Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
İlahi Bilimselci... Sen Hukukun üstünlüğüne inanıyorsun tamam da, Arkadaş Şeriatın üstünlüğüne inanıyor, şimdi ne yapacağız? Alınan karar dine uygun değilse, türbana yasak koyuyorsa, onlara göre Hukuki değil... Tuhaf...
-
Bir Rüya DaHA biTti
Vay be! Bitti ha... Benimki biteli 4 yıl olmuş, Nasıl başladı, bitti anlamazken, Üzerinden de tam dört yıl geçmiş olacak bu ayın 16sında... Vay beee... Zamana bak hele...
-
Hapı Değil Şapı Yutan Adam Ve Dominant Karısı -1-
Hımmm... Güzel bi deneme... Eleştirmek gerekirse, biraz daha duygu ifadelerine yer vermek gerek... Ama olur, bu da olur... Devamını merak ettim billa...
-
LOST
Dizi inanılmaz güzel... Ben tüm bölümleri tekrar en baştan izliyorum hatta... Dün Boone'un öldüğü bölümü izledim tekrar... Dizinin en hayal kırıklığına uğratan bölümü buydu bence... Diziye bu kadar çok yakışan, birde iyi niyetli, hep yardım etme hevesinde olan çocuğu öldürdüler. Gittiler o kadar gereksiz karakter varken... Sonra Artz girdi işte, o da bir anda kendisini kabul ettirmişti. Adam iki bölüm kaldı, sonra patladı, öldü... Ana Lucia, Mr. Eko desen yine öyle... Libby'de öyle... Lost'un tutulmasının bir diğer nedeni de sanırım Kendisini çok çabuk kabul ettirebilen ve alışılan karakterleri Çok çabuk harcayabilmesinden kaynaklanıyor. Acaba nasıl bir karakter gelecek, kim ölecek diye bekliyorsunuz... Ve hep giden karakter kadrosunun yerine yenisi mutlaka geliyor... Ben Lost'u ne talihsizliktir ki Ales sınavından bir hafta önce ele geçirdim tüm bölümleri ile... İlk bölümü izleme gafletinde bulundum... Sonra bir hafta boyunca ne okula gittim, Ne kursa gittim, Ne Ales sınavına çalıştım... Bir derken ikinci bölümü izledim... İki derken üç, dört, beş, altı... Dördüncü sezonun 9uncu bölümüne kadar gözümü kırpmadım... Ales'e oradan çalıştım yani... Gerçi işe yaradı, 81 aldım... Ama şu var, Lost insanın ingilizcesini geliştiriyor... Diyalogları basit ve anlaşılır... Bazen Altyazıya dikkat etmiyorum bile... Hele tekrar izlediğimde... Yalnız dikkat ettim, Michael, Walt'a sal ile açılmadan önceki akşam "İstersen gitmeyebiliriz!" dediğinde Walt "-No, we can do!" diye cevap verdi. Ama alt yazıda: "Evet, gitmeliyiz!" diye yazmışlar... Pekte takdir etmedim yani bu durumu... Gerçi Walt'ın söylediğini doğru mu anlamışım, emin olamadım şu an...
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
Siz nasıl Tarihsel Materyalizm'e "Masal" diyebilirsiniz ki? Siz diyelim ki çocukluğunuzdan beridir bir günlük tutuyorsunuz... Ve çocukluğunuzdan beridiri bazı oyuncaklarınızı, eşyalarınızı, fotoğraflarınız saklıyorsunuz... Ve bugün, sizin çocukluğunuz hakkında bize bilgi verebilecek birkaç insan bulunuyor... Bizde o günlüğünüzü alıyoruz ve inceliyoruz... Günlükte belirginleştirdiğinizi kişiliğinizi ve yaşadıklarınız bugüne bıraktığınız eşyalarınızla, oyuncaklarınızla, fotoğraflarınızla bir bütün olarak ele alıp, Daha sonra sizi tanıyan kimselerin ifadeleri ile de sizin geçmişinizi olabileceği kadar nesnel bir şekilde size aktarıyoruz... Şimdi bu bizim yaptığımız "Masal" mıdır? Tarihsel Materyalizmde de bu vardır. Toplumların bıraktıkları kalıntılar, kronikler, yapılar ve diğer komşu milletlerde onlara ait anlatılar ya da yazışmalar alınır, elenir ve bir bilgi ortaya çıkar... Tarihsel Materyalizm'de bu inceleyebildiği her toplumdan bilgiyi belirli bir yöntemle analiz eder ve çeşitli veriler ortaya koyar... Bu "Masal" mıdır? Sizin edindiğiniz bilgilerin kaynağ nedir oysa? İmamların, şeyhlerin, anne-babaların anlattıklarından başka birşey değil... Tarihsel Materyalizm hakkında iki kelime bile bilmeden burada "Masaldır" deyip, İslam hakkında bildiklerinize güvenmemizi isteyemezsiniz diye düşünüyorum... Komik olan şu ki: Anti-Demokratik davranıp Demokrasiyi, Anti-Laik davranıp Laikliği, Anti-Özgürlükçü davranıp Özgürlüğü, Kadınları eşit görmeyerek yine de Kadın-Erkek Eşitlikçi Davranabilen bir kesim var: Dinci Kesim... Sizde son derece Masalcı davranıp, Bilimsel bir yönteme "Masalcı" yakıştırması yapıyorsunuz. Kendinizin Masalcı olmadığınızı iddia edebiliyorsunuz... Yani yine aynı tepki sizde de var... Alışıldık birşey bu, normaldir... Zira yazınızda yazdığınız bilgi de yanlış... İstediğiniz kadar iyi kalpli olun, Tanrı'ya inanmıyorsanız gideceğiniz yer ilelebet Cehennemdir... O kimselerin, sizin inancınıza göre Cennette yeri yoktur... İyiliklerinin karşılığı yoktur...
