Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Gloria (Sarı Lale) İyi ki Doğdun..
Gloriaaaa... İyi ki doğdun... Mutlu yıllar... Burada olsan nasılda kutlardık di mi?
-
TOPLUMLAR-HUKUK VE SÖZDE DEMOKRATLAR
Oysa en güzeli Arap Uydurmalarına inanmak değil mi?
-
19 Mayıs Kıyafetleri ve AKP Ekibinin Cinsel Dürtüleri
Ahha ha haaa ha... Bende onu diyorum işte canım kardeşim! Ne dediğin anlaşılmıyor ki? Biz 19 Mayıs kıyafetlerinden girdik sen İstiklal Marşından çıktın yani... Biz Laiklik dedik, sen gittin Uydu Devlet olmaktan çıktın... Ne dediğin anlaşılmıyor, sana kaç keredir soruyorum ne demek istiyorsun diye!
-
19 Mayıs Kıyafetleri ve AKP Ekibinin Cinsel Dürtüleri
Ya tamamda arkadaşım, "Uydulaşan" kimmiş bana onu söyler misin? Kurtuluş Savaşını veren kadro mu Avrupa'nın uydusu olmuş? Gerçeği aramak derken, Aradığınız yere ve niyete göre bir gerçek bulmuşsunuz... Herkesin derdi bağımsızlık ama herkes Tanrı'ya kulluk niyeti gütmez... Gütmesini de kimse isteyemez... Siz Batılılaşmayabilirsiniz, herkes batılılaşma meraklısı değil... Bende batılılaşma meraklısı değilim... İyi ama İstiklal Marşı ruhundan uzaklaşmamak için illa ki Müslüman mı olmak lazım? Müslüman değilsek o marşı benimseyemez miyiz? Müslüman değilsek bu ülkede yerimiz yok mu? Unutmadan şunu ekleyeyim: İlla ki "Kurtuluş Savaşı/İstiklal Harbi Ruhu" diyorsanız, O ruhun bendeki karşılığını sizinkiyle yan yana bile koymam, karşılaştırmam... Mesela kendisinden bahsedilmesinden ne kadar hoşlanır bilmiyorum ancak Sayın Yam_Yam bir Ateisttir... Yani Müslüman değil... Ancak bir Ateist olarak bakın Mehmet Akif'in "Çanakkale Şehitlerine" adlı şiirindeki ruhu nasılda paylaşıyor... Yani demek istediğim: Bir insanın İstiklal Marşındaki ruhu paylaşması için illa ki Ezan okuması, namaz kılması ya da inanması gerekmiyor... O paylaşılanı hissetmesi gerekiyor... Ve hissedilebiliyorda zaten... Dinci kesimden başka kimsenin o ruhtan uzaklaştığı yok... 23 Nisan haftasına Kutlu Doğım Haftasını denk getirenleri Ve bu haftada bu Milli Bayramı hatırlatmak yerine Kutlu Doğum Haftasını va'z ettiren iktidara ve onlara oy veren yandaşlarına söyleyin söyleyeceklerinizi... O ruhu kaybeden tek kesim onlardır... Ayrıca sizin şu Resmi Tarih çizgisinin dışına çıkmakla kastettiğiniz Tarihçiliği çok merak ettim... Nedir o tarih anlayışı? Çanakkale Savaşlarını, orduya yardım eden hayaletler yardımı ile kazandığımız hikayeleri mi acaba?
-
19 Mayıs Kıyafetleri ve AKP Ekibinin Cinsel Dürtüleri
Ya o değil, ben Cenk arkadaşın nereye varmak istediğini anlayamadım... Nedir arkadaşım sorun? Hadi diyelim ki İstiklal Marşını 1923 Meclisi kabul etmezdi... Hadi diyelim ki İstiklal Marşını kabul eden Meclis'te herkes senin gibi duygular içersindeydi... İyi de derdiniz nedir, onu anlamadım? "Irk" kelimesinin "Ümmet" anlamında kullanıldığına ilk defa şahit oldum doğrusu... "Millet" kelimesi o dönemlerde "Müslüman Ümmet" "Hıristiyanlar (Millet)" "Yahudiler (Millet)" şeklinde de kullanılırdı, tamam ama "Irk" ile "Ümmet"in aynı anlamda kullanıldığı düşüncesine ilk defa rastladım... Ya hu diyelim ki Çanakkale Savaşında, Kurtuluş Savaşında Dini duygular vardı ama yok diyen olmadı ki zaten? ArıBurnu Muharebelerini anlatan Mustafa Kemal'in kendisi bunu hatıralarında anlatır zaten, açıkça söyler... Kurtuluş Savaşı sırasında askerlerle kur'an okuttuğu, dinlediği olmuştur... Yani Dini duygular yoktur diyen de olmadı ki, Sen nereye varmaya çalışıyorsun anlamadım!
-
19 Mayıs Kıyafetleri ve AKP Ekibinin Cinsel Dürtüleri
Alla allaaaa.... Ya arkadaşım, İstiklal Marşı'ndan mı hareket edip bunda şeyi iddia edebiliyorsunuz? Size kalsa 1921 meclisi aynı zamanda ırkçı demek ki! Ayrıca Mehmet Akif'in kabul edilen şiirinin adı "Kahraman Ordumuza" idi... Hayatınızda hiç Meclis Zabıt Ceridesi/Toplantı Tutanakları incelediniz mi bilemem ancak İstiklal Marşı'nın kabul edildiği Ceridelerde/Tutanaklarda daha Mehmet Akif'in bu şiiri yazılmadan önce Özgürlük Savaşına dair bir marşın kabulüne dair yarışma açılıyor ve bu yarışmada hangi şiir kabul edilirse edilsin adı İstiklal Marşı olarak değiştirilecektir... Daha sonra Mehmet Akif tavsiye ediliyor ve şiiri okunup kabul ediliyor. Para ödülünü ise Mehmet Akif kabul etmiyor ve almıyor... Bakın İstiklal Marşı'nı reddeden tek bir Atatürkçü ya da Laik bulamazsınız... İyi ama konuyla alakası nedir onu anlamadım ben? Ne yani İstiklal Marşı o dönemki Dini ve Milli duygularla yazılmış bir şiirdi, o zamanki temsilcilerle uygun görüldü ve kabul edildi... 1923te olsaydı kabul edilip edilmemesi önemli değil, sonuçta kabulüne oy verenler arasında Mustafa Kemal'de vardı, oy birliği ile kabul edilmişti... İyi de neyin göstergesidir bu, ne demeye getiriyorsunuz? Saltanatı, Halifeliği ve Anayasa'dan Din ibaresini, Eski Harfleri kaldırmış kimseler İstiklal Marşını mı değiştiremeyecekti?
