Zıplanacak içerik

İNTERLOCK

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İNTERLOCK tarafından postalanan herşey

  1. .. Bu göz, aldatıcı hayal perdesinin arkası, bize her an garip oyunlar gösterir. Dünya sazı nağmeler ile dolu ama oynayan yok. Deniz mücevherler ile dolu, fakat dalgıç nerede? Altından, mücevherlerden, taçtan, kılıçtan bir şey istemiyorsan yazık değil mi sana? Sana zaman zaman cebrail ilhâm verebilirse, kaza cimri ve kudret verimsiz değildir. Bu saraydaki hazineler, kaldıranların bileklerini kıracak kadar bol ve ağırdır. Bu hazineden ne kadar götürsen, yerine yenisi dolar. Gelirin daima masrafından fazladır. Ayağını bu yola bas da yürümeyi seyret!. Bu kapının halkasına yapış da içindeki esrarı gör!. Taşları yakut, otları kimyadır. Sen anlamazsan kabahat kimde?. Bu bağda her an meyveler, tazeden taze yemişler yetişir. Bu mücevherlerin dizildiği gönül bağları ile gerdanlıklar biri birinden güzeldir. Dünya yolculuğunda birbiri arkasından gidenlere dikkat edersen, bir kısmı ötekisinden daha akıllıdır. Akıl, mâna ehlinden başkalarına şeref vermedi; Değer, ihtiyarlıkta veya gençlikte değildir. İşittim ki taş ihtiyarladıkça mercan olur. Bu söz şüphelidir. Gafiller arasında en eski olanlardan bile, dağ gibi bir ses-seda çıkmadı. Senin henüz ağzı süt kokan çocuk dediğin niceleri var ki, senin bilgin onlar nazarında acı süt gibi kalır. İhtiyarlıkta kuvvet azalır. Kendi havasında dolaşan ihtiyarlar ise cılız gençlere benzerler. Taze açılan gülün rahat ve neş'esi yerindedir. Fakat bir de solmuş dikenlere bak! Yara-bere içindedir. Asma, taze iken tutya gibidir. Bir de solup-döküldü mü ejderhaya döner. Aklın yeri kafatasıdır. Ama bayatlamış beyinlerde yer tutmaz. Ayları, günleri öğrenmek isteyenler, eski takvimlere bakmazlar. Yaşlı köpekler, arslanlardan daha çok yedikleri halde, kurtlar gibi ceylânların göbeğini paralamak isterler. İhtiyar kurtlardan sakınırsam, Yusuf gibi mazlum olduğumu anla da, beni kınama! Benim açtığım yaralar, ihtiyarların merhametinden daha hoştur, ama ne yapayım ki gençlik kudreti de ateştir. Gençlik, gerçi zekâ ve anlayış çağıdır, fakat delikanlılık denilen bu yaş, aynı zamanda delilikten bir örnek değil midir? Bir yasemen, ne kadar söğütlükten dem vurabilir? Ak saçları ile ne zamana kadar hindûluk dâvasına kalkışabilir? Ben ki gül gibi gonca saçmak isterim, gençlikte nasıl ihtiyarlık dâvası güderim? Kendi aklını beğenmek köhnelerin işidir. Benciliğe düşman olmak da hakka yardım etmektir. Şimdi Hilâl gördüğün o yeni Ay, kemâl çağına erince adını "Bedir" koy.. Hurma fidanı serpilip büyüdükten sonra yemiş toplayabilirsin.. Bir köşeye atılam tohum başak olunca, artık ona dane deme.. Havuzu, deryaya çeviren akarsu' da ilk bakışta hiçbir şey görünmez. Gece, bütün yıldızlardan gözlerini kapadığı zaman, gündüz onu başka bir gözle; "daha parlak bir bakışla" seyretti.. Şeker kamışı gerçi ottan yetişir, fakat bak ki tatlılıkta hangi mertebeye erişir? Kalbini hünere ver, dâvaya tapma. Sedef yetiştiren su bol ve geniştir. Fakat inci bir tek yağmur damlasından meydana gelir. Tacına bir mücevher takabilmek için can ve gönül yakmak gerektir. Bu bağları koparmadıkça bu yaygı toplanmaz.. Tanrının sana öğrettiği her yeni bilgi gerektir ki hâfızanda çarçabuk yerleşsin. Allahın işlerine dil uzatma ki şeytan gibi kırbaç yemeyesin. Ey Tanrım! senin hükmünü kabul etmeyenlerin başlarını felek, bu yolda mahvetti. Nizamî Mahzen-i Esrar ..
