-
İçerik Sayısı
2.917 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
_asi_ tarafından postalanan herşey
-
TARİHÇE Ülkenin ismi, bu toprakların 16'ncı yüzyıldaki yerli sahipleri olan Bantuların kullandıkları N'gola kelimesinden sömürge döneminde Portekizce'ye geçmiştir. 1951'de sömürge ülke, Portekiz'in bir denizaşırı yönetimi olarak yeniden şekillendirildi, Portekiz Batı Afrikası olarak da adlandırıldı. Portekiz, sömürge yönetimini lağvetmeyi reddedince bağımsızlık için silahlı mücadele hareketleri başladı. Angola'nın Bağımsızlığı İçin Halk Hareketi; (Movimento Popular de Libertação de Angola, MPLA). Portekiz'de ve Doğu Bloku'ndaki komünist partilerle bağlantıları olan bir hareketti. Angola Ulusal Bağımsızlık Cephesi (Frente Nacional de Libertação de Angola, FNLA); kuzeydeki Bakongo bölgesinde etnik bir tabanı olan ve ABD ile Zaire'nin Mobutu rejimiyle bağlantıları vardı. Angola'nın Tümden Bağımsızlığı İçin Ulusal Birlik (União Nacional para a Independência Total de Angola, UNITA); ülkenin merkezindeki Ovibundu etnik bölgesi temelli bir hareketti. 25 Nisan 1974'de Portekiz'de meydana gelen askerî darbe Portekiz yönetiminin Angola ve Mozambik gibi deniz aşırı sömürgelerinde bulunan askerlerini geri çekme kararı almasına neden oldu. Böylelikle, Angola'da 14 yıldır süren gerilla savaşı da bağımsızlıkla sonuçlandı. Ancak bundan sonra da, politik kökenleri ve dış destekçileri farklı MPLA, UNITA, FNLA arasında iç savaş devam etti. 1991'de bu gruplar çok partili sisteme geçilmesi konusunda anlaştılarsa da ve sonraki yıllarda seçimler yapıldıysa da 2002'de liderlerden birinin vurulmasını da içeren iç çatışmalar bitmedi. Angola birçok Afrika ülkesi gibi, patlak veren salgın hastalıklarla mücadele eden bir ülkedir.
-
SİVAS KATLİAMI Sivas Katliamı ya da Madımak Olayı, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin yakılması ve 33 yazar, ozan, düşünür ile iki otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanan olaylar. Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında, aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu pek çok sanatçı ve fikir insanı dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olarak bu kente geldi. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi. Binlerce kişiden oluşan karşıt grup, Kültür Merkezi’nden yeniden Hükümet Meydanı’na geldi. Hükümet Konağı’nı taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı. Madımak oteli tutuşturulan perdeler ve alt katta bulunan eşyalarla birlikte yakıldı. Otele sığınmış olan kişilerden, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Çimen,Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Gültekin'in de bulunduğu 35 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu 51 kişi de olaylardan kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu. İtfaiye merdiveniyle kurtarılmaya çalışılan Aziz Nesin, merdiven trabzasındaki görevli tarafından darp edilip, merdivenden itfaiye aracı etrafında toplanan azgın kalabalığa doğru itildi.Başından yaralanan Aziz Nesin'i linç girişiminden araya giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi`ne götürüldü. Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi yaşamını yitirdi. Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen ”2 günlük sokağa çıkma yasağı” ile birlikte, güvenlik güçleri şehirde tam bir hakimiyet sağlayabildi. Yargılama Olaydan bir gün sonra 35 kişi gözaltına alındı. Daha sonra gözaltına alınanların sayısı 190'a çıktı. Gözaltına alınan 190 kişiden 124'ü hakkında "laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışma" suçlamasıyla dava açıldı,geri kalanlar serbest bırakıldı. Kamuoyunda Sivas Davası olarak bilinen davanın ilk duruşması, Ankara 1 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde 21 Ekim 1993 günü yapıldı. 26 Aralık 1994'te karara bağlanan dava sonucunda, 22 sanık hakkında 15'er yıl, 3 sanık hakkında 10'ar yıl, 54 sanık hakkında 3'er yıl, 6 sanık hakkında 2'şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi. Müdahil avukatlar, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını "taraflı, hukuka ve adalete aykırı" olarak niteleyerek, ayrıntılı bir savunmayla temyize gittiler. Yargıtay 9. Ceza Dairesi katliamın "Cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye yönelik olduğunu" belirterek Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını esastan bozdu. Ankara 1 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Yargıtay'ın bozma kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı. 28 Kasım 1997'de açıklanan kararda, 33 sanık Türk Ceza Yasası'nın 146/1 maddesine göre idama ve 14 sanık 15 yıla kadar değişen hapis cezasına mahkûm edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24 Aralık 1998'de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise usül noksanlıkları nedeniyle bozdu. Şubat 1999 tarihinde usül eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000'de 33 sanık Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce yeniden idam cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları müebbet ağır hapis cezasına çevrildi. Sanıkların avukatlığını Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlendi ve bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti. Geçen bu zaman zarfı içerisinde sanık sayısı tahliyelerle 33'e düştü.Olayın kilit ismi olarak nitelendirilen, dönemin Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak ve Yargıtay'ın 1997'deki bozma kararından sonra firar eden 8 sanık ise halen yakalanamamıştır. Sivas Davası İstiklal Mahkemeleri sonrasında, tek bir davada, bu kadar çok idam cezasının verildiği ilk davadır. Hayatını kaybedenler Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi Gülender Akça - 25 yaşında Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar Ahmet Alan - 22 yaşında Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci Sehergül Ateş - 30 yaşında Behçet Aysan - 44 yaşında, şair Erdal Ayrancı - 35 yaşında Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar Belkıs Çakır - 18 yaşında Serpil Canik - 19 yaşında Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör Nesimi Çimen - 62 yaşında, şair, sanatçı, üç telli curanın son ustası Carina Cuanna - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci Serkan Doğan - 19 yaşında Hasret Gültekin - 23 yaşında şair, sanatçı, şelpe tekniğinin önderi Murat Güneş,Murat Gündüz - 22 yaşında Gülsüm Karababa -22 yaşında Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist Koray Kaya - 12 yaşında Menekşe Kaya - 17 yaşında Handan Metin - 20 yaşında Sait Metin - 23 yaşında Huriye Özkan - 22 yaşında Yeşim Özkan - 20 yaşında Ahmet Öztürk - 21 yaşında Ahmet Özyurt - 21 yaşında Nurcan Şahin - 18 yaşında Özlem Şahin - 17 yaşında Asuman Sivri - 16 yaşında Yasemin Sivri - 19 yaşında Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı İnci Türk - 22 yaşında Kenan Yılmaz - 21 yaşında
-
ŞEFAATLİ İl topraklarının güneybatısında yer alan ilçenin kuzeydoğusunda merkez ilçe, güneydoğusunda Boğazlıyan, güney ve güneybatısında Nevşehir, batısında; Kırşehir ve kuzeybatısında ise Yerköy bulunmaktadır. İlçe toprakları dalgalı düzlükler halindedir. Bu düzlükler Kanak Suyu ve kolları tarafından derin vadilerle parçalanmıştır. İlçenin en önemli vadisi Karanlıkdere Vadisi olup, Delice Irmağı tarafından oluşturulmuştur. İlçe topraklarını Delice Irmağı ile onun kollarından Kanak Çayı ve küçük dereler sulamaktadır. Bu akarsular yaz aylarında kurumaktadır. Kanak Çayı ilçe merkezinde Karacaali Özü ile birleşerek Delice Irmağı’nı meydana getirmektedir. Deniz seviyesinden 907 m. yükseklikteki ilçenin yüzölçümü 1.600 km2 olup, 2000 Yılı Genel Nüfus sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 30.013’tür. İlçede Karasal iklim hüküm sürmekle beraber, kışları il merkezine göre daha yumuşaktır. Bu özellik Karanlıkdere Vadisinde daha da belirginleşmektedir. Yazların sıcak ve kurak, kışların soğuk ve sert geçtiği ilçede yağış mevsimi ilk ve sonbahardır. Şefaatli’nin bitki örtüsü step görünümündedir. Ormanları yok denilecek kadar azdır. Yalnızca kavaklıdere Vadisinde kavak, söğüt ve çeşitli meyve ağaçları bulunmaktadır. İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında; arpa, buğday, nohut, mercimek, şeker pancarı, fasulye, soğan, fiğ, korunga, yonca ve patates gelmektedir. Ayrıca Kavaklıdere Vadisi’nde iklim daha ılıman olduğundan üzüm, elma ve ayva gibi meyveler yetiştirilir. Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılmakta olup, sığır, koyun ve Ankara keçisi yetiştirilir. İlçe topraklarında flüorit içeren cevher yatakları bulunmaktadır. İlçenin İlkçağ tarihi ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. XIX.yüzyılın sonlarında Ankara vilayeti Bozok (Yozgat) sancağının Merkez kazasına bağlı Kızılkoca Nahiyesi sınırları içerisinde bir köy idi. Cumhuriyetin ilanından sonra 1928’de Ankara-Kayseri demiryolunun geçtiği Şefaatli Köyü’nde tren istasyonu kurulmuştur. Bundan sonra İlçe merkezi Yassıağıl’dan Şefaatli’ye taşınmıştır. Şefaatli 1954 yılında ilçe konumuna getirilmiş, aynı yıl da Belediye teşkilatı kurulmuştur.
-
ÇANDIR İlçemiz , İç Anadolu Bölgesinin Orta Kızılırmak Bölgesinde yer alan 35-36 derece doğu meridyenleri ile 39-40derece kuzey paralelleri arasında yer alır. Kuzeyinde Sarıkaya ilçesi,güneyinde Felahiye ilçesi, doğusunda Çayıralan ilçesi ve batısında da Boğazlıyan ilçesi bulunur. Denizden yüksekliği 1225 metredir. Toplam 173 km2 yüzölçümü sahiptir. İlçe topraklarını sulayan iki önemli akarsu vardır. Bunlar, Çayıralan ilçesi Çokradan kasabasından gelen Mera Çayı ve Çayıralan ilçesinin orman köylerinden kaynağını alan Kozan Çayı'dır. Bu iki çay ,ilçemizde birleşerek ilçenin batısında bulunan Uzunlu Barajına dökülmektedir. Yine ilçemizin sınırları içinde sulama amacına yönelik olarak iğdeli köyünde iğdeli Sulama göletimiz mevcuttur. İlçe merkezi düz bir alana kurulmuş olup,etrafı, yüksek olmayan tepelerle çevrilidir. Bu tepeler küçük dere ve çaylarla parçalanarak platolar oluşmuştur. En önemli yükseltisi Gevencik Dağı ( 1607 m) dır. Ayrıca Güllü dağı, Seğmen tepe,Beş tepeler ,Akbayır ve Keldağ ilçenin diğer engebeleridir. İlçemizde yurdumuzun büyük bir bölümünü etkisi altında tutan, karasal iklim özellikleri görülür. Yazları sıcak (+ 35 dereceye kadar) ve kurak,kışlar ise soğuk ( -37 dereye kadar) ve kar yağışlı geçer. Yağmur en fazla ilkbaharda Mart-Nisan aylarında .Sonbaharda ise Eylül-Ekim- aylarında yağar. Ortalama yıllık yağış tutarı metrekareye 370 milimetre küptür. Yaz aylarında yağan yağmur ortalaması 6.5 milimetredir, ilçemizde don olaylarından dolayı Ekim ve Kasım aylarına kadar mahsuller zarar görmektedir. Bu nedenle de Sonbahar erken donları ve ilkbahar geç donlarından dolayı ürün ekim ve dikimleri gecikmekte .hasat erken yapılmaktadır. 2.5-3 aya sığdırılan üretim süresinde ancak bir ürün alınabilmektedir. Ayrıca ilçemizde dolu yağışları da görülmektedir. Bitki örtüsü olarak İç Anadolu’nun hakim bitki örtüsü olan bozkırlar hakimdir. Sulanabilen vadi boylarında kavak ve söğüt ağaçları, üzüm bağları ve meyve ağaçları ilçenin diğer bitki örtüsünü oluşturmaktadır. İlçenin Eskiçağ tarihi ile ilgili kesin bilgi olmamakla birlikte Hititler döneminde yöreye yerleşildiği; buradaki bazı kalıntılardan anlaşılmaktadır. Yozgat yöresi dikkate alındığında Hititlerden sonra MÖ.1200’lerde Friglerin egemenliğine, MÖ.VII.yüzyılda Kimmerlerin, MÖ.VI.yüzyılda Lydialıların ve ardından Perslerin yönetimine geçen yöre MÖ.334’te Büyük İskender tarafından ele geçirilmiştir. İskender’in ölümünden sonra kısa bir süre Kapadokya Krallığı buraya hakim olmuş, ardından Anadolu’yu istila eden ve göçebe bir kavim olan Galatlar buraya yerleşmiş, İç Anadolu’da kurdukları Galatia Devletinin bir bölümü de Yozgat ile birlikte Çandır’ın da bulunduğu toprakları içerisine almıştır. MÖ.II.yüzyılın başlarında kurulan Galatia Krallığı bir süre Pergamon ve Pontus krallıklarına bağlı kalmış ve MÖ.85’te Roma’nın egemenliğini kabul etmişlerdir. Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Anadolu ile birlikte Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunun sınırları içerisinde kalmıştır. Bu dönemde Arap akınları, Sasaniler bu bölgeyi ele geçirmeye çalışmışlarsa da sürekli bir hakimiyet kuramamışlardır. Malazgirt Savaşı’ndan önce Türkmen boyları yerleşmeye başlamıştır. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, Danişmendliler bir süre yöreye egemen olmuş, XII.yüzyılın ikinci yarısından sonra da yöre, Anadolu Selçuklularının sınırları içerisine girmiştir. XIV.yüzyılın başlarında da İlhanlı, Eretna Beyliği, Dulkadiroğulları ve Kadı Burhaneddin Devleti yöreye hakim olmuştur. Kadı Burhaneddin’in 1398’de öldürülmesinden sonra Yıldırım Beyazıt yöreyi Osmanlı topraklarına katmışsa da Timur 1402-1403’te Yozgat ve çevresini ele geçirmiştir. Timur’un Anadolu’dan ayrılmasından sonra Osmanlı şehzadeleri arasında çıkan saltanat kavgaları sırasında Yozgat ve çevresi zor günler geçirmiştir. Çandır, Çelebi Mehmet zamanında 1413’te yeniden Osmanlı topraklarına katılmıştır. Çandır adı söylentiye göre; Can kadar güzel, Can gibi değerli anlamına gelen “Candır” sözcüğünün zamanla halk dilin de değişime uğraması sonucu oluşmuştur. Çandır 1930 yılında Belediye, 1948 yılında Bucak ve 20 Mayıs 1990 yılında da ilçe konumuna getirilmiştir. İlçede günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Şah Run Mescidi, Şah Sultan Hatun Türbesi bulunmaktadır.
