığı 353 sayılı kararla, tarafları ateş-kese ve adadaki bütün yabancı kuvvetleri adadan çekilmeye ve bütün ülkeleri Kıbrıs'ın egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygıya davet etti. Gerek Amerika'nın Türkiye ve Yunanistan nezdindeki faaliyetleri neticesi, gerek Kıbrıs'taki çıkarmanın askeri durumu dolayısıyla, Türkiye, Güvenlik Konseyi'nin 353 sayılı kararını kabul ederek 22 Temmuz 1974 saat 17.00'den itibaren ateş kesti. 23 Temmuz günü ise Yunan hükümeti istifa etti ve Cumhurbaşkanı Kizikis, eski başbakanlardan ve Fransa'da yaşamakta olan Constantin Karamanlis'i milli birlik hükümetini kurmak üzere Atina'ya davet etmiştir. Kıbrıs'ta da Sampson'un yerini Glafkos Klerides almıştır. 353 sayılı kararın 5'inci maddesi, Kıbrısta anayasa düzeninin yeniden kurulması amacı ile, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere hükümetlerinin derhal görüşmelere başlamasını istiyordu. Bu sebeple, üç devletin dışişleri bakanları 25 Temmuzda Cenevre'de toplandılar ve altı günlük bir çalışmadan sonra 30 Temmuz 1974'de Cenevre Deklarasyonu denen belgeyi imzalayıp yayınladılar. Bu Deklarasyona göre: 1) 1960 Anayasa düzenini yeniden tesisi hususunda üç dışişleri bakanı mutabık kalmakla beraber, bundan önce alınması gereken bazı acil tedbirler vardır. 2) Kıbrıs'ta taraflar, 31 Temmuz 1974 günü Türkiye saati ile 24.00'de kontrolleri altında bulundukları alanları genişletmeyeceklerdir. Yani, bu deklarasyona göre, Kıbrıs'ta ateş-kes çizgisi, 22 Temmuz saat 17:00'deki çizgi değil, 30 Temmuz gece yarısı mevcut olan çizgidir. Çünkü, 22 Temmuzdan sonra rumların saldırıları devam ettiği için, çatışmalar yeniden devam etmiş ve Türk kuvvetleri kontrolları altındaki alanı genişletmiştir. 3) 30 Temmuz ateş-kes çizgisinde, sadece Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin kontrolu altında olacak bir güvenlik bölgesi tesis edilecektir. 4) Kıbrıs rum ve yunan kuvvetlerinin muhasarası altında olan bütün Türk bölgelerinden bu kuvvetler çekilecek ve bu Türk bölgeleri Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin koruması altına girecektir. 5) Kıbrıs'ta anayasa düzeninin yeniden tesisi için üç dışişleri bakanı 8 Ağustosta Cenevre'de yeniden biraraya gelecektir. Fakat anayasa düzeni tesis edilinciye kadar, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Rauf Denktaş, 1964 Anayasası gereğince, Cumhurbaşkanı görevlerini yürütecektir. Fakat bu durum, Kıbrıs Geçici Türk Yönetiminin devamına engel olmayacaktır. Birinci Cenevre Konferansı Türkiye açısından başarı ile neticelenmişti. İkinci Cenevre Konferansı 8 Ağustosta başlamış ve 14 Ağustos sabahının erken saatlerinde hiç bir netice alamadan dağılmıştır. Zira, 30 Temmuz Deklarasyonuna rağmen, rum ve yunan kuvvetleri, Türk bölgeleri etrafındaki muhasarayı kaldırmadıkları gibi, ateş-kese de riayet etmemişler ve çarpışmalar yine devam etmiştir. Bundan dolayı da 2'inci Cenevre Konferansı gergin bir havada başladı. 30 Temmuz Deklarasyonu gereğince, 2'inci Cenevre Konferansına Kıbrıs Türk Toplumu lideri Rauf Denktaş ile Kıbrıs Rum Toplumu lideri Glafkos Klerides de katıldılar. Kıbrıs'ta anayasa düzenini kurma amaciyle yapılan bu ikinci toplantıda, Türk tarafı, coğrafi esasa dayalı federatif sistem'i teklif etmiştir. Mamafih, bu federatif sistem kantonlara dayalı bir federatif sistem de olabilecekti. Fakat Kıbrıs rum ve yunan tarafının, anayasa düzeni konusunda kesin bir tavır almaktan kaçınıp, işi oyalama yoluna götürmesi ve ayrıca Kıbrıs'ta da Türklere karşı saldırılarına devam edip, 30 Temmuz Deklarasyonuna riayet etmemeleri üzerine 2'inci Cenevre Konferansı, 14 Ağustos sabahının ilk saatlerinde Türk heyeti tarafından kesilmiştir. Yine 14 Ağustos sabahında Türk Silahlı Kuvvetleri 2'inci Kıbrıs Harekatına başlıyordu. 2'inci Kıbrıs Harekatı 16 Ağustos 1974 akşamı saat 19:00'dan itibaren Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin aynı günlü ve 360 sayılı kararına uyarak ateş-kesi kabul etmesiyle sona erdi. İki gün içinde Türk silahlı kuvvetleri, Magusa-Lefkoşe-Lefke-Kokkina çizgisine ulaşarak adanın % 38'ini ele geçirmişlerdi. 2'inci Kıbrıs Harekatı, birincisinin aksine, dünya kamu oyunda Türkiye'nin aleyhine bir havanın doğmasına sebep olmuştur. 1'inci Harekat bir hukuki müdahale mahiyetinde telakki edilmesina mukabil, 2'inci Harekat bir toprak iktisabı ve bir işgal olarak telakki edilmiştir. Kimse, Türk toplumunun 11 senedir çekmekte olduğu ızdırapları, Rumların işlediği cinayetleri ve rum saldırılarını düşünmek istememiştir. Yunanistan'ı hesaba katmaz isek, 2'inci Kıbrıs Harekatına en şiddetli tepki Sovyet Rusya ve Amerika'dan gelmiştir.
-
Kıbrıs Harekâtı Kıbrıs Harekâtı (TSK kod adı: Atilla Harekâtı, Türkiye'de Kıbrıs Barış Harekâtı olarak da bilinir), 20 Temmuz 1974'te Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kıbrıs'ta başlattığı askerî harekât. Türkiye Cumhuriyeti harekâtın Zürih ve Londra Antlaşması'nın IV. maddesine istinaden gerçekleştirildiğini savunmaktadır.Fakat Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi bu harekâtı işgal olarak değerlendirmektedir. 20 Temmuz 1974 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 353 sayılı kararında "Uluslararası güvenlik ve barış için ciddi tehlikeye yol açan ve bölge üzerinde olağanüstü infiale müsait bir ortam yarattığından Birleşmiş Milletler ciddi bir endişe duymaktadır...Tüm devletlerin Kıbrıs Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğüne saygı duyması gerekir...Yabancı askeri müdahaleye derhal son verilmelidir." diyerek harekata karşı olduğunu belirtti ve ateşkese çağırdı.Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 11 Mayıs 1984 tarihindeki 550 sayılı kararında ise durumu "işgal" olarak niteledi Avrupa Konseyi Parlamentler Meclisi'nin 29 Temmuz 1974 tarihli 573 sayılı kararı ve Atina'daki Temyiz Mahkemesi'nin 21 Mart 1979 tarihli kararı, Türk müdahalesinin yasal olduğunu vurgulamıştır. Ancak uluslararası kuruluşları ve kararlarının çoğu, "yasadışı istila" olarak tanımlamaktadır. Sarayönü meydanına giren TSK'ya ait M-47 Tank Tarihçe Zürih ve Londra Antlaşması Zürih ve Londra Antlaşması, 11 Şubat 1959 tarihinde İngiltere, Türkiye, Yunanistan devletleri Kıbrıs'taki Rum ve Türk toplumları arasında imzalanan, bağımsız bir devlet olarak Kıbrıs halklarının durumunu belirleyen ve Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasını onaylayan antlaşmadır. Rum tarafını Başpiskopos Makarios, Türk tarafını ise Fazıl Küçük temsil etmekte idi. Bunu takip eden 19 Şubat 1959 tarihli Londra Antlaşması ile Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsız bir devlet olarak 16 Ağustos 1960 tarihinde kurulması sağlanmış oldu. Yürütme ve Yasama Bu Antlaşma uyarınca kurulacak olan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Anayasasının adadaki her iki toplumunda haklarını koruyacak şekilde hazırlanması kabul ediliyordu. Antlaşma uyarınca kabul edilen bazı önemli şartlar şunlardır; Birinci madde uyarınca adada Cumhurbaşkanlığı sistemi kurulacağı öngörülüyordu, ancak Rum Cumhurbaşkanı Rum Toplumu tarafından, Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısı ise Türk Toplumu tarafından seçilecekti. Beşinci madde uyarınca ise Bakanlar Konseyi 7 Rum ve 3 Türk olmak üzere 10 bakandan oluşacaktı ve toplumların tek taraflı kararlar çıkarmalarına engel olunması amacı ile gerek Temsilciler Meclisi tarafından çıkarılacak yasalar gerekse bakanlar Kurulu kararları Rum Cumhurbaşkanı veya Türk Cumhurbaşkanı yardımcısı tarafından veto edilebilecekti. Altıncı madde uyarınca Yüksek Anayasa Mahkemesi bir Rum, bir Türk ve bir tarafsız yargıçtan oluşacaktı. Onuncu madde ise her iki toplum için ayrı Cemaat Meclisleri kurulmasını şart koşuyordu. Bu meclisler dini, eğitim, kültürel ve öğretim gibi konular yanında vergilendirme hakkına da sahip olacaktı. Onbirinci madde gereğince kamu çalışanlarının %70'i Rum %30'u Türk toplumundan olacaktı. Onyedinci madde uyarınca toplumların ayrı mahkemeleri olacak, davalı ve davacı ayrı toplumlardan ise karma mahkemeler kurulacaktı. Yirminci madde ise kurulacak Kıbrıs Cumhuriyeti'nin beş büyük şehrinde Rum ve Türk toplumları için ayrı ayrı belediyeler kurulmasını gerektiriyordu. Zürih görüşmelerinde Yunanistan, Türkiye ve İngiltere arasında yapılan görüşmeler sonunda üzerinde uzlaşılan ve Londra'da bütün taraflarca onaylanan Antlaşma maddeleri ile kurulacak Kıbrıs Cumhuriyetinde Toplumların birbiri üzerinde baskı kurmasının engellenmesi ve adayı uzlaşma içinde yönetmeleri için öngörülen konfederal yapının temelleri oluşturulmaya çalışılmıştır. 15 Temmuz 1974 Darbesi 15 Temmuz 1974 Darbesi veya 1974'te Kıbrıs'ta askerî ihtilâl veya Kıbrıs'ta Yunan Darbesi, 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan'daki askeri cunta desteği ile Kıbrıs'ta enosis'e yönelik milliyetçi Rumların III. Makarios'u devirmesi ve 20 Temmuz 1974'te Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kıbrıs'a harekât düzenlemesine neden olan askeri müdahale Kasım 1973 tarihinde Yunanistan'da Yunan Ordusu'ndan Dimitrios Ioannides'in önderliğinden bir grup albay ihtilâl yaparak, ülkenin yönetimine el koydu. Kıbrıs Cumhuriyeti istihbaratı Mart 1974 tarihinde Yunanistan'daki cunta tarafından finansal ve idari yönden desteklenen EOKA-B’nin, darbe yapacağına dair III. Makarios'a haber verdi. Bunun üzerine 25 Nisan 1974 tarihinde bir bildiri yayınlanarak EOKA-B ada üzerinde yasa dışı ilan edildi ve 2000'e yakın EOKA üyesi tutuklandı. III. Makarios Temmuz 1974'ün başlarında Yunanistan Cumhurbaşkanı'na Yunan askerlerin adadan çekilmesi ve kendisine düzenlenen suikast planlarının son bulmasını istedi. 3-5 Temmuz tarihlerinde ise asker ile polisler ada üzerinde birbirleri ile çatışmaya başladı. Makarios bunun arkasında cunta yönetiminin olduğunu iddia etti ve bu olayların son bulmasını istedi Yunan Cuntası, III. Makarios'un bu açıklamaları nedeniyle 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs Ulusal Muhafız Birliği'ne bu birliğin komutanının görevinden alınmasını ve adanın kontrolünü Yunan subayların bulunduğu bu birliğin almasını istedi.Birlik aynı gün Lefkoşa'daki Başkanlık Sarayı'nı bastı. Fakat önceden Makarios istihbarat alması yüzünden sarayın arka bahçesinden 2 yaveri ile birlikte bir askeri zırha binerek Baf'a kaçtı.Bir helikopter, Akrotiri’deki Birleşik Krallık Üssü’nden onu aldı ve Londra’ya götürdü. III. Makarios, 16-17 Temmuz tarihlerinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kendisinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hukukî lideri olarak kabul edildiği toplantılarda "Kıbrıs’ın bağımsızlığının ortadan kalktığını ve halkının tehlike altına olduğunu" belirtti.EOKA'nın tanınan simalarından Nikos Sampson yeni hükümetin geçici devlet başkanı olarak dünyaya ilan edildi ve ertesi gün ise o da başkanlık yetkilerini kullanarak Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni ilan etti Hazırlık 5 Temmuz 1974'te Türkiye, Yunanistan ve İngiltere dışişleri bakanları I. Cenevre Konferansı çalışmalarına başladı. 30 Temmuz'da sona eren konferansta Türk tarafının istekleri doğrultusunda: 'Ada'da bir güvenlik bölgesinin kurulması, Rum ve Yunan işgalindeki Türk bölgelerin derhal boşaltılması, esir durumda olan asker ve sivillerin mübâdele edilmeleri veya serbest bırakılmaları, barışın sağlanması ile birlikte anayasaya uygun bir hükûmetin yeniden kurulmasının temini, Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Kıbrıs Türk Toplumu ile Kıbrıs Rum Toplumu olmak üzere iki otonom idarenin mevcûdiyeti' kabul ve ilan edildi. Başbakan Bülent Ecevit, adada gelişmelerin kötüye gitmesi sebebi ile diplomatik görüşmeler yapmak üzere Londra'ya gitti. Acil olarak toplanan TBMM, Hükümete genel savaş açma yetkisi verdi. 14 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Birinci harekât Türkiye Cumhuriyeti tarafından Başbakan Bülent Ecevit Kıbrıs konusunu görüşmek ve gerekirse ortak müdahele yapılabilmesi için İngiltere'ye uçtu. Bu sırada koalisyondaki MSP lideri ve Başbakan vekili Necmettin Erbakan Milli Güvenlik Kurulu'nu toplayarak Başbakan Ecevitin talimatı ile taarruz kararını iletti. 20 Temmuz 1974 sabahı uçakların bombardımanından sonra Türk ordusu 6:15'ten itibaren havadan indirme ve denizden çıkarma başladı. Denizden çıkarma Karaoğlanoğlu plajına yapılmıştır. Rumlar, Türkiye'nin 1963 ve 1967'deki gibi adaya müdahale edemeyeceğini düşünmüş bu yüzden ilk başta etkili müdahale edememişlerdir.[kaynak belirtilmeli] Ancak akşama doğru karşı harekata başlamışlardır. Bu karar, İngiltere ve Yunanistan Büyükelçilerine bildirildiği gibi Ankara'da bulunan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Sisco'ya da iletildi. Pakistan, Afganistan ve İran Türkiye'ye yardım sözü verdi.Libya Devlet Başkanı Kaddafi ihtiyaç duyulan tüm askerî mühimmatların kullanılabileceğini bildirdi.Bunun yanında Suudi Arabistan da 1.5 milyar dolarlık petrol ile 1 milyar dolar nakit para hibe etmiştir. Türk kuvvetleri 22 Temmuz'da Girne'yi ele geçirdi. Türk paraşütçüleri Kıbrıs Cumhuriyeti'nin başkenti Lefkoşa'nın Türk kesimine indi. Yunan birliklerinin Ada’da garantör olarak bulunan Türk birliğine saldırması ise, çarpışmaların Ada geneline yayılmasına neden oldu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 353 sayılı kararının 5. maddesi gereği 22 Temmuz 1974 tarihinde ateşkes ilan edildi.Türk müdâhalesi sonucu Yunanistan'daki cunta idaresi ve Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki Nikos Sampson Hükûmeti de yıkılmıştır. 20 Temmuz 1974 tarihli Hürriyet Gazetesi'nin manşeti. İkinci harekât: Parola "Ayşe Tatile Çıksın" Ancak 8 Ağustos'ta II. Cenevre Konferansı'nın yapılmakta olduğu zamanda Türklerin Limasol ve Larnaka civarında bir miktar köyü boşaltmış olmalarına rağmen Millî Muhâfız Alayı ve EOKA-B ele geçirdikleri yerleri tahliye etmedikleri gibi ellerindeki esirleri de serbest bırakmamışlardır. Cenevre konferansına katılan Türk Dışişleri Bakanı Turan Güneş anlaşmanın mümkün olmadığı anlamına gelen Ayşe Tatile Çıksın" parolasını Başbakan Bülent Ecevit'e bildirmiştir. 'Ayşe' Turan Güneş'in kızı (sonraki Ayşe Güneş-Ayata)'nın adıdır. Bunun üzerine 13 Ağustos'ta Türk birlikleri tekrar ilerlemeye başlamış ve 16 Ağustos'ta Lefke ve Magosa'nın kurtarılmasıyla sona eren üç günlük II. Harekatı'nı gerçekleştirdi. Harekât neticesinde bir taraftan Magosa'ya diğer taraftan Lefke'ye varılarak Türk tarafının sınırları çizildi. Kayıplar Birinci ve İkinci Kıbrıs Barış Harekatı sonunda tarafların kayıpları şöyleydi: Türk Silahlı Kuvvetlerinden 415 Kara, 65 Deniz, 5 Hava, 13 Jandarma olmak üzere toplam: 498 ölü ve 1.200 yaralı. 70 Kıbrıslı Türk asker ve 270 Kıbrıslı Türk ölü, 1.000 yaralı. Yunanlılarda ise 4 bin ölü, 12.000 yaralı. Savaşın dışında olmasına rağmen BM Barış Gücü askerleri de kayıp vermişti: 3 Avusturyalı asker ölmüş, 24 Avusturyalı, 17 Finlandiyalı, 4 İngiliz ve 3 Kanadalı asker de yaralanmıştı. Kronoloji 15 Temmuz; Yunanistan'da Başpiskopos Makarios'a karşı darbe yapıldı ve Sampson iktidarı ele geçirdi. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit Afyon gezisini yarıda kesip Ankara'ya döndü ve Güvenlik Kurulu ve Bakanlar Kurulu Olağanüstü toplantıları yapıldı. 16 Temmuz; Makarios bir İngiliz helikopteriyle İngilizler tarafından Malta adasına güvenliği için götürüldü. Ankara'da Başbakan Bülent Ecevit parti liderleriyle görüştü ve Yunanistan'daki darbenin doğuracağı sonuçlara karşı askeri tedbirlerin alınmaya başlandığını bildirdi, ayrıca bu toplantıda meclis aynı hafta içinde perşembe günü toplanmak üzere toplantıya çağırıldı. Yunanistan'da askeri cunta genel seferberlik kararı alındığını açıkladı. 17 Temmuz; Makarios Birleşmiş Milletleri Yunanistan'ı kınamaya çağırdı ve eşzamanlı olarak NATO yayınladığı bildiriyle Yunanistan'daki cunta yönetimini uyardı. Başbakan Ecevit ve beraberindeki heyet Yunanistan'daki darbe konusunda görüşmeler için Londra'ya hareket etti. Sampson Kıbrıs'ta da hakim olmaya başladı. Birçok devlet başkanı soğukkanlı olmak gerektiği konusunda mesajlar yayınladı. 18 Temmuz; Ankara'da Başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan ve Maliye Bakanı Deniz Baykal ile parti liderleri toplandı ve meclis olağanüstü toplantısının cumartesi gününe ertelenmesini kararlaştırdı. Turan Güneş Pekin gezisinden döndü. Londra'daki Türk heyeti, Başbakan Bülent Ecevit'in Dr. Kissinger'in temsilcisi Sisco ile görüşmesinin ve Savunma Bakanı Işık'ın İngiliz Dışişleri Bakanı Callaghan'la son kez görüşmesinin ardından geri döndü. Aynı gün Sisco Atina'ya gitti. 19 Temmuz; Sisco Atina'dan sonra Türkiye'ye hareket etti. Türk Deniz Kuvvetleri Türkiye Cumhuriyeti gemileri Mersin'den demir aldı. Sisco gece de Ankara'da Başbakanlık'ta görüşmelere devam etti. Türk Ordusu'nun hazırlıkları tamamlandı ve asker kaydırmalar hızlandı. Yunanistan'da darbeciler Trakya sınırındaki köyleri boşaltma kararı aldı ve Atina radyosunda "Bir günde Konstantinapol'deyiz" mesajları yayınlanmaya başladı. 20 Temmuz; Sabah beşte Türk askeri uçakları keşif uçuşlarını tamamladı ve asıl harekat için tekrar havalandı. Sabah altıda Başbakan Bülent Ecevit radyodan yayınlanan mesajıyla çıkarmanın başladığını açıkladı. Sabah 8:30'da Türk askeri Kıbrıs'a çıktı. NATO ve Birleşmiş Milletler eşzamanlı toplantı yaptı fakat toplantı sonunda eylem kararı alınmadı. TBMM olağanüstü toplantısını yaptı. Çıkarmadan çok kısa süre önce Atina'ya ikinci kez gitmiş olan Sisco akşam Ankara'ya döndü. 21 Temmuz; Birleşmiş Milletler 353 nolu kararla "ateşkes" çağrısında bulundu. Yunan donanmasının Kıbrıs'a tekrar hareket etmesi durumunda vurulacağı Türkiye tarafından açıklandı. Sampson Türkiye'nin uyarısının dikkate alınmayacağını basın yoluyla bildirdi. Başbakan Bülent Ecevit Sisco'ya hedeflere varılmadan durulmayacağını söyledi. Sisco, Yunan cuntasındaki fikir ayrılıkları nedeniyle görüşmek için dahi muhatap bulamadığını söyledi. Türkiye'nin uyarılarına rağmen Kıbrıs'a hareket eden Yunan gemileri ve uçakları ile Baf ve Baf açıklarında muharebe edildiği Türk, Yunan ve diğer yayın kuruluşlarından duyuruldu. Bu haberleri Türk Genelkurmay Halkla İlişkiler Bürosu doğruladı.Türk birlikleri Kıbrıs'ta Türklerin yaşadığı bölgelerde kontrolü ele geçirdi. İlerlemeye devam edildiği bildirildi. 22 Temmuz; Yunan cuntasının dağılmak üzere olduğu haberleri yayıldı fakat Atina haberleri resmi elden yalanladı. Yunanistan'da ve Türkiye'de Birleşmiş Milletlerin "ateşkes" çağrısını yerine getirme kararı alındı ve 17:00'da uygulamaya başlandı. 23 Temmuz; Muharebeler sırasında batan Türk ve Yunan gemilerinden kurtulan denizcilerin gemiler tarafından ateşkes sırasında bulunduğu basında yer aldı. Yunan cuntası iktidarı Karamanlis'e bırakma kararı aldı ve Klerides Sampson'un yerine geçti. TBMM özel toplantısında Türk Ordusu başarılı bir harekat gerçekleştirdi denilerek tebrik edildi. Cenevre Konferansı bir gün ertelendi. 24 Temmuz; Başbakan Bülent Ecevit, Yunan yeni Başbakanı Karamanlis'i tebrik etti. Birleşmiş Milletler 354 sayılı kararında 353 nolu kararındaki "ateşkes" çağrısına uyulmaya devam edilmesini istedi. 25 Temmuz;Cenevre'de üçlü konferans akşamüstü başladı. Yunanistan ateşkesin görüşülmesini, Türkiye adaya gelecek olan yeni yapının görüşülmesini istedi. Mavros Türk Ordusu'nun genişlemeyi durdurup 22 Temmuz'da varmış olduğu hatlara geri çekilmesini istedi. Türk heyeti bu teklifi reddetti ve görüşmelere ara verildi. Aynı gün ikili görüşmeler başladı. Güneş ve Dr. Kissinger'ın özel temsilcisi Baffum, Güneş ve Callaghan ikili görüşmeleri tamamlandı. Türk heyeti konferansın devam etmesi yönünde fikirler yayınlandı. Yunan heyetinin konferansa devam etmek istemediği gerekçesiyle Callaghan, Kissenger'ı müdahil olmaya çağırdı. 27 Temmuz; Kissenger'ın müdahalesiyle Yunan heyeti konferansı terketmekten vazgeçtiğini duyurdu. Güneş-Callaghan, Güneş-Mavros ve Callaghan-Mavros-Güneş görüşmeleri yapıldı ve uzmanların (eksper) kabul edilir bir görüş hazırlayarak ertesi gün bakanlara sunmaları kararı alındı. 28 Temmuz; Uzmanların toplantıları sabah 7:00'ye kadar sürdü. Güneş, toplantının yapılacağı Birleşmiş Milletler sarayı'na girerken "Hükümetten yetki aldım. Eğer isteklerimiz kabul edilmezse çekileceğim" dedi. Başbakan Bülent Ecevit, Ankara'da verdiği demeçte "Güvenlik sorunları ve ateşkes birbirlerinden ayrılmaz" dedi. 16:00'da uzmanların eşliğinde üç bakan gayri resmi toplantıya başladı. Gece yarısına doğru Başbakan Bülent Ecevit'in "Türk birliklerinin adadan çekilmesi" maddesine itiraz ettiği açıklandı. Ecevit, Karamanlis'e Ege'de buluşma önerisi getirdi. 29 Temmuz; 3:00'da Mavros Birleşmiş Milletler Sarayı'ndan ayrıldı. Yaptığı açıklamada "Artık herşey Ankara'ya bağllı, kabine toplantısı var, kabul veya reddecekler" dedi. Bülent Ecevit "çekilme" maddesiyle ilgili tüm tekliflerin Kıbrıs'lı Türk'lerin güvenliğinin fiilen garanti edilemeyeceği gerekçesiyle kabul edilemeyeceğini açıkladı. İngiliz Dışişleri Bakanı Cenevre görüşmelerinin sonuca bağlanmasını istedi ve sonuca bağlanmaması durumunda Londra'ya geri döneceğini bildirdi. Callaghan-Güneş görüşmesi ve teknik seviyede kısa bir toplantı yapıldı. 30 Temmuz; Çekilmeyle ilgili tekliflerde anlaşmaya varıldı ve "Cenevre Deklarasyonu" imzalandı. 1 Ağustos; Mavros, Türkiye'nin Cenevre Deklarasyonu'nu ihlal ederek adada askeri ilerleme yaptığını söyledi ve ikinci kez görüşmelere gitmeyeceğini duyurdu. 2 Ağustos; Güneş, Türk köylerindeki Rum işgalinin devam ettiğini bu durumda ikici görüşmelere gidemeyeceğini bildirdi. 8 Ağustos; Üçüncü devletlerin girişimleriyle ikinci Cenevre konferansı 19:00'da başladı. Türkiye ve Yunanistan'ın görüş ayrılıkları nedeniyle uzmanlar seviyesinde üç ayrı komite kuruldu. 9 Ağustos; Görüşlerdeki ayrılıklar nedeniyle ikinci konferansa devam edilemedi. Güneş-Kissenger'ın temsilcisi Hartman, Güneş-Callaghan, Callaghan-Mavros ikili görüşmeleri yapıldı. Klerides ve Denktaş Cenevre'ye geldi. 10 Ağustos; Kelerides "Bu toplantı anayasal sorunları ele almaya yetkili değildir" dedi. Denktaş "Türkiye'nin teklif ettiği coğrafi federasyon tek çıkar yoldur" dedi. 11 Ağustos; Callaghan Denktaş-Klerides görüşmesinin yinelenmesini istedi. Görüşme yapıldı fakat olumlu sonuç çıkmadı. Güneş-Hartman ile tekrar görüştü.Üç dışişleri bakanı arasında yemekli görüşme yapıldı, sonuçsuz kaldı. 12 Ağustos; Türkiye iki öneri açıkladı; birincisi altı kantonlu ve ikincisi iki bölgeli. Klerides'e ve Yunan heyetine yollandı. Kıbrıs'taki Türk Birlikleri takviye edildi. Güneş-Callaghan ve Güneş-Hartman görüşmeleri yapıldı. Klerides ile Mavros bu teklifleri görüşmek üzere 48 saat süre istedi. Mavros "Silah gölgesinde anlaşma imzalanmaz" dedi. 13 Ağustos; Mavros'un açıklaması üzerine Türk heyeti Yunanistan'ın süre isteğini reddetti. 14 Ağustos; 5:00'te Türkiye'nin ikinci harekatı başladı. Yunanistan, NATO müttefiği iki ülke arasındaki çatışmayı NATO'nun durduramadığı gerekçesiyle NATO'dan ayrıldığını açıkladı. 15 Ağustos; Yunanistan Başbakanı Karamanlis ülkesinin Kıbrıslı'ların yardımına gidemeyeciğini açıkladı.Olayların sorumlusu olarak Yunan askeri cuntasını ve Türkiye'yi gösterdi.
-
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) veya Kıbrıs Türk Devleti Akdeniz'de yer alan en büyük üçüncü ada ve Anadolu yarımadasının 65 km güneyindeki Kıbrıs adasının kuzey kısmında yer alan uluslararası camiada yalnızca Türkiye tarafından tanınan Türk devleti. Eskiden Pakistan ve Bangladeş de KKTC'yi tanımaktaydı; fakat sonra tanımaktan vazgeçmişlerdir. Kuzeyde Dipkarpaz, batıda Güzelyurt, güneyde de Akıncılar'a doğru KKTC toprakları yayılır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Rum Kesimi toprakları arasında Birleşmiş Milletler'in kontrol bölgesi bulunmaktadır. Coğrafya Toprakları kuzeyde Dipkarpaz, batıda Güzelyurt, güneyde de Akıncılar'a doğru yayılır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Kıbrıs Cumhuriyeti toprakları arasında Birleşmiş Milletler'in kontrolünde tampon bölge bulunmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin önemli yerleşim yerleri, başkent Lefkoşa, Girne, Gazimağusa ve Güzelyurt'tur. KKTC, etkisinde bulunduğu Akdeniz ikliminden dolayı fazla yağış almaz. Genellikle sıcak ve kuraktır. Kıbrıs'ın sahil kıyıları, aşağı yukarı yüz milyon senedir Chelonia mydas ve Caretta caretta kaplumbağaları tarafından ziyeret edilmektedir. Bu canlılar yumurtlamak için Mayıs ve Ağustos ayları arasında Kuzey Kıbrıs’ın kumsallarına gelmektedirler. Adanın kuzeyinde doğal mağaralar da bulunmaktadır. Sarkıt ve dikitleri ile İncirli Mağarası, İnönü’deki Sütünlu Mağara, olmak üzere 85 adet civarındaki doğal mağara bulunmaktadır Yönetim birimleri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin yerleşim yerlerinin listesi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilçeleri Lefkoşa, Gazimağusa, Girne, Güzelyurt, İskele olmak üzere 5 ilçeye ayrılmaktadır. Her ilçeye Kaymakam atanmaktadır. Tarih 1960'da Kıbrıs'ta yaşayan Rum ve Türk cemaatleri arasında kurulan ortaklık Kıbrıs Cumhuriyeti yaşanan iç çatışmalar sonucu sürdürülemez olmuş ve 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan cuntasının Kıbrıs'da darbe yaptırması sonucu gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekatı'nın ardından gerçekleşen İkinci Barış Harekatı'nın hemen ardından 25-26 Ağustos 1974 tarihinde BM Genel Sekreteri Kıbrıs'a gelmiş ve toplumlar arasında ikili görüşmelerin başlatılmasını istemişti. İkili görüşmelerde varılan mutabakat gereği nüfus mübadelesi yapılmış ve Rumlar güneye Türkler ise kuzeye geçmiştir. Böylece iki bölgeli ve iki toplumlu bir federal yapı için uygun ortam sağlanmış oldu. 13 Şubat 1975 günü Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin ilanı Doktor Fazıl Küçük tarafından açıklanarak gerçekleşti. Amaç federal bir Kıbrıs Devleti yaratmaktı. 15 Kasım 1983 tarihinde KKTC'nin ilanı gerçekleşti. Türkiye, Pakistan ve Bangladeş KKTC'yi ilk tanıyan ülkeler olup Türkiye dışındaki ülkeler daha sonra bu tanımayı geri çekmişlerdir. KKTC'nin kuruluş bildirgesini kurucu cumhurbaşkanı Rauf Denktaş okumuştur. Uluslararası statü ve dış ilişkiler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Türkiye dışında tanınmamakta ve ada Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin olarak gösterilmektedir. Azerbaycan'a bağlı özerk ülke olan Nahcivan KKTC'yi hakim güç olarak tanımakta, fakat Azerbaycan KKTC'yi resmi olarak tanımamaktadır. İslam Konferansı Örgütü KKTC'yi üye olarak kabul etmiş ve gözlemci statüsü vermiştir. Diğer ülkelerden Pakistan, Katar ve Gambiya'nın görüşleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımaya doğru gitmektedir. 2004 Nisanı'nda yapılan Annan Planı referandumundan bügüne uluslararası camia KKTC ile var olan ilşkilerini iyileştirmeye başladı. Avrupa Birliği'nin genişlemesi'nden sorumlu üyesi Günter Verheugen raporunda bu şartlar göz önünde tutulursa AB ülkelerinin KKTC'de temsilcilikler açabileceklerini söyledi. AB KKTC'ye 259 Milyon Avro yardım taahhüt etti. Rum Kesimi tarafından engellenmeye çalışan bu yardımı, KKTC direkt olarak almak istemektedir. Bir yandan, KKTC cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat önemli dünya liderleri ile görüşmelerine devam etmektedir. ABD dış işleri bakanı Condoleezza Rice, İngiltere eski dış işleri bakanı Jack Straw ile görüşmelerde bulundu. Ayrıca 2006 Ağustosu'nda Pakistan devlet başkanı Pervez Müşerref tarafından cumhurbaşkanı sıfatı ile ağırlandı. KKTC bağımsızlık ilanını ardından Bangladeş ve Pakistan tarafından da tanınmasına rağmen uluslararası baskılar sonucu bu ülkeler tanımalarını geri çekmiştir. KKTC uluslararası toplum tarafından, uluslararası ilişkilerde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile birlikte tek devletmiş gibi anılır (örneğin Avrupa Birliği'ndeki üye sayımı). Yine uluslararası ilişkilerde dünya haritalarında Kıbrıs Adası'nın tamamı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne aitmiş ve KKTC yokmuş gibi gösterilir (örneğin Eurovision Şarkı Yarışması'nda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin adının Cyprus olarak gösterilerek, oylama sırası Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne geldiğinde ülkenin, Kıbrıs Adası'nın tamamı olarak gösterilmesi). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ordusunda 2000 kadar 18 ile 40 yaşları arasında zorunlu askerliğe alınmış Kıbrıs Türkleri bulunmaktadır. Bunun yanında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 11.kolordusu adanın kuzeyine yerleşmiş durumdadır. Bölgedeki Türk kuvvetleri yaşanabilecek Türk-Rum anlaşmazlıklarına karşı bölgeye yerleşmiş ve Kıbrıslı Türklerin yaşamını koruma altına almış bulunmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin önemli yerleşim yerleri, başkent Lefkoşa, Girne, Gazimağusa'dır. KKTC,ikliminden dolayı fazla yağış almaz. Genellikle burası sıcak ve güneşlidir. Ekonomi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uluslararası camiada tanınmamasından dolayı ekonomik olarak Türkiye'den yardım almaktadır. Tedavüldeki para birimi Türk Lirası'dır. KKTC'nin neredeyse tüm ithalat ve ihracatı Türkiye üzerinden gerçekleştirilir. İletişim ve Ulaşım Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti şu an ki uluslararası camiada tanınmaması durumundan dolayı Türkiye'nin ekonomik ve askeri desteğine muhtaçtır. Tedavüldeki para birimi Yeni Türk Lirası'dır. KKTC'nin neredeyse tüm ithalat ve ihracatı Türkiye üzerinden gerçekleştirilir. Uluslararası telefon kodu olan +90 392 Türkiye'nin yerel arama kodudur. İnternet alan adı olan .nc.tr de Türkiye Cumhuriyeti'ne ait olan .tr uzantısı altında oluşturulmuş olan ikinci seviye alt alan adıdır. Dünya Posta Birliği KKTC'yi müstakil bir devlet olarak tanımadığından postalarda Mersin 10 - Turkey posya kodu ile gönderilir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin baskılarında dolayı KKTC'ye Türkiye hariç direkt uçak seferi düzenlenmemekte ve Ercan Uluslararası Havalimanı ve Geçitkale Havaalanı sadece Türkiye ve Azerbaycan tarafından yasal havaalanı olarak tanınmaktadır. Yine 1974 yılında Rum Tarafı tarafından KKTC'nin limanlarının, tüm dünya gemilerine kapatıldığı ilan edilmiştir. Türkiye bu ilanı tanımamış ve Türk limanlarını serbest ulaşıma açmıştır. Havaalanları ve Limanlar Girne LimanıErcan Uluslararası Havalimanı (Lefkoşa - Ana Havaalanı) Geçitkale Havaalanı (Gazimağusa) İlker Karter Havaalanı(Girne) Pınarbaşı Havaalanı (Girne) Topel Havaalanı (Güzelyurt) Girne Limanı (Girne) Gazimağusa Limanı (Gazimağusa) KKTC'nin havaalanları ve limanları uluslararası seferlere kapalıdır ve bunun tüm mümessibi Rum Kesimi'dir. Türkiye'nin bu çıkmazı aşabilmek maksatıyla gerek BM bünyesinde, gerekse AB bünyesinde yaptığı tüm faaliyetlerin önü Rum Kesimi tarafından kesilmiştir. Demografi Nüfusu 2006 genel nüfus sayımına göre 265,100 olup yerli Kıbrıs Türkleri ve Türkiye'den gelen göçmenler olmak üzere iki esas zümreden oluşur.Bu zümreler dışında Türkiye'den ve kısmen diğer ülkelerden işçi statüsünde çalışmak üzere gelenler yaşamaktadır. Az sayıda Rum ve Maruni (Kıbrıs ağzında Maronit) doğuda Dipkarpaz, köyünde, kuzeyde Koruçam (Kormacit) ve Karpaşa köylerinde yaşamaktadır. Kıbrıs Türkleri'nin bir kısmı 1955 yılından itibaren siyasi ve ekonomik sebeplerle ülke dışına göç etmişlerdir. Özellikle Birleşik Krallık, Avusturalya ve Türkiye Kuzey Kıbrıs'tan büyük oranda göç almıştır.Ülkeye uygulanan ekonomik ambargolar nedeniyle üçüncü ülkelere yapılan ticarette büyük zorluklar çekilmesi ülke dışına yapılan göçlerin zaman içerisinde devamlılık kazanmasına yol açmıştır. Yaz döneminde Türkiye ve diğer ülkelerden gelen turistler günlük nüfusun artmasına yol açmaktadır. Dil Resmî dili Türkçedir. Bununla beraber halkın konuştuğu dil Türkiye Türkçesi'nin Kıbrıs ağzı'dır. Yazı dilinde 1940'lardan itibaren Latin harfleri kullanılmaktadır. Din Nüfüsunun büyük çoğunluğu kendisini Müslüman olarak tanımlamaktadır. Bu Müslüman nüfus geleneğe bağlı olarak Sünni rit'in Hanefi mezhebine bağlıdır. KKTC Din İşleri Dairesi Müslümanların dinî ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmaktadır. Din hizmeti veren personelin büyük çoğunluğu Türkiye Cumhuriyeti'nden sağlanmaktadır. Nüfusunun çok az kısmını oluşturan Ortodoks Rumlar ve Katolik Maruniler de bulunmaktadır. Frenk (1192-1489) ve Venedikler (1489-1571) Rum Ortodoks Kilisesinin dinsel özgürlüğünü ortadan kaldırıp yerine Latin kilisesinin kurallarını uyguladular. Osmanlılar, adada varolan tüm dinlere karşı saygı ve hosgörü göstermiştir.[kaynak belirtilmeli] Birçok Rum Ortodoks Kilisesi Frenk ve Venedik döneminde yıkılmaya yüz tutmuştu. Osmanlı yetkilileri bunların kullanım için tamirine ve düzeltilmesine yardımcı oldu. Rum Ortodoks Kilisesine ayrıca dinî binalara ek olarak toprak ve bağımsızlığını sürdürebileceği tam bir özgürlük verildi Eğitim Sistemi Kıbrıs Türk eğitim sistemi genel olarak üç bölüm ve yükseköğretim olarak değerlendirilir. Okul öncesi eğitim: Okul öncesi eğitim, devlet okullarında ilkokullara bağlı anasınıfları, ilgili diğer öğretim kurumlarına bağlı uygulama sınıflar, ve anaokulları tarafından 5 - 6 yaş grubu çocuklara verilen eğitimdir. İlköğretim: İlkokul eğitimi, orta eğitim öncesi 6 - 11 yaş gurubu öğrencilerin 5 yıl kadar süren eğitim ve öğretimlerini kapsar. İlköğretim ücretsiz ve zorunludur. Ortaöğretim: Ortaeğitim iki aşamada verilir. Birinci aşama (orta okul) üç yıl sürer. Ücretsiz ve zorunlu olan bu programı 12-14 yaş grubu öğrenciler takip eder. İkinci aşama 15-17 yaş grubu öğrencileri kapsayan üç yıllık eğitimi içerir ve genel liseler, meslek liseleri, teknik liseler ve diğer liseler aracılığı ile verilir. Yükseköğretim Yüksek öğrenim temel olarak üniversitelerde yürütülmektedir. Bu üniversitelerin tümü özel üniversite statüsündedir. Yurtdışından KKTC üniversitelerine başvuran öğrenci sayısında sürekli olarak artış görülmektedir. Bazı Kıbrıs Türkleri öğrenimlerini yurtdışında özellikle Türkiye’de yürütmeyi tercih etmektedir. KKTC'de yüksek öğrenim gören Kıbrıs Türkü öğrenci sayısı 9,414 iken yurtdışında öğrenim gören Kıbrıs Türkü öğrenci sayısı 1,631’dir. KKTC'de öğrenim gören yabancı öğrencilerin 14,624 kişi gibi büyük bir çoğunluğu Türkiye’den olmakla beraber, Ortadoğu ülkelerinden 1,896 kişi gelmektedir. Üniversitelerin çoğu yüksek lisans ve doktora programları gibi yüksek lisans olanakları sağlamaktadır. Turistik yerler Lala Mustafa Paşa Cami, GazimağusaLefkoşa tıpkı Gazimağusa gibi eski bir yerleşim yeridir. Eski şehrin etrafı 5.5 km uzunluğunda şehir duvarı ile çevrilidir ve bu duvar hala sağlamdır. Kuzeydoğu'da ki efsanevi Beşparmak Dağları şehri korur. Deniz seviyesinde 700 metre yüksekliğindeki dağlar Araplar'a savaşta ölen Bizans kahramanı Digenis'in korunma yeri olmuştur. En güzel sahillerden biri de Akdeniz kıyısındaki Dipkarpaz'dır. Yarımada şekinde olan Dipkarpaz aynı yamanda Yeşil Kaplumbağaların yumurtlama mekanıdır.
