Zıplanacak içerik

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Bu nasıl bir önyargıdır anlamadım... Siz neye dayanarak bu iddiada bulunabiliyorsunuz ki? "Bizim hoca" dediğim kişinin bizim dersimize ne girmişliği, Ne de bize Kürt Konusunda ders anlatmışlığı vardır. Ancak "Hoca" dememiz için illa ki ders vermesi gerekmiyor akademik ortamda. (ki kastettiğim kişiyi tanıdığınızı bile sanmıyorum ya neyse...) Açıkçası Kürt Konusunda herhangi bir hocadan ne Lisans ne de Yüksek Lisans dönemimde ders görmüşlüğüm de yoktur. Sadece, örneğin kendimize seçtiğimiz araştırma konusu olarak ben Kürt Konusunu seçmiştim ve ortalama 8 ay boyunca yaptığım araştırmayı, sınıfa sunmuştum. Dersimizin de yöntemi zaten hocanın anlatması/öğretmesi biçiminde değil, öğrencinin bilgiye ulaşarak, diğer öğrencileri bilgilendirmesi yönündeydi. Lisansüstü Eğitiminde de en geçerli ve uygun yöntem zaten budur Tarihçilikte. Sizin, bu eğitim biçiminden haberinizin olmadığı ve önyargılarınıza kapıldığınız çok açık ve net oluyor şu iletinize bakınca. Lütfen sağduyulu olalım ve gedik sandığımız ifadelerde çare aramayıp bilgi paylaşalım, olur mu? Ve lütfen şu ifadelerinizde ima ettiğiniz, klasik "Resmi Tarihçilik" girmeyelim... Bu ülke ne zaman hangi tarihçisine sahip çıkmış ve hangi politikasını o yönde kurgulamış ki Resmi Tarihçilik diye birşey olsun... İşe gelmediği zaman "hocalarınızın dediğine bakıyorsunuz" oluyor hemen; tek çareniz bu ya! o yüzden... Oysa bilmiyorsunuz ki işler hocaların istediği ve söylediği gibi yürümüyor... Hayır yani bizi ne sanıyorsunuz onu anlamıyorum. Sadece bize söylenileni alıp, hooop, kalemşor kesiliyoruz öyle mi? Elin, araştırmaya meyillisi bir tek sizsiniz yani... Siz araştırma ve anlamlandırma konusunda oldukça yeteneklisiniz de, Sizin gibi düşünmüyoruz diye biz mi yeteneksiz oluyoruz? İşimiz gücümüz, aklımız fikrimiz yok hocaların ağızlarına bakacağız, burada iki kelam edebilmek için... Hemen yapıştırın "Siz hocalarınızın dediğine bakıyorsunuz, siz resmi tarihçisiniz" yaftasını. Oysa bizim, zamanında ve hala, o savları ortaya atan hocalarla sıkı sıkıya tartışmışlığımız, derslerinden kalmışlığımız da vardır. Biraz insaflı olun... Bir söz vardır: "Kişi, kendinden bilir işi" derler... Siz hangi hocalarınızın ve hangi devletin güdümlü/resmi tarihçiliğinin söylemlerini tekrarlıyorsunuz burada?
  2. On numara yanıt... Dün izledim o programı, aralarında bizim hocalarımızdan da vardı.
  3. Bende İsmail Beşikçi'nin yazısına karşıt bir sürü yazı bulabilirim, altına imza atılabilecek... Konuları bu şekilde tartışacaksak, çok işimiz var demektir; Biz bilmiyor muyuz alıntı yapmayı? Ya da bizim hiç bir şey okumadığımızı mı sanıyorsunuz?
  4. Yazdığım her iletiyi bütünüyle Türkçe sözcüklerle de yazarım ve siz bunu bütünüyle yine de anlamlandırabilirsiniz... Siz kendi bildiğiniz Kürtçeniz ile bir düşüncenizi dile getirdiğinizde, Başka bir Kürt, sizi anlamakta zorluk çeker Ve içeriğinde Kürtçeden başka bir dilin sözcüklerini kullanmaktan kolay kolay kaçamazsınız... Yerel başkalıklarınız oldukça çok... Van'lı bir Kürt, Mardin'li bir Kürt ile o kadar kolay anlaşamıyor... Bir bütünlük oluşturamıyorsunuz, oluşturmaya kalktığınızda Kurmançi'nin güdümünde kalmaktan kurtulamıyorsunuz, Zaza iken Kurmançileşiyorsunuz... Türkçe, istenildiğinde yeni Türkçe sözcükler yaratmaya ve bunları anlamlandırmaya çok uygun bir dildir. Köklü yapısı nedeniyle, belki de yeryüzünde hiç bozulmayacak en güçlü dillerden birisidir. Arapça, Farsça ve türevleri olan Osmanlıca bile Türkçeyi sindirememiştir. 80.000 kadar Türkçe sözcüğü vardır ve bu sayı türetilmeye ve içselleştirilmeye uygun yeni sözcüklerle de arttırılabilmektedir. Ancak Kürtçe sinmiştir, kökeni kesin olarak belirlenememektedir, yerelleşmiştir. Farça ile aynı kökenden geldiği düşüncesi bile yalnızca "Kuram"dır. Basamaklandırma da, Farsça'ya yakın olduğu için o dal da anılmaktadır. Örneğin Kürtçe ile ilgili olarak her dönemde temel sav: Bölgesel başkalıklarının olduğudur. Bugün değin kimse çıkıp da bunun böyle olmadığını tanıtlayamamıştır (tanıt = ispat). Yüksek Öğretim'de okurken, birçok Kürt Kökenli arkadaşımız vardı. Sordukları ve Kürtçe olduğunu savundukları tüm sözcüklere, Osmanlıca Sözlükten bakardık, Hepsi için ya Arapça ya da Farsça oldukları yazılı olurdu... Bakın bu yazım bütünüyle Türkçe sözcüklerden oluşuyor, Ancak okuduğunuzu öz anlamı ile yine de kavradınız değil mi? Hem de Türkmen olmamanıza karşın... Öyleyse Türkçe algısı ile ilgili bir sorunumuz yok... Geçersiz/Boş Söylemler türetmeye gerek de yok, Anlamlı bir tartışma sürdürelim olur mu?
  5. Demokratik olan hiçbir hak, Etnik-Köken temelinde talep edilemez. Ben, Demokrasinin "Dil, Din, Irk YapMAdığını" biliyordum, bilmem yanlış mı biliyorum. Bu çerçevede bir hak talep edilecekse, Etnik-Kökene temellendirilerek değil, Etnik-Milliyetçilik körüklenerek değil, İnsanlık gereğidir diye, insanlı onurudur diyerek talep edilir ve Ulusallık ile içteş, uyumlu olur. Oda, bu hak, İnsanlık Onuru ile bağdaşıyorsa, bu şekilde talep edilir... Bu bağlamda gerçekten de modern Ulus Devlet ile bu türlü bir hakkın korunması ya da tanınması tezat oluşturmaz. Ancak Türkiye'de böyle bir olgu yoktur. Bazı haklar "Kürt Hakkı" "Kürt Sorunu" adı ile talep ediliyor; Bir sorunun, tek bir etnik kökene atanarak adlandırılması ve o etnik kökene özgülenmiş hak talebi ne kadar demokratiktir? Kürtler, diğer etnik-kökenlerin de benzer haklara sahip olmasını ne kadar önemsemektedirler, ne kadar demokratiktirler? Demek istediğim; Her insan kendi dilini konuşma ve geliştirme hakkına doğal olarak sahiptir, Etnik-Milliyetçi bir anlayışla yapmadığı sürece. Etnik-Milliyetçi bir kaygı güden hiçbir eyleme ve olguya demokrasi bile müsamaha gösteremez, demokrasi bile kendisi savunmaya geçer. Adına "Demokratik Açılım" denildi diye Kürt olgusu demokratik bir sürece girmiş değildir; Etnik-Kökene dayandırılmış Irkçı niyetli talepler sunmaktadırlar. Bir talep, bir ırka özgüleniyorsa ve aynı ülkenin insanları arasında bölünmelere neden oluyorsa, bu bölünme siyasi çıkarlar dışındaki kaygılar ile oluyorsa, o hakkı talep edişte ve o süreçte demokratik olmayan birşeyler var demektir. Bu olduğunda "O hakkı talep eden sütten çıkmış ak kaşıktır" diyemezsiniz... Etnik-Kaygılar taşıyan talepler mi demokratiktir peki? Sen çıkacaksın, aynı ulusun diğer bir unsuru olan başka bir Etnik-Kitlenin haklarını öteleyerek "Benim Kürt Haklarım" çağrısında bulunacaksın ve sonra da bunu "Demokratik Hak" olarak tanımlayacaksın. Var mı böyle birşey? Ayrıca merak etmeyin, faşizmin ne olup olmadığını gayet iyi biliyorum; siz kara çaldınız diye, söylemlerim faşistlik olmayacak elbette. Sizden, itham yerine tespit ve ispat beklerim. Bu, daha saygınca olur. Sizce, "Faşist" olarak nitelendirdiğiniz "Ben", bu yapılanları desteklemiş miyimdir? Arkadaşım, sanki Türkiye Cumhuriyeti'nin bir Asimilasyon Politikası varmış gibi konuşuyorsunuz... Asimilasyon'un belirli şartları, koşulları, gereklilikleri vardır; Türkiye asimilasyon yapabilecek kapasiteden yoksundur, altyapısı bile yoktur. Eğer buna rağmen yapmaya çalışmışsa -ki yaptığına dair tutarlı bir kanı yoktur- dünya tarihinin en saçma ve temelsiz adımını atmaya çalışmıştır, becerememiştir diyebiliriz gönül rahatlığı ile... Ayrıca kastettiğiniz "Güneş Dil Teorisi"nin kapsamı ve niyeti anladığını gibi değildir. Bir de Kürtçe sanki yüzyıllardır yasaklanmış bir dilmiş gibi bir imaj çizmişsiniz, eğreti durmuş. O hata 1980'de başlayıp 10 yıl kadar süren bir hatadır, tüm Türkiye Cumhuriyeti tarihine mal edilemez... Devlet bir Asimilasyon politikası gütseydi en baştan beri, dili yasaklamak için sanırım 60 yıl kadar beklemezdi değil mi? Sen bir Asimilasyon politikası güdeceksin ama asimile etmek istediğin kitlenini dilini yasaklamayı 60 yıl sonra akıl edeceksin! Böyle bir şey olabilir mi? Bu hata, tüm 80 küsur yıllık tarihe mal edilebilir mi? Sanki tüm faili meçhullerin failleri yakalanmış, sorgulanmış, öldürülenlerin gerçekten Kürtçe konuştukları için öldürüldükleri kanıtlanmış gibi konuşuyorsunuz... Adı üzerinde: faili meçhul... Öldürülenin, niçin öldürüldüğünü, ölene mi sordunuz? Yoksa bu tesbit sizin önyargınız mı? Ne için öldürüldükleri ve failleri meçhul olmayan cinayetleri, neye dayanarak bir devlete ve amaca yükleyebiliyorsunuz? Üzerlerine yazılı kağıt mı bırakmışlar ya da imza mı atmışlar? Hayret birşey... O faili meçhullerin PKK tarafından işlenmediğinin kanıtı nedir bunu söyler misiniz? Kaç tane Kürt tanıdım "Devlet bize çok haksızlık etti" dedikten sonra "Ama o faili meçhulleri belki PKK'da yapmış olabilir, çünkü halkı devlete karşı o faili meçhulleri kullanarak kışkırtıyor" diyen... Hiç mi düşünmüyorsunuz ya o faili meşhulleri PKK işliyor ve halkı devlete karşı kışkırtmak için bir de kullanıyorsa; halkı devlete karşı kışkırtmak için o faili meçhulleri işliyorsa? Ya o faili meçhuller, PKK içi hesaplaşmaların bir ürünü ise? Ya PKK nın amaçları doğrultusundaysa? Kendi halkı olduğunu savunduğu Kürtlere bile kurşun sıkmış bir terör örgütü, sizce bunu yapamaz mı? Ayrıca sanki o 4 darbenin 4ü de Kürtlere ve PKK'ya yapılmış gibi konuşmuşsunuz ve benden bilimsel bir yanıt bekliyorsunuz... Tıpkı "Bu neden var" sorusuna "Tanrı öyle yaratmış, öyle olmadığını kanıtla?" der gibi iğreti durmuş... Elbdette ki mümkün değildir. Rejim, silahlı bir güç tarafından korunmaya alındığı sürece, o rejimin katılaşması kaçınılmazdır... Aklı başında olan hiç kimse de silahlı bir rejimin haklılığını, gerekliliğini, modern ve çağdaşlığını savunamaz. Ancak şu da var ki, her ülkede silahlı yapılanmanın anayasal nedeni, var olan devlet yapısının korunmasıdır; tüm dünyayı silahsızlandırmadığınız sürece de, Türkiye'den de askeri sistemi kaldıramazsınız; anayasa'da