Zıplanacak içerik

yam_yam

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

yam_yam tarafından postalanan herşey

  1. Aslında aynı cümle, sizin "peygamberimiz" diye nitelendirdiğiniz şahıs için birebir kullanılabilir. Zira Muhammed, islam dininin temellerini tam anlamıyla şurdan burdan devşirerek oluşturmuştur. İslam ne kendine has bir ahlak, ne de kendine has bir hukuk koymamıştır ortaya. Neredeyse tamamı sizin deyiminizle şurdan burdan devşirilerek oluşturulmuştur. Ama islam'ın kendine has ahlaki uygulamalarından birini ararsanız, "evlatlığınızın karısı size helaldir" i bulabilirsiniz. Demek ki din temelli ahlaki yaklaşımlar da zamanla yozlaşabiliyormuş. Öyleyse doğası gereği değişken olan bilimden ahlaki yapı oluşturmasını beklemek abesle iştigaldir...
  2. Bakın ve siz karar verin ne olduğuna... Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde yaratan, sonra da Arş’a kurulup işleri yerli yerince düzene koyan Allah’tır. (Yûnus 3) TDK'na göre Arş: İslam inanışına göre göğün en yüksek katı. Yukarıda tanrının arşa nasıl kurulduğunu görebilirsiniz... Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur. Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır. (Hâkka 16-17) Gök yarılıp çöktüğünde (nasıl olacaksa) arşta kurulu olan tanrı ne yapacak? Tabii arşını sekiz melek yüklenecek ki, arş düşmesin... Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı..... (Lokman 10) Resme iyice bir bakın bakalım... Direkleri görebiliyor musunuz? Göremiyor musunuz... Eeee Allah yarattı mı böyle yaratır işte... O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak görüyor musun? (Mülk 67) Alttan üçüncü kat biraz çatlamış gibi sanki... Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış! (Nûh 15) Gördük....
  3. İşte Kur'an'ın evreni böyle bir evren. Böyle bir göğü kitap gibi dürebilir, direksiz tuttuğunuzu iddia edebilirsiniz. Böyle bir gökte çatlak arayabilir, oturduğunuz katı meleklerinize taşıtabilirsiniz. Ama asla ve asla Kur'an'da günümüz evren anlayışına ilişkin en ufak bir bulgu göremezsiniz. Gördüğünü iddia edenler de alemi görmez, milleti akılsız sananlardır...
  4. Okuduğunuzu anlamıyor-anlamlandıramıyor derken bunu kastediyordum işte... Ben bir önceki iletimde "şu şekilde itiraz vardır" diyerek bir alıntı yapmıştım. Bunu yaparken de alıntıyı tırnak içine alıp koyulaştırdım ki, kendime ait yazılarla karışmasın diye. Eminim ki sizden başka herkes de o kısmın alıntı olduğunu anlamıştır. Neyse... Önceki iletimin sonunda size bir soru sormuştum. Tekrar soruyorum... Farzedelim ki ilgili ayet "genişleticiyiz" demiş olsun. Tanrı evreni nasıl yarattığını Kur'an'da açıklamış, "İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi?" demiştir. Eğer ilgili ayet "genişleticiyiz" diyorsa bile, bu genişlemenin ilkel bir inanış olan yer ile göğün birbirinden ayrılması suretiyle olduğu aşikar. Böyle iken siz ve bu kabulde olan teistler nasıl oluyorda buradan günümüz biliminin kabul ettiği şekliyle bir genişlemeden bahsedebiliyorsunuz? "Bu ayette geçen “sema (gök)” kelimesi Kur’an’ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır." demişsiniz. Bu ya bilgisizliktir, ya da alemi kör, milleti sersem sananların bir uyutma taktiğidir. Kur'an'da göklere ilişkin pek çok ayet vardır ve hepsi de ilkel inanışların eseridir. Bu bağlamda Kur'an'da geçen "gök" ve "gökler" kelimelerinin günümüz evren anlayışıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bunu pek çok yerde, pek çok defa tekrarladım. Kur'an'a göre dünya evrenin içinde yer almaz. Gökler dünya için kubbemsi bir tavandır. Başlangıçta dünya ve gökler bitişiktir ve tanrı ikisini birbirinden ayırmıştır. Ayırma işlemi bittikten sonra önce Dünya'yı , sonra da dönüp gökleri düzenlemiştir. Bunları ben söylemiyorum; bizzat Kur'an'ın tanrısı söylüyor. Buna rağmen siz nasıl oluyor da "gök" kelimesinin uzay ve evren anlamında kullanıldığını iddia edebiliyorsunuz? Buyrun açıklayın lütfen...
  5. Öyleyse şimdiden 2018 için çalışmalara başlayın derim...
  6. Anlamadığınız, anlamlandıramadığınız alıntıları argüman olarak sunmaktan vazgeçin. Bir sıfat ile fiil arasındaki farkı anlamak bu kadar zor olmamalı. Bakın tefsir ne diyor : "musiûn" Mûsi; güç ve kudret sahibi demek olduğu gibi, genişleten demek de olur. Aslında buna bile şu şekilde itiraz vardır : "Musiun kelimesinden önce gelen le takısı daha çok, çok fazla,daha fazlasına da, daha da anlamlarına gelir. Musiun fiili if'al babındandır. Genişleten, genişletmekte olan, genişletici anlamına gelmesi için istifal babından olması gerekirdi. İf'al babından olduğu için "Biz daha fazlasına da kurabilirdik" İstesek daha büyüğünü, daha genişini de yapardık" anlamı oluşturacak şekilde Biz çok vus'a malikiz, Biz herşeye kaadiriz", "Daha büyüğüne de gücümüz yeter" şeklinde meallendirilmiş." Yani aslında "genişleticiyiz" sıfatı bile zorlama bir yorumla getirilmiştir. Farzedelim ki ayet "genişleticiyiz" desin. Şimdi buradan size ve bu kabülde olan tüm teistlere soruyorum: "İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi?" diyerek tanrı evreni nasıl yarattığını açıklamıştır. Bu açıklamadan sonra nasıl oluyor da ilgili ayetten evrenin bilimin bugün kabul ettiği şekliyle genişlediğini çıkarabiliyorsunuz?
  7. Felaket habercileri baktılar ki Mardukun geleceği falan yok, bu sefer de 2012 için farklı senaryolar yazmaya başladılar. 2012 geçer 2013 yılına gireriz, bu defa da 2018 demeye başlarlar. Böyle gelmiş böyle gider...
