Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
"İmam hatipler kapatılmalı"
Bir ünvanlandırma elbette olabilir. Ancak Bilim İnsanlarını nitelediğimiz ünvanların onlara da aynen verilmesini tutarlı bulmuyorum. Bilim İnsanı, örneğin bir Doktora ünvanı alabilmesi için şartlar vardır ve bunlar Bilim ve Bilimsel yöntem ile ilgili koşullardır. İlahiyat Fakülteleri yalnızca ve yalnızca Araştırma Yöntemi olarak Bilimseldirler en fazla... Ancak diğer açılardan Bilimsel değiller... O yüzden bir İlahiyatçıya, Bilim İnsanlarına verilen aynı ünvanların verilmesinin karmaşa olduğunu düşünüyorum... Bilim İnsanı olarak nitelendirilmemeleri lazım ki hepsinde de Dr., Doç. ve Prof. ünvanları var...
-
İslamda kölelik ve cariyelik
Kölelik elbette ki Köleliktir; Buna kesinlikle katılıyorum... Osmanlının, batıdan daha insancıl bir biçimde uygulamış olması da bunu değiştiremez tabii ki... Ancak yine de Osmanlının Kölelik anlayışı, Batıdan farklıdır; Bu da bir gerçek... Ha kölelik istediği kadar insancıl ya da yumuşatılmış bir biçimiyle de olsa mutlaka kaldırılmalıdır, kaldırılmıştır; Bu da var... Peki Osmanlının köle uygulamasının Batıdan farklı olmasının önemi nedir? Şudur ki; Bugüne kadar Osmanlı hakimiyeti altında Siyah-Beyaz gibi bir Irkçı ayrım olmamıştır... Beyazlar Siyahlara "Canavar" gözü ile bakmamışlardır ve hala da bakmamaktadırlar... Bence bu farklılık, Osmanlı ile Batının kölelik anlayışındaki farklılığı dile getirmeye yeter diye düşünüyorum... Defne Jof Foster'ın babası Amerikan Vatandaşı olduğu halde niçin kendisinin Türkiye'de yaşamayı tercih ettiğini sormuşlardı. Kendisi, Türklerde hiçbir zaman Siyah-Beyaz ayrımının olmamasının, ona kendisini buraya ait hissettirdiği ile ilgili birşeyler söylemişti... Basit bir örnek sadece...
-
Ermeni sorunu
Tam olarak doğrusu budur... Sadece görünenler ile hareket ederseniz, daha Irk kavramının bile ne olduğunu bilmeyen Ve hatta Ermeniyi, Türkü, Yunanı yan yana gördüğünde hangisinin bile ne olduğunu ayırt edemeyen Ama belki de unuttuğu yaşantılarla olumsuz da olsa bazı deyişleri hala kullanan insanları da Bir kerede "Faşist" olarak adlandırma yanılgısına düşersiniz... Ayrıca o söylemlerin niçin doğdukları da başlı başına Toplum Psikolojisi açısından son derece önemlidir;
-
tüm müslüman arkadaşlarım cevaplasın
"Neden hala etnik-milliyetçilik yapıyorum?" demek istedindi her hal!..
-
"İmam hatipler kapatılmalı"
Türkiye'nin Eğitim Sistemi artık tamamen çökmüş durumda... Düzeltilmesi öyle yavaş yavaş yasalarla olabilecek gibi değildir... Gerekirse 1 sene bocalamayı göze alıp, bir kerede değiştirmek gerekir... İmam Hatipler ise kesinlikle şer yuvaları... Kadınlardan imam olamazken; İmam-Hatip Meslek Lisesine İmam-Hatip olmak üzere kızlar yazılıyor! Bunlar nerede ve nasıl İmam-Hatiplik yapıyorlar? Asıl amaçları meslek edinmek değil elbette; Ne olursa olsun, en azından Dini/Medrese eğitimi almak... O geleneği yasal olarak ucundan kıyısından sürdürmek... Ayrıca Üniversiteye yönelik eğitimi Düz Liseler veriyor... Böyleyken, Üniversiteye gitmek isteyen birisi niçin İmam-Hatip'e gider? Daha sonra bunlar belirli tarikat çevrelerince eğitiliyorlar; Yabancı dilleri ve öss'de gerekli dersleri öğrenmeleri için önemli teşkilatlanmaları var. Sınavlara özenle ve bir amaç doğrultusunda çalıştırılarak, Bilimsel alanlara aktarılıyorlar. Bir bakıyoruz: Fizikçisi, Biyoloğu, Kimyacısı arasında İmam-Hatipli var... İyi de bu adam Bilim yapmıyor ki; Evrim'in sınıflandırmasını kabul etmeyen bir Biyolog olabilir mi? Ya "Herşey yoktan var olmuştur" diyen bir Fizikçi? Bilimsel araştırmalara katılıyorlar ama Bilim İnsanı kimliğini edinmiyorlar. Geldikleri yerler ve noktalar, birilerinin işine yarıyor... Hele hele şu İlahiyat Fakülteleri öğretim görevlilerine Akademik Bilim İnsanı ünvanlarının verilebilmesi komik ötesi. Adama Profesör, Doçent ya da Doktor gibi Akademik Bilimsel Ünvanlar veriliyor. Ama iyi de bu adamla Bilim insanı değiller ki? Çünkü en baştan sorgulamaya kapalılar... Tek yapabildikleri şey; İnanıyor bulundukları inanç üzerine, o inancı meşru kılmaya yönelik Yani ön yargılı derlemeler (Araştırma diyemiyorum) yapmak! İyi de bunların neresi Bilim İnsanı?
-
İSLAM ÜLKELERİ KADINLARI... [ŞERİAT GÖLGESİNDE 2. SINIF YAŞAMLAR]... Kadınlar 'erkek vasi'siz sokağa çıkamıyor, pasaport alamıyor, araba kullanamıyor
Araplarda bir söz varmış: "Eve geldiğinde karını mutlaka döv: sen neden dövdüğün bilmesen bile, o neden dayak yediğini biliyordur."