-
PRİZREN Prizren (Arnavutça: Prizren / Prizreni; Sırpça: Призрен / Prizren; Türkçe: Prizren) Kosova'nın güneybatısında yer alan tarihî bir şehir. Kosova’nın ikinci büyük şehridir. Şehrin koordinatları: 42.23° Kuzey, 20.74° Doğu. Şehir, Şar Dağları’nın eteklerinde konumlanmıştır. Prizren belediye sınırları, Makedonya ve Arnavutluk devletleri ile sınırdaştır. Prizren adı Eric Hamp adlı Amerikan dil bilimcisine göre şehrin adı “büyük kale, kasaba” anlamındaki pri sözüyle Zeranda sözünün birleşmesiyle oluşmuştur. Zeranda kelimesi, Theranda yer adının bir varyantı olarak düşünülmüştür. Dil bilimciye göre bu kelime şeklinden çok sayıda form gelişmiştir: Priserendi, Pyrserendi, Priserend, Prizeren, Pirzerin, Prizren vb. Şehrin Roma devirlerindeki ad varyasyonları Prisrend, Prisrena vb olarak belirtilmektedir. [kaynak belirtilmeli] Osmanlı devrinin başlarından son devirlerine dek şehrin adı Pürzerin olmuştur. Tarih Doğu Roma devri (Roma - Bulgar - Sırp) Arkeolojik araştırmalar, bugünkü Prizren bölgesinde, kuzeyinde eski çağlarda Theranda adıyla anıldığı düşünülen yerde böyle bir etkin yaşamın var olduğunu göstermektedir. Theranda adlandırması Roma devri isimlerinden biridir. MS. 830’lu yıllarda Prizren ve civarı, Birinci Bulgar Devleti sınırları dâhilinde olmuştur. 1018’de Çar Samuel idaresindeki Bulgar devletinin çöküşüyle beraber, Doğu Roma idaresi Prizren’de piskoposluk merkezi kurmuştur. Georgi Voiteh önderliğinde Bulgarların toparlanmasının yaşandığı 1072 senesi dolaylarında, Voyislav hanedanına bağlı Konstantin Bodin (3. Peter), babası, Dük Petrilo ve 300 seçkin asker ile Voiteh’in Prizren’deki birliklerine saldırmıştır. Bu isyan bastırılmış ve 1073 yılında bölgedeki Doğu Roma egemenliği tekrar sağlanmıştır. Haçlılar ile Doğu Roma İmparatorluğu arasındaki savaş zamanında Sırp önderi Stefan Nemanja Prizren’i fethetmiştir (1189). Ancak, 1191 yılındaki yenilgi sonrasında şehri tekrar Doğu Roma yönetimine bırakmak durumunda kalmıştır. Prizren, 1204’te İkinci Bulgar Devleti zamanında ele geçirilmiş, 1208’de ise Nemanyiç hanedanlığından Prens Stefan Prvovenčani tarafından zapt edilmiştir. Bu dönem şehrin Boril önderliğindeki Bulgar kağanlığı ile sık sık el değiştirdiği bir dönemdir. Sırp kral Stefan Milutin, Azize Ljeviš (Lyeviş) Tapınağını kurduğu 14. yüzyıl dolaylarında şehirde Sırp Ortodoks Kilisesi’ne bağlı piskoposluk kurulmuştur. İmparator Stefan Duşan devrinde Prizren’de saltanat makamı oluşturulmuş ve şehir, Sırp devletinin merkezi hâline getirilmiştir. 1343-1352 yılları arasında İmparator Duşan, şehir yakınlarında Aziz Arhancel Manastırı’nı yaptırmıştır. Prizren yöresinde o zaman var olan Ribnik muhiti, Sırp imparatorlarının karargâhı konumunda idi. Ticaret, sanat ve kültür yönünden şehirde yaşanan gelişkinlik sonucunda Prizren şehrinin bu devirle beraber Sırbistan’ın merkezi, Sırbistan’ın İstanbul’u olarak anılmaya başlandığı söylenmiştir. Prizren-Taşköprü Osmanlı devri Sırp yönetimi döneminde; 12. ve 14. yüzyıllarda, bu bölgede Slavların nüfus ve nüfuzu artmıştır. Sırpların liderlerinden Çar Duşan ve oğlu Uroş yönetiminde Prizren bazen bu çarların merkezi olmuştur. Balkanlar’da Osmanlı Devleti’nin, Türk ilerleyişinin gelişerek devam etmesiyle Prizren ve civarında Türk etkisi artmaya başlamış, bu etki 1389 yılı 1. Kosova Savaşı ile beraber Sırp egemenliğinin kesin bir kırılma yaşaması sonucunu doğurmuştur. Prizren’in Osmanlı Devleti’nin idaresine tam olarak girdiği yıl 1455 olarak belirtilmektedir. 1. Kosova Savaşı’nı takip eden yıllarda Prizren’in Osmanlı Türklerince alındığına rastlansa da, Osmanlı hâkimiyetinin kalıcılığı için 1455 tarihi önemlidir. Bu tarih, Fatih Sultan Mehmet Han’ın taht yıllarıdır ve Prizren’i de, Fatih Sultan Mehmet’in ulu kumandanlarından İsa Bey fethetmiştir. Şehrin Osmanlı devrinde kullanılan adı Pürzerin’dir; ( پرزرين ). Bugünkü Prizren adının da Pürzerin adlandırmasından son dönemde geliştiği düşünülmektedir (Pürzerin > Perzerin > Prezrin / Prizrin > Prizren). Osmanlı devriyle beraber, bölgenin genelinde olduğu gibi, Prizren’de de ekonomi, kültür ve idare yönünden ilerlemeler olmuştur. Şehir, uzun yıllar sancak merkezliği yapmış, Kosova Vilayeti ve Balkan coğrafyasında ünlü bir şehir olagelmiştir. Prizren’in Osmanlı devrinde, yaşayış bakımından yüksekliği, 19. yüzyıl sonlarında yazılmış birçok Osmanlı salnamesinden, Osmanlı atlasından öğrenilebilir. 19. yüzyıla ait atlaslardan birisine göre ilgili yüzyıl sonlarında, Üsküp, Priştine, Seniçe, İpek, Prizren ve Taşlıca sancaklarından oluşan Kosova Vilayeti’nin nüfusça en büyük şehri 38.000 kişi ile Prizren’dir. Söz konusu dönemde Kosova Vilayeti’nin idarî merkezi olan Üsküp’ün nüfusunun 25.000 olduğu hesaba katılırsa, rakamın önemi daha da ortaya çıkar. Aynı devirde, bugün Kosova’nın başkenti olan Priştine ise 11.000 nüfusa sahipti.Bu devirde şehirde gümüş telden zarf ve sigaralık yapıldığı; aba, kilim ve yünden gömlek imal edildiği; deri işlemeciliğinin üst düzeyde olduğu da öğrenilmektedir. Ayrıca, bir başka kaynağa göre 19. yüzyılda Prizren, önemli ekonomi, ticaret merkeziydi. Sözünü ettiğimiz yüzyılın sonunda Prizren’de 1.500 kadar dükkân bulunurmuş. 1874’teki bir Türk salnamesine göre Prizren, 44.000 nüfuslu bir şehirdir. Osmanlı devri sonları Osmanlı Devleti egemenliğinin otorite sağlamakta iyice zorlandığı 19. yüzyılda Prizren’de, şehrin Türk sakinleri ve bazı Müslüman sakinleri dışında kalan kesiminde, çeşitli hareketlenmeler yaşanmıştır. Prizren, Arnavut millî hareketlenmesi tarihinde, 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı Devleti’nin zor yıllarında 10 Haziran 1878 tarihinde kurulan Prizren Birliği’nin merkezi olmuştur. Arnavut millî yapılanmasının oluşturulmaya çalışıldığı bu dönemlerde Prizren’deki bu toplanma ehemmiyet arz eder. Gazi Mehmet Paşa Hamamı-Prizren Balkan Savaşları 1. Balkan Savaşı vaktinde Prizren, Sırp ordusunun idaresine geçmiştir. Bu ele geçirme sırasında şehir sakinlerinden gelen savunma, kanlı bir şekilde bastırılmıştır. O devirde, Britanyalı gezgin Edith Durham’ın bu devirde şehri ziyaret etme talebinin, şehirdeki Karadağ Krallığı yetkililerinin yasaklamasına maruz kaldığı belirtilmiştir. Bu zaman diliminde şehir, yabancılara kapatılmaya çalışılmıştır. Roma Katolik Kilisesi mensubu Üsküp başpiskoposu, şehrin Sırbistan idaresine geçişinden sonra Prizren’de yaşanan sıkıntıları Papa’ya bildirmiştir. Bütün Balkanlar gibi, Prizren muhiti de Balkan Savaşları döneminde büyük sıkıntılar yaşamıştır. Bu dönemde şehrin Türk ve Türk olmayan Müslüman sakinlerinin büyük kısmı, şehirden göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu göç dalgaları o devirden günümüze dek çeşitli yoğunluklarla süregelmiştir. 1915’te Sırbistan Krallığı’nın Avusturya-Macaristan İmparatorluğu askerî gücünden yararlandığı bu yayılma döneminde şehir İttifak Devletleri güçleri kontrolundaydı. 1918’de Sırbistan güçleri, şehri İttifak Devletleri’nden almış ve burayı Karadağ’ın hükmüne bırakmıştır. 1918 yılında Prizren, yeni kurulan Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı sınırları dâhiline alınmış, bu krallığın adı 1929’da Yugoslavya Krallığı olarak değiştirilmiştir. Prizren, bu dönemlerde Vardar Banlığı’na (başkent Üsküp) bağlı bir şehir hâlinde olmuştur. Osmanlı devrinden sonra Prizren Osmanlı Devleti bayrağının gönderden indirildiği 1913 yılında Prizren, Sırp egemenliğine geçmiştir. Bu dönem, Kosova Türklüğü ve Kosova Müslümanlığı açısından birçok olumsuzluğun boyut değiştirerek arttığı bir tarihtir. Söz konusu yıllarda Kosova’nın genelinden ve Prizren’den, gerileyen Osmanlı sınırına; Türkiye’ye doğru büyük göç dalgaları yaşanmıştır. Yüz binlerce Türk ve on binlerce Müslüman’ı Balkan coğrafyasından söken bu göç dalgaları ile Kosova’daki Türk nüfus oranı büyük değişiklik yaşamıştır. Mihver Devletleri’nden biri olan İtalya ve Arnavutluk 1941 yılında şehri işgal etmişlerdir. 2. Dünya Savaşı sırasında Prizren, İtalya kontrolundaki kukla devlet Arnavutluk’un egemenliğinde olmuştur. 1944 yılında Komünist Yugoslavya idaresi şehri alıp, demokratik Sırbistan idaresi altında olan Kosova ve Metohiya Bölgesinin parçası olarak konumlandırmıştır. 1974’te Prizren’in de dâhil olduğu bölgeye, Kosova Sosyalist Özerk Bölgesi adı verilmiş, Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti sınırları içinde, aynı şekilde Sırbistan Sosyalist Cumhuriyeti’nin özerk bölgesi konumunda bırakılmıştır. 2. Dünya Savaşı’nda Prizren ve etrafında, Sosyalizm, Komünizm hareketleri görülmüştür. Josip Broz Tito'nun Kasım 1942'de topladığı Yugoslavya Antifaşist Ulusal Kurtuluş Konseyi (AVNOJ) direniş harekâtının bütün Yugoslav halklarını birleştirecek bir siyasî programa kavuşmasını sağlamaya çalışmıştır. Bu tarihlerle beraber Prizren’de Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin hükümranlığı başlar. Savaştan sonra, 1947 yılına dek Prizren, Kosova Sosyalist Özerk Bölgesi’nin merkezi olmasına rağmen, belirgin bir gelişme yaşamamıştır. Bu tarihleri takip eden sonraki süreçte Prizren’le beraber Kosova, Yugoslavya'da en geri kalmış merkezlerden biri niteliğine itilmeye başlanmıştır. 1950 yılı sonundan 1960 yıllarına kadar 3.200 den fazla ailenin Prizren’den Türkiye’ye göç ettiği belirtilmektedir. 1992 ile beraber Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti topraklarında başlayan çatışma ve savaşlar neticesinde, bölünmeler yaşanmıştır. Prizren, neticede 1992’den sonra ilan edilen Yugoslavya Cumhuriyeti ve sonraki süreçte Sırbistan-Karadağ devleti devirlerini yaşayıp 1999 yılında gerçekleştirilen NATO Müdahalesi ile Birleşmiş Milletler yönetimindeki Kosova’nın bir şehri konumuna gelmiştir. 21. yüzyılın bütün zorluklarına rağmen, Prizren’de yaşayan Müslüman Türk nüfusu ve kültür tarzı düşünüldüğünde, Osmanlı idaresinde Prizren ve civarındaki Türk nüfusunun büyüklüğünü tahmin etmek zor değildir. Şehrin bugünkü sosyal durumu, eskilere dair bazı izdüşümleri yaptırabilmektedir. 1999 Kosova Savaşında Prizren Prizren şehri son Kosova Savaşında Kosova çapında bakıldığında en az zarar gören şehirlerden biridir. Ancak, aynı şeyi Prizren’in civarı için söylemek güç. Prizren havalisi, 1998-1999 çatışmaları süresince büyük zararlar, yıkımlar yaşamıştır. Bu son savaş döneminde şehrin merkezinden ve çevresinden, Kosova dışına büyük göç hareketleri yaşanmıştır. Bu göç dalgası genel itibarıyla, komşu ülke Arnavutluk, Makedonya ve tarihî bağ bulunulan ülke Türkiye şeklinde gelişmiştir. Bölge insanlarının bir kısmı da Avrupa Birliği ülkelerine sığınmıştır. Savaşın sona erdiği Haziran 1999 tarihinde de, göç eden insan toplulukları geri gelmiştir. Savaş döneminde Prizren civarında NATO bombardımanları sırasında birçok askerî bölge ve bina tahrip edilmiştir. Ayrıca, Sırp asker ve milis kuvvetleri tarafından şehirdeki bazı kültürel yapılar ciddi tahribata uğratılmış, bazı şahıslara özel saldırılarda bulunulmuştur. Savaş sonrası dönemde 17 Mart 2004 tarihinde, Kosova genelinde yaşanan sosyal düzensizlik devresinde Ortodoks/Sırp tarihî miras alanlarına (eski Bogorodica Ljeviska Kilisesi, Sv. Djordje Runjevac Kilisesi, Sv. Nikola Şapeli, Sv. Arhangel Manastırı vb.) saldırılarda bulunulmuş ve birçoğunda kısmî tahribat yaratılmıştır. Genelde yakma şeklinde gerçekleşen bu tahribatlar, sonraki süreçte uluslararası güçlerin de yerel Kosova idaresine yaptığı baskıların da etkisiyle, onarımlarla giderilmiştir. Prizren’de bir Ortodoks kilisesi Kosova Cumhuriyeti dönemi 17 Şubat 2008 tarihinde Kosova Cumhuriyeti’nin tek taraflı olarak ilan ettiği bağımsızlık ilanıyla beraber Prizren, Kosova Cumhuriyeti’nin ikinci büyük şehri olarak, bu yeni cumhuriyetteki yerini almıştır. Günümüzde Prizren Günümüzde Prizren, Kosova’nın başkenti Priştine’nin gelişmesi kadar bir hızlı bir gelişme süreci yaşamamakla beraber, birçok açıdan bir yenileşme devresindedir. Çağdaş ihtiyaçları karşılamakta zorlanan şehir yolları genişletilerek yenilenmekte; idarî binalar geliştirilmekte; konut ihtiyaçlarına uygun yapılar tesis edilmekte, şehir kalkınmaktadır. Prizren’in bugünkü durumu, yakın geçmişte olduğu gibi sosyal çeşitlilik arz etmektedir. Şehirde Arnavutlar, Türkler, Boşnaklar, Romlar, Fandalar (Katolik Arnavutlar) beraberce yaşamaktadırlar. Bu yapı içinde Osmanlı devrinden itibaren bölgenin kültür ve anlaşma dili Türkçe, bugününde de aynı güçte olmasa da özelliğini korumaktadır. Bunda Prizren Türklerinin sosyal yapıdaki baskın, etkili, aktif durumları ön plandadır. Tarihî yapılar Uzun ve derinlikli tarihî geçmişinden Prizren’in bugününe çok sayıda yapı, miras olarak kalmıştır. Şahıslara ait tarihî evler, binalar ve yapılar dışında zikredilebilecek belli başlı yapılar şunlardır: Şadırvan Prizren Kalesi Prizren Kalealtı Maraş Cuma Cami Aziz Spas Kilisesi Bayraklı Camisi Sinan Paşa Camisi Gazi Mehmed Paşa Hamamı Taşköprü Prizren Saat Kulesi Şemseddin Ahmed Bey Hamamı Maraş Camisi Emin Paşa Camisi Suzi Çelebi Camisi Aziz Arhancel Manastırı Coğrafya Şehre tepeden bakan Prizren Kalesi ve şehrin bir kısmı Prizren şehri, düzlüğünün güneyinde, eskiden deniz kıyısının kuzey kısmındaki bölgelerle ticaret merkezlerini Kosova ve Balkanlar’ın iç kısımlarına bağlayan yolda uzanmaktadır. Bu konumu sebebiyle tarihinde sık kullanılan bir yerleşke özelliğinde olmuştur. Şehrin ortasından Akdere geçmektedir. Kosova’nın ikinci büyük şehri Prizren’in koordinatları 42.23° Kuzey, 20.74° Doğu şeklindedir. Prizren, Kosova’nın güneybatısında, Gora bölgesinin hemen kuzeyinde yer alır. Genellikle engebeli olan civarında düzlükler de mevcuttur. Kentin en yüksek tepesinde bulunan Prizren Kalesi, Doğu Roma devrinden kalmıştır ve Osmanlı zamanında geliştirilerek kullanılmıştır. Kale, şehre tam tepeden bakan bir konuma sahiptir ve bugün bakımsız sayılabilecek bir hâldedir. Şehir, birçok yönde uzanan ulusal yol ağıyla Kosova’nın diğer bölgelerine bağlanır. Kuzeydoğusunda Priştine yolu; kuzeybatısında Yakova yolu; batısında yolu Arnavutluk kara hududu sınır kapısına çıkan Dutluk yolu ve doğusunda, Şar Dağları’nın eteklerinde uzanan, oldukça engebeli, bol virajlı bir yol bulunur. Bu yol ilk ana nokta olarak Brezoviça tatil merkezine çıkar. Yolun devamı Priştine-Üsküp karayoluna bağlanır. Nüfus ve kültürel yapı Prizren Belediyesi sınırlarına dâhil arazinin toplam nüfusu yaklaşık 220.000'dir. Geçmişten günümüze, Türk ve Müslüman kimliği ile ünlenen şehrin şu anki nüfus oranında ağırlık, Arnavut tarafındadır. Özellikle, 1999 Kosova Savaşı ardından Prizren şehir merkezine, civardaki Arnavut köylerinden çok sayıda Arnavut köylüsü göç etmiştir. Bu göç dalgası da Prizren'deki demografik ve sosyal yapıda ciddi değişikliklere sebep olmuştur. Şehir bu sebeplerle iyiden iyiye kalabalıklaşmış ve bu kalabalıklaşma, altyapı ve üstyapının yetersizliği sonucunu belirginleştirmiştir. Merkezde 170.000 civarındaki nüfusun yaklaşık % 61’lik kısmı Arnavutlardan, % 20 kadar bir kısmı Türklerden, % 9 Boşnaklardan (Goralı, Torbeş gibi alt adlarla), % 9’u, Romlar, Fandalar (Katolik Arnavutlar) gibi halklardan oluşmaktadır. Prizren şehir merkezinde Sırp nüfusu % 1’in bile altına inmiştir.Prizren’deki bu nüfus oranları ile dil kullanımı oranları aynı değildir. Şehir merkezinde Türkçe, Türkler dışında Arnavut, Goralı, Rom vb. halklar için de iletişim dili hüviyetindedir. Türkçenin yanında Arnavutça, şehrin diğer egemen dilidir. Prizren’de trafik levhaları, tabelalar ve şehir bilgi panoları Arnavutça, Sırpça, Türkçe olmak üzere 3 dildedir. Prizren’de 3 dilli tabelalar Şehirde 35.000 civarında Türk’ün yaşadığı düşünülmektedir.Osmanlı Devleti devrinde Kosova Vilayeti'ne bağlı bir sancak olan Prizren I Balkan Savaşı sırasında Sırpların eline geçti. Bu dönemle beraber, Balkan Türklüğü aleyhine gelişen göçlerin neticesinde Prizren’de bugün, söz konusu Türk nüfus oranından bahsedilmektedir. Günümüzde, bağımsız Kosova Cumhuriyeti’nin başkenti Priştine’den sonra Prizren, ikinci büyük şehirdir. Türkçe dilini bilmekle Prizrenli olmak neredeyse özdeşleşmiştir. Şehir, Osmanlı devrinde kültürel yönden büyük bir önemdeydi ve Türkçe de Prizren'de yaşamak isteyenler için bilinmesi zarurî olan bir kültür dili özelliğindeydi. Prizren şehri, Kosova Türklüğü açısından, tarihî olaylar, kişiler ve nüfus yoğunluğu ve Türk nüfusun, Türkçenin etkililiği açısından ilk sırada gelmektedir. Şehrin Arnavut sakinlerinin de Türkçe bilmesiyle Prizren, Kosova’da Türkçenin en yoğunlukla duyulabildiği bir bölge merkezidir. Ayrıca, kentin 10 km'lik etrafında Gora ve Jupa denilen iki ayrı bölge bulunmaktadır. Bu bölgelerde yaklaşık 15'er Gora köyü mevcuttur. Gora bölgesi de Kosova’da Slav veya Arnavut etnik unsuruna dayandırılmayan insanların yaşadığı bir bölge olması bakımından önemlidir. Bu gibi açılardan Prizren, çok kültürlü ve çok dilli bir prototipi oluşturmaktadır. Kentte ayrıca sadece 30'ar metre aralıklarla Sinan Paşa Camisi, Prizren Sırp Ortodoks Kilisesi ve Prizren Katolik Kilisesi bulunmaktadır. Bu da kentin %95 gibi bir oranının Müslüman olmasına rağmen, kentte çok dinli ve hoşgörülü bir ortam olduğunu göstermektedir. Osmanlı zamanından kalan ve şehir merkezini teşkil eden Şadırvan, Prizren'in eğlence merkezidir. Burada eğlenmeye gelen bir yabancı Arnavutça, Türkçe, Boşnakça konuşulduğunu duyar ve kozmopolit bir özelliği hisseder. Ekonomi Osmanlı sonrası devirde başlayıp Yugoslavya’nın son dönemlerinde iyice belirginleşen ve Kosova için bugün bile geçerli olan perakende satışa, özel girişimlere dayalı ekonomi devam etmektedir. Bu durumun Prizren’deki yansıması, şehrin her tarafında şahsî girişimlerle oluşturulan dükkânlar vasıtasıyla çeşitli ticarî alanlarda faaliyet göstermek şeklindedir. Şehirde, şehrin ihtiyacının üstünde bir dükkân yapısı mevcuttur. Bu da, para dağılımının dengeli gelişmesi önünde bir engeli oluşturup, şehrin ekonomisinin düzelmemesi sonucunu doğurabilmektedir. Söz konusu durumlar ve benzerleri, şehir ve civarında işsizlik, yoksulluk durumlarına sebebiyet vermektedir. Prizren’de az sayıda fabrika ve atölye bulunmakta ve bunlar, şehrin gerçek ekonomik potansiyelinin çok altında bir seyir izlemektedirler. Prizren Belediyesi binası
-
KOSOVA Kosova veya Kosova Cumhuriyeti (Arnavutça: Kosova veya Kosovë; Republika e Kosovës; Sırpça: Косово / Kosovo; Република Косово / Republika Kosovo; Türkçe Kosova veya Kosova Cumhuriyeti), Balkanlar'da, Sırbistan, Karadağ, Makedonya ve Arnavutluk devletlerine sınırı olan,1999 ile 2008 yılları arasında Birleşmiş Milletler idaresinde bir bölge olan Kosova 17 Şubat 2008 tarihinde tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti.Dünyanın son bağımsız ülkesi sıfatı, Karadağ'dan Kosova'ya geçti. Kosova'da bağımsızlık ilanının ardından, denetim, Birleşmiş Milletler'den Avrupa Birliği'ne geçti. Kosova ile Sırbistan arasındaki özerk bölge sınırı, devlet sınırı oldu. Kosova'daki Avrupa Birliği temsilciliği, bundan sonra Uluslararası Sivil Temsilcilik adı altında hizmet vereceğini açıkladı. Böylece Birleşmiş Milletler'in de 1999 yılından bu yana Kosova'da üstlendiği yönetim sona ermiş oldu. Kosova'da Avrupa Birliği ülkelerinden 1900 polis ve yargı mensubu görev yapacak. Kosova bu şekilde Avrupa'nın 50. ülkesi olmuştur Uluslararası camiada Kosova’nın tanınması Kosova'yı ilk tanıyan ülke Kosta Rika, ikinci ülke Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. Türkiye, Arnavutluk, İngiltere ve Afganistan da Kosova'yı tanıyan ilk ülkelerdendir. Bu bağımsızlığı tanımayacağını ilan eden Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti, Sırbistan ve Rusya´ya göre burası hâlen Sırbistan’a bağlı özerk bir bölgedir. Bağımsızlık ilanı sonrasında Kosova'yı tanıyan ülkeler arasına Japonya, Macaristan ve Hırvatistan da katılmıştır. En son Suudi Arabistan 20 Nisan 2009 Pazartesi günü Kosova'nın 17 Şubat 2008’de tek taraflı olarak ilan ettiği bağımsızlığını resmen tanıyan 58. ülke olmuştur. 21 Nisan 2009 itibarıyla, Kosova Cumhuriyeti, 58 ülke tarafından tanınan bir cumhuriyettir. Bu tanıma süreci sürekli gelişerek devam edecek bir seyir izlemektedir. İklim ve coğrafya Kosova 10.912 km2lik alana, 2 milyonun üzerinde nüfusa sahiptir. Kuzeybatısında Karadağ, kuzey ve doğusunda Sırbistan, güneyinde Makedonya ve güneybatısında Arnavutluk bulunmaktadır. En büyük yerleşim merkezi başkent Priştine'dir. Koordinatları 42,6394 (42°38'21.840"N) kuzey enlemi ve 21,0961 (21°5'45.960"E) doğu boylamıdır. Kosova'nın iklimi karasal iklimdir. Kışları soğuk ve kar yağışlıdır; yazları ise sıcak ve kurak geçer. Kosova topraklarının büyük bir kısmı dağlık arazidir. Makedonya sınırı boyunca Şar Dağları uzanmaktadır. Burada kış turizmi faaliyetleri yapılmaktadır. Brezoviça en önemli kış turizmi yerleşkelerinden birisidir. Kosova dağları çok yüksek ve dik yamaçlara sahiptir. 2656 m ile Ceraviça zirvesi ülkenin en yüksek doruğudur. Dreniça, Karaleva gibi kasabalar, bu bölgenin yüksek yamaçlarında kurulmuş yerleşim birimleridir. Kosova Cumhuriyeti’nin güneybatısında Arnavutluk Alpleri uzanmaktadır. Kuzeyinde ise Kopaonik Dağları bulunmaktadır. Kosova'nın bağımsızlık ilanı ve uluslararası ortam ABD, NATO ve AB, Kosova'nın bağımsızlığını tanıma konusunda hemfikirdir. 2008'in Şubat ayının 17'sinde tek taraflı bağımsızlık ilan edildi. Rusya, Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti, Sırbistan, İspanya ve Azerbaycan, bağımsızlığa karşı çıkan devletlerdir. Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan'ın bağımsızlığa karşı çıkma nedeni, Kosova'nın, KKTC için bir örnek olmasıdır. Azerbaycan, Ermeniler tarafından işgal edilen ve (Ermenistan dâhil) tanınmayan "Dağlık Karabağ Cumhuriyeti"ne örnek teşkil edeceği için Kosova'nın bağımsızlığına karşı çıkıyor. İspanya ise toprakları içinde özerk durumda bulunan Bask Ülkesi ve Katalonya'nın benzer şekilde bağımsızlık ilan etmesinden korktuğu için Kosova'nın bağımsızlığını tanımıyor. Rusya'nın mazereti ise tam tersine, batılı devletlerin diğer yeni bağımsız olan ülkeleri (Abhazya, Güney Osetya, Kuzey Kıbrıs vb.) tanımadıkları için uyguladıkları çifte standart. Rusya devlet başkanı Putin, KKTC'nin 40 yıldır tanınmadığı hâlde batılı devletlerin Kosova'yı hemen bağımsız hâle getirmelerini sağladıkları için batılı devletleri "ikiyüzlü" olarak nitelendirmiştir ve "Bundan utanmalısınız..." demiştir. Kosova, 17 Şubat 2008 pazar günü bağımsızlığını ilan etmiştir. Kosova’yı tanıyan ülkeler Kosova’yı tanıyan ülkelerKosova'nın bağımsızlığının Bosna-Hersek sınırları içerisinde bulunan Sırp Cumhuriyeti'nin bağımsızlık taleplerinin artmasına ve Sırbistan içerisinde bulunan Voyvodina özerk bölgesindeki etnik istikrarsızlığın artarak sürmesine yol açması beklenmektedir. Yunanistan ise Makedonya bölgesindeki bağımsızlık taleplerinin şiddetlenmesinden endişe etmektedir. KKTC'nin başarılı bir dış politika ile bağımsızlık yolunda önemli bir adım atması da beklenenler arasındadır. Resmî diller ve konuşulan diller Kosova Cumhuriyeti'nin resmî dilleri Arnavutça ve Sırpçadır. Bunun yanında, Kosova Anayasası’nda Türkçe, Boşnakça ve Romca da belediyeler statüsünde resmî dil hüviyeti elde edebilir. Bu ek diller içinde Türkçenin birçok belediyede resmiyeti söz konusudur. Resmî diller dışında Gora bölgesinde Goralılar tarafından kullanılan dil, “Boşnakça ile Makedonca arasında” şeklinde tarif edilmektedir. Kosova’da Arnavutça son dönemlerle beraber kullanılma oranını arttırmıştır. Bunda, bağımsızlıkla beraber Kosova’da resmî dil statüsüne sahip olması da önemli bir etkendir. Arnavutçaya 1000 yıldan fazla Doğu Roma (Bizans) yönetimi sonucu Latince ve Yunanca ve ayrıca 500 yılı aşkın Osmanlı yönetimi sonucu Türkçe sözler girmiştir. Arnavutlar, Kosova’nın geneline yayılmış bir hâldedirler. Ancak, nüfus oranı olarak ağırlıklı yapıda Kosova’nın orta ve doğu kesimlerinde yerleşiktirler. Kosova’da köy nüfusunun büyük kısmı Arnavut etnisitesine aittir. Sırpçanın Kosova’da resmiyeti vardır. Kosova’da ikinci resmî dil olarak Sırpçanın yer almasının sebebi Kosova Sırplarına, Birleşmiş Milletler tarafından özel azınlık hakları verilmesidir. Ayrıca, bu durumun siyasî boyutları ve kültürel derinlikleri de vardır. Bugün Kosova’da, 1999 yılındaki savaş sonrasında yaşayan Sırpların nüfusu, eski oranın çok altındadır. Günümüzde Kosovalı Sırplar, Kosova’da özellikle Prizren yakınlarında Brezoviça dağlık bölgesinde birkaç köyde; Priştine yakınlarındaki birkaç köyde ve Kuzey Mitroviça’da; Kosova’nın kuzeyinde yaşamaktadırlar. Türkçe bugün Kosova’da, Prizren, Mamuşa, Priştine, Mitroviça, Vuçıtırın, Gilan belediyelerinde resmî statüye sahiptir.Kosova Cumhuriyeti’nin resmî dillerinden biri olması çalışma ve tartışmaları henüz bir sonuç vermemiştir. Kosova’da Türkler, genelde güney, güneydoğu ve doğuda ağırlıkla yaşasa da dağınık bir hâlde bütün Kosova’da yerleşmişlerdir. Bu dağınıklık özellikle Kosova’nın kuzeyine doğru yayılan bölgelerde yaşayan Türkler için, asimilasyon neticesinde nüfus oranlarında azalma tehlikesini doğurmaktadır. Kosova Türkleri, Müslümandır ve Kosova’da yaşayan Arnavutların çoğu da Müslüman inancına sahiptir. Bu sebeple söz konusu iki grup ve bunlara eklemlene bilecek Goralı, Torbeş ve Boşnaklar, dinî yönden asimilasyona açık hâle gelebilmektedirler. Zaten Kosova’da 250.000 gibi bir Türkçe konuşuru rakamının zikredilmesine rağmen, bugün Kosova’da ne kadar Türk’ün yaşadığı tam olarak bilinmemektedir. Türkler bugün Kosova’da daha yoğun bir şekilde Prizren, Mamuşa, Priştine, Gilan, Doburçan, Yanova, Vuçıtırın, Mitroviça ve İpek yerleşim bölgelerinde yaşamaktadırlar. Kosova Cumhuriyeti Anayasası: “ Madde 5 (Diller) 1. Kosova Cumhuriyeti resmî dilleri Arnavutça ve Sırpçadır. 2. Türkçe, Boşnakça ve Romca dilleri, belediyeler seviyesinde resmî statüye sahiptir veya yasalara uygun şekilde her hangi bir seviyede resmî kullanımda olacaklardır. „ Etnik durum Kosova Cumhuriyeti’nde yaşayan etnik gruplar, en geniş tanım ve tabirleri ile, Arnavutlar, Türkler, Sırplar, Boşnaklar, Romlar, Goralılar, Torbeşler, Aşkalilerdir. Bu isimlendirmelerden bazıları büyük, bazıları da küçük bir topluluğu belirtir. Söz konusu etnik grupların nüfus oranları tam olarak bilinmemektedir. Ülkede 1999 yılı öncesinde ve özellikle 1999 ile beraber sürekli bir değişkenlik gösteren demografik durumlar, bu muğlaklığı doğurmuştur. Ülkeden ayrılanlar, ülkeye gelenler, kimlik gelgitleri gibi etkenlere, uzun süreden beri Kosova’da etnik yapı bilgisine yönelik nüfus sayımı yapılmamasını da eklemek gerekir. Şimdilik Kosova Cumhuriyeti’nde %85-90 civarı Arnavut, %3-4 Sırp, % 3-4 Türk ve diğer halklar şeklinde bir oran öne sürülmektedir. Arnavutlarla yakın aile ilişkileri gibi ilişkiler sebebiyle Türkler, Kosova’daki nüfus oranları konusunda en karışık rakamlarla belirtilen etnik gruptur. Kosova Türklerinin bugünkü nüfus sayısı en az 60.000 olarak düşünülmektedir. Yugoslavya döneminde yapılan nüfus sayımlarına göre Kosova Türklerinin sayısı sürekli 12.500 olarak gösterilmiştir. 1999 yılındaki Kosova Operasyonundan sonra Birleşmiş Milletler denetiminde, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından yapılan nüfus kayıtlarında Kosova vatandaşlarının millî mensubiyetinden ziyade konuştukları diller sorulmuştur. Bu verilere göre, Kosova’da yaklaşık 250.000 kişinin Türkçe konuştuğu kaydedilmiştir. Kosova Demokratik Türk Partisi’nin geçen ve bir önceki seçimlerde ortalama 8.000 oy aldığı göz önünde bulundurulduğunda bu sayının en düşük ortalamayla 30 – 35 bin arasında değiştiği tahmin edilebilir. Ayrıca, siyasî tercihlerinde çeşitli sebeplerden dolayı Kosova Demokratik Türk Partisi’ne oy vermeyen Türkleri ve kültürel, hayatî sebeplerle Türk zümresiyle irtibatı zayıflayan Kosovalı Türkleri de hesaba katmak gerekir. Yine Kosova’daki Türk Sivil Toplum Örgütlerinin, KDTP’nin ve basın yayın kuruluşlarının kayıtlarına göre bu sayının 60.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bütün etken ve sebepleri de katıp düşünüldüğünde rakamın 100.000’in üstüne çıkabileceği görülebilecektir.1989 yılına kadar resmî dil olarak kabul edilen Türkçe, 1999 yılından sonra BM önderliğindeki uluslar arası güç tarafından resmiyetten kaldırılmıştır. Siyasî yapı Kosova’da Arnavut ve Sırpların siyasî arenada birden çok partileri vardır. Türkler ve Goralılar tek parti ile siyasî düzlemde temsil edilmektedirler. Kosova Türklerinin tek siyasî temsilcisi Kosova Demokratik Türk Partisi’dir. KDTP, 1990 yılından itibaren çok partili sisteme geçişle Kosova Türklerini siyasî arenada temsil etmektedir. Savaştan sonra 3 dönem genel seçimlerde milletvekili elde eden KDTP, 2008’de de mecliste milletvekili, bakan ve de bakan yardımcılığı ile temsil edilmektedir. Şehirleri Arnavutça/Sırpça/Türkçe adları ile Kosova Cumhuriyeti belediye merkezleri: (Resmî sıraya göre) 1 Deçan / Dečani / Deçan 2 Gjakova / Đakovica / Yakova 3 Gllogoc / Glogovac / Glogovaç 4 Gjilan / Gnjilane / Gilan 5 Dragash (Sharri) / Dragaš / Dragaş 6 Istog / Istok / İstok 7 Kaçanik / Kačanik / Kaçanik 8 Klina / Klina / Klina 9 Fushë Kosova / Kosovo Polje / Kosova Ovası 10 Kamenicë / Kosovska Kamenica / Kameniçe 11 Mitrovica (Mitrovica - Jug) / Kosovska Mitrovica - Jug / Mitroviça {Güney Mitroviça} 12 Leposaviq / Leposavić / Leposaviç 13 Lipjan / Lipljan / Liplan 14 Novobërdë / Novo Brdo / Nobırda (Yeni Brod) 15 Kastriot / Obilić / Kastriot 16 Rahovec / Orahovac / Rahofça 17 Pejë / Peć / İpek 18 Podujevë / Podujevo / Poduyeva 19 Prishtinë / Priština / Priştine 20 Prizren / Prizren / Prizren 21 Skënderaj / Srbica / Skenderay 22 Shtime / Štimlje / Ştimle 23 Shtërpcë / Štrpce / İştirpçe 24 Suhareka / Suva Reka / Suvareka (Kurudere) 25 Ferizaj / Uroševac / Firuzağa 26 Viti / Vitina / Viti 27 Vushtrri / Vučitrn / Vuçıtırın 28 Zubin Potok / Zubin Potok 29 Zveçan / Zvečan / Zveçan 30 Malisheva / Mališevo / Malişova 31 Junik / Junik / Yunik 32 Mamusha / Mamuša / Mamuşa 33 Hani i Elezit / G.Jankovič / Elezhan 34 Graçanice / Gračanica / Graçaniça 35 Ranillug / Ranilug / Ranilug 36 Partesh / Parteš / Parteş 37 Kllokot / Klokot / Klokot 38 Mitrovica - Veri / Mitrovica - Sever / Kuzey Mitroviça
-
Sanırım ikimizde demiycez
-
Güzel düşünülmüş bir başlık .. Keyifli sohbetler dilerim
-
KIRIM Kırım Özerk Cumhuriyeti (Kırım Tatarcası: Qırım Muhtar Cumhuriyeti; Ukraynaca: Автономна Республіка Крим, Avtonomna Respublika Krym; Rusça: Автономная Республика Крым, Avtonomnaya Respublika Krym), Ukrayna'da, Karadeniz'ın kuzeyinde bulunan bir yarımada üzerine kurulu özerk devlet. Başkenti : Akmescit (Simferopol) ( 364.000 [2001]) Yüzölçümü : 27.000 Km² 44о23’–46о15’ / 32о29’–36о39’ Dil : Kırım Tatarca, Ukraince, Rusça Başlıca Şehirleri : Akyar (Sivastopol) , Kerç, Kefe (Feodosya) , Kezlev (Gözleve) (Yevpatorya), Yalta, Canköy , Bahçesaray. Coğrafya ve iklim Kırım Karadeniz'in kuzeyinde Azak Denizi'nin güneyinde bir yarımadadır. Kerç yarımadası ile doğuya doğru uzanır. Kuzeye doğru çorak bozkırlar hafif engebeler ile 1000-1500 metreye doğru yükselir. Dikenli fundalıkları, koyun, keçi üretimiyle Akdeniz'i andırır. Güney yamaçları sert eğimlerle, kayalık körfezlere iner. Kuzey rüzgarlarına kapalı olan bu alanda Akdeniz iklimi egemendir. Ortalama sıcaklık Yalta'da 13C° dir ve yılın ancak 70 günü yağmurludur; fakat kışları oldukça serttir. Yağışlar kış ve sonbahar mevsiminde olur. Eskiden Ukrayna topraklarına Perekop yarımadası ile bağlanmakta olup yapılan kanalla Ukrayna ile fiziki bir bağlantısı kalmamıştır. Etnik gruplar Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu Rus olmakla birlikte, ülkede Ukraynalılar ve Kırım Tatarları oldukça büyük nüfusa sahiptir. Ruslar: %58,32; Ukraynalılar: %24,32; Kırım Tatarları: %12,1; Beyaz Ruslar: %1,44; Tatarlar: %0,54; Ermeniler: %0,43; ve Yahudiler: %0,22.[3] Diğer azınlık grupları: Karadeniz Almanları, Romanlar, Bulgarlar, Polonyalılar, Azeriler, Koreliler ve Yunanlılar'dır. Dilleri Devletin resmi dili Ukrayna dili'dir; ancak devlet işlemleri sıklıkla Rusça ile yürütülmektedir. Eğitim ve devlet işlerindeki Ukraynacalaştırma girişimi fazla başarılı olamamıştır. Geniş ölçüde konuşulan diğer dil de Kırım Tatarcası'dır. Nüfus sayımına göre, Kırım sakinlerinin ana dilleri: %77 Rusça, %11,4 Kırım Tatarcası ve %10,1 Ukraynaca. Bölgeler ve şehirler Bölgeler: 1 Akmeçit Bölgesi 2 Simferopol Rayonu 3 Akşeyh Bölgesi 4 Bahçesaray Rayonu 5 Canköy Rayonu 6 Pervomayskiy Rayonu 7 Sovetskyi Rayonu 8 Kirovske Rayonu 9 Krasnoperekopsk Rayonu 10 Bilohirsk Rayonu 11 Krasnohvardiyske Rayonu 12 Sak Bölgesi 13 Nizhnegorskiy Rayonu 14 Lenine Rayonu Şehir idareleri: 15 Aluşta 16 Simferopol 17 Canköy 18 Ermenbazarı 19 Feodosya 20 Kerç 21 Evpatorya 22 Krasnoperekopsk 23 Sak 24 Sudak 25 Yalta 26 Sivastopol — Bu bölge Kırım Özerk Cumhuriyeti'ne bağlı olmayıp merkeze bağlıdır.
