Efendi Türkler tarafından postalanan herşey
-
DOĞU PERİNÇEKLER SERBEST BIRAKILSIN!
TSK ya saldırırken hem Taraf tan hemde Aydınlıktan örnek vermen, aslında İsci partisine saldırma egiliminde dolayı degildir, Aydınlıkcıların herseyi önceden bilgilenip DOGRULARI yazmasındandır. Cünkü arkadas sende TSK karsi sevgin az??? bunu sakin anlamadigimizi zannetme! ...ve liderleri iceride olan bir dergi ile Taraf ı aynı kefeye koymakla zaten ne derece Aydınlık okudugunda ortadadır. Hakkında bilgi sahibi olmadıgın ve hatta okumadıgın bir dergi ile ilgili bu tip yorumlardan kacınmalısın, ön yargi cok cabuk anlaşılıyor...
-
ÜC POLISIMIZ ŞEHİT OLDU
İşte iki şüpheli örgüt ABD Başkonsoloslu önünde silahlı saldırıda El Kaide ile DHKP-C terör örgütünün gerçekleştirdiği ihtimali üzerinde duruluyor. Saldırıyı 4 kişinin gerçekleştirdiği, 3 teröristin öldürüldüğü ve 1 teröristin ise olay yerine geldikleri Ford Focus marka araç ile kaçtığı tespit edildi. Öte yandan, 3 polis memurunun yaralanarak hastaneye kaldırıldığı ve 2 polis memurunun şehit olduğu belirtildi. Olay yerine giden çok sayıdaki Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin kapsamlı araştırma yaptıkları ve kaçan aracı yakalamak için geniş çaplı operasyon başlattığı öğrenildi. Polisin ilk izlenimlerine göre saldırıyı ağırlıklı olarak El Kaide terör örgütünden şüphelendiği bildirildi. Saldırıyı gerçekleştiren ve çatışmada öldürülen teröristlerden bir tanesinin sakallı olduğu tespit edildi. Polis ayrıca, çökme aşamasına gelen DHKP-C terör örgütünün de bu eylemi ses getirmek amacıyla yapmış olabileceği ihtimalini de değerlendiriyor. Öte yandan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili Turan Çolakkadı da 2 savcı ile birlikte olay yerine giderek inceleme yapacak. Çolakkadı, terörist saldırı olmasının kesinleşmesi üzerine soruşturma başlatacak. VALİ GÜLER: iÇERİ GİREMEYECEKLERİNİ BİLİYORLARDI İstanbul Valisi Muammer Güler ABD Konsolosluğu'na yapılan saldırıyla ilgili açıklamalarda bulundu. İşte Güler'in açıklamasından satır başları.... ABD Konsolosluğu'na bir araçla yapılan saldırıda, koruma kulübesinde bulunan polise ateş açıldı. Olay yerinde bulunan trafik ekiplerinin de müdahale de bulunduğu olayda çatışma çıktı. 1'i koruma görevlisi, diğer 2'si trafik görevlisi 3 polisimiz şehit olmuştur. Konsolostukta güvenlik seviyesi çok yüksek seviyede. İçeri giremeyeceklerini biliyorlardı. Bir polis memurumuz olay yerinde, iki polis memurumuz da İstinye Devlet Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Olay yerinde tabanca ve pompalı tüfekler bulunuyor. BEŞİR ATALAY: ACIMIZ BÜYÜK İçişleri Bakanı Beşir Atalay saldırı sonrasında yaptığı açıklamada " Acımız çok büyük. 3 şehidimiz var. Daha olay çok taze. Olay yerinde incelem için İstanbul'a gidiyorum. Çok yönlü araştırmalar yapılıyor. Başımız sağ olsun" dedi.
-
ÜC POLISIMIZ ŞEHİT OLDU
Polislerimize Allah'tan rahmet dilerim.
-
ÜC POLISIMIZ ŞEHİT OLDU
İstanbul İstinye’deki ABD Başkonsolosluğu önündeki polis kulübesine teröristler tarafından silahlı saldırı düzenlendi. Saldırıda 1 polis memuru şehit olurken, 3 terörist öldürüldü. Olay sıcaklığını korurken öldürülen teröristlerin üstünden Suriye pasaportu çıktığı bilgisi alındı. Ancak daha sonra iki saldırganın Türk uyruklu olduğu ortaya çıktı. İstihbari bilgilerin değerlendirildiğini söyleyen İstanbul Valisi Muammer Güler, “Kimlerdir, hangi amaca yöneliktir. Bunların tespiti için çalışmalar devam ediyor” dedi. Güler, saldırganların 4 kişi olduklarını bildiklerini söyleyerek, iki saldırganın kimliğinin tespit edildiğini ve Türk uyruklu olduklarını kaydetti. Saldırının yapıldığı polis kulübesinin zırhlı olduğunu belirten Güler, o kapının vize için kullanılan bir kapı olduğunu belirtti ŞEHİT POLİSLERİN KİMLİKLERİ BELLİ OLDU ABD Başkonsolosluğu’nun önünde şehit olan polis memurlarının isimleri belli oldu. Olayla şehit olan koruma görevlisi polisin Nedim Çalık olduğu belirtilirken iki trafik polisinin isimleri ise Mehmet Saçaklıoğlu ve Erdal Öztaş olduğu ifade edildi.
-
Hukukun Dışına Çıkamayan Paşaları Hukuk İçine Aldı.
Ertuğrul ÖZKÖK 5 derste nasıl darbeci olunmaz GEÇEN hafta bir sabah toplantısında arkadaşlara şakayla sordum: "Siz telefonda darbe geyiği yapmayan bir Türk tanıyor musunuz?" Arkadaşlar merakla yüzüme bakarken, "Ben bir kişi tanıyorum" deyip devam ettim: "Ben..." Telefonlarımın 20 yıldır dinlendiğini çok iyi biliyorum. Her Türk vatandaşının "Telefonum dinleniyor" paranoyası vardır. Bu paranoya bende hakikate dönüşmüştür. O nedenle telefon konuşmalarında, her şeyin şakasını yaparım, bir tek "darbe şakası" yapmam. * * * Ancak artık korkumuz dinlenmenin ötesine geçti. Şimdiki korkumuz, "Konuştuğumuz şeyler acaba hangi tarafa çekilir, altında neler aranır, nelere yorulur ve hangi dosyalara sağlam delil olarak girer" endişesidir. Mustafa Balbay’ın sorgulaması, bu endişemizin yersiz olmadığını hepimize ispatladı. Önce bu soru ve "belgelerle" bir insan nasıl gözaltına alınır diye şaşırdım. Asıl vahimi ise arkasından geldi: Bu soru ve belgelerle bir insan nasıl "tutuklanma" istemiyle mahkemeye sevk edilir? Buna inanamadığım için aklıma şu soru geliyor: Acaba Balbay, kendisine sorulan soruları ve gösterilen belgeleri tam olarak anlatmadı mı? Eğer anlattıysa ben bu sorgulamadan şu sonuçları çıkaracağım: Bir: Artık hiçbirimiz kendimizi emniyette hissedemeyiz. Hepimiz her an evimizden alınıp götürülebiliriz. İki: Artık telefonda bırakın darbe şakası yapmayı, AKP’ye yönelik en küçük eleştiriyi bile yapmamalıyız. Çünkü bu eleştiri, yarın bir gün önümüze "darbe delili" olarak çıkabilir. Üç: Okuyuculardan gelen fakslara, gönderilen davetiyelere çok dikkat etmemiz gerekir. Çünkü, herhangi birinin bize gönderdiği davetiye, bir yorum, tutuklanma nedenimiz olabilir. Dört: Kimlerle konuştuğumuza, davet edildiğimiz yerlerde kimlerle yan yana geldiğimize dikkat etmeliyiz. Çünkü o insanlardan herhangi biri terör örgütü mensubu ilan edilirse, bu bize de bulaşabilir. Zaten "Medya ayağı eksik" diyen bir koro, her gün gammazlamaya devam ediyor, hayatımız anında kayabilir. Beş: Yabancı büyükelçiliklerden, özellikle de ABD Büyükelçiliği’nden gelen davetlere kesinlikle katılmamalıyız. Hatta mümkünse, davetiyeleri geri gönderip, bunu da dinlenen telefonumuz aracılığıyla hakkımızda dosya hazırlayanlara iletmeliyiz. Tabii bütün bunları yapmak yine de yeterli olmayabilir. Başka biri başka biriyle konuşması sırasında, sizin adınızı da telaffuz etti mi, ayvayı yediniz demektir. Çünkü işleyen mantık, "O söylemişse doğrudur" mantığıdır. Tabii bir de şansınıza, kimliği belirsiz bir "gizli tanık" düşmemişse... * * * Orta ve lise döneminde en çok dinlediğimiz hikáyelerden biri Abdülhamid dönemi jurnalciliği ve istihbaratçılığıydı. Bunun nasıl bir duygu olduğunu bir türlü anlamazdım. Artık anlıyorum. Güya "derin devleti" çökertmeye çalışıyoruz ama yerine gelen devletin ondan daha sığ, daha müşfik olacağı konusundaki umudumuz da giderek azalıyor. Yine de içimde hálá, bekleyip iddianameyi görmemiz gerektiğini söyleyen iyimser bazı kırıntılar kaldı. Bu yazdıklarımı art niyetli bir yaklaşım olarak da okuyabilirsiniz, iyi niyetli ve yapıcı bir eleştiri olarak da... Ben samimi olarak, yaratılan bu ürkütücü havanın, "Ergenekon" denilen ilişkiler ağını ortaya çıkaracak sağlam bir soruşturmanın itibarını ve gücünü azaltacak endişesiyle yazıyorum. Devlet içinde böyle bir örgütlenme varsa bunun ortaya çıkarılması hepimizin lehinedir. Ama şu ana kadar soruşturmanın yürütülüş biçimi, sızdırma yöntemleri, uçurulan balonlar ve bazı sorgulamalarda belge diye ortaya konan şeyler, sorulan sorular, bizde samimi bir araştırmadan çok, etkili bir "sindirme" operasyonu izlenimi yarattı. Öte yandan Genelkurmay’a gelen gazetecilerin konuşmalarının görüntüleriyle kaydedilmesi, başka komutanlara ait özel bilgilerin özel arşivlerde saklanması, bir takım hareket planlarının hazırlanması da insanı ürkütüyor. Böyle olunca da ister istemez insanın aklına Devlet Bahçeli’nin tespiti geliyor: "Ülkemiz gerçekten bir korku imparatorluğuna mı dönüştürülüyor?"
