yam_yam tarafından postalanan herşey
-
İslamiyetin çöküşü
Demeogoji biberiyle soslanmış provokatif bir ifade daha... Sanki caddede yürürken her iki adımda bir türbanlı bayana rastlamıyormuşuz da, bu insanlar evlerine kapanmak zorunda kalıyorlarmış gibi... "Evren" nickli zat-ı muhteremin yazılarında gördüğüm şey, sofuların ülke bütünlüğü için ne kadar tehlikeli olabilecekleridir. Zira onların istediği şey ulus bütünlüğü ve ulusun özgürlüğü değil, (bir kukla bile olsa) devletin islam altında yürütülmesidir. Zannediyorum ki bu amaç uğruna ne ve kim olduklarına bakmadan, ülke bütünlüğünü bile tehlikeye atmaktan çekinmeden 3.şahıslarla ortak çaba içine girebilir, bu uğurda yeni bir Irak olmayı bile göze alabilirler. Örneğin, Irak'ı demokratikleştiren (!) ABD'yi görev başına çağırabilir, Türkiye'nin islamlaştırılması adına Türkiye'nin doğusunu da içine alan bir kürt devletine izin verebilir, ABD'ye savaş tazminatı olarak da ülkenin Bor madenlerininin %75'ini verebilirler. Ulus bilincini yok sayarak ümmet bilincinde olanların, yukarıdaki örnek gibi bir durumu istememeleri için tek bir neden gösterebilir misiniz? Mümkünse siz gösterin sayın Evren...
-
Rüyalar ın anlamı
O gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak seçtiği resüller başka.... (Cin Suresi 26-27)
-
İslam hak din mi?
* Peki tanrı neden her şeyi basitçe anlatmaz? * Neden "İki köklü futbol kulübünün mücadelesinde" demez de, "karakartallar ve sarı kanaryaların kapışmasında" diyerek bu terimlerin kullanıldığı çağın ötesinde olan insanların anlayamayacağı şekilde anlatır? * Neden Kur'an ayetlerinin hemen hepsi gerçek anlamlarının dışında yorumlanmak zorunda kalınıyor? * Süleyman'ın ve Yunus'un mucize diye anlatılan kıssalarını bu şekilde yorumlayacaksanız, İbrahim'in ateşe atılmasını, İsa'nın babasız doğmasını, Musa'nın denizi ikiye ayırmasını ve daha burada sayamadığım bir yığın mucize(!) yi nasıl yorumlayacaksınız? Musa'nın ikiye ayırdığı şey deniz değil de, firavunun kalabalık ordusu mu? Meryem'in bakire olarak doğum yapması bir mikrocerrahi tekniği mi? İbrahim'in ateşe atılması, güçlü bir devlete karşı savaşa sürüklenmesi mi? Peki biz, teistlerin kutsal kitaplarını yorumlama tekniklerini baş döndürücü bir hızla sürekli olarak değiştirmesini nasıl yorumlayalım?
-
ALLAHTAN KAÇAMAZSINIZ.....
İşte bu yüzden "Din bir afyondur" deniyor....
-
İslamiyetin çöküşü
Değil mi sayın evren? Keşke Mustafa Kemal bir dinsiz olduğunu söyleseydi de, bizim halkımız da "Bir dinsizin arkasından kurtuluş mücadelesine girmektense, İngilizler'in mandası altına girelim daha iyi" diyebilselerdi. Belki o zaman bazı kesimlerin özlemini duyduğu hilafet ve şeriat devleti bir müstemleke bile olsa devam ederdi...
-
ALLAHTAN KAÇAMAZSINIZ.....
Hayatım boyunca bana kendini en ufak şekilde dahi hissettirmemiş bir tanrıyı kabullenmem mümkün değil.. Beni hayata getirdiği için bir tanrıya değil, olsa olsa anne ve babama minnet duymam gerekir. Şöyle bir geriye dönüp baktığımda, hayat mücadelemde bir tanrının hayatıma bir etkisini göremedim... Ben onu bulamadım ; demek ki o da beni bulamamış...
