Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Efendi Türkler

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Efendi Türkler tarafından postalanan herşey

  1. Bir kaç soruya cevap Bir kaç soruya cevap Allah ile Aldatmak kitabının yarattığı sarsıntı artarak devam ediyor. Ve yüzlerce insan, günlerdir soruyor: “Allah ile Aldatmak kitabını niçin yazdın? Bizleri ‘Allah’ adına kimler, nasıl aldatıyorlar?” Bir kere daha cevap vereyim: ‘Türkiye’yi Kemiren İhanet: Allah ile Aldatmak’; asırlarca sürmüş olan ve bugün hâlâ devam eden bir tahribe karşı yazıldı. Başka bir deyimle, Batı’nın, İslam dinini emperyalist bir siyaset aracı olarak kullanmasına ve bu kullanımın Türkiye’de yarattığı tahribata karşı bir uyarı ve bir çıkış yolu olarak yazıldı. Dinimizin adını değiştirerek, Türkiye ve din üzerinde oynanmak istenen oyunları deşifre etmek için yazıldı. Bu oyunlarda Batı’nın olduğu kadar, onlara boyun eğmeyi kabullenen siyasetçilerimizin de büyük payı var. Türkiye’de sosyal devleti çöküşün eşiğine getiren ‘sadaka ve iane kültürü’nün baş dayanağı, Allah ile aldatan siyasetlerin dokunulmaz, eleştirilmez tahakküm teolojileridir. Uzun yıllar içinde oluşmuş bu yarı müşrik teolojiye şimdi de Ilımlı İslam adı altında Haçlı emperyalizm destek veriyor. Allah ile aldatmak, dini; çıkar, baskı, koltuk, egemenlik aracı yaparak kullanan bir sanayi koludur. Bugünkü iktidar ise bu sanayi kolunun saltanat dönemini temsil etmektedir. İşte ben bu kitabı, bu sanayi kolunun sürüklemekte olduğu felakete dikkat çekmek ve insanları uyandırmak için yazdım; özellikle de 3 sınıf aymazı uyandırmak için: 1. Siyasetçiler, 2. Aydınlar, 3. İş Adamları. HARAM KAZANÇ VE RİYAKÂRLIĞA DÜŞMANIM Benim eserlerimi en az okuyanlar ne yazık ki aydınlar, sonra da iş adamlarıdır. Ben, bilindiği gibi, haram kazanca ve kamu mallarının talanına düşmanım. Bu talana savaş açmış bir adamım. Dolayısıyla, ‘din’ ve ‘Allah’ adına halkın sırtından nasıl servetler yapıldığını halkımız da açıkça görsün, duysun istedim. Bunun peşini bırakmaya da niyetim yok. Türkiye üzerine oynanan oyunların başında, bir adı da takıyye olan riyakârlığı kurumsallaştırarak, tüm değerleri yok etmek gelir. Kitabımda, Türkiye’de artık kurumsallaşmış olan 'riya’nın ülkeyi ne boyutlara taşıdığını da vurgulamak istedim. Bu riyakârlık saltanatının başında dinci riyakârlık vardır. Bunu Atatürkçü (!) riyakârlık izlemektedir. Riyakârlığın tarihte en büyük iki düşmanı olan Hz. Muhammed ve Gazi Mustafa Kemal, riyanın aracı ve malzemesi haline getiriliyor. Bu oyun, tarihin en vicdansız oyunlarından biridir; belki de birincisidir. Bu oyuna karşı çıkmayı bir insanlık ve iman borcu saymaktayım. Hz. Peygamber’in en büyük mucizesi; en berbat putperest kitleyi düzeltmek ve medenileştirmek oldu. Ancak yüzyıllar boyunca art arda gelen hanedanlar sayesinde riya saltanatlaştırıldı, kurumsallaştırıldı. Bir toplumda riyakârlık, üçkağıtçılık, haram kazanç kavramları yerleşip meşrulaşmışsa tüm değerler işe yaramaz hale gelir. Kur’an bunu şöyle ilkeleştirir: “Yemin olsun, sana da senden öncekilere de şu vahyedilmiştir: Eğer şirke saparsan eylemin/üretimin/ibadetin kesinlikle boşa çıkar ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun.” (Zümer Suresi, 65) Kendimizi aldatmayı meziyet saymak gibi saçma bir yola girmek istemiyorsak şunu görmek zorundayız: Sınırları Balkanlar’dan Arabistan’a uzanan 6.5 asırlık Osmanlı İmparatorluğu’nda toplam 15.000 civarında cami vardı. Türkiye’de bugün yüz bin civarında cami var! Türkiye’de bütün İslam dünyasının toplamından daha fazla cami olduğunu biliyoruz. Şunu da biliyoruz: Bir tarafta din siyaseti ve ticareti, diğer tarafta, hırsızlık, arsızlık ve canilik almış yürümüş durumda. Türkiye’deki milyar dolarla ifade edilen vurgunlara bir bakın; başlarında dinci vurgunculuğu yani Allah ile Aldatma soygunculuğunu göreceksiniz. İşte Mercümek olayı, Deniz Feneri vurgunu, gurbetçilerin paralarını gasp eden Yimpaşlar, Anadolu halkını soyup perişan eden İhlaslar... Bu soygunu nasıl başardılar? Allah ile aldatarak. Yani, din üzerinden yürütülen riyakârlığı işleterek. Şirkin en ********* biçimi işte budur. ÖLÇÜ HELAL KAZANÇTIR, NAMAZ DEĞİL Hz. Peygamber bakın ne diyor: “Bir adamın namazı, niyazı sizi aldatmasın. O adamın dirhem ve dinarla yani para ile olan ilişkisine bakın.” Bir de şu var: Hepimizin gözleri önünde, Allah ile aldatma talanının öncülüğünü devlet yapıyor. İslamiyet'te din sınıfı yoktur; namaz kıldırana para ödemek yoktur; İslam bunları yasaklamıştır. Gel gör ki, Türkiye’de 2 katrilyon harcamanın yapıldığı bir din sektörü var. Bu saltanat değil de nedir, riya değil de nedir? Riyakârlığın Türkiye’de maskesini düşüren tek lider Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Bunun içindir ki, İslam dünyasının son yüzyılda en samimi ve güven verici İslamî gelişim ve oluşumları, Mustafa Kemal Atatürk’ün vücut verdiği zihniyetin ürünü olarak Cumhuriyet Türkiyesi'nde gerçekleşmiştir. Atatürk mirasından geriye gidiş, İslam’ın gerçek anlam ve yaşantısından da geriye gidiş olmuştur. Dinin ve dindarlığın yerini Allah ile Aldatma yani dincilik almıştır. Büyük Atatürk’ün buyurduğu gibi: “Hak olan Kur’an, haksızlığı kabule vasıta yapılmıştır.” Allah ile Aldatmak kitabımda da sıkça değiniyorum: Hiçbir kitle, aldatılmak istemeden aldatılamaz. ATATÜRK’ÜN DİN ANLAYIŞI Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nı zorluklara göğüs gererek, 3 kuruşa muhtaç bir halkın gayretiyle kazandı. Bu gayretin motor gücü, anti-emperyalist İslam’ın iman çocukları olan Müdafaa-i Hukukçuların, Gazi Mustafa Kemal’in ve Türk halkının zulme karşı