-
bizkackisiyiz'in sefinin nerede ve nasil askerlik yaptigini bilen varmi?
Ne yazikki ülkemizde şeriat özentisi olanlar,, şeyhleri cuval cuval altinlari götürürken ogullari kimi amerikada kimi ankara sokaginda alaman mali mersedesle sokaklarda kavis cizdirirken... onlarda, bunlarda o cuvala beşibirliklerini atmaya devam edecekler, atiyorlar ne yazsak onlar beşibirliklerini atmaya devam edecekler ücü beşi kalana kadar?
-
Hukukun Dışına Çıkamayan Paşaları Hukuk İçine Aldı.
Ergenekon Sorusturması diyelim gerci bu sorusturmadan birsenedir icerde yatanlar var ve ne icin yattiklarini bilmiyorlar di düne kadar! o dönem farkindaysaniz onlar darbeci diye iceri alinmamisti? eger bir aksilik cikarsa diye kavusmak istedikleri rejimin önünde o günden bugünlere programlastirildigi icin olacakki hukuk ve yasa kuralları hice sayilarak yürütülüyor... kimler tarafindan dinci medya ile siyasal iktidar! ve bukadar cüratkar? bu kadar coskulu,, programlasmamis olsa bu kadar cüratkar olabilirlermi dersiniz? Bir dava diyelim ya vardır, ya da yoktur; dava iddianame demektir... ortada iddianame yok AMA CIDDI BIR IDDIA VAR ORDUYA DENIYORKI DARBE YAPACAKSINIZ.. herhalde bu emekli olmus insana söylenmez öyle ya darbe olursa darbeyi kim yapar? Aslinda Evrene sormalari gerekirdi darbe nerden gelir diye? gerci ortaokuldaki bir cocuga bile sorsaniz bilir nerden gelecegini!!! onlar bilmiyormu??? bakin nasil Anaysa Mahkemesinin basina Tüccar atadilar daha asagiya inelim koskocaman istanbul itfayesinin basina getirilen ilk okul mezunu bile olmayan, bir sanati dahi olmayan bir vatandasin sade vatandasda degil,, yani yandaslarini atadiklarini unutmayalim? yeterki yandas olsun? hep öyle olmadimi birilerinin istanbul belediye baskani oldugu dönemlerde Evet görünen gercek oki onlarin derdi orduya cuval degil ordunun basina cuvalciyi getirtmekti.... son birikimlerini kullaniyorlar evet 1950.lerden beri yandas olsunda kim olursa olsun dönemi birgün patlayacak! Efendi Türkler
-
Hukukun Dışına Çıkamayan Paşaları Hukuk İçine Aldı.
'Onların karşısında hamam böceğisiniz!' Son Ergenekon operasyonunda gözaltına alınan Erol Mütercimler gözaltı sürecini anlattı Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınıp serbest bırakılan eski asker, akademisyen ve yazar Erol Mütercimler gözaltı sürecini SKY Türk televizyonunda katıldığı canlı yayında anlattı. Polislerin biri hariç hepsinin çok kibar olduğunu söyleyen Mütercimler sözlerini şöyle sürdürdü: EVE AYAKKABILARINI ÇIKARIP GİRDİLER: 14 polis eve geldi. Eve girerken istisnasız hepsi ayakkabılarını çıkardı. Bir kişi hariç hepsi çok nazikti. Ben bu işin dersini veriyorum. Tabii ki iyi polis kötü polisi oynayacaklar ki karşılarındakini çözebilsinler. TEK NÜSHA KİTABI ALDILAR: Mütercimler evden alınanlar arasında "Hamidiye Gemisi" kitabın Osmanlıca basımına çok üzüldüğünü belirtti: "O Türkiye'de tektir. Türkiye'nin kültür hazinesidir. Niye aldıklarını bilmiyorum? Umarım geri gelir" dedi. Kitabı alan Mütercimler'in "kötü polis" olarak anlattığı kişiymiş. Üstelik kitabın ilk sayfasını da yırtmış. HÜCRE DEMEK HAKSIZLIK OLUR: Gözaltında kaldıkları hücrenin çok temiz olduğunu dile getiren Mütercimler, orayı yeri şöyle anlattı: "Aslında hücre demek haksızlık olur. Çok temiz iki kişilik odalar. Ama biz tek kişi kaldık. '24 saat sıcak su var. İstediğiniz zaman banyo yapabilirsiniz' dediler." 25 SENEMİ VERDİM, TERÖRİSTLİKLE SUÇLANDIM: "Orada otururken 'Benim burada ne işim var?' diye düşündüm. Hiçbir şey bulamadım. Ama bana yöneltilen suçlamayı öğrendiğimde yıkıldım. Terör örgütünün üyesi olarak karşılarındaydım. Teröristtim yani. İBDA-C'ci, PKK'lı gibiydim... İçim acıdı... 25 senemi verdim. Atatürk biyografisinin sonuna geldim. Bir Türk'ün hazırladığı ilk Atatürk biyografisi olacak ve terörist olarak suçlanıyorum..." İFADE ALANLARIN KARŞISINDA HAMAMBÖCEĞİSİNİZ: "Emniyette ifade verirken susma hakkımı kullandım. İfade alanların karşısında siz hamamböceğisiniz... Yaptıkları işten zevk alıyorlar. Çok ustalar. 'Zevk almasak yapar mıyız' dediler..." NEFRET ETTİM: "Nefret ettim. internetten de nefret ettim, cep telefonundan da. artık cep telefonu kullanmayacağım. Gördüm ki özel hayatımız diye bir şey yok. İnsanların sevgilisiyle konuşması, mahremi, küfürleri her şey ellerinde. İnsan orada kendini çırılçıplak istiyor. Kendimi çok aciz hissettim"
-
AKP KAPATILACAK... Evet evet iddialıyım, bu partı kapatılacak...