-
BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
Devrimlerin çoğu böyle olmuştur... Mustafa Kemal'de bir avuç insanla yola çıkmıştı... Ve hatta "İdamlık" bir sivildide... Bu örneğiniz yapıcı değil...
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
İ'tezele, koyuladığım iletine şu şekilde katılıyorum: "Tarihe Peygamber namı ile geçmiş adamlar, zamanlarının bilgeleridir, ortaya çıktıkları toplumun ihtiyaçlarını gidermeye çabalamışlar ve o yünde değişimler sergilemişlerdir..." Ama eğer Tanrı varsa ve her çağda bir peygambere ihtiyaç duyulduğu, bu sebepten de söylediğin gibi her topluma her çağda peygamber gönderdiği doğru ise, 1500yıl önce Hz. Muhammed ile bu peygamber gönderme işlemine niçin son vermiştir? Son vermekle de hata etmiştir... Ademden bu yana gelen elçiler, yaşadıkları topluma uygun sistemler halinde var etmişler, evet... Çok açık ki, Hz. Muhammed'in yasaları 1500yıl öncesi Arapları için gerekli ve faydalı olsa da, bugün için 1500yıl geridedir... Peki bugün Türk Toplumu, 1500yıl öncesi Arap Toplumu niteliğinde midir ki, o yasaları uygulayalım? Daha 80yıl önce M. Kemal'in koyduğu o döneme ait en uygun yasaların bile bugün artık daha ilerisine geçilmesini, aşılmasını istiyoruz/istiyorum... 1500yıl öncesi Arap Toplumunu devşiren yasaları nasıl olurda kabul edebiliriz? Fakat şunu biliyoruz ki, Kur'an-ı uygulamak için Türk Toplumu o Araplara evriltilmek istenmekte... Ayrıca ne tuhaftır ki, Kur'an-da bir daha "Resul" gelmeyeceği söylenir... Ki bu Tanrı'nın yaptığı en büyük hatadır, çünkü daha önceki peygamberleri o çağın bilgisini öğretmekle görevlendirdiğine göre bu 1500yıl içersinde de ve hatta gelecek yüzyıllarda bile aynı görevle kimseler göndermeli idi... Fakat Kur'an-da bir daha "Nebi" gelmeyeceği söylenmez... Yine de bir Nebi göndermiş değildir... Çünkü gönderebilecek bir makam yoktur... Bravo... Tek kelime ekleme gereği görmüyorum...
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
Tamam, kapitalizmin Kadınları bir Cinsel Meta olarak lanse ettiğini ve bunu popüler kültürün bir metası olarak pazarladığını kabul ediyorum... Cinsellik, para ettiği gibi kapitalizm tarafından bu dürtü elbette ki sömürülüyor... Zaten bu yüzden Kapitalizmi reddediyoruz... İnsanın en doğal dürtüsünü bile pazarayacak kadar insan onurunu ayaklar altına alabilen bir sistem olduğu için... Fakat, Kadının saçını "Haz Objesi" olarak görüp kapattırmak, Şahitlikte iki kadını bir erkeğe eşit tutmak, AtaErkil Erkek Egemen bilinç altından kaynaklanan "Kadını evin eşiği olarak" görmek, Kadına vurmayı bile en son çare de olsa meşru kılmak, Kadın 4 erkekle evlenemezken, bir erkeğe 4 kadını almayı "Bugün bile" geçerli kılmak, Vs. gibi sürekli tartıştığımız eksiklikleri kadın yüklemek kadını aşağılamak değil midir İ'tezele? Kadını "Tarla" olarak görmek, kadını sömürmek değil midir?