-
YERKÖY Yerköy Yozgat ilinin güneybatısında yer alan Kırşehir, Kırıkkale ve Çorum’a sınırı olan, il merkezine 39 km uzaklıktaki ilçe. Deniz seviyesinden 774 m yükseklikte bulunan Yerköy'ün nüfusu 49.000'dir. 1.245 km² yüzölçümüne sahip ilçenin Saray ve Sekili olmak üzere iki belde belediyesi ve 58 köyü vardır. Karasal iklimin görüldüğü ilçenin büyük bir kısmı bozkır'dır. Akarsu kenarları ise genelde ağaçlıktır. Osmanlı döneminde ufak bir köy olan yerköy, cumhuriyet döneminde Ankara Kayseri demiryolu hattının hizmete açılmasından sonra gelişmeye başladı. 1935'te bucak olan yerköy 1945 yılında Yozgat'ın ilçesi oldu. İlçe halkının büyük bir kısmı geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlar. Buğday, arpa, nohut, ayçiçeği, şeker pancarı, patates, soğan, elma, kavun ve karpuz yetiştirilen ürünlerin başında gelmektedir. Küçük ve büyükbaş hayvancılığı hem mera hayvancılığı hem de besi hayvancılığı şeklinde yapılmaktadır. Ayrıca ilçede çeşitli sanayi tesisleri de bulunmaktadır. Coğrafya İlçedeki geniş düzlükler ve aşınmış tepeler, yer şekillerinin genel hatlarını oluşturmaktadır. Arazinin büyük bir kısmını, Delice Irmağının taşıdığı alüvyonlarla üzerini örttüğü Yerköy Ovası kaplamakta olup, doğu ve güneyden Çiçekdağı ve Orta Dağı ile, diğer kenarlarda da aşınmış tepeler kuşatılmıştır. En önemli akarsuyu Karanlıkdere vadisinden sonra ilçe sınırlarına giren Delice Irmağıdır. Suları yazın azalıp, baharda kabaran Delice Irmak, ilçedeki küçük dere ve çayları da toplayarak, Sekili sınırlarında Ankara-Yozgat karayolunu keserek, ilçe ve il topraklarını terk eder. Karasal iklimin egemen olduğu ilçede yazlar; sıcak ve kurak, kışlar; soğuk ve sert geçmekte, yıllık yağış tutarının büyük bir bölümü ilk ve sonbaharda düşmektedir. Deniz seviyesinden yüksekliği az olduğu için yaz sıcaklığı merkez ilçe ve çevresine göre daha yüksektir. Bozkırların yaygın olduğu ilçede orman örtüsü yok denecek kadar azdır. (% 4.81)Orman örtüsü ilçesnin kuzeybatısında yer alan Salmanlı nahiyesi köylerinde Aygar dağı üzerinde Prestep meşe ormanlarından oluşan baltalık ormanlar vardır. Tepeler çıplaktır ve Delice Irmak boylarında Karanlıkdere vadisinde olduğu gibi, söğüt, kavak ve meyve ağaçları bulunmaktadır. Verimli topraklara sahip olan Yerköy'ün sulu tarım alanlarında patates, şekerpancarı, ayçiçeği ve soğan ile yükseltinin arttığı doğu kesimindeki kuru tarım alanlarında ise, buğday ve nohut üretilmektedir. Kavun-karpuz üretimi de il dışına satılabilecek düzeydedir. Ekonomi Yerköy doğudan başlayıp batıya doğru uzanan 60 kilometre mesafeye sahip Delice Irmağı ve bu ırmağa çeşitli yerlerden karışan dere yatakları ile bir ova kentidir. Delice Irmağı ve bu ırmağa karışan dere yatakları kenarlarında yaklaşık olarak sulanabilir 85.000 dekar tarım arazisi mevcuttur. Bu sulu tarım arazisinde daha çok hububat, şeker pancarı, kuru soğan, ay çiçeği, kuru fasulye ve çeşitli sebzeler ekilmektedir. Kısacası Yerköy'ün ekonomik yaşantısı tabii yapısına uygun bir gelişme göstermiştir Mera ve besi hayvancılığının geliştiği Yerköyde sanayii kuruşları da yer almaktadır. Yerköy-Saray'da Yibitaş Çimento, Yem, Kraft Torba Fabrikaları ile Gen-Taş Tuğla Fabrikaları, un fabrikaları ve Yibitaş Entegre Tesisleri başlıca büyük ölçekli sanayii işletmeleridir. Ayrıca 2007 yılında Çanakkale Seramik Fabrikası açılarak ilçe ekonomisine büyük katkıda bulunmuştur. Son zamanlarda gelişen sanayileşme faaliyetleri Yerköy'ün ekonomisine büyük ölçüde katkıda bulunmuştur. Organize Sanayiide çalışan yaklaşık 2000 kişi ve bu sanayide üretilen malların çoğu Yerköy Pazarını yakından etkilemiştir. Ayrıca, ilçenin Harkaşan Mevkiinde kurulan ve alt yapısı tamamlanan "Yozgat Organize Sanayi Bölgesi" de il ve ilçe ekonomisine büyük bir canlılık kazandırmaktadır. Yerköy'de genel olarak entansif dediğimiz tarımda mekanizasyona ağırlık veren bir çiftçilik yapılmaktadır. Yerköy'ün arazi varlığı toplam nüfusa oranlandığında kişi başına ortalama 20 dekar kültür arazisi düşmektedir. Özellikle ilçe merkezi ile Delice Köyü'nde yaygın olan sebzecilik ilçe ekonomisinde hatırı sayılır bir yere sahiptir. Başta biber, domates, taze fasulye, salatalık, ıspanak, lahana, marul, turp, patates, pırasa, yeşil soğan olmak üzere yaklaşık 312 hektarlık bir alanda sebze üretimi yapılmaktadır. Yerköy'de meyvecilik ve bağcılık arzu edilen bir seviyede değildir. Bunda en önemli faktör ilkbaharda gece donlarının olumsuz etkisi ile pazarlamanın yeterince yapılamamasıdır. Bağcılıkta yapılan demostrasyonlarda yüksek bağcılık teşvik edilmiş ve Yerköy'e uyum sağlayan üzüm çeşitleri getirilmiştir. İş ve çalışma hayatı açısından bakıldğında ilçe nüfusunun %70'inin tarımla uğraştığı görülür. Diğer bir ifadeyle halkın temel geçim kaynağı tarımdır. Geriye kalan nüfus ise ticaret ve küçük el sanatları içerisinde 1'i çimento, 2'si yem, 1'i kraft torba, 2'si tuğla, 1'i konfeksiyon, 4'ü un, 1'i biriket ve 1'i ise ayçiçeği yağ fabrikası olmak üzere toplam 13 fabrika bulunmaktadır. Bu fabrikalarda çalışan işçilerin büyük bir kısmı daimi ise de geçici olarak çalışan işçi sayısı da hayli kabarıktır. Tüm yurdumuzda olduğu gibi işsizlik Yerköy'ün de temel problemlerinden biri olmaya devam etmektedir
-
YENİFAKILI Yenifakılı Yozgat ilinin güneyinde yer alan, Nevşehir'e sınırı bulunan ilçe. Deniz seviyesinden 1036 m yükseklikte bulunan Yenifakılı'nın nüfusu köy ve kasabalarıyla birlikte 15.600'dür. 378 km² yüzölçümüne sahip ilçenin Bektaşlı isminde bir belde belediyesi 6 köyü vardır. Karasal iklimin görüldüğü ilçenin büyük bir kısmı bozkır'dır. Akarsu kenarları ise genelde ağaçlıktır. İlçe halkının büyük bir kısmı geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlar. Yetiştirilen ürünlerin başlıcaları arpa, buğday, nohut, mercimek, şeker pancarı, patates, fasulyedir. Büyük ve küçükbaş hayvancılığın yapıldığı ilçede beslenen hayvanların başlıcaları sığır, koyun, kıl keçisi ve tiftik keçisidir. İlçede sanayi tesisi olarak un fabrikaları bulunnmaktadır. Cumhuriyetin ilanından sonra o tarihlerde Kırşehir'in bir ilçesi olanAvanos'a bağlanan Yenifakılı, 1929 yılında Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesine bağlandı. 1990 yılında da Boğazlıyan’dan ayrılarak ilçe haline getirildi. Coğrafya Yenifakılı 415 kilometre²'lik geniş bir vadiden oluşmaktadır. Güneydoğudan gelen Fehimli deresi ve Kuzeybatıdan gelen Kozan çayının birleştikleri noktada bu çayın vadi tabanında bulunur. Rakımı 1036 metredir. Yenifakılı'nın il merkezine uzaklığı Boğazlıyan-Sarıkaya-Sorgun üzeri 132 kilometre, Boğazlıyan Atatürk yolu üzeri 116 kilometre, Kozaklı-Şefaatli yolu üzeri 105 kilometre ve Yamaçlı Kasabası Atatürk yolu üzeri 85 kilometre uzaklıkta olup il merkezinin Güneydoğusunda bulunmaktadır. Nevşehir ve Kayseri ile sınır teşkil etmektedir. Doğusunda; Boğazlıyan, güney ve batısında Kırşehir ili, Kozaklı ilçesi, kuzeyinde; Şefaatli ve Boğazlıyan ilçeleri ile çevrilidir. İlçenin İlkçağ tarihi ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak çevresindeki ilçelerin tarihi ile paralellik gösterdiği sanılmaktadır. Buna göre yörenin Hititler döneminde yerleşime açık olduğu, MÖ.1200’lerde Friglerin, MÖ.VII.yüzyılda Kimmerlerin, MÖ.VI.yüzyılda Lydialıların ve ardından Perslerin yönetimi altına girmiştir. MÖ.334’te Büyük İskender tarafından ele geçirilmiş, İskender’in ölümünden sonra kısa bir süre Kapadokya Krallığı buraya hakim olmuş, ardından Anadolu’yu istila eden ve göçebe bir kavim olan Galatlar buraya yerleşmiş, İç Anadolu’da kurdukları Galatia Devletinin bir bölümü de Yozgat ile birlikte burasının da bulunduğu toprakları içerisine almıştır. MÖ.II.yüzyılın başlarında kurulan Galatia Krallığı bir süre Pergamon ve Pontus krallıklarına bağlı kalmış ve MÖ.85’te Roma’nın egemenliğini kabul etmişlerdir. Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Anadolu ile birlikte Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunun sınırları içerisinde kalmıştır. XI.yüzyılın sonlarında Danişmendlilerin yönetimine girmiştir. XII.yüzyılın ikinci yarısından sonra da yöre, Anadolu Selçuklularının hakimiyetine girmiştir. XIV.yüzyılın başlarında da İlhanlı, Eretna Beyliği, Dulkadiroğulları ve Kadı Burhaneddin Devleti yöreye hakim olmuştur. Kadı Burhaneddin’in 1398’de öldürülmesinden sonra Yıldırım Beyazıt yöreyi Osmanlı topraklarına katmışsa da Timur 1402-1403’te Yozgat ve çevresini ele geçirmiştir. Yenifakıllı, 1514 yılında da Yavuz Sultan Selim’in Dulkadiroğullarını ortadan kaldırmasıyla tekrar Osmanlı topraklarına dahil olmuştur. XIX.yüzyılın başında Kırşehir sancağı Arapsun’a bağlı olan Karafakühlü (Yenifakılı) daha sonra Avanos’a bağlanmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra Kırşehir’in Avanos ilçesine bağlı olan Karafakılı, 1929’da Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesine bağlanmış ve ismi de Fakılı olarak değiştirilmiştir. 1990 yılında Boğazlıyan’a bağlı Fakılı bucağının yedi köyü ile birleştirilerek merkezi Yenifakılı’da olmak üzere ilçe konumuna getirilmiştir. YENİFAKILI ADI Köyün kuruluşu ilgili bahislerden anlaşılacağı gibi Yenifakılının kuruluş ismi Karafakühlü’dür. “Kara” renk bildiren sıfattır.esmer tenli kişiler için kullanılmaktadır.Zaman zaman karayağız, Karabeniz gibi şekillerde söylenmektedir. Bilindiği gibi Fıkıh:İslam hukukunda din ve dünya işleri ile ilgili ana kaynaklardan yararlanarak konulmuş olan kuralların tümüne denmektedir. Faküh” ise Fıkıh bilen kişiye denmektedir. Li-lı ise bir ektir. Bilgilerimizi toplayacak olursak: Kara+Faküh+lü, Karafakühlü-Karafakılı şeklinde bir çevrilmeden geçmiştir.