  2. sintineye sülük gibi yapıştı paralel iki zampara ilk nağmesinin tekrarı aman transmisyon hattında kendi kendini delmiş bi bearın peşine düşmüş onunla yatmış-onunla kalkmış geçmiş zaman şaşı kalkmış kendini köhne bi araç sanmış bendesini yoka saymış oysa elimde nevigasyon cihazım nerede yatar nerede kalkar bilirim seyr-ü seferini ta'kib ederim güzergâh ücretini öderim ah benim roman yarim! çekilmez bilirim derdin krank kolun ışın izin söz yen içinde kalır küstürülse de sazım
  3. .. gönüle sağlık usta'm.. merhaba @@Alem-i Sır ..
  4. İNTERLOCK şurada cevap verdi: sedelina başlık Forum Oyunları
    .. hello!
  5. .. Özne, Nietzsche’nin felsefesinde bir kurgu, bir uydurma olarak görülür. Özne anlayışını, güç istenci savıyla ilişkili değerlendiren Nietzsche’ye göre özne, olan şeyin arkasına eklenen, uydurulan ve yansıtılan bir şeydir (G.İ.326, Afz.481). Özne, en yüce gerçeklik duygusunun tüm farklı itkilerinin altında yatan bir birliğe duyduğumuz inanç için kullanılan terimdir,(…) içimizde bir çok etkinin tek bir maddenin benzer bir çok durumu olduğuna dair bir kurgudur. (G.İ.328, Afz.485). Bununla birlikte madde anlayışımız, özne anlayışımızın bir sonucudur (G.İ.327, Afz.485) ve nesnenin, içerden bakıldığı takdirde özne haline gelecek bir şey olduğu zamanı geçmiş bir uydurmadır (G.İ.321, Afz.474). Nietzsche’ye göre özne ve nesne arasına çekilen keskin ayrım anlamsızdır çünkü “dünyayı yorumlayan bizim ihtiyaçlarımızdır; dürtülerimiz ve lehte ve aleyhte olanlardır. Her dürtü bir nevi hükmetme arzusudur; her biri, tüm diğer dürtüleri kendisini bir norm olarak kabul etmeye zorlamak ister” ( G.İ.326, Afz.481). * “Güç İstenci” adlı eserinin alt başlığı, "Bütün Değerleri Değiştiriş Denemesi" dir. (Bkz: Güç İstenci-Birey Yayıncılık) ** TDK, Büyük Türkçe Sözlük- http://tdkterim.gov.tr/bts/ Birey ise Nietzsche’nin felsefesinde tüm eylemleri kendisine ait olan ve eylemlerinin değerini kendisinden türeten bir niteliğe işaret eder. Bununla birlikte, O’na göre bugüne kadar yapılan en temel hata, hedefi tek tek bireylere değil sürüye yerleştirmektir. Halbuki sürüyü bir birey olarak anlamaya çalışmak ve ona bireyden daha yüksek bir derece vermek, derin bir yanlış anlamadır (G.İ.481, Afz.766). Bu bağlamda bireyselik ise; “güç istenci”nin ılımlı ve hala bilinçsiz bir biçimidir zira bireye toplumun aşırı güçlü egemenliğinden kurtulmak yeterli gibi görünmektedir. (G.İ.490-491, Afz.784). Nietzsche’nin felsefesinde bireysel tavır, güç istenci savıyla ilintisi içinde düşünüldüğünde, bireyin toplum içinde kendisini gerçekleştirebileceği en etkili fakat tehlikeli bir yoludur çünkü bireycilik, toplum içinde sadece "bireycilik" olarak kalmaz. Birey, toplumun egemenliğine kişi olarak değil, sadece birey olarak karşıdır. Bu tavrıyla da bütüne karşı olan tüm bireyleri temsil eder. Nietzsche’ye göre bu tavır, bireyin "içgüdüsel olarak kendini tüm diğer bireylerle eşit farzetmesi" nden kaynaklanmaktadır(…). Bu sebeple birey, toplumla mücadelesinde kazandığı her şeyi, kendisi için bir kişi olarak değil “bütüne karşı olan tüm bireylerin temsilcisi” olarak kazanır. Örneğin, Nietzsche’ye göre anarşizm ve sosyalizm de bireycilik tarafından kullanılan bir ajitasyon aracıdır. (G.İ.491, Afz.784). Nietzsche’ye göre bireyler, ilkin kendilerini özgürleştirirler. Akabinde ise birbirleriyle mücadele ederek “hakların eşitliği” konusunda anlaşmaya varırlar. Bu durumda adalet bir “amaç”tır. Son olarak, buna ulaştıklarında ise gücün gerçek eşitsizliği çoğalmış bir etki yaratır ve bireyler, kendilerini gruplar halinde organize ederler; gruplar artık imtiyazlar ve üstünlük için mücadele eder ve daha yumuşak bir biçimde de olsa yine çatışmalar çıkar. Çünkü insan, özgürlüğü güç sahibi olmadığı sürece ister. Nietzsche’ye göre insan güce sahip oldu mu, daha fazla güç ister; bunu yapamıyorsa adalet, yani eşit güç ister (G.İ.492, Afz.784). ..
