Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. O zaman anlayacağın şekilde söyleyeyim: Allah/Tanrı/Çalap/Rab diye adlandırdığınız ve var olduğunu düşündüğünüz Görünmez, ulaşılmaz, maddeden ayrı, soyut, aşkın bir İlah yoktur... Oldu mu?
  2. Sayın BrainSlapper, Sanırım bir iki yıl önce kadardı... Kızıldenizde araştırma yapan bir ekip, Yaklaşık Hz. Musa'nın yaşadığı dönemlerde Kızıl deniz'in daha çekik olabileceğini Ve rüzgarın, gel-git'in etkisiyle Kızıldenizdeki mevcut bir kayalıktan karşı tarafa geçilmiş olabileceğini iddia etmişlerdi. Belki internette ararsak bulabiliriz bu bilgiyi...
  3. Peki şimdi blogların istatistiklerini nasıl alacağız? Yani daha önce iletiye, görüntülemeye, incelemeye göre falan sıralıyorduk... Şimdi onu yapamıyoruz!
  4. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi Tengeriin boşig'nın blog başlığı içinde RA'NIN RUH SESİ
    Ben Gloria'ya editörlük veririm ama mutlaka arada sırada gelip döktürmesi lazım... Ama oradan buradan aşırma şeyler istemem, kendin döktüreceksin... Hani aynen bir yazıma uzun uzun cevap vermiştin ya? Öyle işte... Söz ve ve blogumdaki editörlüğüne bak...
  5. Yani, aslında Metafiziğin, dediğiniz şekilde sınırlandırılması hata olabilir... Metafizik sadece Tanrının varlığı sorununu ele almaz... Açıkçası her zaman söylediğim gibi, "Soyut Varlık"ların var olduğuna inanmadığım gibi İnançlardan ve Metafizikten hareket eden bir çok öğretinin kabullerini önemserim. Evet, çok mantıklı... Tasavvufta da bu vardır... Kişinin "Benliğinden" sıyrılıp (benlik dağını delip), gerçeğe ulaşması düşüncesidir ve bu öğretiyi önemserim. Dediğim gibi, bu tür öğretiler ile bir alıp veremediğim yok ve hatta benimserimde. Ancak ben inançlardaki bilgilerin dahi maddi gerçeklerden yola çıkılarak ulaşıldığı, Her ne olursa olsun, yine bilginin kaynağının madde olduğunu düşünüyorum. Hz. Muhammed dahi Tanrı'nın varlığını ortaya koyarken Doğa varlıklarını şahit göstermiştir her daim... Somut varlıklardan yola çıkmıştır ve bilgisinin kaynağı yine maddedir diye düşünüyorum. Eski bir hikaye varmış. Biz üç boyutlu alemde yaşıyoruz ama mesela bir kağıdın üzerindeki çizgi iki boyutludur. İşte İki boyutlu alemde yaşayan canlıların olduğunu söyleyen bu hikayede İki boyutlu alemdeki bazı canlılar, üç boyutlu başka bir üst alemin olduğunu tartışıyorlar... Ancak algıları yetmediği için ve nasıl algılayabileceklerini de deneyimleyemedikleri için, Bizim içersinde bulunduğumuz üç boyutlu alemin varlığını ispatlayamıyorlar... Var olduğuna inanmakla yetinebiliyorlar sadece... Ve üç boyutlu alemde yaşayan insan, mikroskopla o canlılara bakıp onları araştırıyormuş oysa! İki boyutlu canlılarda, alemlerini aşamadığı sürece Var olduğunu tasvir ettikleri üçüncü boyutu asla ve asla deneyimleyemiyorlar... Ama akıl yürüterek varlığını düşünebiliyorlar... Bu hikaye sanırım bir fantastik roman olarak yayınlanmış eskiden, tamamını bulup okuyamadım. Ama sizin ortaya koyduğunuz düşünce buna çok benziyor diye düşünüyorum. Açıkçası Mevlana, Yunus Emre, Hallac-ı Mansur gibi insanların ortaya koydukları öğretilere dayanarak Bu düşüncenin yararlı olduğunu söylüyorum. Ama benim demek istediğim şey şu: Şimdi biz bu alemde yaşayan insanlar olarak diğer üst alemi tam olarak tasvir edemiyoruz, eğer var ise... Diyelim ki peygamberler ve ermişler o alemlere ulaştılar! Yani sizce de insanlara, aynen yaşadıkları şekilde mi anlatırlardı? Yoksa insanların anlayabilecekleri şekilde mi anlatırlardı? Somutlaştırırlar mıydı? Bence peygamberlerin ya da Mevlana gibi insanların ulaştıkları "Erdemli İnsan" formunun izdüşümü budur. "Yaşadıkları ruh halini somutlaştırarak anlatmak..." O yüzden Ölüp-Dirilme ve Öte Alem tasavvurlarının aslında birer mecaz ve niteleme olduklarını ortaya koymak için açtım bu konuyu ama ne yazık ki siz yazana kadar kimse o derece geliştiremedi başlığı... Mesela "Hacivat ile Karagöz Neden Öldürüldü?" filminde çok güzel bir replik vardır: "Hakkıyla doğmak için, önce ölmek gerekir!" der. Kastettiği, kişinin boynunu vurup yaşamına son vermek ve sonrada yeniden doğmasını beklemek değildir. Kastettiği şey, kişinin kendi benliğini aşabilmesi ve yaşamın gerçek farkına varabilmesidir... Çok güzel bir öğretidir bu işte... Teşekkürler... Muhakkak... Maddenin oluştuğu başka bir şey daha vardır...
