Zıplanacak içerik

yam_yam

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

yam_yam tarafından postalanan herşey

  1. Neden yapıldığı farklı bir konu... Ben burada neden yapıldığından bağımsız olarak tanrısal bir vasfın insanda bulunup bulunamayacağını soruyorum... Tanrısal vasfı olan insan da, kısmen tanrısal özellik taşımıyor mu?
  2. Görüyorum ki yalnızca cevap yazmış olmak için yazmışsınız sayın Melkor... Zira yukarıda yazdıklarınız hakkındaki samimiyetinizden kendinizin de emin olduğundan şüpheliyim... Devamı da var... 24. Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din)den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz. 25. Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu? (Zuhruf) (http://www.diyanetvakfi.org.tr/reklam/meal/Zuhruf.htm)
  3. "İntikam" kelimesi Kur'an'da pek çok defa tanrı için kullanılmıştır. Size bir kaç örnek : ".....Gerçek şu ki, Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok güçlüdür, intikamını alır. " (Al-i İmran 4) "Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, Kâbe'ye ulaşacak bir kurban olmak üzere buna yine içinizden iki adaletli kişi hükmeder; yahut (ceza olmak üzere) bir keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir. " (Maide 95) "Biz de, âyetlerimizi inkâr ettikleri ve onlara kulak vermedikleri için kendilerinden intikam aldık da hepsini denizde boğduk. " (Araf 136)
  4. Peki yarın öbürgün sürekli olarak UUİ'nda (Uluslararası Uzay İstasyonu) görev alacak birisi orucunu ne kadar ertelemek zorunda kalacak? Eğer yolculuk 25 (15 miydi yoksa) günden uzun sürecek ise seferilik söz konusu olmuyor... Yani Farz... Bu durumdaki bir müslüman ne yapacak?
  5. Şurada bir kaç şey söylemişim... Bir bakın isterseniz... http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=521928
  6. Ben "tanrı neden intikam alır" diye sormuyorum sayın mtmtk5... Ben "intikamcı" vasfının tanrısal mı yoksa insana özgü bir vasıf mı olduğunu soruyorum..
  7. yam_yam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Ateizm
    Başka dünyalara gitmeyi isteme nedenim bu dünyayı bir hapishane olarak görmekten değil, evrene ilişkin güçlü merakım ve ilgimdendir.
  8. Üzgünüm ama bu benim sorduğum soruya bir cevap olmamış... İsterseniz ne yazdığımı bir daha okuyun...
  9. Bir Türkçe sözlük edinmenizde fayda var... Edinemiyorsanız, interneti kullanın ve adres çubuğuna da aşağıdaki adresi yazın : www.tdk.gov.tr
  10. Buz, yoğunluk derecesine göre farklı sıcaklıklarda katı hale gelen sıvılardan oluşur. Eğer bildiğimiz "su" dan bahsedecek olursak ; Su, hidrojen ve oksijen atomlarından oluşur. Oksijen, yıldızların nükleer tepkimeleri sonucu ortaya çıkan bir elementtir. Hidrojen ise (basit atom yapısı itibariyle) evrende en çok bulunan elementtir. Bu iki elementin bir araya gelmesi ile su, suyun (saflık derecesine göre) belli bir sıcaklıkta katı hale geçmesi ile de buz oluşur... Toz ve gazlar ise çeşitlilik gösterir. Detaylarına girmeyeceğim...
  11. yam_yam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Ateizm
    Ateistlerin sanal bir varlığa atfettikleri hiç bir şey yoktur... Olsa olsa, o sanal varlığı ortaya atan kişiye atıfta bulunulunur...
  12. Bu soruların yanıtlarını ve daha fazlasını İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan "Bitkilerin En Güzel Tarihi" adlı kitapta bulabilirsiniz... İyi okumalar...
  13. Bknz: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...;showentry=2779
  14. Acaba "intikam" da yalnızca insanlık vasfı mı? Eğer yalnızca insanlık vasfı ise Allah nasıl oluyor da kitabında sürekli intikam aldığından bahsediyor ? Yok eğer "intikam" bir tanrılık vasfı ise, insan nasıl oluyor da tanrılık vasfına sahip olabiliyor? Ya da insan da tanrılık vasıflarına sahipse, tanrının sıfatları sakatlanmış olmuyor mu?
