Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Ihlara Vadisi

  2. _asi_

    Ihlara Vadisi

  3. _asi_

    Kırşehir - Mucur

    MUCUR İç Anadolu Bölgesi’nde, Kırşehir İli’ne bağlı bir ilçe olan Mucur, doğusunda Nevşehir, batısında Kırşehir, kuzeyinde Boztepe, güneyinde ise Kızılırmak ile çevrilidir. İl merkezine 25 km uzaklıkta, Acı Su vadisinin yamaçlarında ve vadiyi çevreleyen tepeler üzerinde kurulmuştur. Kırşehir platosu üzerinde kurulan Mucur’un orta kesiminde Kervansaray Dağı’nın güneydoğu uzantıları bulunmaktadır. Kervansaray sıradağları üzerinde Armutlu Dağı (1.557 m.), Uyluk Dağı (1.356 m.), Kırlangıç Dağı (1.472 m.), Kızıldağı (1.341 m.), Köpekli Dağı (1.554 m.) yer almaktadır. İlçeyi güneydoğuda doğal sınırı oluşturan Kızılırmak ile Acıöz Çayı sulamaktadır. İlçenin tek doğal gölü olan Seyfe (Malya) Gölü’nün doğu ve güneydoğusunda Seyfe Ovası uzanmaktadır. Seyfe Gölü Kuş Cennetinde 167 çeşit kuş barınmakta, bunlar arasında özellikle flamingolar dikkat çekmektedir.İl merkezine 24 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 1.068 km2 olup, deniz seviyesinden 1.050 m. yüksekliktedir. 2000 Yılı sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 25 375’tir. İlçenin ekonomisi tarım, hayvancılık ve halıcılığa dayalıdır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler; buğday, şeker pancarı, arpa, baklagiller, elma, üzüm, patates, soğan ve kayısıdır. Hayvancılıkta koyun ve Ankara keçisi yetiştirilmektedir. Mucur ve çevresinde üretilen el dokuması ve yer yaygısı olan Mucur seccadeleri ilçenin ekonomisinde önemli bir yeri olup ihraç edilmektedir. Ayrıca ilçede 3 adet un ve 1 adet yem fabrikası bulunmaktadır. Mucur’un bir diğer önemli geliri ise akaryakıt istasyonları ve dinlenme tesislerinden oluşmaktadır. Tarihçesi Mucur’un tarihi ile ilgili kayıtlar bulunmamakla beraber, Mucur adı ile ilgili bazı söylentiler bulunmaktadır. Buna göre; günümüze ulaşan yer altı şehrinde suçlular yaşamakta imiş. Mücrim olarak tanımlanan bu kişilerden ötürü de mücrim sözcüğü zamanla değişerek Mucur’a dönüşmüştür. Mucur’da en eski yerleşim Tunç Çağı’nda başlamıştır. Ardından yörede Hititler, Frigler ve Persler hüküm sürmüş, daha sonra Kapadokya Krallığı buraya egemen olmuştur. Roma döneminden sonra Kırşehir yöresi ile birlikte Mucur da Arap akınlarına uğramış, Malazgirt Savaşı’ndan 81071) sonra Selçukluların eline geçmiştir. Moğolların Köedağ Savaşı’nda Selçukluları yenmesinden sonra yöre, Moğol egemenliğine girmiştir. Eretna Beyliğinin hakimiyetinden sonra Osmanlı topraklarına katılmıştır. XIX.yüzyılda Ankara Vilayeti, Kırşehir sancağı merkez kazasına bağlı bir nahiye idi. 1868 yılında bucak olan Mucur, 6 Nisan 1914 günü Harbiye Nazırı Enver Paşa, Şark Cephesi’ni teftişe giderken Mucur’a da uğramış, halkın ilçe olma isteği ile karşılaşmıştır. Bunun üzerine 1918’de ilçe konumuna getirilmiştir. İlçede günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Aflak Kilisesi Aksaklı Kilisesi Kepez Yeraltı Şehri bulunmaktadır. Ayrıca ilçede; Keişlik Mağarası Aşılık Mağarası Manastır ve Keşiş Sarayı Mağarası Seyfe Gölü gibi doğal güzellikler bulunmaktadır.
  4. _asi_

    Kırşehir - Kaman

    KAMAN İç Anadolu Bölgesi’nin Orta Kızılırmak Bölümü’nde Kırşehir İli’ne bağlı bir ilçe olan Kaman, doğusunda Akpınar ve Kırşehir, batısında Bala, güneyinde Şereflikoçhisar, kuzeyinde ise Keskin ve Akpınar ilçeleri ile çevrilidir. Kırşehir’in kuzeybatısında yer alan ilçe toprakları engebeli ve yüksek platolar halindedir. Kırşehir ile kaman arasındaki Baran Dağı (1.701 m.) ilçenin doğu ve güneydoğusunu engebelendirmektedir. Baran sıra dağları üzerinde Ali Üllez Dağı (1.528 m.), Topakkaya Dağı (1.300 m.) ve Buzlu (1.609 m.) Dağı yer almaktadır. En büyük akarsuyu Kızılırmak olup, Büyükdere, Kılıçözü ve Kırşehir Çayı ilçe topraklarını sulamaktadır. Kaman’da doğal göl bulunmamakta, yalnızca elektrik üretimi ve sulama amaçlı Hirfanlı Baraj Gölü’nden yararlanılmaktadır. Kırşehir’e 52 km. uzaklıktadır. Denizden yüksekliği ortalama 1.075 m. olan ilçenin yüzölçümü 1.365 km2 olup, toplam nüfusu 64.415’tir. İlçeye karasal iklim hakimdir. Kışları kar yağışlı, soğuk ve sert, yazları ise kurak ve sıcaktır. En fazla yağmur ilkbaharda görülür. Kaman İlçe sınırları içerisinde orman yoktur. İlçenin ekonomisi, dokumacılık, tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler; hububat, baklagiller, yem bitkileri, endüstri bitkileri, sebze ve meyvedir. Özellikle Kaman cevizi dünyaca ünlü olup, ilçe ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvanın yanı sıra tavukçuluk, arıcılık, balıkçılık ve devekuşu yetiştiriciliği yapılmaktadır. Hirfanlı Barajı’nda ve çeşitli göletlerde tatlı su balıkları bol miktarda olup, sazan, mercan, yayın, kadife, levrek, turna gibi türler bulunmaktadır. Kaman’da ev tezgahlarında ve küçük atölyelerde halı ve kilim dokumacılığı yapılmaktadır. Kırşehir’in önemli bir ticaret ve halıcılık merkezi olan Kaman’da tuğla, kiremit fabrikası, tarım araçları üretimi ve metal eşya üretimi yapan atölyeler bulunmaktadır. İlçeye bağlı Ömerhacılı kasabası ile Hamit kasabasında renkli mermer taşı madeni işletilmekle, yabancı ülkelere de ihraç edilmektedir. Ayrıca ilçe topraklarında demir, çimento hammaddesi ve flüorid yatakları vardır. Tarihçesi Kaman’a 8 km. uzaklıktaki Çağırkan Kasabası sınırları içindeki Kalehöyük’de 1986 yılından buyana Kültür Bakanlığı ile Japonya Ortadoğu Kültür Merkezi adına Japonlar tarafından yapılan kazılarda ele geçen eserlerden, Kaman ve yöresinin MÖ. 3000 yılarına giden bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda MÖ.3000 yıllarında Hititler buraya yerleşmişlerdir. Eski Hitit ve Geç Hitit dönemlerinden sonra, yine Eski ve Geç Frig Dönemi’nin yörede yoğunlaştığı arkeolojik kazı ve yüzey araştırmalarından anlaşılmaktadır. M.Ö. 550’de Anadolu’nun tümüyle birlikte Kırşehir ve yöresi de Pers egemenliğine girmiştir. Kırşehir’de bu döneme ait önemli yerleşim kalıntı ve buluntularına rastlanmamasına rağmen, Kaman Kale Höyük kazısından Pers Dönemine ait mühürler bulunmuştur. Antik Çağda burada Zama isimli bir yerleşim yeri olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir.
  5. _asi_

    Kırşehir - Çiçekdağı

    ÇİÇEKDAĞI İç Anadolu Bölgesi’nde, Kırşehir İli’ne bağlı bir ilçe olan Çiçekdağı; kuzeyinde ve batısında Yozgat, kuzey ve doğusunda Ankara, güneyinde de Nevşehir İli, Kaman ve Kırşehir Merkez ilçesi ile çevrilidir.Çiçekdağı, Kırşehir Masifi olarak tanımlanan platonun kuzeyinde engebeli bir kesimde yer almaktadır. İç Anadolu kıvrım sistemine bağlı olan dağlar, kuzeyden güneybatı ve güneydoğuya doğru uzanır. İlçeye ismini veren Çiçekdağı (1.691 m.) ilçenin batısındaki platonun ortasında yer alır. Ormanlarla kaplı olan dağların dışında kalan kesimler platolara dönüşmüştür. İlçe topraklarını dört yandan kuşatan Delice Irmağı ve kolları sulamaktadır. Ayrıca Delice Irmağı’nın kollarından Kılıçözü deresi ile Malaközü Deresi de ilçenin diğer akarsularıdır. Bunların dışında küçük akarsular da ilçe topraklarında yer almaktadır. İlçenin en büyük ovası kuzeybatıdaki Delice Irmağı Ovası’dır. Deniz seviyesinden 936 m. yüksekliktedir. Kırşehir iline 65 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 1.409 km2, toplam nüfusu 24.050’dir. İlçenin ekonomisi tarım, hayvancılık, ormancılık ve sanayie dayalıdır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler, arpa, buğday, çavdar gibi tahıl ürünlerinin yanında şeker pancarı ve elmadır. Hayvancılıkta da büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılmaktadır. Çiçekdağı Devlet Üretme Çiftliği sığır besiciliğini geliştirmiştir. İlçe yer altı kaynakları bakımından zengindir. Flüorid, maden kömürü, mangenez, bakır ve kiremit hammaddesi yatakları vardır. İlçede ayrıca sanayi kuruluşu olarak un fabrikası bulunmaktadır. Tarihçesi İlçenin Eski Çağ tarihi ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır. Ancak, yörede bazı Bizans yapı kalıntılarının bulunuşu, yörenin Bizans döneminde bir yerleşime sahne olduğunu göstermektedir. Bugünkü Çiçekdağı, Sultanabdülmecid döneminde Mecidiye ismi ile Yozgat’a bağlı bir bucak olarak kurulmuştur. Abdülaziz zamanında kaza konumuna getirilmiştir. XIX.yüzyılda Ankara Vilayeti, Kırşehir sancağına bağlı bir kaza statüsündedir. Mecidiye ismi 1930’da Çiçekdağı olarak değiştirilmiş, 1954’te Kırşehir iline bağlı bir ilçe konumuna getirilmiştir. İlçede Kalendarbaba (Karakurt) Türbesi ile Mahmutlu ve Bulamaçlı kaplıcaları bulunmaktadır.
  6. _asi_