  6. Bende o zaman diyorum ki: "Gök-Tanrı inancı tüm insanlık içindir!" Aksini nasıl ispat edeceksiniz? İyi de Sayın Selenge, Siz "Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar Tevhid İnancı (İslam; La ilahe illallah) tebliğ edilmiştir." diyorsunuz ama forumda yine en az sizin kadar otorite bir arkadaşta bunun kesinlikle öyle olmadığını , her peygambere farklı dinler ve inançlar indirildiğini söylüyor? Size mi inanalım yoksa o arkadaşa mı? Anlamadım ki şimdi ben? Ya her topluma peygamber gönderilmiş olsa ne olur ki? Sonuçta Sayın Doğan Gürbulak'a göre her peygamber farklı bir dini getirmiş, her peygambere farklı bir din tebliğ edilmiş ona göre... Öyleyse siz çıkıp Konfüçyus'u da Peygamber olarak ilan edebilirsiniz, Buddha'yı da... Hanginize inanalım? Yalnız şu var ki, Siz başka kültürlerin iyi öğretilerini nasıl olurda Arap öğretilerine mal edebilirsiniz ki? Bu hakkı nereden buluyorsunuz? İnsanlar binlerce yıl bir birikim elde edip öğretiler ortaya koyuyorlar ve siz çıkıp "İslam olduğu için öyle" diyorsunuz... Peki niye bu düşüncenin aksini düşünmüyorsunuz? Belki İslam, o diğer kültürlerinin birikimlerinin bir eseridir ve onlara benzemesinin nedeni, onlardan parça parça kotarmış olmasıdır? Bence bu daha makul... Çünkü biz bir A kitabı yazdığımızda, o A kitabından daha önce yazılmış diğer kitapların bilgilerine bu yeni A kitabında aynen rastladığımızda; "Bu yeni kitaptaki bilgilerin izlerini diğer önceki kitaplarda bulmak bu kitabı yazanı sevindirir." demiyoruz... Biz buna "İntihal" yani "Bilgi hırsızlığı" diyoruz ve suç sayıyoruz... Yani diğer toplumların ortaya koydukları bilgileri, kültürleri, o toplumlarla pek alışverişe geçmemiş bir topluma mal etmek, o kültürleri üreten toplumlara hakarettir ve haksızlıktır... İnsanın doğası aynıdır. Tarih içersinde insanlığı yükselişi benzer olmaktadır... Doğaya ve doğa güçlerine kattığı anlam benzerdir... Amerikadaki bir köpeğin evcilleştirilebilmesi ile Orta Asyadaki bir köpeğin evcilleştirilebilmesini "İkisi de aynı kültürün kalıntılarına sahiptir" diyerek açıklayamayız... İnsanlar çaresizliklerinde ana karnındaki gibi büzüşürler... İnsanlar korktuklarında sinerler... İnsanlar coştuklarında dans ederler... İnsanların belirli etkilere verdikleri tepkiler benzerdir... Güneşin yakıcılığı gören ve güneşi kutsayan insanın Çaresizlik anında Güneşi temsil eden ve ona benzeyen Ateşin etrafında dönmesi ve onu kutsaması kadar normal birşey daha yoktur. Birisi Amerikada, diğeri Çinde insan görmeden yetişmiş iki insanın, çaresizlik karşısında sinmesi ve daha güçlü olana yönelmesi, kutsaması aynı inanç kökenlerinden geldiklerinden değildir... Doğaları gereğidir... Dünyada, ömrünü Sümer tabletlerinin çoğunu okumaya adamış, okumuş ve dünyada otorite olarak kabul edilmiş olan "Muazzez İlmiye Çığ" benim için yeterlidir... Tek bir sümer tableti okumadan ve hatta tek bir harfine bile tesadüf etmeden "Aman canım, Sümer hikayelerinin İslama benzemesinin nedeni, onlara da önceden peygamber gönderilmiş olması" diyen birisine ben sadece ve sadece gülerim... Bir gün Ceviz Kabuğu programına Muazzez İlmiye Çığ ile Hıristiyan bir Pastör ya da Rahip katılmıştı. Muazzez hoca tüm bilgi ve belgeleri ile, örnekleri ile kanıtlıyordu... Adamın dediği tek şey, sizinki ile aynı idi: "İşte bu benzerliğin nedeni Rab'bin daha önceden beri bilgisini insanlara tebliğ etmesidir." diyordu. Ve ben ekran başında gülmekten yerlere yatıyordum. Zira adam ne Sümerler hakkında tek bir bilgiye sahipti, ne de eline tek bir Sümer tableti alıp hikayeleri orjinalinden okumuştu... Ama bol keseden sallayıp, Sümer kültürünün mirasını kendi inancına mal edebiliyordu... Komik... Hayır, Moğollardan