  6. .. "Nigâr-ı hûb-o şekker-bâr cûnest Çerağ-ı dîde vu dîdâr çûnest" Şekerler yağdıran o eşsiz güzel nicedir; gözün, yüzün ışığı ne haldedir? Nasıldır o gammaz bakış acaba; ne âlemdedir o düzenbaz saçlar acaba? Nasıldır o güzellik pazarının meşhuru; ne haldedir o gül bahçesinin parlaklığı? Gönlüm, sevgi yüzünden yaslara batmış, oturmuş; sevgilinin gönlünde bize karşı bir sevgi var mı acaba? Lûtfundan sevgilim dedi bana; acaba o sevgili, sevgilisiz ne halde? Görünüşte kullarını okşamada, hatırlarını almada; acaba iç yüzde bu kulla nicedir? İlk görüşte can bağışladı bana; bağışta ne halde, hemen anladım. O lûtfu iki kere yaparsa tekrarlayışta da ne halde olduğunu, nasıl davrandığını anlarım. O atlaslar giyinen siyah saçları, atlasa benzeyen yanaklarının çevresinde nasıldır acaba? Âşıklar hekimine bir daha sorun, o hasta nerkis gözler nasıldır ki? Acaba o Tatar nâfesi ne halde; acaba o eşsiz Bulgar güzeli ne âlemde? Acaba o gerçeğe ulaşma çizgisinin değirmisinde yüzlerce pergel kıran güzel ne halde? Ben zîr perdesinden ağlayıp durmadayım; bir günceğiz olsun, o ağlayan ne halde diye sormaz. Gönlüm, hırsızlama ona bakıyor; oysa beni çalmada; acaba o, hırsızı sıkıştıran hırsız ne âlemde? A dost! Seninle mağara dostuyum ben, bir kerecik, nasıl yermiş şu mağara diye başını uzat da bak! Seni bir göreyim de canımı feda' edeyim; halka da görüş nasıl olurmuş, göstereyim. Sözüme son yok; fakat söyleyiş ne şekil olurmuş, onu gösterdim ancak. mevlânâ divan XXII A. Gölpınarlı çevirisi ..
  7. İNTERLOCK şurada cevap verdi: gloria başlık Yabancı Sinema
    PRELUDE: "Tercihen ölü bir adamla yolculuk etmemelidir." -Henri Michaux ** Pencereden dışarı bir bak! Bu sana sandalda olduğun zamanı hatırlatmıyor mu? Ve sonra o gece geç vakitte, uzanmış tavana bakıyordun, ve kafandaki su çevrendeki manzaradan pek farklı değilken, kendi kendine şöyle demiştin: "Sandal yerinde durduğu halde, nasıl oluyor da manzara akıp gidiyor?" Ve hatta... DIALOGUES: Birbirine benzeyen şeyler, doğada birbirine benzemek için büyür ve konuşan kayalar da güneşin altında çok uzun zamandan beri yatıyorlar. Konuşan kayalar mı? Bazıları onların şimşeklerle dünyaya indiklerine inanır. Ama benim inancım o ki, zaten yerdeler ve yıldırımlar onları toprağın derinine itiyor.. Seni öldüren beyaz adamı, öldürdün mü? Ben ölü değilim ki! Aptal beyaz adam! Doğduğunda sana ne isim verilmişti? Blake.. William Blake. Bir yalan mı bu? Yoksa beyaz adamın bir şakası mı? Yo, ben William Blake'im. Öyleyse sen ölü bir adamsın! Özür dilerim ama ben..anlamıyorum? Adın gerçekten William Blake mi? Evet. Her gece ve her sabah doğar bazıları acıya her sabah ve her gece doğar bazıları tatlı hazza.. Doğar bazıları tatlı hazza, doğarken bazıları sonsuz geceye.. Gerçekten hiçbir şey anlamıyorum. Ama ben anlıyorum, William Blake! Sen bir ozan ve ressamdın ama şimdi, beyaz adamları öldürmüş bir katilsin. Artık dinlenmelisin, William Blake. Doğar bazıları