Kapanma davasını da özellikle hızlandırmak isteyen AKP'dir. Neden başbakan çırpınıp duruyor bir an önce bitsin şu dava diye. Çünkü dava olmasa kriz kendi kafalarında patlayacak. Hazine düzenli olarak tahvil, bono, ihale vb. araçlarla piyasadan para çeker ve borçlanır. Bu borçlanmalarda geri ödemeyi de düzenli olarak aylık 5 Milyar YTL ile 9 Milyar YTL arasında yapar. Yani her ay 5 ile 9 Milyar YTL arası geri ödeme yapar. 2-3 yıldır yapılan borçlanmalarda Temmuz ve Ağustos 2008'e öyle bir yük oluşturuldu ki. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş büyüklükte. Hazine'nin borç ödemelerinin 43 Milyar YTL'si Temmuz 2008 ve Ağustos 2008'de. Yani 5 ile 9 Milyar YTL'yi öderken güçlük çeken, hatta ödeyemeyen, tekrar borçlanan hazine, Temmuz ve Ağustos'ta 43 Milyar YTL ödeyecek. Bu sayı (43 Milyar YTL) yaklaşık 6 aylık ödemeye denk geliyor. Hazine bu parayı bulabilmek için yine borç alma yoluna gidecek ve bulamayacak. Nereden bulsun piyasada para yok. Para bulamayınca ne olacak, ekonomik kriz. YTL olarak para kimde, 2001 krizinden beri bizlere 1,70'lerden $ satan yabancı fonlarda. Bu krizin tarihini önceden hazırladılar. Bilinçli bir şekilde hazırladılar. Öyle bir tarihe denk getirdiler ki, sorumlusu AKP olmasın istediler. Yani Temmuz, Ağustos 2008'de kim ne yaparsa yapsın kriz kaçınılmazdı. En önemlisi; Bu krizin sorumlusu kim olacak biliyor musunuz? AKP'nin kapatılmasını isteyen Yargıtay Başsavcısı, belki de (kapatılırsa) Cumhuriyetin Anayasa Mahkemesi ve AKP'ye hayır diyen yurtsever muhalefet. Kapatma davası, raslantı bu ya Temmuz, Ağustos aylarında görülecek. Belki de kapatma kararı çıkacak. Diyecekler ki, AKP'ye açılan dava siyasal belirsizlik yarattı, piyasa tedirgin oldu, krizin nedeni budur. Diyecekler ki, AKP'ye açılan dava nedeniyle siz esnaflar, siz çiftçiler, siz memurlar, siz işçiler battınız. Diyecekler ki, AKP'ye açılan dava nedeniyle sizler borçlarınızı ödeyemediniz, işleriniz durdu, 10 yıllardır çalıştırdığınız işyerleri kapanmak zorunda kaldı. Halbuki öyle değil. Her şey ne kadar güzel olursa olsun, 43 Milyar YTL gibi ödeyemeyeceğiniz bir borcu 2 aya özellikle toplarsanız kriz gelir. Temmuz, Ağustos 2008'i hazırlayan AKP'dir. Kapanma davasını da özellikle hızlandırmak isteyen AKP'dir. Neden başbakan çırpınıp duruyor bir an önce bitsin şu dava diye. Çünkü dava olmasa kriz kendi kafalarında patlayacak. Bu durumda sorumlunun AKP olduğunu dağdaki koyun bile anlayacak. Türkiye; Ağustos, Eylül, Ekim,, aylarında ekonomik kriz çıkaran Cumhuriyet Başsavcısını, krizi büyüten Anayasa Mahkemesini ve AKP'nin kapatılmasını destekleyen muhalif yurtsever kişi ve kuruluşları konuşacak.
-
PİR SULTANLAR YAKMAKLA TÜKENMEZ!Sivas katliamı 15.yılında..
Bunlar kendi ülkesini tanimiyorlar? bunlar peygamberini tanimiyorlar? bunlar hosgörüyü tanimiyorlar? bunlar ATASINI tanimiyorlar? bunlar Bizim icin sabahlara kadar çalışarak bu şahane ülkeyi bize emanet edenleri tanimiyorlar?... Bunlar Mustafa kemal Atatürk'ün Türkiye'nin kuruluş sürecinde uyguladıgı ve oturtmaya calıştıgı ilkelerini tanimiyorlar Bunlar bu ülkenin ozanlari tanimiyorlar? bunlar bu ozanlarin sazindan cikan edalari tanimiyorlar? o ozanlarin o saza her dokunusunda ya Muhammet ya Ali dediklerini tanimiyorlar EVET TANIMADIKLARINI BUNLAR YAKIYOR... Efendi Türkler
-
PİR SULTANLAR YAKMAKLA TÜKENMEZ!Sivas katliamı 15.yılında..
MADIMAK YANMAYA DEVAM EDİYOR Türkiye, 15 yıl önce naklen yayınlanan bir katliam izledi. İnsanlık tarihinin belki de en vahşi, en insanlık dışı katliamını… Cumhuriyet Devriminin önemli merkezi Sivas’ta, aydın, sanatçı, ozan, genç; 35 Cumhuriyet yurttaşı, emperyalist merkezlerin maşası yobaz güruhu tarafından yakılarak katledildiler. Aradan geçen uzun yıllar yangını söndüremedi. Yangın yüreklerde, vicdanlarda büyüyerek devam ediyor. İnsani boyutuyla tarifsiz bir acıdır yaşanan. 2 Temmuz yangını, Cumhuriyetimizi de, milletimizin birliğini de yakmaya devam ediyor. Sivas katliamı, Türkiye’nin 60 yıldır yaşadığı karşı devrim sürecinin önemli bir kilometre taşıdır. Madımak yangını, “Küçük Amerika” olmak zavallılığıyla başlayan, “Yeşil Kuşak”, “Türk-İslam Sentezi”, “Ilımlı İslam”, “Dinler Arası Diyalog” vb adı altında Yeni Dünya Düzeni saldırısıyla sürdürülen ve nihayet Büyük Ortadoğu Projesi ile doruğa çıkan karşı devrim sürecinin sıçrama noktalarından biridir. 2 Temmuz, bir yanıyla laik cumhuriyete karşı şeriatçı ayaklanmadır. 4 Eylüle, 23 Nisana, 29 Ekime meydan okumadır. Ancak meydan okumanın anlamını, dayanaklarını, planlayanlarını, amacını irdelemeden sadece bununla açıklamak, hem kolaycılık hem de olayın tarihsel anlamını kavramamaktır. Nitekim ¬Madımak katliamına ilişkin değerlendirmelerin hemen tamamı bu kolaycılığı seçmiş ve laikliğe karşı bir yobaz ayaklanması olarak tarifle yetinmiştir. Öte yandan kimileri de “sol” adına katliamın faturasını “devlete” kesmeyi yeğlemiştir. Bugünden bakıldığında 2 Temmuzu anlamak çok daha kolay… 2 Temmuzu bize ABD’nin ülkemiz ve bölgemizdeki uygulamaları anlatıyor. 2 Temmuz, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin ilk adımlarından birisidir. Başında ülkemizin yer aldığı, 24 Asya ve Afrika ülkesinin haritalarını yeniden düzenlemeyi, bölgeyi ABD’nin mutlak egemenliği altına almayı hedefleyen BOP uygulamasında, etnik ve dinsel ayrışmaları kışkırtmak, iç karışıklık ve iç savaşlarla milli devletlerin ortadan kaldırılması ez cümle bölge halklarını devletsiz bırakmak esası oluşturmaktadır. BOP’un Türkiye uygulamasında Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-dindar ayrışması yaratmak böylece milletin birliğini bozmak önemli yer tutmaktadır. Türkiye gibi devrimle kurulmuş ve güçlü bir milletleşme atağı ile milli devletini inşa etmiş bir ülkenin yıkılmasında etnik ve dinsel ayrışma önemli bir silahtır. İşte bunun için Maraş, Malatya, Sivas, Çorum katliamları gereklidir. Bunun için Madımak yangınları, Başbağlar katliamları kaçınılmazdır. Plan Amerika’nın, tamam da peki ya uygulayıcılar? Madımak’ın önüne yığılıp, “yak, yak” naralarıyla, “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak” diye haykıran binlerce kişi nereden çıktı? Kim örgütledi, kim topladı? 