  8. Okumak gibi bir alışkanlığınızın olmadığı anlaşılıyor. Ben yine de tekrar edeyim : Şimdi gelelim, müslüman arkadaşların evren hakkındaki bunca ayeti görmezden gelerek mucize diye sunmaya çalıştıkları Zâriyât Suresi'nin 47. ayetine. Burada size ayetin mealini yazmayacak, sizden şunu isteyeceğim: -www.kuranmeali.com- adresine girin ve ana sayfadaki "Direk Erişim" menüsünden Zâriyât Suresini ve 47. ayeti seçin. Size karşılaştırmalı olarak ayet meallerini getirecektir. Göreceksiniz ki, farklı meallar var. Farzedelim ki, "bizim her şeye gücümüz yeter" benzeri mealler yanlış olsun. Onları safdışı bırakalım ve "genişleticiyiz" anlamı veren meallere bakalım. Bu meallerin pek çoğunda "onu" ifadesinin parantez içinde yer aldığını görürsünüz. Bu parantezin anlamı, aslında o kelimenin ayette yer almadığını, meali yapanın anlamı güçlendirmek için onu oraya koyduğunu gösterir. Yani ayet aslında "Biz genişleticiyiz" der (başlangıçta safdışı bıraktığımız mealleri göz önüne almazsak). Şimdi "genişleticiyiz" ifadesi bir fiili yani evrenin genişlediğini mi, yoksa bir sıfatı mı ifade eder. Açık ve net şekilde Allah'ın bir sıfatını ifade ediyor. Ayetin öncesine de bakarsanız ayet şöyle demektedir :"Göğü biz kurduk, biz genişleticiyiz." Şimdi tüm bunlardan sonra anlamamız gereken şudur : "Yer ve gök bitişikti. Biz onları ayırdık ve (sıfat gereği) genişlettik." Bundan ötesi yorumlar, İslam kozmogonisinden bihaber olanların, karşı tarafa 'mucize' diye yutturmaya çalıştıkları boş laflardan başka bir şey değildir. Aksini iddia edenler, İslam terminolojisinde evren hakkında ne kadar ayet, hadis vs. varsa toplayıp getirsinler de birlikte görelim ne olduğunu....
  9. Size bunun cevabını daha kaç başlıkta vermem gerekecek? Bakın yine zamanında size verdiğim yanıt: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=708030
  10. Mantıksal kurgu hataları içeren ilgisiz örnekler vermek, tartışmanın kalitesini düşürüp konunun sapmasına neden oluyor. Tanrı bizim karşımıza geçip "Şunu-bunu yapacaksınız" demiyor. Sözde tanrı, sözde peygamberi yoluyla fantastik masallar anlatıyor, anlatılanların muhatabı toplumdan bile binlerce yıl eskide kalmış hukuk kuralları koyuyor, yine o toplumdan binlerce yıl öncesine ait tümüyle yanlış kozmoloji bilgileri verip "ben kurdum" diye böbürleniyor vs.vs... Bu durumun sizin verdiğiniz örnekle yakından uzaktan ilgisi yok. Kaldı ki sizin örneğiniz bir kurgu-bilim olabilir; lakin Kur'an'da anlatılanlar kurgu-bilim olamayacak kadar yanlış...
  11. "Benim anlattığım boş şeyler değil" diyorsunuz fakat söylediklerinizin içini doldurma adına bir çaba da sarfetmiyorsunuz. Fantastik bir takım söylemler de bulunup "işin aslı budur" demek, söylenenleri safsata olmaktan çıkarmaz. Necm suresindeki ayetleri bahsettiğiniz şekliyle yorumlamak, "Orada yazılanları bırakın, Muhammed aslında şunu görmüştü" demek hayal gücüyle bile izah edilemez. Söyledikleriniz yağlı boya peyzaj bir tablonun karşısına geçip, ressamın öyle bir beyanatı olmadığı halde ağaçlara, kuşlara,dağa, taşa olmadık soyut anlamlar yüklemeye benziyor. Sonra da "Hayır baksanıza bu soyut bir tablo değil; basbayağı bir peyzaj" diye itiraz edenlere herhangi bir gerekçe göstermeden "Siz bunu anlayamazsınız, bir ben anlarım" diyorsunuz. Biraz makul olunuz lütfen...
  12. Ve o böcek büyük resmi göremediğinden kendine bir tanrı yarattı...
  13. Ben de diyordum ki NARTKAN bunları nereden çıkarıyor; zira Kur'an'dan olmadığı kesin ... Demek domatestenmiş.. Latife bir yana, iddialarınızın mesnetsizliği o kadar aşikar ki, bunu ortaya koymak için ulema olmaya gerek yok. Açarsınız Necm suresini, görürsünüz.. Zira 14-15. ayete kadar Muhammed'in Cebrail ile karşılaşmasını anlatır.
  14. Bakara 97 : Söyle; her kim Cebrail'e düşman ise iyi bilsin ki, Kur'ân'ı senin kalbine Allah'ın izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi. Bakara 98 : Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ile Mîkâil'e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır. Tahrim 4: Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz eğildi. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun dostu ve yardımcısı Allah, Cibrîl ve müminlerin iyileridir. Bunun ardından melekler de ona arkadır. Bu ayetlerde sizin iddianızı destekleyen en ufak bir ifade yok. Siz de sayın demirefe'nin bahsettiği tevilcilerdensiniz diyeceğim ama, hem hadislerden uzaklaş, hem Kur'an'dan kanıt iste... Böyle tevilcilik de olmaz...
  15. Yanılgımı memnuniyetle ve olgunlukla kabullenebilirdim; eğer karşımdaki kişi yanılgımı görüp gösterebilecek donanıma sahip olsaydı... Ortaya somut argümanlar sunmadığınız sürece, söylediklerinizin anlamlandırılamayan fısıltılardan farkı olmayacak. Konunun muhatabı olarak bunu değelendiriniz...
  16. Hadisleri kabul etmeyen biri için çok iddialı sözler... Zamanında bu tür soyut ifadeler kullanan biri için ben de şöyle bir şeyler karalamıştım: Mor'un, menekşelerden kaçıp beyaza sığındığı, imgelerle simgelerin fütursuzca bir araya gelerek oluşturdukları asimetrik zincirin bir ucu bilince sarılmışken, diğer ucunun egonun derinliklerine doğru sallandığı, korkuların ve tereddütlerin yerini kozmik bilincin kaçınılmaz iç kurgusallığının yarattığı serapların alegorisine bıraktığı yer... Tıpkı matematiksel bir "noktacık" ın hacimsiz yüzeyi gibi... Nasıl, size bir şey ifade etmiyor değil mi? Cebrail'in melek olduğuna ilişkin Kur'an'dan kanıt istediniz, gösterdik. Şimdi ben de hadisleri kabul etmeyen birinden iddialarının kuru sıkı olmadığına ilşkin yeterli argümanları Kur'an'dan göstermesini bekliyorum.