    Grönland

    GRÖNLAND DENİZİ Grönland Denizi, Grönland'ın doğu sahili, İzlanda'nın kuzey kıyısı, Jan Mayen ve Svalbard arasında uzanan, 1.000.000 kilometrekareden daha fazla alana sahip bir deniz. Arktik Okyanusu'nun bir yan denizidir. Ancak kısmen Kuzey Atlantik'e dahil edilir. Grönland Denizi'nin ortalama derinliği 1.526 metredir. En derin yeri Norveç'in Spitsbergen Adası'nın 140 km batısında bulunan 5.608 m derinliğindeki Malloy Çukuru'dur.
  7. _asi_

    Grönland

    GRÖNLAND Grönland Adası, adanın yerli halkı Kalaallit dilinde: Kalaallit Nunaat, anlamı "Kalaallit'lerin ülkesi" demektir. Ayrıca, Danca olarak bakıldığında ise Grønland sözcüğü ise, "Yeşil Ülke" anlamına gelmektedir. Atlas Okyanusu'nun kuzeyinde, 2.166.086 km² ile kuzey kutbundaki en büyük buz örtüsüyle kaplı, Danimarka'nın özerk bölgesi. Bu buz tabakası 3 km. kalınlığında ve tabanı da deniz düzeyinin altında bulunur. Adanın kuzeyinde Kuzey Buz Denizi (Arktik Deniz), güneydoğusunda İzlanda, batısında Kanada'nın Ellesmere Adası ve Baffin Körfezi yer alır. Grönland, yüzölçümü açısından dünyanın en büyük adası konumundadır. % 81'i buzullarla kaplıdır. Grönland'da yaşayan nüfus 57.500 civarındadır. Nüfusun büyük kesimi batı kıyısındaki küçük kasabalarda yaşar. Grönlandlılar, hem Kalaallit (Inuit), hem İskandinavya kökenlerini taşımaktadırlar ve Grönlandca (Greenlandic=Kalaallisut) dilini konuşurlar. İki önemli şehri başkent Godthab (Nuuk) ile Godhavn'dır. Ortalama sıcaklığın -7oC olmasına karşın iklim kuru ve güneşlidir. Kışlar soğuktur ve buzlu bölgelerde sıcaklık yazın bile donma noktasının altındadır. Danimarka'nın özerk bölgesi olan Grönland'in, yerli Kalaallisut dilindeki adı Kalaallit Nunaat'dır. Kasım 2008'de yapılan özerkliğin genişletilmesi ile ilgili referandumda halk,%75 oranında evet demiştir ve böylece grönland hükümeti hukuk,petrol gelirlerinin yarısı,adelet gibi daha 32 konuda Danimarka'dan bağımsızlığını kazanmıştır.Fakat halen dışişlerinde Danimarka'ya bağlı kalacak ve devlet başkanı kraliçe 2.margrethe sayılacaktır. Tarih 900 yılında Gunnbjorn Ulfsson Grönland'ı keşfetmiştir. 986 yılında ise Kızıl Erik, Grönland'da bir Viking sömürgesi kurdu. 1985 yılında AB'den ayrılmıştır. Özelliği Atlas Okyanusu'nda bulunan Grönland, Kuzey Amerika kıtasına bitişik olmakla birlikte tarihsel olarak Avrupa ile bağları daha fazladır. Her ne kadar geniş özerklikleri olsa da, Danimarka Kraliyet Birliği'nin bir parçasıdır. Danimarka'ya bağlı olarak 1973 yılında Avrupa Topluluğu'na dahil olan Grönland, 23 Şubat 1983 tarihinde yapmış olduğu bir halk oylaması sonucunda AB'den ayrılma kararı alır ve gelişmelerin ardından 1 Şubat 1985'de Grönland topluluktan ayrılır; halen Avrupa Birliği'nin dışındadır. Grönland Kronu Grönland Kronu, Grönland'da gelecekte kullanılması düşünülen para birimidir. Günümüzde Danimarka kronu kullanılmaktadır. Mayıs 2007'de Danimarka'da çıkan yasaya göre Grönland'a Danimarka kronunun kendi versiyonlarını çıkartabilme hakkı verildi. Grönland siyasi ve fiziki haritası Grönland Bayrağı
  8. _asi_

    Arktika

    Kuzey Kutup Dairesi Kuzey Kutup Dairesi dünya haritasında gösterilen, Güney Kutup Dairesi, Oğlak Dönencesi, Yengeç Dönencesi ve Ekvator Çizgisi ile birlikte beş büyük enlemden birdir. 66° 33′ 39″ enleminde Güney Yarımküre'deki karşıtı Güney Kutup Dairesi ile simetrik duran daire her yıl kıta hareketleri nedeniyle kuzeye kaymaktadır. Gündönümlerinde yerkürenin 23.5 derecelik açı ile eğik olması sebebi ile kış mevsiminin yaşandığı Aralık ayında dairenin her noktasında en azından 24 saatlik gece, yaz mevsiminin yaşandığı Haziran ayında ise en azından 24 saatlik gündüz yaşanır. Dairenin geçtiği ülkeler Rusya Federasyonu Amerika Birleşik Devletleri - Alaska Kanada Danimarka - Grönland İsveç Norveç Finlandiya Bu ülkeler dışında İzlanda da Kuzey Kutup Dairesi üzerine toprak sahibidir; fakat toplam yüzölçümleri 1 kilometrekareyi geçmemektedir ve adaların hiçbiri meskun değildir. Bunun ile birlikte dünya genelinde Kuzey Kutup Dairesi'nin üzerine, nüfus oldukça azdır. Dairenin kuzeyinde kurulmuş en önemli kentler Rusya Federasyonu'nda Murmansk (Nüfus: 325.100), Norilsk (Nüfus: 135.000) ve Vorkuta (Nüfus: 85.000); Norveç'te Tromsø (Nüfus: 62.000); Finlandiya'da Rovaniemi'dir. (Nüfus:58.000) Kızıl çizgi ile gösterilmiş Kuzey Kutup Dairesi
  9. _asi_

    Arktika

    KUZEY KUTBU Kuzey Kutbu Dünya'nın ekseninin üst kısmında (kuzey) kalan noktayı tanımlar. Güney Kutbu Antarktika kıtasında yer alırken, Kuzey Kutbu Kuzey Buz Denizi'nin ortasında yer almaktadır. Kuzey Kutbu'nda kara yoktur, sadece kalın bir buz kütlesi vardır. Bu da Kuzey Kutbu'nda bir istasyonun yapılmasını imkânsız kılmaktadır. Buzulların erimesi 1979'dan beri yaz buz kütlesi %20 küçülmüştür. Dünyanın geri kalan bölgelerine göre iki kat daha fazla ısınan kutupda 2050 yılı yazında buz kalmaması beklenmektedir. Buzlarin erimesi ile dokunulmamış petrol ve doğal gaz rezervlerinin dörte birinin yattığı düşünülen Kuzey Kutbu'nda, sınırları olan 8 ülke hak iddia etmektedir: Rusya, ABD, Kanada, Norveç, İsveç, Danimarka, Finlandiya ve Grönland. Kesin sınırlar üzerinde Birleşmiş Milletler'in Deniz Kanunları anlaşmasının 76. maddesine göre tartışılmaktadır ve itiraz eden ülkeler 2009'a kadar hak talep edebilirler.
  10. _asi_

    Arktika

    KUTUP KURDU Kutup kurdu (Canis lupus arctos), köpekgiller (Canidae) familyasının Canis lupus türünün bir alt türü. Kanada Arktik Bölgesi'nde ve Grönland'ın kuzey kesimlerinde yaşar. Fizyoloji Genellikle gri kurttan daha küçüktürler. Boyları 3-6 inç arasında değişir. Ülkemiz birimleriyle bu 91-180 cm aralığını teşkil eder. Çoğu memelide olduğu gibi erkekler dişilerden daha büyüktür. Yerden yükseklikleri ise 25-31 inç civarındadır. Bu da 63-79 cm anlamına gelir. gri kurttan daha hafiftirler. Ağırlıkları 100 pound, yani 45 kg civarındadır. Çok yaşlı erkekler ise 79 kg ağırlığa ulaşabilir. Küçük kulakları ve kalın kürkü mükemmel bir ısı yalıtımı sağlar. Vahşi ortamlarında 7-10 yıl kadar yaşarlar. İnsan bakımı, hayvanat bahçeleri ile birlikte bu 18 yıla kadar çıkabilir. Avlanma & beslenme Karibular, misk öküzleri ana besinleridir. Bununla birlikte kutup tavşanları, ptarmigan adlı kuşlar ve lemmingler de kutup kurdunun av yelpazesinde yer alır. Yoğun karda mus geyikleri de saldırılara maruz kalabilir. Araştırmalar kutup kurtlarının yaklaşık 2600 km2'lik bir avlanma alanının olduğunu göstermektedir. BBC tarafından yapılan araştırmalar da kutup kurtlarının ördek yediklerini göstermiştir. Üreme Normal koşullarda böyle hiyerarşik bir sosyal grupta sadece alfa çift çiftleşebilir. Fakat geniş alana yayılan sürülerde diğer çiftler de başarılı bir birleşme gerçekleştirebilir. Çiftleşmeler Mayıs ve Haziran ayları arasında gerçekleşir. Gebelik süresi 63 gündür. Bir seferde tek bir dişi 2-3 yavru dünyaya getirir.
  11. _asi_