1970’lerden bu yana Amerikan emperyalizminin projelerinde roller üstlenen hükümetler, onların kontrgerillaları, Çiller Özel Örgütleri, SüperNATO’ları, Fetullahçı Gladyoları… Tıpkı İstiklal Savaşımızın, 23 iç isyanını kurgulayan ve uygulayan Kuvvayı inzibatiye gibi… Emperyalizmin emrinde, onun planlarını uygulayan işbirlikçiler! Türkiye’nin geçmekte olduğu karanlık dehlizlerde süren yangını söndürmek, yeni yangınların zeminini yok etmek için çözümü ortaya koymak kaçınılmazdır. SİVAS DAVASI, AKP KAPATMA DAVASINDA DEVAM EDİYOR Sivas katliamının uygulayıcıları kısmen yakalandı ve yargılandılar. Uzun bir yargılama sürecinin ardından olayın “Cumhuriyete karşı gerici ayaklanma” olduğu yargı tarafından kesin olarak belirlendi. Bu doğru tespite karşın, katliamı planlayan merkezin belirlenmemesi, elebaşlarının yargılanmaması başta mağdurlar olmak üzere yurttaşları tatmin etmedi. Oysa dava halen devam etmektedir. “AKP Kapatma davası” aslında Maraş’tan, Malatya’ya, Çorum’dan, Sivas’a uzanan katliamların davasıdır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın gerek iddianamede gerekse esas hakkındaki mütalaada ortaya koyduğu gerçekler, kapatma davasının, Sivas davasının devamı olduğunu göstermektedir. YANGINI SÖNDÜRMEK Madımak yangını devam ediyor. Yangını, “kebapçıyı kapatıp müze yapmak”, “Alevi kimliği -bir anlamda azınlık kimliği- oluşturmak” veya “Cemevlerine ibadethane statüsü kazandırmakla” söndürmek mümkün mü? Ortaçağı tasfiye etmeden, emperyalizme bağımlılığa son verip tam bağımsızlığı sağlamadan kısaca yangının siyasal ve toplumsal zeminlerini yok etmeden yangını söndürmek mümkün mü? Yangını söndürmek ve yeni yangınların zeminini yok etmek ancak bunu hedefleyen bir program ve iktidar ile olanaklıdır. Ülkemiz, sınanmış ve başarılmış bir programa sahiptir. Bu Kemalist Devrim’in programıdır. “Türkiye, karşı karşıya olduğu tehditleri ancak yeniden yapılanarak, Kemalist Devrim’in kurumlarını ve toplumunu yeniden örgütleyerek göğüsleyebilir. O nedenle muhafaza edilecek bir Cumhuriyetimiz değil, yeniden kurulacak bir Cumhuriyetimiz vardır.” “Türkiye halkı, Kurtuluş Savaşı’nı başarıya ulaştırarak ve Cumhuriyet’i kurarak, Türk milletini devrimle oluşturmuştur. Cumhuriyeti kurma iradesine ve eylemine, eşit yurttaşlık bağına, ortak millî kültüre ve birlikte yaşama arzusuna dayanan millî birliğimizi pekiştirmek ve kaynaşma sürecini ilerletmek; özgürleşmenin gereğidir.” “Laiklik, millî egemenliğin ve halk iktidarının şartıdır ve demokratik devrimlerdeki bu içeriğiyle hayata geçirilmelidir. Din bir vicdan işidir. Dünya işleri, devletin bağımsızlığı, milletin egemenliği, vatanın bütünlüğü ve halkın mutluluğu esaslarına göre düzenlenmelidir. Türkiye şeyhler, müritler, dervişler ve mensuplar ülkesi olamaz. Alevi yurttaşlarımızın azınlık konumuna düşürülmesine izin verilmesi düşünülemez.” “Herkes, vicdan, kanaat, dinî inanç veya inanmama özgürlüğüne sahiptir. Herkes, ibadetini serbestçe yapar. İnsanların ibadet ihtiyaçlarını karşılayan yerler kapatılamaz.” “Dinler hakkındaki bilgi, felsefe, tarih ve sosyoloji derslerinde verilir.” Program vardır. Bütün mesele, bağımsız millî devletimizi halkçılık temelinde yeniden örgütleyecek bir meclis ve hükümetin oluşturulmasıdır. Yangını söndürmenin birinci adımı buradadır!
-
Kuru fasulyeye iade-i itibar
yaş farkinida aşagiya cektiklerine göre herald öyle oluyor
-
İçindeki nakaratı yaz...
bak simdi üzüldüm,, tartismayalim IKIMIZ BIR FIDANIZ tamam..
-
Havadan - Sudan
sorun nerde? hükümet simdiye kadar nasilsa gününü gün etti,, birakalim onlar zaten yogun gündemleri var günün hesabindalar!!! su duasina cikariz olur biter ,,
-
Kuru fasulyeye iade-i itibar
gördünmü hayir duydunmu hayir ekmek arasi olurmu? hayir son günlerin modasi cevir cevir kazi yanmasin,, olurmu olur
-
Kuru fasulyeye iade-i itibar
gerci o şaşi gözlerinle görmedigin belli
-
Hukukun Dışına Çıkamayan Paşaları Hukuk İçine Aldı.
daha nasil özgürce yazalim? ATAMA SAYGILARIMLA NEYZEN TEVFİK... ait siiri´mi yazmami bekliyorsunuz??? yapmayin ya akliniza demokrasi deyince din bölücülükmü gelir el insaf ya
-
Kuru fasulyeye iade-i itibar
vallahi ekmek arasi en son hamsi duydumda,, fasülye duymamistim sen denedinmi 'Radya' fuarada gelirmi dersin belki fuara gelirsem görmek isterim
-
Hukukun Dışına Çıkamayan Paşaları Hukuk İçine Aldı.
dezenformasyon, manipülasyon ve provokasyon! Manşet, tuhaf şov,,, Hadiseyi biz kısaca özetleyelim... .BU MEMLEKETTE GERCEKTEN ERGENEKON ADI ALTINDA BİR CETE OLSAYDI VEYA DERİN DEVLET, sen neyin özgürlügünce konuşabilirdin??? Ülkemizde Demokrasi olmasa mümkün müdür özgürce konusmak yat kalk Atatürk´e dua et..! Efendi Türkler
-
kendilerini ulusalci gösterenlerle AKP iktidari kavga yaparken nedense PKK teröre ara veriyor
AKP'nin Umudu Darbedir! Ortalik toz-duman. Bu kargasada herkes bir sey soyluyor. Pasalarin alinmasi, hem de askeri lojmandan alinmasi herkesi sok etti. Birileri bayram etti, cunku kac yildir dokunmak isteyip dokunamadiklari Pasalara nihayet dokunulmustu( !)... Diger kesim ise soktaydi. Peki bu gurultude gozden kacan neydi? Sevgili okur, AKP her yonden kusatilmis, yolun sonuna gelmistir. Ulkedeki varligini devam ettirmek icin dis baglantilara bel baglayan AKP, devletin kurumlarini karsisina alip kendilerini yalnizlastirmistir… Yalanci ekonomi bir bomba gibi kucaklarinda patlamak uzeredir. Bu yalani daha fazla goturemeyecekleri yapilan afaki zamlarla kendini belli etmistir. Bel bagladiklari dis odaklarin destek vermeye devam etmek icin yeni sartlari vardir: 'Iran'… AKP Iran konusunda zorlanir. 