  17. Çoğu zaman teistlerle tartışmak 10 başlı bir canavar ile savaşmaya benzer. Zira dinsel öğretiler hakkında kendi aralarında bile bir mütabakat yoktur ve pek çok yerde "aslında o öyle değildir" lerle karşılaşmak sıradanlaşmıştır. Şimdi de birilerine Cebrail'in bir melek olduğunu anlatmamız gerekiyor. Tekvir 19 : Kuşkusuz o Kur'an, değerli bir elçinin sözüdür. Dini öğretiye göre Kur'an'ı Muhammed'e kim getirdi? Cebrail Cebrail neymiş? Elçi.. En'am 6 : O, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve size koruyucular gönderir, sonunda sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksiklik yapmadan, onun canını alırlar. Hicr 15: Melek olan elçiler, Lût kavmine gelince, Tanrı Kur'an'da "elçi" ifadesini kimler için kullanıyor? Melekler için... Cebrail için ne demişti? Elçi.. Öyleyse, elçi = melek Kadr 3-4 : Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh o gece Rablerinin izniyle, her iş için inerler. Me'aric 4 : Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar. Kur'an'da Cebrail'den bahsedilirken melekler ile birlikte bahsediliyor. İsminin ayrı olarak geçmesi ise Cebrail'in melek olmadığından değil, Cebrail'e melekler içinde ayrı bir önem verildiğindendir. Bknz: Saffat 164 : (Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makamı vardır."
  18. İnsaf... !!! ??? Asıl "insaf" denmesi gereken islam öğretisinin kendisidir. Bakın tanrınız zalimliğin tanımını nasıl yapıyor : "Rabbinin âyetleriyle kendisine öğüt verilip de, sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir?" (Secde 22) Kur'an, tanrınızın tek suçları kendisine inanmamış olanları nasıl helak ettiğinden bahsedip, bununla böbürlendiği ayetlerle doludur... Tanrınız tek suçları kendine inanmamak olan insanları zalim ilan edecek, onları her türlü işkenceye layık insanlar olarak lanse edecek, onlara işkence yaptıktan sonra pişkince "Ben onlara haksızlık etmedim, onlar kendilerine etti" diyecek, siz de dönüp bana "insaf" diyeceksiniz... E İNSAF.... ".....taki ALLAH'I çok kızdırıncaya kadar" Ben size " 'kızmak' insani bir zaafiyet değil midir?" diye soruyorum, siz bana Allah'ın haksızlık yapmadığından, insanlar Allah'ı kızdırdıkları için helak edilmeyi hak ettiklerinden bahsediyorsunuz... Siz hiç henüz sınav bitmemişken yanlış cevaplar verdiği için öğrencisinin kağıdını yırtıp atan, ona tekme tokat girişen bir öğretmen gördünüz mü? Görüyorsunuz ya, demek ki tanrı, bir takım zaafiyetlerinden ötürü "imtihan" diye nitelendirilen bir süreci bile yönetmek için gereken özelliklere vakıf bir varlık değil.
  19. Bu söylediklerinizin bir anlamı yok... Yani Kur'an'ın tanrısının insani zaafiyetlere sahip olduğu gerçeğini değiştirmiyor. * Kur'an'ın tanrısı sabırsızdır... * Kur'an'ın tanrısı kindardır... * Kur'an'ın tanrısı çabuk öfkelenir... * Kur'an'ın tanrısı kötü söz söyleyendir... * Kur'an'ın tanrısı adil değildir. * Kur'an'ın tanrısı narsisttir... Tüm bunlar birer zaafiyettir. Halbuki tanrı diye nitelenen bir varlığın tüm zaafiyetlerden ari olması beklenir..
  20. Bunun cevabı size şurada detaylı olarak verilmişti : http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=708030
  21. Yukarıdaki cümle yanlış bir önerme içeriyor. Zira Kur'an'a göre İslam'ın tanrısı herşeyi affetmediği gibi pek çok yerde intikam aldığından ya da alacağından bahseder. Aslında üzerinde durulması gereken "Af" tan ziyade tanrının bu "intikam" hırsı olmalıdır. Ne kadar da insansı bir zaafiyet... Türk Dil Kurumu'na göre "öç" : "Kötü bir davranış veya sözü cezalandırmak için kötülükle karşılık verme isteği ve işi, intikam." olarak tanımlanmış. Yani tanrı kötülüğe kötülükle karşılık vermektedir. Bu durumu, tanrı gibi tüm zaafiyetlerden ari olması gereken bir varlığa yakışmıyor. Üstelik, intikam soğuk yenmesi gereken bir yemektir; yani sabır gerektirir. Oysa ki burada tanrının bir başka zaafiyetini, yani "sabırsızlığı"nı görüyoruz. Tanrı intikam almak için ahireti beklememiş ve pek çok kavimden intikamını bu dünyada almıştır. Kur'an'ın tanrısının kurgulanması aşamasındaki pek çok hatadan bir kaçıdır bunlar. Affetmenin yüceliği yanında, intikamın dayanılmaz hafifliğinden kaçınamamıştır Kur'an'ın tanrısı... Üstelik "sabır" erdeminden de yoksundur. Ha unutmadan bu arada tüm bunların yanında adil olmadını da belirtmek gerekir. Kimini suçlu (!) olduğu halde yaşamının idamesini sağlayıp cezasını ahirette kesmektedir, kimini de boğarak çifte ceza kesmektedir. Ama nasıl olsa iman herşeyin üzerini örter değil mi?