etkilendi demeyiz ispatlayanmadığımız sürece... Ama sizinkisi midir Bilimsel tespit? Sen gidip tüm diğer kültürlerin birikimlerini kendi inancına mal edeceksin, Sonra bana Bilimsel tespitten bahsedeceksin... Cevabı basit: İlki (Evrim) Bilimsel bir akıl yürütmeye, ispatlanabilirliğe, deneyimlenebilirliğe dayanmasından dolayı Bilimsel oluyor... Ve ikincisi ise sadece kendini meşru kılma dürtüsüne dayanarak, kendi egosunu tatmin etmek güdüsü ile tüm diğer toplumların birikimlerini kendine mal etme çabasına dayanmasında dolayı akıl dışı geliyor... Burada itham karmaşası var... Bunu ispatlayamayacak olan sizsiniz, yoksa bizim için sorun yok... ("Biz" derken bir "Taraf"ı değil, kendimi kastediyorum) İşte İtaat bekleyen dinlerin yaşamasının nedeni de bu: "Acizliğin" bir mükafat gerektiren (cennet, sevap) kişilik örüntüsü olduğunun benimsetilmesi... Kişiye şöyle denir: "Sen herşeye bak ve Tanrı karşısında aciz olduğunu hatırla. Ki mükafatın olsun!" Oysa biz insanın insana köleliğinden ziyade insanın düşüncelere bile köleliğine karşıyız... Demek ki bir taraf işine gelmediği için soyuta atıyor, diğeri ise devamlı anlamak için çaba harcıyor... Demek ki iki taraftan birisi hakikaten akılsız... Mesela birisi şöyle düşünür: Bir gün birisi kaza geçirir ve kazada yan koltuktaki eşinin gözleri kör olur. Adam ve doktor gözün ne kadar eşsiz bir yaratılışta olduğuna koşullanmıştır ve der ki: "Yüce Tanrım, sen böyle eşsiz bir şeyi yarattın ve ben senin bu yarattığın şey karşısında acizim." Sonra karısının gözünün öylece kalmasını kabullenir, çünkü o eşsiz olduğuna koşulladığı şeyin yeniden yapılandırlamayacağına, Onu yarattığına inandığı Tanrı karşısında ve doğa karşısında aciz olduğunu kabul ederek inanmıştır... Mesela birisi şöyle düşünür: Bundan 15-20 sene kadar önce bir kaza geçirmiştir. Gözü kör olmuştur. Çok azimli bir doktorun eline düşmüştür ve kör olan adamda görmek için azimlidir. Çünkü göz gibi eşsiz bir organ ve onu yarattığı düşünülen Tanrı karşısında aciz olmadığını bilmektedir. Adam "Kader" deyip gözünden vazgeçmediği gibi sırf görebilmek için onlarca deneye katlanır. Sonunda doktor, azı dişinden ve dişin köklerinden, kılcallarında yararlanarak O hastanın görme yetisini %15-20 oranında mümkün kılan, En azından ışığı hissettiren bir yapı geliştirir... Hasta tam olarak göremese de ışığı yakalayabilmek, onun için hayatın en büyük anlamı olmuştur... Dolayısı ile insanın aslında aciz ve zavallı olmadığının bir kanıtı olmuştur o hasta artık... Olay budur canım arkadaşım... Saygılarımla...
  7. Nedense bu konu pek gözardı ediliyor gibime geliyor. Oysa çok açık ve net bir cevap istemiştim... Kimse üzerinde düşünmeye ve cevaplamaya yanaşmıyor... Öyleyse ben tekrar sorayım bakalım... Bu iletiye daha önce cevap vermiştim ama şunu istememiştim: "Peki adaletli anket nasıl olur? Siz yapar mısınız bu konuya dair adaletli bir anekt?" Mantık çok basit: A- Ruh gibi bir varlığın, dini açıdan da "Ölümsüz" olduğunu biliyoruz. Yani Ruh'un ölüp tekrar dirilmesi diye birşey olamaz... (Yanlışsa düzeltin lütfen) B- "Yeniden diriltme" denilen olay, dini açıdan "Ölümlü" olduğunu bildiğimiz ve mantıklı olarak "Canlı Madde" olan "Bedenlerin" dirilmesi şeklinde olacaktır, olmalıdır. Mantıki olarak gereklilik budur. (Yanlışsa düzeltin lütfen) C- "Yeniden dirilen beden"in diriltileceği yerde, bedenin kendisi gibi "Maddi" olmak zorundadır... Yoksa "Ruh" zaten mana/gayb alemindedir, oysa diriltme olacaksa kaçınılmaz olarak Madde aleminde olmak zorundadır. (Yanlışsa düzeltin lütfen) D- Dinde "Bedenin tekrar diriltileceği yer" olarak tasvir edilen yer "Mahşer"dir ve dolayısı ile "C" maddesi gereğince bu yer "Maddi" olmak zorundadır.