    Arktika

    ROBERT EDWİN PEARY Kuzey Kutbu'na ilk kez ayak basan kaşif olarak kabul edilen Robert Edwin Peary(1856-1920), ABD'nin Pennsylvania eyaletindeki Cresson kentinde doğdu. Brunswick'teki Bowdoin College'i bitirdikten sonra ABD donanmasına katıldı. 1886'da Grönland'a yaptığı bir yolculuktan sonra Kuzey Kutup Bölgesi'nde keşifler yapmaya karar verdi. 1891-1908 arasında Grönland'a yapılan beş seferi yönetti. Peary, Kuzey Kutup Bölgesi'ndeki gezilerinde edinmiş olduğu deneyimlerden Grönland'dan Kuzey Kutbu'na yaptığı keşif gezisinde yararlandı. Peary'nin gemisi Roosevelt Kuzey Kutup Bölgesi'ndeki keşif gemileri için özel olarak yapılmıştı. İlk iki gezisinde Kuzey Kutbu'na ulaşamayan Peary, Ulaşmak için yaptığı üçüncü ve son seferinde Grant Arazisi'ndeki Colombia Burnu'ndan büyük bir grupla ve taşınabilecek en fazla araç gereçle yola çıktı. Kaşifler küçük öncü kolunun seçip işaretlediği yolu izliyorlardı. Belirli aralıklarla ana gruptan ayrılan küçük gruplar, ancak geri dönmelerine yetecek kadar erzak alıp kalanını yola devam edenlere bırakarak hareket üstlerine dönüyorlardı. Yolculuğun 225 kilometrelik son kısmı başlarken grupta yalnızca Peary, Matthew Henson ve dört Eskimo kalmıştı. Kaşifler kutup noktasına ulaştıklarına karar verince, orada 30 saat kadar kalarak gözlemlerde bulundular ve bilimsel veri topladılar. Peary yaptığı keşif gezileriyle Grönland'ın bir ada olduğunu kanıtladı ve Eskimolar'a ilişkin araştırmalar yürüttü. Kuzey Kutup Bölgesi'ndeki denizler, gelgit olayları ve rüzgarlarla ilgili bilgiler topladı. Ne var ki, Peary'nin olayları kaydetmekte titizlik göstermemiş olması ve bazı bilgilerin eksikliği uzmanlar arasında kuşkular yarattı ve Kuzey Kutbu'na ulaşıp ulaşmadığı tartışmalara yol açtı. Peary kutup noktasının 8 kilometrelik çevresinde derinlik ölçümleri yapmış ve 2700 metrede bile deniz dibine ulaşamamıştı. Böylece Kuzey Kutbu'nın buzla kaplı büyük bir denizin ortasında olduğunu kanıtlamış oldu.
  12. _asi_

    Arktika

    BELCHER TAKIMADALARI Belcher Adaları Kanada'nın Hudson Körfezi'nde Nunavut iline bağlı takımadalardır. Adaların jeolojik yapısı tortul kayaçlardan oluşmuştur. Takımadaların en büyükleri Kugong Adası, Moore Adası, Tukarak Adası, Innetallong Adası, Wiegand Adası, Split Adası, Snape Adası ve Mavor Adası'dır. Belcher Adaları uydu fotoğrafı
  13. _asi_

    Arktika

    ARKTİK OKYANUSU'NDAKİ ADALAR NOVAYA ZEMLYA TAKIMADASI Novaya Zemlya (Rusça: Но́вая Земля), Avrupa Kıtası'nın en kuzey uçlarında, Rusya Federasyonu'na bağlı takımadalar. Rusça'da Yeni Yer anlamına gelir. Arktik Okyanusu'nda bulunan Novaya Zemlya, Rusya'nın Arhangelsk Oblast'ına bağlıdır. 2002 yılı verilerine göre adanın 2,716 sâkini vardır. Novaya Zemlya, iki büyük adadan oluşur. Severny ve Yujny Adası'nı birbirinden Matoçkin Boğazı ayırır. Bu iki ada ise Kara Denizi ile Barents Denizi'ni birbirinden ayırır. Takımadaların toplam yüzölçümü 90,650 km2'dir. Novaya Zemlya Soğuk Savaş dönemi boyunca önemli bir alan olmuş, genellikle nükleer test alanı olarak kullanılmıştır. Adalar genelde buzlar ile kaplı dağlık arazilerden oluşur. Yujni Adası Yujni Adası, (Rusça: Южный, ya da bazı atlaslarda geçen adı ile Yuzhny Adası) Rusya'nın kuzeyinde, Rusya Federasyonu'na bağlı Novaya Zemlya takımadalarının güneydeki üyesidir. Kuzeydeki Severny Adası'ndan daha küçük olmasına rağmen, Yujny Adası 33,275 km²lik yüzölçümü ile dünyanın en büyük adaları arasında yer alır. Aslen Nenetler tarafında yurt edinilmiş olan ada 1950'lerde nükleer silâh denemeleri yaparken, güvenlik nedeni ile büyük ölçüde tahliye edilmiştir. Adanın genelinde tundra iklimi hâkimdir. Severni Adası Severni Adası, (Rusça: о́стров Се́верный) Rusya'nın kuzeyinde, Rusya Federasyonu'na bağlı Novaya Zemlya takımadalarının kuzeydeki üyesidir. Sahip olduğu 48,904 km²lik yüzölçümü Severy Adasını dünyanın en büyük adalrından biri yapar. Adanın tarihine bakıldığında ilk yerleşimin Nenetler tarafından yapıldığı görülür. Fakat Nenetler 1950'lerin başında, nükleer silâh denemeleri yapmak için adadan zor ile göç ettirilmişlerdir. Bugün Severny, Rus Ordusu'nun önemli bir üssü, ve askerî limanıdır. Severny Adası sayısız buzulları ile bilinir. Mejduşarskiy Adası Mejduşarskiy Adası, Rusya'nın kuzeyinde, Rusya Federasyonu'na bağlı Novaya Zemlya takımadalarına bağlı bir adadır. Takımadadaki en büyük üçüncü ada olan Mejduşarskiy, Barents Denizi içinde yer alır. Bu adadan daha büyük olan takımadanın diğer iki üyesinin yüzölçümü Mejduşarskiy'e göre çok daha büyüktür. Adada yaşayan kişi yoktur. Matoçkin Boğazı Matoçkin Boğazı, (Rusça: Ма́точкин Шар) Novaya Zemlya takımadalarını oluşturan Yujni ve Severni Adası'nı birbirinden ayıran dar bir geçittir. Kara Denizi ile Barents Denizi'ni birbirine bağlayan boğazın uzunluğu aşağı yukarı 100 kilemetredir. İki yanı arasındaki en geniş bölgesi ise 0,6 kilemetredir. Kıyıları dik ve yüksek tepeler ile kaplı olan boğaz yılın büyük bölümü buzlar ile kaplıdır. Rusya 1963 - 1990 yılları arasında bölgede 39 nükleer deneme yapmıştır.
  14. _asi_

    Arktika

    ARKTİK OKYANUSU Kuzey Buz Denizi ya da Kuzey Buz Okyanusu ya da Arktik Okyanusu; Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika'nın kuzeylerinde yer alan, Kuzey Kutbu'nu kapsayan, buzlarla kaplı bir okyanustur. Uluslararası Hidrografi Örgütü (IHO) tarafından okyanus olarak kabul edilmektedir (Arctic Ocean). Yüzölçümü 14.090.000 km² olan devasa bir alandır. Diğer okyanuslara göre sığ olup, en derin noktası 5.449 m, ortalama derinlik 1.038 m'dir. Rusya, ABD, Kanada, Grönland, Norveç ile kıyıları vardır.
  15. _asi_

    Kırşehir - Boztepe

    BOZTEPE İç Anadolu Bölgesi’nde, Kırşehir İli’ne bağlı bir ilçe olan Boztepe, doğu ve güneydoğuda Nevşehir, güneyde Kırşehir merkez ilçesi, kuzeyinde Çiçekdağı, batısında Kaman, doğusunda da Kozaklı ile çevrilidir. İlçe topraklarının güney ve güneybatısında Kızılırmak, batı ve kuzeybatısında Kılıçözü Deresi, kuzey ve kuzeydoğusunu da Delice Irmağı, doğuda Seyfe Gölü çöküntü alanı doğal olarak sınırlamaktadır. Kırşehir ve Boztepe ilçesinin bulunduğu alan, Kırşehir Masifi olarak isimlendirilen volkanik kayalarla örtülmesiyle oluşan bir platodur. Bu platoyu birkaç dağ kütlesi engebelendirmiş, akarsularla da bölünmüştür. İlçe topraklarının kuzeyinde Çiçekdağı (1.691 m.), Orta kesiminde Baran (1.677 m.) ile Kervansaray Dağı (1.679 m.) engebelendirir. Bunlardan Çiçekdağı ormanlarla kaplı olup, diğer dağlar step görünümündedir. İlçenin kuzeydoğusunda Malya (Seyfe) Ovası (400 km2) yer almaktadır. Deniz seviyesinden 1.100 m. yükseklikteki ilçenin yüzölçümü 631 km2 olup, toplam nüfusu 10.639’dur. İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler, arpa, buğday, çavdar, mısır, mercimek, baklagillerdir. Hayvancılıkta da büyük ve küçükbaş hayvan besiciliğinin yanı sıra kümes hayvanı yetiştirilmektedir. İlçenin ilkçağ tarihi ile ilgili kesin bilgi bulunmamakla birlikte, beldenin bulunduğu alanın Kırşehir ile paralel bir tarihe sahip olduğu sanılmaktadır. Köy niteliğindeki bir kasaba olan Boztepe, 1990 yılında Kırşehir iline bağlı ilçe konumuna getirilmiştir. İlçede günümüze gelebilen herhangi bir eser bulunmamaktadır.
  16. _asi_

