Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Sayın birvarmışhiçyokmuş... Sizinde niyetiniz belli oldu... Sizde olayı oldubittiye getirip, geçiştirmek istiyorsunuz. Siz önce ima ediyorsunuz ki: "Ben şu şu matematik eğitimi kaynaklardaki verilerin doğruluğuna inanırım" Sonra Sayın BrainSlapper'a "2+2=?" diye soruyorsunuz. Sayın BrainSlapper'da "Bak senin geçerli saydığın kitaplarda cevabı 4 diye geçiyor!" diyor ve kaynağını gösteriyor. Sen önce "Evet, bu yazılmış birşeydir, kabul ederim" deyip Sonra da "Hayır, hayır kabul etmiyorum, iftiradır" diyorsunuz. Biz bakıyoruz ki, Sayın BrainSlapper'in alıntıladığı ve sizinde geçerli bulduğunuz yerde aynen onun dediği gibi geçiyor. Sonra da siz başlıyorsunuz: ************ Çünkü farkediyorsunuz ki, cevabın "4" olması, sizin öğrendiğiniz cevap olan "5" ile uyuşmuyor... Şunu çok iyi bilmek lazım, İspatlanabilen ve ispatlanmış birşey, sizin; "İspatlayamadın" demenizle ispatlanamamış olamaz. O yüzden bu türlü atışmalara girmeyin bence. Ayrıca Sayın BrainSlapper öyle bir olay olmuş mu ya da olmamış mı diye bir şeyi tartışmıyor ki? Bunu tartışmazken, nasıl olurda size olup olmadıklarını ispatlamaya davet edilebilir? Sayın BrainSlapper şunu diyor: "Bak İslami sitelerde ve kaynaklarda bile bazı yahudi kabilelerine şöyle şöyle davranıldığı belirtliyor" Sonra alıntılıyor... Sizde hala "Yok sen bana ispatla, olmadı o olaylar. Olduysa ispatla." diyorsunuz. Bu soruyu, bu olayların olduğunu anlatan kaynaklara sormalısınız...
  2. Bak buna tamamen katılıyorum işte. Örneğini gördük işte yukarıda. Sen git hala 85yıl önce son ermiş, Zaten var olduğunda da sınırlı sayıda insanın anlayabildiği yapay bir dil olarak Osmanlıca konuş, Hatta ve hatta yazarkende Yazım Kurallarına uyma, Ne bileyim işte bağlaç olmayan "de"leri ayrı yaz... Kelime köklerine gelen ve aslında ayrılmayan ekleri ayrı, ayrılacakları bitişik yaz, Böylelikle zaten Osmanlıca yazdıkların anlaşılamazken Bu haliyle anlaşılamayan bir ileti ortaya koy, Sonra yam_yam'ın tek bir kelimesinden nem kap... Bu ne perhiz, ne lahana turşusu. Dese ki "Sayın yam_yam bari Osmanlıca konuşunda anlayalım!" O zaman derim ki "Adam haklı, çünkü Osmanlıca konuşuyor!" Ama diyor ki "Türkçe konuş!" Tezat... İsteyen şovenizm der, İsteyen ırkçılık, İsteyen de etnik Milliyetçilik der... Ben sırf bu Arapçılığın "Türkçülük" sanılacak kadar benliğimize işlediği için bazı şeylere karşı tavır alıyorum. Benliğimizi kaybetmişiz resmen, Arap olmuşuz. Ve Arapçılık bize Türkçülük diye yutturuluyor. Örneği var işte... Birisi daha Psikolojiye "Metafizikle uğraşıyor" der. Diğeri Osmanlıcanın alası bir dil konuşur. Ne yapsam bilemedim. Neyse, Daha fazla yazmamayım. ****
  3. Ya Sayın birvarmışhiçyokmuş... Afedersiniz ama siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz? Gerçekten, çok ciddiyim, bizimle alay mı ediyorsunuz? Lütfen söyler misiniz, Oyun mu oynuyoruz burada? Siz o kadar bozuk bir Türkçe ile yazıyorsunuz ki yazılarınızı, Ben Osmanlıcayı gayet iyi bilmeme ve Arapça bilgimin bile olmasına rağmen zor anlıyorum. Birçok arkadaşımızın da bu durumda olduğunu biliyorum. Kaldı siz zaten Türkçe yazmıyor, Osmanlıca yazıyorsunuz. Arapça'yı, Fasça'yı, Türkçe'yi harmanlayıp, ortaya sakat bir dil ve gramer çıkarıp uygulanan Osmanlıcayı uyguluyorsunuz. Sonra Sayın yam_yam'ın tek bir kelimesini küçümseyerek eleştiriyorsunuz. Sanırım Türkçe konusunda hassasiyetini çok iyi bildiğim Sayın yam_yam'a bu konuda uyarı verebilecek en son kişisiniz. ***** Tencere dibin kara, seninki benden kara... Bende sizden rica ediyorum, bu bir feyz değildir... Lütfen Türkçe yazalım... Osmanlıca gibi gaydırıguppak ve alaşılmaz bir dille yazmayalım. Çoğu kimse anlamadığı gibi sizi tasvip edenlerde; "Ahanda arapça yazmış, mutlaka mübarek bir laf etmiş olmalı, alkıııışşşşş!" mantığıyla hareket ediyor...
  4. Evet, sanki seni hatırlıyor gibiyim... Senede bir kere yazacaksan, diğer iletin gelecek sene demektir...
  5. ************* Arkadaşta "Ruh-Bilim" denildiğinde böyle bir yanılgıya düşüyor işte, komik. Eğer arkadaş "Psyche"yi kavram olarak algılamakta zorlanıyorsa, daha detaylı anlatmak lazım. "Psyche" aslında köken olarak "Ruh" anlamından ziyade Yunan Mitolojisinde, Milet'te yaşamış bir kıralın üç kızından birisinin adıdır. Güzelliğinden dolayı herkes Afrodit'i bırakıp, adeta bu kıza tapınmaya başlamışlardır. Afrodit'te oğlu Eros'tan bu kıza bir ceza vermesini ister. Ancak Eros'ta Psyche'ye aşık olur ve sonrasındaki olaylar neticesinde Psyche ambrosia içip ölümsüz olur ve bir Tanrı olan Eros ile sonsuza kadar yaşama hakkında sahip olur. Eğer illa ki Psyche kavramını güdümlü olarak kullanacaksak, gerçek anlamı ile kullanalım Ve Psikloji'yi "Eros'un sevgilisi olan ve adını aldığı Psyc'yi inceleme bilimi" olarak adlandıralım. Şimdi bu adlandırma ne kadar ipe sapa gelirse, "Psikoloji Ruh-Bilimidir" demek de o kadar ipe sapa gelir. Psikoloji'nin "Ruh" dediği şey, dinlerin uydurduğu Ruh değildir ama bunu anlatmak Evereste tırmanmaktan ya da hendek atlatmaktan çok çok çok daha zor.
  6. Al birde buradan yak sadrazamın ikram... Yeni baştan başlıyoruz iyi mi? Sayın Marjan, yokluk ispat edilemez. Birşeyin var olduğunu iddia eden, var olduğunu ispat etmek zorundadır. Sen var olduğunu iddia ettiğin şeyin varlığını ispat edemezken, Benden yokluğunu ispat etmemi nasıl isteyebilirsin? Bende sana diyorum ki: "Kynatrohit Bölgesi"ndeki "Hrayoint Dağı"nın arkasında, beş gözlü "Tyronstaph adlı bir insan" yaşıyor. Şimdi bana "Kynatrohit Bölgesinin", "Hrayoint Dağının" ve arkasındaki "beş gözlü Tyronstaph adlı insan"ın olmadığını ispatla bakalım nasıl ispatlayacaksın? Ya da eski efsanelerde geçen "Kanatlı At" "Deniz Kızları" "Ejderhalar" "Keçi Ayaklı Satirler" "Yılan Saçlı Medusa" "Herkules" "Tek Boynuzlu At" "Sfenks" gibi yaratıkların olmadıklarını ispatla bakalım nasıl ispatlayacaksın merak ediyorum. Ya da "Gök-Tengri" "Hera" "Zeus" "Tor" "Osiris" "Allah" "Uzza" "Menat" "Uçan Spagetti Canavarı Tanrısı" gibi İlahların olmadıklarını ispatla bana en iyisi... Bunlardan bir tanesinin olmadığını ispatla, ne söylersen doğru kabul edeceğim... Bende bunların yokluğunun ispatını istiyorum ve çok merak ediyorum bunların olmadıklarını nasıl ispat edeceksin...
