Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Kürt Milliyetçiliği ve Türkiye
Aslına bakarsanız son 19 yılında (1919-1938) bütünlüğüne kavuşturulduğu ve zirvesine yükseldiği halde (ki aslında bu tarihleme ile kısıtlanamayacak kadar çok daha uzun bir süreçtir), 80 küsur yılda hala yıkılamayacak kadar güçlü bir Türk Kimliğinin oluşturulabilmiş olduğundan şüphe etmemeniz gerekir. Çünkü tüm çabalara rağmen hala Türk-İslamcılığın ve Ayrılıkçılığın baskın gelemediği bir Türk Kimliği ile bulunmaktayız. Bunun en somut kanıtı, Türkiye Cumhuriyeti'nde hala kimliğe dair yıkıcı amaçlı taleplerinin ve oyunların sürüyor olması Ama buna karşın hala amaçlarının gerçekleştirilememiş olmasıdır. Eğer bir Türk Kimliği oluşturulamamış olsaydı, bu talepler çoktan gerçekleşmiş olurdu. Dediğim gibi: Kavramlar... kavramlar... kavramlar... Türkiye Cumhuriyeti'nde bütünlüğünü bulan Türk Kimliği'nin coğrafyasını bir düşünün... Doğu'da hala Ulus Kimliği kazananamış Arap ve Fars toplumları... İçerisinde hala Arapçılığa ve Ümmetçiliğe özenen, hiçte azınlık sayılamayacak bir gaflet, dalalet ve hıyanet kitlesi... Batının sürekli olarak üstelediği popüler kültür ve bunun yanında İslamcı Kimliğinin etkisi... Yani Türkiye'ye doğudan ve batıdan yöneltilmiş, yeni kimlikleşmelere dair tehditleri; Türkiye'nin içinden yönelinmiş yeni kimlikleşme eğilimlerini ve tehditlerini düşünün... Tüm bu tehditler arasında, tarihsel süreçten gelerek son 15 yılında kendisini siyasi olarak da gerçekleştirebilen Türk Kimliği Hala varlığını tam anlamı ile sürdürebilmektedir... Ve bu anlayışa sahip insan sayısı, bu anlayışa eğilimli insan sayısı, bu anlayıştan kopamayacak olan insan sayısı Hala Türkiye'de çok fazladır... Hatta bu kimlik için varlığını feda edebilecek insan sayısı da çok fazladır... Dolayısı ile Türk Kimliği'nin oluşamadığına dair yargınızın, Sizin, öyle olduğunu sandığım "İslamcı Eğilimli" bakış açınızdan Ve Türk Kimliğinin oluşmasından rahatsızlık duyduğunu sandığım dünya duruşunuzdan kaynaklanan bir kuruntu olduğunu düşünüyorum... Yazdıklarım açık ve nettir... Saygılarımla...
-
Kürt Milliyetçiliği ve Türkiye
Aslında "Türk" olmanın neliğine dair bir kavram kargaşası yok Ali dostum. Bir kavramın ne olup olmadığına dair bilgi edinilmek istendiğinde, tarihsel süreçlere ve o süreç içerisinde nitelenen adların ve kavramların anlam değişikliklerine bakılır. Dönem dönem bir kavram ya da ad, asıl anlamını yitirip, başka bir anlama da bürünebilir. Örneğin Osmanlılar döneminde "Şeriat" dediğinizde, kastedilen şey "Düzen" demekti; Ancak bugün "Gericilik" anlamını karşılamaktadır. Yine Osmanlılar döneminde "Millet" dediğinizde, bu, "Ümmet" ile aynı anlama sahipti. Ancak Cumhuriyet döneminde bu kavram "Ulus"u niteler olmuştur. Bugün ise "Ulus" kavramı daha üst anlama yani vatandaşlık bağı anlamına çekilirken, "Millet" kavramı biraz daha etnik bir anlama bürünmüştür. Buna karşın, örneğin Saadet Partililer yani Milli Görüşçüler, halla "Milel/Milli/Millet" kelimesini Türk-İslamcılık/Ümmetçilik anlamını karşılar nitelikte kullanmaktadırlar. O yüzden anlaşabildiğimiz biçimde kavramları bugüne yerleştirmek, en verimlisi olacaktır. "Türklük" ilk dönemlerde, 1000li yıllarda, elbette bir ırkı niteliyordu Anadolu'da. Ancak Osmanlının bu Türklerin aşiret yapısını bozması, onların başsız kalmasına ve yeni toplumsallaşmalara uyumlu hale gelebilmelerine neden oldu. Kürtlerin ise aşiret yapısı katı katıya korunduğu için, uyum özelliği kazanamadılar ve Türklüğün yaşadığı "Uluslaşma Süreci"ni yaşayamadılar. Bugün de yaşayamamaktadırlar. En azından bir yüz yıl daha yaşayamayacaklar. Türk-İslamlık ise Çok Partili Döneme Geçiş sürecinde ilkeselleşmiş bir akımdır. Daha öncesinde Türkçülük akımı, İslamcılıktan ayrı görülmüyordu, Ancak Atatürk'ün kurduğu devlet Laik olmakla birlikte Materyalist bir bakışa sahipti temel olarak. Böylelikle "Türklük" bilinci, tarihsel olarak "Uluslaşma" ile birlikte, İslamlık etkeninden ve kimliğinden de uzaklaşmıştır. Yani Ulus adı olarak, Laik bir kimliğe bürünmüştür Türklük. Dinsellikten sıyrılmıştır. Çok Partili Dönemde ise yeni siyasi arayışlar ve kimi güdümlü siyasetçiler ve hatta akademisyenler Türk-İslam düşüncesini yeniden canlandırdılar. Dediğiniz gibi, bir "Türk-İslam Düşüncesi-Benimseyişi" vardır elbette, Ancak Dinci kimliğinden sıyrılmış bir Ulusal ve Laik Türkçülük anlayışı da vardır. Ki bu ikinci söylediğim anlayış, Türkiye Cumhuriyetinin ana kuruluş felsefesini oluştururken, Türk-İslamcılık daha çok bir siyasi ve felsefi rant olarak ortaya çıkmıştır yeniden. Dolayısı ile Türk olmak ile İslam olmak birbirinden ayrılamaz değildir. Kürtlük ise elbette ki "Etnik-Köken" anlamından sıyrılamayacaktır. Çünkü sıyrılabilmesini gerektiren tarihsel süreçleri ve toplumsal değişmeleri yaşayamamaktadır. Bugün "Kürtçülük" adına yapılan hak taleplerini bile Aşiret önde gelenleri yapmaktadırlar. Niyetlerinin ise Aşiretleri kaldırmak olmadığı çok bellidir. Aşiret/Derebeylik/Feodalizm kalkmadan, Uluslaşabilmiş bir toplum örneği var mıdır yer yüzünde? Yoktur... Peki, Ulusal bir mücadele vermeden Uluslaşabilmiş bir toplum var mıdır? Yoktur...