-
Kurandaki çelişkiler
Hayır... Sizin bahsettiğiniz, ayetlerin anlamını saklamaktan çok uzak kötü bir kılıftır. Bunu defalarca dile getirdim; hem de örnekleriyle... Mesela şuraya bakabilirsiniz : http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=216108
-
Kurandaki çelişkiler
Binlerce yıl önceki yalan/yanlış inanışların, bilimi-aklı-mantığı yerle yeksan edercesine bir din uğruna kabullenilerek üzerine bir de bunlar doğruymuş gibi dikte edilmeye çalışılması, trajikomedi tanımının "boğa gözü"nde yer alsa gerek... 15 milyar yıllık evrende, Dünyamızın yaşının yalnızca 5 milyar yıl olduğunu ilkokul çağındaki çocuklar öğreniyorken, bizim teist grubun, inançlarını haklı çıkarma uğruna abesliklerle dolu ayetlere düşünmeden arka çıkmalarına ne demeli? Yer ve gök birlikte mi yaratılmış? Yaklaşık 2500-3000 yıl öncesinin sümer-babil efsaneleriyle harmanlanmış yahudi inancından devşirme ayetlere bakarak ileri sürülenlere ne cevap verelim? Bunları gerçekten ciddiye alıp da cevap vermeli miyiz, yoksa "Bırakın ne halleri varsa görsünler" diyerek içinde bulundukları masal dünyalarında mı bırakmalıyız? Yahu biri bana cevap versin; Dünya, evrenden yaklaşık 10 milyar yıl sonra oluşmuşken, nasıl oluyor da başlangıçta gökler ve yer bitişik olabiliyor?
-
ALLAHTAN KAÇAMAZSINIZ.....
"ne yana dönersen dön allahı bulursun" Allah da bizi bulabilecek mi?
-
Kurtulus Islam'da
124.000 peygamber iddiasının abesliği için bknz : http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ost&p=76999
-
TÜRBAN VE BAŞÖRTÜSÜ / SIKMABAŞ ARASINDAKİ FARK... (Sevgi Suheda arkadaşımızın sorusuna atfen tartışmaya açılmıştır...)
Sayın fft; Sizin Tevrat ve Kur'an'da yazılanları (işinize geldiği ölçüde) Allah'a bağlamanızı anlayabiliyorum; ancak nasıl oluyor da yaradılışa ilişkin olarak kutsal kitapta yazılan abes konuları sahiplenebiliyorsunuz? Sanırım bu konu üzerine hiç kafa yormuyorsunuz.....
-
TÜRBAN VE BAŞÖRTÜSÜ / SIKMABAŞ ARASINDAKİ FARK... (Sevgi Suheda arkadaşımızın sorusuna atfen tartışmaya açılmıştır...)
Sizin binlerce yıl öncesine ait 7 yaş civarına mahsus masalsı evren anlayışınız, kozmolojiye ilgi duyan bir ateistin evren anlayışı ile mukayese dahi edilemez. Siz evren hakkında bildiklerinizi Kur'an'daki sulardan ayırma masallarıyla öğrenirken, biz en son bilimsel yayınlardan yıldızlararası gaz ve toz bulutlarındaki kütleçekiminin, bulutu nasıl olup da 10 milyon ˚C yükselterek nükleer reaksiyonun başladığını öğreniyoruz. Siz önce sağlam bir evren anlayışı oluşturun ve ortaya koyun ki, ateistlerin evren anlayışlarına söyleyebilecek bir iki lafınız olsun... Bu arada verdiğiniz ayet de Kur'an'ın ne kadar çağ dışı bir evren anlayışı olduğunun en bariz örneğidir. Zira o ayet Tevrat'tan kopya edilmiştir. Bknz: Tevrat Tekvin 1:2-9. "Suların yüzü üzerinde Allahın ruhu hareket ediyordu: Allah 'suların ortasında kubbe olsun, suları ayırsın' dedi ve Allah kubbeyi yaptı. Altta olan suyu üstte olan sudan ayırdı ve Allah kubbeye 'gök' ve alttaki kuru toprağa 'yer' dedi." Bilginize....
-
TÜRBAN VE BAŞÖRTÜSÜ / SIKMABAŞ ARASINDAKİ FARK... (Sevgi Suheda arkadaşımızın sorusuna atfen tartışmaya açılmıştır...)