    Kırşehir - Akçakent

    AKÇAKENT İç Anadolu Bölgesi’nde, Kırşehir İli’ne bağlı bir ilçe olan Akçakent, doğusunda Çiçekdağı, batısında Akpınar, kuzeyinde ise Kırıkkale ile çevrilidir. İlçe, Kırşehir’in kuzeyinde yer almaktadır. Koyu Tepe (1.440 m.) ilçenin en yüksek noktasıdır. Deniz seviyesinden 1.410 m. yüksekteki ilçenin yüzölçümü 459 km2 olup, toplam nüfusu 14.373’tür. İlçede karasal iklim hüküm sürmekte olup, yazları sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer. İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı olup, ilin en önemli tiftik ve yapağı üretimi Akçakent’te yapılmaktadır. Ekonomisinin büyük bölümünü hayvancılık oluşturmaktadır. Büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılmaktadır. Akçakent 1884 Yıllarında Kafkasya’dan göç eden Çerkez Türkleri tarafından kurulmuştur. İlk gelen 12 aile Akçakent’in 1 Km. kuzeyinde bulunan Eskiyurt Mevkiine yerleşmiş, buranın engebeli ve dere yatağı olması nedeniyle, daha sonra gelenlerle birlikte bugünkü yerleşim yerine taşınmışlardır. Akçakent’in ilk yerleşim yerine, yeni şehir anlamına gelen Şehricedit adını vermişlerdir. 1909 Yıllarında çevrede yaygın olan Sıtma hastalığının tedavisinde Akçakent’in suyu ve havası iyi geldiği için Sıtma hastalarının Akçakent’e gelerek şifa buldukları söylenmektedir. Bu sebeple halk arasında Sıtma adı yaygın olarak kullanılmaktadır. 1965’te Şehricedit ismi, Akçakent olarak değiştirilmiş ve Bucak Merkezi haline getirilmiştir. Akçakent Çiçekdağı İlçesine bağlı bir Bucak Merkezi iken 1990’da Kırşehir’e bağlı ilçe konumuna getirilmiştir. İlçede günümüze ancak kalıntıları gelebilen Derefakılı Kilisesi dışında herhangi bir eser bulunmamaktadır. Derefakılı Kilisesi Kırşehir Akçakent ilçesi Kösefakılı Bucağı yakınında Derefakılı Köyü’nde bulunan bu kilisenin kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Kaynaklarda da bu kilise ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır. Kilisenin Anadolu’da Hıristiyanlığın yaygınlaştığı dönemde yapıldığı söylenmektedir.
  17. _asi_

    Nevşehir - Ürgüp

    ÜRGÜP İç Anadolu Bölgesi’nde, Nevşehir İli’ne bağlı bir ilçe olan Ürgüp, batısında Nevşehir ili Merkez ilçesi, güneydoğusunda Kayseri, güneybatısında Derinkuyu, kuzeyinde Avanos ile çevrilidir. Nevşehir’in güneydoğu kesiminde yer alan Ürgüp’ün yarısı orta yükseklikteki düzlüklerden, yarısı da dağlık alanlardan oluşmaktadır. Dağlık alanların kuzeyindeki Kızılırmak Vadisine doğru alçalan arazi, Erciyes Dağı’nın püskürttüğü tüfler ve bazalt lavları ile kaplıdır. Burada Peribacalarına ve aşınma sonucu oluşmuş vadilere rastlanmaktadır. Ürgüp’ün doğu, güneydoğu ve güneyini Hodul Dağı (1.949 m.) engebelendirir. İlçe topraklarından kaynaklanan sular kuzey kesimindeki Kızılırmak’a katılmaktadır. Hodul Dağı yamaçlarından kaynaklanan küçük dereler ile Damsa Çayı da Kızılırmak’a katılır. İlçede Damsa Çayı üzerinde sulama amaçlı Damsa Barajı ve küçük bir baraj gölü bulunmaktadır. İl merkezine 18 km. olan ilçenin yüzölçümü 574 km2.dir. Toplam nüfusu ise 33.210’dur. İlçenin bitki örtüsü step görünümündedir. Ormanlık alanı yoktur. İç Anadolu’nun tipik Karasal İkliminin hüküm sürdüğü ilçede yazlar sıcak ve kurak, kışlar sert, soğuk ve yağışlı geçer. İlçenin ekonomisi tarım, turizm ve halıcılığa dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında; buğday, arpa, çavdar, patates, soğan gelmektedir. Meyve olarak da armut, üzüm yetiştirilir. Halıcılık geleneksel bir uğraş olup, köylerde ev tezgâhlarında halı ve düz yaygı olarak dokunmaktadır. İlçe sanayii tarım ürünlerinin işlenmesine dayalıdır. Şarap, pekmez, marmelat, yer karosu ve turistik eşya yapımına yöneliktir. Turizm ilçe ekonomisinin en önemli gelir kaynağıdır. Göreme Tarihi Milli Parkı’nın bir bölümünün ilçe sınırları içerisinde oluşu, ilçenin doğal ve kültürel varlıkları nedeni ile turizm son yıllarda daha çok gelişmiştir. Buna bağlı olarak ilçede otel, motel ve pansiyon gibi konaklama tesisleri bulunmaktadır. Ayrıca Ortahisar yöresinde yapılan ve Limonluk denilen yer altı depolarında Akdeniz’den getirilen limonlar olgunlaşıncaya kadar bekletilir. Ürgüp ve civarındaki ilk yerleşim antik adı “Tomissos” olan Damsa Çayı’nın doğusundaki Avla Dağı etekleridir. Daha geç dönemlere ait en önemli kalıntılar ise Ürgüp kasaba ve köylerinde bulunan Roma Dönemi’ne ait kaya mezarlardır. Ürgüp yöresinde ilk kez Hititler yerleşmiştir. Hititlerden sonra Kimmerler’in Frig egemenliğine son vermesi sonucu yörede Medler (M.Ö.585), daha sonra da Persler (M.Ö.547) hakimiyet kurmuşlardır. Makedonya Kralı İskender M.Ö.334 ve 332’de Pers ordularını arka arkaya bozguna uğratarak bu büyük İmparatorluğu yıkmıştır. Büyük İskender, komutanlarından Sabiktas’ı bölgeyi denetim altına almakla görevlendirince, halk buna karşı çıkmış ve eski Pers soylularından Ariarathes’i kral ilan etmişlerdir. I.Ariarathes (M.Ö.332-322) Kapadokya Krallığı’nın sınırlarını oldukça genişletmiştir. İskender’in ölümüne kadar barış içinde yaşayan Kapadokya Krallığı, Roma’nın bir eyaleti olduğu M.S 17 yılına kadar varlığını korumak için Makedonyalılarla, Pontuslularla, Galatlarla, Romalılarla mücadele etmiştir. M.S.17’de Tiberius Kapadokya’yı Roma’ya bağlayarak bölgedeki kargaşaya son vermiştir. Romalılar bölgeyi ele geçirdikten sonra batıya bir yol yaparak Ege’ye ulaşımı sağlamış, bu yol askeri ve ticari bakımdan çok önem taşımıştır. Bu dönemde Anadolu’da yayılmaya başlayan ilk Hıristiyanların bir kısmı büyük şehirlerden köylere göç etmeğe başlamışlar, Kayseri’nin önemli bir din merkezi haline geldiği IV. yüzyılda, Göreme, Ürgüp ve çevresine gelen Hıristiyanlar, Kayseri Piskoposu da olan Aziz Basil’in dünya görüşünü benimseyerek kayalar içinde manastırlar kurmuşlardır. Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle Kapadokya Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) hakimiyetine geçmiştir. VII.yüzyılın ilk yıllarında Kapadokya’da Sasanilerle Bizanslılar arasında yoğun savaşlar olmuş, Sasaniler bölgeyi 6-7 yıl kadar ellerinde tutmuşlardır. 651’de Halife Osman Sasanileri yıkınca bölge bu kez Arap-Emevi güçlerinin akınlarına uğramıştır. Bizanslılar döneminde İkonoklazm hareketi yaygınlaştığından Hıristiyanların bağnaz baskısından kaçan aydın görüşlü Hıristiyanlar buraya sığınmıştır. Bu yüzden de Ürgüp yöresinde yapılan kiliselerin fresklerinde İncil’den alınma resimlere geniş yer verilmiştir. Bu da günümüzde Ürgüp’ün turistik yönden önem kazanmasında büyük rol oynamıştır. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, 1077’de Anadolu Selçuklu Devleti kurulunca, bu topraklar da Orta Asya’dan gelen Türk egemenliğine girmiştir. Kapadokya yöresi 1071’den önce VII.ve VIII.yüzyıllarda doğudan İran-Sasani, güneyden gelen Arap-İslam akınlarına hedef olmuştur. Hititler döneminden kalma yörede bulunan 200’e yakın yeraltı şehri bu akınlar zamanında geliştirilmiştir. 1308 yılında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Moğol istilasına uğramıştır. Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Timur’un daha sonra da Eratna Bey’in hakimiyetine giren yöre 1381’de Kadı Burhanettin tarafından ele geçirildiyse de 1397’de Karamanoğullarının eline geçmiştir. 1397’de Yıldırım Beyazıt Karaman ilini topraklarına katınca Nevşehir ile birlikte Ürgüp de Osmanlı topraklarına dahil olmuştur. Yıldırım Beyazıt 1402 Ankara Savaşında Timur’a yenilince yeniden Karamanlı Beyliği yörede egemen olmuştur. II. Beyazıt’ın Karaman Beyliği’ne son vermesi ile 1466’da kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı döneminde burada Hıristiyanlık etkili olmuş ve bu yerleşime Asiana ismi verilmiştir. XVI.yüzyılın başlarında altı mahalleden oluşan bir kasaba görünümünde idi. XIX.yüzyılın sonunda önemli bir merkez olmuştur. Lozan Antlaşması ile burada yaşayan Rumlar mübadele yolu ile Yunanistan’a gönderilmişlerdir. Bizans döneminde yörenin ismi; Osiana (Assiana), Hagios Prokopios, Selçuklular Dönemi’nde Başhisar, Osmanlılar zamanında Burgut Kalesi’dir. Damsa Çayı vadisinde dik kayalar dibine oyulmuş mağara evlerden oluşan küçük bir köy iken sonraları adı taşlık ve kayalık yer anlamına gelen Ürküp olmuş ve zamanla Ürgüp’e dönüşmüştür. XIX.yüzyıl sonlarında Konya Vilayetinin Niğde sancağına bağlı bir kaza idi. Cumhuriyet döneminde bir süre Kayseri’ye bağlı bir ilçe olarak kalmış, 1954’te de il olan Nevşehir’e bağlanmıştır. İlçede bulunan tarihi eserlerin başında; Ortahisar Kalesi Aziz Theodore (Tağar) Kilisesi Pancarlık Kilisesi Aziz Basil Şapeli Mazı Yeraltı Şehri Taşkın Paşa Camisi Yaz Camisi (Mescid) Sekizgen Kümbet Altıgen Kümbet Taşkın Paşa Medresesi Ürgüp Müzesi Güvercinlikler Sivil Mimari Örneklerinden evler gelmektedir. Ayrıca ilçede Peribacaları Göreme Vadisi Pembe Vadi Damsa Barajı Üzengi Deresi gibi doğal güzellikler bulunmaktadır.
  18. _asi_