tanımlanmış hakkını da kullanmak hakkına da sahiptir. Darbeyi ya da askeri rejimi savunmuyorum elbette; ancak ülkeyi sivil konularda bile kaosa sürükleyerek askeri darbe noktasına getiren, belki de bilinçli olarak bunu yapan siyasilerin de aynı çapta sorumlulukları vardır diye düşünüyorum... Askerin, siyasete karışmasında rahatsız olan Tayyip Erdoğan'ın bile çıkıp, rejimin güvencesinin Polis Teşkilatı gibi yine silahlı bir başka yapılanmanın olduğunu söylemesi, bu karmaşayı özetler niteliktedir sanırım... Bireylerin, kitlelerin, darbeleri destekleyip desteklememesi önemli değildir; siyasi kafa yapısı, silahlı müdahalenin/korunmanın gerekmediğini, çağdaş olmadığını kavraması gerekir... Anti-Demokratikleşmeye, Dinozorluğa delalet eder... Aynı şekilde Etnik-Kökene dayalı Ulusallığı parçalayıcı talepler de buna delalet eder... Buna "Biz" demeyin, "Ben" deyin... Şimdiye kadar ne bu forumda, ne de gerçek yaşamda, bu kaygıyı taşıyan kimseye rastlamadım. PKK ise "Tüm Etnik-Diller kamusal alanda konuşulsun" derdinde de değildir. PKK'yı haksız kılan "Kürtçe konuşulsun" etnik dayatmacılığını yapmasıdır. Tüm diğer Etnik-Dilleri kapsayan bir talebin haklılığına/haksızlığına dayanarak, PKK'nın Etnik-Milliyetçi talebini bir parça kapsıyor diye, PKK'yı ve talebini meşrulaştıramazsınız. Diğer Etnik-Dillerin kamusal alanda konuşulması meselesi ise Üniter ve Ulusal devlet anlayışı çerçevesinde tartışılabilir. Tüm Etnik-Dilleri öğrenebilecek kadar zeki personel ihtiyacını karşılayabildiğiniz ve aralarında ortak bir dil oluşturmadan da aynı Ulusal kaygıları taşıyan bireyler yetiştirebildiğiniz gün, bu talep seve seve karşılanır, merak etmeyin... Sınıf mı? Bu tanımın altını doldurur musunuz? Türkiye'de var olduğunu söylediğiniz sınıflaşmanın yapısı nedir, hangi sınıflaşmadan söz ediyorsunuz? Ona göre yanıt vereyim... Ekonomik bir sınıflaşmadan söz ediyorsanız eğer, Türkiye'de Kürt oldukları halde oldukça varlıklı ve zengin aileler, aşiretler, kimseler vardır... Türkmenlerden çok daha güzel yaşam standartlarına sahiptirler... Söylediğim gibi; söylemler ve iddialar, çamur atarak çürütülmez. Söylediklerimin tarihsel ve toplumsal olarak yanlışlığını ispat edin bana, ben bunu istiyorum... Benim hevesimle ya da neyi söylemek isteyip de söyleyemediğimle ilgili kurguları ve kuruntuları bir kenarıya bırakın; Benim söylediklerimin yanlış olduğunu düşünüyorsanız, benim ifade ettiğim biçimde karşılık vererek yanlışlığını ortaya koyun, bende sizin doğruluğunuzu kabul edeyim... Çok ciddi bir biçimde söylüyorum ve söylemlerim açık ve nettir. Şu yazınızda bile beni Faşistlikten tutun Irkçılığa, Taşeronluğa kadar her söylemle karaladınız, ancak benim söylemlerimi çürütebilecek tek bir bilgi kırıntısı bile sunamadınız, bu tuhaf değil mi? Açık ve net bir biçimde söylüyorum: Kürtlerin toplumsal ve kültürel yapıları ile ilgili tespitlerimi çürütür müsünüz? İletilerim bellidir, dönüp dönüp okuyabilirsiniz... "Kemalistler" diyerek, topu Atatürk'e yamamaya çalışmayın... Atatürk'ü İttihat ve Terakki ile çatıştıran en önemli şey, Atatürk'ün taa gençliğinden beridir Ordu/Askeri Güç ile Siyasetin içiçe girmesine karşı çıkması, ordunun siyasete karışmasına en temelden karşı çıkmasıdır. Örneğin; Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulması aşamasında, bu partiye kayıt olacakların askerlikten istifa etmelerini şart koşmuş ve Kazım Karabekir Paşa bile askerlikten istifa ederek bu partinin başına geçebilmiştir. Bu tavrını da Atatürk, ölene dek sürdürmüştür. Bu bilgiyi niçin veriyorum, belki alaka kuramazsınız, yardım edeyim: Atatürkçülüğün bu açıdaki dinamikleri bellidir; Askeri dikteden uzak bir siyasallaşma... Siyasi iradenin güdümünden uzak bir askerleşme... Temelde bu... Şimdi bu açıdan bakıldığı zaman gerçekten Atatürkçülük kaygısında olan bir kimsenin, siyasi irade kullanarak, askeri açıdan başka Emperyalist bir devletin uşaklığının yapılmasına olur vermesini, askeri yapılanmayı buna alet etmesini bekleyemezsiniz. Aynı açıdan; Atatürkçü olduğunu söyleyen bir askeri yapılanmanın da siyasete karışmasını, dikte etmesini bekleyemezsiniz. Ha eğer Siyasetçi, Askeri otoriteyi, Ulusal Güvenlik tehlikeye düşmediği ve savaş hali olmadığı halde, siyasi kaygılarına alet ediyorsa, alet olmaya teşvik ediyorsa (ki darbeler hep kimi siyasi otoritelerin çağrısı ile de olmuştur) ya da askeri bir yapılanma kendisinde siyasi bir irade hakkı buluyorsa, kendisinin "Atatürkçü" olduğunu söylemesi, onu Atatürkçü yapmaz. O yüzden siz de "Kemalistler" diye bir genelleme yapamazsınız. Buna da hakkınız yoktur... Örneğin; ABD "Ben demokrasi ve özgürlük götürüyorum" dedi diye Demokrat ve Özgürlükçü değildir değil mi? "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" demişler, doğru demişler... Bu sorunsalı hallettiysek, şuna gelelim: Anti-Emperyalist olma kaygısında olan Türkiye'de, bugünkü başbakanının bile kendisini BOP'un Eş Başkanı ilan etmesi, Anti-Emperyalizm adına utanç vericidir. Kaldı ki Nato'ya askeri kolculuk yapmak ya da ABD'ye, emperyalist amaçları için Askeri üs sağlamak utanılmayacak birşey olsun... A hocam, nereden alıntı yaparsan yap, toplumun dinamiklerine bakarım ben... "Azınlık hakkı" dediğinde ortaya çıkan süreç nedir, sonuçları, getirileri ve götürüleri nedir; geçmiş ve bugün nasıl ele alınmıştır buna bakarım... "Millet" kavramının bile her 50 yılda bir anlamı ve kapsamı değişiyor... "Ulus" kavramı, 80 yıl önce ele alındığı gibi ele alınmıyor artık... Kaldı ki "Azınlık" tanımının kapsamı ne Lozan ile ve ne de TDK ile sınırlandırılmış olabilsin... Toplumun dinamikleri ve tepkileri ortadadır, tespitlerim de bunlara dayanmaktadır. Alıntı yerine, benzer tespitlerde bulununuz... Siz anlaşılan ideolojilerin hangi gerçekliklere ve gerekçelere dayanarak kendilerini gerçekleştirebildiklerini pek bilmiyorsunuz. Elbette ki insanlık var olduğu sürece belki de "Irkçılık" düşüncesi var kalacak, Ancak Türklük açısından Türkiye'de ırkçılık yapmak mümkün değildir. Çünkü Türkiye'de Saf-Kan bir biçimde Türk ırkından kalabilmiş ya da Irk'a/Kan'a/Klan'a/Boy'a/Aşiret'e dayalı bir toplumsallaşma gösterbilmiş bir Anadolu Tipi Türk Irkı yoktur. Olmayan bir şeyin mi ırkçılığı yapılacak? Kürtçülük, Irçklık yapmaya çok uygundur, çünkü Kan'a/Klan'a dayalı bir toplumsallaşmaları vardır. Bu toplumsallaşma biçimini meşru ve çağdaş görebiliyorsanız, demokratikçe görebiliyorsanız ne ala... Ancak Irkçı temelde toplumsallaşmayı meşru görmüyorsanız, Kürtçülük konusunda bildiğinizi sandıklarınıza yeniden bakmanızı salık veririm... Son dönemde yazdıklarımı dönüp dönüp okursanız, sanırım bir faydası olabilir...
  6. Ben, Kürt olgusu ile Alevi Sorunundan birisinin diğerini tanımlamak için kullanılamayacağını anlatmaya çalıştım. Aleviler ile ilgili yaşanan sorunlar Demokrasi ile aşılabilecek sorunlardır ve bu açıdan Demokrasi bir araç olarak değil bir amaç olarak işlevsellik kazanabilir... Ancak Kürt olgusunda demokrasi bir araç olarak kullanılmaktadır; fark budur. O yüzden merak etmeyin Alevi Sorunu, bölücülük çapına yaklaşamaz, zamanla da hallolur, iktidarın değişmesine bakar.
  7. Kimse Kürtlere mülteci muamelesi yapmıyor. "Azınlık Hakkı" biçiminde tanımladığınız kavramı eğer Lozan'a göre ele alıyorsanız, Lozan'a göre "Azınlık" tanımı Müslüman Olan - Olmayan'a göre yapılmıştır. Kürtler bu açıdan Azınlık olarak tanımlanmamıştır. Günümüzde ise "Azınlık" tanımı, Ulus-Devlet kavramının daha da gelişmesi ile artık ilkel bir ayrımcılık ve tanımlama haline gelmiştir. Çünkü artık kitleler, birisi diğerinden daha fazla/az ya da farklı/özel bir hakka sahip olmadan, aynı devletin aynı vatandaşlık hakkına sahiptir. Bir hak verilecekse, özel olarak belirli bir kitleye/azınlığa değil, tüm topluma verilir. Dolayısı ile Ulusal anlayışa sahip bir devlette, Azınlık Hakları artık söz konusu olamaz... Ve bir kitle, kendisini Azınlık olarak Etnik bir temelde tanımladığında, bu demokrat ve modern bir tanımlama olmuyor. Dolayısı ile kendisini zoraki Azınlık olarak tanımlayan bir kitle, elbette ki Egemen olarak bir gücü de tanımlamak zorundadır. Bunu tanımladığı andan itibaren de doğal olarak "Bahşeden - Bahşedilen" gibi bir ayrım da ortaya çıkacaktır, çıkaracaktır. Yani "Kürtlere minnet buyuruyormuşçasına birşeyler verdiğini düşünerek böbürlenen" bir kesim yok, Ancak, devleti (kendisini, devletin ulusal bağından ayrı etnik bir unsur olarak tanımlayarak) "Egemen" ve kendisini "Azınlık" olarak ilan ederek "Bahşeden - Bahşedilen" ilkel ayrımını ortaya çıkaran Kürtçü Etnik Milliyetçi bir kesim var. Eğer ben şöyle davranmış olsaydım, gerçekten mide bulandırıcı olurdu: Kimi Kürt kesimi kendisini inatla Etnik Kökene dayalı olarak kimliklendirmeye çalışıp ve öyle niteleyip, bir Azınlık olarak tanımlanma süreci yaratarak, Etnik-Kökene özgü haklar talep edip, bir "Bahşedilen (Azınlık) - Bahşeden (Egemen)" ayrımını yaratmak istemelerine rağmen; bu ayrımı, "Bu Ayrıma Karşı Olanların" yarattığını iddia etseydim... Bunu yapmam hakikaten de mide bulandırıcı olurdu... Türkiye'de tutunamayacak bir akım varsa, o da Türk Irkçılığı/Etnik-Milliyetçiliğidir... Çünkü bu akımın Türkiye'de tutunabileceği tarihsel bir gerçekliği ve geçmişi yoktur. Çin'de Çinli Irkçılığı yapılabilir; Afrika'da Siyahi Irkçılığı yapılabilir; Orta Asya'da bile belki Türk Irkçılığı yapılabilir... Ancak Anadolu Türk Irkı tipolojisinin bile bulunmadığı ve Türk adının çoktan bir Ulus adı olarak gerçekleştiği, Irk adı olmaktan uzaklaştığı bir yerde Türk Irkçılığı, artık gerçekleşemeyecek kadar geride ve ilkelde kalmıştır. Yani kaygılanmayınız, Türk Etnik Milliyetçiliği yapan o kesim, Kürt Etnik Milliyetçiliği yapanlardan çok çok daha az tehlikelidirler. Haa, olmamaları-böyle bir düşünce sergilememeleri gerekir elbettte, o ayrı mesele...