-
Ermeni sorunu
Yazınızın diğer bütününün, iletim ile pek ilgili olmadığını düşünüyorum. Zira daha önce söylediğim gibi; Türkiye'de yerel halkın dilindeki bazı Etnik ve Olumsuz deyişlerin nedenleri ile Verdiğiniz örneklerin nedenleri çok farklıdır... Bu sizin yazınızda da çok belli... Türkiye'de hiçbir zaman bir Amerikalı Beyaz'ın, Amerikalı bir Zenciye duyduğu düşmanlığa benzer bir nedene bağlı düşmanlık beslenememiştir. Yalnız dediğim gibi Yahudileri hariç tutuyorum; Onlara beslenen düşmanlık duygusu çok daha metafizik bir nedene bağlı ve temelsizdir... Dediğim gibi bir Egeli Türk'ün bir Yunanlıya beslediği sözde ya da gerçekteki karşıtlık, elbette ki Yunan işgaline dayanmaktadır. Ayrıca Karadeniz'de Yunan/Rum ve Ermeni karşıtlığının da olması gayet normaldir; Çünkü (bilmeniz gerektiği gibi) Ermeni ideali Artvin'den Trabzon'a kadar olan kesimi kapsadığı gibi, Birde o bölgede Pontus Rumlarının yaptıkları eşkıyalıklar vardır; Ki yine bilmeniz gerektiği gibi Atatürk, bu eylemleri kontrol altına alması için Samsun'a gönderilmişti... O yüzden sizin o bölgede neden Ermeni ve Yunan/Rum karşıtlığı olduğunu söylediğimden başka bir biçimde anlamlandıramamanız gerekmektedir. Eğer deseydiniz ki "Bizim Karadenizliler Bulgarları ve Makedonları hiç sevmezler, onlara nefret beslerler"... O zaman haklı olabilirdiniz... Ama benim baba tarafım da Karadenizli ve o taraftan hiç duymadım ben böyle bir deyiş... Lütfen karşı çıkacaksanız söylediklerime, Yazacaklarınız gerçekten bir karşıtlık ve gerçekçilik içersin... Yoksa tartışmanın tadı olmuyor...
-
Ermeni sorunu
Sizce başka uluslara kin ve nefret beslemenin geçerli bir nedeni olabileceğini mi savundum ben? Hiç alakası yok... Benim nenem sinirlendiğinde bana "Yunan gavuru" diye haykırırdı ama kadın daha "ırk" sözcüğünün anlamını bilmeden göçtü gitti dünyadan... Ya da teyzem bile bazen sinirlendiğinde "Bak şu yunana" der ama karşısına dikin bir Yunan ile Türk'ü hangisi Yunan hangisi Türktür ayırt edemez... Dedem de birisine kızdığında "O Yunandan bişey olmaz zaten" der ama hayatında bir kere bile ne bir Yunan görmüştür, ne de bir Yunan ile konuşabilmiştir... Irkçılık yapabilecekleri ve hatta iki Irk arasındaki farkın ne olduğunu anlayabilecekleri bir ortamları bile olmamıştır... Ama hepsinin ortak yanı: 90 yıl önce nenemin ailesinin Yunanlılarca ya öldürülmeleri ya da kovulmaları, dövülmeleri ve sömürülmeleridir... Şimdi siz daha "Irk"ın ne demek olduğunu bilmeyen bu insanlara, Sırf dillerinde olan bir yanlış ifadeyi kullanarak nasıl olurda "Irkçı" diyebilme vicdanına sahip olabilirsiniz? Hayır efendim, söylediğiniz karşıtlıklar oldukça bölgeseldir... Ben Doğulu hiçbir tanıdığımdan bir kere bile Yunanlılara karşıt bir deyim duymadım ama özellikle Azeri tanıdıklarımdan "körolası Ermeni" diye bir sürü deyiş duydum. Ya da hiç bir göçmen arkadaşımdan Ermenilere karşıt bir deyiş duymadım ama "Bulgar tohumu" gibi deyişler duydum; çünkü onlar da bulgarlardan çekmişlerdir. Hatta Erzurum ve Kars yöresinde Ruslara karşı bile deyişler duyabilirsiniz... Batıda Ermeniler ile ilgili olumsuz deyişlere rastlamanızın nedeni ya doğu'da herhangi bir görevle bulunmuş kimseler ya da oradan Batıya göç etmiş kimseler nedeniyledir, merak etmeyin... Bence biraz Toplum Bilimlere eğilmelisiniz: Toplum Psikolojisi gibi... Ne yazık ki Doğu'da yapılan Ermenilere yönelik eylemleri Kürt aşiretler ve güçler yapmışlardır, Türkler değil... Osmanlıların yıkılışına kadar varlığını sürdüren Hamidiye Alaylarının amacı, Ermeni örgütlenmelerine ve güçlerine karşı mücadele etmektir; Ve Kürtlerden oluşturulmuştur... Ermenileri ve Türkleri Kürtleştirme işlevide görmüştür... Türkler, Doğu ve Güney Doğu Anadoluda, Ermeniler ile mücadele edebilecek örgütler hiçbir zaman oluşturamamışlardır: Varsa bilmediğim bir Türk yapılanması, lütfen örnekleyiniz... Bunlar bilinen ve belgeli şeylerdir. Defalarca anlatmama karşın hala o katliamları Türklerin yaptıklarını iddia edebiliyorsunuz Siz işinize geldiğinde o bölgede Kürtlerin çoğunlukta olduğunu ve tarihsel olarak da hep orada olduklarını savunabiliyorsunuz, Ancak nedense o bölgede Kürterin çoğunlukta olmasına karşın Ermeniler ile olan çatışmaların Kürtler ile Ermeniler arasında yaşandığını itiraf edemiyorsunuz. Dediğim gibi, sizin her ne olursa olsun "Türk" adına karşı bir alerji ve bilinçaltında bir düşmanlık yaşadığınızı düşünüyorum: Bunu çok belli ediyorsunuz... O yüzden sağduyulu bir tartışma yapamadığınızı görüyorum; Kusura bakmayın. Ne kadar yaşamış olumsuzluk varsa, size göre nedeni Türklerdir... Ne kadar olumlu yaklaşım varsa, size göre nedeni Türk olmayanlardır... Bu'sunuz... Ayrıca yazımı okumuş olan her eğitimli ve okuduğunu anlayabilen insan, Benim bu tür nefret duygularını masum göstermeye çalışmadığımı daha ilk okumada anlayabilir. Ben o nefret duygusunun nedenlerinin göz ardı edilmesinin Art Niyetlilik olduğunu Ve sizin de özellike bu yapıya sahip olduğunu söylüyorum... O söylemler "Nefret duygusu" olarak tanımlanırken (ki o söylemler gerçekten hatalıdır), O söylemleri doğuran olayların görmezden gelinmesini Ne insani ne de ahlaki bir davranış olarak nitelemiyorum...