-
TOPLUMLAR-HUKUK VE SÖZDE DEMOKRATLAR
Valla nereye isterseniz oraya dayarım, farketmez benim için... Katilleri kimsenin affettiği yok, Dinci Tayyip Erdoğan'ın söylemini aldım oraya sadece... Laiklik İslamı bitirecek olsaydı, merak etmeyin, İslam Türkiye'de çoktaan bitmişti... Ama bakın, bugün İslamcılar Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak başımızdalar... Hani nerede kaldı Laikliğin İslamı bitireceği teziniz? Gerçeklerle örtüşmüyor söylediğiniz, neresi tükenmiş İslam'ın Türkiye'de söyler misiniz lütfen? Yukarıda bir sürü örnek verdim, o örneklerin yaşandığı bir ülkede İslam'ın bitirildiğinden söz edilebilir mi? Akıl var mantık var, rica ederim...
-
19 Mayıs Kıyafetleri ve AKP Ekibinin Cinsel Dürtüleri
Ya ne diyorsunuz arkadaşım siz? Ne alakası var, bu kadar komplo teorisi yaratmayın kafanızda isterseniz... Söylediklerinizin gerçeklikle alakası yoktur... Bunu Tarihçilik işinin içersinde olan birisi olarak söylüyorum... İstiklal: Bağımsızlık, Özgürlük anlamına gelir... Harp: Savaş, savaşım anlamına gelir... İstiklal Harbi desekte olur, Kurtuluş Savaşı desekte olur... Birisi Osmanlı Türkçesi (Arapça değildir bu tamlama), Diğeri ise Çağdaş Türkçedir... Türkçeleştirme faaliyetleri sırasında bunların Türkçe Karşılıkları kullanılmıştır... Hala bazı tarihçiler "Bağısızlık Savaşı" diye de adlandırırlar... Bu kadar komplo teorilerine saplanmayın isterseniz... Kimseyi ikna etmek gibi bir derdim yok ama gerçekler çarpıtılırsa da dur demeli değil mi?
-
19 Mayıs Kıyafetleri ve AKP Ekibinin Cinsel Dürtüleri
Sayın Sardunyam... Aslında burada çok güzel ve çok şaşırtıcı Ama bir o kadar da başarılı bir psikolojik yönlendirme yapılıyor biliyor musunuz? Ve bunu farketmiyoruz çoğunlukla... Mesela ben o kızcağızlara baktığımda, Açıktaki omuzlarından ve açıktaki dlzlerinden ya da açıktaki saçlarından tahrik olmuyorum... Tahrik olmadığım gibi bu saydığım yerlerin "Cinsel Çekiciliği Olmadığını" düşündüğümden Ya da düşünmekten de öte, Kişilerin bu yerleri bende bir cinsel çekicilik uyandırmadığından Onlara baktığımda yüzüm kızarmıyor, utanmıyorum, arzulamıyorum... Bu yüzden kızların omuzlarını, diz altlarını ve saçlarını açmalarını normal karşılıyorum... Hatta engelleme olursa da, açmak isteyenleri desteklerim... Ancak bu adamlar öyle bir lanse ediyorlar ki, inanamazsınız... Burada çok ince bir ayrıntı var ve bunu çok iyi kullanıyorlar... Dediğim gibi, ben o bölgeleri Cinsel Çekicilik dahilinde özümsemediğimden normal karşılıyorum. Ama o adamlar bu bölgeleri Cinsel Çekicilik olarak gördükleri halde, ahlak-sız olan ben oluyorum! Ben o kızların omuzlarına, dizlerine, saçlarına karşı cinsel bir çekicilik hissetmiyorum, o yüzden açılmasını normal karşılıyorum ve bu yüzden Ahlak-sız oluyorum... Ama onlar o kızların omuzlarına, dizlerine, saçlarına cinsel bir çekicilik yüklüyorlar ve bu yüzden kapatılmasını istiyorlar, omuz, saç, diz denen yerlere hem cinsellik yükleyip hemde "Ah vah, bakınca yüzümüz kızardı, utandık!" diyerek kendilerini "Ahlaklı" olarak lanse ediyorlar... Yani öyle bir tavır içersine giriyorlar ki: Hani onlar bakamayıp, utanıyorlar ya? Sanki biz Omuza, Diz altına, Saçlara bakıp iç çekiyoruz ve kişisel tatmin eylemi gerçekleştiriyoruz... (kişisel tatmin eylemi: Yabancı literatürde "M" ile başlıyor, bizde "O" ile başlıyor ama uyarı alırım diye tereddütten yazamıyorum artık herşeyi...) Biz o bölgelere karşı bir cinsel çekicilik ve haz beslemiyoruz... Aksine Omuza, saça, diz altına bakamayıp, yüzleri kızaran insanlar demek ki o bölgelere karşı bir cinsel haz besliyorlar... Açıkçası o yerlere bakıp utanan adamın yanında karımı, kardeşimi, kızımı bırakmam... Bırakılır mı hiç ya hu? Adam saçtan ve omuzdan, diz altında haz alıyor baksanıza? Psikoloji de buna "Fetişisizm" deniyor, hayatta güvenmem öyle birisine... Birde "Aman efendim, yine de utandık kafamızı çevirdik!" diye manşet atıyorlar... Ya hu sen değil bir, bin tane manşet atsan ne olur? Kafanı çevir çevir, nereye kadar? Sonuçta sen o bölgelere Cinsel Obje olarak bakıyorsun ve sonunda bu patlak verecektir... Aynen Hüseyin Üzmez vakasında olduğu gibi... Saçı, omuzu, dizleri yani Cinsel Uzuv olmayan bu bölgeleri, Cinsel Obje olarak görmeyip, Haz ve Şehvet duymayan kişi mi yeğdir ve ahlaklıdır? Yoksa saçı, omuzu, dizleri yani Cinsel Uzuv olmayan bu yerlere, Cinsel Uzuv olMAdığı halde Cinsel Uzuvmuş gibi, baktığında şehvet duyacağını düşünüp/bilip kafasını çeviren, utanan adam mı yeğdir ve ahlaklıdır? Saç, omuz, diz gibi Cinsel Uzuv olmayan yerlere bakıp şehvete düşen kişi ile Bu bölgelere baktığında şehvete düşeceğini düşünüp kafasını çeviren kişi arasında zerre kadar fark yoktur... Var olduğunu iddia ediyorlar ama yoktur... Niçin yoktur? Niçin ikiside aynıdır? Çünkü ikisi de Cinsel Uzuvlar olmadığı halde bu yerlerden haz alacaklarını düşünüyorlar... Tek farkları: Birisi seyredecek kadar kötü... Diğeri en azından kafasını çevirecek kadar kötünün iyisi... İyi olanlarsa, Cinsel Haz duymayanlar... Yani "Aman efendim, bakamadık, çok utandık, kızardık, kafamızı çevirdik, vah vah vah!" deyipte "Biz Ahlaklıyız!" imajı yaratmasın kimse boşuna.. Yemezler çünkü... Akıllarının neye çalıştığı belli hepsinin... Onlardan daha ince düşünebilen insanlar var hala Türkiye'de...