  8. Siyasetler, politikalar gelip geçicidir. Bir devletin, belirli bir dönemde uyguladığı politikalar yanlış, güttüğü siyasetler kusurlu olabilir... Bunlara karşı çıkmak bir hak ve ödevdir... Ancak bir ülkenin kuruluş ve var oluş ilkeleri ile vatandaşlarının toplumsal bağları farklı bir konudur. Alevi vatandaşlara yapılan haksızlıklar neticesinde, Aleviler, başka bir devlet kurma/devletleşme sürecine girmeden hak talebinde bulunabilmektedirler. Nitekim Alevi vatandaşların "Türk Ulus Kimliği" ile ilgili bir kaygı ve alınganlıkları da yoktur. Siz hiç Alevilik temelinde birleşen bir bölücü eyleme ya da gruplaşmaya, terörist bir yapılanmaya rastladınız mı? Kısaca Alevilik ile Kürtçülük aynı kefeye konulamayacak Ve aynı biçimde karşılaştırılamayacak olgular yaşamıştır ve gerçekleşmişlerdir. "Aleviler de şöyle sorunlar yaşadı" denilerek Kürt olgusu tanımlanamaz. Birisinde, Sünni-Alevi ayrımı olmasına karşın, bir bölünmenin yaşanması mümkün olmayan bir süreç/yaşantı vardır... Diğerinde ise doğrudan bölücülük içeren ve Uluslaşmayı sindiremeyen Etnik bir ayrımcılık/Irkçılık güdümü vardır... Yani elmalarla armutları toplayamazsınız... Başkadırlar... Örnek olarak Alevilik, Sünni-Alevi çatışması olarak ele alınır... Ancak Türkiye bir İslam devleti değildir değil mi? Sünni bir devlet tanımlamasına giremez... Bu yüzden bile farklıdır Kürt olgusu... Çünkü Kürt olgusu, doğrudan Devletin sahiplendiği kimliği parçalamayı, Ulus Kimliğini yok etmeyi hedefler... Alevilerin Ulus Kimliği ile bir alıp veremediği yoktur...
  9. Çok güzel bir tespit... Tebrikler...
  10. Avrupa'da Demokrasinin yerleşebilmesi için yüzlerce yıl kan döküldü, feodalite yıkıldı, bilim insanları - felsefeciler ya hayatlarından oldular ya insanlarından ya da ülkelerinden... Yüzlerce yıl birikim sağladılar, demokrasiyi yaşayabilmek için bu birikimlerini o yönde değerlendirmeye çabaladılar, aydınlandılar... Kültürlerini, toplumsallaşma yapılarını ve bağlarını değiştirdiler... Kırallarına karşı direndiler, oluk oluk kanlarını akıttılar, bu süreci idealize ettiler ve ancak öylelikle içselleştirebildiler... Sonra Ulus Devleti kurdular ve en sonunda da Demokratikleştiler... Türkiye'deki Demokratikleşme süreci Avrupa'dan çok çok sonraları, Osmanlılar döneminde başladı... Yani 200-250 yıllık geçmişi olan bir Demokratikleşme sürecine sahibiz tarihsel olarak... 200-250 yıldır Demokrasiyi anlamaya ve benimsemeye çalışıyoruz... Daha öncesinde toplumsal olarak Türklerin buna hazırlanmasına neden olan süreç yaşandı... Türklerin Feodal yapısı kırıldı... Atatürk önderliğinde Uluslaşmalarını tamamladılar ve şimdi de demokratikleşme sürecini yaşıyoruz... Bu bir olgudur, gözlemlenmiş, prensipleri tespit edilmiş, gereklilikleri belirlenmiş, felsefesi işlenmiş bir olgudur... Bir süreçtir... Kürtler, talepleri ve eylemleri ile bu sürece sekte vuruyorlar; Birde bırakın demokratikleşmeyi ve kardeşliği getirmeyi... Ülkede bir "Kürt Tahammülsüzlüğü" var ise eğer, Bunu yükseltenler Kürtlerdir. En basit bir örnek vereyim, bakın okullar açılıyor. Yeğenimi okula götürüyorum 1 haftalık alışma süreci için, öğretmenleri Doğulu bir Kürt... Olabilir, hatta gayet de güzel birşey bu... Ama bir veli geliyor, çocuğunu o 1 haftalık sürece katmak için... Öğretmene yaklaşıyor ve yanımızda şunu diyor: "Bakın öğretmenim, biz de doğuluyuz, bu da bizim çocuk!. Ona göre!" Bu bilinçteki insanlar mı demokratikleştirecek Türkiye'yi? Doğruya doğru, Kürtlerin çok çok büyük çoğunluğu hala Feodali sistemi koruyor ve kolluyor değil mi? Kültür ve Kimlik diyerek hala bunu savunmuyorlar mı? Siz de savunmuyor musunuz sanki satır aralarınızda? Yani Demokrasinin kendisini gerçekleştirebilmesi, Demokrasiyi edinmekten uzak bir halk kitlesinin yapabilmesinden uzak birşeydir. Siz hiç, hayatında oyuncak helikopter bile görmemiş bir Afrika Yerlisinin, çıkıp da bir Pilota helikopter kullanmasını öğrettiğini gördünüz mü? O yüzden böyle beylik laflar etmenize gerek yok, bir kere hiçbir gerçeklikle örtüşmüyor... İletiler boyunca Kürtlerin toplumsal ve kültürel yapılarının tarihsel ve toplumsal olarak demokratikleşmekten ve ulusallaşmaktan ne kadar ve niçin uzak olduğunu anlatıyoruz. Tarihsel ve kültürel olarak Demokratikleşmekten ve uluslaşmaktan uzak bir kitle mi Türkiye'ye demokratikleşmeyi öğretecek? Yapmayın lütfen... Gerçekçi olun... Ben Kürt düşmanı falan değilim... Eğer bir Türk Etnik Milliyetçisi olsaydım, haklı olabilirdiniz... Ancak ben Ulusalcıyım ve çevremde Kürtleri ve onların yapılarını bileceğim kadar Kürt arkadaşım, dostum var... Kürtleri tanıyacak kadar da araştırma yapmışımdır, merak etmeyin... Bir halk kitlesinden, Etnik-Kökenlerinden dolayı nefret edecek kadar ilkel birisi de değilim, Zira kendi Etnik-Kökenimi bile zerre kadar önemsemiyorum... Kürtlerin nasıl bir toplumsal yapıya, kültürel birikime sahip olduklarını, Neyi niçin gerçekleştiremeyeceklerini, neleri göremediklerini ve göremeyeceklerini anlatıyorum... Beni Kürt Düşmanı ilan etmeden önce, Kürtler hakkında yazdıklarım eğer yanlışsa Yanlış olduğunu kanıtlarsanız daha yaratıcı ve verimli olur. Değilse, insanları itham etmeden önce, ne ile itham ettiğinizi bir düşünün... Kürtler hakkında söylediklerimin kelimesi kelimesine arkasındayım Ve bunları bir Kürt Düşmanlığı ile söylemiyorum. Bunlar, Kürtlerin gerçeklikleridir... Yapabileceği ya da yapamayacağı şeylerdir... Tekrar söylüyorum; Eğer Kürtler hakkında söylediklerim yanlışsa, niçin, nasıl ve ne açıdan yanlış olduklarını ispatlamak sizin sorumluluğunuzdadır. Burada iletiler boyunca Kürtler hakkında yazıyorum, Ancak ne siz ve ne de başkası tek bir tanesini bile yanlışlayamadı, Yanlışlamaya dair tek bir ileti bile yazamadı...
  11. Nedense Kürtleri temsil ettiğini söyleyenlerin ve sizlerin talepleri, bir Devletleşme ve Bölünme sürecini andırıyor... Ayrıca çıkıp "Etnik-Kökene dayandırılmış taleplerde" bulunacaksınız, Sonra da çıkıp bunları "Demokratik talep" olarak niteleyeceksiniz... Yemezler be abi... Ne zamandan beridir Demokrasilerde talepler Etnisite temelinde biçimleniyor? Yoksa haberimiz olmadan Demokrasi kavramının anlamı mı değişti? Gören de Türkiye'de bir Kürt Soykırımı yapılıyor zanneder. Daha neler... Kürtlerin hepsini aynı kefeye koyamazsınız, durun bakalım orada; Türkiye'de Devleti her zaman desteklemiş, Kürtlerin içerisinde bulundukları ayaklanmalarda bile onların Atlı/silahlı desteği ile bastırılmış olan ve devletten zerre kadar zarar görmemiş, devlete de zerre kadar zarar vermemiş Kürt Aşiretleri bulunmaktadır. Siz sanırım Kürtleri, kendi mensubu bulunduğunuz çevre ile sınırlı görüyorsunuz. Kürt Kavmi (ki tebrik ederim bu tanımı yaptığınız için, hakikaten hala ne yazık ki kavim zihniyetini aşamamışlardır) durduk yere Türkiye Cumhuriyeti ile çelişmemişlerdir. Tüm Kürt Kavimleri de Türkiye Cumhuriyeti ile çelişmemiştir. Osmanlı zamanında belirli ayrıcalıklara ve kayırılmışlıklara sahip Kürt Kavimleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve modern bir yapıya bürünmesi ile Bu modern olmayan feodal ayrıcalıklarını kaybetmişler Ve devletle bu yüzden çatışmışlardır. Sorunuz doğru, Fakat cevabı aradığınız yer çok yanlış... Hayır isteyemezlerdi. Bir "Ulus-Devlet" kurma talebinde bulunabilmek için "Ulus-Devlet" olabilmenin tarihsel koşullarını yerine getirmek ve tarihsel süreci yaşamak gerekir. Kürtler bu süreci yaşayamamışlardır. Tabi, yazın bakalım, ne de olsa meydan boş... Senin DTP'lilerin söylemlerinden ve taleplerinden haberin yok sanırım Apo'nun bu sürece dahil edilmesinin istenmesi bile başlı başına ayrılıkçılıktır. Bunu bırak, DTP, henüz PKK'ya "Terör Örgütü" bile dememektedir. Söylediğinizi uzun uzadıya yorumlamıyorum bile... Çünkü ayrı bir devlet kurabilecek ne Ulusal, ne Toplumsal, ne tarihsel, ne ideolojik ve ne de kadrosal alt yapıları var: Ve bunların yoksunluğunun da artık farkındalar. Amaç zaten şu an için devletleşmek değil gerçekten de; önce yerel yönetimlerde güçlenmek, sonra özerklik... Bu süreçte sözümona sözünü ettiğim eksiklikleri tamamlayıp, devletleşmek. Sıradan bir Lisans 1 Tarih öğrencisi bile bu sürecin farkına varabilir... Kürtler de dahil olmak üzere her Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşının KİMLİĞİ "TÜRK"tür. "Kürtlük" gibi bir Kimlik yoktur. Kürtlük bir Etnik-Kökendir. Siz Etnik-Kökeni hem "Kimlik" olarak lanse edeceksiniz, Hem de "Kürtler ayrılmak istemiyor" diyeceksiniz... Böyle olur mu hiç? Bilen biri çıkıp sormaz mı: "Kardeşim, sen hem Etnisiteye dayalı bir kimlenme oluşturuyorsun, hem de bir bütün olmaktan bahsediyorsun; bu ne yaman çelişkidir böyle?" diye? Diğer bölge insanlarından Etnik-Milliyetçilik/Irkçılık niyetinde kimselerin olmamasından ve yine o bölge insanlarından dağa çıkıp teröristlik yapanların olmamasından dolayı Kürtlerin yaşadığı bölgede düşünülmüş olabilir mi koruculuk ve diğer güvenlik birimleri? Belki hesabını doğuda parasını vermeden elektrik kullanan Kürtlere sorabilirsiniz! O zaman, kendi kültürlerinin ürünü olan ve devlete ve moderniteye rağmen korudukları Aşiret/Feodal sistemi dağıtmayı bir denemeliler. Kendi kültürel ve toplumsal yapılarını bir sorgulamalılar... Bazı çağötesi kabullerini, komplekse kapılmadan terketmeliler... Çağa bu yüzden ayak uyduramıyor olabilirler! O zaman çözümü dağda değil, meydanlarda aramalılar. Dağa çıkan adam eline silah alıp kurşun sıkıyorsa, elbette ki ölüme de razıdır... Devlet; "benden bazı şeyleri talep edebilmenin tek çaresi dağa çıkıp bana kurşun sıkmandır" demiyor... Pardon!? Diyarbakır mı? Niye? Ankara neyse de, Diyarbakır ne alaka? Hani ayrı bir devlet istemiyorsunuz? Diyarbakır nereden çıkıyor? Ulusal talepler, o ülkenin başkentinden mi talep edilir, Yoksa başka bir kentinden mi? Başkentten talep edilirse, Diyarbakır da nedir? Demokratik Anayasa dediğiniz, Kürtlere Etnik-Ayrımcılığa dayalı özerklikler ve ayrıcalıklar veren bir Anayasa mı? Toplumsal Önder dediğiniz kimse Apo mudur örneğin? Toplumsal Değer dediğiniz Feodal/Aşiret sistemi midir? Siyasal Değer dediğiniz PKK ve DTP midir? Şahsiyet dediğiniz Ahmet Türk ve Leyla Zana, Şemdin Sakık mıdır? Bunlara mı saygı bekliyorsunuz? O zaman batılıların kayırmalarına sığınmayacaklar! Bu Ulusun bir parçası olmayı benimseyebilip, bu devletten talep edecekler herşeyi Ulusal çerçevede... Arkalarına ABD ve AB'yi almayacaklar! Kimdir ya hu Diyarbakır... Ne olur da Diyarbakır, oradan çözüm bekleniyor... Başkent midir, Siyasi otorite midir? İzmir'in yarısı kadar bile ekonomik altyapısı, nüfus yoğunluğu, eğitim düzeyi, ulusal benliği olmayan bir yerden mi bekleyeceğiz çözümü... Nerede kaldı sizin ayrılıkçılık istemezliğiniz? Yanlış bir inançta olduklarını anladıklarında geç kalmış olmazlar umarım... Oldu, gözlerim doldu...
