Zıplanacak içerik

yam_yam

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

yam_yam tarafından postalanan herşey

  1. Ohhhooo. herdefasında geriye mi döneceğiz? Sana bilimin Behe'yi yanlışladığını söylemiştim zaten... Getirmedim değil, sen görmedin sanırım... Bknz: http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=481711
  2. Bana bir tane bilimsel bulgu ver yahu.. Üniversitelerin dökümanları olur, akademik bir yayın olur, bilimsel bir dergi olur... Ama lütfen bir tane bilimsel döküman göster...
  3. Pekala kralx... Aşağıda mitokondrilerin evrimin kanıtı olduğunu gösteren bir makale var. Bunu yanlışla lütfen... Evrimin sayısız kanıtlarından biri daha bulundu. Hücrelerimizin içinde mitokondri denilen, aynen bakteri biçiminde organeller vardır. Bunlar hücrelerin enerji santralleridir. Mitokondriler büyük ihtimalle milyarlarca yıl önce hücrelere girip orada kalmış ve hücreyle bütünleşmiş arkaik bakterilerdir. Houston Tıp Fakültesi'nden S. Kaplan, bu tür bakterilerden Rhodobacter sphaeroides'in yüzeyinde TSPO adlı proteini buldu. ufak farklarla TSPO'ya benzeyen P18 proteini insanlarda sakinleştirici olarak kullanılan benzodiazepinlerin yapıştığı proteindir. P18 proteini mitokondrilerin yüzeyindedir. Demek ki mitokondrilerin ve arkaik bakterilerin yüzeyleri benzer yapıdadır; bu da mitokondrilerin milyarlarca yıl önce hücre içine girip orada kalmış ve hücrenin bir organeli halini alarak enerji üretmeye başlamış bakteriler olduğu tezini doğrulamaktadır. Hem bakteri TSPO, hem de mitokondri P18 proteini, çevrede O2 mevcudiyetinde fotosentez yaptırıcı genleri frenlemekte, enerji için O2 kullanmaktadır. TSPO geninden yoksun mutant bakteriler, ancak içlerine gen mühendisliği yoluyla pk 18 geni sokulduktan sonra O2 veya benzodiazepinler verilince enerji yapmaya başlamaktadır. Demek ki benzodiazepin grubu sakinleştiriciler, bazı genlere mesaj yollamak için O2 ile rekabet halindedir.
  4. Yahu kralx, inan dalga geçmek için söylemiyorum ama, işlerim dolayısıyla son bir kaç günüm epey stresli geçmişti. Şu söylediklerin bana biraz tebessüm ettirdi... Umarım Tanrın da sana tebessüm ettirsin... Arama motruna "evrim" yaz ve bak bakalım karşına hangi siteler çıkacak. Hemen hepsi H.Y denen şarlatanın siteleri. Bu adam bilim ve araştırma vakfı diye sözde bir vakıf kurmuş. Kurucuların hiç birinin akademik bir kariyeri yok. Bu sitelerdeki yazıların da hemen tamamı çarpıtılmış verilerden oluşuyor. Bunu defalarca ifşa ettik. Peki sen hiç akademik bir yayında evrimi yanlışlayan bir makale gördün mü? Kendine dürüstçe bir sor bakalım acaba üniversitelerin dökümanlarında, bilimsel dergilerde ve akademik kitaplarda bu tür bir iddiaya rastladın mı? Cevabı çok net kralx: R-A-S-T-L-A-M-A-D-I-N Bu adam birinci sınıf kuşe kağıtlara safsataları dizip bedavaya dağıtıyor. Hiç mi sormadınız kendinize "Yahu bunun finansmanı nereden geliyor" diye ? Bu adamlar mafya olmuşlar, evrim konusunda terör estiriyorlar. Yıldırmak için asılsız ithamlarda bulunuyor, tehdit ediyorlar. Aşağıdaki açıklamayı iyi oku lütfen: Rektör Prof. Dr.Osman İnci, Bilim ve Araştırma Vakfı'na ait yayının 17 Kasım 1998 tarihli sayısında "T.