-
Ermeni sorunu
Dünyahepimizin... Ben "Ermeniden adam olmaz!" - "Ne de olsa Yahudi!" - "Ya hu Yunan değil mi, hepsi böyle!" gibi sağduyu fakiri söylemleri savunacak değilim. Ancak şu da var ki; Örneğin Amerikadaki "Zencilere bakış açışı" ile Türkiyede bir Yunan'a bakış açısını aynı kefeye koyamazsınız. Ya da örneğin İngilizlerin Türklere bakışı ile Türklerin Bulgarlara bakışını aynı kefeye koyamazsınız. Belki her örnekte de karşı etnik gruba bakış aynı ölçüde ilkel ama nedenleri çok çok farklı... Amerikalılar Zencilere, Zenciler onları katletti diye kötü gözle bakmazlar; beyaz olmadıkları için o gözle bakarlar... Batılı Türkler Yunanlılara, Yunanlıların Büyük İdeal'e kapılıp, Anadolu'ya Emperyalist adımlarla gelip, onların anne-babalarını katlettikleri için kötü gözle bakarlar ama Doğulu insanların Yunanlılarla bir alıp veremediği yoktur... Yunanlılar Türklere, onların topraklarında yüzlerce yıl hakimiyet kurduklarını haksızlık olarak içerledikleri için düşman gözü ile bakar... Bulgarlar Türklere, Bulgar ve Hıristiyan olmadıkları için düşman gözü ile bakar... Doğulu Türkler Ermenilere, Ermeniler onları katletti diyerek kötü gözle bakar ve Ermeniler aynısını kendi açılarından düşündükleri için bakarlar ama Batılı Türk köylüsünün Ermenilerle bir alıp veremediği yoktur... Geçmişinde dedesi-babası Arabistan'da, Yemen'de Araplarca öldürülmüş Türkler, Araplara, siyah renkli kedi ve köpeklere "Arap" adını söyleyecek kadar düşmanlık besleyebilir ama Balkan Göçmeni bir aile neden o kedi ve köpeklere "Arap" denildiğini hiç bilmez bile, anlam bile veremez... Demek istediğim şudur: Elbette ki birilerinin babalarının yaptığı suçu, oğluna yükleyemeyiz... Ermenilerin zamanında Türklere yaptıklarının sorumluluğunu, o yapılanları desteklemeyen tek bir Ermeni'ye bile, babası o katliamlarda aktif olarak bulunmuş olsa dahi; yükleyemeyiz... Aynısı, Yunanlılar içinde; Yahudiler içinde; Ermenileri katletselerdi bile Türkler içinde geçerlidir... Ancak ne olursa olsun, ortada bir nefret varsa, onun mutlaka nedenleri de vardır... Sen şimdi çıkıp "Ya hu bu Türklerde herkesten nefret ediyor!" diyerek o nefretin temellerini ve Sosyal Psikolojik geçmişini göz ardı edersen, Ben senin yaptığın bu haksızlığı elbette yüzüne vururum... Şimdi; Eğer burada konumuz Ermeni konusu ise ve tepki göstereceğin şey Türklerin Ermenilere bakış açısı ise: Öncelikle dedesi, nenesi ve hatta anne-babası Ermenilerce katledilmiş bir kimseyi karşına alıp, Anne-Babasız büyümenin nasıl bir şey olduğunu ondan dinlemeni Ve bir insanın nasıl olup da ne uğruna böyle katledilebildiğini sorgulamanı isterim... Ve bunu yapamadığın sürece, bugüne kadar Türkler karşısında beslediğin ön yargılarından zerre kadar kurtulamayacaksın; Ki bana bu konuda haklılık vermen de bu açıdan o kadar önemli değil... Benim hayatımda Ermeni arkadaşlarım da oldu: Askerde, Asteğmen Eğitim Taburundan usta birliklerimize gönderilirken, henüz üç aydır birbirimizi tanımamıza karşın Ayrılıyoruz diye neredeyse ağlaştığımız, aynı duyguları beslediğimiz Ermeni arkadaşlarımız oldu... Hiç birisi içinde "Ya benim ülkeme hizmet ediyor, benim ülkemin askeri" diye onur duymadım; Bu ülke, en az benim olduğu kadar ve belki de benden daha fazla o adamın da ülkesi; Hatta belki benden daha fazla bağlılık duyuyor; Ailesinin zamanında gördüğü tüm dışlanmalara karşın... Ve ben bu insanlara, büyük saygı duyarım; Birlikte yaşama azmi gösterebildikleri için... Aynı biçimde birlikte yaşama azminde olan Kürt, Rum, Yahudi insanlarımız da var... Elbette ki onlara önyargılarla yaklaşmak onur kırıcı... Ancak benim hoşuma gitmeyen şey; Bu onur kırıcı ön yargıları eleştirmek ve güya hümanist davranmak için; "Konumuz Ermeni Meselesidir" diyerek, Ermenileri yüceltirken Türklerin o ön yargılarını oluşturan olay ve olguları yok saymak, hiç etmek, önemsizleştirmektir... O yüzden madem ki aynı ulusun parçası olan bir halk kümesini (Türkleri), Yine aynı ulusun parçası olmasına karşın diğer bir halk kümesinden ayrı ele alıp (Kürtler, Ermeniler, Araplar, Rumlar...) Daha olumsuz nitelerken (ki diğer etnik unsurlar bir yana özellikle Türklere karşı bir ön yargınız olduğundan şüphem yok) Biraz daha adil olmaya çalışmanızı tavsiye ederim... Böyle yapabilin ki, Eğer gerçekten aynı fikirde olabilmeyi gerçekten umursuyorsanız, Birbirmize katıldığımız düşüncelerimiz ve ortak paydalarımız artabilsin... Saygılarımla...
