Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Bhutan

    BHUTAN DEVLETİN ADI: Bhutan BAŞŞEHRİ: Thimphu YÜZÖLÇÜMÜ: 47.000 km2 NÜFUSU: 1.476.000 RESMİ DİLİ: Tibetçe DİNİ: Budist, Hind, Animizm PARA BİRİMİ: Ngultrum Himalaya Dağlarının doğusunda, küçük bir devlet. Kuzeyinde Tibet, güneyinde Hindistan vardır. 321 km uzunluğunda ve 145 km genişliğindedir. Tarihi Bhutan'ın tarihi hala karanlıktır. Ancak bilinen tarihine göre 1630 yılında Tibet'ten kovulan Dukba Lama burada ilk rajalığı kurdu. On yedinci yüzyılda İngilizler buralara el atmaya ve sık sık gelerek iyi ilişkiler kurmaya başladı. İngilizlerin gayesi ülkeyi elde edip zenginliklerinden faydalanmaktı. Bhutan zamanla, yavaş yavaş İngilizlerin egemenliği altına girdi ve 1865'te İngilizler burayı tamamıyla işgal ettiler. 1910'da yapılan antlaşmayla Bhutan iç işlerinde serbest, dış işlerinde İngiltere'ye bağlı kaldı. 1949'da yapılan antlaşmayla, İngilizler ülkenin dış işlerinde Hindistan'a bağlı olmasını kabul etti. Fiziki Yapı Bhutan oldukça dağlık bir ülkedir.Himalayalarda bulunduğu için geçit vermeyen sekiz yüksek kayalık dağlar, ülkeyi kuzey-güney doğrultusunda ikiye ayırır. Güneyinden kuzeye doğru uzanan geniş bölge, gür ormanlarla kaplıdır. Tibet ile olan sınır kesimlerinde oldukça yüksek dağlar vardır. Ülkenin en yüksek dağı Kulhakangri Dağı olup, yüksekliği 7300 metreyi bulur. Buhutan'daki akarsular oldukça fazladır. Bu akarsular ülkenin büyük bir kısmını sular. Akarsuları, dağların iç çukurlarından doğar. En önemlisi Brahmaputra Nehridir. İklim Yıllık yağış ortalaması yükseklerde 7620 mm, tropikal bölgelerde 1520 milimetredir. Senelik sıcaklık ortalaması kuzeyden güneye 16°C ile 25°C arasında değişir. Yağmurun çok yağmasıyla oldukça zengin yeraltı su kaynaklarına ve akarsularına sahiptir. Ülkenin bazı kesimleri ise her mevsimde kar ve buzlarla kaplıdır. özellikle yüksek dağ tepeleri ve yamaçları hiç erimeyen karlarla örtülüdür. Tabii Kaynakları Ülkeye çok yağmur yağdığından bitki örtüsü çok zengindir. Yüksekliği fazla olmayan bölgeler, iri gövdeli gür ormanlarla kaplıdır. Orta kesimlere doğru ormanlar yaprağını hiç dökmeyen ağaçlarla doludur. Orta kesimlere doğru ormanlar kısmen seyrekleşir. İç kısımlardaki ağaçlar kısa boyludur. Yüksekliği çok olan dağ tepelerinde, ağaçlara pek rastlanmaz. Buraları özellikle zengin ot türleriyle kaplıdır. Ormanlarda yabani hayvanların her çeşidi görülür. Bunlardan fil, kaplan, ayı, geyik, kurt, çakal, yabanÊeşeği, leopar gibi hayvanlar en çok bulunanlardır. Bhutan zengin kömür ve demir yataklarına sahiptir. Bazı bölgelerde alçıtaşı ve grafit bulunmuştur. Ama bu yeraltı zenginlikleri henüz tam olarak değerlendirilememiştir. Gümüş, bakır, pirinç madenleri elde edilir ve işlenir. Nüfus ve Sosyal Hayat Bhutan'ın en önemli şehirleri; başşehir Thimphu ve Traşikod-Zong, Paro, Tongsa-Ha'dır. Nüfusu en sık olduğu yerler, ekenomik zenginliği olan ve nehirlerin aktığı sulak yerlerdir. Bhutan'da yaşayanların çoğu Tibet asıllı insanlardır.Hindistan'dan ve Afrika'dan gelip yerleşenler de olmuştur. Buradaki evler, büyük ağaçların gövdelerinden oyularak veya ağaç ve çamurla örülerek yapılmıştır. Betondan yapılan apartmanlarda yaşayanlar çok azdır. Bhutan'da eğitim 11 yaşına kadar parasız olarak devlet tarafından sağlanır. Orta öğrenim kişinin isteğine bağlıdır. Yüksek öğrenim görmek için dış ülkelere özellikle Hindistan ve İngiltere'ye gidilir. Okuma-yazma oranı çok düşüktür. Son zamanlarda eğitime çok önem verilmektedir. Siyasi Hayat Monarşiyle yönetilen ülkeler arasındaki görülmeyen hükumet sistemi Bhutan'da mevcuttur. 1969 yılından itibaren, kral halkın isteklerini yerine getirmeye çalışmaktadır. Üç senede bir seçim yapılır. Meclis 150 üyeden teşekkül eder. 110'u seçimle, 10'u kralın seçmesiyle, 30'u ise tayinle olmak üzere meclis teşkil edilir. Ülkede siyasi partiler mevcut olup kraliyete ait 8 kişilik danışma meclisi vardır. 1949 yılında komünist Çin tehlikesine karşı Hindistan'ın himayesini kabul etmişlerdir. Ekonomi Bhutan'da ekonomi tarıma dayalıdır. Sulama yapılan nehir kenarlarında ekili araziler çoktur. Arpa, buğday, pirinç, çay ve portakal oldukça boldur. Ayrıca ormanlar ülke için büyük bir zenginlik kaynağıdır. Kereste üretiminde çok ileridir. Bhutan'da dokumacılık ve ağaç işleme oymacılığı yaygın olup, bunlar ülkeye büyük gelir te'min eder. İhracatını en fazla Hindistan'la yapar. Başlıca ihraç ürünlerini dayanıklı gıda ürünleri, el işleri ve pirinç teşkil eder. Ülkede hayvancılık önemlidir. Büyük baş hayvanların yanında, bu bölgelere özel yak denilen öküz ile Midilli atları beslenir.
  2. Şeyh Zayed bin Sultan Al Nahayan Şeyh Zayed bin Sultan Al Nahyan (Arapça: زايد بن سلطان آل نهيان‎)‎, (1918 — 2 Kasım 2004), Birleşik Arap Emirlikleri’nin kurucusu ve 1971-2004 yılları arasında devlet başkanı, Abu Dhabi hükümdarı. Zayed, 1922-1926 yılları arasında Abu Dhabi hükümdarı olan Şeyh Sultan bin Zayed Bin Khalifa Al Nahyan’ın en genç oğludur. İsmini emirliği 1855-1909 yılları arasında yöneten büyükbabasından alır. 6 Ağustos 1966 günü kardeşi Abu Dhabi Emiri Şeyh Shakhbut Bin-Sultan Al-Nahyan’ı kansız br saray darbesiyle devirerek başa geçer. Zayed daha sonra diğer altı şeyhin onayıyla 1971 yılında Birleşik Arap Emirliği devlet başkanlığına seçilir. Bundan sonra ise 1976, 1981, 1986 ve 1991 yıllarında yeniden seçilecektir. İktidara gelişi Kardeşi hükümdarken de dönemin Abu Dhabi Emirliğinde etkili bir kişidir. Arap Yarımadasında petrolün bulunup çıkartılmasından sonra bölgede Suudi Arabistan’da Amerikan şirketleri yoğunlaşırken Emirliklerde İngiliz egemenliği bulunmaktadır. Ancak baştaki Emir Şeyh Shakhbut İngiliz şirketleriyle geçinenmemekte ve petrol sanayisinin gerektirdiği altyapı çalışmalarını başlatmamakta ısrar etmektedir. Şirket yetkilileri istedikleri izinleri çok zorlukla alabilmekte, farklı bölge ülkelerinden getirilen petrol sanayisi işgücünün ihtiyaç duyduğu hiçbir hizmet bölgede sağlanamamaktadır. Petrol gelirleri sadece emir ve ailesine aktarılmakta, yerel Abu Dhabi halkına yeni mali kaynak yansıtılmamaktadır. Bu durum İngilizler için artık dayanılmaz hale gelince gerçekleştirilen saray darbesi sonucu daha liberal olan Şeyh Zayed başa getirilir. Politikaları Zayed petrolün yarattığı kalkınma döneminde başa geçerek gelişen sanayinin önünü açar. 1800’lü yıllardan beri İngiliz egemenliği altındaki bölge sürekli olarak geri kalmış, düşük nüfus yoğunluklu, sanayisi ve doğal kaynakları bulunmayan bir bölge olagelmiştir. Denizde gerçekleştirilen inci avcılığı ise 1900’lü yılların başından itibaren kârlı olmaktan çıktığı için yapılmamaktadır. Ancak 1960’lı yıllarla beraber bölgede petrol çıkartılması emirliğin çehresini değiştirir. Zayed uluslararası petrol şirketlerinin ve bu sanayiye hizmet eden uluslararası şirketlerin önünü açacak ve bölgeye yatırım yapmalarını sağlayacaktır. Bölge halkı ilk başta vasıfsız işgücü olarak ancak değerlendirilirken Zayed yönetiminin çabalarıyla eğitim alanına verilen önemle birlikte kıpırdanma başlar. Emirin ve zengin ailelerin çocukları İngiltere’ye eğitime gönderilecek, okullar ve hastaneler açılacak, yabancı şirket yöneticileri için uluslararası otel zincirleriyle anlaşmalı oteller inşa edilecektir. Olağanüstü petrol geliri çok sayıda olmayan yerel nüfusa dağıtılacak, toprak reformuna gidilerek Bedevilerin yerleşmeleri sağlanacak, yabancı şirketlerin yerel ortaklık olmaksızın ticaret yapmasına izin verilmeyecektir. Özellikle bu son uygulama sayesinde hem Batılı şirketlerin teknik uzmanlığı alınmış olacak hem de yerel bir burjuvazi yaratılmış olacaktır.Devlet bankalarının tam desteğine sahip yerel girişimciler görülmemiş derecede devlet tarafından desteklenecektir.Bu durum bazı dolandırıcılıklara ve ünlü BCCI skandalına yolaçacaktır. Çalışma koşulları Bir anda patlak veren petrol üretimi Abu Dhabi’yi hazırlıksız yakalar. Yurtdışından ve bölge ülkelerden gelen binlerce petrol işçisinin kalacak yerleri, iaşeleri ve sosyal ortamlarının her birisi sıkıntı yaratır. Özellikle vasıfsız Abu Dhabi işçileri en kötü koşullarda en düşük ücretlere çalışmaktaydı. Kalacak yerleri bulunmayan bu insanlar iş koşullarına veya sosyal haklarına dair herhangi bir itiraz halinde ağır şekilde cezalandırılıyor ve hapse atılıyordu. Bu duruma karşı ilk direniş 1963 yılındaki büyük grevde yaşanacaktır. Abu Dhabi Emirliğinin petrol tekeli olan ADNOC grubuna bağlı işçilerin direnişi bastırılacak ve talepleri ancak yıllar sonra karşılanacaktır. Bağımsızlık 1968 yılında İngiltere içine girdiği ekonomik kriz ve bölgedeki askeri varlığının yarattığı ağır mali yükün altında ezilerek Süveyş Kanalının doğusundaki bölgeden çekileceğini açıkladı. Bu kararın ardında Mısır’da yükselen Cemal Abdülnasır hükümetinin uyguladığı Arap milliyetçiliği, Bağlantısızlar Hareketi, 1956 Süveyş Krizi ve İngiliz işçilerinin yoğun şekilde içine girdiği eylemliliklerin payı büyüktür. Bu açıklamadan sonra Abu Dhabi’de o zamana kadar tekel olan çeşitli alanlardaki İngiliz şirketlerine karşı artık ABD, Batı Almanya, Japonya şirketlerinin önü açılmış olacaktır. Bu zamana kadar İngiliz Ordusunun güvenlik şemsiyesi altında olan bölgede savunma ile ilgili olarak öne çıkan kaygılar, Zayed tarafından bölgedeki diğer Emirliklere önerilen bağımsızlık fikrinin öne çıkmasını sağlar. İlk başta Katar ve Bahreyn’i de içine alacak şekilde düşünülen bağımsız bir Emirlik yapısı bu ülkelerin bağımsızlıklarını ilan etmesiyle değişecek ve yedi emirliği alacak şekilde 2 Aralık 1971 tarihinde ilan edilecektir. O zamana kadar Abu Dhabi Emiri olan Zayed bundan sonra Birleşik Arap Emirliklerinin de ilk devlet başkanı olur. Devlet başkanlığı Devlet başkanlığı sırasında özellikle dini hoşgörü ve Batıya yakınlaşmayla anılacaktır. Ayrıca diğer Arap uluslarına Mısır, Ürdün, Somali, Filistin, İran, Irak gibi bölge ülkelerine karşılıksız yardım edecektir. Bağımsız olmanın ardından uluslararası kamuoyunda saygın bir yer alabilmek ve diplomatik ilişkilerde tanınabilmek için petrol gelirleri kullanılacak ve karşılıksız yardım kampanyaları düzenlenecektir.Suudi Arabistan ile olan sınır anlaşmazlıkları ise 1977’de çözüleeck ve Emirlikler Suudiler tarafından tanınacaktır. Uluslararası arenada konumlanma Zayed ve başa gelen hükümet bölgesel savaşlarda çoğunlukla tarafsız kalacak veya genel eğilimden yana olacaktır. 1973 Yom Kippur Savaşı sırasında petrol ambargosuna dahil olunacaktır. İran-Irak Savaşı sırasında iki ülke için de tarafsız bir ülke olarak kalacak ve petrol talebinin bu dönemde artasıyla beraber canlanma yaşanacaktır. Ayrıca 1990 yılındaki Körfez Savaşından sonra Iraklılara yardım kampanyaları düzenlenecektir. İç siyaset Petrol sanayisinin getirdiği kaynaklarla halk için okullar, hastaneler inşa edilip iş güvencesi yaratılmış olsa da emirlik ve özellikle Zayed siyasi alandaki yasaklardan ve ifade özgrülüğünün bulunmayışından dolayı eleştirilmiştir. Bu durumu savunan Zayed verdiği röportajda parlamenter demokrasiye karşı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca özellikle basın alanında sansür uygulanmış ve Zayed ve ailesi hakkında basın organlarına otosansür zorunluluğu getirilmiştir. Emirlikte sendikalar, siyasi partiler yasaklı bulunmaktadır. BCCI skandalı Ağa Hasan Abedi isimli Pakistanlı bir banker kurmuş olduğu Uluslarası Kredi ve Ticaret Bankası (Bank of Credit and Commerce International, BCCI) için yatırım yapması için Zayed ile 1972 yılında görüşür. Abedi’nin daha önce 1959 yılında kurmuş olduğu Pakistan Birleşik Bankası 1971 yılında kamulaştırılmıştır. Zayed teklifi kabul ederek BCCI çoğunluk hisselerini alır. Bankaya Bank of America ve CIA de ortak olacaktır. yapılan yorumlara göre CIA o dönemde Afganistan’daki mücahitlere para aktarmak için bankayı kullanmıştır.1977 yılına gelindiğinde banka borçlarını ödeyemez hale gelmiştir. Çözüm olarak ise operasyon giderlerini yatırımlarının kârlarından ödemektense, Ponzi yolsuzluğu olarak adlandırılan şekilde ödenmiş sermayeden karşılamaya başlamıştır. 1990 yılında Price Waterhouse tarafından yapılan bağımsız denetimde BCCI kapsamında kayıt dışı yüzmilyonlarca dolar saptanmıştır. Banka Zayed’den yardım isteyince, şeyh kayıpları tazmini karşılığında bankadaki hissesini %78’e çıkartmıştır. Aralık 1991’de yapılan soruşturmalarda bankada suç işlendiğine karar verilmiş, ABD tarafından BCCI örgütlü suç için paravan şirket olarak tanımlanmıştır. Zayed şahsen suçlanmasa da emirlik ailesinden birçok kişi bankayla ilişkili olarak suçlanmıştır. Soruşturma kapsamında rüşvet, kara para aklama, silah kaçakçılığı, kadın ticareti ve terörizmin desteklenmesi suçları isnat olmuştur. Zayed Center Abu Dhabi’de 1999 yılında kurulan Zayed Center amacını Şeyh Zayed’in vizyonunu yerine getirmek olarak tanımlamıştı. Merkez yayınladığı raporda II. Dünya Savaşı sırasındaki Yahudi katliamının Siyonistler yüzünden olduğunu belirtince büyük bir altüst oluş yaşandı. Sonrasında ise Merkez Yahudileri insanlığın düşmanları ilan edecektir. Bu iddialı çıkıştan sonra Harvard yönetimi okula Zayed tarafından yapılan 2.5 milyon dolarlık yardımın iade edilmesini gündeme getirdi.Bunun üzerine Zayed Center kapatılacaktır. Ölümü Zayed dünyanın en zengin insanlarından birisi olmasına rağmen basit bir şekilde yaşamıştı. Geleneksel Arap adetlerine bağlıydı ve halkı tarafından çok sevilirdi. 2 Kasım 2004 günü Abu Dhabi Televizyonu tarafından hayatını kaybettiği ilan edildi. Ölüm sebei belirtilmese de yakın zamanda Londra’da tedavi görmüştü. Cenazesi Abu Dhabi’deki Şeyh Zayed Büyük Camisine gömüldü. Ölümünden sonra Arap Emirliklerinin yönetimi en büyük oğlu olan 1948 doğumlu Şeyh Khalifa bin Zayed Al Nahyan’a geçecektir.
  3. BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ DEVLETİN ADI: Birleşik Arap Emirlikleri BAŞŞEHRİ: Abu Dabi YÜZÖLÇÜMÜ: 77.700 km2 NÜFUSU: 1.945.000 RESMİ DİLİ: Arapça DİNİ: İslamiyet PARA BİRİMİ: Dirhem Birleşik Arap Emirlikleri, kısaca BAE ( Arapça: الإمارات العربية المتحدة - El İmarat el Arabiyye el Müttahîde), Arap Yarımadasının güneyinde küçük bir devlet. Katar ve Umman arasında yer alan Birleşik Arap Emirlikleri'nin güney ve batısında Suudi Arabistan yer alır. Güneybatı Asya'da Arap Yarımadası'nda 7 emirlikten ( Abu Dabi, Acman, Dubai, Füceyre, Resül-Hayme, Şerce, ve Ummül-Kayveyn) oluşan bir Orta Doğu ülkesidir. Suudi Arabistan ve Umman'a sınırı vardır. Petrol açısından zengin olan ülke Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinin istikrarlı bir ülkesidir. Tarihi Bu bölgenin tarihi oldukça eskidir. Eski tarihde Mısırlılarla Mezopotamyalılar buralarda müşterek medeniyet kurmuşlardır. On altıncı yüzyılda Portekizliler burasını ele geçirdiler ve yüz sene kadar burada hüküm sürdüler.Portekizlilerden sonra 1783 yılına kadar İranlılar hakim oldu. Bu tarihten sonra Araplar istiklal mücadelelerine başlayarak, yabancıları buradan kovdular. Bölgeye giren Avrupalı gemilere, bilhassa İngiliz gemilerine saldırıyorlardı. 1820 yılında İngiltere ile antlaşma yapılarak yabancı gemilere saldırma durdu. Hatta İngiltere buraların korunmasını üzerine aldı. Böylece şeyhlik tamamen İngiltere'nin sömürgesi oldu. 1972 senesine kadar İngilizlerin egemenliği altında kaldı. 1972 senesinde İngilizler İran körfezinden geri çekilince, yedi Arap şeyhliği Abu Dabi, Dubai, Sarjah, Rasal Haimah, Fujiara, Ajman, Ummal Kawain birleşip, bir federasyon haline getirilerek bağımsızlıklarını ilan ettiler. 16. yüzyıl'da başlayan Portekiz etkisi 17. yüzyıl'da yerini İngilizlere bıraktı. Başat kabile Kavasim ile Arabistan içlerinden gelen Vehhabileri korsan olarak ilan eden İngilizler, 1819 - 1820'de kıyı limanlarına karşı saldırıya geçti. Aslında İngilizlerin asıl amacı, bölge ticaretini kendi egemenlikleri altına almaktı. Mahalli esnafin büyük bir direnişi dahi İngilizleri deniz ticaretini kendi güdümleri altına almalarını engelleyememiştir. Sonunda korsanlığa son veren 1820 Genel Barış Antlaşması'nı zorla kabul ettirdiler. 1853 yılında Denizlerde Kalıcı Ateşkes Antlaşması'nın imzalanması üzerine bölgeye Ateşkes Kıyısı adı verildi. İngilizler 1892 yılında Özel Ayrıcalık Antlaşması olarak bilinen bir paktın oluşmasını sağlayarak bölgenin dış politikasını denetim altına aldılar. Ateşkes Kıyısı 1873 - 1947 arasında İngiliz Doğu Hindistan Kumpanyası, sonraki yıllarda da İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından yönetildi. 1971 yılında İngilizlerin Basra Körfezi'nden çekilmesi üzerine, emirlikler "Birleşik Arap Emirlikleri" adı altında bir federasyon oluşturdu. Birleşik Arap Emirlikleri asırlarca Osmanlı egemenliği altında huzurla yaşamış, petrolün bulunmasıyla İngilizlerin sinsi oyunlarıyla Osmanlı İmparatorluğu'ndan koparılmıştır. 2 Aralık 1971 İngiltere'den bağımsızlığını ilan etmiştir. Bağımsızlık günü milli bayram olarak kutlanılır. Anayasası ise, yine 2 Aralık 1971'de oluşturulmuştur. Fiziki Yapı Ülkenin yüzölçümü 83,600 km²'die. (116. sırada) Kıyılarında devam eden Akdar Sıradağlarının arka kısımları çöllerle ve kumlu alanlarla kaplıdır. Sulak ve yeşil alanları çok azdır. Ancak Bureymi ve El-Jiva vahalarında kısmen de olsa yeşillik alanlara rastlanır. Bölgede derin kuyular açılarak su ihtiyacı karşılanır. Çıkarılan su arıtılmak suretiyle kullanılır. Ekonomi BAE'nin GSMH'si 130.8 milyar dolar (55. sırada), kişi başına düşen milli gelir ise 27,957 dolar (23. sırada)'dır. Emirliklerin en büyük gelirini petrol teşkil eder. Petrol üretimi hızla ilerlemektedir. Abu-Dabi ve Dubai'de zengin petrol yatakları mevcuttur. Çıkarılan petrolün çoğunluğu ihraç edilir. Yüksek gelir ve büyük bir dış ticaret fazlasına sahiptir. Dışa açık bir ekonomi anlayışına sahiptir. Zenginliğinin kaynağı gelirlerin %40'ını oluşturan petrol ve doğalgazdır. Ülke petrol dışında doğalgaz rezevleri açısından da zengindir. Bölgedeki diğer ülkelerin de önemli ölçüde mal ve hizmet tedarik ettikleri bir ticaret yapısına sahiptir. Petrolle başlayan kalkınma, ticaret, finans ve turizm sektörleriyle daha da üst seviyelere çıkmıştır. Bunların dışında, ülkede gıda, tekstil, mobilya, çimanto, alüminyum, seramik, demir-çelik ve cam sektörleri geliştirilmeye çalışılmktadır. Petrolün sağlamış olduğu çok büyük gelirle ülkenin her yeri imar edilmektedir. Petrol mamüllerini işleyen büyük rafinelerle, kireç, çimento fabrikalarına modern tesis ve binalara ülkenin her yerinde rastlanır. Binaların içi hava şartlarına göre Air Condition'larla donatılmış, büyük hastaneler, okullar, dinlenme tesisleri inşa edilmiştir. Hiç kimseden vergi alınmaz. Nüfus başına milli gelir 18.430 doları bulur. Dışardan en modern sanayi ve kimya mamüllerini satın alır. Dünyada kişi başına düşen milli gelirin en yüksek olduğu ülkedir. Vahalarda yaşayanlar tarımla uğraşır. Topraklarının ancak % 2'si ekilebilir niteliktedir. Tarım ürünleri arasında arpa, buğday ve darı yer alır. Halkın bir kısmı ticaretle uğraşır. Balıkçılık, av ve inci arama işi gün geçtikçe ilerlemektedir. Türkiye ile ticaret 1985 yılından sonra gelişmeye başladı. Türk firmaları BAE'de geniş çaplı ihaleler almaya başlamışlardır. Burj Al Arab Hotel Nüfus ve Sosyal Hayat Ülkenin nüfusu 4,496,000'dir. Nüfusun çoğunluğunu Araplar teşkil eder. Petrolün bol olmasıyla, özellikle Arap ülkelerinden göç, çok olmuştur. Müslüman ülkelerden işçiler gelerek burada çalışırlar. Yabancılardan Hindliler, İranlılar, Pakistanlılar bulunur. Dış ülkelerden gelenler genellikle ticaretle uğraşır. En önemli limanları Dubai ve Abu Dabi'dir. Nüfus buralarda daha fazla kalabalıktır. Siyasi Hayat Yönetim, şeyhler konseyinin elindedir. Devlet başkanı 1983'ten itibaren Dubai Emiri, Şeyh Zayed'dir. Şeyhlikler iç işlerinde müstakildir. En büyüğü Abu Dabi'dir. Bundan sonra Dubai Şeyhliği gelir. Ülke Monarşi ile yönetilen Yedi Emirlikten oluşan federasyon ile yönetilir. ( Arapçada El İmarat el Arabiyye el Müttahide İngilizcede United Arab Emirates) Ülkenin başkenti Abu Dabi'dir. En büyük şehri ise dünyaca ünlü kent olan Dubai'dir. Körfez ülkeleri içerisinde en liberal dış ticaret rejimine sahiptir. Dil Ülkede diğer Afrika-Arap ülkelerinde olduğu gibi Arapça resmi dildir. Arapça ülkede eğitim dilidir ve hakim dil olma özelliği taşır. Ayrıca bir dönem İngiliz hakimiyetinde kaldığı için ülkede İngilizce konuşulur. Özellikle iş hayatında yaygın olarak İngilizce kullanılır. Ticaret dili Fransızca, Arapça ve Farsça'dır. Din Ülkedeki en yaygın din ise %96'lık oranıyla İslam'dır. Azınlık dinleri olarakta toplam %4'lük oranlarıyla Hıristiyanlık, Hinduizm ve diğer dinler takip ederler.
  4. _asi_

