İNTERLOCK tarafından postalanan herşey
-
GERRY - (The Actual Gerry)
.. gerry&gerry: joint errantry "to be confronted with one another.." ** Gerry, işte patika. Ne kadar da... Evet, çok güzel. Hava tertemiz. Bitti mi? Hayır. Merhaba. Selam. Çocuklu kadınlar bile burada yürüyor. Orası turist kaynıyordur şimdi. Ne kadar kaldı? Bilmem Yolu yarıladık galiba, Bu taraftan gidelim. Her yol oraya çıkar. Her yol aynı yere götürür bizi. Etrafından dolaşalım mı? Kendi yolumuzdan gideriz. Şunlara bak, bel çantalarını takmış gidiyorlar, pek neşeliler. Boş ver be dostum! Boş mu verelim? Boş verelim. Oraya hemen gidelim. Boş ver gitsin. Boş ver gitsin! Yolun sonunda karşımıza müthiş bir şey çıkacak.. Boş ver gitsin! Boş ver gitsin. Haydi dönelim. Boş ver gitsin. Acaba bu yoldan mı? Evet, bu taraftan. Biz bu tarafa mı gidiyorduk? Evet, öyleydi.. ** "Beşerî dünyayı ilâhi dünyadan ayıran köprü üzerinde, kişi, 'Astral Double' nin görünüşü ile paniğe kapılır, çünki onu transforme etme vasıtasını bilmez. Bu noktada, olağan dışı bir varlıkla, bir şüpheli hasımla, korkunç ve tiksindirici görünüşlü 'Eşik Bekçisi' ile yüz yüze gelmek kaçınılmazdır. Bu son derece zahmetli bir imtihandır. Kokular, renkler ve dokunma duygusuna vizyonlar eşlik ederler.." ..
-
DÜŞ / RÜYA' NIN HAKİKATİ
.. ŞEN/ŞAN: -Her an yeni bir dünya yaratmak: Yaratı/Tasavvur, ortam kapsamındaki diğer değişkenlerin müşterek rüyalarının kabulüne dayanıyorsa, daha doğrusu simbiyozların hep birlikte oluşturdukları ve gri harelenme örüntüsü altında yapılan okumalar ile yaratılıyorsa, bu rüya kişiye zarar verecek bir ortamı ifade eder. Photon ve Phonon magnetik etki alanı içerisinde ya da harelenme örüntüsü kapsamında, çekirdek ve negatif elektron hareketleri; iyonlaşım. Bu bahsini ettiğimiz saha, bir müşterek ekim alanı ya da plantasyon alanı ise, iyonlaşma sonucunda orataya çıkacak vizyon; gerçeklik, Rü'yet olarak/Rüya olarak anlaşılmalıdır. tamamen kişisel yorum.. ..
-
BAHARİSTAN - MOLLA CAMÎ
.. Akla danıştım: "Bu taze gelini nasıl süsliyeyim ki, isteklilerin gözlerinde güzelliği daha çok artsın?" Cevap verdi: "Murad bağışlayıcı padişaha incileri diz. Çünkü O, dünyaya yardım eden, devleti yücelten, doğu ve batının sığınağı; yavuzluk burcunun yıldızı; şeref çekmecesinin incisidir. Timurhan derneği ocağının ışığı Sultan Hüseyin Baykara, güneş gibi göklere yaraşan yüksek bir değer sahibidir. Ona cihanın zerrelerini, inayet ile görmek farzı ayn'dır. O halkın bütün dileklerini cömertliğinin zimmetinde borç bilen bir sultandır. Onun elinin vergisi, boynundaki borcun utancını nasıl çekebilir." """"""""""""""""""""""" Tanrı, yardımcılarını değerlesin, gücünü artırsın, kerem sahibi evlâdını mülk ve saltanatının gölgeleri altında saklasın, bütün halkı onun adalet ve ihsanı çevresinde barındırsın. KITA Sâdî her ne kadar Gülistan'ın tamamını Sâd bin Zengî adına yazmışsa da benim Baharistan'ım öyle bir sultanın adiyle şereflenmiştir ki, Sâd bin Zengî ancak onun uşağı olabilir. KITA Bu Baharistan'dan bir geç ki, içinde Gülistan'lar göresin. Buradaki eşsiz güzelliklerden her Gülistan'ın içinde ne güller açmış , ne reyhanlar filizlenmiştir. Baharistan'ın terkibi sekiz bahçeye ayrıldı. Cenneti andıran her bahçesinde gelinciklerden başka bir renk; reyhanlardan başka bir koku vardır. Baharistan'ın gelincikleri için güz rüzgârlarının ayakları altında solup dağılmak; reyhanları için kış fırtınalarının siddetiyle donmak korkusu yoktur. ..