  15. Size söz veriyorum, bir gün elime "Made In Allah" (ya da arapçası her ne ise işte) yazan bir meyve geçerse yemeyeceğim... Hasan amcanın yetiştirdiği meyveler de yeter....
  16. Ne su, ne oksijen, ne de hidrojen.... Ne ekmek ne de buğday... Hiç bir şey Allah'tan gelmiyor... Evren'in oluşumunu öğrenmenizde fayda var. Belki böyle abes sorular sorarak madara olmanızının önüne geçer... (Sorunuzun cevabı için "Kısmen yıldızlar ve kuyrukluyıldızlar" demek yanlış olmayacaktır.)
  17. yam_yam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Ateizm
    Türk insanını bilimden ve akıldan uzaklaştırma adına, belli çıkar odaklarının yıllardır sistematik şekilde ortaya attığı safsatalar meyvelerini vermiş görünüyor... Bilimle uzaktan yakından alakası olmayanların sağdan soldan topladığı safsata kırıntılarını önümüze "budur" diye getirmesine gülemeyecek kadar sıkıldım artık... "Eğitim insanlara vakaları, kuram veya yasaları öğretip onları değiştirerek ve eğlendirerek birer uzman teknisyen yapmak değildir. Onun amacı insanların dimağlarını açmak, ufuklarını genişletmek, zekalarını ateşlemek, mümkünse doğru düşünmesini, fakat hiç olmazsa herşeye rağmen düşünmesini öğretmektir. " (Hutchins) Eğitim şart.....
  18. Evren hakkında günümüzde 4-5 yaş civarına anlatılabilecek türden masalları "bilimsel uyanma" şeklinde servis etmenize şaşmıyorum... Dahası, işinize gelmeyen konuları "öğren de gel" şeklinde köşe kapmaca oyunlarına çevirmenize de şaşmıyorum... Asıl şaşırdığım, yorum yazacağınız bir iletiyi tam olarak okumaya tenezzül etmemeniz, ya da okuduğunu anlama sorunu çekiyorsanız altıyüz küsür iletiyi nasıl yazdığınızdır... Eğer iletimi tam olarak okusaydınız, ya da okuduğunuzu anlama sorunu çekmiyorsanız, Musa, Süleyman ve Meryem hakkında yazdıklarımın bir üstteki iletiye bir eleştiri olduğunu görecektiniz. Yoksa efsaneleri yeniden yorumlama gibi bir derdim yok...
  19. Yukarıdaki iletimde, referans eylemin ikinci kişisinin insan dışında diğer canlılar ve soyut kavramlar da olabileceğini belirtmiştim sayın boşig.. Açıkçası burada alıntıladığım ifadenizde bu söylediklerimi dikkate almamış, ikinci kişinin yalnızca insan olması gerektiğini söylemişsiniz. Oysa ki çok basit bir örnekle bunu çözebiliriz. Çevresindeki hayvanlara sürekli olarak eziyet etmeyi alışkanlık haline getirmiş birinin toplum tarafından hoş karşılanmaması, referans eylemin ikinci kişisi bir insan olmadığı halde ahlaki müeyyideye (dışlanma,ayıplama) neden olabilmektedir. Elbette ahlak normlarının kaynağı insanlardır ve bu normlar toplumsal yaşam süreci içerisinde şekillenmiştir. Evet, eylemin bir ucunda insan olması gerektiği su götürmez ; ancak diğer ucunun insan olması gerekmiyor. Bunun nedeni böylesi bir durumun pratikte pek mümkün olmamasıdır. Ancak teorik olarak olabilirliğini göstermeye çalışıyorum. İnsan, toplumsal yaşam içinde hiç bulunmamış olsa bile insandır ve doğasından (vicdan,merhamet,nefret,pişmanlık vs.vs.) bir şey kaybetmez. Sizin verdiğiniz örnek üzerinden gidersek, ormanlık