-
KÜRTÇE'YE RESMİ DİL YOLU AÇILDI
Hiç sorma, o "Dağ Türkü" ya da "Kart Kurt seslerinden Kürt adı türedi" gibi komedilere hiç girmiyorum. Bu iddiaların komedi olması bir yana, Kürtlerin de artık bu iddialara sarılması apayrı bir espri aslında. Çok partili döneme geçişle birlikte demokratik süreç emeklemeye başladı ama bu süreç aynı zamanda Türk-İslam sentezciliğinin ve Karşı-Devrim'in de sızmaya ve alt yapısını oluşturmaya başladığı dönemdi. Türk Etnik-Milliyetçiliğinin yayıldığı tabanın söylemleri, zamanla Dinci kesimin kozları haline geldi ve Kürtçülüğü de besledi. Böylelikle gerek dincilik, gerek Türk ve gerekse Kürt Etnik Milliyetçilikleri birbirlerini besler hale geldi. Birisi, diğeri olmadan yapamaz. O yüzden birbirlerini var ederler. Örneğin, Türk Etnik Milliyetçiliğini yok ettiğiniz anda, Kürt Etnik Milliyetçiliği de yok olacaktır. Bunun tersi de doğrudur... Bu ikisi yok olduğu anda da, dinci kesimin "Bakın, milliyetçilik! insanları parçalıyor, gelin ümmet olalım, birleşelim" çürük söylemleri temelsiz kalacaktır. Hepsinin ortak noktası, Ulusalcılığın gerçek anlamını ötelemeleri ve görmezden, anlamazdan gelmeleridir. Bu forumda da örnekleri görüleceği üzere, ister Kürtçülerin olsun, ister dincilerin olsun, sarıldıkları tek çare, Türk/Ülkücü Etnik-Milliyetçiliği gibi temelsiz ve çürük bir savı eleştirebilmektir sadece. Ancak siz tezinizi, çürük bir savı eleştirmek üzerine kurduğunuzda, sizin teziniz de bir o kadar çürük ve temelsiz oluyor. Arkadaşların, ortaya koyduğumuz ama yanıtlayamadıkları ve görmezden geldikleri kavram kargaşaları da buradan kaynaklanıyor işte. Söylediklerimizi algılayamıyorlar, çünkü hareket ettikleri ve savunduğumuzu sandıkları Etnik-Milliyetçilikten çok farklı kavramlar kullanıyoruz aslında...
-
KÜRTÇE'YE RESMİ DİL YOLU AÇILDI
Süper bir tespit... Ben sana söyleyeyim niçin karşı çıkıldığını... Türkiye'de kimi Kürtler, "Türk" adına karşı aşılamaz ve korku derecesinde bir kompleks/benlik kaygısı-karmaşası geliştirmişlerdir. Alınırlar, gücenirler, kaldıramazlar. "Siz Türksünüz" denildiğinde, sanki gol yemiş gibi olurlar; öyle hissederler. Güclerine gider... Darılırlar... Sindiremezler... Toplumsal bir psikolojik korku, alınganlık haline dönüşmüştür bu kimi zaman... Adı "Türk" olmasın da ne olursa olsun... Kürt kökenli Zenci bile olmaya razıdırlar... Yeter ki adı "Türk" olmasın...
-
Kürt Milliyetçiliği ve Türkiye
Ali dostum, sanırım kavramların ne olduğundan girersek konuya, daha net anlaşılır... Önce "Kimlik" konusunu ele alalım. Bir insanın "Kimlik"i ne işe yarar? Elbette ki kendisini tanımlamasına... "Peki, insanın kendisini tanımlama ölçütü nedir ve ne olmalıdır?" sorusunu irdelemek lazım hepsinden önce... İnsanlar toplumsal yaratıklardır ve kimliklerini, var oldukları toplumlardan alırlar. Toplumun o bireye verdiği ve o bireyin de o toplum ile uyum içinde geliştirdiği; Sonunda içselleştirdiği ya da reddederek başka bir içselleştirmeyi kabul ettiği toplumsal bir yapıdır Kimlik dediğimiz şey. Önceki yazım ile bütünleyecek olursak: Türk Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, "Türk" adının bir Ulus adı olarak kendisini gerçekleştirmesinde en tepe noktasını oluşturmuş Ve toplum bir Ulus olarak devletleşmiştir. Türk Ulusu da bireylerine "Ulus"un adını tanımladığı Kimliği vermiştir. Ki bu Ulus adı "Türk"tür. Etnik-Kökeni/Irkı nitelemeyen, vatandaşlık bağını temsil eden bir addır. Dolayısı ile Kimlik, aynı ülkenin vatandaşlarının ortak bağını temsil eder. Türkiye'de bu modern vatandaşlık bağı yani Ulusal bağ, Türk adı ile nitelenmiştir; Çünkü tarihsel olarak kendisini böyle gerçekleştirmiştir bu ad. Eğer "Osmanlıcılık" anlayışı kendisini Ulus adı olarak gerçekleştirebilir Ve Osmanlı bu akım ile kurtulabilseydi, belki de Ulus adımız "Osmanlılık" olacaktı. Ama "Osmanlıcılık" kendisini gerçekleştirmede başarılı olamadı. Dolayısı ile bir kimlik olarak var kalamadı. Ancak "Türk" adı bir modern kimlik olarak var kalabildi. Ama bir başkası, Ulusal bir kimliği red edebilir Ve eğer ortaya koyabiliyorsa daha modern bir toplumsal bağ modeli geliştirebilir; Seve seve de kabul edebiliriz. Ancak bugün, "Kürt" adı, yukarıdaki yazımda da anlattığım üzere, yalnızca bir Etnik-Köken adından daha fazlası değildir ve olamaz. Niçin olamayacağını da anlattım... Bu noktadan hareketle, elbette ki modern olmayan bir toplumsallaşma biçimi olarak Etnik-Kökene dayalı bir Kimlik tanımlaması, Nihayetinde İlkel bir toplumsal kimlik edinme olacaktır. Daha açık söylersek eğer; Bir Ulusal bağ olarak kendisini gerçekleştirememiş olan "Kürtlük" temelinde bir kimlik edinmek Her halükarda "Etnik-Kökene Dayalı Bir Kimlik Edinme" olacaktır. Etnik-Kökene yani Irka dayalı toplumsallaşmalar ve kimlikleşmeler de elbette ki modern olmayan, Yani ilkel bir toplumsallaşma modelidir. Çok daha basite indirgersek eğer: Siz (-eğer Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı iseniz-) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, Bu Ulusun size yüklediği Kimlik açısından "Türk"sünüzdür. Ancak bu hakkınızdan feragat edebilme iradesi sizin elinizdedir. "Türk" olarak kalmak istemediğiniz ve başka bir toplumsal bağ ile tanımlanmak istediğinizde, Bu uyrukluktan yani Türk olmaktan çıkma iradesi sizde mevcuttur. Gider başka bir ülke vatandaşlığına başvurursunuz ve Türk vatandaşlığından çıkarsınız. Etnik-kökeniniz Türkmen ya da bilmem ne olarak kalabilir elbette ancak Tarihsel, Ulusal ve Toplumsal bağ açısından artık "Türk" değilsinizdir. Ancak bir "Kürt", "Kürt Olmaktan" çıkamaz... Çünkü Kürtlük, onun Ulusal değil Etnik adıdır... Kürt olarak doğmuştur... Bu kadar... Bu onun artısı ya da eksisi değildir; Ama Kürttür... Benim Türkmen, bir başkasının Çerkez, Laz, Rum, Ermeni