-
Böyle Buyurdu Zerdüşt - F. Nietzsche
.. ŞEN BİLİM / LA GAYA SCIENZA/SEX CELL SCIENZA SESSO-CELL SCIENZA KAÇIK ADAM Öğle öncesi aydınlığında bir fener yakan, pazar yerinde koşarken durmadan "Tanrıyı arıyorum! Tanrıyı arıyorum!" diye bağıran kaçık adamı duymadınız mı? Oradakilerin çoğu tanrıya inanmayanlar olduğu için onun böyle davranması büyük bir kahkahanın patlamasına yol açtı, onu kışkırttılar. "Ne yolunu mu şaşırmış?" diye sordu biri. Bir başkası "bir çocuk gibi yolunu mu kaybetmiş?" dedi. "Yoksa saklanıyor mu?", "Bizden korkuyor mu?", "Yolculuğa mı çıkmış?", "Yoksa göçmüş mü?" Onlar birbirlerine böyle bağırarak güldüler. Kaçık adam onların arasına sıçrayıp bakışlarıyla onları delip geçerek.. "Tanrı nerede?" diye sorar, "şunu da söyleyeceğim, onu biz öldürdük sizlerle ben! Onun katiliyiz hepimiz. Ama bunu nasıl yaptık? Denizi kim içebilir? Bütün çevreyi silmemiz için bize bu süngeri kim verdi? Onu güneşinin zincirlerinden kurtarır iken ne yaptık biz yeryüzünde? Nerede gidiyor şimdi dünya, biz nereye gidiyoruz? Bütün güneşlerden uzağa mı? Sürekli, boş yere geriye, öne, yana, bütün yönlere atılıp durmuyor muyuz? Üst alt kaldı mı? Sanki sonsuz bir hiçte yolumuzu yitirmiyor muyuz? Boş uzayın soluğunu hissetmiyor muyuz? Hava giderek soğumuyor mu? Giderek daha çok, daha çok gece gelmiyor mu? Öğleden önce fenerleri yakmak gerekmiyor mu? Tanrıyı gömen mezar kazıcılarının yaygarasından başka bir ses duyuyor muyuz? Tanrısal çürümeden-Tanrının çürümesinden başka koku duyuyor muyuz? Tanrı çok çürüdü.. Tanrı öldü! Tanrı öldü! Tanrı öldü! Tanrı öldü gitti! Onu öldüren de biziz! Bütün katillerin katili olan biz nasıl avunacağız? Dünyayı şimdiye dek elinde tutan, en kutsal, en güçlü olan bizim bıçaklarımızla kana bulandı. Kim temizleyecek bu kanı bizden? Hangi suyla arıtabiliriz kendimizi? Nasıl bir kefaret törenini düzenlesek, hangi kutsal oyunu oynasak? Bu eylemin büyüklüğü bizim için fazla büyük değil mi? Bu ancak eylemi gerçekleştirene yaraşır sayıldığı için bizim tanrı olmamız gerekmiyor mu? Hiç bir zaman daha büyük bir eylem olmadı, şu da var ki, bizden sonra doğacak olan, bu eylem uğruna şimdiye kadarki tarihlerden daha yüksek bir tarihin bir parçası olacak!" kaçık adam burada susar, dinleyenlere bakar: Onlar da suskun, söylenenleri yadırgamış halde ona bakarlar.. Sonunda kaçık adam elindeki fenerini yere atar, fener söner, parçaları çevreye dağılır. Sonra "çok erken geldim, daha zamanı değildi. Bu tekinsiz olagelme daha yolda, yolculuğunu sürdürüyor. O daha hala insanların kulağına ulaşmadı. Şimşeğin de gökgürültüsünün de zamanı var. Yıldızların ışığının zamanı var, siz yaptıktan sonra bile, görülmüş, duyulmuş olmak için işin zamanı var. Bu eylem onlara hala en uzak yıldızdan bile uzak, ama yine de bunu onlar yaptı!" Kaçık adamın aynı gün farklı kiliselere daldığı, içeride Requiem aeternam deo'yu söylediği anlatılıyor. Dışarı sürülmüş, sorguya çekilmiş; ama o şu yanıtı vermiş hep.. "Neden hala buradasınız, niçin tanrıların türbesinde ya da mezarının başında değilsiniz?" NIETZSCHE ..