    Bangladeş

    SYLHET ŞEHRİ
  5. _asi_

    Bangladeş

    KHULNA ŞEHRİ
  6. _asi_

    Bangladeş

    CHİTTAGONG ŞEHRİ
  7. _asi_

    Bangladeş

    BAGHERHAT ŞEHRİ
  8. _asi_

    Bangladeş

    BANGLADEŞ Başkent Dakka Bangladeş Müslüman Halk Cumhuriyeti, Güney Asya'da bulunan Müslüman bir devlettir. 1971 senesine kadar Pakistan'ın "Doğu Pakistan" adlı eyaleti, daha önceleri de İngilizlerin Kıta Hindi'nde Bengal eyaleti idi. Kuzey-güney arası 625, doğu-batı arası 304 kilometredir. Tarihçesi Bangladeş, M.Ö. bölgede hüküm süren büyük devletlerin, M.S. 750-1200 arasında yerel Palas Hanedanların hakimiyeti altında kaldı. Onuncu asırdan itibaren Müslümanlar bölgeye hakim olmaya başladılar. Bangladeş 12. asırdan 1757 yılına kadar Müslümanların idaresinde, 1757'den 1905 yılına kadar İngilizlerin hakimiyetinde kaldı. 1947 yılında da Müslüman kesimi "Doğu Pakistan" adıyla Pakistan'ın bir eyaleti oldu. 1969 yılına kadar Pakistan'ın eyaleti olarak kaldı. 28 Kasım l969'da meclis üyelerinin teşkili için yapılan seçim propagandaları esnasında Mucib-ür-Rahman ve onun "Avami Partisi" seçim propagandalarını Doğu Pakistan'a muhtariyet vereceği vadi üzerine kurmuştu. Aralık 1970'de yapılan seçimler neticesinde Avami Partisi 313 sandalyeden 167'sini aldı. 1 Mart 1971'de Millet Meclisinin teşkili ertelendi. Bu durum Doğu Pakistan'da meşru hakların ihlali sayıldı ve genel greve gidildi. Bunun üzerine ordu, grevcilerin üzerine gitti ve iç harp başladı. Bir kısım halk da Hindistan'a sığındı. Bu arada Hindistan-Pakistan Savaşı başladı. 1971 Aralık ayında savaş bittiğinde Hindistan, Doğu Pakistan'ın büyük bir bölümünü işgal etmişti. Hindistan burayı iki hafta kadar kontrol altında tuttu. 22 Aralık 1971'de Mucib-ür-Rahman'ın liderliğinde Bangladeş Müslüman Halk Cumhuriyeti kurulduktan sonra, Hindistan ülkeyi terk etti. Mucib-ür-Rahman ve Avami Partisi'nin iktidara gelmesiyle karışıklıklar dinmedi. 15 Ağustos 1975'te yapılan darbe ile Mucib-ür-Rahman ailesi ile birlikte öldürüldü. İdareyi Kandahar Mustak Ahmed ele aldı. 3 Kasım 1975'te Dakka garnizon komutanı Tuğgeneral Halid Müşerref, Mustak Ahmed'i devirdi. Ancak kendisi iktidarda sadece dört gün kalabildi. 7 Kasım 1975 tarihinde General Ziya-ür-Rahman bir darbe ile Halid Müşerref'i devirdi. Ziya-ür-Rahman zamanında ordu uzun müddet siyasetten uzak durdu. 1977 yılında yapılan seçimleri Ziya-ür-Rahman kazandı ve geçici olsa da, siyasi istikrar temin edildi. 30 Mayıs 1981 tarihinde bir grup subay ve askeri birlik başarısız bir darbe yaptılar. Ziya-ür-Rahman'a bağlı birlikler darbeyi bastırdılar. Ancak darbe esnasında Ziya-ür-Rahman öldürüldü. 15 Kasım 1981'de seçim yapıldı ve Milli Birlik Partisi lideri, öldürülen Ziya-ür-Rahman'ın yardımcısı Abdüssettar, oyların % 66'sını alarak devlet başkanı oldu. Ancak siyasi istikrar yine temin edilememiş ve kargaşa bitmemişti. Nihayet hükumet, Milli Güvenlik Kurulu kurulmasını kabul etti ise de, gerginlik durmadı. Sonunda Genel Kurmay Başkanı Muhammed Erşad, askeri bir darbe ile Abdüssettar'ı devirerek idareye el koydu. Askeri idare iki sene iş başında kalacağını ilan etti. 21 Mart 1985'te yapılan referandumda Erşad'ın devlet başkanlığında kalması onaylandı. Diktatörlük ve otoriter bir rejimle ülkeyi yönettiği söylenen Muhammed Erşad'ın geniş çaplı kitle gösterileri neticesi istifa etmesi üzerine 6 Aralık 1990 senesinde Şahabeddin Ahmed devlet başkanlığına vekaleten getirildi. 19 Eylül 1991 senesinde yapılan seçimleri kazanan (Ziya-ür-Rahman'ın dul eşi) Halide Ziya başbakan oldu. Başkent Dakka daki Meclsi Binası Fiziki yapısı Bangladeş daha ziyade Kıta Hindi'nin Ganj (Padna), Jamune (Brahma Putra)Nehrinin aşağı kolu ile Meghna gibi önemli nehirlerinin deltasında oluşan alüvyonlu ovalardan meydana gelir. Bu nehirler birleşerek Bengal Körfezinde bir delta içinde akarlar. Ovaların büyük bir kısmının denizden yüksekliği 9 metreyi geçmemektedir. Bu sebeple her yıl yağışlı mevsimlerde ırmakların kabarmasıyla ovalar seller altında kalırlar. Bu sel baskınlarının en büyüğü 1974 yılında olmuş ve ülkenin % 70'i sular altında kalmış, 2 bin insan ölüp, yüz binlerce insan evsiz, barksız ve aç kalmıştır. Jamuna Irmağının kolları olan Tistua ve Astrai ırmakları, ovanın kuzey bölümünden geçerler. Bu bölgede çok sayıda bataklık ve sazlık bulunmaktadır. 9300 kilometrekarelik bir yer kaplayan Barind Ovası, orta kesimde 6350 kilometrekarelik yer kaplayan Madhupur Platosu ve Meghna Irmağının doğusundaki Lalmai Tilas bölgeleri, alüvyonların meydana getirdiği başlıca plato alanlarıdır. Feni Irmağının güneyinde uzanan Chittagong bölgesi, tepeler, vadiler ve ormanlarla kaplıdır. Buraları ülkenin başlıca dağlık bölgesidir.Yüksekliği ortalama 600 metredir. İklimi Genel olarak Muson iklimi görülür. Ükeye düşen yağış miktarı yüksek olup, metrekareye 1270-5080 mm arasında değişir. Nem oranı yüksekliği, bunaltıcı sıcaklara sebeb olmaktadır. Ocak ayında en yüksek sıcaklık 25-26oC arasında değişmektedir.Yazın ise 30-35o'ye kadar ulaşır. Yıllık siklonlar ülkeye büyük zararlar vermekte, bilhassa sahil şehirlerinde büyük hasara sebep olmaktadır. 1970 yılındaki bir fırtınada 500 bin insan ölmüş ve yüz binlercesi de evsiz, barksız kalmıştır. Doğal kaynakları Bangladeş Ovası eskiden ormanlarla kaplıydı. Ekilecek alanları az olduğu için ormanların büyük bir kısmı yok edilmiş ve bugün sadece iki orman kalmıştır. Bunlardan birisi Madhupur olup, alüvyon platosudur ve 4140 kilometrekarelik bir kısmı yapı malzemesi için elverişli ağaçlarla kaplıdır. İkinci orman ise güneydeki Sundarbans kıyı bölgesindeki ormanlardır. 5960 kilometrekarelik bir alanı, bataklıklar arasındaki adacıklar ve Mangrov ormanlarıyla kaplıdır. Bu ormandaki ağaçlar kibrit ve kutu imalatına elverişlidir. Ayrıca Chittagong bölgesindeki sıradağlar tropikal ormanlarla kaplıdır. Buradaki ağaçlar, 60 metreye kadar uzunlukta olup, mobilyacılıkta ve kağıt sanayiinde kullanılır. Ormanlarda; bambu, muz ve Hindistan cevizi vb. ağaçlar bulunur. Ormanlarda aslan, kaplan, fil, timsah gibi vahşi hayvanların yanısıra, her çeşit tropikal bölge hayvanları, ayrıca benekli ceylanlar, çeşitli türlerde yılanlar vardır. Nehirlerde de bol balık bulunur. Bangladeş'te fazla maden kaynağı yoktur. Ancak, üç tane küçük tabii gaz ve çok ince bir kömür tabakası keşfedilmiştir. Bengal Körfezinde de petrol bulunmuştur. Nüfus ve sosyal hayat Bangladeş, dünyanın nüfus yoğunluğu bakımından en kalabalık ülkelerindendir. Nüfus yoğunluğu kilometrekareye 290-770 kişi arasında değişir. Yirminci asrın sonunda nüfusun iki misli artacağı tahmin edilmektedir. Nüfusun % 90'ı köylerde, % 10'u şehirlerde yaşar. En önemli şehri "Dakka", aynı zamanda başşehirdir. Güneydoğu sahilindeki Chitagony şehri, önemli bir limandır. Halkın % 85'i Müslümandır. Bangladeş'in resmi dili Bengal dilidir. Halkın çoğu bu dili konuşur. Ayrıca Urduca dili de yaygındır. Kuzey ve doğu dağlık bölgelerinde yaşayanlar da mahalli lisanları konuşurlar. Para birimi "Taka"dır. 11 idari bölge birer askeri vali tarafından yönetilir. Bir radyo ve televizyon istasyonu vardır. Erkekler "Lungi" denilen bir elbise, kadınlar "Burka" denilen baştan ayağa kadar vücudu örten bir elbise giyerler. Eğitim: Dünyada okuma-yazma oranı en düşük ülkelerdendir. Halkın % 33.1'i okuma-yazma bilmektedir. Köylerinde ekseriya ilkokul bulunmamaktadır. Dakka, Rajshani ve Chittagong üniversiteleri, batı tarzı eğitim yapan üç büyük üniversitedir. Halkın kültür seviyesi ve ekonomik durum çok düşüktür. İngilizlerin kültürünün tesirleri devam etmektedir. llll Ekonomisi Ekonomi tarıma dayalıdır. Başlıca ürünleri, pirinç, önemli dayanıklı gıda maddeleri, Hind keneviri ve çaydır. Bu alanda Çin ve Hindistan'dan sonra dünya üçüncüsüdür. Diğer zirai bazı sebzeler ve şekerpancarı iç tüketim için yetiştirilir. 10 milyon hektarlık alanda ekim yapılır. Bu alanların % 80'inde pirinç üretilir. Sanayi ve taşımacılık:Bangladeş'te başlıca sanayi Hintkeneviri üretimidir. Bu ülkede ileri sanayi tam kurulmamış, hatta bulunan madenler dahi tam olarak işlenememektedir. Ülkede Hintkeneviri (jüt) işleyen 20 fabrika vardır. Dış ticaret Başlıca ihracat ürünleri; Hintkeneviri (jüt), çay ve balıktır. Ancak ihracatı hiçbir zaman ithalatını karşılamamakta ve ithalat ile ihracat arasındaki açık, gün geçtikçe artmaktadır. Çok az da olsa dış yardımlarla ayakta durmaya çalışmaktadır.
  9. _asi_