-
TOPLUMLAR-HUKUK VE SÖZDE DEMOKRATLAR
Sayın Sardunyam... Din en etkili silahtır... Bir insanın mirasını elde etmek istiyorsanız, oğluna o adamın din düşmanı olduğunu benimsetin... Mallarının size verilmesinin Tanrı katında helal olduğunu söyleyin... Gitsin babasını vursun, sizi de ihya etsin... Olay budur... ************ İnsanlara "Cennet"i vaad edersin ve seninde ona göre hareket ettiğini dikte edersin... Sonra kendi kendini meşrulaştırıp esrarengizleşirsin... Herkeste bunu yer... Sadece "Cennet"e odaklanan bu insanlar, sağdan soldan kaçırdıklarının farkında olmazlar... Dini ise sorgulayamazlar zaten... Fethullah Gülen Türklüğü mü yayıyormuş? İngilizce eğitim vererek mi? Din eğitimi vererek mi? Arap düşüncesini benimseterek mi? Ben en çok buna gülüyorum... Sanki "Türklük" dediğimiz şey "İslam"dan ibaretmiş gibi dikte ediliyor... İslam olmasa "Türk" olamayacağız sanki... Ve insanlar buna inandırılıyorlar yaaa! Nasıl olur ya, nasıl olur!? Sen bana gel "Dindir" diye Arap Aile Düzenin dikte et... Arap Hukukunu dikte et... Sonra bana "Al bak işte, bu Türklük!" de... Ya buna sadece çocuklar inanır yaa! 1-15 yaş arası çocuklar inanır... İslam öncesi Türkler Türk değil miydi peki? Size bir örnek vereyim yaa... Gerçek hayatta yaşamadığım hiç birşeyi yazmam buraya... Geçende bir akraba ile tartışıyoruz, doğan çocuğuna Arap ismi verecekmiş... "Niye illa ki Arap ismi veriyorsun?" dedim... Neymiş efendim, "Arapça isimlerin Tanrı katında anlamı varmış, daha makbulmüş." "Ya hu, Irmak koysan bunun bi anlamı yok mu? Hem senin kendi kültürünün, kendi dilinin bir öğesi?" dedim, Dedi ki: "Olur mu yaa? Kur'an-dan bi isim koyacaksın ki öteki tarafta çocuğunun isminden sual olunma. Kötü bi anlama gelirse ismi günah olur.." Şaşırdım yaaa... Yani "Irmak" ismi Tanrı katında kötü bir anlama gelebilirmiş... O yüzden Kur'an-da geçen, tavsiye edilmiş bir isim koymak şartmış... Yani Arapça olmalıymış... Sonra tartışmaz uzadı ve dedim ki: "İyi de İslam'dan önce Ataların Arapça isim koymazlardı? Onlar ne olacak?" Ya hu verdiği cevap ne biliyor musunuz? "Ama benim Atalarım onlar değil ki? İslamiyet Araplardan gelmiyor mu! Benim Atalarım araplardan geliyor demek ki?" Ben dumura uğradım resmen. Bittim ya hu! Tükendim yani... Adam, kendi atalarını reddetti bir kerede... "Zaten Araplardan gelmiyor muyuz!" dedi... Niye? Çünkü "Ümmet Anlayışı" var onda... Çünkü "Ümmet" denildiğinde "İslam" geliyor akla... "Aynı Köken" denildiğinde de "Araplardan Geldiği" benimseniyor mantık olarak... Ya inanabiliyor musun? Adam kendi öz atalarını reddediyor... Ne kadar utanılacak birşey bu değil mi? Ama asıl bomba sonra geldi... Dedim ki: "İyi de, diyelim ki ataların Arap... Niye Türkçe konuşuyosun?" Mantığı direkt olarak bütün mantık kurallarını yerle bir ediyor... "Ya bizim dedelerimiz zamanında Arapça konuşmamışlar, öğrenmemişler işte... Bu yaştan sonra öğrenemem ama aslında Arapça konuşmamız lazım, bizim dilimiz o aslında. Dinimiz o dilde gönderilmiş bir kere!" Ya hu bu adamlar atalarını "Türk" olarak görüyorlar ama Hangi Türkleri "Ata" olarak gördükleri ve hangi "Türklüğü" "Türklük" olarak önemsedikleri önemlidir aslında... Akıl var mantık var... Kendi atalarını yadsıyan bir insan hiç "Türklüğü" gerçek anlamı ile önemsiyor olabilir mi? Atalarını "Putperesttir" diyerek dışlayan bir insandan bahsediyoruz... O derece de ki, bu adamlar "Türkçe" bir ismi bile "Günah Olur" diye çocuklarına vermiyorlar... Ya ben insanlar çocuklarına "Türkçe isim vermezlerse Türk değillerdir" demiyorum... Ya da "Irkçı" bir insan değilim... Irki olarakda Türkçü değilim zaten... Hatta çocuğuma mitolojik ve farklı bir dilde isimde verebilirim... Ama bu adamlar "Türkçüyüm" deyip, tamamen "Arapçılık" yapıyorlar... Ama bende başladım, ironi yapıyorum... Yani hayat anlayışlarımız, yaşam tarzımız İslam ile örtüşmüyor doğal olarak belki de... Bana "Sen İslama uygun yaşamıyorsun!" dediklerinde, Altından girip, üstünden çıkıp "Gördün mü İslama uygun yaşıyorum!" diyorum, akılları karışıyor... Mesela örnek: Bizim üni.de Nurcu gençler, okula yeni gelmiş kızları içlerine çekip İmam nikahı kıyıp, neredeyse dört sene kapatıyorlardı... Sonra okul bittiğinde "Allah'ın Emri" ile ve "Talat-ı Selase" ile boşuyorlardı... Şimdi çıkıp derler ki: "Hayır hayır, yok öyle birşey..." Ya hu tamam sende yok ama gördüklerimde var... Gördüğüm Nurcuları toplayınca, o çıkıyor ortaya... Bende şimdi birisiyle birlikte olacağım mesela, hem nasılsa Diyanetin fetvasıyla flört "Zina" kapsamına alındı... "İman Nikahı yaptım" deyip keyfime bakacağım... Biraz sonra da "Anlaşamadık!" deyip, Talat-ı Selase ile boşanırım... O zaman herkes arkasında oluyo insanın, valla bak... Kimse "Bu ülke laik!" demesin... Nikah kıymayan İmam yok şu an Türkiye'de... Mesela ben saç uzatırken de öyle yapmıştım... Adamlar yadırgıyordu ve bende "Ya hu Hz. Muhammed'in de saçı uzunmuş, alla alla... Sünnete uyuyoruz, yaranamıyoruz... Hatta ben daha çok uyuyorum sünnete, çünkü saçım daha uzun!" diyordum... Var ya zerre kadar sorgulamıyorlardı, korkuyorlardı çünkü işin içine "Din" girdiği zaman... Çünkü halk bilmez... Bilmez olduğu için, siz "Din" dediniz mi, bir iki de hoşlarına giden laf söylediniz mi Sizi parmakla gösteriyorlar... Ya bir arkadaşım vardı, kıza herkes "Kaşar" derdi... Kız başını bir örttü, şimdi herkes parmakla gösteriyor; "Bak ne kadar da imanlı!" diye... Ailemle kavga yaptım ya, ben niye o kadar bağlı değilmişim... Uleyn bende mi türbana gireyim kardeşim, alla alla... Komik yaaa... Tavsiyemdir; Eğer rahatsız edilmek istemiyorsanız, yaptıklarınızı dine dayandırın... Çünkü eğer yeterince örnek biliyorsanız, kendinizi meşrulaştıracak bir çok örnek var dinde... Bizim aile boşanmış birisiyle evlenmeye karşı idi mesela... Neyse, özel bir durum oldu ve ikna etmek gerekti bazı düşüncelere kendilerini... Hemen dedim ki: "Hz. Muhammed bir kaç tane dul kadınla evlenmiş biliyor musunuz?" dedim... Saniyesinde eleştiriler kesildi... Olay budur... Bu yazı daha uzun oldu sanırım, kusura bakmayın...