(Yanlışsa düzeltin lütfen) E- Mahşer yerinde hesabı görülen "Canlı Maddi Beden"in hesabının görüleceği yerler "Cennet" ile "Cehennem"dir. Burada sefahat sürecek ya da acı çekecek olan bedenin de "Canlı Madde" olması kaçınılmazdır.(Yanlışsa düzeltin lütfen) F- Bu mantık örüntüsü gereğince şu ortaya çıkıyor ki: "Mahşer, Cennet, Cehennem ve A'raf" diye adlandırılan yerler "Maddi" özellikte yerlerdir...(Yanlışsa düzeltin lütfen) G- Dine göre "Cennet" ve "Cehennem"deki yaşamlar sonsuza kadar sürecektir.(Yanlışsa düzeltin lütfen) H- "Cennet ve Cehennem = Madde" denklemi olduğuna göre; "Sonsuz Cennet ve Cehennem = ?" demek "=Sonsuz Madde" demektir...(Yanlışsa düzeltin lütfen) Sonuç: Bu mantık örüntüsüne göre kaçınılmaz olan şudur ki, Tanrı'nın varlığının sonsoz olması kadar, Madde'nin varlığı da sonsuzdur... Öyle ki Tanrı'nın bildirdiği düşünülen veriler ve kavramlar çerçevesinde bir mantık geliştirildi ve bir çıkarıma varıldı. Öyle ise Dinin düşüncesine göre kaçınılmaz gerçek şudur: "Tanrı" ile "Madde" birlikte vardırlar. Ben bu düşüncenin eksik olduğunu düşünüyorum, çünkü inanca göre "Tanrı" ile "Madde" birbirinden ayrıdırlar. Oysa ikisinin ayrılığı, "Sonsuz Madde" ve "Sonsuz Tanrı" mantığı açısından, bir kefede Tanrı'nın, bir kefede Madde'nin varlığını gerektirir. Ki bu da Tanrı'dan başka bir varlığı da kabul etmek demektir, yani şirktir... Öyleyse şu olmalıdır: "Varlığın kendisi Tanrıdır..." Peki bu mantığım kasıtlı ise, Sizin "Kasıtsız" ve "Açık ve Net" mantığınızı görebilir miyiz? Lütfen! Bakın ben size açık ve net olarak soruyorum... Çok net... Yukarıdaki mantığı ne tek bir ayete dayandırarak verdim, ne tek bir ayet örneği verdim ve ne de yarım bilgilere dayanarak verdim... Dinin ortaya koyduğu ve herkesin kabul ettiği, benimsediği kavramların yüklendikleri mantığı birbirleri ile ilişkilendirerek ortaya koydum tekrar... O yüzden bana "yok efendim dinin bütününe bakın" ya da "Yarım imam dinden eder" falan fistan demeyin... Bu deyişlerinizin muhatabı ben değilim. Ben hiçbir tartışmamda tek tek ayetleri tartışmam ve tek tek ayetleri tartışmanın verimle olacağını pek düşünmem... Kimi neyle itham edeceğinize dikkat etmelisiniz... Açık ve Net: Yukarıda sıraladığımı mantığı çürütünüz... Asla farkında değilsiniz ancak benimsediğiniz düşünce yapısının kaçınılmaz olarak vardığı tek sonuç: Tanrı ile Madde birbirlerinden ayrı, birlikte sonsuz ve birbirlerine eşit oldukları sonucuna varır... Siz konunun üzerinde yeterince mantık yürütmediğiniz ve size verilenle yetindiğiniz için belirli bir kabulü sergiliyorsunuz sadece... Mantığınızı geçerli bir şekilde sorgular ve yapılandırırsanız eğer, Maddeyi Tanrı'ya ortak koşanın bizzat "Siz" olduğunuzun farkına varacaksınızdır... Saygılarımla...
  8. Evet, yazın gayet lazım olcak bana Kramp giriyo yoksa napiim? Alla alla...
  9. Açılamadığımdan değil, tercihen açılmıyorum... Alla alla...
  10. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi deniz_kizi'nın blog başlığı içinde deniz_kizi's Blog
    Geçti geçti... Blog anasayfasında ilk olarak yayınlanan blogtu... Ama şimdi başkası var artık...
  11. İnsanlar karada yaşamak için varlar bence... Ayağımın değdiği yer, en güvenli hissettiğim yerdir... Sen açıl valla ne diyim
  12. Tengeriin boşig şurada bir blog başlığı gönderdi: RA'NIN RUH SESİ
    => Tengeriin Boşig <= Bu şarkı blogumda var... Hemde iki ayrı kişinin ağzından... "Oasis"in parçasıdır: WonderWall... "Lost" dizisinde Charlie, yağmur altında söylüyordu... Çok sevdiğim bir şarkıdır... Türkçe sözlerini de yazdım, çok anlamlı... Bence ablacım, bir kere bile olsa dinle bu şarkıyı... Sözlerini anlayarak... Hissedeceksin...