Burada "Rastgele" den kastedilen şeyin mahiyeti önemli. Evet evrende her şey rastgele hareket eder ; ancak bağlayıcı olan fizik kurallarıdır. Bazı insanlar evrenin insanın imtihanı için bir tanrı tarafından yaratıldığını iddia edebilir. Ancak o zaman da evrende insan denen canlının varolabilmesi için neden 15 milyar yıl geçmesi gerektiğinin ve insan denen canlının dünya adlı bir gezegende imtihanı için neden 75 milyar ışıkyılı genişliğinde bir evrenin gerekmiş olabileceğinin mantıklı bir açıklamasının yapılması gerekir. Eğer birisi bana evrenin varolmasında bir amacın olduğunu iddia ediyor ise, bana bu iddianın dayanaklarını da getirmelidir. "Bir resim ressamsız olmaz" gibi absürd argümanlar evrenin bir amacının olduğu iddiası için sağlam bir dayanak olmaktan çok uzaktır. Eğer bunun için sağlam bir dayanak getirecek olan var ise, tartışmaya her zaman varım...
-
İNSANLAR BİLİME NASIL BAKIYOR?
Bilimsel düşünce, herşeyden önce nesnel olmayı gerektirir. Oysa ki bugün dünya üzerindeki insanların büyük çoğunluğu, doğdukları andan itibaren ebeveynleri ve yaşadıkları toplum tarafından kendilerine empoze edilen dogmaların etkisiyle sağlam bir nesnel düşünce sistemi oluşturamamışlardır. Kendilerine empoze edilen dogmaları, bilimin üstünde tutarak bilime gerekli ilgi ve özeni göstermemişler, hatta bilimsel bulgularla dogmalarının çatıştığı durumlarda bilime cephe alabilmişlerdir. Bunun izlerine özellikle de bilimsel düşünce sisteminin emekleme çağında bile sayılamayacak olan ülkemizde sıkça rastlanmaktadır. Bilimin henüz canlı tek bi hücre bile yaratamadığını söyleyerek sözümona bilimi aşağılamaya çalışanların arkalarında pek çok destekçi bulduğu bir ülkede "Nasıl bilim toplumu olabiliriz" diye sormanın da pek bir anlamı olmasa gerek.
-
TÜRBAN VE BAŞÖRTÜSÜ / SIKMABAŞ ARASINDAKİ FARK... (Sevgi Suheda arkadaşımızın sorusuna atfen tartışmaya açılmıştır...)
"Neden" sorusunun bilimin konusu olmadığını önceki iletimde söylemiştim. "İnsan neden vardır?" diye sorduğunuzda, insanın varoluşunun bir amacı olduğu kabulünden yola çıkarak bu varoluştaki amacı sorgularsınız. Bilimin bu konu ile ilgilenebilmesi için öncelikle böyle bir amacı kabullenmesi gerekir. Oysa ki bilimde böyle bir kabullenme yoktur. Bilimin cevap verebileceği doğru soru "insan neden vardır" değil, "insan nasıl vardır" şeklindedir. İkisi arasındaki ayrımı doğru yapmak gerekir; aksi takdirde kendimizi çelişkilerle dolu çıkmaz yollarda bulacağız...
-
TÜRBAN VE BAŞÖRTÜSÜ / SIKMABAŞ ARASINDAKİ FARK... (Sevgi Suheda arkadaşımızın sorusuna atfen tartışmaya açılmıştır...)
Kozmolojiyi mantık ile açıklama çabasına girmek, yapılabilecek en büyük yanlışlardan biridir. Maddenin olması için bir evren mi gereklidir, yoksa evrenin olması için madde mi? Biz kendi evrenimize bilimsel teorilerle bir başlangıç ve bir son biçebiliyoruz. Oysa ki madde için aynı şeyi söylemek imkansız. Evrenin sonsuzluğundan değil, maddenin sonsuzluğundan bahsediyoruz. Pekala bizim evrenimizden önce de madde, bilmediğimiz bir formda varlığını sürdürüyordu. Öyleyse "Madde sonsuz ise evren de sonsuzdur" gibi bir düzmece mantık kabulünün geçerliliği olabilir mi? Şu an için kendi evrenimiz dışında başka evrenlerin de olup olmadığını bilmiyoruz. "Big Bang'e neden olan madde nereden menkul" diye bir soruya bilimin şu an için verebileceği bir cevap yoktur. Bilim belki zamanla bu soruya bir yanıt bulacaktır; lakin teolojinin bu soruya verebileceği bir yanıtı asla olmayacaktır.