-
19 Mayıs Kıyafetleri ve AKP Ekibinin Cinsel Dürtüleri
Sayın Cenk, hangi fikrinizi ele alsak, herbiri yerle yeksan oluyor... Birincisi; İstiklal Harbi ile Kurtuluş Savaşı tümceleri aynı anlama gelir... Birisi Arapçadır, diğeri Türkçe... Birisi Arapçıdır, diğeri Milli... Resmi Tarih'in dışına çıkacağız derken, yerin dibine de girmemeliyiz diye düşünüyorum... Resmi Tarihin dışına çıkmak demek, gerçekleri çarpıtmak ve olmayan şeyler uydurmak demek değildir... Türkiye Halkı, bir Milli Mücadele vermiştir... Verdiği bu Milli Mücadele "Kapitalist" olmadığı gibi "AntiEmperyalist" ve "AntiKapitalist"tir... AntiEmperyalisttir, çünkü Millet herhangi bir imparatorluğun güdümünde olmaklığa karşı mücadele vermiştir... AntiKapitalisttir, çünkü Kapital amaçlarla gerçekleştirilmiş işgalden kurtulma amacı gütmüştür... Ancak Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Mücadelesinden sonra kendisini Kapitalist olarak yapılandırmadığı gibi AntiKapitalist olarakta yapılandırmamıştır... Çünkü ne Kapitalist olabilecek bir sermaye birikimi vardır, Ne de AntiKapitalist olabilecek emekçi gücü... Bu yüzden belirli bir statükoya dahil olmaktansa Zamanın gereklerine göre ekonomik yapılanma sağlanmış ve en başta ihtiyaçların giderilmesi, Daha sonra iç üretim ile dış ticaret açıklarının kapatılması ve dengelenmesi, En sonra da dışarıya ticaret yapmakla ekonomik gelir elde edilmesi amaçlanmıştır... Ama Cumhuriyetin ilk kadrosu hiçbir zaman "Aman büyük devletler, gelin devlet kurmamıza izin verin... Biz devleti kuralım, söz veriyoruz size sömürteceğiz bu devleti." dememişlerdir... Eğer o ilk kadro böyle demiş olsa idi, zamanında uçak üretim Hollanda'ya Danimarka'ya satamazlardı... İzmir İktisat Kongresi gibi bir Kongreyi toplayıp, kararlarını alamazlardı... Eğer öyle diyecek olsalardı, bunu Kurtuluş Savaşı bu kadar uzamadan yaparlardı... Milli Bağımsızlığımızı Kapitalizme satanlar, özellikle Adnan Menderes ile birlikte yüz bulan Dinci Kadrodur... Gerçi IMF, bildiğim kadarı ile taa İnönü'nün zamanında Türkiye'ye geldi 1946'da ama Asıl içimize sinmesi Adnan Menderes zamanında olmuştur... Bu dönemden sonra her Sol görüşlü parti geldiğinde ekonomik bunalım yaşanması Ve her dinci parti geldiğinde dış desteklerle ekonomik istikrarın sağlanması (hissi uyandırılması) tesadüf değildir... Lütfen biraz daha okuyalım Ve Resmi Tarih'in dışına çıkalım ama bir yerlerden Tarih uydurarak değil Gerçeklere uyarak yapalım bunu... Saygılarımla...
-
TOPLUMLAR-HUKUK VE SÖZDE DEMOKRATLAR
Laikliğin ne demek olduğunu, bence siz gözden kaçırıyorsunuz... Laikliğin İslam Karşıtlığı demek olduğu düşüncesi, Zamanında Tayyip Erdoğan'ın da söylediği gibi "Ya Müslümansındır ya da Laik!" düşüncesi paralelinde Bir paranoyadır... Laiklik elbette ki Şeriatçılığın düşmanıdır... Fakan inançların değil... İslam Şeriatçılığının karşısındadır ama İslamiyet ile bir karşıtlık ya da yandaşlık bakımından ilişkisi yoktur... Siz Müslümanlığı "Şer'i Yönetim" olarak görüyorsanız eğer, Elbette ki Laiklik, Müslümanlığın karşısında olacaktır... Fakat öyle bir şeyi eleştiriyorsunuz ki, O eleştirdiğiniz Laiklik neticesinde "Katili affetmek maktülün ailesinin hakkıdır, devletin değil!" "Kadınlar en az üç çocuk doğursun!" vs. gibi Şer'i yasaların bugünün hukukunu şekillendirmesini güden Tayyip Erdoğan gibi bir Takıyyeci Başbakanı başa getirdi... Bugünün Laiklik anlayışının tümden çöpülğe dönüştürüldüğü konusunda haklısınız... Fakat tam anlamı ile Laiklik, bugünün Türkiyesinde gözlemlediğimiz Laiklik değildir... Türkiye bugün zaten Laik değildir... Laik diyen kimse Türkiye'nin gerçeklerinden bihaberdir... Laik bir ülkede, o ülkenin başbakanı çıkıp: "Katili affetmek maktülün ailesinin hakkıdır, devletin değil!" diyebilir mi? Laik bir ülkede, kadından imam olmadığı halde İmam Hatiplerde kızlara eğitim verilebilir mi? Laik bir ülkede, tek bir dini temsil eden Diyanet İşleri Başkanlığı olabilir mi? Laik bir ülkede, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurum olupta, bu kurum "Erkekle kadının flört etmesi, parfüm sürüp ilgi çekmesi zinadır!" şeklinde fetva verebilir mi? Laik bir ülkenin Cumhurbaşkanı, takunya terlikli Arap Şeyhinin eteğini öpmeye gidebilir mi? Laik bir ülkenin Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Bayram haftalarında, dini bir kişiliğin Kutlu Doğum Haftası şeklinde uydurulan ver gerçeklere aykırı bir düzmece olan kutlama haftasında, ilkokullara ve liselere, Milli Bayramın önemini anlatmak için değilde, o dini kişiliğin Doğum gününü kutlamayı va'z etmek için Vaizler görevlendirebilir mi? (İzmir'de canlı örnekleri çokça yaşandı, kimse umursamadı!) Laik bir ülkede, Milli bilinci yerleştirecek Tarih Öğretmenlerine, Pozitif Bilimi yerleştirecek Fizik, Biyoloji, Kimya öğretmenlerine ihtiyaç varken, haftada 4-6 saatlik olan bu derslerin öğretmenliklerinde ihtiyaç olduğu halde 50-100er öğretmen ataması yapılırken, haftalık 1 ders olduğu halde 1000den