  12. Daha da kötüsü, Kürtçe'yi Türkçe ile aynı kefeye koyuyor! Birisi ortalama 80.000 kelimeye sahip, gramer yapısı belli ve üretkenliğini koruyan bir dil... Diğeri 3000-5000 kelime kapasitesiyle, gramer yapısı bile net olmayan, özgün sayı sistemi ve alfabesi hiç olmamış olan, eğitim ve öğretim dili olmaktan uzak bir lehçe...
  13. Siz madem ki o kadar demokratsınız, Kürtçe için bulunduğunuz talebi, Lazca, Çerkezce için niye bulunmuyorsunuz? Kürtçe ile mi sınırlıdır sizin İnsancıllığınız? Kürtçe ne açıdan yasallaşacak? Resmi dil mi olacak, eğitim dili mi? Kürtçe eğitim dili olabilecek kadar yetkin ve etkin midir? Gramer yapısı bile net değildir Kürtçenin. Kendi sayı sistemi bile yoktur bir "Dil" ise eğer, Farsça yazı sistemini kullanır! "Bizim Değerlerimiz" dediğiniz dil, Ulusal Ortak Dil olan Türkçedir. Gelip burada cümleleriniz boyunca "Siz-Biz" ayrımında bulunuyorsunuz, Ve bazı şeylerin bölünme yaratmayacağından söz ediyorsunuz... Yapmayın... Daha bilinç altında bölünmüşsünüz zaten, "Sizleştirmekten-Bizleştirmekten" kendinizi alamıyorsunuz. Biz bir "Türk" olarak, Kürt kökenli Türklerin dillerine elbette saygı duyuyoruz ve hep saygı da duyduk/duydum... Fakat siz Ulusal Birliğe saygı duymuyorsunuz ve hala "Türk" adını bir "Irk" adı olarak kullanıyorsunuz. Elbette ki "Türk Ulusalcılığı"nı "Irkçılık" gibi yansıtan birisine saygı duymam/duyamam. Siz PKK'cı değilsinizdir (umarım), öyle olmadığınız halde size "PKK'cısınız" dediğimde, bana saygı duyar mıydınız? İşte ben de "Türk Ulusalcılığı" ve "Türk" adı Türkiye'de resmi ve ulusal olarak bir "Irk" adı olarak kullanılmadığı halde, Siz inatla bizi/beni "Türk Irkçısı" gibi nitelediğinizde, elbette ki size saygı duymam... Herşey, her kavram eşiti ile anılır. Her birey, savunduğu ve algıladığı kavram ile tanımlanır. 1-Türklük: Ulusal bir Kimliktir (Türkiye'de 'Anadolu Türkü Irk Tipi'nin bulunmadığını anlatmıştım). 2-Kürtlük: Etnik bir Kökendir (Kürtlüğün niçin Uluslaşamadığını/Uuslaşamayacağını anlatmıştım). 1-Ulusalcılık: Modern bir toplumsal bağ(cılık)dır (Türk adını bu yapıya nasıl kavuştuğunu anlatmıştım). 2-Etnik-Milliyetçilik: İlkel bir toplumsal bağ(cılık)dır (Kürt adının niçin bu tanımda sıkışıp kaldığını anlatmıştım). 1-Türkçü: Türkiye'de neliğini sorduğunuz bir Türkmen, Irk olarak kendisini "Türk" biçiminde tanımlamaz; Yörük, Manav, Türkmen olarak tanımlar ve bunu bir kimlik sorunu haline getirmez. "Türk" adını Ulusal bir Kimlik olarak tanımlar ve öyle benimsemiştir. Ulusalcıdır (ancak ifade etmek gerekir ki; kimi 'Türkçü' anlayışlar, Etnik-Milliyetçi kavrayıştan öteye geçememiştir ve Kürtçü anlayış ile eş değer bir Türkçülük sergilemiştir. Buna karşın Ulusal bağlamda tanımladığım Türkçülük, tarihsel olarak kendisini gerçekleştirebilmiş bir yapıdadır). 2-Kürtçü: Türkiye'de neliğini sorduğunuz bir Kürt (genel olarak), Kürtlüğünü Etnik-Kökenini olarak tanımlar ve bunu kimlik sorunu haline getirir. İki Kürt karşılaştığında Aşiretini söylerler, önemserler. Bir yere gittiklerinde "Doğulu/Aşiret" yapısını dikte ederler. Bırakın "Türk Ulusal Kimliği"ni, "Ulusallık"ın ne demek olduğunu belli belirsiz algılayabilir ya da algılayamaz. Etnik-Milliyetçidir (eklemek gerekirse Kürtçülük, bugün bile Milliyetçi bir yapıya bürünmekten uzaktır; Aşiret önde gelenlerinin Etnisite çerçevesinde yürüttükleri ve Irkçı-Kürtçü kesimin Demokrasi ve İncancıllık duygularını sömürerek destekledikleri ırkçı bir kaygıdır). Siz hangisisiniz? Benim şaşırdığım nokta, kendi Kürtçü/Etnik-Milliyetçi tavrınızı meşrulaştırmak adına, Türkiye'de bir "Anadolu Türkü Irk Tipi" yaratma/lanse etme çabanızdır. Yok diyoruz ya hu; Anadolu'da öyle bir Irk tipi yoktur. Anadolu'da Türk Irkına dayalı bir toplumsallaşma çeşidi de yoktur. Anadolu'da Türk Irkçılığı yapılabilecek bir toplumsal potansiyel de yoktur. Çünkü bu yapı yüzlerce yılda dağıtılmıştır, yok edilmiştir. Bugüne değin Anadolu topraklarında "Türk" adı, bir Toplumsal Bağ olarak Ulusallık çapında kendisini gerçekleştirmiştir. Ancak Türkiye'de "Kürtçü/Irkçı bir toplumsallaşma yapısı" mümkündür. Anadolu'da "Kürt" denilebilen bir Etnik-Kökene ve Aşiret sistemine dayalı modern olmayan/daha ilkel bir toplumsallaşma yapısı görülmektedir. Henüz Millileşememiş, Çağcıl olamamış bir toplumsal bağ görülebilmektedir. Bu özelliğinden dolayı "Irkçı Kimliğe" çok rahatlıkla girebilecek bir potansiyel vardır. Yüzlerce yıl yapı olarak korunmuş ve kollanmış ancak geliştirilememiş, durağan, muhafazakar, farklı toplumsallaşmalara ve değişime kapalı (bu yüzden Kürtçe de gelişmemiştir yüzlerce yıl) bir Kürtlük tipolojisi vardır. Bu potansiyelden dolayı Kürtçülüğe karşı çıkıyoruz. Yoksa kimin Kürt olup olmadığı, kimin Kürtçe konuşup konuşmadığı zerre kadar umrumuzda değil. Emin olun ki Türkiye'de Kürtçülük kadar hiçbir akım bölücü olamaz (islamcılık hariç tabii ki). Aynı şekilde Etnik temelde yapılanmış Türk-Etnik-Milliyetçiliği bile Kürtçülük karşısında zayıf kalmaktadır... Türk-Etnik-Milliyetçileri, en azından 30 yıl boyunca dağlarda insan kanı dökmemişlerdir nitekim... Yine de o yapılanma bile tarihsel olarak bir potansiyele sahip değildir... Kürtçülük ise yüzlerce yıl korunmuş ama çağcıllaşamamış, o yüzden Modernite-öncesi Yıkıcılığını/Katılığını hala koruyan bir potansiyele sahiptir. 30 yıldır da bunu sergilemektedir. Bugün de siyasi alanda bunu söylem halinde biçimlendirmekte ve saldırgan tutumunu siyasete yansıtmaktadır. O yüzden hiç şüphe etmeyin, Türkiye'nin bütünlüğünü önemseyen her birey için tek çare Ulusal Kimlikten başkası değildir. Alternatif olarak düşünülebilen diğer seçenekler tarihsel olarak temelsizdirler.
  14. Abi yapma yaaa, bu kadar da olmaz. Şeyh Said'in ('Şex' değil: Şeyh) yakalandıktan sonra verdiği ifadesi birebir bulunmaktadır bugün. İsyan sırasında dillendirdiği söylemleri, ifadesinde dile getirdikleri, itirafları kayıtlıdır. Bir tanesinde bile Kürtçülük ile ilgili şey bulamazsınız. Öyle ki Şeyh Said isyanının bastırılmasındaki en güçlü ve önemli katkı da yine Şeyh Said'in çevresinde bulunan Kürt Aşiretlerinin desteği ile olmuştur. Hangi Aşiretin, kaç atlı ile Şeyh Said isyanına karşı Türkiye Cumhuriyetine destek verdiği ve Şeyh Said isyanında niçin Şeyh Said'e karşı durdukları bellidir, Ki bu neden Şeyh Said'in Kürtçülük niyeti ile değil tamamen çıkara ve güya dine dayalı kaygılarla ayaklanmasıdır. Hayır yani bilmesek bize de yutturacaksınız, ona şaşırıyorum... İsterseniz size Şeyh Said İsyanına karşı Türkiye'nin yanında duran Aşiretlerin isimlerini, Bu isyana kaç atlı kişi ve silah ile yanıt verdiklerini tek tek yazabilirim belgeleri ile... Siz hangi belge ile Şeyh Said İsyanının Kürtçü bir amaç güttüğünü kanıtlayabileceksiniz merak ediyorum... Ayrıca hala tek bir bilgi vermiş değilsiniz... Sizce bir Milli Kimlik kaygısı güden bir halk eylemi, Aşiretler önderliğinde mi yapılır? Ve diyelim ki bir Millilik amacı güden halk eylemi var... Aynı halk grubuna ait ve aynı coğrafyada yaşayan aynı halk kitlesi o isyana karşı çıkar mı? Öncelikle koyuladığım ifadenizi size iade etmek isterim... Bundan sonra: Size, Kürtlerin Lozan Konferansı için Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdikleri telgraflardaki ibareleri aynen ifade ediyorum ve isterseniz bu telgraflara dair Meclis Tutananaklarının da arşiv numaralarını, kaynakçalarını verebilirim: "Biz kendimizi Türklükten ayrı görmüyoruz. Bizi, kendisini Kürtlerin önderi olarak tanıtanlar değil, Türklük temsil edebilir..." Bu ifadeleri kullanan aşiretler, altına imza atan önde gelenler, din adamları, esnaflar bellidir. Ayrıca Kürtler bugün bile "Biji Apo" derken, Apo'nun ne olup olmadığından, Karşı çıktıkları "Ulusallık" demek ne demektir, ne demek değildir bilmemektedirler... Kaldı ki o dönemde bir olguya şaşırıp kalabilsinler... Şeyh Said isyanı büyük ölçüde Vahdettin'in daha Türkiye'den kaçmadan kurdurduğu bir derneğin dış desteği ve güdümü ile de çıkmıştır. Halifenin tekrar ülkeye dönebileceği ortam yaratılmak istenmiştir. İsyanın henüz alt yapısal olgunluğa ulaşmadan, erken başlaması ve Türk Ordusunun yerel Aşiretler ile birlikte hareket etmesi, isyanın başarı ile bastırılmasının en önemli nedenidir. Hadi diyelim ki Şeyh Said isyanı aldatmacaya karşı idi; Şeyh Said isyanının bastırılmasına Kürt Aşiretlerinin destek vermesini hangi kefeye koyacaksınız? Sadece Mardin/Derik'teki Rutan Aşireti bile 1000 atlı ile yardım etmiş ve Diyarbakır'ın düşmesine engel olmuştur. Hadi diyelim kİ Kürtlere bir aldatma yapıldı; Rutan ve diğer aşiretleri hangi kefeye koyacaksınız? Kürtler derken, onlar Kürt değil midir? Ya da Kürtlere haksızlık yapıldıysa, bu aşiretler (ki başlarındaki insanlar gerçekten eğitim almış kişilerdir) bu haksızlığın farkında değiller miydi? (Kürt Aydınları, Siyasetçileri falan diyerek genellemeyin, hata edersiniz, kendi kendinizi çürütürsünüz...) Şeyh Sait ayaklanmasının nedeni kesinlikle ve kesinlikle bir Milli duruş sergilememektedir. Öncelikle Kürtler zaten o milli bilinçten fersah fersah uzaktır. Zaten Şeyh Said'in de Millici bir Kişiliği de yoktur. İsyanın Kürtçü bir amaç gütmediği, Kürtlerin desteğini alamadığı ve Kürtlere bir haksızlık yapıldığı kaygısı ile ortaya çıkmadığının kanıtı, bu isyanın, Türk Ordusu'nun birlikleri kadar, Kürt Aşiretlerinin desteği ile bastırılmasıdır. İsterseniz size bu isyanın bastırılmasında hangi aşiretin ne kadar emeği geçmiş, kaç atlı ile destek vermişler, hepsini verebilirim ve gidip arşivlerden bulabilirsiniz.