-
Uzaylı dostlarımız:)
- Uzaylı dostlarımız:)
- Uzaylı dostlarımız:)
- Uzaylı dostlarımız:)
- Benim güncel sayfalarda biraz gülesim var :)
- Benim güncel sayfalarda biraz gülesim var :)
- Ben güldüm, siz de gülün madem :)
- Ben güldüm, siz de gülün madem :)
- GuNuN SoZu (SeNCe)
.. Kutsal kitapları okuyup anlamayan dindar, okuyup anlayan ateist olur. Nikola Tesla ..- GÜNÜN KARİKATÜRÜ... (Kendi dilini oluşturmak için, karikatür, metafor yaparak kendine has bir anlatım dili oluşturuyor... :). :(. :|...)
- Ay hakkında cevaplanamayan sorular
.. aşağıdaki alıntı 7.7.2012 tarihinde interlock's blog'da yayınlanmıştı. topik konusu ile direkt alâkalı olduğu için buraya da ekledim.. Ay meselesini ısrarla istediğinizi biliyorum. Daha önce de bir çok Dünya insanı, Ay'a ve diğer başka gezezegenlere gidip ve tekrar dünyaya dönmüşlerdir. Fakat susmaktadırlar. Zamanı gelince konuşacaklardır. Çünki şimdi, kimse onları anlayacak ruhsal seviyede değildir. Şu anda herkesin bildiği üç dünyalı Ay üzerinde bulunmaktadır. Fakat herkesin bilmediği pek çok dünyalı da Ay'da yaşıyor. Er geç bunlar açıklanacaktır. Dünya halkını paniğe kaptırmamak şarttır. İlâhî düzen tedric ister. Astronotların indiği yer çöl manzarasındadır. Çölde bitki olur mu? Fakat atmosferi hissedeceklerdir. Bu bile aşamadır. Hakikatleri gizledikleri için onlara kızma, sahtekârlıkla itham etme. Bir çok hakikatler gizli kalmaktadır ve şimdilik gizli kalmalıdır. Ay'da hayat var mıdır, yok mudur diye sormak dahi olumsuzdur. Ay yaradılmıştır. Belli bir göreve atanmıştır. Ay yaşayacak, görevini ifa edecek ve yaşatacaktır. Ay'da insan vardır. Ay'da bitki fazladır. Ay'da hayvan vardır. Ay insanı sizi tanıyor. Ay insanı tekâmül vetiresini hayli ilerletmiştir. Diğer gezegenlerden gelen insanlar ve bilgiler, Ay insanını, dünya insanından önce uyandırmıştır. Ay insanı, Dünya insanından farklı değildir. Biçimsel benzeyiş dolayısı ile, dünyanızda yaşayan Ay'lıları tanımakta güçlük çekiyorsunuz. Tanısanız, onlar çalışamayacaklar ve sizlere gerekli bilgiyi aktaramayacaklar, uyandıramayacaklardır. Zamanı gelince ve her şey anlaşıldığında, Ay'lılar ile Dünya'lılar bir kardeş olarak birlikte yaşamasını öğreneceklerdir. Ay'daki yaşamın farkı şudur: Ay'da yaşam, Ay üzerinde olmakla beraber, Ay'ın tabiatı icabı yeraltı şehirleri kurulmuştur. Krater gibi gördüğünüz delikler, yeraltı şehirlerinin giriş ve çıkış kapılarıdır. Fakat, Ay üzerinde de Ay'lıların bir çok enstelasyonları/ installation/kurgusal montaj/donanım/us/yerleşim alanları vardır. Bu enstelasyonlar sizinkilerden çok farklıdırlar. Işığı, havayı, kozmik ışınları ve radyasyonu alır, içeriye şehirlere verir. Ay'lı, dışarıda da yaşıyabilir. Fakat bunun güçlükleri vardır. Bitkiler de hem içeride ve hem dışarıda yetişir. Ay bir enerji deposudur. Fazla enerji Dünyaya akar. Yalnız Güneşin ışınlarını yansıtmakla kalmaz. Bizatihi kendi bünyesinde mevcud enerjiyi de Dünyaya aktarır. Ay ışığında, dünya insanlarının romantik duygulanımları, ferahlık hissetmeleri, daha çok sevgi verebilmeleri bundan dolayıdır. Gelen Ay enerjisi, toprağa ve bitkiye de hayatî önem taşıyan gıdayı ulaştırır. Dünya yalnız değildir. Ay'da da dünya problemi önemlidir. Ay'ın mevcudiyeti ile Dünya'nın mevcudiyeti birbirine bağlıdır ve Ay'lılar bunu müdriktirler. Fakat Dünyalılar henüz bu durumları anlayamıyorlar. Ruhsal Mesajlar Rehber Goethe 20.7.1969 ..- THE GULLIVER'S SHIP..