1 Mart tezkeresi tartismalarini dusunun. Iran gundeme geldiginde AKP butunlugunu koruyamayip bolunecegini biliyor. AKP bu konuda ic destek de bulamaz. Zaten butun kurumlar ile kavgali, askere yuzu yok, kendi tabani da Iran konusunda destek vermez. ABD AKP'ye guvenmiyor ve Iran'a girmeden 2. teskere krizi ihtimalini ortadan kaldirmak istiyor. Bu sebepten AKP'ye destek olmak icin borsada dolasan 'Arap ve kaynagi belirsiz' paralar artik garanti degildir. Dolayisi ile varliginin gucunu yabanci devletlerden alan hukumet buyuk bir acmazdadir. Kendi kurumlarina yabanci olduklari icin de ulke icinde yalnizdir. Bu durumda AKP'nin tek kurtulusu DARBEDIR!.. Iste askere meydan okuyor goruntulerinin altinda bu yatiyor. Siyasi yasagin gelecegine mutlak olarak bakan AKP lideri, bir kedinin sIkistirildigi gibi sIkismistir. Masal bitmistir… Kisacasi artik kral ciplaktir. AKP'nin icli-disli oldugu cemaat ve tarikatlar ayri bir dert... Bircok sivil kurulus Soros fonlarindan besleniyor. AKP belli gruplara artik hakim olamiyor. ABD'nin Iran'a saldiri planina destek vermezlerse, bel bagladiklari dis guclerin ic karisIklik cikarabilecegini biliyor. Bu durumda oteki ilan ettigi askerden yardim alamaz. Kisacasi; ekonomik patlama, muhtemel yabanci mudahalesi ile yapilabilecek provakasyonlar… . Tamami ile tuketime dayali olan uretimin yapilmadigi bir ekonomi… Iste bu nedenle AKP 'DARBE' yapilmasini dort gozle bekliyor. Gene mazlum olacak ve askeri mahkemelerde yargilansalar bile, toplumun vicdaninda aklanacaklar. Ve o mahkemelerin kararlarini hep 'acaba' soru isaretli birakacaklar. Ayrica fisiltinin hizla yayilan gucunu kullanarak farkli efsaneler yaratabilirler. Turk toplumunun balik hafizasi, 'ofkesini cabuk unutan bir millet' bu senaryolara cok yatkindir. 01.07.08 tarihli milleti sok eden ve meydan okuma havasinda yapilan goz altilarin meali iste budur. Semdinli, Atabeyler dediler olmadi. Askerin yetkilerini kisitlarken polisi yetkiyle donattilar, olmadi. Askere psIkolojik saldirilar duzenlediler, olmadi. Dayanma gucleri her yonu ile deneniyor. Kisacasi AKP: 'Ne olur darbe yapin, bir darbeye muhtacim, beni nadasa birak ki daha gur cikayim' diye yalvariyor. Peki asker bu isin neresinde? Asker en basindan olacaklari ve olanlari gordu. Irak konusunda AKP'ye yardimci olmak yerine kenara cekildiler. Cunku AKP'nin iyileri kendine, eksIkleri baskalarina fatura etme gibi devlet adamligi ciddiyeti ile bagdasmayan bir yapilari vardi ve askere fatura cikaracak girisimleri olabilirdi. Ayrica ulkede hizla buyuyen, Araplasan karanlik bir yapi vardi. Baskiladikca efsane oluyorlardi. Asker bunlarin baglantilarini ve amaclarini istihbarat anlaminda da bildigine gore, Turk Halki'nin gercekleri gormesi gerektigini dusunmus olabilir. 6 Yili bir dusunun, bu ulkede olmaz denen neler oldu? Yillardir kendini din ve Ataturk arkasina saklayan ne kadar hain varsa bu donem ortaya cikti ve hepsi cahil cesareti ile devletin degerlerine, Turk Milletine, askere saldiriyor. Asker psIkolojik harp egitimi almiyor mu? Aliyor… Ve asker nereye kadar gidebileceklerini halkin kendisinin de gormesini istiyor. Asker mudahale etse neler olur biliyor musunuz? Karanlik kuytularda, gunes gormeyen yerlerde saglikli bir sey gelisir mi? Yillarca gelisti mi? Ingiliz mandasi daha iyi diyebilen kiz nerede yetisti saniyorsunuz? Her darbenin arkasindan bu ulkenin aydin insanlari budanirken karanlik tohumlar da karanlik yerlere karanlik merkezlerce ekildi. Yapilan butun yolsuzluklar darbe magduriyeti( !)'nin arkasina saklandi, her darbe sanki halka karsi yapilmis gibi zihinlere yerlestirildi. Askerin komuta kademesi bunu biliyor ve oyuna gelmeyecek. Halk ile aralarina bir dusmanlik tohumu daha ekilmesine musaade etmeyecek. Ordu bu ulkenin ordusu, mensuplari da bu halkin cocuklari. Siz hic asker olmus bir TUSIAD'ci cocugu gordunuz mu? Hangi zengin cocugu askeri okula gider? O zaman askerin halktan sanki cok ayri, baska ulkeden gelmis gibi pompalanmasi kimlerin isine yariyor? Hayir, bu sefer olmayacak!.. . Bu sefer siviller pisliklerini askere temizletemeyecek. Halkin vicdaninda kendilerini aklatirken askeri mahkum ettiremeyecekler! ... Ve onlar yargi onunde, halkin onunde hesap verecekler. Yargi onunde butun baglantilari ortaya cikacak. Ve onlar cildiracak. Cildirdikca daha cok acik vereceklerdir. Biz bir daha ayni oyunu seyretmeyecegiz. Ve olaylar saptirilmaz, ic catismanin onune gecilirse, yillarca karanlik yerlerde gelistirilmis Ingiliz mandasi isteyen insanlar bir daha DINI kullanamayacak durumda, gercek yuzleri acik olmus bir sekilde tasviye olacaktir. 2.Tasviye olacak grup da AB-D ajani olan ve yillarca Ataturk'u kullanmis, simdi kufreden karanlik sozde aydinlardir. Ve biz basarabilirsek, butun yaralari disa kusmus, butun hainleri acik olmus bir toplum olarak bu safralardan kurtularak yolumuza devam edecegiz. Ataturk'u bu sefer gercekten anlayarak, dini ihale etmek yerine saf hali ile ogrenerek… Kendi insanimizin degerleri ile catismadan, tarihimizle catismadan yolumuza devam edecegiz. Ve siyasiler bu sefer YAPTIKLARININ FATURASINI kendileri odeyecek !... Bu sancili gecislerde birilerinin cani yanacak, baska care yok. Her sistem kendini korurken kurban verir. Bu gunun kurban edilenleri yarinin yigitleri olacak. Sadece dikkat edilmesi gereken o yigitler arasina kac kostebek, kac kus yumurtasi ilave edildigi. AKP ve pek Sayin lideri kahramanlik yapmiyor. Ne olur darbe olsun diye adeta yalvariyor. Istiyor ki iceride ve disarida yaptiklari rezaletlerin faturasini birisi, ozellikle asker odesin, kendileri kurtulsunlar. Bu sefer tutmayacak, cunku asker bu oyuna gelmeyecek kadar kendine hakim ve psIkolojik savasin farkinda… Tayyip Bey, bu sefer pamuk eller cebe… Bu faturayi siz odeyeceksiniz. Gemicik sahibi olan cocuklar ne bizim, ne de askerlerin… Siyasi yasaklardan sonra 'sayet yurt disina kacmayacak-pardon cikmayacaksaniz' dokunulmazlik sebebi ile bekleyen dosyalariniz icin iyi avukatlar bulmaya bugunden baslasaniz cok iyi olur. Isterseniz Ocalan'in avukatlarini bulun. Ne de olsa birinin meclise tasinmasina ve en gizli komisyonlara girmesine vesile oldunuz. Ocalan'i sorgulayan asker de ERGENEKON zanlisi (!)…z.eucar
-
Kuru fasulyeye iade-i itibar
Arda uçaktan iner inmez ekmek arasi fasulye istedi EURO 2008’in yıldızlarından Arda Turan’ın Ailesi oğullarıyla gurur duyuyor. Arda hala bir çocuk anne Yüksel Turan’ın gözünde. “Uçaktan inince aradı, ekmek arası fasulye istedi. Bayılır oğlum fasulyeye” diyor...