-
ZAZADAN MEKTUP
Anlamsız değil aslında: Kasıtlı... Demokrasinin anlamını yitirtmek isteniliyor... Sen insanları ayrı ayrı kimliklerle nitele; Birisini, diğerinin sorununa ilgisiz kıl... Hatta tepkili kıl... Sonra da "Halkların kardeşliği" de... Oldu... Bizde yedik... Açıkçası bu sorunu "Kürt Sorunu" olarak tanımlayan tek bir kimsenin bile Aslında sorunun çözümünden yana olduğuna zerre kadar inanmadığım gibi; Onları sorunun asıl tehlikeli ve hizmetkar olarak görüyorum...
-
ZAZADAN MEKTUP
Demokrasi farklılıkları yok saymak değildir kesinlikle... Ancak Demokrasi, toplumsal sorunları tek bir Etnisiteyi ön plana çıkararak çözmeye çalışmak da değildir. "Kürt Sorunu" olarak adlandırdığınız sorunun bugünkü haline ve geçmiş temellerine bakın, İçerisinde en az Kürtler kadar Türkleri, Ermenileri, Zazaları ve Arapları da görürsünüz... Ancak soruna sadece "Kürt Sorunu" denildiğinde, ne bir Türk, ne bir Arap, ne bir Ermeni vatandaş Kendisini ve kendi geçmişini o sorunun bir parçası olarak görmüyor... Göremez de zaten... Zaten görmemesi de bu adlandırmanın bir amacıdır; Emperyalizmin en basit ama en etkili oyunudur bu... Demokrasi, temsiliyetlerin Etnik ya da Dini temelde gerçekleştirilmesi ile olamaz...
-
ZAZADAN MEKTUP
Bu ülkenin bir sorununu, başka dış güçlerin kavramları ile nitelediğinizde, doğal olarak (onların düşüncelerine ve amaçlarına yönelik ya da değil) ama onların ekseninde bir çaba sarfediyorsunuz. Ulusal bir olguya "Kürt Sorunu" biçiminde etnik bir temelde yaklaştığınızda, Emperyalizmin kalemi ile yazıyorsunuz demektir. Kürt Halkı, Türk Halkı, Ermeni Halkı, Laz Halkı gibi bir nitelemeyi neye dayanarak yapıyorsunuz? Dil, Din, Irk ayrımının haksızlığından söz ediyoruz; Ancak aynı ulusun unsurlarını Dillerine, Dinlerine ve Irklarına göre "Halk halk" tanımlıyoruz öyle mi? Bu mudur Demokrasi? Dostum, kusura bakma ama gerçekten söylemlerini bir gözden geçirmen gerekiyor diye düşünüyorum. Öncelikle Kürtlerin; kültürel, sosyal ve ekonomik değişimleri "Asimilasyon" ve "Kimliksizleşme" ya da "Kürtlükten çıkma" biçiminde bir kompleks ile algılamaktan vazgeçmeleri lazımdır. Yoksa o söylediğiniz Feodal ve Dinsel yapı kesinlikle çözülemez. Şu "Demokrasi"nin ne olduğunu gerçekten merak ediyorum... Adamlar çıkıyor mecliste "Demokrasi, demokrasi" diye bağırıyorlar, ancak Ulusal ve bu ulusun her parçasının ortak sorunu olan bir sorunu Etnik bir Ad ile adlandırıyorlar! Bu demokrasi değildir, hiç kusura bakmayın. Bu, demokrasiyi araç olarak kullanmak ve demokrasi kılıfı ile Etnik-Milliyetçilik yapmaktır. Hiçbir gerçek demokrat, hiçbir meseleyi Etnik bir kimlik ile tanımlamaz, tanımlayamaz. Demokrasiye göre insanı ilgilendiren bir sorun, herşeyden önce bir "İnsanlık Sorunu"dur... Siz gidin "Kürt Sorunu" adını verin ve ulusun diğer unsurlarını diğerinden ayırın; Diğer bir unsuruna kendinizi yabancılaştırın, Diğer bir unsurun yaşadığı kaygıları paylaşmayın Ve kendi yaptığınız bu "Kendini etnik olarak ayırmakla" Onların da sizin kaygılarınızı paylaşmamalarını sağlayan psikolojiyi yaratın: Sonra da gelin bana "Biz Demokratız" deyin... Sevgili Mavi, Öncelikle Demokrasi nedir, bana tanımlar mısınız lütfen? Demokrasi kavramları ve sorunları nasıl ele alır, rica ederim açıklar mısınız? Örneğin "İnsan Ölçüsü"nü dışlayarak "Etnisite Ölçüsünü" baz almak demokratça mıdır? Sorunu çıkaranlar, bir etnik unsuru hedef almış olsalar bile, Bir demokrat o sorunu, hedef alınan etnik unsurun adı ile mi tanımlar, Yoksa "İnsanlık Ölçüsü" ile mi tanımlar? Rica ederim, lütfen, bana bunu bir Demokrat olarak açıklar mısınız? Ya da herhangi bir demokrat açıklayabilir mi?