Ü. Rektörü Osman İnci'ye Cevap" başlığı altında "Maocuların bildirisini imzalatmaya çalıştığı" şeklinde yanlış, çirkin ve gerçek dışı ithamlar içeren üstelik fotoğrafının da basıldığı bir haber ile zedelenmişti. "Bilim ve Araştırma Vakfı'nın (BAV) Evrim Teorisi'nin geçersizliğini ortaya koyan çalışmaları, komünist ve bölücü odakların paniğe kapılmasına neden oldu. Komünist ve bölücü ideolojinin temeli olan bu mesnetsiz teori yıkıldığı takdirde, hem komünizmin, hem de bu ideolojiye dayanan bölücü terörün çökeceğini çok iyi bilen bu karanlık odaklar, var güçleriyle Evrim Teorisi'ne arka çıkmaya ve bu teorinin asılsızlığını ortaya koyan BAV'a saldırmaya çalışmaktadırlar" gibi ağır ithamların bulunduğu bu yazının altında bütün bunlara ek olarak; "Dikkat; bu mesaj; tüm Bakanlıklar, Yüksek Mahkemeler, Ordu Komutanlıkları, Valilikler, Savcılıklar, Emniyet Müdürlükleri, Bazı Kaymakamlıklar, Klüpler, Dernekler, Vakıflar, Tüm Basın Kuruluşları ve Özel Radyo ve TV'ler başta olmak üzere 11793 yere faks ve posta ile gönderilmiştir" ibaresi yer alıyordu. Rektör İnci; bu haberin ardından 22 Kasım 1998 tarihli Akit Gazetesi'nde "Darvinci Rektör Maocu mu?" başlığı ile yer alan haberde ikinci kez çirkin ithamlara maruz kalmıştı. Yetişmeleri yılları bulan bilim adamlarına karşı yapılan saldırılardan biri olan bu olay, Türkiye'de bilime nefretle bakan, gelişmeyi kabul etmeyen çevrelerin faaliyetlerine iyi ama bir o kadar da üzücü örnek olarak gelecek nesillere aktarılacak. Bu olay ülkenin geleceğini tehdit eden bazı güçlerin aydınları nasıl hedef aldığını ve kendi ideolojilerini yaymak için nasıl terör yarattıklarını göstermek adına önemli bir olaydır. Bilim ve Araştırma Vakfı'nın 17 Kasım 1998 tarihli yayınında tek tek sayılıp, Mao'cular olarak adlandırılan Prof. Dr. Aykut Kence, Prof. Dr. Dinçer Gülen, Prof. Dr. Işık Bögesoy, Dr. Ümit Sayın ve Dr. Serhat Özyar; 20 Kasım 1998 tarihinde Akit Gazetesi'nde çıkan haberin ardından kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu gerekçesi ile tazminat davası açtı ve Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1998/320 Esas 1999/376 Kararıyla Bilimsel Araştırma Vakfı hakkında tazminat kararı verildi. Prof. Dr.Osman İNCİ'nin konuyla ilgili açtığı tazminat davasında 2. Asliye Hukuk Mahkemesi Bilim ve Araştırma Vakfı'nı 5 milyar lira tazminat ödemeye mahkum etti. http://www.trakya.edu.tr/Haberler/091202_1.htm
  5. Bu bir itham değildir kralx.. Bildiğini sandığın şeyleri ortaya dökerken, bu bildiğini sandığın şeylerin öyle olmadığını gördüğümden bu bir itham değil tespittir. Bu tespiti bilimsel gündemi takip eden herhangi bir kişi de yapabilir... Sana gözün evrimi ile ilgili Dünya'nın en saygın bilimsel dergisi olan "Science" da yayınlanmış bir yazıyı alıntıladım, sen kalktın "göç etmişmiş hehehehe" gibi çok bilimsel bir reddiye yaptın. Sonra "Ben akıl ve mantığımla bir bilimsel teoriyi yanlışlayabilirim" dedin, ben de "Madem böyle bir yeteneğin var, bunu ıspatla ve Hawking Işınımı, Tünelleme ve Belirsizlik gibi konuları akıl ve mantığınla yanlışla" dedim, doğal olarak buna yanaşmadın. Hatırlarsan sana daha önce defalarca bilimsel döküman getirmiştim. Sen de akıl ve mantığını kullanmış, ancak erişkinlik düzeyine erişmemiş birininin gösterebileceği bir bahane ile "bunlar çöpe gitti" demiştin. Benimle bilimsel bir tartışmaya gireceksen bilimsel dökümanlar sunacaksın kralx. Aksi takdirde kendimi, tüm bildiği ilkokul mezunu babasından aldıkları bilgiden ibaret olan biriyle kuantum mekaniğini tartışan biri gibi hissedeceğim...