-
İZLANDA DEVLETİN ADI: İzlanda Cumhuriyeti BAŞŞEHRİ: Reykjavik YÜZÖLÇÜMÜ: 102.829 km2 NÜFUSU: 261.000 RESMİ DİLİ: İzlandaca DİNİ: Hıristiyanlık PARA BİRİMİ: Kron Atlas Okyanusunun kuzeyinde volkanik bir ada üzerinde kurulmuş ve çevresindeki birçok küçük adadan meydana gelmiş bir devlet. En yakın komşusu Grönland olup, 300 km uzaktadır. Diğer komşuları Norveç 1000 km, İskoçya 800 km uzaklıktadır. Tarihi 861 yılında Norveçliler tarafından keşfedilen adaya ilk kez 9 ve 10. yüzyılda Norveç’ten gelen Vikingler yerleşmişlerdir. Bu toplulukların önderleri birleşerek 930 yılında parlamentonun ilk örneği sayılabilecek Athing’i meydana getirdiler. İç anlaşmazlıklar sonucu bağımsızlığını kaybeden ada 1262 yılında Norveç’in egemenliği altına girdi. On dördüncü yüzyılda Norveç’in Danimarka’ya bağlanmasıyla, Danimarka’nın hakimiyeti altına girdi. Danimarka önceleri adadan ticari bakımdan faydalanmaktaydı. Daha sonra İzlanda’yı tamamen idaresi altına aldı. 1551 yılında Protestanlığı zorla kabul eden İzlandalılar, 1662 yılında Danimarka kralına bağlılık yemini ettiler. On yedinci yüzyılda adada hastalık, kıtlık ve volkan püskürmeleri ortalığı kasıp kavurdu. 1838’de Reykjavik’te on üyeli bir meclis kuruldu. 1843’te de Althing yeniden teşkil edildi. 1904’te İzlanda’ya diplomasi dışında muhtariyet tanındı. On dokuzuncu asırda ortaya çıkan milliyetçilik akımları sonucu 1918 yılında İzlanda, Danimarka’ya bağlı bir devlet haline geldi. İkinci Dünya Savaşı sırasında stratejik bir değer kazanan İzlanda’yı korumak bahanesiyle İngiltere tarafından işgal edildi. Daha sonra 1941’de Amerikalılar burayı devraldı. 1941 yılında Althing, Danimarka ile bağlarını koparma kararı aldı. 1944 yılı Mayıs ayında halk oyuna sunulan yeni anayasa oylandıktan sonra 17 Haziran da Cumhuriyet ilan edildi. İzlanda 1949 yılında NATO’ya üye oldu. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Ronald Reagan ile Sovyetler Birliği Başkanı Mihail Gorbaçov 11-12 Ekim 1986’da Reykjavik’te, nükleer silahların sınırlandırılması görüşmelerinin başlatıldığı bir doruk toplantısı yaptılar. Fiziki Yapı İzlanda’nın büyük bir bölümü volkanik olup adadaki yanardağlar hala faaldir. Bunların asyısı 200’ü bulmaktadır. En önemlisi 1490 metre yüksekliğindeki Hekla’dır. İzlanda’nın kıyıları güneyde düz, öteki yerlerde girintili çıkıntılıdır. Kıyılarının uzunluğu 6000 km’den fazladır. Adanın bazı bölümleri geçmişteki yanardağ püskürmelleri sonucu ortaya çıkmıştır. Lav ovalarıyla kaplıdır. Bu ovalarda yer yer jökül adı verilen buz kubbelerine rastlanır. Bunların en büyüğü Vatnapöhull 8500 km2yi bulan yüzölçümüyle Avrupa’nın en geniş buzuludur. Adada bol çağlayanlı birçok ırmak bulunmaktadır. Bunlar kısa ve ulaşıma elverişsizdir. Irmaklarından en önemlisi Tjorsa (210 km)dır. İzlanda’da çok sayıda krater gölü vardır. En önemlisi olan Thingvallavat Gölü120 km2 olup, 116 metre derinliktedir. Adanın yanardağlarından sonra en önemli özelliği gayzerlerdir. Bu sıcak su kaynakları ısınma ve elektrik enerjisi elde etmede kullanılır. İklimi İzlanda’nın bulunduğu enlem dairesine karşı iklimi çok soğuk değildir. Golf Stream akıntısının etkisinde kalan adada yazlar nemli ve serindir. Kışlar ise çok yumuşaktır. Isı ortalaması başkent Reykjavik çevresinde kışın -1C°, yazın ise +11C° dir. Fakat kuzey bölgeleri daha soğuk olup, ısı ortalaması kışın -8°C civarındadır. Kuzey kesiminde haziran ayında güneş 18 gün süre ile hiç batmadan ufuk hattı üzerinde durur. Yağış ortalaması ise başkent dolaylarında 865 mm, güneydoğuda ise 1710 mm’dir. Tabii Kaynaklar Bitki örtüsü ve hayvanlar: Bitki örtüsü adada çok azdır. Buzulların bulunmadığı kesimlerde otlaklar vardır. Bitki örtüsü genelde çalılar ve dikenlerden meydana gelmiştir. Büyük ve iri gövdeli kayın ağaçlarından meydana gelen ormanlar giderek azalmış, günümüzde yok denecek hale gelmiştir. Ormanların çok az oluşu ve iklim şartları adada yabani hayvanların bulunmamasına sebeb olmaktadır. Madenler: Yer altı kaynakları bakımından fakir olan İzlanda’da alüminyum çıkar. Nüfus ve Sosyal Hayat İzlanda’nın nüfusu 261.000 dir. Nüfusun % 80’i şehirlerde, diğer kısmı köylerde yaşar. Nüfusun yarısına yakın kısmı başkentte yaşamaktadır. Şehirlerin çoğu kıyı kesimlerde ve güneydeki ovalarda kurulmuştur. İzlanda halkı için Theogir’in koyduğu kurallar bu gün de geçerlidir. İzlanda’da bugün topluma açık yerlerde bira ve benzeri alkollü içkiler içmek yasaktır. Bunlar yalnız gizlice evlerde içilebilmektedirler. İzlanda halkı kendilerine özgü dillerini, kültürlerini, efsanelerini ve geleneklerini korumak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Din: Halkın büyük kısmı Hıristiyanlığın Evangelist mezhebine (%95,6) bağlıdır. Geri kalan kısmının %3,7 Protestan, %0,7’si Katoliktir. Eğitim: İzlanda’da eğitim düzeyi yüksektir. 7-15 yaşları arasında eğitim mecburi olup, okuma-yazma bilmeyen yoktur. İzlanda’da beş üniversite ve iki kolej bulunmaktadır. Siyasi Hayat İzlanda’da 1944’te Cumhuriyet ilan edilmiştir. Cumhurbaşkanı dört yılda bir seçilmektedir. Biri 40 üyeli, diğeri 20 üyeli iki meclisi vardır ve her ikisinin de görev süresi dört yıldır. Üyeler seçim yolu ile tesbit edilirler. Ekonomi İzlanda ekonomisinin temelini bir ada devleti olduğu için balıkçılık teşkil etmektedir. Tarım: İzlanda topraklarının büyük bir kesimi tarıma elverişsizdir. Ancak % 0,5’inde tarım yapılmaktadır. Nüfusun % 11’i tarım sektöründe çalışmaktadır. Başlıca ürünleri hayvan yemi, patates ve şalgamdır. Hayvancılık: Adanın buzullarla örtülü olmayan kesimlerindeki otlaklarda hayvancılık yapılır. Küçük baş hayvancılığı ağır basar. Balıkçılık: İzlanda’nın en önemli gelir kaynağını meydana getiren balıkçılık, 106.487 gross tonluk 866 gemi ile yapılmaktadır. Yıllık tutulan balık yaklaşık olarak 1.500.000 tondur. Başlıca tutulan balıklar balina, moriya ve ringadır. Endüstri: Balıkçılık ürünlerinin işlenmesi ve balıktan elde edilen ürünler imali başlıca sanayi faaliyetidir. Balık konservesi ve balık unu fabrikası vardır. Küçük gemilerin yapıldığı, büyük gemilerin tamir edildiği tersaneleri; dokuma, çimento, ayakkabı fabrikaları bulunmaktadır. Ayrıca Reykjavik’in doğusunda alüminyum dökümhaneleri ve amonyum sülfat fabrikası bulunmaktadır. Nüfusun %30’u sanayide çalışmaktadır. Ticaret: Ülkenin ihracatının % 80’ini balık ürünleri, balık konservesi, tuzlanmış ve dondurulmuş balık, balık unu, balık yağı ve gübre meydana getirir. Bunun yanında hayvan ürünleridir. İthal ettiği mallar sanayi ve besin mamulleridir. Ulaşım: İzlanda’da demir yolu yoktur. Kara yollarının uzunluğu 12 bin kilometreyi bulmaktadır. Başkent Reykjavik’te uluslararası bir liman ve havaalanı vardır.
-
İTALYA DEVLETİN ADI: İtalya Cumhuriyeti BAŞŞEHRİ: Roma YÜZÖLÇÜMÜ: 301.252 km2 NÜFUSU: 57.158.000 RESMİ DİLİ: İtalyanca DİNİ: Hıristiyanlık PARA BİRİMİ: Liret Avrupa’nın güneyinde Akdeniz’e uzanan çizme şeklindeki bir yarım adanın üzerinde kurulu olan bir devlet. Güneybatısındaki Sicilya ve batısındaki Sardinya Adaları ülke topraklarına dahildir. Kuzeybatısında Fransa, kuzeyinde İsviçre ve Avusturya, kuzey doğusunda Yugoslavya vardır. Alp Dağları kuzeyde tabii bir sınır teşkil eder. İtalya adının kökeni İtalya sözcüğünün kökeni (İtalyanca: Italia) Latince Italia sözcüğüne dayanmaktadır.Ancak başlı başına bu sözcüğün ne anlama geldiği belirsizdir. Yaygın biçimde inanılan savlardan biri, İtalya sözcüğünün antik dönemlerde Campania bölgesinin kuzeyinde yaşayan toplumların dili aracılığıyla Antik Yunancadaki Víteliú (anlam olarak genç sığır, Latince: Vitulus - buzağı) sözcüğünden geldiğini öne sürmektedir. Víteliú sözcüğü ise hayvanlar tanrısı Mars adına verilmiştir.Büyük olasılıkla bununla ilgili olarak boğa figürü uzun yıllar güneydeki İtalyan boylarının simgesi olmuş ve çoğunlukla Roma'nın kurt figürünü boynuzlarken betimlenmiştir. Bu betimlemeler bağımsız İtalya'nın simgesi olarak Samnit Savaşları'nda sık sık kullanılmıştır. İtalya adı ilk önceleri yalnızca, bugünkü İtalya'nın güneyindeki bir bölgeyi anlatmak için kullanılıyordu. Sirakuzalı Antiochus'a göre bu ad Calabria yarımadasının (o dönemki adıyla Bruttium) güney kesimleri için kullanılıyordu. Zamanla İtalya adı çevre bölgeleri de kapsayacak biçimde geniş bir kullanım alanı edindi. Antik Yunanistanlılar da bu bu adı daha geniş bir bölge için kullandılarsa da bu adın tüm yarımadayı anlatacak biçimde kullanılması ancak Romalıların bölgeyi ele geçirmesiyle oldu Tarihi İtalya’nın eski çağlarında yaşayan insanlar hakkında, çok az bilgi vardır. M.Ö. 500’lerde İtalya’da dört belirgin medeniyet mevcuttu. Kuzeyde Keltler, orta bölgede Etrüskler, iç ve dağlık bölgelerde Romalıların da dahil oldukları birçok kabileler, Napoli’den Sicilya’ya kadar olan bölgelerde de Rum azınlıklar vardı. Roma Cumhuriyetinin kuruluş tarihi geleneksel olarak M.Ö. 595 kabul edilmiştir. Bu yıl son Roma kralının sürgün edildiği tarihtir. Daha sonra kabileler arasında sürdürülen çatışmalardan faydalanan Roma, bağımsızlığını garanti altına aldı. M.Ö. 49’da Sezar Galyalılara tam yurttaşlık hakkı verdi. Roma İmparatorluğu giderek gelişti. Üçüncü yüzyılda bütün yarımadaya hakim oldu. Daha sonra aynı yüzyılda barbarların saldırılarına maruz kalan imparatorluk merkezi, Roma’dan Milano’ya taşındı. Costantinos zamanında ise merkez İstanbul’a alındı. Galya’yı ve öteki eyaletleri kaybeden Batı Roma İmparatorluğunun elinde yalnız İtalya kaldı. Doğu Roma İmparatoru Zenon, Ostrogotları İtalya’yı yönetmekle görevlendirince, dört yıl süren savaşlar sonunda Ostrogotlar İtalya’ya hakim oldular ve Ostrogot kralı İtalya’nın mutlak kralı oldu. Bu dönemden sonra Papalık iktidarı gelişti. 451 yılında Kuzey İtalya, Avrupa Hunlarının istilasına uğradı. Roma istiladan Papa’nın ricaları üzerine kurtuldu ve 6. yüzyılın sonlarına kadar siyasi hakimiyet Papalığın elinde kaldı. 774 yılında Napoli, Gueta ve Amalfi, Müslümanların akınlarına maruz kaldı. Müslümanlar Sicilya’yı fethetti. Şarlman’ın ölümü üzerine derebeylik ve siyasi parçalanmalar oldu. Roma İmparatorluğunu yeniden kurmak isteyen Otto (938-1002) başkenti tekrar Roma’ya taşıdı. Papalık-İmparatorluk mücadelesi tekrar başladı. Papa ile imparatorlar arasındaki savaştan faydalanan kuzey ve orta İtalya şehirleri bağımsızlıklarını ilan ettiler. On ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda Cenova, Floransa, Venedik ve Milano gibi şehirler küçük ama, birer güçlü devlet olarak ortaya çıktıktan sonra, İtalya ekonomisine egemen oldular. On beşinci yüzyılın başlarında Avrupa’da başlayan Rönesansın etkisi İtalya’da görüldü. Bu asrın ortalarında İtalya toprakları üzerinde Osmanlı akınları başladı ve Osmanlılar 1480’de Otranto’yu aldılar. 1494-1559 yılları arasında İtalya’da siyasi zayıflama ve parçalanma savaşlara yol açtı. İtalya, Avrupa hakimiyetini ele geçirmek isteyen Fransa ve Avusturya hanedanının savaş alanı oldu. Bu savaş da İtalya’yı büyük ölçüde etkiledi. İtalya’da 17. yüzyıldan sonra gerileme dönemi başladı. Napoli Krallığı ve Sicilya güçsüzleşti. 1796 yılında Napolyon önderliğindeki Fransızlar, İtalya’yı işgal etti. Fransız hakimiyeti 20 yıl gibi kısa bir dönem sürdü. Bu dönemde ülke aynı yönetim altında birleşti. Kısa bir zaman için kuzeyde İtalya Krallığı kuruldu. 1815 yılındaki Viyana kongresinde eski düzen yeniden sağlandığı sıralarda Birleşmiş bir İtalya düşünceleri fikirlerde idi. 1866’da Venedik 1870’te Roma’nın katılması ile, İtalya sonunda bir Krallık haline geldi. Ancak, anlaşmazlıklar tamamen giderilememiş Kuzey-Güney ve bölgeler arası anlaşmazlık ve çekişmeler devam ediyordu. 1882’de Avusturya-Macaristan ve Almanya’nın yanısıra üçlü ittifaka ve 1915’te müttefiklerle birlikte Birinci Dünya Savaşına girdi. Uzun mücadelelerden sonra Avusturya toprakları üzerindeki emeline kavuşan İtalya, savaştan sonra yapılan anlaşmalardan memnun olmadı. Savaştan siyasi ve ekonomik olarak çok kötü çıkan İtalya’da, diktatör Mussolini 1922’de zorla kendini kabul ettirdi. Mussolini 1935-1936’da Etiyopya’yı işgal etti. Nazi Almanyası ile ittifaka girdi. 1943 yılına kadar Mussolini’nin diktatörlüğü bir baskı ve silahlanma dönemi olarak geçti. İtalya 1940’ta İkinci Dünya Savaşına girdi. İtalyanlar bütün cephelerde yenilgiye uğradılar. Daha sonra Almanya’ya savaş ilan ettiler. İtalya Naziler tarafından işgal edildi. Nazilerin teslim olmasından sonra (1945) İtalya savaştan büyük zarar görmüş olarak çıktı. 1946 yılında yapılan referandumla, Monarşi ortadan kaldırıldı. Yeni bir Demokratik Cumhuriyet kuruldu. 1949 yılında NATO’nun kurucu üyesi olan İtalya, 1958’de AET’ye girdi. Yaklaşık 30 yıldır çeşitli koalisyonlarla İtalya’yı idare etmiş olan Hıristiyan Demokrat Parti ve İtalyan Sosyalist Parti 1992 seçimlerinde büyük oy kaybına uğradı. Aynı senenin Mayıs ayında istifa ile boşalan cumhurbaşkanlığına parlamento Oscar Lugi Scoifaro’yu seçti. Ardından yeni bir koalisyon hükumeti kuruldu. Fiziki Yapı Güney Avrupa’da yer alan, kuzey batısında Fransa, kuzeyinde İsviçre ve Avusturya, kuzeydoğusunda Yugoslavya, doğusunda Adriya Denizi, batısında Tirejen Denizi ile çevrili olan İtalya, çizme biçiminde bir yarımadadır. Akdeniz’deki Sardinya, Sicilya, Elba ve birçok küçük ada da İtalya’ya bağlıdır. Kuzey İtalya, kuzeyde Alp Sıradağlarına bağlanan Po Vadisinin büyük alüvyon ovasından meydana gelir. İtalya’nın en yüksek dağlarından büyük Alplerin Fransa-İtalya sınırındaki Montblanca Tepesi 4810 m yüksekliktedir. İtalya sınırları içinde kalan en yüksek tepe Grand Parodiso’dur ve 4061 metredir. Appeninlerin kuzeyden güneye uzantısı 1125 km’dir. Bu dağların ortalama yüksekliği 1200 m’dir. Orta Appeninler Adriye Denizi kıyısında denizden dar tepeler şeridi ile ayrılır. Burası bütünüyle yüksek ve çorak olan, eskiden göllerin bulunduğu çöküntü havzaları ile yarılmış kalkerli yaylalardan meydana gelir. Güney Appeninler Tiren Denizi kıyılarında uzanır. Burada tepelerden ve alüvyonlu küçük ovalardan meydana gelmiş bir bölge vardır. Bu ovalar kuzeyden-güneye doğru Toscana, Umbria, Lazio ve Campania ovalarıdır. Bu bölgenin çok yerinde volkanik kraterler ve krater gölleri vardır. Faaliyette olan volkanlar güneyde Napoli yakınlarındadır. Buradaki Vezüv faal bir yanardağdır. Ponci yanardağı ise tarihte meşhurdur. Buradaki lavlarla taşlaşmış insan heykelleri o günkü cemiyet hayatını aksettirmesi bakımından çok önemlidir. İtalya’nın Akdeniz’de bulunan adalarından Sicilya’da Etna yanardağı faal bir volkandır. İtalya’nın Akdenizdeki adaları, İtalya topraklarının % 16’sını meydana getirir. En önemli ırmak Po’dur. 673 km uzunluğunda olan bu nehir Alplerden doğar. Diğer ırmakları Tiber ve Arno’dur. Ülkede güzellikleri ile ünlü göller vardır. Bunlardan Maggiore, Cono ve Garda en önemlilerindendir. İklimi İtalya’da Akdeniz iklimi hüküm sürer. Sahra havasının yerleştiği mevsim olan yaz, kurak ve güneşlidir. Atlas Okyanusu havasının yerleştiği mevsim olan kış ise ılık, yağışlı ve düzensizdir. Kuzey İtalya, denizin yumuşatıcı etkisinden hiç yararlanamaz. Buradaki iklim kara iklimidir. Po Ovası kışın soğuk ve sislidir, yazın ise, boğucu nemli sıcaklar olur. Kuzey bölgesine doğru yağmurların sürekliliği artar. İlkbaharda daha çok yağış olur. Güneye doğru iklim daha da sıcaklaşır, kış ayları güneyde en yağışlı aylardır. Burada kışlar ılımandır yazlar sıcaktır. Ortalama yıllık yağış miktarı 500 ile 800 mm arasında değişmektedir. Ortalama sıcaklık ise kışın 1°C, yazın ise 25-26°C arasındadır. Tabii Kaynaklar Bitki örtüsü ve hayvanlar: İtalya zengin bir bitki örtüsüne sahip değildir. Akdeniz iklimine sahip olduğu için bitkiler uzun süren kuru ve sıcak yazlara dayanabilen türdendir. Ormanlar ülke topraklarının %21’ini kaplar. Ormanlarda çoğunlukla meşe, akgürgen ve kestane ağaçları bulunur. Ekilemeyen topraklar kuraklığa dayanıklı kaba otlar ve makilerle kaplıdır. Alçak kesimlerde kozalaklılar türüne ait ağaçlarla kaplı ormanlar bulunur. Bunların alt kısmını ise yaprak döken ağaçlar meydana getirir. İtalya halkının avcılığa çok meraklı olması sebebiyle yabani hayvanların sayısı azalmıştır. Günümüzde Alplerde yaşıyan dağ keçisi, kurt ve geyik gibi yabani hayvanlar bulunmaktadır. Madenler: Ülke maden kaynakları bakımından fakirdir. Mevcut olan kömür ve demir yatakları yeterli değildir. Tabii gaz, petrol ve kükürt Sicilya’da çıkartılır. Toscona’da antimon, prit, bor ve büyük ölçüde cıva elde edilir. Toscona’daki kıyı dağlarında ayrıca önemli miktarda mermer çıkarılır. Po Ovasında verimli metan gazı yatakları mevcuttur. Nüfus ve Sosyal Hayat İtalya’nın nüfusu 57.158.000’dir. İtalya’da nüfus artışı bir mesele haline gelmiştir. Çünkü doğum oranı çok yüksektir. İtalya’dan dış ülkelere büyük bir göç vardır. Yarım asırda 7 milyon kişi dış ülkelere göç etmiştir. İtalya on bir bölgeden meydana gelmiştir. Bu bölgelerin hepsi, hatta şehirlerde ayrı ayrı lehçeler kullanılmaktadır. Bu bölgelerden birinde yaşayan öteki bölgelerdekilerle hiç anlaşamazlar. Dilbilimcilerine göre İtalya’da 50 lehçe bulunmaktadır. Resmi olarak Floransa lehçesi kullanılmaktadır. Okullarda da bu dil öğretilir ve kullanılır. Eğitim: İtalya’da 6 ile 14 yaş arasında temel eğitim mecburi ve ücretsizdir. Bu eğitimden sonraki lise ise beş yıldır. Ülkede 288’e yakın Üniversite bulunmaktadır. Yüksek öğretim paralıdır. Din: Halkın büyük bir kesimi Hıristiyanlığın Katolik mezhebine mensuptur. Çok az miktarda Protestan ve Musevi bulunmaktadır. Spor: İtalya’da spor çok gelişmiş, futbol milli bir spor haline gelmiştir. Günümüzde İtalya’da futbolla ilgilenen 7342 spor kulübü ve bu kulüplere mensup 9750 takım resmi maçlara katılmaktadır. Bu takımlarda 205.430 futbolcu yer almaktadır. İtalyanlar futbolun yanında atletizm, boks, eskrim, binicilik gibi birçok spor dalında başarılar göstermişler, dünya spor sahasında söz sahibi olmuşlardır. Siyasi Hayat İtalya'nın yönetim biçimi çok partili ve parlementer demokrasi ile işleyen cumhuriyettir. İtalya'nın politikaları bu bağlamda oluşturulur. Yürütme erki, bakanlar kurulunun elindedir ve bu kurula ülkenin cumhurbaşkanı başkanlık eder. Yasama organı, ulusal meclis ve bakanlar kurulu tarafından ortaklaşa yürütülür. Yargı, yasama ve yürütme erklerinden bağımsızdır. İtalya 2 Ocak 1946'dan bu yana demokratik cumhuriyet olarak yönetilmektedir. Bunun öncesinde ülkede bulunan kraliyet sistemi halkoylaması sonucu kaldırılmıştır. İtalyan Anayasası ise 1 Ocak 1948 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İtalya Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı (İtalyanca: Presidente della Repubblica) her yedi yılda bir ulusal meclis ve az sayıda bölgesel temsilci tarafından seçilir. İtalya'da cumhurbaşkanları tarafsız bir biçimde ülkenin birlik ve bütünlüğü simgelemekle yükümlüdürler. Daha önceleri İtalya krallarına verilen hakların büyük bölümünü elinde bulundurur. Cumhurbaşkanı, yasama, yürütme ve yargı erklerinin ortasında tüm bunların işlerliğini sağlamakla görevlidir. Yöneticileri atamak, yargıya başkanlık etmek ve ülke ordusunun başkomutanı olmak gibi görevleri de yürütmektedir. Seçim ile işbaşına gelmiş partiler içinden çıkacak başbakanı da cumhurbaşkanı atar ve başbakana kabineyi kurma görevi verir. Kabinenin onaylanması ulusal mecliste yürütülen güven oylamasına bağlıdır. İtalya'da iki meclisli sistem uygulanmaktadır ve bu meclisler halk tarafından oylama yöntimiyle seçilir. Halk meclisinde 630 sandalye varken, sentadodaki sandalye sayısı 315'tir. Senatoda bunun yanısıra az sayıda ömürboyu katılım hakkına sahip olan temsilci de yer alır. İtalya'da halk meclisine katılacak temsilcileri seçmek için yapılan oylamalara 18 yaşını doldurmuş olan her İtalyan vatandaşı katılabilir. Ancak senato üyelerini seçerken oy kullanma yaşı alt sınırı 25 olarak belirlenmiştir. Her iki meclis de 5 yıllık süreler için seçilir. Ancak cumhurbaşkanının bazı olağanüstü hâllerde meclisi feshetme hakkı vardır. Bu durumun örnekleri 1972, 1976, 1979, 1983, 1994, 1996 ve 2008 yıllarında yaşanmıştır. İtalyan Parlamentosu'nun kendine özgü (sui generis) özelliklerinden biri de İtalya'nın kalıcı olarak yurtdışında yaşayan İtalyan vatandaşlarına da temsil hakkı vermesidir. Günümüzde çoğunluğu eski sömürge ülkelerinde olan 2.5 milyon yurtdışında yaşayan İtalyan vatandaşı vardır. 630 ulusal meclis temsilcisi içinde 12, 315 senato temsilcisi içindeyse 6 kişi yurtdışındaki İtalyan vatandaşları arasından seçilmiştir. Bu olay ilk kez Nisan 2006'ta yaşanmıştır ve bu milletvekillerine İtalya'dan seçilenler ile eşit haklar verilmektedir. İtalyan hukuk sistemi büyük ölçüde Roma hukuku üstüne kuruludur. İtalya Anayasa Mahkemesi yasaların anayasaya uygunluğunu ve anayasanın korunmasını denetler. İtalya'da anayasa mahkemesi İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan yeniliklerdendir. Dış ilişkiler İtalya, günümüzdeki anlamıyla Avrupa Birliği'ne dönüşmeden önce oluşturulam Avrupa Topluluğu'nun kurucu üyelerindendir. Ülke, 1955 yılında Birleşmiş Milletler'e kabul edilmiştir ve NATO'nun da en büyük destekçilerinden ve üyelerindendir. Ayrıca Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması/Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Konseyi gibi örgütler de İtalya'nın üyesi olduğu bazı diğer kuruluşlardır. 1994 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın, 2001 ve 2003 yıllarında Avrupa Birliği'nin, ve G8 topluluğunun dönüşümlü başkanlık görevlerini de yürütmüştür. İtalya Birleşmiş Milletler ve uluslararası güvenlik konusundaki politikalarını desteklemektedir. İtalyan ordusu çeşitli zamanlarda Somali, Mozambik ve Doğu Timor'da barışgücü askeri olarak görev yapmış; Bosna, Kosova ve Arnavutluk'ta NATO ile Birleşmiş Milletler operasyonlarına katılmıştır. Şubat 2003'te Afganistan'a 2.000 asker yollamıştır. İtalya Irak'ta istikrar ve güvenliğin sağlanabilmesi amacıyla yürütülen uluslararası çalışmalara da destek vermektedir. Irak'a göndermiş olduğu askerlerden 3.200 kadarını Kasım 2006'da geri çekmişse de günümüzde yalnızca insanî yardım ve sivil güvenlik ekipleri ile hizmet vermeyi sürdürmektedir. İtalya'nın asker gönderdiği bir başka ülke de 2006 yılında Lübnan olmuş ve Birleşmiş Milletler aracılığıyla 2.450 İtalyan askeri bölgede konuşlandırılmıştır. Savunma İtalyan silahlı kuvvetleri, İtalya Cumhuriyeti cumhurbaşkanı tarafından başkanlık edilen Yüksek Savunma Konseyi'nin komutasındadır. 2008 yılında ordu 186.798 kişilik personelden oluşmaktadır. Bunun yanısıra 114.778 kişilik bir jandarma ekibi de görev yapmaktadır. İtalya'da askerlik görevi 2003 yılından bu yana zorunlu olmaktan çıkarılmıştır. 18 yaş ve üstü kişiler istedikleri taktirde orduya katılabilirler. İtalya'nın 2007 yılı askerî harcaması 33.1 milyar dolar olmuştur. (ulusal gelirin %1.8'i) Ordu İtalyan ordusu (İtalyanca: Esercito Italiano) İtalya Cumhuriyeti'nin savunma birimleri içinde en temel olanıdır. Ülkede, 2003 yılından bu yana katılımın isteğe bağlı olduğu profesyonel ordu görev yapmaktadır. 2008 yılında İtalyan ordusunun asker sayısı 109.703 olarak bildirilmiştir. İtalya'nın elinde bulundurduğu önemli savunma araçları içinde Dardo piyade savaş aracı, Centuaro tank imha edici, Ariete tanklar; hava savunma araçları içindeyse T-129 taktik taarruz saldırı helikopteri bulunmaktadır. İtalyan ordusu pek çok kez Birleşmiş Milletler kararları uyarınca dünyanın çeşitli yerlerinde görev yapmıştır. Donanma İtalyan Donanması (İtalyanca: Marina Militare) 2008 yılı itibarıyla 43.882 gemi ve uçak gemisi, muhrip, fırkateyn, denizaltı ve daha küçük boyutlu araştırma gemisine sahiptir. Marina Militare olarak anılan donanma son dönemlerde daha yüksek kapasiteli uçak gemileri, muhripler, denizaltılar ve çok amaçlı fırkateynler ile donatmaktadır. (Cavour gibi). İtalyan donanması NATO'nun bir üyesi olan İtalya adına dünyanın çeşitli bölgelerinde görevler yürütmüştür. Hava kuvvetleri İtalyan Hava Kuvvetleri (İtalyanca: Aeronautica Militare) İtalyan ordusunun en önemli ve gelişmiş birimlerinden biridir. İtalyan havacılık tarihi 1884 yılına kadar uzanmaktadır ve İtalya, 1911 yılında Osmanlı Devleti ile İtalya arasında yapılan Trablusgarp Savaşı'nda uçağı dünya üzerinde ilk kez savaş aleti olarak kullanarak tarihe geçmiştir. Çağdaş İtalyan havacılık kuvvetleri ise 28 Mart 1923 tarihinde kurulmuş ve bugün 45 bin personel ve 763 hava aracıyla hizmet vermektedir. İtalya 29 adet havaüssüne ve kendi ürettiği çok sayıda patentli hava savaş aracına sahiptir. Jandarma İtalyan jandarma askerlerine Carabinieri adı verilir. Bunlar asker donanımına sahip polis ekipleridir. Ülkede sivil güvenliğin sağlanmasından sorumlulardır. İtalyan jandarmasının geçmişi Savoy dükü I. Victor Emmanuel'e dayanmaktadır. Mussolini iktidarı dönemi faşist İtalya'da jandarma askerleri her türlü karşı eylem ve gösteriyi bastırmak için kullanılmıştır. Jandarma askerlerinin üniformaları lacivert renkli bir takım, yaka ve manşetlerde gümüşî şeritler ile gümüş rengi apoletlerden oluşmaktadır. Bu birimin kullandığı araçlar bölgeye göre değişen gereksinimler doğrultusunda otomobil, motorsiklet, zodyak bot ya da unimoglar olabilir. Göçler İtalyan hükûmetinin yaptığı açıklamaya göre İtalya'da Ocak 2009 tarihinde toplam 3.891.295 göçmen yaşamaktadır. Bu rakam İtalya'nın toplam nüfusunun %6.5'ine denk gelmektedir.Avrupa Birliği'nin son yıllarda gerçekleştirdiği genişleme girişimleri sonucu İtalya'ya yapılan en yeni göç dalgası komşu Avrupa Birliği üyesi ülkeler ve Doğu Avrupa ülkelerinden gelmiştir. Önceden en yoğun göçün alındığı Kuzey Afrika'nın yerine günümüzde öne çıkan gruplar Asyalı göçmenlerdir. İtalya'da en büyük göçmen grup resmî olarak kayıtlı yaklaşık 800 bin kişiyle Romenlerdir. Romenler son yıllarda Arnavutları ve Faslıları sayıca geçerek İtalya'daki en büyük azınlık durumuna gelmişlerdir. Bazı gayrıresmî varsayımlar ve savlar, İtalya'da yaşayan Romenlerin sayısının belirtilen rakamdan iki katı kadar hatta daha fazla olduğunu öne sürmektedir. 2009 Yılı itibarıyla İtalya nüfusu içinde yurtdışında doğmuş olanların sınıflandırılması şöyledir: Avrupa (53.5%), Afrika (22.3%), Asya (15.8%), Amerika (8.1%) ve Okyanusya (0.06%). İtalya'da yaşayan göçmenlerin ülke içindeki dağılımı ise olduka dengesizdir. Ülkedeki göçmenlerin %87.3'ü ülkenin ekonomik olarak en gelişmiş yerleri olan kuzey ve orta kesimlerinde yaşarken, yalnızca %12.8'i yarımadanın güney kesimlerinde yaşar. İtalyan diasporası 1800'lerin sonunda İtalya topraklarında ulusal birliğin sağlanmasının ardından İtalya'da yurtdışına verilen kitlesel göçler başladı. 1898 ve 1914 yılları arasında tüm dünya ülkelerinde İtalyan diasporası kayde değer ölçüde büyüdü. Bu süreçte her yıl yaklaşık 750 bin İtalyan yurtdışına göç etti.İtalyan toplulukları, önceleri İtalya'nın eski Afrika sömürgelerinde büyüme gösterdi. Bu dönemde Eritre'de (İkinci dünya savaşı başladığındaki sayıları 100 bin), Somali'de ve Libya'da (150 bin nüfusla toplam ülke nüfusunun %18'ini oluşturuyorlardı) pek çok sayıda İtalyan bulunuyordu. Ancak Libya'da yaşayan İtalyanlar 1970 yılında tümüyle ülkeden uzaklaştırıldılar.İkinci Dünya Savaşı sonrasında geçen on yıllık dönemde yaklaşık 350 bin İtalyan kökenli kişi Yugoslavya'yı terk etti.Geçmişte İtalyanların göç ettikleri bölgelerde bugün onların soyundan gelen milyonlarca insan bulunmaktadır: Brezilya (25 milyon),Arjantin (20 milyon),Amerika Birleşik Devletleri (17.8 milyon),Uruguay (1.5 milyon),Kanada (1.4 milyon),Venezuela (900,000) ve Avustralya (800,000). Tanınan etnik azınlıklar İtalya'da pek çok etnik grup hükûmet tarafından resmî olarak tanınmakta ve bu gruplara azınlık hakları çerçevesinde bazı ayrıcalıklar verilmektedir. Bu haklar uyarınca kimi azınlıkların dilleri, yaşadıkları bölgelerde ikinci bir resmî dil olarak kabul edilebilmektedir. Fransızca, Aosta'da resmî dil statüsündedir. Ancak bu bölgede yaygın olarak konuşulan asıl dil Arpitancadır. Ladince, Trentino-Alto Adige ve Güney Tirol'ün kimi yerlerinde resmî dildir. Slovence: Slovenlerin yoğun olarak yaşadığı, Friuli-Venezia Giulia bölgesinin Tireste ve Gorizia illerinde resmî dildir. Almanca: Bolzano'da resmî dildir. Sözkonusu bu bölgelerde hazırlanan resmî belge ve tabelalar ve trafik levhaları ikidillidir. Ladincenin konuşulduğu bölgelerde ise üçdilli olarak da hazırlanabilmektedir. azınlık okullarının bulunduğu yerlerde azınlık dillerinde eğitim göre olanağı bulunabilmektedir. İnançlar Hıristiyanlığın Katolik mezhebi İtalya'daki en önemli dinî inançtır. Geçmişte Katolik Kilisesi İtalya'nın resmî dini olarak kabul görmüşse de günümüzde İtalya laik bire devlet yapılanması geliştirmiştir. İtalyanların %87.8'i kendilerini Roman Katolik olarak belirtmiştir ancak de bunların içinden yalnızca %36.8'si kiliseye düzenli gittiklerini bildirmiştir. İtalya'da önemli ölçüde mensubu bulunan diğer Hıristiyanlık mezhepleri Ortodoksluk,Pentakostalizm ve Evangelizm'dir. Ülkedeki en eski dinî azınlık grubu ise Yahudilerdir. Geçmişte İtalya'nın en büyük Hıristiyan olmayan azınlığı olarak anılan Yahudilerin bugün İtalya'daki sayısı ortalama 45.000 kadardır. Son yıllarda Orta Doğu ve Kuzey Afrika'dan aldığı yoğun göçler sayesinde ülkede 825 bin kişiden oluşan bir Müslüman azınlık oluşmuştur.Müslümanlar İtalya nüfusunun %1.4'ünü oluşturmaktadır ama bunların içinden yalnızca 45.000'inin İtalyan vatandaşlığı vardır. Ülkede ayrıca 50 bin kadar budist 70 bin kadar Sih ve 70 bin kadar da Hindu yaşamaktadır. Ekonomi İkinci Dünya Harbinden sonra, 1950’de başlayan büyük bir ekonomik gelişme ile başlıca sanayi ülkeleri arasına girdi. 1979 yılından sonra ekonomisinde düşüşler görüldü. Bunun temelini % 7,6’lık bir işsizler ordusu ve % 21,2’lik enflasyon oranı meydana getiriyordu. İşgücünün % 48,6’sı sanayi kesiminde çalışmaktadır. Tarım: Çalışan nüfusun % 18’i tarımla uğraşır, topraklarının % 31’i işlenebilir nitelikte, % 17’si ise mer’alıktır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, buğday, pirinç, sebze, üzüm, ve zeytindir. Üretim alanının % 37’sini kaplayan Kuzey İtalya, toplam üretimin yarısını verir. Dağlarda yaşıyanlar geçimlerini ormandan sağlar. Büyük vadilerde oturanlar, tahıl, üzüm, meyva yetiştirirler. Po Ovasındaki yüksek taracada mısır tarlaları ve dutluklar vardır. Appeninlerin eteğinde buğday yetiştirilir. Güney İtalya tarımı verimsizdir. Üretim alanı işlenen toprakların %63’ünü kaplamasına rağmen toplam tarım üretiminin yarısını verir. Buralarda tarım alanları şu şekilde olur: Çıplak tarlalar, meyva bahçeleri, hem meyva hem tahıl yetiştiren tarlalar. Bu tarlalarda buğday ve bakla yetiştirilir. İtalya tarımının özellikleri: Tahıl tarım üretiminin %22’sini, ağaç yetiştiriciliği % 24’ünü teşkil eder. Sanayi bitkisi olarak tütün ve keten yetişir. İtalya’nın birçok yerlerinde toprak zayıf ve suyun az olmasına rağmen ekim sürekli yapılmaktadır. İtalya tarımda genel olarak buğday ve mısır yetiştirir. Avrupa’nın en büyük pirinç üreticisidir. Zeytinyağı üretiminde dünya birincisidir. Bütün bunlara rağmen besin maddesi bakımından İtalya kendi ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Hayvancılık: İtalya’da hayvancılık toprak genişliğine göre gelişmiş sayılır. Ülkede sığır, keçi, koyun beslenir. Dağların yüksek kesimlerinde sığır beslenir. Süt endüstrisi çok gelişmiştir. Dünyaca ünlü peynir elde edilir. Ülkenin hayvani protein ve yağ ihtiyacı karşılanır. Dağların alçak kesimlerinde nadasa bırakılan yerlerde koyun beslenir. Sanayi: Nüfusun % 36’sının çalıştığı, sanayi ve yatırımların çoğunluğu kuzeyde yoğunlaşmıştır. Başlıca sanayiler dokuma (özellikle ipek), kimya, makina, motorlu araçlar, petrol işleme ve gıda alanlarıdır. Motorlu araç sanayiinde Fiat otomobil sanayii dünya çapında bir üne sahiptir. Büyük bir iş gücü istihdam eder. Besin sanayii makarna ve konserve dalında çok gelişmiştir. İtalya sanayiinde genellikle hammadde ve enerji kaynakları zayıftır. Bu açık, ithalatla kapatılır. Son zamanlarda çıkarılan tabii gazın sanayi bölgelerine dağıtılması ile Alplerde hidro elektrik santrallerinin kurulması enerji açığını büyük ölçüde kapatmıştır. Ulaşım güçlükleri sanayii olumsuz yönde etkilemektedir. Ticaret: Dış ticaret tablosu İtalyan ekonomisinin eğilimlerini yansıtır. Pamuk, ham petrol, yün, demirli madenler gibi hammaddeler ithalatın % 50’ye yakın kısmını meydana getirir. İhracatın % 40-42’sini ise makina, tesviye edilmiş petro-kimya ürünleri, pamuklu sun’i dokumalar ve otomobillerden meydana gelir. Yani hammadde olarak alınır işlenir, mamul hale getirilir ve satılır. İtalya’nın ihraç ettiği diğer mallar ayakkabı, daktilo makinaları, zeytinyağı ve zeytindir. İthal ettiği malları ise başta petrol olmak üzere madenler, buğday ve ettir. İtalyan deniz filosu, dünyanın en büyük filolarından biridir. İtalyan ticareti ile deniz yolu taşımacılığı arasında sıkı bir bağ mevcuttur. İtalyan ödemeler dengesindeki açık, turizm sektörü sayesinde kapatılmaktadır. Turizm sektörü çok gelişmiştir. Birçok turistik tesise sahib olan İtalya, tarih ve kültür eserleri bakımından zengindir. Tarih boyunca birçok gelişme ve yeniliklere sahne olan İtalya turistler için cazip bir ülkedir. Bir AET üyesi olarak ticaretinin büyük kısmını AET üyesi olan ülkelerde, ABD ve Suudi Arabistan ile yapar. Ulaşım: İtalya da 302.403 km karayolu bulunur. Demiryollarının uzunluğu ise 19.559 km olup, bunun sadece 7395’i elektrikli değildir. İtalyan Hava Yolları dünyanın her yanına sefer yapmaktadır. Ülkede 21 milletlerarası, 32 milli ve 75 kulüp havaalanı vardır. Deniz ticaret filosu 11.867.300 gross ton kapasiteli 2620 gemiden meydana gelmiştir. Önemli limanları Genova, Venedik, Trieste, Toranto Napoli ve La Spezia’dır.