  7. Sarıgöl, diğer söylediklerini ciddiye bile almıyorum ama şu soruna çok güldüm. Cevap vermek istedim açıkçası... Yönlendirmelere tıklayınız. Eğer yapamıyorsanız Google'a "Psikoloji Nedir?" diye yazınız (tıkla). Onu da yapamıyorsanız bir "Psikolojiye Giriş" kitabı satın alınız (tıkla). Siz bu siteye üye olduğunuzdan beridir size Psikoloj'nin ne olduğunu öğretmeye çalışıyorum. Psikoloji'nin Metafizikle, Ruhlarla, Cinlerle, Perilerle işi yoktur. İnsanların davranışları ile bilinçleri ile ilgilenir. Tıkla 1 Tıkla 2 Tıkla 3 Tıkla 4 Yazılardan birisinde "İnsan Ruhunun İncelenmesi" olarak geçiyor. Burada yanlış anlaşılmaması gerekir. Psikoloji Bilimi "Ruh" derken, dinlerin kastettiği "Ruh"u kastettmez. Psikoloji Ruh olarak insanın Bilişsel Süreçlerini ve Davranışlarını kasteder. Sarıgöl, Niyetinin öğrenmek olmadığını ve sadece laf kalabalığı yapmak olduğu biliyorum. Yine de cevap yazmak istedim. Ancak sende lütfen biraz çaba göster, fedakar ol Ve şu verdiğim tüm yönlendirmeleri oku, gerekli dosyaları indir ve incele. Psikolojiden zerre kadar anlamayıpta anlıyormuş gibi ahkam kesme, lütfen... Ayrıca şunu unutma, Psikologların ve Psikanalistlerin birçoğu Ateisttir. Mesela Psikanaliz'in en önemli isimlerinden Sigmund Freud, Ateisttir. Bir Ateist'in, senin sandığın Ruhun varlığını kabul etmesi imkansız olduğu gibi Senin sandığın Ruh'u incelemeye çalışması da imkansızdır, akıl var mantık var değil mi? Kaldı ki bu adam, bu alanda en önemli otoritelerden birisidir. Yani biraz düşünmek lazım değil mi bu adamlar "Ruh" derken neyi kastediyor diye... Senin karşında birisi 99a kadar sayıp sonunda "Yüz" dedikten sonra sana "Yüz" emri verdi sanıp suya dalıp yüzmüyorsun sanırım. Ya da sana bir ünlem olarak seslendiğini sanıp aynada yüzüne bakmıyorsun. Bir sayıyı ifade ettiğini biliyorsun. Buradanda şu anlaşılıyor ki; Yazılışları ve Okunuşları aynı olduğu halde kavramlar kullanıldıkları yerlere göre farklı anlama gelirler. Anlatabildim sanırım. Anlaşılması çok kolay.
  8. Yanlış... Yokluk zaten ispatlanamaz ki? Olmayan birşeyin var olmadığı zaten ispatlanamaz...
  9. Ya hu Taklamakan... Hala anlamadın mı? Başka bir yerde de yazdım yine... Burada bazı insanların niyeti doğruyu falan bulmak yada tartışmak değil ki? Ne yani sen tartıştığın bazı insanların niyetlerinin Sen gerçekten birşeyleri ispat ettiğinde kabullenmek olduğunu mu sanıyorsun? Yapma lütfen, İpe sapa gelmez ve çelişkili şeyler söylediği ayan beyan olan kimseleri Sırf üzerindeki etiketi "İnançlı" diye "Bizdendir kardeşim bu..." mantığıyla ifşa bile edemeyip, "Sizin en hayırlınız, diğerinizin ayıbını örtendir" mantığıyla da örtbas eden, Dürüst, açık ve net davranamayan insanlardan ne bekliyorsun bana söyler misin lütfen? Şimdiye kadar ne gördün de, şimdiden sonra ne bekliyorsun? Elbette ki kabul edilmeyecek senin ispatların. Elbette ki, sonuna kadar direnmeyi bile kenarı bırak, sonsuza kadar direnecekler. Dediğim gibi, koşullanmışlık kadar kötü birşey daha yoktur. Kesinlikle Doğan Gülbudak'ı hedef almıyorum. Laf gideceği yeri bilir. Yine de bu Payeyi alınması gerekenlerİn, sanki onlara söylenmiyormuŞ gibi davranacaKlarını bİliyorum zateN.
  10. Haşr Suresi 24 şu şekilde: "Allah'tır O! Haalik, Bâri', Musavvir'dir O! En güzel isimler/Esmâül Hüsna O'nundur. Göklerde ne var, yerde ne varsa O'nu tespih eder. Azîz'dir O, Hakîm'dir." Sorularla İslamiyet'e göre Halik'in anlamı: Aynı yerde Barii'nin anlamı: Burada "Yoktan Var Etme" olarak "Varlık"ın zıttı olarak algılanan "Yokluk"un kastedildiğini hiç düşünmüyorum. Şu düşnce Kur'an-ın mantığına çok daha örtüşüyor: "Tanrı insanı yaratmadan önce, yer yüzünde İnsan denilen bir varlık yoktur. Ve Toprağı şekillendirerek yani barii adının karşılığı da olarak daha önce olmayan bir varlığı meydana getirmiş yani yokken var etmiştir. Arada çok küçük ama aslında önemli bir nüans farklılığı vardır. Yoktan Var Etmek değildir gerçek olan, Daha önce olmayan birşeyi oluşturmaktır. İnsan yokken, topraktan oluşturulup var kılınmıştır gibi..." Musavvir adı ise şu anlamda: Dediğim gibi, Tanrı'nın "Ol" demesi ile "Yoktan Var Etmesi" düşüncesi, Kur'an-ın hiçbir yerinde "Varlık"ın zıttı olan "Hiçlik, Yokluk" anlamına geçmez. "Barii" adını bile sadece bu verdiğiniz ayete bakarak "Yoktan Var Etmiştir" anlamında kullanamayız. Çünkü o anlamda kullanabilmemiz için, "Barii" adının o anlamda kullanıldığı bir nitelemenin, ayetin geçmesi lazım. Yani "Barii" adının, bir "Yoktan Var Edişi" ifade eden bir örneği nitelemesi lazım. Mesela: Tanrı'nın tek olduğu düşüncesini, bir niteleme ile elde ediyoruz: "İlahlar yoktur, Allah vardır..." Burada "Allah'ın" niçin tek olduğu nitelenmiştir açık açık. Kur'an-ın mantığı böyledir; Bir adın anlamı, o adın bir düşünceyi nitelemesi ile anlaşılır. Mesela affedici olması ya da azap verici olması hep örneklerle ya da ifadelerle nitelenerek adlandırılır. "Allah herşeyi yoktan var etmiştir, O barii'dir." vb. gibi bir ifade olmadığı için "Barii" adının "Yoktan Var Etmeyi" karşıladığını kimse iddia edemez. Böyle bir nitelemeye hiç rastlamadım ben. "Yaratmaya" dair tüm ayetler "Oluş(um)"u ve "Var Olanı Şekillendirme"yi anlatır. Topraktan insanın şekillenmesi. Hz. Meryem'in gebe bırakılması. Gök yüzünün şekillendirilmesi. İnsanın ana rahminde şekillenmesi. Bulutların yüzdürülmesi gibi ifadeler hep bunları niteler... Yani Kur'an hiçbir yerinde "Yoktan Var Etmek" diye birşeyin olduğunu iddia etmez. Bunu iddia etmediği gibi Madde'nin sonunun olduğunu da iddia etmez, çünkü Cennet/Cehennem/Diriltilmiş Beden gibi Maddi Şeylerin "Sonsuz" olduğunu kendisi ifade eder zaten. Bununla birlikte "Sonu Olmayan" bir şeyin, başlangıcının varolduğunu, hem de Kur'an ifade etmediği halde düşünmek ne kadar tutarlı ve mantıklı olur. Dediğim gibi, Farabi'de destekler bunu; "Madde hep vardır..." Artık İmam Gazali gözlüklerini atmak gerekiyor. Onun yüzünden hala İslam'ın gerçekten ne olduğunu göremiyorlar. Hala Kur'an-da olmayan ama varmış gibi öğretilen ifadeler "İslam" olarak savunuluyor. Önce bu ifadelerden sıyrılıp sonra Kur'an-a tekrar dönmek lazım.
  11. Evet söylemişsin, yeni farkettim... O zaman nasıl farketmedim, şaşırdım aslında, kusura bakma... Ama işin birde "Ol" demek yönü var... İşin, bu Cennet/Cehennem denilen yerin madde olduğu, sonsuz olduğu ama buna rağmen maddenin sonlu olduğu düşüncesi var... Tuhaf değil mi?