bir bölgede hayvanlar ile birlikte yaşayan bir çocuğun bir an için hayvanları ailesi gibi görmüş olabileceğini ve bunu da bir "toplum" olarak kabul edebileceğimizi düşünelim. Peki bu çocuğun çiçeklere basmamak için azami özen göstermesini, ya da ağaçtan meyve toplarken dalları kırmama adına fazladan çaba göstermesini nasıl açıklayabiliriz? Sayın boşig ; Dünya adlı bir gezegende yaşıyoruz ve bu gezegeni milyonlarca çeşit canlı ile paylaşıyoruz. Ahlaki normların iyi/kötü çerçevesinde şekillendiğini düşünürsek, iyi ve kötü ayrımının yalnızca insan için olamayacağını kavramamız gerekir. Bence kendinize şunu sorun : "Ben hayvanlara ve diğer canlılara iyi davranmayı bir erdem olarak görüyor muyum" Eğer cevabınız evet ise, siz zaten ahlaka konu olan bir eylemin ikinci kişisinin diğer canlılar olduğunu kabul etmişsiniz demektir. Yok cevabınız "Hayır" ise, çok tehlikeli bir anlayış içerisindesiniz demektir. Kaldı ki, ikinci kişinin bir canlı ya da insanlar tarafından kutsallık atfedilen soyut kavramların olmadığı durumları bile göstermek mümkün. Örneğin sizin daha önce de bahsettiğiniz Muğla yolu üzerindeki insanı büyüleyen kayaç oluşumları.. Birisinin kalkıp da bir gece bunları iş makineleri ile yerle yeksan etmesi sizce nasıl bir davranıştır? Netice itibari ile yapılan fiil bir insana ya da canlıya karşı yapılmamıştır. Ancak bu durum, yapılan fiilin iyi/kötü ayrımına konu olmayacağı anlamına gelmiyor. Netice olarak söylemek istediğim şey, ahlaki normlar iyi/kötü ayrımından kaynaklanmaktadır. Bir insanın da bu ayrımı yapabilmesi için bir toplum içinde yaşıyor olması gerekmiyor. Pekala insan dışındaki herhangi bir somut ya da soyut kavrama karşı kendince iyi/kötü ayrımı yapması olağandır... Aradaki fark müeyyidelerdir. Toplum içindeki müeeyide genelde ayıplanma ve dışlanma olurken, toplum dışındaki bir eylemin müeeyyidesi de pişmanlık, vicdan azabı ve suçluluk duygusu olur..
  20. Her ne kadar ahlak toplumsal bir kavram olsa da, bireysel ahlakı da yok sayamayız. Aslında ahlak dediğimiz şey, iyi ve kötünün sınırlarının kesin çizgilerle belirlenmesidir. Konuya bu açıdan baktığımız zaman, toplumdan kopuk yaşayan birinin bile kendince ahlak kuralları geliştirebileceğini düşünebiliriz. Toplumdan kopuk yaşayan bir bireyin, yaptığı eylemlerden dolayı kendinde duyacağı suçluluk duygusu, kendince ahlak kuralları belirlemesine neden olabilir. Bunu biraz açmak istiyorum.. Şöyle ki; Yaşadığımız toplumdaki genel ahlak kurallarına baktığımız zaman, bunların büyük çoğunluğunun kişiler arasındaki eylemlere ilişkin olduğunu görebiliriz. İyi ya da kötü ayrımı yapabilmek için, bir referans eylemin yöneltildiği ikinci kişi olması gerekiyor. Bu ikinci kişi toplumdaki diğer bireyler, diğer canlılar, ya da kutsallık atfedilen soyut kavramlar da olabilir (tanrı gibi). Toplumdan kopuk yaşama, bireyin kendince ahlak kuralları geliştirmesine engel değildir. Neticede iyi ya da kötü ayrımı, insanlara özgü bir eylemdir ve bu ayrımın yapıldığı her ortamda ahlaktan bahsetmek mümkündür.