-
İSVİÇRE DEVLETİN ADI: İsviçre Konfederasyonu BAŞŞEHRİ: Bern YÜZÖLÇÜMÜ: 41.293 km2 NÜFUSU: 6.911.000 RESMİ DİLİ: Hıristiyanlık DİNİ: Almanca, Fransızca,İtalyanca ve Romanş PARA BİRİMİ: İsviçre Frangı Orta Avrupa’da bulunan bir devlet. Kuzeyinde Almanya, doğusunda Avusturya ve Liechtenstein, güneyinde İtalya, batısında Fransa bulunur. 25 eyaletten meydana gelmiş konfederasyondur. Tarihi Bugün İsviçre denilen Helvetia’da yaşayan Kelt kabilelerin M.Ö. 58 yılında Roma İmparatoru Julius Caesar’a yenilmeleriyle ülke beş asır boyunca Roma İmparatorluğunun bir bölümü sayılmıştır. M.S. 5. yüzyılda Hıristiyanlığı kabul etmiş olan Burgondlar, Jura’nın Cenevre Gölünün iki yanına yerleştiler. Almanlar ise Ren ile Aşağı Aar havzasına yerleşerek bölgeyi Germenleştirdiler. Bölge sonra Roma Germen İmparatorluğuna katıldı. On birinci yüzyıldan itibaren feodal devletler kurulmaya başlandı. On üçüncü yüzyılda da Habsburglar Sülalesi orta ve batı İsviçre’ye hakim oldu. 1291’de üç kanton Schwyzuri Nidwalden birleşerek Habsburglara karşı bir savunma ittifakı kurdular. Böylece İsviçre Konfederasyonu (adını birleşen kantonların en büyüğü olan Schwzy’den aldı) doğdu. Daha sonraki yüzyıllarda İsviçreliler Habsburglara karşı bağımsızlığı savunmak için birçok kere silahla saldırdılar. On dördüncü yüzyılda Luzirn, Zürich, Glaruszug ve Bern ilk kurulan üç kantonla birleştiler. 1481’de birliğe Fribourg, Solothurn, 1501’de Basel, 1513’de Appenzell katıldı. Askeri gücünü geliştiren İsviçre tarafsızlık politikasını benimsedi. Reform sırasında kantonlar arası çatışmada Protestanlar yenildi. 1648’de Vestfalya Antlaşmasıyla İsviçre’nin bağımsızlığı resmen kabul edildi. Napolyon savaşları sırasında Fransızlar ülkeyi işgal etti (1798). Napolyon kantonları birleştirerek bir federasyon haline getirip Helvet Cumhuriyetini kurdu. Napolyon’un yenilmesinden sonra kantonlar birliği bozulmadı. 1815 Viyana Kongresinde İsviçre’nin tarafsızlığı kabul edildi. 1847’de ülkede bir iç savaş patlak verdi. Bazı kantonlar bir konfederasyon kurulmasını istiyordu, bazıları ise değişikliğe gerek görmüyordu. Yapılan savaşlarda konfederasyondan yana olanlar kazanınca, 1848’de İsviçre Konfederasyonu kuruldu. İsviçre, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında da tarafsızlığını korudu. Herhangi bir bloka bağlanmamıştır. Buna da sebep dünyanın bütün devletlerinin, devlet adamlarının İsviçre bankalarında açmış olduğu sırdaş hesaplar olmuştur. 1978 yılında yapılan bir referandumla yeni bir kanton kurulması için karar alındı ve 1 Ocak 1979’da Jura Kantonu kuruldu. Federal Saray, Bern Fiziki Yapı İsviçre Avrupa’nın en dağlık ülkesidir. Toprakların 3/4’ü dağlarla kaplıdır. Kuzeybatı Fransa sınırı boyunca uzanan Jura Dağları ülkenin güney kesimini kaplayan Alplerden Mitteland yaylasıyla ayrılır. İsviçre Alpleri, Mont-Blanc’dan Ortlere kadar uzanan orta kesimini içine alır. Ülkenin büyük kısmını meydana getiren güney bölümü Bern Alpleri, Pennine Alpleri, Lepontine Alpleri ile doğudaki Rehetia Alplerinden müteşekkildir. En yüksek tepeler Pennine Alplerinde yer alan Mente Rosa ve Matterhorn (4478 m) tepeleridir. Bern Alplerinde en yüksek tepeler Finsteraarrhorn (4274 m) ile Jungfrau (4166 m)dur. İsviçre yüksek yaylası, Alplerle Jura Dağları arasında kalan yayladır. Bu yayla 1000 m yüksekliktedir. İsviçre Tepeleri diye de anılır. Bu yayla çayırlar ve kozalaklı ağaç ormanlarıyla kaplıdır. Avrupa’nın iki büyük akarsuyu İsviçre Alplerinden doğar. Ren Nehri, Knostanz Gölüne akan iki pınardan kaynaklanır. Rhone’ni kaynağı ise güneybatıdaki buzullardır. Ticino Nehri güneye akar. İsviçre’de çok sayıda göl vardır. Bunların en büyüğü Almanya ve Avusturya’ya sınır olan Konstanz Gölüdür. Diğer önemli gölleri ise Zürich, Lulerne, Neuchatel ve Leman’dir. Coğrafya 41.285 kilometrekarelik yüzölçümüyle İsviçre görece küçük bir ülkedir. 7,4 milyonluk nüfusa sahip olan ülkede nüfus yoğunluğu kilometrekareye 182 kişidir. İsviçre’de üç ana topografik alan bulunur: İsviçre Alpleri, İsviçre platosu, ve Jura Dağları. Alpler, ülkeyi orta ve güneyinden kateden yüksek sıradağlardır. İsviçre Alpleri’nin yüksek dorukları arasında (en yüksek zirvesi 4.634 metrelik Dufour Zirvesidir) bazılarında buzul bulunan sayısız vadi yeralır. Buralarda doğan Ren, Rhône, Inn, Aare ve Ticino gibi Avrupa’nın başlıca nehirleri Cenevre Gölü, Zürih Gölü, Neuchâtel Gölü ve Konstanz Gölü gibi göllere dökülür. Ülkenin daha yoğun nüfusa sahip olan kuzey kısmı daha düzlük de olsa kuzeybatıda bulunan daha küçük Jura Dağları gibi dağlık da olabilir. İsviçre’nin iklimi genel olarak ılıman olsa da yüksek dağlardaki zorlu şartlardan İsviçre’nin güney ucundaki sıcak Akdeniz iklimine kadar bölgeden bölgeye değişiklik gösterir. Yüksek dağlarla ayrılan birçok vadinin varlığı nedeniyle İsviçre’nin ekosistemleri çok hassastır ve hemen hemen her vadide kendine özgü ekolojiler oluşmuştur. Dağlık bölgelerde de diğer yükseltilerde bulunmayan zengin bir bitki örtüsü bulunur. Güney İsviçre’den bir görünüş: sağda Saas-Grund ve solda Saas-Fee. İklim İsviçre’nin iklimi çok değişiktir. Rhetia Alplerinde hava kuru ve açık olmasına rağmen, Ticino Kantonun’da nemli bir sıcaklık, Magiore ve Lugarna Göllerinde ise Akdeniz iklimi hüküm sürer. Dağların yüksek tepeleri yıl boyunca karla örtülü kalır. İklim genellikle mutedildir. Ticinoso kantonu dışında bütün kantonlarda kış sıcaklık ortalaması 0°C’nin altındadır. Yaz aylarında ise ısı ortalaması 27°C’ye kadar çıkmaktadır. Tabii Kaynakları Bitki örtüsü ve hayvanlar: Ülke topraklarının % 23’ünü ormanlar meydana getirir. Ormanların % 70’i kozalaklı ağaçlarla, geri kalan kısmı geniş yapraklı ağaçlarla kaplıdır. Ormanlarda meşe, kayın, ceviz, çam ve kestane ağaçları vardır. Ormanlar İsviçre’nin kereste ihtiyacının yarısını sağlar. Yüksek Alp yamaçlarında dağ keçisi, tavşan, dağ sıçanı ve av kuşları yaşar. Madenler: Yeraltı kaynakları bakımından İsviçre fakirdir. Ülkede önemsiz birkaç kömür yatağı vardır. Yalnız tuz yatakları önemlidir. Nüfus İsviçre Avrupa’nın bazı önemli kültürlerinin kavşak yerinde yer alır. Bu kültürler ülkenin dillerini ve kültürü önemli ölçüde etkilemiştir. İsviçre’nin dört resmî dili vardır: kuzeyde ve Orta İsviçre’de Almanca(64%); batıda Fransızca (20.4%); güneyde İtalyanca (6.5%); ve güneydoğuda Graubünden kantonunda küçük bir azınlık tarafından konuşulan Romanş (< 1%). Federal hükümet dört resmî dili de kullanmak zorundadır. Federal Meclis’te bu dört dilde simültane tercüme yapılmaktadır. İsviçre’de konuşulan Almanca diyalekt grubuna genel olarak İsviçre Almancası denir, ancak yazılı iletişimde ve radyo-televizyon yayımcılığınd standart Yüksek Almanca kullanılır. Benzer şekilde İsviçre’nin diğer bölgelerinde de İsviçre Fransızcası ve Ticino diyalekti kullanılır. Ayrıca resmî diller (Almanca, Fransızca ve İtalyanca) diğer dillerden İsviçre dışında anlaşılmayan bazı terimleri (Fransızca’dan geçen Almanca Billette ) ve diğer dillerdekine benzer kelime kullanımlarını (İtalyanca azione, eylem anlamında değil Almanca Aktion gibi indirim anlamında kullanılır) ödünç almıştır. Her İsviçrelinin okulda kendi anadilinden başka İsviçre’nin resmî dillerinden birini öğrenmesi zorunludur. Bu nedenle İsviçrelilerin çoğu en azından iki dil bilmektedir. Ülkede ikamet eden yabancılar ve geçici yabancı işçiler nüfusun %21’ini oluşturur. Ortalama 100.000 Türk vatandaşimizin isviçre'de yaşadığı bilinmektedir. Din Zürih kantonunda bir köy olan Fischenthal’da bir kilise. İsviçre’de ülke çapında bir devlet dini olmasa da Cenevre ve Neuchâtel kantonlarının dışındaki tüm kantonlarda vergilendirme yoluyla Roman Katolik, Eski Katolik ya da İsviçre Reform Kiliseleri desteklenir. İsviçre’de en yaygın din %44 ile Roma Katolik Kilisesi’dir. Ardından %38,5 ile protestanlık gelir. Göçmenlik ile birlikte %4,3’lük bir müslüman nüfus ile %1,8’lik bir ortodoks nüfus da yerleşmiştir.Farklı dillere sahip bir nüfusa sahip olan İsviçre’nin istikrarlı ve müreffeh bir ülke olması, bu ülkenin bir konsensus ya da ahenk devleti olarak tanımlanmasına yol açmıştır. Tarihsel olarak ülke katolikler ve protestanlar arasında yaklaşık eşit olarak dağılmıştır. Hatta Appenzell gibi bazı kantonlar resmî olarak katolik ve protestan bölümlere ayrılmıştır ve bir çok köyün girişinde baskın olan din, "bu köy katoliktir/protestantır" tabelalarıyla belirtilmiştir. Ancak bazı genel modeller de bulunur. Büyük şehirler arasında başkent Bern, bankacılık merkezi Zürih ve Basel’de protestanlık baskınken Lüzern gibi diğer şehirler çoğunlukla katoliktir. Cenevre ilk Calvincilik merkezi olarak tanınmıştır ve dünya üzerinde Fransızların çoğunluğunun katolik olmasına karşın Fransız İsviçresinin çoğunluğu protestandır. Diğer yandan İsviçre’nin kuruluşunda bulunan Almanca konuşulan Schwyz, Uri, ve Unterwalden kantonlarıyla İtalyanca konuşulan Ticino kantonu genelde katoliktir. Kültür İsviçre’nin kültürü komşuları tarafında çok etkilendiyse de yıllar boyunca önemli bölgesel farklılıklar gösteren kendine özgü bir kültür oluşmuştur. Özel olarak Fransızca konuşulan bölgelere Fransa’ya, Almanca konuşulan bölgeler Almanya’ya ve İtalyanca konuşulan bölgeler de İtalya’ya, ülkelerindeki diğer bölgelerden daha yakındır. İsviçre’deki kuvvetli bölgecilik nedeniyle homojen bir İsviçre kültüründen söz etmek mümkündür. Kültürel olarak aktif olan bir çok İsviçreli, ülkelerindeki kısıtlı olanaklar nedeniyle yurtdışına çıkmayı tercih etmiştir. Aynı zamanda İsviçre’nin tarafsızlığı ve düşük vergi oranları da tüm dünyadan bir çok yaratıcı insanı bu ülkeye çekmiştir. Savaş zamanlarında siyasi sığınma geleneği bir çok sanatçının bu ülkeye gelmesinde yardımcı olurken günümüzde bunu düşük vergi oranları sağlamaktadır. Siyasi Hayat İsviçre’de halen yürürlükte olan Anayasa 1848’de yürürlüğe girmiştir. Anayasaya göre İsviçre 20 egemen, 6 yarım kantondan meydana gelmiştir. Federal meclis 44 üyeden meydana gelen bir devlet konseyi ile, doğrudan doğruya halk tarafından seçilen 200 üyeli bir milli konseyden müteşekkildir. Devlet konseyine hakim kantonlar ikişer, yarım kantonlar birer üye gönderirler. Federal Konsey, Federal Meclis tarafından 4 yıl için seçilmiş 7 üyeden meydana gelir. Federal Konseyin üyeleri olan konfederasyon başkanı ve başkan yardımcısı her yıl Federal Meclis tarafından seçilir. Kantonlar (eyaletler) İsviçre Konfederasyonu 26 kantondan oluşmaktadır: Aargau Appenzell Innerrhoden* Appenzell Ausserrhoden* Basel-Stadt* Basel-Landschaft* Bern Fribourg Cenevre Glarus Graubünden Jura Lüzern Neuchâtel Nidwalden* Obwalden* Schaffhausen Schwyz Solothurn St. Gallen Thurgau Ticino Uri Valais Vaud Zug Zürih Ekonomi İsviçre ekonomisinin temelini tarıma dayalı besin endüstrisi, kimya ve ilaç endüstrisi meydana getirir. Bunun yanında hayvancılık büyük önem taşır. Tarım: İsviçre’de tarıma elverişli topraklar genellikle üstünde çalışılamayacak kadar yüksektir. Topraklarının %6’sı ekilebilmektedir. Halkın ise % 6’sı tarımla uğraşır. Başlıca yetiştirilen önemli ürünleri patates, çavdar ve mısırdır. Bağcılık gelişmiştir. Göl kıyılarında ve dağ eteklerinde meyvecilik yapılır. En çok yetiştirilen meyveleri elma, üzüm, armut, erik ve kirazdır. Hayvancılık: İsviçre’de hayvancılık ekonomide büyük yer tutar. Topraklarının yarısı otlaklardan ve sürekli yeşeren çayırlardan meydana geldiği için hayvancılık açısından çok değerli bir tabii kaynaktır. Yüksek bölgelerde keçi ve koyun yetiştirilir. Asıl hayvancılık alanında çalışmalar sığır ve inek gibi kesim ve süt hayvanları yetiştirmek için yapılır. Elde edilen süt miktarı yaklaşık 3.650.000 ton, peynir üretimi ise 129.000 tondur. Peynir sektörü dünyaca ünlüdür. Süt mamullerinden sayılan çikolatada dünya çapında söz sahibidir. Sanayii: İsviçre’de iş gücünün % 40’ı sanayi kesiminde çalışmaktadır. Ülkede çelik sanayi gelişmiştir. Bu amaçla dışarıdan demir filizi alır. Makina, lokomotif, türbün gibi ağır sanayi ürünleri imal edilir. Elektrikli makinalar, bilimsel ve optik araç üretimi ülke sanayiinde önemli bir yer tutar. Kimya ve ilaç sanayii de çok gelişmiştir. Saatçilik ülkenin ünlü bir sanayi dalıdır. İsviçre saatleri dünyaca ünlüdür. Sanayi üretiminin % 90’ı ihraç edilir. Ticaret: Sanayi ürünlerinin büyük bir kısmı ihraç edilir. İhraç ettiği mallar arasında elektrikli motorlar, makina, lokomotif, türbün, dokuma ürünleri, süt mamülleri, saat, çikolata, ilaç ve kimya ürünleri gelir. İsviçre dünyanın mali hayatında önemli rol oynayan büyük bankacılık merkezidir. İsviçre halkının % 10’u bankacılıkla uğraşır. İsviçre bankacılık ve sigortacılık kaynağından büyük gelir sağlar. Diğer önemli gelir kaynağını ise turizm teşkil eder. İsviçre yaz kış bütün yıl boyunca turist akınına uğrar. İthal ettiği maddelerin başında petrol gelir. Bunu diğer sanayi ham maddeleri ve besin maddeleri takip eder. Ulaşım: İsviçre’de 64.855 km karayolu bulunmaktadır. Bunun 1.057 km’si milletlerarası karayolu şebekesine bağlıdır. Demiryollarının toplam uzunluğu 4991 km’dir. Bunun dışında 830 km özel hatlar bulunmaktadır. Hava ulaşımı 1931 yılında kurulmuş olan Swissair ile sağlanır. Deniz ticaret filosu 30 gemiden meydana gelmiş olup, 294.304 gross ton yük kapasitelidir. En önemli limanı Basel’dir.
-
İSVEÇ DEVLETİN ADI: İsveç Krallığı BAŞŞEHRİ: Stockholm YÜZÖLÇÜMÜ: 449.964 km2 NÜFUSU: 8.673.000 RESMİ DİLİ: İsveççe DİNİ: Hıristiyanlık PARA BİRİMİ: Kron Avrupa’nın kuzey batısında, Fin-İskandinav yaylasının bir kısmını kaplayan, bembeyaz karlarla ve yemyeşil tabiatla örtülü bir devlet. Kuzeydoğusunda Finlandiya, kuzeybatı ve batısında Norveç, doğusunda Baltık Denizi ile Botni Körfezi, güneybatısında Skagerrak ve Kattegat vardır. Tarihi İsveç’e ilk insan yerleşmeleri, eldeki belgelere göre M.Ö. 800 yıllarında İsveç’in güney ucunda görülmüştür. İlk İsveçliler zamanla kuzeye doğru yayılmaya başlamışlardır. Sonraları ticaret yapmak için Akdeniz’e açılmışlar, Romalılarla ticari ilişkiler kurmuşlardır. İsveç’in adı Svear kabilelerinden gelir. Ülkenin başlangıç tarihinde ülkenin güneyinde yerleşmiş olan Gotarlarla Svearlar arasında uzun süreli çatışmalar olmuştur. Svearların Gotarları Brevalla’da yenmesiyle İsveç Krallığı kurulmuştur. İsveç’e M.S. 4. yüzyıldan başlayarak bazı Germen kabileleri göç etmişlerdir. Dokuzuncu yüzyılda İsveç kralları Normanların Batı Avrupa’ya yaptıkları akınlara katıldılar. Ama asıl gayeleri doğuda bir takım topraklar elde etmekti. Doğuya yönelen İsveçliler Novgorod ve Kiev’i ele geçirerek, buralarda birer prenslik kurdular. Onuncu ve on birinci yüzyıllarda Norveç ve Danimarka ile aralıklı çatışmalara girdiler. On birinci yüzyılda Hıristiyanlık İsveç’te resmi din olarak kabul edildi. On ikinci yüzyılda kral olan Aziz Erik, Finlandiya’yı topraklarına kattı. On üçüncü yüzyılda ise, dört İskandinav ülkesi (İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya) Kalman Birliği adı ile bir tek otorite altında toplandılar (1397). Kalman Birliği yaklaşık 125 yıl sürdü. Danimarka ile İsveç arasındaki zıtlaşmalar yoğunlaşınca, İsveç Kralı Gustaf Vafa, Danimarkalıları İsveç’ten kovarak birliğe son verdi. 1523’te İsveç Kralı Gustaf Vafa, İsveç’in bağımsızlığını ilan etti. 1520’lerde başlayan Lutherci Reform hareketleri başarıya ulaşınca, 1529’da Roma ile ilişkileri kesildi. Bunu takip eden 200 yıl içinde İsveç; Danimarka, Polonya ve Rusya’yla Baltık egemenliği için birçok savaşlar yapmıştır. Kral İkinci Gustaf Danimarka’yla barış imzalamış, Polonya Prusyasını ele geçirmiş, 30 yıl savaşlarına önemli katkıda bulunmuştur. Vestfalya Antlaşması ile (1648) İsveç büyük bir devlet olmuştur. Baltık Denizindeki hakimiyeti, Ruslara Poltava’da İsveç orduları yenilince son bulmuştur (1709). Napolyon’un generallerinden Jean Buptiste Bernadotte 1818 yılında Ondördüncü Karl adıylaİsveç kralı olmuştur. Bugün İsveç’te hüküm süren kral ailesi bu soydandır. On dördüncü Karl döneminde İsveç ile Norveç birleşmiş bu birleşme 1905 yılında barışcı bir biçimde son bulmuştur. İsveç Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında tarafsız olarak kalmıştır. Günümüzde tarafsız politikasına ters düşeceği için Nato ve AET’ye girmemektedir. İsveç bugün Anayasal bir Monarşi ile idare edilmektedir. Fiziki Yapı İsveç, İskandinav Yarımadasının 5/8’ini kaplar. İnce, uzun bir ülkedir. Kuzey kesimi kutup çemberinin içinde kalır. İsveç, İskandinav Yarımadasının güneyini kaplayan bir ırmaklar ve göller bölgesidir. Ülkede irili ufaklı 96.000 kadar göl vardır. İsveç’in kuzeybatısı dağlıktır. Kjölen Dağları ve İskandinav Alplerinin doğu yamaçları bu kesimdedir. Kjölen Dağları üzerinde İsveç’in en yüksek tepesi olan Kebneka (2123 m) bulunur. Kuzey bölgesi birçok ırmakla doludur. Bu ırmaklar güneyde Bothnia Körfezine dökülürler. Başlıca ırmakları; Klar, Une, Angerman, Dal, İndals, Pite, Lule, Kalij, Torne ve Skellette’dir. Kjölen Dağlarının yüksek yamaçlarında yüzlerce küçük buzul ovaları vardır. Norland Bothnia Körfezinde Kjölen Dağlarına kadar kat kat sıralanmış bir yayla dizisi bulunur. Büyük göller bölgesini birçok göl meydana getirmiştir. Bu göllerden en büyüğü 5545 km2lik Vanern Gölüdür. Diğer önemli gölleri ise Vattern, Jalmar ve Malar’dır. Kumsal sahili olan Czania dışında İsveç kıyıları çoğunlukla kayalık ve küçük adalarla doludur. Baltık Denizinde bulunan Scania, Gotland ve Oland adaları tortul asıllı engebesiz ve düz topraklardan meydana gelmiştir. İklim İskandinav Dağlarının Atlas Okyanusu etkisinden koruduğuİsveç’in iklimi serttir. İklim güney ve kuzeyde iki ayrı karakter taşır. Güney yarıda Orta Avrupa iklimi, Kuzey yarıda ise Doğu Avrupa iklimi hakimdir. Doğu bölümü Sovyetler Birliği yönünden gelen soğuk rüzgarların etkisi altındadır. Bu bölgede kış mevsimi uzun, yaz mevsimi kısadır. Kuzeyde yıllık ısı ortalaması +3, güneyde ise +7°C dir. En kuzeyde Ocak ayı -15°C, Haziran ayında ise +12°C dolayındadır. Yıllık yağış ortalaması güneybatıda 600 mm, kuzeyde ise 400 mm arasındadır. Tabii Kaynakları Bitki örtüsü: İsveç’in yarısından fazlası % 55’i ormanlarla kaplıdır. Sık orman bölgelerinde en çok yetişen ağaç; gürgen, çam, ladin ve huş türleridir. Güneyde kışın yapraklarını döken orman ağaçları mevcuttur. Kuzeyde yüksek arazide orman bölgesi sona erip yerini kırlara ve açık alanlara bırakır. Lapland bölgesinde kutup bitkileri vardır. Bunlar bodur kayın ağaçları, seyrek çalılar ve tundralardır. Madenler: İsveç maden kaynakları bakımından zengin bir ülkedir. Özellikle demir filizi ilk sırayı alır. Bakır ve çinko bakımından zengin olan İsveç’te ayrıca altın, gümüş, volfram, nikel ve kömür yatakları bulunur. Nüfus ve Sosyal Hayat İsveç nüfusu 8.673.000’dir. Nüfusun hemen hemen bütün kısmı Germen asıllıdır. Nüfusun 9 83’ü şehirlerde geri kalanı köylerde yaşar. İsveç’te km2ye 19 kişi düşer. Başlıca şehirleri Stockholm, Göteburg, Malmö ve Upsala’dır. Dini: Halkın yaklaşık % 90’ı Protestandır. Protestanlık devletin resmi dini sayılmaktadır. Eğitimi: İsveç’te 7 ile 16 yaş arasında eğitim mecburidir. Okur-yazar oranı yaklaşık % 100’dür. Altı tane üniversite vardır. Bunlardan en önemlisi olan Upsala üniversitesi eski tarihlerde kurulmuştur. Siyasi Hayat İsveç, Anayasaya dayalı bir Monarşi ile yönetilmektedir. Kral sınırlı yetkilere sahiptir. Yürütme yetkisi bakanlar kurulunca kullanılır. İsveç Parlamentosu “Riksdag” 349 üyeli bir tek meclisten meydana gelir. Parlamento üyeleri her üç yılda bir yapılan seçimlerle seçilir. İsveç mahalli idare olarak 278 belediyeye bölünmüştür. Bu belediyeler 24 ayrı bölgede toplanır. Ekonomi Yarısı çam ormanlarıyla kaplı olan, verimli su gücüne, demir filizine, uranyuma ve diğer minerallere sahip olan İsveç çok yönlü bir hammadde ve onun işlenmesini sağlayan bir sanayiye sahiptir. Tarım: İsveç’te tarım yapılabilen alanlar toplam arazinin % 9’undan ibarettir. Fakat ülkenin besin ihtiyacının % 90’ını bu topraklardan karşılamaktadır. Nüfusun % 7’si tarımla uğraşmaktadır. Tarım alanları az olmasına rağmen modern teknikler uygulandığı için, en yüksek verim elde edilir. İsveç’te tahıl üretiminin başında yulaf gelir. Yetiştirdiği ürünler arasında, çavdar, buğday, arpa, patates ve pancar ön sırayı alır. Hayvancılık: İsveç topraklarının % 2’sinden azı otlaktır. Hayvancılık devlet tarafından desteklenmektedir. Yetiştirilen hayvanlarla ülkenin et, süt, tereyağ, peynir ve yumurta ihtiyacı karşılanmaktadır. Balıkçılık kıyılarda ve göllerde yapılır. Önemli bir gelir kaynağıdır. Sanayi: İsveç’in sanayi kalkınması maden kaynaklarına dayanır. Çok bol ve çeşitli maden kaynaklarının başlıcası demir yatakları olup, dünya demir üretiminin % 25’ini İsveç sağlar. Ayrıca ülkede manganez, altın, bakır, gümüş ve kömür çıkar. Yeşil altın olarak bilinen ormanlar kereste ve kağıt hamuru ihtiyacını karşılar. Ülkenin nehirlerinden elde edilen elektrik enerjisi, ülkenin sanayii için gerekli olan enerjiyi sağlar. İsveç’in belli başlı sanayi ürünleri, makina, taşıt araçları, gemi inşaası (dünya üretiminde üçüncü), elektronik donanım, telefon, uçak, harp araçları, lokomotif, bilyalı yataklardır. Bütün bu sanayi fabrikaları özellikle başşehir Stockholm ve Göteburg çevresinde yoğunlaşır. Malmö’da dokumacılık, Örebro’da dericilik, Helsingborg’da kauçuk sanayi gelişmiştir. Ülke mobilya, porselen ve camcılık açısından milletlerarası bir üne sahiptir. Ülke işgücünün % 29’u ağır sanayi ve madencilik kesiminde çalışmaktadır. Ticaret: İsveç özellikle besin maddesi (meyve ve tahıl), yağ, hammaddeler (kömür, krom, manganez, petrol, tuz, potas, kauçuk, yün ve pamuk vb.) alır. İhraç ettiği ürünler arasında kereste, kağıt hamuru, demir filizi, makina, çeşitli aletler, kibrit, kağıt, motorlu taşıtlar, silah ve gemi bulunur. Ticaret yaptığı ülkelerin başında Norveç, İngiltere, Batı Almanya ve ABD gelir. Ulaşım: Ülkede karayollarının uzunluğu 184.094 km’dir. Demiryollarının uzunluğu ise 12.005 km olup, bunun 11.377 kilometresi devlete aittir. 7583 kilometresinde elektrikli trenler çalışır. Hava ulaşımını ise İskandinavya hava yolları ile sağlamaktadır. Deniz ticaret filosunda 3,76 milyon gross tonluk 502 gemi bulunur. En büyük limanları Stockholm ve Göteborg’dur.
-
FLAMENKO Flamenko Topluluğu Flamenko, akademik olmayan Avrupa müzik formlarından biri, Endülüs Halk Müziği ve bu müzik eşliğinde yapılan dansın adıdır. Basit bir folk türü olmanın ötesinde kompleks ve yoğun kültürel geleneğe sahiptir. İspanya'ya özgü olduğu bilinmesine rağmen, aslında Endülüs bölgesi kültürüdür. Kökenleri hakkında birçok soru işareti bulunur, ancak genel olarak bölgedeki yerliler, Müslümanlar, İspanyalı Yahudiler, Basklar Gürcü asıllılar ve Çingeneler tarafından beraberce ortaya çıkarılan bir tür olarak kabul edilmiştir. Alttürler Alegrías Bulerias Tangos Fandangos Farruca Guajiras Peteneras Sevillana Siguiriyas Soleares Tiento Zambra Yeni Alttür=New Flamenco Fallemencallostica FLAMENKO DANSI Flamenko dansı, kökeni İspanya'ya dayanan bir dans türüdür. Dansın kökenine ilişkin iki görüş vardır. Bazıları İspanya'nın güneyindeki Endülüs bölgesinde ortaya çıktğını söylerken, bazıları da bu bölgeye çingeneler tarafından Pakistan ve Hindistan'dan geldiğini söyler. Flamenko dansı gitar eşliğinde yapılır. Dansta el çırpma ve ayak hareketleri baskındır. Flamenko dansçısının dansı kadar giysileri de önemlidir. PACO DE LUCİA Paco de Lucía, gerçek adıyla Francisco Sanchez Gomez (d. 21 Aralık 1947, Algeciras, Cádiz, İspanya) İspanyol gitarist ve bestecidir. Flamenko tarzının en önemli gitaristlerinden biri olduğu kabul edilir. Lucía, caz, funk, klasik müzik ve yöresel müzik alanlarında da eser vermiştir. Beş erkek kardeşin en küçüğü olarak İspanya'nın güney ucunda, Cádiz iline bağlı Algeciras'da dünyaya geldi. Müzisyen bir aileden geliyordu: Babası flamenko gitaristi Antonio Sánchez, abilerinden biri flamenko şarkıcısı Pepe de Lucía, diğeri flamenko gitaristi Ramón de Algeciras'dı. Paco de Lucía adını Portekizli annesi Lucía Gomes'in şerefine edindi. 1958'de, onbir yaşında ilk defa radyoya (Radio Algeciras) çıktı. Bir yıl sonra prestijli Jerez flamenko yarışmasında özel ödül aldı. 1961'de dansçı José Greco'nun flamenko grubuyla turneye çıktı, çeşitli ülkelerde konserlere katıldı. New York'ta kendisini etkileyen müzisyenlerden gitarist Sabicas'la tanıştı. İspanya'ya döndükten sonra, 1964'te ailesiyle birlikte Madrid'e taşındı. Madrilenian gitaristi Ricardo Modrego ile üç albüm kaydetti: Dos guitarras flamencas, Dos guitarras flamencas en stereo, ve Doce canciones de Federico García Lorca para guitarra. 1966'da kardeşi Ramon ile birlikte üç albüm kaydetti. 1967'de ilk solo albümünü yayımladı: La Fabulosa Guitarra de Paco de Lucía. 1968 ile 1977 arasında dostu ve Yeni Flamenko müzisyeni Camarón de la Isla (Camaron) ile verimli bir işbirliği gerçekleştirdi. İkili birlikte on albüm doldurdu. De Lucía, 1970'lerin sonlarından itibaren caz fusion'a ilgi duymaya başladı. Al DiMeola'nın 1977'deki Elegant Gypsy albümünde yansıttığı bu tarz, saf flamenkocuların tepkisine yol açtı. De Lucía, 1979'da, John McLaughlin ve Larry Coryell ile Gitar Üçlüsü kurdu ve kısa bir Avrupa turuna çıkarak Londra'da Royal Albert Hall'da Ruhların Buluşması adlı bir video kaydı yaptılar. İlerleyen zamanda Al Di Meola, Coryell'in yerini aldı. 1981'den itibaren bu üçlü üç albüm kaydetti. De Lucía'nın kardeşleri Ramón ve Pepe'nin de dahil olduğu kendi grubu, Paco de Lucía Sekstet de kendi çıkaracakları üç albümden ilkini aynı yıl yayımladı. De Lucía, kendi başına geleneksel ve modern flamenko stillerinde çeşitli albümler çıkardı. Geniş repertuarıyla yeni bir flamenko anlayışı yarattı, gitarın teknik ve müzikal sınırlarını aştı. 23 Mart 2007'de Cadiz Üniversitesi, de Lucía'nın müzikal ve kültürel katkılarını kendisine fahri doktora (Doktor Honoris Causa) payesi vererek ödüllendirdi. De Lucía'nın bir rasgueados ve picados ustası olduğu kabul edilir, klasik gitarı son derece hızlı kullanabilir. 1991'de Joaquín Rodrigo'nun Concierto de Aranjuez 'ini yorumlaması istenene kadar de Lucía nota okumayı bilmemekteydi. De Lucía, daha sonra, Concierto'yu yorumlarken klasik gitarcıların önem verdiği tonal sadakatten ödün vererek ritmik doğruluğa önem verdiğini belirtti.