  6. * Bugün biyologlardan hiç biri "evrim yoktur" diyemez. * Bugün paleontolojistlerden hiç biri "evrim yoktur" diyemez. * Bugün genetik bilimcilerden hiç kimse "evrim yoktur" diyemez. Şimdiye kadar bu konuda bilim tarafından tek ciddiye alınan kişi Behe'dir. Zaten bilim onun da yanlışlarını ortaya koymuştur. Örneğin senin ağzından düşürmediğin "kamçı" konusunu ortaya koyan Behe'ye cevabı yine bilim vermiştir. Nasıl mı? Kamçıdaki bazı yapıların hiç kullanılmadığını göstererek kamçının bir "kompleks yapı" olmadığını, dolayısıyla da bunun evrimsel süreci yanlışlayamayacağını ortaya koyarak.. Evet bildiğim kadarı ile şu an kamçının nasıl bir evrimsel süreç izlediği bilinmemektedir. Ancak bilinen, kamçının A.T.'cıların iddia ettiği gibi kompleks bir yapı olmadığıdır. Zaten Behe dışında da evrime karşı argüman sunan bir bilim adamı olmamıştır. Argüman sunanlar da bilim adamı değildir. Bilginize....
  7. Senin "Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan" cesaretinle yaptığın abes yorumlarına karşılık üslubum son derece seviyelidir. * Bana "Belirsizlik ilkesi"nin akla ve mantığa uygunluğunu açıkla.. * Bana "tünelleme ilkesi"nin akla ve mantığa uygunluğunu açıkla * Bana "Hawking Işınımı" nın akla ve mantığa uygunluğunu açıkla Önce bunları açıkla ki, daha sonra bilimsel çalışmaların akla ve mantığa uygun olduğunu iddia edebilesin. Zamanında Dünya'nın güneş etrafında döndüğü de akıl ve mantığa ters düşüyordu bayım. Neyse ki, bilime değer veren insanların saygıyla anacağı bir takım insanlar zamanında ortaya çıkarak bazılarının akıl ve mantığına göre bilim yapmadılar. Evet bayım... Bana "Hawking Işınımı"nı o üstün akıl ve mantığınızla red ya da ıspat edin ki, sizinle evrim teorisinin akla ve mantığa uygunluğunu tartışayım.
  8. "Evrimciler" dediğin grubu bilimadamları oluşturuyor. Her ne kadar "bilimadamları" kelimesi senin için "din düşmanı ideolojist maniaclar" çağrışımı yapıyorsa da, bu insanlar yıllarını bu işe vermiş, senin ne idüğü belirsiz akademik kariyer garibanı kaynaklarınla karşılaştırılamayacak insanlar. O yüzden bundan hiç kuşkun olmasın...
  9. Madem bilimsel bir teoriyi akıl ve mantıkla çürütebilme gibi üstün bir yeteneğe sahipsin, bana Hawking Işınımının akıl ve mantığa dayalı ıspatını ya da reddini yapabilir misin? Eğer yapabilirsen seninle akıl ve mantığa dayalı evrim tartışmasına girerim. Eğer yapamıyorsan, bilimse teorileri akıl ve mantık yolu ile yanlışlamaya kalkmak senin neyine bayım?
  10. Yahu sen benimle yüzyüze tartış/a/mazsın. Benimle tartışman için birilerinin seyirci olması gerekiyor ki, içinden çıkamadığın konularda seyircilere dönüp "sizlerin yorumuna bırakıyorum" diyebilesin... Sana bilimsel döküman getirmekten yoruldum, sen "istemezük" demekten yorulmadın.
  11. Bir ******** safsatalarını buraya taşıyıp, "bilim evrimin olmadığını ıspatlamıştır" diyerek alenen ve resmen ****** söyleyeceksiniz, sonra da karşınızdakini, konuyu kişiselleştirmekle itham edeceksiniz... Yok öyle şey... 2/117- O, gökleri ve yeri eşsiz-örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece "ol" der, o da hemen oluverir. Siz herşeyi kastediyorsunuz, tanrınız "yer"i , yani Dünya'yı kastediyor. Tabii sizin buradaki "yer"i de evirip çevirip başka anlamlar yükleyeceğinizden kuşkum yok. Buna alışkınız... Ne o; amacınız tartışmaktan ziyade bilgi konusunda tribünlere oynamak mı yoksa? Ben bu konuda halkoyuna başvurmayacağım bayım. Zira kullandığınız argümanlar her şeyi yeterince anlatıyor...