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Sayın FUZULİ... "Sosyal Bilimler" Geleceğin Doğrularını vermezler... Çünkü Geleceğin doğrularını kesin olarak bilemezler... Ancak bugün için Kesin yargılar ortaya koyabilirler... Hukuk sistemide bu koşulda işler... Bugünün koşullarını benimser, 100yıl sonrasının değil... O yüzden karar, bilimseldir... Ancak 5 yıl sonra bu bilimsel yargı değişebilir... Pozitif Bilimlerden bahsetmiyoruz... Karar "Oylama" neticesinde alındığına göre, Bilimsel olduğu kadar aynı zamanda Demokratik bir karardır... "Sosyal Bilimler" bazen esnek yargılar içerebilir ancak yine bu iki kişinin verdiği oy ile ilgili, kararın açıklamasını yaoan kişi, kararın geçerli olduğunu ve sisteme uygun, sistemle tutarlı olduğunu söylemişti... Bu ifade doğrudur... Toplum Bilimlerinde suyun kaynaması gibi kesinliklerden bahsedemeyiz... Su gelecekte de 100derece de kaynayacaktır... Dediğim gibi Toplum Bilimleri bugünün gerçekliklerini ve geçerliliklerini ortaya koyar... Biz buna "Bilimsel" deriz, çünkü var olan Bilimsel Yöntemlerle ortaya çıkmış verilerdir... Karar bu açıdan Bilimseldir... Bu ifadem sanırım yeterince açık ve net... Kişilerin Üniversite mezunu olmaları o kadar önemli değil... Üniversite okuduğu halde kız arkadaşını üç adım gerisinde yürüten adamlar var, kadında bunu benimsiyor bu çağda... Ve o türlü adamların biraz gelişmişleri, ama fazla değil, mecliste bulunuyor ve halkına "Ananı da al git!" diyor, kızlara tecavüz ediyor... Neyine güveneyim? Türkiye'de Demokrasi yoktur ve olamaz... Demokrasi, oy verenin kime niçin oy verdiğini bilmesi ile olur... Bilinçlenme ile olur... Türkiye de kömür, iş, aş, telefon için "Kuşa oy ver" "Arıya oy ver" "Lambaya oy ver" "Hilale oy ver" mantığıyla oy veriyor insanlar, siz hangi Demokrasiden bahsediyorsunuz ya hu? Lafım ağır falan değildir... Halkımız oyunu satmaktadır... Gelin İzmir'e canlı örneğini kendim göstereyim size... Bu kadar açık ve net, ispatlı konuşuyorum... Ya ispatını vereyim size; Akp iktidarı İzmir Bayraklı'yı ilçe yapacak... Bayraklı eskiden sırf Chp'li Muhtarların çıktığı bir semtti... Son 5 yılda Akp burayı ilçe yapmadı, çünkü Belediye başkanı çıkarması imkansızdı... Son 5 yılda tarikatleri, vaizleri falan o kadar güçlü teşkilatlandırdı ki, Urfa'ya bilmem nereye şeyh, şıh görmeye gittiler... Şu an yerel seçimler için nüfuslu ve fakir ailelere erzak ve kömür veriyorlar... Bayraklı'yı bu sene ilçe yapma kararı aldılar ve iş sözü veriyorlar belediyede, oy almak için... Halkın muhtaçlığını kullanıyorlar, oylarını satın alıyorlar... Ya adres bile veriyorum size, neresi iftira bunun... Kaldı ki Türkiye'de bir çok ilde de tanıdıklarım kendileri şahit... Bana gelipte "İftira atıyorsunuz" iması yapmayın... Gözümle gördüğüm bir konu için iftira atmam imkansızdır... Hukuki bir kararın meşruiyetini tabii ki tartışacağız... Ancak Hukuktan, Toplumsal Bilimlerden anladığımız ölçüde tartışacağız... İktidarları ve Sistemleri de tartışacağız, ancak söz söyleyebilecek kadar anladığımız ölçüde... Kur'an-ı Bilmsel veri olarak sunup sunmamanız değil konu... Ben Anayasayı ve Bilimsel bir kararı sorguladığınız şekilde, aynı mantıkla 1500yıl önce hareket etmiş Toplumsal bir kanunu da eleştirebilmenizi istedim... Bunu yapamayacağınızı söylerseniz, sorun kalmaz...
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
Nasıl olursa öyle düşünmezsiniz, hayret... Peki o zaman inancınızın, bu yerleri; Saçı, Omuzu, Diz altını, gerdanı kapatmayı emretmesinin nedeni nedir? Keyfi midir? Yoksa bir nedeni var mıdır? "Dudak" cinsel bir organ değildir... Öpüşmek, cinsel bir eylem değildir... Göğüsler dahi bir cinsel organ değildir. Bebeklerin beslenme ihtiyacını karşılamak için var olmuş organlardır... Erkeklerde niçin varlar, onu bilemiyorum, tartışmıyorum da... Ama bir kadın, genelde, bir erkeğin kadın göğsünde ne bulupta zevk aldığını pek anlamadıklarını biliyorum... Göğüslerin bile, erkeğe çekici gelmesinin nedeni, erkek göğüsünden farklı olmasındandır... Psikolojik bir koşullanma vardır temel olarak... Afrika kabilelerinde, kadın göğüsleri, bizim algıladığımız gibi cinsel bir zevk objesi değildir... Söylediklerim genel bir psikoloji bilgisine dayanmaktadır... Aslına bakarsanız psikolojik