-
SORGUN İç Anadolu Bölgesi’nde, Yozgat İline bağlı bir ilçe olan Sorgun, doğusunda Akdağmadeni ve Saraykent, güneyinde Sarıkaya, batısında Yozgat, kuzeyinde de Aydıncık ve Çekerek ilçeleri ile çevrilidir. Yozgat’ın kuzey kesiminde Bozok Platosu üzerinde yer almaktadır. İlçe toprakları orta yükseklikteki dalgalı düzlüklerden oluşmuştur. İlçede yüksek tepeler bulunmamaktadır. Arazi tamamen düzlüktür. Yalnızca güneyinde Kerkenez Dağlarının devamı olan Üçtepeler bulunmaktadır. Engebeli arazi kuzeye doğru gittikçe yükselir. Buradaki sivri Halil Baba, Durali Baba tepeleri ilçenin en yüksek tepeleridir. İlçe topraklarını güneydeki Eğriöz çayı ile kuzeyden gelen Delibaş Çayı sulamaktadır. Her iki çay da Sorgun sınırları içerisinde birleşerek büyük bir akarsu oluşturur. Doğal göl olmayan ilçede sulama amaçlı yapılmış olan Dişli, Yaycılar, Doğankent ve Karakaya göletleri bulunmaktadır. Deniz seviyesinden 1.200 m. yükseklikteki ilçenin yüzölçümü 1.804 km2 olup, 2000 Yılı genel Nüfus sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 120.262’dir. İlçede İç Anadolu’nun tipik Karasal iklimi hüküm sürmekte olup, yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk sert ve kar yağışlı geçmektedir. Yağışların çoğu ilk ve sonbahar mevsimlerinde düşmektedir. İlçenin bitki örtüsü bozkır görünümünde olup, kuzey ve kuzeydoğusu, Eymir, Gökiniş, Karalık, Gevrek, Araplı çevresinde azda olsa çam ormanları ve meşelikler vardır. Ayrıca ilçe genelinde dere ve çay kenarlarında kavak ve söğüt ağaçları bulunmaktadır. İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında, arpa, buğday, mercimek, nohut, çavdar, patates, şeker pancarı, fasulye ve üzüm gelmektedir. Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılmakta olup, sığır, koyun ve Ankara keçisi yetiştirilir. Ayrıca kümes hayvancılığı da yapılmakta olup, tavuk üretimi son yıllarda önemli artış göstermiştir. İlçede sanayi kuruluşu olarak şeker fabrikası, tuğla fabrikası, gıda ve yem fabrikaları bulunmaktadır. İlçe topraklarında linyit yatakları vardır. İlçe yer altı suyu bakımından zengindir. İlçe topraklarının güney kesimindeki Alişar Höyük, Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden birisidir. Bu bakımdan Sorgun’da Kalkolitik Çağ’dan (MÖ.5500-3500) günümüze kadar uzun bir yerleşmeye sahne olmuştur. MÖ.XVII.yüzyılın başlarından itibaren Hititler buraya yerleşmiştir. Nitekim ilçedeki Kerkenes Kalesi ve diğer köylerde yapılan kazılarda Hititlerin yörede yaygın biçimde yerleşmiş olduğunu gösteren buluntularla karşılaşılmıştır. MÖ.1200’lerde Deniz Halkları denilen Yunanistan’dan gelen Koloni gruplarının arkasından yöre, Friglerin egemenliğine girmiştir. MÖ.VII.yüzyılda Kimmerlerin, MÖ.VI.yüzyılda Lydialıların ve ardından Perslerin yönetimine geçen yöre MÖ.334’te Büyük İskender tarafından ele geçirilmiştir. İskender’in ölümünden sonra kısa bir süre Kapadokya Krallığı buraya hakim olmuş, ardından Anadolu’yu istila eden ve göçebe bir kavim olan Galatlar buraya yerleşmiş, İç Anadolu’da kurdukları Galatia Devletinin bir bölümü de Yozgat ve yöresini de içerisine almıştır. MÖ.II.yüzyılın başlarında kurulan Galatia Krallığı bir süre Pergamon ve Pontus krallıklarına bağlı kalmış ve MÖ.85’te Roma’nın egemenliğini kabul etmişlerdir. Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Anadolu ile birlikte Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunun sınırları içerisinde kalmıştır. Bu dönemde Arap akınları, Sasaniler bu bölgeyi ele geçirmeye çalışmışlarsa da sürekli bir hakimiyet kuramamışlardır. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, Oğuzların bazı boyları buraya yerleşmişlerdir. Danişmendliler bir süre yöreye egemen olmuş, XII.yüzyılın ikinci yarısından sonra da yöre, Anadolu Selçuklularının sınırları içerisine girmiştir. XIV.yüzyılın başlarında da İlhanlı, Eretna Beyliği ve Kadı Burhaneddin devleti yöreye hakim olmuştur. Kadı Burhaneddin’in 1398’de öldürülmesinden sonra Yıldırım Beyazıt yöreyi Osmanlı topraklarına katmışsa da Timur 1402-1403’te Yozgat ve çevresini ele geçirmiştir. Timur’un Anadolu’dan ayrılmasından sonra Osmanlı şehzadeleri arasında çıkan saltanat kavgaları sırasında Yozgat ve çevresi zor günler geçirmiştir. Çelebi Mehmet zamanında Yozgat ve yöresi 1413’te yeniden Osmanlı topraklarına katılmıştır. Yavuz Sultan Selim zamanında Yozgat ve çevresinde baş gösteren Celali İsyanlarından yöre büyük ölçüde zarar görmüş, ve isyanlar bastırılmıştır. Kanunî Sultan Süleyman zamanında arazi yenilenmesi sırasında 1526’da yeniden karışıklıklar çıkmış ve bunlar kısa sürede kontrol altına alınmıştır. XVII.yüzyılın sonlarında Türkmen boylarından Çapanoğulları yörede büyük güç kazanmıştır. Çapanoğullarının bu konumu XX.yüzyılın başlarına kadar sürmüştür. Osmanlı döneminde Köhne-i Kebir (Büyük Köhne) ismi ile anılıyordu. XIX.yüzyılın sonlarında Ankara Vilayeti Bozok (Yozgat) sancağının Merkez kazasına bağlı nahiye konumunda idi. Cumhuriyetin ilanından sonra ilçe konumuna getirilmiştir. İlçede; Keykavus (Kerkenez Harabeleri) Kalesi ve Salih Paşa Camisi'nin orijinal minaresi günümüze gelebilen eseler arasındadır. Ayrıca ilçede Sorgun Kaplıcası bulunmaktadır.
-
SARIKAYA Tarihçe Sarıkaya’nın tarihini dört devrede toplayabiliriz: 1-Hitit Devri 2-Roma Devri 3-Selçuklular ve Osmanlılar Devri 4-Cumhuriyet Devri 1-HiTiT DEVRi: Sarıkaya ilçesi Anadolu’da ilk siyasi birliğini kurmus olan Hitit imparatorluğunun kurulus alanı içerisinde bulunmaktadır.Bu devrin vesikası olan höyüklere Sarıkaya’nın köylerinde çokça rastlanmaktadır. Hititlerden sonra bu bölge Asuriler’ in ve ardından da iskender’in isgaline uğramıs ve tahminen M.Ö.1.asırda Romalılar’ca alınmıstır. 2-ROMA DEVRi: ilçede Roma devrine ait tarihi kalıntılar ve eserlerin yanında çok sayıda yazılı vesikalara da rastlanmaktadır. Sarıkaya Romalılar devrinde 7000 haneli Opel adında bir sehirdi. Kaplıcalarıyla ünlü ilçemizde bulunan Roma devrine ait, kaplıca kalıntısının Roma Krallarından birinin kızı için yapıldığı söylenmektedir. Sarıkaya’da Romalılardan kalma büyük taslarla örülü duvar kalıntılarına, sehri çevreleyen surların temellerine, sütunlara ve sütün baslıklarına yapılan kazılarda sık sık rastlanmaktadır. 3-SELÇUKLULAR ve OSMANLILAR DEVRi: ilçemizin 1071 Malazgirt Zaferinden sonraki yıllarda, bölgenin Selçuklu hakimiyeti altına girdiği ve Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlıların hakimiyetine geçtiği sanılmaktadır. Günümüzde, ilçemiz sınırları içerisinde Selçuklu ve Osmanlı devirlerinden kalma az sayıda yerlesik Türkmen köylerine rastlanmakla birlikte 1878 Osmanlı-Rus (93 Harbi) savası nedeniyle Doğu Anadolu bölgesinden göç eden ve (Kars Muhaciri) diye adlandırdığımız halkımızın yerlestiği köylerde bulunmaktadır. 4-CUMHURiYET DEVRi: Cumhuriyet döneminden itibaren, Sarıkaya’ya 1924-1936 yıllarında Yunanistan,Romanya ve Yugoslavya’dan gelen, 1951 yılından itibaren de Bulgaristan’dan zaman zaman göç eden Türk vatandasları yerlestirilmistir. Coğrafi Yapı Sarıkaya topraklarının Güneydoğusuna yakın kesimlerinde yeralmaktadır. Kuzeyde Akdağmadeni ve Saraykent, Güney ve Güneybatısında Boğazlıyan, Güneydoğusunda Çandır, Doğusunda Çayıralan, Batısında Sorgun ilçeleriyle çevrilidir. Sarıkaya Deniz seviyesinden 1170 metre yükseklikte olup, genelde dalgalı düzlüklerin geniş yer tuttuğu bir plato üzerine kurulmuştur. Yüzölçümü 976 kilometrekaredir. İlçe Merkezi, Yozgat - Kayseri karayolu üzerinde Kuzey - Güney doğrultusunda küçük bir vadi içerisinde kurulmuştur. İlçenin Batısında, Yazır dağları bir sıra teşkil eder. Doğusunda Sıçanlı ve Tilki dağları, Kuzeyinde Çomak dağı, Güney ve Güneydoğusunda ise, Beştepeler bulunmaktadır. Sorgun özü ile Boğazlıyan ovası arasındaki arazilerde ilçenin ovalarını oluşturmaktadır. Delice ırmağının önemli kollarından birisi olan kaynak çayı, ilçenin başlıca Akarsuyudur. Sarıkaya'da Anadolunun tipik karasal iklimi görülmekte olup, yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk sert ve kar yağışlı geçmektedir. Arazi tamamen bozkırlarla kaplıdır.
-
SARAYKENT Türk’lerin Anadolu’ya yerleşmesi ile,Türk boylarından Süleyman Paşazade Efendi ve kardeşi Sırrı Bey Saraykent’in sınırları içerisinde kalan Saraya-Avlular mevkiine gelerek buraya çadırlarını kurup hayvanlarını otlatmışlar.Türk boyları Saraykent-Kadışehri yolunun beşinci kilometresinde bulunan ve ilçemizin daha önce Karamağara adını aldığı mağaraları görmüşler ve kışı bu mağaralarda geçirmişlerdir. İlkbahar gelip havalar ısınınca sürülerini güneye doğru otlatırken, şu anda ilçenin bulunduğu yere gelmişler ve ilçemiz Mareşal Fevzi Çakmak Mahallesi’nin hemen kuzeyinde bulunan “Yılanlı Tepenin” eteklerini mekan tutmuşlardır. Yılanlı Tepe mağaralarının içi geniş olduğundan kendilerini ve sürülerini dış etkenlerden koruyup burada birkaç sene kalmışlardır.İlk olarak ilçemizin kuzeydeki Büyük Cami ve Mareşal Fevzi Çakmak mahallelerinin bulunduğu yere yerleşerek Saraykent’in temellerini atmışlardır. Selçuklu devleti yıkılıp, Anadolu’da Türk Beylikleri kurulunca ilçemiz Eratna Beyliği sınırları içinde kalmıştır. Daha sonra bu beylik Osmanlı topraklarında kalmıştır. 1402’de Yıldırım Beyazit ile Ankara savaşını yapan Timur ve ordularını Saraykent’in kuzeyinde bulunan, eski Roma Hamamı’nda ve Sarayında birkaç gün kaldıkları rivayet edilmektedir. Tapu kayıtları bölge köylerinin “Çepni” Karahisar Behrem Şaha bağlı olduğunu göstermektedir.Karahisar Behrem Şah 1839 yılında ilçe olup Akdağmadeni bu ilçeye bağlanmış.Saraykent’te bu ilçeye bağlı bir köy olmuştur. Akdağmadeni 1860 yılında ilçe olunca Karamağara bu ilçeye bağlı bir bucak haline gelmiştir.İlçe 1876 yılında Karamağaraya nakledilmiş ise de kısa bir zaman sonra ilçelik tekrar Akdağmadeni’ne devredilmiştir.Karamağara’da bu ilçeye bağlı bucak olarak kalmıştır. 1941 yılında Karamağara’da büyük bir deprem olmuş ve çok sayıda insan bu depremde hayatını kaybetmiş, hemen hemen evlerin tamamı yerle bir olmuştur. Depremin yaraları zamanın Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ’nün bizzat gelerek ilgilenmesi ile sarılmıştır. Karamağara Haziran 1972 yılına kadar bucak iken bu tarihte çıkan bir Kanunla Belediye teşkilatı kurularak kasaba olmuştur.1970 yılında Karamağara’da büyük bir sel felaketi olmuş 5 kişi sel sularına kapılarak hayatını kaybetmiştir.Bunun üzerine İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından felaketten zarar görenler yurtdışına işçi olarak gönderilmiş, halen ilçemizde 500 aile çeşitli Avrupa ülkelerinde işçi olarak çalışmakta ve ülkemize döviz kazandırmaktadır.halkın bir kısmı geçimini bununla temin etmekte büyük bir kısmı da tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Karamağara’nın ismi 17/02/1975 tarih ve 79461 sayılı kanunla Saraykent olarak değiştirilmiştir. 18 yıl Kasaba olarak kalmış 2 Mayıs 1990 tarih ve 3644 sayılı Kanunla ilçe haline getirilmiştir. İlçemizin 7 Km. kuzeyinde ve ilçemize bağlı Saray Mahallesi’nde bulunan Hamamın Roma’lılardan kaldığı bilinmektedir.Buranın hemen batısında bulunan Bademli Tepe’de han ve saray kalıntıları bulunmaktadır. Şöyle ki hanın duvarlarının yapımında su yerine süt kullanıldığı rivayet edilmektedir. “Ben bir Cimcimi Sultan idim kendi başıma, günde altmış batman tuz yetmez idi avcım ile kuşuma” taş üzerine yazılı kitabe Saraykent Büyük Cami’nin duvarında bulunmaktadır. Bu kitabelerden anlaşıldığı gibi han ve Sarayın Cimcimi Sultan tarafından yapılıp işletildiği bilinmektedir.Cimcimi Sultan’dan sonra kimler tarafından işletildiği kesin olarak bilinmemektedir.1402 yılında Sivas’ı alan Timur ordularının Ankara’ya giderken burada uzun bir süre kaldıkları söylenmektedir.1908 yılına kadar han ve hamamda işletme sürmüş daha sonra sel felaketi altında kalan hamam özelliğini kaybetmiştir.Han ise tarihi özelliğini korumuştur. COĞRAFİ YAPISI İlçe merkezi Yozgat iline 70 km uzaklıkta olup E-23 Karayolu üzerine kurulmuştur.Doğuda Akdağmadeni batıda Sorgun güneyde Sarıkaya kuzeyde Kadışehri ilçeleri ile çevrilidir.Saraykent, Bozok platosu içinde yer almaktadır.E-23 karayolu ilçenin içerisinden geçmekte olup bu yol Avrupa ile Asya ülkelerini birleştiren, ulaştırma açısından oldukça öneme haizdir.Çekerek ırmağının kollarından biri olan Sarayözü suyu ilçemizin içerisinden geçmektedir. İKLİMİ İlçemizde Karasal iklim tipi görülmektedir.Bu iklim yazları sıcak ve kurak kışları çok soğuk ve kar yağışlıdır.Yıllık en fazla yağışlar ilkbahar mevsiminde meydana gelmektedir. Karasal iklimin belirgin özellileri yıllık sıcaklık farklarının fazla oluşu, insan hayatını oldukça etkilemekte ve yaşam şeklini belirlemektedir.Buna bağlı olarak, halk hayvancılık ve tarımı bir arada yapmaktadır.Türkiye’de özellikle İç Anadolu illerinde tarım büyük ölçüde iklime bağlıdır.Onun için halk hayvancılığı, tarımın bir emniyet sibobu olarak yapmakta ve böylece tarımda doğacak zararları önceden garanti altına almaktadır.İlçemizin bitki örtüsü Bozkır bitki örtüsüdür. JEOLOJİSİ Jeolojik olarak metaformik kayalar yani şist ve gnais Yozgat Bölgesin’ de yaygın olarak görülmektedir.Bunun yanında granit gibi eski volkanik kayalar dikkati çekmektedir.Yörede sıcak su kaynaklarının varlığı fay hatlarının olmasından kaynaklanmaktadır.