-
TÜRBAN VE BAŞÖRTÜSÜ / SIKMABAŞ ARASINDAKİ FARK... (Sevgi Suheda arkadaşımızın sorusuna atfen tartışmaya açılmıştır...)
Evrenin ne olduğu tamam da, evrende neden var olduğumuz sorusu bilimin konusu değildir. Bilimin konusuna giren, "Evrende nasıl varolduğumuz"sorusudur. "Neden" ile "Nasıl" ları birbirinden ayırdedebilmemiz gerekir. Burada "Neden" diye sorduğunuzda bir amacı ve arkasında bir bilinci ima ediyorsunuz. Oysa ki amaçlar genel olarak felsefenin konusudur; bilimin değil. "Bir insanın hayattan zevk almaya çalışması sizi neden rahatsız etsin?" diye sorabilirdim. Ancak biliyorum ki, bilinç altınıza yerleştirilmiş olan ateist=******** eşitliği sizi bu imaya zorluyor. Burada anlatılmak istenen daha çok, genel ahlakın göz ardı edilmesi ihtimalinden duyulan rahatsızlık. Siz bilimden ne bekliyorsunuz ki, bir gün gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini merak ediyorsunuz? Bilimin öncelikli amacının evrenin ve insanın neden varolduğu sorusuna yanıt bulmak olduğunu mu sanıyorsunuz? Sanırım öyle... Bu da ülkemizde bilimin neden hakettiği ilgiyi ve değeri görmediği sorusunun cevabını veriyor. İkinci maddeye yerleştirdiğiniz kabule bugün hiç bir ateist yandaş bulamazsınız. Bilim bugün içinde yaşadığımız evrenin sonsuz boyutlarda olmadığını göstermiştir. Ancak üzülerek söylüyorum ki (!) buradan size tanrı için bir malzeme çıkmıyor. Ateist felsefenin kabulü daha çok maddenin sonsuzluğu yönündedir. E=mc2 formülü de bize bu kabul için yeterli... Daha önce teistler tarafından ortaya atılmış pek çok absürd çıkarımlar gördüm; ancak sizin yukarıdaki çıkarımınız ilk 5 favorimi zorlar nitelikte.... Şimdi ben de bu yazdıklarınız üzerine bir kaç çıkarımda bulunacağım.. Bakalım beğenecek misiniz.. Bilimi kendi tanrınıza bir rakip olarak görüyorsunuz. Size göre tanrının bilgisi sonsuzdur ; oysa ki bilim hiç bir zaman sonsuz bilgiye erişemeyecektir. Dolayısı ile tanrı taraftarları bilim taraftarlarından daha şanslıdır; çünkü taraf oldukları "şey" her şeyi bilmektedir. Ancak ne yazık ki tanrının her şeyi biliyor olmasının tanrı taraftarlarına bir faydası yoktur. Tanrının, taraftarlarına bildirdikleri, bilimin 5 sınıf matematik kitabı yanında bir tommiks kitabından daha değerli değildir. Öyleyse, sonsuz bilgiyi içinde barındıran ve bunu bilim ile paylaşmayan evren ile, sonsuz bilgiyi içinde barındıran ve bunu taraftarları ile paylaşmayan bir tanrı arasında fark yoktur. Fark kılavuzlardadır... Sizin kılavuzunuz 1400 yıl önce yazılmış ve asla değişmeyecek (!) olan bir kitapken, bizim kılavuzumuz her geçen gün kendini yenileyen, ger geçen gün bilinenler yumağının üzerine yenilerini ekleyen bilimdir. Bilginin fiziksel bir hacmi olmasa da, bilgi açısından bilime sırt çevirmiş olanların bilimle yüz yüze olanlarla kıyaslanamayacağını bilmeniz gerekiyor... Asıl **** ve absürd olan sizin çıkarımlarınız ve kabullerinizdir. O yüzden yukarıdaki paragrafta kaydadeğer bir ifade görmüyorum...
-
Ateist İman
Dünya tarihinden bir haber olacaksınız, ondan sonra da biyonik kol icadını beğenmeyeceksiniz... Üstelik bunun için de abuk subuk mazeretler sunacaksınız.. Bu yazıyı yazan teist arkadaş gibi bazı teistler, bilim ve teknolojiyi kendi kafalarında yarattıkları tanrıya birer rakip görmeye devam ettikçe maalesef biz de bu abesliklerle karşılaşmaya devam edeceğiz...