olarak "Cinsellik" pazarlanan bir metadır günümüzde... Çıplaklar kampında kimse kimseye çıplakmış gibi çekici gelmeyebilir, çünkü herkes o şekilde... Ancak herkesin kapalı olduğu bir ortamda, bir kadının kalçaları biraz belirse erkeğe çekici gelebilir... Çünkü özellikle inançlı kadınlar bilirler ki, gizlenilen şey daha değerlidir... Bu onlar arasında bir propagandadır adeta... Yani eğer psikolojik olarak bakarsanız, kadınları motamot kapatma ve cinselliği olağandışı bastırma düşüncesi Bir gün biryerlerden patlak verecek sorunlara neden olabilir, olmaktadır... Dediğim gibi, Cinsel Uzuv olmayan uzuvlardan "Cinsel Haz" almak, alacağını düşünmek Fetişizmdir... Hangi mantığa bürürseniz bürüyün... İster "Ben nefisimi korumak için o uzuvlara bakmıyorum" numarasına yatın, İsterseniz açık açık bakın... Sizin sonuçta o Cinsel Uzuv olmayan Uzuvlara "Haz Verici, Nefsi baştan çıkarıcı, Bakınca Günaha yol açan" Uzuvlar olarak gördüğünüz gerçeğini değiştirmez başınızı çevirmeniz ve bakmamanız... "Göz Zinası" "Koku Zinası" bilmem ne zinası gibi kavramların varlığını biliyorsunuz değil mi? Örnek garip değil, gayet normal... Rüyalarınızda gördüğünüz; Rüyanızda bunları gördünüzde zina yapıyorsunuz, haberiniz olsun... Bakmanız günah yani... Rüyada bu simgeleri görmemek için, bu eşyalardan haberdar olmamalısınız, günlük hayatta bakmamalısınız... Bu son derece göreceli... Size göre sofrada geğirmek Kötü Ahlak, Ama Araplara göre bu yemeğin beğenildiğinin simgesidir ve saygıdır... Size göre Göğüsü açmak kötü ahlaktır, Ama Afrikalılarda Göğüsü kapatmak yadırganabilir... Size göre Eşinizle, ilk gecenizde, kızın ailesinden birisinin yanında ilişkiye girmeniz kötü ahlaktır, Ama kimi Eski Türklerde bu gayet normal ve hatta ahlaki bir gelenektir... Size göre kadın ve erkeklerin aynı derede banyo etmesi kötü ahlaktır, Ama Eski Türklere göre aynı derede banyo edip, kimsenin kimseye cinsel duygular beslememesi iyi ahlaktır... Yani bu çok çok göreceli bir kavramdır ve ne size ne de sizin dininize has değildir... Allah'a inanmayan bir adamın yaptığı iyiliğin zerre kadar önemi yoksa, kayda geçse ne olur, geçmese ne olur? Mavilediğim iletinize biz insanlar arasında "İletişim" diyoruz ve Toplumsallaşmanın baş koşulu olarak görüyoruz... Medeni sağlıklı insanlar sesten ve gözlerden tahrik olmuyorlar... Her adımlarında cinselliğe koşullanmıyorlar... Kırmızıladığım düşünce sistemine ise "Fesatlık, Kötü Niyetlilik, Art Niyetlilik" diyoruz ve böyle düşünenlerin "Kötü Ahlakı" temsil ettiklerini söylüyorum... Birbirini seven ve birbirinden razı iki insanın cinsel ilişkiye girmesi "Suç" değildir... Suç olmayan bir şeyin "Günah" olması ve "Zina" olarak adlandırılması mantıksızdır... "Zina" Evli insanların, ailelerine ve topluma zarar verecek ilişkilere girmeleri ile meydana gelir... Ya da Bekar iki insanın cinsel ilişkisi bir bebeğe neden olursa ve bu o bebeğe zarar verici bir nitelik taşırsa suç unsuru oluşturur... Yoksa erişkin iki insanın ilişkileri kimseyi alakadar etmez...
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
İyi de verilen karar zaten Bilimsel, Hukuk bir Bilimdir... Ha ama yeri gelir o kararlarda sorgulanır, ben sorgulaMAmak doğrudur demiyorum... "Mahkeme karar verdiyse doğrudur." diyorum, çünkü kararı veren makam o konuda yetkindir... Benimsediği sistem ve yönetim anlayışı ile örtüşen bir karar vermiştir... Tutarlılığını korumuştur... Bu yönden nasıl "Tutarsızdır" ya da "Hukuki Değildir" diye eleştirebilirim ki? Ama bu sistemi aşabilir miyiz, üst ve daha yetkin bir yapıyı sorgulayabilir miyiz derseniz eğer, Ben bunu eleştiririm... Bana kalsa Anayasa bir moda kitabı değildir... Anayasa da giyim ve kuşam ile ilgili tek bir maddenin bile olması özgürlüğe gem vurur... Ancak şu da bir gerçek, Anayasa "Zaman" "Mekan" ve "Toplumsal Kabullere" göre şekillenir... Bu çağımızda bir gereklilik olarak ne yazık ki bu etkenlere bağlı olarak bu maddeleri içeriyor, içermeli... Nasıl ki Kur'an-ın ayetlerini tek tek cımbızlayıp tartışmıyorsam, Ve zaman, mekana ve ait olduğu topluma göre tartışıyorsam... Anayasaları da bu yönden ele alırım... Bundan bir elli yıl sonrası biliş düzeyi için bu kararın hala geçerli olacak şekilde o zaman kadar kalması, O dönem için bir 50 yıl