-
KADIŞEHRİ Kadışehri, Yozgat ilinin bir ilçesidir. Kadışehri, il topraklarının kuzeydoğusunda yer almaktadır. Doğuda; Tokat-Artova, Sivas-Yıldızeli, güneyde; Akdağmadeni ve Saraykent, batıda; Çekerek, kuzeyde ise, Tokat-Zile ilçeleri ile çevrilidir. 23 Kânunuevvel 1336 tarih ve 78 sayılı İlisu, Devecidağı ve Artıkova Kazaları Teşkiline Dair Kanun ile Devecidağı adıyla ilçe olmuş, 30 Mayıs 1926 tarih ve 877 sayılı Teşkilatı Mülkiye Kanunu ile yeniden Kadışehri adıyla nahiye olmuştur. 1928'de Çekerek'le birlikte Yozgat'ın Sorgun ilçesine bağlanan yöre, 1944'te Çekerek'in ilçe olmasıyla buraya bağlanmıştır. Çekerek ilçesine bağlı bir nahiye iken, 09.05.1990 tarih ve 3644 sayılı kanunla yeniden ilçe olmuştur. Coğrafya Arazinin kısmen dağlık olan ilçeyi, kuzeyde; Deveci Dağları, doğuda Yılman Tepesi ve batıda; Ördede Tepesi çevrelemektedir. Güneyde doğu arazi yapısı dalgalı bir görüntü almaktadır. İlçe merkezinden geçen Küçüköz'ün dışında önemli bir akarsuyu bulunmamaktadır. Kadışehri'nin kuzey kısımlarında yer alan Deveci dağları en önemli yükseltilerdir. İlçenin güney kısmı ise geniş düzlüklerden oluşur. Yörenin en önemli akarsuyu Yeşilırmak'ın kollarından biri olan Çekerek Irmağıdır. Çekerek ırmağı Kadışehri ovasından daha düşük rakımlı bir yol izlediği için arazi sulamasında yetersiz kalmaktadır. Araziler genelde kuru tarıma uygundur. Tahıl ürünlerinin dışında üzüm ve az miktarda da olsa meyve yetiştiriciliği yapılmaktadır. Deveci dağlarından erozyon yoluyla taşınan alüvyonlu topraklar tarım alanlarında verimin artmasını sağlamıştır. Tarım arazileri geniş düzlükler halinde olup, 20.000 dönüm civarındadır. Arazinin diğer kısımlarını ise meşelikler ve hayvan otlatmaya elverişli çayırlar oluşturmaktadır. İklimi Karasal iklime sahip olmakla birlikte, yağış rejimi bakımından Karadenizardı ikliminin özelliğini taşımaktadır. Sıcak ve kurak olan yaz mevsimi yüksek yaylalarda serin geçmektedir. Kışları ise, soğuk ve yağışlıdır. Yıllık yağış miktarı 570 milimetredir. İlçede yağışın büyük bir bölümü ilkbahar, sonbahar ve yaz başlangıcında (Haziran) düşmektedir. Yaygın bitki örtüsü bozkırlardır. Çoğu yerde çıplak olan dağlar, ilçe merkezinin çevresinde meşe ormanlarıyla kaplıdır. Ekonomik Yapı Kadışehri'nde ekonomi ağırlıklı olarak tarıma dayanmaktadır. Daha ziyade tahıl ağırlıklı tarım yapılmaktadır. Bunun yanında sulanabilir araziler de büyük ölçüde sebze meyve yetiştirilmesine müsaittir. Ancak Kadışehirliler sadece kendi ihtiyaçlarını karşılayacak ölçüde meyve yetiştiriciliği yapmaktadırlar. Kadışehirliler en fazla Tokat'ın Zile ilçesi Yozgat il merkezi ve Çekerek ilçesi ile alışveriş yapmaktadırlar. İlçede önemli oranda ticaretle uğraşan bir kesim vardır. Özellikle pazar günleri kurulan hayvan pazarı oldukça ünlüdür. Çevre il ve ilçelerden de gelen birçok müşteri veya tüccar bu pazarı tercih etmektedirler. Kadışehri ve çevresinin her türlü ihtiyaçları bu pazardan karşılanır. Pazar günleri kurulan Kadışehri pazarına çevre il ve ilçelerden birçok esnaf katılmaktadır. İlçeye bağlı köyler her türlü hayvansal ve tarımsal gıda maddelerini ilk ve en yakın pazar olarak Kadışehri'ne getirmektedir. Kadışehri pazarı periyodik olarak ilçe ekonomisine önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. Kadışehri'nde tarımsal faaliyetlerin dışında esnaf kolları da ekonomide önemli yer tutmaktadır. Kadışehri Küçük Sanayi sitesi birçok alanda faaliyet yapmaktadır. Küçük Sanayi Sitesinin hemen yanında bir de tahıl toptancı çarşısı bulunmaktadır. Kadışehri şehir merkezinde de çok sayıda bakkal, market, manav, çay ocakları, pastane, kırtasiye, telekom bayii, beyaz eşya ve mobilya mağazaları, züccaciye, eczane, internet cafe, kasap, fotoğrafçı ve oto galeriler gibi birçok esnaf kolu faaliyetlerini sürdürmektedirler. Kadışehri ekonomisinde diğer çevre ilçelerden farklı olarak oto galeriler de önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle kamyonet pazarı olarak İç Anadolu ve Karadeniz Bölgesinde oldukça isim yapmış galerilerimiz vardır. Türkiye'nin her köşesinden birçok insan hemen her gün bu galerilerden alışveriş yapmak için Kadışehri'ne gelmektedirler. Sosyal Yapı Kadışehri küçük bir ilçe olmasına karşın yaşamı kolaylaştıran birçok imkânı da içerisinde barındırmaktadır. Sağlık hizmetleri yeterli olmamasına rağmen ilçe merkezinde, bazı kasaba ve köylerde yer alan sağlık ocakları halkın ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadır. İletişim ve haberleşme imkânları bakımından, sabit hat telefonlarda yüksek ses kalitesi ile hizmet verilmektedir. Öte yandan ilçede Telsim, Turkcell ve Avea GSM operatörleri mevcut olup bu üç hattan da Kadışehirliler yararlanabilmektedir. Kadışehri'nden her sabah 08:00 de Ankara-İstanbul istikametine otobüs seferleri olmakla birlikte, yine her sabah 08:00 de Yozgat, Zile, Çekerek, Sorgun'a, saat 12:15 'te de Yozgat'a düzenli olarak minibüs seferleri Kadışehri Minibüsçüler kooperatifi tarafından yapılmaktadır. Kadışehri Ziraat Bankası İlçe merkezindeki tek bankadır. Kadışehri İlçesinde 2 adet ilköğretim okulu, 1 adet de çok programlı lise bulunmaktadır. Kadışehri'nde dışarıdan gelen memurların da yerleşebilecekleri sağlıklı konutlar yeteri miktarda bulnmaktadır. Öte yandan çok sayıda market, bakkal, kitapevi, eczane, manav, fotoğrafçı gibi esnaf kolları da Kadışehri'nde ihtiyaçları karşılayabilmektedir. İlçede küçük sanayi sitesi de bulunmaktadır. Tarihçe Kadışehri ilçesinin ilk kuruluşu hakkında yeterli belge bulunmamakla birlikte mevcut dökümanlardan alınan bilgilere göre Kadışehri'nin tarihçesi çok eski yıllara dayanmaktadır. Örneğin ilçemizin güney kısmında Tunç devrinden kalma iki adet çatal höyük, bir de tarım arazisi içerisinde bir yassı höyük bulunmaktadır.Ayrıca köyü kuran ceddimiz süleyman efendinin kafkasların çeçen ulusundan şeyh şamilin torunlarından oldugu rivayet edilmekdedir. Bu höyüklerin bir medeniyetin izlerini taşıdığı muhakkaktır. Bu höyükler Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca 22.11.1995 tarih ve 1160 sayılı karar ile sit alanı ilan edilmiş, kurulca da koruma altına alınmıştır. Mülki taksimat bakımından 1904 yılında nahiye merkezi olduğu mevcut dökümanlardan anlaşılmaktadır.Yine Osmanlı imparatorluğu döneminde yani Cumhuriyet ilan edilmeden önce ilçe merkezi olduğu, ilim merkezi olarak da kadıların, alimlerin yetiştirildiği 1920-1930 yılları arasında bir medresenin varlığı bilinmektedir. Bu medresenin hocalığında bulunan Davut Karadavut isimli bir müderrisin varlığı bilinmekte, ayrıca bu zatın Sivas kongresine de Zile İlçe sınırları içinde yer alan Kesikköprü mevkiindeki yıkılmış tarihi köprü ve tarihi han temsilcisi olarak katıldığı kaynaklarda yer almaktadır. 1921 tarihinde Kadışehri, Devecidağı ismi ile ilçe olmuştur. Bununla beraber Devecidağı ilçesi Tokat iline bağlanmış ve aynı tarihte bugünkü Çekerek ilçesi nahiye merkezi olarak Devecidağı ilçesine bağlanmıştır. 1922 yılında Çekerek ilçesine bağlı bulunan köylerin asayiş durumlarının bozuk olması 18 asker, 1 Binbaşının bu bölgede şehit edilmesi üzerine Deveci dağı ilçesi kaldırılarak eski ismi Hacıköy olan Çekerek, ilçe merkezi haline getirilmiş, Devecidağı da buraya bağlanmıştır. 1926 yılında Çekerek ilçesinden ilçe merkezliği alınıp tekrar Devecidağı, Kadışehri ilçesi adı altında yeniden ilçe merkezi durumuna getirilmiştir. İlçe merkezi olarak hizmetine devam ederken bilinmeyen nedenlerle ilçe merkezi Kadışehri'nden alınıp eski ismi Köhne olan, bugünkü Sorgun'a verilmiştir. Kadışehri idari açıdan Sorgun ilçesine bağlanmış, nahiye merkezi olarak kalmıştır. 01.09.1944 tarih ve 4642 sayılı kanunla Çekerek ilçe olmuş, Kadışehri de nahiye olarak buraya bağlanmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra 1935 yılında Kadışehri nahiyesine bir ilkokul açılmıştır. 1950 yılında sağlık ocağı, hayvan pazarı kurulmuştur. Bilahare tarım kredi kooperatifi açılmıştır. O yıllarda resmi kurum olarak Karakol Komutanlığı ve Nüfus Memurluğu da mevcuttu. Kadışehri, nahiye olarak hizmet verirken 1975 nüfus sayımına göre nüfusu artmış, 6 Haziran 1976 tarihinde belediyelik olmuştur. O günkü genel nüfus sayımına göre nüfusu 2558'e yükselmiştir. Kadışehri, 20.05.1991 tarihinde 20523 sayılı resmi gazetede yayımlanan kanunla tekrar ilçe olmuştur.
-
BOĞAZLIYAN Boğazlıyan, Yozgat ilinin bir ilçesidir. İlçede, Türkiye'nin 25. şeker fabrikası olan bir şeker fabrikası vardır. İlçe; il topraklarının güneyinde yer almaktadır. Doğuda; Çayıralan ve Çandır, kuzeyde; Sarıkaya, kuzeybatıda; Şefaatli ve merkez ilçe, batıda; Yenifakılı, güneybatıda; Nevşehir ve güneyde ise; Kayseri ve Felahiye ile komşudur. Kurtuluş Savaşında Boğazlıyan Kurtuluş Savaşı'nda Boğazlıyan halkı T.B.M.M.'nin yanında yer almıştır. İstanbul Hükümeti'nin Şeyhülislam Dürrüzade Abdullah Efendi'ye yayınlattığı (11 Nisan 1920) Kuvay-i Milliye'nin ve T.B.B.M.'nin gayri meşru olduğu hakkında fetvaya karşı Ankara Müftüsü Rıfat Efendi'nin (Börekçi) öncülüğünde yayımlanan T.B.M.M. ve Kuvay-i Milliye'cilerin yasal ve dinen uygun, düşmanlara karşı mücadele ettiklerini ortaya koyan karşı fetvada 153 Anadolu müftüsü ile birlikte Boğazlıyan Müftüsü Abdullah Efendi'ninde imzası vardır. Ayrıca T.B.M.M.'ne karşı Yozgat'ta Çapanoğulları İngilizlerin ve Osmanlı Hükümeti'nin teşviki ile isyan ettiğinden Boğazlıyan halkı yine T.B.M.M. nin yanında yer almıştır. Çapanoğlu isyancılarını (halk arasında Pusadlar denir) Boğazlıyan'a sokmamak için silahlı mücadele edilmiş,bu çarpışmalar sırasında Molla Mehmet, Duran Kadı Mehmet, Cezayirli Mehmet (Hasan Onbaşı) Efendiler şehit olmuşlardır. 23 Haziran 1920 Çapanoğulları isyanı Çerkez Ethem tarafından bastırıldıktan sonra Kılıç Ali Bey Boğazlıyan çevresinde eşkıyalık yapan isyancıları temizlemiştir. Bogazlıyan Kaymakamı Kemal Bey; milli mücadele döneminde, Ermeni çetelerine karşı çalışmalar yaptıgı için İstanbul hükümeti tarafından tutuklanıp İstanbul'a götürülür ve işgalci devletlerin baskıları sonucu idam edilmesine karar verilir. İdamindan yaklaşık 2 yıl sonra ise Ankara Hükümeti tarafından "Milli Şehit" ilan edilir. Kayseri'nin kuzeyinde Yozgat'ın güneyinde önemli bir geçiş noktasındadır. Ayrıca Cavlak kaplıcası Türkiye'de nadir bulunan suya sahiptir.