  15. Arkadaşım, bu isyanlardan ve adlarından en az senin kadar haberim var. Ben sana adlarını sormuyorum isyanların ve adlarını vermiş olman, bu isyanları "Kürt Milliyetçisi/Kürtçü" isyanlar yapmaz. Bana, bu isyanların hangilerinin Kürtçü ve Özgürlükçü temelde bir amaçla çıktığını, Hangilerini taleplerinin Kürtçülüğe dayandığını belgeleri ile açıklar mısın? Senden bunu istiyorum ben... Ayrıca bir ayrımın farkına varmak lazım: Mustafa Kemal'in vefatına kadarki süreçte çıkan isyanların hepsi Osmanlının kayırdığı ve yetkilendirdiği, Ancak Osmanlının yıkılması ve Türkiye'nin yeni benimsediği yönetim sistemi ile bu kayırılmışlıklarını kaybeden Ve bu yni sisteme direnen, moderniteyi benimseyemeyen Aşiretlerin çıkardıkları isyanlardır. Atatürk'ün vefatından sonra çıkan isyanlar ise çok partili döneme geçişten sonraki siyasal güdümler ile ilgilidir Ve Türkiye'de bir Kürt Milleti yaratma güdümüyle ilgili olarak ele alınabilir. Yapay bir Ulus yaratmak için yapılan eylemler, örgütlenmeler ise doğal süreçte Milletleşme ile bir tutulamaz bile. Çünkü, İSTER KABUL EDİN, İSTER KABUL ETMEYİN bir eylemin MİLLİYETÇİ bir EYLEM olabilmesi için, KESİNLİKLE VE KESİNLİKLE, ULUSALLIĞI GEREKTİREN TARİHSE ŞARTLARI ve EDİNİMLERİ SAĞLAMIŞ OLMASI GEREKİR... Ne Osmanlı döneminde, Ne Türkiye'nin ilk dönemlerinden, Ne 50li yıllardan ve ne de bugün Kürtler MİLLİ BİR AYAKLANMA GERÇEKLEŞTİREBİLECEK YAPIDA DEĞİLLERDİR... Çünkü toplumsal yapıları, herşeyden önce MİLLİ BİR AYAKLANMA GERÇEKLEŞTİREBİLECEK YAPIDAN UZAKTIR... Yabancı diktesi ve baskısı ile bazı insanların çıkıp "haydin milliyetçi ayaklanma çıkarın" demesiyle Ya da bir kaç eğitimli! Kürt kökenli kimsenin çıkıp "haydin milliyetçi ayaklanma çıkaralım" demesiyle çıkmaz bir Kürtçü ayaklanma... Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir ve böyle bir toplumsl olgu düşünsel ve olgusal olarak da mümkün değildir. Türk Aydınlanması ve Ulusallaşması bile kendisini gerçekleştirebilmek için 200 yıl boyunca idealize olmaya çalışmıştır. Hem de 200 yıl öncesinden beridir toplumsal olarak Ulusallığa geçiş için gerekli olan Aşiret/Klan/Etnik-Köken zincirlerini kırmış olmasına rağmen. En sonunda bu yapı kırılmış ya da kırdırılmış ve özellikle Tanzimatla birlikte bilinçli-bilinçsiz Uluslaşmanın fikri temelleri atılmaya başlanmıştır. Bugün ise Kürtçülük, Batının desteği ile bile Kürt Milliyetçiliğini idealize etmekten de uzaktır. Çünkü idealize edilebilmesi için öncelikle Kürt Aşiet sisteminin kırılması, Kürt Kültürü dediğiniz o kemikleşmiş yapının modernleşmesi Ve bunu modernleştirebilecek bir Aydın takımının olamamasıdır. Acı olan ise Kürtlük Etnik Köken karmaşasından ve kaygısından kurtulabilecek bir Aydın'ın da olamayacak olmasıdır. Açık ve net olan şudur canım arkadaşım: Tarih, Felsefe ve Tarih Felsefesi bize Ulus/Millet nasıl meydana gelir, Hangi koşulları gerektirir; Bunları bize açık ve net olarak göstermiştir. Sizin kabul edemediğiniz şey, Kürtlerin bugün bile bir Millet olabilme özelliği göstermekten fersah fersah uzak olduğu gerçeğidir. Her Ulus, Ulus olabilmek için çok yorucu ve güç koşullar yaşamış ve kazanılması zor edinimleri gerçekleştirmişlerdir. Kürtler henüz var olan yapılarını korumak için insan üstü bir çaba harcarken, Siz onlardan bir Ulus özelliği göstermelerini bekleyemezsiniz. Bugün bile bir Ulus özelliği göstermekten uzak olan bir toplumun, Bırak 1930ları 1800lerde Miliyetçilik temelinde ayaklanmalar gerçekleştirdiklerini düşünebilmek zerre kadar tutarlı birşey değildir... Yazdıklarım açık ve nettir...
  16. 10.000 kere de ben söyledim; Gelin sizinle Kürt Ayaklanmalarını özel olarak tartışalım bir başlık açıp. Milliyetçi bir ayaklanma nasıl olur, Kürtlerin içerisinde bulundukları ayaklanmalar hangi niteliktedir birer birer belgeler, olaylar ve olgular ile birlikte tartışalım. Bilimsel ve Arşive dayalı kanıtları sunalım. Milliyetçilik nedir, Kürtlerin o dönemdeki yapıları Milliyetçiliğe elverişli midir ele alalım. Kürt Milliyetçiliği yapan ama Kürtlerden destek alamayan kişiler ve örgütler var mıdır ve kimlerdir, neden Kürt Milliyetçiliği çerçevesinde karşılık bulamamışlardır tartışalım. Eğer konu ile ilgili söylenebilecek en ufak bir tutarlı bir bilginiz bile varsa, açın bu konuda bir başlık ve tartışalım. Bana bir tane bile "Kürt Milliyetçiliği"ne dayanan Kürt Ayaklanması gösteremezsiniz. Bir kere Milliyetçi bir ayaklanma gerçekleştirilebilmesi için, Bu ayaklanmayı gerçekleştirecek kesimin, Milliyetçiliğe hazır olması Tarihsel birikimini sağlamış olması lazımdır. Hangi tutarlı ve güdümsüz tarihçiye ve toplum bilimciye sorarsanız sorun; Kürtler Milliyetçilik bilincine henüz ulaşamamış ve hala içselleştirememiş bir topluluktur. Kaldı ki 1800lerde Milliyetçi bir ayaklanma gerçekleştirebilsinler. 1930lardaki son dönem ayaklanmaları bile Aşiret yapısına bağlı olarak Topraklandırma ve vergilendirme çıkarları çerçevesinde olmuştur. Bu ayaklanmalara Kürtlerin katılmış olmaları, o ayaklanmayı milliyetçi bir kimliğe bürümez. Kürt Ağalarının, daha çok vergi ve toprak talepleri ile çıkardıkları isyanlarda, Kelt ya da ne bileyim İskoç ya da Slav kökenli unsurların silahlanıp katılmasını bekleyemezsiniz öyle değil mi? Elbette ayaklanmalarda Kürtler vardır, ancak amaç Kürtçülükten fersah fersah uzaktır... Ayaklanmaları çıkaranların kendi ifadeleri bile isyanların vergi ve toprak kaygısı ile çıktığı yönündedir. Adamlar ve beraberinde isyan edenlerin kendileri bile Kürt Milliyetçiliği bilinci ile hareket ettiklerine dair tek bir ifade vermezken, Siz nasıl olur da onların Kürtçü bilinç ile isyan ettiklerini söyleyebilirsiniz? Kaldı ki Cyrano'nun da söylediği gibi, isyanların taleplerinden bir tanesi bile Milliyetçi bazda değildir. Bir tane bile örnek gösteremezsiniz. Gelin Kürt Ayaklanmalarını birebir inceleyelim... Bakalım Kürtler 1930larda bile hala Milli bir bilinç elde edebilmişler mi? Bugün bile ele aldığımızda, hala Ulusalcı bilinci bile içselleştirebilmekten uzak olduklarını; Ulus anlayışını Toplumsal Benlik Karmaşası/Alınganlığı boyutundan öte algılayamadıklarını görürüz. Kaldı ki sizin ifadeniz de aslında bu yöndedir. Geçende, Atatürk'ün (ki Atatürk ortaya atmamıştır) Ulusal Türklük anlayışını Kürtlerin benimseyemediklerini, reddettiklerini söylemiştiniz. Gerçektende katılmadığım tüm iletileriniz boyunca Katıldığım tek ifadeniz budur... Hakikaten de Kürtler, Ulusalcılık gibi Modern bir toplumsallaşma yapısını benimseyemeyecek kadar Aşiret ve Menşei bağına bağlıdırlar, yeniliğe kapalıdırlar. Ki bu yapının Ulus Birliği modelinden daha modern olamadığı için daha ilkel bir yapı olduğu bellidir.
  17. Politika'nın anlattığı gibi olmadığını gerçekliklere dayanarak ispatlayabilir misiniz? Ve lütfen ispatlar mısınız?
  18. Forumda şu an "Türk değiller" diye savda bulunduğun etnik kökenlere mensup kimselerle tartıştığının farkında mısın? Ve o kimseler sana karşı, Türk Kimlikleri ile tartışıyorlar. Ve o kimseler, Etnik-Kökenlerinin elbette ki Orta Asya Kökenli Türk Irkından gelmediğinin, senin farkına vardığından daha çok farkındalar. Ve o kimseler, sizin benimseyemediğiniz Türk Ulusal Kimliği ile bağlılar bu toprakların insanlarına. Ve o kimseler, Etnik-Kökenlerinin onlara bıraktıkları kültürel mirasları, Türk Ulusal Kimliğini benimseyebilerek, Kürtlerin yaşattıklarını sandıkları kültürel birikimlerden daha modern ve uyumlu bir biçimde yaşatabiliyorlar... Ve o kimseler, sizin gibi herşeyi Etnik-Kökenleri ile meşrulaştırmaya çalışmıyorlar, Etnik-Milliyetçilik yapmıyorlar. Bilmem farkında mısınız ama Türkiye Vatandaşı olan Çerkezleri, Boşnakları, Lazları, Kürtleri, Bulgar/Pomakları "Türk Olmamakla" itham ediyorsunuz, Ancak tartıştığınız insanlar bu Etnik-Kökenlerden gelen ve Türk Ulusallığını benimseyebilmiş Ulusalcı/Modern insanlar. Etnik-Kökenleri ile kimliklendirmiyorlar kendilerini. Kimin nereden geldiği önemli değil... Biz, Türk Ulusal Kimliğinde bir araya gelmiş, toplumsallaşmış insanlarız. Birbirimizi Türk Ulusallığının birer bireyi olarak tanımlıyoruz, farklı Etnik-Kökenlerimize rağmen. Türkiye'de "Ulusallık" Atatürk sayesinden ortaya çıkmamıştır. Ulusallık, hiçbir yerde, hiçbir zaman bir kimse tarafından ortaya çıkarılabilecek birşey değildir. Ulusallık, Tarihsel kökenleri ve geçmişi olan, bir toplumun ulaşabilmesi için bir takım evrelerden ve aydınlanmadan geçmesi gereken bir bilinçtir, yapıdır, toplumsallaşma biçimidir. Örneğin, Aşiret/Derebeylik sistemini geride bırakmadığınız sürece Ulusallık kazanamazsınız. Atatürk'ün yaptığı eylemlerin ve ortaya koyduklarının hemen hepsi tarihsel birikimlere ve hazırlıklara dayanır. Atatürk'ün hiçbir devrimi, ortaya koyduğu hiçbir düşünce, salt ondan çıkmış değildir. Bir yerlerinden uydurmuş da değildir. Anadolu'da Kürtler dışındaki tüm toplulukların yüzlerce yıllık edinimleri, yaşayışları, yapılanmaları, birikimleri ve toplumsallaşmaları ile hazır bulundukları devrimlerdir, akımlardır, düşüncelerdir, toplumsallaşmalardır. Bu bir yana, zaten Atatürk'ün kendisi de hiçbir zaman "şu düşünce bana ait, şunu ben ortaya attım" dememiştir. Ortaya attığı düşünceleri de zaten eleştiriye olabildiğince açık bırakmıştır. Atatürk büyük müdür? İşte tam olarak bu nedenlerden dolayı büyüktür. O, Anadolu'daki halk kitlesinin, hazır bulunduğu, kendisinden çıkarmaya eğilimli olduğu, tarihsel birikiminin zaten bulunduğu düşünceleri, eylemleri, devrimleri ortaya çıkarmakta tetikleyici olmuştur. Her toplumda, bu türlü birikimleri ortaya çıkaracak bir öndere, simgeye, tetikleyiciye ihtiyaç vardır. Toplum yüzlerce yıllık edinimleri ile bir sürece hazırlanır ve birisi çıkar, o sürecin simgesi olur, tamamlar. Atatürk de böyledir. Eğer öyle olmasaydı, "Türk Ulusallığı" dediğimiz yapı 15 yılda kurulamazdı. Fransa'da da Ulusallık için ne kadar zaman harcanmıştır? Ne kadar kan akmıştır? Ya da başka yerde... O yüzden siz "Atatürk'ün bazı fikirlerine karşı çıkıyorum" derken, önce söyleyin bakalım; Onun fikri olduğunu düşündüğünüz neye karşısınız? Bunları söyleyin, Atatürk ilah değildir, tartışılamaz ve eleştirilemez de değildir. Ancak onu eleştirebilecek kimsenin, onun yaptıklarından ve ortaya çıkardıklarından daha yetkin ve modern şeyler ortaya atabilmesi gerekliliği kaçınılmaz bir gerçekliktir. O yüzden siz de Atatürk'ü eleştirirken, onun ortaya çıkardıklarından daha modern şeyler ortaya çıkaramadığınız sürece, eleştirileriniz elbette ki umursanmayacaktır. Sen hem "Eleştiri hakkı" diyerek kötüle kötüle kötüle... Hem de yerine yenisini ve modernini vereme... Oh ne ala mantık...