    Bahreyn

    BAHREYN Manamadan görünüm Resmi adı: Bahreyn Devleti Başkenti: Manama(Nüfusu: 155.000) Diğer önemli şehirleri: el-Muharrak (80.000), Rif'a, Sitre, el-Hadd. Yüzölçümü: 691 km2 Nüfusu: 490.000 (1993 tahmini). Nüfusun % 80'i şehirlerde yaşamaktadır. Ortalama ömür 73 yıldır. Çocuk ölümlerinin oranı binde 17'dir. Nüfusun % 33'ünü 14 yaşın altındakiler oluşturmaktadır. Km2 başına düşen insan sayısı: 709.1 Nüfus artış hızı: % 1.5 Etnik yapı: Bahreyn nüfusunun % 97'si Araptır. Nüfusun yaklaşık % 80'i Bahreyn asıllıdır. % 5'i Ummanlıdır. Diğerleri Suudi Arabistan, İran, Hindistan, Pakistan, İngiltere ve ABD asıllıdır. Bahreyn, Umman ve Suudi Arabistan asıllılar Arap, diğer ülkelerden olanlar ise farklı etnik kökenlerdendirler. Dil: Resmi dil Arapça'dır. İngilizce de resmiyette geçerlidir. Etnik unsurların dilleri de konuşulur. Din: Resmi din İslâm'dır. Halkın % 98'i Müslümandır. Diğerleri ülkenin yerlilerinden olmayan hıristiyanlardır. Müslümanların % 45'i sünni, % 55'i Şii Cafercidir. Coğrafi durumu: Bir Güneybatı Asya ülkesi olan Bahreyn, Basra körfezi içinde Suudi Arabistan ve Katar kıyıları önünde bulunan ve ada sayısı toplam otuz beşe ulaşan takımadalardan meydana gelmektedir. Ülkeye adını veren ve takımadaların en büyüğü olan Bahreyn adası 565.7 km2'dir. Başkent Menâmâ da bu adadadır. Ülke topraklarının % 5'i tarım arazisi, % 7'si otlak alanıdır. En yüksek yeri Bahreyn adasında bulunan Duhan Dağı (122 m.)'dır. Adalar arasında bazı yerlerde suyun derinliği az olduğundan buralar toprakla doldurulmak suretiyle tarım arazisi veya meskun yer haline getirilmiştir. Bahreyn'de yazlar çok sıcak, kışlar ılımlı geçer. Denizden buharlaşan su dolayısıyla hava nispeten nemlidir. Başkent Menâmâ'da yıllık sıcaklık ortalaması 26.4 derece, yıllık yağış ortalaması 76 mm.'dir. Yönetim: Devletin başında bütün yetkileri elinde toplayan emir bulunmaktadır. Emirlik babadan oğula geçen bir kurumdur. Hükümet emir tarafından tayin edilir. Hükümetin başında başbakan bulunur. Ordu kumandanı ve Savunma bakanının el-Halife ailesinden yani emirin mensup olduğu aileden olması gerekir. 30 üyeli bir Danışma Konseyi bulunmakta ve konsey üyeleri emir tarafından tayin edilmektedir. 1973 Haziran'ında emir tarafından ilan edilmiş olan bir anayasası mevcuttur. İslâm'ın özel hallerle (evlenme, boşanma, miras vs.yle) ilgili hükümleri ve ceza hukuku uygulanmaktadır. Ancak İslâm hukuku bütün hayata hâkim değildir. Bahreyn, BM, İKÖ (İslâm Konferansı Örgütü), Arap Devletleri Birliği, OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı), Körfez İşbirliği Konseyi, IMF (Uluslararası Para Fonu), İslâm Kalkınma Bankası gibi uluslararası örgütlere üyedir. İdari bölünüş: Yedi idari bölgeden meydana gelir. Tarihi: Bahreyn halkı İslâmiyet'le Resulullah (a.s.) zamanında tanışmıştır. Bahreynli Muiz bin el-Aiz el-Abdi yirmi kişilik bir heyetle birlikte Medine'de Resulullah (s.a.s.)'ı ziyaret ederek Müslüman olmuştur. Mekke'nin fethinden sonra Resulullah (s.a.s.) h. 8'de, Ala bin Abdullah el-Hadrami (r.a.)'yi Bahreyn'e gönderdi. Alâ (r.a.), Resulullah (s.a.s.)'ın davet mektubunu o zamanki Bahreyn emiri Münzir bin Sâvâ'ya iletti ve bu davetten sonra Bahreyn halkının çoğu Müslüman oldu. Bu olaydan sonra Bahreyn emirliği Medine'deki İslâm devletine bağlandı. Hz. Ebu Bekir (r.a.) döneminde, Münzir bin Sâvâ'dan sonra Bahreyn emiri olan Cârud ve Hutam el-Abdi'nin öncülüğünde Bahreyn'de bir dinden dönüş (riddet) hareketi ortaya çıktı. Hz. Ebu Bekir (r.a.) dinden dönenlerin üzerine Ala bin Abdullah el-Hadrami (r.a.)'nin kumandasında bir ordu gönderdi. Bu ordu riddet (dinden dönüş) hareketini kısa sürede bastırdı ve dinden dönenlerin başını çeken Hutam el-Abdi öldürüldü. Bahreyn bu olaydan sonra yeniden İslâm devletine bağlanmış ve 10. yüzyıla kadar İslâm devletine bağlı kalmıştır. M. 10. yüzyılda bir ara Karmatilerin eline geçti. Ancak halk Karmati yönetimine karşı başkaldırarak 1058 yılında bu yönetime son verdi. Bundan sonra sırasıyla Uyuniler, Salgurlular, Tabeler ve Cebriler Bahreyn'e hâkim oldular. Bahreyn 1521 - 1602 yılları arasında Portekiz işgali altında kaldı. Portekizli işgalciler 1602'de İranlı kuvvetler tarafından çıkarıldı. Bu tarihten sonra Osmanlılar, İran, Arap yönetimleri ve Avrupa ülkeleri arasında Bahreyn üzerinde bir rekabet ve kavga başladı. Bu rekabet ve kavga 1783'te el-Halife ailesinin Bahreyn'de hâkimiyet kurmasına kadar devam etti. Bahreyn, 1783'ten buyana bu ailenin yönetimi altındadır. Ancak söz konusu ailenin ülkeye hâkim olmasından sonra da Bahreyn çeşitli dış baskılara ve saldırılara maruz kalmıştır. Yakın komşusu Umman, Bahreyn için sürekli bir tehdit unsuru olmuş ve birkaç kez saldırıda bulunmuştur. Bahreyn yönetimi Umman tehlikesine karşı zaman zaman Arap yarımadasındaki Vehhabi hareketinin öncüleriyle yardımlaştı. Bahreyn üzerinde Osmanlılarla İngilizler arasındaki rekabet ve uzlaşmazlık da devam etti. 1913'te Londra'da imzalanan bir anlaşmayla Osmanlı yönetimi Bahreyn'in bağımsızlığını tanımayı İngiltere de burayı kendi topraklarına ilhak etmemeyi taahhüt etti. Ancak İngilizler bu anlaşmadan sonra Bahreyn'le daha yakından ilgilenmeye başladı ve burayı kendi himayelerine aldılar. Bu durum Bahreyn'in ekonomik ve dolayısıyla siyasi bağımsızlığını önemli oranda etkiledi. 1970 yılından itibaren İngiliz kuvvetlerinin Körfez'den çekilmeye başlamaları üzerine körfezdeki küçük ülkeler, Körfez Ülkeleri Federasyonu adıyla bir federasyon kurdular. Ancak Bahreyn emiri 15 Ağustos 1971'de yayınladığı deklarasyonla bu federasyondan ayrılarak bağımsızlığını ilan etti. Bahreyn 1 Kasım 1961'den buyana el-Halife ailesinden İsâ bin Selmân Ali Halife tarafından yönetilmektedir. Onun yerine geçecek olan veliahtı oğlu Hamed bin İsa Ali Halife'dir. Dış problemleri: Karasuları ve Basra Körfezi içinde yer alan Havar adaları konusunda Katar'la arasında bir anlaşmazlık bulunmaktadır. Bahreyn yönetimi 20 Nisan 1993'te yaptığı açıklamada karasularını 12 mile çıkardığını bildirerek Katar'la arasında anlaşmazlık konusu olan alan üzerindeki hak iddiasına resmiyet kazandırdı. Bahreyn, bu açıklamayla birlikte üzerinde hak iddia ettiği alanda uluslararası hukuk çerçevesinde hâkimiyet haklarını kullanacağını duyurdu. Bahreyn'in bu tutumu Katar'la arasındaki anlaşmazlığı daha da derinleştirdi. İki ülke meselenin çözümü için Uluslararası Adalet Divanı'na başvurdu. İslami Hareket: Bahreyn'de İslâmi faaliyetleri organize eden kurumların başında Islah Cemiyeti gelmektedir. Bu cemiyet Müslüman Kardeşler'in Bahreyn'deki bir organizasyonu sayılır. Cemiyetin faaliyetleri Kuveyt'teki Toplumsal Islah Cemiyeti'yle Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki Islah ve Toplumsal Yönlendirme Cemiyeti'nin faaliyetlerine benzemektedir. (Bkz. Kuveyt ve BAE'ndeki İslâmi hareket.) Cemiyetin hayır işlerini ve yardım çalışmalarını organize etmek için Hayır İşleri Konseyi adlı bir özel konseyi var. Bu konsey ülke içindeki ihtiyaç sahiplerinin yanı sıra ülke dışındaki birçok ihtiyaç sahibi Müslümana da yardım ulaştırıyor. Bahreyn'de seçime dayalı bir siyasi sistem olmadığından örgütlü bir siyasi faaliyet yürütülemiyor. Bu alanda yapılanlar sadece insanların İslâm ilkeleri ve siyaseti konusunda bilgilendirilmesinden ibaret. Ancak yönetimin İslâm kanunlarını uygulamasını sağlamak amacıyla bazı faaliyetler yürütülüyor. Selefiler başta olmak üzere diğer bazı İslâmi akımların da ülkede birtakım eğitim çalışmaları var. Ekonomi: Bahreyn ekonomisi genellikle petrol ve doğal gaz üretimine dayanır. Petrol ve doğal gazın gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 22'dir. 1992'de 15 milyon varil ham petrol üretilmiştir. 1993'deki petrol rezervi 56 milyon varil olarak tahmin ediliyordu. Petrol rezervlerinin 1995'te biteceği sanılmakta ve bu yüzden hükümet ülke ekonomisinin petrole olan bağımlılığını azaltarak başka gelir kaynakları bulmaya çalışmaktadır. Sitre'deki petrol arıtma tesislerinde Bahreyn petrollerinin yanı sıra Suudi Arabistan'dan getirilen ham petroller de arıtılmaktadır. Petrolün yanı sıra doğal gaz da ülke ekonomisine önemli gelir sağlamaktadır. 1992'de toplam 4 milyar 785 milyon m3 doğal gaz üretilmiştir. Bahreyn'in 1993'teki doğal gaz rezervi de 160 milyar m3 olarak tahmin ediliyordu. Tarım alanında sebze ve hububat ekimi yapılmakta ve hurma üretilmektedir. 1992'de 24 bin ton hurma, 10 bin ton sebze üretilmiştir. Hayvancılıkla uğraşanlar da vardır. 1992'de ülkede 15 bin baş sığır, 9 bin baş koyun bulunuyordu. Bahreyn ekonomisinde balıkçılığın da belli bir yeri vardır. 1991'de 7600 ton balık avlanmıştır. Tarım ve balıkçılıktan elde edilen gelirin milli gelir içindeki payı % 2'dir. Tarım, hayvancılık ve balıkçılık sektöründe çalışanlar tüm çalışan nüfusun % 2.3'ünü oluşturmaktadırlar. Ülkenin anılmaya değer bir gelir kaynağı da inci avı ve ticaretidir. Bahreyn'de son yıllarda bankacılık ve turizm de gelişmiştir. Turizmin gelişmesine paralel olarak ulaşım da modernleşmiş, birçok dış merkezle hava bağlantısı sağlanmıştır. Bahreyn su ihtiyacını artezyen kuyularından ve deniz suyu arıtma tesislerinden elde edilen sularla karşılamaktadır. Dünyanın en büyük deniz suyu arıtma tesisleri Bahreyn'dedir. Bahreyn, modern telekomünikasyon sistemine sahiptir. Bahreyn yönetimi dışa açık bir ekonomi politikası güttüğünden ve yabancı sermayenin ülkesinde iş yapmasını teşvik ettiğinden bu ülkede yabancı sermaye oldukça etkili durumdadır. Birçok sanayi kuruluşu yabancıların elindedir. Yabancılar ticarette de etkilidirler. İran - Irak Savaşı, Irak'ın Kuveyt'i işgali ve ardından patlak veren Körfez Savaşı Bahreyn ekonomisini önemli oranda etkilemiş, ülke yönetimini savunma harcamalarını artırmaya ve bu amaçla dış borç almaya yöneltmiştir. Para birimi: Bahreyn dinarı. Gayri safi milli hasılası: 3 milyar 386 milyon dolar. (Yıllık safi artış: % 0.1) Kişi başına düşen milli gelir: 6910 dolar. Dış ticaret: Bahreyn'in en önemli ihraç maddeleri petrol, doğal gaz (bu ikisi ihracatının % 80'ini oluşturmaktadır), kimyasal maddeler ve incidir. Bazı sanayi ürünlerinin de ticaretini yapmaktadır. İthal ettiği malların başında ham petrol (kendi tesislerinde arıtmak için), elektrikli ve elektronik araçlar, makineler, ulaşım araçları ve gıda maddeleri gelir. Dış ticareti daha çok Japonya, ABD, İngiltere, İtalya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Hindistan'ladır. 