direnci ve mücadele azmiydi. Dine, Kur’an’ın isteği yönünde akılcı bir yaklaşım, toplumsal dirayet, bir tek Atatürk döneminde gerçekleşti. Ölümsüz Gazi, İslam dinini Elmalılı’nın tefsiri olarak önümüze koydu. TBMM’nin kararı ile yayınlanan o büyük tefsirin yayın harcamalarını da kendi kesesinden yaptı. Böylece dünyaya ve milletine gösterdi ki, o tefsirin vücut bulmasında onun gönlünün hasreti de pay sahibidir. Bütün bunlar unutuldu, bütün bunları yapan lider ‘dine muhalif’ gösterilmeye başlandı. Halk, Haçlı emperyalistlerin fesat propagandalarıyla aldatıldı. Esas bağrına basması gereken önderine kuşku ile bakmaya zorlandı. Tarihin en büyük vicdansızlıklarından biri tam bu noktada işlendi. Türk halkı, Haçlı emperyalizm tarafından kurulan tuzağa ne yazık ki düştü. Türkiye’de bugün halk, besmeleyi çekip bir çuval kömür verene teslim oluyor. Ciddî bir yozlaşma var. Türkiye’de toplumun temel mutsuzluk ve umutsuzluk sebebi işte bu sosyal kokuşmuşluk, bu nankörlük, bu vurdumduymazlıktır. Ben, Türk halkının yıllardan beri ilk defa bu kadar mutsuz, umutsuz ve karamsar olduğunu görüyorum; araştırmalar da bunu doğruluyor. Ekonomi yine duraklamaya girdi. Firavun, Karun ruhlu kadrolar Atatürk’ün kurduğu demiryollarını yaymak yerine, çıkar ve oy uğruna, demiryollarını felce uğratıp karayollarına oluk gibi paralar akıttılar. Bütçemizin büyük kısmı işte bu yüzden petrol alımı için dışarı gidiyor. En güzel sahillerimiz yıllarca kömür depolarıyla doluydu. İktidarlar, saltanatı meşrulaştırdı. Bu ülkenin halkına yaptıkları kötülükler kelimelerle ifade edilemez. Halk da maalesef bunlara alıştı, kabullendi, hesap sormadı, işin kolayına kaçtı. Halk, şimdi, bu hatalarının faturalarını acı bir kahırla ödüyor. ALLAH İLE ALDATMA KİTABININ ARDINDAN NE GELECEK? ‘Kur’an’daki İslam’ benim eserlerim içinde opus magnum (baş eser) sayılırdı. Bana göre hâlâ öyledir. ‘Allah ile Aldatmak’ bir uyarı manifestosu. Ama birçok insan Allah ile Aldatmak kitabını benim ana eserim sayma eğiliminde. Allah ile aldatmak, on beş yıldır devam eden bir büyük çalışma havuzunun ilk ürünüdür. 6500 sayfalık bir havuzdan bahsediyoruz. ‘Allah ile Aldatmak’ bu havuzun ilk eseridir. Bunun ardından (büyük ihtimalle 2009 yılı içinde), hayatımdaki en önemli eserlerimden biri diyebileceğim ‘Türk Bağımsızlık ve Aydınlanma Savaşı’nın Kur’anî Boyutları’ gelecek. Sonraki önemli ürün, ‘Yakın Tarihimizde Molla-Papaz İşbirliği’ni konu eden eser olacak. Havuzun ana eseri ise büyük olasılıkla 3 ciltte tamamlanacak olan ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İslam ve İslam Dünyası’ olacaktır. Bu ana eserin tüm dünyada gündeme oturmasını ve büyük uyanışlara vesile olmasını bekliyorum.
  2. Ülkemizde toplumun belli cogunlugunun vede bilakis ülkemizin kendi yasalarinin sayginligini kazanmis,, saygin düsünen insanlarimizin birer terör evine baskin yapilir gibi tutuklanmasi evrensel dünyada bunun adi bir parazitliktir insanligin disina cikmaktir vahsilesmektir... bugün cagdas ülkelerde kim olursa olsun eger hakkinda agir iddianame olsa bile ilk önce ifade verebilmesi icin davet cikarilir!!! ama ne yaptilar? bunlarin yaptigi medeniyetten uzak, kapi kapi dolasan bohcacilar gibi,, dilenciler gibi zorla evlere dadanmislardir... bu ülkemizin büyüklügüne yakismamistir butür olaylar vede böyle uygulamaya koyan insanlar ülkemize yakismiyor.... bunun adi ulameyla düsünen insanlarin sevgisini kazanmis toplumun degerlerini toplamaktir.... Efendi Türkler
  3. Cumhuriyet 03.07.2008 Dinci polis devletinin sivil darbesini yaşıyoruz... Pencere 'Başbakan Erdoğan'ın Davası...' Meğer biz Mustafa Balbay'la aynı örgüttenmişiz... Bilmiyordum... Polis sabahın köründe Balbay'ı evinden alınca öğrendim... Örgütün adını polis - medya işbirliği çoktan koymuştu: Ergenekon!.. Ben de Ergenekoncu değil miyim?.. * Türkiye'nin çivisi çıktı, herkes az buçuk tırlatmış durumda... Darbe edebiyatı -dinci medya yüzünden- ortalığa egemen oldu, "darbeye karşı yürüyüş" bile düzenleniyor... Herkes sanıyor ki askeri darbenin eli kulağındadır... Kim yapacak darbeyi?.. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt mı?.. Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ mu?.. Yok canım... Peki, ordunun tepesindeki komutanlar darbeyi düşünmezken kim yapacak darbeyi?.. Yoksa Mustafa Balbay mı?.. İkimiz de aynı örgütten değil miyiz? Kimse telaş etmesin, ben Balbay'a söylerim, darbe yapmaz... Gazeteleri okuyorum, meğer darbe dedikleri bugünün işi değilmiş... Darbenin adı "Sarıkız" imiş... Bir de "Ayışığı darbesi" var... Tarih?.. 2003!.. Söylentilere, dedikodulara, lafı güzafa, iddialara bakılırsa beş yıl önce ordu'daki komuta kademesi darbeye yönelmiş, ama, her nedense yapmamışlar... Beş yıl önce lafı edilen ama havada kalan bir hayali darbeyi, bugün ülkenin en önemli sorununa dönüştürebilen politikacılara, medyacılara, dincilere bu iktidar helal... mi?.. * Peki, bu Ergenekon'un önü, ardı, içeriği, hukuku, gerçeği nerede?.. Hiçbir şey belli değil... Bir yıldan beri kimi insanlar Ergenekon'dan içerde yatıyorlar... Yatsınlar... Onlar yattıkça, dinci AKP'nin işine yarayacak bir darbe edebiyatı medyada şişirildikçe şişiriliyor... Yineleyeyim: Darbeyi kim yapacak: Yaşar Büyükanıt mı?.. Hayır... İlker Başbuğ mu?.. Hayır... Darbeyi gözaltına alınan emekli paşalar mı yapacak?.. Hayır.. Peki, nedir bu telaş?.. Kapatılma telaşı mı?.. * Ancak bir cunta ya da polis devletinde, hukuksuz faşist düzende uygulanabilecek gözaltına alınma seferberliği göz göre göre uygulanıyor... Neyin ne olduğu konusunda ancak polisin dinci medyaya "servis ettiği" bilgiler havada uçuşuyor... İddianame?.. Ortada yok!.. Aradan neredeyse bir yıl geçtikten sonra bir sabah Tercüman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ufuk Büyükçelebi, elleri arkadan kelepçelenerek gözaltına alınıyor... Niçin?.. Belli değil... Büyükçelebi'ye uygulanan yöntem, tüm gazeteciler için utanç gerekçesi... Ama, kimsede tıs yok... * Kimi gazetede başlık: "Darbeci paşalar gözaltında..." Ya darbeci politikacılar nerede?.. İktidar koltuklarında... Bugün Türkiye'de yaşananlara hiçbir doğru dürüst demokraside rastlanamaz... Dinci polis devletinin sivil darbesini yaşıyoruz... Ana muhalefet lideri Baykal, Ergenekon soruşturmasına adını koydu: "Başbakan Erdoğan'ın davası!.." İLHAN SELÇUK