  19. Mavi'nin bu niyetine ben de inanmak isterim, isterdim, istedim... Ancak söylemlerimiz, satır aralarımız bizi ele verir... "Türk" adı ile "Kürt" adı, inatla her defasında aynı kefeye konulduğunda Ben artık bunun bir iyi niyetten kaynaklanmadığını, üzülerek düşündüm... Oysa bu kavramların anlamlarını, gelişimlerini, tarihsel içeriklerini çok açık ve net bir biçimde açıkladım, açıklayan arkadaşlar oldu... Yine de anlamak istememeye dair katı bir inat var... Kimsenin Etnik-Kökeni umrumda değil... İnsan isterse Çin kökenli olsun, İsterse Japon... (itiraf edeyim, japon olması daha çekici gelir bana aslında ) Ama bu vatanın vatandaşıysanız, Bu ülkenin vatandaşı olarak kalmak sorumluluğunda ve duygusundaysanız, Bu ülkenin tarihsel geçmişini, tüm diğer Etnik-Unsurlar ile bir bütün olarak benimseyebiliyorsanız, Bu Ulusun adı olarak kavramsallaşmış adı, Türklüğü benimseyebiliyorsanız; Türksünüz... İsterseniz fıstık gibi bir Rus hatunu olun, İsterseniz filinta gibi bir İtalyan beyefendisi olun... Bu ülkenin vatandaşı mısın kardeşim? Bu ülkedeki insanlara, kendi ve onların etnik kimliklerini önemsemeden mi yaklaşıyorsun? Türksün ya hu... Bunu anlamanın neresi zor? Bu ülkede yaşayıp, kendini diğer etnik unsurlardan ayrı Kürt olarak tanımlama kaygısındaysan, Kimse sana elbette ki sahip çıkmayacaktır. Yok öyle yağma... Sen hem millete, "Ben Kürdüm, sen bilmem nesin" diye yaklaş; O insanlar sana öyle yaklaşmadığı halde... Sonra da çık: "Niye Kürtleri sevmiyorlar" de... Sen insanları akılları çalışmıyor yerine koy; Sonra da insan haklarından dem vur, duygu sömürüsü yap... Oh ne ala memleket... Siz hiç Çerkezlerin, Lazların, Türkmenlerin vs. birbirlerini sevmediklerini duydunuz mu? Düşünmek lazım... Kürtleri bu sevilmezliğe iten bilinci Ve bu bilinci körü körüne alınganlıkla sürdüren Kürtçüleri sorgulamak lazım... Lazım oğlu lazım işte...
  20. Yarasa, affına sığınarak, iletini tamamlamak istiyorum. Aslında eksik olduğundan değil de; İletiyi iyice ayrıntılamadığımız zaman, arkadaşların anlamlandıramadığından... Forumdaki birçok arkadaşımızı, Etnik-Kökenlerinin ne olduğunu çok iyi bilecek derecede tanıyorum. Bunlardan, Kürt Etnik-Kökenli arkadaşlarımız dışında kökeni; Çerkez, Türkmen, Laz vs. olanlar var... İsim vermeye gerek yok... Ve bu Kürt olmayan, ancak Türkmen Etnik-Kökeninden de olmayan arkadaşlar, Kendilerini nedense "Türk" olarak adlandırmakta bir sakınca görmüyorlar. Ancak buna karşın bakıyorum, o arkadaşlarımız Etnik-Kökenlerinin onlara miras bıraktıkları Kültürlerini, Çok güzel bir şekilde yaşatıyorlar... "Türk" adından kaygı duymuyorlar... Peki neden Kürtler dışındaki diğer Etnik-Kökenlere ait arkadaşlar Türk olarak adlandırmaktan rahatsız olmazken, Ve hatta bundan Gurur duyarken; Kürt arkadaşlar rahatsız olmaktadır? Ve neden diğer Etnik-Kökenlerden gelen arkadaşlar, "Türk" adının Anadolu'da bir "Irk" adı olarak nitelenmediğinin farkındadırlar da, Kürt arkadaşlar farkına varmamakta inat etmektedirler? Şimdi ben bakıyorum; Sadece forumda değil, gerçek hayatta da örneğin Çerkezler, nisbeten kapalı bir toplumsal yaşam sürdürmelerine karşın, Yine de çok büyük çoğunluğu bu yaşam çerçevesinde Modern Ulusal Toplumsallaşmaya uyum sağlayabilmiş Ve "Türk" adının kastettiği bağı içselleştirebilmiş Çerkezliklerini de tam olarak yaşatabilen insanlardır... Gerçek hayatta çevremden de biliyorum bunu... Ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları/Türkler de bunun farkındalar... Ya da Boşnaklar... Irk olarak Türk Irkından değillerdir; Müslümanlaşmış Slav ya da Sırptırlar... Anadolu'ya göçmüşlerdir Müslüman oldukları için ve Türklük Kimliğini benimsemişlerdir... Bugün hala büyük kısmı Boşnakça konuşur. Çocuklar Boşnak kültürünü çok güzel yaşatır. Ancak Kimliklerini Türk olarak tanımlarlar... Aynı şekilde Makedonlar, Pomaklar da böyledir... Lazları söylemiyorum bile, onlar da eksiksiz Türk Kimliğini benimsemekteler Ancak Etnik-Kültürlerini yaşatmaktadırlar... Türkmenler... Yine öyleler... Sorsanız hiçbirisi kendisine "Türk" demez Etnik-Köken olarak... Ait oldukları boyu/nesli söylerler... Ama Türk Kimliğini benimsemişlerdir. Yine birçok Ermeni dahi Türk Kimliğini benimsemiştir. 6-7 Eylül olayları ile Yunanistan'a Göç etmeye zorlananlar ve hatta daha öncesinde Mübadele ile göç ettirilen Rumlar bile Hala kendilerini bu topraklara ait hissetmekte, Türklüğe daha yakın hissetmektedirler kendilerini; Yakın zamanda birebir konuştuğumuz böyle Rum Tarihçiler oldu, Ad bile verebilirim... *********** Hep söylerim; Ulus kavramı en modern ve en birleştirici toplumsal bağdır. Siz bu bağı ortak payda olarak benimsediğinizde, Toplumun geride kalan Etnik-Unsurları da sizi ve Etnik-Kökeninizi benimser. Siz, Ulusallığı benimsemezseniz ve Etnik-Kökeninizi "Kimlik" olarak edinmeye çalışırsanız, Daha ilke bir toplumsallaşmaya yönelirseniz, O Ulusun diğer parçaları da size sahip çıkmaz... Örnek: Türkiye... Yakın zamanda bir arkadaş şikayet etti; Türkiye niçin Orta Asyalı Türklere sahip çıktığı gibi Kürtlere sahip çıkmıyor? Bakalım: Türkler, Çeçenlere yapılan haksızlıklara karşı da tepki koydu ve Çeçenleri destekledi... Çünkü Kafkasya'da yaşayan Kafkaslı kadar, Türkiye'de de Kafkaslı vardır ve onlar Türk Ulusal Kimliğini sahiplenebilmişlerdir... Türkler, Sırbistandaki o soykırım sürecinde de kıyılan o halkın yanındaydı... Çünkü orada yaşayan Boşnaklar kadar Türkiye'de de Boşnak yaşamaktadır ve onlar Türk Ulusal Kimliğini sahiplenebilmişlerdir... Türkler, Filistinde yaşananlara da tepki gösterdi halk olarak... Çünkü Türkiye'de Filistinde yaşayandan daha çok Arap yaşamaktadır ve bu Araplar, Türk Ulusal Kimliğini sahiplenebilmişlerdir... Türkler, yani Etnik-Köken olarak değil; Türkiye Vatandaşı ulusal duygusunu taşıyan herkes, Bu ülkenin Ulusal Kimliğini paylaşan herkesin Etnik-Kökenine ait insanların Başka topraklarda yaşadıkları acıları paylaşabilmişlerdir. Çünkü o Etnik-Kökenden insanlar, Türk Ulusal kimliğini benimseyebilmişler Ve bunu bir Kompleks/Benlik Kaygısı haline getirmemişlerdir. Türklüğün, Irk olarak Türklük demek olmadığını bilebilmişlerdir... Peki Türkler, Halepçe'deki Kürt Katliamına niçin tepki göstermemiştir? Ya da Kürtlere bir baskı uygulandıysa ya da dilleri bir dönem için bile olsa yasaklandıysa, Diğer Etnik-Kökenlerden gelen Türkler, Etnik-Kökenleri farklı olmasına karşın, Birbirlerine sahip çıkarken, Kürtlere sahip çıkmamışlardır? Bunun nedeni çok bellidir: Çünkü Kürtler, kendilerini bu Ulusun bir parçası olarak görmemekte direnmektedirler. Ve işte tam olarak bu yüzden, hiçbir zaman kompleksten, Benlik kaygısından, Türk olmak korkusundan kurtulamayacaklar... Ya hu çok açık ve net Yarasa: Bizler, Etnik-Kökenimize bakmadan, kendimizi Modern bir kavram ile, Ulusal bir kavram ile adlandırabiliyoruz. Çünkü Etnik farklılıklarımız, kimin hangi Etnik-Kökenden olduğu umrumuzda değil... Hepimiz vatandaşız ve insanız... Ancak arkadaşlar elbette ki "Türk" olarak adlandırılmaktan hoşlanmayacaklar. Çünkü onlar Etnik-Milliyetçi/Irkçı/Şoven... Tam olarak bu yüzden hep bir alınganlıkla yaşayacaklar ve Türk Ulusallığının ne olduğunu kavrayamayacaklar. Irkçılık mı? Forumda Kürt Irkçılığının en alasını görüyoruz ne yazık ki...
  21. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Evrim'de "Türlerin birbirlerine dönüşmesi" gibi birşey yoktur. Yani bugün eşekler ne kadar çabalarsalar çabalasınlar at'a dönüşemezler. Ya da Solucanlar yılan olamazlar. Karga istediği kadar çabalasın tavuk olmaz. Bir tür, çağdaşı bir türe dönüşmez. Bir tür, henüz var olmayan başka bir türü oluşturur sadece ve bu binlerce, milyonlarca yılı alan bir süreçtir. Bir neslin görebileceği, gözleyebileceği bir süreç değildir. Şimdiye kadar gözlenebilen evrim türlerinden en basiti sanıyorum ki HIV virüsünün evrimiydi. Önceden tek bir yapıdayken, şimdi HIV1 ve HIV2 olarak iki ayrı kola ayrıldı 40-50 sene içerisinde. O da virüs boyutunda işte, düşünün yani... Bir türün, diğerine dönüşmesinin mümkünatı elbette ki yok; Ancak bir tür, yeni bir türe dönüşebilir, bu apayrı birşey... "İnsansı Hayvan" diye birşey yok. İnsan, biyolojik olarak zaten Hayvandır; Omurgalı ve Memelidir. İnsansılar, Primatlar ailesine mensuptur. Primatlar da Memeliler'e, o da Omurgalılar'a... Omurgalılar'da Hayvanlar alemine bağlıdır... Yani insan zaten Hayvandır, Bugün bir çöl faresi bizden daha ilkel ya da eksik değil. O da ve biz de yaşamlarımızı sürdürebiliyor ve genlerimizi aktarabiliyorsak bugün, Aynı seviyede moderniz... Sen heralde bir okus pokusla, tüm yaratıkların, aynı koşullarda aynı şeylere dönüşebileceğini umuyorsun... Oysa anlattım, bireyler martı iken penguene dönüşmez. Martı ile Penguenin ortak atası olan canlılar belki coğrafi, belki de beslenme zorunlulukları yüzünden ayrı bölgelerde yaşamak durumunda kaldılar. Diyelim ki o atalardan sıcak bölgeye gidenler için yaşamsal kaygı uçabilmekti ve onlar bu özelliklerini genlerine aktardılar. Zamanla da, binlerce yıl sonunda, bu uyum süreci Martıları ortaya çıkardı. Ve bu uyum devam ediyor, binlerce yıl sonra da daha yeni bir türe evrilecektir. Yine o atalardan soğuk ve sulu ortamda kalınca onlar içinde yaşamsal olan gereksinim uçmak yerine yüzmen oldu. Ve aralarında yüzmeye yatkın olan bireyler daha güçlü oldu. Bu özelliklerini çocuklarına aktardılar, binlerce yıllık süreçte hep daha iyi yüzebilen ve soğuğa daha dayanıklı olan bireyler çoğunluk oldu. Böylelikle Penguenler evrildi... Yani hepsi birden bir şeye hop diye dönüşmüyor. Olay genlerin aktarımında ve çok çok uzun bir süreçte gerçekleşiyor. Eğer mümkün olmasaydı bu kadar canlı türünün ortaya çıkması, bugün bilgisayar başında bu şeyleri yazanlar olarak sen ve ben de olamazdık. O evrim süreci vardı ki biz de şu an varız... Ve dünyanın yaşı zaten 5,5 Milyar yıldır. Yani bak insan aklı bir; dediğin tutuyor Hiç birşey demiyorum
  22. Süper bir tespit... Ama abi istediğin kadar çarğıcı örnek ver, yine de birşeyin değişebileceğini sanmam... Neden mi? Bu korku ve kaygı artık öyle bir hal almış ki, dün gece yazdığım yazıdaki gibi; tarihsel gerçeklikleri, kavramsal gerçeklikleri ve hatta İnsan Olma Onurunu bile görmezden gelebilecek kadar; hem de zırt pırt İnsancıllıktan bahsetme pahasına...
