Efendi Türkler tarafından postalanan herşey
-
EURO 2008 Haberleri
"Terim Hun komutan gibi" Terim Hun komutan gibi Cumhuriyet gazetesinden Arif Kızılyalın, Türkiye-Almanya maçını bir Çinli gazeteci ile birlikte Milli Takım yedek kulübesinin hemen arkasından izledi. Terim'in 12. bir oyuncu gibi nasıl çaba harcadığına 1-2 metreden şahit oldu. Maçın sonunda Çinli gazeteci kendi gazetesi için yazacağı yorumdan bir bölüm okudu. O bölüm, Türkler'i, futbolumuzu ve özellikle de Fatih Terim'i müthiş anlatıyordu. "Sabri kademeye gir... Kazım iyi vur gol olsun... Ayhan niçin basmıyorsun Ballack'a... Marco, ileri oyna..." Almanya-Türkiye Avrupa Şampiyonası 29. yarıfinal maçının en kritik anlarında Türkiye'ye ayrılan yedek kulübesinin önündeki beyaz gömlekli teknik direktör aynen böyle bağırıyordu. Kimi zaman kızıp kenara, Müfit Erkasap'ın yanına dönüyor, kimi zaman yardımcı hakeme isyan ediyor, kimi zaman ters bir kararda bile hakemi alkışlıyordu. Peki nasıl duyabildik Fatih Terim'in 90 dakika boyunca söylediklerini? Nasıl izleyebildik tüm maç boyu sergilediği görüntüleri? Biz bir grup gazeteci yer krizi nedeniyle monitörlü, internet bağlantılı medya tribünü yerine saha kenarına, hemen takımların arkasındaki koltuklara gönderilmiştik... UEFA'nın azizliği aslında Çinli meslektaşımızla birlikte bizi, Fatih Terim ve Joachim Löw'ün görüş açısından maç izlemek zorunda bırakmıştı... Ve böyle bir tarihi maçta, gerçekten büyük bir şans sunmuştu UEFA'nın medya kurulu bizim gibi 'son dakika' stada gelenlere... Maç öncesi kendinden son derece emin tavırlarla onca sıcağa karşın sırtından çıkarmadığı lacivert ceketiyle kulübeye gelen Fatih Terim, büyük bir coşkuyla okuduğu İstiklal Marşı sonrası maçı 12. oyuncu gibi yaşayacağının sinyallerini veriyordu. İLK CİDDİ UYARI SABRİ'YE Başlama düdüğünü kulübesinde oturup bekleyen ünlü çalıştırıcı, Hamit'in Lehmann'da kalan ilk önemli şutu sonrası ise artık bir oyuncu gibi kendisine ayrılan 30 metrekarelik alanı parsellemeye başladı. Ayhan'ın çizgiye kadar inip Kazım'a verdiği, F.Bahçeli oyuncunun da direğe nişanladığı şutla birlikte ceketini çıkaran Terim, ilk uyarısını kenarı boş bırakan Sabri'ye yapacaktı. Ardından Ayhan'ın Ballack'la giriştiği kora kor mücadelede "Aferin" diye bağırdığını duyduğumuz Terim, İsviçreli hakem Massimo Busacca'nın ikili mücadelelerdeki tercihini Almanya'dan yana kullanması üzerine ise sinirlerine hakim olamayacaktı. Sanki kenarda bir volkan patlıyor, Musacca ile 4. hakem bu tepkilere hedef olmamak için sırtlarını dönüyorlardı. 4. hakemle burun buruna gelip "Benzeri pozisyona devam, bizimki yapınca faul" diye öfkesini dile getiren ünlü çalıştırıcı, siniri geçtikten sonra özellikle yardımcı hakem Mathias Arnet'le Busacca'yı da verdikleri kararlar sonrası alkışlayıp gönül alıyordu. Kuşkusuz atılan gol sonrası en çok sevinenlerden biri oydu. Uğur'a sarılışı, Metin Tekin ve Müfit Hoca ile sarmaş dolaş oluşu yaşımın en duygu yüklü enstantanelerindendi. Yenen goldeki "babacan" tavrı ise bu takımın marol-motivasyon gücüyle nasıl buralara geldiğinin kanıtıydı: "Ne oldu? Attınız da yediniz de... Haydi siz nerelerden maç çevirdiniz..." 