  4. şeytanlığın belgeleri VAKİT Gazetesi şeytanın bile aklına gelmeyecek planlarla... "Hakaretleri yağdır / Tazminat davalarından sıyır" şeklinde özetleyebileceğimiz... Bir yöntemle tazminat cezalardan kurtulmanın yolunu bulmuş... Sözde "dini bütün" şeytanların, buldukları yöntem şudur: Gazetelerinde hedef aldıkları kişiye çirkin hakaretler yağdırıyorlar... Hedef alınan kişi, bu hakaretlerin hesabını sormak için mahkemeye gidiyor... Mahkeme cezayı kesiyor, tazminata hükmediyor... Ve sıra geliyor alacaklının parasını almasına... Ama o da ne? Vakit Gazetesi, gelmiş geçmiş bütün ilan gelirini Adana'da bulunan "Arslan Güneydoğu Gazetecilik, Matbaacılık ve Kağıtçılık AŞ" adlı bir şirkete devir ve temlik ettirmemiş mi? Bu durumda alacaklıya düşen, "alacaklı sırası"na yazılmaktan başka bir değildir... Yani bir nevi "yaz tahtaya" hesabı... İşte bu sahtekarca oyun nedeniyle... Gazete, kaybettiği tazminat davalarını ödemekten sıyrılmış oluyor... Nasıl ama? Hakka riayet sıfır... Mahkeme kararına saygı sıfır... Hukuka inanç sıfır... Meğer "inananların yüz akı" diye hava basan gazete "şeytanın gururu" imiş... Helal olsun vallaha! Helal olsun ama işi de burada bırakmayalım... Ben şimdi buradan Maliye Bakanlığı yetkililerine açıkça soruyorum: BİR: Adana'da "İstiklal Caddesi No: 44" adresinde "Arslan Güneydoğu Gazetecilik, Matbaacılık ve Kağıtçılık" adlı bir şirket bulunuyor mu? İKİ: Böyle bir şirket varsa bu şirket ile Vakit Gazetesi arasında nasıl bir ticari ilişki vardır... ÜÇ: Gazete gelmiş geçmiş bütün gelirlerini bu şirkete ne karşılığında bağışlamıştır? DÖRT: Gazete borçlarından kurtulmak için bu şirketle muvazaalı bir ilişki mi kurmuştur? Maliye Bakanlığı yetkililerinden bu soruların yanıtını bekliyorum... İKİNCİ BELGE: Şark kurnazlığı DUYDUNUZ mu? Vakit Gazetesi'nin en önemli ismi olarak gazetelere röportajlar veren, yazdığı her yazıda sağa sola terbiyesizce bulaşan Hasan Karakaya adlı şahıs hiçbir ücret ya da maaş almadan çalışıyormuş... Yani Hasan adlı şahıs, meccanen ya da Allah rızası için çalışıyormuş... Nereden mi çıkarıyorum bunu? Yine bir hukuki metinden... Yine bir alacak davasından... Olay şöyle gelişiyor: Hasan sağa sola hakaretler yağdırıyor... Bu nedenle mahkeme tarafından tazminat cezasına çarptırılıyor... Ama sıkıysa Hasan'dan parayı al... İstiyorsun vermiyor... Gazetesine müracaat ediyorsun, oradan gelen cevap şu: "Hasan bizden para almaz... Hasan bize para almadan yazı yazar... Yıllardır bu böyledir." Peki Hasan, sigortasız mı çalışmaktadır? Bilinmez... Peki Hasan, ailesini nasıl geçinmektedir? Geceleri taksicilik mi yapmaktadır? Bilinmez... Ama bildiğimiz bir şey var: Hasan kurnaz... Herkesi aptal, bir tek kendisini akıllı sanacak kadar kurnazdır... Sadece Hasan mı? Ali İhsan diye bir yazar var Vakit Gazetesi'nde... Meğer o da beş kuruş para almıyormuş... O da hobi olarak takılıyormuş... Geçimini nasıl sağlar, çocuklarının okul parası nereden gelir, kira parası nasıl denkleştirilir? Bunlar meçhul... Çünkü o da kurnaz... Hem de şark kurnazı... * * * Ne diyeyim bilmiyorum ki? Vallahi helal olsun sana Hasan... Helal olsun sana Ali İhsan... Siz şeytana bile pabucunu ters giydirecek yöntemlerinizle... Bu Allah'tan korkmaz, kuldan utanmaz tavırlarınızla... Yağdırın kardeşim hakaretlerinizi, yağdırın... Nasıl olsa sıyırmanın yolunu bulmuşsunuz...Ahmet Hakan
  5. 02.07.2008 AKP'ye oy verenler; bunun için mi oy verdiler? TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ?... Dün yaşanan gelişmeleri anlamak için biraz geriye doğru gitmek gerekiyor: 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinden sonra AKP; anayasayı değiştirmek için harekete geçmişti. anlaşılıyordu ki yeni anayasa yapma işi çok daha önceden Prof. Ergun Özbudun'a havale edilmişti. Bay Özbudun da hazırladığı anayasa taslağında; 'Atatürk milliyetçiliğini' anayasa dışına atıyordu. Bugün tutuklananlara bir bakın: Bunlar; Atatürk milliyetçiliği diye tanımlanan düşünce çevresinde birleşen aydınlar ve siyasetçilerdir. Tutuklananların tümü de cumhuriyetçidir. Sivil hukuk, laiklik, çağdaşlık ilkelerini temel alan kişiler, dernekler; siyasetçiler, gazeteciler birer ikişer içeri tıkılıyor. Bunlardan yazar Ergun Poyraz, bir yıla yakındır niçin tutuklandığını bilmeden zindanda yatırılıyor. Nerede fikir özgürlüğünü savunan demokratlar; nerede AB? İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçek; hala hakim huzuruna çıkartılamadı. Dün gözaltına alınan Tercüman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Büyükçelebi'yi iyi tanırım. Tam bir Atatürkçü ve cumhuriyetçidir. Olsa olsa gazeteci olarak, bir subayla konuşmuştur. İyi de o kelepçeyi hak ediyor muydu? Cumhuriyet Gazetesi'nin Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, darbelerden en çok çekmiş isimlerden birisidir... Suçu; AKP'ye karşı olmaktır. Darbelerin tarihini 1971'den beri yakından izlerim. Askeri darbeler; en çok Milli Görüşçülere, yani Başbakan Erdoğan'ın içinden geldiği ekibe yaramıştır. 