-
İSPANYA DEVLETİN ADI: İspanya Krallığı BAŞŞEHRİ: Madrid YÜZÖLÇÜMÜ: 504.782 km2 NÜFUSU: 39.100.000 RESMİ DİLİ: İspanyolca DİNİ: Hıristiyanlık PARA BİRİMİ: Pesota İber Yarımadasının beşte dördünü ihtiva eden bir Avrupa devleti. Doğu ve kuzeydoğusunda Akdeniz, kuzey, kuzeybatı ve güneybatısında Atlas Okyanusu, kuzeydoğusunda Fransa ve Andoro Cumhuriyeti, batısında Portekiz bulunmaktadır. Akdeniz’deki Balear, Atlas Okyanusundaki Kanarya Adalarıİspanya’ya aittir. Tarihi M.Ö. 1100 yıllarında Fenikeliler, İspanya topraklarında ilk yerleşme merkezleri kurmaya başladılar. Onları Keltler ve Yunanlılar takip etti. Daha sonra Kartacalıların egemenliğine girdi. M.Ö. 202 yılında Romalılar Kartacalıları İberik Yarımadasından attılar. Roma İmparatorluğu bu tarihten itibaren İspanya’da birliği sağladı ve zamanla Hıristiyanlığı buraya yerleştirdi. M.S. 5. yüzyılda İspanya, Germen kabilelerinin saldırılarına hedef oldu. Sırayla Alanlar, Suevler ve Vandalların ardından Vizigotlar İspanya’ya hakim oldu. Vizigotların hakimiyeti uzun sürdü ve Hıristiyanlığı kabul eden Vizigotlar, İspanya’ya Hıristiyanlığın yerleşmesini sağladı. 711’de Afrika’dan Gelen Müslümanlar, 8. asırdan 10. asra kadar kuzeydeki birkaç bölge dışında İspanya’ya hakim oldular ve burada Endülüs medeniyetini kurdular. İlmin merkezi olan üniversiteler açarak, İslam medeniyetini buraya yerleştirdiler. Endülüs Emeviler Devletinde İmam-ı Kurtubi, Şatibi, İbn-i Hazm, Nurettin Batruci gibi birçok alim yetişti ve buradaki üniversitelerde hocalık yaptılar. Papa ve Krallar dahil birçok Avrupalı bu üniversitelerde ilim tahsil etmişlerdir. Bugünkü birçok müsbet ilimleri batılılar bu üniversitelerden öğrendiler. On birinci yüzyılda bu ülkenin iç karışıklıklarından faydalanan Hıristiyanlar kuzeyden başlayarak yarımadayı tekrar ele geçirmeye başladılar. 1276 yılında Müslümanların elinde yalnızca güneydeki Grenada kalmıştı. 1469’da Aragon ve Castilla Krallıkları tek bir krallık altında birleşerek güçlü bir devlet kurdular. 1492’de Müslümanların son kalesi Grenada Krallığı yıkıldı. Aynı yıl Kristof Kolomb İspanyol hükümdarının maddi yardımıyla Amerika’ya varan ünlü gezisine çıktı. Bu yolculuk, İspanya’nın dünyanın en büyük sömürge İmparatorluklarından birini kurmasına yol açtı. 1588 yılında İspanyol donanmasının İngiliz donanmasına yenilmesini takip eden taht ve din kavgaları sonunda İspanya zayıflayarak çökmeye başladı. 1640’ta Portekizi, 1714’te ise Avrupa’daki bazı topraklarını ve Cebelitarık’ı kaybetti. On dokuzuncu yüzyılın başlarında İspanyolların Amerika’daki bütün sömürgeleri bağımsızlıklarını kazandılar. Birinci Dünya Harbinde İspanya tarafsız kaldı, fakat savaştan büyük ölçüde etkilendi. General Primoderivera, çıkan ayaklanmaları bastırarak ülkede diktatörlük kurdu. 1930 yılında iktidardan düştü. Bir yıl sonra yapılan seçimleri Cumhuriyetcilerin kazanması sonucu Kral On sekizinci Alfanso ülkeyi terk etti. 1936’da yapılan seçimlerde solcuların başarılı olması üzerine ülkede iç savaş başgösterdi. 1939’da iç savaşın sona ermesiyle Franco Devlet Başkanı oldu. İkinci Dünya Harbine de katılmayan İspanya’da ordunun desteğiyle Franco savaştan sonra da yerini korudu. 1969 yılında Franco’nun ölmesiyle yerine Don Juon Carlos geçti. 1976’da Başbakan Navarro’nun istifası ile Carlos kral oldu ve Abolfo Sourez’i başbakanlığa atadı. 15 Haziran 1977’de 41 yıl sonra ilk defa genel seçimler yapıldı. Sourez’in başkanı olduğu Demokratik Merkez Birliği çoğunluğu elde etti. 1981’de sağcı Albay Tejero Cortes’in meclisi basarak yaptığı darbe girişimi sonuçsuz kaldı. 1982 seçimlerini ise Sosyalist Parti büyük çoğunluğu elde ederek kazandı ve 46 yıl sonra İspanya’da yeniden bir sol iktidarın doğmasını sağladı. Halen (1993) iktidarda sosyalist parti bulunmaktadır. Fiziki Yapı İspanya’nın dörtte üçü Meseta adı verilen düzlüklerle kaplıdır. Meseta çok yüksek faylı bloklardan meydana gelen Guadarrama ve Grados dağlarıyla ikiye bölünmüştür. Kuzeydoğudaki İberik Dağları kıvrımlıdır. Kuzeyde Cantabria Dağları yer alır. İspanyol Pireneleri, Fransız Pirenelerinden daha geniştir. Doğu Pireneler bazı sıradağlar ile İberik Sıradağlarına bağlanır. Endülüs Sıradağları çok büyük ve kıvrılmış bir kütledir. Cebelitarık Boğazından Nao Burnuna kadar 800 km’lik bir alana yayılır. Bu sıradağların en yüksek tepesi orta bölgedeki Sierra Nevada (3.478 m) Tepesidir. Bu dağlar birbirlerinden havza ve ovalarla ayrılmışlardır. İspanya’da ovanın varlığından söz etmek çok zordur. Ülkenin büyük bir kısmı 900 m yükseklikteki yaylalarla kaplıdır. Yarımadanın kuzey ve güney kıyılarındaki dağların ve Meseta’nın genellikle batıya doğru meyilli olması Ebro hariç olmak üzere büyük ırmakların okyanusa akmalarına sebeb olmuştur. Okyanusa akan başlıca ırmaklar: Mino, Douro, Tagus, Guadiana ve Guadalguivir’dir. Akdeniz’e dökülen ırmakların en önemlisi Ebro olup, Guadalaviar, Jucar ve Segura başlıcalarıdır. İklim İspanya’nın iklimi genellikle kuraktır. Yazları sıcak, kışları soğuk geçer. İspanya’da iklim, Kuzeybatı İspanya, doğu kıyı ve iç kesim olmak üzere farklı üç bölgeye ayrılır. Kuzeybatı İspanya, Atlas Okyanusu iklim alanı içine girer. Her mevsim bol yağmur alır. Okyanusun yakın olması sebebiyle yazlar ılık, kışlar çok yumuşak geçer. Yağışlar kuzeyden güneye doğru azalır. İç kesimdeki ova ve yaylalarda kara iklimiyle karışık Akdeniz iklimi hüküm sürer. Özellikle Ebro ve Guodalguivir ovalarıyla Manche’de yazlar sıcak, kışlar sert geçer. Toplam yağış düşüktür. Tabii Kaynaklar Bitki örtüsü ve hayvanlar: Kuzeybatı İspanya’da meşe ve gürgen ağaçları bulunur. Doğu kıyılarında yeşil meşeler, sulak bitkiler ve bozkırlar hakimdir. İç kesimde ise karışık orman, güneyde meşe ormanları ve bozkırlar, bazı kesimlerinde çayır ve fundalıklar bulunur. Bunlar ormanların insan eliyle kesilerek yok edilmesinden meydana gelmiştir. İspanya dağlık ve ormanlık bir araziye sahip olduğundan ayı, kurt, tilki, tavşan, sincap, yaban kedisi, yaban keçisi gibi hayvanlar bulunur. Mevsimden mevsime göçmen kuşlar İspanya’ya gelmektedir. Madenler: İspanya zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir. Meseta’nın bir çok kesimiyle Endülüs sıra dağlarında önemli demir rezervleri vardır. Ülkenin çeşitli yerlerine dağılmış vaziyette kömür yatakları mevcuttur. Diğer madenleri potas, çinko, kalay, kurşun filizleri, bakır, uranyum, gümüş, fosfat ve sülfürdür. Dünyanın başta gelen civa üreticilerindendir. Nüfus ve Sosyal Hayat İspanya’nın nüfusu 39.100.000’dir. Nüfusun yarısından fazlası şehirlerde yaşar. İspanya halkı çeşitli ırk gruplarının karışımıyla meydana gelmiştir. Halkın Endülüs bölgesinde yaşayanları esmer; Basklar ve Katalanlar sarışın; Galiçya bölgesinde yaşayanlar ise alçak boylu ve buğday tenlidir. Bölgelerde yaşayanlar arasında yaşayış ve giyiniş bakımından farklılıklar görülür. Andolusia kadınları 5. yüzyılda bu bölgede yaşamış olan Faslılar gibi yüzlerine peçe örterler. İspanya denilince akla boğa güreşleri gelir. Halk boğa güreşlerine çok meraklı olduğu için arenalar dolup taşmaktadır. Boğa güreşleri İspanyolların senelerden beri süregelen bir geleneğidir. Önemli şehirler arasında Barcelona, La Caruna, Ovieda, Sevilla, Valencia, Vizcaya bulunmaktadır. Din: İspanya halkının çoğu Hıristiyanlığın Katolik mezhebindendir. Az miktarda Protestan, Musevi, Müslüman bulunmaktadır. Bunlar nüfusun % 1’ini teşkil etmektedir. Eğitim: İspanya’da 6-14 yaş arasında öğretim mecburidir. İspanya’da 20 devlet üniversitesi, bunun dışında Madrid, Barcelona ve Valencia’da üç politeknik üniversitesi vardır. Okuma-yazma bilmeyenler nüfusun %5’ini teşkil etmektedir. Siyasi Hayat İspanya’da 1975 tarihinden sonra ülke krallığa dayanan bir monarşiyle yönetilmeye başlamıştır. İspanyol parlamentosu Cortes, 350 üyeli Temsilciler meclisi ve 248 üyeli Senato’dan meydana gelmiş, iki meclislidir. Kralın, meclisten çıkan kanunları veto yetkisi vardır. Politika Anayasa İspanya anayasası 1978'de kabul edilen anayasadır. İspanya'nın anayasası 1812'de kabul edilen anayasaya dayanır. 1975'te Francisco Franco'nun ölümünden sonra 1977'de yapılan seçimlerle Constituent Cortes adında anayasal bir kurum olarak görev yapan meclis, anayasayı değiştirmek üzere toplandı ve 1978 anayasasını çıkarttı. Sonucunda da İspanya 17 özerk devlet ve 2 özerk şehre ayrıldı. Dış ilişkiler 1975'te Francisco Franco'nun ölümünden sonra, Franco rejiminin dış ilişkileri engellediği İspanya, dış ilişkilerini geliştirmeye karar verdi. 1982'de NATO, 1986'da ise Avrupa Birliği üyesi oldu. 2001'de Kuzey Kore ile ilişkilerin normalleştirilmesi ile de İspanya tüm dünya ile ilişkilerini düzeltmiş oldu. Sorunlar İngiltere: İspanya ile İngiltere arasında 6 km² alan kaplayan Cebelitarık sorunu bulunmaktadır. İber Yarımadası'nın en güneyinde bulunan Cebelitarık 1704'te İngilizler tarafından İspanya Veraset Savaşları sırasında fethedilmişti. Sorun yasal olarak Utrecht Barışı ile çözüme kavuşmuştu. Bu barışa göre İngiltere, Cebelitarık'ı sonsuza kadar alıyordu. Sorun şu anda Birleşmiş Milletler ile çözümlenmeye çalışılmaktadır. Fas: Fas, İspanya'dan Afrika kıyılarında bulunan Ceuta ve Melilla şehirlerini istemektedir. Portekiz: Portekiz ise İspanya'nın Olivenza bölgesindeki egemenliğini tanımamaktadır. İspanya yönetim birimleri İspanya 17 özerk bölgeye (comunidades autónomas) ve 2 özerk şehre (ciudades autónomas) ayrılmıştır. Ayrıca İspanya'da elli il bulunmaktadır. Yedi özerk bölgenin her biri (Asturias, Balearic Adaları, Cantabria, La Rioja, Madrid, Murcia, ve Navarre) aynı zamanda bir ildir. Tarihi sebeplerden ötürü, bazı iller ayrıca comarcas denilen ilçelere ayrılmıştır. İspanya'daki en küçük yönetim birimi belediyelerdir (municipio). Ekonomi Çok yönlü bir tarım ülkesi olan İspanya’da tarım sanayiye yönelik duruma getirilmektedir. Bir zamanların sömürgeci ve denizci ülkesi olan İspanya, bugün bu özelliğini kaybetmiştir. Tarım: İspanya bir tarım ülkesidir, ancak 1960 ve 1970 yılları arasında tarımla uğraşanların oranı% 41’den % 25’e düşmüştür. Topraklarının yaklaşık beşte ikisi işlenmektedir. Geri kalan bölgeler ya çok kurak veya çok dağlık olduğundan tarıma elverişli değildir. İç kısımlarda az nüfuslu havza ve yaylalarda özellikle tahıl ekilir (buğday, çavdar gibi). Bu kısımda topraklar 2-3 yılda bir nadasa bırakılır veya bakla nohut ekilir. İspanya’nın Atlas Okyanusu kısımlarında iklimin etkisiyle değişik bir tarım uygulanır. Yazları nemli olması mısır tarımına çok elverişlidir. Tahıl az yer tutar, patates ve fasulye bu kısımlarda çok boldur. İspanya’da en çok yetiştirilen tahıl arpadır. Ayrıca şekerpancarı, soğan, mısır, limon, tütün, ayçiçeği, mercimek yetiştirilmektedir. İspanyada yetişen meyvelerden portakal ilk sırayı alır ve bir ihraç ürünüdür. Zeytin de önemli bir gelir kaynağıdır. İspanya’da bağlar işlenen toprağın % 8’ini meydana getirir. Ormanlardan elde edilen en önemli ürün mantardır. Domates ve muz da önemli ihraç ürünlerindendir. İspanya’nın tarımı giderek artan nüfusun ihtiyacını karşılayamamaktadır. Ekilebilir arazinin ancak bir kısmı sulanabilmektedir. Günümüzde tarım kesiminde faal nüfusun % 25’i çalışmaktadır. Bununla birlikte toprak ürünleri ihracatın % 40’ını sağlamaktadır. Hayvancılık: Hayvancılık İspanya’da giderek gelişmektedir. İşlenebilen toprakların dörtte üçü otlaklarla kaplı olduğu için hayvan beslemede önemli bir kaynaktır. İspanya’da yaklaşık olarak 15 milyon koyun, 3 milyon keçi, 6 milyon büyükbaş hayvan vardır. Senelik et üretimi ise ortalama olarak 2.700.000 tondur. Ayrıca önemli miktarda at, katır, eşek mevcuttur. Beslenmede balıkçılığın rolü büyüktür. Balık tonajları yavaş fakat sürekli olarak artmaktadır. Ülkenin Atlas Okyanusu kıyıları büyük bir balıkçılık bölgesidir. Balıkçılık önemi bakımından Avrupa’da Rusya ve Norveç’ten sonra üçüncü gelir. Avlanan en önemli balıklar sardalya, hamsi, orkinos ve morinadır. Akdeniz kıyılarında elde edilen balık miktarı azdır. Açık deniz balıkçılığında giderek gelişme görülmektedir. Sanayi: İspanya’da sanayi gelişmektedir. İspanya 1960 yılından bu yana hızla sanayileşti. Toplam sanayi üretimi 1960 ile 1966 yılları arasında iki katına çıktı. Günümüzde ülkenin çalışan nüfusunun % 40’ı bu sektördedir. İspanya, Avrupa’nın önde gelen sanayi ülkelerinden biri olma yolundadır. Başlıca ürünleri; makina, pamuklu ve yünlü dokuma, ayakkabı, kağıt, otomobil, gemi (dünya devletleri arasında dördüncü), çimento, çelik, döküm ve demirdir. Sanayi dağılımı çok eşitsizdir. Büyük kısmı iki bölgede toplanır. Kuzeyde Vasco-Osturianın bütün ekonomisi maden kömürü ve demir sanayiine dayanır. Bu kısımda ayrıca el sanatlarının modernleşmiş biçimi olan bir çok küçük fabrika vardır. Doğuda Katolonya bölgesi, Pirene ırmaklarından elde edilen elektrik enerjisinden faydalanır. Enerji açığı sanayinin zayıf noktasıdır. Petrol ve tabii gaz üretimi çok azdır. Ticaret: İhracatın % 40’ını tarım ürünleri meydana getirmektedir. Satılan başlıca ürünleri: Portakal, zeytin, zeytinyağı, muz, domates, balıktır. İhraç edilen sanayi mamülleri ise pamuklu dokumalar, çelik, civa, makinalar, kimya mamulleri, gemi, otomobil, ayakkabıdır. Dış alımların beşte birinden fazlasını petrol meydana getirir. Diğer ithal malları sanayi için gerekli maddeler ve teçhizatlardır. İspanya’da ülke turizmi çok büyük gelişme göstermiştir. Ülke, turizmin yardımlarıyla dış ticaret dengesindeki açığı kısmen kapatmıştır. Fransa sınırından Cebelitarık’a kadar Akdeniz kıyısı boyunca birçok turistik tesis kurulmuştur. İspanya ihracatın büyük kısmını ABD’ye yapar. İthalatın ve ihracatının bir kısmı da AET ülkeleri ile olup, bunlar arasında Almanya ve İngiltere ilk sırayı alır. Ulaşım: İspanya’da karayolu uzunluğu yaklaşık 146.919 km’dir. Demiryollarının uzunluğu ise 13.533 km olup, bunun 5.613 km’sinde elektrikli trenler çalışmaktadır. Ülkenin hava ulaşımı en önemli havayolu şirketi olan “İberia” tarafından dünyanın her yerine yapılan seferlerle sağlanmaktadır. Ülkede 37 sivil ve 7 askeri havaalanı vardır. İspanya deniz ticaret filosu 7.699.000 gros tonluk 1109 gemiye sahiptir. Ülkenin en önemli limanları Barcelona, Bilbao, Valencia, Cartegena ve Gijon’dur.
-
İRLANDA DEVLETİN ADI: İrlanda Cumhuriyeti BAŞŞEHRİ: Dublin YÜZÖLÇÜMÜ: 70.283 km2 NÜFUSU: 3.734.000 RESMİ DİLİ: İngilizce DİNİ: Hıristiyanlık PARA BİRİMİ: Pound Britanya Adalarını meydana getiren iki büyük adadan kendi adını taşıyan küçüğünün 5/6’sını kaplayan bir devlet. İrlanda, İrlanda Denizi ile Büyük Britanya Adasından ayrılır. Adanın altıda biri İngiltere’ye aittir. Tarihi İrlanda’nın ilk yerlileri M.Ö. 6000 yılında Avrupa’dan geldiler. Daha sonra Keltler M.Ö. 400 yılında Gaal’dan gelerek Gal uygarlığını kurdular. St. Patrick 432’de İrlanda’ya Hıristiyanlığı getirdi ve halk yeni dini kabul etti. M.S. 975’ten 1041’e kadar ada Vikinglerin saldırılarına maruz kaldı. 1170 yılında Norm’lar İrlanda’ya geldiler ve 14. yüzyılda ülkenin büyük bir bölümüne hakim olup, Dublin’i kendilerine başşehir yaptılar. 1534 yılında Sekizinci Henry, İngiltere’nin hakimiyetini yeniden kurmak için harekete geçti. Başlangıçta barışçı yollardan yaklaştı ise de, başarılı olamayınca adaya saldırdı. Ayaklanma ve direnmeler çoğalınca daha şiddetli tedbirlere başvurdu. İrlandalılar İngiliz yönetimi karşısında pekçok ayaklanma düzenlediler, fakat başarılı olamadılar. 1801’de İrlanda İngiltere’ye katıldı. İrlanda 1848-1849 yıllarında büyük kıtlığa sahne oldu. Bu sebepten büyük göçler başladı, nüfus 8 milyondan 6,5 milyona indi. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ülkede hakim siyasi kuvvet olarak Katolik bir orta sınıf belirdi ve İrlanda’nın bağımsızlık mücadelesini devam ettirdi. Yirminci yüzyıl başlarında Sinn Fein (Yalnız Kendimiz) adıyla Cumhuriyet kurulmasını hedef tutan bir siyasi hareket gelişmeye başladı. Union devrinin son safhası 1916 da Dublin’de meydana gelen siyasi ayaklanmalarla başladı. Sinn Feinciler Eamon de Valera’nın liderliğinde 1918 parlamento seçimlerini oy çoğunluğuyla kazandılar ama, milletvekilleri Londra’daki Parlamentoya gitmeyerek, toplantılara katılmayı reddettiler. Kendini İrlanda Meclis üyeleri sayarak ihtilalci bir cumhuriyet hükümeti kurdular. 1920’de İngiliz Parlamentosunun çıkardığı İrlanda Hükümeti Kanunu ile biri Belfast’ta diğeri Dublin’de olmak üzere iki İrlanda Parlamentosu meydana getirildi. 1921’de İrlanda-İngiltere Antlaşması ile sonradan İrlanda Cumhuriyeti diye anılacak olan Serbest İrlanda Devletini, İngiliz Milletler Topluluğu içinde yer alan bağımsız bir dominyon olarak tanıdı. Günümüzde karışıklıklar zaman zaman devam etmektedir. Fiziki Yapı İrlanda’nın orta bölümü, doğuda Dublin’den batıda Galway’e kadar uzanan bir düzlüktür. Bu düzlük otlaklardan ve ormanlardan meydana gelir ve Büyük Allen bataklığı da bu ovadadır. Ovanın çevresinde 900 m’yi geçmeyen dağlar vardır. Başlıca sıradağlar arasında Wicklow Dağları yer alır. 926 m yüksekliğindeki Lugnaquilla bu dağların en yüksek yeridir. Güneybatıda Kerry Dağlarında Macgillycudys Reeks Dağı(1040 ) Carrantuohill de zirveyi meydana getirir. Burasıİrlanda’nın en yüksek dağıdır. Connemare Dağları, Mayo Dağları ve kuzeybatıdaki Donegal Dağları başlıca sıradağlarıdır. Bataklıklar ülkenin 1/6’ini kaplar. Bunlar genellikle Shannon Irmağının batısında yer alır. Britanya Adalarının en uzun ırmağı olan Shannon 385 km uzunluğundadır. Ülkenin diğer önemli ırmağı Liffey’dir. Önemli gölleri arasında yine İngiliz adalarının en büyük gölü olan Logh Neagh bulunur. Ayrıca göller bölgesinde Ree, Derg ve Killarney de önemli göller arasındadır. İklimi İrlanda’da serin ve ılık bir okyanus iklimi hüküm sürer. Kışlar yumuşak ve rutubetli, yazlar serin ve bulutludur. İlkbahar ve sonbahar mevsimleri uzun sürer. Okyanus rüzgarları yoğun olmayan bol yağmur getirir. Yazın ortalama sıcaklık 15°C, kışın 5°C’dir. Ülkenin beşte üçü, yılda 750 mm ile 1250 mm arasında yağış alır. Batı kıyılarında bu miktar 20.000 mm’yi bulur. Tabii Kaynaklar Bitki örtüsü ve hayvanlar: İrlanda topraklarının yaklaşık üçte ikisi çayır ve mer’alardan meydana gelmektedir. Orman yok denecek kadar azdır. En çok rastlanan ağaçlar meşe, dişbudak ve akağaçtır. İrlanda tamamıyla bir kır ülkesidir. Madenleri: İrlanda’nın maden kaynakları sınırlıdır. Adanın muhtelif yerlerine dağılmış durumda küçük bakır, gümüş, kurşun, çinko, altın ve demir yatakları vardır. Az miktarda taş kömürü bulunur. Adanın geleneksel yakıtı peat denilen yarı karbonlaşmış nebati toprak örtüsüdür. Nüfus ve Sosyal Hayat İrlanda’nın nüfusu 3.734.000 dir. Kilometre kareye 53 kişi düşer. Nüfus yoğunluğu doğu ve kuzeyde yüksek, batıda ise düşüktür. Nüfus artışı % 0.5’tir. Nüfus azlığına göçler sebep olmaktadır. Göçlere özellikle kadınlar katılmaktadır. Nüfusun % 95’i Katolik, % 5’i Protestandır. İrlanda dili ve İngilizce olmak üzere iki resmi dili vardır. İngiltere’nin dominyonu olduğu için İngilizceyi konuşanlar daha çoktur. İrlanda dili bütün okullarda mecburidir. Eğitim: 6-14 yaş arasında öğrenim mecburi olup, ücretsizdir. Ülkede 3415 ilkokul vardır. Orta öğretim kurumları özel olup, çoğunlukla dini kurumlar tarafından yönetilir. Devlet tarafından yardım görür. Yüksek öğrenim 1908 yılında kurulan Milli İrlanda Üniversitesi ile Dublin Üniversitesi tarafından sağlanır. Siyasi Hayat İrlanda Cumhuriyeti, egemen, bağımsız ve demokratik bir devlettir. Parlamento, başkan ve iki meclisten meydana gelir. Bunlar Temsilciler Meclisi ve Senatodur. Cumhurbaşkanı 7 yıl süreyle 18 yaşından büyük seçmenler tarafından seçilir. Senato 60 üyeli olup, 11 üyesi başbakan tarafından tayin edilir. Meclis ise 166 üyelidir. Mahalli idare için ülke 27 bölge konseyine ve 4 ilçe konseyine ayrılmıştır. Ekonomi İrlanda ekonomisi tarıma ve endüstriye aynı derecede bağlıdır. Refah seviyesi yüksek olup, dünya devletleri arasında ilk on arasındadır. Tarım: Ovalardaki toprakları genellikle verimlidir. Tarımda yulaf ve patates yetiştiriciliği başta gelmektedir. Çalışan nüfusun üçte biri tarımla uğraşmaktadır. Diğer yetiştirdiği ürünler buğday, arpa ve şekerpancarıdır. Hayvancılık: Topraklarının yaklaşık üçte ikisi çayırlık ve mer’alardan meydana geldiği için hayvancılık çok gelişmiştir. Yılın on ayında hayvanlar otlaklarda otlayabilir. Sığır yetiştiriciliği hayvancılıkta başta gelir. Dağlık bölgelerde ve cılız otlaklarda koyun yetiştiriciliği yapılır. Koşum hayvanı olarak at beslenir. Dört tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen İrlanda’da balıkçılık çok gelişmemiştir. 1977’de Balıkçılık Bakanlığının kurulmasıyla bir sanayi halini almıştır. Sanayi: Çalışan nüfusun % 30’u imalat, madencilik ve inşaat sektörlerinde çalışır. Ağır sanayii gelişmemiştir. İmalat sanayinin büyük bölümü Dublin’de toplanmıştır. Başlıca sanayiler, gıda, yapı malzemeleri, dokuma, giyim, kimya, metalurji, elektrik malzemeleri ve tütün sektörleridir. İrlanda, sanayideki kömür ve petrolden doğan enerji açığını hidrolik santrallerle kapatmaya çalışmaktadır. Yabancı sermaye sanayinin gelişmesini de teşvik etmektedir. Denizde petrol ve tabii gaz kaynakları araştırılmaktadır. Ticaret: Besin ürünleri ihracatın yarısındanfazlasını meydana getirir. Sığır eti ihracat toplamının dörtte birini teşkil eder. Canlı hayvan satışı da ihracatta önemli yer tutar. Diğer ihraç ürünleri kimyasal maddeler, makineler, süt ürünleri, yumurta ve dokuma malzemeleridir. İhracatın onda dokuzunu İngiltere ile yapmaktadır. İrlanda dışardan ağır makina, nakliyat malzemeleri, petrol ve petrol ürünleri, tahıl ve hammaddeler satın alır. İthalatın yarısınıİngiltere’den sağlar. İrlanda 1973 yılında AET’ye katılmıştır. Ulaşım: İrlanda’nın toplam karayolu uzunluğu 9722 km’dir. Demiryollarının uzunluğu ise 1988 km’dir. Hava ulaşımı, İrlanda Hava Yolları ile sağlanır. Ada olduğu için birçok limanı vardır. İrlanda’nın 100 gross tonluk 60 büyük gemisi bulunmaktadır.