-
Nihat GENÇ:"Taraf Gazetesi Türkiye'nin yeni Ergenekon'udur"
Mustafa Kemal Ataturk'un aydinliginda yuruyenler , ATA Cumhuriyetinin omuzdaslari, Turkiye'nin bagimsiz olmasini isteyenler, "Tek disi kalmis " Kuresel duzene karsi cikanlar, Somurge olmak istemeyenler, Soros'un pembesine CIA'nin golgesine , Emperyalizmin beslemesi olmaya karsi cikanlar Kuresel duzenin ajanlari , Olli rehn'lere , Lagendijk'lere ,Borroso'lara kucak acmayanlar... Milli renklerinin (Kirmizi Beyaz) yerine , (Mavi Beyaz ) ile degistirilmesine karsi cikanlar... Istiklal marsini yurekleriyle soyleyenler , Laik demokratik Cumhuriyet Devletine cuzdanlariyla degil, yurekleriyle bagli olanlar , Milli bayraklarini yuksek direklerde gorduklerinde, Yanindakine donerek, ( Ne guzel dalgalaniyor ) diyenler, Ulkelerini,bayraklarini,bagimsizliklarini Ataturk'unu sevenler, ozetle , NE MUTLU TURKUM diyenler... Asagida size bir Mustafa Kemal dusmaninin, Bir ordu dusmaninin, Laik Cumhuriyet dusmaninin 2000'li senelerin yetme Ali Kemal'inin , portresini sunuyorum... NACI KAPTAN * * * Ahmet Altan : Bir iki hafta içinde “korkunç” bir olayla karşılaşacağız Taraf gazetesi genel yayın yönetmeni Ahmet Altan, AKP’ye kapatma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurahman Yalçınkaya üzerinden AKP karşıtlarına yüklendi. Kapatma davasında ‘büyük tezgah’ olduğunu iddia eden Altan, “Demokrasi yanlıları derhal Ergenekon çetesinin dışarıda kalanlarını tutuklayacaktır.” diyerek AKP karşıtlarını hedef gösterdi. “Önümüzdeki bir iki hafta içinde “korkunç” bir olayla karşılaşacağız” diyen Altan’ın bu sözlerle neyi kasdettiği anlaşılamadı. İŞTE TARTIŞMA YARATACAK O YAZI “Bizim hukukçuların hukukla da, bu ülkenin halkıyla da ilişkilerini kestiklerini artık herkes biliyor. Yargıtay Başkanı’nın mafyayla ilişkilerinin ortaya çıkmasından, Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararından, Danıştay Başsavcısı’nın darbeyi öven konuşmalarından, Yargıtay Başsavcısı’nın iddianame diye ortaya koyduğu tuhaflıktan sonra kimsenin “Türkiye’de gerçek bir hukuk sisteminin varlığına” inandığını sanmıyorum. Ben buna inanana rastlamadım. Hukukçularımız bunun böyle olmadığını düşünüyorlarsa, kendilerine açık kimlikleriyle Anadolu’da bir tur atmalarını tavsiye ederim. Bakalım nasıl bir hüsnü kabul görecekler? Artık biliyoruz ki hukukçularımızın bu yaptıklarının hukukla alakası yok. Peki, neyle alakası var? Bütün dünyanın “gülünç” diye nitelediği bu son iddianame hukukla alakalı değilse, neyle alakalı? Bu başsavcı, ülkeyi altüst eden hukuk dışı bir saçmalığa tek başına mı girişti? Ben doğrusu tek başına olmadığından kuşkulanıyorum. Devletin içinden birilerine danışarak bu işe giriştiyse hiç şaşmam. Ama, bu insanlar tümden kör olamazlar. AKP’nin kapatılması halinde, yapılacak ilk seçimde bu partinin yerine kurulacak partinin yüzde ellilerin çok üstünde bir oyla iktidara geleceğini onlar da görüyor olmalı. Herkesin gördüğünü onların görmediğini düşünmek yanlış olur. Onlar da bu gerçeğin farkındadır. O zaman, tek amaçları AKP’yi kapatmak olamaz. AKP kapandıktan sonra en aşağı beş yıllığına seçimleri erteletecek bir başka plan daha olması gerekiyor akıllarında. Böyle bir planları olmadan AKP’yi kapatmaya kalkmak gibi bir çılgınlığa kalkışmazlardı. İşte asıl endişe verici soru da bu: Seçimleri erteletmek için ne yapmayı planlıyorlar? Ve, bu planın ordu içinde bir uzantısı var mı? Eğer, böyle bir planları varsa, bunun anlamı açık. Önümüzdeki bir iki hafta içinde “korkunç” bir olayla karşılaşacağız demektir. Seçimleri erteletecek kadar “korkunç” bir şey. Bu, çok tedirgin edici bir ihtimal. Ama böylesi planın uygulanması için bu da yetmez. Türkiye, tek başına ayakta durma gücüne sahip değil. Mutlaka ekonomik ve siyasal bir dış desteğe ihtiyaç duyuyor. Avrupa ve Amerika çok net bir biçimde böyle bir plana destek vermeyeceklerini açıkladılar. Bu hazırlıkları yapanlar bunu da daha önceden kestirmiş olmalılar. O zaman ikinci soruyla karşılaşıyoruz. Böyle bir girişimi başarıya ulaştırabilmek için kimin kendilerine yandaşlık yapacağını düşünüyorlar? Bu soru da, bir zamanlar emekli generallerin televizyon televizyon dolaşıp anlattıkları o eski planı ve onların önerdiği yandaşı akla getiriyor: Rusya… Asker ve hukuk bürokrasisinin içinde, kendi gizli egemenliklerini sürdürebilmek için Türkiye’nin kampını değiştirmeyi göze alacak kadar kendini kaybetmiş birileri var mı? “Asla yoktur” diyemiyorum doğrusu. Eğer varsa… O zaman da önümüzdeki günlerde çok ciddi bir güç çekişmesine şahit olacağız demektir. Türkiye devletinin kadroları, Batı tarafından desteklenen demokrasi yandaşları ve Rusya’ya göz kırpan darbeciler olarak ikiye ayrıldıysa… Karşılıklı hamleler yapılacaktır. Darbeciler, Türkiye’yi yörüngesinden saptıracak kadar “korkunç” bir olay planlarken… Demokrasi yanlıları da derhal Ergenekon çetesinin dışarıda kalanlarını tutuklayacaktır. Belki ikisi birden olacak. Önümüzdeki günlerde bir şeyler yaşayacağız. Ama ne olursa olsun, Türkiye bir daha geri dönülmez biçimde değişecek. Başsavcının iddianamesi, Kemalist devletin bitimini ilan ediyor bence. Bu “darbeci” güçlerin bir türlü “uslu” durmaması, sürekli sorun yaratmaya uğraşması, darbe planları hazırlaması; Türkiye’yi Batı müttefiki olarak tutmak isteyen devlet kadrolarını da, istikrarlı bir Türkiye isteyen gelişmiş dünyayı da bence bu sefer alarma geçirdi. Devletin içindeki bu darbeci Kemalist güçlerle birlikte yaşanamayacağını, buna mutlaka hukuki bir çözüm bulunması gerektiğini sanırım herkes anladı. O hukuki çözüm de kısa vadede yürürlüğe girecektir. Darbeciler planlarına uygun olarak “o korkunç şeyi” yapsalar da, onu yapamadan yakalansalar da, Türkiye mutlaka demokrasi hamlelerine hız verip darbeci Kemalizmi devletten kazıyacaktır. Başsavcı, AKP’yi kapatayım derken Kemalizm’i kapattı bence. Dünyayı ve Türkiye’yi yok saymanın bedelini devletin içindeki bütün güçlerini kaybederek ödeyecekler. Bunu göreceksiniz. Şimdi yapılacak tek şey… Onların aklındaki “ikinci” adımı atmalarını önlemek için derhal tedbir almak… Ve, bir dönemin huzur içinde bitmesini sağlamaktır.” Ahmet Altan / Taraf .............................. Ahmet Altan / Taraf,,, gibi şahsiyetler Ülkemiz insanini bir gün bu Ülkede kiraci durumuna düşürür eger sayet düşürmeye başarilarsa bunlarin bundanda zevk alacaklarindan hic kuşkunuz olmasin...
-
Hukukun Dışına Çıkamayan Paşaları Hukuk İçine Aldı.