  13. Tevrt'ın tahrif olduğunu kanıtlayabilir misiniz? Hem Kur'an-da ayetler ile Hem de Tevrat'ın kendisinden? Ve; Peki Tevrat, Kur'an ortaya çıktıktan sonra mı tahrif olmuştur? Yoksa Kur'an ortaya çıkmadan önce mi? Eğer Kur'an ortaya çıkmadan önce ise; Kur'an niçin tahrif olmuş ve Tanrı'nı kitabı olmaktan çıkmış bir kitabı ve o kitaba bağlıları "Ehl-i Kitap" olarak niteliyor ve o kitabı referans olarak veriyor? Ve niçin o kitabın değiştirildiğini söylemiyor Kur'an? Niçin bu kadar önemli bir konuyu atlıyor? Eğer Kur'an-dan sonra değişmişse; Bunu nasıl ispatlarsınız? Kur'an inene kadar sağlam kalmış ve ondan sonra tahrif edilmişse, Kur'an Tanrı'nın kitabı idi de Tevrat değil miydi? Ayrıca Yahudiler atalarına ait şeyleri saklamada Müslümanlardan daha sadıktırlar ve ciddidirler... Tevrat'ın Kur'an indikten sonra tahrif edilmiş olması imkansız... Gerçi önce de tahrif edildiğini Kur'an bile söylemiyor... Hem Tanrısal bir hikmet, Nasıl olurda İnsan eli ile değiştirilebilir... Kaldı ki Tanrı, hikmetini insanların değiştirmesine nasıl izin verirde Değiştirenleri sonradan yargılar? Diyelim ki bunun nedeni, insanların Tanrısal hikmetlere el sürüp değiştirip değiştiremeyecekleri iradesini sınamaktır... Niye diğer kitapları indirip, değiştirilmesine izin vererek onları değiştirenleri böyle sınıyor da Kur'an-ı değiştirilemez kılıyor? Niye aynı sınamayı Kur'an-a inananlara uygulamıyor? Bu adaletsizlik değil midir? Hem Tevrat değiştirildi ise Kur'an nasıl olur da tarhif edilmiş olamaz? Sonuçta Kur'an yazılırken sahabelerin ezberlerinden ve yazılı derilerden, yapraklardan yararlanıldı... Ve yazılı kaynaklar derhal yok edildi... (Bu arada: Bende Kur'an-ın hiç değiştirilmediğini düşünüyorum, çünkü Hz. Osman'a ve Hz. Ali'ye ait ilk yazmalar hala saklanmaktadır... Yine de düşündürmek için soruyorum... Ha ama belki toplarken, bir araya getirirken, o bugüne kalan örneklere eksik alınmıştır değil mi?) Görüleceği gibi daha önceki kitapların değiştirilmiş veya tahrif edilmiş olduğu düşüncesi Kur'an-da, Hz. Muhammed'de ve hatta Yunus Emre, Hallac-ı Mansur gibi alimlerde de olmadığı gibi bu düşünce kendi içersinde onlarca çelişki barındırmaktadır... Saygılarımla...
  14. Neden - Sonuç... Etki - Tepki... Hayatın en güzel özeti bu bence... Bana bunu öğretti... İnançlı ve zekasına fazlasıyla güvendiğim bir arkadaşım bana: "Aslında her insanın kaldırabileceği bir çok günahı tatması lazım... En azından bir kere içmesi lazım içkiyi... En azından bir kere çekmesi lazım otu... En azından bir kere yatmalı bir *****... O pişmanlıkları yaşamadan, insan olmanın değerini anlayamazsın..." Yaşımın kaç olduğunu hiç önemsemedim ama hayata dair bir kaç söz söyleyebilirim diye düşünüyorum... Söyleyeceklerimden emin olabilecek kadar yaşadım çünkü... İçmeli insan bazen, kendisini kaybedinceye dek... Pişman olacağı bir yalan söylemeli bir kere, pişman olacağını bile bile... Kaybedeceğini bile bile kumara yatırmalı biraz parasını... Bir Femme Fatale'a aşık olup bile bile lades oynamalı... Kaybetmeli bazen en sevdiklerini, bile bile canının yanacağını... Bir fahişeyi, her kalktığında iğreneceğini bile bile koynuna almalı... Dönmeli sırtını bazen, bile bile sırtını döndüğünde yalnız kalacağını... Yani insanı insan yapan şeyleri kaybetmeli ki, İnsan olduğunun farkına varsın... Ama bu çoğu zaman ince bir çizgidir... Düşenlerin çoğu, tekrar çıkamaz... Bataklığa düştükten sonra, Hiç o bataklıkla olmamış gibi değilsinizdir artık... Yani hayat bana İnsan olmak için hiç kaybetmemek gerektiğini öğretti sanırım...
  15. Demek denizlere gidiyosunuz hanfendi... Ee iyi yüzmeler o zaman! Ama derinlere açılma istersen, boğulursun falan sonra... Ama gerçi sen boğulanları seyredersin aslında değil mi? Unutmuşum...
  16. Tengeriin boşig şurada yorum gönderdi deniz_kizi'nın blog başlığı içinde deniz_kizi's Blog
    Bence de iyi etmedin çabukcacık büyüyerek... En azından güneşe dua et... Blog'un seçilmiş blog olmuş bu arada, tebrik tebrik tebrik...
  17. Sayın Notamatik, çok sağolun valla mahcup oldum açıkçası... Bir arkadaşımın öğüdünü tutuyorum sadece, o kadar... "Niye illa ki ait olmadığın taraftasın!" denimişti... Gerçi ben hiç birşeye taraf değilim, o da ayrı... Gelelim diğer yazdıklarınıza... Taksici örneği gayet güzeldi, ekleyecek birşey yok...