1971'de Almanya'ya kaçan Necmeddin Erbakan'a darbeciler haber salıp geri dönmesini ve partisini kurmasını istemişlerdir. 12 Eylül 1980 darbesi de tam anlamıyla Tayyip Erdoğan ve benzerlerinin iktidara getirilmesi için planlanmıştır. SİYASİ DARBE Demokrat Parti döneminin (1950-60) Cumhurbaşkanı Celal Bayar; 1960'ların ortasında Türkiye'de sol hareketler güçlenince 'Bu kış komünizm gelecek!' diyerek ortalığı karıştırmıştı. Bugün AKP'liler ve onların adamları; 'Bu kış darbe gelecek!' diyerek hükümetin ne kadar muhalifi varsa onları içeri tıkmaya çalışıyorlar. Zaten buna mecburlar. Çünkü; Türkiye yanıyor. Bir hafta boyunca gezdiğim Marmara ve Ege bölgeleri gibi en zengin bölgemizde bile esnaf kepenk kapatmaya başladı. Çiftçi; 3 dolara yaklaşan mazot alıp da tarlaya çıkamıyor. Ziraat odalarının yetkilileri kan ağlıyorlar. Ekmek 80 yeni kuruş. Elektriğe yedi ayda yüzde 41 zam geldi. Doğal gaz zammı yüzde 20'yi geçmiş. Yağ, pirinç, bulgur yüzde 300'lerde zam görmüş. İç-dış borç toplamı 5 yılda cumhuriyet tarihinin borçlanmasını geçmiş. AKP yağ gibi eriyor... Bu kötü gidişi gizlemek için gündemi değiştirecek; operasyonu sürdürecek. Olayın bir de dış gerekçesi var: Gazeteleri açın bakın; AKP'ye Avrupa Birliği emir verdi: Ergenekon'u sürdür... Bu yüzden hükümet, Avrupa Birliği'ne muhalif kim varsa, tutuklayacak... Dünkü tutuklamalar bu emrin devamıdır... Türk Ordusu da AB dayatmasına karşı. Bu yüzden ordunun da susturulması gerekiyor. İşin içine emekli subaylar da dahil ediliyor. Böylece Türk Ordusu etkisiz ve işlevsiz hale getirilecek. Genelkurmay Başkanlığı'ndan emekli olacak olan Yaşar Büyükanıt da bu işin içine sokulursa şaşırmayın. Şemdinli iddianamesine adı iliştirildiğine göre... Bu gelişmeleri üst üste koyduğumuzda vardığımız nokta bellidir: Hükümet; darbeyi önleme gerekçesi ile darbe yapmaktadır. *** Gerçeği görelim: Sivil hayatı savunan, gericiliğe karşı çıkan, Atatürk devrimlerine bağlı, cumhuriyetçi güçler kuşatma altına alınmıştır. Hükümet; Türkiye'yi dış odaklara şikayet ederek AB'den ve ABD'den güç almakta; onlara güvenerek bu kuşatmayı yaygınlaştırmaktadır. Dış güçlerin emrine girerek içeride güç kazanmak peşindeki AKP'nin bu tavrı; milli egemenliği emperyalizme peşkeş çekmekle sonuçlanabilir. Böyle bir ortamda da demokrasiden söz edilemez. Türkiye, ne yazık ki bir iç çatışma ortamına sürükleniyor. Yani; bir parti; kendi ideolojisini topluma zorla kabul ettirmek için ülkeyi ateşe atıyor. Yazık değil mi? Biz bugün bunlarla mı uğraşmalıydık? AKP'ye oy verenler; bunun için mi oy verdiler? ........................
  6. Efendi Türkler şurada cevap verdi: Efendi Türkler başlık Politik Videolar
    ATAM Sindikat Türkçe Rap Sindikat grubunun 'Atam' isimli rap parçası Youtube'da en cok izlenen parça oldu ............
  7. Efendi Türkler şurada cevap verdi: femalexx başlık Forum Oyunları
    Hitler ve Stalin dönemi gibi ’Gidişat’ iyi diyenlere Allah rahatlık versin." ................
  8. '**** çuvallarında boğulacaklar' Sivri dilli yazar Nihat Genç yine esti gürledi. Genç'i bu defa kızdıran son Ergenekon operasyonu idi Sert üslubuyla tanınan yazar Nihat Genç son Erghenekon operasyonunu değerlendirdi. Skytürk'ün canlı yayınına telefonla bağlanan Genç, konuşması sırasında yine kendinden geçti. Oldukça sert bir üslup kullanan Genç 'Evdeyim, bekliyorum. Savcılar beni de alsınlar. Ne var bundan sonrası ölüm mü? Savcılar darbe yapamaz, bu hakları yok' dedi ve AKP'yi 'Amerika'yla kırıştırıyorlar' diyerek eleştirdi. Program moderatörü Serdar Akinan ve konuklarının bu sert sözler karşısında zor durumda kalıp durumu toparlamaya çalıştıkları gözlerden kaçmadı. Genç sözlerini şöyle sürdürdü: "Bugün Taraf denen gazete yeni Gladio'dur. Kim finanse ediyor bunları! Bunlar hep Soros'un ortaklarıdır. Açıkca söylüyorlar zaten, gizlemiyorlar. Bu adamlardır Türk Silahlı Kuvvetleri'ni hedef gösterenler. Bu kadar mı kendilerinden geçtiler. Hurşit Tolon'un Mustafa Balbay'ın ne ilgisi var çetelerle. Hedefleri Türk ordusudur, Cumhuriyetimiz, Atatürk'dür. Bu topraklarda kaç bin yıldır kurulan devlet geleneğimizdir. Ama bu böyle gitmez. **** çuvallarında boğulacaklar" Programa katılan bir diğer aydın Prof. Dr. Yalçın Küçük de operasyonu "devletin rejimini değiştirme girişimi" olarak değerlendirdi. Küçük, Başbuğ ve Erdoğan'ın geçen haftaki buluşmasında bu operasyonun da ele alındığını iddia etti.vatan
  9. TSK ya kimler, neden saldırıyor? Birkaç gün önce Genelkurmay bir açıklama yaptı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) "bilinçli" ve "planlı" saldırı düzeni içinde olan çevrelerden bahsederek, bağımsız yargı mekanizmalarını göreve çağırdı... Bazı yazar arkadaşlarımız da Genelkurmay'ın "kendi kendine kuruntuya" kapıldığını iddia eder nitelikte yazılar kaleme alarak, yaşananların "daha demokratik" bir toplumun gereği olduğunu belirtti... Bu tespitler sonrası soralım; TSK'ya kimler, neden saldırıyor ve "yıpratma kampanyası" yürütüyor? Adım adım gidelim... 1- Bill Clinton Mayıs 1997'de "Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi" adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü "ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin", gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölge ile ilgili şu cümleler yar aldı; "...iki yüz milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD'nin yaşamsal çıkarlarından biridir..." 