.. eh yaşı uygun gulliver'in.. epey eskilere palamarladık bugün sefineyi.. 45'lerin sonları.. 50'lerin ilk yılları.. ve ses ile çizgiler üstadı; akordionu ile Celâl Şahin o çalar-söyler.. "bu günkü teknik yok ya.." biz de "gözümüzde canlandırırdık!" şimdi O'ndan bi ses ile çizgi.. sizler de müziği ve dansı zihninizde canlandırın bakalım.. ** twiste gel haso twiste gel çalkala memo twiste gel yeni çıktı bir moda twist derler buna yerinde çakıl rahat sallan durmadan bir saat twiste gelo ula heso twiste gelo gidi vara lo twiste gelo ule memo twiste gel gel gel ayagının birini bas karşındaki bayana bak bir de cüğara yak çalkala çalkala oynamasın ayak sonra yersin dayak wullahi çok kıyak çalkala çalkala twiste gelo ule haso twiste gelo bi de vara lo twiste gelo ula gatto twiste gel gel gel diyarbekir şâd akar hele yar zalım yar urfa mardine bakar vah sevmişem ben seni diyarbekir gızları hele yar zalım yar kibritsiz kandil yakar gız sevmişem ben seni vara li la lo vara li la lo vara lo vara lo varo le ..- ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....
.. IL PENDOLO DI FOUCAULT - KUTSAL SANDIK KETER: Sarkaç'ı o zaman gördüm! Küre, koro yerinin tonozuna tutturulmuş uzun bir telin ucunda devingen, eşzamanlı bir görkemle geniş salınımlar çiziyordu. Dönümü, telin uzunluğunun karekökü ile yeryüzü zihinleri için usdışı da olsa, tanrısal usla, tüm olası dairelerin çemberleriyle çaplarını zorunlu olarak birbirine bağlayan "pi" sayısı arasındaki ilişkinin belirlediğini biliyordum -bu dingin soluğun büyüsü içinde kim olsa sezinlerdi bunu- böylece, kürenin bir kutuptan ötekine salınma süresi, zamandan bağımsız ölçüler arasında gizemli bir elbirliğinin sonucudur; asılma noktasının birliği, soyut bir boyutun ikiliği, pi sayısının üçlü niteliği, kökün gizli dörtgeni, dairenin kusursuzluğu arasında.. Asılma noktasının düşeyi üzerinde,tabanda, çekimi kürenin içinde gizli bir silindire ileten manyetik bir düzenin, devinimin sürekliliğini sağladığını biliyordum; Maddenin direncine karşı koyan, fakat aynı zamanda "Sarkaç Yasası" na ters düşmeyen, tersine, bu yasanın kendini ortaya koymasına izin veren bir düzen; Çünki, boşlukta, genleşmeyen, ağırlığı olmayan, bir telin ucuna asılı olan ve havanın direnciyle karşılaşmayacak, asılma noktasıyla sürtüşme yapmayacak, ağırlığı olan herhangi bir maddi nokta, sonsuza dek düzenli olarak salınırdı. UMBERTO ECO FOUCAULT SARKACI ** KUR'AN NECM: 7-11 7 : En yüksek ufuktadır o! 8 : Sonra iyice yaklaştı ve sarktı, 9 : İki yay'ın beraberliği gibi, belki ondan daha yakındı. 10: Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini. 11: Kalp yalanlamadı gördüğünü. 