  18. Sayın Fuzuli... Söylediğiniz şey çok mantıklı ancak ne kadar doğrudur onu bilemem... İyice bir araştırmak lazım ama "Ece" kelimesini biliyorum ve bu şekilde evrilmiş olduğunu ilk defa duydum. Ayrıca çoğunlukla yabancı isimlerle kullanılması beni düşündürüyor... Bu söylediğinize aynen katılıyorum. Ben zaten günümüzdeki kullanımının yanlış olduğunu düşünüyorum. Geçmişte Tanrı ya da Çalap adlarının kullanımından bir zarar ya da kötülük düşünülmemiştir ve kullanılmıştır. Ancak eski Türklerin Gök-Tanrı inancına, İslam'a dayanarak Putperest yaftası yapıştırmak için "İlah = Tanrı" düşüncesi dikte edilmektedir. Ve ne yazık ki kendi ailemden bir takım kimseler bile Eski Türkleri, yani atalarını "Aman canım onlar puperest zaten!" diyerek yadsımaktadırlar. Kaldı ki benim ailem, Din konusunda o kadar tutucu da değildir, esnektir. Bugün Tanrı adı ile İlah adının aynı anlamda kullanılmasında kasıt olduğunu düşünüyorum... Saygılarımla...
  19. Sayın ChatMaster... Ben Admin' demiştim bir keresinde "Sanal Alemde Çareler Tükenmez!" diye... Valla ne yalan söyliim, İmeem meselesinin hallolmasına çok sevindim... Bir ricam daha var aslında: Şu CSS olayını yapmak lazım... Blogum Admin'inki gibi neşeli olsun istiyorum ama kendime ait bir tarzda olsun istiyorum... Ama CSS Şablon yazmayı bilmiyorum, nasıl yapcaz bunu acep? HTML olsa kolaydı da, CSS nedir bilemem...
  20. Doğrudur... Ama insan çocukkenden beridir, Soyut/Mecaz alemi akıllarında yaratanlarca bu Soyut/Mecaz alemin var olduğu kurgusuna inandırılarak yetiştirildiğinde ve koşullandırıldığında, Ne yazık ki insanların oluşturduğu Soyut Tanrı'ya da inancını sürdürmek zorunda kalıyor... Dediğiniz gibi, kendi oluşturduğu Soyut Aleme inanıyor... Dünyanın, dünyadaki ve dünya dışındaki her varlığın kendisi zaten Maddedir... "Algısal Gerçeklik" dediğiniz şey (var ise eğer) yine maddi gerçeklikten başka birşey değildir. Çünkü insanın sadece ve sadece 5 Algısı/Duyusu vardır ve bu Algılarla/Duyularla sadece Maddi varlığı yani salt gerçekliği algılayabilir... Gerisi uydurmadır, kurgudur, akıl yürütmedir. Maddenin dışına çıkabilmek diye bir şey mümkün değildir. Mümkün olduğu Kur'an-da bile yazmaz. "Ölüm den sonrası" ve ölümden sonrasında yer alınacağı tasvir edilen Cennet, Cehennem bile Soyut yerler değil, Maddi yerlerdir... Dininizde bile Soyut bir Madde dışı oluşumun varlığından söz edilmez... Diyelim ki edilir: "Soyut/Metafizik/Mecaz/algı Ötesi" aleminizin varlığını nasıl kanıtlayabilirsiniz bize? Eğer var ise? Ulaşılması gereken bir gerçeklik yoktur. İnsan sadece ve sadece erdemli olup olmamaya öykünebilir... Soyut bir olmayana ulaşmaya çalışmak öğretisi halkları bir dizgin altında tutmak için oyalama taktiğidir... Bir Ateistin, dinsiz'in ya da daha doğrusu "Dinler üstü bir insan"ın Tanrı'ya hiçbir zaman ulaşamadığı düşüncesi büsbütün bir kuruntudur. Şöyle desek daha iyi olur: Dinsiz bir takım insanlar, dinlerin bir takım öğretilerine göre hayatlarını yaşayıp Kendilerine öğretilen Tanrı düşüncesine ulaşabilmişler Ve neticede o ulaştıkları yerde koskoca bir Soyut kurgunun var olduğunu görmüş, Gerçekliğe aymış kimselerdir... Niye böyle niteledim? Çünkü Sayın birvarmışhiçyokmuş, Ben bizzat o Tanrı ile hem hal oldum, merak etmeyin siz... *** Saygılarımla...