1-1 biten devrenin ardından 2. yarıda da maçı hücrelerinde yaşayan Fatih Terim kah sevindi, kah üzüldü. En çok da Sabri'nin şutunun gol olmayışına içerledi. Sanki o an, "Galiba bu kez zor" der gibi kulübeye dönerken Almanların Klose ile bulduğu gol ise küllerinden yeniden yaratıyordu Terim'i. Kulübedeki Gökdeniz'i hazırlayan ve yeniden takımla birlikte atağa kalkıp, takımla birlikte kendisine ayrılan alanın uzak ucuna giden deneyimli çalıştırıcı sanki Sabri'ye ortayı yaptıran, Semih'e de iğne deliğinden topu geçirten "gizli güç"tü. 2-2'nin tabelaya yansıdığı an için çok şeyler söylenebilir ama sakat Servet'in arkadaşlarını kucaklayışı, kenar yönetiminin birbirine sarılıp "Ölmedik dahaaa" diye bağırışlarını anlatacak cümleler kurmak güç. Galiba, Nazım Hikmet'in Abidin Dino'ya "Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin" deyişi St. Jakop Park Stadı'ndaki bu an için söylenmişti. ALMANYA KADAR BÜYÜKSÜNÜZ 2-2'nin ardından Hamit'in bir şut girişimi ve yumuşak karnımız sağdan gelişen bir atakta sağ ayaklı Philip Lahm'ın golü... Uzatmalara yakın golü yemiştik ama yine de teslim olmak yoktu. Bu kez Tümer'i sürdü sahaya ve maç bitti denirken kazanılan bir frikik. Hamit mi, Tümer mi derken tribünlere giden serbest atış ve Türkiye için yolun sonu... Bitiş düdüğü ile birlikte yere yığılan futbolcularını da teselli etmek Fatih Terim'e kalmıştı, yüreğindeki acıyı yaşayamadan. Sonra Löw ve ekibinin teker teker elini sıkıp soyunma odasına giderken eğdiği başı, en çok bizimle birlikte bir oturup bir kalkan Çinli gazeteci Zan Lhni'ye dokunmuş olmalıydı ki, "Gazetemde (Tianijin Evening) yayımlayacağım" dediği satırları biz bir grup Türk'le paylaştı: "Maçı yaşayan bir adam... Biz Çinliler Türklerin ne denli inatçı olduğunu tarihten biliriz. Hun komutanları andırıyor. Ordusunun başında... Sahadaki futbolcu onu kenarda gördüğünde koşuyor. Futbolcularla da iletişimi müthiş. Sahadaki onun ne demek istediğini anlıyor. 19 numaralı oyuncunuza (Ayhan) 'pres' dediği anda o sarışın Türk, 'Ballack'a mı' diye soruyorsa bu kişi maçı kanında hissediyordur..." Lhni'nin gözleri yaşlı Türk meslektaşlarına da bir iki söz etti: "Bakın, Almanya dünya devidir futbolda. Nasıl seviniyorlar. Demek ki bu kadar kıymetli bir galibiyet bu onlar için. Artık sizler de onlar kadar büyüksünüz..." İşte o andan itibaren üzüntü yerini "gurura" bırakmıştı Basel'de. Çinli gazetecinin dediği gibi bu dik başla kabullenilecek bir yenilgiydi.
-
SOLLINGEN VE MADIMAK KATLIAMI
MADIMAK BENZETMESİ 'Sesimin kesilmesi boğazımın sıkılması demek' 'Sesimin kesilmesi boğazımın sıkılması demek' Karabük'te yaşanan 'susturma skandalına' tepkiler büyüyor. AKP'li belediye başkanının yazar Latife Tekin kürsüde konuşma yaparken önce sözünü kesmesi, ardından mikrofonun sesini kesmesi üzerine alandan ayrılan Tekin, bugün ilk kez konuştu: ''O an orada yaşadıklarım Madımak olayı gibiydi. Benim sesimin kesilmesi boğazımın sıkılması anlamına geliyor...'' Karabük Kültür-Sanat Festivali'nde kürsüye çıkıp AKP'nin enerji politikalarını eleştiren yazar Latife Tekin, Karabük Belediye Başkanı Hüseyin Erer tarafından sahneden nasıl indirildiğini anlattı. Karabük Kültür Sanat Festivalinde kürsüye çıkıp AKP'nin enerji politikalarını eleştiren Yazar Latife Tekin, kürsüde konuşmasının engellenmesinin kendisine silah çekmekle eş değer olduğunu söyledi. Yazar Latife Tekin olayı anlatırken şu ifadeleri kullandı: "AKP'nin bu aşağılık enerji politikaları dedim. O anda belediye başkanı ayağa fırladı. Ben konuşurken sabrediyormuş, onu da söyledi. 'Sen benim paramla buraya geldin. Konuşamazsın. Sen siyaset yapamazsın burada' dedi.'' Tekin, Belediye Başkanı Hüseyin Erer'in bu tepkisine, "Hayır siz vermediniz ben kendi paramla geldim" karşılığını verdi. ACI BİR OLAYDI Tekin, "Benim sesimin kesilmesi boğazımın sıkılması anlamına geliyor. 'İnin' dedi. 'Susun' dedi. Ben de dedim ki 'polis çağırın beni ancak böyle indirebilirsiniz.Siz beni susturamazsınz. Yazarları tanımıyorsunuz.' Bir kamera vardı. Onu kapattırdı. Mikrofonumu kapattılar. O aslında silah çekmek demek. Bana 'hadi bağır şimdi' dedi. Ben sadece acı bir biçimde gülümsedim. 