-
Ermeni sorunu
Öyle bir yazmışsınız ki, sanki Ermeniler, Yahudiler ya da Rumlar, Türklerin onlar hakkında düşündüklerini düşünmüyormuşlar gibi... Sanki sadece Türklerin kafası, bir diğerini ötekileştirmeye çalışıyormuş gibi... Sanki diğerleri, kendisinden olmayanlara toz pembe hayallerle bakıyor da, Türkler ne olursa olsun düşmanlık ve küçümseyiş besliyor!!! Söyledikleriniz kesinlikle genellenemez... Köylülük ile Şehirlilik arasında sıkışıp kalmış, Ne tam şehirli olabilmiş ve ne de tam olarak köyünden kopamamış, Köyden kente göçmüş yarım eğitimli ve bunlarında çevresinin etkisinde kalanlarından başka Bu sözünü ettiğiniz biçimde düşünen kimseye rastlayamazsınız. Ben Ege'nin birçok köyünde bulundum, birçok çevresinde dolaştım ama Ermenilere yönelik söylediğiniz ön yargıya rastlamadım. Ailemin bir tarafı da Karadenizlidir ve orada da katı bir biçimde Yunanlılarak karşı bu tür önyargılara rastlamadım. Doğuda da örneğin Bulgarlara karşı bir önyargı göremezsiniz. Yunanlıların katliam yaptıkları yerlerde Yunanlılara karşı, Bulgarların katliam yaptıkları yerlerde Bulgarlara karşı, Ermenilerin katliam yaptıkları yerlerde Ermenilere karşı bu türlü önyargıların oluşması oldukça normaldir. Doğru değildir belki ama normaldir. Normal olmayan şey, o insanların bu önyargılarına anlam veremeyecek kadar bilgisiz olmaktır. Örneğin hemen her yaşlı müslüman birey, sevmediği birisine "vay Yezit" diye seslenir. Çünkü onun hissiyatında Yezit, Hüseyin'i katlettiren birisidir... Demek istediğim; Sizin o pek hümanist bir yaklaşımla küçümsediğiniz o ön yargılar nedensiz değildir. Tamam, bugün için elbette yanlış ve yaşatılmaması gereken önyargılardır Ancak nedensiz değillerdir. Fakat siz gelip, o önyargıları tümüyle, o önyargıları besleyen topluma mal ederseniz, Ben gelir sizin vicdanınızı ve etiğinizi sorgularım... "Hırsızın hiç mi suçu yok?" derim... Ha ama Yahudilere beslenen önyargıları da temelsiz ve tümüyle haksız bulduğumu eklemek isterim. İslam kültürünün (dini anlayışı karıştırmıyorum) içselleştirdiği Yahudi Önyargısının bir sonucudur diye düşünüyorum Ve doğrudan bir toplumsal olguya dayandıramıyorum... Lakin Yahudilerin ticaretteki başarılar da ekonomik olarak insanları kıskandırmıştır; doğrudur... Saygılarımla...
-
ZAZADAN MEKTUP
Yoo biz görmemezlikten gelmiyoruz... En azından ben...
-
Atatürkçülük
Kulaktan dolma bilgiler...
-
Ermeni sorunu
Dünyahepimizin, ben Tarihçilik mesleğinin içindeyim ve eksiğini gediğini biliyorum... Sizin bu konuda yeterli bilgi sahibi olmadığınızı tespit edebilecek kadar hemde...
-
Atatürkçülük
Kalpak, Teslimiyetçi ve Gelenekçi Osmanlı Fesi karşısında Devrimci ve Ulusçu Kalpak olarak ortaya çıktı. O yüzden Kalpak, Kurtuluş savaşının simgelerinden birisidir. Atatürk'ün başında o yüzden vardır... Atatürk'te o bayrakta, Kurtuluş Savaşının önderi olduğu için vardır... Ufkumuz genişlediğinde senin gibi mi olacağız? Kalsın be birader!
-
ZAZADAN MEKTUP
Alkışlarım...
-
ZAZADAN MEKTUP
Mavi, yazdıklarına göre değerlendiriyorum zaten... "Kürt Sorunu", "Ermeni Sorunu" gibi kavramlar, Batının sömürgecilik faaliyetleri doğrultusunda tanımladıkları "Doğu Sorunu"nun ürettiği kavramlardır. Çok basit: Böl, Parçala, Yönet... Bir amaç kurguladıkları bölgede Etnisiteye dayalı karmaşa ve sorun yaratmak ve bunu öyle kabullendirmek... Çok basit bir örnek göstereyim: Amerika Irak'a Demokrasi getirmek için girdi... Oylama yaptırdı... Oylar: Kürt, Şii, Sünni, Türkmen oyları biçiminde sayıldı... Hem dini, hem menşei ayrımı gözetilerek! Ve bu, "Bakın her etnisite kendi kendisini yönetiyor" biçiminde allanıp pullandı. Peki demokraside Etnisite mi vardır? Bir Kürt oyu ile Şii ya da Sünni oyu arasındaki farkı belirleyen nedir? Adı üzerinde; Kürt ya da Şii olup olmamaları... Peki Demokrasi de Irk, dil ve din ayrımı olur mu? Oylar buna göre sınıflanır mı? Siz, demokratik bir çözüm arayacağınız sorunu Etnik bir kümenin adı ile adlandıracaksınız... Ve çıkıp "Biz demokratik çözüm arıyoruz" gibi komik ötesi bir söylem uyduracaksınız... Ya hu bu inanılır bir şey midir? O yüzden Türkiye'nin kendi ulusal ve toplumsal bir sorununu, Bir "Etnisitenin" adı ile tanımladığınız sürece, Bana "Demokrat" olmaktan bahsetmeyiniz... Ve başkalarının bayraktarlığını yapmadığınızı da söylemeyiniz... Bakın, çok güzel ve tam yerinde bir tespit bu... Bu tespiti nasıl olup da Etnisiteye atayabiliyorsunuz ben ona şaşırıyorum. Bu söylediğiniz olgu, Türkiye'nin tüm toplumsal yapısını ve ekonomik ilişkilerini Hatta üretim ilişkilerini etkileyen bir olgu değil midir? Sadece Kürtlerin sorunu mudur? Ya da Devletin sadece Kürtlere yönelip politikalar uygulaması ile çözülebilecek bir sorun mudur? Tabii ki değil... Öyle ise nasıl oluyorda "Ulusal bir sorun" olmaktan çok "Kürt Sorunu" olarak niteleyebiliyorsunuz? Bakın, Aşiret yapısından söz ediyoruz... Kaldırıldığında, kaldırıldığı toplumun tüm üretim ilişkilerini, aile yapısını; Ana/Baba-Evlat ilişkilerini ve yetiştirilme tarzlarını; Geleneksel ve Dini eğitim yapılarını ve alışkanlıklarını; Diğer insanlar ile toplumsallaşma özelliklerini tümü ile değiştirecek bir sistemden söz ediyoruz. Yani Aşiret Yapısının kaldırılması demek, Zaten o kültürün