  22. yam_yam şurada bir blog başlığı gönderdi: yam_yam' ca
    MADDE VE YAPISI İlkçağ felsefecilerinden tutun da, günümüz bilim insanlarına kadar üzerinde en çok kafa yorulan konu oldu madde. Nasıl olmasın ki ; gördüğümüz her şey maddeden.. Güneşimiz ve evrendeki milyarlarca benzeri, üzerinde yaşadığımız gezegen, soluduğumuz hava, bu yazıyı okumak için baktığınız ekran, fareyi kavrayan parmaklarınız hep maddeden ibaret. Eski Yunan filozofları maddenin doğasını şiddetle tartışmışlar ve tüm görünen karmaşıklığına rağmen dünyanın basit olduğu sonucuna varmışlar. İ.Ö 600’lü yıllarda Thales, bütün maddelerin sudan yapıldığını ortaya attı. Empeodeles (İ.Ö 5. yy) tüm maddelerin farklı oranlarda karışmış olarak, dört temel madde ya da elementten oluştuğuna inandı; toprak, su, hava ve ateş. Bir sonraki yüzyılda Aristo, cennetten geldiğine inanılan “eter” adını verdiği beşinci bir maddeyi ekledi. Leucippus’un (İ.Ö 5.yy) da sadece bir çeşit madde olduğuna dair bir teorisi vardı. Buna göre eğer madde defalarca kesilirse, kalan son kısmın kesilemeyecek madde parçacığı olduğunu düşündü. Daha sonra Democritus, İ.Ö 400’lü yıllarda, kesilemeyen bu parçacıklara “bölünemeyen” anlamına gelen “atom” adını verdi. Fakat atomlara inanmayan Aristo, kendisini izleyen 2000 yıl boyunca en yetkin filozof olarak kabul edildiği için onun elementler ile ilgili düşüncesi hüküm sürdü. Atomun yapısına ilişkin ilk bulgular J.J Thomson'un (1856-1940) 1887 yılında yaptığı deneylerden geldi. Thomson katot ışınlarında atomlardan daha küçük parçacıklar olduğunu keşfetmişti. Katot ışınları, düşük basınçta tutlan gazla dolu bir tüpün içine yerleştirilmiş yüksek gerilim terminaller arasından geçerken görülebiliyordu. Thomson'un korpüskül adını verdiği, bugün elektron dediğimiz bu parçacıklar eksi elektrik yüküne sahipti ve bir hidrojen atomundan 2000 kez daha hafifti. Bu parçacıklar tüpte hangi gaz kullanıldığına ya da terminallerin neden yapıldığına bağlı olmaksızın aynı değerde idiler; bu, elektronun tüm maddelerde olduğunu öngörüyordu. Atomlar ayrıca elektronların eksi yüklerini dengelemek için artı yükler de içeriyor olmalıydılar. Ernst Rutherford, radyoaktiviteyle ilgili yaptığı deneylerinde ortaya çıkan parçacıklarla atomu inceledi ve artı yükün minik bir çekirdekte yoğunlaştığını buldu. Rutherford böylece, gezegenleri elektronların, Güneş'i de atom çekirdeğinin temsil ettiği Güneş Sistemi'ne benzer bir atom modeli ortaya attı. J.J. Thomson 20. yy maddeyi tanıma adına insanoğlu için bir dönüm noktası oldu. Elektronun keşfiyle birlikte ilk atom modelinin ortaya atılmasının ardından proton, nötron, pozitron, müon, pion, nötrino diye adlandırılan parçacıklar bulundu ve bunu yeni kuramlar izledi. Bohr, de Broglie, Heisenberg, Schrödinger, Fermi,Dirac, Feynman, Gell-Mann, Pauli gibi fizikçiler bu süreçte büyük roller üstlenmişlerdi. 1960 yılından sonra devreye hızlandırıcıların da girmesiyle çok sayıda bilinmeyen parçacık gözlendi. 1970’li yıllara gelindiğinde ise proton ve nötronun da kuark adı verilen daha küçük parçacıklardan oluştuğu görüldü. 1960’lar ve 70’lerde bilim adamları, kütle çekimini dışarıda bırakması ve öteki bazı eksikliklerine karşılık, o zamandan bu yana çarpıştırıcı deneylerinde görülen her parçayı açıklayan, daha derin bir kuram için fizikçilere fazla ipucu vermeyen “Standart Model” adlı bir kuram geliştirdiler. STANDART MODEL Standart Model farklı temel parçacıkların nasıl düzenlendiğini ve farklı kuvvetler aracılığında birbirleri ile nasıl etkileştiğini açıklayan bir teoridir. Temel parçacıklar kuarklar ve leptonlar olarak isimlendirilen iki aileye ayrılırlar. Bu ailelerin her biri altı parçacıktan oluşur ve birinci nesil en hafif, üçüncü nesil en ağır olmak üzere üç nesle ayrılır. Parçacıklar arasında da etkileşmeyi sağlayan dört farklı kuvvet ve kuvvet taşıyıcıları vardır. Standart Model’in açıkladığı üç temel doğa kuvvetinden etkilenen ya da bunları taşıyan parçacıklar, hala bilinen ya da varlığı tahmin edilen temel parçacıklar ile, bunlardan yapılı bileşik parçacıklar olarak ayrılır. Temel Parçacıklar Ölçülebilir bir içyapıları olmayan, yani daha başka parçacıklardan yapılı olmayanlardır. Temel parçacıklar spin* denen kuantummekaniksel özelliklerine göre ayrılabilir. Bunlardan fermiyon denen parçacıklar ½ spinli, bozon denen parçacıklarsa tamsayı spinli olurlar. Fermiyonların bir özelliği de aynı enerji düzeylerinde sınırlı sayıda bulunabilmeleri, buna karşılık bozonların ise bir araya toplanabilmeleri. Temel doğa kuvvetlerini ileten parçacıklar bozon özelliği taşırken, bazı madde parçacıkları da bozon olabiliyor. Fermiyonlar, tüm maddenin temel yapıtaşları. Bunlar da şiddetli çekirdek kuvvetinden etkilenip etkilenmediklerine göre sınıflara ayrılıyor. Standart modele göre 12 temel fermiyon çeşnisi bulunuyor: 6 kuark ve 6 lepton. Evrendeki bütün görünen madde, ilk aile parçacıklarından meydana gelir : yukarı ve aşağı kuarklar ile elektronlar. İkinci ve üçüncü aileden parçacıklar kararsızdırlar ve ilk aileden parçacıklara bozunurlar Bu yüzden evrendeki bütün kararlı maddeler ilk aile parçacıklarından meydana gelir. Kuarklar elektrik yükünden