fazla Din Dersi öğretmeni ataması yapılabilir mi? Laik bir ülkede, o ülkenin Başbakanı, Türban gibi bir Dine dayatılmış sorunu gidip başka bir ülkede, kendi ülkesini şikayet edercesine ve küçük düşürürcesine, Uluslararası alana lanse eder mi? Laik bir ülkede hükümetin tüm dinci yandaşlarına kayırmalar, kadrolaşmalar ve mensubu oldukları Arapçı Zihniyetin propagansı yapılabilir mi? Laik bir ülkede küçük kızların omuzlarını ve dizlerini "Seks Objesi" olarak görebilen "Vakit Gazetesi" gibi çağdışı ve akılları cinsel dürtülerinde çalışan zihniyetteki gazeteler barınabilir mi? Laik bir ülkede 70 yaşlarındaki adamlar, 14 yaşındaki kıza "Aman canım Peygamberde 9 yaşındaki Ayşe ile evlendi nasılsa!" diyen anne-babasının izni ile tecavüz edebilir mi? Laik bir ülkede sevgilisi ile el ele tutuşuyor diye yaptığı şey "Zina" olarak adlandırılıp dayak yer mi? Hala çıkmış birileri: "Yok efendim Laiklik İslamı bitirmek için var, Laiklik bir dayatmadır bla bla bla..." diyebiliyor ya!? Hala şaşıyorum bunu nasıl diyebildiklerine... Ya kardeşim, Türkiye zaten laik bir ülke değil ki laiklik diye bir dayatma olsun? Ne Genel Kurmay biliyor Laikliği, ne hükümet, ne de ilgililer... Yada bilmek işlerine gelmiyor... Eğer Genel Kurmay bile, korumakla görevli olduğu laikliğin ne olduğunu bilse idi, Henüz bu hükümet başa geldiğinde Ya da en olmadı Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildiğinde darbe yapardı... O yüzden çıkıpta bana: "Vah ki ne vah... Laiklik bize dikte ediliyor, dinimizi yaşayamıyoruz!" demesin hiç kimse... Bu, fakir edebiyatından başka birşey değildir çünkü...
-
TOPLUMLAR-HUKUK VE SÖZDE DEMOKRATLAR
İslamiyetin de zamanında bir Dayatmak olarak benimsetildiğini unutuyorsunuz galiba! Zamanında Türkler hidayet aşkında mı Müslüman oldu da bugün Anadolu'da o benimsediğin toplum ortaya çıktı? "Dünya Düzdür!" diyene adama, kanıtları birlikte "Hayır kardeşim, Dünya yuvarlaktır! Doğrusu budur!" denildiğinde bu "Dayatma" olmaz... Saygılarımla...
-
"Herşeyin Kuramı" hakkında konuşmalar...
Öncelikle bu bir Tartışma değildir... Sayın DemirEfe ile çok güzel olacağına inandığım bir sohbettir diye düşünüyorum... O yüzden, elbette ki herkes davetli olmakla birlikte Tartışmadan ziyade sohbet havasında yaparsak daha zevkli olur kanısındayım... Özür dileyecek bir şey yok Sayın DemirEfe... Haklı olarak anlamak istediniz... Kavramların gereksiz olduklarını hiç düşünmedim... Şöyle ki: Henüz ilk okula gitmiyordum sanırım. Annem birgün yanlışlıkla yoğurdu ekşitmiş... Bende ayran istemiştim ve o yoğurttan yapmıştı ayranı... İçtiğimde, o yaşlarda şöyle tanımlamıştım verdiği hissi: "Dilime çivi batırıyorlar gibi oldu!" Ekşi demek aklıma gelmiyordu, Çünkü Ekşilik sadece Limonun özelliğiydi bana göre... Bende o ayrana "Çivitli Ayran!" dedim... Her canım istediğinde "Çivitli Ayran isterim!" diye yaygarayı koparıyordum Ama annem anlamıyordu... Aradan yıllar geçti ve bu Çivitli Ayran hatırası sönmeye uğradı belleğimde, unuttum yani... Bir süre önce annem yine yoğurdu ekşitmiş, ayran yapıp içtim... Ve o an, o kavram yeniden çaktı zihnimde: "Ahanda bu Çivitli Ayran..." Bir kere daha yapıp yapıp içtim... Şimdi yeryüzünde hiçkimse için "Çivitli Ayran" tamlaması bir şey ifade etmiyor... Hatta "Çivit"in bir anlamı bile yok... Ama bende bir anlamı var o kelimenin ve neyi tanımladığımı biliyorum... Demek istediğim, bugün insan kulağına gelen hiçbir kavram anlamsız ve gereksiz değildir... İçleri bize boş gibi geliyor olabilir ancak mutlaka ve mutlaka karşıladıkları bir anlam var... İşte farkında olduğumuz her kavramın, anlamını bilmek zorundayız... Ancak şu da var, her kavramı öğrendiğimiz gibi Birde biz o kavramlara anlamlar yükleriz... İşte bu bizden kaynaklanan anlam yükleme olgusu İnsanı özgür kılar... (devamı aşağıda) Peki nasıl özgür kılar? Herşeyin, herkes için genel geçer bir kuramı yoktur elbette... Doğmalara o yüzden inanmam... Kavramlar belirli bir anlam taşırlar, ancak o var olan anlamlara bağlı kalmak insanları durağanlaştırır... Var olanı tekrarlamaktan öteye götürmez... Öyle ise insanın özgür olmak için, kaçınılmaz olarak yapması gereken şudur ki: Kavramların anlamlarını, kişi kendisinden birşeyler katarak Kendisini de ifade edebilir hale getirebilmelidir... Sagopa Kajmer'in çok güzel bir sözü vardır: "Varlığımı tanımlamak adına yeni sıfatlar yaratabilmeliyim!" der... Materyalizm bir yöntem olarak vardır... Yani Varlığı anlayabilmek için yapabileceğimiz insani devinimleri bir yöntem olarak ortaya koyar... Belirli bir dünya görüşü ifade eder... Ancak Materyalizmde bütün gerçekliği açıklayamaz... Çünkü gerçek ulaşılmazdır, eğer varlığın sonsuz olduğunu düşünüyorsak... Elde ettiğimiz ve edeceğimiz gerçeklerin ötesinde de bir gerçeklik mutlaka olmak zorunda... Çünkü değişmeyen tek şeyin değişim olması kadar başka bir gerçek daha var ki, Devinimin ve Nedenselliğin ucu bucağı yok... "Herşeyin Kuramı" düşüncesi, insanın gerçeğe