olduğu gibi... Bu konuyu daha önce de anlatmıştım ama yineleyeyim: Kimlik edinme, toplumun bireye yüklediği bir nitelik olmakla birlikte, Bireyin de tercihine dayalıdır. Forumdaki Kürt arkadaşlar, Türk Kimliğini kolaylıkla reddedebilmektedirler örneğin. Çünkü insanlar Uluslarını seçebilmekte özgürdürler. Ben bile bir Türkmen/Yörük olarak "Türk Uyrukluğunu" reddedebilme özgürlüğüne sahibim. Ancak o arkadaşlar hep kaçınılmaz olarak "Ben Kürt'üm, ben Zaza'yım" demekteler. Bu ise yadsınabilecek birşey değildir gerçekten. Kişi, doğduğu ırkını inkar edemez. Nasıl doğduysa, öyledir. İşte bu bakış açıları bile, o arkadaşların aslında ne kadar Irkçı bir dünya görüşüne sahip olduklarının en büyük kanıtıdır. Kişi kendisini hangi toplumsal bağ ile kimlikleştirmek istiyorsa, diğer bireylere de o bağ açısından yaklaşıyordur. Örneğin ben kendi kimliğimi Irkıma dayalı olarak tanımlıyorsam, Size de, sizin etnik-kökeninizin ne olduğu kaygısı ile yaklaşıyorumdur. Çünkü kimlik oluşturma kaygım, benim etnik-kökenimin ne olduğu ve benim etnik-kökenimden olmayanların ne olduğu ile ilgilidir. Eğer bir Kürt, kimliğini "Kürtlük" olarak tanımlıyorsa, Diğer vatandaşların kimliğine de, onların etnik-kökenlerinin ne olduğu kaygısı ile yaklaşıyor Ve öyle tanımlıyor demektir. Hiç kimse "Benim kökenim Kürt ama seninkinin ne olduğu farketmez, sana etnik-kökeninle yaklaşmıyorum!" diyemez. Çünkü eğer gerçekten farketmiyorsa bir başkasının etnik-kökeninin ne olduğu, Öncelikle kendisini, etnik-kökeni ile kimliklendirme kaygısında olmaz. Çünkü Kimliğiniz, sizin topluma ve bireylere karşı duruşunuzu simgeler... Kendinizi Etnik-Kökeniniz ile kimliklendirme kaygınızın en temel nedeni, Diğerlerinin Kürt olup olmadığını gerçekten umursuyor olmanızdan kaynaklanıyordur. Çünkü toplumsallaşmanızı, Kürtlüğünüze dayandırarak yapacaksınızdır; Tam olarak buna dayandıracağınız için kendinizi Etnik-Kökeniniz ile kimliklenmdiriyorsunuzdur; Çünkü kimlik, toplumsal bağınızın ne olduğunu ve neye göre oluştuğunun en nesnel kanıtıdır. Kimliği "Kürt" etnik-kökenine dayananlar ile bir bağ oluşturma kaygısındasında olduğunuz için "Kürt Kimliği" gibi bir kimlik edinmişsinizdir. Niçin "Tüm Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları Türk'tür" diyoruz? Çünkü kaygımız, Etnik-Kökeni ne olursa olsun, bu ülkenin vatandaşı olan her bireyle toplumsallaşmamızı sağlayabilmektir de ondan... Çünkü "Türk" adı, kendisini, bu ülkenin vatandaşlarının Ulusal Kimliği olarak gerçekleştirebilmiştir de ondan... Eğer ben "Kürt Kimliği" geliştiriyorsam, etnik-kökeni Kürt olanlar ile toplumsal bağ kurmayı hedefliyorum demektir; ki bu da kendisini sözde "Kürt Kimliği" ile tanımlayanların, ister istemez bölücü bir eylem içerisinde bulunduklarını doğal olarak tanıtlar. Şimdi birisi çıkıp "O zaman ulusunuza Türk diyorsunuz, Türklerle bağ oluşturma kaygısındasınız, siz de ırkçısınız" diyecektir. Bende kendisine şu son iki iletimi, dönüp dönüp, tekrar tekrar, en az 10 kere okumasını ve 10ar kere de yazmasını; Türk adı ile Kürt adı arasındaki farkı kavramasını tavsiye edeceğim... Bu açıdan; Gerek forumda, gerek dışarıda, kendi kimliğini "Kürt" olarak tanımlayan tek bir kimse bile gerçekten demokrat ve hümanist değildir. Başlı başına ve çok ciddi bir biçimde Etnik-Milliyetçi/Irkçıdır. Sanırım doyurucu bir açıklama yapmış bulunmaktayım...
-
Kürt Milliyetçiliği ve Türkiye
"Kürt Milliyetçiliği" diye bir olgu yoktur henüz. 25-30 yıldır yaşananlar bile bir "Kürt Milliyetçiliği" olgusu yaratamamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir takım uygulamaları ve kimi Kürtçü adımlar, ancak ve yalnızca bir "Tepki" niteliğinde Kompleks/Benlik Karmaşası yaratmaktan başka bir şeye neden olmamıştır. Niçin "Kürt Milliyetçiliği" gibi bir olgu yoktur peki? Millet dediğimiz kavram, en bilinen anlamı ile "Ortak bir toplumsallaşma" kaygısından hareket eder. Yani "Ulus" olabilmiş her topluma baktığımızda gördüğümüz şey, En temelde, daha ilkel bir toplumsallaşma yapısından, daha modern bir toplumsallaşma yapısına geçişi ifade eder. Örneğin Avrupa'da Derebeylikler/Feodalizm yıkılmış, Derebeyinden bağımsız kalan yani bir toplumsallaşma çeşidinden özgür kalan halk, Başka bir toplumsallaşma biçimine geçiş süreci yaşamıştır. Fransız İhtilali'nin doğurduğu sonuç da budur işte; Toplumlar, kendilerine bir Ulus kimliği yaratabilmişler ve toplumsallaşmalarını buna göre gerçekleştirebilmişlerdir. Bu Uluslaşma sürecinde de tabii ki karşılarında, onları hakimiyetinde tutmak ve sömürmek isteyen "Hakim Güç" unsuru vardır. Ve bu olmalıdır ki, süreç "Ulusal Mücadele Süreci"ne dönüşebilsin. Anadoluda ise Türkmen Beylikleri daha Osmanlı zamanında büyük oranda yok edildiği ve parçlandığı için, Türklüğün bir Ulus Kimliğine bürünmesinin temelleri, aralarındaki Aşiret/Beylik Bağı kopan Türkmenlerin Yönetime olan bağlarında daha esnek ve daha uyumlu bir yapıya kavuşmalarında aramak gerekir. Şöyle ki: Aşiret/Beylik yapısı, her zaman için, yöneten ile yönetilen arasında katı bir ayrılığa neden olmuştur. Selçuklukların yıkılmasının temel nedeni, Oğuzların bu katı yapısıydı... Yine Osmanlıların 1402'de ilk kez yıkılmasının da nedeni tam olarak buydu... Bunu çok iyi gören Osmanlı, ikinci kere kurulduğunda ya da yeniden toparlandığında, İlk ve en önemli iş olarak Türkmen Beyliklerini dağıttı; Hem de onları katletme pahasına... Bu, kısa süreçte Türkmenlerin katledilmesi ve Kürtleştirilmesi acısını doğururken Elbette ki Türkmenler için büyük bir kayıptı... Ancak uzun süreçte bu olgu, Kürtlerin aleyhine ve Türkmenlerin lehine işleyecekti. Kürtler, Osmanlının politikaları sonucunda, değiş Aşiret yapısını kırmak, Aşiret yapısının köklü savunucusu haline gelmiştir. Türkmenler ise