başka bir de renk yükü taşıyorlar. Renk yükü elektriksel yük gibi iki değil, üç duruma izin veriyor. Bu renk yükleri sayesinde gluon alışverişinde bulunarak birbirleriyle güçlü etkileşime giriyorlar. Kuarklar daima çoklu bileşimler halinde bulunuyorlar ve asla tek başlarına gözlenemiyorlar. Kuantum Kromodinamiğine (Kuantum Renk Dinamiği) göre altı değişik kuark var. Bunlar ‘yukarı’, ‘aşağı’, ‘garip’ , ‘tılsım’, ‘alt’ ve ‘üst’ kuarklar. Kütleleri birbirinden çok farklı. En hafifleri olan yukarı ve aşağı kuarkların kütleleri protonun binde biri yakınlarındayken, en ağır olan üst kuarkın kütlesi, protonun 190 katı kadar. Her bir kuark üç ‘renk yükü’nden birini taşır. Bu üç renk yüküne kırmızı, yeşil ve mavi adları verilir. Bu renk yükünün bildiğimiz renklerle hiçbir ilgisi yoktur; sadece fizikçiler tarafından verilmiş birer addır. Her bir kuarka karşılık gelen bir antikuark vardır ve her bir antikuark bir antirenk taşır. Güçlü etkileşimi ileten parçacıklar olan gluonların her biri bir renk, bir de antirenk yükü taşır. Böylece sekiz değişik gluon vardır. Kuarklar ve gluonlar etkileşime girdikçe renk yüklerini değiştirirler. Örneğin kırmızı yük aşıyan bir kuark, kırmızı ve antiyeşil yük taşıyan bir gluon atıp, yeşil yük taşıyan bir kuark haline dönebilir. Renk yüklerinin belli bileşimleri, renksiz olarak adlandırılır.Doğada gözlenen parçacıklar renksizdir, yani toplam renk yükleri sıfırdır. Resimdeki büyük kuarklar, yukarıda bahsettiğimiz kuarklardır ve “temel” ya da “valans” kuarklar olarak adlandırılır. Küçük olarak gösterilmiş kuarklarsa, sürekli ortaya çıkıp kaybolan ‘dinamik’ kuarklardır. Yay şeklindeki çizgiler ise gluonları temsil eder. Leptonlardan elektron her atomun çekirdeğinde var ve çekirdeğin pozitif elektrik yükünü nötürleştiriyor. Elektrondan daha ağır olan muon ve tau; karmaşık parçacıkların bozunma, dönüşüm veya yok edilme süreçleri sırasında veya sonrasında ortaya çıkıyorlar. Elektrik yükleri ve görece büyük kütleleri sayesinde kolayca gözlemlenebiliyor; fakat ortaya çıktıktan sonra büyük bir hızla veya kısa bir sürede, daha hafif leptonlara, sonuç olarak da elektrona dönüşüyorlar. Dolayısıyla, etrafımızdaki görünür maddenin yapısında hiç yer almıyorlar. Nötrinolar ise, renk veya elektrik yükü taşımadıklarından, öte yandan çok küçük kütlelere sahip olduklarından diğer parçacıklarla ve dolayısıyla maddeyle çok zayıf bir kütleçekimi dışında hemen hiç etkileşime girmiyorlar. Örneğin dünyamızın bir tarafından girip , atomlarından tek bir tanesiyle bile etkileşmeksizin (yani hiçbir çarpışmaya girmeksizin) diğer tarafından çıkıp gidebiliyorlar. Bu özellikleri nedeniyle varlıkları doğrudan gözlenmek yerine , bozunmalar sırasında momentumun korunması gereğini yerine getiren bir varsayımdan hareketle keşfedilmiş. Tüm bu parçacıkların her birine karşılık gelen bir de anti parçacıkları vardır. Anti parçacıkların parçacıklardan tek farkları yüklerinin zıt oluşudur; kütle,spin gibi özellikleri ise değişmez. Anti parçacıklar, parçacığın ismi önüne “anti” kelimesi getirilerek adlandırılır (Proton /Anti Proton gibi). Bu kuralın tek istisnası elektronun anti parçacığının pozitron olarak adlandırılmasıdır. * Spin kavramı, dönme hareketiyle ilgili. Klasik mekanikte bir cismin açısal momentumu, yörüngesel ve spin olmak üzere iki farklı hareketten kaynaklanabilir. Örneğin Dünya’nın yörüngesel açısal momentumu, Güneş etrafındaki hareketinden, spin açısal momentumuysa kutup ekseni etrafındaki dönüşünden kaynaklanır. Kuantum fiziğinin hüküm sürdüğü elektron, proton gibi temel parçacıkların hareketine baktığımızda da benzer bir durum var, ama önemli bir farkla. Söz gelimi elektronun atom çekirdeği etrafındaki hareketinden kaynaklanan ve bulunduğu kuantum durumuna bağlı olarak büyüklüğü belirlenen bir yörüngesel açısal momentumu var. Bunun yanı sıra bir de büyüklüğü hiçbir zaman değişmeyen (değiştirilemeyen) bir spin açısal momentumu var ki, kaynağı elektronun kendi etrafında dönmesi değil. Ancak göreli kuantum mekanik kuramıyla öngörülebilen, klasik mekanikte karşılığı bulunmayan bu içsel spin açısal momentumunu tıpkı kütle ve elektriksel yük gibi parçacıkların taşıdığı temel bir özellik olarak görmek gerekiyor. Bozonlar tam sayılı spinlere sahipler. Doğanın temel kuvvetleri “ayar bozonları” denen parçacıklarca iletiliyor. Standart Model’e göre temel bozonlar şunlar : Bunlardan Higgs bozonu , elektrozayıf kuram (zayıf çekirdek kuvvetiyle, elektromanyetik kuvveti özdeşleştiren kuram) tarafından öngörülüyor. Temel parçacıkların kütleleri, bu alanla yaptıkları etkileşimle açıklanıyor. * Peter Higgs, boş uzayın aslında boşluğun her tarafını bir elektrik alanı gibi kaplayan (skalar) bir alanla kaplı olabileceğini keşfetti. Bu alan her noktasında Higgs bozonu diye adlandırılan bir parçacıktan oluşuyor. Ve bu alan, bir yapışkan gibi içinde yol alan parçacıkları yavaşlatıyor ve onlara, kütlenin temeli olan atalet kazandırıyor. Kurama göre Higgs alanıyla kuvvetli etkileşen parçacıklar daha büyük, zayıf etkileşenler ise daha küçük kütleler kazanıyorlar. Sonradan görüldü ki doğa bu ilginç planı izliyor. Bu mekanizmadan yararlanan kuramcılar W ve Z parçacıkları için belirli birer kütle öngördüler. 