  21. Tanrı ile Maddenin aynı anda var olduğunu düşünmek, Şirktir... Çünkü ikisinin birlikte ama birbirinden ayrı olduğunu kurguladığınızda, Karşınıza bu ikisinin ilişkileri sorunsalı çıkacaktır... Mesela bir arkadaş (Doğan Gürbulak adlı arkadaştı sanırım), Soyut ve Somut varlıkarın birden Tanrı/Allah/Çalap'ın yarattıkları olduğunu söylemişlerdi. Ben böyle bir tanımı ilk defa duyuyorum ve açıkçası kendisini kutlarım... Çünkü Felsefe tarihinde gerçekten yeni bir çığır açacak bir düşünce tarzıdır bu... Örnek olarak Nietzsche, gününe kadarki insanların düşünce yapılarını değerlendirmiş ve İyinin ve Kötünün ötesinde, "Üstİnsan"ı ele alan, İnsanÜstü bir düşünce yapısına öykünmüştü... Yani bir ideale... Niçin? Çünkü var olan düşünce sistemlerinin tümü tıkanıyordu... İnsanlar var olan ahlaki yapılarla, anlayışlarla takanıyordu... Benim devamlı üzerinde durduğum konuda "Soyut Tanrı ve Somut Varlık ilişkisi çıkmazı" idi... Düşünceme göre "Soyut Tanrı" düşüncesi var ise, bu Soyut Tanrı'nın Madde ile olan ilişkisinin yine Madde kaynaklı olması gerektiği, böylelikle Tanrı'nın kaçınılmaz olarak Maddi bir yanının bulunduğu idi. Bu da bir kefe Tanrı'nın varlığını ve diğer kefede de Maddenin varlığını kaçınılmaz kılıyordu... Dolayısı ile "Vahdet-i Vücut" anlayışına göre "Tek Varlık" olarak Tanrı'nın yanında, Birde Tanrı'nın, ondan ayrı olarak var olduğu ya da var ettiği Madde var demekti... Maddeyi istediği kadar Tanrı yaratmış olsun, Tanrı'nın maddeden ayrı olduğu düşüncesi Bir tarafta Maddenin ve bir tarafta da Tanrı'nın (ayrı olarak) var olduğunu kabul etmek demektir... Ve bu ayrılık, bir denklemi oluşturur... Ama Sayın Doğan arkadaşımız (yanlış hatırlamıyorsam o idi) "Soyut ve Somut her şeyi Tanrı yaratmıştır" dedi. Yani Tanrı'yı "Soyutun ve Somutun ötesinde" bir "Şey" olarak tanımladı... Bu aslında Metafizik düşüncenin artık tıkandığı yerdir ancak ne yazık ki kimse bunun farkına varamadı... Gerçekten Uluslararası bir platformda tartışılsa, bir öneme sahip olabilirdi... Nasıl mı? İnsanlık önce gücü karşısında şaşakaldığı, çaresiz kaldığı, korktuğu, sevdiği Maddelere ve Olaylara/Olgulara "Ulu"dur diyerek, "İlah" olarak tapındı... Daha sonra zihni geliştikçe o korkuğu ve muhtaç olduğu içinde sevdiği doğaya hakim olan alışkanlık olarak sürdürdüğü "İlah" düşüncesini Soyuta atadı... Ve bugünde artık soyutun kanıtlanamaz, ispatlanamaz, deneyimlenemez bir kurgudan ibaret olduğunu anlayınca, Bu seferde Tanrı'yı "Soyut Ötesi"ne atadı... Lakin bu "Soyutu yaratan" Soyut Ötesi Tanrı'nın nitelikleri nelerdir henüz bilmiyoruz... Not: "Doğan Gürbulak"ın söylediğini düşündüğüm şeyi o söylememişte olabilir ama o söyledi diye hatırlıyorum. Şu an geriye dönüp araştıramayacağım için, eğer kendisi değilse kusura bakmasın... Gerekirse o iletiyi arayıp buluruz artık... Gelelim Palam'ın cevabına: Dediğim gibi "Tanrı" ile "Madde"nin ayrı olduklarını düşünmek, Tanrı'dan başka bir varlığın daha var olduğunu kabul etmek demek olduğundan şirktir... Zira Kur'an-a göre tek Tapınılacak ilah "Tanrı" olduğu halde, Tasavvufa göre Tanrı'dan başka bir varlık ta yoktur... Zira tüm varlık sadece "O"dur ve ondan başka ve ayrı bir varlığı kabul etmek "İkicilik"tir... Bu düşünce salt İslam'dan çıkmamıştır. İslam öncesi bir çok inancın birbirleri ile uyumlu nüvelerinin bütünselliğinden oluşmuştur. "La mevcudu illa hu" ya da "Ene'l Hakk" arasında fark yok... Saygılarımla...
  22. Süper süper süper... Ya blog resmen uçmuç valla... Açıkçası yönetime biraz tepkiliydim ama bu yeni blog yüzünden kendimi girmekten alamayacağım... Ya birde benim blog en tepede çıkıca, nasıl desem, güzel olmuş Bir girdim, 18 ziyaretçi birden var! Hele hele İmeem var sanırım artık blogda? Çok güzel olacak yaaa... Teşekkürler...
  23. Ama Last.Fm'i kullanmak biraz karışık. Şarkılar yarım yarım çalıyor mesela ve kendi radyonu oluşturman zaman alıyor. ChatMaster bunları da ayrıntılı açıklarsa iyi olacak gibi... İmeem'den alabilseydik şarkı, çok daha kolaydı... İstediğimiz gibi şarkı yükleyebiliyoruz İmeem'e... İmeem'den almak mümkün olacak mı acaba ChatMaster?