7 : Ve hüve bil'üfükıl ' a'lâ 8 : Sümme denâ fetedellâ 9 : Fekâne kâbe kavseyni ev ednâ 10: Feevhâ ilâ 'abdihî mâ evhâ 11: Mâ kezebel fuâd ü mâ reâ ** MESNEVÎ 1. cİLD 1495-1501: Hâl, cilveli bir GELİN ise, makam da O GELİN ile yalnız kalmak olur. Gelinin cilvesini padişâh da, ondan başka bir çokları da görür. Fakat vuslat zamanı padişâhtan başkası bulunmaz. Dışarıda havas da, avam da GELİN'i görürse de yalnız padişâh halvete girer. Gerçi sûfîlerde hâk ehli çoktur. Lâkin ebedî makam sahipleri nadirdir. Can menzillerini, o seferlerde rûhun menzillerini öğren. O zamanın dışındaki zamanı hatırla. Hem istersen kutsiyet makamına sevin. Öyle bir hava ki, rûh sîmurgu ve onun ilk uçuşu orada olmuştu. Oldu meclâ-yı arûsa hâl nâm Halvet oldu ol arûs ile makaam Cilve-bînân şâh ü gayr-i şâh çok Vakt-ı halvet lîk şehden gayrı yok Taşrada nâzır arûsa hâss ü âm Helveti ancak şehe olur maakam Gerçi sûfîlerde çokdur ehl-i hâl Nâdir ashâb-ı makaam-ı bî-zevâl Eyle der-yâd anda cân menzillerin Ol seferler de revân menzillerin Ol zamân-ı bî zamânı yâd kıl Hem-makaam-ı kudse ister şâd kıl Ol hevâ kim andadır Simurg-ı rûh Andan olmuş idi pervâz-ı fütûh 1539-1540: Eğer gönül, sır dağarcığını açacak olsa rûh, sür'atle arşa doğru yükselir. Bu gizli sır anlatılabilse, bütün cihan yanar. Dil olursa kâşif- i enbân-ı râz Cânib-i arşa ider can türk ü tâz Gelse güftâra eğer sırr-ı nihân Âteşe yanmak mukarrerdir cihân ..- GÜNAYDIN
.. günaydın herkese:)) ..- Birisi Kahve Yapsa da İçsek Şöyle Hüpppppppppppppp Diye
.. sevi dolu bir dünyam var dört yanımda forumcumlar dünya malı neye yarar dostluklarla yaşıyorum şiirlerde makalelerde karartılmış resimlerde gelmiş geçmiş zamanlarda tahayyülde yaşıyorum sevilerden nakışlarda kalpten kalbe akışlarda artıkın ben akıllandım tasavvurda yaşıyorum ..- BAHAR GELME ÜSTÜME..
.. aba.. abacım.. beni koruyunus.. çok reca ederim. ah! şu ma'sum sıfata bakındı hele.. ne kadder de sefimliyim di mi? mercy- DÜŞ / RÜYA' NIN HAKİKATİ
.. Uyku süreci ve Rüya; Kişiye özel Telâfi ve Tatmin edici; "routine timetable loading" sistemi: Kişinin gün içinde yaptığı işlerin (maddî ve manevî) sorgulanması ve bu sorgulanma sonucu elde edilen bilgilere göre, ertesi gün yaşayacağı olay programının yüklenmesi olarak anlaşılabilir. Bu sorgulama ve göreli yükleme işlemi esnasında "Teknik Yardım" sürekli devrededir. Kişi, gün içinde ve gün-sonu uyku ve rüya süresince bahsini ettiğim "Teknik Yardım" ile mücehhezdir ya'ni donatılmıştır/Shipshape/Equipped. Sistem ile iletişimin sağlıklı olabilmesi için, "Genlik Alanı'nın etkileri" ni kontrol etmek/yönetmek görevi Husband'ın ya da "Efendi'nin Işığı"nın sorumluluğundadır. Sistemin Cehennemi/Genliği ise bi depresyon/endişe ve ye's denizidir. Ve insanlar/kavm bu ortamda yaşam sürdürürler. Ve Teknik Yardımları da; Temsilci'nin belirlediği deneyim/imtihan puanları oranında mülkiyet kiralanması ile alır. Ya'ni bahsi geçen Genlik Denizi'nde belirli bi Frekans Boyutu üzerinden iletişim sağlanması/subjective igo ile bağlantı "Frekansı" yakalanması an'ıdır ve böylece "Genlik" kontrol altına alınmış olacaktır. tamamen kişisel yorum. ..- BAHARİSTAN - MOLLA CAMÎ