1983 yılında CERN’deki hızlandırıcılarda gerçekleştirilen deneylerde, çarpıştırılan parçacıkların yarattığı enerji bu parçacıkları boşluktan koparacak düzeye eriştiğinde W ve Z, öngörülen kütleleriyle detektörlerde belirdiler. Şimdi ise bilim adamları, parçacık çarpıştırıcılarında Higgs bozonunu bulmak için uğraş veriyorlar. Bileşik Parçacıklar Hadronlar şiddetli çekirdek kuvvetiyle etkileşen bileşik parçacıklar. Hadronlar, ya •Fermiyon türü oluyorlar ki, bu durumda bunlara “baryon” deniyor. Ya da •Bozon türünden oluyorlar ki, bunlara da mezon deniyor. Baryonlar (fermiyonlar): Sıradan baryonların (fermiyonların) her biri ya üç değerlik (valans) kuark ya da üç değerlik antikuark içeriyor. Nükleonlar normal atom çekirdeklerinin fermiyonik bileşenlerine deniyor: • Protonlar iki yukarı (u) ve bir aşağı (d) valans kuarkından oluşuyor • Nötronlar iki aşağı (d) ve bir yukarı (u) valans kuarkından oluşuyor Mezonlar (bozonlar) bunlar çok sayı ve çeşitte bulunuyorlar. Sıradan mezonlar (bozon özellikli) bir valans kuarkıyla (başka türden) bir valans antikuarkından oluşur. Bunlar arasında pion, kaon ile bir çok başka mezon sayılabilir. Kuantum dinamiğinde nükleonlar arasında güçlü çekirdek kuvveti, mezonlarca iletiliyor. Mezonlar bir temel parçacıkla bir karşıt parçacıktan oluştuklarından dolayı, genelde çok kararsızdır ve hızla diğer parçacıklara bozunurlar. KUVVETLER Kuvvet, iki parçacık arasındaki itme veya çekmenin varlığını ve güçlülük düzeyini betimliyor. Kuvvetlerin şiddet ve erimi (menzil) farklı. Bir kuvvetin şiddeti, taşıyıcı parçacığının taşıdığı enerji miktarı veya kütle ile, o kuvvetten etkilenebilen parçacığın, taşıyıcı parçacıkla etkileşime girme olasılığına bağlı. Kuvvetin menzili ise, kaynağının civarındaki etki alanını belirleyen bir uzunlukla veriliyor. Doğada dört tür etkileşim veya dört çeşit kuvvet var. • Elektromanyetik • Kütleçekimi • Zayıf • Güçlü Evrendeki tüm madde bu dört temel kuvvetin etkisi altında. Kütleçekim kuvveti bizleri Dünya üzerinde, gezegenleri de Güneş çevresinde tutar. Elektronları atomda tutan kuvvet ise elektromanyetik kuvvettir ve kütleçekim kuvvetinden çok daha şiddetlidir. Elektromanyetik kuvvetten yüzmilyonlarca kez daha zayıf olan zayıf çekirdek kuvveti, radyoaktivite ve nükleer füzyondan sorumludur. Elektromanyetik kuvvetten yüz kez daha kuvvetli olan şiddetli nükleer kuvvet (güçlü kuvvet) de kuarkları bir arada tutar. Kuvvetlerin genel bir kuralı vardır : Kuvvet taşıyıcısı çift spinli ise aynı işaretli yükler birbirlerini çeker ve zıt işaretli yükler birbirlerini iter. Spin (elektromanyetizmada olduğu gibi) tek ise, bunun tersi doğrudur. Elektromanyetik Kuvvet Elektromanyetik kuvvet, molekülleri oluşturmak üzere atomların birbirleri ile bağlanmasını sağlar. Yaşam her yönüyle bu kuvvete bağlıdır. Elektromanyetik kuvvet, cismi oluşturan molekülleri bir arada tutar, cisimlerin fiziksel yapılarını korumalarını sağlar. Herhangi bir maddenin hemen hemen tüm özellikleri, atomun kuantum ve elektromanyetik özellikleri şeklinde anlaşılabilir. Bu anlayış; şiddetli, zayıf ve kütleçekim kuvvetlerinin anlaşılmasını gerektiren nükleer fizik ile kozmoloji dışında, fiziğin tamamını kapsar. Deneysel sonuçlarındaki zenginlik nedeniyle, elektromanyetik kuvvet temel kuvvetler arasında en iyi anlaşılmış olanıdır. Elektrik kuvveti, yüklü iki parçacığın birbirini ittiği (yükleri aynı işaretli ise) ya da birbirini çektiği (yükleri zıt işaretli ise) kuvvettir. Manyetik kuvvet, elektrik yüklü bir parçacığın manyetik alandan geçerken üzerine etki eden kuvvettir. Bir manyetik alan, elektrik yüklü parçacıklar hareket ettiğinde ortaya çıkar. Elektrik kuvveti ve manyetik kuvvet birbiriyle ilişkilidir. James Clerk Maxwell, 1873’de, elektrik ve manyetik kuvvet alanlarının uyduğu eksiksiz denklemleri bulmayı başardı ve böylece günümüzde elektromanyetizma denilen bir “birleşik teori”yi elde etmiş oldu. Elektromanyetik kuvvetin temel parçacıklara etki ederken gösterdiği özellikler şu şekilde sıralanabilir. • Kuvvet, elektrik yükü dediğimiz şey üzerine evrensel bir şekilde etki eder. • Kuvvet çok büyük bir menzile sahiptir (manyetik alanların yıldızlar arası etkisi vardır). • Kuvvet oldukça zayıftır. Kuvvetin şiddeti, elektron yükünün karesinin 2hc’ye (2 x Planck sabiti x ışık hızı) bölümüne eşittir. Bu oran yaklaşık olarak 1 :137,036’ya eşittir. • Bu kuvvetin “taşıyıcısı” , durgun kütlesi sıfır, spini 1 olan ve foton denilen bir parçacıktır. Fotonun kendisinin elektrik yükü yoktur. Kütleçekimi Kütleçekimi, 1915’de Einstein tarafından ayrıntılı yapısı bulunan ve bu yapının uzay ve zaman dokusunun eğriliğine bağlı olduğu gösterilen çok temel bir kuvvettir. Bununla birlikte bugün bile kütleçekimi yasalarını kuantum mekaniği ile nasıl bağdaştıracağımızı bilmiyoruz (kütleçekimi kuvvetinin zayıf olduğu durumlar hariç). Kütleçekim kuvveti, Güneş Sistemimizi de kontrol eden temel kuvvettir; gezegenleri, asteroitleri, kuyrukluyıldızları ve daha küçük cisimleri yörüngede tutar. Kütleçekim kuvveti çok uzun erimlidir; birbirlerinden milyonlarca ışıkyılı uzaklıktaki galaksi