-
AYDINCIK Aydıncık Yozgat'a 105 kilometre uzaklıktadır. Çoğunluğu İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan Yozgat'ın, Çekerek ilçesiyle birlikte Orta Karadeniz Bölgesi'nde bulunan iki ilçesinden biridir. Kuzeybatısında Çorum ili, kuzeyinde Amasya ili, doğusunda Çekerek ilçesiyle güneyinde Sorgun ilçesi bulunmaktadır. Deveci Dağları'nın batı uzantısı olan Alan Dağları eteğinde sırtını yemyeşil Gezibeli ve Ağıllı vadilerine dayayan Aydıncık'ın 3 kilometre kuzeyinden, İç Anadolu'yu Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerine bağlayan 190 nolu karayolu geçmektedir. İlçenin yüzölçümü 385 kilometrekare, deniz seviyesinden yüksekliği ise 700 metredir. Aydıncık topraklarının %46'sı tarım, %44'ü orman, %9'u diğer, %1'i de çayırlık ve mera alanıdır. Ormanlarla kaplı dağlarında Karadeniz bitki örtüsü hakimdir. Bu dağlar yabani fındık, meşe, kayın (gürgen), çam, ardıç, ıhlamur, dağ elması, ahlat ve alıç ağaçlarıyla kaplıdır. 1991 yılında ilçe olan Aydıncık'ın merkez nüfusu 7.000, toplam nüfusu ise 25.000'dir. Merkez ilçe Kazankaya, Kösrelik, Baydiğin ve Baştürk kasabalarıyla birlikte toplam 28 yerleşim biriminden oluş-maktadır. En büyük gelir kaynağı tarım olan Aydıncık'ta başta soğan olmak üzere buğday, şekerpancarı ve diğer tahıl ürünleriyle sebzeler üretilir. Bağ ve bahçelerin oluşturduğu doğal güzelliklere bolca rastlanır. Ancak kentleşmenin giderek gelişmesine paralel olarak üzüm üretimi yıllar boyunca büyük gerileme gös-termiştir. Aydıncık'ın 5 kilometre kadar kuzeyinden geçen Çekerek Suyu, volkanik Kazankaya kayalıkla-rının içindeki kanyonda kıvrılarak yol aldıktan sonra daha kuzeyde Amasya yakınlarında Yeşilırmak'a karışır. Tarihçe Aydıncık ilçesinin kuruluşu hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte, çevrede bulunan tarihi kanıtlar antik çağlardan beri tarihin her döneminde önemli bir yerleşim yeri olarak kullanıldığını göstermektedir. Aydıncık ile ilgili yazılı kaynakların, Zile Kütüphanesi'nde çıkan bir yangında yok olduğu söylenmektedir. Yörenin ne zaman yerleşime açıldığı, şu an yaşayan halkın nereden geldiği hakkında ke-sin bir bilgi mevcut değildir. Ancak, bugün Aydıncık'ta yaşayanların 15. ve 16. yüzyıllarda Amasya, Sivas ve Kahramanmaraş civarlarından buraya gelerek yerleşen Türkmenlerden oluştuğu söylenmektedir. Büyük Selçuklu Devleti döneminde İslamı yaymak amacıyla Anadolu'ya Horasan'dan gelen ve halkımızca iyi bilinen bazı erenlerin de bu bölgede yaşadıkları ve mezarlarının burada olduğu söylenmektedir. Asar Kayası'nda Esisarı ve Gölcük, Çalın Taşın önünde Çomak Dede, mezarlıkta da Güldede evliyalarının olduğu söylentisi yaygındır. Ayrıca Karacaoğlan'ın da bu bölgede yaşadığı rivayet edilir ve mezarının Karacaoğlan mevkiinde bulunduğu söylenir. Mamure adı ile bilinen köyün esas ve kadim ismi Eskiköy olup bu isimle 200 yıldan beri teşekkül etmiş bir nahiye olduğu bilinmektedir. Alaca ve Sorgun ilçeleri teşekkül etmeden yıllar önce teşekkül etmiş tam teşkilatlı bir nahiye olup olmadığı hakkında yeterli bilgi yoktur. Nahiyede hem jandarma teşkilatı, hem de polis teşkilatının mevcut olduğu bilinmektedir. 325 tarihinde Tokat vilayeti Başkomiseri Ahmet Dilaver Efendi, birinci sınıf Nahiye Müdürlüğüne tayin edilmiş, Eskiköy'e gelerek nahiyeyi teslim almıştır. O zamanlarda Eskiköy'ün birinci sınıf bir nahiye olduğu, aynı tarihte nahiyeye Jandarma Takım Teşkilatı açıldığı, takım komutanlığına Konyalı Mülazım Sami Niyazı adında bir kişinin tayin edilerek Eskiköy'e geldiği, burada 1929 yılında iki katlı büyük bir Hükümet Konağı inşa ettirdiği, bu binanın 1950 yılında kendiliğinden yıkılarak harap olduğu, bundan sonra Nahiye Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığının başka bir binada uzun zaman kirada oturduğu bilinmektedir. Karakolun ilk önce başka yerde açılıp buraya nakledildiği, nahiyenin Sivas vilayetine bağlı oldu-ğu, kazasının da Tokat Sancağı'na bağlı Zile olduğu bilinmektedir. O zamanlar Eskiköy Nahiyesine bağlı 65 adet köy bulunduğundan hem nahiyenin vasıtası olmaması, hem de bağlı bulunduğu Zile kazasının 65 kilometre uzakta bulunması nedeniyle karakolun burada açılmış olduğu tahmin edilmektedir. Nahiye teşkilatının ise başka bir yerden buraya nakledilip edilmediği bilinmemektedir. Nahiye bölgesini teşkil eden köylerin sayısı 65 olup 1337 tarihinde memlekette emniyet ve asayiş normale dönmüş olduğundan Eskiköy Zile kazasından alınarak Yozgat vilayetine, köylerin 33 adedi ise Zile ve Alaca kazalarına bağlanmıştır. Bu durumda Eskiköy'ün merkez dahil 32 köyü kaldığı bilinmektedir. Nahiyenin ismi uzun yıllar eski yerleşim merkezi anlamına gelen Eskiköy olarak anılmıştır. Nahiyelik döneminde Mamure adını almış ve uzun yıllar bu adla bilinmiştir. Nahiyelik yıllarından sonra 1965 yılında belde olan Mamure'nin adı 1958 yılında yeniden değiştirilerek AYDINCIK halini almıştır. 1991 yılında ise Aydıncık ilçe olmuştur.
-
AKDAĞMADENİ İç Anadolu Bölgesi’nde, Yozgat İli’ne bağlı bir ilçe olan Akdağmadeni; doğusunda Sivas’a bağlı Şarkışla ilçesi, güneyinde Çayıralan, batısında Sarıkaya ve Saraykent, kuzeyinde de Kadışehri ile çevrilidir. İl Merkezinin doğusunda yer alan ilçe toprakları dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Akdağ’ın kuzey uzantıları ilçe topraklarını doğu ve güneyden çevirmektedir. Bu dağların ilçeye bakan yönü zengin ormanlarla kaplı olup, en yüksek noktası 2.130 m.dir. Kızıldağ, Çörekli, Değirmen Tepesi, Çomakdağı, Tahtalıdağı, Uzunburun Dağı, Türü Dağı ve Dormik Dağları, Karababa Tepesi (2.345 m.), Kuzgun Tepesi (1.410 m.), Çomak Tepesi (1.380 m.) ve Göbekkaya Tepesi (1.360 m.) ilçenin başlıca yükseltileridir. İlçe toprakları İç Anadolu platolarından Bozok platosu üzerinde yer alan, Akdağ’ın eteklerinden başlayarak eğimi az geniş bir ova görünümündedir. Akdağmadeni’nde, Akdağlar arasında birçok yayla bulunmaktadır. Bunların başında Nalbant, Sırıklı, At Oluğu, Alma Burnu, Dikeni Kalın, Harman, Pınar Hatap Alanı, Başyurt, Kömerliyerli, Deli Hamza, Aktaş, Nusret, Yerliboyun, Kevenliburun ve Kırklar Çalı yaylaları gelmektedir. İlçe topraklarını Yeşilırmak’ın kollarından Çekerek Suyu, Akdağ Deresi, Gödelen Suyu, Değirmenözü deresi, Virankale Deresi, Sarayözü Deresi sulamaktadır. Deniz seviyesinden yüksekliği 1.330 m.dir. İl merkezine 105 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 2.112 km2 olup, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 61.373’tür. İlçenin iklimi, Karadeniz iklimi ve Karasal iklim arasında bir geçiş özelliği göstermektedir. Yazlar fazla sıcak; kışlar da dondurucu soğuklar olmaz. Akdağlar’da kar Haziran, hatta Temmuz ayına kadar kalır. Akdağmadeni’nin ormanlık ve yüksek oluşu yüzünden yıllık yağış miktarı ortalama 478 -500 mm.dir. Yazın sıcaklık 20-25 C arasında değişmektedir. Yıllık sıcaklık ortalaması 8-12 C arasındadır. İlçenin bitki örtüsü genellikle ormanlarla kaplıdır. İlçenin %32.5 ormanlıktır. Bu ormanlarda sarıçam, ardıç, yabani fındık, alıç ve palamut ağaçları bulunmaktadır. Ormanlık alanların dışındaki alanlar bozkır görünümünde olup, mera olarak değerlendirilen çayırlarla kaplıdır. İlçenin ekonomisi tarım, hayvancılık, madencilik ve ormancılığa dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında; arpa, buğday, çavdar, şeker pancarı, yem bitkileri, baklagiller, patates, ay çiçeği gelmektedir. Ayrıca elma, armut, kayısı, vişne, ceviz ve üzüm yetiştirilir. Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılmakta olup, sığır, koyun, kıl keçisi ve tiftik keçisi yetiştirilir. Hayvansal ürünlerden yağ ve peynir ekonomisinde büyük önem taşımaktadır. İlçede Ormancılık da yapılmakta olup, orman ürünleri değerlendirilmektedir. İlçe topraklarında çinko, kurşun, bakır, demir, grafit, manganez ve gümüş madeni yatakları bulunmaktadır. Bunlardan yalnızca gümüş yatakları işletilmektedir. AKDAĞMADENİ'NİN TARİHİ Akdağmadeni, yerleşim yeri olarak XIX. Yüzyılın ortalarında ve idari yetkiye de haiz bir isimli kurşun işletmesi müdürlüğü olarak kurulmuş ve Madenciler nahiyesi diye adlandırılmıştır. İlçemiz tarihi 1815 yılına kadar ormanlık olduğu için bilinmemektedir. İşletmenin şimdiki belediye garajının bulunduğu yere kurulmasıyla; Gümüşhane, Trabzon, Arapgir ve Ahıska’dan gelen işçilerle nüfuz hayli artmış ve 1871 tarihinde ilçe hüviyeti kazanmıştır. 1923 yılında kasaba 1.250 hani iken Rum ve Ermenilerin 1924-1927 yılında Yunanistan’a mübadele suretiyle nakilleri üzerine nüfus miktarı oldukça azalmıştır. Aynı tarihte Yunanistan’dan Selanik’in Kayalar bölgesinden mübadele suretiyle gelen 266 hane Türk kasabaya yerleştirilmiş ise de, bunların bir kısmının başka taraflara göçleri üzerine nüfus eksilmesi uzun yıllar telafi edilememiştir. Yine bu tarihlerde köylerde de mübadele yapılmış, Romanya, Bulgaristan (1951) ve 1935 yılında Yugoslavya’dan gelen 790 hane menkul aile köylere yerleştirilmiştir. Hariçten gelen bu mübadil ve göçmenlerden 2/3’ü yurt içinden başka kazalara göç etmişlerdir. Gelen mübadillerin tütüncü olmaları nedeniyle tütün mıntıkasında yerleştirilmiştir. Bulunan akrabalarının yanlarına gitmek istemeleri tekrar göçmelerine sebep olmuştur. Akdağmadeni’nin kuruluşu, itibariyle civar ilçelere nazaran uzun bir geçmişe sahiptir. Bağlı bulunduğu Yozgat ili uzun yıllar Bozok Sancağı adi ile anılan ve Kayseri’yi de içine alan sancağın merkezi kazanın şimdiki Çepni köyü olan Karahisar Beyramşah kazasına bağlı göstermektedir. İlçenin merkezi 1815 yılına kadar ormanlık olduğu bugünkü kasabaya bağlı civar Güneyli Mahallesi’nin kasaba içindeki havuzda (Şimdiki Pazaryeri) hayvanları korkarak sulamaya getirdikleri ve çamlığın sıklığından hayvanların zor girdiği söylenmektedir. 1860 yılında Karahisar Beyramşah kazasına bağlı bir nahiye vücuda gelmiş ve Akdağmadeni 1871 yılında da Karahisar Beyramşah kazası inşa edilerek Akdağmadeni nahiyesine kaza teşkilatı kurulmuş ve Yozgat’a bağlanmıştır. Kaza merkezi birkaç ay sonra eski bir nahiye olan Karamağara (Saraykent) köyüne nakledilmişse de 1876 yılında tekrar Akdağmadeni kasabasına gelmiş ve Karamağara köyü de bu kazaya bağlık bir nahiye olarak kalmıştır. Madenciler nahiyesi olan bu yeni kuruluşun yönetimine sırasıyla; Hasbeldi Hacı Emin Ağa, Arapkirlioğlu Hacı Hüseyin Ağa, Tepedelinli Mehmet Ali Paşa torunlarından Ahmet Efendi (Arnavut Ahmet Efendi) şair ve Hariciye-Dahiliye Nazırlıkları yapmış Akif Faşa torunlarından Rıfat Efendi memur edilmiştir İLÇENİN ADI NEREDEN GELMEKTEDİR ? Yöre isminin belirlenmesinde, sahip olduğu ve işletilmeye açılan yeraltı madenlerinin büyük rolü olmuştur.Akdağ eteklerinde Çinko-Kurşun madeni işletmesi kurulmuş ve "Maden" kelimesi zamanla bu yerleşim yerinin ismi olmuştur.Maden işçilerinin akınıyla yerleşik köy düzenine geçilen bu yöre, belirli bir süre "Maden" adıyla anılmıştır.Akdağ eteklerinde kurulması nedeniyle de, dağın ismine atıfla "Akdağlar'dan çıkan maden" anlamına gelen AKDAĞMADENİ adını almıştır...