.. Büyüklüğünün mertebesi yüce, ululuğunun ünü yüksektir. Sayısız nimetler, eşsiz cömertliklerle dolu sarayının çiçekli bahçelerinde şakıyan bülbüllerin boğazlarından duyulan binlerce selâm ve dua iniltileri; Tanrı'nın varlığını seyredenler derneğinin sazcıları ve varlık şarabından baygın düşmüşlerin şarkıcılarıdır. KITA: Selâm, Tanrı'nın buyruklarını getiren yüce Peygamber'e olsun. Cihan bağının gülü, O'nun bahçesindeki gül ile ölçülürse ancak kutlu yüzündeki ter damlası gibi kalır. Çemen yaprakları, kuşlar için, ancak O'nun güzelliğinin vasfını öğreten bir dersten başka bir şey değildir. Dualar; Peygamberimizle O'nun bilgi ve ahlâk kandilinden ışık alan evlâdına ve yoldaşlarına olsun. Şimdi, bu Baharistan'ın yazılmasındaki sebebi anlatmak sırası gelmiştir: Bu gönüller okşayıcı bahar çağlarında sevgili oğlum Ziyaüddin Yusuf (Allah kederlerden saklasın), Arap dilini ve edebiyat bilgilerini öğrenmeye çalışıyordu. Yeni yetişmekte olan çocuklara ve zahmet görmemiş olan yavrulara alışkın olmadıkları şeylerle zihinlerine uygun gelmeyen yabancı terimleri öğrenmenin, onlara ağır bir yül olmakla beraber gönüllerini korku vereceği pek açık bir hakikattir. Çocuğun gönlünü ferahlatmak ve hatırını hoş tutmak için arasıra ünlü şeyh ve büyük üstad Şirazlı Muslihüddin Sâdî'nin mübarek nefeslerinden olan Gülistan kitabından birkaç satır okurduk. MESNEVÎ O Gülistan, gülistan değil, sanki cennetten bir bahçedir. Tozu, toprağı amberden yoğurulmuştur. Bâb'ları cennet kapıları, feyz veren hikâyeleri Kevser havuzlarıdır. Perdeler arkasına gizlenmiş nükteleri, Nazlı Hurî'leri imrendirir. Gönül çekici şiirleri, yüksek ağaçlardır ki, yeşil ve taze güzellikleri altından ırmaklar akar. O sırada hatırıma geldi ki, Sâdî'nin mutlu nefeslerine, güzel şiirlerine benzer bir kaç yaprak da teberrüken aynı üslûb üzere ben de yazayım. İşte hazırlara bir destan ve gaiblere bir armağan olmak için şu birkaç parça bu suretle tertib edildi. Bu yazılar sona erince bu eser de tamamlandı. ..- DÜŞ / RÜYA' NIN HAKİKATİ
.. EPIPHANEIA: GÖRÜNÜŞ/ORTAYA ÇIKMA Eski Yunan'da tanrıların yüceliklerini ölümlülere göstermeleri. Kişi ya da durumla ilgili önemli bir gerçeğin birdenbire ortaya çıkışı. Homeros'a göre düzenli ortaya çıkan, insanlara yardım eden onlarla savaşan ya da sevişen tanrılar. Herodot'a göre hastalara, acı çekenlere çoğu zaman düşte ve bazen uyanık halde de görünür hale gelen Asklepios gibi iyileştirici epifanyalardan bahseder. EPİFENOMENALİZM: Zihinsel ya da ruhsal olayların mekanik beyin süreçlerinin yan ürünü olduğunu ileri süren felsefe kuramı. Kurama göre, beyin süreçlerinin zorunlu sonucu olan olayların kendi başına hiçbir nedensellik etkisi yoktur. Belirli bir düşünce beynin özgül bir durumunun ürünüdür, bütünsel sürecin doğal bir parçasıdır; ama hiçbir biçimde beyni, bütünsel süreci ya da başka herhangi bir şeyi etkilemez. Bu kuram, zihnin gerçek bir tinsellik taşıdığını ve dolayısıyla da tinsel bir ruhun varlığını yadsır. EPIPHENOMENON: Sonuç yaratmada başlı başına etkisi olmayan, başka olayların yanında yer alan ikincil olay. Yan tesir / Gölge olay ..- BAHARİSTAN - MOLLA CAMÎ