1991'deki dış ticaret açığı 602 milyon dolar, aynı yıl uluslararası cari işlemlerindeki açık ise 738 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Sanayisi: Bahreyn'deki en önemli sanayi tesisleri petrol arıtma tesisleridir. Bahreyn komşu ülkelerden de ham petrol alarak kendi tesislerinde arıttıktan sonra ihraç etmektedir. Petrokimya sanayisini de geliştirmiştir. Lastik fabrikaları kurulmuş ve bu sanayi gelişmektedir. Alüminyum eritme tesislerinin de Bahreyn sanayisinde önemli yeri vardır. Bunun yanı sıra geleneksel tekneler imal edilmekte, Mina Selman'daki tersanelerde de bin tona kadar gemilerin tamir ve bakımı yapılmaktadır. Sanayi gelirlerinin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 17'dir. Çalışan nüfusun yaklaşık % 15'i sanayi sektöründe iş görmektedir. Enerji: Bahreyn'de 1991'de 3 milyar 495 milyon kw/saat elektrik üretilmiştir. Aynı yıldaki elektrik tüketimi de bu rakama eşittir. Elektrik enerjisinin tamamı termik santrallerden elde edilmektedir. Kişi başına yıllık elektrik tüketimi ortalama 6747 kw/saattir. Ulaşım: Bahreyn'in tek havaalanı başkent Menâmâ'daki uluslararası trafiğe açık havaalanıdır. Bir ada ülkesi olması üstelik deniz taşımacılığı açısından stratejik bir noktada bulunması Bahreyn'e deniz ulaşımında geniş imkânlar vermektedir. En büyük ve modern limanı Minâ Selmân adlı limanıdır. Buradan birçok ülkeye deniz nakliyatı yapılmaktadır. Bahreyn'in 100 grostonun üstünde yük taşıyabilen 87 gemisi vardır. Tamamı asfaltlanmış 2.675 km. karayoluna sahiptir. Bu ülkede ortalama 3.8 kişiye bir motorlu ulaşım aracı düşmektedir. Eğitim: Bahreyn'de eğitim - öğretim mecburi değildir. 140 ilkokul, 40 genel ortaöğretim kurumu, 10 mesleki ortaöğretim kurumu bulunmaktadır. İlkokul çağındaki çocukların % 95'i, ortaokul çağındaki çocukların ise % 83'ü bu öğretimden yararlanabilmektedir. Resmi okulların yanı sıra çeşitli özel okullar da bulunmaktadır. Bahreyn'in iki üniversitesi mevcuttur. Bunlardan Körfez Üniversitesi 1984'te hizmet vermeye başlamıştır. Bunların yanı sıra 2 yüksek okulu, 3 araştırma enstitüsü bulunmaktadır. Yüksek öğrenim çağında olan gençlerden bu kurumlara kayıt yaptıranların oranı % 10, Okuma yazma bilenlerin oranı % 78'dir. Uzaydan adanın görünümü
  10. 13 sayısından bahsediyor olabilirmi (asla inanmamakla birlikte)
  11. _asi_

    Azerbaycan

    AZERBAYCAN Azerbaycan Milli Meclisi Azerbaycan Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği'nin dağılması üzerine Kafkas Dağları'nın Hazar Denizine bakan güneydoğu eteklerinde kurulan ülkelerden biri. Batısında Ermenistan, kuzeybatısında Gürcistan, güneyinde İran, doğusunda Hazar Denizi yer alır Tarihi Azerbaycan, tarih sahnesinde M.Ö. 6. asırdan itibaren görülmeye başlar. Jeopolitik durumu itibariyle, devamlı istilalara uğramış ve çeşitli devletlerin hakimiyeti altında kalmıştır. Bu bölgede kurulan ilk devlet, Ahameni Komutanı Sahrap Atropates'in temellerini attığı krallıktır. Atropates Krallığının ismi zamanla değişikliklere uğramış, Sasanilerce Azurbeycan, Süryanilerce Azerbaigan olarak isimlendirilmiştir. Türkler ve İranlılar ise bölgeye Azerbaycan ismi vermişlerdir. Atropetes Krallığından sonra bölgeye sırasıyla Selevkoslular, Ermeniler, Romalılar ve Sasaniler hakim olmuşlardır. Türklerin buraya esaslı yerleşmeleri M.S. 4. ve 5. asırlarda olmuştur. Daha sonra Sasani Hükümdarı Nuşirevan bölgeye İranlıları yerleştirme politikasını takip etmiştir. Yedinci asırdan itibaren büyümeye başlayan İslam devleti Azerbaycan'ı fethe başladı. Bu fetih hareketi, 643'te bölge tamamen Müslümanların hakimiyeti altına geçmesiyle tamamlandı. Daha sonra Abbasiler burayı Türk emirler vasıtasıyla idare ettiler. Abbasi Devletinin yıkılmasıyla, bu topraklarda birtakım yerli hanedanlar beylik kurdular. Yedinci asırdan itibaren Selçuklu Akıncıları Azerbaycan'a girdiler. Fakat burada kesin bir hakimiyet tesis edemediler. 1015-1016'dan sonra buraya Oğuz boyları yerleşmeye başladı. 1043 senesinde Tuğrul Bey, amcası ve amcaoğlunu buraya fethe gönderdiyse de, Bizanslılarla uzun süren çarpışmalardan bir netice alınamadı. Azerbaycan'ın kesin Selçuklu hakimiyeti altına girmesi Sultan Alparslan devrinde olmuştur. Azerbaycan, 12. ve 13. asırlar arasında Atabegler ve Harezmşahların hakimiyeti altına girdi. Daha sonra Moğollar, bölgeye 1320'de girmeye başladı. Cengiz'in burada hakimiyeti kısa sürdü, Cengiz'in ölümünden sonra Azerbaycan Cuci milletinin istilasına uğradı. Onlardan sonra İranlıların hakimiyetine giren Azerbaycan, bir süre sonra da Altınordu Devletinin hakimiyetine girdi. On altıncı asrın ilk yarısına kadar bu istilalar devam etti. Azerbaycan'a ilk Osmanlı seferi ise 16. asırdan itibaren başladı. Yavuz Sultan Selim Han Safevilerle olan savaşları esnasında, 1514'te Tebriz'i aldıysa da, şehir tekrar Safevilerin eline geçti. 1534'te Kanuni Sultan Süleyman Han Tebriz'i aldı ve ertesi sene bütün Azerbaycan'ı fethetti. 1555'te çıkan karışıklık sonucu Azerbaycan tekrar Safevilere bağlandı. Sultan Üçüncü Murad Han devrinde tekrar Osmanlıların eline geçti. 1539'dan sonra Azerbaycan'da muhtelif hanlıklar kuruldu. Bunlarda kargaşalık; 19. asra kadar devam etti. Bu asırda bazı kalkınma hareketleri başladıysa da, sonuçları ancak 20. asrın başlarında görüldü. Nihayet, 28 Nisan 1920'de kızılordunun istilası ile Sovyet rejimi ilan edildi. Azerbaycan bugünkü statüye gelene kadar, Gürcüler-Ermeniler ile birlikte Kafkasya federasyonu şeklinde idare edildi. 5 Aralık 1936'da topraklarının bir kısmı Ermenilere bir kısmı da Gürcülere verildi. Böylece Kafkasya'da kalan Azerbaycan toprakları üzerinde Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan olmak üzere Rusya'ya bağlı üç cumhuriyet kuruldu. Komünistlerin istilası sırasında, milletin arasına bozuk fikirler yerleşmeye başladı. Bu arada İslamiyeti bozucu, reformist fikirler de gelişti. Millet, bu reformistler ile komünistler arasında şaşırdı ve komünizme karşı yapılan başkaldırmalar başladı. Ancak bunlar her defasında çok kanlı olarak kızılordu tarafından bastırıldı. Komünistlere karşı 56 şiddetli isyan olmuştur. 1989'da Rusya'da başlayan Glasnost ve Prestroika politikası ile Kuzey Azerbaycan'da maddi ve manevi değerlere dönüş başladı. Ermenilere verilen bölgeleri geri almak için ayaklanmalar oldu. 1990'da bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan Cumhuriyetine giren Kızılordu, ülkeyi baştan başa kana buladı. Sovyetler Birliği, bir süre bağımsızlığını ilan etmeye çalışan cumhuriyetlerine karşı baskısını sürdürdü ise de, Ağustos 1991'de Azerbaycan, Letonya, Estonya ve Litvanya bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bunları diğer Türk devletleri takip etti. Azerbaycan ile Ermenistan arasında Karabağ yüzünden çıkan savaş devam etmektedir. 1992 ortalarında yapılan seçimleri kazanan Halk Cephesi lideri Ebulfeyz Elçibey devlet başkanı oldu. 14.yy dan kalma Keykubad Camisi Fiziki Yapı Azerbaycan'ın topraklarının % 40'ında fazla bölümü verimli ovalardan meydana gelir. Bu alanların yarıdan fazlası 400-1500 m yüksekliktedir. Topraklarının kuzeyi yer yer 3000 metreyi aşan Kafkas Dağları ile kaplıdır. Bu dağlar aynı zamanda ülkenin kuzey sınırını meydana getirir. Azerbaycan topraklarının en yüksek noktası Banardüz Tepesidir (4480 m). Güneybatı kesiminde ise Küçük Kafkaslar yer alır. Hazar denizine ulaşan Kızılören, Urmiye Gölüne uulaşan Acıçay ve Cıgatu gibi akarsular, dağlık kütleleri derin vadilerle yararak bölgeye çarpıcı bir görünüş kazandırmıştır. Güneybatıda 1566 m yükseklikte yer alan Urmiye Gölü, Küçük Kafkas Dağları arasında kalır. Dünyanın en büyük gölü olan Hazar Denizinin bir bölümü Azerbaycan sınırları içinde kalır. İklim Azerbaycan'ın, kuzeyindeki Kafkas Dağlarının rüzgarlarını kesmesi sebebiyle ılık bir iklimi vardır. Ilık iklim güneybatıda Lankeran bölgesine kadar devam eder. Güneyde ise sert yayla iklimi görülür. Yağmurlar genellikle ilkbaharda yağar. Tabii Kaynaklar Azerbaycan topraklarında yer alan dağların hepsinin yamaçları kayın, meşe ve çam ormanları ile kaplıdır. Güneyi ise bozkır görünümündedir. Ormanlık bölgelerde Kafkas geyiği, karaca, Avrupa vizonu, kırkeçisi, yabandomuzu, keklik, orman tavuğu, vaşak, ayı, pars gibi hayvanlara çok bol rastlanır. Ayrıca Flamingo, kuğu, pelikan, şahin, balıkçıl gibi çok çeşitli kuş türleri kışlarının ılıman olması sebebiyle Hazar Denizi kıyılarında konaklarlar. Azerbaycan Dostluk Parkı, Bursa, Türkiye Nüfus ve Sosyal Hayat Azerbaycan'da yaşayan 7.145.000 nüfusun % 78.1'ini Azeriler, % 7.9'unu Ermeniler % 7.9'unu Ruslar, % 6.1'ini ise diğer karışık ırklar meydana getirmektedir. Başkent Bakü'nün dışında önemli şehirleri Gence, Lenkeran, Sumgayt ve Mingeçaur'dur. Azerbaycan'da yaşayan Müslümanların % 70'i şiidir. Rusya'nın esaretinden kurtulan Azerbaycan'da kapatılan camiler 1990 senesinden sonra hızla ibadete açık hale getirildi. Bakü'de dört yıllık bir İslam Akademisi kuruldu. Azerbaycan'ın eğitim düzeyi çok yüksektir. Önde gelen kültür ve eğitim merkezi olan Bakü'de bir üniversite ile sekiz yüksek öğretim kurumu vardır. Ekonomi Topraklarının % 7'si tarıma elverişli olan Azerbaycan'ın ekonomisi petrole dayalıdır. Dünyanın belli başlı petrol üreticisi ülkeler arasında yer alır. Petrol kuyularının büyük kısmı Apşeron Yarımadasında toplanmıştır. Çıkarılan petrol borularla işlenmek üzere Bakü yakınlarındaki Çernagorod'a nakledilir. Ayrıca Bakü 890 kilometrelik bir boru hattı ile Batum'a bağlanır. Petrolden sonra en önemli gelir kaynağı doğal gazdır. Büyük bir çeşitlilik gösteren Azerbaycan sanayisinin temelini enerji, imalat ve kimya sanayi meydana getirir. Gübre, tarım ilaçları, yakıt, sanayi yağları, sun'i kauçuk ve plastik sanayii gelişmiştir. Dışarıya ihraç ettiği en önemli ürünlerden biri de petrol arama ve çıkartma makinalarıdır. Termik santrallerden elde ettiği elektriğin bir kısmını satar. Önemli sanayi merkezleri Hazar Denizi kıyısındaki Apşeron'da toplanmıştır. Sungait kimya ve demir-çelik sanayiinin merkezidir. Şirvan'da ise tarıma dayalı sanayi gelişmiş olup, çok sayıda çırçır fabrikalarıyla pamukçuluğun merkezi durumundadır. Dünyaca meşhur ve Rus havyarı olarak ün kazanmış olan mersin balığı havyarı sadece Azerbaycan'da üretilir. Elde edilen ürünün büyük kısmı ihraç edilir.
  12. _asi_