-
İNGİLTERE DEVLETİN ADI: Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı BAŞŞEHRİ: Londra YÜZÖLÇÜMÜ: 244.110 km2 NÜFUSU: 57.411.000 RESMİ DİLİ: İngilizce DİNİ: Hıristiyanlık PARA BİRİMİ: Sterlin İngiltere (İngilizce: England), Birleşik Krallığı meydana getiren dört devletten en büyük ve merkezi olanı. Avrupa'nın batısında, Büyük Britanya adasında bulunur. İngiltere adı, 5. yüzyıl'da Saksonlar'la birlikte adayı istila eden Cermen halkı Anglus'lardan (İngilizce: kaynaklanır. Angleland (Anglus Diyarı) olarak kullanılan isim, zamanla England şekline dönüşmüştür. İngiltere adı günümüzde yaygın olarak uluslararası medyada ve zaman zaman da resmi düzeyde Birleşik Krallık yerine kullanılır. İngiltere'nin Coğrafyası İngiltere, Büyük Britanya adasının merkezi ve güney üçte ikisini, ayrıca çevredeki adaları (en büyükleri Isle of Wight) kaplar. Kuzeyde İskoçya, Batıda Galler ile komşudur. Britanya takımadalarında kıta Avrupası'na en yakın olan ülkedir: Fransa'dan sadece 52 km uzunluğundaki [Manş Denizi] ile ayrılır. Manş Tüneli, ülkeyi kıta Avrupası'na bağlar. Fransa-İngiltere sınırı, kanalın tam ortasından geçer. İngiltere'nin büyük kısmı alçak tepelerle kaplıdır. Ancak kuzeye doğru biraz daha dağlık bir görünüm alır, Pennine Dağları ülkeyi kuzeyden güneye doğru ikiye ayırır. Buna karşın dağlar fazla yükselmez. En yüksek nokta, 978 m. irtifadaki Scafell Pike zirvesidir.Tepelik bölgeyle dağlık bölge arasındaki sınırı Tees-Exe hattının oluşturduğu kabul edilir. Doğuda düz bir bataklık bölge olan the Fens yer alır. Bataklığın büyük kısmı tarım amacıyla kurutulmuştur. İngiltere'nin en büyük kentlerinin hangileri olduğu tartışmalı bir konudur. Sıralama "kent" kelimesinin farklı tanımlanmasıyla değişmektedir, oturdukları şehrin önemini yüksek göstermek isteyenler kendilerine uygun tanımı seçmektedir. Ancak hangi tanım esas alınırsa alınsın, Londra İngiltere'nin en büyük kenti olduğu gibi dünyanın da önemli kentleri arasındadır. Özellikle merkezi ve kuzey İngiltere'deki bazı kentler nüfus ve faaliyetler açısından önem taşır: Manchester, Birmingham, Leeds, Liverpool, Newcastle, Sheffield, Bristol, Coventry, Leicester, Nottingham ve Hull gibi. İngiltere'nin en büyük doğal limanı merkezi güney kıyıda yer alan Poole'dür. Bu limanın, Avusturalya'daki Sydney'den sonra, dünyanın en büyük ikinci doğal limanı olduğu iddia edilir. Tarihi İngiltere tarihi, 5. yüzyılda Britanya Adasına Anglosaksonların ayak basmasıyla başlar. Anglosaksonlar kendi adını verdikleri adaya yerleşip, 6 ve 7. yüzyıllarda birbirine rakip küçük krallıklar kurdular. Sekizinci yüzyılda Roma ve İrlanda’nın etkisiyle Hıristiyanlığı kabul eden Anglosaksonlar, Avrupa’yı da etkileyen bir medeniyet meydana getirdiler. 795’te başlayan İskandinav istilası 11. yüzyılın başına kadar birkaç defa tekrarlandı. Daha sonra Danimarkalı Büyük Knud, adayı tamamen fethetti. Anglosakson Hanedanından Edward (1042-1066) birliği tekrar kurdu. Bunun ölümü üzerine tahta geçen Harold’u tanımayan NormandiyaDükü William, taht üzerinde hak iddia etti. Normandiya kralları ve özellikle ilk Anjou’lu hükümdarlar Fransa’da geniş ve zengin toprakları olduğundan, Fransa’daki Capet Sülalesine bağımlıydılar. Küçük İngiltere Krallığı bir süre Avrupa’da Somme Vadisinden Pirene Dağlarına kadar uzanan büyük bir mülkün bir uzantısı gibi yaşadı. Avrupa ile ilişkiler İngiltere Krallığı ile Fransa Krallığını sonu gelmez savaşlara sürükledi. Bunların başlıcası 1337-1453 seneleri arasında süren Yüzyıl Savaşlarıdır. Üçüncü Henry, Galler ülkesinde uç beyliklerinin gelişmesini destekledi ve 1170 yılında İrlanda’da “Pale” sömürgeleri kuruldu. Birinci Edward, Galler ülkesini fethetti. Etkisini İskoçya’ya kabul ettirmeyi denedi. Daha sonra 14 ve 15. yüzyıllarda İngiltere Krallığı birtakım sosyal, dini, siyasi karışıklıklara sahne oldu. Monarşi otoritesini parlamento aracılığıyla millete kabul ettiren Yedinci Henry ve Sekizinci Henry (1458-1541) düzen ve birliği sağlamlaştırdılar. Birinci Elizabeth’in uzun ve başarılı saltanatında İskoçya’da İngiliz etkisinde farklılık görülmeye başlandı. İngiltere Tudorlarıyla, İskoçya Stuartları arasındaki evlenmeler, iki geleneksel düşmanı birbirine yaklaştırdı. Daha sonra İskoçya Kralı Birinci James İngiltere kralı oldu. 1707 yılında iki krallığı birleştiren bir antlaşma imzalandı. Bu tarihten sonra Büyük Britanya tarihi başlar. On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda Britanya büyük bir sanayi devleti olarak ortaya çıktı. Bunun yanında çeşitli yerlerde kurdukları sömürge devletleri ülke ekonomisinin gelişmesinde çok faydalı oluyordu. On dokuzuncu yüzyılın başlarında Avustralya, Kanada, Hindistan,Afrika’da bazı devletler, Karayib Adaları ve Hong Kong gibi dünyanın büyük bir kısmına yayılan dev bir sömürge imparatorluğu vardı. Bu sömürgelerin bir kısmı 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında ayaklanmalarla yavaş yavaş bağımsızlığını ilan ettiler. Yirminci yüzyılın başlarında çıkan Birinci Dünya Harbine giren İngiltere, harbin sonunda imparatorluğun en geniş sınırlarına ulaştı. 1929-1930 dünya ekonomik buhranı büyük ölçüde İngiltere’yi de etkisi altına aldı. 1922 yılında bir ayaklanmayla İrlanda, Birleşik Krallıktan ayrıldı ve 1949’da İrlanda Cumhuriyeti kuruldu. İrlanda Adasının kuzeydoğusunda kalan kısmı Birleşik Krallığa kaldı. İkinci Dünya Savaşına katılan İngiltere galip bir devlet olarak savaştan çıktıysa da, süper devlet olma niteliğini kaybetmeye başladı. İngiltere’de İkinci Dünya Harbinden sonra günümüze kadar pekçok hükümet değişikliği oldu. Muhafazakar ile işçi partileri arasında iktidar el değiştirmektedir. Britanya, Birleşmiş Milletlerin, NATO’nun ve AET’nin aktif bir üyesidir. Fiziki Yapı Britanya’nın yüzey şekilleri karmaşıktır. Britanya’nın fiziki yapısını incelerken bu Birleşik Krallığı meydana getiren dört devletin fiziki yapısını bilmek gerekir. İskoçya: İskoçya 78.783 km2 lik bir yüzölçümüne sahiptir. İskoçya fiziki bakımdan üç bölgeye ayrılır: Güney Uplandları, bunlardan yüksek olan Highlandlar ve Lowlandlar. Güney Uplandlar üzerindeki Cheviot Tepeleri yer yer 200 m’yi aşar. Bu tepeler İngiltere ile İskoçya arasında tabii bir sınır çizgisi meydana getirir. İskoçya’nın en uzun ırmağı Tay (190 km)dır. Highlandlar iki sıradağa ayrılırlar. Bunlar Grampianlar ve Kuzeybatı Highlandlardır. Büyük Britanya Adalarının en yüksek noktası Grampiamlar üstündeki 1343 m ile Ben Nevis Doruğudur. İskoçya kıyılarında birkaç haliç vardır. Kıyı şeridinin başka bir özelliği fiyordlardır. Kıyı açıklarında yüzlerce ada yer alır. Galler: 20.768 km2lik bir yüzölçümüne sahiptir. Ülkenin büyük bir kesimi dağlıktır ve % 60’tan fazlasını Cambrian Dağları kaplar. Snowdon Tepesi 1085 m ile en yüksek yeridir. Bazı yüksek yerlerin dışında Galler’in büyük bir kısmının yüksekliği 160-180 m arasında değişir. Kuzey ve güneyde kıyı ovaları vardır. Galler’den Conway Clwyd. Dee, Severn, Usk, Wye, Taf ve Reheidol gibi birçok ırmak doğar. Britanya’nın en uzun ırmağı olan Severn (354 km) Plynlimmon sırtlarından doğar. Kuzey İrlanda: İrlanda adasının kuzey doğusunda kalan 14.120 km2lik yüzölçümüne sahip bir ülkedir. Bu bölgenin en göze çarpan özelliği, sığ Lough Neagh Gölü ve çevresindeki ovalardır. Ovaları dağ silsileleriyle çevrilidir. Güneydoğuda granit Mourne Dağları 852 m’ye kadar yükselir. Kuzey İrlanda’da yüksek yerler ve ırmaklar azdır. Batıda Sperrin Dağları 683 m’ye yükselir. Irmakların az olmasına rağmen gölleri çoktur. En büyük gölü olan Lought Neagh’un yüzölçümü 400 km2dir. İngiltere: 130.439 km2lik bir yüzölçümüne sahip olan İngiltere, Birleşik Krallığı meydana getiren ülkelerin en büyüğüdür. İngiltere’nin yüzey şekilleri karmaşıktır. Yükseltiler kuzey ve batıdan, güney ve doğuya doğru alçalır. Kuzey ve batının dağları yaşlıdır. Üç belirgin yükselti alanı vardır. Kuzeybatıda Cumbria veya göller bölgesi, İskoçya sınırından başlayarak ülkenin yarısına yakın bölümünden geçen ve “İngiltere Omurgası” olarak adlandırılan Pennine Zinciri ve güneybatı yarımadası düz alanlar, uçurumlar ve vadilerdir. Derin vadilerin yer aldığı eski dağlar bölgesinde İngiltere’nin en yüksek dağı Scafell (978,5 m) bulunur. Windermere ve Derwenwater dağları göller bölgesindedir. Eden Vadisi boyunca güneye doğru uzanan Pennine Dağları yer alır ve bu dağlar ovalar tarafından kesilir. Tyne Vadisi Pennine bölgesindedir. İngiltere’nin coğrafi merkezi olan Midlands, Pennine Dağlarının güneyindedir. Bu bölge büyük bir yayladan meydana gelir. Bu bölgenin batısında Severn Irmağı, kuzeyinde Trent Irmağı, güneyinde Thames Irmağı yer alır. Midlands bölgesinin güneyinde Salsbary Ovası yer alır. Kuzeydeki tebeşir kayalıklar Chiltern Dağlarını ve Doğu Anglia Dağlarını kapsar. Chiltern’ler ve Kuzey Downs arasında Thames veya Londra havzası yer alır. Cotswolds’dan çıkan ve Kuzey Denizine dökülen Thames Nehri (338 km) İngiltere’nin en uzun ırmağıdır. İklimi Okyanus etkilerinin ağır bastığı İngiltere iklimi son derece değişkendir. Havalar uzun süreli dengeli gitmez. Kışlar nisbeten yumuşak, yazlar ise serindir. Golf stream sıcak su akıntısının adaların iklimi üzerinde büyük tesiri vardır. Kuzey enlemde olmasına rağmen kışın sıcaklık ortalaması 7°C’dir. Kışın Britanya’nın batı kesimleri daha nemli, rüzgarlı ve ılıktır. Doğu bölgeleri Avrupa kıtasından gelen soğuk ve kuru rüzgarlardan etkilenir. Yazın ortalama sıcaklık güneyde 27°C, kuzeyde ise 15°C olur. Ortalama yağış miktarı 1016 mm’den fazladır. Göller bölgesindeki dağlarda bu miktar 2500 mm’den fazlaya çıkar. İç taraflarda kışın bölgesel sis yaygındır. Tabii Kaynakları Bitki örtüsü ve hayvanlar: Britanya’nın büyük bir kesimi kıraç arazidir. Ormanlar ancak topraklarının % 5’ini kaplar. Alçak arazilerde görülen meşe ormanları, yükseklerde yerini huş ve çam ağaçlarına bırakır. Genel olarak günümüzde bu ağaçlık alanlar tarım arazisi ve otlak haline gelmiştir. Britanya’da meşe, karaağaç, dişbudak ve kayın gibi ağaçlardan müteşekkil korular ülkenin her yanında yaygındır. İskoçya’da en yaygın ağaç çam ve huş ağaçlarıdır. Günümüzde ağaçlandırma çalışmaları hızla sürmektedir. Ormanların kesilmesi yabani hayvanların azalmasına sebep olmuştur. Kızılgeyik, tilki ve keklik gibi yabani hayvanlar bulunur. Britanya Adalarında 200 kadar kuş türüne rastlanır ve birçok göçmen kuşlar belli zamanlarda buraya gelir. Britanya’da yabani hayvanları koruma kanununca, yarasa öldürenlere ağır para cezası kesilmektedir. Madenler: Britanya’nın en zengin yeraltı kaynağı kömürdür. Büyük kömür yatakları Pennineler boyunca özellikle Durham’da, Yorkshire’da ve Nottinghamshire’da bulunur. Tabii gaz ve petrol Kuzey Denizi kıyılarından elde edilir. Midlands’da demir cevheri yatakları vardır. Fakat buradan elde edilen demir filizi ülke ihtiyacını karşılamamaktadır. Öteki madenler kalay ve bakır cevheridir. Cheshire tuzları kimya sanayii için değerli bir hammaddedir. Nüfus ve Sosyal Hayat İngiltere’nin nüfusu 57.411.000’dir. Nüfusun % 80’i şehirlerde yaşar. Kilometre kareye 235 kişi ile dünyanın en büyük nüfus yoğunluğuna sahip ülkelerinden biridir. Nüfusun yaklaşık 3 milyonu Galler’de, 5,5 milyonu İskoçya’da, 2 milyonu Kuzey İrlanda’da yaşamaktadır. Halk, geleneklerine çok bağlı bir millet olarak tanınır. Atalarından kalan kraliyet, cumhuriyet olsa bile bugün hala devam etmektedir. Halkın kanunlara ve polise gösterdikleri saygıdan dolayı, İngiliz polisi silah taşımaz, yalnızca tahta bir jop bulundurur. Önemli şehirleri arasında Cambridge, Birmingham, Derby, Ipswich, Liverpool, Nottingham, Northampton, Oxford, Cardfiff, Newpord, Tozfaen, Belfast, Down ve Iyrone’dir. Dini: Halkın büyük bir kısmı üzerinde Anglikan kilisesi hakimdir. İskoçya kilisesinin 1,3 milyon taraftarı vardır. 6 milyon civarında Katolik, Metodist ve Baptist mezhepleri de mevcuttur. Ayrıca Müslüman, Musevi ve Budist dinlerine mensup halk da vardır. Eğitimi: Birleşik Krallıkta 5 ila 16 yaş arasında eğitim mecburidir. Öğrencilerin % 95’i devlet okullarında ücretsiz eğitim görürler. Ayrıca özel okullar da bulunur. Okulların sayısı 38.000’i bulur. Devlet okullarında ortalama 20 kişiye bir öğretmen düşer. Birleşik Krallıkta 46 Üniversite, ayrıca 700’ü aşkın teknik ve ticari kolej, sanat ve öğretmen okulları gibi çeşitli yüksek eğitim kurumları vardır. İngiltere’nin en eski üniversitelerinden biri olan Cambridge Üniversitesi çok uzun yıllar önce eğitime açılmıştır. Üniversite kitaplığında iki milyon civarında kitap bulunmaktadır. Diğer eski üniversitesi ise Oxford Üniversitesidir. Ayrıca 1440 yılında kurulan Eton Koleji eski okullardandır. İngilizlerin eğitime önem vermeleri, ülkede birçok ilim adamının yetişmesine sebep olmuştur. Ünlü fizikçi Newton, Harvey ve Boyle,Halley, Watson, Dalton, Faraday, Boule gibi bilim adamları bu ülkede yetişmişlerdir. Sağlık: İngiliz sosyal refah sistemi; sağlık hizmetini, personel sosyal hizmetlerini ve sosyal güvenliği ihtiva eder. Sağlık hizmeti, gelire bakılmaksızın mukim olan herkese verilir. Sosyal güvenlik sistemi, muhtaç durumda olan kimselere ve ailelere yardım sağlar. Hükumet, sağlık hizmetinden doğrudan doğruya sorumludur. Sağlık hizmetleri ve sosyal güvenlik faaliyetleri mahalli sağlık kurulları ve sağlık yetkilileri tarafından yürütülür. Personel sosyal hizmetlerinden mahalli idareler sorumlu olmakla beraber, bu husustaki prensip ve talimatların tesbit edilmesi hükumetin vazifesidir. Personel sosyal hizmetleri, mahalli idareler ve sosyal yardım kuruluşları tarafından yerine getirilir. Bu hizmetler; yaşlılara, güçsüzlere, özürlülere, özürlü çocuklarla bakıma muhtaç çocuklara verilen hizmetlerdir. Spor: Birleşik Krallık, futbolun vatanı olarak gösterilir. Ülkede 25.520 spor kulübüne üye 70.000 dolayında futbol takımı ve bu takımlarda yer alan yaklaşık 750.000 lisanslı futbolcu vardır. İngilizlere mahsus olan polo, rugby, hokey, kriket, golf, badmington bu ülkede doğmuştur ve bazıları sadece bu adalar devletlerinde oynanır. Ayrıcaİngilizler birçok spor branşlarında başarı göstererek adlarını dünyaya duyurmuşlardır. Birleşik Krallığı meydana getiren her ülkenin birer milli takımı vardır. Çevre koruması: İngiltere, Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen çevre konferanslarının hepsine katılmıştır. İngiliz hükumeti bir çevre fonu kurmuştur. Ayrıca İngiltere’de gönüllü çevre grupları mevcuttur. İngiltere’deki gönüllü kuruluşlar şunlardır: 1)Eski Eserleri Koruma Derneği, 2)Eski Anıtları Koruma Derneği, 3)Corciya Grubu, 4) İskoçya Mimari Eserler Derneği, 5)Ulster Mimari Eserler Derneği, 6) Viktorya Derneği, 7) Britanya Arkeoloji Konseyi. Çevrenin korunması için İngiltere’de kurulan Green Belts’in görevleri şunlardır: a) İnşaat bölgelerini sınırlamak, B ) Kır çevresini korumak, c) Şehirlerin birleşmesini önlemek, d) Tarihi şehirlerin özel karakterini korumak, e) Şehirlerin ıslahına yardımcı olmak. Siyasi Hayat Britanya parlamenter bir sisteme sahip anayasal bir monarşidir. İngiltere, Birleşik Krallık statüsüne sahiptir. Yasama yetkisi teorik olarak Avam Kamarasında veya Lordlar Kamarasındadır. LordlarKamarasında üyelik çoğunlukla babadan oğula geçer. Lordlar Kamarasının üye sayısı 1168’dir. Avam kamarasına seçilmiş 635 üye 5 yıl boyunca görev yapar. İngiltere mahalli yönetimi bölge ve mıntıka konseylerince yürütülür. Daha etkili bir yönetim amacıyla İngiltere’deki mıntıkalar 1974 yılında yeniden teşkilatlandırılmıştır. Bunun sonucunda 6 şehir bölge ve Avon, Cleveland ve Humberside bölgeleri belirlenmiştir. Krallıkta yazılı bir anayasa yoktur. Mahkemelerde başlıca iki kaynaktan gelen karmaşık hukuk uygulanır. Kaynaklardan biri “Acts of Parliament” denilen yasalarla, bunlara uygun tüzük ve yönetmeliklerden müteşekkil yazılı hukuktur. Diğeri ise tarih boyunca olan mahkeme kararlarından meydana gelmiş “Common Law”dır. Kanun koyucu, parlamentodur. Ülke genelinde uygulanan tek bir hukuk sistemi yoktur. İngiltere ve Galler’de ayrı, İskoçya’da ayrı, Kuzey İrlanda’da ayrı hukuk sistemleri vardır. Britanya’nın tamamında ceza hukuku ile medeni hukuk arasında önemli farklar görülür. Savunma: İngiltere, Avrupa’daki istikrarsız politika sebebiyle NATO İttifakına ihtiyaç olduğuna inanmaktadır. NATO’nun güvenlik ve silahların kontrolu konularında politik işbirliği sağlayacağını kabul etmektedir. İngiltere Avrupa’da 56.000 civarında asker bulundurmaktadır. Bu sayının 90’lı yılların sonuna doğru düşürülmesi planlanmıştır. İngiltere ayrıca körfez ülkelerine, Angola, Namibya ve Nijerya’ya asker göndermiştir. Çeşitli ülkelerden çok sayıda askeri personel kurs görmek için İngiltere’ye gelmektedir. Ekonomi Sanayi ve ihracat alanında dünyanın başta gelen ülkelerindendir. Dünyada ticarette beşinci sırayı, ihracatta ise dördüncü sırayı alır. Tarım: Birleşik Krallıkta tarım çok gelişmiş olup, modern aletlerle yapılmaktadır. Gıda ihtiyacının % 60’ı ülkede yapılan tarımla sağlanır. Ekilen arazi 20 milyon hektardır. Bu ülke topraklarının % 80’ini meydana getirir. Topraktan, iklim ve toprak yapısı elverişli olmamasına rağmen çok yüksek verim elde edilir. Buna sebep ise, ziraatın en modern tekniklerle yapılmasıdır. En çok yetiştirilen tarım ürünleri buğday, arpa, yulaf, şekerpancarı ve patatestir. Bahçecilik de ülkede gelişmiştir. Tarım ürünlerinin % 12’sini sebze, meyve ve çiçek meydana getirir. Hayvancılık: Ülkede hayvancılık da gelişmiştir. İklimin yağışlı olması sebebiyle bazı bölgede hayvancılık yapılmaktadır. Sığır yetiştiriciliği modern usullerle yapılır ve ticarette önemli yer tutar. Koyun, sığır ve kümes hayvanı beslenir. Balıkçılık: Ülkedeki balıkçılık sanayii dünya çapında önemli bir yer tutar. Balıkçılık filosu 4.047 adet çeşitli tipte gemiden meydana gelmiştir. Her yıl ortalama bir milyon ton balık avlanır. Ormancılık: Ülkede 1.749.000 hektar alanda üretim yapılmaktadır. Bunun bir kısmı özel sektör tarafından işletilir. Sanayi: Ülkenin imalat sanayiinin büyük bölümü kömür yataklarının bulunduğu alanlarda toplanmıştır. Petrol, tabii gaz ve nükleer enerjinin enerji kaynağı olarak kullanılmasıyla güneydoğuda özellikle Londra’da yeni sanayi merkezleri gelişmiştir. Bugün makina sanayii en önemli sektörleri arasında yer alır. Bu sanayi gemi yapımı, gemi mühendisliği, uçak, motorlu araç, dokuma makinaları, elektrikli makinalar ve elektronik dallarını içine alır. Motor sanayinin merkezlerinden başlıcaları Batı Midlands, Luton ve Oxford’dadır. İngiltere uçak sanayiinde çok gelişmiş olup, her tür uçak imal edilir. Gelişmiş olan dokuma sanayii ve makinalarının üretimi ekonomide önemli bir yer tutar. Kimya sanayii de çok gelişmiştir. Cam, seramik, kauçuk ve kağıt üretilen maddeler arasındadır. Dünyadaki birçok uçakta kullanılan uçak motoru “Rolls Royce” ülkenin en önemli makina ve otomobil sanayisi olarak yer alır. Ticaret: Dünyanın en önde gelen ticaret ve imalat ülkeleri arasında yer alan Birleşik Krallık, dünyada ticarette beşinci sırada, ihracatta ise dördüncü sırada yer alır. Büyük Britanya, dışarıdan petrol, gıda maddeleri ve tütün, kereste, iplik gibi maddeler satın alır. Dışarıya ise makina, elektrik malzemeleri, ulaşım araçları, kimya ürünleri ve silah satar. AET üyesi olan ülke, ticaretinin büyük bir kısmınıAET ve ABD ile yapar. Ulaşım: Ülkede 336.076 km karayolu bulunmaktadır. Bunun 2.353 km’si otobandır. Demiryollarının uzunluğu ise 18.200 km’yi bulmaktadır. Hava ulaşımı ise devlete ait iki havayolu şirketi ile sağlanmaktadır. Ayrıca özel havayolu şirketleri de bulunmaktadır. Bir ada ülkesi olan Birleşik Krallıkta deniz ulaşımı çok gelişmiştir. Aynı zamanda akarsuların 4000 km’lik kısmında ulaşım mümkündür. Deniz ticaret filosu dünyada üçüncü sırayı almaktadır. Dünyadaki gemi sayısının % 10’una sahiptir. Birleşik Krallığın Deniz Aşırı Eyaletleri Ülke, tarihte büyük bir sömürge kurmuş ise de bazı sömürgeleri bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Bugün hala dünyanın büyük bir bölümüne yayılmış olan sömürge eyaletleri vardır. Bu eyaletleri şunlardır: Man Adası, Channel Adaları, Guernsey Baılıwıck Adaları, Antiqua, Dominica, Saint Lucia, Saint Vincent, Bermuda, Cayman Adaları, Gilbert Adaları, İngiliz Hint Okyanusu Toprakları, Pitcorin Adaları, Hong-Kong, Antartik Toprakları, Saint Helena, Ascension, Tristan’da, Cunha, Soloman Adaları, Tuvalu, Turks ve Caicos Adaları
-
Seksen Yıl Savaşı Seksen Yıl Savaşı veya diğer adıyla Hollanda İsyanı (1568 - 1648), Hollanda'da bulunan on yedi ilin İspanyol (Habsburg) İmparatorluğu'na karşı başlattığı ayaklanmadır. Nedenleri 16. yüzyılda savaş ve miras yoluyla Alçak Ülkeler Kutsal Roma İmparatoru V. Karl'ın eline geçti. Hollandalılar bağımsızlık istiyorlardı. 1548 V. Karl Hollanda'nın Onyedi Eyalet'e özerklik verdi. Ancak V. Karl'ın oğlu II. Felipe babasının tersine Hollanda'ya taviz vermeme taraflısıydı. Çok dindar bir Katolik olan II. Felipe Hollanda'da yayılmaya başlayan Protestanlık'tan memnun değildi. Hollanda'ya zorla ağır yasalar ve vergiler getirdi, Protestanlığı yok etmeye çalıştı. Bütün bu sert yönetim koşulları Hollanda'da ayaklanmalara yol açtı. Utrecht Birliği Ayaklanmalar 1568-1648 yıllar arasında devam etti. Seksen Yıl Savaşı adıyla anılan bu ayaklanmalar sırasında 1579 yılında 7 Protestan ağırlıklı Hollandalı eyalet biraraya gelerek Utrecht Birliği'ni kurdular. Bu eyaletlerin arasındaki Oranje Prensliğinin Prensi olan I. Willem Hollandalı isyancıların başına geçti. Günümüzdeki Hollanda kraliyet ailesi olan Oranje-Nassau Hanedanı böylece I. Willem tarafından kurulmuş oldu. Utrecht Birliği zamanla Yedi Birleşik Alçak Ülkeler Cumhuriyetine (Republiek der Zeven Verenigde Nederlanden) dönüştü. Bu cumhuriyet ilerideki yıllarda günümüzdeki Hollanda'nın çekirdeğini oluşturacaktı. İspanya kralı II. Felipe ayaklanmaları bastırmak için 1585 yılında Hollanda'ya büyük bir ordu yolladı. İspanyollar Anvers'i ele geçirerek 10,000 kişiyi katlettiler. İspanyolların güneyde ele geçirdiği kentlerdeki Protestanlar kuzeye kaçtılar. Hollandalılar İspanyolların elindeki bazı kentleri tekrar geri aldılar ama Flaman Bölgesi'ndeki Katoliklerin çoğunlukta olduğu topraklar İspanya'nın elinde kaldı. Bu topraklar zamanla Belçika haline geldi. Kuzeydeki bölge ise Hollanda'yı oluşturdu. Böylece aynı dili konuşan Belçikalı Flamanlarla Hollandalıların kaderleri ayrılmış oldu. Vestfalya Antlaşması Seksen Yıl Savaşı 60 yıl daha devam etti. 30 Ocak 1648 tarihi imzalanan Vestfalya Antlaşması ile son buldu. Bir kaç antlaşmayı da içine alan (Münster Antlaşması ve Osnabrück Antlaşması) Westphalia Barışı, Otuz Yıl Savaşları ve Seksen Yıl Savaşları'nın sonunda Ekim ve Mayıs 1648 tarihlerinde imzalanmıştır. Antlaşma 24 Ekim ve 15 Mayıs 1648'de Kutsal Roma İmparatorluğu, diğer Alman prensleri, İspanya, Fransa, İsveç ve Hollanda Cumhuriyeti temsilcileri arasında imzalanmıştır. Fransa ve İspanya arasında 1659 yılında imzalanan Pyrenees Antlaşması'nı da bu antlaşmanın içine dahil edebiliriz. Bu barış tarihçiler tarafından modern çağın başlangıcı olarak gösterilmektedir. İki antlaşmanın metni de hemen hemen aynıdır ve Kutsal Roma İmparatorluğu kod'nun iç meselelerinden bahsetmektedir. Barış bugün bile önemini yitirmemiştir, akademisyenler bugün var olan uluslararası sistemin Westphalia ile başladığını belirtmektedirler. Bu temel ve ortaya çıkan duruma revizyonist akademisyenler ve benzer düşüncedeki politikacılar tarafından karşı çıkılmaktadır. İmzalanan barışa revizyonistler kuşku ile bakmaktadır ve bunu söyleyenlerle ve politikacılar "Westphalia Sistemi"'nin bir sonucu olan egemen ulus-devlet sistemine karşı çıkmaktadırlar Sonuçları Dahili Siyasi Sınırlar Ferdinand III, Kutsal Roma İmparatorluğu yasalarına karşı gelerak tüm yetkileri kendinde toplamıştır. Alman eyalet yöneticileri de kendi bölgelerinde dini inançları ile ilgili gerekli kararları kendileri verecektir. Protestan ve Katolikler daha önceki gibi tekrar eşit haklara sahip olacaktı ve Kalvinizm yasal olarak tanındı. Verilen Kararlar Westphalia barışının ana kararları: Bütün gruplar 1555 yılındaki Augsburg Barışı 'nı tekrar tanıyacaklar. Her prens kendi bölgelerinde dini inançlar ile ilgili doğru kararlar verecek, seçenekleri Katoliklik, Lutheryanizm, ve şimdi Kalvinizm. Hıristiyanlar bulunduğu prensliklerde kabul görmeyen mezheplerin, kilise güvencesi altında kamusal alanlarda kendilerine ayrılan saatler içerisinde ve özel olarak ibadetlerini yapabilecekler. Bölgesel düzenlemeler: Barış koşullarının çoğunluğu zamanın Fransa'sını uygulamadaki (de facto) lideri Kardinal Mazarin'e atfedilebilir (Kral XIV. Louis çocuktur). Fransa savaştan biraz uzak durmasına rağmen, savaşa daha çok katılan diğerleriyle aynı konuma gelmesi şaşırtıcı değildir. Fransa, Lorraine bölgesinde bulunan Metz, Toul, Verdun piskoposluk bölgelerini, Alsace (Sundgau) bölgesinde ki Habsburg, ve Alsace'nin Décapole şehrinin (fakat Strazburg'un tamamı değil, Strazburg piskoposluk bölgesi ve Mulhouse) kontrolünü ele geçirdi. İsveç, Bremen ve Verden prensliği ve piskoposluk bölgesi ile Western Pomerania'nın kontrolünün yanısıra bir de tazminat aldı. Böylece Oder, Elbe ve Weser nehirlerinin geçtiği dağların kontrolünü eline aldı ve Alman Reichstag Prensler Meclisinde üç oy hakkı elde etti. Bavyera Palatinate'nin İmparatoluk Seçiciler Konseyi 'nde ki (Kutsal Roma İmparatoru seçmenleri) oylarına sahip oldu, bu haklar 1623 yılında Elector Palatine Frederick V tarafından elinden alınmıştı. Frederick'in oğlu Prens Palatine (Charles I Louis, Elector Palatine) sekizinci seçici olarak belirlendi. Brandenburg (daha sonraları Prusya) Farther Pomerania'yı ve Magdeburg, Halberstadt, Kammin ve Minden psikoposluk bölgelerini aldı. 1609 yılında ölen birinin yerine Jülich-Cleves-Berg Dükleri birbirlerinin yerine geçeceği açıklandı. Jülich, Berg ve Ravenstein şehirleri Palatinate-Neuburg'a (Count Palatine of Neuburg) bağlandı, Cleves, Mark ve Ravensberg şehirleri ise Brandenburg'a bağlandı. Osnabrück prensliği-psikoposluk bölgesi Protestanlar ve Katolikler arasında dönüşümlü olarak yönetilmesi kabul edildi, Protestan piskoposlar öğrenciler için Brunswick-Lüneburg'dan bir ev seçti. Bremen bağımsız bir şehir olarak ilan edildi. Yüzlerce Alman prensliğine, Kutsal Roma İmparatorluğu'nun aleyhine olmayacak şekilde, başka ülkelerle bağımsız bir şekilde antlaşma imzalaya bilme izin verildi. Palatinate, Elector Palatine Charles Louis (Frederick V'in oğlu ve varisi) ve Bavyera'lı Elector-Duke Maximilian arasında tekrar bölündü ve böylelikle Protestanlar ve Katolikler arasında da bölünmüş oldu. Rhine yakınlarına kadar Aşağı Palatinate'nin kontrolü Charles Louis'e, Kuzey Bavyera'da Yukarı Palatinate'nin kontorlü ise Maximilian'a verildi. Ticari sınırlar ve ticaret savaş durduktan sonra tekrar canlandı ve Rhine'de serbest deniz seferleri "bir derece" garanti altına alındı.westfalya uluslararası bir öneme sahiptir. Uluslararası İlşkiler Teorisindeki Önemi Geleneksel Realist Görüşler Westphalia Barışı modern uluslararası ilişkiler kuramında çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu Barış'ın varlığı başlangıç olarak uluslararası sistemi bir miktar kontrol altında tutmakta olduğu belirtilir. Uluslararası ilişkiler kuramcıları Westphalia Barışı'nın çok önemli birkaç ilkesinin olduğunu belirtir, bugün dünyada bu Barış'ın önemli etkilerinden bazıları: Devletlerin egemenliği ve siyasal Self Determinasyon (Geleceklik Hakkı) esasları prensibi, Devletler arası (yasal) eşitlik prensibi, Bir devletin iç işlerine başka bir devletin karışmaması prensibi, Bu prensipler bugünkü uluslararası sistemde baskın uluslararası ilişkiler paradigması (siyasi realizm) yaygın bir görüştür, ve bu devletler sisteminde neden "Westphalia Sistemine" başvurulduğunu açıklar. Revizyonist Görüşler Yukarıda tartışılan Westphalia Barışının eleştirmenleri değildirler. Revizyonist tarihçiler ve uluslararası ilişkiler kuramcıları bazı noktaları tekrar tartışmaktadırlar: 1-Hiçbir antlaşma egemenlikten bahsetmez. Üç ana katılımcıda daha önce (Fransa, İsveç, Kutsal Roma İmparatorluğu) zaten bağımsızdırlar, bu duruma açıklık getirmeye ihtiyaç yoktur.Bazı durumlarda Alman prenslikleri, Kutsal Roma İmparatoru'nun yasalarına göre ast olarak kalır. 2-Herbir Alman prensliği kendi yasal sistemi kurdu, Temyiz Mahkemesi olarak Kutsal Roma İmparatorluğu kabul edildi, son kararı imparator kendisi verecektir. Ona getirilen dosyalar sonuçları son karadır ve alt mahkemeyi bağlamaktadır.İmparator, mahkeme kararlarında eğer prenslerin hatasını görürse onları azledebilecektir ve azletmiştir. 3-Her iki antlaşma özel durumlarda bozulabiliyordu, Fransa ve İsveç iç işlerine imparatoru karıştırmamaktadır. Daha doğrusu egemenlik birleşiktir, Revizyonistler, antlaşmanın statükoyu sürdürmeye hizmet ettiğini savunur. Bunun yerine antlaşmaya Landeshoheit teorisini dahil ederler, herhangi birinde belirli aktörler vardır bu da (genellikle yüksek) derecede bir özerklik olarak görülür. Fakat egemen değildirler, onların yasakları, yargıçları ve anayasası imparatora bağlıdır
-
HOLLANDA DEVLETİN ADI: Hollanda BAŞŞEHRİ: Amsterdam YÜZÖLÇÜMÜ: 41.548 km2 NÜFUSU: 15.163.000 RESMİ DİLİ: Hollandaca DİNİ: Hıristiyanlık, Ateistlik PARA BİRİMİ: Florin (Gulden) Kuzeybatı Avrupa’da, Almanya ile Belçika arasında kalan bir kıyı devleti. 53°33’-50°46’ kuzey paralelleriyle, 3°22’-7°13’ doğu meridyenleri arasındadır. Kuzey-güney uzunluğu 306 km, doğu-batı genişliği ise ortalama 250 kilometredir. Genellikle düz ve alçak olan topraklarının % 40’ı denizleri doldurmak suretiyle kazanılmıştır. Tarihi On birinci yüzyılda Low Countries’te (bugünkü Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’un üzerinde bulunduğu bölgede) kontluklar ve dükalıklar kuruldu. On beşinci yüzyılın ortalarında Burgundy Dükalığı bölgeyi hakimiyeti altına aldı. 1555’te İmparator İkinci Charles’in yerine geçen oğlu İspanya Kralı İkinci Philip bölgenin yeni hakimi oldu. Bu olayların seyri esnasında Flemenkler ekonomilerini kurdular ve içte birliği sağladılar. 1568’den itibaren 80 sene süren bağımsızlık savaşına başladılar. 1568’de Hollanda ve Zeeland, 1579’da ise yine Hollanda ve Zeeland başta olmak üzere Utrecht, Groningen, Overissel, Gelderland ve Friesland dahil yedi bölge resmen isyan etti. Birleşip Utrecht birliğini kurdular. İki sene sonra da bağımsızlıklarını ilan ettiler. 1648’de Westphalia Antlaşmasıyla Seksensene Savaşları sona erdi. Bağımsızlıklarına kavuştular. On yedinci yüzyılda yeni yapılan keşiflerle zengin hammadde kaynakları bulundu. Bunun etkisiyle Hollanda ekonomik bakımdan güçlendi. Dünyanın sayılı bir ticaret merkezi ve deniz gücü haline geldi. Bundan sonra denizlerdeki hakimiyetini uzun süre korumayı başardı. On sekizinci asırda güneydeki toprakları İspanya ve Avusturya arasında birçok defa el değiştirdi. 1795’te Fransızlar bu bölgeyi hakimiyetleri altına aldılar. 1814’te Napolyon mağlub edilince Hollanda’nın yeni kurucuları tekrar faaliyete geçtiler. Bunlar monarşiye karşı idiler fakat daha önceki yönetimde bulunanları mühim mevkilere getirmeksizin demokrasinin kurulup gelişemiyeceğini biliyorlardı. Kral Birinci William devlet başkanlığına getirildi. 1814’te Hollanda ve Belçika arasında yapılan antlaşmayla Hollanda Birleşik Krallığı altında topraklar birleştirildi. 1830’da Belçika Krallığı kurulunca bu antlaşma sona erdi. 1849’da liberal bir anayasa ilan edildi. Üçüncü William demokratik bir düşünceyle 1863’te Batı Hindistan’daki sömürgelerinde köleliği kaldırdı. 1873’te başlayan savaşlara ilaveten 1894’te Lombok’da bir isyan çıktı. Bu yüzden Hollanda ordusu ciddi kayıplar verdi. Ordunun dağılmasını önleyen General William Vetter, devlet otoritesini yeniden kurdu. Bundan sonra ekonomik ve siyasi yönden zengin ve güçlü bir devlet oldu. Birinci Dünya Harbinde tarafsız kalan Hollanda, 1940’ta Nazi orduları tarafından muhtemel bir Fransız ve İngiliz işgalini önlemek maksadıyla işgal edildi. Hollanda, Almanlara karşı savunmaya elverişsiz kuzey kesimi terk edip, batıda savunmaya geçti. Fakat Almanlar bir hafta içinde bütün Hollanda topraklarını ele geçirdi. Bu arada Londra’da deniz aşırı bölgeleri yönetmek için bir hükümet kuruldu. Bu hükümet Japonların Endonezya’yı işgal etmesi üzerine Japonya’ya, bir gün sonra da İtalya’ya harp ilan etti. 1942 Haziranında hükümet, tonajları toplamı 2.750.000 tona ulaşan ticaret gemilerini harbin sona ermesinden 6 ay sonrasına kadar kullanmak üzere ABD ve İngiltere emrine verdi. İşgal esnasında Almanlar bölgede birçok katliamlar yaptı. Bunun yanında 200.000 Hollandalıyı harp sanayiinde çalıştırmak üzere Almanya’ya götürdüler. 4 Mayıs 1945’te Hollanda’daki Alman birlikleri komutanı teslim oldu. Savaş sonunda yapılan istatistiklere ve 1938’deki para değerine göre Hollanda’da 15 milyar guldenlik maddi bir zarar vardı. İkinci Dünya Harbinden önce güttüğü tarafsızlık politikasından vazgeçerek, Belçika ve Lüksemburgla beraber Fransa ve İngiltere’yle Brussel antlaşmasını yaptı ve sonra NATO’ya girdi. Ortak Pazara da üye oldu. Fiziki Yapı Hollanda, Avrupa’nın kuzey ve batı bölgelerini kaplıyan (Fransa’nın kuzeyinden Sovyetler Birliğine kadar uzanan) büyük bir ovanın kuzeybatı kenarındadır. Coğrafi bakımdan üç bölgeye ayrılabilir. Rüzgarların yığdığı kum tepeciklerinin kapladığı alanlar, batıda ve kuzeyde deniz seviyesinin değişimine bağlı olarak alüvyonlaşan ovalar ile doğu ve güneydoğudaki diluvial bölgelerdir. Ülke genelinde göze çarpan bir yükselti ve dağ silsilesi yoktur. En yüksek kısmı 327 m ile Vaalserberg Tepesidir.Yükseltiler kıyıya paralel olarak meydana gelmiş kum tepeleridir. Alüvyonlu ovalar deniz seviyesinin altında ve çok verimli arazilerdir. Diluvial bölge ise deniz seviyesinden biraz yüksek, oldukça dalgalı ve verimi düşük arazilerdir. Ren Nehri bu bölgeyi doğudan batıya ikiye ayırır. Eğer deniz seviyesinin altındaki arazi kum setleriyle korunmasa Hollanda topraklarının % 38’i sular altında kalır. Hollanda’da araziyi parçalara ayıran birçok nehir ve kanal bulunmaktadır. En önemli üç nehri, Ren, Maas ve Scheldt’tir. Hollanda’da en büyük tarla ıslah çalışması, Zuider Denizi ile Hollanda’nın kuzey kesimi arasında 30,5 kilometrelik bir setle yapıldı. Sonunda bugünkü İjsselmeer bölgesi meydana geldi. Bu bölgeden önce Wieringermer, sonra Flerdand ve Markerwood tarlaları ve ayrıca üç bölge daha ekim bölgesi haline getirildi. Hollanda’nın kayda değer önemli gölü yoktur. İklim Deniz iklimi hüküm sürer. Kışları ılık, yazları ise oldukça sıcaktır. İklim genelde mutedildir. İklime gulfstream sıcak su akıntısının etkisi vardır. Yıllık sıcaklık ortalaması yazın 17°C, kışın ise -2°C kadardır. Ortalama yağış miktarı 558 mm ile 864 mm arasında değişmektedir. Tabii Kaynaklar Bitki örtüsü ve hayvanlar: Hollanda topraklarının % 32’sini tarım toprakları, % 40’ını çayır ve mer’alar, % 18’ini ise ormanlar meydana getirmektedir. Eskiden çok olan ormanlar günümüzde Hollanda’nın tarıma önem vermesi sebebiyle azalmıştır. Ormanlar meşe ve huş ağaçlarından meydana gelmiş, küçük korulardır. Bitki örtüsünü süpürge otları, katırtırnağı, ardıç ağacı ve fundalıklar meydana getirir. Ormanların az olması sebebiyle ülkede yabani hayvanlar oldukça azdır. Sayıca azalan kızıl geyik, karaca gibi hayvanlar, korunmak için, milli parka toplanmıştır. Kıyı ülkesi olduğu için çeşitli su kuşlarına rastlanır. Tilki, porsuk ve sansar gibi hayvanlara ülkenin doğusunda ve güneyinde tesadüf edilir. Madenler: Madenler bakımından çok fakir bir ülkedir. Endüstrisinin ihtiyaç duyduğu bütün hammaddeleri ithal eder. Limburg’da 12 adet kömür madeni yatağı bulunup, buralara kurulan modern tesislerle bol miktarda kömür çıkarılır. Hollanda’nın doğusunda bulunan tuz yatakları 305 m derinliğe ulaşmaktadır. İkinci Dünya Harbinden sonra bulunan petrol, enerji üretiminin % 41,8’ini teşkil etmektedir. Fakat petrolün yerini günümüzde % 52,4 ile tabii gaz almıştır. Tabii gaz, sanayinin yanında halk tarafından da kullanılmaktadır. Tabii gaz yatakları, dünyanın en büyük yataklarından biridir. 500 ile 1000 milyar m3 rezervi olduğu tahmin edilmektedir. Nüfus ve Sosyal Hayat Hollanda’nın nüfusu 15.163.000 olup üç ayrı etnik gruptan meydana gelmiştir. Bu etnik grupları meydana getiren Frizyeliler kuzeybatıda, Franklargüneyde, Saksonlar ise kuzey ve kuzeydoğuda yaşarlar. Nüfus yoğunluğu km2 başına 353 kişidir. Nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bölge “Randstad Holland” denilen kıyı bölgesidir. Nüfus artışı % 0,8’lik bir derece ile çok azdır. Nüfusun % 40’ından fazlası üç büyük şehirde toplanmıştır. Önemli şehirleri Den Haag, Rotterdam, Utrecht, Eindhoven, Groningen, Harlem, La Haye ve Amsterdam’dır. Nüfusun % 3,5’unu bir sanayi ülkesi olması sebebiyle yabancı işçiler teşkil etmektedir. Din: Hıristiyan olan Hollanda halkının % 40’ı Katolik, % 36’sı Protestandır. Bunun yanında nüfusun % 23’ü dinsizdir. Hollanda’da anayasayla tam bir inanç ve ibadet hürriyeti sağlanmıştır. Çok az sayıda diğer dinlere mensup halk bulunmaktadır. Bunların çoğunluğunu yabancı işçiler meydana getirmektedir. Eğitim: Öğrenim 6-15 yaşları arasında mecburidir. İlk öğretim süresi altı yıldır. Devlete ve özel şahıslara ait ilkokullar vardır. Özel ilkokullardaki öğretim giderlerini de devlet karşılar. İlkokuldan sonra talebe için seçilecek iki yol bulunur. Talebeler ya genel orta öğretime veya mesleki eğitim yapan okullara devam ederler. Orta öğretimden sonra isteyen öğrenciler yüksek öğrenime devam ederler. Hollanda’da yüksek öğrenim yapan sekiz üniversite ve beş yüksek okul bulunmaktadır. Yüksek öğrenim gören öğrencilerin sayısı 140.000 civarındadır. Okuma-yazma bilmeyenler oranı % 2’dir. Bu, dünyanın en düşük oranıdır. Spor: Hollanda’da spora karşı büyük ilgi duyulmaktadır. Nüfusun 2,7 milyondan fazlası spor klüplerine üye olarak spor yapmaktadırlar. İklim şartlarından dolayı spor faaliyetlerinin büyük bir kısmı kapalı spor salonlarında ve kapalı yüzme havuzlarında yapılmaktadır. Ülkede 400 kapalı spor salonu ve 384 kapalı yüzme havuzu bulunmaktadır. Siyasi Hayat Hollanda’da siyasi rejim parlamento esasına dayanan anayasal bir monarşidir. Kraliyet makamı, kral, kraliçe ve bakanlardan ibarettir. Kralın anayasaya göre dokunulmazlığı vardır. Bakanlar parlamentoya karşı sorumludurlar. Hanedan Orange Sülalesindendir. Parlamento iki meclisten ibarettir. Senato 75 üyeli olup, üyeler vilayet meclisleri kanalıyla dereceli olarak seçilirler. Millet Meclisi 150 üyeli olup, üyeler halk tarafından doğrudan doğruya seçilirler. Hollanda on bir eyaletten meydana gelir. Her eyalet iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde merkezi hükümete bağlıdırlar. Eyalet Meclisi, Eyalet Temsilciler Meclisi ve Kraliçenin Komseri denilen Vali tarafından yönetilmektedir. Eyalet Meclisi üyeleri halk tarafından, Eyalet Temsilciler Meclisi ise Eyalet Meclisi üyelerinden seçilir. Her eyalet nüfusuna göre senatoda üye bulundururlar. Ekonomi Hollanda ekonomisinin temeli tarım ve hayvancılığa, bazı sanayi kollarına ve transit ticarete dayalıdır. İkinci Dünya Harbinden sonra büyük bir gelişme kaydetmiştir. Endüstri: İş gücünün % 40’ı sanayi sahasında çalıştırılmaktadır. Bu oran hammadde kaynaklarının az olmasına rağmen çok yüksektir. Gemi yapımı bakımından, ileri gelen ülkelerden biridir. Üç yüzden fazla tersanesi bulunmaktadır. Bunun yanında 450 adet büyük fabrikada çeşitli kimyasal ürünler işlenmekte ve çeşitli maddeler üretilmektedir. Elektrik ve elektronik aletlerinin yapıldığı fabrikalar, kamyon, uçak ve tren fabrikaları vardır. Tekstil ve konfeksiyonculuk gelişmiştir. Bu alanda en önemli ürünler pamuklu, yünlü ve sun’i ipek kumaşlarıdır. Bir tarım ülkesi olduğu için konservecilik önem kazanmış, iki yüzden fazla konserve fabrikası kurulmuştur. Tarım: Hollanda bir tarım ve hayvancılık ülkesi olduğu için toprağın yaklaşık % 70’i bu işe ayrılmıştır. Bunun % 62’si mer’a, % 32,5’i tarla ve % 5.5’i bahçedir. En önemli tarım ürünleri tahıl, kabuklu sebzeler, şekerpancarı, patates ve ziraat tohumlarıdır. Bunlardan ihraç edilenler ise patates, kabuklu sebzeler ve ziraat tohumlarıdır. Bu ürünler ihracatın 2/5’ini meydana getirir. Tarım modern araçlarla yapılmaktadır. Tarımın yanında bahçecilik de çok gelişmiştir. Bahçecilik çoğunlukla seralarda (camekan) yapılır. Çiçekçilikte büyük ilerleme kaydetmiş olan Hollanda’ya, Batı Avrupa’nın çiçekçisi denilmektedir. İhraç ettiği çiçeklerden çok miktarda döviz sağlamaktadır. Hayvancılık: Tabiat şartları hayvancılığa elverişlidir. Hollanda hayvancılıktan toplam gelirinin yaklaşık 2/3’sini sağlamaktadır. Hollanda topraklarının ziraate ayrılan kısmının % 62’sini mer’alar meydana getirir. Sığır, at, koyun ve tavuk beslenir. Özellikle süt inekleri yetiştirilmektedir. Dünya üretiminin % 45’ini sağlayan 30 süt fabrikası ve 150 adet süt tozu fabrikası bulunmaktadır. Balıkçılık: Eskiden ileri düzeyde olan balıkçılığı, son yıllarda gerilemiştir. Balıkçılığın milli gelire katkısı ancak % 3’dür. Deniz balıkçılığı yanında, iç sularda da balıkçılık yapılmaktadır. Balıkçılıkla uğraşanların sayısı çok azdır. Ormancılık: Avrupa’da en az orman topraklarına sahib olan Hollanda’nın, ancak % 7’si ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlardan sağladığı keresteler ülke ihtiyacının ancak % 10’unu karşılamaktadır. Ticaret: Hollanda dışarıya tabii gaz, tuz ve sanayi mamülleri satar. İhracat milli gelirin % 47’sini teşkil etmektedir. Belçika, Fransa ve Batı Almanya’ya boru hattı ile tabii gaz ihraç eder. Hollanda Ortak Pazara üyedir. Çeşitli Avrupa ülkeleriyle anlaşmalar sonunda gümrük işlemleri uygulanmamaktadır. Dışarıdan hammadde satın alır ve işleyerek dışarı satar. Ulaşım: Kıyı ülkesi olduğundan deniz taşımacılığı çok gelişmiştir. 1098 km’yi bulan ırmak yolu ile 6.340 km’yi bulan kanallarda 1000 tona kadar gemilere ulaşım imkanları sağlanmıştır. Rotterdam yük bakımından Avrupa’nın en büyük limanıdır. Avrupa Ekonomik Topluluğuna bağlı ülkelerin deniz taşımacılığının % 30’u Hollanda limanlarından yapılmaktadır. Demiryolları çok gelişmiş olup, 2825 km’lik bir uzunluğa sahiptir. Demiryollarının % 60’ında elektrikli trenler çalışır. Avrupa Ekonomik Teşkilatının milletlerarası karayolu ulaşımının üçte biri Hollandalıların elindedir. Karayollarının toplam uzunulğu yaklaşık 115.413 km’yi bulur. KLM (Hollanda Kraliyet Havayolları) vasıtasıyla iç ve dış hatlarda hava ulaşımı sağlanmaktadır. Milletlerarası hava trafiğinde önemli yer tutmaktadır.