belirli oranda değişmesi demektir. Siz bunu "Kimlik" olarak nitelendiriyorsanız -ki elbette öyledir-, Örneğin Avrupa'da Feodalitenin bozulması ile değişen köy-kent ve üretim ilişkileri yapısına bakın... "Kimliğimizi kaybederiz" kompleksine karşın bu süreç yaşanmıştır ve hiçte kimliklerini kaybetmemişlerdir. Dahası daha da uyumlu hale gelmişlerdir. Ya da yok edilen Türk Beyliklerine bakın... Bugün Türk ırkından olanların büyük çoğunluğu hangi beyliğe ait olduğunu, Hangi koldan ya da boydan, budundan olduğunu bilemez... Ama hala Türktür... Ben mesela Kayıların Karakeçili koluna mensubum ama diğer bir kimsenin buna bağlı olup olmaması zerre umrumda değildir. Çünkü toplumsallaşmamı ve kültürel edinimimi buna göre yapmıyorum. Ancak Kürtler toplumsallaşmalarını ve kültürel edinimlerini Tarikatlerine ya da Aşiretlerine göre yapmaktadırlar. Elbette ki "Kimlik" olarak tanımladığını o kültürlenme ve toplumsallaşma öğeleri de değişecektir, değişmelidir. Sosyolojik tanım yapamıyorsanız gerçekten, ben size yapayım işte... Aşiret yapısının değişmesini ve kalkmasını istiyorsanız, Kürt kimliğinde de değişmelerin, gelişmelerin, eksilmelerin ve yeni edinimlerin olmasına da katlanmak zorundasınız. Ancak Kürtler Aşiret ve Tarikat yapısı ile bu türlü değişimlere de kapalıdırlar. Sadece bu yapıyı bilmeyen gaza gelmiş Etnik-Milliyetçi Kürtler bunun farkında olmadan söylemlerine devam ederler... Birde şu yönü var: Örneğin, Kürtlerin Aşiret yapısından daha katı olan Beylik sisteminin değişmesine karşın, Hala Türk olarak kalabilmişlerdir Türkler. Kültürde değişme olmuştur; ancak zaten değişime kapalı hiçbir kültür yok olmaktan kurtulamaz. Şimdi Kürtler, Aşiret yapısı değiştiğinde "Amanda Kürtlüğümüzü kaybederiz" kompleksindeler... Ve sizde emin olun ki "Yok efendim kimliklerini korumak derdindeler" derken, O kimliği oluşturan Aşiret sistemini savunuyorsunuz... O bölgede yaşamadım ama 5 yıldır orada öğretmenlik yapan, Ölüm tehdidi alan, dışlanan ve hatta emeklerine karşın kötülenen Öğretmen arkadaşlarım var... Sık sık bölgeye gidip tarihsel ve toplumsal araştırmalar yapan ve araştırmalarına katkıda bulunduğum akademisyenler var... Bölgeye askerlik hizmeti ile gidip, o köylerde görev alan akrabalarım, Akrabaları şehit düşen yakınlarım var... Ve o bölgede yaşamanın acısını en az senin kadar, doğumundan beridir yaşamış Kürt ve Zaza bir sürü dostum var... Senden nasıl duyuyor ve işitiyorsam, Onlardan da duyuyor ve işitiyorum... Merak etmeyiniz... Ben "Kürtler suçludur" demem, o zaman bir etnik kümeyi hedef alarak, bende bir tür Etnik Milliyetçilik yapmış olurum... Benim kastettiğim "Hırsız", Türkiye'nin birisinin diğerine uymayan toplumsal yapısında Değişimi "Kimlik Yitimi" olarak olarak algılayan "Kompleksli" ve çürümüş, ..... zihniyet ve o zihniyeti üreten Aşiret ve Tarikat yapısıdır... Mavi, ben biliyorum ve diyorum ki; Kürtler "Hak" talep ederken bir "Vatandaş" olarak değil Bir "Kürt" olarak, etnik temelde hak talep ediyor... Şimdi bir Kürt çıkmış, diyor ki; "Ben Kürt'üm ve bana şu şu hakları ver!" Benim o vakit çıkıpta; "Ya hu o zaman bende bir Türk'üm, benimde şu hakkımın olmadığını düşünüyorum; o hakkı ver" dememem için, Başkasının çıkıpta; "Ee o zaman bende Çerkez'im, Rum'um, Pomak'ım, Boşnak'ım; bende şöyle şöyle bir hakkımın olmasını talep ediyorum" dememesi için engel nedir? Ve HAK TALEP ETMELER, Etnik Kimliğe dayalı olduğu sürece, Bu ülkenin vatandaşı olan bir Boşnak'ın, bu ülkenin vatandaşı olmasına karşın Kürtlüğünü ön plana çıkaran bir Kürt'ün hakkını savunmasını nasıl bekleyebilirsiniz? Kaldı ki tam olarak da olay budur: "Kürt Sorunu" çığırtkanlığı yapan hiç bir politikacı veya kişi, Diğer bir etnik guruba yapılmış olası haksızlığı zerre kadar umursamamaktadır. İşte tam olarak bu noktada benim için önemli olan, O kimseleri Etnik Temelde talep ettikleri hakları değil, Ulusal çıkarlarımdır... Çünkü o kimse, benim savunabileceğim başka bir haklı unsur bırakmamıştır... Lisans okurken, lisans okuduğum yerde Kürtlerin haklarını savunanlardan birisi olduğumdan emin olabilirsiniz. Karşı karşıya gelmediğim Ülkücü, Dayak yemekten kurtarmadığımız ya da birlikte dayak yemediğimiz Kürt kalmadı yurtta... Ancak şunu gördüm ki; Siz onlar için "bu insanlar benim ulusumun parçasıdır" diyerek çaba sarfediyorsunuz, Ama onların istisnasız hepsi "Kürt Etnik-Milliyetçiliği" için çaba sarfediyor. Ve sizin Ulusalcı yumuşak karnınızı olabildiğince sömürüyorlar... Karşınıza bu sefer en az onlar kadar sevdiğiniz Boşnaklar, Çerkezler ve daha kötüsü kendi kökeninizden olan Türkler çıkıyor... İşte sizin de yaptığınız "Demokrat" çağrılar da "Etnik-Milliyetçilik" temelinde şekil buluyor... Belki Etnik-Milliyetçilik yapmak istemiyorsunuz ama Kürt-Etnik-Milliyetçiliğinin söylemlerini kullanıyorsunuz... Ve emin olun Etnik-Milliyetçiliklerden birisini diğerinden ayırabilecek kadar çok insan tanıdım bu konuda... Emin olun ki yazılarınızı bir "Vatandaş" olarak okuyorum, Ancak okuduklarımda bir "Vatandaşlık Hissi" göremiyorum... Belki siz o hisle yazıyorsunuz ama En azından en iyi niyetimle şunu söyleyebilirim ki; Yanlış kavramları kullanıyorsunuz... Kusuruma bakmayınız... Saygılarımla...