-
Kuran-ı Kerim'deki Mucizeler
Mucizecilere aşağıdaki adreste gerekli cevaplar verilmiştir... http://www.turkish-media.com/forum/index.p...2&hl=mucize
-
Hayvan deneyleri
Özellikle biyoloji ve tıp alanındaki gelişmelerin hayvan deneylerine bağlı olduğunu göz önüne aldığımızda önümüze üç seçenek çıkıyor : 1- Bu deneylerde hayvanları kullanacağız 2- Bu deneylerde insanları kullanacağız 3- Bu deneyleri yapmayacağız Bu deneyleri yapmamak demek, münferit olayları bir kenara bırakırsak, salgın hastalıklar karşısında korumasız kalmamız, dolayısıyla türümüzün tehlikeye düşmesi demek. Bu göze alınabilecek bir risk değil; özellikle de insan soyunun devamı için farklı gezegenlere göç hesapları yapılırken. Geriye iki seçenek kalıyor; bu deneyleri ya hayvanlar üzerinde yapacağız, ya da insanlar üzerinde. Olaya bir de bu açıdan bakarsak daha sağlıklı yorumlar yapabiliriz. Ancak bilim adamlarından hayvan deneyleri konusunda etik kurallar koymalarını ve olabildiğince bu kurallara uymalarını bekleyebiliriz. Bir de şunu ifade etmeliyim ki, hayvanların şu anda deneyler dışında çok daha önemli sorunları vardır. Bu sorunlar arasında kürkü için acımasızca katledilmek, insan kaynaklı orman yangınları nedeniyle telef olmak ya da doğal yaşam ortamını kaybetmek, kontrolsüz avcılık, insan kaynaklı ekolojik sorunları sayabiliriz. Bence öncelikle bunları halletmek gerekiyor...
-
Ateist İman
Bilinen insanlık tarihi boyunca (yaklaşık 6-7 bin yıl) insanoğluna bilimden başka sağlam bir yol gösterici olmamıştır sayın özedönüş. Bu gerçeği görerek kabullenmeyi "bilimi putlaştırmak" olarak nitelendirmek, en hafif ifadeyle "hazımsızlık" olur. Bilim, insanlık tarihi boyunca edinilmiş bilgi ve tecrübeleri insanlığın hizmetine sunmuşken, çağlar önceki toplumların mistik inançlarını yol gösterici edinmek insanlık tarihine bir nankörlük (*) olsa da sonuçta kişiyi bağlar. Ancak bu inancını elinde hiç bir sağlam delil olmadan dayatmacı bir yaklaşımla sunmak bir yana, bilimi ve savunucularını bizim tarafımızdan malum sebeplerle eleştirmeyi bir acizlik göstergesi sayıyorum. * "Nankörlük" ifadesini biraz açmak istiyorum.. Yukarıda da bilimin insanlık tarihi boyunca edinilmiş bilgi ve tecrübeleri insanlığın hizmetine sunduğunu söylemiştim. Çağlar boyunca insanlar, doğayla olan mücadelelerinde hangi durumda ne yapması gerektiğini gökten gelen bir kitaptan öğrenmediler. Hangi bitkiyi uygun şekilde nasıl yetiştirmesi gerektiğini öğrenene kadar kimbilir kaç deneme yapmak, ne çabalar göstermek zorunda kaldılar. Doğru olanı bulup bir sonraki nesile aktardılar ve her nesil kendinden öncekilerin birikimlerinin nimetini tattı. Önceki neslin doğruyu bulma yolunda göstermiş olduğu çaba ve emek sonraki nesiller için bir yol gösterici oldu. İşte ; insanlık tarihi boyunca gösterilen çabanın ve kendine sunulan nimetin farkında olarak, çağlar öncesi toplumların mistik inançlarından başka mesneti bulunmayan bir rehberliği reddetmeyi siz "putlaştırma" olarak niteliyorsunuz. Oysa ki bilimden başka rehber arayanların, üzerine koyup da bir sonraki nesle aktaracakları bir şeyleri olamaz. Bu davranış biçimi insanlık tarihine bir nankörlük, kendinden sonraki nesillere de ihanet olur. (Tartışmaktan keyif aldığım ender insanlardansınız sayın özedönüş.. Bu bağlamda sizi görmek beni de sevindirdi)
-
Örümcek ağı.