Şanlı Türk Ordusunun Şerefli Komutanlarından Şener Eruygur Paşa'nın TERÖRLE MÜCADELE Yorumu...ama o şu anlarda terörist olduğu için tutuklu !!!!!!!!!! "Orta Asya"dan, Balkanlara, Orta doğuya uzanan geniş bir coğrafyada birleştirici, bütünleştirici ulusal niteliklerimizle büyük bir potansiyele sahibiz." Söz konusu konferansın ilk bölümünde Atatürkçü Düşünce sistemini anlatan, ulusal güvenlik ve ulusal irade konularına değinen Emekli Orgeneral Şener ERUYGUR'un açıklamaları TERÖR MEVZİ KAZANIYOR Emekli Orgeneral Şener ERUYGUR terör konusundaki açıklamalarına başlarken, "Bu terör ile mücadelede başımıza gelen nedir? Bu gencecik çocuklarımızı, günahsız insanlarımızı kaybediyoruz, can ve kan kaybediyoruz ve biz kendi aramızda halâ bu terör belasından nasıl kurtulacağız diye kavga ederken, teröristler daha fazla mevzi kazanıyorlar daha büyük tehlike haline geliyorlar" dedi. Anayasamızın 117. Maddesini hatırlatan Eruygur Paşa, 2. paragraftaki "Milli Güvenliğin sağlanmasında ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasını hazırlamasında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne karşı Bakanlar Kurulu sorumludur" ifadelerini okudu ve hemen akabinde şunları söyledi. "Efendim, Terörle mücadele edeceğiz, Silahlı Kuvvetlerimiz kendi gücüyle, kendi olanaklarıyla elinden geleni yapsın, burada şu şu tedbirler almak gerekir ama, "-aman onlara fazla dokunmayalım, bizi dış dünyada çok kötü şekilde göstermeye neden olur, demokrasi dışı gibi bir uygulamaymış görüntüsü verir, gelecekteki seçimde bize oy kaybettirir" gibi düşüncülerle terörle mücadeleyi sadece Silahlı Kuvvetlerin işi görme gibi alışkanlığı uzun süre devam etti. Oysa Anayasamızın hükmü de açık. Teröre karşı mücadelede ulusun tüm güçlerinin Bakanlar Kurulu'nun sorumluluğu altında kullanılması gerekiyor. Nedir bu ulusal güçler? Bir tanesi doğaldır ki Silahlı Kuvvetlerdir. Silahlı Kuvvetler, Emniyet Güçleri, terörle mücadelede en önemli unsur olarak kullanılacaktır ama sadece bununla mı sınırlı olmalı? Nerde eğitim politikası? Yatılı bölge okulları var, buralarda bölücülük propagandası yapılıyor, devlet buralara ulaşamıyor. Eğitim sistemi tamamen birilerinin denetimine geçmiştir. Türk Milli Eğitim Bakanlığı buna uygun bir çözüm üretemiyor. Dış politikada bir gün başka türlü, bir gün daha başka türlü demeçlerle teröristlere cesaret veriliyor. Onları arkadan destekleyen dış dünyaya, bunlar bu işi becerebilecek durumda değiller, bari kendi gücümüzü, kendi güvenliğimizi, buradaki azınlıklara dayalı olarak yürütelim, düşüncesine kapılıyorlar. Bu terörizme karşı mücadelede dış politika göz ardı edilebilecek bir durum mu? HANİ DEVLETİN KARŞI PSİKOLOJİK HAREKATI? Psikolojik hareket nasıl düşünülmeli? Birileri çıkıp konuşuyorlar, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yıkma hayaline kapılıyorlar. Yıkabilecekleri hevesine kapılıyorlar. Onlar her gün televizyonlara çıkıp, sizce malum kanallara, bölücülük, karanlık düşünce saçıyorlar. Hani Devletin bunlara karşı mücadelesi, psikolojik harekatı? O da yok. Aklınıza gelebilecek tüm milli güç unsurlarının teröre karşı mücadelede mutlaka bir sistem yaklaşımı içerisinde kullanılması gerekir. Bunun tarihimizde bir çok örneği var. Cumhuriyet kurulmuş, hemen Yunanlıların İzmir'e çıktıkları dönemde, Kurtuluş Savaşını başarısız kılmak üzere Ali Batı isyanı çıkarılıyor, Cemil Çeto isyanı çıkarılıyor. Milli Kurtuluş Savaşı esnasında Koçgili İsyanı, hemen savaştan sonra Hakkari'de Nasuri İsyanı, peşine Şeyh Sait, Amed ve Tunceli İsyanları. Bunların hepsinin temelinde yabancı güçler yatıyor. Artık tarihi belgelerle de sabittir ki bu bölücü, ayrılıkçı akımların arkasında hep dış güçler vardır. Mesela bu Ağrı isyanlarının arkasında, o günkü Irak'ta İngiliz hakimiyeti mevcut, İngiliz Cemiyeti'nin etkinliği vardır. O Irak'taki İngiliz Komiserinin evinde toplantıları yapıyorlar, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki isyanları planlamak, teşkil etmek üzere. İşte Tandoğan'daki ses budur. Biz ulusal çıkarlarımızı ön plana alacağız. Birilerinin düşüncelerine dayalı olarak, birileriyle iyi geçinmeye dayalı olarak Devlet yönetme fikri Atatürkçü Düşünce mantığında yoktur. Bu tür düşüncelere birilerinin itibar etmesini beklemek de yanlıştır. Karşısında kendi çıkarlarını korumasını bilen bir ulusu gördükleri zaman düşman bile saygı duyar. Böylesine silik bir politika anlayışı ile Türkiye Cumhuriyeti'nin bu içinde bulunduğu çok zor ekonomik koşullardan ve jeopolitik koşullardan kurtulması mümkün değildir. Esasen Milli Güvenlik konusunda 2945 sayılı Yasada, Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yasası'nda Milli Güvenlik tanımı yapılıyor ve bunun dayandığı faktörler olarak Anayasa, Türk Ulusu'nun ebedi varlığının korunması, çıkarlarımızın, ekonomik, sosyal, politik çıkarlarımızın, ulusal anlaşmaların bize sağladığı imkanların muhafaza edilmesi, bunları güvenliğin olmazsa olmaz koşulları sayıyor. Şimdi durum böyle iken, küreselleşme yeni dünya adı altında farklı yabancı kaynaklı düşüncelerin bizi kurtuluşa götüreceği konusundaki inançların ne kadar bilimsel temelden yoksun olduğu ortaya çıkar. İşte bugün karşı karşıya kaldığımız ulusal bankaların yabancılara satılması konusu. "Küreselleşme bunu gerektiriyor" diye bize yutturmaya çalışıyorlar ama kendilerinin ulusal bankalardaki yabancı payları yüzde 5'lere, 6'lara, 7'lere, bilemediniz yüzde 10'lara varmıyor. Kendilerinin ulusal bankalarının satışı mevzu bahis olduğunda kendi kamuoyları ayağa kalkıyor, bu satışların önüne geçmeye çalışıyor ve başarıyor. Bizde bunları yapmaya kalktığımız zaman "bunlar geri düşüncenin eseri diye takdime çalışılıyor. Çünkü bunlarla ilgili, bu devletler parasal kaynak ayırıyorlar. Mesela ABD'nin çıkardığı bir yasa var. Bu yasaya göre Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında sınırları değiştirmek istedikleri 22 ülkede kamuoyunu lehlerine çevirmek üzere 2005 yılından başlamak üzere her yıl 1 milyar dolar para tahsis ediliyor. Artık fiili mücadeleyi değil bu şekilde kamuoyunu satın almak suretiyle, işgali, içten çökertmeyi düşünüyorlar. Küreselleşme, Yeni Dünya Düzeni, Bilim ve Teknolojinin bugün içinde bulunduğu bu çok düzeyli durum, bunlar birer gerçektir, bunları inkar etmek mümkün değildir. Ama küreselleşme dediğimizde şunu anlıyoruz. Hastalıklarla mücadelede işbirliği yapalım. Bilimin ve tekniğin düzeyini, elde ettiği yenilikleri insanların çıkarına harcayalım. Afrika'daki açlıkları, gelişmekte olan ülkelerdeki açlıkları, işsizliğe yönelik sorunları gidermeye yönelik önlemler alalım. Küresel ısınmaya yönelik önlemler alalım. Bilimin ve teknolojinin imkanlarından yararlanmak ve küreselleşmek demek budur. Küreselleşmek demek ve bu bölgeye demokrasi getireceğim diye o bölgeyi kana bulamak değildir küreselleşme. Böyle bir insanlık tanımı yapılmamaktadır. Ama birileri, o tutulan adamlar, her gün bir yerlerde boy göstermek ya da yazı yazmak suretiyle Amerika'nın denetimleri dışında yaşamanın Türkiye için büyük bir felakete sebep olacağını, anlatmaya çalışıyorlar. Bu, Sivas Kongresi'nde de aynı