  12. Bazı arkadaşlar kendilerini çok iyi biliyor, söylemek istediğimi o kadar profesyonelce es geçiyorlar ki şaşırdım gerçektende... Arkadaşlar: "Cennet/Cehennem/Ruh Sonsuzdur, hani sadece Allah sonsuzdu?" derken, açıklamalarıma dikkat edin isterseniz... Sizin görmekten son derece muaf olduğunuzu ben açıklayayım bari. Çoğu zaman çok çok basit cümleler kurmak zorunda kalıyorum anlatabilmek için... İnançlı arkadaşlar her zaman üstelediği şey şu idi: "Yaratılmış olanın mutlaka başı ve sonu vardır, Maddenin de başı olduğu gibi sonu vardır. Madde Tanrı'ya denk olamaz, denkliği yoktur. Madde ebedidir diye birşey olamaz, çünkü sadece Tanrı'dır sonsuz olan." Uzun süre bunu iddia ettiler. Sonra kendilerine Dirilmenin, Cennet ve Cehennemin maddi olduğunu, Dahası Kur'an da bile bu maddelerin sonsuza kadar var kaldığını, Dolayısı ile "Maddenin sonu vardır" düşüncelerini Kur'an-ın bile desteklemediğini, Bu düşüncelerini bazen gülmeye de yarayan biryerlerden uydurduklarını ispatladık. Haa! ama bir tanesi çıkıpta, dürüst davranıp: "Haklısın be, yanlış biliyormuşuz!" deme cesaretini gösteremedikleri gibi Hala mantıksız ve alakasız önermelerle üsteliyorlar. Anlatmaya çalıştığım ise şudur: İnançlı; "Yaratılmış olan herşeyin başı ve sonu vardır" diyor, Kur'an-a göre ise yaratılmış olan cennet, cehennem, ruh gibi şeyler yaratılmış oldukları halde sonsuzlar... İnançlı; "Maddenin başı ve sonu vardır" diyor, (demedim diyen yalan söyler, site de Sarıgöl'ün iletileri hala mevcut) Kur'an-a göre ise Diriltme vardır ve ancak ölmüş olan canlı madde bedene sahip insan diriltilebilir. Mantık olarak öteki alem denilen yerde dirilecek olan insan madde ve diriltileceği ortamda maddedir. Ve bu ortamdaki yaşan sonsuza kadar sürecektir. Yani sonu yoktur, sonsuzdur. (bunu ispatladıktan sonra bile o adamlara çıkıp: "haklıymışsın!" deme cesareti gösteremediler, hala çırpındılar. Ve sonunda "Evet sonsuzdur" demeye başladılar ama bu seferde "Allah'ın kudreti işte!" demeye vardırdılar. Kimbilir daha nereye kadar uzatacaklar böyle...) İnançlı; "Maddenin Tanrı'ya benzerliği yoktur, olamaz" diyor, Kur'an-a göre ise madde de aynen Tanrı gibi Sonsuzdur. Bu bir anlamda denkliktir.(bunu da en başta kabul etmediler ama sonra "ama o mabuddur, yaratıcıdır, bu su farklıdır, şu su farklıdır" diye esnemeye başladılar, hayırlısı artık) İnançlı; "Tanrı Ol dediği zaman Yoktan var eder, eşi yoktur" diyor, Kur'an-ın tek bir yerinde dahi "Yoktan Var Ettiği"ne dair bir ayet, bir ima bile yoktur. "Ol" denildiğinde bir "Oluş"tan bahsettiği, var olan durumdaki değişiliklerden bahsettiği çok açıktır (Hz. Meryem'in hamile kalması, Adem'in toprak bir bedenken canlanması ile ilgili ayetlerde geçer sadece). Kur'an-ın tek bir yerinde bile Yoktan Var Edildiği yazmaz. Maddenin bir başı, başlangıcı olduğuna dair tek bir ifade yoktur. İnançlı; (tüm bunlara rağmen hala) "Maddenin başı ve sonu vardır" diyor, Kur'an-a göre ise Madde olan Cennet/Cehennem ve Diriltilmiş (madde) İnsan Bedenleri sonsuza kadar kalacaklardır. Ve üstüne üstlük Kur'an Yoktan Var Ettiğine dair tek bir ibare içermemesi bir yana, bir taraftan da Maddenin mutlaka bir başı olduğunu ima eden bir düşünce bile yoktur Kur'an-da... Allah'ın Yoktan Var Ettiğini iddia edenler, buna dair bir ayet getirebilirler mi? Ben bulamadım, belki gözümden kaçmıştır. İnançlı; "Ben Kur'an-ı gayet iyi biliyorum, siz bilmiyorsunuz" diyor, Ancak biz ortaya koyuyoruz ki daha Kur'an-ı bir kere bile okumadan, Kur'an-ın sahip olmadığı ifadeleri "Kur'an-da yer alıyormuşçasına" dile getirebiliyorlar... Üstüne üstlük Kur'an-ı okumuş numarası yapıyorlar habire. Anlaşılan sadece kapağını okumuşlar. Yazdıklarım açık ve nettir. Bahsettiğim şey Kur'an-da Allah nedir, ne değildir, siz nasıl algılıyorsunuz, kim denktir, kime değildir falan fistan değil... Bahsettiğim şey, sizin "İslamı biliyoruz" gibi bağırışmalarınıza rağmen, Kur'an en temel kabullerinden bile haberdar olmayışınız, Cennet/Cehennem/Ruh/Beden-Dirilme gibi kavramları ve bunların ne olduklarını hala bilmeyişiniz, mantıki çelişkileri görememenizdir. Ve bu beni oldukça güldürüyor. Ve birisi de çıkmış demiş ki; "Dinimizi bilmemeleri beni üzdü" Bende "Dinini Bildiğini Düşünerek" yazı yazmaya çalışanlara gülüyorum, üzülmüyorum...
  13. Sonsuz Cennette, Sonsuz Yaşama sahip insanlar, Sonsuza kadar yaşayacaklar... Hani kimse Sonsuz Tanrı'ya hiçbir açıdan "Eş" olamazdı? Hani 99 ad sadece ona aitti?
  14. Hidayet, İyilik, Ahlak ve Edep, Erdem İnançlıların malı değildir. İnançsız insanlar da son derece Hidayetli, İyi, Ahlaklı ve Edepli, Erdemli olabilmektedirler. Hatta Taklamakan'da buna niye örnek gösterilmesin?
  15. Sayın birvarmışhiçyokmuş, işte örneğim budur: Bu ifadeler Kur'an-ın neresinde geçiyor bilen var mı? Geçmiyor... Sorsanız Hz. Muhammed'in bile haberi yok bu ifadelerden. İslamdan onlarca yıl sonra ortaya atılmış, İslamı şekillendirmek ve anlamlandırmak için üretilmiş düşüncelerdir bunlar. Kur'an-da yer almamaktadırlar... Uydurmasyondurlar, gereksizdirler, konuyu çarpıtmak için verilmiştirler. Farketmiyor sarıgöl... Sonuçta "Sonsuz Olan" tek şey Tanrı değilmiş... İlk alıntımde demişsin ki "Tanrı'nın eşi ve benzerinin olması mümkün değildir". Bak sana çok çok basit iki önerme sunuyorum: "Tanrı Sonsuzdur." "Cennet/Cehennem/Ruh Sonsuzdur." "Tanrı yaratıcı olduğu için Sonsuzdur." "Cennet/Cehennem/Ruh yaratılmış olduğu halde Sonsuzdur." Tanrı ile Cennet/Cehennem/Ruh "Sonsuz" olduklarına göre, birinin yaratılmış olmasının ne önemi var? Hem Cennet/Cehennem/Ruh'un sonsuz olmalarının neresi Tanrı'ya eş değildir? İkisi de Sonsuz işte, daha ne kadar eşi ve benzeri olabilir ki? Daha önce benim bu söylediklerimi hiç duymamış ve bu şekilde hiç sorgulamamış birisi Ancak ve ancak "Ama o herşeyi yaratabilir!" diye basit ve anlamsız bir cevap verebilir zaten. Ayetlerle çarpıtmayın. Hep bunu yapıyorsunuz. Ben Tanrı'ya denk bir İlah var mıdır, yok mudur diye tartışmıyorum, konuyu baltalamaya çalışmayın. Ben İslam Düşüncesinde geçen "Her yaratılmışın bir sonu vardır" düşüncesine rağmen Aslında hiçbir yaratılmışın, İslam'a göre bile sonunun olmadığını ortaya koyuyorum. "Tanrı Birdir" diye ayet getirecekseniz eğer bana, kırmızıladığım ifadeye de dikkat ediniz. Yukarıdaki ilk iletimi yanlışlayan tek bir ifadeniz bile yoktur burada. İslam'a, Kur'an-a göre bile hiç birşey "Yoktan Var Edilmemiş"tir. Herşey kaynağını ve gücünü, Tanrı'dan alır. "Yoktan Var Etmek" düşüncesi, ilk alıntıladığım o üç varlık tanımında olduğu gibi uydurmadır, sallamadır, mantıksızlıktır. İster dini, ister Bilimsel hiçbir dayanağı yoktur "Yoktan Var Etme" düşüncesinin... Kendi inancınızın bile mantığını çözememişsiniz henüz. Yani demek istiyorsunuz ki: "Ya Tengeriin boşig, bak artık savunma noktalarım, savunma saham gitgide daralıyor. Artık olayı zatına, ilahlığına, mabudluğuna, yaratıcı oluşuna indirgemeye başladım. Az daha üstelersen bunlardan vaz geçeceğim yoksa, yeter artık üsteleme!" İlahlık, Mabudluk, Yaratıcılık... Bu üçü zaten aynı anlamı karşılıyor... O yüzden eş anlamlı farklı kelimeler yazarak iletiyi doldurmaya çalışmayınız. Melamilerin tek bir lafı vardır, merak etmeyin sizi yakında ona sürükleyeceğim: "Allah, sadece Allahlıkta tekdir." Bunu söyledikten sonra "Allah"ı "Evren" olarak tanımlarlar... Yani "Varlığın Kendisi..." Bu yüzden zaten Melamilik, tüm tariklerin erişebildikleri en üst noktada başlar... Dayı'sığıma sorun, o anlatsın size... Yukarıdaki iletinizi daha fazla irdelemeye değer görmüyorum. Evet, çok açık görüyorum neyin iflas ettiğini. Hala "Sonsuz Evren iflas etmiştir" diyor... Ya hu Cennet ve Cehennem'de "Yaratılmış" birer ortam olarak Evren'in parçası değiller midir zaten? Tanrı kendisi "Cennet ve Cehennemde Sonsuz Hayat Vardır" diye vaat etmemiş mi? Ya hu nasıl oluyorda hala "Evren Sonsuz Değildir" diyebiliyorsun? Ya senin kendi inancına, kendi Kur'an-ına ters olan bir düşünce bu bir kere. Asıl anlayamayan sensin. Polemiği de sen yapıyorsun. Açık ve net: Cennet ve Cehennem Sonsuz mu, sonsuz... Ruh Sonsuz mu, sonsuz... Öteki tarafta İnsanlar Sonsuz mu yaşayacaklar, evet öyle yaşayacaklar... Hani sizin inancınıza göre "Yaratılmış herşeyin sonu" vardı? Üyeliğiniz boyunca hep bunu savunmadınız mı? Şimdi de Tanrı'nın "Sonsuz Şeyler"de yarattığını söylemeye başladınız, Sanki şimdiye kadar "Cennet/Cehennem/Ruh Sonsuzluğu" çelişkisini sorgulamışsınız gibi... Ve hani Tanrı kendisinin benzerini yaratmazdı? Mesela hani kendisi gibi bir Tanrı yaratmazdı? Bu soruya ilgili konuda verip veriştirmiştiniz, böyle soru olmaz diye... Ama bakın demek ki istese kendisi kadar güçlü Tanrı yaratabiliyormuş değil mi? Kendisi gibi Sonsuz Yaşama sahip Ruhlar, ve Canlı Madde Bedenler (diriltildikten sonra, insan) ve Cennet/Cehennem gibi mekanlar yaratabildiğine göre, Hemde sizin iddianıza göre "Tanrı'nın bunu yaratamayacağını sanmak" mantıklı olmayacağına göre, Demek ki Tanrı yine kendisi gibi bir Sonsuz Varlığa sahip, Sonsuz Güce sahip bir Tanrı daha yaratabilir... Oysa siz bu soruyu bile zamanında saçma bulmuşken, işinize geldiğinde ve ispatlandığında tam tersinide söyleyebilecek kıvama kadar gelebiliyorsunuz, helal olsun. Şimdi de diyorsunuz ki "Tanrı istese Sonsuz şeyler yaratabilir kendisi gibi..."... (ama biliyorum kendisine "ben inançlıyım, dürüstüm, dinim bunu emrediyor" diyen hiç kimse çıkıpta "ya hu hakikaten de öyle be! çelişkide bu adam" diyemeyecek...) Şu iletinizde bile çelişkiye düşüp "Sonlu Evren"den dem vurup, Tanrı'nın Sonsuz Evreni yarattığını iddia edip, Çelişkiye düşüyorsunuz. (Ve ben yine biliyorum, hiç kimse de çıkıp "Hakkaten be, bu çelişkidir" diyemeyecek... O kadar cesur olamayacak...) Neyse, Tanrı Sonsuz mu? Sonsuz... Nerede kaldı Tanrı'nın Sonrasının olmaması? Sonrası olmayan tek şey sadece Tanrı değilmiş demek ki! Öyle "Geç" "Olay Bitmiştir" "Gerisi Teferruat" demekle bitmiyor efendi... ******** Saygılarımla...
  16. Sayın Airbus, Teşekkürler... Sayın birvarmışhiçyokmuş... Açıkçası ben başkalarına soru sorma işini pek uygulamıyorum artık. Yani severim soru sormayı ve sorgulamayı ama burada karşılaştığım en bariz şey; Bazı insanların "Doğruyu Aramaktan" ziyade, Koşullandığı inancı iyi ya da kötü ne olursa olsun, Onu savunmak ve tartışmaları baltalamak amacı ile yazdıklarını düşünüyorum. Ortaya koyduğumuz birçok gerçeği ayan beyan sırf oldu bittiye getirip yok etmek için yazıyorlar. En bariz örneği uslanmak bilmiyor zaten... Ben onların inançlarını alaya alınca hakaret oluyor, Ama onlar benim yazdıklarımı alaya almak küçüklüğünden geri kalmıyorlar. Sırf savunma mekanizmaları ile hareket ediyorlar. Benim gördüğüm şey; Çoğunluğun, ayan beyan ortaya koyulan gerçeği kabul edebilecek kadar cesur ve dürüst olmadığıdır. Açık gerçekleri ve inancı hakkında ortaya koyulan net çelişkileri kabul edemeyecek kadar cesur ve dürüst olmayan insanlara soru yöneltmenin faydasızlığını devamlı olarak deneyimledim. Aynı zamanda "İnançlı" olarak tanımladığımız bir forumdaş hata yapsa Ya da akla sığmayacak kadar çelişkili bir ifade yazsa, "İnançlı" olarak nitelenen taraf bunu "Aman bizdendir, ifşa etmeyelim" düşüncesi ile ifşa etmekten korkuyorlar, dürüst davranamıyorlar. Kendilerini "İnançsız" olarak tanımladıklarını düşündüğüm tarafında aynı şekilde davrandığından emindim eskiden. Ancak şu son birkaç ay içersinde o "İnançsız" taraf arasında öyle onulmaz ve tahmin edilemez tartışmalar oldu ki, Onlar kendi kendilerine "Kayırmacılık", "Tarafçılık" ve "Danışıklı Dövüşçülük" oynamadıklarını ortaya koydular, ispatladılar. Fakat "İnançlı" olarak addedilen ve inançlarının onlara emrettiği gibi "Dürüstlüğü" ve "Ahlaklılığı" şiar edindiklerini iddia edebilen tarafın, Dindar olmadıkları için Ahlakada sahip olamayacaklarını düşündükleri "İnançsızlar" kadar Dürüst davranamadığını, "İnançlı" olarak addedilen bir arkadaşın büyük çelişkisini bile üsteleyebilecek kadar cesur olmadıklarını gördüm. Kendi aralarında sanki inanılmaz bir uyum varmış gibi hiç kendi aralarında tartışmamaları bile şüphe çekicidir, yapardır... Mesela bir inançlı "İlk insandan beri İslam vardır" derken, diğeri "İslam sadece Hz. Muhammed'e inmiştir" dedi, bunu iki tarafında gözlerine soktum nerede ise ama ikisi de birbirini "İnançlı" olarak gördüğünden tartışmaya cesaret edemediler. Çünkü hala "Taraflılık Sürü Psikolojisi" hakim. Bir diğeri "Arap Abecesi"nin çok kolay olduğunu iddia edebilirken, Bilen hiçbir kimse çıkıpta "Daha neler, Arap Alfabesi zordur ve Türkçeye uygun değildir" bile diyecek kadar cesur davranamadı. Yine ayan beyan haklı olarak ortaya koyduğum ve kimse tarafından adamakıllı çürütülemeyen birçok iletime hiçbir inançlı çıkıpta "Ulan burada hakikaten doğru söyledin be!" diyemedi, cesaret edemedi, sustu, pıstı... Mesela aşağıdaki örnekte de olacağı gibi, hiç kimse çıkıpta "Ne diyorsun arkadaşım sen?" diyemeyecektir, şimdiye kadar demeye cesaret edememiştir çünkü... Yine de ben komik çelişkilerini her yakadan ortaya koyacağım, bazıları da "Aman ne olursa olsun, benim dinim bir kere dürüstlük emrediyor nasılsa, ben o dinin mensubu olarak kaçınılmaz olarak zaten dürüstüm. Bir kere dürüst davranmasam ne çıkar!" diyecek... O yüzden Sayın birvarmışhiçyokmuş, yazdıklarım ortadadır... İsteyen yanlışlığını ortaya koyar (eğer koyabiliyorsa) İsteyende aşağıda alıntılayacağım gibi kılıf üretmeye çalışır... Yukarıda saydığım serzenişlerden dolayı kimseye soru sormak ya da tartışma havasına girmek niyetinde değilim. Tek başıma tarafım ve kendi gerçekliğimi ortaya koyarım. İster kabul edersiniz, ister eleştirirsiniz, ister çürütebiliyorsanız çürütürsünüz... Dediğim gibi, gerçekleri kabul etmemek için bin dereden su getirmeye gerek yok. Bazı şeyleri kabul edememeyi ben Pavlov'un Klasik Koşullanma Deneyi'ne benzetiyorum. Pavlov bir köpeği bir odaya kapatır ve her zil çalıştan sonra köpeğe et verir. Köpek bir süre sonra zil çaldıktan sonra etin geleceğine koşullanmıştır. Ve her zil çalışındaa köpeğin ağızından salyalar akar, etin geleceğini anlar çünkü. Böyle devam ettikten bir süre sonra Pavlov zil çaldıktan sonra et vermeyi keser. Ama Pavlov zili çaldıkça, et vermese bile köpeğin ağzı artık hep sulanır. Pavlov zili çalacak ama artık et vermeyecektir ama köpeğin ağzı inatla sulanır. Köpek ister istemez artık hep et bekler zilden sonra. Etin gelmeyeceğine inandıramazsınız, bekler de bekler... İnançlarda pekiştireç olarak "Vaat"ler kullanılır et yerine. Mesela Milli Piyangoda pekiştireç "Size de çıkabilir!" ifadesidir. İnançlarda ise "Cennet-Cehennem" (ve birçok şey) dir pekiştireç. İnsanı küçüklüğünden beri bunlarla inanca koşullarsanız eğer, İnsan yeterince büyüdükten sonra Cennet Hayali ve Cehennem Korkusu ile yanıp tutuşur. Buna Allah sevgisi/korkusuda eklenir... Artık insanı koşullamışsınızdır ve inancının çelişkileri gözünün önüne serilse bile fayda etmez. Çünkü içine, bilinçaltına işlemiş bir koşullanmışlık, bir korku vardır. Artık tek yapabildiği, ummak ve çarpıtmaktır... Kısacık sorunuza uzun bir yanıt verdim ama "Kızım sana söylüyorum, Gelinim sen anla!" derler bizim oralarda... O yüzden benden soru sormamı ya da tartışmamı istemeyiniz.