  12. Okuduklarınızı anlama/anlamlandırma konusunda ciddi rahatsızlığınız olduğunu düşünüyorum. Bu durum beni ziyadesiyle üzdüğünden en azından bu konu için anlamanıza yardımcı olacağım... Bir tepenin altında ilginç bir kaya olduğunu varsayalım. Siz, tanrının bu kayayı olduğu yerde yarattığını iddia ediyorsunuz. Ben de diyorum ki, "Hayır.. Bakın tepeden aşağı doğru kayayı takip eden bir yuvarlanma izi var." Sonra bu izi tepenin üstüne doğru takip ediyoruz. Tepeye ulaşınca bir de bakıyoruz ki, tepenin ucunda eski ve viran bir yapı ve bu yapının çevresinde de aşağıdakine benzer bazı kayalar var. İşte durumu anlatmak için ben hemen uygun bir senaryo hazırlıyorum ve diyorum ki "Bakın, bu kaya olduğu yerde yaratılmış değil. Buradaki izlerden ve bulgulardan anlaşıldığına göre bu tepeye birileri bir yapı yapmaya kalkışmış. Ancak aşağıdaki kaya bu yapının bulunduğu yerde olduğundan, insanlar tarafından buradan aşağı yuvarlanmış" İşte senaryo budur. Bu senaryo kayanın tepeden aşağı yuvarlandığı gerçeğini değiştirmiyor. Bu senaryo eldeki izlerden ve bulgulardan durumu anlatma yoludur. Belki de o kayayı birileri yuvarlamadı. Başka bir etki tarafından o kaya aşağı yuvarlandı ve birileri de o boşluktan yararlanarak oraya bir bina yaptılar. Ama ne olursa olsun bu durum kayanın bir etki ile aşağı yuvarlandığı gerçeğini değiştirmiyor. Yani sizin anlayacağınız, göz konusundaki bulgular gözün evrimleştiğini gösteriyor. Bu bulgulara göre de durumu açıklayan bir "senaryo" yazılmış. Buraki senaryodan anlayacağınız "bu senaryoda anlatılan olaylar ve kişiler gerçeği yansıtmamaktadır" değil, "bu senaryo tamamen gerçek hayattan alınmıştır" şeklinde olmalıdır...
  13. Tabii, sana göre bilim "'ol' dedi, oldu" dan ibarettir çünkü. Bir de, bir şarlatanın masallarından... Senin, "bilim"in "b" sini ağzına almaman gerekir. "Ben bilimden yanayım" diyen biri için, senin kullandığın argümanlar bilime ihanetin göstergesidir. Şapkanı önüne koy ve bir düşün... İlk canlılığın oluşumu için senin yaptığın olasılık hesapları, tamamen cahil kandırma yöntemidir. Bilim, canlılığın oluşumu için bu olasılık hesaplarını kullanmaz. Bahçesine göktaşı düştüğünü iddia eden birine, Kuiper kuşağından gelen bir göktaşının, x kişinin evinin bahçesine düşme olasılığından yola çıkarak adamın yalancı olduğunu mu iddia edeceksin? O hesap kitapları senden çok daha iyi bildiğimden emin olabilirsin. Ama sen ; "Hadi canım... Kuarklar glüonlara yapışıp biraraya gelecekler de, sonra bunlar protonları oluşturacaklar da, proton elektronları yakalayıp hidrojen atomu oluşturacak da, bu atomlar biraraya gelip gaz bulutlarını oluşturacaklar da, sonra bu gaz bulutları içine çökecekler de, bu bulutlar birer yıldız oluşturacaklar da, sonra çekim kuvveti yüzünden füzyon tepkimeleri yapacaklar da, hidrojen bitince helyum yakacaklar da, sonra sonra yakacak bir şey kalmayınca içlerine çökecekler de kara delikleri oluşturacaklar... Hadi be dalga mı geçiyorsun? Bana olasılık dahilinde bir şeyler söyle" de diyebilirsin. Ben de sana "Sen kafanı bu işlere fazla yorma, git eline bir cin ali kitabı al ve stres at" diyebilirim. Üstelik çok da yerinde bir tavsiye olur...
  14. Örneksiz yaratan iddiası tamamen fostur. Örneğin çok büyük ihtimalle Dünya örneksiz değildir. Dünya'nın oluştuğu 4,5 milyar yıl öncesinde de Dünya benzeri pek çok gezegen olma ihtimali ziyadesiyle yüksektir. "Dünya örneksiz yaratılmıştır" diyebilmeniz için evrende dünya benzeri gezegenlerin olmaması gerekir. Önceleri "Ol dedi, oldu" derdiniz, sonra "Big Bang" demeye başladınız, baktınız ki yoktan varolma tanımına uymuyor, big bang'in en önemli söylemine "olmayabilir" diyorsunuz... Yahu bir insan önce neye inandığını bilmeli. Önüne her bilgi konduğunda yarısını kabul edip, yarısını da yalnızca inancına göre reddetmemeli. Reddedecek bir veriniz varsa, kabulümdür. Yoksa, bu işler yarısı öyle yarısı böyle olmaz... Hangi çok kısa bir süreden bahsediyorsun? 1 milyar yıl mı? Hani bir fıkra vardır ; "ya saymayı bilmiyorsun, ya da hiç dayak yemedin" diye. Senin 1 milyar'a kadar sayman bile ne kadar sürer biliyor musun? 5 saniyede 20 sayı saysan, 1 milyarı hiç durmadan 8 yılda anca sayarsın. Sen kalkmış kısa bir süreden bahsediyorsun... ************** Bu konuda çok ciddiyim ve cevap istiyorum... Saz heyetinden 14. fasıl... Sana hep söylüyorum; "sen bilimsel tartışmaların adamı değilsin" diye... Zira bilimsel konular hakkında okuduklarını bilimsel yayınlardan değil, ne ****** belirsiz bir ******* masallarından alıyorsun.. Sana burada kimbilir kaç kişi "O olasılık hesabı öyle yapılamaz. Zira bilimsel bulgular öyle değil, böyle söyler" diye açıklama yaptığı halde çıkmış hala "olasılık" , "tesadüf" gibi ilkokul talebesi düzeyinde reddiyeler düzüyorsun. İnsan önce reddettiği şeyin ne olduğunu öğrenecek. Yoksa birileri çıkıp da asıl konu hakkındaki ******** yüzüne vurduğunda karşısındakine kızmaya hakkı yoktur. Sen önce eline bir bilimsel makale alıp evrim teorisinin ne dediğini öğren...