-
ANKARA YEMEKLERİ ANKARA TAVA MALZEMELER Koyun eti (kol tarafından) 5 kg. Su 9 su bardağı Tane karabiber 10 adet Soğan 1 orta boy Tereyağı 4 çorba kaşığı Arpa şehriyesi 4.5 su bardağı Zeytinyağı 1 çorba kaşığı Tuz Karabiber YAPILIŞI Eti 8 eşit parçaya bölün. Bir tencereye koyun, soyup piyaz doğradığınız soğanları, tane karabiberleri ve 9 su bardağı suyu ilave edip kaynatın. Kaynamaya başladığında üzerinde oluşan köpükleri bir kaşıkla alın, ağzını kapatarak kısık ateşte et yumuşayana kadar haşlayın. Etin suyunu süzüp ayrı bir kaba alın. Borcam fırın kabına ıslatılmış arpa şehriyesini yayın. Bir tencerede tereyağı ve zeytinyağını kızdırın, 6 su bardağı et suyu, karabiber ve tuz ekleyip kaynatın. Sıcak et suyunu arpa şehriyesinin üzerine dökün. Haşlanmış etleri de arpa şehriyesinin üzerine yerleştirin. 160 derece ısıtılmış fırında pilav suyunu çekip, etler kızarana kadar yaklaşık 45-50 dakika pişirin. Servis yapmadan önce, etleri üzerinden alıp, pilavı karıştırın. Pilavı Borcam oval tepsiye koyun, etleri üzerine dizdikten sonra servis yapın. ANKARA KETESİ Malzemeler: 250 gram tereyağı 1 su bardağı süt 4 su bardağı un 1 tatlı kaşığı tuz İçi için 200 gram kıkırdak Üzeri için 1 adet yumurta Hazırlanışı: Yağ, süt, un ve tuzu yoğurun. 1 gece buzdolabında bekletin. Cevizden büyük parçalar koparıp elde açın. İçine kıkırdak koyup, hamuru top şeklinde kapatın. Üzerine yumurta sarısı sürün. 200 derecede pişirin. Sıcak olarak servise sunun. NOT: 850 gram kuyruk et makinesinde çekilir. Tencerede kısık ateşte yağ kıkırdak halini alıp kızarana kadar kaynatılır. Yağ süzdürülür. Kıkırdak yeteri kadar tuzlanır. Yemeğe hazır hale getirilir. BEYPAZARI KURUSU (ANKARA) Malzemeler: Yarım litre süt 1 çorba kaşığı kuru maya 250 gram tereyağı 1 tatlı kaşığı tozşeker Aldığı kadar un Yeteri kadar tuz 1 çorba kaşığı dövülmüş anason Hazırlanışı: Sütün sadece bir su bardağı kadarını ılıtın. İçine kuru mayayı ve 1 tatlı kaşığı toz şekeri ilave edin. Kalan sütü de ılıtın. Buna eritip ılınmaya bıraktığınız tereyağını ve bir kapta hazırladığınız mayayı da ilave edip aldığı kadar un, tuz ve anasonu ekleyin. Ele yapışmayan bir hamur yoğurun. Kabın kapağını kapatıp malzeme şişip iki katı oluncaya kadar bekletin. Mayalanan hamuru iki parçaya bölüp rulo yapın ve bu ruloları 5 cm verev olarak kesin. Önceden yağladığınız fırın tepsisine dizin. 200 dereceye ayarlı fırında kızarıncaya kadar pişirin. Pişince fırından çıkartın ve fırını 100 dereceye ayarlayıp tekrar fırına koyun. 4 saat fırında iyice kuruyuncaya kadar bekletip fırından çıkarın. Servise sunun. ANKARA MANTISI Malzemeler: 3 su bardağı un 2 adet yumurta Aldığı kadar su Yeteri kadar tuz İçi için: 350 gram kıyma 1 adet orta boy soğan 1 tatlı kaşığı güye otu 1 çay kaşığı karabiber Yeterli miktarda tuz Üzeri için: 2 yemek kaşığı tereyağı 1 tatlı kaşığı domates salçası 1 tatlı kaşığı kuru nane Hazırlanışı: Unu kaba koyun. Ortasını açıp yumurta, tuz ve su ile katı bir hamur tutturun. Hazırlanan hamuru oklava ile 1 mm kalınlığında açın. 2 santim büyüklüğünde kesin. İnce kıyılmış soğan, karabiber, tuz, güye otu ile hazırlanan kıymayı kesilen karelerin ortasına küçük parçalar şeklinde koyun. Dört ucu bir araya gelecek şekilde kapatın. Kaynayan tuzlu suyun içerisinde 2 dakika haşlayarak pişirin. Sudan çıkarın. Tereyağı ile hazırlanan salça ve naneyi üzerine gezdirin. Not: Güye otu Ankara çevresinde yetişen mor çiçekli kendine özgü kokusu olan bir bitkidir. Aktarlarda bulabilirsiniz. ETLİ PATLICAN TAVA (ANKARA) Malzemeler: 1 kilogram kuzu kuşbaşı 1.30 kilogram patlıcan 3 diş sarımsak 2 adet domates 2 adet kuru soğan 4-5 adet sivri biber 1 tatlı kaşığı acı kırmızı pul biber Yeteri kadar tuz 1 su bardağı sıcak su Kızartmak için: Sıvı yağ Hazırlanışı: Patlıcanları temizleyin. Halka halka doğrayarak 10-15 dakika tuzlu suda bekletin. Suyunu süzerek kurulayın. Sıvı yağı tavada kızdırarak patlıcan dilimlerini kızartın. Etleri yıkayarak süzün. Tavaya etleri ve sarımsağı koyun. Etler suyunu salıp çekinceye kadar kavurun. Sonra bir bardak sıcak su ilave edin. Kısık ateşte, etlerin pişmesine yakın tuzunu ilave edin. Etler iyice pişince ateşten alın. Patlıcanları geniş yayvan bir tencereye alın. Üzerine pişen etleri koyun. Ayrı bir yerde kabukları soyulmuş domates, sapları kesilip tohumları çıkarılmış biber ve soğanları iri iri doğrayın. Tuz ve kırmızı pul biberi ilave edin. Hepsini harmanlayıp etlerin üzerine yayın. 1 fincan su ilavesiyle kısık ateşte üst malzemeleri pişinceye kadar bırakın. Daha sonra tahta kaşıkla bir kez harmanlayıp sıcak olarak servis yapın. ANKARA SİMİDİ 1 kg un Yarım paket yaş maya 1,5 tatlı kaşığı tuz Yeteri kadar su Üzeri için: 1 su bardağı üzüm pekmezi 1 su bardağı su 2 su bardağı susam Maya az ılık suyun içinde eritilir. Diğer tarafta un ve tuz çukur bir kaba aktarılır ve karıştırılır. Ortasına mayalı su eklenir. Sert bir kıvam alacak kadar azar azar su eklenerek yoğrulur. Hamurun üzeri kapatılır, ılık ortamda en az 45 dakika bekletilir. Sonra hamurdan limon kadar parçalar alınır. Tezgahta yaklaşık 1,5 karış boyunda çubuk yapılır. Çubuğun iki ucu birleştirlir, halka şekli verilir. Başka bir kabın içinde bulunanan pekmezli suyun içinde 1 dakika kadar bekletilir, sonra susama bulanır. Yağlı kağıt serilmiş tepsiye yerleştirilir. 220 derece çok sıcak fırına verilir. Kontrol ederek 15 dakika kadar pişirilir. TİRİT (ANKARA) Malzemeler : 1 Ad.Bayat ekmek 1 lt etsuyu 300 gr kıyma 1 baş soğan 1 tutam maydonoz 1/2 fincan sıvıyağ 1 kaşık tereyağ tatlı kımızı toz biber tuz karabiber Yapılışı : Küçük yuvarlak bir tepsinin içine ekmekleri lokma şeklinde kopartıp diziyoruz, diğer tarafta hazırladığımız et suyunu hepsinin üstüne gelecek şeklinde döküyoruz. Başka bir tavada sıvıyağ kıyma ve soğanı kavurup tuz ve karabiberi ilave edip pişince tepsiye yayıyoruz. Üstüne tereyağını toz biberle kızdırıp tepsiye döküyoruz. Not: Sarmısaklı yoğurt özeyip bu karışıma eklenip te yenebilir. ARABAŞI ÇORBASI (ANKARA) MALZEMESİ: 2,5 su bardağı un 1 orta bov tavuk 2 çorba kaşığı salça 1'er tatlı kaşığı karabiber ve kırmtzı pulbiber tuz 2 su bardağı unu 5 su bardağı su ile karıştırılarak muhallebi kıvamına geene kadar kaynatın. Kaynaktan sonra geniş bir tepsiye dokulup soğumaya bırakılarak hamur hazırlanır. 5 su bardağı su ile tavuk haşlanır, etleri didiklenerek kemikleri ayrılır. Kavrulmuş 1/2 su bardag, un, salça, kırmızı pul biber, karabiber, tuz ve tavuk etleri tavuk suyunun içerisine konarak pişirilir. Tepsideki hamurun ortası çorba kasesi büyüklüğünde boşaltılır, çorba kasesisininin ortasına yerleştirilir. ENTEKKE BÖREĞİ (ANKARA) MALZEMESİ: 1 kg. un, 1/2 kg. kıyma, hamur mayası, 1 yumurta, 1/2 paket margarin, 3 çorba kaşığı yoğurt, 1/2 demet maydanoz, 1/2 su bardağı süt, karabiber, tuz, sıvıyağ. Mayayı ılık sütte eritin. Un, yumurta, maya, yoğurt, margarin, 1 fincan sıvıyağ ve tuz ile hamur yoğurup mayalanmaya bırakın. Kıymayı suyunu salıncaya kadar kavurun ve üzerine kıyılmış maydanoz, tuz ve biberini ekleyin. Ceviz büyüklüğünde hamur parçaları alıp üzerine bastırarak yassılaştırın. Ortasına kıyma koyup kenarlarını kapatın ve kızgın yağda pişirin. ANKARA KÖFTE (ANKARA) 350 gr kıyma 1 adet küçük kuru soğan 1 dilim bayat ekmek içi Kimyon, karabiber, tuz İçi için: 4 adet katı haşlanmış yumurta Üzeri için: 1 adet çırpılmış yumurta 1,5 çay bardağı galeta unu Kızartmak için: 1,5 su bardağı kızartma yağı Soğan rendelenir, diğer köfte malzemeleriyle bütünleşene kadar yoğrulur. Daha sonra 4 eşit parçaya ayrılır. Her parça tezgahta çay tabağından biraz büyük açılır. Ortasına soyulmuş katı yumurta konur ve bohça gibi yumcuklanır.Sonra el ıslatılarak düzgün şekil verilir. Köfteler hazırlandıktan sonra önce çırpılmış yumurtaya, sonra galeta ununa batırılır. Kızdırılmış yağda kızartılır. Servis tabağına konur 1 parmak kalınlığında dilimlenir. Garnitürle süslenir. ANKARA KEBABI (ANKARA) MALZEMESİ: Yarım su bardağı pirinç, 4 çorba kaşığı margarin, 2,5 çorba kaşığı tereyağı, 300 gr. kuşbaşı kuzu eti, milföy hamuru, 1 yumurta sarısı, 2 çorba kaşığı kaşar peynir rendesi, yarım demet dereotu, karabiber, tuz, su. Kuzu etini margarinde kavurun, ince kıyılmış dereotunu ve tuz ekleyin. Yıkanmış pirinci eritilmiş tereyağına ekleyin. Üzerine yeterince su ilave edip ağır ateşte pişirin. Piştikten sonra et ile pilavı karıştırıp milföy hamurunun içine yayın. Kenarlarını kapatıp, üzerine yumurtanın sarısını sürün. Kaşar peyniri rendesini serpin. Orta ısı fırında kaşar peyniri eriyene dek pişirin. ÇUBUK TURŞUSU (ANKARA) 1 kg. küçük salatalık 8 diş sarımsak 2 çorba kaşığı kaya tuzu 1 tatlı kaşığı limon tuzu 1 su bardağı sirke 8-10 dal dereotu alabildiği kadar su Salatalıklar yıkanır, kurulanır, uygun büyüklükteki kavanoza aralarına dövülmüş sarımak serperek yerleştirilir, kavanozun üzerineden sirke dökülür, kavanozun alabileceği kadar su doldurulur, çukur bir kaba tekrar boşaltılır, üzerine kaya tuzu, limon tuzu konur, iyice karıştırılır, kavanoza tekrar dökülür, kavanozun üst kısmına önce defne yaprağı sonra dereotu konur, mümkünse üzerine bir ağırlık yerleştirilir (bir taş parçası olabilir) kavanozun kapağı sıkıca kapatılır en az 15 gün serin ve karanlık bir ortamda bekletilir. BEYPAZARI SARMASI (ANKARA) 200 adet orta boy asma yaprağı 2 su bardağı pirinç 2 orta boy kuru soğan 2 sap taze soğan 150 gr. kıyma yarımşar demet taze nane, dereotu, maydanoz 1 çorba kaşığı salça 1 tatlı kaşığı karabiber 1,5 tatlı kaşığı tuz 1,5 su bardağı ayçiçek yağı Taze yapraklar sertliğine göre haşlanır, süzgece çıkarışır (salamura yaprak da kullanılabilir) taze soğan, nane, maydanoz, dereotu, kuru soğan ince kıyılır, yıkanmış pirinç, kıyma, tuz karabiber, salçayla iyice karıştırılır. Harca bir su bardağı su katılır, yaprağın damarlı kısmı masaya gelecek şekilde serilir, enlemesine az miktarda iç konur, önce üstte, sonra sağdan soldan kapatılıp, rulo yapılarak sarılır. Sarmalar tencereye düzgünce dizilir. Üzerine ayçiçek yağı ve 1,5 su bardağı su gezdirilir, porselen bir tabak kapatıldıktan sonra, temcerenin kapağı kalapıtlır. Orta ateşte 10 dakika piştikten sonra, kısık ateşte 20 dakika daha pişirilir, sıcak ya da ılık olarak servise sunulur. Not: Beypazarı sarmasında özellikle az miktarda kıyma kullanılır ve az miktarda içle sarılır. GABAKLAŞ (Kabaklı aş) 1 kg. kabak 250 gr. kıyma 1 çay bardağı pirinç 2 adet domates 2 adet sivri biber 2 adet kuru soğan 1 çay bardağı ayçiçeği yağı tuz Üzeri için; sarımsaklı yoğurt Soğan çok ince kıyılır, çiçekyağda pembeleşince kıyma atılır, kıyma suyunu salıp çekince, ince doğranmış sivri biber eklenir. Daha sonra uygun büyüklükte doğranmış kabak, rendelenmiş domates, yıkanmış pirinç ve tuz eklenir, karıştırılır, kapak karıştırılır. 