    Nevşehir - Gülşehir

    GÜLŞEHİR İç Anadolu Bölgesi’nde, Nevşehir iline bağlı bir ilçe olan Gülşehir, batısında Aksaray ili Ortaköy ilçesi, güneydoğusunda Nevşehir il merkezi, doğusunda Avanos ilçesi, kuzeyinde de Mucur ve Hacıbektaş ilçeleri ile çevrilidir. Gülşehir, Kızılırmak Vadisi’nin iki yanında yer almakta olup, 850-1.250 m. yüksekliğindeki dalgalı bir arazide kurulmuştur. Kızılırmak Nehri ilçeyi doğu-batı doğrultusunda geçer ve Gülşehri yöresinde vadi tabanını genişleterek verimli bir ovaya dönüştürür. Kızılırmak’a ilçe içerisinde, kuzeyden ve güneyden yaz aylarında kuruyan akarsu kolları katılmaktadır. Ayrıca burada Açıksaray çevresinde ve Göreme Vadisi’ndekilere benzer Peribacaları denilen doğal oluşumlar bulunmaktadır. İlçede doğal göl olmayıp, Bölükören ve Yalıntaş Köylerinde birer sulama göleti bulunmaktadır. İl merkezine 19 km. uzaklıktaki ilçenin deniz seviyesinden yüksekliği 885 m.dir. Yüzölçümü 931 km2; toplam nüfusu da 31.664’tür. İlçede Karasal iklim hüküm sürmekte olup, yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçmektedir. İlçenin ekonomisi tarım ve tarıma dayalı sanayii, hayvancılık ve turizme dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başlıcaları, buğday, arpa, şeker pancarı, patates, soğan, kavun ve karpuzdur. Yaygın bir biçimde bağcılık yapılmaktadır. Kızılırmak’ın çevresindeki ovada turfanda sebze yetiştirilir. Az miktarda çavdar, elma, armut ve baklagiller yetiştirilmektedir. Hayvancılıkta sığır ve koyun besiciliği yapılmaktadır. İlçenin belli başlı sanayi kuruluşları; şarap imalathaneleri ile un, tuğla ve kiremit fabrikalarıdır. Buradaki Kapa Tuzlası Türkiye kaya tuzu üretiminin önemli bir bölümünü karşılamaktadır. Doğal oluşumlarından ötürü, ilçede turizm son yıllarda gelişme göstermiştir. Bunun yanı sıra Kızılırmak boyundaki mesire yerleri Gümüşkent İçmesi ilçenin turizm yönünden ilgi çeken yerlerindendir. İlçe topraklarında barit ve linyit yatakları bulunmaktadır. Gülşehir’in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Ancak ilçe merkezinin kuzeyindeki Civelek Köyü Mağarasında bulunan keramik ve küpler yörenin MÖ.7500-8000 yıllarında yerleşime sahne olduğunu göstermektedir. Ayrıca Ovaören, Gökçetoprak Köyünde Hitit Dönemine ait buluntularla karşılaşılmıştır. Bunlar Ovaören’de Büyük Kale ve Küçük Kale Mevkiileri, Gökçetoprak Köyündeki Hitit kaya yazıtlarıdır. Hititlerden sonra MÖ.900-800 yıllarında Frigler yöreye egemen olmuştur. Onlardan sonra Lydialılar, Medler, Kimmerler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslılar buraya hakim olmuşlardır. Bu arada Arap akınları da zaman zaman Kapadokya bölgesi ile birlikte Gülşehri de etkilemiştir. Bizanslılar döneminde ismi Zoropassos olduğu sanılan Gülşehir, MS.III. ve VIII. Yüzyıllar arasında Kapadokya Hıristiyanlığın dini başkenti olmuştur. Ancak, VIII.yüzyıl sonunda Açıksaray rahiplerinin kiliselere resim yapmayı kabul etmemeleri üzerine bu konumunu kaybetmiştir. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra buraya Türkmen boyları akınlar düzenlemiş ve bu boylardan bazıları da yöreye yerleşmişlerdir. Kapadokya Bölgesi Danişmendlilerden sonra 1175’ten itibaren tamamen Selçukluların eline geçmiştir. Selçuklular Zoropassos olan ilçenin adını Arapsun olarak değiştirmişlerdir. XIV.-XV.yüzyıllarda burası Anadolu’nun önde gelen ilim merkezlerinden birisi olmuştur. Mengücekoğulları 1212 yılında yöreye hakim olmuş, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat ismini Gülşehir olarak değiştirmiştir. Selçuklu Devleti’nin 1308’de yıkılmasından sonra İlhanlılar, Eretnaoğulları, Kadı Burhanettin ve Karamanoğullarının hakimiyetine giren yöre, Yavuz Sultan Selim tarafından 1515’ de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlılar döneminde, Sultan I.Abdülhamit’in sadrazamı Karavezir Seyyit Mehmet Paşa Nevşehirli olduğundan buraya birtakım yatırımlar yapmıştır. Bunların başında cami, mektep, medrese, kütüphane, han, hamam ve altı adet çeşme yaptırmıştır. Karavezir Seyyit Mehmet Paşa’nın ölümünden sonra yeniden Arapsun olarak anılmış ve bu durum 1947 yılında Gülşehir oluncaya kadar devam etmiştir. XIX.yüzyıl sonlarında Konya Vilayetinin Niğde sancağına bağlı kaza merkezi idi. Nevşehir 1954 yılında il olunca Gülşehir de Niğde’den ayrılarak Nevşehir’e bağlı ilçe yapılmıştır. İlçede günümüze gelebilen eserler arasında; Açıksaray Sivasa Gökçetoprak Yeraltı Şehri Aziz Jean (Karşı) Kilisesi Karavezir Camisi Kızılkaya Köyü Camisi Taş Cami Aşçıbaşı Camisi Karavezir Külliyesi Karavezir Mehmet Paşa Çeşmesi Karavezir Mehmet Paşa Medresesi Sivil Mimari Örneklerinden evler bulunmaktadır.
  19. _asi_

    Nevşehir - Derinkuyu

  20. _asi_

    Nevşehir - Derinkuyu

    DERİNKUYU İç Anadolu Bölgesi’nde, Nevşehir iline bağlı bir ilçe olan Derinkuyu, doğusunda Kayseri Yeşilhisar, Ürgüp, batısında Acıgöl; güneyinde Niğde; kuzeyinde Kaymaklı ile çevrilidir. İlçe, Erciyes Dağı, Hasan Dağı ve Melendiz Dağları arasındaki volkanik Misli Ovasının içerisinde yer almaktadır. İlçede engebeli arazi çok az olup, volkanik bir yapıya sahip olan Ertaş Dağı (1.988 m.) başlıca yükseltisidir. Bunun yanı sıra Söğdeli tepesi (489 m.), Til tepesi (731 m.), Kale Tepe, Boynuz Kaletepe, Devedüşüren Tepe, Büvelik Tepesi ve Kabaktepe yüksekliği fazla olmayan tepelerdir. Misli Ovası ilçenin en önemli ovasıdır. Bunun yanı sıra Ertaş Yaylası, Çekmi Yaylası, Kızılören yaylası, Bölükviran Yaylası ilçenin diğer düzlükleridir. İlçe toprakları volkanik tüflerden meydana gelmiştir. Arazinin volkanın türlerden meydana gelmesi dolayısıyla arazi rüzgar erozyonu ile çok çabuk aşınmaktadır. İlçede akarsu ve göl bulunmamaktadır. Deniz seviyesinden 1.300 m. yüksekliktedir. İl merkezine 30 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 450 km2, 2000 Yılı genel Nüfus sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 24.962’dir. İlçenin Ertaş Dağı’nda meşe ağaçları ve çalılıklardan oluşan ormanlık alanı vardır. Ayrıca ilçede çok sayıda yabani iğde ağacı dağınık halde bulunmaktadır. Geri, kalan bitki örtüsü ise bozkır (step) özelliğine sahiptir. İlçede karasal iklim hüküm sürmekte olup, yazları kurak ve sıcak, kışları soğuk ve yağışlı geçer. Yağışlar ilkbahar ve sonbahar aylarında görülmektedir. İlçe ekonomisi tarım, hayvancılık, ticaret ve turizme dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında, buğday, patates, kabak, üzüm, meyve ve sebzedir. Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvan besiciliğinin yanında kümes hayvancılığı da yapılmaktadır. İlçe topraklarında perlit yatakları bulunmaktadır. İlçenin Kapadokya turizmi yönünden önemli bir yeri vardır. Eski adı Melegobia olan Derinkuyu adını yörede su kaynağının olmayışından ötürü, açılan çok sayıdaki su kuyusundan alan Derinkuyu İlkçağlardan itibaren önemli bir geçiş noktasında olmuştur. Günümüzde de İç Anadolu ve Akdeniz ticaretinin bir geçiş noktasını oluşturmaktadır. Yörede, MÖ 2000-1750 tarihleri arasında Asur Ticaret Kolonileri Çağı yaşanmıştır. Bunundan sonra Hititler ( MÖ.1750-1200), Geç Hititler (MÖ.1200-700), Persler (MÖ 585-332), Makedonyalılar, Kapadokya Krallığı, Roma ve Bizanslılar egemen olmuşlardır. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra buraya Türkmen boyları akınlar düzenlemiş ve bu boylardan bazıları da yöreye yerleşmişlerdir. Kapadokya Bölgesi Danişmendlilerden sonra 1175’ten itibaren tamamen Selçukluların eline geçmiştir. Selçuklu Devleti’nin 1308’de yıkılmasından sonra İlhanlılar, Eretnaoğulları, Kadı Burhanettin ve Karamanoğullarının hakimiyetine giren yöre, Yavuz Sultan Selim tarafından 1515’ de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı döneminde Melegübi (Derinkuyu), Niğde kazasına bağlı ve Karmelek nahiyesinden sonra nüfus ve coğrafî olarak en küçük nahiyedir. Derinkuyu 1920’de bucak iken 1930’da Belediye teşkilatı kurulmuş, 1960’da da Nevşehir’e bağlı ilçe konumuna getirilmiştir. İlçedeki günümüze gelebilen eserler arasında; Derinkuyu Yeraltı Şehri ve Sivil Mimari Örneklerinden evler bulunmaktadır. Derinkuyu Yer altı Şehri Nevşehir Derinkuyu ilçesinde bulunan Derinkuyu Yeraltı şehri 85 km. uzunluğunda olup, bir anda yüz bin kişilik topluluğu barındıracak konumdadır. Derinkuyu’nun yapıldığı tarihi kesin olarak veren herhangi bir kaynak bulunmamaktadır. Bu konuda da bir kitabeye rastlanmamıştır. Şehir 18-20 kat olarak düzenlenmiştir. Günümüzde bu katlardan yalnızca sekizi temizlenerek ziyarete açılmıştır. Bugünkü şekli ile 52 havalandırma bacası içerideki hava sirkülâsyonunu düzenlemektedir. Derinkuyu’da bir yeraltı şehrinde bulunması gereken tüm özellikler vardır. Giriş katında ahırlar, yemekhane bölümü, kiler, kilise, şarap ve şıra yapım mekânları bulunmaktadır. İkinci katta özel misyonerler okulu olup, okulun bulunduğu bölüm oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Üzeri diğer yeraltı şehirlerinde olmayan bir şekilde beşik tonozlarla örtülmüştür. Buradaki ana salonun çevresinde bir takım odalar bulunmaktadır. Yer altı şehrinde üç ve dördüncü katlardan sonra aşağı katlara doğru merdivenlerle inilmektedir. Yedinci katta kapalı Yunan haçı planında bir kilise vardır. Kilisenin bitiminde de mezarlara rastlanmaktadır. Yeraltı Şehrinin Planı
  21. _asi_