    Afganistan

    AFGANİSTAN Afganistan Demokratik Cumhuriyeti merkezi Asya’da dağlık bir kara devleti. Başkenti Kabil'dir. Yüzölçümü 657.500 km2 nüfusu Soyyet işgali öncesi nüfusu yaklaşık 15 milyon olan ülkenin nüfusu bugün 1.424.000 (1998)'dir. Ülkenin Resmi dili Peştuca ve Farsça'dır. Resmi para birimi Afgani dini İslam'dır. Doğu ve Batı Asya’yı birleştiren ana mihver üzerinde olup, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan, İran, Pakistan ve Çin ile çevrilidir. Tarihi Eskiden Türkistan’dan gelen Turan asıllı Kuşaniler, Afganistan’ı hakimiyetleri altına aldılar. Hazret-i Osman zamanında İslam orduları Kabil civarına kadar ulaştı. Miladi 627’de hazret-i Muaviye zamanında İslam orduları Herat, Belh ve Kabil şehirlerini fethettiler. Basra valisi Abdurrahman bin Samura kumandan idi. Bu tarihte Afgan halkı tamamen İslamiyeti seçerek müslüman oldu. Miladi 871’de Yakub bin Leys, Gazne’yi feth etti. Miladi onuncu asırda Gazneli Devleti kuruldu. Gazneli Devleti'nden sonra Afganistan’ın kuzeyi Selçuklularda kalıp, diğer kısmında Guriler Devleti kuruldu. Cengiz Han, Afganistan’ı ele geçirdi. Kurulan Tacik Devleti iki asır yaşadı. Timur Han bu devlete son verdi. Timur’un torunu Zahirüddin Muhammed Babür, Fergana’dan Kabil’e yürüdü ve şehri teslim aldı. Afganistan, Hint-Moğol İmparatorluğu ile İran arasında paylaşıldı. İran Şahı Nadir Şah 1739’da Afganistan’ı ele geçirmek istedi. Suikastte ölünce, Nadir Şahın süvari birlik komutanı Ahmed Şah 1747’de yeni bir devlet kurarak Kabil’i başkent yaptı. Ahmed Şah ölünce karışıklıklar çıktı. Dost Muhammed karışıklıkları önledi ve 1835’te Afgan Emirliğini ilan etti. İngilizleri hezimete uğrattı ve 1857’de İngilizlerle antlaşma yaptı. Ruslar 1868’de Semerkant ve Buhara’yı işgal ettiler. 1873 antlaşması ile Amu Derya (Ceyhun) Nehri Afganistan-Rusya sınırı oldu. Hindistan’da İslam devleti Gürganiye’yi yıkan İngilizler, on dokuzuncu yüzyılda Afganistan’ı işgal ettiler. Ülke sonra da Rusların istilasına uğradı. 1907 yılında İngilizler, Ruslarla anlaşarak Afganlılara yarı bağımsızlık verdiler. Emir Emanullah yönetiminde 1921 yılında tam bağımsızlığına kavuştu. Meşruti bir emirlik olarak idare edildi. 1964 yılında Muhammed Zahir Şah (1933-1973) bir anayasa hazırlatıp yürürlüğe koydu. Bu anayasa ile parlamento hükumeti kuruldu. Fakat 17 Temmuz 1973 tarihinde Muhammed Zahir Şahın İtalya’yı ziyareti sırasında General Muhammed Davud, askeri bir darbe ile hükumeti devirdi. 1964 Anayasasının yürürlükten kalktığını ilan edip, askeri bir konseyle memleketi idare etmeye başladı. Bu tarihten sonra Afganistan’ın siyasi tarihinde pekçok istikrarsızlıklar meydana geldi. 1978 yılına kadar icraatına devam eden Davud Han, 27 Nisan’da komünistlerin yaptığı bir darbe ile öldürüldü. Marksist Nur Muhammed Taraki hapisten çıkarılarak Afganistan Demokratik Cumhuriyetinin başkanlığına getirildi. Yeni komünist yöneticiler arasında kısa zamanda görüş ayrılığı ortaya çıktı. Dinine sıkı sıkıya bağlı Afgan halkı, idareci komünistlere karşı direnmeye başladı ve kısa zamanda birlik gerçekleşerek gerilla harbi şeklinde mücadeleye dönüştü. Ülkenin durumu 1979 yılında büsbütün karıştı. Bu yılın Şubat ayında Kabil’de ABD elçisi öldürülünce, Başkan Taraki, Mart ayında başbakanlığı Hafzullah Amin’e bırakmak zorunda kaldı. 16 Eylül’de saray darbesi sonucu başbakan Hafzullah Amin, Taraki’yi devirerek yönetimi ele geçirdi. Halk tarafından desteklenmeyen Amin, 28 Aralık 1979’da Rusya’ya giderek anlaşma imzaladı. Hemen arkasından Rusya, Kabil’e havadan asker indirdi. Memleketine ihanet ederek Rusları davet eden Amin öldürüldü. Rusya komünist rejimini uygulamak istediği bütün devletlerde olduğu gibi hemen kendisine bağlı Babrak Karmal’ı başa geçirdi. Rus askerlerinin mikdarı bir kaç günde 50 bini aştı. Zamanla bu mikdar 200 bini geçti. Halk, kitleler halinde Pakistan’a göçtü. Sovyet ordusunun Afganistan’ı işgal etmesi bütün dünya ülkeleri tarafından tepki ile karşılandı. Tek bir idare altında birleşen mücahidler, Rus askerlerine karşı uzun yıllar gerilla savaşı verdiler. Mücahidleri yenemeyen Rus birlikleri, Afganistan’ı terk etti ve bu işlem 15 Şubat 1989’da tamamlandı. Sovyet birliklerinin çekilmesi üzerine Muhammed Necibullah olağanüstü hal ilan etti. Bu sırada mücahidler Pakistan’da geçici bir hükumet kurdular. Sıbgatullah Müceddidi devlet başkanlığına getirildi. Fakat bir süre sonra mücahidler bölündü. Bu arada Müceddidi istifa etti, yerine Burhaneddin Rabbani getirildi. İç savaş devam etmektedir (1992). Fiziki Yapı Yüzölçümü 657.500 kilometrekare olan Afganistan, bölge yapısı, iklim ve bitki örtüsü bakımından geniş ölçüde farklılık gösterir. Dik, karlı dağları, derin vadileri ve bitki örtüsü çok zayıf plato ve rüzgarlı çölleriyle kaba ve dalgalı bir arazi karakterine sahiptir. Ortalama yüksekliği 1220 metreyi geçer. Doğu-batı arası uzunluğu 1240, kuzey-güney arası 653 kilometredir. Dağları: Dağ silsileleri, kuzey-doğudaki Vakhan koridorundan güney-batıya doğru ülkeyi ikiye ayırır. En önemli dağ silsilesi Himalayaların uzantısı olan Hindikuş’lardır. Bu dağlar kuzey ve güney Afganistan arasında adeta bir set teşkil eder. 2987 m yüksekliğindeki Şibar en önemli geçittir. Hindikuş Dağları batıya doğru alçalarak İran sınırına kadar uzanır. Paropamisus dağ silsilesiyle birleşir.Ülkenin tam ortasında Kuhi Baba Dağı vardır. Diğer önemli dağları doğuda bulunur. Bunlardan Sefid Kuh, Akdağ, Kabil’in güneyinde Logar Vadisine, batıya doğru uzanır. Bu dağları stratejik önemi çok büyük olan Hayber Geçidi, Kabil’in güneyinde ikiye böler. Daha güneyde Pakistan’daki Süleyman Dağlarının kuzey uzantısı vardır. Kavaja Amran Dağı, Kandahar bölgesi ve Pakistan sınırı arasında güney-batıya uzanır. Hindikuşlar’ın kuzeyi, Amuderya Nehrinin kolları tarafından sulanan steplerle kaplıdır. Gölleri: Afganistan göl bakımından oldukça fakir bir ülkedir. İklim Afganistan’ın yazları sıcak ve uzun, kışları ise şiddetli derecede soğuk bir iklimi vardır. Güney - batı dışında yıllık yağış miktarı ortalama 1800 milimetredir. Yağışlar genellikle kasım ve nisan ayları arasında çoğunlukla kar şeklinde görülür. Kabil kış boyunca karlarla kaplıdır. Afganistan’da kışın soğuğu, yazın sıcağından daha korkutucudur. Mevsim değişiklikleri oldukça ani olur. Yazın küçük dereler kurur. Büyük nehir sularının esas kaynağını, yaza doğru yüksek kesimlerde eriyen karlar teşkil eder. Tabii Kaynakları Madenler: Çeşitli ve zengin maden yatakları vardır. Madenler devlet eliyle işletilir. Maden yatakları üç ayrı bölgede bulunur: Hindikuş dağlarının kuzeyi, Kabil çevresi, Kandahar’ın kuzeyi. Önemli madenleri şunlardır: Kömür, demir, bakır, kurşun, çinko, sodyum, magnezyum sülfat, magnezyum klorat, krom, berilyum, sülfür, mika, talk, asbest ve mermer. Yapılan sondajlar, Afanistan’da çok zengin tabii gaz yatakları olduğunu göstermiştir. Bitki örtüsü ve hayvanlar: Yüzölçümünün % 1’den daha azı ormanlıktır. Çeşitli tipte yaprak dökmeyen ve döken ağaç türleri güney ve doğudaki dağlık bölgelerdedir. Afganistan bir av diyarı olup, her çeşit yabani av hayvanlarına sahiptir. Dağ keçisi, ayı, tilki, kurt, leopar bol mikdarda bulunur. Nüfus ve Sosyal Hayat Afgan vatandaşına Afganlı denir. Fakat Afganlıların ülkesi anlamına gelen Afganistan, on sekizinci yüzyıla kadar belirtilen saha için kullanılmadı. Tarihçiler bu bölgenin eski isminin “Arayanlılar Ülkesi” anlamına gelen “Aryana” olduğunu yazar. Kabileler: Afganistan halkı çeşitli kabilelere mensuptur. Bunların başlıcaları şunlardır: Peştun kabilesi: Bunlara Afganlı da denir. Bunlar on bir ve on ikinci yüzyılın başlarında Süleyman bölgesinden Peşavar ve Kabil’e doğru yayıldılar ve sayıları önemli ölçüde arttı. Şimdi nüfusun % 50-60’ını teşkil eden Peştunlar müslüman ve Ehl-i sünnet itikadındadır. Farisiye benzer bir dil olan Peştu dilini konuşurlar. Duraniler: En önemli Peştu kabilelerindendir. Bu kabile mensuplarının ekseriyeti köylerde yaşayan çiftçi veya modern şehirlerde yaşayan me’murlardır. Daha çok Nangehar ve Baktya vilayetlerinde toplanmışlardır. Fakat büyük mikdarı Kandehar ve Herat illerinde, bir kısmı da Hindikuş’un kuzeyindeki sulak bölgelerde yaşar. Tacikler: Diğer önemli etnik beyaz gruptur. İran kökenli olup, çoğu İran’daki gibi Farsça konuşurlar ve Ehl-i sünnet itikadında Müslüman olup, batıda yaşayanları şiidir. Köylerde yaşarlar ve tarımla uğraşırlar. Bir kısmı ise, sanat sahibi veya tüccardır. Taciklerin çoğu Kabil ve Herat illerinde yaşar. Bazı dağlı Tacikler, Hindikuş Dağlarının kuzeyinde, bir kısmı da İran sınırı boyunda bulunur. Hazara: Üçüncü büyük etnik grup olup sayıları 600 bin kadardır. On üçüncü ve on beşinci yüzyıllar arasında bölgeye gelen Moğolların torunu olduklarına inanırlar. Bir çok kelimeleri Türkçe olup, kısmi bir Farsça konuşurlar ve şiidirler. Türk ve Türk Moğol: Bu grup uzun zamandır Afganistan’da bulunmaktadır. Kuzeybatıda 200.000 civarında sayıları olup, göçebe hayatı yaşarlar ve sünni Müslümanlardır. Batı Afganistan’da ayrıca sayıları yarım milyona yaklaşan çeşitli kabileler mevcuttur. Etnik grupların içinde Afganlılar en büyük göç ve prestije sahiptirler. Tacikler genellikle tarımla uğraşmalarına rağmen devlet idaresinde, iş ve ticaret çevrelerinde önemli yer işgal ederler. Farsça genel lisan olarak kullanılır. Fakat Puştu dili de önemlidir. 1964 Anayasası resmi dil olarak Farsça ile Puştu dilini kabul etmiştir. Din: Hemen hemen bütün Afganlılar müslümandır. Gerçek Afganlılar dahil, Tacikler, Özbekler ve Türkmenlerin yaklaşık % 80’i sünnidir. % 18’i şii, % 2’si ise İsmailiyye gibi bazı sapık fırkalara bağlıdır. Nüfus dağılımı: Afganistan’da nüfus yoğun değildir. Şimdiye kadar hiçbir resmi nüfus sayımı yapılmıştır. 1972 senesine göre resmi çevreler 17 milyondan fazla nüfus olabileceğini tahmin etmişlerdir. % 2,3’lük bir yıllık nüfus artış hızına sahiptir. Halkın % 10’u şehirli, % 20’si göçebe ve yarı göçebe, % 70’i de çiftçidir Şehirleri: Kabil, Kandehar, Herat, Celalabad, Mezar-ı şerif, Gazne, Baghlan’dır. Pul-i Humri ise önemli endüstri merkezidir. Köy ve göçebe hayatı: Köy va aşiret gruplarına dayalı toplumlarda ailenin bütünlüğü ve bölünmezliği temel kuraldır. Aile, en yaşlı ve otorite kişi tarafından idare edilir. Köylerde aile tek katlı kerpiç ve etrafı duvarla çevrili ev veya küme evlerde oturur. Şehir hayatı: Şehir ve kasabalarda yaşayanların hayatı, çiftçi ve göçebelerden çok modern ve oldukça teşkilatlıdır. Kadınlar, “Perdah” denilen peçe ve “Şadri” denilen çarşaf giyerler. Perdah 1959’da serbest bırakıldı ve kadınlar devlet dairelerine işe alınmaya başlandı. Eğitim: 1946 yılında kanunla kurulan Kabil Üniversitesi; tıp, hukuk, siyasal bilimler, mühendislik, vb. gibi bir çok fakültelerden meydana gelir. 1963 yılında Celalabad’da, Nangehar Üniversitesi kuruldu. Ayrıca bir çok öğrenci de yurt dışında çeşitli ülkelerde yüksek öğrenim görmektedir. Erkeklerin % 10’u iyi eğitim görmüştür. Kadınlarda bu oran daha düşüktür. Bu durumu düzeltmek ve daha iyiye götürmek için gerekli tedbirler alınmaktadır. Ülkede altı yıl süreli ilkokullara devam etme, 1955’den sonra 1960’lı yıllarda önemli ölçüde artmıştır. Okuma-yazma oranı düşüktür. Eğitim, her düzeyde parasızdır ve ilköğretim mecburidir. Sanat ve edebiyatta İslam dininin etkisi çok büyüktür. Edebi lisan olarak Farisi kullanılır. Ekonomi Hızlı endüstrileşme hamlelerine rağmen, Afganistan önemli bir tarım memleketi olarak kalmıştır. İş gücünün % 85’i tarımla uğraşır. Tarım alanları küçük gruplar halinde olup, toprak ilkel metodlarla işlenir. 1956 yılında çıkan kanuna göre 5 yıllık kalkınma programlarıyla ekonominin modernleştirilmesine başlanmıştır. Plandaki ana konu; zirai teknoloji ve sulama imkanlarının geliştirilmesidir. Buğday, mısır, pirinç, fasülye, bezelye, çavdar, darı, yonca, patates, soğan, lahana, patlıcan, kabak, kiraz, elma, erik, üzüm, zeytin, portakal, limon, muz, pamuk, şeker pancarı ve tütün başlıca tarım ürünleridir. Hayvancılık: Koyun, keçi, deve, at ve eşek beslenen önemli hayvanlardandır. Dört çeşit koyun türü vardır. Bunlardan Gilzai cinsi yünü için, Türki cinsi et-yün-süt için, Arabi cinsi halı yünü için, Karakul cinsi derisi için beslenir. Sanayi: Evlerde yapılan el işlerinden başka, Afganistan sanayi bakımından yeni gelişen bir ülkedir. Yalnız kumaş, çimento ve şeker fabrikaları önem arzeder. Toplam yıllık kumaş üretimi kapasitesi 1,5 milyon metredir. Çimento üretimi yıllık 15.000 tondur. Evlerde dokunan halı ve ipek böceği vasıtalarıyla üretilen ipek ipliği önemli bir yer tutar Su gücü ve sulama: 1930’dan itibaren hükumet, eski baraj ve su kanallarının imarı için önemli teşebbüslerde bulundu. Dışarıdan yabancı mühendisler getirerek kurulacak fabrikalar ve Kabil’in elektrik ihtiyacı için modern barajlar inşa ettirdi. Bu barajlardan Jabal-us Siraj 2400 kw, Pul-i Humri 9000 kw, Çakivardak 4000 kw’lık enerji üretmektedir. İkinci Dünya Savaşından sonra sulama gayesiyle Amerikan mühendislerine yaptırılan Angandab barajı 63.133, Kojaka barajı 72.846 hektarlık bir alanı sulamaktadır. Bu barajlardan önemli ölçüde elektrik enerjisi de elde edilmektedir. Ayrıca Kabil nehri üzerinde kurulan Naplu, Sarabi ve Dorun isimlerinde üç baraj vardır.
  13. _asi_