  21. Aslında bu baskı yalnızca bayanlar için değil, erkekler için de sözkonusu. Aldatma eyleminin ortaya çıkması sonucu partnerin ortaya koyacağı olası tepki erkek için de bir baskı unsurudur. Ancak bu baskı, bayanların üzerindeki baskıya nazaran görece çok daha hafiftir. Bunun nedeni, içinde yaşanılan toplumun kabullerinden ve her iki cinsin toplum içinde farklı yerlere konmasından kaynaklanır. Toplum, aldatma eylemi için her iki cinse farklı tepkiler gösterir; gösterilen tepkinin şiddeti de, baskının şiddetiyle doğru orantılıdır.
  22. Yukarıda saydıklarınızın benim anlatımımdaki bir eksikliği gösterdiğini ya da giderdiğini düşünmüyorum sayın boşig... Kibirli davranışların öz saygı eksikliğinden kaynaklandığı yönündeki kabulünüz bence hatalıdır. Zira insanın kendi öz saygısı ile başkalarına gösterdiği saygı arasında bir paralellik sözkonusu değildir. Bilakis kibirli davranışlar, insanın kendisine başkalarından daha fazla değer vermesinden kaynaklanır.
  23. Bu konu için daha önce yazmış olduğum bir iletiyi alıntılıyorum buraya.... Türkiye Cumhuriyeti Laik bir devlettir. Laik bir devletin de maaşlı din adamı istihdam etmesi beklenemez. Eğer edecekse, ya tüm inançlar için din adamı istihdam edecek, ya da hiçbiri için etmeyecek. Zira tüm inançlara eşit mesafede olması gerekir. Ancak bizde "Diyanet" diye bir kurum var. Bütçesi de, bir kaç bakanlığın bütçesinden daha fazla. 2006 yılı bütçesi 1.308.187.000 YTL. (Bir katrilyon üçyüzsekiz trilyon yüzseksenyedi milyar TL) Hemen hemen Adalet Bakanlığı'na ayrılan pay kadar.. (Adalet Bakanlığı'na ayrılan bütçe 1.771.982.000 YTL) Evet sünniler ibadet edecekler diye 2006 yılında devlet tarafından ayrılan bütçe bu. Ya diğerleri ne olacak? Alevisi,yezidisi, şiisi, hristiyanı, musevisi ? Bunlar üvey evlat mı? Ya onlara da pay vereceksin, ya da hiçbirine vermeyeceksin... Bugün aylık 380 YTL net asgari ücret ile çalışan birinin yıllık ödediği Gelir Vergisi 812 YTL. Diyanet bütçesi için 1.611.068 asgari ücretlinin vergisi ayrılıyor. Ve İbret Tablosu : 01.01.2005 tarihi itibari ile cami sayısı : 77.151 (http://www.diyanet.gov.tr/turkish/tanitimistatistik.asp) 2002 yılı (daha yakın bir tarihe ulaşamadım) okul sayısı : 58.873 (Özel okullar dahil) http://www.meb.gov.tr/Stats/Apk2002/61.htm#x1 Maalesef ülkemizde cami sayısı okul sayısından daha fazla. Eğitime ayrılması gereken yaklaşık 1,5 trilyon ytl de, sünni vatandaşlarımız ibadetlerini yerine getirsinler diye (sanki bu bütçe ayrılmasa insanlar ibadet edemeyecekler) devlet tarafından veriliyor. Okul yetersiz, öğretmen yetersiz, bilgisayar yetersiz, labaratuvar yetersiz, okullara ayrılan bütçe yetersiz... Ama çok zenginiz ya, 1,5 trilyon YTL ibadete ayırabiliyoruz... Sonra da ülkemizde bilim adamı yetişmiyor, bilime yeteri kadar önem verilmiyor edebiyatı yapıyoruz. Not: Bakanlıkların 2006 yılı bütçeleri için bknz: http://www.alomaliye.com/ekim_05/2006_mali_yili_butcesi.htm
  24. Aldatmanın diğer bir tarafı da "o" dur. Yukarıda fikirsel aldatmanın %80-85 den fazla olduğunu düşündüğümü söylemiştim. Bunun nedenlerini de belirttim. Ancak partner için böyle bir durum en az aynı oranda insan tarafından kabullenilemez. Bunun nedeni de "kıskançlık" duygusudur. Bu duygunun şiddeti, genellikle kültürel yaşam içerisindeki kabullerle ve tabularla şekillenir. Yukarıda "aldatma" yı insan doğası için bir paradoks olarak gördüğümü söylemiştim. Bunun nedeni de, insanın toplumsal bir canlı oluşudur. Toplumu oluşturan zincirler ailelerdir ve sağlam aile bağları sağlam bir toplumun temelini oluşturur. Ancak insan doğası gereği monogami (tek eşli) bir canlı değildir. Bu da insanı aldatma eylemine sevketmekte ve aile bağlarına zarar vermektedir. İletimi sonladırmadan önce, yukarıda yazdıklarımla aldatma eyleminin doğruluğunu ya da yanlışlığını tartışmadığımı yinelemek istiyorum. Bunu herkes kendince değerlendirebilir. Ancak bu değerlendirmeyi yaparken yukarıda yazdıklarım da göz önüne alınmalıdır diye düşünüyorum...