'Ben söyleyeceğimi söyledim' dedim. Acı bir olaydı" diye olayı anlatırken, yazar arkadaşlarından bazılarının tehdit edildiğini de öne sürdü. MADIMAK BENZETMESİ AKP'nin yazarlar konusunda farklı düşünceleri olduğunu iddia eden Tekin, olay sırasında aklına Sivas'taki Madımak olayının geldiğini de söyledi. Latife Tekin, "Madımak olayı evet aklıma geldi. Birden şeyi düşündüm. Orada başka yazarlar da var. Büyük bir gerginlik olabilir. Ben onu anladığım için yerimden sessizce kalktım. Ve Karabük'ten ayrıldım. Beni alkışlayan Onur Caymaz tehdit edildi. Rüzgarımız ve güneşimizi neden kullanmıyoruz deyince beni alkışlamış. Arkadan biri 'boynunu kırarım' diyordu. Evet yani gerçekten onu hissettim. Orada insanları nasıl yaktılar. Orada onu hissettim. Oradan ayrıldım" şeklinde konuştu.
-
GENELKURMAY’IN “YENİ DÜŞMAN” TANIMI
SÜPER BİR TESPİT Öğrenme psikolojisinde, en akıllı yol, söylenilmek istenileni, gene, kendi hasmına söyletebilmektir.... Bunu yaparken de amaçlanan görüşü, hasmın kendi görüşü haline getirmek hünerini gösterebilmektir... Kısaca sonuca ulaşıldığında, hasım, neyi yediğinin farkına bile varmamalıdır... Hikayeye göre, bir Alman, bir İtalyan, bir Fransız ve bir İngiliz aralarında köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar. Alman önceliği alır, hardalı topak yapar ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkar... Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır... İtalyan hemen atılır, öyle olmaz der ve hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek, köpeğe yedirmeğe çalışırsa da, hayvanın ağzı gene yandığından o da başaramaz... Fransız da, konuya kendi açısından yaklaşarak, hardalı önce sulandırıp, sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşırsa da , bu uygulama ile de bir sonuç alamaz... Sıra İngilize geldiğinde, İngiliz, önce köpeği okşayarak yanına çeker, sırtını sıvazlar, sonra, hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırır. Köpek ardı yandıkça başlar hardalı yalamaya, kısaca, canı yandıkça yalar, yandıkça yalar ve sonuçta yalaya yalaya hardalı bitirir...... Akıllı ülkeler, hedef ülkeleri, istedikleri çizgide tutabilmek için, onlara hardalı öyle yedirirler ki, o ülkeler, neyi yediklerinin farkına vardıklarında iş çoktan geçmiş olur....
-
ALMANYA KIRMIZI BEYAZ
- ALMANYA KIRMIZI BEYAZ
- ALMANYA KIRMIZI BEYAZ
- ALMANYA KIRMIZI BEYAZ
- GENELKURMAY’IN “YENİ DÜŞMAN” TANIMI
Son aylarda bir darbe karşıtlığı havası estiriliyor. AKP iktidarının Türkiye topraklarını, akarsularını, göllerini ve ormanlarını bile satışa çıkaran uygulamalarına karşı çıkan herkese darbeci diyorlar! Halbuki darbeden, darbecilikten şikâyet edenler, NED, NDI ve IRI gibi Amerikan derin devletinin uzantıları tarafından yönetilen güdümlü toplum kuruluşlarının sözcüleridir. * * * Model, Yugoslavya'nın dağıtılmasında, Sırbistan iktidarının değiştirilmesinde, Gürcistan'da ve Ukrayna'da denenmiş ve sonuç alınmıştır. Bir avuç "sivil genç" ile başlattıkları düdüklü eylemler, kısa zaman içinde halkın sosyal tepkilerini de arkasına alarak büyütülüyor ve parlamento ve hükümet binaları kuşatılarak sözde demokratik bir hareketle iktidar değiştiriliyor. Mevcut iktidarın yerine Amerikancı bir iktidar getiriliyor. Fakat Türkiye'de farklı bir durum var! Türkiye'de iktidar zaten turuncu renklidir. Darbe yapılmıştır. Dolayısıyla ortalıkta "darbe karşıtıyız" diye dolaşanlar, sadece ABD derin devletinin değil, turuncu iktidarın da beslemeleridir! Bunların finans kaynakları da yakında açıklanacaktır. Yugoslavya'da kurulan Otpor darbe teşkilatı, daha sonra Gürcistan