20-25 dakika pişirilir. Servis yapılacağı sıra üzerine sarımsaklı yoğurt gezdirilir. DÖNER KEBABI (ANKARA) Onikibuçuk kiloluk bir döner için kullanılacak malzeme: 7.5 kilo kuzu budu, 2.5 kilo dana budunun kabasından, 2.5 kilo kuzu kıyması, 1 kilo kuzu gömleği, 2 kilo soğan, 250 gram zeytinyağı, bir avuç dövülmemiş karabiber. Yapımı: Etlerin tamamını alacak büyüklükte derin ve porselen bir kap temin etmeli. Etleri döner şişine geçirilecek irilikte parçalara doğramalı. Soğanları çentilircesine ince doğradıktan sonra yeteri kadar tuzla ovmalı. Kaba, bir sıra et, bir sıra soğanla birkaç karabiber tanesi koyarak etle soğanı doldurmalı. Bunların üzerine zeytinyağını gezdirerek dökmeli. Sonra kabı varsa vitrinli bir buz dolabına, yoksa rafları çıkarılmış bir buz dolabına kaldırmalı. Kıymayla kuzu gömleğini de tuzladıktan ve kıyılmış iki soğanla örttükten sonra buzdolabına almalı. Derin kaptaki etleri vakit vakit buzdolabından çıkarıp altüst etmeli, çamaşır yıkar gibi etleri yoğurmalı ve tekrar buz dolabına kaldırmalı. Böylece etleri dört-beş gün buz dolabında tutmalı. Bu süre sonunda etleri, kıymayı ve kuzu gömleğini buz dolabından çıkarmalı; üzerlerindeki soğan ve karabiber tanelerini silkeleyip atmalı. Döner şişine önce küçük bir yağ parçası sonra sırasıyla bir et parçası, biraz kıyma ve etlere göre kesilmiş bir parça kuzu gömleği geçirmeli. Sağdan soldan taşan parçaları kesip aralara sokuşturmak suretiyle bütün malzemeyi aynı sırayla döner şişine geçirmeli. Bu iş bittikten sonra şişi yerine takmalı ve sık sık çevirerek döneri pişirip kızartmalı. Etin çiğ kalmaması için şişi önceleri ateşten uzak tutmalı. Aradan bir saate yakın bir zaman geçtikten sonra şişi ateşe biraz yaklaştırmalı. Böyle yapılmazsa etin yüzü kızarır hattâ yanar, ama iç kısımlar çiğ kalır. Döneri de odun kömürü ateşiyle pişirmeye gayret etmeli. Elektrikli veya bütan gazlı ocaklarda pişirilen et, lezzetinden çok şeyler kaybetmektedir. FIRINDA ANKARA TAVASI (ANKARA) 3 kg kuzu kol veya kaburganın alt kısımı 4 su bardağı pirinç 1 çorba kaşığı tereyağı 7 su bardağı su Tuz 1. Kuzu kol ya da kaburganın alt kısmının zarlarını temizleyin. Avuç içi büyüklüğünde parçalar halinde kesin. 2. Hazırladığınız kemikli parçaları bakır bir tavaya yerleştirip 7 su bardağı su ekleyin. Tuz ilave edip önceden ısıtılmış 150-160 dereceye ayarlı fırına verin. Fırın ısısını biraz daha düşürüp orta ısıda, etler kızarıncaya ve yumuşayıncaya kadar pişirin. 3. Pirinci yıkayıp süzün. Fırından çıkan etin suyunu derin ve geniş bir fırın kabına alıp pirinci ilave edin. Tereyağını ekleyip pilavı da fırında 45 dakika pişirin. 4. Pilavı fırından çıkarıp üzerine etleri yerleştirin. Tekrar fırına verip 5-10 dakika daha kızartın. Sıcak olarak servis yapın. SOĞANLAMA (ANKARA) Kullanılacak Malzemeler 4 adet yumurta Yarım çorba kaşığı salça Yarım kangal sucuk Yarım su bardağı sıcak su 3 adet soğan 2 çorba kaşığı margarin Hazırlanma Şekli Soğanları piyazlık doğrayın. Tuz koyup ovarak acı suyunu çıkarın. Sonra yıkayarak suyunu süzün. Tavaya yağı koyup eritin. Soğanları ilave edip pembeleştirin. Sucuğu dilimleyerek ilave edin. 3 dakika sote edin. Salçayı ilave edip 2 dakika daha kavurun. Sıcak suyu, tuzu, karabiberi koyup tavanın kapağını kapatın. 2-3 dakika kaynatın. Yemeğin suyu azaldığında 3 yuva açın. Açılan yuvalara yumurtaları kırın. Üzerine tuz karabiber serperek kapağını kapatarak yumurtaların akı sertleşene kadar kısık ateşte pişirin. Sıcak sıcak servis yapın. KARA KIZ KÖFTESİ (ANKARA) MALZEMELER: 2 su bardağı ince bulgur 2 çorba kaşığı un 1 çorba kaşığı nişasta 1 yumurta akı 2 çay kaşığı tuz 1 çorba kaşığı kuru nane SOSU İÇİN: 1 su bardağı zeytinyağ veya ayçiçek yağı 3-4 diş sarımsak 1 çorba kaşığı biber salçası 1 tatlı kaşığı kırmızı biber 1 demet maydanoz 1 kahve kaşığı kimyon YAPILIŞI: 1- Bulgur bir tencereye konur. Üzerine 1,5 bardak kaynar su dökülüp kapak kapatılır. 2- Bulgur kabarınca, un, nişasta, yumurta akı, kuru nane, tuz konup iyice yoğrulur. (Gerekirse ara sıra su serpilir.) 3- Küçük toplar yapılıp ortaları parmak batırılarak çukurlaştırılır. Kaynar tuzlu suda 5- 6 dakika haşlanır. 4- Sudan alınıp servis tabağına konur. 5- Sarımsak ayıklanıp dövülür. Kızgın zeytinyağa ilave edilip karıştırılır. Biber salçası, kırmızı biber, kimyon, tuz atılıp köftelerin üzerine dökülür ve karıştırılır. 6- İnce doğranmış maydanoz yaprakları ile süslenir. AYAŞ KEBABI (ANKARA) Malzeme 4 Kişilik: 4 ad. Kuzu incik, 4 ad. Paça, 2 ad. Yumurta sarısı, 2 çorba kaşığı yoğurt, 1 ad. Limon suyu, 1 çorba kaşığı Un, 1 ad. Havuç, 1 ad. Patates, 1 ad. Kabak, Tuz, beyaz toz biber. Haşlama malz: 2 diş Sarımsak, 2 ad. Kuru soğan, 1 ad. Maydanoz kökü, 1 çorba kaşığı Sirke, 1 ad. Havuç. Sos: 2 diş Sarımsak, 20 gr. Tereyağı, 1 çorba kaşığı Sirke, 1 çay kaşığı toz kırmızı biber. Yapımı: İncik ve paça temizlenip, havuç, patates ve kabak, haşlama malzemeleriyle ayrı ayrı haşlanır.İnciklerin suyu atılır, paçaların suyu süzdürülüp ayrılarak ılıtılır. Bir kabın içine un, yoğurt, yumurta sarısı, limon suyu bulamaç yapılır. Sonra ılık paça suyuna çırpma teli ile karıştırılarak yedirilir ve kaynatılır. Tuz ve biberi atılır.Sos elde edildikten sonra, incik ve paçalar kemiklerinden ayrılır. İncik tabağın ortasına, paçalar etrafına gelecek şekilde konup, turner sebze ve sos eşliğinde servis edilir. Arzu üzerine sirkeli sarımsak sos ve kızarmış biberli yağ verilir. KURU BEYPAZARI (ANKARA) Yarım paket tereyağı (125 gr.) 1 Su bardağı süt 1 Kibrit kutusu büyüklüğünde yaş maya 1 Tatlı kaşığı toz şeker 1 Tatlı kaşığı tuz Alabildiği kadar un # Çukur yoğurma kabına ılık süt konur, üzerine toz şeker ve yaş maya eklenip, malzemeler birbirine yedirilir. # Oda ısısında yumuşamış tereyağı, tuz karışımın üzerine eklendikten sonra yoğurdukça un eklenir. # Katı kıvama yakın hamurun üzeri kapatılır. 1,5 saat dinlendirilir. # Süre sonunda, kabaran hamur bir kaç kez çevrilerek , yoğrulur, 3 eşit parçaya bölünür. # Her parça yuvarlanarak 1,5 parmak kalınlığında çubuklar yapılır. 3 parmak kalınlığında enine verev olarak bıçakla kesilir. # Ayrılan 3 hamur parçası aynı şekilde hazırlandıktan sonra, yağsız fırın tepsisine aralıklı dizilir. # Önceden hafif ısıtılmış 175 derece fırında önce çok hafif pembeleşene kadar pişirilir, sonra fırın ısısı 120 dereceye indirilir, kurular yaklaşık 1,5 saat daha fırında tutulur. # Fırın söndürülür, kapağı açılmaz, soğuyunca kurular fırından çıkarılır. # Kuru gevrek bir hal almışsa olmuş demektir. 6 aya kadar saklanıp çay, süt, meşrubatla ikram edilir. Not: Kuru, Beypazarı ilçesinin sevilen ikramıdır. Aslı kara fırında pişirilir, arzu edilirse yukarıda verilen ölçülere 2 adet dövülmüş damla sakızı eklenebilir.
-
ŞİLİ MEYDANI Şili Meydanı, Ankara'nın Aşağı Ayrancı semtinde bulunan meydan. Türkiye ile Şili arasındaki dostluğu pekiştirmek adına yapılmıştır. Meydanda Şili'nin kurtarıcısı ve Şili Cumhuriyeti'nin kurucusu Bernardo O'Higgins'in anıtı bulunmaktadır. Bernardo O'Higgins anıtı
-
TANDOĞAN MEYDANI Tandoğan Meydanı Ankara'nın Bahçelievler semtinin alt kısmında yer alan şehrin eski valisi 1946 yılında intihar ederek ölen Nevzat Tandoğan'ın adının verildiği semttin tam ortasında bulunan meydan.
-
OPERA MEYDANI Ankara Ulus'ta Gençlik Parkı Büyük Tiyatro, Opera, Küçük Tiyatro, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara Resim ve Heykel Müzesi, Etnografya Müzesi, Cumhurbaşkanlığı Orkestrası ve İller Bankası Genel Müdürlüğünüde içine alan meydana verilen ad. Meydan adını Opera binasından almaktadır. Oda Tiyatrosu binası Ankara Devlet Opera binası
-
KIZILAY MEYDANI Kızılay Meydanı, Türkiye'nin başkenti Ankara'nın merkezidir. İsmini Kızılay kurumundan alan meydan doğudan Ziya Gökalp Caddesi (Kolej, Kurtuluş), batıdan Gazi Mustafa Kemal Bulvarı (Kısaca GMK Bulvarı) (Demirtepe, Maltepe, Tandoğan), kuzey-güney ekseninde ise Atatürk Bulvarı (Sıhhiye, Ulus, Bakanlıklar, Kavaklıdere) yollarının kesişimindedir. Ankara'nın her tarafından ulaşımı oldukça kolay olan meydanda hem Metro hem de Ankaray istasyonu bulunmaktadır.
-
KARACADAĞ Karacadağ, Ankara İl sınırlarının güney batısında ve Ankara'nın Haymana ilçesi ile Konya'nın Kulu ilçesi arasında konumlanır. Karacadağ'ın yüksekliği 1724 metredir. Tarih Eruğrul Gazi Söğüt'e geçmeden önce ilk olarak Karacadağ eteklerinde yazlık olarak konaklamıştır.
-
ANKARA COĞRAFYASI Tuz Gölü yüzölçümü bakımından Türkiye'nin üçüncü büyük gölüdür. İç Anadolu Bölgesi'nde Ankara, Konya ve Aksaray illerinin sınırının kesiştiği yerde yer alır. Türkiye'nin tuz ihtiyacinin %60'ından fazlası bu gölden sağlanır. Ayrıca Tuz Gölü Türkiye'nin en sığ gölüdür. Tuz Gölü Lut Gölü'nden sonra %32,9'luk tuz oranıyla Dünyanın en tuzlu ikinci gölü olma özelliğine de sahiptir. Deniz seviyesinden 905 metre yüksekte ve maksimum ölçüleri kuzeyden güneye 80, doğudan batıya ise 50 kilometredir. Çevresinde 3,000,000'a yakın nüfus gücü tutar. Özellikleri Yağış alanı 11.900 km² olan Tuz Gölü, dışarıya akıntısı olmayan kapalı bir havza gölüdür. Yağış alanının genişliğine rağmen beslenme kaynakları zayıftır. Göle su getiren akarsular, yazın suları iyice azalan ya da tamamen kuruyan derelerdir. Bunlar Şereflikoçhisar'dan gelen Peçenek Çayı, Aksaray'dan gelen Melendiz Çayı, güneyden ve batıdan gelen İnsuyu, Karasu, Kırkdelik çaylarıdır. Bunlardan başka Beşşehir Gölünün fazla sularını Konya'nın atık sularıyla beraber Tuz Gölü'ne boşaltan DSİ tahliye kanalı da Tuz Gölü'nün su seviyesinin yükselmesine sebep olmaktadır. Gölün ortalama su seviyesi 40 cm. civarındadır. Ortalama yukseklik seviyesi yağışın arttığı mayıs ayında yaklaşık 110 cm'dir. Ortalama düşük seviye ise ağustos ayında 19 cm kadardır. Tuz oranının fazla oluşu nedeni ile buharlaşma sonucunda kendini gösteren su kaybı önemli tuz tortulaşmasına neden olmaktadır.Yaz sonlarına doğru göl sahasının büyük bir kısmı kalınlığı birkaç cm ile 30 cm arasında değişen tuz tabakası ile örtülü kalır. Bu mevsimde Kaldırım Tuzlası ile karşı kıyı arasında yürümek mümkündür. Dünyanın çok tuzlu göllerinin başında gelen Tuz Gölü'ndeki tuzluluk oranı yaz esnasında daha fazladır. Bu mevsimde tuzluluk oranı şüphesiz daha fazladır ve gölün tuzluluğu binde 329 gibi dikkat çekici bir orana erişmektedir. Kimyasal bileşim itibariyle burada mutfak tuzu (sodyum klorür) karakterinde bir tuzluluk hakimdir ve sodyum klorür oranı, mağnezyum klorür ve sodyum sülfat oranlarından üstündür. Göldeki tuz birikmesi çeşitli faktörlere bağlı bulunmaktadır. Çevrede jips ve tuz tabakaları içeren Oligosen formasyonunun bulunuşu gölün tuzlaşmasında önemli bir rol oynamıştır. Fakat gölün tabanındaki kaynaklardan da tuzlu sular geldiği tespit edilmiştir. Gölün sığ oluşu ve buharlaşmanın şiddetli oluşu tuz birikmesinin diğer faktörleridir. Yazın buharlaşma sonucu tortulanan tuz tabakası makinalarla kazılıp tuzlalarda toplanır. Kaldırım, Kayacık ve Yavşan tuzlaları adı verilen bu tuzlalar önceleri Tekel tarafından işletilirken 2005 yılında özelleştirilmiştir. Tuz Gölü'nden elde edilen tuzu yıkayıp öğüten tuz fabrikaları Şereflikoçhisar ekonomisinin belkemiğini oluşturmaktadır. Tuz Gölü ve çevresi 2001 yılında özel koruma alanı ilân edilmiştir. Tuz Gölü ve çevresi Phoenicopterus rubber olarak adlandırılan flâmingo kolonilerinin ana üreme bölgeleridir. "Anser albifrons" adı verilen Sakarca kazınında ikinci büyük üreme merkezidir. Doğal Yapı Kışın kapladığı çok geniş su alanı su kuşları için önemli bir kışlama alanı oluşturmaktadır. Tuzlu ortamlara uyum sağlamış olan flamingo, kılıçgaga, angıt ve benzeri kuşların yanı sıra yağmurcunlar, turnalar, yaban kazları ve yaban ördekleri gölde büyük topluluklar halinde yaşamaktadır. Göl çevresinin nispeten ıssız oluşu nedeniyle kuşlar, etraftaki su birikintilerinde, meralarda ve ekili alanlarda rahatça beslenmekte, kışın en soğuk günlerinde dahi donmayan göl sularında yüzebilmektedir. İlkbaharda Göl içinde oluşan adalar ve bataklıklar Bataklık Kırlangıcı (Glareola prantincola), Suna (Tadorna tadorna), Angıt (Tadorna ferruginea), Çamurcun (Anas crecca), Kılıçgaga (Recurvirostra avocetta), Kocagöz (Burhinus oedicnemus) ve martı türlerinin (Larus sp.) kuluçka yapmalarına imkan sağlamaktadır. Bölgede tuzcul stepler ve endemik türlerden oluşan ekolojik açıdan hassas bitki toplulukları bulunmaktadır. Bir ekosistem bütünlüğü arz eden Tuz Gölü ve yakın ilişkide olan çevresindeki göller (Tersakan Gölü, Düden Gölü, Bolluk Gölü, Eşmekaya Gölü, Köpek Gölü, Akgöl) sayısız kuş türü ve özellikle Avrupa'da nesli tükenmekte olan flamingolar (Phoenicopterus ruber) için yaşam alanı niteliğindedir. Tuz Gölü, flamingoların ülkemizdeki en önemli kuluçka alanı olup, Gölün orta kesimlerinde herbiri 5-6 bin yuvadan oluşan dev kuluçka kolonileri bulunmaktadır.