  17. Ancak şunu da hatırlatmak isterim; Tanrı'nın "Başlangıcı ve Sonu Yok" olarak tanımlanırken, Bir taraftanda "Ruh" denilen şeyin de ölümsüz yani "Sonsuz" olduğunu biliyoruz. Bu bir tarafa, diğer bir taraftan da Cennet ve Cehennem denilen yerlerin de bi sonu yoktur. Oralar da sonsuzdur. Yani tek sonsuz olan, Kur-an'ın kendi ifadesine göre bile Tanrı'nın kendisi değil. Ama bir taraftan da Tanrı sadece sonsuz... Ama bir taraftan da Cennet-Cehennem ve Ruh'ta sonsuz... Hatta Cennet-Cehennemde diriltilen Canlı Madde bedenlerimiz de sonsuz... Bir bir çelişki midir? Hani dine göre "Başlangıcı Olan" yani "Yaratılmış Olan" herşeyin bir sonu vardı? Demek ki yaratılmış olan herşeyin sonunun olmasıu gerekmiyormuş Ve tek Sonsuz olan Tanrı değilmiş...
  18. Yokluğu ispat edebilir misiniz lütfen? Kur'an-da herşeyin yoktan var edildiğini ifade eden ayetleri getirir misiniz? Yokluk ile Varlık aslında sizin sandığınız gibi Artı (+) ile Eksi (-), Doğur ile Yanlış, Yüksek ile Alçak, Sıcak ile Soğuk gibi gerçekte var olan iki zıtlık değildir. Varlık, vardır. Yokluk, yoktur. Varlık dediğimiz, var oluştur. Var olduğunu kavrayabildiğimiz, ispat edebildiğimiz, deneyimleyebildiğimiz, yordayabildiğimizdir... Yokluk dediğimiz ise yoktur. Yokluk diye birşeyin var olduğunu kavrayamayız, yokluğun var olduğunu ispat edemeyiz, yokluğun var olduğunu deneyimleyemeyiz ve yordayamayız... "Yokluk" kavramı sadece bir akıl yürütmedir. Gerçekte olan birşey değildir. Varlık karşısında kurgulanmı ve ne olduğu, nasıl olduğu belli olmayan bir hiçliktir, hiçtir, düşüncedir sadece, bir ideadır, ütopyadır. Şimdiye kadar hiç kimse ve hiçbir deneyim, yokluk diye birşeyin varlığını ispat edememiştir. Ve hiçbir düşünce, yokluğun nasıl olduğuna dair bir fikir üretememiştir. Sadece adını biliyoruz: "Yokluk" Aslında sizin bu "Yoktan Var Etme" düşüncesini yanlış anladığınızı düşünüyorum. Eski Yunan Filozofları bile bir "İdealar Dünyası"nın var olduğunu, yani temelde nasıl olursa olsun bir varoluşun (yokluğun değil) yattığını düşünmüşlerdir. Bu düşünce İslama "Tanrı herşeyden önce insanların ruhlarını yarattı kendinden/Kal-u Bela" olarak geçmiştir. İslam Felsefesine göre: Tanrı bu ruhları yoktan var etmemiş ve aksine kendisinden, kendi varlığından meydana getirmiştir. Bu yüzden insanlar onların halifeleridir. Daha sonra "Varlık/Madde-Enerji"yi meydana getirmiştir ki bunu da yine kendisinden meydana getirmiştir. Nereden biliyoruz? Çünkü Kur'an kendisi çok kere "Ondan geldiniz, dönüşünüz Onadır/İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" der. Bunu ister "Varlık/Madde-Enerji" boyutu ile ele alın, İsterseniz "Ruh" olarak ele alın... Ve sizin bu "Yoktan Var Etme" uydurmasyonunu edindiğiniz yere gelelim... HADİD SURESİ : 3 Evvel'dir O, başlangıcı yoktur; Âhir'dir O, sonu yoktur; Zâhir'dir O, her şeyde belirir; Bâtın'dır O, gözlerden gizlenmiştir. Her şeyi en güzel biçimde bilendir o. HADİD SURESİ : 22 Yeryüzünde ve kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap'ta belirlenmiş olmasın. Bu, Allah için çok kolaydır. Kur'an-da geçen "Yok" ibarelerinin hepsini taradım ve "Yok" ifadesinin geçtiği hiçbir ayette "Yoktan Var Etmek"ten bahsedilmiyor. Yalnız Hadid Suresindeki bu iki ayette, Tanrı'nın başlangıcının ve sonunun olmadığından, kendisinin herşeyde mevcut olduğundan ama gözlerden gizlendiğinden, yeryüzündeki ve benliklerimizdeki herşeyi onun yarattığından bahsetmektedir. Ancau bu "Yaratış"ın "Yoktan Var Etmek" olduğunun esamesi bile okunmamaktadır. Dediğim gibi Tanrı, "Var Oluş"u kendi varlığından meydana getirmektedir. Yani "Yoktan Var Etmek" diye birşey yoktur. "Yoktan Var Etmek" düşüncesine kapılmanızı sağlayan diğer bir anlayışta Tanrının "Ol" deyince oldurması olayıdır. "Ol" ifadesinin deçtiği ayetlere bakalım: ALİ İMRAN SURESİ : 47 Meryem dedi ki: "Rabbim, çocuğum nasıl olur benim? Bana hiçbir insan dokunmadı ki!" Allah cevap verdi: "Allah dilediğini işte böyle yaratır! Bir iş ve oluşa karar verdiğinde sadece ona "Ol!" der; ve o hemen oluverir." ALİ İMRAN SURESİ : 59 Allah katında İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "Ol!" dedi.Artık o, olur. EN'AM SURESI : 73 Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O'dur. "Ol!" dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O'nun. Sûra üfleneceği gün de mülk/yönetim O'nundur. Âlim'dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O'dur. O'dur Hakîm, O'dur Habîr. Ali İmran Suresindeki ifadeler, çok açık ki "Yoktan Var Etme"yi tanımlamıyor. Zaten var olan bir beden üzerindeki "Oluş"u tanımlıyor. Yoktan var edilmiyor, var olan birşey değişime uğratılıyor. Ya gebe bırakılıyor ya da toprak canlandırılıyor. Ha şimdi burada "Toprakta can yokken canlanmış, bundan daha büyük yoktan var ediş mi olur?" diye atlayanlar olacaktır. Hemen cevap vereyim: Canlıları meydana getiren 4 yapıtaşı da cansızdır ancak bir araya geldiklerinde bir canlılık meydana getirirler. Yani Evrim'e göre de Canlılık, Cansızlıktan meydana gelmektedir. Yani yukarıda soracağınızı düşündüğüm soruyu sormaya heveslenmeyiniz, çünkü bu yoktan var etmek demek değildir. Bir oluşumdur, oluşumun bir sonucudur. Ama siz şimdi bir soru daha sorarsınız: "Gördün mü bak, yapıtaşları cansız ama bir araya geldiklerinde canlılık veriyorlar, Tanrı'nın iradesi ile oluyor bu!" dersiniz. Ona da cevap vereyim: "O yapıtaşları, yapıları gereği canlılık meydana getirmektedirler. Yapılarında bulunan özellikler bunu gerektirir. Nasıl ki mıknatıs yapısı gereği demir tozunu çekiyor, demir tozu da yapısı gereği mıknatısa çekiliyorsa, yapıtaşlarının yaptığı da doğalarını gerçekleştirmekten başkası değildir. Dışarıdan birisi onlara Yaşam enjekte etmiyor." Neyse, geçelim: En'am suresinde ise Yerin ve Göğün "Hak Olarak" yaratıldığından bahsedilmektedir. "Hak Olarak Yaratmak"ın ne demek olduğunu "Sözü de Haktır Onun" denilmesinden anlıyoruz. Bildiğiniz gibi Hz. İsa, Tanrı'nın bir Kelamıdır, Kelimesidir, Sözüdür. Yani Tanrı'nın kendisinden yaratılmıştır ki zaten "Kelam" yani "Ol" demek, sizin sandığınız gibi bir kelime zikretmek demek değil, bir oluşu meydana getirmektir. Bilen bilir ki, Tanrı'nın yarattığı herşey, onun Kelamıdır, Kelimesidir. Bununla birlikte, Yaratılmış olan herşey Tanrı'dandır, Tanrı kendisinden meydana getirmiştir. Kendi suretinden... Dolayısı ile "Yoktan Var Etmek" diye birşey yoktur İslama göre bile... "Ondan Var Olmak" diye birşey vardır ki İslam göre Tanrı "Yok Değil"dir. "Ol" deyişi "Yoktan Var Etmek"i nitelememektedir. "Ol" deyişi, "Oluş"u ifade etmektedir. Kısacası: Hz. Muhammed bile bir "Yoktan Var Etmek"ten bahsetmemiştir, aksine düşüncesi ziyadesiyle Panteist görünmektedir. Ayrıca şunu da eklemek isterim ki; İslamı çok çok iyi bildiğini iddia edipte (Sayın ftoyd'u hedef almıyorum kesinlikle) aslında daha İslamın mantığının zerresini bile anlamamış olan insanları görmek beni ziyadesiyle neşelendirmektedir. Hatta beni daha da çok eğlendiren şey, kimi insanların çıkıpta benim İslamı anlamadığımı iddia edebilmeleridir. Neyse, bu da bir eğlence çeşidi tabii ki...