toplumsallaşma sürecinde "Beylik/Aşiret" yapısını aşabilecek Yani Ulus Kimliğine uyum sağlayabilecek konuma yükselmiştir; Çünkü artık başlarında, onları derleyip toplayabilecek bir Bey yoktur... Kürtler bir taraftan Aşiret yapısını kemikleştirerek korumak bir yana, Diğer taraftan da Dinsel bağlar ile yine daha ilkel bir toplumsallaşma geliştirdiler. Osmanlının son yüzyılında Avrupa ve Eğitim görmüş kimi Kürtlerin, Sözümona milliyetçi düşüncelerinin başarıya ulaşamamasının nedeni de, bu aşiret yapısıdır. Kürt isyanlarını teşvik eden sözümona Kürt Milliyetçileri, İsyanların "Aşiret önderliğini aşıp, toplumsal/ulusal bir karaktere dönüşmesini" sağlayamamışlardır. Yani her halükarda Aşiret yapısı, hep ulus kimliğin oluşmasını engellemiştir. İşte bu yüzden hiçbir Kürt ayaklanması, Etnik-Temele dayanmamaktadır Ve hemen hepsi ya dini ya da vergilendirme sisteminden dolayı çıkmıştır. İşte bugüne baktığımızda, Kürtler ile ilgili olarak karşımıza çıkan şey Kürtlüğün (ki ister kabul edin istermeyin; Kürtlük, PKK'nin güdümünde olan bir süreçtir) , son 25 yıldaki Silahlı çatışmasına karşın hala bir Kürt Milli Bilinci oluşturabilmekten çok uzak kalmıştır. Hatta "Kürt Açılımı Süreci"ne baktığımızda çok net olarak şunu görüyoruz ki; Kürtlük, kürtlere bir milli bilinç olarak, AKP ve bu süreci destekleyen Batılı güçlerce zoraki olarak kazandırılmaktadır. Yani "Kürtlük" bilinci, Kürtlere, dışarıdan dikte edilmekte, kazandırılmaya çalışılmaktadır. Bugüne kadar, Kürtlüğün bir Milli Bilinç olması bakımından tutarlı ve elle tutulabilir bir ideolojisi, kuramı ya da alt yapısı; Bu toplumsallaşmayı sağlayacak bir tarihsel geçmişi, toplumsal değişimi olmamıştır, olamamıştır. En acıklısı da, Kürt Millileşmesini, tarihsel gerçekliklerin aksine, Kürt Aşiret önderleri sağlamaya çalışmaktadır! Çok tuhaf değil mi? Değil... Çünkü asıl amaç bir Kürt Millileşmesi de değildir. Asıl amaç, Etnik-Kökene dayalı ve Irkçı bir bilinç edinmiş, güdülmeye ve güdülenmeye hazır bir halk kitlesi yaratmaktır... Tabiki var olan aşiretlerin güçleri korunarak. Uzatmanın lüzumu yok: Kürtleşme süreci, Kürt Milliyetçiliği Kimliğine bürünme sürecinden fersah fersah uzaktır. Ve Irkçılık ilkel boyutunu, en azından önümüzdeki yüzyıl boyunca aşamayacaktır. Çünkü Milli bir boyut kazanabileceği tarihsel süreci, toplumsal değişimi, ulusal mücadele dönemini - ulusallaşma sürecini yaşayamamaktadır. Bunu gerçekleştirebilecekleri ne bir emperyalist mağdurlukları vardır, Ne ulusal mücadeleye girişebilecekleri bir güç vardır karşılarında, Ne ideolojik alt yapıları ve birikimleri vardır, Ne idealistleri ve önder kadrosu vardır, Ne de aşiret ve dinsel toplumsallaşma yapılarını kırabilecekleri potansiyelleri vardır. Bunun karşısında yapılan nedir peki? Kürtlerin, marksist söylemler ile bir yöneten-sömürülen ilişkisi içerisinde bulunduğunun propagandasını yapmak... Yalanlarla dolu bir Kürt Tarihi yazımı... Peki öyle midir? Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir bölgeye ve hiçbir alana yapmadığı yatırımı yaptığı, Tarihinin en büyük projesi olan Gap projesini, Kürtlerin yaşadıkları bölgede gerçekleştirmeye çalışmaktadır... Siyasi ve yerel iktidarların karşı koymalarına, PKK'nın baltalamaya çalışmasına karşın... Doğu'da karşılıksız elektrik harcamalarının, kaçakçılıkların, öldürülen hizmetlerin ve hizmetlilerin hesabını tutmuyorum bile... Özet olarak şunu söylemek yeterli olacaktır: "Milliyetçilik", hemen "Hadi gelin millet oluverelim" denildiğinde olunabilecek bir şey değildir. Öncelikle toplumsal, tarihsel ve ilkesel gereklilikleri, olmazsa olmazları vardır. Bir toplumun "Ulus" olabilmesi için, kırması gereken zincirleri ve birlikte hareket etmesi gereken bir "karşı cephesi" olması gerekir. "Ulusal birliktelik" olarak adlandırılabilecek bir ilkesel birliklerinin ve amaçlarının, bu yönde bir kaygılarının olması gerekir. Bugün Kürtlük, Millet olmak kaygısından, hem tarihsel ve hem de toplumsal gerçeklikler bakımından çok çok uzaktadır. Yüzyılın sonuna doğru başarabilirler mi; bilemem... Ancak gerekli koşullar bugün AKP eli ile hazırlanmaya çalışılıyor; Kürtçü arkadaşlar/forumdaşlar sevinebilirler... Fakat unutulmamalıdır ki, bu "Kürt Açılımı" süreci eğer amaçladıkları gibi "Kürt Milleti" yaratma sürecini tamamlarsa, Ortaya çıkan şey derme-atma/yamalı, dışarıdan zoraki benimsetmelerle kurulmuş bir yapay/zorlama Ulus olacaktır. Yaşayabilmesi için de o dış güçlerin desteğine bağımlı kalacaktır sürekli. Çevre komşularının topraklarından çalarak ve onların halklarının düşmanlıklarını aktif olarak kazanarak, Ve bunu okyanus ötesinde/berisinde geleceğinin nasıl olacağı pek de belli olmayan devlet(ler)e güvenerek bunu yapan yapay bir ulus Bu kadar kin ve öfke kazandıktan sonra, Ne kadar yaşayabilir? Kürtlerin benimsemeleri gereken en modern düşünce; "Türk" olmanın, bir "Irka mensup olma" anlamına gelmediğini, Kürt Etnik-Milliyetçiliğinin, bir Ulusal kimliğe bürünemeyeceğini artık kavramaları Ve en fazla, eğer varsa eksiklikleri, toplumun tüm bireyleri ile eşit haklara sahip olmayı isteyebilmeleridir. Etnik-Kökene dayalı hak talebinin demokratça ve çağcıl olmadığını kavrayabilmeleridir. Ayrıca ne Apo, ne Ahmet Türk, ne Osman Baydemir, ne de diğer sözde Kürt Önderleri/Sivrilenleri Bir "Ulusal Önder" olabilmek karizmasından uzaktırlar. Doğu toplumlarının toplumsal değişim dinamikleri bellidir; Hemen hemen hiçbirisi, bugüne kadar bir "Önder"i "Simge" olarak belirli bir yere koymadan toplumsallaşamamıştırlar. Bugün içinde ve hele hele özellikle henüz ulus kimliği kazanamamış Kürtler için de kaçınılmaz olarak bu böyledir. Kürtlere de bu kimliği aşılayabilecek bir önder bile yoktur. Kaldı ki bir ideolojileri ve toplumsal gerçeklikleri olsun...