  24. İşte yine bilmediğiniz bir konuda konuşmak üzere buluştuk... Evrim teorisine ait "Maymun"dan geldiğimizi iddia eden herhangi bir yazı, makale, bilimsel araştırma gösterebilir misiniz? Lütfen ya hu, rica ediyorum... Bana tek bir örnek getirin ve desin ki "Evrim, insanların maymundan geldiğini söyler!". Evrim, Maymunlar ile İnsanların aynı ortak atadan geldiğini söyler arkadaşım... Birinin diğerinden geldiğini söylemez... Her Bilimsel devinimden, araştırmadan haberdar olacağım diye bir kaide yok... Fakat aşağıdaki deneyi çok iyi biliyorum. Hatta Lombak mizah dergisinde de çizmişlerdi. Ama konunun asıl deneği Maymun değil Gorildi... Cevap 1: Cevap 2: Örnek olarak Osmanlı Padişahları arasında en alimi olarak tanıdığım Fatih Sultan Mehmet, kendi kardeşini boğdurtmuştur... Gazete sayfalarında çocuğunu öldüren anne-babalar olduğu gibi aynı zamanda kendi çocuğuna yıllarca tecavüz eden insanlarda olabiliyor... İnsan "Vicdan" oluşturabilen bir yaratıktır... Milyonlarca yıllık evrimimiz sonucunda belirli bir bilgi kapasitesine, toplumsallaşma düzeyine ve vicdan/ahlak oluşumuna gebe kaldık... Elbette ki maymunlardan farkımız olacak... Soruları cevaplayamadıkça, konuyu fazlasıyla kalabalıklaştırarak geçiştiriyorsunuz... İlk olarak: İnsanlar maymunlarda evrimleşmemiştir... İkinci olarak: İnsan kültür, vicdan ve ahlak oluşturabilen bir varlıktır. Tabii ki bunları oluşturamayan hayvanlardan farkımız olacak. Ancak bu gurur ya da utanç duyulacak bir şey değildir. Nitekim sende bal yapamadığın gibi koza da öremiyorsun... Ne yani hiç mi yollardaki delik çukurlar yüzünden kaza olmuyor? Tanrı/Allah/Çalap'a dair verdiğiniz örnek ve düşünceniz "Bence" önermesi ile başladığı için yorum yapmıyorum... Bahsettiğiniz gibi son derece göreceli bir kabul çünkü bu, genel geçer değil. Cevap olarak şuradaki yazımı alıntılıyorum: Hayır efendim, öyle olmamış... Yine bilmiyorsunuz... Binlerce yıldır "Madde"nin "Neliği" düşünülüyor ve deneyimleniyor... En sonunda bilim'in bugüne gelişmesi ile daha sağlıklı deneyler gerçekleştiriliyor. Madde'yi alıyorlar ve yok etmek için bir çok deneyler gerçekleştiriyorlar, kuramlar, teoriler ortaya atıyorlar... En sonunda yok olamayacağını, sadece dönüştürülebileceğini yasalaştırıyorlar... En temel örneği E=MC2'dir bildiğim kadarıyla... Bana "Bilim"i ve "İspat"ın ne olduğunu öğretecek en son kişi bile değilsiniz diye düşünüyorum. Zira yukarıda kırmızı'ladığım iletiyi yazabilen birisi olarak, varlığını ispatlayamadığınız bir varlığa, bir şeye inanmanız, bilimden ve ispattan ne kadar anladığınızı ortaya koyuyor... Eğer kusursuzluk olsaydı, karadelikler oluşmaz ve durup duran bir yıldızı çekip yok etmezdi... Eğer kusursuzluk varsa, yıldızların sönmeleri ve yeni oluşumlara girmeleri tamamen çelişki olurdu değil mi? Ama ne yazık ki öyle oluyor... Evrende bir kusursuzluk olmadığı için sürekli ve sürekli yeni oluşumlar meydana geliyor... Sayın Yam_yam'ın yazısını okumanızı tavsiye ederim... Kaynakçası bile var... Ya bana birde kendi açıklarınızı kapatmış ve sorularımı yanıtlayabilmiş iması yaratmayın... Ama lütfen beklemeyin beni burada... Zira sorularım yeterince çoğaldı ve hala açık ve net cevaplar bekliyorum... Veremeyecekseniz boşu boşuna ele alıp kafa yormayın... Önce gideceksiniz "Evrim"in ne olduğunu öğreneceksiniz... Sonra "Bilim"in yasalarını ve temellerini öğreneceksiniz... Sonra "Metafizik düşünce"nin "Bilimsel" ve "İspatlanabilir" olMADIĞInı öğreneceksiniz... Sonra bir soruya nasıl açık ve net olarak cevap verilir, bunu öğreneceksiniz... Ancak ondan sonra gelip sorularıma çelişkiye düşmeden ve tatmin edici cevap vereceksiniz... Tabii ki bunları öğrenirken ömürünüz tükenmezse... Saygılarımla...
  25. Sayın Taklamakan... Arkadaşımız kısaca diyor ki: "Beni hakikaten sağlam yerden yakaladın. Cevap vermek yerine bin dereden su getirip lafı kaynatayım ve geçiştireyim bari!" Ayrıca Taklamakan, zekanı gerçekten tebrik ederim... Cevap bile verilemedi yani... Helal valla...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.