  15. Kralx; sen bana büyük patlamanın ilk anındaki yayılma hızını ve sıcaklığı söyle, ben de sana bir derece eksiğine göre evrenin oluşup oluşamayacağını söyliyeyim. Haaa unutmadan, bunu hesaplayabilirsen fizik Nobel'ini de kaptın demektir... Yukarıda saydıklarının hiç biri bilim dışı değildir. Sana hepsinin bilimsel dökümanlarını memnuniyetle iletebilirim...
  16. Kuru laf kalabalığı yapacaklardan değilim sayın sarıgöl. Sizin anlama/öğrenme gibi bir derdinizin olmadığı, tek derdinizin kafanızın dikine gitmek olduğu anlaşıldı...
  17. Sizi inandırmak gibi bir amaçla olmasa da, en azından bilimin bu konuda ne dediği hakkında fikriniz olması açısından, daha önce hazırlamış olduğum bir derlemeyi okumanızı öneririm. Bknz : http://www.turkish-media.com/forum/index.p...;showentry=1544 Şuraya da bir göz atabilirsiniz : http://www.turkish-media.com/forum/index.p...;showentry=2148
  18. Kralx; sen bilimsel gelişmeleri H.Y'nin dandik sitelerinden takip ettiğin için gelişmelerden haberin olmuyor tabii.. Senin gelişmelerden haberdar olabilmen için, H.Y'nin o konu hakkında uydurma reddiyeler yazması gerekiyor... Konunun şahin gözü ya da insan gözüyle direkt değil, endirekt alakası vardır. Şahin, avcı bir canlı olduğundan gözü bir insan gözünden daha fazla gelişmiştir. Ama senin konuya insan-şahin gözünden değil, ışığa ya da beyaza duyarlı hücrelerden bakman gerekir. Sana Bilim ve Teknik Dergisi'nin Ocak 2005 sayısında yayınlanan, Science'dan alıntı yazıyı aktarıyorum. İNSAN GÖZÜNÜN EVRİM BİLMECESİ ÇÖZÜLDÜ Darwin’in evrim kuramının karşıtları, genellikle gözün karmaşık yapısının, kuramın temel dayanakları olan kendiliğinden değişim (mutasyon) ve doğal seçilim süreçleriyle açıklanamayacağı görüşünü öne sürerler. Darwin de insan gözünün nasıl evrildiği konusuna bir açıklama getirememişti. Şimdiyse Avrupa Moleküler Biyoloji Laboratuvarı’ndan EMBL araştırmacılar gözün evrilme mekanizmasını ve kaynağını bulduğunu açıkladılar. Gözlerimizdeki ışığa duyarlı olan koni ve çubuk biçimli hücreler, önceleri beyinde yerleşmiş bulunan eski bir hücre populasyonundan evrilmişler. EMBL araştırmasını yürüten Detlev Arendt ve Joachim Wittbrodt’a göre insan gözündeki hücrelerin beyinden gelmiş olması sürpriz değil. Bugün de beynimizin derinliklerinde ışığa duyarlı hücreler bulunuyor ve bunlar günlük etkinliklerimizin ritimlerini ayarlıyorlar. Önce hayvanların beyinlerinde bulunan bu ışığa duyarlı hücreler, evrim sürecinin daha sonraki evrelerinde gözlere göç ederek ve görüntü iletme yetisini kazanmış görünüyor. Biliminsanları ilk hayvan atalarımızda iki tür ışığa duyarlı hücrenin varlığını belirlemiş bulunuyorlar. Bunlar, rabdomerikve cilial (kamçımsı) hücreler olarak sınıflandırılıyorlar. Hayvanların çoğunda rabdomerik hücreler gözlerin bir parçası haline gelirken kamçımsı hücreler beyindeki yerlerini koruyarak biyolojik saatleri düzenleme işlevini üstlenmişler.