giden yolu bulduğunu sanarak Diğer gerçekliklerden uzaklaşmasına neden olur diye düşünüyorum... Hedefine odaklanmış bir ok'u düşünün... Yaydan çıktığı an, etrafında olup bitenleri umursamadan hedefe ilerler... Ancak o etrafındaki değişkenlerin kurbanı olmaktan kurtulamaz... Aniden esen rüzgar, birisinin kalkanı, hedefin orada olmaması, yayın eksik gerilimi... "Herşeyin Kuramı" düşücesi bence buna benziyor... Zaten bu yüzden Dinleri, toplumsallaşmada bir basamak olmaktan öte birşey olarak görmüyorum... Benim için Dinler hiçbir şekilde "Herşeyin Kuramı" olamazlar... Belki sadece "Herşeyi açıklamak için kuramlardan birisi" olabilirler... Materyalizm benim için "Var Olan"ı anlamak için şu an en yetkin kuramdır... "Var Olmayan" ile zaten bir sorunum olmadığı için "Var Olmayanı" açıklamak gibi boş bir çabaya girmiyorum... Tercih meselesi olmakla birlikte, ben iç huzuru yakalamak adına Tasavvufla ilgileniyorum... Yunus'u okuduğumda, Hayyam'ı ya da Mevlana'yı okuduğumda Benden daha huzurlusu yoktur... Açıkça ifade etmem gerekirse Bana göre hiçkimse zaten "Var Olan"dan başkasını açıklama çabasında olmamıştır... Ben şimdiye kadar, Melametin içersinde olduğum dönemde bile, Oturup ta "Ya hu dur cinlerin ne olduğunu ortaya koyayım, Melekleri ortaya koyayım..." deyipte tefekküre yatan adam görmedim... Saçmalamayan mutasavvıfların hepsi her zaman "Var Olan"ı kavramak için çabalamışlardır... Bu mutasavvıflardan olmayan en yetkinsiz düşünür(!)'de bence Said Nursi'dir zaten... Birde Gazzali... Hatta sıradan bir imamdan daha fazlası olarak bile görmem kendisini... Demek istediğim: "Zaman Nedir? Gerçek Nedir?" sorusunu "Kendinden başlayarak cevapla" diyerek karşılayan bir öğreti Sizce "Cevap Vermiş" mi demektir? Yoksa bir yöntem mi ortaya koymuş demektir? O yüzden Melamilik bir Tarikat olarak görülememiştir hiçbir zaman... Hatta Tarikatlere, tarikatlerin o kasvetli, kasıcı havasına... O hiyerarşilerine... Kısıtlayıcı ve tanımlayıcı giyimlerine karşıdırlar... "Tasavvufun Asi Çocuklarıdır..." denilebilir... "Rocker"lar gibi aynen... Yani Tasavvuftan hoşlanmamın nedeni budur işte... Melamilik kişiyi belirli bir doğmaya koşullamıyor... Ya hu Tanrı ile hem-hal olduğunu söyleyen birisi Bu gerçekliği kavrayamayacak olanlar idare etsin diye ortaya çıkmış olan dinlere Ne kadar ihtiyaç duyar ki? Sanırım bunu "Kişisel Görüş" olarak ele almak lazım... Çünkü ben Türkçe'yi gayet yetkin bir dil olarak görüyorum... Zira kendimi ifade etmekte hiç zorlanmıyorum... Aslında Materyalist Felsefe ile İdealist Felsefe birlikte varlar başlangıçtan beridir... Yani birisi diğerinden sonra çıkmış değildir... Lakin şu var; Materyalizm ile İdealizm niye birbirlerine rakip olarak görülüyor ki? Materyalizm "Var Olanı" anlamak için gayet net Bilimsel Yöntemler ortaya koyuyor... Yani Fizik'i anlamak için... Lakin "Fiziki Olmayan"ı anlamak için ne yapmak lazım? Ya da "Fiziki Olmayan"dan kastımız nedir? Metafizik; Madde var olmadan önceki "Fiziği olmayan varlığı/Enerjiyi"mi kasteder aslında, yoksa "Soyut bir Tanrı" anlayışını mı? Sanırım yerine göre ayrı ayrı ama her ikisini de karşılıyor... Fakat Tasavvuf öğretisi bence İslam'ın daha doğrusu Gazzali'nin ve günümüzde de Said Nursi'nin tekeline girdikten sonra Materyalizm'in karşılığında bir alternatif olarak güçlendi... Çünkü İbn-i Sina, Farabi, Muhiyiddin Arabi vs... Varlığı "Madde"ye bağımlı olarak ele aldıkları gibi Aynı zamanda da Mutasavvıfdılar. Mesela Farabi'nin öğretisi şöyle ele alınır: "Maddenin başlangıcının olmadığı ve herşeyin maddeden ibaret olduğunu düşündüğü halde imani olarak Yaratılış'ı kabul ederdi..." (üni.de Felsefe hocamız genelde böyle tanımlardı ) Aslında bunda yanlış bir anlaşılma var bence... Bu kimseler "Var Olanı" maddeye dayandırarak ele alırlardı bence, Ancak iç huzurlarını Tasavvuf'a adamışlardı... Bugün yaşıyor olsalardı, softa insanlar olacaklarını hiç sanmıyorum... Aksine biz bugün bile onların sergiledikleri anlayışın hala gerisindeyiz... Nasreddin Hoca görüp görebileceğimiz en zeki insanlardan birisidir bence... Herkes onun, şu "Dünyanın merkezi neresi?" hikayesini yanlış anlar mesela... Ben Melami olunca çözmüştüm sırrını... Diyorlar ki: "Ya hoca, dünyanın merkezi neresidir?" Hoca cevap veriyor durduğu yeri göstererek: "İşte burası!" "Ya hoca nasıl olur?" dediklerinde de "İnanmıyorsan say da bak!" der... Herkes sanır ki hoca orada bir cinlik yapmıştır... Kimsenin sayamayacağını bildiği için öyle cevaplamıştır sanırlar... Oysa Nasreddin Hoca o dönemin Melamilerindendir... Melamilere göre, daha yetkin birisi yoksa o kişi oranın önderidir... Ya da merkezidir... Biraz egoist bir düşünce gibi duruyor farkındayım ama aslen öyle değil... Zira adamlar zaten onu "Danışılacak kişi" olarak merkez görmektedirler... Nasreddin hoca'yo "Aaa ne güzel mizah yapıyor!" şeklinde bir komedyen olarak tanıttığımız için Aslında en büyük bilmezliği işliyoruz... Herneyse... Saygılarımla...