  19. Bakınm şu söylediğiniz o kadar mantık dışı ki, anlatamam... Kadınla erkek bu yönlerden farklıymış... İlk olarak bu farklılık Toplumu Düzenleyecek kadar önemli değildir... Kadın tek başına ev geçindirebilecek güçtedir, çocuğuna bakacak ve ayakta kalabilecek kadardır... Bir erkekten daha güzel bir şekilde evini geçindirebilen onlarca kadın tanıyorum ve çoğu da boşanmış olduğu ve nafaka almadığı ya da çok az aldığı halde çalışarak kendilerinin ve çocuklarının geçimlerini çok iyi sağlarlar... Hadi diyelim ki bunu da kastetmediniz ama yetenek olarak kadınlarla erkekler farklıysa birbirinden, kadınlarla kadınlar arasında ve erkeklerle erkekler arasında da bu farklılıklar oldukça fazla var. Birçok erkek çok güzel çocuk bakabilirken, bir çok erkekte daha çocuğu tutmayı beceremez. Birçok kadın çok güzel çocuk bakabilirken, bir çok kadında daha çocuğu tutmayı beceremez. Birçok erkek çok güzel yemek yapabilirken, bir çok erkekte daha kaşığı tutmayı beceremez. Birçok kadın çok güzel yemek yapabilirken, bir çok kadında daha kaşığı tutmayı beceremez. Birçok erkek çok güzel temizlik yapabilirken, bir çok erkekte daha wc'yi temiz tutmayı beceremez. Birçok kadın çok güzel temizlik yapabilirken, bir çok kadında daha wc'yi temiz tutmayı beceremez. Birçok erkek çok akıllı ve zekiyken, bir çok erkekte daha 2 ile 2yi çarpmayı beceremez. Birçok kadın çok akıllı ve zekiyken, bir çok kadında daha 2 ile 2yi çarpmayı beceremez. Birçok erkek çok yetenekli ve sanatçıyken, bir çok erkekte daha keser/tığ bile tutmayı beceremez. Birçok kadın çok yetenekli ve sanatçıyken, bir çok kadında daha keser/tığ bile tutmayı beceremez. Bir erkek çok güçlüyken, diğer bir erkek hayatı boyunca kadınlardan hep dayak yiyecek kadar güçsüz olabiliyor. Bir kadın çok duygusalken, diğer bir kadın çok katı olabiliyor. Bir erkek evini geçindiremezken, bir kadın kendi ailesine ve anne-babasına bile bakabiliyor. Bir adam daha bakkala gidemezken ya da evinin yolunu bulamazken, bir kadın hukuk gibi zor ve karışık bir işin altından kalkabiliyor. Birçok kadın çocuğunu ne kadar emzirsede annelik yapmaktan acizse, birçok erkekte bir anneden daha iyi babalık yapabiliyor. Yani sizin bahsettiğini o eşitsizlik Erkeklerin kendi içinde ve Kadınların kendi içinde var... Bu eşitsizlik İnsanın doğasında var... Kalkmış birde bana Kadınla Erkek eşit değil diyorsunuz. Ya hu Türk Kültürünü sevmemin bir nedeni de bu işte... Araplar Erkeklerin hepsini Erkek, Kadınların hepsini Kadın olarak görürken Türkler bak ne demiş: "Beş parmağın beşi de bir değil!" Bırak Kadın ile Erkeği, bir insan zaten diğerine denk değil ki? Ama biz bundan bahsetmiyoruz. Kur'an-ın kadınlarla erkekler arasında koyduğu eşitliksiz tavır yeneklerden ya da yeterliliklerden kaynaklanmıyor. Kadınların o 15-17cm'lik uzuvlarının olmamasından kaynaklanıyor... Eşi olmadan da yaşayabilen birçok insan var... Evlilik geleneksel ve hukuki bir kurumdur, birlikte yaşayacak olan ve sorumluluklarını tam olarak yerine getiremeyen insanların birbirlerinin haklarını gözetemeyeceklerinden dolayı bu hakların korunmasını devlete devrettikleri bir sözleşmedir. Kur'an-da böyle birşey geçmiyor. Sadece erkeğin dört kadını da idare edebiliyorsa evlenebileceği geçiyor. Geri kalan yargılar ise uyumlu hale getirmek ve meşrulaştırmak için gerekliliktir. Yok yaaa' Nasıl oluyormuş o kadın ticaretle ilgilenmiyormuş? Hz. Hatice neydi peki? Hind neydi peki? Ebu Leheb'in karısı neydi peki? Bunlar ticaretle uğraşmayan kadınlar mıydı? Kadınlar o günde, bugün de ticaretle uğraşmaktadırlar... Hatta bugün bu para ve piyasa işlerinden erkeklere taş çıkaracak kadar erkeklerden daha çok anlayan kadınlar vardır. Demek ki Kur'an-ın bu düşüncesi de evrensel değil ve her zamana hitap etmiyor. Lütfen kılıf bulmaya çalışmayınız... Söylediğiniz şey AtaErkil toplumlar için geçerlidir. Oysa AnaErkil toplumlar da vardı geçmişte. Toplumlar nesebe göre falan yapılanmaz. "Kan babadan geçer" ya da "Babanın sülalesi esas soydur" gibi ortaçağ zihniyetini artık benimsemiyoruz ne yazık ki. Soyun belli olup olmaması önemli değildir artık, çünkü kimsenin kimseye soy bakımından üstünlük tasladığı kast sisteminde yaşamıyoruz. Yetiştirme yurdundaki soyu sopu belli olmayan bir insanla, yedi kat sülalesi kayıtlı bir insan arasında fark yoktur. Soyun belli olup olmaması zerre kadar önemli değildir. Benim soyum Kayı boyuna kadar gitmektedir, Karakeçili Yörüklerindeniz, bu bellidir ama benim için ve ailem için zerre kadar önemli değildir. Çünkü mensubu olduğu ailenin bir ferdi olarak doğmak, insanın kendi tercihi değildir. Siz bir Çingene ya da Çinli olarak da doğabilirdiniz. Yetimhanede de büyüyebilirdiniz. AnaErkil toplumlarda kadının çok evliliği görülmüştür. Ya hu kadınlar nazikseler asıl peygamberlik görevi onların hakkıdır... Siz ilahi bir görev vereceksiniz ve bunu kadınlar kadar insani duygulara sahip olmayan insanlara vereceksiniz, akıl alacak iş mi bu? Siz bayandınız değil mi? Ya hu nasıl görmezsiniz, inancınız, kendi kadınlık şahsiyetinizi bile görmenize engel oluyor. Hala erkeklerin daha "Haklı" olduğunu, kendi kadınlığınıza rağmen kabul edip, erkekliği kutsuyorsunuz. Ya hu ben kendi şahsım adına söylüyorum, annem böyle bir düşünce sergilese utanırdım. Bir arkadaşımın çok güzel bir lafı vardır: "Kadınlar 15 dakikalığına erkek olsalardı ne türban takarlardı ne de erkeklerin peygamberliklerine haklı bakarlardı..." Ya hu size dikte edildiği gibi bu kadar büyütmeyin erkekliği gözünüzde. Bende erkeğim, oradan biliyorum, kadınlardan kat kat kırılgan erkeklerde var... Kırılganlık ya da hassasiyet Kadın ya da Erkek olmakla alakalı değil ya hu, yapmayın, gülerler... Sen sanmıyor olabilirsin ama birçok kadın birçok peygamber kadar güçlüdür merak etmeyin... Tesettürün ne olduğunu tartışmıştık daha önce. Tesettürün fetişist ve art niyetli bir giyim olduğunu biliyorum. Kimse kimsenin dirseğinden, saçından, bileğinden, boynundan, kulağından falan tahrik olmuyor çünkü. Bu organlardan tahrik olmak Fetişizmdir. Sağlıklı insanlar bu organlardan tahrik olmadığı halde herkes tahrik oluyormuş gibi gibi herkesten art niyet bekleyerek böyle giyinmek hem art niyettir, hem paranoyadır, hem de o organların cinsellik uyandırabileceğini düşünmekten ve buna koşullanmaktan dolayı fetişistliktir. Tesettüre girenler, dışarıdaki hemen herkesten böyle bir art niyet beklemeye koşullanmışlardır ve beklemektedirler. Oysa bu organlardan cinsel haz duymak sağlıksızlıktır ve bu rahatsızlık çok çok azdır. Nasıl ki insanlar arasında şizofrenler olabilir diye çelik yelekle dolaşmıyorsak, Binlerce kişi arasından iki üç kişi ayağa, parmağa bakacak ta zevk alacak diye kapanmak akıl dışıdır. Başkasının rahatsızlığından, kadınlar mesul tutulamaz.