ve Ukrayna'daki örgütlenmeye de öğretmenlik yaptığı gibi Türkiye'ye de adamlarını göndermiştir. Dolayısıyla, bugün Türkiye'de darbe karşıtıyız diye yürüyüşe geçenler, darbecilerin ta kendisidir ve CIA güdümlü bir operasyonda kullanılmaktadır. * * * Turuncu iktidar derken elimizde sağlam deliller var! Bunları daha önce de yayımladık. Kimseden ses çıkmadı. Hatırlatalım: Renkli Devrimlerin Sırrı -Yeni Soğuk Savaş adlı kitabı ile Soros tipi darbeleri anlatan Kanadalı gazeteci Mark MacKinnon, 2006 yılında İstanbul'da Başbakan Tayyip Erdoğan'ın açılış konuşmasını yaptığı Dünya Demokrasi Hareketi (World Movement for Democracy) adlı kuruluşun amacının, "Renkli devrimlerin Ortadoğu'ya ihraç edilip edilemeyeceğinin görülmesi" olduğunu söylemişti. MacKinnon, NED, NDI ve IRI'nın üst düzey görevlilerinin bu toplantıda bulunduklarını da bildirmişti. Amerikalıların Türkiye'deki ortağı, "Soros'tan iki milyon dolar aldık" diyen Can Paker'in başkanı olduğu TESEV idi. Helsinki Yurttaşlar Derneği de toplantıda dört atölye ve bir panel düzenlemişti. Bu ne demektir? Soros darbeciliğini bütün Ortadoğu'ya yaymak için AKP destekli bir organizasyon çalışıyor demektir! * * * "Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı" tarafından 30 Nisan-1 Mayıs 2005 günlerinde, Topkapı'daki Eresin Otel'de "Uluslararası İslam Dünyası Sivil Toplum Örgütleri Toplantısı" düzenlenmişti. Arap Basını, Amerikan basınına dayanarak bu toplantıyı, aslında "Türk Dışişleri Bakanlığı Büyük Ortadoğu Projesi Genel Koordinatörü" Ömür Orhun'un düzenlediğini yazmıştı. Mısır gazeteleri, Türkiye'deki toplantının aslında Büyük OrtadoğuProjesi kapsamında AKP ile ABD arasında imzalanan gizli bir anlaşmadan kaynaklandığını iddia etmişti. Nisan 2007'de ise Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Londra merkezli Uluslararası Azınlık Hakları Grubu adlı kuruluşun "Türkiye'de azınlık haklarının geliştirilmesi" konulu üç yıl sürecek bir proje üzerinde çalıştığını bildirmiş ve Türkiye'deki bazı sivil toplum kuruluşlarının bu projeyle işbirliği yaptığını söylemişti. * * * NED (Demokrasi için Ulusal Bağış) adlı çete organizatörü kuruluşu tasarlayanlardan Senatör Allen Weinstein, "Bizim bugün NED olarak yaptığımız, 25 yıl önce CIA tarafından gizlice yapılıyordu" demektedir. Bugün Türkiye'de darbe karşıtlığı çığırtkanlığı yapanlar, CIA'nın örgütlediği güdümlü toplum kuruluşlarıdır. Kimse bu sahtekârlığa aldanmasın!- Yabancılaşmanın e-hâli..
ideolojik iceriginde 'Aydinlanma' yi yeglemis Ataturk, 'Akil inanctan, bilim dinden bagimsizdir' demis. A benim canim Mustafa Kemal'im, uygarligin isigina neden yuzunu donersin? Iran'a bak, Suudi Arabistan'a bak!... Birakaydin, bagnazligin dipsiz kuyusunun bostan dolabinda donenseydik. ....................- Yabancılaşmanın e-hâli..
iste Alkım Saygın' larin arzuladigi dünya arkadaslar bazilari yazar yazdiklarina verilen cevaplari cevaplayamaz! AH BIR IRAN OLABILSEK TAYIPMI DAHA YAKISIKLI YOKSA Mahmud Ahmedinejad'Mı Ondan sonra akla kara koyunu görebilecegiz İlk defa görüntülendi ABD'yle yaşanan gerilimlerle sık sık dünya gündemine gelen İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ı tanımayan yok. Ancak karısıyla ilk defa görüntülendi. Ahmedinejad Tahran'da bir konferans sırasında konuk cumhurbaşkanını eşiyle birlikte ağırladı Ancak yine de Ahmedinejad'ın karısını tanımak çok zor. Kara çarşaf içinde olan İran first ladysi siyah bir gözlük takmış. Ahmedinejad'ın karısının kaç yaşında olduğu ve isminin ne olduğuda kamuoyu tarafından bilinmiyor. ,, bazi yazilarda nicin yazildigi bilinmiyor yeterki ülke bölünsün?- AVRUPA BU KADINI KONUSUYOR!