.. Molla Câmî "Horasan'lı" (Nureddin Abdurrahman b. Ahmed) 1414 - 1492 İran'lı filozof. Arap edebiyatı ve felsefede derinleşerek İran'ın büyük bilginlerinden biri oldu. Tasavvuf felsefesi içinde önemli bilginlerden sayılmaktadır. Medrese eğitimi almış ve AliKuşçu ile birlikte matematik problemleri üzerinde durmuştur. Zamanında bir allâme (her şeyi bilen, büyük bilgin) sayılmıştır. Felsefe alanındaki etkinliğinin yanında çok bilinmeyen ama etkili sayılan arapça şiirler yazmış, musîkiyle ilgilenmiştir. Yusuf ile Züleyha, Leyla ile Mecnun gibi şiirleri vardır.İran klasik şairlerinin sonuncusu sayılır. Molla Câmî, tasavvufa yönelmiş, Nakşî şeyhlerinin yanı sıra, sufîlerle de ilişkili olmuştur. Şeyh Ahrar, Abdullâah Ansârî ve Sadeddin Kaşgerî, onun sıklıkla ismini andığı sufî düşünürlerdir. Kitabı Nefahat-ül-üns Nakşîliğin ve tasavvuf felsefesinin en önemli kaynaklarından sayılmaktadır. Câmî, tasavvuf düşüncesinde, hem bu düşüncenin derli toplu hale getirilmesinde hem de tasavvuf düşünürlerinin hayatlarının yazılması yönünde katkıda bulunmuş; öte yandan İbn Arabi'nin zor anlaşılan düşüncelerinin açık kılınması ve ayrıca sufiler, kelamcı ve filozoflar arasındaki farkların ve her akımın özelliklerinin belirginleştirilmesine yönelik çalışmalar yürütmüştür. Feridüddin Attar ve Mevlânâ Celâlleddin-i Rûmî gibi tasavvufa düşünce yönünde dahil olması ve bu alana felsefe düzeyinde katkıda bulunmasından dolayı Molla Câmî tasavvuf bilgeleri arasında sayılır. Kendi başına özel bir kuramı yoksa da, vahdet-i vücûd düşüncesinin, tasavvuf ya da sufîzimde yerleşmesine doğrudan etki etmiştir. Camî'nin en değerli manzum ve mensur eserleri; Hüseyin Baykara'nın günlerine rastlamıştır. Şark Klâsiklerinin özel bir anıtı olan Baharistan da, bu Türk Sultanına armağan edilen eserlerdendir. Camî bu eserinde bilhassa şu sözleri söylüyor: "Sadî, her ne kadar Gülistan'ın tamamını Sâd-bin-Zengî adına yazmışsa da benim eserim öyle bir sultanın eli ile şeref bulmuştur ki; Sâd-bin Zengî, ancak onun uşağı olmağa lâyıktır.." ** BAHARİSTAN: Camî M. Nuri Gencosman Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi Şark - İslâm Klasikleri Milli Eğitim Basımevi - İstanbul 1985 ** Önceden Tanrı adını dile getirip, onu öğmeden kutlu bir işe başlayan kimse, cılız bir kuş gibi uçmağa güç yetiremez. Amacına ulaşamadan kanatları kırılır; bir daha kalkamıyacak gibi yere düşer. ** Aşk ve Vefa Baharistanının dallarında, fazilet ve ihsan minberlerinde dile gelen kuşlar, şakrak cıvıltıları ve tatlı musıkileriyle Tanrı'yı öğmek için durmadan okudukları güzelleme destanlarını; aylar ve yıllar kutlu derneklerde toplananların ve sevimli manzaraları seyredenlerin kulaklarına eriştirmişlerdir. KITA: Hamd ve sena öyle bir yaratıcıya yaraşır ki; feleklerin gül bahçesi, o yapıcının san'atının gül ağacından bir yaprak ve kendisini öğenler için inci ve cevahir saçılarıyla dolu bir tabaktır. ..- sevgi neydi...
.. sevgi; az önce buralardaydı.. nereye gitti? bencilliğimiz ve çıkar düşkünlüğümüz yedi-bitirdi ümidini de; "kim vurduya gitti!" erhan tığlı'dan esin..Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.
- Uzaylı dostlarımız:)