tatlı hazza, doğarken bazıları sonsuz geceye.. ** ** Wilson hakkında bilgin var mı? Ne? Cole Wilson'ı tanıyor musun? Ne biçim soru bu yahu? Tabii ki Cole Wilson'ı tanıyorum. Herkes onun adını duymuştur. Yaşayan bir efsanedir o. Ebeveynlerini düzdü! Ne yaptı? Ebeveynlerini düzdü. İkisini birden mi? Evet. Annesini babasını. Ebeveynlerini. Her ikisini de. Düzdü onları! Oh! Ve ne duydum biliyor musun? Öldürdükten sonra onları pişirip yemiş! Yani sen, hem anasını hem de babasını? Sana söylediğim şu: Onları öldürmüş, onları düzmüş, onları pişirmiş, onları yemiş.. Kahrolası..bir vicdana sahip değil! Ne dediğimi anlıyor musun? Bizim kahrolası gırtlaklarımızı da gecenin bir vakti kesebilir yani! ** ** William Blake, o silahı nasıl kullanacağını biliyor musun? Pek sayılmaz! Onun aracılığıyla konuşmayı öğreneceksin..ve bundan böyle şiirlerin kanla yazılacak.. Senin adın ne? Benim adım; Hiç Kimse. Pardon? Benim adım Exaybachay yani; yüksek sesle konuşup hiçbir şey söylemeyen yüksek sesle konuşup.. Adının 'hiç kimse' olduğunu kim koydu? Hiç kimse diye çağırılmayı yeğliyorum. Hiç kimse? Şey, kabilenle filan beraber olman gerekmez miydi senin? Soyum sopum biraz karışık benim. Annem, Ohm gahpi phi gun ni'ydi. Babam ise Abso luka. Böyle melezlikler kabilelerde pek saygı görmez!. Küçük bir çocukken, sık sık tek başıma bırakılırdım. Neyse, çok yakında başarılı bir avcı olacağımı kanıtlamak için aylarca geyik sürülerine sessizce yanaşmaya çalıştım durdum. Nihayet bir gün, geyik akrabalarım bana acıdı, Ve genç bir geyik hayatını bana verdi. Sadece bıçağımla canını alıverdim. Tam etini kesmeye hazırlanıyordum ki beyaz adamlar çıkageldiler. İngiliz askerleriydiler. Birini bıçağımla doğradım, ama bir tüfekle kafama vurdular. Her şey kararıverdi. Ruhum beni terk etmiş gibiydi.. Daha sonra beni Doğu'ya götürdüler.. Bir kafesin içinde önce Toronto'ya sonra Philadelphia'ya ve oradan da New York'a götürdüler.. Ve farklı bir şehre her vardığımızda, artık nasıl oluyorsa ben gelmeden önce, beyaz adamlar.. ..tüm insanlarını oraya taşımış oluyorlardı. Her yeni şehirde, tıpkı bir öncekinde olduğu gibi, aynı beyaz insanlar vardı. Ve tüm bir şehrin insanlarının nasıl olup ta bu kadar çabuk yer değiştirebildiğini anlayamıyordum! Sonunda, bir gemiye götürdüler beni. Engin denizi aşıp İngiltere'ye gittik. Orada da, yakalanıp sergilenen vahşi bir hayvan gibi, gösteriye çıkardılar. Ve ben de adetlerini örnek alarak onları taklit etmeye başladım. Böylece bu genç vahşiye gösterdikleri ilginin azalacağını ummuştum. Ama, sonuçta ilgileri daha arttı. Sonra beni beyaz adamın okuluna gönderdiler. İşte orada, bir kitapta, senin, yani William Blake'in kaleme aldığı sözcükleri keşfettim. Çok güçlü sözcüklerdi onlar ve bana hitap ediyorlardı. Ama özenli planlar yaptım ve sonunda kaçtım. Bir kez daha büyük okyanusu geçtim. Geriye, halkımın topraklarına dönerken çok üzücü şeyler gördüm. Benim kim olduğumu anladıklarında, serüvenlerimin