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Hehhe he, Hırsız polise diyecek ki "Bak, şimdilik hırsızlık yapmaya ara verdim; sen de beni yakalamaya çalışmana ara ver!" Gerçekten çok stratejik ve akıllıca bir plan! Hem nereden biliyorsun teğmenin mayın döşediğini? Yanında mıydın? Yoksa spekülasyon mu bu?
-
Evrim müfredattan çıkarıldı...
Evrim, bir teori değil; gerçekliktir... Çeşitli Evrim Kuramları vardır ve tartışmalar onlar üzerinedir, Evrimin var olup olmadığı üzerine değil... Türkiye'nin gerçeklerine ne kadar uzak olduğunuz çok belli...
-
KÜRTÇE'YE RESMİ DİL YOLU AÇILDI
Valla beni soracak olursan benim %25im Laz oluyor arkadaşın mantığına göre... %50m Türkmen ama %25imin de ne olduğunu bilmiyorum... Ben devletten %25lik Laz Hakları isteyeceğim... Ardından da hemen %50lik Türkmen Haklarından isteyeceğim... %25lik haksızlığı ne yaparım bilemem; Gerçi babam, dedemin Selanik'ten göçtüğünden söz ediyor... Kafama eserse bir o kadar da Göçmen Hakkı talep ederim, ne var yani... Bence sende en kısa zamanda tespit et kökenlerini, Bak hak talep eden edene... Sanki pazardan fındık fıstık alıyoruz ya hu! Kürk Hakları falan filan!
-
KÜRTÇE'YE RESMİ DİL YOLU AÇILDI
Irkınızın ne olduğu zerre kadar önemli değil; Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı iseniz, %100 T Ü R K S Ü N Ü Z... Hem Yasal ve Resmi olarak, Hem de Tarihsel olarak... Bu Ulusun bir parçasısınız... Eğer olmak istemiyorsanız, vatandaşlık bağınızı koparırsınız ve başka bir uyruğa geçersiniz, olur biter... Sizin bir Ulus Kimliği olarak "Kürt" olabilmeniz için, Kürtlüğün "Ulusal Kimlik" kazanabildiği Ve bu "Ulusal" kimliğe dayalı olarak kurulabilmiş bir Kürt Devleti'nin vatandaşlığına geçmeniz lazım... Aaa pardon, Kürtlük henüz Ulus kimliği kazanabilmekten çok uzak bir Etnik-Kökendi değil mi? Tüh! bak şimdi "Kürt" olabilme umudunuz da kalmadı? Ne yapacağız? Hem Zaza, hem Kürt olunamaz...
-
KÜRTÇE'YE RESMİ DİL YOLU AÇILDI
Sen Zaza isen eğer, Kürt değilsin. "Kürt" adı, bir "Ulus" adı değildir. Sen Zazasındır ve Zaza kökenli Türksündür. Zaza kökenli Kürt diye birşey yoktur. "Kürt" adı, bir "Ulus adı" olmaktan ve Kürtlük de "Ulusallıktan" fersah fersah uzak bir yapıdadır. Kürt adı bir Etnik-Köken adıdır ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı her Kürt, bu bağ ile birlikte Türk'tür. Türkiye Vatandaşı her Zaza da bu bağ ile Türk'tür. Laz bir vatandaş da Türk'tür, Çerkez bir Vatandaş'ta, bir Türkmen'de. Sizde bu ülkenin vatandaşıysanız eğer, Zaza kökenli bir Türk'sünüz. Bu ülkenin vatandaşı değilseniz, kendinizi nasıl tanımlıyorsanız tanımlarsınız, zerre kadar umrumuzda olmaz. Ha ama aksini iddia ediyorsan eğer, Sana; "hangi tarihsel gerçeklik ile böylesin? Kürtlük hangi tarihsel gerçeklik ile Zaza'ları bile kapsayabilecek bir kimlik haline gelebilmiştir?" diye sorarlar... Kavramlar, ilkelden moderne doğru gider, gelişir... Sistemler de öyle... Gittikçe modernleşirler... Çağdaş tanımlamalar halini alırlar... "Ulus Birliği" en modern kavramdır günümüzde ve "Türk" adı bir "Ulus" adı olarak kendisini gerçekleştirebilmiştir. Emperyalizme karşı verdiği mücadele ile bu kimliği kazanmıştır, bu anlamı kazanmıştır. Bu anlama bürünmesini sağlayacak sürecin temelleri ise taa yüzlerce yıllık süreçte, Aşiret/Beylik yapılarının parçalanmasına dayanır. Dolayısı ile hiçbir toplum, Aşiret/Derebey/Feodal yapısını parçalamadıkça ve Ulusal bir nitelik taşıyacak bir mücadele ya da eylem gerçekleştirmedikçe "Ulus" olamazlar... Türk adı, Ulus kimliğini, Aşiret/Beylik yapısını yok ederek ve Ulusal bir savaş vererek kazanmıştır. Diğer Uluslar da benzer süreçler yaşamıştır. "Kürt" adı ise Etnik-Köken adı olarak kalmıştır aynı bölgede ve daha ilkel bir tanımlamadır. Siz kendinizi, modern olmayan bir tanımlama ile kimlikleyebilirsiniz elbette, bu tercih meselesidir. Fakat bunu modern bir kavrammış gibi pazarlayamazsınız; yemezler... "Kürtlük", "Ulus olma yolunda" hangi mücadeleyi vermiş? Hangi Emperyalist amaca karşı "Ulus" bilinci ile hareket etmiş ve Ulus kimliğini kazanabilmiş? Bana bunun tarihsel sürecini anlatır mısın? Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı kendinize yapay bir tarih ve yapay bir Egemen-Yönetilen çatışması yaratıyorsunuz. Türkiye "Azınlıklara karşı Egemenlik" eğilimi ve yönetim anlayışı güden bir devlet olmamıştır ki hiçbir zaman? Siz hangi "Egemen"e karşı savaşıyorsunuz? Bugün bile Kürtlük adına Demokratik; ancak gerçekte Etnik-Irkçı eylemlerde ve söylemlerde; hak taleplerinde ve sözde Demokratik Açılımlarda bulunan kimseler bile Aşiret önde gelenleri... Yani Kürtlerin, sözde haklarını savunanların kendileri zaten Aşiret yapısını korumak kaygısındalar; bu yapıyı koruyarak mı Ulus olabileceksiniz ve tüm bilmem hangi etnisiteleri birden "Kürt" olarak adlandırabileceksiniz? Yapmayın... Ama ileride hasb-el kader Emperyalizmin bu destekleri devam eder de kukla bir Kürt devleti kurarsanız, "Kürt Devleti Tarihi"ni "Emperyalizme karşı verilmiş bir savaş ve uluslaşma süreci" olarak anlatırsınız da, insanlar, gösterisini izlemiş Cem Yılmaz hayranına dönerler... Bugün Kürtlerin kuracağı herhangi bir devlet, Irkçı ve Etnik yapıda bir devlet olmaktan daha öte birşey olamaz. Ve bildiğimiz gibi Irkçılık, Hitler ile birlikte tarihe gömülen bir İlkel Sistemdir. Hem Zazaymış, hem Kürtmüş... Tabi tabi, zaten bende Hem Türk'üm, hem Çinli... Hatta hem Zenci, hem Beyaz tanıdıklarım bile var... Ha ama anne-babadan birisi Zaza, diğeri Kürttür; o zaman bilemem; %50 Kürt, %50 Zaza olursunuz, doğrudur... Merak ediyorum, anne-babalarında ve dede-nenelerinde Lazlık, Türkmenlik, Çerkezlik, Kürtlük, Zazalık, Araplık, Rumluk gibi çeşitlilikler olanları nereye tabi kılacaksınız? Benim Babaannem Laz mesela... Benim %25im Laz mı? Annem Kürt olsaydı kaçta kaçım Kürt olacaktı? Ama anne-babam ya da dede-nenemin Etnik-Kökeni ne olursa olsun, Ben her halükarda Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı birisi olarak Türk'üm.