-
RED EDİLEMEZ KESİNLİKTE ALLAH ın İSPATI
Hımm... O zaman ben yanlış anladım sanırım Sayın DemirEfe... Kusura bakmayın... O anlık heyecanıma verin... "Tarihsel materyalizm" bitti tasavvuf mu başladı? Hayır, başlamadı... "Tecelli" nedir? Tanrı'nın var olanda varlığa gelmesidir diyebilirim. Yani tüm varlıklarda kendisini göstermesidir. Ben bunu varlığın kendisinin Tanrı olması şeklinde anlamlandırıyorum açıkçası... Tarihsel materyalizm tecelli'yi nasıl açıklar? Tarihsel Materyalizm "Tecelli" ile ilgilenmez. Zira Tarihsel Materyalizm'in "Tanrı" kavramı ile ilgili bir açıklaması, tanımlaması, anlamlandırması yoktur. Tarihsel Materyalizm için "Tanrı" sorunu yoktur, çünkü var olan devinime "Tanrı" adını koymayı dert edinmez, böyle bir çaba içersine girmez. "Tecelli" düşüncesi bir öğretidir sadece... Tarihsel Materyalizm, "Tecelli"yi açıklama derdine düşmez... Zaten varlığın kendisi olan bir şeyin tecelli etmesine gerek var mıdır? Şimdi sen boşig'sin, sen boşig'de nasıl tecelli edersin? Tanrı'nın insanda tecelli etmesi açısından dediğiniz gibi kişinin kendisi zaten hakk ise, Tecelli nasıl olur? Ben bunu kişinin kendisine yönelmesi, Kendisini tanıması olarak anlamlandırıyorum. Tasavvuf, temellerini sadece İslam'dan almaz... Eski Yunan'dan, Aristo Felsefesinden de alır... Eski Türk ve İran inançlarından da alır... Hint ve Budist inançlardan da alır... Bunların hepsinin ortak yanı da "Erdemli İnsan" olmanın en temel şartı Kişinin kendisini tanımasıdır, kendisine yönelmesidir... İç huzurunu keşfedebilmesi... O yüzden Tasavvufu İslam ile sınırlı tutmuyorum... Kendisini tanıyabilen kişi benliğinin farkına varabilir. İşte bu kendinde olanı bilmek haline "Hakk'ta Hakk Olmak/Ene'l Hakk" demişlerdir... Tanrı'nın tecellisi de bunu kastediyor bana göre... Özetçe böyledir bu öğreti benim anladığım ve bildiğim kadarı ile...
-
RED EDİLEMEZ KESİNLİKTE ALLAH ın İSPATI
Sayın DemirEfe... "Tarihsel Materyalizm" bitmedi... Her zaman söylediğim gibi "Tasavvuf"a ilgi duyuyorum ve öğretilerini beğeniyorum... Mesela Budistleri de çok severim ama budist değilim... Kızılderililerin kültürlerini, yaşam anlayışlarını da çok beğenirim ama hiç duman tüttürüp barış çubuğu yakmadım... Gök-Tanrı inancını daha çok beğenirim ama hiç "Ey Gök-Tanrı'm" diye yakardığım olmadı... Yani "Tarihsel Materyalizm"i benimsemiş olmamız, tüm öğretilerden nefret etmemizi Ya da onlardan hoşlanmamamızı gerektirir mi? Somuçta zamanında Melami olarak başladım ben, Ama şimdi değişmiş olmam, o öğretiden nefret etmemi Ya da o öğretiyi beğenmememi gerektirmez bence... Ben dinlerden de nefret etmem aslında, Çünkü nefret etmem için, o yönde bir yaşantımın olması lazım... Dinlerden nefret etmemi gerektirecek bir yaşantım olmadı... Saygılarımla...
-
19 Mayıs Kıyafetleri ve AKP Ekibinin Cinsel Dürtüleri
Niye kız öğrencileri tahrik unsuru olarak göstermişler sizce? Ben söyleyeyim mi? Çünkü kendileri o sübyanlardan tahrik oluyorlar da o yüzden... Tahrik olmayan adam, daha 12-13 yaşındaki kız çocuklarının Dizlerinin altını ya da omuzlarını flu'lar mı hiç? Demek ki bu kısımlardan tahrik oluyorlar... Demek ki bu adamların aklı fikri buna koşullanmış... Eğer o şenlikte, o fotoğraflara bakınca Adam bu fotoğrafların o kısımlarını flu'lama ihtiyacı hissediyorsa Bu demektir ki o flu'ladığı bölgeyi cinsel haz alabileceği bir yer olarak benimsiyor... Yani "Din" payesini ve "Günah/Sevap" unsurunu ortadan kaldırsanız, Bu adamlar anında omzu görünen, diz altı görünen kızcağızlara saldıracaklar... Hüseyin Üzmez'e hak vermemek elde değil... Sen yıllarca cinsel dürtüyü bastır... Omuzu, boyunu, diz alını, saçı, parfüm sürmeyi bile "Cinsellik" olarak beynine çak adamın... Sonra da o adamın ahlaklı olmasını bekle... Bilinçaltlarında Cinselliğin bu kadar yattığı başka bir inanç grubu daha var mı bilmiyorum... Ayrıca Hüseyin Üzmez konusunu Tayyip Erdoğan'a da sormak lazım... Cevabı kesinlikle belli: "Aslında kızını bu yaşta evlendirip evlendirmemek anne-babanın sorumluluğunda. Şeriat'te elveriyor zaten..." Af konusunda aynısını söylemişti Şer'an...
-
RED EDİLEMEZ KESİNLİKTE ALLAH ın İSPATI
Tebrikler Dayı... Süpersin ya hu! Demiş ya Farabi: "İnsan küçük bir kainat, Kainat büyük bir insandır..."
-
19 Mayıs Kıyafetleri ve AKP Ekibinin Cinsel Dürtüleri
Geçmiş olsun... Diyanet İşlerinin fetvasına göre, bir kız ile bir erkeğin Evlilik öncesinde bile olsa Birbirlerini tanımak için flürt etmeleri "Zina" kapsamındaymış... Buna göre; Bir kadın, erkekle aynı ortamda ve yakın bulunduğu zaman dahi, Erkeğin nefise zarar verebilirmiş... Bu meyanda, Parfüm sürmek ve süslenmek dahi Tasvip edilmeyen, hoş olmayan bir eylemmiş... Arkadaşlar; Türkiye Şer'i Cumhuriyeti hepimize hayırlı olsun... Adamlar başardılar en sonunda... Yazıklar olsun... Zerre kadar içim sızlamıyor... Kendimi Türkiye'li olarak hissetmiyorum artık... Böyle bir millet, Dinin, Kapitalizmin, İktidarın kölesi olarak yaşamaktansa Yok olsun Daha iyidir... M. Kemal yaşarken acaba Diyanet İşleri böyle karar alabilir miydi? Tayyip Erdoğan şöyle demişti: "Devlet Af yetkisine sahip olamaz. Af maktülün ailesine aittir zaten!" Ya hu adamlar açık açık Şeriat getiriyorlar, ne Cumhuriyeti? "Kadınlar, en az üç çocuk doğurun!" diyen birisinden ne bekliyoruz ki?
-
RED EDİLEMEZ KESİNLİKTE ALLAH ın İSPATI
İşte sizinle bu yüzden anlaşamıyoruz... Ben, Tanrı'nın, tüm sıfatlarının varlıkta tecelli ettiği üzerine öğreti aldım... Yani Tanrı tüm sıfatları ile insanda, kuşta, börtü böcekte, dağda tepede, ağaçta suda tecelli eder şeklinde... Vahdet-i Vücutta bu vardır... Siz Şeriatten öte geçememişsiniz... Melamilerde şöyle birşey vardır: Diğer tariklerin çıkabilecekleri en yüksek nokta, Melaminin daha ilk adımını attığı yerdir...
-
Yeni Kurallar ve Uyarı Sıfırlama...