kümeleri kendi kütleçekim kuvvetleri ile bir arada tutulurlar. Fakat yine de dört kuvvet arasındaki en zayıf kuvvettir. Uzun erimli olması sebebiyle evrendeki en baskın kuvvettir; bundan çok daha şiddetli olan çekirdek kuvvetleri atom çekirdeği dışında etkili değillerdir. • Kütleçekimi kuvveti doğrudan doğruya bir parçacığın kütlesine etki eder. • Kuvvet son derece uzun bir menzile sahiptir (Evrenin bilinen en uzak bölgelerine kadar etkisi görülebilir). • Kütleçekimi kuvveti öylesine zayıftır ki, iki temel parçacık arasındaki karşılıklı kütleçekimi kuvvetini deneysel olarak ölçmek belki de hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Bizim bu kuvveti hissetmemizin tek nedeni kuvvetin toplam oluşudur : (Dünya’daki) tüm parçacıklar (vücudumuzdaki) tüm parçacıkları aynı yönde çeker. • Kuvvet taşıyıcısı “Graviton“ dur. Graviton her ne kadar deneysel olarak bulunmadıysa da, kuantum mekaniği önermelerinden hareket ederek kütlesinin sıfır ve spininin 2 olduğu biliniyor. Zayıf Kuvvet Pek çok parçacığın ve hatta pek çok tuhaf atom çekirdeğinin kararsız olmasından zayıf kuvvet sorumludur. Zayıf kuvvet, bir parçacığın kendisiyle akraba başka bir parçacığa dönüşmesine ve bu arada bir elektron ile bir nötrino çıkmasına neden olur. Zayıf etkileşim, ağır kuark ve leptonların daha hafif kuark ve leptonlara bozunmasından sorumlu. Bozunma sürecinde; ilgili temel parçacığın kaybolduğu ve ortaya, iki veya daha fazla sayıda farklı parçacığın çıktığı gözlemleniyor. Toplam kütle ve enerji korunmakla beraber, bozunan parçacığın kütlesinin bir kısmı, ortaya çıkan parçacıkların kinetik enerjisine dönüşüyor. Dolayısıyla, bozunma ürünlerinin kütlelerinin toplamı hep, başlangıçtaki kütleden daha az oluyor. Zayıf kuvvetin genel bir formülü 1934’de Enrico Fermi tarafından bulundu. Daha sonra George Sudershan, Robert Marshak, Murray Gell-Mann ve Richard Feynman tarafından geliştirildi. Geliştirilmiş formül çok iyi iş görüyordu, ancak her koşulda doğru sonuç vermediği açıktı. 1970’e gelindiğinde zayıf kuvvetin aşağıdaki özelliklerinden yalnızca ilk üçü biliniyordu: • Kuvvet değişik türdeki parçacıklara evrensel bir şekilde etki eder ve (etkileri değişik durumlarda çok farklı olsa da) şiddeti her parçacık için yaklaşık olarak aynıdır. Nötrinolar zayıf kuvvete özellikle duyarlıdır • Diğer kuvvetlerle kıyaslandığında zayıf kuvvetin menzili çok kısadır. • Kuvvet çok zayıftır. Bu nedenle içinde nötrino bulunan parçacık çarpışmaları öylesine az sayıdadır ki, bu olayları incelemek için çok sayıda nötrino içeren hüzmeye ihtiyaç duyulur. • Zayıf kuvvet “taşıyıcılarına “W+ , W- “ adı verilir. Bu parçacıklar 1980’lere kadar bulunamadı. Tıpkı foton gibi bunların da spinleri 1’dir, ancak elektrik yükleri vardır ve çok ağırdırlar (işte bu yüzden kuvvetin menzili kısadır) .Üçüncü taşıyıcı Z0 parçacık bozunmalarıyla hiçbir ilişkisi olmayan bir başka tür zayıf kuvvetten sorumludur : “yüksüz akım”. Bu akım, diğer parçacıkların kimliklerini değiştirmeden nötrinolarla etkileşmesine izin verir. 1970’den sonra elektromanyetizma ile zayıf kuvvet arasındaki ilişki açıklık kazandı. Güçlü Kuvvet Güçlü kuvvet hadron adı verilen parçacıklar arasında etkilidir. Bu kuvvet hadronlara karmaşık bir içyapı kazandırır. 1972 yılına kadar güçlü kuvvetin sadece simetri kuralları biliniyordu ve kuvvet yasalarını tam olarak formüle edemiyorduk. • Bu kuvvetin menzili hafif bir atom çekirdeğinin yarıçapından daha büyük değildir (yaklaşık 10-13 cm). • Kuvvet güçlüdür. Parçacıklar güçlü kuvvetin etkisiyle çok çabuk bozunur. Bu parçacıklara “rezonans” denir. Ortalama ömrü 0,6 x 10-23 saniye olan Δ rezonansını buna örnek olarak verebiliriz. İki hadron birbirine 10-13 cm kadar yaklaşırsa çarpışma olasılığı son derece yüksektir. 1972’ye kadar spinleri sıfır, kütleleri 135 ile 140 MeV arasında değişen pionların güçlü kuvvetin taşıyıcısı oldukları sanılıyordu. Örneğin 2 proton arasındaki çekici güçlü kuvvet esas olarak pion değiş tokuşundan meydana geliyordu. Günümüzde bunun nedeni pionların en hafif hadron olmalarına bağlanıyor. Ne var ki pionlar da diğer hadronlar gibi “kuark” lardan meydana gelmiştir. Güçlü kuvvet artık kuarklar arasındaki daha da güçlü bir kuvvetin yan etkisi olarak görülüyor. Güçlü kuvvetin taşıyıcıları “gluonlar”dır. Parçacık Bozunumları Çekirdekler bir kere oluştuklarında, hep öyle aynı kalmıyor, onlar da bozunabiliyor ve bu sırada çeşitli parçacıklar ışınlıyor. Bu ışınlar ilk keşfedildiklerinde hangi parçacıklardan oluştukları bilinmediğinden isim olarak Yunan alfabesinin ilk üç harfiyle adlandırılır ; α – Alfa Işınları : İki nötron ve iki protondan oluşan helyum çekirdekleri β – Beta Işınları : Hızlı elektronlar γ – Gamma ışınları : Yüksek enerjili foton salınımı Bu olaya Radyoaktivite denir. Bir parçacığın bozunduğunda, daha az kütleli bir parçacığa ve bir kuvvet taşıyıcı parçacığa (bir gluon ya da W/Z) değiştiği anlaşılmıştır. Bu kuvvet taşıyıcılar daha sora başka parçacıklara bozunabilmektedirler. Dolayısıyla bir parçacık, sadece başka bir parçacığa dönüşmemektedir; ayrıca bir de , parçacık bozunumlarına arabuluculuk yapan kuvvet taşıyıcı parçacık vardır. Bir çok durumda