-
Paris Kurt Enstitusu: "Kürt Dilini Tanıyalım" kitapcigi
Katılıyorum...
-
Paris Kurt Enstitusu: "Kürt Dilini Tanıyalım" kitapcigi
Kürtçeyi "Bilim Dili" - "Eğitim Dili" - "Resmi Dil" olarak talep etmek niyetindeyseniz, Kürtçenin gerçekte ne olup olmadığı bal gibi de bağlar Mavi... Ha! ama böyle bir kaygın yoksa, elbette ki bağlamaz... Ama şu da var: Girmeye gerek duymadığınız bir konuda niçin yorum yapma gerekliliği hissediyorsunuz!? Bunu merak ettim...
-
Paris Kurt Enstitusu: "Kürt Dilini Tanıyalım" kitapcigi
Cyrano, bu gibi "Tarih" anlayışına sahip insanlar, en sıkıştıkları noktada "Tarih zaten bilim değildir, yorumdur!" - "Yok efendim siz resmi tarihçisiniz!" söylemlerine yeltenen küçük-basit bir kesimdir. Geçende Nurşen Mazıcı ile bir İslamcının bir tartışmasını izledim ve komik ötesiydi. Adam gitti ve aslında Kurtuluş Savaşının İngilizlerle verilmediğini bir tarafa bırak, İngilizlerle anlaşıldığını ve Kurtuluş Savaşının, İngilizlerin desteği ile gerçekleştiğini iddia etti. Neyse ki Nurşen Mazıcı yeterince akıllı ve zeki bir Bilim İnsanı ki adamı, adamın kendi savlarında boğdu orada, adam kıvırmak için bin bir türlü söylem türetti; En sonunda geldiği nokta "Efendim zaten Tarih bir bilim değildir, bir yorumdur"da tıkandı kaldı... Sıkıştı... Ve yine neyse ki Nurşen Mazıcı bu söyleme de pabuç bırakmadı... Demek istediğim şu ki; Son 150 yıldır Tarih Bilimi -bugün her ne kadar devletçe ötelense ve önemsenmese de- Batının ve Emperyalizmin en güçlü silahlarından birisidir. Çünkü "Batı Merkezli Tarih Anlayışı"nı geliştirebilmişler ve diğer toplumların da Tarih'i o çerçeveden algılamalarını sağlayabilmişlerdir. Nedir o çerçeve? "Kardeşim, haklı çıkmak istiyorsan, topu geçmişe atayacaksın; ama geçmişe dair gerçeklikleri olabildiğinde örtbas ya da yok edeceksin ve sokak arası dedikoducuları gibi çamura yatıp, kendinin haklı olduğunu bas bas bağıracaksın; gerekirse zor bile kullanacaksın, sahte belgeler ve bilgilerle, ahlakı bir kenarıya bırakıp, kendini haklı çıkaracaksın; çünkü senin siyasetinin kazanması buna bağlıdır..." Bir kaç sene önce, bizim yıllarca "Büyük Tarihçi" diye adlandırdığımız ve Feroz Ahmad gibi bir tarihçinin de hocası olan Bernard Lewis bile Amerika'da bir konferansta; "Atatürk, Kurtuluş Savaşını vermeyip Amerikan Mandası'nı kabul etseydi, hem daha az kişi ölür, hem de Türkiye daha sorunsuz bir ülke olurdu." diyebilecek kadar(cık) birisidir... Yani, aslında anlayabiliyor olman lazım dostum: "Amaca giden her yol mübahtır... Amaca giden her yalan ahlaklıdır..." anlayışı var bunlarda... Öyle ki yeri gelir, Biji Tirkiye'nin, klasik Osmanlıcı-İslamcı kesimin iddia ettiği "Kurtuluş Savaşını İttihatçı kadro vermiştir, Türkiye'yi o kadro kurmuştur, o düşünceleri 1960lara kadar uygulamışlardır" gibi temelsiz söylemini savunduğunu da duyarsın kendisinden; Ve gün gelir yine kendisinin karşı çıktığı bu ittihatçı kadronun sağlam adamlarından Said Nursi'yi övdüğünü de görürsün iletiler boyunca... Bugün Kürt Etnik Milliyetçilerinin/Irkçılarının yaptıkları tam olarak budur: -Kendi varlıklarını tarihsel olarak kanıtlamak amacıyla yapay ve yalan bir köken oluşturmak: zamanında İngiltere ve diğerlerinin yaptığı gibi... -Kendilerini haklı kılmak için Demorkasi ve Hümanizm gibi kavramların içini boşaltmak ve anlamı dışında/etnik-milliyetçi düzeyde kullanmak: ABD'nin demorkasiyi, işgal anlamı ile tamamlaması gibi... -Kendi "Ulusallaşamazlıklarını" ört-bas etmek ve Etnik-Milliyetçiliklerini/Irkçılıklarını savunabilmek için, "Türk Ulusal" düşüncesini "Irkçılık" ile eş anlamlı kullanabilmek etik-dışılığı gösterirler: tıpkı ABD gibi devletlerin halkının aslında kara-bilmez olmasına karşın, en-demokrat olduklarının propagandasının yapılması gibi... Yani Kürtler bugün Batıyı taklit ediyorlar... Daha doğrusu, batının onlara biçtiği rolü oynuyorlar ve ipleri kendileri geçiriyorlar boyunlarına, ellerine, ayaklarına... Yapay Tarih üretiyorlar... Yapay dil üretiyorlar... Tüketiyorlar... Beceriksizce... Peki gerçekler saklı kalabilir mi? Kalmaz... Kalamaz...