-
HIRVATİSTAN DEVLETİN ADI: Hırvatistan Cumhuriyeti BAŞŞEHRİ: Zagrep YÜZÖLÇÜMÜ: 56.538 km2 NÜFUSU: 4.808.000 RESMİ DİLİ: Hırvatça DİNİ: Hıristiyanlık PARA BİRİMİ: Yugoslavya Dinarı Balkan Yarımadasının kuzeybatısında yer alan bir Avrupa devleti. Kuzeybatısında Slovenya, kuzeyinde Macaristan, güneyinde Bosna-Hersek, batısındaAdriya Denizi, kuzeydoğusunda Sırbistan yer alır. Tarihi Hırvatlar, günümüzde Ukrayna toprakları içinde bulunan Yuğni ve Dinyeper nehirleri arasında kalan Beyaz Hırvatistan'dan 6. yüzyılda göç ederek eski Roma illeri olan Pannonia ve Dalmaçya'ya yerleştiler. Dalmaçya'ya yerleşen Hırvat kabileleri Prens Trpimir idaresinde birleştiler. Yedinci asırda Katolikliği benimseyen Hırvatlar ile Ortadoks olan komşuları Sırplar arasında sürekli bir mücadele oldu. Bütün Hırvat topraklarına hakim olan Kral Tomislav 925 senesinde kendini Hırvatistan kralı ilan etti. Tomislav Bulgarlar, Macarlar ve Bizanslılarla savaşmak mecburiyetinde kaldı. Hakimiyetini Bosna, kıyı şehirlerine ve adalara kadar genişletti. Kral Kreşimir zamanında Hırvatistan Bizans hakimiyetini kabul etti. Macaristan Kralı I. Ladislas 1091'de Hırvatistan'ın büyük bölümünü ele geçirdi. Son olarak seçilen Hırvat Kralı Petar Svacié, Macarlarla savaşırken 1097'de öldü. Macaristan Kralı Kalman 1102'de Biograd na Morida Hırvatistan kralı olarak taç giydi. Bu tarihten itibaren Macaristan ile olan birlik sekiz yüz yıl devam etti. Bu birlik döneminde kendi meclisi bulunan Hırvatistan'da idareden ban ismi verilen kralın yerel temsilcisi sorumluydu. Varna (1444) ve İkinci Kosova (1448) muharebeleri sonunda Osmanlı Devleti, Hırvatistan'ın güney bölümünü hakimiyeti altına aldı. Mohaç Meydan Muharebesinde (1526) Macaristan Kralı Lajos mağlup olunca, Hırvat topraklarının büyük bölümü Osmanlı hakimiyeti altına girdi. On altıncı asrın sonlarına kadar Hırvatistan sancak beyleri tarafından idare edildi. 1583'te eyalet durumuna getirilerek beylerbeylerinin idaresine verildi. İkinci Viyana Kuşatmasının ardından, Osmanlı Devletinin Avrupa'da gerilemesinden faydalanan Avusturya, Prens Eugéne komutasındaki orduları ile Hırvatistan topraklarını işgal etti (1697). Karlofça Antlaşmasıyla Besarabya'dan çekilen Osmanlılar, Pasarofça Antlaşmasıyla da Sava Nehrinin güneyinde kalan toprakları kaybettiler. Böylece Hırvatistan'daki Osmanlı hakimiyeti son bulmuş oldu. Osmanlıların bölgeyi bırakmalarından sonra Hırvat toprakları özellikle Hırvat olmayan soylulara verildi. On sekizinci asrın sonlarına doğru Avusturya'nın mutlakiyetçi idaresi Macar ve Hırvat soyluları birbirine yaklaştırdı. Hırvat Meclisi 1790'da Macar Meclisi menfaatine bazı yetkilerinden vazgeçti. Napoleon I, 1805'te Hırvat ve Sloven topraklarını İllirya eyaletine kattı isede bu toprakları 1813'te kaybetti. 1822'de eski sınırlarına kavuşan Hırvatistan, Macaristan ile bağlarını yeniden kurdu. Bölge 1849'da Avusturya taht topraklarına katıldı. Hırvatistan 1868'de özerk statülü Macar taht toprağı ilan edilerek Hırvatistan-Slovenya Krallığı adını aldı. Birinci Dünya Savaşının ardından Hırvat Meclisi, 29Ekim 1918'de Avusturya ve Macaristan ile olan bağlarını kopararak bağımsızlığını ve Sırp, Hırvat, Sloven krallığına bağlandığını ilan etti. Bu krallık daha sonra Yugoslavya adını aldı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Yugoslavya'nın Almanya tarafından işgal edilmesinden bir süre sonra, 10 Nisan 1941'de Zagreb'de bir Bağımsız Hırvatistan Devletinin kurulduğu ilan edildi. Bu devlet İtalya veAlmanya tarafından hemen tanındı. Devlet; Slovenya, Bosna-Hersek ve Dalmaçya'nın bir bölümünü içine alıyordu. Yeni devletin başına getirilen, Ustana adlı Alman yanlısı terör örgütünün lideri Aute Paveliç aşırı zorbalığa ve şiddete dayalı bir diktatörlük rejimi kurdu. Savaş sırasında komünist partizanlar birçok bölgeyi ele geçirdiler. Bu bölgelerde "Ulusal Kurtuluş Konseyi" kurdular. Zagreb'in 1945'te partizanların eline geçmesinden sonra Konsey halk hükümeti halini aldı. Daha sonra bir halk cumhuriyeti olarak Yugoslavya ile birleşti. 1980'li yılların sonlarında görülen komünist ülkelerdeki demokratikleşme hareketi Hırvatistan'da da etkili oldu. 1989'da Sırbistan ile Hırvatistan ve Slovenya'nın ilişkileri bozuldu. Aynı sene Hırvatistan Komünist Partisi kongresinde çok partili sisteme geçme kararı alındı. Nisan 1990'da yapılan seçimleri Hırvatistan Demokratik Birliği kazandı. Hırvatistan 1991 Temmuzunda bağımsızlığını ilan etti. Bunu eski Yugoslavya'yı meydana getiren Cumhuriyetler takib etti. Yugoslav ordusunun desteğini alan Sırp çeteleri Slovenya ve Hırvatistan'a karşı saldırıya geçti. 1992'de Slovenya ve Hırvatistan ile Sırplar arasında barış sağlandı ise de arasıra çatışmalar sürmektedir. Yönetim Hırvatistan bölgeleri Bjelovar-Bilogora Brodsko-Posavska Dubrovnik-Neretva Istria Karlovac Bölgesi Koprivnica-Križevci Krapina-Zagorje Lika-Senj Međimurje Osijek-Baranya Požega-Slavonia Primorje-Gorski Kotar Šibenik-Knin Sisak-Moslavina Split-Dalmaçya Varaždin Bölgesi Virovitica-Podravina Vukovar-Syrmia Zadar Bölgesi Zagrep Bölgesi Zagrep Önemli Şehirleri Zagreb 722,236 Split ;176,851 Rijeka ;139,743 Osijek ;86,935 Zadar ;72,118 Slavonski Brod ;61,823 Pula ;59,303 Sesvete ;56,717 Karlovac ;47,606 Varaždin ;41,984 Šibenik ;37,124 Velika Gorica ;35,987 Sisak ;35,203 Vinkovci ;33,338 Vukovar ;29,292 Bjelovar ;28,521 Dubrovnik ;27,409 Koprivnica ;25,974 Đakovo ;50,526 Požega ;21,254 Fiziki Yapı Ülke toprakları; Dalmaçya, Birinci Dünya Harbi öncesinde Avusturya toprağı olan Istria'nın büyük bölümü ve eskiden Macaristan'a ait olan Slovenya topraklarını içine alır. Doğuda Tuna, Drova ve Sava ırmakları arasında kalan verimli ovalardan başlayıp, batıda Adriya Denizi boyunca Karadağ'a kadar bir hilal şeklinde uzanır. Dinar Alpleri güneybatı topraklarını engebelendirir. Dalmaçya kıyıları açıklarında kıyıya paralel birçok ada vardır. İklim Istria Yarımadası ile Dalmaçya kıyılarında Akdeniz iklimi hüküm sürer. Buralarda yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. İç kesimler ve dağlık bölgelerde iklim daha serttir. Tabii Kaynakları Madenler: Medjimurjo ve Slovenya'da petrol, Dalmaçya'da ise kömür ve boksit yatakları vardır. Bitki örtüsü ve hayvanlar: Ülke topraklarının % 37'si ormanlarla kaplıdır. Kıyı bölgesinde yaygın olarak maki örtüsü görülür. Ormanlarda çok çeşitli yabani hayvan yaşar. Nüfus ve Sosyal Hayat Nüfusu yaklaşık 4.808.000 olan Hırvatistan'ın yüzölçümü 56.538 km2dir. Nüfus yoğunluğu 85'tir. Hırvatlar ülke nüfusunun % 75'ini meydana getirir. Sırplar ise % 12'sini teşkil eder. Halkın yaklaşık % 77'si Katoliktir. Nüfusun % 51'i şehirlerde yaşar. Başkent Zagrep dışında başlıca şehirleri Rijeka, Fiume, Zadar, Sibenik, Dubrovnik'tir. Eğitim gelişmiş olup, çok yaygındır. Okur-yazar oranı % 99.4 civarındadır. En önemli yüksek öğretim kurumu Zagrep Üniversitesidir. Ekonomi Hırvatistan ekonomisi tarım ve sanayiye dayalıdır. Ekonomisi İkinci Dünya Savaşı öncesine kadar tarım ve sığır besiciliğine dayanırken, savaş sonrası, sanayi hızla gelişti. Ülkenin çeşitli yerlerinde çıkarılan petrol işletilmektedir. Başkent Zagreb önemli sanayi merkezidir. Varazdin ve Karlovak'ta dokuma, Petrinija ve Koprivnica'da besin, Sisak'ta demir-çelik, Kutina'da kimya sanayileri gelişmiştir. Geniş ovalardan meydana gelen Slovenya büyük tarım sanayi kombinalarını kapsayan zengin bir tarım bölgesidir. Gemi taşımacılığı ve turizm önemli gelir kaynaklarındandır. 1991'de başlayan iç savaş turizme büyük sekte vurmuştur. İç savaş dolayısıyle ekonomi ve turizmdeki istikrarsızlık ve gerileme devam etmektedir.
-
FRANSA Fransa Cumhuriyeti (République Française, okunuşu: UFA: /ʁepyblik fʁɑ̃sɛz/), anakara toprakları Batı Avrupa'da bulunan ancak dünyanın pek çok bölgesinde denizaşırı toprakları olan bir ülke. Kıta Fransası, güneyde Akdeniz'den kuzeyde Manş Denizi ve Kuzey Denizi'ne, doğuda Ren Nehri'nden batıda Atlas Okyanusu'na kadar yayılan topraklarda yer alır. Fransızlar, ülkelerini topraklarının biçiminden ötürü Altıgen (Fransızca: L'Hexagone) olarak adlandırırlar. Fransa, yönetimde yarı-başkanlık sisteminin uygulandığı üniter bir devlettir. Ülkenin başlıca ilke ve ülküleri İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'nde açıklanmıştır. Fransa'nın Avrupa kıtasındaki komşuları Belçika, Lüksemburg, Almanya, İsviçre, İtalya, İspanya, Monako ve Andorra'dır. Akdeniz'de İtalya'ya ait Sardinya adası'ndan sadece 12 km. uzaktaki Korsika adası da Fransa'ya aittir. Sahip olduğu denizaşırı illerde de, Fransız Guyanası aracılığıyla Brezilya ve Surinam'a, Saint Martin Adası aracılığıyla da Hollanda Antilleri'ne sınırı vardır. Fransa, Manş Denizi'nde deniz yüzeyinin altından geçen Manş Tüneli'yle Birleşik Krallık'a bağlanmaktadır. Fransa, 17. yüzyılın ikinci yarısından bu yana dünya genelinde uluslararası ilişkiler alanında önde gelen ülkelerden olmuştur. 18. ve 19. yüzyıllar arasında, Fransa dönemin en büyük sömürge imparatorluklarından birini kurmuştur. Bu dönemlerde Fransa'nın sınırları batı Afrika'dan, güneydoğu Asya'ya kadar uzanmış, etki ettiği bölgelerdeki toplumların kültür ve siyasetlerinde belirgin izler bırakmıştır. Dünya sıralamasında 6. sırada bulunan nominal gayrisafi yurtiçi hasılası ve 8. sırada yer alan satın alma gücü paritesi ile ileri bir ekonomiye sahiptir ve gelişmiş ülkeler sınıfında yer almaktadır. İş gezileri için gelenler dâhil, ülkede yirmi dört saatten az kalanlar hariç tutulmak üzere, yıllık olarak ağırladığı yaklaşık 82 milyon turistle Fransa, dünyada en çok ziyaret edilen ülkedir. Fransa, Avrupa Birliği adlı siyasi ve ekonomik örgütlenmenin kurucu üyelerinden biridir ve birlik üyesi ülkeler içinde yüzölçümü en büyük olanıdır. Ülke, bunun yanında Birleşmiş Milletler'in de kurucu üyelerinden, Frankofon'un, G8 Zirveleri'nin, Latin Birliği'nin ve NATO'nun da katılımcılarındandır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin beş sürekli üyesinden biridir. 360 etkin savaş başlığı ve 59 nükleer santraliyle tanınmış bir nükleer güçtür. Fransa adının kökeni "Fransa" adı, Frankların yurdu anlamına gelen Francia sözcüğüne dayanır. Ancak frank sözcüğünün kökeniyle ilgili pek çok farklı iddia vardır. Bunlardan biri, bu sözcüğün kökeninin ön Germen dillerinde cirit, kargı, mızrak gibi anlamlara gelen frankona dayandığı yönündedir. Bir başka köken varsayımı da frank teriminin eski Cermen dillerinde özgür anlamına gelen frei sözcüğünden geldiğidir. Frank sözcüğü çağdaş Fransızcada franc biçiminde hâlâ yaşamaktadır ve 2000 yılında Euro Fransa'nın resmî para birimi olana dek Fransa'da kullanılan parayı adlandırmak için de kullanılmıştır. Çağdaş Almancada Fransa bugün bile Frankreich (Türkçe: Frank Krallığı) olarak adlandırılır. Ancak bunu Şarlman'ın Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'ndan ayırt edebilmek için eski olan krallığa Frankenreich denir. Frank sözcüğü Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden Orta Çağa kadar daha az yaygın biçimde kullanılagelmiş ancak Hugh Capet'in Fransa Kralı olarak taç giymesinin ardından yaygın biçimde, gelecekte Fransa olarak anılacak Fransa Krallığı'nı anlatmak için kullanılmaya başlanmıştır. Coğrafya Metropolitan Fransa olarak adlandırılan, ülkenin Avrupa sınırları içinde bulunan bölümü, kıtanın batı bölümünde yer almaktadır. Ancak Fransa; Kuzey Amerika, Karayipler, Güney Amerika, Hint Okyanusu, Büyük Okyanus ve Antarktika'ya yayılan geniş bir coğrafyada çok sayıda il ve özel bölgeye de sahiptir. Bunlardan doğrudan Fransa'ya ait olanlar denizaşırı iller; kendi içlerinde bağımsız, savunma konusunda Fransa ile anlaşmalı olan ortak ülkeler ise Overseas collectivity kısaca COM (Türkçe: Denizaşırı Topluluklar) olarak adlandırılır. Fransa'nın Avrupa kıtasındaki toprakları 547.030 kilometrekarelik, bir alan kaplar. Bu alanla Fransa, Avrupa Birliği içinde İspanya'dan biraz farkla toprak bakımından en büyük ülke sıfatını taşır. Fransa toprakları, batıda ve kuzeyde kıyı ovalarından, güneydoğuda Alp dağ zincirine, iç Fransa'da Massif Central olarak anılan yüksek bölgelere ve güneybatıda Pirenelere kadar uzanan değişik bölgelerde, değişik yer şekillerine sahiptir. Alplerde yer alan ve Batı Avrupa'yla Avrupa Birliği'nin en yüksek noktası olan 4807 metre Mont Blanc, Fransa ile İtalya sınırında yer almaktadır.[4] Kıta Fransası ayrıca Loire Nehri, Garonne Nehri, Seine Nehri ve Rhône Nehri gibi büyük ve karmaşık bir akarsu ağıyla örülmüştür. En alçak noktası deniz yüzeyinin iki metre altında bulunan Camargue deltası içinde yer almaktadır. Denizaşırı iller ve ortak topraklar da işin içine katıldığında Fransa'nın toplam yüzölçümü 674.843 kilometrekaredir. (Antarktika, Adélie Bölgesi hariç) Bu hâliyle Fransa yeryüzünün %0.45'ini kaplar. 11 milyon kilometrekareyle Fransa, Amerika Birleşik Devletleri'nin ardından dünyanın en büyük ikinci münhasır ekonomik bölgesine de sahiptir. Kıta Fransası, Avrupa anakarasının batısında, 41 ile 51 kuzey paralelleri arasında yer alır. Kuzey ve kuzeybatı kesimlerinde ılıman iklim egemendir ve denizelliğin etkisiyle iç bölgelerin de iklimlerini biçimlendirmektedir. Güneydoğuda ise Akdeniz iklimi egemendir. Batı kesimler okyanusal iklim etkisi altındadır ve yüksek miktarda yağış alır. Bu bölgelerde ılık kışlar ve serin yazlar geçer. İç kesimlerde sıcak, fırtınalı yazlar ve soğuk ama kurak kışlar görülür. Alplerde ve ülkenin diğer yüksek kesimlerinde Alp iklimi yaşanır. Bu soğuk bölgelerde yılıın belirli dönemlerinde sıcaklıklar sıfırın altında seyreder ve yağan karlar altı ay yerde kalır. Yönetim Fransa Cumhuriyeti, yarı başkanlık sistemiyle yönetilen, köklü bir demokrasi geçmişine sahip üniter bir devlettir. Beşinci Fransa Cumhuriyeti olan günümüz Fransasının anayasası 28 Eylül 1958 yılında yürütülen bir halkoylaması sonucu onaylanmıştır. Bu anayasa parlamentoya oranla devletbaşkanının yetkilerini arttıran yasalar içerir. Fransa'da devlet yönetiminin iki kanadı vardır: Fransa Cumhurbaşkanı ve Hükûmet. Ülkenin cumhurbaşkanı ülke çapında 18 yaşını doldurmuş ve oy kullanma hakkı olan tüm seçmenler tarafından beş yıllık dönem için (eskiden yedi yıl) seçilir. Hükûmet ise cumhurbaşkanı tarafından atanan bir başbakan tarafından yönetilir. Fransız Parlamentosu iki meclisli bir yasama organıdır: Fransa Ulusal Meclisi (Assemblée Nationale) ve Senato (Sénat). Ulusal meclisteki milletvekilleri geldikleri yerel seçim bölgesini temsil ederler ulusal seçimlerde 5 yıllık süre için seçilirler. Seçilen 577 milletvekili Bourbon Sarayı'nda toplanır. Ulusal meclisin bakanlar kurulunu düşürme yetkisi vardır bu nedenle partilerarası koltuk dağılımı hükûmetin kararına doğrudan etki eder. 331 senatör ise tüm Fransa çapında halk tarafından seçilmiş olan belediye meclisi üyelerinden, il (département) yerel meclis üyelerinden, Bölge (Région) yerel meclis üyelerinden oluşan seçmenler tarafından dokuz yıllık bir süre için seçilir. Senato seçimleri her 3 yılda bir yapılır ve her seçimde senatonun üçte biri yenilenir. 2010'dan itibaren senatörler 6 yıllık bir süre için seçilecektir ve yine her üç yılda bir yapılan seçimlerde yarısı yenilenecektir. Senato Lüksemburg Sarayı'nda (Palais du Luxembourg) toplanır. Senato'nun yasama gücü sınırlıdır: Senato ile ulusal meclis arasında anlaşmazlık olması durumunda son söz ulusal meclis'e aittir. Meclisin gündemini belirlemede hükûmetin büyük etkisi vardır. Ulusal meclis ve senato birlikte, Versailles şatosunda toplanıp Fransa Parlamentosunu oluştururlar. Yalnızca anayasa değişikliğiyle ilgili olarak ve uluslararası bazı anlaşmaları onaylamak amacıyla toplanırlar. Fransa politikaları iki ana politik görüş çevresinde şekillenir: sol görüşlü politikacılar Fransa Sosyalist Partisi etrafında, sağ görüşlü politikacılar Halk Hareketi Birliği partisi etrafında örgütlenmişlrdir. Meclisin yürütme kanadında Halk Hareketi'ne mensup vekiller çoğunluktadır. Hukuk Fransa, çoğunluğu yazılı hükümlerden oluşan bir medenî hukuk sistemi kullanır. Hukukun üstünlüğü olgusunun temel ilkeleri, I. Napoléon tarafından oluşturulan 1804 tarihli Fransız Medenî Hukuku'nda bulunur. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi hükümlerince yasalar yalnızca topluma dokuncası bulunan eylemleri yasaklayabilir. Fransız hukukuna göre yasaklara yalnızca gereksinim duyulması hâlinde başvurulur. Fransız hukuku; özel hukuk ve kamu hukuku olmak üzere iki temel alana ayrılır. Özel hukuk, özellikle medenî hukuk ve ceza hukukunu kapsar. Kamu hukuku ise idare hukuku ile anayasa hukuku konularıyla ilgilenir. Ancak Fransız hukuk sistemi uygulamada medenî hukuk, ceza hukuku ve anayasa hukuku olmak üzere üç birimden oluşur. Fransa, dinî hukuk kurallarını tanımayan laik bir devlet yapılanmasına sahiptir. Bu bağlamda Fransız yasaları hazırlanırken herhangi bir dinî inanç ya da değere göre hareket edilmez. Fransa'da tanrıya ya da dinlere sövmenin ve 1791'de de cinsel eylemleri kısıtlayan yasaların kaldırılmasıyla Fransa hukukunda dinle ilintili herhangi bir yasa kalmamıştır. Ancak genel ahlâk kurallarına aykırı eylemler (contraires aux bonnes mœurs) ve kamu düzenini bozacak eylemler (trouble à l'ordre public) zaman zaman yaptırımlara tâbi tutulmaktadır. Fransa'da makabline şamil yasalar yasaktır ve hazırlanan yasaların yürürlüğe girmesi için Fransa Resmî Gazetesi'nde (Fransızca: Journal Officiel de la République Française) yayınlanmış gerekmektedir. Dış ilişkiler Fransa, Birleşmiş Milletler'in kurucu üyelerindendir ve elinde bulundurduğu koşulsuz veto hakkıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin de kalıcı üyelerinden biri konumundadır. Dünya Ticaret Örgütü, Pasifik Topluluğu ve Hint Okyanusu Komisyonu'nun da üyesidir. Karayip Ülkeleri Birliği'nin işbirlikçi üyesi ve tümüyle ya da kısmen Fransızca konuşan ülkelerin oluşturduğu Uluslararası Frankofoni Örgütü'nün başta gelen katılımcılarındandır. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nün (OECD), UNESCO'nun, Interpol'ün, Uluslararası Ağırlıklar ve Ölçüler Bürosu'nun genel merkezlerine ev sahipliği yapar. Fransa 1953 yılında Birleşmiş Milletler'den ülkeyi uluslararası düzeyde simgeleyecek bir arma seçmesi için bir talep almış bunun üzerine günümüzde de Fransız pasaportlarının üstünde kullanılmakta olan simge kabul edilmiştir. Fransa'nın dış ilişkileri büyük ölçüde kurucu üyesi olduğu Avrupa Birliği politikalarınca yürütülmektedir. Avrupa'da her zaman etkili bir güç olan Fransa, 1960'larda Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'ne girmemesi için politika gütmüş, 1990'larda ise yeniden birleşen Almanya'yla yakın ilişkiler geliştirme yoluna gitmiştir. NATO üyesi de olan Fransa, cumhurbaşkanı Charles de Gaulle döneminde alınan kararla NATO'nun askerî kanadına ise katılmamayı yeğlemiştir. Yine 1990'larda Fransız Polinezyası'nda yaptığı yeraltı nükleer denemelerden ötürü uluslararası alanda büyük eleştirilere maruz kalmıştır. Ülke, 2003 yılında Irak'ın Amerika Birleşik Devletleri'nce işgâl edilmesine şiddetle karşı çıkmıştır. Geçmiş dönemde Afrika'da bulunan sömürgeleri üzerinde günümüzde de çok büyük etkisi bulunmaktadır ve Fildişi Sahilleri ile Çad'a barışgücü askerleri de göndermiştir. Askeriye Fransa askeriye konusunda dünyanın ve Avrupa'nın en gelişmiş ülkelerindendir. II. Dünya Savaşı'ndan önce askeri gücünün doruğunda olan Fransa, Nazi işgaline girdikten sonra askeri gücünü kaybetmiş ve bir dönem dünyanın en güçlü ülkesi gözüyle bakılan Fransa, 6 haftalık bir mücadeleden sonra düşmüştür. Aynı zamanda bu olay Fransa'nın müttefiklerini de korkutmuştur. Günümüzde Fransa; A.B.D., Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti'nden sonra dünyanın en büyük dördüncü nükleer gücünü elinde bulundurmaktadır. Fransa, 350 bin kişilik bir askeri personele sahiptir. Cumhurbaşkanı Sarkozy orduda reform planlamaktadır. Ulaşım 31.840 kilometrelik uzunluğuyla Fransa demiryolu ağı, Batı Avrupa'nın en gelişmişidir. Fransa'da demiryolları Fransa Ulusal Demiryolları Kurumu (Fransızca: Société Nationale des Chemins de fer français, SNCF) tarafından işletilir. Fransız yüksek hızlı trenleri Thalys, Eurostar ve 320 kilometre hıza çıkabilen TGV'dir. Eurotunnel Shuttle ile birlikte Eurostar, Manş Tüneli'nde işleyerek Fransa ile Birleşik Krallık'ı birbirine bağlar. Bunun yanısıra Franda, Andorra dışında tüm komşularına demiryolu ağıyla bağlanmaktadır. Şehiriçi ve şehirlerarası ulaşımda da yeraltı demiryolu sistemleri ve otobüs hatlarını tamamlayan tramvay hatları oldukça gelişmiştir. Demiryollarının bu denli gelişmiş olmasının başlıca nedeni şehirlerarası yolcu taşımacılığının SNCF'in tekelinde olması, yani özel otobüs firmalarının olmamasıdır. Fransa'da ayrıca uzunluğu toplamda 893.300 kilometreyi bulan bir karayolu ağı da bulunmaktadır. Başkent Paris ve çevresi en yoğun yol ve otoyol ağıyla örülmüş durumdadır ve ülkenin hemen her köşesiyle doğrudan bağlantısı bulunmaktadır. Fransa'daki yollarda ayrıca komşu ülkeler Belçika, İspanya, Andorra, Monako, İsviçre, Almanya ve İtalya'daki kentlerden gelen yoğun bir de uluslararası trafik vardır. Araçlar için yıllık kayır ücreti ya da yol vergisi alınmamaktadır ancak otoyollara girişlerde gişeler aracılığıyla ücret toplanmaktadır. Yeni araba pazarı büyük ölçüde yerli markaların egemenliğindedir: Renault %23 (Fransa'da 2003 yılında satılan arabalara oranı), Peugeot (%20.1) ve Citroën (%13.5). Fransa dünyanın en uzun köprüsü olan Millau Viyadüğü'ne ev sahipliği yapmaktadır ve ülkede Normandiya Köprüsü gibi pek çok önemli köprü daha bulunur. Fransa'da yaklaşık olarak 478 adet havaalanı bulunmaktadır. Paris dolaylarındaki Charles de Gaulle Uluslararası Havalimanı ülkedeki en işlek ve en önemli hava ulaşım merkezidir. Bu havalimanı ülkenin ticaret ve ulaşım alanında en çok görev üstlenen yeridir ve Paris'i dünyanın hemen hemen tüm büyük kentlerine bağlar. Air France, ülkenin ulusal ve resmî havayolu kurumu olmasına karşın ülkede pek çok sayıda yerli yabancı ulaşım firması da faaliyet gösterir. 10 adet büyük ölçekli limana sahip olan Fransa'nın en büyük limanı Marsilya'da bulunur ve bu liman aynı zamanda Akdeniz'deki en büyük liman olma özelliğini taşır. 14.932 kilometre uzunluğundaki suyolu ağı Fransa'da ulaşımın bir başka türüdür. Midi Kanalı aracılığıyla Akdeniz ve Atlas Okyanusu, Garonne Nehri'nden birbirine bağlanır. Yönetimsel birimler Fransa'nın 22 bölgesi ve 96 departmanı. Korsika dâhil ve Paris ayrıntılandırılmış. Fransa, toplamda 26 yönetimsel bölgeye ayrılmıştır. Bunlardan 22'si metropolitan Fransa olarak anılan, Fransa'nın Avrupa'da kalan toprakları içinde yer alır. 22 bölgeden anakara dışında kalan tek bölge Korsika Adası'dır. Geri kalan 4 bölge Fransa'nın denizaşırı topraklarındadır. Fransa'da yer alan tüm bu bölgeler ayrıca illere ayrılmıştır. Bu iller genelde alfabetik sıraya göre numaralandırılmıştır. Bu numaralar posta kodlarında ve araç plakalarında kullanılır. Fransa'da département adı verilen 100 il vardır ve bu illerde toplam sayıları 342'yi bulan ilçelere (arrondissement), bunlar da sayıları 4.032 olan kantonlara ayrılmıştır. Fransa'nın en küçük ölçekteki yönetimsel birimi seçilmiş birer başkanca yönetilen ve köy olarak adlandırılabilecek olan komünlerdir. Komünler hiyerarşide kantonların ardından gelirler. Fransa'da yer alan komünlerin sayısı 36.680'dir. Bu bölgeler, iller ve komünler birer yerel meclise sahiplerdir ve bir yönetici tarafından yönetilirler. Arrondissement adı verilen ilçeler ve kantonlar ise yalnızca belediye çapında yönetilmektedir. Ancak durum geçmişte böyle değildi. 1940'a dek ilçelerin de bir meclisi oluyordu ancak bu uygulama Vichy rejiminde askıya alındı ve Dördüncü Cumhuriyet'in kurulmasıyla 1946 yılında tümüyle ortadan kaldırıldı. Denizaşırı topraklar Fransa'nın 100 ili arasından 4'ü; Fransız Guyanası, Guadeloupe, Martinique ve Réunion denizaşırı topraklardır ve hepsi birlikte Fransa Cumhuriyeti'nin ve aynı zamanda Avrupa Birliği'nin birer parçasıdır. Kıta Fransasında yer alan iller ile eşit durumdadırlar. 26 bölge ve 100 ilin yanısıra, Fransa Cumhuriyeti'nin 6 adet daha denizaşırı aidiyeti vardır. Bunlar, Fransız Polinezyası, Mayotte, Saint Barthélemy, Saint Martin, Saint Pierre ve Miquelon ile Wallis ve Futuna'dır. Bağımsız bir ülke ile Fransa toprağı arası bir durumda bulunan ve dünyada örneği bulunmayan (sui generis) Yeni Kaledonya, Fransa Güney ve Antarktika Toprakları ve Büyük Okyanus'taki Clipperton Adası da büyük Fransa'yı oluşturan topraklardır. Bu yerler Fransa'nın toprakları olmasına karşın, Fransa'nın üyesi olduğu Avrupa Birliği'nin dışında yer alırlar. Fransa'nın Büyük Okyanus'taki topraklarında para birimi olarak frank kullanımı sürmektedir ve değeri avronunkine göre ayarlanmaktadır. Ancak Avrupa Birliği içine dâhil olan 4 denizaşırı il, frank yerine avro kullanmaya geçmiştir. Nüfus bilgileri Tahminî 65.1 milyonluk nüfusuyla Fransa, dünyada en yüksek nüfusa sahip on dokuzuncu ülke ve Avrupa Birliği içinde Almanya'dan sonra ikinci kalabalık ülkedir. Ülkenin en büyük kentleri, Paris, Marsilya, Lyon, Lille, Toulouse, Nice ve Nantes'dır. 2004 yılında Fransa için yıllık nüfus artış hızı %0.68 olarak belirlenmiş ve 2005 yılında da doğum ve kadın başına düşen çocuk sayısı oranları artmayı sürdürmüştür. 2006 yılında, toplam ölümlere karşın 300 bin yeni doğum olmuştur. 2002 yılında kadın başına düşen çocuk sayısı 1.88 iken, 2008 yılında bu sayı 2.02'ye yükselmiştir 2004 yılında, toplamda 140.033 kişi dış ülkelerden Fransa'ya göç etmiştir. Bunlardan 90.250'si Afrika ülkelerinden, 13.710'u ise Avrupa ülkelerinden gelmiştir.Daha sonraki yıl, 2005'te, dışarıdan alınan göç 135.890'a gerileyerek ufak bir azalma göstermiştir. Fransa, etnik olarak oldukça karmaşık bir ülkedir. Ülkede yaklaşık 6 milyon Mağripli ve tahminî 2.5 milyon kadar da siyahî yaşamaktadır.Günümüzde, Fransa nüfusunun yaklaşık olarak %40'ının tarihin çeşitli dönemlerinde yaşanan göç dalgarıyla ülkeye gelenlerden oluştuğu düşünülmektedir.Fransa Ulusal Ekonomik Çalışmalar ve İstatistik Enstitüsü (kısaca) INSEE'nin yaptığı anketlere göre Fransa'da 4.9 milyon yabancı ülkelerde doğmuş göçmen vardır ve bunların 2 milyonu Fransız vatandaşlık hakkı almışlardır.Fransa ayrıca Batı Avrupa'da en çok sığınma hakkı veren ülkedir. 2005 yılında Fransa'ya yaklaşık 50 bin sığınma isteminde bulunulmuştur.Fransa'nın üyesi olduğu Avrupa Birliği diğer üye ülkeler arasında olduğu gibi Fransa'yla da serbest dolaşım özgürlüğü verir ancak Fransa birlik üyesi Doğu Avrupa ülkelerden gelecek göçü frenlemek için birtakım girişimlerde bulunmuştur. Fransa'da uzun yıllardan beri tartışılagelen bir konu da ülke içinde kırsal bölgelerden büyük kentlere yapılan göçlerdir. 1960-1999 yılları arasındaki süreçte kırsal kesim illerinden on beşi nüfus kaybı yaşamıştır. Bunun en çarpıcı örneği nüfusunun %24'ünü iç göçle yitiren Creuse ili olmuştur. 1992 yılında alınan kararla, Fransa Cumhuriyeti anayasasının 2. maddesi uyarınca, Fransızca Fransa'nın tek resmî dilidir. Bu durumda Fransa Batı Avrupa'da yalnızca bir resmî dili olan tek ülkedir. (Mikrodevletler hariç) Ancak toplam sayıları 77'yi bulan pek çok yöresel dil, lehçe ve azınlık dili Kıta Fransasında ve denizaşırı illerde konuşulmaktadır. Yakın zamana dek Fransız hükûmeti ve ulusal eğitim sistemi bu dillerin öğrenimine olanak vermiyordu ancak günümüzde bu diller çeşitli düzeylerde kimi okullarda öğretilmektedir.Portekizce, İtalyanca, Mağrip Arapçası ve Berber dilleri en çok konuşulan azınlık dillerindendir. İnançlar Fransa, inanç özgürlüğünün anayasal olarak güvence altına alındığı laik bir ülkedir. Ocak 2007'de yürütülen bir anket çalışmasının sonuçlarına göre Fransızların %51'i kendilerini Hıristiyanlığın Katolik mezhebi ile ilişkilendirmiş, %31'i agnostik ya da ateist olduğunu belirtmiş, %10 başka dinlere inandığını dile getirmiş, %4'ü İslam inancına mensup olduğunu, %3'ü Protestan mezhebinden geldiğini, %1'i Yahudi, %1'i de Budist olduğunu söylemiştir. Avrupa ülkelerinde istatistiksel araştırmalar Avrobarometre adlı kuruluşun yürüttüğü daha günel bir çalışmaya göre, Fransız halkının %34'ü bir tanrının varlığına inandığını,%27'si bir tür yaşam gücü ya da kutsal varlığa inandığını, %33ü ise herhangi bir tanrının varlığına inanmadığını ortaya koymuştur. Fransa'da yaşayan müslümanların sayısı konusundaki varsayımlar oldukça çeşitlidir. 1999 yılında yapılan nüfus sayımı verilerine göre Fransa'da yaşayan ve müslüman olması olası kişilerin sayısı 3.7 milyon olarak hesaplanmıştır. (O dönemki nüfusun %6.3'ü) Ancak 2003 yılında Fransa İçişleri Bakanlığı'nın yayınladığı ülkedeki tahminî müslüman sayısı 5-6 milyon olarak açıklanmıştır. (Nüfusun %8 ilâ 10'u) Fransa'da yaşayan yahudilerin toplam sayısı ise 600 bindir ve Avrupa'daki en büyük yahudi diasporasıdır. Fransa'daki laiklik olgusu 1905 yılından bu yana Fransız hükûmetinin herhangi bir dini tanımasına engel olmaktadır. Bunun yerine Fransız hükûmeti yalnızca dinî kurum, dernek ve örgütlenmeleri tanır ve mevcut yasalar uyarınca bu oluşumların politikaya müdahale etmesine engel olur. Scientology, Tanrı'nın Çocuğu, Moon tarikatı ve Güneş Tapınağı gibi dinî akımlar Fransa'da tarikat olarak görülür ve diğer dinler ile aynı eşit statüye sahip değillerdir.Tarikatlar ise Fransa'da hoş karşılanmayan oluşumlardır
-