    Nevşehir - Avanos

    PAŞABAĞLARI Nevşehir Avanos ilçesinde, Göreme-Avanos yolunun sağında, yoldan 1 km. içeride, Eskiden “Rahipler Vadisi” günümüzde de “Paşabağı” olarak adlandırılan bu alanda kendine özgü peribacaları bulunmaktadır. Çok gövdeli ve çok başlı olan bazı peribacalarının içlerine şapel ve oturma mekânları oyulmuştur. Üç başlı peribacalarının birinde Aziz Simeon adına yapılmış bir şapel ve inziva hücresi bulunmaktadır. Dar bir baca vasıtasıyla ulaşılabilen hücrenin girişini haç motifleri süslemektedir. Hücre içerisinde ocak, oturma ve yatma mekânları ile aydınlatmayı sağlayan pencere aralıkları bulunmaktadır. V. yüzyılda Halep yakınlarında münzevi bir hayat sürdüren Aziz Simeon, mucizeler yarattığı söylentileri çıkınca, halkın aşırı ilgisinden kaçarak önce iki metre yüksekliğinde bir sütun üzerinde yaşamaya başlamıştır. Aziz Simeon, aşağıya sadece müritlerinin getirdiği az miktarda yiyecek ve içeceği almak için inmiştir. Kapadokyalı münzevirler ise bir sütun yerine hazır buldukları peribacalarını oyarak dünyevi hayattan uzaklaşırlar. Peribacasını aşağıdan yukarı doğru oyarak 10 - 15 m. yükseklikte kaya odalarda yaşamış, kaya yataklarda yatmışlardır.
  22. _asi_

    Nevşehir - Avanos

    ÇAVUŞİN Çavuşin, Kapadokya bölgesinin en eski yerlesim yerlerinden biri olan, Göreme-Avanos yolu üzerinde, Göreme'ye 2 km uzaklıkta bir yerleşimdir. Çavusin'deki Vaftizci Yahya adina yapilan kilise bölgeye hakim bir yerdedir. Muhtemelen V. yüzyilda yapilmis -boyanmis- oldugundan bölgenin en eski kilisesidir. Kapadokya'da pek görülmeyen genis avlusu son yillarda kayalarin kopmasi sonucu yikilmistir. Eski Çavusin vadisindeki harabeler, hiristiyan dervislerinin ve topluluklarinin yasadigi yerlerdi. Çavusin'in hemen yanindaki Güllüdere'de bes kilise bulunmaktadir. Vadinin yakinindaki Haçli Kilise ayni zamanda müslüman Araplarin akinlarina karsi savunma amaçli olarak da kullanilmistir. Roma Dönemi (M.S. 17- 395) Çavuşin'in Roma tarihi, M.S. 56 yılında Hıristiyanlığın bölgede yayılmaya başlaması başlar. Bu döneme kadar tamamen tüf kayalardan oluşan bölge; çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan bölge insanları tarafından hiç kullanılmamış. Ancak M.S. 56 yılından itibaren bölgede Hıristiyanlığı yaymaya çalışan misyonerlerin (keşişlerin) Roma askerlerinden kaçmak için bulundukları bölgeleri terk edip Çavuşin civarında bulunan peribacalarının içine saklanmak amaçlı evcikler kazarak tehlike anında bu bölgeye gelerek saklanırlardı. Böylece Çavuşin ve civarında yaşam başlar. Bu keşişler bölgede bulunduğu müddetçe de Kapadokya halkının Hıristiyanlaşması süratle devam eder. Bunu duyan Roma devleti Hıristiyanlaşan halkın üzerinde baskı kurmaya başlar bu baskıdan usanan (korkan) halkın bir çoğu keşişlerin yaptığı gibi, zengin topraklar üzerinde bulunan köylerini (evlerini) terk ederek vadi içlerine gelip saklanmak amaçlı evcikler kazarak yaşamlarını burada devam ettirirler. Bu evciklerde prensip olarak dar bir kapı girişi olur burası da içerden açılıp kapanan yuvarlak değirmen taşı şeklindeki kapılarla korunur. Evin içerisinde erzak depoları, su depoları veya su sarnıçları bulunur. Roma askerlerinden saklanan bu halk bazen uzun süreli evlerinden çıkmadan yaşamak zorunda kaldıklarından yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını önceden hazırladıkları erzak depolarından ve su sarnıçlarından karşılamışlardır. Ayrıca ibadet içinde yine evlerinin içine küçük şapeller kazarak ibadetlerini burada yapmışlardır. Bu verimsiz topraklar üzerinde yaşamaya çalışan Hıristiyan topluluk, toprağın verimini artırmak için her ne kadar ahır gübresi kullandılarsa da yeterli olmadığından yine kaya yamaçları içerisine güvercin evleri (Güvercinlikler) kazarak güvercin gübresinden de önemli bir şekilde yararlanmışlardır. Bizans Dönemi (397-1071) Çavuşin'de bizans tarihi, Anadolu Bizans tarihi ile birlikte 4. yy. da, Büyük Roma İmparatorluğunun Doğu ve batı Roma olmak üzere ikiye bölünmesiyle başlar. Anadolu topraklarına hakim olan Doğu Roma İmparatorluğu, tarih boyunca karşımıza Bizans İmparatorluğu olarak çıkmaktadır. Bizans imparatorluğunun Hıristiyanlık dinini benimseyip resmi din olarak tanıması ile (M.S. 334), Anadolu'nun her yerinde olduğu gibi, Çavuşin (Kapadokya) Hıristiyanları da bu zamana kadar gizledikleri dinlerini açıkça söylemeye başlarlar. Ancak bu zamanda Anadolu'nun her köşesinde yüzlerce İncil bulunmaktadır. Bunun üzerine Bizans imparatorluğu, bir dinde yüzlerce değişik kitap (İncil) olmayacağını düşünerek, İznik'te bir dini konsil toplamaya ve İncillerin içinden en gerçeğini seçmeye karar verir. Bunun için her bölgeden tanınmış din adamları (papazlar) bu toplantıya davet edilir. Kapadokya bölgesinden Nissalı (Kırşehir taraflarında) Greguar ile Nasianus'lu (Nevşehir-Niğde taraflarında) Gregori gönderilir. Bu dini toplantı neticesinde kapadokya'lı papazların görüşleri (teklifleri) kabul görür. Diğer incillerin tamamı imha edilir. Kapadokya ve bu iki papaz, hıristiyan aleminde saygın bir yere gelir. çünkü, Kapadokya'nın kullandığı kitap (İncil) hıristiyan aleminin kitabı olmuştur. Bunun üzerine Kapadokya bölgesine büyük bir nüfus akımı olur . Bir müddet sonra Kapadokya nüfusunun artması ile birlikte, gruplar arasında arazi yüzünden çatışmalar başlar. Bu çatışmaları önlemek için, Nissa'lı Greguar ile Nasianus'lu Gregori'nin önderliğinde Kapadokya bölgesinde Manastır hayatına geçilir. Kilisenin önderliğindeki ortak yaşamda insanlar beraber çalışır, beraber ibadet eder ve beraber istirahata çekilirlerdi. Manastır hayatının başlamasıyla birlikte Kapadokya'nın ilk geniş hacimli kilisesi olan Vaftizci YAHYA kilisesi (Çavuşin),Göreme ve Uçhisar köylerinden görünebilecek şekilde yapılmıştır. Yapılış tarihi bir rivayete göre 5. yy., bir rivayete göre de 6. veya 7. yy. olarak söylenir. Daha sonra Çavuşin ve vadilerine irili ufaklı birçok kilise ve manastır yapılmıştır. Bunların en önemlileri; Eski köyde; Vaftizci Yahya kilisesi, 5. yy. Köy girişinde yine yüksek bir yamaca yapılan; Çavuşin kilisesi 9. yy. Güllüdere vadisinde; Üç haçlı kilise 7. yy. freskleri 10. yy. ; Aziz Jean kilisesi 9. yy. ; Kızılçukur vadisinde; Haçlı kilise 7. yy., Freskler 11. yy. ; Azize Meryem kilisesi 9. yy. başları ; Kolonlu kilise 11, yy. ; Cemalların kilise 11. yy. 7. yy. kilisesi yıkıldıktan sonra yapılmış. Meskendir Vadisinde ; Üzümlü kilise . yy. Saklı kilise 9. yy. Gıdıların kilise 9. yy. Zindan önü vadisinde; Aziz Paul kilisesi Ayrıca bu vadilerde irili ufaklı onlarca şapel ve manastır bulunmaktadır. 8. yy. da Göreme ve Çavuşin Vadileri din eğitiminde önemli merkezler haline dönüştürülür. Buralarda açılan Rahip ve Rahibeler okullarından mezun olanlar önce batıya oradan da Avrupa'ya gönderilirler. Bu da bize Çavuşin ve Vadilerinin Bizans döneminde önemli bir yerleşim ve din eğitim merkezi olduğunu göstermektedir. Selçuklu Dönemi (1071-1299) Selçuklu Türk'lerinin 1071 yılında Malazgirt Ovası'nda Bizans İmparatoru Diogenes'i yenilgiye uğratarak Anadolu topraklarına ismini yazdırır. 1080 yılında Süleyman Şah Konya'yı başkent yaparak Anadolu Selçuklu Devletini kurar. 1082 yılında Kayseri ve civarı (Kapadokya) Türklerin eline geçer. Fethedilen yerlerde birçok Kervansaray, Medrese, Cami ve Türbeler inşa edilir. Türklerin Anadolu'ya hakimiyeti ile birlikte çeşitli şehirlere kurulmuş Piskoposluk merkezleri Konstantinopolis'e (İstanbul) taşınır. Bununla birlikte Hıristiyanlık için çok önemli bölge olan Kapadokya, popülaritesini kaybeder. Kapadokya'da kurulu din okullarının ve manastır hayatının son bulması ile Kapadokya Hıristiyanlarının çoğu bölgeyi terk eder. Kalanlar ise toplu olarak köylerde yaşamaya başlarlar ve ibadet edebilecekleri sayıdaki Kiliselerini kullanırlar. Daha sonra bölgeye gelen Türklerde hıristiyanların oturduğu köylerdeki boş evlere yerleşerek ortak bir yaşam sürdürürler. Her ne kadar farklı bir dine sahip olsalar da, hiçbir zaman Anadolu'da yaşayan Hıristiyanlar Selçuklu Türkleri tarafından tehdit veya baskı altında bırakılmamışlardır. 13.yy.da orta Anadolu'ya gelen Mevlana ve Hacı Bektaşi Veli gibi ünlü Türk düşünürlerininde katkıları ile bu iki farklı din mensubu insanlar büyük bir uyum ve dostluk içinde yaşamışlardır. Buna en iyi örnek, Çavuşin köyünde bulunan Vaftizci Yahya Kilise'sine 20 m. Uzaklıktaki 13.yy.da yapılan Selçuklu dönemine ait camidir. Buna benzer örnekleri Kapadokya köylerinde sıkça görmek mümkündür. Hatta ve hatta yine Selçuklu dönemine ait kiliseleride görebiliriz. Bu da bize, Cumhuriyet döneminde yaşanan mübadeleye (1924) kadar, gerek müslüman Türklerin, gerekse hıristiyanların hem dostluk, hem de dayanışma içinde Anadolu topraklarını paylaştıklarına dair çok önemli bir kanıttır. Doğal güzellikleri Milyonlarca (60 veya 40 milyon) yıl önce yer küredeki hareketlenmelerden dolayı Anadolu yarım adası deniz tabanından su üzerine çıkmıştır. Bugünkü Kapadokya diye adlandırdığımız bölge de ise deniz suyuyla dolu bir göl oluşmuştur. Bu göl, çevresindeki volkanların milyonlarca yıl süren patlaması neticesinde volkanik lav ve küllerle dolmuştur, gölde bulunan deniz suyu ise buharlaşma yolu ile bu zaman içerisinde kaybolmuştur. Volkanların her patlamasında küller ve lavlar göl içerisinde birbirinden farklı şekillerde ve yapıda katmanlar oluşturmuştur. Daha sonrada bu göl yatağının erozyanla aşınmasıyla bugün vadi diye adlandırdığımız derin yamaçlar meydana gelmiştir. Bu aşınmalar sırasında sert tabakalar belirgin bir şekilde erozyona karşı daha dayanıklı olduğundan bugün Peri Bacası diye adlandırdığımız şekiller meydana gelmiştir.Bu bir gerçektir. Güllüdere ve Kızılçukur Volkanların bundan milyonlarca yıl önce patlamasıyla, birbirinden farklı sertliklerde tüflerden meydana gelen kayaların rüzgar ve yağmur aracılığı ile aşınmasının sonucunda biçim alan bu doğa güzelliklerini biraz inceleyelim. Söylediğimiz gibi bundan 40-20 milyon yıl öncesinden başlarsak Kapadokya bölgesinde deniz suyundan oluşan bir gül mevcuttu. Bölgede bulunan Erciyes (3400 m) ve Hasan (2900 m) dağlarının birbirinden farklı zamanlarda ve farklı yoğunluklarda patlaması sonucu ile bölgede bulunan gölü sıcaklığının etkisi ile kurutarak gölün bulunduğu alanda lavlara yer açmıştır. Daha sonra doğanında (yağmurların ve rüzgarların) yardımı ile bölgede bulunan yumuşak tabakanın aşınmasına neden olmuştur. Aşınan yumuşak tabakaların yerini ise şu an "Vadi" olarak adlandırdığımız derin çukurlar almıştır. Zaman içerisinde insan gücününde etkisi ile mimari özellik taşıyan kayadan oyma evler, Kiliseler ve Manastırlar inşa edilmiştir. Volkanik kayaların çok sert olmaması nedeni ile tercih edilmektedir. Rüzgârların ve yağmurun vermiş olduğu doğal biçim ile insanların yerleşmek için yaptıkları mekanlar bütünleşerek, şu an hiç bir yerde rastlayamayacağımız doğal bir güzellik sunmaktadır. Yüksek yerlerden inen yağmur suları yatay kayaları değişik bir şekilde biçimlendirmişdir. Söz konusu biçimler birbrinden farklı güzellik sergilemektedir. Bu doğa güzelliklerine verilebilecek en güzel örnek ise Kızılçukur ve Güllüdere vadileridir. Kızılçukur ve Güllüdere Vadilerinde şu an çok sayıda Kilise, Manastır ve barınma yerleri mevcuttur. Bunun birçok nedeni vardır. Bunlardan en önemlisi volkanik kayalıkların içerisinde barınmak, bölgede yaşamış olan insanlar için en önemlisi idi. Bunun yanı sıra bu barınaklar volkanik oluşumlar sayesinde hem sıcağı hem soğuğu muhafaza etmektediler, yani yazın içerisi serin, kışın ise ılık olmaktadır. Hem barınmak hem de yetiştirilen bitkilerin muhafaza edilebilmesi için çok elverişlidir. Vadi içerisinede şu an artık kullanılmayan çok sayıda Güvercinlik bulunmaktadır. Üzüm bahçeleri ve kayısılıklar vardır.
  23. _asi_