-
GORDİON MÜZESİ Gordion müzesi, Ankara'nın Polatlı ilçesindedir. Gordion Yassıhöyük köyü'ndedir. Gordion'da Kral Midas'ın tümülüsü vardır. Ama Kral Midas'ın kemikleri alınarak Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne götürülmüştür. 1963 yılında Ankara'nın Polatlı ilçesine bağlı Yassıhöyük olarak tanınan 500 nüfusa sahip küçük bir köyün yanında kuruldu. Bugün Gordion Müzesi'nde kronolojik bir sergileme sunulmakta, her dönem karakteristik örneklerle temsil edilmektedir. Üç vitrinde Eski Tunç Devri eserleri, bunu takiben Kral Midas ile son bulan Erken Frig Dönemine ait eserler yer almaktadır. Bu eserler içinde Erken Demir Çağına ait el yapımı çanak-çömlekler, Erken Frig Çağına ait Demir aletler, tekstil üretim aletleri sergilenmektedir. Yeni sergi solonunda Panoramik vitrin içinde M.Ö. 700 yıllarına tarihlenen tahrip katına ait tipik bir yapı sergilenmektedir. Yeni salonun geri kalan kısmında M.Ö. 6 - M.S. 4. yüzyıla ait ithal edilmiş Yunan seramiği, Hellenistik Çağ ve Roma Dönemine ait malzemeler sergilenmektedir. Son bölümde ise ziyaretçiler Gordion'da ele geçen mühür ve sikke örneklerini izleme imkânı bulmaktadırlar. Son yıllarda Gordion Müzesi'nin ziyaretçi sayısındaki büyük artış, burada yeni düzenlemeler yapılmasını gündeme getirmiştir. Bu çalışmalar içinde 180 m²'lik yeni depo binası, 150 m²'lik ek teşhir salonu, 30 m²'lik laboratuvar ve 35 m²'lik görüntü ile bilgilendirme salonu, 5000 m²'lik yeni açık hava teşhir alanı yapıların belli başlıları arasında sayılabilir. Yeni kazılan alan Friglerin mobilya yapımında kullandıkları sedir, kokulu ardıç, şimşir, sarıçam, ceviz ve porsuk fidanları ile ağaçlandırılmıştır. Bu yeni alana nakledilen Roma mozaiği ve Galat Mezarı yapılan işlerin bir bölümü olarak sayılabilir. Müze teşhir salonları Eski Tunç Çağı Yaklaşık olarak M.Ö. 3000'li yıllara (3000-2000) rastlayan Eski Tunç Çağı, Gordion'da yerleşimin bilinen ilk safhasıdır. Anadolu ve Yakın Doğu'da, aletler ve diğer araç gereçlerin yapımında kullanılan tuncun (bronz) üretiminde, en son teknolojik adımların atılması bu döneme rastlar. Daha eski bir dönem olan Neolitik (Yeni Taş Çağı) Dönemde ana malzeme taş kullanılmış ancak Gordion ve çevresinde bu döneme ait buluntulara rastlanılmamıştır. Gordion'a yakın bir başka höyük olan Polatlı höyüğü'nde de Gordion'dakilere benzer buluntular ele geçmiş, böylece Tunç Çağı'nın Gordion çevresindeki diğer mevkiilerde de kendini gösterdiği anlaşılmıştır. Sergide bulunan elyapımı seramik kaplar, özellikle gaga ağızlı testiler, Orta Anadolu Eski Tunç Çağı'nın tipik örnekleridir. Yaklaşık olarak M.Ö. 3000'li yıllara (3000-2000) rastlayan Eski Tunç Çağı, Gordion'da yerleşimin bilinen ilk safhasıdır. Anadolu ve Yakın Doğu'da, aletler ve diğer araç gereçlerin yapımında kullanılan tuncun (bronz) üretiminde, en son teknolojik adımların atılması bu döneme rastlar. Daha eski bir dönem olan Neolitik (Yeni Taş Çağı) Dönemde ana malzeme taş kullanılmış ancak Gordion ve çevresinde bu döneme ait buluntulara rastlanılmamıştır. Gordion'a yakın bir başka höyük olan Polatlı höyüğü'nde de Gordion'dakilere benzer buluntular ele geçmiş, böylece Tunç Çağı'nın Gordion çevresindeki diğer mevkiilerde de kendini gösterdiği anlaşılmıştır. Sergide bulunan elyapımı seramik kaplar, özellikle gaga ağızlı testiler, Orta Anadolu Eski Tunç Çağı'nın tipik örnekleridir. Polatlı Höyük kazıları Gordion-Yassihöyük merkez bölgesindeki Polatlı Höyük kazısı Seton Lloyd ve Nuri Gökçe tarafından 1949 yılında bir kazı sezonunda tamamlanmıştır. 21. Boya bezekli kap, P.T. Tespit edilen toplam 31 yerleşim katı M.Ö. 3000-1200'e tarihlendirilmektedir. (Erken, Orta ve Geç Tunç Dönemleri). Polatlı Höyük'ten çıkan ve Eski Tunç Çağma ait olan (M.Ö. 3. binyil) kapların büyük çoğunluğu Gordion eserleriyle mükemmel bir benzerlik gösterir. Bu örneklerden en ilgi çekici olanı arkeologlar tarafından DEPAS olarak adlandırılan uzun gövdeli, çift kulplu kadehler biçiminde olup, Kuzey-Batı Anadolu'daki Troya'dan Kuzey Suriye'ye kadar geniş bir alanda görülmektedir. Orta Tunç Çağı Anadolu'da Orta Tunç Çağı, Eski Assur Ticaret Kolonileri ve Eski Hitit Krallığı (M.Ö. 2000'li yılların ilk yansı) zamanı olup bu iki dönem sırasıyla Kayseri yakınlarındaki Kültepe-Kaneş ve Boğazköy-Hattuşa (Çorum ili) kazılan ile en iyi şekilde bilinmektedir. Gordion Müzesinde teşhir edilen bu döneme ait eserlerin çoğu, müzenin güneydoğusunda uzanan bir mezarlıkta bulunmuştur. Gömüler iri küplerin içine konulmuştur. Ana yerleşim höyüğünden çıkarılan hiyeroglif yazılı kil bir mühür baskısı (bulla), burada yaşayan insanların Eski Hitit hakimiyet bölgesiyle ilişki içinde olduklarım göstermektedir. Genç Tunç Çağı Geç Tunç Çağı (M.Ö. 1500-1100), başkenti Boğazköy-Hattuşa olan Hitit İmparatorluğu'nun Dönemidir. Bu dönemde, Gordion'un nasıl bir öneme sahip olduğu belirsizdir. Sergilenen çanak çömlekler çarkta yapılmış ve toplu üretilmiş olup diğer Hitit merkezlerindekiler gibidir ve bu nedenle, yerel ekonominin, Hitit hakimiyet bölgesi ile bağlantılı olduğunu ortaya koyar. Bu tür bağlantıların öne sürülmesinin bir nedeni de, Gordion buluntuları arasındaki üzerinde Hitit hiyeroglif yazıtlı mühür baskısı bulunan çömlek kulbudur.
-
ANKARA ROMA HAMAMI Ankara Roma Hamamı, Ulus Meydanı'ndan Yıldırım Beyazit Meydanına uzanan Çankırı Caddesi üzerinde yer alır, 3. yüzyılda Septimius Severus'un oğlu Roma İmparatoru Caracalla tarafından Sağlık Tanrısı Asklepios adına yapılmıştır.[1][2][3][4] Bugün Roma Hamamı olarak adlandırılan bu platformun bir höyük olduğu, en üstte Roma Çağı (Kısmen Bizans ve Selçuk katları), onun altında Frig Devri yerleşmesinin kalıntıları tespit edilmiştir. Höyük altında kalan taş kalıntılar çok iyi bir şekilde korunduğundan yapının planı anlaşılabilecek durumdadır. Buna göre yapının bir taşra kenti hamamından çok İmparatorluk standartlarına göre yapıldığı anlaşılmaktadır. Hamam 80 x 130 m. boyutunda, taş ve tuğladan yapılmıştır. Çankırı Caddesindeki girişi ile, sütunlu bir revak kalıntısının çevrelediği geniş bir alana yayılan ve Palaestra denilen beden eğitimi ve güreş yapılan yere girilmektedir. Bu kısmın sağ tarafında yer alan sütunlu yolun üzerinde dört köşeli ve yuvarlak birçok yazılı sütun bulunmaktadır. Spor alanının hemen arkasında phirigidarium (soğukluk) kısmı, solunda ise kenarlarında oturma basamakları bulunan piscina (yüzme havuzu) ile apoditarium (soyunma yeri), sağda yuvarlak tuğludan yapılmış sütun parçaları bulunan soğukluk yer almaktadır. İkinci sırada bulunan tepidarium (ılıklık) kısmında yine yuvarlak tuğladan sütun parçaları bulunmaktadır. Yıkanma odaları bu sütunların üzerinde bulunmaktaymış. Caldarium (sıcaklık) kısmı ise hamamın en arka kısmında yer almakta olup, 12 adet külhanı bulunmaktadır. Ilıklık ve sıcaklık kısımlarının diğer bölümlerden daha geniş olmalarının nedeni Ankara'nın çok soğuk kış şartlarına bağlanmalıdır. Bunlar, etrafında ocaktan gelen sıcak havanın rahatça dolaştığı tuğla sütunlardan oluşan bir yer altı ısıtma tesisatı ile desteklenir ve yukarıda bulunan odalar da bu şekilde ısınırlardı. VII. yüzyılda geçirdiği bir yangın sonucu tahrip olan yapının, kazılar sırasında ele geçen sikkelerden, yaklaşık beşyüz yıllık bir süre ile kullanıldığı ve zaman zaman onarıldığı anlaşılmaktadır. 1938-1943 yılları arasında Türk Tarih Kurumu tarafından yapılan arkeolojik kazılarda, hamamın soyunma ve yıkanma kısımları ile yer altındaki külhan ve servis yolları ortaya çıkarılmıştır. Caldarium (en sıcak bölüm) Hypocaust (ısıtma tesisatının olduğu bölüm) Piscina (Havuz) Tepidarium (Ilık bölüm) Servis Tüneli
-
GORDİON Gordion (ya da Gordiyon), tarihte Frigya'nın (Phrygia) başkenti. Sakarya nehri ile Porsuk Çayı'nın birleştiği noktanın tam yukarısında bulunan höyük. Gordion'un kalıntıları Ankara'ya 94 km uzaklıkta, Polatlı'nın 29 km kuzeybatısındadır. Höyükte, Gordion adını zikreden kitabeye benzer hiçbir açık delil bulunamamıştır. Buna rağmen bu höyüğün eski Gordion olarak belirtilmesi doğru kabul edilmektedir. Bir rivayete göre ilk Frig Kralı Gordios, krallığa çıkışı sırasında sabanını, boyunduruğuna bir kördüğüm atarak bağlamıştır. Şehrin, Gordion adını, krala izafeten aldığı sanılmaktadır. Fakat o zamana ait Doğu belgelerinde bu kralın adından hiç bahsedilmemektedir. Yapılan kazılar Gordion'daki yerleşmenin, Friglerin buraya gelişlerinden önce olduğunu göstermektedir. Frig devri höyüğünün altında eski bronz çağına ait daha küçük bir höyük bulunmaktadır. Eski bronz çağından Frig şehri tabakasına kadar birbiri üstüne gelen ve birbirlerini takib eden bu yerleşmelere ait on sekiz tabaka çıkarılmıştır. Bu tabakalarda Hitit devrinin bütün safhaları temsil edilmektedir. Friglerin geliş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Trakya'dan ve Balkan Yarımadasından buraya geldikleri farz edilir. Bu düşünce Friglerin çanak, çömlek stillerinin Makedonyalılarınkine benzemesinden ileri gelmektedir. Frigler M.Ö. 9. yüzyıl ortalarında veya daha önceki yıllarda, buraya gelip yerleşmişlerdi. Muhtemelen burası Orta ve Batı Anadolu'ya sınırları uzanan bir devletin başşehri olmuştur. Krallık, asurlulara yenilmesine rağmen istilaya uğramamış, fakat M.Ö. 7. yüzyılda Kimmerlerin istilasına uğramıştır. Kimmerler, Lidyalılarla savaşmak için buradan geçmişlerdi. Daha sonraki yıllarda Gordion dahil, bütün Anadolu Pers İmparatorluğuna dahil olmuştur. Bu devirde de Gordion, Kral Yolu üzerinde önemli bir yer, pazar şehri, konaklama yeri olarak önemini korumuştur. Şehir. M.Ö. 333'te Pers boyunduruğundan kurtulmuştur. Çeşitli mücadelelerin geçtiği bu bölgede M.Ö. 200 yıllarından sonraya ait olabilecek bir şey bulunamamıştır. Bundan sonra Gordion önemini kaybetmiş ve terk edilmiş gibi bir hale gelmiştir. Gordion'un güneydoğusunda yer alan tarihi kapısı, sur içinde yer alan sarayları ve Frig kral ailesi üyeleri ile zenginler ve soylular için yapılmış 80 kadar yığma mezar tepeleri şehrin en önemli özelliklerini yansıtmaktadır. Höyük'ten tümülüsün görüntüsü Giriş yönünden tümülüsün görünüşü Gordion'un kalıntıları Gordion'da bir Frig tümülüsü
-
ANKARA TAVŞANI Ankara tavşanı, diğer adıyla Angora tavşanı uzun ve yumuşak tüyleriyle tanınır. Ankara keçisi ve kedisi gibi safkan tavşanlar, Ankara ilinden tüm Dünya'ya yayılmışlardır. 1700'lü yıllarda Avrupa'da Fransız yüksek tabakasının rağbet ettiği en popüler evcil hayvan olmuşlardır. 1900'lü yılların başında ise Amerika'da tanınmaya başlanmışlardır. Birçok varyetesi türetilmiştir. Fransız, Alman, Dev, İngiliz, Satin, Çin, İsveç, Finli türleri gibi. Yalnız yerel Amerikan tavşan besleyicileri klubünün (ARBA) kategorize ettiği İngiliz, Fransız, Dev ve Satin türleridir. Türkiye'de tüylerinin tekstil endüstrisinde hammadde olarak değerli olmasından ötürü besiciliği yapılmaktadır. Sıcak tutması açısından koyun yününden iki kat daha verimlidir. Lakin beslenmesi özellikle kırpılacak uzunluğa gelene kadar tüylerinin korunması zor, özel beslenme alanına ihtiyaç duyduğundan pek yaygınlaşamamıştır. Kökeni Ankara olan Ankara tavşanının nesli 1723 yılında Türkiye'de tükenmiştir.Tarih boyunca Galatlar'ın bir boyu olan Tektosaglar, Frigler Aynı dönemde İngiliz denizcileri tarafından Fransa ve Birleşik Krallık'a götürülmüştür. Yüzyıllar sonra Almanya'da yaşayan bir Türk vatandaşı tarafından Türkiye'ye yeniden getirilerek Kayseri'de bir çiftlikte yeniden üretilmeye başlanmıştır.Bugün bu tavşan türü sadece yün üreticileri tarafından özel olarak yetiştirilmektedir. Dünyada Ankara tavşanı yetiştiriciliği yaygın olarak yapılmaktadır. Günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti, Fransa, Macaristan, Arjantin, Şili, Almanya, Brezilya bu tavşandan yün üreten başlıca ülkelerdir. Tavşan yününü işleyen en önemli ülkeler ise İtalya, Japonya, Almanya, Fransa, Hindistan ve Şili'dir. Dünyada Ankara tavşanı yünü üretiminin 8000-12.000 ton arasında olduğu tahmin edilmektedir. Üretimin %90'ı Çin Halk Cumhuriyeti tarafından yapılmaktadır.