burun olarak bir fark görmüyorum, bir kasapta domuz etide satiliyorsa girmezler! helal ete kokusu sinme durumu varya- AVRUPA BU KADINI KONUSUYOR!
iran cumhurbaskani Mahmud Ahmadinedschad (51) Teheran daki bir Konferenz de karisini takdim ederken görüyoruz- AVRUPA BU KADINI KONUSUYOR!
AVRUPA BIRDE BU KADINI KONUSUYOR Irans Präsident Ahmadinedschad mit seiner Frau- AVRUPA BU KADINI KONUSUYOR!
Ertuğrul ÖZKÖK Sarmaş dolaş Federasyon Başkanı MAÇ bitti, yazı işlerinde derin bir sessizlik var.Gazetenin birinci sayfasını yapmaya oturuyoruz. İşte o an fark ediyoruz ki, böylesine yükselmiş bir beklentinin içinde, mağlubiyet sayfası yapmak zor. Çok zor. Basit bir yenilgi olsa mesele yok. Türk spor gazeteciliğinin ananevi manşetini koyar geçerdik. "Yenildik ama ezilmedik." Bu defa durum farklıydı ve spor servisindeki arkadaşlarımız manşetlerini bulmuştu: "Ezdik ama yenildik." Tam sayfa yapmazsınız, sıradan bir üzüntü manşeti atarsınız, biter gider. Ama durum öyle değil. * * * Bir kere hiçbirimizin içinde, mağlup olduğumuz duygusu yok. Hepimiz milli takımımızın arkasında duruyoruz. Dimdik ayakta duruyoruz. Hepimiz çocukları ve Fatih Terim’i alkışlıyoruz. İşte böyle bir durumda gazete yapmak zorlaşıyor. Hem "Hay Allah" diyeceksiniz, hem "Üzülmeyin çocuklar" diyeceksiniz. Hem çok güzel bir maç olduğu, fair play’in bütün kurallarının sonuna kadar uygulandığı bir maçın sevincini anlatacaksınız. Hem Almanları kırmayacak, hem de "Final sizin değil, bizim hakkımızdı" diyeceksiniz. Hem üzülen Türk çocuklarının duygusunu anlatacaksınız, hem Hamit Altıntop’la Podolski’nin, spor tarihinin en güzel fotoğrafları arasına girebilecek o sıcak arkadaşlığını vereceksiniz. Oturup bütün bunları bir araya getirdik. Ama bir kere daha söylüyorum. Böyle bir maçın birinci sayfasını yapmak çok zormuş. Yazı işlerindeki bütün arkadaşlar çok zorlandık. Ne diyeceğimizi bilemedik. En keskin zekálılarımızın, en kıvrak manşetçilerimizin bile akılları durdu. Duyguları atıl kaldı. Önceki geceki maç işte böyle bir maçtı ve hepimizin şahsi spor tarihine böyle geçti. * * * Bu maçlardan aklımda kalan en güzel şeylerden biri, Federasyon Başkanı Hasan Doğan ve eşi Aysel Doğan’ın her golden sonra birbirlerine sarılarak sevinçlerini paylaşmalarıydı. Bizim devlet adamlarımızın ve yöneticilerimizin, sevinçlerini göstermemek gibi bir düşünceleri vardır. Sevinç göstermeyi, hele hele karısıyla sarmaş dolaş olup kutlamayı nedense "ayıp" sayarlar. Futbol Federasyonu Başkanı ve eşi, bu düşünceyi yıktılar. Helal olsun onlara. Sevinmenin ve kutlamanın utanılacak bir yeri yoktur, herkese bunu gösterdiler. Bir de Türk seyirciler. Onlar da muazzamdı. Yüz boyamaları ile, turnuvanın en renkli seyircileri onlardı. Modern Türk ruhunu, dinamizmini, çağa ayak uydurmasını bütün dünyaya en güzel onlar anlattılar. Ve en güzeli de şu. Bir tek kötü olay olmadı... Genç kızlarla genç delikanlılar öpüştüler, öpüşürken poz verdiler. Türkiye’nin gerçek ruhu budur. Yani içimizdeki Akdenizlilik... Türkiye’yi Ortadoğululuğa çekmek isteyenler bunu çok iyi görmelidirler. Bizim yerimiz burasıdır. Bu insanlardır. Bunu bir görebilsek o zaman anlayacağız ki, türban falan hiç mesele değil. Mesele, hayattan zevk almak, sevinci paylaşabilmek ve bundan utanmamak. İşte bu nedenle 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası, benim gönlümde, Türk ruhunun bütün dünyaya gerçek fotoğrafı ile gösterildiği turnuva olacak. Ve emin olun ki, bu açılardan turnuvanın şampiyonu Türkiye’dir...- Günün Espirisi
Piyasa araştırması yapmazsan..... Polis müfettişi incecik güzel sekretere sormuş,"Patronun neden kendini pencereden aşağı attı" diye.. "Bilmem.." demiş kız. "Bana her zaman çok iyi davranırdı...2 ay önce bana çok pahalı bir vizon kürk aldı,geçen ay da spor bir araba... Geçen hafta dayalı döşeli bir daire aldı. Bugün 3 karatlık çok değerli pırlanta bir yüzük armağan etti ve sordu: 'Sana sahip olabilmem için daha ne bedel ödememi istersin?'" "Peki, sen ne dedin?" "Siz yabancı değilsiniz işyerinizdeki diğer erkekler gibi bir saatliğine 50 Avro verseniz yeter' dedim!..- FOTO! FOTOĞRAFLAR
Bazi resimler vardir?- Objektiflerin hıza yetişemediği anlar..