    Nevşehir - Avanos

    ZELVE Avanos'a 5 km, Paşabağları'na 1 km uzaklıktaki Zelve, Aktepe'nin dik ve kuzey yamaçlarında kurulmuştur. Üç vadiden olaşan Zelve Ören Yeri, peribacalarının en yoğun olduğu yerdir. Vadideki peribacaları sivri uçlu ve geniş gövdelidir. Zelve, özellikle 9. ve 13. yüzyılda Hıristiyanların önemli yerleşim ve dini merkezlerinden biri olmuş; aynı zamanda rahiplere ilk dini seminerler de bu yörede verilmiştir.
  24. _asi_

    Nevşehir - Avanos

    AVANOS İç Anadolu Bölgesi’nde, Nevşehir İline bağlı bir ilçe olan Avanos, kuzeyde Kozaklı, güneyde Nevşehir Merkez ilçe ve Ürgüp, batısında Hacıbektaş ve Gülşehir doğusunda da Kayseri ve Yozgat illeri ile çevrilidir. Avanos Kızılırmak Platosu üzerinde yer alır. Bu platoyu başta Damsa Çayı olmak üzere Kızılırmak’ı besleyen küçük akarsular sulamaktadır. Avanos sınırları içerisinde genişleyen Kızılırmak Vadisi küçük ve verimli ovalar meydana getirmiştir. İl merkezine 17 km. uzaklıkta olup, yüzölçümü 1.045 km2.dir. İlçenin toplam nüfusu ise 55.315’tir. İlçede Karasal iklim hüküm sürmekte olup, yazlar sıcak ve kurak, kışlar sert, soğuk ve yağışlı geçer. İlçenin ekonomisi tarım, turizm ve küçük sanayie dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında buğday gelmekte olup, her çeşit tahıl ve meyve yetiştirilmektedir.Yamaçlarda ve eğimli arazilerde bağcılık yapılır. Geleneksel el sanatları halkın önemli geçim kaynaklarındandır.Günümüzde de geleneksel yöntemlerle uygulanan çanak-çömlek yapımı ve halıcılık ilçe ekonomisinde önemlidir. Çok sayıda çanak çömlek atölyesi bulunan ilçede seramik yapım geleneği Hititlerden beri süregelmektedir. Kızılırmak’ın getirdiği kırmızı toprak ve milden elde edilen seramik çamuru, Avanoslu seramik sanatçıları tarafından birer sanat eserine dönüştürülmektedir. Bu seramiklerin Avanos’un ekonomisinde büyük katkısı olmaktadır. Yapı araç ve gereçleri, dokuma, un, tuğla-kiremit, şarap, meyve suyu fabrikaları ilçenin belli başlı sanayi kuruluşlarıdır. İlçenin Kapadokya turizmi yönünden önemli bir yeri vardır. İlçedeki turizm faaliyetleri ve turizme bağlı olarak gelişen oniks işlemeciliği son yıllarda giderek önem kazanmıştır. Avanos’un bilinen tarihinin ilk Bronz Çağı’ndan itibaren başladığı; İtalyanların 1967’de başlattığı kazılarda ortaya çıkan 24 arkeolojik kattan anlaşılmaktadır. J:C:Gardin ve P. Garelli; M.Ö.XIX.yüzyılların başlarına ait, Asurlular’ın ticaret yollarını incelerken, ticari sınırların İncesu, Aksaray, Konya, Bor, Niğde ve Ereğli bölgelerine kadar uzandığını, ayrıca Nenessa ve Waşhania’nın bu bölgenin sınırları içinde olduğunu belirtmiştir.Bununla birlikte ele geçen tabletler, iki Asurlu tüccarın Kaneş’ten (Kayseri - Kültepe) Buruşhattum’a (Acemhöyük) 4 günde gitmek için sürekli Waşhania, Nenessa ve Ullama’dan geçtiklerini yazmaktadır.1926’da da dilbilimci Emile Forrer, Boğazköy Hitit Kraliyet Arşivlerinde yaptığı araştırmalar sırasında bir tablette Zuwinasa şehrinin adına rastlamıştır. N.Thierry’e göre, Nenessa ve Zu-Winasa, Venassa ve Avanos’a dönüşmüştür. Avanos, Osmanlı belgelerinde ise "Enes", "Evenez" olarak geçmektedir. Antik Çağda adı Vanessa olan Avanos’ta ilk yerleşim Hititler tarafından yapılmıştır. Bununla birlikte, Avanos’un Sarılar kasabası yakınlarında Prof. H. Sever’in başkanlığındaki Zank Höyük’te yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen kalıntı ve buluntular yöredeki yerleşimin Eski Tunç Çağı’na kadar uzandığını göstermiştir. Daha sonra yöreye Hititler yerleşmiş, onları Frigler, Kimmerler izlemiştir. Lydialılar ile Kimmerler bu yöre için mücadele etmişler, ardından Persler buraya hakim olmuş, Büyük İskender buradaki Pers hakimiyetine son vermiştir. İskender’in ölümünden sonra komutanlarından Eumenes tarafından Venessa kurulmuştur. M.S.17’lerde Romalılar tarafından vilayete dönüştürülmüştür. M.Ö.IV. - M.Ö. 1. yüzyıla kadar hayli erken bir kült olarak belirtilen ve rahiplerin krallar kadar etkili olduğu, emirlerinde çok sayıda esirler ve çok geniş bir arazi bulunduğu anlaşılan Zeus kültürünün merkezidir. Bu nedenle de Kapadokya bölgesinin en önemli üç şehrinden biridir. Bizans döneminde yörede, Hıristiyan yerleşimi yoğunluk kazanmıştır. Hıristiyanlar bu dönemde yer altı şehirlerinde ibadetlerini gizli olarak sürdürmüşlerdir. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra buraya Türkmen boyları akınlar düzenlemiş ve bu boylardan bazıları da yöreye yerleşmişlerdir. Kapadokya Bölgesi Danişmendlilerden sonra 1175’ten itibaren tamamen Selçukluların eline geçmiştir. Selçuklu Devleti’nin 1308’de yıkılmasından sonra İlhanlılar, Eretnaoğulları, Kadı Burhanettin ve Karamanoğullarının hakimiyetine giren yöre, Yavuz Sultan Selim tarafından 1515’ de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Avanos 1838’de Nevşehir, 1853’te de Ürgüp’e bağlanmış, 1870’te Kırşehir Sancağına bağlı bir kaza konumuna getirilmiştir. Şemseddin Sami Kâmüsü’l Alâm’da Avanos’u “Ankara Vilayetinin Kırşehir Sancağına bağlı büyük bir köy” olarak tanımlamaktadır. Cumhuriyetin ilanından sonra, 1954’te ilçe konumuna getirilmiştir. İlçede eski eser olarak; Özkonak Yeraltı Şehri Sarı Han Alaeddin Camisi Ulu Cami (Yeraltı Camisi) Üzümlü Kilise Paşabağları ve Aziz Simeon Hücresi Demirli (Selimpınarı) Köprüsü Genezin Köprüsü Çömlekçi Anıtı Sivil Mimari Örnekleri bulunmaktadır. Ayrıca, Bayramhacılı Kaplıcası Çorak İçmesi Karakaya İçmesi Zelve Vadisi Pembe Vadi ilçenin doğal güzellikleri arasındadır.
  25. _asi_