  23. Hayır arkadaşım, aynı zamanda bir Irk adını niteliyor olması, toplumsal gerçekliği yok saydıramaz. Anadolu'da "Türk Irkı"na dayalı bir toplumsallaşma olmamıştır son 500-1000 yıldır. Hatta o tür toplumsallaşmalar dağıtılmış ve yok edilmiştir. Şimsi siz, 500-1000 yıl sonra çıkıp da, "Türk" adının Orta Asya kökenli bir ırkın adıdır diyerek, bu süreçteki toplumsallaşma gerçeğini gözardı edemezsiniz. Anadoluda "Anadolu Tipi Türk Irkı" biçiminde bir ırk çeşidi var mıdır? Yoktur... Bu temelde bir tanımlama ya da sınıflandırma yapılabilmiş midir? Hayır... "Türkleşme" kendisini bir "Ulus Adı" olarak gerçekleştirmiş midir? Evet... Şimdi ben sizin "Türk adı bir ırkın da adı olduğundan kabul edilemez" söyleminize baktığımda; "Kürtler bu konuda benlik karmaşası/kompleks yaşarlar, alınırlar, gücenirler, gururlarına yediremezler, gol yemiş bülbüle dönerler" söylemimin ne kadar haklı olduğunu görüyorum. Belli ki sindiremiyorsunuz Kürt adının bir Ulus adı olarak kendisini gerçekleştiremeyecek olmasını ve Türk adının gerçekleştirebilmiş olmasını. Ancak şu kırmızıladığınız ifadeye bütünüyle katılıyorum; Her ne kadar sonra gelen tümce biraz anlam kaybı yaşattıysa da... Evet, daha önce de söylediğim gibi; Türkiye'de Kafkasya'da yaşayanların sayısı kadar Kafkas kökenli, Balkanlarda yaşayanların sayısı kadar ve belki de daha fazla Balkan kökenli, Kuzey Irak'ta yaşayanlar kadar Kürt kökenli Türk vardır. Türkiye'nin, Asyalı Türklerle olan bağı kadar, bu saydığım unsurlarla da köken olarak bağı vardır. O yüzden Asyalı Türklerle kurduğu bağı, elbette ki bu unsurlarla da kurmalı Ve onları savunduğu kadar, elbette ki onları da savunmalı ve kollamalıdır. Bu, Türkiye'nin bir sorumluluğudur. Ancak bu sorumluluk, bir Etnik-Unsurun kültürünün korunması noktasında olamaz. Bir kültürün korunup korunmaması, devletin değil, o kültüre sahip kişilerin sorumluluğundadır. Devletin yapabileceği tek şey, o kültürün yaşanmasına engel olmamaktan fazlası değildir. Desteklemek ve geliştirmek gibi bir sorumluluğu yoktur devletin. Çünkü devletin adı Türkiye ve vatandaşlık tanımı "Türk" olduğu halde, Türk Kültürünü korumakla bile ilgili adımlar atılmamaktadır... Bunu, bir Türkmen olarak kendimden biliyorum... Nasıl ki siz Doğu'da Kürtler ile ilgili olguları biliyorsanız, bu da öyle... Ve doğru olan da zaten Devletin, bir Etnik-Unsurun kültürünün geliştirilmesine ya da korunmasına karışmamasıdır. Ayrıca şöyle bir paradoks vardır ve gerçekten iletinizi okuduğumda, bundan haberdar olmadığınızı gördüm. Siz, kültürel bir yapıyı, daha doğrusu bir Etnik-Unsurun kültürel yapısını Anayasal Güvenceye almak istediğinizde, aslında o Etnik-Unsurun kültürel yapısını hedef haline getirmiş Ve bozulumuna doğrudan yol açmış olursunuz. Çünkü kültür, durağan bir şey değildir. Çok hızlı değişir, gelişir, etkilenir. Bir kültürü, anayasal güvenceye almaya çalışmak demek, o kültüre kesin ve katı çereveler çizmeye çalışmak demektir. Örneğin Kürt Kültürünü korumak denildiğinde, Kürt Kültürünü belirli bir sınırlamaya almak zorundasınız, ki o ölçüde koruyabilesiniz. Peki neleri Kürt Kültüründen sayıp neleri saymayacağımıza nasıl karar verebileceğiz. Örneğin Mantı'yı bir Kürt yemeği olarak mı tanımlayacağız, yoksa bir Çerkez ya da Türkmen yemeği olarak mı? Hangi açıdan koruyacaksınız. Ayrıca bir kültürü koruma altına almak demek, o kültürü durağanlaştırmak, değişime kapatmak demek değil midir? Koruyacağım derken, gelişimden uzak tutmuş olmuyor musunuz? Bunlar bir yana, daha önce sorup da yanıt alamadığım bir soru var: Dünyanın neresinde ve hangi devlette, bir Etnik unsurun kültürünün korunmasına dair kanunlar çıkarılmış? "Etnik Unsuru Koruma Kanunu" diye bir kanun tanımlaması var mı ve bu demokratik midir? Ya da bir Kültür neye göre nasıl korunur? Bunun felsefesi, ideal temeli, alt yapısı nedir; tarihsel gelişimi nasıl olmuştur? Sanırım insanların en önemli eksiklikleri, Konuştukları konuda yeterli ve geçerli bilgiye sahip olmamaları oluyor...
  24. Tengeriin boşig şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Aslında evrim konusunda ilgili araştırmacıların, Evrim konusunda, buldukları her fosil başlı başına birer Ara Geçiş Formu'dur. Hiçbir Evrimci ve Biyolog, Ara Geçiş Formu konusunda, Evrimin olup olmadığından şüphe ettirecek çapta bir Ara Geçiş Formu eksikliğinden söz etmez. Ara Geçiş Formu'nun olmadığını ya da eksik olduğunu söyleyenler H.Y.ci kesimdir. Oysa, örneğin Homo Sapiens Sapiens, yani biz, İnsan; Kendisinin türediği ataları ile kendisinden türeyecek olan torunları arasında bir ara geçiş formudur. Yani bulunan her fosil, kesinlikle, kendisinden önceki ataları ile kendisinden sonra gelmiş olan torunları arasında bir Ara Geçiş Formudur. Zaten eğer öyle olmasaydı, türlerin, cinslerin, familyaların sınıflandırması yapılabilmiş olamazdı. Canlıların sınıflandırmasını incelediğinizde, yeterince Ara Geçiş Formu olduğunu çok net görmüş olacaksınızdır. Ancak siz Ara Geçiş Formu denildiğinde, yarısı şempanze-yarısı insan, yarısı kangusu-yarısı at, yarısı zebra-yarısı eşek, yarısı Trex-yarısı tavuk, yarısı deniz yıldızı-yarısı balık gibi mitolojik yaratıkları algıladığınız için Ara Geçiş Formlarının olmadığını sanıyorsunuz. Elbette ki eğer "Ara Geçiş Formu" denildiğinde tanımlanan şey "Sfenks" gibi yarısı aslan yarısı insan, "Satir" gibi yarısı keçi yarısı insan, "Sentor" gibi yarısı at yarısı insan türünden canlılar olsaydı, o zaman Ara Geçiş Formlarının olmadığından emin olabilidiniz... Hangi canlının neye neyden dönüştüğü ile ilgili bulgular, kemikler var... Evrimsel değişimin tespiti sadece bulunan kemiklere göre de yapılmıyor üstelik. Bulunan fosillerin ait oldukları çağa, o çağın tahmini doğal şartlarına, habitatına, beslenme rejimlerine, olanaklarına, kaynaklarına, bitki örtüsüne, mevsimsel yapısına vs. bakılıyor. Ona göre o canlının ne olup olmadığı tespit ediliyor. Örneğin dinozorların sıcak kanlı mı yoksa soğuk kanlı mı oldukları tartışma konusuydu; Bunun tespit edilebilmesi bile, sınıflandırmada alacakları yeri doğrudan etkiliyor. Ardından da örneğin Trex'in ya da Raptor'un, evrimsel süreçte Kuş'a mı yoksa Solucan'a mı dönüşüp dönüşmediğini kestirebiliyorsunuz.. Binlerce Ara Tür mü? Sanırım siz bu "Ara Tür" tanımını, bir de "Asıl Tür" olduğu düşüncesine dayanarak yapıyorsunuz. Yani örneğin biz çok mükemmel yaratıklarız, ama geçmişte, bizim kadar mükemmel olmayan, yarım yamalak, eğri büğrü yaşayan, bize geçişte sadece bir durak olan Türler var... Yapmayın, böyle bir şey olabilir mi? Ara Geçiş Formu dediğiniz türler, kendi yaşamlarını sürdürebilecek ve soylarını türetebilecek, genlerini aktaracak kadar mükemmeldiler. Mükemmel olmaları, illa ki bir Tanrı tarafından yaratılmış olmalarına bağlı değil. Bir terliksi hayvan tek hücrelidir ve insanın doğadaki varlığından çok daha eski bir geçmişi vardır. Ancak tek hücreli ve ilkel bir yapıda olmasına karşın, genlerini aktarmakta insan türünden kat be kat daha mükemmeldir. Yani mükemmellik insan türünün aklını kullanması ya da elini işletebilmesi ile olmuyor. Yeryüzünün sahip olduğu toplam popülasyonu ya da türleşmeyi hesaba kattığımızda, Bugün var olan canlılık ve çeşitliliği, Toplamın yalnızca %1inden belki de daha azına karşılık geliyor. Yani yeryüzünde %99dan fazla bir oranda populasyon, canlılık ve çeşitlilik yok olmuş durumda. Ve o yok olan canlılık, takdir edersiniz ki %1den bile daha az olan bugünün çeşitliliğinden %99kat daha mükemmeldi. Peki bu, bugünkü çeşitliliğin kusurlu ya da eğri-büğrü, yarım-yamalak olduğu anlamına mı geliyor? Hayır, Bugünkü çeşitlilik de en az o yok olan kadar mükemmeldir, ancak yapıları ve var oluşları farklı devir ve zamandadır; o kadar. Yani Ara Geçiş Formu dediğinizde kastettiğiniz şey çok önemli dostum. Bir canlının bilek kemiğinin yapısı, o canlının nasıl bir yürüyüş biçimine sahip olduğunun, Nasıl bir zıplama ve duruşa sahip olduğunun en önemli göstergesidir. Bir canlının zıplama, yürüyüş ve duruş biçimleri de, o canlının ne tür bir av ya da avcı olduğunu ortaya koyar. Örneğin iki ayağı üzerinde durup durmadı, ayakları-bilekleri üzerinde dönebilip dönemediği... Hızlı koşmaya uygun olup olmadığı... Yani o canlı Etçil mi değil mi kestirebilirsiniz; Avcı ise etçildir ve omurgalı ise sinmeye, gizlenmeye ve hızlı saldırıya, bileği üzerinde dönebilmeye uygun bir bilek kemiği vardır. Bu da o canlının doğal beslenme yapısını, rejimini ortaya koyar. Döneme ait tespit edilmiş başka fosiller ve bulgular ile karşılaştırıldığında, bunlar size umduğunuzdan çok şey verir emin olun... Şükür ki Evrim işini, sizin düşünebilmenize bırakmıyor. Balinalar örneğin, bildiğim kadarıyla etçil-avcı bir kara hayvanından evrimleşti. Peguenler de büyük olasılıkla Martı ile aynı ortak aradan geliyor. Gördüğünüz gibi nasıl ki Tanrı istediği zaman zarlar dikine bile gelebiliyorsa! Evrim de hiç ummadığınız yaratıkların, hiç ummadığınız türlere dönüşmüş olmasını sağlamış olabiliyor... Aslında teorik olarak bile hiçbir Evrimci, insanların maymundan geldiklerini söylemez ve iddia etmez. Maymunlar ile ortak bir atadan türediklerini savlarlar. Daha güncel bir teoriye göre, bugün bizi yani Homo Sapiens Sapiens'i ortaya çıkaran sürecin ilk adımını, bir Homo Sapiens klanında, diğer bireylerden daha zeki bir birey doğurmuş olması olasılığı yüksek olan bir dişiye bağlar. Yani şöyle düşünün: İnsanların atası olan bir İnsansı klanında, diğer insansılardan biraz daha zeki, biraz daha yetenekli bir birey doğuyor. Bugün bile diğerlerinden daha zeki ve yetenekli insanlar doğabilmektedir; özellikle çeşitliliği gözönünde bulundurabilirseniz... Neyse, küçük bir klanda, diğerlerden daha zeki ve yetenekli tek bir birey, çok büyük anlam ifade eder... Daha zeki olması, diğerlerinden daha yetkin bir eş seçimine ve kendi genlerini aktarabileceği çocuklarını türetebilme olasılığını yüksek tutar. Ve daha yetkin bir yaşam süren bu tek bireyin çocukları da, onun genlerine sahip olduğu için elbette ki baskın olacaklardır. Ve onlarda, anne-babaları gibi, diğerlerinden daha baskın bir yaşam ve daha verimli bir çoğalış, gen aktarımı sağlayacaklardır. Böylelikle o klan içerisinde zamanla baskın hale gelip, daha zayıf genler yok olacaktır. O klan genlerini, başka klanlara aktarabildiği ya da kendi nüfusunu güçlü kılabildiği ölçüde var kalacaktır. Ki bu türlü bir çoğalışın illa ki tek bir klanda olabileceğini düşünmek aslında çok sığ bir düşünce olabilir. Yaşamın çeşitliliği içerisinde kim bilir kaç İnsansı türünde böyle çeşitlilikler yaşandı ve kim bilir kaçı baskın hale gelebilirken, kaçı yok olup gitti, türeyemedi... Yani merak etmeyin, insanların ataları maymun ya da bir şebek değildi; Bildiğin insansılardı...