- GODZİLLA ve RUA Ortak Anı Defteri
- sardunya'nın doğum günü...
Mutlu Yillar- AVRUPA BU KADINI KONUSUYOR!
Türkiye bu kadını konuşuyor... Türkiye, Federasyon Başkanı Hasan Doğan'ın eşi Aysel Doğan'ı ilk kez Hırvatistan maçında farketti Protokol tribününde başında kırmızı beyaz renkli türbanıyla millilerin attığı golden sonra sevinç çığlıkları atarak sıçrayan, kocasının boynuna sarılan Doğan'ın içten sevinci herkesi duygulandırmıştı. Aysel Doğan dün geceki yarı final maçında da eşinin yanıda idi. Maçın 90 dakikasını yine heyecandan içi içine sığamadan izledi. Maçın canlı yayınında kameralar onu izlemeye golden önce duyduğu müthiş heyecanı izleyicilere aktarmaya başladı. Aysel Doğan'ın gollerden önceki gerilimi ve gollerden sonra sevinçle zıplayıp eşinin boynunu atılışı yine ekranlara taşındı. Eşinin coşkusu öyle yoğundu ki Federasyon Başkanı gollerden sonra yanında oturan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile bile sevincini paylaşamadı.- EURO 2008 Haberleri
Çıktık açık alınla! Çıktık açık alınla! Eksiktik. Sakattık. Cezalıydık. Ancak hocamızla, tek yürek olmuş 11 gencimizle aslanlar gibi sahadaydık. Ürkmedik, korkmadık, dimdik ayaktaydık. Futbol oynadık. İnanılmazdık. Harikaydık. Dünyaya futbolu yeniden sevdiren dersler verdik. Ama kaybettik. Linecker’in Futbol 22 kişi arasında oynanır ama 90 dakika sonunda hep Almanlar kazanır sözünü bir kez hatırladık. Kazımımızla direkler takıldık. Ayhanımızla, Hakanımızla, Sabrimizle yoklukları aramadık. Hamitimizle Avrupalı, Aureliomuzla Avrupa’nın Brezilyasıydık. Uğurumuzla, Semihimizle goller atıp, önce hakemleri, sonra rakipleri, tabi bir de şeref tribününde oturan Platini ve diğer dostları üzdük. İlkleri başardık. İsyanı, başkaldırıyı, mücadeleyi biz başlattık. Futbol güzelliklerini yansıttık. Futbolun yürek istediğini, inanç istediğini hatırlattık. Dünyanın susadığı, tekniği, taktiği, pası, şutu, hücumu, golü, sevgiyi, saygıyı, kısacası su katılmamış değerleri, bu maçın doksan dakikası sonunda, santranın orta yerine futbol topuyla birlikte bıraktık. Artık bizden bukadar deyip, dünyaya hafızalardan silinmeyecek yepyeni bir futbol kültürünün mirasını, geleceğe yolladık. Almanya'ya 3-2 yenilerek bizden bukadar deyip, çok yakıştığımız finale el salladık. Utanmadık, utandırmadık. Onurumuzla, gururumuzla, övüncümüzle şampiyonaya veda ettik. Başımız dik. Alnımız açık. Oynadık ama kaybettik. Gönüllerde şampiyonluğu biz kucakladık. Galiptir bu yolda mağlup, teşekkürler Fatih Terim, teşekkürler çocuklar, teşekkürler Türkiye. Almanya şimdi sıra sende!- Büyük Türk Devrimi Travma olarak Tanımlandı
Gül ve eşine ağır hakaret Barolar Birliği toplantısında çok ağır cümleler kullanıldı İstanbul Barosu'nun ikincisini düzenlediği Cumhuriyet Hukuku Paneli'nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrunnisa Gül'e hakaret içeren sözler sarf edildi. "BEDEVİ KILIKLI EŞİYLE ÇANKAYA'YI ELE GEÇİRDİ!" İstanbul Barosu Meclis Başkan Vekili Avukat Nizar Özkaya, "Çankaya'ya Arap bedevi kılıklı bir eşle birlikte bir adam çıktı ve Çankaya'yı ele geçirdi." şeklindeki çirkin ifadelerine salonda bulunan hiç kimse tepki göstermedi. "DEVRİMLER YOBAZLAR ÜZERİNDE TRAVMA YARATIR" "BEDEVİ KILIKLI EŞİYLE ÇANKAYA'YI ELE GEÇİRDİ!" Ayrıca AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat'ın "Devrimler travma yarattı" sözleri, panele damgasını vurdu. Fırat'ın