öyküleri onları kızdırdı. Beni yalancılıkla suçladılar.. Bana "Exaybachay" dediler. Yüksek Sesle Konuşup Hiçbir Şey Söylemeyen! Kendi kabilem benimle alay etti. Böylece onlardan ayrılarak dünyayı tek başıma dolaşmaya başladım. Ben, Hiç Kimse'yim artık! ** ** Evvel zaman içinde, bir ormanda üç ayı varmış; Bir büyük ayı, orta boy anne ayı ve ufak tefek bebe bir ayıcık. Bir sabah, kahvaltıda sütlü lâpalarını yemeğe hazırlanıyorlarmış. Bir büyük, bir orta boy, bir de minik kâseleri varmış. Sütlü lapa çok sıcakmış, soğumasını beklerken dışarı çıkmışlar. O sırada bir kız çıkagelmiş, lâpadan yemiş, sonra uykusu gelmiş ve ayıların yatak odasına girmiş. Bir büyük, bir orta boy, bir de minicik yatak varmış ve o küçük yatağa yatmış.. Ayılar eve dönmüşler. Baba demiş ki: "Burada birisi tüm sütlü lâpamızı yiyip bitirmiş." Ve kızın kafa derisini yüzmüş. Ve kafasını koparmış. Ve kızın altın renkli saçlarından bebek ayı için bir süveter örmüş.. ** ** Ben dönünceye kadar burada kal ve güneşin kıçında bir delik açmasına izin verme William Blake.. Kalk artık, arabanı sür ve ölülerin kemiklerinin arasından kendine yol aç.. Seni sulardan yapılmış köprüye götüreceğim. Aynaya. Ondan sonra da dünyanın bir sonraki katına çıkarılacaksın. William Blake'in geldiği yere. Ruhunun ait olduğu yere. Denizin gökyüzüyle buluştuğu yerdeki aynadan geçip, geriye döndüğünden emin olmalıyım.. ** ** Beni bu sandal mı su aynasından öteye geçirecek? Hayır. Bu tekne gerektiği kadar sağlam değil William Blake. William Blake artık bir efsane. O benim en iyi arkadaşım. Ayağa kalk William Blake! William Blake. Onurlu biçimde yürümeye çalış William Blake.. Şuradaki adam var ya! İyi tanırım onu. Çok iyi sandallar imal eder. Merhaba. Sandalını sedir ağacından yaptırdım. Artık ayrılma vaktin geldi William Blake. Geldiğin yere dönme vaktidir. Tüm ruhların geldiği ve sonunda hepsinin geri döndüğü yere. Bu dünya artık seni hiç ilgilendirmeyecek. Biraz tütün buldum.. O tütün yolcuğun için, William Blake. Hiç Kimse.. Ben sigara içmem ki! "Aho", William Blake.. ..
  8. .. yâ meryem! (koru bizi!) şirin ve keyifli vadi jane'ler hapishanesi!
  9. .. hayır! @@TekKorkumsun efendim.. sadece tevazu'dan.. mütevazi oluşunuzdan.. bilinmeyen boyut'un tesirleri ya da ilhamları ile paralellik arz ettiğinizden.. spontane/kendiliğinden öyle oluyor.. kendinizi sevin.. de ve bizi de güzel dizelerinizden mahrum etmeyin.. merhaba ..
  10. bi sırr vereyim mi sayın@@Nüans adminim.. ama kimselere söylemeyiniz.. burası zati "mahşer yeri" dir.. de.. farklı ifadeler kullandıkları içün.. anlaşılamıyor.. şehir/şehr yol güneş teşhir/show arz: sunum: presentation pazar yeri; borsa; panayır tiyatro sahnesi şehr-i ramazan not: iş bu açıklamalardan sonra.. o söylediğiniz kelâm geçersiz kılınmış olup.. "şu an" için mer'iyettedir.. saygılarım ile arz ederim.. ..
  11. peki o zaman efendim.. siz mırıldanın bi şeyler.. ben tıngırtadayım.. takılalım.. ..