  20. Psikoloji'yi "Ruh-Bilim" (yani Metafizikteki Ruh sanarak) olarak adlandıran, "Bilim"in ne olduğunu hiç bilmeyen, Koşullanarak benimsediği çelişkiler anlatıldığında bunu kaldıramayıp görmezden gelen, Daha "Madde" denildiğinden neyin kastedildiğini bilmeyen, İnsanın bir "Madde" olduğunu uzun süre anlatamadığımız, "Canlı Madde" olduğunu zar zor anlattığımızda da ne olursa olsun topu soyuta atan ve hala kabullenemeyen, Hatta gidipte "Taş niye ölmüyor" "Taşa niye psikoloji uygulayamıyoruz" gibi akla sığmayacak sorular sorabilen, En sonunda da "Biz bilmediğimiz zaman Tanrı'ya sığınırız" deyip amacının paylaşmaktan ve bilgi edinmek değilde, ne olursa olsun doğru ya da yanlış koşullandığı düşünceleri dikte etmek olduğunu belli eden kimselerle tartışmayı faydasız buluyorum. İnsanların bazıları sadece o amaçla kullansa da, ben beynimi sadece yürümek ve nefes almak için kullanmamayı yeğlerim.
  21. İşte her zaman söylediğim gibi, fanatizm insana kendisini unutturur... Hatta öyle ki gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan şeyler söyletir... Eğer yazının "Eskiliği"ne bakacaksak, hepimizin Sümer Çivi Yazısını öğrenmemiz ve yazmamız daha asil bir davranış olurdu sanırım. İkincisi, Arap Abecesinin diğer Abecelerden daha estetik olduğu ile ilgili bir ifade çok eğreti duruyor, bu sizin hüsnü kuruntunuz. Her yazı, sonuçta bir sanattır... Latin Abecesi ile sanat yapılamaz diye birşey yok. Ona bakarsanız Kanji (Çin Abecesi), Hiragana ve Katagana (Japon Abecesi) Yazı Karakterleri, Arap Harflerinden daha engin, belki de yüzlerce yıl daha köklü, ifade de daha güçlü ve daha estetiktir. Aynı zamanda Arapça ve Arap Abecesi hiçte kolay bir Abece ve karakterler değildir. Başta, ortada, sonra ve tek başlarına olmaz üzere bir sürü şekilleri vardır. Bilmesek yutturacaksınız, merak etmeyin, bir çok insan Arapça eğitimi almıştır zamanında mecburen. "Yalan İmansızlığın Silahıdır" sözünü, kendiniz çok güzel çürütüyorsunuz. Demek ki Yalan, İmanlının da silahı olabiliyormuş... Arapça Türkçe'yi ifade etmekte yetersiz bir Abecedir ve bunu tamamlamak için eklenen harfler bile bu sorunu giderememiştir. Hatta 2 Abdülhamit bile Latin Abecesine geçmenin daha akıllıca olduğunu söylemiş, ancak Doğu/İslam Politikası nedeniyle yapmamıştır... Enver Paşa bile "Enveri" denilen bir yazı ortaya koyarak, farkına vardığı Arapçanın Eksikliğini gidermeye çalışmış ama yine de bu tutmamıştır... Daha sonra da Mustafa Kemal Atatürk Latin Abecesinin Türkçeyi ifadeye daha uygun olduğunu temellendirmiş ve uygulamıştır... Nedir bu Arap hayranlığı anlamıyorum... Bu kadar olmaz ya... Tanrı'nın Adem'e Bilim ve Tekniği öğretmediği düşüncesine niye karşı çıktınız anlamadım! Ne yani Hz. Adem Beyin Ameliyatı yapıp Bilgisayar mı kullanıyordu?
  22. Hukuk "Güçlü-Güçsüz" ayrımı yapmaz Hanımefendi... Hukuk karşısında herkes "İnsandır". Aklı başında olan her insan ister şahitlik olsun ister başka bir uygulama olsun, hukukta birbirine eşittir. Kadın ile Erkek birbirine eşittir. Peki Eşit değilse nedir? Bunu cevaplar mısınız? Kadın ile Erkeği birbirinden ayıran hakları nelerdir, söyler misiniz lütfen? Konuyu daha da açıklığa kavuşturalım. Öyle birşey yok... Kadınla erkeğin birbirini tamamladığı düşüncesi, herkesin bir diğer yarısının olduğu hurafesine dayanır. Kadında erkekte tek başlarına birer bireydirler. Birisinin diğerine öyle sandığınız gibi ihtiyacı yoktur. Bir eş sahibi olmak tercih meselesidir. Adalet dediğiniz şey zaten Eşitliği sağlayıcı bir unsurdur ve bu yüzden şu yukarıdaki önermeniz oldukça mantıksızdır. Adalat eşitliği sağlayamıyorsa, adalet değildir. Kafanıza göre anlamlar yüklemeyin terimlere. Kur'an-da gerekli özel durumlar ve şartlar yoktur. Gerekli Özel durumlar ve şartlar, bu emri meşrulatırmak için ortaya atılmıştır. Ha o zamanki ortama uygun mudur? Evet, Arap Kültürüne uygundur... Ama mesela Türklere değil... Siz kocanız "Aa bak bu kadın çok fakir, bakıma muhtaç, onunda rızası var, alıvereyim kendime eş" dese razı gelecek misiniz? "Ama Kur'an benim düşüncemi de önemsiyor" demeyin sakın, çünkü Kur'an-da öyle bir ifade de yok ne yazık ki... Kocanız 3 tane kadın getiriverse, razı olacak mısınız? Kur'an sizin razı olup olmamanızı önemsemiyor, sadece adama diyor ki "Hepsine adil davranabileceksen yap bunu"... Kadının rızasının istendiği iddiası uydurmadır. Düşünsenize adamın üç karısı var ve dördüncüsünü alacak. Referanduma mı başvuracak bu adam? İkinci tur oylama mı yapacak? Ya hu ne farkeder tek ayette geçmesi? Sonuçta 2 kadın 1 erkeğe eşit koşulmuş değil mi? Hemde nedeni neymiş? Birisi yanlış söylerse, diğeri ona hatırlatsın diye... Yani kadına olan güven yok bir kere, erkek söylerse daha doğru söyler hemde iki katı daha doğru! Bu anlayış var. Tek bir ayette geçiyor olması bu gerçeği değiştirmez, çünkü ifadesi bellidir. Birçok ayete öyle başlamış olabilir, bu güzel birşey... Ama birçok hükümde kadın aleyhinedir. Örneğini tartıştık, tek başına bu bile yeter. Kadın Peygamber gönderilmemesi de ayrı konudur... Kadınların örtünmeye zorlanması da diğer konudur... Bir erkeğin 4 kadın alabilmesi, kadının ise alamaması diğer bir eşitliksizliktir... İki kadının bir erkeğe eşit olması da diğer bir haksızlıktır... Erkeğe, kadını dövme hakkını vermesi de başka bir adaletsizliktir... Kadını, erkeğin gönlünü hoş etmek için yaratılmış olarak görmesi de ayrı bir dumurdur... Kadını, erkeğin tarlası olarak görmesi ve sanki şişme bir bebekmiş muamelesi ayrı bir hezimettir... Ama dersen ki: "Arap Kültüründe böyledir, o dönemde öyle gerekiyordu" O zaman bunu desteklerim... Ama dersen ki: "Bu ifadeler bugün içinde evrenseldir" İşte o zaman koskoca bir ünlem alırsınız benden...
  23. Yoo yoo, al vaktimizi... Mesela İslam'dan önceki Türklere gel... Onların kadınlara bakış açısı nasılmış... Mesela bir erkek, dört kadın alabiliyor muymuş... Mesela Hakan'dan sonra en yetkili kişi Karısı mıymış yoksa İslam Devletlerindeki gibi Erkek olmak zorunda olan bir vekil miymiş... Mesela miras paylaşımı kadına ve erkeğe nasılmış, denk miymiş... Mesela bir kadın bir erkeğe eşit miymiş... Ya hu "İlahi" olduğunu söylediğin bir emirden bahsediyorsun... Tanrı madem o kadar evrenseldi, kadın ile erkeğin eşit olduğunu mu bilemedi? Yoksa şöyle mi dedi: "Ya hu nasılsa diğe toplumlarda kadınla erkek eşit değil (Tanrı Türklerin kadınlara bakışını bilmediği için öyle sanıyor), ben biraz kıyak geçeyim de iki kadını bir erkeğe eşit kılayım. Nasılsa aradan 1500 yıl geçip 2008 yılının Temmuz ayına gelinse bile hala kadınlarla erkekler eşit olamayacaklar. Hala iki kadın bir erkeğe eşit olacak. Ne de olsa evrenselim ben" Ama bak, bugün artık kadınlarla erkekler eşit... Yani insanoğlu, Tanrı'dan daha adil bir yasa koyabiliyor... Sence hangisi geçerli: İki kadının bir erkeğe eşit olması mı? Yoksa bir kadının bir erkeğe eşit olması mı? En güzel ikisine de kadın ya da erkek gözü ile değil de "İnsan" gözü ile bakılması mı? İnancınız hiçbir zaman insan gözü ile bakmamış... Hep "Kadın" yani "Öteki" gözü ile bakmış. O yüzden onları kapattırıyor, o yüzden erkekten düşük görüyor... Bunu görebilmek o kadar zor değil...