İnsanlar ve öteki omurgalılardaysa bunun tersi olmuş ve gözde yerleşen kamçımsı hücreler koni ve çubuk hücrelerine dönüflmüşler. Araştırmacılar göz oluşumunda evrim sürecinin izini, “yaşayan bir fosil” olarak tanımlanan Platynereis dumerilii adlı deniz kurtçuğunu inceleyerek bulmuşlar. Bu kurtçuk 600 milyon yıl önce yaşamış olan atalarından hala çok farklı değil. Bu canlıya ayrıca böceklerle omurgalıların son ortak atası gözüyle bakılıyor. Arendt bu hayvanın daha önce başka bir araştırmacı tarafından çekilen beyin görüntülerini gördüğünde, beyin hücrelerinin insan gözündeki koni ve çubuk hücrelerle olan benzerliği dikkatini çekmiş. Araştırmacı bu hücrelerin aynı evrimsel sürecin ürünü olabileceğini düşlünmüş. Daha sonra, EMBL’den başka araştırmacıların yardımıyla Platynereis dumerilii’nin beynindeki hücrelerin “moleküler parmakizleri” başka hayvanların beyinlerindeki ışığa duyarlı hücrelerle karşılaştırılmış. Hayvanın beynindeki opsin adlı ışığa duyarlı bir molekülün, omurgalı gözlerindeki çubuk ve koni hücrelerdeki opsinle olağanüstü benzerlik gösterdiği ortaya çıkmış. EMBL araştırmacılarından Kristin Tessmar-Raible, “bu omurgalı tipi molekülün Platynereis dumerilii beyin hücreleri içinde etkin olduğunun görülmesi, bu hücrelerle omurgalı koni ve çubuk hücrelerinin ortak bir moleküler parmak izine sahip olduklarını ortaya koymuş bulunuyor. Bu da evrimde ortak bir kaynağın kanıtı. İnsan gözünün evrimiyle ilgili büyük bir bilmeceyi çözmüş bulunuyoruz” diyor. EMBL araştırmacıları, Science dergisinde yayımladıkları bulgularının sonunda hayvanlarda ışığa duyarlı hücrelerle gözlerin evrimi konusunda şu senaryoyu öne sürüyorlar. İlkel metazoalarda ışığın varlığını belirlemek ve ışıkla ilgili zamanlama işlevlerini (biyolojik saat) yönetmek için bir atasal opsin kullanan tek bir tür ışığa duyarlı hücre öncülü bulunuyordu. Prebilateryen (anatomide ikili simetri oluşmuş hayvanlardan önceki) atalarda opsingeni, c-opsinve r-opsinadlı genlere dönüştü ve böylece öncül ışık algılayıcı hücrenin kamçımsı ve rabdomeric denen kardeş hücre türlerine farklılaşmasına yol açtı. Rabdomeric ışık algılayıcı hücreler, pigment hücreleriyle bir araya gelerek ilkel gözleri oluştururken, kamçımsı hücreler de evrilen beynin bir parçası haline gelerek yönsüz ışık tepkisi işlevini yüklendi. İkili simetrik anatomiye sahip hayvanlarda, örneğin günümüze kadar gelmiş Platynereis’te bu atasal düzen hâlâ görülüyor. Omurgalılara uzanan evrim çizgisinde her iki tür ışık algılayıcı hücre, evrimleşen retinaya yerleşti. Rabdomerik ışık algılayıcı hücreler, gangliyon hücrelere dönüşerek görüntü işleme sürecinde farklı bir işlev üstlendiler. Omurgalı gözünün evriminin önemli bir özelliğiyse, ışık algılama görevini üstlenenlerin rabdomerik değil, kamçımsı hücrelerin, yani çubuk ve konilerin olmasıydı. Dolayısıyla omurgalı hayvanların gözleri, farklı evrimsel tarihleri olan farklı ışık algılayıcıları kapsayan bileşik bir yapıyı temsil ediyor. Bir de aşağıdaki makaleyi okumanı öneririm... http://www.yaziyaz.com/dergi/2006/12/gozun...-turker-yilmaz/
  19. Size şöyle bir örnek vereyim sayın boşig; Bir ortam düşünelim. Bu ortamdaki en düşük sıcaklık -249 derece olsun. Ne yaparsanız yapın, bu derecenin altına düşemiyorsunuz. Şimdi de sıvı bir madde düşünelim. Bu maddenin -250 derecede donduğunu ve -249 derecede de uzun süre bu katı halini koruyabildiğini varsayalım. Bu ortamda ulaşılabilen en düşük sıcaklık olan -249 derecenin olduğu bölgelerde varsayılan maddenin katı halinden bol miktarda var. Biz bu maddenin katı haline biraz ısı verdiğimizde bu madde hemen sıvılaşıyor. Öyleyse bunun tersini yaptığımız zaman da, bu madde katılaşabilmeli. Ancak -250 dereceye bir türlü ulaşamadığımız için bunu bir türlü gözlemleyemiyoruz. Umarım bu örnek anlamanıza yardımcı olur...