FİNLANDİYA DEVLETİN ADI: Finlandiya Cumhuriyeti BAŞŞEHRİ: Helsinki YÜZÖLÇÜMÜ: 338.145 km2 NÜFUSU: 5.001.000 RESMİ DİLİ: Fince, İsveççe DİNİ: % 88 Protestan, % 12 diğer dinler PARA BİRİMİ: Fin Markkası Bir kuzey Avrupa ülkesi. Doğudan Rusya Federasyonu, kuzeyden Norveç, kuzeybatıdan İsveç, Botni Körfezi, güney ve güneybatıdan Baltık Denizi (Botni ve Finlandiya Körfezi) tarafından çevrelenmiştir. Aynı zamanda Aland Adaları da bu ülkeye dahildir. 60° ve 70° kuzey enlemleri ile 20 ve 32° doğu boylamları arasında yer alır. Tarihi Asıl Finliler, Volga ve Ural nehirleri arasındaki bölgeden M.Ö. 3000 yıllarında göç ederek buraya yerleşmişlerdir. Daha sonra ikinci bin yılda, Orta Avrupa’dan gelen kavimler yerleşmişlerse de, miladi yılın başlangıcında ortadan kaybolmuşlardır. Çok geçmeden Estonya Finlileri ülkenin güneyine yerleştiler. Bu sırada ülkeye Fino-Ugriyen asıllı kavimler gelip yavaş yavaş ülkenin güneyini işgal etmeye başladılar. Bunlar, ülke Vikingler tarafından istila edilinceye kadar rahat bir kürk ticareti yaptılar. Henüz tam anlamıyla siyasi varlığını ispatlamayan Finlandiya, 1150 yılında İsveçliler tarafından işgal edildi. Böylece Hıristiyanlık ülkeye girmiş oldu. On üçüncü yüzyılda Finlandiya, İsveç’e bağlı bir dükalık haline geldi. İşte bu tarihten itibaren ülkede bağımsızlık fikri gelişmeye ve kendi başına bir hareket serbestliği kazanmaya başladı. On dördüncü yüzyılda Finlandiya ve İsveç arasında hukuk yönünden birleşme tamamlandı. Çok sayıda Almanın ülkeye geldiği sırada, bir İsveç asiller heyeti memleketin bütün kadrolarını elde etmişlerdir. Onlara göre, İsveç kültürü ve dili Finlandiya’da bir tesir bırakmalı idi. Gustave Vasa’nın 1555’te Helsinki’yi kurarak bütün kilise varlıklarına el koymasıyla birlikte ülkede reform hareketleri görüldü. Rusya ile zaten var olan mücadele yeniden canlandı. Finlandiya halkı Rusya ile yapılan savaşlarda çok yıprandı. On sekizinci yüzyılda ardarda gelen kayıplarından sonra 1809’da Birinci Alexandre tarafından Hamina Antlaşmasıyla ülke bütünüyle istila edildi. Rus hakimiyeti ilk önce halka bazı hürriyetler tanıdı. Kültürel ve politik faaliyetlere izin verdi. Fakat 19. yüzyıldan itibaren gelişen yeni bir Rus akımı (Panislavizm) sonucunda bütün bu serbestlikler sona erdi. Finlandiya, bağımsızlığını ancak Sovyet ihtilali sırasında elde edebildi. Beyaz Ordunun başında bulunan General Mannerheim, bilhassa Almanlar’dan gördüğü yardımlarla Ruslarla bir sene mücadele etti ve onları yendi. Kısa bir krallık denemesinden sonra 1919’da Cumhuriyet ilan edildi ve bağımsız Finlandiya devleti kuruldu. 1920’de de Turku Antlaşması ile Rusya tarafından tanındı. Ülkede komünist ayaklanmaların yer aldığı bir dönemden sonra, Lapua çiftçi hareketi muhafazakarların zaferini sağladı. Bu hareketi sayesinde ülkede bir ekonomik ve sosyal kalkınma görüldü. Çiftçilerin % 90’ı kendi topraklarına yeniden sahip olabildiler. Buna rağmen bu ilerlemeler 30 Kasım 1939’da başlayan Rus istilasıyla durduruldu. Büyük teknoloji ve insan gücü üstünlüklerine rağmen, bölgeyi ve bölge şartlarını iyi tanımayan Ruslar, kesif bir mukavemetle de karşılaşınca, ağır kayıplar verdiler. Ancak 12 Mart 1940’ta imzalanan barış antlaşması siyasi zayıflıklarından dolayı Finlandiya’nın aleyhinde sonuçlandı. Anlaşmaya göre doğu Karelya’nın tamamı ve Laponya’nın bir kısmı Ruslara bırakıldı. Böylece Finlandiya’nın toplam nüfusunun % 12’si, zirai ve endüstriyel kaynaklarının da % 11’i, SSCB sınırları dahilinde kalmış oldu. Anlaşmaya rağmen devam eden siyasi baskı, Finleri Almanların karşısında yeralmaya zorlarken, Almanya 22 Haziran günü Rusya’ya savaş açarak Laponya’yı işgal etti. Rusya’ya ait uçakların Finlandiya’yı bombalaması, Finlandiya’nın da İkinci Dünya Savaşına girmesini kaçınılmaz hale getirdi. Cumhurbaşkanı Mannerheim tarafından idare edilen Fin orduları, 1939 savaşında kaybettikleri yerleri geri aldılar. Ancak 1944’te Ruslar tekrar bölgeye girerek Finlandiya sınırına kadar ilerlediler. Yapılan anlaşmalarla her iki devlet de bugünkü sınırı kabul ettiler. Savaşlar Finlandiya’ya 100.000 Finli’nin ölümüne, 50.000’inin sakat kalmasına, büyük toprak parçaları ve bu vesileyle mühim iktisadi kaynak kaybına, bundan ayrı olarak da 445 milyon dolarlık maddi zarara mal oldu. İkinci Dünya Savaşında büyük başarılar elde eden Mannerheim, 1944’te Cumhurbaşkanlığını Juho Kutsi Paosikivi’ye bıraktı. Paosikivi, SSCB ve diğer komşuları ile münasebetlerini ilerleterek kültürel ve ekonomik bakımdan uygun bir ortam meydana gelmesini sağladı. 1955’te Birleşmiş Milletler’e kabul edilen Finlandiya’da bir sene sonra yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini Çiftçi Partisi lideri Urho Kekkonen kazandı. Paosikivi’nin yolunu izleyen Kekkonen hükumeti Finlandiya’yı güçlü bir antikomünist ülke haline getirdi. Ancak halk üzerine yapılan komünist propogandalar, barış taraftarlığı gibi akımlar beş-altı sene içerisinde menfi bir sonuç meydana getirdi. 1966’da yapılan seçimleri kazanan Sosyal Demokrat Partisi, içerisinde komünistlerin de bulunduğu bazı partilerle koalisyon kurdu. Yirminci yüzyılın ikinci yarısı boyunca ülke hep sosyalist partiler ağırlıkta koalisyonlar tarafından yönetildi ise de, 1987 senesi Finlandiya’da siyasal hayatın bir dönüm noktası oldu. Bu tarihe kadar hep muhalefette kalmış olan Muhafazakar KOK Partisi hükumete katılacak oy aldı. Kırsal tabanlı Merkez Parti iktidar dışı kaldı. 1991’de yapılan seçimleri ise Merkez Parti kazandı. Parlamentoda en büyük grubu meydana getiren SosyalDemokrat Parti muhalefete geçti. Finlandiya tarihinin en genç başbakanı olan 36 yaşındaki Esko Aho’nun kurduğu hükümette Merkez Partisinin yanısıra Muhafazakarlar, İsveç Halk Partisi ve Finlandiya Hıristiyan Birliğinin üyeleri de yer aldı. Fiziki Yapı Finlandiya, granit özelliği taşıyan, dalgalı, geniş buzulların buzultaş sıraları meydana getirdiği dördüncü zamanda meydana geldiği zannolunan oldukça kuvvetli yontulmuş ovalardan meydana gelmiştir. Salpausselka, ülkenin güney ve güneybatısında kum ve çakılla karışık bir yapıda olan bir çift su bölümü çizgisi meydana getirir. Rakım ortalama 120 m olup, kuzey uca kadar alçak yayla halinde uzanır. Bu uçta İskandinav zincirine dahil olan dağlar bulunur. Bu dağlar “Holtiatuntiri”de ülkenin en yüksek noktasına ulaşır (1324 m). Çok sayıdaki göller (yaklaşık 60.000), ülkenin hemen hemen onda birini kaplar. Göllerin toplam yüzölçümü yaklaşık olarak 33.522 km2dir. Özellikle güneyde birbiriyle bağlantılı, gemi ulaşımına elverişli bir göller sistemi meydana gelmiştir. Salmaa ve Paijanne ülkenin en büyük gölleridir. Irmaklar düzgün akışlı değildir. Birçok yerde çağlayanlarla kesilmiştir. En büyük çağlayanı Imatra Çağlayanıdır. Genellikle nakliyata müsait değildirler. Çok girintili çıkıntılı olan kıyılar, sayısız küçük odacıklarla çevrelenmiştir. İklimi Finlandiya yüksek enlemlerde olması dolayısıyla sert bir iklime sahiptir. Bununla beraber bazen güneydoğu rüzgarlarının yumuşatıcı etkilerine maruz kalır. Mevsimler pek az görülür. Yaz çok kısa ılık ve nemlidir. Kış uzun ve sert geçer. Sıcaklık ortalamaları Helsinki’de kışın -8°C, yazın ise 16,9°C civarında olur. Kar çoğu zaman yerden kalkmaz (hemen hemen bir yılın üçte biri). Bazen ise Botni ve Finlandiya Körfezinin buzlarla kaplandığı görülmektedir. Tabii Kaynaklar Ormanlar ülkenin yaklaşık üçte ikisini kaplamaktadır. Kozalaklılar ve kayın ağaçları kuzeyde ve merkezde, iğne yapraklılar ise (çam, akağaç, karaağaç) Finlandiya Körfezinin yakınında görülmektedir. İnari Gölünün kuzeyinde tundra bölgesi başlar. Madenleri bakımından genel bir zenginlik göze çarpmaz. Ülkede en çok bulunan maden bakırdır. Ayrıca sülfür, demir, nikel ve çinko da mevcut olan belli başlı madenlerdir. Nüfus ve Sosyal Hayat Yaklaşık 5.001.000 olan nüfusunun % 90’dan fazlasını Finliler teşkil eder. Bundan başka kuzeyde Laponlar, güney ve batı kesimlerinde ise İsveçliler yaşamaktadır. Finlilerin karakteristik özellikleri, uzun boylu, sarı saçlı, mavi veya gri gözlü olmalarıdır. Her etnik grup kendi lisanlarını konuşur. Ülkenin resmi dili ise Fincedir. Nüfus yoğunluğu güneyde çok fazladır. Kuzeyde ise gittikçe azalır. Nüfusun % 20’si başşehri olan Helsinki civarındadır. Çoğunluk şehirlerde yaşar. Nüfusun % 91,6 sı Hıristiyanlığın Protestan mezhebine, kalanı değişik mezheplere bağlıdırlar. Geri kalan dini azınlığın büyük kısmını Yunan Ortodokslar meydana getirir. Çok az bir miktar da Yahudi vardır. Eğitim ve öğretimin parasız olduğu Finlandiya’da 20 üniversite mevcuttur. 7-15 yaş arası eğitim ve öğretimin mecburi olduğu ülkede okuma yazma bilenlerin oranı yaklaşık % 100’dür. Çalışan nüfusun %25’i ziraat ve ormancılıkla uğraşır. Kuzeyde yaşayan Laponlar an’anevi olan ren geyiği çobanlığı ve avcılığı ile geçinirler. Yıllık nüfus artışı % 0,3’tür. Kilometrekareye 14,7 kişi düşer. Siyasi Hayat İdare şekli cumhuriyetdir. 1919 senesinde kabul edilen bir anayasası ve 300 üyeden teşekkül eden bir Millet Meclisi vardır. Meclis üyeleri 4 sene için halk tarafından, Cumhurbaşkanı ise 6 sene için Meclis tarafından seçilir. İdari bakımdan ülke 12 bölgeye ayrılmıştır. Seçmen yaşı 21’dir. Ekonomi 1920’lerden itibaren uygulanan müsbet kararlar ekonomiyi istikrarlı bir gelişmeye sokmasına rağmen, 1930’ların başındaki kriz bu gelişmeye mani oldu. Bu ekonomik buhran atlatılmadan geçilen 1939 Kış Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı sırasında önemli iktisadi kaynakların kaybedilmesi, gelişmeyi daha da yavaşlattı. İkinci Dünya Savaşından sonra ekonomisi tekrar iyi yola giren Finlandiya, bugün devlet iştirakinin % 25 oranında olduğu bir karma ekonomi sistemini benimsemiştir. Tarım: Küçük aile çiftliklerinin, tarımın temelini teşkil ettiği Finlandiya, uzun bir zamandan beri zirai bakımdan kendisini besleyen bir devlettir. Ayrıca bölgede et, süt ve süt ürünleri, yumurta gibi mahsullerin büyük bir ihracatçısı durumundadır. Buğday ve çavdar, ülkenin üretim sezonunun 200 günün üzerinde olduğu güneybatı kesiminin ana ürünleridir. Bunları yine büyük miktarlarda yetişen yulaf, arpa, patates ve çavdar takib eder. Üretim sezonunun 150 günün altına düştüğü kuzey bölgelerindeki tarım arazisi ise, geniş otlaklardan meydana gelir. Bu otlaklarda özellikle süt üretimi için iki milyon civarında küçük ve yine iki milyon civarında da büyükbaş hayvan beslenmektedir. Ülkenin her yerinde görülen ve toplam yüzölçüm içerisinde önemli bir yer kaplayan göllerde de geniş ölçüde balıkçılık yapılır. Ormanlar da Finlandiya’nın tabii kaynakları arasında büyük öneme sahiptirler. Bunların % 46 sını çam, % 36’sını ladin, % 16’sını huş, geri kalan % 2’sini de diğer çeşit ağaçlar teşkil eder. Devlet, kuzeydeki ormanların tamamına, diğer bölgelerde de bir kısmına sahiptir. Ormanların % 60’ının özel sektöre, % 40’ının devlete ait olmasına rağmen, özel sektör ürettiklerinin % 16’sını devlete bırakmak mecburiyetindedir. Toplam yüzölçümünün % 65’ini ormanların teşkil ettiği Finlandiya’da senede yaklaşık 40 milyon metreküp kereste işlenmektedir. Endüstri: Finlandiya endüstrisi, ülke ihtiyacını karşılayacak şekilde çalışmaktadır. Ahşap işleri, kağıt, kağıt hamuru imali Fin endüstrisi içerisinde en büyük yer tutar. Aynı zamanda ihracatta da % 27,5 gibi büyük bir paya sahib olan sanayi dalıdır. Metal ve mühendislik endüstrileri çok yaygın olmamakla birlikte, Finlandiya’nın en hızlı gelişen sanayi koludur. Bunlar da sanayi üretimine % 22 nisbetinde katılırlar. Finlandiya ülkede metal endüstrisi için kaynak bulunmadığından hammadde ihtiyacını Rusya Federasyonundan karşılamaktadır. Hidroelektrik enerjisi ülkenin ana enerji kaynağıdır. Kömür, petrol ve tabii gaz bulunmaması sebebiyle bu alandaki ihtiyaç ithalat yolu ile temin edilmektedir. 1970’lerden beri sürdürülen çalışmalar ise Atom enerjisinden geniş ölçüde faydalanmayı hedef almaktadır. Ticaret: Finlandiya, diğer küçük Avrupa devletleri gibi ithalata büyük ölçüde ihtiyaç duyar. Ülke ithalatının en önemli bölümünü hammadde, akaryakıt ve kömür teşkil eder. İhracatta ise kağıt sanayi ürünleri ilk sırayı almaktadır. Makina, gemi gibi ağır sanayi ürünleri de ihraç edilen malzeme arasına girmeye başlamıştır. EFTA (Avrupa Serbest Ticaret Organizasyonu) ve AET üyesi olan Finlandiya, sosyalist temayüllü bir devlet olması sebebiyle, 1991 öncesi doğu bloku iktisadi teşkilatı olan Comecon üyeleri ile de alışverişte bulunmaktadır. Ulaşım: Karayolu taşımacılığı ülke içi ulaşımda ilk sırayı alır. Bunu sıra ile deniz, demiryolu ve havayolu nakliyatı takib eder. 1960’larda karayolu ulaşımına verilen ağırlık üzerine, Finlandiya günümüzde bu bakımdan oldukça gelişmiş bir ülkedir. Dış ticaret ve yolcu bağlantılarının % 90’ı deniz yoluyla sağlanır. Kış boyunca çalışan buzkıranlar, güneybatıdaki önemli limanları daima açık tutarlar. Ülke içindeki göl, nehir ve kanallarda da taşımacılık yapılmakla birlikte, bunun ulaşım içerisinde önemli bir yeri yoktur. Finlandiya demiryollarındaki ray arası açıklığı Rusya Federasyonu demiryollarıyla aynı, fakat Türkiye’de de kullanılan standart dünya ölçüsünden farklıdır. Bu yüzden Rusya dışındaki komşularıyla demiryolu bağlantısı yoktur. 1924’ten beri milletlerarası havayollarının önemli bir bağlantı yeri olan Finlandiya’da düzenli iç hat seferleri devamlı çalışmaktadır.
-
ESTONYA DEVLETİN ADI: Estonya Cumhuriyeti BAŞŞEHRİ: Tallinn YÜZÖLÇÜMÜ: 45.100 km2 NÜFUSU: 1.600.000 RESMİ DİLİ: Estonca DİNİ: Hıristiyanlık PARA BİRİMİ: Ruble Baltık Denizi kıyısında yer alan bir Avrupa devleti. Kuzeyinde Finlandiya Körfezi, doğusunda Rusya Federasyonu, güneyinde Letonya, batısında Baltık Denizi yer alır. Ülke toprakları ana kara kısmının yanında 800 kadar ada ve adacıktan meydana gelir. Tarihi Bölgenin yerleşik halkı olan Estler, Baltık kıyısına M.Ö. 3000 yıllarında gelip yerleştiler. Ticaretle uğraşarak geçimlerini temin ettiler. M.S. 9. asırda Vikingler Estonya topraklarını yağmaladılar. Estler 11. asrın ortalarından 13. asrın ortalarına kadar Danimarka ve İsveç topraklarına sık sık akınlar düzenlediler. 1219-1222 seneleri arasında Danimarka Kralı İkinci Baldemar, Estonya’nın kuzey topraklarını ele geçirdi. Estonya topraklarının geri kalan kısmı 1290 senesinde Germenlerin eline geçti. 1343’te Kuzey Estonya Danimarka’nın hakimiyetinden kurtuldu ise de kısa süre sonra Livonya şövalyelerinin eline geçti. Daha sonra kurulan Livonya Federasyonuna dahil oldu. Rusya ile olan savaşlar neticesinde konfederasyon dağıldı. Estonya İsveç’in hakimiyeti altına girdi. Büyük Kuzey savaşları neticesinde Çar Birinci Petro, Estonya’yı ele geçirdi (1700-1721). Bu tarihten itibaren Rusya’nın hakimiyeti altında kaldı. Rusya’daki 1905 devrimi Estonya’da büyük yankılar uyandırdı. Devrim askeri ordu tarafından bastırıldı ve devrimcilerin büyük kısmı Sibriya’ya sürgün edildi. Rusya’da Çarlık döneminin 1917 Şubatında yıkılması üzerine Estonya kısa bir süre bağımsızlığını kazandı. Rusya hükümeti 12 Nisanda Estonya illerinin birleşmesine izin verdi. Aynı senenin Haziran ayında EstonyaMilli Konseyi için seçimler yapıldı. Ekim Devriminden sonra Estonya Milli Konseyi Rusya’dan ayrılma kararı almasına rağmen Bolşevikler Estonya’da bir Sovyet hükumeti kurdular. Barış antlaşması imzalamadan Rusya Birinci Dünya Savaşından çekilince, Almanlar Estonya’ya girdi. Komünistler Estonya’yı terk edince 24 Şubat 1918’de Estonya Milli Konseyi bağımsızlığını ilan etmesine rağmen, ertesi gün başkent Tallinn Almanlar tarafından işgal edildi. 11 Kasım 1918’de Almanya silahları bırakınca Estonya geçici hükumeti yeniden yönetimi ele aldı. Baltık ülkelerini tekrar ele geçirmek için Rusya 1918 Kasımında harekete geçerek Estonya topraklarının dörtte üçünü işgal etti. Müttefiklerden yardım alan Finlandiya’dan gönüllü asker sağlayan Estonyalılar Bolşevik ordularını durdurdular. Ocak 1919’da karşı saldırıyla Kızılordu’yu Estonya topraklarından çıkardılar. Rusya 2 Şubat 1920’de Baltık Devletlerinin bağımsızlığını tanıdı. Estonya 1921’de Milletler Cemiyetine üye oldu. Estonya’da çok sayıda parti bulunması istikrarlı hükümetlerin kurulmasına mani oldu ve iç karışıklık 1939’a kadar devam etti. Alman ordularının 14 Haziran 1940’ta Paris’i işgal etmeleri üzerine Stalin, Baltık devletlerinden, topraklarında daha fazla Sovyet askeri üslenmesini istedi. Aynı senenin Temmuz ayında yapılan seçimlere sadece Sovyetler Birliğinin desteklediği adaylar katıldı. Seçimler sonrası kurulan Estonya hükümeti ve parlamentosu Sovyetler Birliğine katılma kararı aldı. SSCB Yüksek Sovyeti, bu isteği onayladı ve Sovyetler Birliğinin cumhuriyetleri arasına girdi. İkinci Dünya Harbi sırasında Almanya’nın işgaline uğrayan Estonya’da 200.000’e yakın insan öldü. Savaşın ardından bölgeye hakim olan Sovyet hükümeti çok sayıda Estonyalıyı sürgün etti. Sosyalist rejim yeniden kurulunca, Estonya da 1951’e kadar gerilla harbi devam etti. 1951’den sonra iç karışıklıklara kesin olarak son verildi ve Sovyetler Birliği tamamen Estonya’da hakimiyeti ele geçirdi. Estonya 1991’e kadar Rusya’ya bağlı bir cumhuriyet olarak kaldı. Rusya’da başlayan reform hareketeri neticesinde 1991 senesinde Estonya bağımsızlığını ilan etti. RusyaFederasyonu dahil Avrupa devleteri Estonya Cumhuriyetini tanıdı. Siyasî Yapısı Estonya, 5 yılda bir parlamento seçimi yapılan anayasal demokrasidir. Hükümet başbakan ve 15 bakandan oluşmaktadır. Yasama yetkisi parlamentoya aittir. Riigikogu yani meclis 101 millet vekilinden oluşmaktadır. Riigikohus yani yüce yargı mahkemesi, 17 mahkemede, meclis tarafında atanan ve cumhurbaşkanı tarafından onanan hakimler tarafından yönetilmektedir. Bölgeleri Estonya 15 ayrı yönetim birimine bölünmüştür. Bu bölgeler iktisadî ve coğrafî yapılarına göre birbirinden ayrılmıştır. Bu bölgeler, (maakonnad), eyalet değil de, ayrı yönetim birimleri olarak değerlendirilmelidirler. Harju (Estonca: Harjumaa) Hiiu (Estonca: Hiiumaa) Ida-Viru (Estonca: Ida-Virumaa) Järva (Estonca: Järvamaa) Jõgeva (Estonca: Jõgevamaa) Lääne (Estonca: Läänemaa) Lääne-Viru (Estonca: Lääne-Virumaa) Pärnu (Estonca: Pärnumaa) Põlva (Estonca: Põlvamaa) Rapla (Estonca: Raplamaa) Saare (Estonca: Saaremaa) Tartu (Estonca: Tartumaa) Valga (Estonca: Valgamaa) Viljandi (Estonca: Viljandimaa) Võru (Estonca: Võrumaa) Demografi Estonya'nın yaklaşık %70'i etnik Estonlar, nüfusun kalanı ise genelikle eski SSCB'den ülkeye göç etmiş azınlıklardan oluşur. Başkent Tallinn'nin de içinde bulunduğu Harjumaa bölgesi ülkenin en gelişmiş bölgelerinden biridir. Ülkenin resmi dili Fince'yle akraba bir dil olan Estonca'dır. Rusça ülke içinde ağırlıklı olarak konuşulan dillerden biridir. Etnik Ruslar ülkenin kuzeydoğusundaki Ida-Viru bölgesinde yoğunlaşmaktadır. Etnik Yapısı 2002 yılında yapılan sayıma göre Estonya'nın etnik yapısı: % 70,9 Eston % 22,7 Rus % 2,9 Azeri % 2,1 Ukraynalı % 1,2 Beyaz Rus % 0,9 Fin % 2,3 Diğer Estonlar Fin-Ugor halkları içerisinde yer alan bir Ural kökenli halktır. Baltık bölgesine Finliler gibi Urallardan göçmüşlerdir. Finlilere çok yakın bir halktır. Din Estonyalılar'ın geleneksel dini diğer İskandinav Ülkeleri'nda olduğu gibi Hıristiyanlık dininin Luteran mezhebidir. Nüfusun üçte birinden daha azı kendilerini inançlı olarak tanımlar. Ülkede yaşayan Rus azınlıklar genel olarak Hıristiyanlık'ın Doğu Ortodoks'luk mezhebindendir. Ülkede Musevi cemaati ile az sayıda da olsa Tatar ve Azeri kökenli azınlıklardan kaynaklanan Müslüman bir nüfus da mevcuttur. Eston geleneklerinde, halen, eski Pagan Dini'nden kalma etkiler vardır. Bugün, Estonya halkının %32'si bir kiliseye veya dini bir gruba üyedir: % 14,8 Estonya Luteran Kilisesi % 13,9 Ortodoks Kilisesi % 3,2 Müslüman yaklaşık 6.000 Baptist yaklaşık 3.500 Roman-Katolik yaklaşık 1.900 Musevi Ülkede az sayıda Protestan da mevcuttur. Dil Estonca, Fince ve Macarca dilleri ile birlikte Ural Dil Ailesi grubundadır. Eğitim 1632 yılında kurulmuş olan dünyanın en eski ve köklü üniversitelerinden biri Estonya'nın Tartu Üniversitesi'dir; dünya ve Avrupa çapında değer görmektedir. Fiziki Yapı Yüzölçümü 45.100 km2 olan Estonya topraklarında geçmişteki buzulların tesiri yaygın olarak görülür. Güney kesimleri buzul tepelerle kaplıdır. Ülke topraklarının kuzeyinde ise buzullardan arta kalan tortulardan meydana gelmiş dar ve uzun yükseltiler yer alır Geniş kumluklar buzul sınırını tesbit eder. Ortalama yükseklik 50 m civarındadır. Ülkenin en yüksek noktası güneydoğuda bulunan Munamägi Tepesidir (318 m). Ülke topraklarını sulayan akarsuların büyük kısmı kuzeye doğru akarak Finlandiya Körfezine dökülür. Göller ülke topraklarının % 5ini kaplar. En büyük gölü Peipus Gölüdür. İklimi İklimi ılımandır. Atlas Okyanusunun kuzeyinde esen siklonlar kışın sıcak, yazın serin hava kütleleri taşır. Ortalama sıcaklık yazın 17°C, kışın -5°C’dir. Yıllık yağış miktarı ortalama 610-710 mm arasında değişir. Tabii Kaynakları Madenler: En önemli maden kaynağı petroldür. Petrol devlet tarafından çıkarılır ve işletilir. Önemli miktarda bulunan turba rezervlerinin yanında yüksek kaliteli fosforit, kireçtaşı, dolomit, marn ve kil yatakları da vardır. Bitki örtüsü ve hayvanlar: Çam, köknar, huş ve titrek kavaktan meydana gelen ormanlar ülke topraklarının üçte birini kaplar. Ayrıca bataklık ve çayırlar önemli bir yer tutar. Yabani hayvan bakımından ülke toprakları çok zengindir. Ormanlarda geyik, karaca, kızılgeyik, yabandomuzu, ayı, vaşak, tilki, porsuk, tavşan, mink ve kunduza rastlanır. Ekonomi Ekonomisi sanayiye dayalıdır. Tarım da ekonomiye önemli katkıda bulunur. Toprakları tarıma elverişli olmadığından bitki üretiminin yaklaşık yarısı hayvan için yetiştirilen otlardır. Hayvancılık gelişmiş olup, daha çok sığır ve domuz beslenir. Ülke sanayiinde petrol ve petrol ürünleri önemli yer tutar. Şeyl petrolü işleme sanayii, sentetik gaz üretiminin yanı sıra sanayi için gerekli termal elektrik enerjisi üretimi açısından da önemlidir. Petrole dayalı kimya sanayii benzin, yapıştırıcı maddeler, sepileme maddeleri, reçine formaldehit ve deterjan gibi ürünleri içine alır. Yapı malzemeleri sanayii de gelişmiştir. Ağaç işleme geleneksel bir iş kolu olmasına rağmen bilinçsiz orman kesimi yüzünden sanayide kullanılan kerestenin % 20 si ithal edilir. Başlıca orman ürünleri kontrplak, kibrit, kağıt, kağıt hamuru ve mobilyadır. Dokuma ürünleri arasında pamuklu kumaş önemli yer tutar. Diğer sanayi kuruluşları, petrol arıtma donanımı, tarımsal aletler, madencilik makinaları, boru eksvatör ve elektronik aletler imal eden fabrikalardır. Türkiye ile İlişkileri Mustafa Kemal Atatürk'ün özel emriyle yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin 18. büyükelçiliği 1935'te Tallinn'de açılmıştı. Bu yakınlaşmanın sebeplerinden biri de, Estonların binlerce yıl önce Urallardan ötesinden çıkması ve Türk diliyle akrabalığı nedeniyle araştırmalar yapmak ve karşılıklı ilişkileri geliştirmekti. Türkiye, 23 Ocak 1924 tarihinde Estonya Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını tanımıştır. 1934'te Almanya ve 1935'te Sovyet işgali ile Estonya bağımsızlığını yitirdi. Ancak Türkiye, Estonya'nın Sovyetler Birliği tarafından hukuka aykırı bir biçimde ilhak edilmesini tanımayan az sayıdaki ülkelerden biridir. Diğer bir ifadeyle, Türkiye hiçbir zaman Estonya'nın Sovyetler Birliği tarafından işgalini tanımamıştır. Sovyet Rusya'nın dağılmasıyla tekrar bağımsızlığını elde etmiş ve iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler 23 Ekim 1991 tarihinde yeniden kurulmuştur. Estonya'nın özgürlüğünü geri almasından sonra 1992'de Türkiye, Estonya'ya Vilnius'ta ikamet eden ilk büyükelçisini atamıştır. Daha sonra, Ekim 2001'de Tallinn de elçiliğini açmıştır. Aralık 2001'de Türkiye, Estonya Büyükelçisi Ömer Altuğ, Cumhurbaşkanı Arnold Rüütel'e itimatnamesini sunmuştur. Türkiye, tarihi ilişkileri nedeniyle Estonya'nın NATO'ya girmesinde en istekli ve kararlı ülkelerden biri olmuştur. Ayrıca ordusu yeni gelişmeye başlayan Estonlar'a Türkiye askeri destek sağlamaktadır. Tallinn'de ikamet eden Sven Jürgenson Haziran 1996'da Estonya'nın Türkiye'deki ilk büyükelçisi olmuştur. Onu Ocak 1999'da Madrid'de ikamet eden Andres Tomasberg izlemiştir. Şubat 2001'de maslahatgüzarlar, Heikki Koort ve Linda Kolk'un başkanlığında Estonya Büyükelçiliği Ankara'da açılmıştır. Ankara'da ikamet eden ilk Estonya Büyükelçisi Mart Volmer Temmuz 2004'de Ankara'ya gelmiştir. Estonya'nın Türkiye'de üç tane fahri konsolosluğu bulunmaktadır. İlki, Ağustos 2001'de İstanbul'da açılan ve Tuncay Özilhan'ın görev yaptığı fahri konsolosluktur. İkincisi Ekim 2002'de açılan ve Ethem Okudur'un görevli olduğu tatil beldesi Antalya'da bulunan fahri konsolosluktur. Ağustos 2003'te fahri konsolosu Eşref Baltalı olan üçüncü fahri konsolosluk İzmir'de açılmıştır. Türkiye-Estonya parlamento grubu Haziran 2003'te Estonya Parlamentosu olan Riigikogu'da oluşturulmuştur. Son olarak 15 Mart 2008'de Eston Başbakanı Andrus Ansip, Türkiye'yi ziyaret etti.
-
DANİMARKA DEVLETİN ADI: Danimarka Krallığı BAŞŞEHRİ: Kopenhag YÜZÖLÇÜMÜ: 43.092 km2 NÜFUSU: 5.146.000 RESMİ DİLİ: Danca DİNİ: Hıristiyan (Protestan) PARA BİRİMİ: Danimarka Kronu Kuzey Avrupa’da Baltık Denizi ile Kuzey Denizi arasında Jutland Yarımadası ve dört yüz seksen üç ada üzerinde kurulmuş olan en küçük İskandinav ülkesi. Güneyinde Batı Almanya, doğusunda Baltık Denizi, batısında Kuzey Denizi ile çevrilidir. Dünyanın en büyük adası olan Grönland da Danimarka’ya bağlıdır. Tarihi Bilinen en eski tarihi M.S. 800 yıllarında Vikingler zamanıdır. Fakat günümüzde Avrupa müzelerinde bulunan en eski tarihi eşyalar burada yapılan kazılarda elde edilmiştir. 9-11. asırlarda burada bulunan Vikingler ilk Danimarka Krallığını kurmuşlardır. Danimarka tarihinde İngiltere’yle yapılan sürekli savaşlar önemli yer tutar. Danimarka Krallığı İngiltere’ye yaptığı devamlı akınlar neticesinde 1013 senesinde İngiltere’yi ele geçirdi. İngiltere ile birlikte Norveç’i de Danimarka’yla birleştirerek büyük bir krallık kurdu. 1042 senesinde çıkan karışıklıklarda İngiltere bağımsızlığını kazandı. 1397’de iç karışıklıklarda Norveç’le birlikte İsveç de Danimarka’ya bağlandı. Yapılan savaşlar sonunda 1645’te Danimarka bugünkü durumunu aldı. 1848’de yapılan değişiklikle meşruti bir idare kabul edildi. Birinci Dünya Harbinde tarafsız kalan ülke, İkinci Dünya Harbinde de tarafsızlığını ilan etmesine rağmen, 9 Nisan 1940’da Alman orduları tarafından daha önce aralarında yapmış oldukları saldırmazlık paktı hiçe sayılarak işgale uğradı. Bu işgale karşı hiçbir mukavemette bulunmayan Danimarka ordusunu kaldırıp, donanmasını kendisi batırdı. Herhangi bir savaşın olmadığı bu işgal 1945 senesinde Almanların yenilmesiyle sona erdi. Birleşmiş milletlerin kurucu üyeleri arasında bulunan Danimarka, 1949’da NATO’ya katıldı. Avrupa Konseyinin de kurucu üyelerinden olup, Grönland’ın savunması içinAmerika BirleşikDevletleri ile bir anlaşma yapmış, ayrıca 1951’de İskandinav ülkeleri arasında bir konsey kurarak işbirliğini arttırmıştır. 1960’da AET’ye dahil oldu. Danimarka'nın tarihinde ilk defa Mavi Diş Harald tarafından kurulduğunu belgeleyen Jelling kayaları. Fiziki Yapı Yüzölçümü 43.092 km2 olan ülke, Jutland Yarımadası ile 483 adadan müteşekkildir. Jutland Yarımadası Kuzey Avrupa düzlüğünün bir uzantısıdır. Kuzeyde Limfiyord Boğazı ile ayrılan yarımadanın batı kıyıları düzgün ve kum alanlarıyla kaplıdır. Kum alanlarının doğusunda bataklıklar yer alır. Son derece girintili, çıkıntılı olan doğu kıyılarında verimli moren (buzultaş) ovaları bulunur. Ovaların düzlüğünde seyrek rastlanan tepelerin en yükseği 173 m ile Yding Skovhoj’dur. Doğu kıyılarının açıklarında Büyük Fionie, Syaelland, Seeland ve Lolland adalarıyla birlikte yüzlerce küçük ada vardır. Buraya bağlı olan Grönland % 90’ı buzlarla kaplı, yüksek yayla görünümündedir.Yüzölçümü küçük olan Danimarka’nın yüksekliği fazla olmadığından, akarsuları da küçüktür. En uzun akarsuyu Jutland’daki Guden Irmağı (160 km), Stor Irmağı (100 km), Skern Nehri (90 km), Fyn adasındaki Odenja Nehri (60 km) ile Sjelland Adasındaki Sus Nehri (82 km) Danimarka’nın belli başlı ırmaklarındandır.Önemli bir gölü yoktur. İklim İklim, fiziki yapıdan dolayı her yerde aynı özelliği gösterir. En sıcak ayda sıcaklık 15-17°C, en soğuk ayda ise 0°C civarındadır. Yağışlı gün sayısı yılda 130-180 gün arasında değişir. En yağışlı aylar ağustos ve ekim olup, yağış ortalaması 130-180 mm, Batı Jutland’da ise 800 mm’dir. Rüzgarlar genellikle batıdan eserler ve çok serttirler.Katlegat ile Baltık Denizi arasındaki boğazların sert kışlarda aylarca donmuş şekilde kalmalarına rağmen Jutland kıyısı buz tutmaz. Kış ve sonbahar ayları fırtınalı geçer. Danimarka’da nisan ve haziran aylarında senenin en güzel günleri yaşanır. Tabii Kaynaklar Tabii kaynakları bakımından oldukça fakirdir. Yüzölçümünün % 10’unu kaplayan ormanların büyük bir kısmı halkın yaptığı ağaçlandırma çalışmaları ile meydana gelmiştir.Kayın, meşe ve kozalaklı ağaçlar yaygındır.Arazinin doğu kısmında verimli ovalar bulunurken, diğer kısımları mer’a veya kırlık arazidir. Yabani hayvanların bir özellik göstermediği Danimarka’da, maden olarak porselen kili, granit, tuğla yapımında kullanılan kil, turba ile tebeşir yatakları ve az miktarda kömür yatakları bulunur. Balık bakımından kıyıları zengindir. Balıkçılar,Baltık denizinde ve Kuzey denizinde bol miktarda balık avlarlar. Nüfus ve Sosyal Hayat Halkın hemen hepsi yerliler olan Dan’lardan meydana gelir. Azınlıkları Alman, Eskimo, Musevi ve göçmen işçiler teşkil eder. Nüfus yoğunluğu başşehri olan Kopenhag’ın bulunduğu Sjelland Adasında fazladır.Ülkede ortalama nüfus yoğunluğu km2 ye 119 kişidir. Jutland Yarımadası diğer meskun adalar içerisinde yoğunluğu en az olanlarındandır.Yarımadanın yerleşim bölgeleri genellikle doğu kıyılarındaki verimli ovalar üzerine kurulmuştur.Nüfus artışı hemen hemen yok denecek kadar azdır (binde 4). Halkın % 67’si şehirlerde, kalanı ise köylerde yaşar. Hıristiyan olan halk Protestan mezhebine bağlıdır. Kullanılan resmi dil Danca olup, kendi grubunda olan diğer İskandinav dillerinden İsveççe ve Norveççeye çok benzemektedir. Öğretimin devlet tarafından parasız olarak yapıldığı ülkede okuma-yazma bilenlerin toplam nüfusa oranı % 100’dür. Edebiyat dallarından çocuk edebiyatı oldukça gelişmiştir. Halk için deniz ulaşımında feribot, kara ulaşımında ise bisiklet vazgeçilmez araçlardandır. Hayat standardı bakımından Avrupa’da ikinci gelmektedir. İki milyon insan atletizm kulüplerine kayıtlıdır. Futbolda 1992 Avrupa Kupasını kazandı. Siyasi Hayat Meşruti bir idare vardır. 10 Eylül 1920 tarihinde kabul edilen anayasaya göre Danimarka, anayasa düzeninde kral tarafından yönetilir. 27 Mart 1953 tarihli kanuna göre de hükümdar soyundan olan kadınlar da tahta çıkabilir. 4 yıl içinde seçilen 179 üyeli bir meclisi vardır.Kral, kanunları tatbik ve yürütme yetkisine sahiptir. Parlamentoda kurulan bir hükümet icra işinde krala yardımcı olur. Kral parlamentoda başbakanı tayin eder. Ekonomi Damimarka’da hayvancılık çok gelişmiştir. Et, süt ve süt ürünleri, Avrupa piyasasında son derece makbuldür. Nüfusun % 16’sı tarım alanında çalışır. Ülke topraklarının üçte ikilik kısmında ekim yapılır. Arpa, buğday ve şekerpancarı yetiştirilen ürünlerin başında gelmektedir. Balıkçılık, bilhassa açık deniz balıkçılığı ileri seviyededir. Batı Jutland kıyılarındaki Esbjerg en önemli balıkçı limanıdır. Balık yağı ve diğer balık ürünleri üretimi ve işlenmesi için gelişmiş fabrikalar yapılmıştır. Tabii kaynaklardan mahrum olmasına rağmen sanayi ileri bir seviyededir. Dışardan alınan ham petrol ve hammaddeler işlenir. Sanayi liman şehirlerinde fazladır. Gemi yapımı ve fabrika makinalarının yapımı ileri seviyededir. Sanayi makinaları, gemi ve tersane inşa sanayiinde dünyanın önde gelen ülkelerindendir.Hayvan ürünleri (et, süt, süt mamülleri vs.), balık ve balık ürünleri, gemi, sanayi makinaları, diğer ülkelere kurulan tersaneler ülkenin başlıca ihraç mallarıdır. İşlenmiş petrol satışı da mühimdir. İthal malları arasında yiyecek maddeleri, gübre, tohum, işlenecek hammadde başta gelmektedir. Ticaretini genellikle batı Avrupa ülkeleri, ABD ile yapar.