2- Bölgedeki dinamiklerin ve ABD'nin tavrının değiştiğini düşünen Türk Genelkurmay'ı, 1997'de "Milli Askeri Strateji Konseptini (MASK)" değiştirdi ve "aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSK'nın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların tespit ve iyileştirilmesi" gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında "Ortadoğu'da yerleşme" derdini yavaş ortaya döken ABD'nin ne yapmak istediğini "ilk algılayan yapı" olma özelliğinden kaynaklanıyordu. 3- MASK'ın değişmesi ABD'yi herkesten fazla rahatsız etti. ABD, TSK'nın "bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Brüksel veya Washington yerine Ankara'dan alınmasından" ciddi anlamda rahatsız olmuştu. Ayrıca MASK'ın ABD'ye danışmadan değiştirilmesi "eleştiriliyor" ve şu ifade kullanılıyordu; "...Türkiye'nin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır..." 4- Aynı dönemde yazılan sorgulamaya yönelik ABD makamlarının raporlarında "Türkiye'nin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin" ABD'nin "ana çıkarlarının" bulunduğu Büyük Ortadoğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu... 5- Bütün bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük "finansal manipülasyonu" ile karşı karşıya kaldı. 57. Hükümet "pasifize" edilip Kemal Derviş'e teslim edilirken, koalisyon ortağı partiler siyasi dinamik içinde eridi. "Türkiye'nin değerlerinin tasfiye edilmesi süreci" başladı. 6- "TBMM'den geçmeyen tezkere" ve TSK'nın ABD'nin istekleri doğrultusunda "Büyük Ortadoğu projesine" (BOP) dahil edilememiş olması Okyanus ötesindekileri daha da kızdırdı. 2004 yılının Nisan ayında BOP'u anlatan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel "...Irak; Türkiye, Pakistan ve diğer İslam Cumhuriyetleri gibi bir İslam Cumhuriyeti olacak..." dedi. 7- Ortadoğu ve Orta Asya'da "kendi amaçları doğrultusunda" TSK'yı "tasarrufu" altına almak isteyen sadece ABD değildi... Avrupa Birliği (AB) de aynı amaçta birçok giriş yaptı ve maalesef kağıt üstünde bazı kazanımlar elde etti... Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül (bu arada hatırlatalım; bazı çevrelerin Cumhurbaşkanı adayı) 2005 yılında AB Savunma Bakanları Konseyi toplantısına katıldı ve "Türkiye'nin AB muharebe guruplarında" yer almasını öngören anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmaya göre; Türkiye, karar mekanizmalarında yer almayacak ama "AB'nin herhangi bir bölgedeki olaylara müdahale etmesini" sağlamak amacıyla oluşturulacak yapıya "güç" verecekti. 8- Türkiye'de "Ilımlı Din Devleti" kurmak isteyenler, Sorosçular, rejimle "düellosu" olanlar ve Devlet düşmanı eski "bazı fraksiyon mensupları" yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçti ve TSK'ya "saldırı" da yerlerini aldı. Son söz: Bugün Türkiye'de kim "Türkiye'yi kökünden değiştirmek-bölmek-kendine uydurmak" istiyorsa karşılarında tek ciddi engel var; TSK... Saldırmasınlar da ne yapsınlar! Not: TSK'ya en ağır "saldırıyı" yapan yayın organlarında ABD'deki "işini gücünü bırakıp" apar topar Türkye'ye gönderilen bir bayan çalışıyor. Bu ablanın derdi neydi sizce Washington'dan koşarak Türkiye'ye geldi ve en önemlisi bu ablanın Amerikalı eşi "ne iş" yapıyor!! Y.BULUT
  10. Saldırıya uğrayan Türk Ordusu’dur! Son gözaltılarla birlikte bir gerçek, bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. Amerika Türkiye’de bir darbe gerçekleştirmektedir. Hedef, bağımsız ve egemen Türkiye Cumhuriyeti’nden yana olan bütün yurtsever güçlerdir. Hedef, Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Hedef, Kemalist Devrim’dir, Cumhuriyet Devrimi’dir, Türk tarihidir. Hedef, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi içinde Türkiye’nin bir “Ilımlı İslam” diktatörlüğü cenderesi altına sokulmasıdır. Hedef, gene Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Türkiye’nin toprak bütünlüğüdür.
  11. NE MÜNECCİMİM NE DE MÜNECCİM SEVGİLİM VAR… Bundan yaklaşık üç ay önceydi, TOBB Üniversitesi’nden saygıdeğer bir hocam ile KAHİRE’de görüşüyordum. Kendilerine; ‘“ERGENEKON” adı verilen bu SOYSUZLUK, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK Türkiyesi’nin yanında yer alanların bir araya gelmemesi için yönlendirilmekte; bu gidişin sonu hiç umulmayan yerlere varacaktır. Silahlı Kuvvetler ile Silahsız Kuvvetler’in bir araya gelmesini önlemek için bu SOYSUZLAR, ATO Başkanı Sinan AYGÜN, Balıkesir Eski Milletvekili Turan ÇÖMEZ ve nihayetinde TOBB Başkanı Rifat HİSARCIKLIOĞLU’na bu çamuru sıçratacaklardır. Kendilerine iletirseniz mutlu olurum.’ demiştim. Yine bundan önceki yazılarımda iki tutuklama dalgasının daha olacağını, bu dalgalardan birinin SOL’a, sonuncusunun da TERTEMİZ DİNDARLARA karşı uygulanacağını, hedeflerinde iki Orgeneralin olduğunu sizlere belirtmiştim. Buradan sizlere yazdığım yazılarımı takip eden okurlarım bu günlerin geleceğini sizlere çok öncelerden sunduğumu hatırlayacaklardır. Ben bunları nereden mi biliyorum? Hiçbir yerden bilmiyorum; sadece KARŞI DEVRİMCİLER’in fosseptik çukuruna yuvarlanmadan önce ne yapabileceklerini tahmin edebiliyorum. Bu tahminlerimi ülkemin gündemi ile de karşılaştırınca ortaya sadece bu çıkıyor… Saygıdeğer okurlarım, ‘Bugünlere nasıl geldik biz?’ diyenleri duyar gibi oluyorum. Cevabım yazımın ana başlığında. (“BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN (!)”) BU YOLUN SONUNDA NE VAR? ABD, kucağındaki yari MAÇA KARDİNALİ’ni parça parça kullandı, şimdi de parça parça satıyor. Bunun anlamı sizce ne olabilir? Demek ki ABD (ulusalcılar ve neo-conlar birlikte), kucaktaki MAÇA KARDİNALİ’nden daha büyük bir güç ile anlaştı ki onu gözden çıkardı. Peki MAÇA KARDİNALİ’nden daha büyük güç Türkiye’de ne olabilir? Onu burada belirtmek istemiyorum, bağışlayın. Çünkü ülkemizin geleceğini yakından ilgilendiren önemli bir toplantı öncesi ortayı bulandırmak