-
Paris Kurt Enstitusu: "Kürt Dilini Tanıyalım" kitapcigi
Hehhe he... Aşkolsun Cyrano, sende yani... Bilmiyor musun, Hz. İbrahim'in bile Kürt olduğunu iddia etmişlerdi bir ara... Hz. Adem'de Kürt'tü zaten... Abi "Uydurma Tarihçilik" gördüm ama bu kadarına da pes doğrusu... .pdf metninin ilk sayfalarını okur musunuz lütfen!? Sırf bilimsel tavırlardan fersah fersah uzak söylemlerle dolu ve provakatif detaylar... Nerede kaldı Filoloji... Elbette ki PKK referanslı kaynaklara dayanacağız Çaresizlik diyorum ben buna... Emperyalizmin, eylemlerini meşrulaştırmasının en modern yolu, 19. yüzyılda "Yapay Tarih" denilebilecek "Köken Araştırmaları" ve "Köken Oluşturmalar" ile başladı. Emperyalist güçler "Biz zaten buradaydık" diyebilmek için köken oluşturmaya başladılar. Ermeniler ile Kürtler aynı kökenden sayıldı; tutmadı, yemedi... İngilizler, Hint-Avrupa dolayısı ile Kürtler ile aynı kökenden saydılar; dönemin bölücü ve batı hayranlı Kürt Aşiret Liderlerinin atlamasından başka sallayan olmadı; tutmadı, yemedi... Almanlar kökenlerini Hititler'e dayandırdılar ve hala dayandırmaya çalışıyorlar... Türkleri bu coğrafyadan atabilmek ve kendilerini haklılaştırmak için "yeriniz Orta Asya'dır" denildi; Egeli Helenler ile aslında pek sıkı bir akrabalığı olmayan bugünkü Yunanlılara bir "Helen kökeni" oluşturuldu ve Küçük Asya'ya salındılar, salındıkları yere gömüldüler, denize döküldüler; tutmadı, yemedi... (Bugün "Yunan" dediğimiz Yunanlıların kökeni Aka'lara dayanır. Anadolulu Rumlar ise hiçbir zaman "Yunan" olarak adlandırılmamışlardır; Bizans/Roma döneminde "Roma" adından gelen "Rum" adını almışlardır. Anadolu'nun adı, Türkler gelen kadar "Roma İli/Rum ili/Rumeli" idi; Türkler gelince "Turchia" olmuştur ama hiçbir zaman Anadolu "Kürdistan" veya "Kürdhia" olarak adlandırılmamıştır; neden acaba? Hem de Kürtlerin kökeninin, sözüm ona Medlere, Karduklara, Hz. İbrahim'e kadar dayanmasına rağmen!!! Siz, Medlere, Karduklara ve hatta Hititlere, Hattilere kadar uzanabilecek bir teşkilatlanma, örgütlenme geleneğine sahip olabileceksiniz; ama hiçbir zaman adınız o hakim olduğunuz topraklara verilmeyecek... Herneyse, Dolayısı ile Emperyalizmin en bariz oyunu, Köken Kandırmacası ve "Resmi Tarih" sloganıdır... Kendi söylemlerini "Alternatif (sözümona 'gerçek') Tarih" olarak tanımlarlar ama kendileri gibi düşünmeyen tarihçileri "Resmi Tarih" yapmakla suçlarlar. "Kürt Kökeni"ne dair temellendirmeler de hiçbir bilimselliği olmayan ve bilimsellikten çok söylemlere, benzetmelere ve "olabilir"lere dayanan söylemlerdir. Yeri gelmişken şu "Resmi Tarih" konusunda bir söz söylemek isterim. Geçende Feroz Ahmad, Sina Akşin, Şerafettin Turan, Zeki Arıkan, (düşünce dünyasının taraflısı olmasam da) Tuncer Baykara gibi önemli tarihçilerin katıldığı bir sempozyuma katıldım ve özellikle Feroz Ahmad, Sina Akşin ve Şerafettin Turan gibi tarihçilerle oturup iki söz etme fırsatı buldum (açıkçası benim için büyük onur). Bir ara "Resmi Tarih"ten tartışma açıldı ve bir akademisyene sordular "Hocam, Resmi Tarihçilik diye bişey varmış, nedir bu?" diye... Verdiği cevap şuydu: "Valla hocam, bize Resmi Tarihçi diyorlar ama ben şimdiye kadar Devletin hiç bize sahip çıktığını görmedim..." Düşünsenize, siz, devletin yönlendirdiği bir "Resmi Tarihçi" olacaksınız ama sizin söylemlerinizin propagandasını, yayılımını, savunumunu ve güçlendirmesini yapmayacak devlet... Aksine, sizin söylediklerinizin ve ortaya çıkardıklarınızın aksi yönde bir politika izleyecek durmadan... Resmi Tarihçilik Fransa'da, İngiltere'de, Amerika'da, Ermenistan'da yapılır; çünkü Siyasi amaçlar ve sömürgecilikleri ile içiçedir onların Tarih anlayışı; bu çerçevede şekillenmiştir. Dışarıdaki ve içeride işbirlikçi/bölücü/güdümlü Kürtler bile Resmi Tarihçilik yapar; artık hangi devlete sattılar ise onurlarını, o devletin Resmi Tarihçiliğini yaparlar... Ama Türkiye'de yapılabilecek son şey sanırım Resmi Tarihçiliktir; çünkü Türkiye'de devlet hiçbir zaman Tarihçiliğe destek vermemiştir; verseydi, en baştan koskoca Osmanlı Arşivinin büyük bölümünü Seka'ya kağıt ve Bulgaristan'a leblebi poşeti olarak satmazdı... Resmi Tarihçilik gibi bir politikası olan devlet, tarihçisini hiç sahipsiz ve kaynaksız bırakır mı; var mı böyle bir olay? Bakın yukarıdaki .pdf örneğine; adamlar filolog bile kesiliyorlar; Resmi/Güdümlü Filologculuk yapıyorlar... Neyse, söylenecek söz çok ama anlatılabilecek pek kimse yok.. Yapay Tarih mi? İşte bunun ne olduğunu anlamak için Kürt Tarihine ve Kürtlerin kökeni oldukları iddia edilen kültürlere bakın bakalım... Ne göreceksiniz...
-
Paris Kurt Enstitusu: "Kürt Dilini Tanıyalım" kitapcigi
Verdiğin .pdf'deki bilgiler, zaten internette de aradığınızda, Kürtçe ile ilgili bilinen ve abartılmış, kotarılmış, sündürülmüş bilgilerin derlenip toplanmış bir başka sürümünden ibaret gibi görünüyor. Ayrıca içeriği oldukça güdümlü yazıldığı ve hedefine neyi aldığı pek bellidir. Kürtçe ile ilgili yeterli bilgiyi Cyrano yakın bir iletisinde vermişti ve yönlendirdiğiniz .pdf'den çok daha doyurucu ve öz bilgilerdi. Kendimizi kandırmayalım; lütfen...
-
Ölümden sonra hayat!