geriden gitmek demek olacaktır... Ama ne yazık ki bugün halk, 50 yıl ilerideki bilişsel düzeye sahip değildir... Canım arkadaşım, kararı veren adamlar senden benden ve hatta o yasayı çıkarmak isteyenlerde de daha hakimler bu konuya... Bu işin, mesleğin içersindeki kişilerdir... Hukuk bilimine kendilerini adamış insanlardır... "Katili affetme yetkisi Devletin değil, Maktülün ailesinindir" diyebilecek kadar Çağdaş Hukuktan anlamayan Tayyip Erdoğan ve avanesinin çıkarmak istedikleri yasalara mı güvenelim, yoksa Anayasa Mahkemesinin bu konuda eğitimli, yetkin, bilimsel ve yetkili kimselerinin verdiği ve yasayı iptal edebilme yetkisine sahip kararlarına mı? Başımızdakilerin milleti ne kadar temsil ettiği konusuna hiç gelmeyelim isterseniz... Millete kameralı cep telefonları dağıtıp, "Oynuzun resmini çekin, bu telefon sizin olsun" diyerek... Bir aylık erzak dağıtarak... Kışlık yakacak dağıtarak... Türbanı ve İmam Hatipleri oy kaygısı ile kullanarak... Nereden geldiği belli olmayan paralarla oyları satın alarak iktidara gelmiş bir partinin bu yaptıklarına rağmen hala kendisini "Demokrasinin" öncüsü sayabilmesi Ve "Laikliğin" ne demek olduğunu bile bilmediği halde "Laikliğin teminatı benim" diyebilmesi zaten kendilerinin ne kadar meşru olduklarını ortaya koyuyor... Kararı bir Hukuk organı vermiştir... Karar hukukidir... Akp'nin bu kararı eleştirebilmesine ve hukuki bulmamasına hiç şaşırmıyorum... Zira Savcı ve Hakimleri "Mülakat ile atama" şeklinde bir kanun çıkaran kimselerin, Hukuktan ve hukuki sistem ne kadar anladıkları ortadadır... Kararda "Laik" bir duruş vardır... Laiklik Toplum Bilimsel bir yapıdır... Ayrıca kırmızıladığım sorunuzla ilişik olarak bir soru sormak isterim size: "Bir Kutsal kitabı, bir Ayetini yüz kişi (mezhepler, itikatlar, tarikatler) farklı yorumlayabilir mi? Bu nasıl iştir? Yaratılmış (İnsan) bizdense (Müslümansa) şu karar(ne kadar kötü birisi olursa olsun yine de cennet), sizdense (müşrik, kafir, ateist, dinsiz) şu karar (ne kadar iyi birisi olursa olsun yine de cehennem) şeklindeki mantığın kurulduğu bir dinde hangi kararın doğruluğundan bahsedebiliriz? Doğruluğu tartışılır mıymış, tartışılmaması için sizinde savunduğunuz sürekli ilahi, tutarlı, çelişkisiz bir dayanak gösterin lütfen?" Din bölümünde de cevaplayabilirsiniz...
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
Demişim ilk iletimde... Sonra şu diyalog gelişmiş: Sanırım yeterince net ve açık değil mi? Sonra şu cevabı almışız birde: "Zinaya Yaklaşmayın" demek ile "Zina Yapmayın" arasındaki fark nedir? Kadına verilen Örtünme Emrinin nedeni nedir? Erkeğin nefsinin uyanmaması değil mi? Erkeğin nefsinin uyanacağını niye düşünür, bu emri veren? Çünkü kadının örtmesini istediği kısımlerından ne kendi nefsi uyanıyordur da o yüzden... Biz buna kısaca: "Kişi, kendinden bilir işi!" diyoruz... Yani ister kabul edin, ister etmeyin... Savunduğunuz düşüncenin altında Fetişizm yatar diye düşünüyorum... Kadının omzunda, saçından, elinden, yüzünden, diz altında Cinsel Tatmin/Haz alınacağını düşünmek, buna koşullanmak fetişizmdir... Zira bu bölgeler normalde Cinsel Uzuv olmadığı gibi, aslen Cinsel Çekicilikleri de yoktur... Cinsel çekicilikleri olmayan uzuvların "Erkeklerin nefsi kabarır" diye yasaklanması mantıksızdır... Yasaklayan kişide bir kusur aramak en akıllıcasıdır... Bu şu demek oluyor: "Evinizdeki soba borularını, su borularını ya da benzeri şeyleri örtün, benzerliğinden dolayı kadınların nefsi kabarabilir..." "Evinizdeki soba borusu dirseklerini, butiklerdeki cansız mankenleri örtün, çocuk balonlarının içine su doldurmayın, benzerliklerinden dolayı erkeklerin nefsi kabarabilir... Hatta atlarınızın yelelerini bile kapayın, ne olur ne olmaz..." Yani kılı, tüyü, tası püsürü yasaklamanın ahlaklı olmakla ya da Tanrı emri ile pek alakası yoktur... Yasağın bilinçaltına eğilmek lazım, kabul etsenizde, etmesenizde... Bakın, ben inancınızla dalga geçmiyorum... Daha önceki yazılarımdan bilen bilir, Kur'an-da Türbanın falan olduğunu hiç sanmıyorum... O yüzden bu kadar rahat yazıyorum, merak etmeyin... Ve sizin sergilediğiniz inancın mantığı bu şekildedir... İslamın, sizin savunduğunuz şekilde olduğunu cidden düşünüyorsanız, ne yazık ki İslam'da bu şekildedir öyleyse...