-
Ermeni sorunu
Merak etme Dünyahepimizin, Bulgaristan'a satılan belgelerin birisinde bile Ermenilerin işine yarayacak tek bir belge çıkmadı. Çıksa, Bulgaristan kullanmak için bir an beklemezdi. Bu kadar da art niyetli olmayın.
-
Atatürkçülük
Bu kadar saçma birşey daha görmedim. Atatürk'ü sizin "Benim kanaatimce" dediğiniz sanrınıza göre mi tanımlayacağız? Tabi, bu da ilginç bir tespit... Hadi bakalım... Doğrudur... Eğer Atatürk soyadından rahatsız olsaydı, kendi kurduğu devlette bu soyadını reddedebilirdi öyle değil mi? Ayrıca kendi soyadından rahatsız olan birisi için tüm hukuki yollar açıktır, o zaman da açıktı. Bununla birlikte hiçbir anayasa, kişinin kendi talebi olmadan bir Soyisim değişikliğine gidemez. Atatürk, bu soyadını yıllarca taşımıştır ve eğer istemeseydi, değiştirmek için çok zorlanacağını sanmıyorum. Diyelim ki nefret bile ediyordu; kendisi değiştirmeyi talep etmemiş ve hatta o soyadını kabul etmiş. Adamın boğazına çöküp zorla vermediler değil mi o soyismini? Size ne oluyor? Pardon ama özgün bir yorum yaptığınızı mı sanıyorsunuz? Değil 1920-1930 süreci, bugün bile tam anlamı ile demokrat bir yönetici var mıdır? Ya da henüz Demokrasi ile yönetilen bir ülke var mıdır? Ayrıca çok komiktir ki; ya demokrat ya da diktatör ayrımı yapabiliyorsunuz. Komik olmayın, Türkiye bugün hala demokrat bir ülke değil... Buna dayanarak Recep Tayyip Erdoğan gibi bir yöneticinin bile Diktatör olduğunu söylemeye vicdanım elvermez. Ayrıca Atatürk silahlı bir politik örgüt kurmadığı gibi parti denemelerinde de bulunmuştur. Sistem değiştiren bir ülkede çalkantıların ve tökezlenmelerin yaşanması oldukça normaldir. Siz yüzlerce yıllık duraklamayı 15 yılda aşmaya çalışmayı çok kolay bir şey sanıyorsunuz sanırım. Yine de Atatürk, Diktatörlük olarak adlandırılabilecek bir yapı kurmamıştır. Demokrasiyi yerleştirememiş olması, onu diktatör yapmaz... Atatürk'ün İslam hakkında çok şey biliyor olması bir yana, kendisi gençliğinde Mevlevi ayinlerine bile katılmıştır. Bu onu Mevlevi mi yapar? Ayrıca Atatürk'ün kendisi gerçekten Hafız olsa bile, kendisi hiçbir zaman bunu dile getirmemiştir ve dinsel tercihini söz konusu dahi yapmamıştır. İnsanların, istemedikleri soyadları ile anılmalarından rahatsızlık duyacak kadar hassas olan siz; Atatürk kendisini nitelemediği halde onu nasıl olurda "Hafız" olarak niteleme haddini kendinizde görebilirsiniz? Bu bir çelişki değil midir? Adamın kendisi bunu sorun yapmamış, dile getirmemiş; size ne oluyor? Gidin aslından okuyun, ondan sonra bir fikir belirtin. Atatürk'ün bahsettiğiniz söylemi, onun en meşhur söylemlerinden birisidir. O kitaba ihtiyacınız yok, google'da bile ararsanız mutlaka bulursunuz... Genel Kurmay'ın yaptığı bir haksızlık yoktur, hemen her Atatürk Araştırmaları Merkezinde ya da İnkılap Tarihi Enstitülerinde konu ile ilgili yeterli derecede kaynak ve kürsü vardır ve söylediğiniz konu, en bilinen konulardan birisidir. Salt Genel Kurmay'ın o kitabına bile ihtiyacımız yok; Atatürk'ün kendi yazdığı Anafartalar muharebeleri ile ilgili kitabı bile çok kolay bir biçimde bulunabilir. Merak gidermekten ziyada ziyadesiyle gülmeme neden oldunuz. Hayatımda bu kadar az bilgi ile bu kadar iddialı konuşan birisini daha görmemiştim; İyi bir deneyim oldu... Ancak kendimi hatalı görüyorum: Ben nasıl oldu da böyle mantıksız bir iletiye deper verip de böyle uzun bir yanıt verebildim! Çıldırmış olmalıyım.
-
Kenan Evren Yoğun Bakımda
Giyotin ortaçağ'da kaldı haberin yok mu?
-
Atatürkçülük
Atatürk Güneş Dil Teorisini, Batının "Batı Merkezli Tarihçilik Anlayışı"na karşıt bir görüş olarak ortaya atmıştır. Bu teoriye sapkın bir biçimde bağlı değildir. Kendisi bizzat, araştırmacılara: "Bu teoriyi benimsiyorsanız niçin benimsediğiniz, benimsemiyorsanız niçin benimsemediğinizi araştırınız ve anlatınız" demiştir. Darwin bile döneminin kabullerinden etkilenerek Batılı insan tipinin daha medeni ve kültürü kaynağı olduğunu benimserdi. Atatürk bu düşünceyi sarsmak için kuramını ortaya atmıştır ve başarmıştır. Bilimsel bir gerçek midir; değildir... Ancak önemli bir yere sahiptir. Bunları hangi sağ duyu! ile söylediğinizi merak ediyorum. Savlarınızı temellendirir misiniz?