  25. Mavi, yapma lütfen... Çağrı olarak sunduğun iletinin içeriği, buram buram, Etnik-Milliyetçiliğe dayalı ama hümanizmi paravan olarak kullanan söylemler kokuyor... Sonra da çıkıp "hayır efendim bir kardeşlik çağrısı yaptık" ifadesini üzerinize yüklenmeyin lütfen... Tamamen kavram kargaşası ile dolu ve Etniik-Milliyetçiliğe dayalı bir yazı idi ve ben yanıt bile vermek istememiştim aslında... Henüz girişini ele alalım: "Sevgili Türkler" diye başlamış yazı ve devam etmiş "Biz Kürtler"... "Sizler, Türkler..." "Bizler, Kürtler..." Defalarca anlattık "Türk" Ulus adının, "Kürt" Etnik adı ile aynı kavramı niteler biçimde kullanılamayacağını... "Sevgili Türkler" - "Biz Kürtler" derken "Sizler" ve "Bizler" gibi "Modern olmayan/İlkel" bir ayrımın yapılması bir yana, Bir de şöyle bir karmaşa doğuyor: "Türk" adı Ulusal bir tanımlama olduğuna göre; "Biz Kürtler" derken, "Kürtlüğü" bir Ulusal Kimlik olarak mı tanımlıyorsunuz ve eşdeğer görüyorsunuz... Ya da "Kürtlük" bir Etnik tanımlama olduğuna göre; "Sevgili Türkler" derken, "Türklüğü" bir Etnik-Köken olarak mı tanımlıyorsunuz ve eşdeğer görüyorsunuz... Ya hu, o çağrınızı içeren o iletide, Tarihsel, kavramsal gerçekliklerden kopuk ve bir "Sevgi pıtırcığı" görüntüsünde olmasına karşın O kadar Etnik-Milliyetçi bir tavır var ki... Bu Etnik-Milliyetçiliği, çok sempatik bir sevecenlikle öyle pazarlıyor ki; Sanırsınız hakikaten de "Türk" demek ile "Kürt" demek bir ve aynı şeyler... İkisi de her zaman Etnik-Kökenleri tanımlamış... Yani metin iki anlam içeriyor... Ve içeriğinde o kadar büyük bir karmaşa var ki... Bilen birisi okuduğunda aklına şu geliveriyor: Bu kadar önemli bir karmaşa tek bir nedenden dolayı yapılabilir; Gerçekten kavram kargaşası yaratmak ve hizmet edilen amacı allayıp pullayıp sunmak... Hiç bilmeyen birisi de elbette ki kanacaktır... Dediğim gibi iki farklı anlam çıkarıyor karşımıza metindeki ifadeler, söylemler, kavramların kullanımları... İlkinci Anlam; "Türk" ve "Kürt" adlarının ikisinin birden "Etnik-Köken" anlamında ele alındığı... Yani sanki Türklük, geçmişte Aşiret/Beylik sistemini yıkmamış, Sanki Emperyalizme karşı hiç savaşmamış, Sanki ilkel bir toplumsal yapıdan, modern bir toplumsal yapıya kavuşmamış, Sanki Anadolu'da "Türk" adı ile anılabilecek bir "Anadolu Türkü" ırk tipi varmış, Sanki Türkler hala Etnik-Kökene/Aşirete dayalı bir toplumsallaşma biçimi gösteriyormuş gibi... "Kürtler"in Etnik-Kökene ve Aşiretleşmeye dayalı, Ulusallıktan uzak toplumsallaşmaları ile "Türklük" eş değer görülmüş... Ve kendilerini "Etnik-Kökenleri" ile kimliklendiren bir kesim, "Türk" adı verdikleri bir (sözde) Etnik-Kökene seslenerek Güya "Kardeşlik Mesajları" yolluyorlar... Sevgi Pıtırcığı olacaklar sanırsınız... İkinci Anlam; "Türk" ve "Kürt" adlarının ikisinin birden "Ulusallık" anlamında ele alındığı... Yani sanki Kürtlük, geçmişte Aşiret/Beylik sistemini yıkabilmış, Sanki Emperyalizme karşı Ulusal bir savaş vermiş, Sanki ilkel bir toplumsal yapıdan, modern bir toplumsal yapıya kavuşmuş, Sanki Anadolu'da "Kürtlük" adı ile anılabilecek bir "Kürt Ulusal Toplumsal Yapısı" varmış, Sanki Kürtler Ulusal Birliğe dayalı bir toplumsallaşma biçimi gösteriyormuş gibi... "Türklük"ün Vatandaşlık anlayışına dayalı, Aşiretleşmeden/Etnik-Kökencilikten uzak toplumsallaşmaları ile "Kürtlük" eş değer görülmüş... Ve kendilerini (sözde) "Ulus" adı ile kimliklendiren bir kesim, "Türk" adı verdikleri başka bir Ulusa seslenerek Güya "Kardeşlik Mesajları" yolluyorlar... Sevgi Pıtırcığı olacaklar sanırsınız... İnsanları herşey ile kandırabilirsiniz... Birşey bilmedikleri sürece... Yazının tümünde öyle ifadeler var ki; Hepsini teker teker alıp irdelemek inanın ki oldukça boş bir gayret olacak... Ancak söylemim tam anlamı ile iletinin ard-amacını ifade etmektedir; Şüpheniz olmasın... Eğer "Türklük" Anadolu'da bir Etnik-Kökeni tanımlayan adlandırma ise; Kürtlüğü nereye koyacaksınız? Eğer "Kürtlük" bir Ulusal adlandırma ise; Türklüğü nereye koyacaksınız? Kürt olmak ile Türk olmak arasında fark, Bilenler için oldukça açık ve nettir... Hem de tartışmaya yer bırakmayacak biçimde... İkisinin de geçirdikleri ya da birisinin geçirdiği ama diğerinin geçiremediği evrim, toplumsal ve anlamsal değişim Oldukça bellidir ve ortadadır... Birisinin bürünebildiği, diğerinin ise bürünmekten uzak kaldığı toplumsal yapılar çok nettir. Bir toplumun Ulus olmasınınn koşulları; Kürtlük ve Türklükten hangisinin uluslaşabildiği, Hangisinin hala bir Etnik-Kökeni tanımlamaktan öte gidemediği çok çok kesindir. Yani sevgili Mavi, yazdığınız ya da alıntıladığınız yazıya çok fazla güveniyor Ve kendinize yapay bir güven/öz güven oluşturabiliyor olabilirsiniz... Ancak emin olun ki neyin ne olduğunu bilmeyen insanlardan daha fazlasına cazip gelemeyecektir. Davetiniz ne kadar haklı? Eğer davetiniz, doğrudan Kavram Kargaşası yaratarak, (Cyrano'nun söylemi ile) Cezmi Ersöz romantizmine asılarak, Yüzüme güle güle ve kardeşlik mesajları ata ata Etnik-Milliyetçilik yapıyor olMAsaydı; Belki gerçekçi bulur ve istediğiniz karşılığı seve seve verirdim... Bakın, Türklüğün ve Kürtlüğün ne demek olduğu ile ilgili, Son bir kaç iletimde (aslında son iletilerimin hepsinde) ilgili ve ayrıntılı yazılar yazdım... Gerçi daha önce de çok aşkın şeyler yazmadım Ve yine ne yazık ki (sanırım bilerek ve isteyerek) anlaşılmadım, Anlaşılmak istenmedim... Çünkü tavır şu: "Ha bilader, çok iyisin, çok doğru söylüyosun, çok haklısın... Ama ben bir adım bile dediğimden şaşmam; İnanım inat... ..." Zamanında söylediğim gibi: Özellikle lisans dönemimde (ve hala), "İnsanlık Onuru Adına" haklarını savunduğumuz Kürtçü arkadaşların bize tavrı şu idi: "İkimizde insanız ve İnsanlık Onuru Adına haklarımı savunduğun için sağol ama Ben Kürdüm, Sen Türksün..." Yani Etnik-Milliyetçilik; Bir insanı, o insanın, İnsanlık Onuru Adına duyduğu kaygıyı ve bu yöndeki eğilimini ve eylemini, Kendi Etnik-Milliyetçiliğini gerçekleştirmek yönünde kullanır... Ve bunu SÖZDE ve GÖRÜNÜRDE "İnsanlık - Kardeşlik" adına yapar... Ancak alttan alta aslında kendi Etnik-Milliyetçiliğinden zerre kadar vazgeçmez... Söylemlerinde, satır aralarında bu hep vardır... Kusura bakmayın lütfen; Pek inanmasam da, belki siz gerçekten İnsanlık Onuru adına kardeşlik çağırısında bulunuyorsunuz Ve ben sizi gerçekten yanlış anlıyorumdur... Ama ne yazık ki yazdıklarınız bana, Yukarıda verdiğim ve açıkladığım tavırdan başka bir şeyi anımsatmıyor... İstediğiniz kadar reddedebilirsiniz; Ama öyle... Sevgili Mavi, üzerine alınır mısın bilemem ancak bundan sonraki sözüm doğrudan sana değil, Sözünü ettiğin iletideki çağrıyı yapan zihniyetedir ve kişisel değildir... Benim asıl üzüldüğüm nokta, konunun ve bazı şeylerin kesin ve net, tarihsel ve kavramsal açıklamalarını yapmış olmamıza rağmen; Ve muhatapların bu söylemlerimizin zerresini bile çürütememiş olmasına karşın, Çürütebilecek tek bir ileti bile yazamamış olmalarına karşın, Hala sanki biz "Etnik-Milliyetçilik" yapıyormuşuz da, Onlar son derece demokratmış ve hümanistmiş gibi bir hava estirmeleridir... Hala o yazdıklarımızı görmezden gelmeleri ve hatta gördükleri halde İnsanlık adına Etnik-Milliyetçilik yapmaları, Hatta Etnik-Milliyetçiliklerini Hümanizme ve Demokrasiye bulaştırmaları, Bu kavramları kirletmeleri gerçekten içimi acıtıyor... Ve bazı şeylerin anlaşılmasına dair umutlarımı köreltiyor... "Etnik-Milliyetçilik bir kıvılcım gibidir... Bir yere düşmüşse, düşmüştür... Artık onu söküp atamazsın..." Lisedeyken hocamız aynen böyle söylemişti. Ve görüyorum ki Etnik-Milliyetçilik, ne yazık ki; Demokrasiden, İnsanlık Onurundan, Dürüstlükten, Tarihsel Gerçekliklerden, Kavramsal Gerçekliklerden, Toplumsal Gerçekliklerden çok daha önemli; Erdemliliği de hiçe sayacak kadar... Yazık, emeğimize ve "Biz-Birlikte Olabilmek" adına sarfettiğimiz çabaya yazık... Hala "Siz Türkler / Biz Kürtler" ayrımı yapılıyor ve İnsancıllığa büründürülerek sevgi pıtırcığı poşeti ile sunuluyor... İnsanlık Onuru bu kadar güçlü, saplantılı, inatçı ve büyük bir art-güdüm karşısında ne yapsın? Söyler misiniz? Ne yapsın? Sanırım bir gerçeği, karamsar bir gerçeği hep unutuyoruz: Hep, Aydınlığın, karanlığı yeneceğinden söz ediyoruz. Ancak aslında hepimiz biliyoruz ki asıl var olan hep karanlıktır... Aydınlık sadece var kalmaya çalışır... Karanlık ise zaten vardır... Aydınlık sadece elinin uzanabildiği yeri aydınlatabilir; Kendisi var kalabildiği sürece ve kendisini gerçekleştirebildiği sürece... Çabaladığı sürece... Karanlık ise çaba harcamaz, aydınlığın ulaşamadığı her yer karanlığın hükmündedir... Karanlık enerji sarfetmez, güç kaybetmez, yorulmaz... Onun var olması için, aydınlığın olmaması yeterlidir... Ancak aydınlığın var kalması için çaba, özveri, fedakarlık, anlayış ve dahası şarttır... İşte tam olarak bu yüzden ben, Karanlığa, bölücülüğe, Etnik Alınganlığa ve Benlik Kargaşasına/Kompleksine Ve bunlardan kaynaklanan Ard-güdümlere karşı olan Aydın Mücadelenin Kesin bir zafer kazanacağına o kadar da inanmıyorum aslında. Karanlık güdümlerinizi İnsanlık ve Demorkasi kisvesine bürüdüğünüz bu meydan sizindir... İnsanları istediğiniz kadar kandırabilirsiniz, karanlığa çekebilirsiniz. Biz elimizin uzandığı yeri aydınlatırız, yeter... "Ölen ölür; kalan sağlar bizimdir..." Saygılarımla...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.