    Çorum - İskilip

    İSKİLİP İç Anadolu Bölgesi ile Karadeniz Bölgesi arasında toprakları dağılan İskilip Çorum iline bağlı bir ilçedir. İlçenin kuzey, kuzeydoğu ve doğusu Osmancık, kuzeyi Kargı, doğu ve güneydoğusu Merkez, güneyi Sungurlu, batısı Bayat, kuzeybatısı da Kastamonu ile çevrilidir. Kuzey Anadolu dağlarının iç sıraları ilçe topraklarını engebelendirir. Bunların başında da 2.065 m. yüksekliğindeki Kös Dağı gelmektedir. Kızılırmak ilçenin en önemli akarsuyu olup, taşıdığı alüvyonlarla ilçenin güney ve güneydoğusunu tarıma elverişli ovalara dönüştürmüştür. Ayrıca dağların yüksek kesimlerinde yaylalar daha alçaklarda ise çam ormanları bulunmaktadır. Çorum’a 55 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 1.678 km2 olup, toplam nüfusu 47.924’tür. İlçenin ekonomisi tarım, hayvancılık ve küçük sanayie dayalıdır. Yetiştirilen belli başlı ürünler, buğday, arpa, şeker pancarı, baklagiller, pirinç, patates, elma, üzüm ve armuttur. Aynı zamanda Çorum’un en çok elma üretilen ilçesidir. Bölgede yaygın biçimde hayvancılık yapılmaktadır. Koyun, Ankara keçisi ve sığır beslenir. Hayvansal ürünlerden süt, deri, yapağı ve tiftik ilçenin geçim kaynakları arasındadır. İskilip Kaya Mezarları Tarihçesi İlçenin tarihi Hititlerle başlamaktadır. MÖ.700’lerden günümüze gelen başta kaya mezarları olmak üzere, o döneme ait kalıntılar ve Hattuşaş’a yakınlığı da buna açıklık getirmektedir.MÖ.700’de Paphlagonya yöresinin şehirlerinden olan İskilip, o dönemde Andrapa ismi ile tanınmıştır. Yöre Frigler, Galatlar, Romalılar ve Bizanslılar döneminde yerleşime sahne olmuştur. Roma döneminde önemli bir yerleşim merkezi olup, tarihi kaynaklarda burada 1000’e yakın evin bulunduğu yazılıdır. Nitekim o dönemden Deri Hamamı, Roma Hamamı ve Ankara-Çankırı yolunun buradan geçtiğini belirten Mil Taşı günümüze kadar ulaşmıştır.Bizanslılardan sonra Danişmentliler buraya hakim olmuştur. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Anadolu Selçukluları buraya hakim olmuş, Çorum ve yöresi Emir Danişmet Ahmet Gazi tarafından ele geçirilmiş ve Türkmen boyları buraya yerleştirilmiştir. XIII.yüzyıl başlarında Moğolların hakimiyeti sırasında bir kısım Tatar aşiretinin İskilip’e yerleştirilmiş oldukları söylenmektedir. Osmanlılar 1391’de Kastamonu ile birlikte bölgeye hakim olan Çandaroğulları Beyliğinden Çorum yöresini ve İskilip’i ele geçirmişlerdir. Yıldırım Beyazıt’ın Timur ile yaptığı Ankara Savaşı’nda (1402) yenilmesinden sonra Anadolu’nun siyasi düzeni değişmiş, bazı Tatar Beyleri Timur ordusunun eline geçmiştir. Çelebi Mehmet’in yeniden Osmanlı İmparatorluğu’nu düzenlemesinden sonra Timur ordusuna katılan ve Ona destek veren yöredeki Tatar Beyleri ve aşiretlerinin Rumeli’ye yerleştirildiği de söylenmektedir. XIX.yüzyıl sonlarında 1890’da Amasya Sancağına bağlanmış, daha sonra Yozgat’a ve Ankara Vilayeti’nin Çorum Sancağına bağlı bir kaza merkezi idi. Cumhuriyetin ilanından sonra da Çorum iline bağlı bir ilçe durumuna getirilmiştir. İskilip’te günümüze gelebilen eserler arasında; Şeyh Muhiddin-i Yavsi Camisi Ulu (Büyük) Cami Tabakhane Camisi Yeni Cami Hanönü Camisi Evlik Köyü Camisi Sinan Paşa Hamamı İskilip Kaya Mezarı İskilip Kalesi İskilip Sivil Mimari Örnekleri bulunmaktadır. Tarihi İskilip Evleri İskilip Kalesi İskilip ve Yivlik Kayası
  14. _asi_

    Çorum - Uğurludağ

    UĞURLUDAĞ İç Anadolu Bölgesi’nde, Çorum İli’ne bağlı bir ilçe olan Uğurludağ; doğuda Çorum, batıda Kızılırmak, İskilip ve Bayat, güneyde Sungurlu ilçeleriyle çevrilidir. Uğurludağ İlçesi Karadeniz’e paralel uzanan dağların İç Anadolu’ya bakan yamaçlarında ,doğudan batıya uzanan bir vadi içerisinde kurulmuştur.İlçenin doğu kısmı çam ağaçları ile örtülü olup ,güneyi dağlık ve kayalıktır. Denizden yüksekliği 775 m.dir. Çorum’a 67 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 37.548 km2 olup, toplam nüfusu 16.202’dir. İlçenin ekonomisi tarıma dayalıdır. 37.458 hektar olan ilçe alanının 19.163 hektarını tarımsal alan oluşturmaktadır. Belli başlı tarımsal ürünler, buğday, arpa, mercimek, nohut, ayçiçeği, Şekerpancarı, soğan ve pirinçtir. İlçe Merkezinde içme suları kaynak ve yer altı kuyularından temin edilmekte olup, yılların çok kurak gittiği aylarda az bile olsa içme suyu sıkıntısı çekilmekte, Belediye uzun yıllar içme suyuna cevap verecek kaynaklar arama çabası içerisindedir. Merkez ilçe arazilerinin %70 e yakın kısmı 5 adet yer altı sondajı ve 2 adet yer altı sulama Suyu galerisi ile tarım arazilerini sulamaktadır. İlçenin 7 köyünün 33 km'si bozuk asfalt, 12 köyün 104 km'si stabilize, 1 ünite 17 km tesviye olmak üzere toplam yol uzunluğu 154 km'dir. Tarihçesi İlçenin tarihi ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır. İlçenin ilk ismi Kızılören’dir. Bu isim, İlçenin etrafının kırmızı kayalarla çevrili olmasından dolayı verildiği ve daha sonra Kızılveren’e çevrildiği bilinmektedir. 1929 yılına kadar Çorum’un bir köyü olan İlçe, bu tarihte kendisine bağlı 17 köyle beraber nakli yapılarak İskilip İlçesine bağlanmıştır. 1954 yılında arkasındaki Urlu Dağın’dan dolayı “Uğurludağ” adını almış ve 1969 yılında da Belediye olmuştur..1988 tarihinde de ilçe konumuna getirilmiştir.
  15. _asi_