  20. Big Bang'den sonra olan şey budur..
  21. Madem bir davet var, icap edeceğiz... Pek çok defa dile getirdiğim gibi, teolojik savunmalar her zaman bilinmeyen üzerinden yapılmıştır. Kur'an'a bakarsanız, "Şu aleme , ota , kuşa, böceğe, aya-güneş'e bir bak. Bunlar nasıl oluşmuştur ; tabii ki Allah yaratmıştır, aklını başına al" gibisinden sözlerle doludur. Din, insanlar tarafından diğerlerine Ay'a ve Güneş'e bakmalarını söyleyip "Peki nasıl oluşacak?... Elbette Allah 'Ol' dedi oldu." gibi söylemlerle savunuldu. Elbette karşılarındakinin de yanlışlayabilecekleri bir bilgisi yoktu. Zira nasıl oluştuklarını bilmediklerinden "Hayır Allah değil, Manitu/Al-lat/Seth/Zeus (vs) yaratmıştır" dan başka söyleyebilecekleri bir şey de yoktu. Günümüzde artık Big Bang'e kadar olan süreç yeterli derecede açıklanabildiğinden ve " 'Ol' deyince oldu" iddiası geçerliliğini yitirdiğinden, bu sefer de "Peki Big Bang nasıl oldu; elbette Allah yarattı" iddialarına dönüştü. Yani her zaman bilinmeyen artık bilinen olduğunda bir adım geri atıldı; ancak iddianın temeli hiç değişmedi. Din binlerce yıldır insanlar üzerinde egemen olduğundan ve bu dinler insan ve diğer varlıkların varoluşunu bir tanrıya bağladıklarından bu inanç binlerce yıldır devam etti. Zaten ilk çağ felsefecilerinin "abiyogenez" yaklaşımlarını saymazsanız, uzun süre karşıt bir iddiada bulunulmadı. Ancak Biyogenez'in deneysel olarak ıspatlanmasından sonra evrim teorisinin de önü açılmış oldu. Nasıl ki, Dünya'nın yuvarlak olduğu, Güneş'in çevresinde döndüğü iddiaları dini çevreler tarafından şiddetle karşılanıldıysa, evrim teorisine de aynı şekilde (çağ gereği biraz daha yumuşatılmış) karşılık verildi. Zira bu iddia dinin en önemli temek dayanaklarından birinin yıkım tehdidiydi. O yüzden bu teori ortaya atuıldığından bu yana dinsel çevreler tarafından sürekli eleştirildi, kabul edilmedi. Gerçi her geçen gün bilimsel bulguların artmasıyla bazı insanlar inançlarını evrime göre şekillendirdiler. Bu insanlar evrimin bir tanrıyı reddetmediğini, pekala da evrimin tanrının bir yaratma süreci olabileceğini söyleyerek evrimi din ile harmanlayabildiler. Bu kişilerin sayısı gün geçtikçe de artmaktadır. Bu uzun girişten sonra gelelim "kamçı" meselesine.. Evrim teorisi günden güne yeni bulgularla güçlenince, körü körüne red yerine strateji değiştirilerek "akıllı tasarım" iddiası ortaya atıldı. Bu iddianın temeli de tam olarak evrim teorisinin henüz çözümlenememiş kısımları üzerine kuruluydu. Kabaca bu iddia, pek çok hücre parçasının ve hücresel sürecin çok karmaşık bir yapı, ya da mekanizmaya sahip olduğunu, en küçük parçasının bile çalışmaması halinde bütünün işlevsiz kalacağını anlatıyor. Sonra da bu "indirgenemez karmaşıklığın" evrim sürecinde adım adım ilerlemiş bir montajla açıklanamayacağını ancak bir "akıllı tasarımcı" tarafından yaratılabileceği görüşünü savunuyor. "Kamçı" da, akıllı tasarımcılar tarafından buna örnek olarak gösterilerek evrimin geçersizliğine bir delilmiş gibi sunuluyor. Bu noktada öncelikle şunu söylemek istiyorum; bu delillerin içerisinde daha önce "göz" de vardı. Gözün de karmaşık bir yapı olduğu ve evrimsel süreçlerle açıklanamayacağından dem vurularak, "göz"ün evrimi yanlışlayan bir yapı olduğu iddia edildi. Zira o zamana kadar "göz" evrimsel süreci henüz açıklanamamış bir "bilinmez" di.. Ancak yakın zamanda gözün de evrimsel süreci açıklanarak bu organ evrimsel bir bilinmez olmaktan çıktı. Gözün