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Ya neyi tartışıyorsunuz siz yaa? Kararı veren kim? Anayasa Mahkemesi... Yani "Hukuk" konusunda en yetkin mercii... En geçerli yer... Ne yani, "Şer'i Hukuk"tan başka birşey bilmeyenlerin yorumlarına mı güveneceğiz? Yoksa kendisini bu mesleğe adamış insanların kararlarına mı? Ya nasıl Anayasa Mahkemesi vermiş kararı... Anayasa Mahkemesi... Bunun ne demek olduğunu bileniniz var mı? Anayasaya hüküm koyanlardan da üstün bir organdır... O kararlar hakkında kesin hüküm verebilen bir organdır... Hayatında avukat yüzü bile görmemiş adamlar gelip bu kararı eleştiriyor... Komik yaa...
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
Sayın ahmetsalih... Ben bu son iletinizdeki imanızı, aynen genişleterek size sormak istiyorum: Siz kadınlara bir Seks Objesi olarak mı bakıyorsunuz? Her kadın görüşünüzde nefsiniz uyanıyor ve buna rağmen bize "Ahlaksız"mı diyorsunuz? Her kadın görüşünüzde illa ki nefsinizin uyanması normal midir? Hele hele Parfüm kokusu duyar duymaz kişisel cinsel tatmin çabasına girişmişliğiniz var mıdır? Parfüm sizde nefsinizi uyandırıyor mu gerçekten? Peki Parfüme nefsinizin uyanması normal midir? Ayrıca; Müslüman, yorumunu, Allah'ın emirlerinden çıkmamak koşulu ile yapar... Var olan kurallardan sapamaz... Saparsa Müslüman olamaz... Böylelikle bir dünya görüşü ortaya koyamaz... Yeterince açık mı? Saygılarımla...
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
Ya lütfen söyler misin, kadının erkekten farklı olan tarafı nedir? Altı üstü 15-17Cm'lik bir uzvunun olmaması mıdır kadının farklılığı? Yoksa göğüslerinin erkeklerden daha şişkin olması mıdır? Bu mudur? Ya da AtaErkil zihniyetin o diline pelesenk ettiği "Ama güç bakımından, beden bakımından erkek daha güçlü!" zırvalığı mıdır? Sen kadını 1500yıl öncesi giyim kuşamına yüzlerce yıl mahkum et, Kendin erkek olarak istediğin gibi giyinebil... Ondan sonra "Yok efendim kadın farklı!" İyi de neyi farklı kadının? Açıklar mısınız? Ya da kime göre farklı? Burada "Nirengi Noktası" Erkek mi oluyor? Erkeğe göre mi farklı? Orantıyı erkeğe göre mi alacağız? "Kadın ile Erkek Birbirinden Farklı Değildir"... Ama diyelim ki illa birbirlerinden farklı olduklarını dile getireceksiniz, "Kadın ile Erkek birbirinden farklıdır" önermesi yerine, Erkeği "Sabit Nokta" olarak alıp "Kadın Farklıdır" demek bile AtaErkilliğin ve İkinci Sınıfçılığın alasıdır... Kurduğunuz cümleler, bilinçaltınızı tanımlar... Unutmayın...
-
Lütfen cuma nolur gel artık
Bence de sabır... Ama kime diyoruz ki sabır diye? Deniz Kızına mı?
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
Çok güzel yakalamışsınız gerçekten... Şimdi bu soruya vereceği cevabı bende çok merak ediyorum... Ve verilen cevap neticesinde, birçok tartışmada yapmaya çalıştığım Ama belirli bir yere kadar geldikten sonra kimselerin artık tıkanıp tartışmayı görmezden geldiği Adım adım ilerleyerek bazı şeyleri ortaya koymaya çalışacağım... Bakalım bu tartışma da yine terk edilen o tartışmalara benzeyecek mi? Gerçi evet, nitecesinde sonunda tartışma görmezden gelinecek en nihayetinde... Daha önce hç fire vermeden bunu yaşadık...
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
Hayır, her düşünce kendisinin üstün olduğunu savunmaz... Diyalektiği savunan bir düşünce sistemi, asla ve asla kortaya koyduğu bilgilerin her zaman doğru olduğunu ve olacağını söyleyemez... Çünkü değişmeyen tek şey değişimin kendisidir... Kendisinin tek doğru olduğunu söyleyen düşünce sistemi Dinlere aittir... En çok dinler kendilerinin üstünlüğünü savunurlar... En çok dinler eleştiriye gelemezler... En çok dinler kendilerini tek meşru sayarlar... Bundan sonra Doktrinlerdir dinlerin bu rollerini üstlenen... İslama inanmayan bir çok dinsiz, niçin inanmadığını ortaya koyar... İslamın ya da muhatabı olduğu dinin eksiklerini ve yanlışlarını ortaya koyar...