Abiyogenez için yapmış olduğunuz tarif tam olarak doğru olmamakla birlikte, bu görüşün ortaçağdan beri sürdüğü iddianız da gerçeği yansıtmamaktadır. Doğrusu ; "Abiyogenez" , canlı varlıkların cansız ortamlardan kendiliğinden ve birdenbire ortaya çıktığı görüşüdür. Bu görüş insanlar tarafından ilkçağlardan itibaren kabul görmüş ve Pasteur tarafından "biyogenez" in deneylerle kesin olarak gösterilmesine kadar da devam etmiştir. "Abiyogenez" in açıklamasında "cansız maddelerin tesadüfen bir araya gelmesi", gibi bir tarif yoktur. Bu tamamen sizin abiyogenez hakkındaki bilgi eksikliğinizden ve konuyu çarpıtma azminizden kaynaklanıyor. Örneğin Aristo, bir göldeki balıkların suların çekilmesiyle öldüğünü görmüş, arkasından da aynı gölün yağmur suları ile dolmasıyla yeniden balıklar olduğunu görünce, bu balıkların gölün tabanındaki çamur ve kumlardan meydana geldiğini söylemişti. Bu görüşü savunanlardan bazıları daha da ileri gitmiş ve kirli bir gömlek ve buğday tanelerinden yavru farelerin oluştuğunu göstermeye çalışmışlardı. İşte abiyogenez inancı budur; ilkel çorba ile de uzaktan yakından alakası yoktur.
-
Örümcek ağı.
Abiyogenez ile ilkel çorbayı bir tutmanız sizin bu konudaki bilgi eksikliğinizden kaynaklanıyor. Pasteur yaşamın başlangıcına ilişkin ortaya atılacak hipotezlerin değil, abiyogenez'in geçersizliğini göstermiştir. Üstelik bu bir inanç değil, labaratuvar ortamında olabilirliği kanıtlanmış bilimsel bir gerçektir.
-
Ateist İman
Her ne kadar yukarıdaki yazıyı genel olarak kayda değer bulmasam da, bilim konusundaki iki zıt yaklaşım dikkatimi çekti. Yazının bir bölümünde ateistlerin, bilimin ilahi güçleri zaman içinde açıklamasından korktukları (ki ateistlerin asla böyle bir kaygısı olmamıştır) ifade edilmek suretiyle bilim kendi inançlarına bir koz gibi gösterilmiş, diğer taraftan da "Bilim Putu" ifadesi ile alabildiğine aşağılanmaya çalışılmış... Aslında her iki ifade şekline de çok sık rastlıyor ve altında yatan nedenleri çok iyi biliyor olsak da, iki zıt yaklaşımın aynı iletinin içerisinde olmasını biraz garipsedim doğrusu...
-
Beynimiz
"Beynimizin Yalnızca % 10’unu Kullandığımız Söylencesi Yaklaşık bir asır önce ortaya atılan bu iddianın kaynağı bazı bilim insanlarının söylem ve bulgularının yanlış yorumlanıp çarpıtılmasına dayanıyor. Bugün, sinir bilim ve beyin görüntüleme tekniklerindeki gelişmeler öyle gösteriyor ki, beynimizdeki tüm sinirler çeşitli eylemler sırasında aktive oluyor. Daha açık bir deyişle, kullanmadığımız herhangi bir sinir ağı bulunmuyor. Konuyla ilgili bir başka yaklaşımsa sinir hücrelerinin herhangi bir uyarıcı almadıklarında dejenere olarak işlevselliklerini kaybediyor olma özellikleri. Örneğin, görsel sistem. Gelişmenin erken dönemlerinde göz sinirleri yeterli uyarıcıya maruz bırakılmadıklarında görme yetisi kayboluyor. Benzer şekilde, eğer ki beynimizde kullanılmayan sinir ağları bulunsaydı, işlevselliklerini kaybetmiş olmalarını beklememiz gerekirdi. Fizyolojik kanıtlar bir yana, iddia evrimle de uyuşmuyor. Aktif olmayan, hayatta kalma mücadelemize katılmayan sinir ağları içeren büyük bir beyin evrimsel gelişimle de bağdaşmıyor. " http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ett...mp;soru_id=4816