bu kuvvet taşıyıcı parçacıklar, enerjinin korunumu yasasını ihlal edermiş gibi görünürler. Ancak bu parçacıklar, çok kısa bir süre için, hiçbir kuralın bozulmayacağı şekilde var olurlar. Parçacık bozunumuna sebep olan kuvvetler güçlü ve zayıf kuvvetlerdir. Bir parçacığın ömründen bahsedilirken daima onun ortalama ömrü kastedilir. Tamamen kararlı olmayan bir parçacık ömrünün her anında aynı bozunma olasılığına sahiptir. Bazı parçacıklar diğerlerinden daha uzun yaşar ama ortalama ömür her cins parçacık için belli bir değere sahiptir. Kullanılan kavramlardan biri de “yarı-ömür”dür. Elimizde çok sayıda özdeş parçacık varsa, yarı-ömür, bu parçacıkların yarısının bozunması için geçen zamandır. Yarı-ömür ortalama ömrün 0,693 katıdır. Standart Model’in Eksikleri Tüm göz alıcı başarılarına, deneylerin kanıtladığı öngörülerine karşın Standart Model, evreni tam olarak açıklayamıyor. Bu nedenle fizikçilerin Standart Model hakkındaki duyguları, saygıyla karışık bir doyumsuzluk. Nedenlerine gelince, her şeyden önce kütleçekimini içermiyor. Standart Model’in ikinci ve aynı derecede rahatsız edici bir sorunu da, en az yanıtladıkları kadar yeni soru ortaya çıkartması. Örneğin, neden yalnızca dört kuvvet var da , altı ya da bir değil? Neden yalnızca görebildiğimiz parçacıklar var da başkaları yok.Temel doğa kuvvetlerinin güçleri, erimleri ve simetrileri arasındaki fark neden? Parçacıkların farklı kütlelerini yaratan ne? Bu son soru için Standart Model’in imdadına yetişen Higgs parçacığı. Ancak değişik kuramlar değişik Higgs yapıları gerektiriyor. Parçacık kuramları üzerindeki çalışmalarda, parçacığa kütle kazandıran bir başka parçacık olması gerektiğinden yola çıkılarak Higgs parçacığı fikri ortaya atıldı. “Büyük birleştirme kuramları” ve bir adım ötesi olan “her şeyin kuramları” için bu parçacık anahtar konumda. Higgs parçacığı önemli olması yanında bir o kadar da gizemli. Hangi enerji düzeyinde varolduğu bilinmediği gibi, varlığı bile pek çok fizikçi tarafından sorgulanıyor. Kimi fizikçiler Higgs parçacığını bu bilinmezliğinden ötürü “Standart Model’in sorunlarının altına süpürüldüğü bir ‘cehalet halısı’ olarak nitelendiriyorlar. Fizik topluluğunun büyük çoğunluğu ise bu parçacığın yeni çarpıştırma labaratuvarlarında tek ya da bir aile olarak bulunacağından kuşku duymuyor. Standart Model’in yanıtlayamadığı diğer sorulardan en önemlileri de şöyle: • Kuarklarla leptonlar gerçekten temel parçacık mı, yoksa daha temel başka parçacıklardan mı oluşuyor? • Madem görünür evren sadece birinci neslin iki kuark ve bir leptonundan oluşuyor, diğer iki nesil niye var? • Parçacık kütleleri niye öngörülemiyor ve kütleçekimi bu modele en uyumlu şekilde nasıl girmeli? • Maddeyle karşıtmadde arasında bir simetri varsa eğer, evrene baktığımızda neden hep madde görüyoruz da, hemen hiç karşıtmadde göremiyoruz? • Evren üzerindeki kütleçekimi etkisi açıkça görülen ‘karanlık madde’nin yapısı nedir ve neden gözlenemiyor? • Dört ayrı etkileşimin çalışma biçimlerini anlamaya çalışmak yerine, bu dördü tek bir etkileşimin çatısı altında toplanamaz mı? Kaynakça: http://www.biltek.tu...lgipaket/madde/ Bilim ve Teknik Dergisi / Nisan 2007 Bilim ve Teknik Dergisi / Nisan 1999 Bilim ve Teknik Dergisi / Aralık 1997 Bilim ve Teknik Dergisi / Eylül 2000 Bilim ve Teknik Dergisi / Ocak 2000 http://bilge.science...Atilla/ana.html Maddenin Son Yapıtaşları / Gerard’t Hooft / Tübitak Popüler Bilim Kitapları
  23. yam_yam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Bilim Dünyası
    Bu işte bir yanlışlık var... Genel görelilik, kütlesi olan hiç bir cismin ışık hızına ulaşamayacağını söyler. Oysa etkileşmeler farklıdır. Örneğin Güneş ışınları Dünya'ya 8 dakikada ulaşır; ancak Güneş birden bire ortadan yok olsa bunu 8 dk sonra değil anında hissederiz. Zira Dünya o an yörüngesinden çıkacaktır. Bu da bir etkileşmedir ve yeni bir bilgi de değildir...
  24. yam_yam şurada yorum gönderdi yam_yam'nın blog başlığı içinde yam_yam' ca
    Sevgili birce; Öncelikle ilgin ve beğini ifaden için teşekkür ederim. Dinozorların volkanik faaliyetlerin sonucunda yok olmuş olabilecekleri teorisi yeni değil ve benim derlememde de yer alıyor. Ancak bilim insanları sürekli bu teoriler üzerinde çalışıyor ve yeni yeni bulgular elde ediyor. Her bulgu da bizi dinozorların sonuna ilişkin bilgiye bir adım daha yaklaştırıyor. Aslında dinozorlar ile insanlar arasında bir benzerlik kurulabilir; onlar da yaşadıkları çağda dünyanın hakimiydi, biz de... Ancak onlar yaklaşan sonları için hiç bir şey yapamadılar.. Umarım biz de aynı çaresizlik içinde kalmayız...
  25. "Ey îmân edenler! Belirli bir vâdeye kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın Bunu, aranızda bir kâtib doğru olarak yazsın Erkeklerinizden iki de şâhid tutun Eğer iki erkek bulunmazsa, şâhidlerden kendilerine güvendiğiniz bir erkek ve -biri unutunca diğerinin hatırlatması için- iki kadın yeter" Bu bir ayrım değil midir? "Trajikomik" kelimesini tam olarak kavrayabilmek için, yukarıdaki ayette ifade edilenleri makul gösterme adına ortaya konan bahanelere de bir göz atabilirsiniz...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.