  25. Öncelikle bu yazımda aldatma konusunun doğruluğunu ya da yanlışlığını savunmayacağımı belirtmek istiyorum. Yalnızca bu eylemin insan doğasındaki yerini kendimce anlatmaya çalışacağım... Aldatmanın doğruluğu ya da yanlışlığı felsefenin içine girer, psikolojinin değil... Pek çok insan "aldatma" konusuna önyargılarla yaklaşır.. Aldatmanın iki tarafı vardır; biri "ben", diğeri "o" .. "Ben" tarafından başlarsak ; Aldatma eylemi, her insanda potansiyel olarak saklıdır. Cinselliğin insanlar için fizyolojik bir ihtiyaç olması bir tarafa, bu konuda insanları diğer canlılardan ayıran bir konu daha vardır ; o da insanların cinsel birleşmeyi aynı zamanda zevk için de yapmalarıdır. Bu özellik canlılar aleminde çok sınırlı sayıda türe özgüdür. Diğer canlılar genelde bu eylemi yalnızca üreme içgüsü ile yaparlar. Bunu aslında bir başka fizyolojik ihtiyaç olan beslenmeye de benzetebiliriz. İnsanlar yaşayabilmek için beslenmek zorundadır. Ancak bu ihtiyaçlarını giderirlerken aynı zamanda "lezzet" duygusu ile bunu bir zevke de dönüştürürler. Bunu "her gün aynı yemek yenmez" türünden bir "klişe bahane" gibi algılayabilirsiniz. Ancak durum budur : Beslenme fizyolojik bir ihtiyaçtır ve aynı zaman da zevk veren bir eylemdir. Cinsellik fizyolojik bir ihtiyaçtır ve aynı zamanda zevk veren bir eylemdir. Elbette her gün makarna yiyerek fizyolojik ihtiyacınızı giderebilirsiniz. Ancak bu durum bir süre sonra "zevk" duygunuzu köreltecektir. Aynı şey cinsellik için de geçerlidir. Sürekli aynı partner ile yaşanan cinsellik fizyolojik ihtiyacınızı karşılayacak, ancak zevk duygusunu köreltecektir. Bu noktada da şöyle bir durum çıkıyor karşımıza : İnsan her gün makarna yiyor ise, ister istemez bir süre sonra ya başka yemeklere yönelecek, ya da bu isteği baskı altına alarak yediği şeyin kebap olduğunu düşünecektir. Aynı şeyi cinselliğe uygular isek, aynı partnerle girilen cinsel ilişki bir süre sonra zevk vermeyecek, bu durumda da insan ya başka partner arayacak, ya da partnerinin eylem esnasında x kişi olduğunu hayal edecektir. Bu hemen herkes için geçerlidir. Ancak şöyle bir istisna olabilir ; Yediği makarnanın kebap olduğunu düşünmek insana suçluluk duygusu ya da kötü bir şey yapıyormuş hissi uyandırmaz. Ancak cinsellikte suçluluk duygusu ile bu istek baskı altına alınabilir. Sonuç olarak aldatma, insanın doğasından gelen bir istektir ve çeşitli sebeplerle baskı altına alınabilir. Ancak eylemsel değil de fikirsel (fantezi) aldatma çok daha yaygındır. Ben açıkçası bu oranın %80-85 ten fazla olduğunu düşünüyorum... Devam edeceğim...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.