    Çorum - Sungurlu

    SUNGURLU Sungurlu, Orta Karadeniz Bölümü ile Orta Kızılırmak Bölümleri arasında yer alan ve idari olarak Çorum İline bağlı en büyük ilçedir. İl merkezine 71 km. uzaklıkta olup, yüzölçümü 2557 km2’dir. Deniz seviyesinden yüksekliği 780 m. olan Sungurlu 40 09 50’’N enlemi ile, 34 22’30’’E boylamında yer almaktadır. İç Anadolu Bölgesi’nde, Karadeniz Bölgesi’ne geçişi sağlayan tabii bir koridor üzerinde bulunan Sungurlu İlçesi (Gürsoy, 1975) Karadeniz Bölgesi dağlarının alçalıp, doğrultu değiştirdiği bir sahada, İç Anadolu platolarına geçilen bir alanda yer alır. Kuzeyde Bayat ve Uğurludağ ilçeleri, doğuda Çorum merkez ilçe ve Alaca ilçesi, güneydoğuda Boğazkale ilçesi, güneyde Yozgat merkez ilçe ve Yerköy ilçesi, güneybatıda Delice ilçesi, batıda Sulakyurt ilçesi ve kuzeybatıda Kızılırmak ilçeleriyle sınırlandırılmıştır. Sungurlu, Doğu ve Orta Karadeniz kıyılarının İç Anadolu, Akdeniz ve Ege kıyılarına bağlantısını sağlayan 190-02 no’lu Devlet Karayolunun geçtiği ve ilçeden geçen Budaközü Deresi’ne karışan Diğ Çayı ve Akçay arasında kalan, yayla tepelerinin eteğinde kurulmuştur. Bölgelerin birbiriyle bağlantısını sağlayan bir güzergah üzerinde kurulmuş olmasının, Sungurlu’nun gelişmesine büyük katkısı olmuştur. BİTKİ ÖRTÜSÜ : Sungurlu yerleşim ve çevresinde karasal iklim hüküm sürmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlıdır. En yağışlı ayı Mayıs, en kurak ayı Ağustos’tur. Yıllık ortalama yağışı 418 mm. olup, en soğuk ayı Ocak, en sıcak ayı ise Ağustos’tur. Bitki örtüsü bakımından zengin sayılmayan Sungurlu’da, step egemen olmakla beraber, yüksek yerlerde meşe ve sarıçam ormanları yer almaktadır. İlçemiz Turan-Önasya step flora bölgesi içinde kalır. “Hakim olan ot örtüsü steptir. Efemer karakterli bitkiler, ilkbahardaki yağışları takiben hemen belirmekte, yaz sıcakları bastırmadan hayati faaliyetleri son bulmaktadır. Batıdaki kapalı depresyonlar civarında halofit karakterli bitkilerin de mevcut olduğu ilçede, doğal ot örtüsü iklime uymuş (kserofil) kurakçıl bitkilerdir.” Tarihçesi İlçenin tarihi oldukça eski yıllara inmektedir. İlk yerleşmenin MÖ.5000 yıllarında, Kalkolitik Çağda yapıldığı sanılmaktadır. Ayrıca buluntular Boğazkale ile aynı dönemlerde yerleşime sahne olduğuna işaret etmektedir. Yöre Firigler, Galatlar ve Romalıların egemenliği altında kalmıştır. Bugünkü Sungurlu’nun batısında, Kuzuluk denilen yerde eski Sungurlu bulunuyordu. Tarihte Küçük Kıyamet olarak isimlendirilen depremle (1509) yıkılmıştır. Eski Sungurlu’nun yok olmasından sonra kent, Sarıtepe eteklerinde yeniden kurulmuştur. Yavuz Sultan Selim İran seferine çıkarken Sungurlu’ya gelmiş ve Manastır Tepesi’nde konaklamıştır. Söylentiye göre Yavuz Sultan Selim burası için “Amma da sazlık yer” demesinden sonra Sungurlu’ya Kalınsaz denilmiştir. Şehrin ortasından geçen Budaközü Çayı’ndan ötürü kente Budaköz ismi yakıştırılmıştır. Bir başka söylentiye göre Maraş Beyi’nin zulmünden kaçıp buraya yerleşen, Sunguroğlu Mehmet Bey’den ötürü de Sungurlu denilmiştir. XVIII.yüzyıl ortalarında Kalınsaz nahiyesinin içerisinde kalmış, 1794’te Çorum’a bağlanmıştır. XIX.yüzyılın sonlarında Ankara vilayetinin Çorum sancağına bağlı idi. İlçe 1864 yılında Yozgat sancağına bağlanmış, İlçe Merkezi 1866 yılında Belediye olmuştur. 1924 yılında yeniden Çorum’ a bağlanmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında, 1920’de çıkan Çapanoğlu ayaklanmaları Sungurlu’yu da olumsuz yönde etkilemiştir. İlçede günümüze gelebilen tarihi eserler arasında, Ulu Cami Ergülü Baba Camisi Hilmi Efendi camisi Kavşut Camisi Saat Kulesi Ergülü Baba Türbesi Demirşeyh Türbesi Nöbeti baba Türbesi Hitit Köprüsü Boğazköy Kalesi Kozoluk Çeşmesi Yediler Dergâhı Meymanlı Dergâhı Garip baba Dergâhı bulunmaktadır.
  16. _asi_

    Çorum - Oğuzlar

    OĞUZLAR Oğuzlar İlçesi genel olarak Karadeniz Bölgesinin, Orta Karadeniz Bölümünde yer almaktadır. Çorum İlinin 63 Km kuzeybatısında yer alır. Rakımı 650 metredir. Oğuzlar güneydoğusunda Kızılırmak, doğusunda Dodurga İlçesi, batısında İskilip İlçesi toprakları ile çevrilidir. İle uzaklığı 68 Km. dir. Oğuzlar ve çevresi genel olarak Karadeniz Bölgesinin nemli ve ılıman iklimi ile İç Anadolu Bölgesinin karasal iklimi arasında bir geçiş iklimine sahiptir. Güneydoğusunda bulunan Kızılırmak'ın etkisiyle nem oranı yüksektir. Geçiş ikliminin de etkisiyle, iklim şartlarına bağlı olarak çok çeşitli bitki türlerinin geliştiği görülmektedir. Karasal iklimin bitki türlerinden olan Geven, Sığırkuyruğu, diğer yandan yapraklarını döken ağaçlarla (meşe, fındık, kavak, ceviz), iğne yapraklı ağaç toplulukları (karaçam, sarıçam,ardıç) bulunur. Ekonomik Durum İlçenin il merkezine 68 Km uzaklıkta ve engebeli ulaşıma sahip olması, halkın İl merkezine geliş gidişini zorlaştırdığından ilçe ekonomisi oldukça küçük ölçekli olup genelde tarıma dayalı üretim söz konusudur. Toplam yüzölçümü 10.282 hektar olan İlçe de 5.100 hektarlık kısım tarım arazisi olarak kullanılmaktadır.Yaklaşık 50 hektarlık alan içinde meyve veren yaşta 9.500 adet ceviz ağacı meyve vermeyen yaşta 7.000 adet ceviz ağacı mevcuttur. İlçede üretilen belli başlı tarımsal ürünler; buğday, arpa, pirinç, fiğ, kavun, karpuz, ceviz, üzüm ve çeşitli sebzelerdir. Hayvancılık, meyve üreticiliği, örtü altı sebze üreticiliğinin yanında İlçe ekonomisinin en önemli gelir kaynağı ceviz üreticiliğidir. Yıllık toplam üretim miktarı 500 tonun üzerinde gerçekleşmektedir. Ülke ceviz üretiminin % 1,5 i ilçede üretilmekte olup, aynı zamanda çevre illerde üretilen cevizler de, İlçede işlenerek yurtiçi ve yurtdışı piyasaya arz edilmektedir. Merkez ve köylerde 3.000 adet büyükbaş hayvan, 700 adet küçükbaş hayvan ve 250 adet arı kovanı mevcuttur. İlçe merkezinde içme suyu yeterlidir. Köylerde de; kaynak sularının depolarda biriktirilmesiyle karşılanmakta olup, su sıkıntısı çeken köy yoktur.Merkezde mevcut kanalizasyon yeterli olmamakla birlikte, arıtma tesisinin bulunmayışı, İlçenin alt kısmından akan Oğuzlar Çayının kirlenmesine yol açmakta ve halk sağlığını tehdit etmektedir. Aynı durum köylerde de söz konusudur. İlçemizin ekonomik yapısı ziraata dayalıdır. İlçemizde büyük ve orta ölçekli çapta iş yerleri olmayıp, yeteri kadar esnaf bulunmaktadır. İlçe merkezi ve köylerimizin genellikle ADL linyit işletmelerinde çalışmakta iken maden ocağının kapanmasıyla iş sahası daralmış olup bunun dışında kiremit fabrikalarında işçilik, ceviz işçiliği ve ticareti yapılmaktadır. İlçemizin yüz ölçümü 10.282 hektar olup, toplam tarım alanı 5.100 hektardır. Bunun 4969 hektarı tarla arazisi yaklaşık olarak 109 hektarı meyve ve sebze bahçesi, 38 hektarı bağ olarak kullanılmaktadır. Tarla arazilerinde, yılda 2750 hektar buğday, 600 hektar arpa, 400 hektar fiğ, 72 hektar çeltik ekimi yapılmaktadır. Yaklaşık 1.500 hektarlık alan içinde yaklaşık olarak meyve veren 40000 adet ceviz ve meyve vermeyen 20000 adet ceviz ağacı mevcuttur. Son yıllarda aşılı ceviz yetiştiriciliği hızla gelişmektedir. Bu manada Kaymakamlığımızın aşılı ceviz fidancılık projesi kapsamında 5.000 adet fidanımız yetişmiş ve 200 adet aşılı fidanımız mevcut olup satılacak durumdadır. Kızılırmak vadisinde çeltik ekim arazileri mevcut olup, halkın en verimli arazilerinin bulunduğu bu bölge Obruk Barajının tamamlanması sonucu sular altında kalacaktır. İlçemiz merkez ve Köylerinde yaklaşık olarak 2.499 adet büyükbaş, 540 adet küçükbaş, 520 Adet tek tırnaklı hayvan ve 370 adet arı kovanı bulunmaktadır. Özellikle büyükbaş hayvan varlığımız yerli sığır yönüne ağırlıklıdır. Son yıllarda bu ağırlığın melez ve kültür ırkları yönüne kaydırılmasına çalışılmaktadır. Ayrıca 2006 yılı ilk yarısı itibariyle Çiftçi Kayıt Sistemine 900 ve Doğrudan Gelir Desteği Projesi çerçevesinde 486 çiftçimiz müracaatta bulunmuştur. İlçemiz merkezinde küçük esnaf ve sanatkarları destekleyen Kooperatif ile Tarım Kredi kooperatifi İlçemize bağlı 7 köy, İskilip ilçesine bağlı 4 köy olmak üzere 11 köyün zirai alet ve makine, zirai mücadele ilacı ve kredi taleplerini karşılamaktadır. Aynı zamanda gübre bayiliği olmadığından ihtiyaç Tarım Kredi Kooperatifi tarafından karşılanmaktadır. İlçede faaliyette bulunan Oğuzlar Tarımsal Kalkınma Kooperatifi yeniden yapılandırılmış, özellikle İlçe merkezi ve iki köyümüzün tarım arazilerinin tamamına yakınının, 2007 yılında faaliyete geçecek olan Obruk HES Barajının suları altında kalacak olması, İlçe tarımını önemli ölçüde sekteye uğratacağından, İlçede hayvancılığın geliştirilmesi yönündeki projeler uygulamaya konulmuş olup çalışmaların en kısa sürede tamamlanması için gerekli girişimler yapılmaktadır. Tarım İlçemiz Karadeniz iklimi ile iç Anadolu Bölgesinin karasal iklimi arasında geçiş iklimine sahiptir. İlçemizde üretimi yapılan başlıca tarım ürünleri Buğday, ceviz, fiğ ve çeltiktir. İlçemizin en önemli geçim kaynağı cevizdir. Ceviz; İlçemize özgü Aliağa (Oğuzlar) cevizi olarak bilinen anaçtan aşılanarak üretimi yapılmaktadır. Oğuzlar cevizinin verimi ve kalitesi yüksek olup üreticilerimiz tamamen ticari amaçla yetiştiriciliğini yapmaktadırlar. İlçe ekonomisine önemli katkıları olan Oğuzlar cevizi tamamen kapama bahçe şeklinde ve modern meyve yetiştirme teknikleri uygulanarak yapılmaktadır. Ayrıca organik tarım kapsamında ceviz yetiştiriciliği ilçemizde son zamanlarda artmaktadır. Bunun yanında aşılı ceviz fidanı üretimi ilçemize artı bir ekonomi kazandırmaktadır. Ülke ceviz üretiminin yaklaşık %1.5 i ilçemizde üretilmekte olup ayrıca çevre il ve ilçelerde üretilen cevizler de ilçede işlenerek (İç ceviz olarak) piyasaya arz edilmektedir. Tarihçesi Oğuzlar İlçesi, tarihi 11. yüzyıla kadar dayanan bir yerleşim birimidir. Önü Kızılırmak, iki tarafı yüksek dağlarla çevrili Oğuzlar (Karaviran), tarihi adı ile Karabörk Divanı, Kızılırmak'a doğru uzanan bir vadi içinde, çıkışı olmayan bir cebi andırmaktadır. 1576 tarihinde divan olduğu ve 20 den fazla köyü olduğu kesindir. İlçe, daha önceden İskilip İlçesine bağlı Karaveran adı ile bir köy iken 1950 lerde adı değiştirilerek Karaören oldu. 1964 yılında yine İskilip ilçesine bağlı Karaören adı ile Belediye statüsü kazandı. İlçe 1990 tarihinde çıkarılan bir kanun ile kurularak, Oğuzlar adını aldı. Oğuzlar , tarihi adı ile Karabörk Divanı, İskilip'e bağlı Karaviran adlı bir köyken 1964'te adı Karaören olarak değiştirilerek bucak yapıldı. 9 Mayıs 1990'da Oğuzlar adı ile Çorum'a bağlı bir ilçe oldu. Çorum kent merkezine 84 km, ilçe merkez nüfusu 5828, köy nüfusu 5896'dır. Kızılırmak nehri Laçin ile sınırını oluşturur. Oğuzlar'ın (Karaören) kurucusu olarak Karadonlu Can Baba kabul edilir. 13.yüzyılda yaşamıştır. Hacı Bektaşi Veli'nin halifelerindendir. Belediyesi 1965 yılında kuruldu. Kent su dağıtım sistemi 1973 Oğuzlar ilçe halkı geçimini ceviz, fındık, tahıl çeşitlerı nar incir seker pancarı (v.s)lerden karşılamakla beraber genç nüfus kesiminin dışarı açılması ile çeşitli mesleklerde söz sahibi olmaya başlamıştır. Ustalık alanları aşçılık garsonluk inşaat ve toprak sanayı gibi degişik dallarda kendini göstemiştir.Oğuzlar ilçesi engebeli bir arazi yapısına sahip olup, rakım 650 metredir. İlçe sınırlarından geçen Kızılırmak ilçeye hayat vermektedir.Son Yıllarda ilçe dışına hızlı bir göç yaşanmaktadır.
  17. _asi_