  24. Hımmm... Peki anladığın nedir? Ben müsaade diye birşeyin olamayacağını düşünüyorum. Mesela askeriye gibi düşünün... Komutanın huzurundan ayrılmak için izin istediniz diyelim, Komutan size müsaade yani izin verdi... Aslında bu bir emirdir... Komutan size "Çıkabilirsin" dediği andan itibaren "Yaa yok, vazgeçtim, ben kalayım ve babuş!" diyemezsiniz... Ya da şöyle düşün: Askere giderken imzaladığımız belgelerden birisinde, 3 aylık gönüllü askerlik yaptığımız yazar. Bunu biz imzalamışızdır, yani üç daha fazladan seve seve, gönülden askerlik yapacaksınızdır... Güya gönülden... Aslında emir... Mesela seçmeli dersleri de öyle düşünebiliriz. Her sene mutlaka iki ders seçmek zorundaydık ve zaten seçmeli olarak toplam iki ders vardı. Tercih mi yoksa zorunluluk mu? Adı üzerinde seçmeli... Tanrı'nın müsaadesi de böyle... Yiyorsa çıkın o zaman iki kadının bir erkek şahit değerinde olması MÜSAADE'sinden... Hadi!!! Kur'an-da yazıyor... Bir tane ayeti dahi reddetsen, inkardır, dinden çıkarsın... Tanrı iki kadın = bir erkek demiş, var mı daha ötesi? Daha iyi mi bileceksin Tanrı'dan? Şimdi tekrar soruyorum: Anladığınız nedir?
  25. Anlaşılan Sarıgöl'den "Geç" ve "Gerisi Teferruat" gibi kaçak ibarelerden ve bilmediği ya da daha doğrusu sallayamadığı konularda da "Rabbim bilir"den başka bir cevap alamayacağız. Öyleyse açık ve net olarak, kaçak cevaplar verilemeyecek sorular ve cevaplar üzerinden gitmeye çalışalım. Soru: Tanrı Sonlu mudur? Dini Cevap: Hayır, değildir, olamaz. Tanrı Tektir ve Ondan başka sonsuz olan yoktur. Soru: Madde Sonlu mudur? Dini Cevap: Evet, öyledir. Madde'yi Tanrı nasıl yaratmışsa kıyamet gününde de öylece sonu gelecektir. Soru: İnsan Madde midir? Cevap: Evet, maddedir. (ya da değildir. Çünkü bazıları "Canlı"ların "Madde Olmadığını" sanıyor.) Soru: Ruh Ölümsüz müdür, Madde midir? Dini Cevap: Ruh hakkında Rabbimiz bize çok az bilgi vermiştir ama ölümsüz olduğunu ve Maddi olmadığını biliyoruz. Soru: Ruh ölümsüzse, o diriltilemez. Peki öteki tarafta diriltilecek olan nedir? Dini Cevap: Ölmüş yani Ruhu alınmış olan bedenlerimizdir. Ölümsüz olan Ruhlarımız bedenlerine geri dönecek. Soru: "Ölümsüz Ruh" yani "Sonsuz"... Hani sadece Tanrı öyleydi? Dini Cevap: Pısssss... Soru: Neyse, Peki bu bedenlerimiz nerede diriltilecek? Dini Cevap: Ahirette. Soru: Orası peki maddi bir yer mi? Çünkü diriltilen bedenler maddi olacak. Et, kemik, kan falan... Dini Cevap: Ya hu beden canlılık gösteren bir maddeyse, neden diriltilecek o zaman!? Soru: Sen hiç doktora gidip aşı bile olmadın sanırım. Bedenin bir biyolojik organizmadır, canlıdır. O yüzden ölür zaten ama siz ruh denen birşeyin bedenden ayrıldığını sanırsınız. Neyse sorumun cevabı bu değil. Diyorum ki; Ahiret maddi bir yer mi? Ya da şöyle sorayım; Maddi bedenin tekrar vücuda geleceği yer de Maddi olmak zorunda değil mi? Dini Cevap: Evet, öyle. Maddi bir ortamda diriltilmeli. Soru: Yani Ahiret ve dolayısıyla Cennet ve Cehennem de Maddi yerler. Cevap: (kahramanımız kafayı azıcık kullandıkça çelişkinin farkına varıyor olmalı ve bu yüzden biraz kendinden cevaplar vermeye çalışacak) Ee tabi öyle olması gerekiyor ama aslına bakarsan onu bir tek Tanrı bilir. Soru: Yani ne desek boş diyosun!? Cevap: Pıssss... Soru: Aslında karşımıza, öteki dünyanın da Maddi olduğu durumu çıkıyor ama Tanrı öteki tarafın sonsuza kadar var olacağını söylemiş değil mi? Yani cennet ve cehennemin!? Cevap: Evet, sonsuz bir yaşam var orada... Soru: İyi de, hani sadece Tanrı sonsuzdu? Hani onun gibisi yoktu? Onun yarattığı birşey, onun gibi sonsuz olabilir mi? Cevap: Pısssss... Soru: Yani ilk sorularımdan birisini hatırlayalım, Madde Sonlu mudur diye sormuştum ve Tanrı yarattığına göre öyledir demiştin. Yaratılan herşeyin bir sonu olmak zorunda... Cennet ve Cehennem hem yaratılmış ve hemde maddi olmalarına rağmen sonlarının olmaması çelişki değil midir? Cevap: Pısssss... Soru: Tanrı'da Ölümsüz, Tanrı'nın yarattığı Ruh'ta Ölümsüz. Tanrı'da Sonsuz, Tanrı'nın yarattığı Cennet-Cehennem'de Sonsuz... Bunlar Tanrı'nın sıfatları ile çelişmez mi sence? Cevap: Pısssss... (burada İnançlı arkadaşa mikrofonu bırakıyor ve mantıklı birkaç soru sormasını istiyoruz. bakalım ne kadar mantıklı sorular sorabilecek) Sorusu: İyi ama taş niye ölmüyor? Cevap: Biyolojik bir varlığı olmadığı içindir belki!? Yiyip içmediği içinde olabilir mesela!? Sorusu: Cennet ve Cehennemin maddi olup olmadığı bizim için sorun değil, biz inanırız. Ahiretin sonsuz olduğunun ve Cennet ve Cehennemde yaşanacağının ispatı inanmayana düşer! Cevap: İyi de, bunların var olduğunu iddia eden sensin, var olduğunu ispatlaması gerekende sen değil misin? Öyleyse bende sana ölümden sonra insanların gideceği "tranosirat" diye bir yerin olduğunu söylerim. Haydi bakalım, bunun olmadığını ispatlamakta sana düşer. Olmadığını ispatla bakalım bana! Böyle bir mantık olamaz. Sorusu: Diriliş yani Öteki alem olacaktır. Dolayısı ile Ölüm olmadığını veya bu alemin sonunun olmadığını kanıtlamanızı istiyorum.. Cevap: Öncelikle ben Ölümün olmadığını söylemedim ki? Yaşayan her organizma birgün işlemez hale gelir, yaşlanır. Bu doğal bir şey, çiçeklerin çürümesi gibi, ölmesi gibi. Öteki Alem'in olacağını iddia eden sensin, bunu senin kanıtlaman gerekir. Bana olmadığını kanıtla diyemezsin, çünkü olmayan birşeyin olmadığı kanıtlanamaz. Kainatın sonu derken neyi kastettiğine bağlı. Dünya birgün yok olur ama EnerjiXmadde döngüsü hep var olacaktır. Var olan şey yok olamaz çünkü, bilim öyle diyor. Başka bir konuda bir sürü link verdim. Oku, oku, oku... Sorusu: Psikoloji niye dağlara taşlatra uygulanmazda, insana uygulanır? Demek ki insanın ruhu var, psikloji Ruh-Bilimi çünkü. Cevap: Bir tarafımla bile gülemiyorum. Psikoloji senin sandığın ruhu incelemez. O ruh derken insanın akli dengesini kasteder. Ayrıca Psikoloji bir uygulama değildir ki birileri üzerinde uygulansın!? Daha psikolojinin anlamını bilmeden soru soruyorsun, yazık. Sorusu: Kainatta yaşayanların bilinç, duyu, his, tat vs. sahibidirler. İnsanında iradesi var. Madde de bunlar var mı? Cevap: İnsan dediğin şey zaten bir maddedir. Canlı, yaşayan, biyolojik bir maddedir. Yani o söylediğin şeylere madde sahiptir zaten. İnsan beyninin tad alma merkezini hasarla bakalım tad alıyor musun? Duyu bölgelerini tahrip et bakalım hissedebiliyor musun? Ruh denen şey duymaz, işitmez, görmez, düşünmez, bilmez. Bunlar beynin faaliyetleridir. Beynine öyle bir hormon enjekte ederler ki düşünemeyeceğin şeyleri yaparsın. Forumda bunu çok tartıştık ve ispatladık bilimsel olarak. Bir zahmet dönüp okuyuver. Kaçma. Yazdıklarım ve yazdıklarıma aldığım alakasız ve kaçak cevaplar bu şekildedir. "Taşa niçin psikoloji uygulanmıyor, Psikoloji Ruh'u inceler" diyebilecek kadar Bilim'in zerresinden anlamayan kimselerle "Bilim" adına paylaşabileceğim tek birşey dahi kalmamıştır. Kendilerine sağlık ve selamet dileyerek ************ Biraz araştırma, biraz okumak ve biraz bilim... Ondan sonra herşey yerine oturur, merak etmeyin.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.