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
Ya iletilerinizin ikisini de eleştirmek bir tarafa, tuhaf olan ne biliyor musunuz? -Kadını "İkinci Sınıf" insan olarak görüp, birde bunu "Hayır, ben aslında kadının hakkını veriyorum!" diyebilmek... -Kadının özgürlüğünü alıp, özgürlüğünü alarak eline verilen türbanı "Özgürlük Sembolü" yapabilmek... -Kadının erkeklerle eşit olmadığını açık açık söyleyip, birde "Bu kadın erkekten düşüktür demek değildir" diyebilmek... -Erkeğin basiretsizliğini, iradesizliğini kadına mal edip, kadına da bunu benimsetmek yetmezmiş gibi birde sözde kadın haklarının yılmaz bekçisi gibi görünmek... -"Kadın" olduğu halde, kendi sıradan bir uzvu erkek hegomenyasınca "Cinsel Uzuv" olarak "Tahrik Edici Unsur" şeklinde teşhir edildiği halde, tek bir kadının çıkıpta "Ya hu sen kim oluyorsunda benim bedenimi böyle lanse edebiliyorsun?" diyememesi... -AtaErkil hastalığın baskısı altında ezilen kadının, "İnanç" yaftası ile benimsediği "Kadın" rolünü, kendi öz haysiyetine rağmen, erkek egosunu tatmin için sonuna kadar layıkıyla oynayabilmesi ve kendi haysiyetini hiçe sayması... -Erkeğin "Cinsel Obje" olarak gördüğü kadınında bunu "Tanrı Hükmüdür!" diye kabul ederek, kendisini gerçekten de bir Cinsel Obje olarak görmeye alışması ve artık kendi öz onurundan haberdar olmaması... Ve daha bir sürü şey... "Kadın Hakları" ya da "Erkek Hakları" diye birşey yoktur arkadaşlar... İki farklı yaratıktan söz etmiyoruz... "İnsan Hakları" vardır... Kadın, Erkekten daha aşağı değildir... Kadın ile Erkek her açıdan eşittir... Kadın, erkeğin elinin kiri ise eğer Erkeğin de kadının elinin kiri olduğunu bilmek lazım... Evin direği erkek ise, Kadınında en az erkek kadar direk olduğunu bilmek lazım... Eşik ise eğer kadın, Erkekte bir o kadar eşiktir... Ya da hiçbiri değilse kadın ve salt İnsan ise Erkekte bir o kadar insandır... İster Din emretsin, ister başka birşey... Kadının hala Erkek ile gerek Sosyal açıdan, gerek Cinsel açıdan, gerek Ekonomik açıdan, gerek Ebeveynlik açısından, gerek evlatlık açısından eşit olmadığını söyleyebilen bir Tanrı 1500yıllık İnsanlık Gelişiminden/Tarihinde zerre kadar haberdar değildir... İnsanların katettiği yoldan zerre kadar haberdar değildir... Bazı arkadaşların savundukları bilgiler, 1500yıl öncesinin Arap toplumuna aittir... 1500yılda olan gelişmelerin biraz farkına varılabilirse, Niçin Kadın ile Erkeğin aslında "İnsan" olduklarını savunduğumuzun farkına varılabilir... Saygılarımla...
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
Sayın Bilimselci... Katılıyorum ancak biraz açmak isterim... Çünkü bu iletinize bakıp "Aaa! bak gördün mü, aslında Allah'a inanıyor, var olduğunu kabul etti!" diyen olabilir... Daha önce çok yaşandı bu... Müslüman olmayan Ateist (Sayın Bilimselci gibi mesela) birisi, çıkıp; "İslamiyet Hz. Muhammed'in Dünya Görüşüdür." diyebilir... Çünkü "Tanrı" diye birşeyi varlığına inanmadığı gibi Doğal olarak da "Vahiy" ve "Kutsal/Sorgulanamaz"lığa da inanmıyordur... Bu "Var olduğu halde inanmıyor, inkar ediyor..." demek değildir... "Yok olduğunu bildiği için inanmıyor..." demektir... O yüzden bir Ateist'e göre "Müslümanlık/İslamiyet" sıradan bir dünya görüşüdür... Ve aynı zamanda "Doğmatik"tirde... Ancak bir Müslüman çıkıp; "İslamiyet/Müslümanlık bir dünya görüşüdür, yaşam tarzıdır." diyemez... Çünkü daha en baştan "Din" sorgulanamaz... Bir Müslüman için İslamiyet tek geçerli kurgu olduğu Ve diğer inanışlar meşru olmadığı için İslamiyet başlı başına bir "Dünya Görüşü" değil, Tek gerçekliktir... Zira "Dünya Görüşlerini" İnsanlar ortaya koyar... Ama Müslümana göre "İslamiyet" Tanrıdan gelmedir... Bir Ateist, Kur'an ve diğer tüm inançları insanların ortaya koyduğunu bildiği için: "Müslümanlık Hz. Muhammed'in Dünya görüşüdür." diyebilir... Ancak bir Müslüman: "Benim dünya görüşüm İslamiyet'tir" diyemez... "Ben İslam üzere varım, yaratıldım, doğdum... Şükür ki benim böyle yaratana!" diyebilir ancak...