    Çorum - Osmancık

    OSMANCIK Karadeniz Bölgesi’nde, Çorum İli’ne bağlı bir ilçe olan Osmancık’ın, kuzey ve kuzeydoğuda Samsun, doğuda Amasya, güneyde Çorum Merkez ilçesi, güneybatıda İskilip, kuzeybatı ve kuzeyde Kargı ilçeleri ile çevrilidir. Osmancık’ın jeolojik yapısına metaformik ve volkanik kütleler hakimdir. Ayrıca tortul kütlelere de rastlanmaktadır. Üçüncü zamanın en önemli kütlelerinden olan jips kireç taşı ve kaya tuzu yataklarıyla, karbon miktarı yüksek, zengin linyit yataklarına rastlanmaktadır. Çorum’un kuzey kesiminde yer alan Osmancık’ın doğusunu Çal ve Ada dağları, batısını Köroğlu Dağlarının doğu uzantıları engebelendirir. Çal Dağlarının en yüksek tepesi Büyük Çal (1.750m.), Adadağ serisinin en yüksek tepesi Dedeçal (1.770 m.), Osmancık’ı çevreleyen dağların en yükseği 1.864 m. ile İnegöl Dağıdır. Kızılırmak kuzey ve güneyde doğal sınırı meydana getirir. Kızılırmak vadi tabanı ilçe merkezi çevresinde genişleyerek bir ovayı oluşturur. Osmancık oldukça zengin bir akarsular ağına sahiptir. Kızılırmak’ın ilçe hudutları içindeki uzunluğu 80 km.dir. Osmancık’ a girmeden ve girdikten sonraki toprak yapısı nedeniyle rengi kızıl , yer yer kirli sarıdır. Kızılırmak’a karışan diğer akarsular Kavşak Çayı, İncesu Deresi, Karalar ve Yukarı Zeytin Dereleridir. Denizden yüksekliği 420 m. olan ilçe Çorum’a 59 km.dir. Yüzölçümü 1.187 km2, toplam nüfusu 51.164’tür. İlçenin ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalıdır. Bunun yanı sıra hayvancılık ve sanayie dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünler, buğday, arpa, şeker pancarı, pirinç ve üzümdür. Az miktarda ay çiçeği, baklagiller, ayva ve elma yetiştirilir. Türkiye’de üretilen pirincin %36’sı Osmancık ve yöresinde yetiştirilmektedir. Osmancık’ta asıl gelişme sanayi sektöründe görülmektedir. Çorum yolu kavşağının iki kıyısında yer alan beş kiremit ve yedi tuğla fabrikası bulunmaktadır. Tarihçesi Eski bir yerleşim yeri olan yöre, Frig, Pers, Bithynia, Roma ve Bizans egemenlikleri altında bulunmuştur. Osmancık’ın Roma ve Bizans dönemlerindeki adının “Pimolisene (Pimoliza)” olduğu bilinmektir. Kandiber Kalesi olarak anılan bir kaya üzerinde kurulu olan kalenin tarihi ipek yolunda gidiş ve gelişleri denetleme, vergi ve gümrük gibi hususları yerine getirilmesi için kurulduğu tahmin edilmektedir. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Oğuz boylarından biri olan Sorgun Oymağı Beyi Şerafettin Osman Gazi bölgeye emir olarak atanınca, kendi oymağının adını buraya vermiştir. Bundan sonra da kentin Eflanos olan ismi Sorgun olarak değiştirilmiştir. Şerafettin Osman Gazi Osmancık’ta oturmuş, buradan İskilip , Hacı Hamza ve Çorum havalisini yönetmiştir. Bir süre Danişmend’lilerin Egemenliği altında kalan Osmancık, 1177 yılında Danişment’lilerin yıkılmasından sonra Selçukluların egemenliğine geçmiştir. 1389 yılında da Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1423 yılında Amasya’ya , 1596 yılında Çorum Sancağına, 1864 yılında yeniden Amasya’ ya bağlanmış, 1924 yılında Çorum’un bir ilçesi olmuştur. İlçede günümüze gelebilen tarihi eserler arasında, İmaret Camisi Akşemseddin Mescit ve Medresesi Büyük Cami Koyun Baba Köprüsü Osmancık (Kandiber) Kalesi Koyun Baba Türbesi Baltacı Mehmet Paşa Çeşmesi bulunmaktadır.
  18. _asi_

    Çorum-İncesu Kanyonu

    KYBELE KABARTMASI
  19. _asi_

    Çorum - Ortaköy

    ORTAKÖY Çorum ilinin bir ilçesidir. Çorum il merkezine yaklaşık 53 Km. Güney doğu mesafede bulunmaktadır. Çorum'un doğal güzellikler ile dolu ilçelerinden biridir. İncesu Kanyonu, Karlıca yaylası ve Aşdavul mağarası görülmeye değer olan doğal güzelliklerdendir. Ayrıca Hitit uygarlığına ait önemli veriler elde edilen Şapinuva ören yerinin de mutlaka görülmesi gerekmektedir. 40' 11¨ 38¨ ve 40° 27' 21¨ kuzey enlemleri ile 35° 03' 47¨ ve 35° 35' 01¨ doğu boylamları arasında bulunmaktadır. İlçe orta Karadeniz bölgesiyle İçanadolu bölgesi arasında kalan geçiş bölgesinde bulunmaktadır. Çorum ilinin 53 Km. güneydoğusunda bir ilçe merkezidir. Yöre; Çorum, Amasya ve Yozgat illerinin sınırlarının kesiştiği sahada bulunmaktadır. İlçe , Orta Anadolu’nun kuzeyinde, Karadeniz dağlarının güneyinde bulunan ve Anadolunun Kafkasya yönünden bir giriş yolu olan Kelkit vadisinin sonunda yer alır. Doğusunda Amasya güneybatısında Yozgat bulunmaktadır. İlçenin genelinde arazi yapısı engebeli ve dağlıktır. Ortaköy kuzey, güney ve batı yönlerinden dağlarla çevrilidir. En yüksek nokta batı ve kuzey yönünde kuzeydoğu-güneybatı doğrultulu uzanan Karadağ kütlesi üzerindeki Mundar gölbaşı tepesi oluşturur. İlçenin güneyinde kıran dağları, bir km. kuzeyinde ise çal dağlık kütlesi bulunmaktadır. Yörenin bulunduğu plato alanı son derece sık bir vadi, ağı ile parçalanmış durumdadır. Oldukça dalgalı olan bu plato akarsular ve tali kolları ile çok fazla parçalanmıştır. İlçenin en yüksek rakımı 800 metre olup, yüz ölçümü 238 km² dir . İlçe merkezinin deniz seviyesinden yüksekliği ise 700 metredir. Fığla tepesi 1081 m. Gündoğdu Dağının en üst zirvesi ise 1383 m. yüksekliktedir. İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünler, buğday, arpa, nohut, mercimek, şeker pancarı, ceviz ve haşhaştır. Hayvancılıkta son yıllarda modern hayvan besiciliği artmış olup, sığır, koyun ve keçi yetiştirilmektedir. İklim İlçe merkezinde yıllık ortalama sıcaklık 10.8°C dir . Yörede ortalama sıcaklığın en düşük olduğu ay 0.8 °C ile ocak ayı, en yüksek olduğu ay ise 20.4 °C ile ağustos ayıdır. Karasal iklim hakimdir. Tarihçesi Yöredeki ilk yerleşim Hititler döneminde başlamıştır. Hititlerin önemli kentlerinden biri olan Şapinuva, Çorum’ un 53 km. güney-doğusunda Ortaköy’dedir. Hitit Çağında, hem siyasi hem de coğrafi konumu nedeniyle stratejik bir noktada yer alan bu kent, önemli bir askeri ve dini merkezdir. Ortaköy kazılarında açığa çıkan ve sayıları 4.000’e ulaşan çivi yazılı tablet ve diğer parçaların oluşturduğu arşivde, Hititçe yazılmış olanların yanı sıra Hattice, Hurrice ve Akadca yazılmış idari, askeri, dini ve fal metinleri bulunmakta olup, bunların büyük bir kısmı Orta Hitit dönemine (M.Ö. 14. yy) aittir. Buradaki yazışmalardan Taşmişarri (III. Tuthaliya) – Taduhepa kraliyet ailesinin bu şehirde hüküm sürdüğü anlaşılmaktadır. Hitit döneminden sonra Romalıların burada egemen oldukları, günümüze gelen kalıntılardan anlaşılmaktadır. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, Türkmen aşiretleri Pınarköy ve Asraköy mevkiileriyle Ortaköy’e yerleşmişlerdir. Daha sonraki yıllarda Asraköy ile Pınarköy, Ortaköy ile birleşerek bugünkü Ortaköy’ü oluşturmuştur. Osmanlı döneminde 1324 tarihinde Sivas vilayetinin Amasya sancağına bağlı nahiye olmuş, Çorum vilayetinin kuruluşu ile de Mecitözü’ne bağlanmış 1959 yılında ilçe olmuştur. İlçede İncesu Köyü’ndeki İncesu Kanyonu ve Aşdavul kasabasındaki Damlataş mağarası önemli doğal oluşumlardır. Ayrıca İncesu Kanyonu içerisinde kayalara oyulmuş Hitit dönemine ait Kibele kabartması da bulunmaktadır. İlçe merkezinde tarihi özellik taşıyan herhangi bir yapı bulunmamaktadır. Bunların yanı sıra Hitit İmparatorluğu dönemine ait anıtsal bir yapının 23 odası kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Hitit dönemine ait bina kalıntıları arasında Roma dönemine ait mezarlar da bulunmaktadır. Ne var ki mezarlar belirgin bir yerleşme planı ve yönü göstermemektedir. Hitit İmparatorluk dönemine tarihlenen yapıda 2500’e yakın çivi yazılı tabletin bulunması ile Hitit arşivi ortaya çıkarılmıştır. Bugün bu tabletler Çorum Müzesindedir.
  20. _asi_

    Çorum - Mecitözü

    MECİTÖZÜ Karadeniz Bölgesi’nde, Çorum İline bağlı bir ilçe olan Mecitözü’nün kuzey ve doğusunda Amasya, güneyinde Ortaköy, batı ve kuzeybatısında da Çorum’un Merkez ilçesi bulunmaktadır. İlçe toprakları orta yükseklikte düzlükler ve dağlardan oluşmaktadır. Yörenin en yüksek noktası Kırklar Dağı’dır (1.812 m.). Ayrıca Karadağ güneyde Ortaköy ile doğal sınırı oluşturmaktadır. İlçe topraklarını Tersakan Çayının kollarını meydana getiren küçük akarsular ile ilçe sınırları dışında Çekerek Çayı’na katılan Çorum Çayı sulamaktadır. Çorum Çayı ilçenin güneyinde, güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda akarak Amasya’ya yönelir. Kırklar Dağı’ndan kaynaklanan Efenik Çayı da Amasya topraklarında Çorum Çayına katılır ve Mecitözü Çayı ismini alır. Buradaki Mecitözü Ovası ise ilçenin başlıca tarım alanıdır. Çorum’a 37 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 959 km2 olup, toplam nüfusu 29.418’dir. İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Tarım alanları akarsuların çevresinde olup, buğday, arpa, patates, soğan, şeker pancarı, baklagiller ve elma yetiştirilir. Hayvancılık ilçenin ikinci bir gelir kaynağı olup, sığır, koyun ve keçi yetiştirilmektedir. Ayrıca ilçede dört adet un ve yem fabrikası bulunmaktadır. Tarihçesi Mecitözü’nün ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu konusunda kesin bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber tarihi kaynaklarda 1136 yılında Danişmentliler zamanında Anadolu beldeleri kadısı Abdülmecid-i Herevi’nin malikanesinden ötürü buraya Mecid’in Özü denmiştir. Sonradan bu isim Mecitözü’ne dönüşmüştür. Osmanlılar zamanında Sivas vilayetinin Amasya sancağına bağlı bir kaza merkezi idi. Daha sonra 1866’da kaza olmuş, 1892’de Belediye teşkilatı kurulmuş, 1916’da da Çorum sancağına bağlanmıştır.Halk arasındaki söylentiye göre; ilk yerleşimin Avakat Köyü civarında olduğu sanılmaktadır. İlçenin tanınmış kişilerinden Avkatlıoğlu Hacı Ali Ağa’dan ötürü de buraya Hacıköy denilmiştir. İlçedeki belli başlı eserler; Elvan Çelebi Camisi Elvan Çelebi Türbesi Koca Mehmet Paşa Hamamı Beke Kaplıcası ELVAN ÇELEBİ ZAVİYESİ Mecitözü ilçesi, Elvançelebi Köyü’nde bulunan bu caminin bir zaviye olarak yaptırıldığı sanılmaktadır. Bu köye ismini vermiş bulunan Elvan Çelebi Aşık Paşa’nın oğludur. Büyük dedesi de Baba İshak’ın hocası Baba İlyas’dır. Baba İshak isyanını bastıran Selçuklu Sultanı II.Gıyaseddin Keyhüsrev, bu arada Baba İlyas’ı da öldürmüştür. Bundan sonra bu aile Mısır’a kaçmış, daha sonra Çorum’a yerleşmiştir. Elvan Çelebi bugünkü köyü, camiyi, yanına da kendi türbesini, hamam ve bir tarafına da dergah yaptırmıştır. Cami kaba yontma taştan kare planlı olarak 1555 yılında yapılmıştır.Üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Cami 1750 yılında onarılmış olup, bundan ötürü de içerisinde barok etkiler, özellikle tavanda görülmektedir.
  21. _asi_

    Çorum - Laçin

    LAÇİN İç Anadolu Bölgesi’nde, Çorum İli’ne bağlı bir ilçe olan Laçin’in doğusunda Amasya iline bağlı Hamamözü, batısında Dodurga, kuzeyinde Osmancık, güneyinde de Çorum ili bulunmaktadır. Oldukça engebeli bir arazi yapısına sahip olan Laçin’in güneyinde Kösedağı ile Eğerci Dağı bulunmaktadır. Engebeler kuzeyden doğuya ve batıya gidildikçe azalmaktadır. İlçenin güneyindeki Kırkdilim Vadisi, sarp dağlar arasında oldukça derindir. İlçenin kuzeybatısından Kızılırmak geçer ve bu ırmak üzerinde Obruk Barajı yapılmaktadır. İlçe topraklarını Kızılırmak dışında, göletler sulamaktadır. Laçin’in yüksek kesimlerindeki ormanlar tahrip edildiğinden bitki örtüsü yok denecek kadar azdır.İlçe toprakları bozkırlar halindedir. İlçenin yüzölçümü 209 km2 olup, toplam nüfusu 12.584’tür. İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Akarsu boylarındaki alanlarda tarım yapılmaktadır. Buralarda kavak, söğüt ve meyve ağaçları yetiştirilir. kapılı kaya Tarihçesi İlçenin tarihi, yörede arkeolojik araştırmalar yapılmadığından kesinlik kazanamamıştır. Ancak Kırkdilim Vadisinde kayalara oyulmuş Frig mezarları yörede bu dönemden itibaren yerleşim olduğunu göstermektedir. Tarihi kaynaklarda Abbasoğlu Hacı Ömer Paşa, Mekke dolaylarından askerleri ile birlikte Amasya’ya bağlı Gümüş kasabasında konuk edilmiş, o sırada Çorum’da çıkan bir isyanı bastırmış ve ardından da Gümüş’e yerleşmiştir. Daha sonra Laçin’e yerleşmiş, çevre köylerinden topraksız köylüleri buraya getirerek onları ortakçı yapmıştır. Sonraki yıllarda Ömer Paşa’nın (ö.1835) iki oğlu kendi aralarında anlaşmazlığa düşmüşler, biri Büyük Laçin’e, diğeri de Küçük Laçin’e yerleşmişlerdir. Bu nedenle de Laçin ilçe olmadan önce Büyük ve Küçük Laçin olmak üzere iki bölümden oluşan bir nahiye idi. Her ikisi 1990 yılında birleştirilerek Çorum iline bağlı ilçe durumuna getirilmiştir. Laçin’de günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; MÖ.II.yüzyılda yapıldığı sanılan kaya mezarları bulunmaktadır. İlçe merkezinin 5 km. kuzeyinde Kırkdilim'de sarp, tabanında akarsu bulunan kayalık bir arazi üzerinde çam ormanları ile kaplı olan Laçin Köşk Evi Mesiresi vardır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.