istemiyorum. Ancak, bu olaylar sonucunda kesinleşen bir şey var ki bunu kimse yabana atmasın. YEŞİL görünümlü SOYSUZLAR gönderilecek, yerine TURKUAZ görünümlü SOYSUZLAR getirilecek ki ABD İRAN’a istediği gibi müdahale edebilsin. Beni yakından takip edenler, bu öngörümü uzun süredir dile getirdiğimi bilirler… Bunun olabilmesi için ULUSALCI ve MİLLİYETÇİ kesimi bir araya getirecek bazı sert müdahalelerin olması gerekir ki bunun adı “ERGENEKON” müdahaleleridir. Dikkat edilirse “ERGENEKON” müdahalelerin içine PİSLİKLER de dahil edilmektedir. ERGENEKON bir yana İNSANLIKTAN bile bi haber olan bu SOYSUZLARLA daha sonraki adımların taşları döşenmektedir. Armenian and Kurdish Party’nin belli grupları, kendinden bekleneni yapmakta, yüzyılın DUNKOF’u genel başkanlarını gram gram satmaktadırlar. Partinin kapatılması için, partinin tüm unsurları canla başla çalışmaktadırlar. Armenian and Kurdish Party’e yol görünmüştür. “Allah taksiratını affetmesin, yattığı yerde dinlendirmesin ! ” Türkiye’nin, ABD’nin İRAN’a müdahalesi esnasında TURKUAZ görünümlü bir iktidara ihtiyacı var demiştim. İşte şimdi o iktidar hazırlanıyor. Görünürde MİLLİ, ancak temelde SATICI ve PAZARLAYICI bir iktidar. Tıpkı, Armenian and Kurdish Party fıtratında ama bu kez YEŞİL değil, TURKUAZ görünümlü bir iktidar… Genel Başkanlık için yakında biri ortaya atılacak. Ortaya atılır atılmaz da Armenian and Kurdish Party’deki bazı kişilerin canlarını yakacak dosyaları da ortaya fırlatacak. İlletin (Milletin değil) büyük bir kısmı, yani oyunu bir paket makarnaya satan % 23 lük kesimi ile, menfaati için her şeyini pazarlayanlar bu yeni MAÇA PAPAZI’nın çevresinde koşar adım toplanacaklardır. Dikkat edilirse, AKP’nin kapatılması durumunda, AKP’ye oy verenlerin de içinde bulunduğu % 72’lik seçmen kitlesinin oy vereceği parti yoktur. AKP’ye karşıtlık görüntüsünde destek veren CHP ile akıl veren MHP, seçmenler tarafından dışlanmıştır. Bu nedenle, Türkiye’deki illetin yaklaşık % 37’sinin oy vereceği yeni bir partiye ihtiyaç duyulacaktır. Rahşan ECEVİT bu durumu en önce fark edenlerdendir. Bu nedenle bir başka partideyken Genel Başkanı’na 18 lik üniversite öğrencisini peşkeş çekip sonra da evlenmelerini sağlayan bir MAHLUKAT ile görüşmüştür. Ardından da Türkiye’nin ilk “YARGISIZ İNFAZCISI” ve KAÇAKÇILIK BARONU, yengeç efendi ile bu görüşmelerini sürdürmüştür. Yaşamında bir tek leke bulunmayan DSP Genel Başkanı Zeki SEZER’i ise dışlamıştır. Bu görüşme trafiği bile Türkiye’nin geleceği hakkında bizlere net bilgiler vermektedir. Yakında Türkiye’nin başına tebelleş edilecek kim midir? Aslı Ermeni olan, Alman İmparatorluğu tarafından önce Balkanlar’a daha sonra da Balkanlar’dan Şanlıurfa’nın bir köyünde uykuya yatırılan ailenin en soysuz çocuğu… Büyükşehir Belediye Başkanlığı esnasında İsrail-MOSSAD ve İngiltere-MI-6 ile onaşan, hırsızlıkları ile 8,3 milyar USD menkul ve gayrimenkulü MUTEMETLERİ eli ile sevk ve idare eden, genelevde çalışan kadınların bile: ‘Hepimiz bir araya gelsek onun gibi birini doğuramayız’ dedikleri TESCİLLİ SOYSUZ. Ona en büyük yardım ise AKP’nin içindeki MALUM BİR BAKAN’dan gelecektir. Türk Siyasi tarihinde eşi ve benzeri bulunamayacak bir NESEPSİZ’den… RTE’nin kellesini aldırmak için ona sürekli KILAVUZLUK yapan LEŞ KARGASI’ndan. Çiçek CEMŞİT’ten… Son olarak bir konuyu açıklığa kavuşturmak gerekir; RTE’nin isteği üzerine 24 HAZİRAN günü görüşen Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker BAŞBUĞ’un bu operasyondan haberdar edilmiş olması gerekir. Bu ifademden ‘Orgeneral BAŞBUĞ emekli orgeneralleri sattı mı?’ kuşkusu doğmalıdır. Bu operasyon öylesine geri tepecektir ki, suçlayanlar SUÇLU, suçlananlar KAHRAMAN hale getirileceklerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 1938 sonrası tarihi gözden geçirilirse, bu gelişmeler hiç de sürpriz olmayacaktır. Peki biz gerçek VATANSEVERLER’i nasıl ayırd edeceğiz diyen olursa; tek bir cümle söylemeliyim: “Kim ki 70 yılın hesabını soracağız !” derse, o VATANSEVERLERİN gerçek olma ihtimali çok yüksektir. Cem YAREN-Samarra-Irak
  12. ŞEYTAN DÜNYAYI NASIL YÖNETIYOR! Şeytan Ilimli İslam peşinde? Şeytan dünyayı nasıl yönetiyor Şeytan dünyayı nasıl yönetiyor Ben özet bir cevap vereceğim. Ayrıntıları merak edenler, benim ‘Kur’an Açısından Şeytancılık’ kitabıma bakabilirler. Orada dehşet verici tablolarla karşılaşacaklarından eminim. Bugünkü dünya şeytanın cenderesinde kıvranıyor. Şeytan, şerrin sembolü. Bu demektir ki, bugünkü dünya şerrin cenderesinde kıvranıyor. Bugünkü dünyayı şeytan yönetiyor. Sebep, elbette ki insanın tembellikleri, şehvetleri, suçları, gafletleri, dalaletleri, hıyanetleri, nankörlükleridir. Şimdi, Tanrı, insanlığın ne yapıp nasıl bir tavır sergileyeceğine bakıyor. Sergilenecek tavra göre, yarınlar ya daha kahırlı olacak yahut da mutlu. Ama bu şekilde asla devam etmeyecek. Evet, yeni yüzyıl iki ihtimalden birine gebe: Ya daha kahırlı bir dünya yahut da mutluluk, rahmet ve berekete açılmış bir dünya. Üçüncü ihtimal yok. Şeytan, dünyayı kitlelerin başına geçirdiği piyonlarıyla yönetir. Şeytanın dostluğunda ileri derecelerde olmak, Rahman’a ve insana düşmanlıkta yükselmiş olmakla eşanlamlıdır. Şeytanın piyonları arasına girmiş olmanın belgesel göstergesi ise şöyle veya böyle düşünmekten çok ikiyüzlü olmaktır. Yani riyakâr ve takıyyeci. Riya ve takıyye, düşündüğünüz ve iddialarınız ne olursa olsun, sizi doğrudan doğruya şeytanın piyonları çukuruna atar. O çukurdan çıkmanın tek şartı vardır: Riyakârlığı, takıyyeciliği bırakmak. İBLİSLER PARLAMENTOSU Büyük düşünür Muhammed İkbal (ölm.1938), Avrupalı sömürgecilerin oluşturduğu kuvvetler