Sayın Ali0_1... Umarım beni yanlış nitelemezsiniz... Tamam, forumun bir takım kuralları sert gelebilir bize... Kaldı ki benimde eleştirilerim var bu yönde... Her neyse, Eleştiriden ziyade şunu söylemek istiyorum: Bu alıntıladığım düşüncenize katılmıyorum ne yazık ki... Forumda yönetimle arası çok iyi olan Ya da olduğunu düşündüğüm kimselerdenim... Ama üye olduğumdan beri (yaklaşık 1buçuk yıldan fazla) hiç uyarı almamama rağmen, Yakın zamanda 2si silinmiş ve 4ü hala var olmakla birlikte Gıcır gıcır 6tane uyarı aldım... Yani yönetim, aranızın onlarla iyi olmanıza bakmıyor... Kimse de "Aman uyarı almayayım!" diye de yönetimle iyi geçiniyor değil... Babaları olsa acımazlar bence Açıkçası ben "Şu üyenin şöyle yazmışlığı var, ona vermedin cezayı da bana verdin!" gibi bir tartışmaya girmedim... Zira kimin ne söylediği, kişinin kendisi ile ilgilidir... Kötü söz sahibine aittir... O yüzden biz yöneticilerle usul bakımından anlaşmazlığa düştük ve bunu da belirttimdi... Saygılarımla...
-
ATEİSTLERİN DİN PSİKOLOJİSİ
Vardır bir hikmeti... Şaka şaka... Ama şimdi siz tüm herşeyi açıkladınız, kala kala bunlara mı kaldınız? Sizce de Tanrı'nın, insanları doğru yola iletmek için gönderdiği bir kitapta, İnsanların anlayamayacağı şeyler zikretmesi tuhaf değil mi? Ne yani şimdi sizi haklı çıkaran şey, O ayetlerin başındaki huruf mu oluyor yani? Bu konuda bir sürü fikir çıkarılabilir... Ha ama eğer o harfleri o kadar önemsiyorsanız, buyrun: Yiota, Tita, Zeta. Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler. Birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar. Sende bu ayetin üzerindeki "Yiota, Tita, Zeta" harflerinin anlamını bul... Bulamazsanız endişe etmeyiniz, Tanrı bilir hikmetini...
-
Muhammed'in Rahip Bahira ve Rahip Nastura ile Görüsmesi..
Yok yaaa!!! Oldu canım! Sen gel beni seçme, Sen gel bende seçimişliği kılma, Sonra da beni cehenneme at, oh ne ala... Sonra da şöyle denebilir: "Beni seçmemiş, doğrusu budur..." Cayır cayır yan! Mantık Hatası 1/Düzeltme: İnsanlar "Haksızlık" ile şereflendirilemez... Mantık Hatası 2/Düzeltme: Hataları olmayan insanlarda kayırılabilir... Mantık Hatası 3/Düzeltme: Bir insanı, diğer rakiplerinde ayırt edilebilecek fazladan bir özelliği olmadığı halde belli bir mevkiye yükseltmekte kayırmaktır... Mantık Hatası 4/Düzeltme: Hiç bir Peygambere; Mustafa Kemal'den, Cengiz Han'dan, Fatih Sultan Mehmet'ten, Hitler'den, Mahatma Gandhi'den, Stalin'den daha fazla sorumluluk yüklenmemiştir. Onlarda (İsa, Musa, Muhammed) diğer önderler gibi belirli sorumluluklar almıştırlar. Hatta Peygamberlik semavi mevkiisiyle daha da kolay karar alabilmişlerdir... Yaptırımları daha kolay olmuştur... Mantık Hatası 5/Düzeltme: Peygamberlere fazladan sorumluluklar yüklenmemiştir. Dediğim gibi onlar kendilerinin ruhani önder olduklarını söyleyerek kararlarını ve isteklerini daha kolay uygulamışlardır diğer önderlerden... İşte bu noktada şunu soruyorum: Babamın temizliği heba olmayacak değil mi? Peki babam 60 yaşında ve diyelim ki biraz bilgilenmeye karar verdi, okudu ve benimle paylaştı... Sonra inancın sadece bir sanrı olduğu yargısına vardı... Reddetti... Ve Dinden çıktı... Şimdi o iyilikleri heba olmayacak olan adama ne olacak size göre? Sonsuza kadar Cehennem değil mi? Adalet... "İşlerimizi sebepsiz yapmamız" diye birşey sözkonusu değildir... Bu yüzden kaçınılmaz olarak her işimiz bir nedene ve kişisel ya da toplumsal amaca dayanır. Ya neyse, sizinle tartışmanın verimli olmadığı kanısına vardım. Hep aynı şeyleri söylüyorsunuz. Ve cevap vermiyorsunuz hiç... Sıkıldım... Saygılarımla...
-
ATEİSTLERİN DİN PSİKOLOJİSİ
Keramet çok çok az olanda ise, Ateistlerin, dünyada bu konularla ilgili kesimler arasında (Dindar, Dinsiz, Ateist) en az nüfusuna sahip olduğunu düşünüyorum... Haklısınız, belki de keramet onlardadır değil mi? Yine de cevabınızın konuyla ilgisini anlayamadım!?
-
ATEİSTLERİN DİN PSİKOLOJİSİ
Ve birşey daha eklemek isterim... Benim ailem ne kadar koyu olmasa da inançlıdır... Kuzenim geçenlerde Kur'an okumaya başlamış... Tabi başlarken herkes şöyle diyordu: "Bak işte Tanrı kelamıdır, anlaya anlaya oku, sindire sindire oku, bla bla bla..." Ve bunları diyen adamlarda Kur'an-ı hiç eline alıp okumamış adamlar... Beyinlerde, Kur'an-ın anlaşılmaz, insan idrakının üzerinde olduğu diktesi çok büyük yer etmiş... Yani bin kere okuyup yine anlamasalar, Bir kere bile "Ya hu! ya bunun nedeni Kur'an-ın anlaşılır bir olmamasından kaynaklanıyorsa!" diyemezler... Her neyse, Kuzen aldı okumaya başladı tabi... Namaza da başladı... İyi güzel, kendince inanıp uyguluyor falan... Sonra geçenlerde bir akşam gittik ve konu Kur'an-dan açıldı... Tabii ki kuzen bitirmiş Kur'an-ı... İdrakı düşük birisi de değil... Ve şöyle dedi: "Ya hu, bu millet ne kadar sallıyo... Güya Kur'an anlaşılmazmışta, herkes anlayamazmışta... Bir okusan görürsün, tarih kitabı gibi anlatıyor, arada da öğütler veriyor... Hiçte anlaşılmaz bir yanı yok!" Yani insanlar Kur'an hakkında o kadar korkutulmuşlar ki! Kur'an-ı okuyupta "Ahanda bak şurası anlaşılmaz, Tanrısal, bizi aşar!" diye bir yer gösterebilene rastlamadım... Kur'an-ın insan beynini zorlayan tek kısmı, Ortaya koyduğu kavramların "Soyut"mu olduğu yoksa "Somut"mu olduğu karmaşasıdır bence...