sözlerini eleştiren Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç, cumhuriyetin yarattığı travmanın laiklik karşıtı kişiler üzerinde olduğunu söyledi. Çekiç ardından, "Devrimler yobazlar üzerinde travma etkisi yapar." ifadelerini kullandı. Panele konuşmacı olarak Maltepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç, Anayasa Hukukçusu Prof Dr. Mümtaz Soysal ve yazar Cengiz Özakıncı katıldı. Programın soru bölümünde söz alan İstanbul Barosu Meclis Başkan Vekili Özkaya söz aldığı sırada Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek makamında bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e ve eşine, "Biliyorsunuz Çankaya kuşatıldı. Çankaya'ya Arap bedevi kılıklı bir eşle birlikte bir adam çıktı ve Çankaya'yı ele geçirdi." şeklinde konuştu. Zaman- AKP KAPATILACAK... Evet evet iddialıyım, bu partı kapatılacak...
İsmi "İmam" mesleği sütçülük olan Kurtuluş Savaşı kahramanımızın İHL'nin tiyatro ekibi tarafından saptırılan kimliği … Sahnede "burka" giydirilmiş oyunculara da yer verilmiş… Baykal'ın şu sözleri çarpıcıdır. "Başbakanlık Müsteşarlığı'na getirilen kimse diyor ki; Artık cumhuriyet dönemi bitti. Bundan sonra cumhuriyeti, laikliği ve milliyetçiliği dinî temellerde yeniden inşa edeceğiz ve ben hâlâ aynı düşüncedeyim." Türkiye hangi noktada, olan-bitene bakıp "Bir de yobaz sarmalı vardır" denebilir mi, bir bakalım.Bunlar yobaz dahi değildir, bunlar 1919′daki İngiliz ve öteki işgalcilerin işbirlikçilerinin kan davasını güden ahvadıdır. Ve tabii Batı fonlarının beslemeleridir. Şimdi manzaraya bakalım. Geçtiğimiz 12 Şubat'ın "o sahnelerini" unutmadım… Abdullah Gül, Kahraman Maraş'ta tören izliyor. Tören güya Kurtuluş Savaşı Kahramanı rahmetli Sütçü İmam'ın aziz hatırasını anmak için yapılıyor. Oysa o törende bir takım "gizli mesajlar" var!.. Sütçü İmam "Bağımsızlık vatanın namusudur, topraklarımızı işgal eden ******** kadınlarımızın iffetine de göz dikmiş gibidir…" diyerek Maraş ahalisini ayaklandırmış, düşmanın üzerine sürmüştür, elbette o bir Kurtuluş Savaşı Kahramanı'dır. 12 Şubat 2008′de, orada, bir oyun sergileniyor. Kurtuluş Savaşı başlatılıyor, ama oyunda "Kemal'in askerleri yok… Kahraman Maraş'tan "irtica" mesaj veriyor: "Bu savaşı da biz yaptık Atatürk de neymiş!!?" "Atatürk'e saldıran" oyuncuları hemen oracıkta ilk alkışlayan kim?.. Tribünde şeref koltuğunda oturan Abdullah Gül!.. Çankaya nöbetçisi olarak, oyunu sergileyenlere, "Kardeşim, bu savaşın Mustafa Kemal'i askerleri nerede?" demiyor, alkışlıyor. Gelelim şu malum kadına. Türbanlı profesyonele. Fatih Altaylı'nın karşısında kestiği ahkamlara. Demişti ki; "Kurtuluş Savaşı'nın başlaması da Kahramanmaraş'ta Fransız askerlerinin Nene Hatun'un (Not: Nene Hatun Erzurumlu direnişçi ve ayrı konudur.) başörtüsüne uzanmasıyla olmuştur. Maraş'ta Fransız askerleri bir kadının örtüsüne saldırıyor. Sütçü İmam, buna karşı, ilk ateşi açıyor. Böylelikle Kurtuluş savaşı başlıyor." (NOT: Aslında bu ilkel hanımefendilerin zavallılıkları ile ilgili sütun harcamak boştur… Bir süre önce. TV'de bir yarışma programına ******** kızları çıkarmışlardı, hatırlayınız. Bu durum da aynı vaziyetin tekrarı gibidir, bunlar da sistemin atık kremasından kapmak isteyen türbanlı robotlar!..) Sütçü İmam'ın Kurtuluş ruhunun değil, Gül Bey'in 12 Şubat 2008′de alkışladığı sahnelerin ürünüdür, Fatih Altaylı'nın karşısındaki türbanla maskelenen