birliğine ‘İblisler Parlamentosu’ diyordu. İkbal, insanlığın kahır kaynaklarından biri olarak ‘fî sebîlillah fesat’ (Allah yolunda fesat) üreten ikinci bir şeytanî kuvvet odağından da söz etmiştir: Hurafe ve aldatma dininin baronlarınca oluşturulan saltanat. Onun deyimiyle, Allah ile aldatanlar saltanatı. İşte, dünyayı bugün bu iki şeytanî güç polaritesi (karşı kutuplu güçler sistemi) yönetmektedir. Farkları şu: Birisi Haçlı, birisi takkeli. Takke burada sembol. Kafasının dışı veya içi takkeli. Ortak yanları da şu: İkisi de şeytanın taşeronu, ikisi de insanın mutluluğuna musallat. Türkiye’yi de Haçlı ve takkeli gücün ‘tam teslimiyet alanı’na sokmak istiyorlar. Şu anda, Türkiye’deki mücadelenin hararet kaynağı bu. Bugün bu iki güç odağı, İkbal’in zamanından çok daha kuvvetli durumda. Bunu, İkbal’in günündeki gibi Avrupa ile sınırlamak yanlıştır. Bugün buna, bir kutupta ABD ve peykleri, öteki kutupta ise koca bir Arap dünyası eklenmiş bulunuyor. Son zamanlarda, Papalık ve ABD’ye bîat ederek güçlerini şeytanın emrine veren ve bir ‘fesat mollası imparatorluğu’ halinde bu yönetim kadrosuna ‘hizmet eri’ olarak katılmış üçüncü bir unsur var. Ne ilginçtir ki o unsur şeytanın tasallutuna maruz bulunan Türkiye’den çıktı. Veya çıkarıldı. Şeytanın dünyayı yönetme icraatında gücün başını süper etki noktalarında oturan şeytanî kurmaylar çekiyor. Bunlar, tarihin amansız ve büyük zalimleri, şeytanın unutulmaz işbirlikçileridir. Bir de bunlara bağlı, bunların piyonu ve hizmetçisi olarak iş gören ikinci, üçüncü, dördüncü sınıf taşeron şeytancılar var. Taşeron şeytancıların en yamanları, İslam coğrafyalarında mekân tutmuş despot veya (Türkiye’de olduğu gibi) yarı despot riyakârlardır. Bu şeytan yamakları, gücü, parayı, bazen de oyu Müslüman kitlelerden almakta, ama hizmet ve sadakatlerini Haçlı kurmaylara arz etmektedirler. Bunlar için İslam, Haçlı kurmayların onayladığı kadarıyla dindir. Bunların dini, Haçlı kurmayların onayı varsa var, yoksa yoktur. Çünkü bunların her türlü eksiklerini (güç, para, eğitim, siyaset, strateji, propaganda, barınma, siperlenme ve gerekirse silah) Haçlı efendileri ikmal etmektedir. Korumalarını da onlar sağlamaktadır. Bunların din adına en becerikli oldukları şey, İslam’ın, Haçlı kabulleri dışında kalan kısmının ‘o kadar da önemli olmadığı’ yolunda delil hazırlamaktır. Nitekim bunlar, Şeytanın yeni Ortadoğu dini olan Ilımlı İslam’a destek için, İslam’ın temel iman şartı olan Kelimei Şehadet’in yarısını devreden çıkarıp ‘Muhammed Allah’ın Elçisidir’ kısmını dışta bırakmışlardır. Bunlar, iki rekât namazı, üç gün orucu eksik olanları vicdanları hiç sızlamadan ‘kâfir’ ilan edebilirken, İslam’ın iman formulünden Hz. Muhammed’in ismini çıkarmakta hiçbir sakınca görmeyecek kadar imansızlaşabilmektedirler. Bunlar; Müslümanı kandırma döneminde, Haçlı dünyanın temsil ettiği ve ürettiği tüm değerlere saldırmak suretiyle duygusal Müslüman kitleleri kandırıp avlamakta, Haçlıların güç ve imkânlarıyla su başlarına geldikten sonra ise Müslümanı hor görmekteler. Son yıllarda Türkiye, bu taşeron şeytancılar alanına girmekle kalmadı, bu alanın en önde giden coğrafyalarından biri oluverdi. Çünkü Türkiye, son çeyrek yüzyılda, tarihte eşi az görülebilecek bir riya saltanatının kucağına oturtulmuş bulunuyor. Türkiye bir riya yurdu haline getirildi. Ekonomiden dine, tarımdan ticarete, diplomasiden medyaya her şey sanal, her şey yalan ve her şey maskeli... Türkiye’yi âdeta riya (ikiyüzlülük, takıyyecilik, namertlik) güdüyor. Müslüman kitle, öz diniyle vuruluyor. İslam ülkelerinde, o arada Türkiye’de, mâbet, Allah’a ibadetin yeri olmaktan çok, Allah ile aldatmanın dokunulmazlık verilmiş beyin yıkama laboratuvarı gibi iş görmektedir. Haçlılar bunu sağladıkları için, tüm Müslüman ülkelerin birer din devleti yapılmasını en hayatî mesele biliyorlar. Müslümanları mahvetmek için bundan daha ucuz, daha etkili bir silah olamayacağını anlamış bulunuyorlar. Ilımlı İslam sayesinde, Müslümanların camilerini onları bloke etmek için hapishaneye çevirmenin gayreti içindedir. Bu tür camilerin en bol olduğu yer ise Türkiye’dir. Resmi rakamla 84 bin, gerçekte ise yüz küsur bin caminin BOP ve Ilımlı İslam hapishanesine döndürüldüğünü düşünebiliyor musunuz? AKP işte bunu yapsın, bu işi tamamlasın diye can ve kan pahasına Türkiye’nin başında tutulmak isteniyor. İSTİSNAYI ORTADAN KALDIRMAK İSTİYORLAR Şeytan, bütün Müslüman coğrafyaları, muhteşem kaynakları da dahil, egemenliği altına almıştır. Yakın zamana kadar tek istisna, Atatürk Cumhuriyetinin Türkiyesi idi. Şimdi o Türkiye’yi bir istisna olmaktan çıkarmanın gayreti içindeler. “Sizi İslam dünyasına model yapacağız” lafı vicdansız bir yalandır. Bu söylemin gerçeği şudur: “Sizi İslam dünyasında farklı bir model olmaktan çıkaracağız.” Bunu böyle anlamayanlar ya akıl yahut da vicdan zaafı içindedirler. Haçlı Batı, işte bu ‘Türkiye Cumhuriyeti istisnası’yı yarattığı için Atatürk’ü asla affetmiyor, ona duyduğu kin ve nefreti bir türlü dizginleyemiyor. Özetleyelim: Dünya, şeytanın cenderesinden çıkabilecek mi? Bunun hesabını yapmak bize düşmüyor. Bize düşen, şu soruyu sormak: Türkiye şeytanın cenderesinden çıkabilecek mi? “Bekleyelim ve görelim” diyenler olacaktır. Biz, şöyle diyoruz: “Beklemeyelim, çocuklarımıza bırakacağımız ülkedeki dışarıdan güdümlü şer tasallutunu aşmak için eylem yapalım.” Eylem bugün için bilgili, dirayetli ve ilkeli siyasettir. Bu siyaseti yapacak imkânlara ve kadrolara Türkiye hem de birkaç katıyla sahiptir. Elverir ki, şeytan yamağı siyasetlerin tatlı yalanlarına artık aldanmayacağını kendi vicdanında taahhüt altına alsın.