-
ERKEKLER VE KADINLAR
Ee yanında yatmak başka, yatarım tabi... Hatta niye sadece yatmakla kalayım ki!? A-aa ne ayııpppp!!!
-
Atatürkçülük
Atatürkçülüğün mü mayası tutmadı Türkiye'de? O yüzden mi Atatürk'ün 15 yılda yaptıklarını yıkmak için 70 yıldır uğraşıyorlar ve hala başaramadılar!? Atatürkçülük, salt batı kaynaklı akımlara bakılarak anlaşılamaz. Köklerini bütünüyle bu topraklardan, bu kültürden almış, batı düşün dünyası ile biçimlenmiş ve yine bu toplumca içselleştirilmiştir. Atatürk İlkelerini ortaya atan kişi tek başına Atatürk değildir ve Atatürk'ün böyle bir iddiası da hiçbir biçimde olmamıştır. Kurtuluş Savaşı sürecine bakarsanız, benimsenin ilkelerin toplumca zamanla içselleştirildiğini görürsünüz; Ulusalcılık, Halkçılık, Devletçilik ve Devrimcilik; halkın iradesi ve kurtuluş yöntemi, azim ve kararı ile vücut bulmuştur. Laiklik ile Cumhuriyetçilik ise bunların birer sonucudur. Her ne kadar biz "Tepeden İnmeci" olarak tanımlasak bile, tepeden inmeci olmasına karşın halk bu iki ilkeyi çok güzel bir biçimde benimseyebilmiştir. Benimseyemeyenler ise temel olarak zaten bu ilkelere karşıt dünya görüşüne sahip güruhlar içerisinde yetişen kesimdir; halkın bütünü değildir. Çünkü halkın ideolojik bir yönelimi ve saplantısı bile yoktur o dönemde. Kurtuluş için neleri uyguladıysa ya da daha doğrusu onu kurtuluşa hangi yöntem ve irade kavuşturduysa; o yöntem ve iradeyi kabul etmiştir. İşte bu açıdan "Atatürkçülük", halkın kendi iradesinin ve azminin "Kavramsallaşmış" durumundan daha fazla ya da daha az birşey değildir. Bugün ise, Ulusun kendi yüreğinden çıkararak biçimlendirdiği bu kendi ilkelerine, ulusa yabancılaştırılmaktadır. Ve kendi bağrından çıkarmadığı ilkelere yeniden bağlı kılınmaya çalışılmaktadır. Biz hep Atatürk'ün stratejisinin en baştan beridir belli olduğu düşüncesine alıştırıldık. Atatürk belki en baştan beri Devrimci ve Cumhuriyetçiydi, ancak olayları ve olguları adım adım kendisi düzenlememiştir; Çünkü bir Tanrı ya da Peygamber değildir. Zaten kendisi de yaptıklarının gökten vahiyle alınmadığını Ve deneyimlerinden doğal olarak ortaya çıktığını özellikle vurgular. Kurtuluş savaşı ve sonrasında Devrimler sürecinde yanılgıları, çelişkileri, eksiklikleri elbette oldu. İşte tam olarak da bu yüzden, gerisinde hiçbir dogma ve ayet bırakmadığını söyler... Ve onun asıl "Devrimci" yanı da buradadır tam olarak. Devrim'in aslında bir süreç meselesi olduğunun, Yenilikçilikten, Aydınlıktan ve İlkelilikten taviz vermeden Sürekli Ulusal bütünlüğün yararına değişebilmekten yanadır. Bu yönüyle Atatürkçülük ne bir dindir, ne bir doktrindir, ne de bilimsellikten uzak bir ideolojidir. Sorgulanabilir, eksikleri tanımlanabilir ve yenilenebilir. Özü budur... Özü, toplumun ortak iradesi, emeği ve bilincidir. Siz bu "ortak irade"ye bakınca "Siz isterseniz halifeliği bile geri getirirsiniz" ya da "halk istiyorsa elbette laiklik de gidecek" gibi bir zihniyeti de görebilirsiniz. Ancak gelebileceği söz edilen şey, toplumun kendi azim ve kararı ile, tarihin getirisi ile varlığını ve söz hakkını yitirmiş olan bir kurumdur. Gidebileceği söylenen şey ise; toplumun yine hazır olduğu ve kültürel olarak da bünyesinde bulundurduğu bir yapıdır, ilkedir. Ayrıca halkı, eğitimsizliğe mahkum bırakarak, Halifeliğin gelmesini istemeyi kendi iradesiymiş gibi koşullamak Ya da Laikliğin gitmesini istemeyi yine kendi iradesiymiş gibi kabul ettirmek, daha doğrusu halkı o yönde koşullamak ne kadar gerçekçidir? Sen halkı eğitimsiz bırakacaksın, dinsel hurafelere ve dogmalarla yaşamaya mahkum edeceksin; Sonrada "isteseniz halifeliği getirirsiniz" ya da "halk isterse laiklik elbet gidecek" diyerek onları buna koşullayacaksınız... Bu aydınca mıdır? Oysa Atatürk ilkeleri, ulusun kendi öz deneyimi ve birikimi ile ortaya çıkmıştır. Kısaca Atatürkçülük ileriye yöneliktir. Bir adım bile duraksamaz... Patenti Atatürk'e ait değildir, Atatürk'ün kendi uydurduğu bir ilkeler bütünü de değildir. Harcı öncelikle toplumun kendi emeği ve çabasıdır, birikimidir; azmi ve kararıdır. Varlığını bu ulusun kendi iradesinden bulmuştur. Atatürk ise bu ilkeler bütününün farkedilmesini sağlayan, Halkın bunu farketmesi yönünde önderlik eden Ne yazık ki bu ulusun yetiştirebildiği Tek Kişidir... Ve yine ne yazık ki; Daha başka Atatürk'ler yetiştiremeyeceğimize inandırıldığımız için Atatürk'ü neredeyse putlaştırıyor ve Atatürkçülüğü din sanan art niyetli pusuya yatmış çakallarla karşılaşıyoruz. Oysa yine Atatürk'ün kendisi, bu ulusun daha nice Mustafa Kemaller yetiştireceğini söylemiştir... Saygılarımla...