şekilde anlatmışlardı. Denilmişti ki "biz bu kadar borçla bağımsızlık savaşı yapıp, bağımsız bir devlet nasıl kuracağız. En iyisi İngiliz mandasıdır." İşte Atatürk bütün bunları değerlendirdikten sonra Nutuk'ta aynı şeyi ifade ediyor. Diyor ki, "bütün bu denilenleri yaptığımız zaman ne olacaktı? Esaret olacaktı. Biz esareti mi kabul edeceğiz? Onun için biz dedik ki Ya İstiklal Ya ölüm. İşte bu güce inananlarındır Atatürkçü Düşünce. Türk Ulusu bu güce değer vermektedir. Atatürkçü Düşünce Derneği olarak bunun için diyoruz ki üye sayımızı artıralım. Halkımızla yakınlaşalım, bütünleşelim, onların sorunlarının çözümüne yönelik Atatürkçü seçenekler geliştirelim. Siyaseti, siyasetçileri ve siyaset mantığını Atatürkçü Düşünce doğrultusunda değiştirelim. Demokrasimizin arzu edilen gerçek boyutları ile yerleştirmek ve ulusumuza ve siyasal partilerimize katkı sağlayalım. Bunun için üye sayımızı artıralım ve gerçek demokratik kitle örgütü olalım diyorum. Bu yabancı Yöneticilerin, dünyayı kana bulayan düşüncelerini kendi ak sakalları tarafından da beğenilmemektedir. Kendi kanaat önderleri tarafından da beğenilmemektedir. Bugün İngiltere'de, ABD'de Yöneticiler çok zor duruma düşmüşlerdir. İşte onların kanaat önderlerinden Brezinski, çok sayıda eserleri var, Fransız Fukiyama, bunların hiç birisi ABD'ye bu şekilde politika uygulamayı önermiyorlar. Onlar da diyorlar ki çıkarlarımızla dünyanın çıkarlarını yan yana getirelim. Bunlar o kadar büyük umuda kapıldılar ve pervasızca bir politika izlemeye başladılar ki artık bölgemiz kan gölü haline gelmeye başladı. İşte bu planın bir parçası olarak terörizm kullanılmaya başlamıştır. Terörizme karşı mücadelenin başarısı için tek çıkar yol, bizi birbirimizden ayırmaya çalışılan unsurları ortadan kaldırmak ve ulusal dayanışma duyguları içerisinde topluca hareket etmektir. Türk adedinde, Türk ananesinde bir insanın rengi, ırkı hiçbir zaman bahis edilmemiştir. Dini duyguları dahi bahis edilmemiştir. Türk Ulusu'nun ulusal mantığında birleştiricilik vardır. Şimdi çıkmışlar bazı hainleri kullanmak suretiyle ayrı bir millet olduğu inancı ile Güney Doğu Anadolu Bölgemizde ve Kuzey Irak'ta ayrılık tohumları, düşmanlık tohumu ekip, bizi birbirimizden ayırmaya çalışıyorlar. İşte mikro milliyetçilik dedikleri düşüncenin temelinde de bölüp, parçalayıp, ondan sonra bölgedeki ekonomik kaynaklara, petrol rezervlerine hükmetmek vardır. O devamlı gündeme getirdikleri Ermeni sorunun temelinde bile bu vardır. Bizim yaşamımızda ayrılık fikri yoktur. İşte meshep sorununu Lozan'da karşımıza çıkarmışlardır. İşte AB İlerleme raporlarında Aleviler ayrı bir mesheptir. Onların şu şu haklarını vermelisiniz şeklinde bir takım haklar ortaya sürüyorlar. Bunu Lozan'da da böyle yaptılar. Sevr Anlaşmasının sonunda bir Ermenistan, bir Kürdistan meydana getirmeye çalıştılar. Şimdi AB aracılığıyla aynı şeyleri yapmaya çalışıyorlar. Bizi, birbirimizden soğutmaya çalışıyorlar. İşte zaman zaman Sivas'ta, Kayseri'de yaşanılan olayların temelinde de kışkırtmalar yatmaktadır. Bizim bir an evvel ulusal duygularımızı hareket geçirip, birlik ve beraberlik içinde Atatürkçü Düşünce Sistemi'nin yol göstericiliğinde yeniden çalışmamız gerekiyor. Yabancılar, Türk Ulusu'nun gücünün farkındadırlar. Orta Asya'dan, Balkanlara, Orta doğuya uzanan geniş bir coğrafyada birleştirici, bütünleştirici ulusal niteliklerimizle büyük bir potansiyele sahibiz. Bu potansiyeli başkalarının direktifleri ile değil, milli ulusal çıkarlarımız doğrultusunda harekete geçirdiğimiz zaman, her şeyin çözüm yolunu bulacağız diye düşünüyorum. Biz Atatürkçüler ulusumuzun hizmetinde, işimizin çok ağır ve zor olduğu bilinci içerisinde beraber çalışmalıyız. Sevgi ve saygılarımı sunuyorum
-
Unutturmayın...!
Tapu Kadastro eski Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, "TBMM'de kabul edilen yasayla yabancı şirketler ile cemaatlere mülk satışının önündeki bütün engeller kaldırıldı ve alıcı çıkarsa tüm Türkiye satılabilir hale getirildi" dedi. Biz 2001 yılında "Türkiye toprakları yağmalanmak isteniyor!" diye yazdığımız zaman, boş gözlerle yüzümüze bakanlar, Özkaya'nın bu sözleri karşısında bile gerçeği anlamış değiller! 2001 yılında Türkiye, piyasadan ve borsadan döviz çekilerek krize sürüklendikten sonra, 14.5 milyar dolar borç uğruna rehin alınmıştı. Bir taraftan kamuoyu meşgul edilirken, değer taraftan Türkiye'nin maden ve verimli tarım arazilerinin yabancı şirketlere teslim edilmesi ile sonuçlanan yasa hazırlıklarının dışında, iç ve dış borçtan tamamen kurtulmak gibi köklü bir çözüm amacı öne sürülerek hazine arazilerinin de yabancı devletlere doğrudan satışı plânlanıyordu. O zaman durumu şöyle görüyorduk: "Buğday üreticisine düşük taban fiyatı verilmesi, şeker pancarı ve tütün üretimi alanlarının sınırlandırılması ile Endüstri Bölgeleri Yasa Tasarısı birlikte düşünülürse, 780 bin kilometrekarelik Türkiye topraklarının yüzde 51'den fazlasının tapulu olarak yabancı sermayenin eline geçmesi mümkün. Üretici, şimdiden tarlasını satmayı düşünüyor çünkü. 58 bin kilometre kare toprak ise 1996'da verilmişti! Yabancı sermaye olarak, şimdiden, ABD merkezli Ermeni, Yahudi ve Rum sermayesi harekete geçmiş durumda. İstanbul'da yabancı sermayeli birçok şirket, arazi alımına başladı bile. Boğazlar parsel parsel gidiyor! Zaten birçok yasa tasarısını IMF ve Dünya Bankası vasıtasıyla, bu sermaye şirketleri hazırlayıp gönderiyor. Ekonomik krizin ardındaki planın, Türkiye topraklarının tapusunu teslim almak olduğu net bir şekilde ortaya çıkıyor." *** Bugün de Türk kamuoyu, hem ekonomik kriz hem de kapatma davası, Ergenekon soruşturması ve darbe tartışmaları ile meşgul ediliyor. Yabancılara toprak satışına karşı çıkabilecek önder kişiler tutuklanırken geride kalanlara da korku salındı. Artık basında Amerikancılık gibi aşağılık bir tutum alenen savunulabiliyor. Özkaya, "Yabancı şirket veya şirketleşmiş cemaat vakıfları diledikleri kadar toprak satın alabilirler. Yasada ve Anayasa Mahkemesi'nin kararında bunu önleyecek hiçbir hüküm yok. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Mecliste soru önergelerine verdiği yanıtta, 'yabancı ülke yasalarına göre kurulmuş şirketlere mülk satışı yapılmamaktadır' dedi. Oysa yasada yasaklayıcı hiçbir hüküm olmadığı gibi özelleştirmelerle Türkiye'nin bankalarının yarısı yabancı bankalara satıldı. Türkiye'nin limanları, Telekom'u, Tekel'i, Erdemir'i, Seydişehir gibi halkın malı olan fabrikaları yabancı şirketlere satılmıştır. Bunların mülkü, arazisi yok mu?" diye soruyor. *** Prof. Dr. Zekeriya Beyaz ise arkadaşlarımıza, "AKP hükümeti, borçların faizlerini ödeyip ayakta kalabilmek için toprakları satmaya başladı. Harita Kadastro Mühendisleri Odası Başkanı, 'Türkiye'de faaliyet gösteren 17 bin yabancı şirketin 3 bin tanesi sadece toprak alımıyla meşgul oluyor' diye açıklama yaptı. Avrupa ülkelerinde bankalar, kampanya açarak Türkiye'den toprak alana istediği kadar kredi veriyor" dedi. Beyaz, Anayasa Mahkemesi'nin yeni satış yasasını da iptal edeceğini söylüyor ama, satılanları geri almak artık çok zor!
-
KATLİAMLAR VE YORUMLAR
Faşizm