    Nevşehir - Acıgöl

    ACIGÖL İç Anadolu Bölgesi’nde, Nevşehir iline bağlı bir ilçe olan Acıgöl, doğusunda Nevşehir, batısında Aksaray, güneyinde Derinkuyu İlçesi ve kuzeyinde Gülşehir ilçesi ile çevrilidir. İlçe toprakları Nevşehir’in batısında, Acıöz Çayı’nın çevresinde yer almaktadır. İlçenin çevresinde volkanik olaylar sonucu sönmüş yanardağlar bulunmaktadır. Bu dağlar lav ve tüf püskürmüş, bunlar çevrede kalın tabakalar halinde tortulaşmıştır. Bu tortulara “Maar” denilmektedir. İlçeye adını veren Acıgöl çukurluğu da bir yanardağ ağzı olup, volkanik bir göldür. Ancak içinde su bulunmamaktadır. Karapınar kasabasından kaynaklanan, Tatlarin sulama barajını besledikten sonra Kızılırmak’a dökülen Acıöz Çayı ilçenin tek akarsuyudur.İl merkezine 20 km. uzaklıktadır. Deniz seviyesinden yüksekliği 1.235 m. olan ilçenin toplam nüfusu 24.844’dür. İlçede bitki örtüsü olarak, İç Anadolu Bölgesinin tipik örtüsü , bozkır bitkileri yaygındır. Toprak alüvial ve humuslu yapıda olduğu için gür bitki örtüsü vardır. Toprak yapısı ve iklim şartlarına uygun olarak üzüm bağları geniş yer kaplamaktadır. İlçede Karasal İklim hüküm sürmekte olup, yazlar sıcak ve kurak, kışlar sert, soğuk ve yağışlı geçmektedir. İlçenin ekonomisi tarım, hayvancılık ve turizme dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında ayçiçeği, soğan, hububat, baklagiller, patates, çekirdeklik kabak gelmektedir. Bağcılık gelişmiş olup, genellikle çavuş, parmak, bulut türü üzüm yetiştirilmektedir. Meyve ve sebze de yetiştirilmekte olup, bol miktarda kayısı üretilmektedir. Hayvancılık yaygın olarak yapılmaktadır. Büyükbaş hayvancılıkta et ve süt amaçlı hayvanlar beslenmektedir. İlçede ayrıca koyun yetiştiriciliği yapılmaktadır. İlçe turizm açısından çok zengin bir potansiyele sahiptir. Ancak Nevşehir’in diğer ilçelerinde olduğu gibi fazla faal değildir. İlk Çağlarda Kappadokia Bölgesi’nde, eski adı Dodoba olan ve yakınında bulunan bir krater gölünden ismini alan Acıgöl, MS.III. ve IV. yüzyıllar arasındaki Hıristiyanlığın bunalımlı dönemlerinde önemli bir yerleşme alanı olmuştur. Hititlerin, Kimmerlerin, Friglerin, Perslerin ve Makedonya İmparatorluğu’nun egemenlikleri altında kalmıştır. Daha sonra Kapadokia Krallığı’nın, ardından da Roma imparatorluğu hakimiyetine giren yöre, Roma’nın ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) sınırları içerisinde kalmıştır. Bu arada İslam orduları yöreye akınlar düzenlemiş, kısa süreli bu toprakları ele geçirmişlerdir. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra buraya Türkmen boyları akınlar düzenlemiş ve bu boylardan bazıları da yöreye yerleşmişlerdir. Kapadokya Bölgesi Danişmendlilerden sonra 1175’ten itibaren tamamen Selçukluların eline geçmiştir. Selçuklu Devleti’nin 1308’de yıkılmasından sonra İlhanlılar, Eretnaoğulları, Kadı Burhanettin ve Karamanoğullarının hakimiyetine giren yöre, Yavuz Sultan Selim tarafından 1515’ de Osmanlı topraklarına katılmıştır. XIX.yüzyıl sonlarında Niğde’ye bağlı bucak iken, 1954 yılında Nevşehir’e bağlı bir belde olmuştur. 1987’de de ilçe konumuna getirilmiştir. İlçede günümüze gelebilen eserler arasında;Tatlarin Kilisesi ve Tatlarin Yeraltı Şehri bulunmaktadır. Tatlarin Kilisesi Nevşehir Acıgöl ilçesinin 10 km kuzeyindeki Tatlarin’de, tepe üzerinde yer alan bu kilisenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. X.-XI.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kilise, iki nefli, iki apsisli ve üzeri beşik tonozla örtülüdür. Narteksi yıkılmış ve günümüze gelememiştir. Kilise içerisindeki freskler oldukça iyi durumda günümüze gelebilmiştir. Bu fresklerin zemininde koyu gri; tasvirlerde ise mor, hardal ve kırmızı renkler kullanılmıştır. İncil’den alınma sahneler birbirlerinden bantlarla ayrılmıştır. Burada; kilisenin apsisinde Meryem ve Çocuk İsa, Michael ve Gabriel; Konstantin ve Helena, Başkalaşım, İsa' nın cehenneme inişi, Kudüs'e giriş, İsa'nın çarmıha gerilişi resmedilmiştir. Ayrıca kilise içerisinde dokuz aziz ve kiliseyi yaptıran kişinin portresi de yer almaktadır. Tatlarin Yeraltı Şehri Nevşehir ili, Acıgöl ilçesinin 10 km kuzeyinde, Tatlarin’de bulunan ve Kale olarak isimlendirilen tepenin altında Tatlarin Yeraltı Şehri bulunmaktadır. Bu şehir ilk defa 1975 yılında bulunmuş ve 1991 yılında da ziyarete açılmıştır. Buradaki toprak üstü yerleşimde kiliseler bulunduğu, ancak bunların büyük çoğunluğunun doğal nedenlerden dolayı yıkıldığı bilinmektedir. Şehrin giriş kapısı yıkılmış olup, içerisine batı yönünde açılan iki ayrı mekândan girilebilmektedir. Yeraltı şehri oldukça geniş bir alana yayılmış olup, yalnızca çok küçük bir bölümü temizlenebilmiştir. Günümüzde iki katına girilebilen şehirde geniş mekânlar, erzak depoları ve kiliseler bulunmaktadır. Bu şehrin büyük bir manastır veya askeri bir garnizon olduğu da sanılmaktadır. Tatlarin Yeraltı Şehri girişinden kavisli bir koridordan dikdörtgen planlı bir alana ulaşılmaktadır. Girişte bulunan 1,5 m. çapında, ortası delikli olan sürgü taşı, içeriye giriş ve çıkışı kontrol etmektedir. Girişin sağındaki bir mekânda üç iskeletin bulunması, burasının bir zindan olmasını akla getirmektedir. Girişin çevresinde mutfak, kiler ve tuvaletler bulunmaktadır. Bu alanın Roma döneminde mezarlık olarak kullanıldığı sanılmaktadır. Yeraltı şehrinin ikinci katında ahırlara yer verilmiş ve burası sütunlarla desteklenmiştir. Ambar olarak düşünülen mekânlar oldukça geniş ölçüdedir. Bu mekânlarda da havalandırma bacalarına yer verilmiştir. İçerideki ilk iki mekân bir koridorla birbirine bağlanmış olup, bu koridorda tuzaklar ve bağlantıyı kesen sürgü taşı bulunmaktadır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.