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
Gayri Meşruluğun sınırı nedir peki? Neye göre Meşruluk? Arapların "Kadın", "Namus" ve "Ahlak" anlayışına göre mi? Söylemek istediğinizi anlatabiliyorsunuz... Ve anlayabiliyorum da... Ama söylediğinizden anladığım şey: "Doğmatizm" ve "Diktatörlük" Sayın Fuzuli, "Kendini Değendirmek" güdüsü her canlıda vardır... Erkek balıklar, en parlak renkli dişilerle çiftleşirler... Onlara kendilerini beğendirirler... Doğa da dişi canlılar ile erkek canlılar en iyi ürünü/nesli verebilmek için bir çaba içersindedirler... Bu yüzden seçici davranırlar... İnsanlarda da bu vardır... İlk çağlardan beridir kadınlar ve erkekler çeşitli süs eşyalarını takı olarak kullanmışlardır. "Güzel" ve "Çekici" görünme ihtiyacı "Psikolojik" bir rahatsızlık ya da koşullanmışlık değildir... Emin olun ki bunun böyle olduğunu söyleyebilecek kadar Psikolojiden anlıyorum... İnsan kendisini beğendirmek için süslenebilir, gayet doğaldır... İnsan kendisini iyi hissetmek için süslenebilir, gayet normaldir... İnsan eğer Kompleks/Karmaşa sahibi ise Belirli bir art niyetle süslenirse bu bir rahatsızlık demektir zaten... Ancak her süslenen için bunu diyemeyiz... Ve "Süslenme" "Beğenilme" kültürü de toplumdan topluma değişir... Siz boynuna altın halkalar takıp 20 santım yüksekliğinde bir boyuna sahip kadını itici bulabilirsiniz... Siz dişlerini "Jaws" dişi gibi törpüleyip sivreltmiş bir kadını itici bulabilirsiniz... Siz Burnuna, kulağına, yanağına tahta ve kemik parçaları takan kadınları itici bulabilirsiniz... Hatta Türk ya da Arap Halkı da itici bulabilir ancak Afrikalılar için bu çok çekicidir... Size itici gelen bu kadınlar Ahlaksız mıdır? Afrika yerlileri tertemiz bedenli bir kadını çırılçıplak görseler yadırgayacaklardır belki de... Onlar yibe de Ahlaksız mıdır? Mesela Eski Türklerde kadınlar ve erkekler öyle sıkı sıkıya giyinmezlerdi... Hatta kadınlar ile erkekler aynı nehirde birlikte yıkanabilirlerdi... Ancak Eski Türklerde "Cinsel" suçlar yok denecek kadar azdı ve olduğu zaman ölümle cezalandırılırdı... Neredeyse Çıplak gezen ve kendilerini beğendirmek için takılar takan bu Eski Türklerde, "Birbirine yan gözle bakmamak" esastı... Hatta "Eline, Diline, Beline" düşüncesinin temelleri o zaman kadar dayanır... Kısaca: Doğal olan; İnsanın beğenilme güdüsünün olması ve bunu uygulamasıdır... Ancak insan toplumsal bir varlık olduğu için, bu topluma ve ailesine zarar vermeyecek derece de olmalıdır... Yoksa omzunu açan, parfüm sıkan ya da mini etek giyen bir kadının kimseye zararı yoktur...
-
yurtdisi
Akademik Doktora için Japonya'ya gitme koşullarından bahser misin arkadaşım, Tarih bölümü için? Japonya'da yapma hayalim varda doktorayı... Biliyorum öyle daha kolay ama "Japon ya da Japonya da oturan bir hatun bul!" gibi tavsiyelere kapalıyım... Alnımın teri ile gideceğim, gidebilirsem...
-
Şeyh Sait İsyanı'nda Şeyh Şemsettin'in Sorgulanması...
Nakş-ı Bendi Şeyhi Şeyh Şemsettin'in Sorgulanması kaydıdır... Kaynaklar: -Atatürk Kütüphanesi Serisi, Sel Yayınları, "Şeyh Sait İsyanı" sayısı,10 Ağustos 1955, sf:106, 107, 108 -Nurer Uğurlu, Kürtler ve Şeyh Sait İsyanı, Örgün Yayınevi, İstanbul 2006, sf:399, 400, 401
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
Kadın-Erkek ilişkisi derken ne kastettiğinize bağlıdır bu... İnsanlar kendi sınırlarını belirleyebilecek kadar zeki, akıllı ve kültür oluşturabilecek yaratıklardır. "Ahiret" bir düşüncedir, inançtır. "Ahiret İnancı"nın da mantıksal olarak çelişkisini belirttim, oraya beklerim öyleyse sizi...
-
KADIN VE PARFÜM... Burnumuzun dibindeki ... kokular...
Nedir Erkek ile Kadının birbirine Kadın ve Erkek gözü ile bakmamasının koşulu? İkisini de türbana bürümek midir? Tamam, insanlara cinsiyetleri ön koşulu ile bakmayalım ama bazı insanların inançları zaten en başta bunu yapıyor... Hatta daha beterini yapıyor ve cinsel organ olmayan uzuvları bile cinsel uzuvmuşçasına teşhir ediyor... Bu daha kötü değil mi? Sen omuza, dize bakıp tahrik olan sağlıklı bir kadın ya da erkek gördün mü? Kaldı ki sağlıksız bir Fetişistin bu ahlaki olmayan eyleminin yükümlülüğünü niye karşısındaki nesneye yükleyelim? Başkası şeyine sahip çıkamıyor diye kişileri denk almaya ne hakkımız var?