Atatürk düşmanı… ABD kıbleli, cemaat-tarikat yuvalarında, gizli kuran kurslarında, şu çok öğünülen cemaat okullarında, kerameti kendinde semt profesyoneli, din kisveli düşmanların özel seanslarında, bazı lüks semtlerden kenar mahallelere kadar oluşturulmuş hücre evlerinde verilen telkinlerle oluşturulan bir düşman güçten söz ediyoruz. Kurtuluş Savaşı sırasında, istilacı Haçlı ile Türk askerine karşı ayaklanan işbirlikçilerin torunlarından, Sevr beslemelerinden. İstanbul'un saraylarında, Boğaz'a nazır köşklerinde yaşayan besleme kalem sahipleri, son yıllarda bu melanet planın ip uçlarını veriyorlardı..! Atatürk'e karşı başlatılan aleni saldırılar, hem bu satılmış kalem erbabının, hem de türedi akademisyenlerin ağzından taşarken şu ipuçları da veriliyordu; "İstiklal Savaşı, Atatürk'ün değil, din elden gidiyor ulemanın işidir…" Anlaşılan şudur. Bu proje bir taraftan, malum evlerde, profesyonelleştirilen militanlara telkin edilirken, bir yandan da bol maaşlarla beslenen köşe yazarları ve akademisyenlere dikte ettirilmişti. Bu melanet, o kadının ağzından açığa çıkıverdi. Ve şunu biliyoruz. Bu işbirlikçilere, yani peçeli ayak takımına değil de, su başlarını tutan satılmışlara, Atatürk'e saldırı reçetesini yazan Avrupa Birliği'nin, yeni Sevr'in stratejisyenleridir. Mustafa Kemal Paşa'nın "İlk hedefiniz Akdenizdir, ileri… " komutunu hiç sindiremeyen Haçlı, kölelerine buyurmuştur; "Hedef Atatürk saldır." Ve saldırıyorlar. Türbanla, asıl kimliğini maskeleyen profesyonel kadın, sallıyor… Soruyorlar,"Eğer Atatürk olmasaydı burada belki de İngilizler vardı, Fransızlar vardı." Cevaba bakınız.."Yani İngilizler olsaydı benim haklarım daha geniş olacaktı." Hay İngilizler kovalasın seni..! Hatırladım da, Falih Rıfkı, "Sodom Gomore"de, mütareke İstanbul'unun bazı kızlarının İngilizlerin kucağına kendilerini nasıl attıklarını da anlatır… Şunu da hatırladım. İngiliz Kraliçesi'ne Abdullah Gül, "Müthiş Türkler" diye, Ali Kemal'in torunu ile Atatürk aleyhine kitap yazan kadını takdim etmişti. Neden hatırladım bunu!!? Tıpkı 12 Şubat'taki alkışlarını hatırladığım gibi. BEHİÇ KILIÇ- Günün Espirisi
Macin baslamasina 1.saat 37 dakika var- Günün Espirisi
bütün dünya hareket halinde maci bekliyor oldumu simdi godzii - ALMANYA KIRMIZI BEYAZ
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.
Navigation
Configure browser push notifications
Chrome (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions → Notifications.
- Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Select Site settings.
- Find Notifications and adjust your preference.
Safari (iOS 16.4+)
- Ensure the site is installed via Add to Home Screen.
- Open Settings App → Notifications.
- Find your app name and adjust your preference.
Safari (macOS)
- Go to Safari → Preferences.
- Click the Websites tab.
- Select Notifications in the sidebar.
- Find this website and adjust your preference.
Edge (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions.
- Find Notifications and adjust your preference.
Edge (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Click Permissions for this site.
- Find Notifications and adjust your preference.
Firefox (Android)
- Go to Settings → Site permissions.
- Tap Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.
Firefox (Desktop)
- Open Firefox Settings.
- Search for Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.