  13. evet yukarda vurgulamak istedigim anlasilamamis daha degisik vurgulayayim... Arkadasim tartismadan kacacagimi zannediyorsan yaniliyorsun senden ricam ozamana kadar Rönesans Felsefesini güzden gecir! birde bati dünyasinin halklarinin ortacag karanligina verdigi mücadeleyide gözden gecirmeye ihmal etme... Birde Akili öne alarak tabiiki burda neyi vurgulamak istedigimi tahmin edebiliyorsun? birde ülkemizin ortacagda degil 2000.yilindayiz neye ihtiyaci olduguna bizlere ve yahutda senin gibi degerli arkadaslara ne gibi vazifeler düstügünü kendin karar ver?
  14. Degerli Figgaro Arkadasimiza mutlu yıllar...
  15. Dogu Perinceklerin davası; milletimizin bagımsızlıgı, egemenligi ve özgürlügü davası, kısacası, Türkiye’nin yasadıgı krize cözüm bulma davasıdır. ben öyle görüyorum Teoride vede Pratikde yapilanlarla Birde Kaderlerini Amerika ile birlestirip bu ülkenin yurtseverlerine saldıranlar, yalancı tanıklar ve sahte tanıklarla tertip kuranlarida görüyorum Teoride vede Pratikde...
  16. okadar önemli bilgiler neden rahatsizlik veriyor?
  17. bakin bugün parayi seriat götürüyor o zaman bu sahis okadarmi kör paranin aktigi cesmeyi görmeyecek kadar?
  18. ya arkadasim bu yeni tartisma seklimi sen -Marksizm den örnek veriyorsun diyalektik yasasindan bahsediyorsun dört yasasindan biri olan nitel birikimi atliyorsun burda bir birikim olmus bizde nitel sicrama yapmisiz yazilarinizin boslugunu,, kimlere hizmet ettigini vurgulamaya calismisiz cokmu zor anlamasi???
  19. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve diğer arkadaşlarınin aylardır tutuklu bulunmanin bazi sebebleri. 5 Kasım’da Amerika’da Bush-Tayip görüşmesinde, “Ergenekon operasyonunun kararlaştırıldığını” bizzat kendileri söylediler. “Kemalizmi Türk tarihinden kazıyın” diyen Avrupa Birliği’nin emriyle, “ulusalcılığı” “yurtseverliği” terörist faaliyetler kapsamına aldıranlar; İşçi Partisi yöneticilerini tutukladılar. -Lozan’da, Berlin’de, Paris’te sözde Ermeni soykırımı yalanlarını emperyalistlerin suratına çarptığı için; -Paris Metrosunda Türkiye’nin Genel Kurmay Başkanı’nın resmini ayaklar altına alma küstahlığına karşı çıktığı ve Türkiye’nin onurunu savunduğu için; -“Türkiye’nin savunması Kıbrıs’tan başlar” diyerek Sayın Denktaş ile omuz omuza mücadele ettiği için; -Tayip Erdoğan’ın Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanı olduğu gerçeğini bütün Türkiye’ye gösterdiği için, -Diyarbakır’da Bölgenin yoksul ve topraksız köylüleriyle birlikte Türk Bayrağı ve Atatürk posterleriyle “Köylüye toprak, Millete Birlik ve Vatana Bütünlük” mitingleri düzenlediği için; -Milletimizin 80 yıldır kan ve can pahasına yarattığı stratejik kuruluşlarımızın yabancılara peşkeş çekilmesine karşı işçi sınıfımızla birlikte mücadele ettiği için; -Bir yanda evine ekmek götüremeyen babaların, kendilerinin ve çocuklarının kafasına kurşun sıktığı; öte yanda birilerinin daha 20’li yaşlarındaki çocuklarına “gemicikler” aldığı bir Türkiye olmaması uğruna mücadele ettiği için; -Doların hakimiyetine karşı “Türkiye’de Türk lirası Türk Bayrağı!” dediği için; -“Hortumcunun Malına El Konsun!” dediği için; -“Avrupa Birliği’ne Hayır!” “Gümrük Birliği Antlaşması Yırtılsın!” dediği için, -Kısacası “Yeniden Kemalist Devrim yoluna giren ve ‘Tam Bağımsızlık’ diyen, ‘Parasız -Eğitim, Parasız Sağlık’, ‘Tarım Desteklensin, Milli Sanayi Korunsun’ diyen bir milli Hükümet Ankara’da kurulmalıdır” dediği için; bugün tutukludur.
  20. arkadasim senin fikirlerin sabitmi?
  21. evet dogrudur dünde yaptiklari dogrudur bugünde yaptiklari? dünde cinayet islememistir bugünde
  22. ortada teori yokki hurafe var arkadasim, genel yansimasina bakarsan benimde verdigim tepkide ortada tekrar yazilari gözden gecirirsen ne demek istedigimi anliyacaginiza umarim..
  23. Arkadasim Kimi acıklamalarını, kesinlikle tabiiki saskinlikla okudum " tabiiki kalemi saglam herzaman severek okudugum bir arkadasin aydinlama devrimlerin bir anda arkasina gecmesi,, bu tepkimi ikigündür takip ettigim konuya yansitmam gerekirdi demekki bu tepki bu sekilde yansimasi gerekiyormus vede yansimis bilincli bir kisi karsisinda bunu ayip olarak görmüyor bilakis toplumu akılcılıktan, bilimsel bilgiden uzak Aile ortami Mahalle ortami gibi kavramlarla kendi düs dünyalarının karanlıklarına cekmek isteyenlere, hala ülkemizde olmasi birde bunu bilimselci arkadaslarin katilmasi tabiiki üzücü??? simdi bilimsellige birde simdi Marksizmin temelini oluşturan "emeğin değeri" gerçeği insanlıkla başlamış ve son olarak Marks bir sistematiğe oturmuştur demekmi mahalle kültürü oluyor? Tıpkı bilim gibi...,, diyerek buna dayandirman buda hayret verici....tartismaya gelince tabiiki tartisiriz arkadasim ben tartismayi sadece okuyarak takip ettigim konuya verdigim tepkiyle icine katilacaksam katilirimda arkadasim sorun degil!!! sadece bunu bir kacamak olarak algilama foruma daima ben yarim gün olarak katilabiliyorum is hayatimin geregi kaldigimiz yerden herzaman devam ederiz... bugün yarim günümü tamamlamak üzereyim saygilarla görüsmek üzere
  24. Bop cu degilki o! gemide almadi ogluna Bakin piyasada kendi agzinla degistim diyen bir sürü insan var, sonra perincek ben degistim demediki!

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.