  12. .. "Yazıklar olsun! artık vecd ve heyecân kalmadı, artık müslümanların damarlarındaki kan dahi kurudu. Namazlara bakın; saflar eğri, secdeler ruhsuz, kalbde huzur yok! içten gelen o ilâhi cezbe kaybolmuş.. Ey aşk! Ey gönlümüzün derûni manâsı! Ey ektiğimiz tohum! Ey biçtiğimiz mahsûl! Şu hâle bir bak; Tıyneti toprak olan insanlar artık eskidiler.. Bizim çamurumuzdan şimdi bambaşka ve bize yabancı bir insan meydana geldi.." Muhammet İKBAL
  13. .. Nasıl ki bir telepatik duygu, uzakta mevcut hadisenin, keza bir presantiman, gelecek bir hadisenin esîrî bir takım ihtizazlarla insan ruhunda tecelli etmiş bir hâtırasının hatırlanması, yâni bağlı şuur sahasına çıkmış tezahürü ise, onun gibi uzakta cereyan eden veya gelecek olan hâdiseler aynı yollardan ruha girerek pasif insan halinin yâni uykunun icabatına uygun imajlar tarzında bağlı şuur sahasına çıkmış tezahürleridir. Binaenaleyh, bu nevi imajlardan ibaret olan rüyalara, telepatik ve haberci rüyalar diyen müelliflerin yerden göğe kadar hakları vardır. Bu rüyaların teşekkül tarzı esas itibariyle bütün hatır- lamalarda olduğu gibidir. Ancak burada değişen şey, bu teşekküle sebeb olan illetlerin plânlı ve yüksek bir tertipte bulunmaları, bunun neticesi olarak hatırlama vetiresinde hakim rol oynamalarıdır. Zira bunlara ait ihtizazlar, ruhun dikkat melekesine parazit halde refakat ederek beyne girmiş "yukarıda bahsedilen" rüyalara ait ihtizazlara benzemezler. Bu nevi ihtizazlar ruhun dikkatini doğrudan doğruya kendi üzerlerine çekmiş bulunmaktadırlar. Ve ruhun dikkati o sırada hemen hemen yalnız bunlara tahsis edilmiştir. Bu türlü rüyaların husulüne sebep olan amillerin yukarıdakilerinkinden ayrı olduğunu söylemiştik. Filhakika burada ruhun herhangi bir maksat ve de gaye uğrunda bizatihi kendi iradesini kullanması esastır. Mamafih, gene aynı maksat ve gayeler yolunda daha yüksek yabancı iradelerinde bu işle ekseriya müdahalesi görülebilir. Buradaki maksat ve gayeler, ruhun tekâmülüne müteveccih bir takım havadisten, insan halindeki ruhu haberdar etmektir. Eğer uzakta geçen veya gelecek zamana ait olan bir hadiseyi bağlı şuur halinde bilmekle tekamülü yolunda faydalanacaksa, uyanınca hatırlanması lâzım gelen bilgiler ile ilgili imajları ya doğrudan doğruya veya sembolik bir takım kıyafetler içinde ruh; -tıpkı post kipnotik hallerde olduğu gibi-düzenlenmiş bir plana uygun olarak uykuda beyine aksettirir. Bu faaliyetin neticesi olarak gerekli bilgi, uyandıktan sonra ya imajlara müterafık rüya veya imajlardan ari, fakat telepatiler ve haberci hisler gibi kuvvetli iç duygularla ve bazen açık fikirlerle mahmul hatıralar halinde bağlı şuurda canlanır. ..
  14. İNTERLOCK şurada bir blog başlığı gönderdi: İNTERLOCK's Blog
    http://youtu.be/c93ApxeI28A şamdanları donanınca eski zaman sevdalarının başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın nemli yumuşaklığı tende denizden gelen mâhın gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın yansıyan yaslı gülüşmelerdir karasevdalı suda bülbüller kırılır umutsuzluktan yalnızlık korusunda eylem dağılmış gönül tenha çalgılar kış uykusunda ölümün tartışılmazlığı nihayet anlaşılsa da başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın bir başkasının yaşantısıdır dönüp arkamıza baksak çünkü yaşadıklarımız başkasının yargısına tutsak su yasak rüzgâr yasak açık kapılar yasak belki bu karanlıkta yasakları yasaklasak başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
  15. İNTERLOCK şurada yorum gönderdi Radya'nın blog başlığı içinde RA'NIN RUH SESİ
    merhaba..
  16. .. detaydır.. @@Nüans admin'im.. takılmayalım di mi? ..
  17. .. e böylesi romantik bi sunuma.. ayrıntılı bi kek sunumu.. picasso-varî

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.