pek çok parçanın bir araya gelmesiyle oluşan bir bütün olduğu ve indirgenemz olduğu iddiası, aslında "yarım göz" ün de "onda bir göz" ün de olabileceği görülünce bu iddia rafa kaldırıldı. Böyle olunca da akıllı tasarımcılar diğer bilinmezler üzerine yoğunlaşmak zorunda kaldılar. Kamçı da bunlardan biri. Ancak gözün evrimsel sürecinin anlaşılması, akıllı tasarım fikrini tamamen "Ara süreci bilmiyoruz, öyleyse bu tanrının işi olmalı" iddiasına dönüştü. Zira daha önce de indirgenemez olduğu iddia edilen bir organ, gayet de güzel indirgenebilmişti. Sonuç itibariyle, kamçının evrimsel sürecinin henüz açıklanamıyor olması, onun bir tanrının eseri olduğunu göstermez. Tıpkı astronomide Big Bang'e kadar gelen sürecin öncesi henüz açıklanamadığı için, onun bir tanrının eseri olduğunu göstermediği gibi. Bu anlamda da kamçı, girişte de ifade ettiğim "bilinemez" üzerine kurulu bir savunma biçimidir. Yarın öbürgün kamçının da evrimsel süreci öğrenildiğinde, akıllı tasarımcılar muhakkak bir başka bilinmeyen üzerinde yoğunlaşacaklardır. Her yeni öğrenilen bir bulguda, bilinemeyen bir başka şey ortaya çıktığından akıllı tasarımcıların bu konuda zorlanmayacaklarından adım gibi eminim...
  22. "İzefiyet teorisi üzerine" ismiyle açtığınız başlıktaki ilk yazınız : Yukarıdaki ifadeyi kullandıktan sonra "benim böyle bir kaygım yok, ateist arkadaşlar oraya çektiler" demek samimiyet açısından nahoş bir yaklaşım değil midir?
  23. Belli mi olur, bakarsınız bir gün karşılaşırız; ne de olsa Dünya küçük... Yalnız gravitonu anlayamadım... Graviton'un diğer kuantumsal parçacıklar ile etkileşiminden söz ediyorsanız, bu göz ardı edilebilecek kadar küçük bir değerdir. Yok gravitonun kendisinden bahsediyorsanız, graviton hakkında söylenebilecek pek bir şey yok. Zira kendileri ile henüz teşrif edemedik. İlk teşrif edecek kişiyi de fizik Nobel'ine boğacaklar zaten...
  24. Neyi mi açıklayacaksın? Örneğin verilen rakamlardan Allah'ın bize uzaklığını bulabilirsin kralx... Örneğin tanrı katına varmanın 1.000 yıl alacağı söylenmiş. Şimdi ışık hızına göre hesabını yapalım: 1.000*300.000*60*60*24*365 = 9.460.800.000.000.000 km. Demek ki tanrı bizden dokuz katrilyon dörtyüzaltmış trilyon sekizyüz milyar kilometre uzaklıktaymış.. Ama dur bir saniye... "Melekler ve Ruh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar." (Mearic 4) Cebrail için iş değişti. Cebrail için bu rakam 473.040.000.000.000.000 km oluverdi. Yani dörtyüzyetmişüç katrilyon kırk trilyon km. Size çok büyük bir rakam gibi görünebilir. Ama inanın pek çok gökcismi bundan binlerce kat daha uzak. Onların yanında tanrı bize kapıkomşusu gibi kalır. İkiz kardeş paradoksu uzayda bulunma ile alakalı değildir kralx, hız ile alakalıdır. Tanrı katında 1 günün bizim hesabımızla 1.000 yıl olabilmesi için tanrının ışık hızına çok yakın bir hızla hareket halinde olması gerekir. Bu da tanrıya bir hız atfetmekle mümkündür. Ne dersin, tanrıyı bir roketin içinde düşünebilir miyiz? Ancak zamanın göreliliği yalnızca hız ile değil, kütleçekimi ile de değişebilir. Çok büyük kütleli cisimlerde üstte olan zaman, alttakine göre daha hızlı ilerler. Bu durumda da tanrını bizden kat kat altta olması gerekiyor. Bak bu sefer de tanrıya bir mekan tayin ettik... Hani tanrı zamandan ve mekandan münezzehti?
  25. Bu kadar mı kralx? Şimdi de izafiyet teorisinin açılımları ile yukarıdaki ayeti açıkla lütfen...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.