Bu kusursuzluğu yaratan kusursuz gücü yaratan kusursuz güç nedir peki? Tanrı'nın Tanrı'sı kimdir öyleyse? Yaratıcının yaratıcısı? Olmadığını nereden biliyorsunuz? Çok klasik oldu değil mi bu soru? Şöyle devam edeyim: Evrim, bir hurdalıktan, zamanla süper bir jet uçağının çıkabileceğini iddia etmez, hiç etmemiştir. Zamanın ve doğal koşulların ve bununla birlikte canlı yaşamının, uyum sağlayarak değişebildiğini ortaya koyar. Takdir edersiniz ki jer uçakları canlı değildir ve kendi varlıklarını sürdürebilecekleri organik bir yapıları yoktur. O yüzden birisi tarafından yapılmaya ihtiyaçları vardır. Ancak canlılık böyle değildir. Canlılar üreyebilirler, doğada kendi başlarına var kalabilirler. Siz ölürsünüz ama organizmanız bir biçimde yaşar. Ayrıca Evrim, tesadüfleri de savunmaz... Evrim'in savunduğunu iddia ettiğiniz herşey, sizin öyle olduğunu sandığınız ama aslında Evrim ile alakası olmayan birşeydir. Evrim, Göz'ün orta tabakası yokken, bunun birden bire ortaya çıkması demek değildir. Gözün orta tabakası, daha ilkel bir göz biçiminde vardır ancak daha az işlevsel ya da daha az gelişmiştir. Bir önceki ilkel gözde de çok daha ilkeldir. Böylelikle göz olabilecek ilk sinir yapılanmasına kadar bir süreç izlenebilir. Ayrıca daha ilkel bir göz, bugün bizim gördüğümüzde çok daha az şey algılıyor olabilir. Ancak ışığı %50 algılayabiliyor olmak, %100 algılıyor olmaktan oldukça kötü olabilir, Fakat %10 algılıyor olmaktan çok çok daha iyidi ve yaşamsal öneme sahiptir. En ilkel göz belkide var olan sinir yapısı ile %1 olarak ışığı algılıyordu... Ancak bu, hiç görememekten kat kat daha yararlıdır; Çünkü canlının ışığa yönelmesine, ışıktan yararlanabilmesine ve bazı tehlikleleri hiç görememekten daha iyi algılayabilmesine, hatta besin bulmasına bile yarayabilir. Dolayısı ile gözün bölümleri "ol" der gibi birden bire yoktan var olmamıştır. Kafanızda bir evrim taslağı oluşturmuşsunuz ve onu evrim sanıyorsunuz...
-
AÇILIM VE SONRASI!
Ulusalmücadele, işte her şeyi tam anlamamışsın ne yazık ki... Oldukça özetleyeyim, çünkü yeterli açıklamayı yukarıda yaptım... Bir kimsenin, etnik-kökenine has kültürünü geliştirmesi ve çocuklarına öğretmesi en doğal hakkıdır... Bu konuda anlaşıyoruz sanırım öyle değil mi? Evet dediğini var sayarak devam ediyorum... Eğer bir kimse Etnik-Kökenini bir "Kimlik" olarak tanımlarsa, bu Etnik-Milliyetçiliktir / Irkçılıktır... Neden böyledir? Çünkü "Kimlik" dediğimiz kavram ve "Kimlikleşme" dediğimiz süreç, bireylerin toplumsallaşmasının yarattığı bir olgudur. Siz, içinde bulunduğunuz ve sizin de birlikte yaşama azminde olduğunuz o toplumun, bireylerini tanımlamak üzere kullandığı kimliği benimsediğiniz sürece o topluma iyesinizdir. Peki bir toplum, bireylerini nasıl tanımlar? Her toplumda Etnik ve Dini farklılıklar vardır, bu yüzden modern dönemde Etnik ve Dini bağları aşan bir Kimlikleşme meydana getirilmiştir. Bu toplumsal bağ "Ulus" olarak tanımlanır. Yani "Ulus" dediğimiz bağ, sizin Etnik ve Dini kökeninizden daha üst bir düzeyde; Sizinle aynı topraklarda yaşayan ama sizinle aynı etnik kökenden ve aynı dini kökenden olmayan diğer bir birey ile ortak bağınızı tanımlar ve adlandırır. Bu ortak bağ açısından Etnik kökenin ve Dini kökenin Kimlikleşmede hiçbir etkisi yoktur; Çünkü Ulusal Kimlik, farklı etnik ve dini kökenden insanları bir arada tutan bir kimliktir. İşte eğer bir birey çıkıp, etnik kökenini kendi "Kimliği" olarak tanımlamak isterse, Aynı etnik kökenden olmayan başka bir fert ile arasındaki bağı koparmaktadır ve daha özele indirgemektedir. Örneğin siz kimliğinizi "Kürt" olarak tanımladığınızda, Sizin beni "Ne" olarak algıladığınız sorunu ortaya çıkar... Eğer kendinizi "Kürt" olarak kimlikleştirme kaygısında iseniz Bana, benim hangi kökenden olduğum kaygısını da taşıyrak yaklaşıyorsunuzdur. Çünkü daha önce de söylediğim gibi Kimlik, sizin içerisinde bulunduğunuz toplumun diğer bireyleri ile olan bağınızı tanımlar... Eğer Etnik kökeninizi kimlik olarak seçiyorsanız, toplumla olan bağınızda etnik kökeninizi temel alıyorsunuzdur... Eğer Ulusal bağı seçiyorsanız kimlik olarak; Din ve Etnik Köken farklılığını aşmışsınızdır... İşte bu açıdan; Etnik Kültürünü yaşatma azminde olan bir kimse elbette ki Irkçı değildir; Etnik Kültürünü yaşatma azmi, doğal bir çabadır... Ancak Etnik Kökenini bir Kimlik olarak edinme çabası Irkçılıktır, Etnik-Milliyetçilliktir... Ben kendi kökenimi Türkmen olarak tanımlıyorum, Ki zaten "Anadolu Türkü" diye bir Irk yoktur... Ulusum ise "Türk Ulusu"dur. Çünkü "Türk" adı, bir Ulus adı olmasını sağlayacak tarihsel süreci yaşayabildiği için; Özellikle Anadolu'da Irk Adı anlamından sıyrılıp, "Ulus Adı" anlamına bürünmüştür. Benim Türklüğüm yalnızca bundan ibarettir. Dolayısı ile Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı bir Kürt'te en az benim kadar Türktür... Bir Çerkez ve Rum'da aynıdır... Türk adı Toplumsal ve Hukuki olarak bir Ulus adıdır. Örneğin Özbekler, Kazaklar, Azeriler, Yörükler/Türkmenler, Uygurlar vs kendilerini "Türk" olarak tanımlamazlar, Saydığım adlarla tanımlarlar... Ancak Kürt adı bir Ulus adı olabilecek tarihsel süreci yaşamamıştır ve bir Etnik-Köken adı olarak kalmıştır. İşte bu yüzden "Ben Kürtüm" demek ile "Ben Türküm" demek aynı ve eş değildir. "Ben Kürtüm" dediğinizde Etnik-Kökeninizi söylemiş olursunuz. "Ben Türküm" dediğinizde Ulusal Kimliğinizi dile getirmiş olursunuz. Bir kimse elbette ki "Ben Kürtüm" diyebilir, bu onun Etnik-Kökenidir, kimse karşı çıkamaz. Ancak bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı kimse "Ben Kürtüm" sözcüğünü bir Kimlik olarak dile getiremez. Çünkü Kürtlük bir kimlik değil, bir Etnik-Kökendir. Şimdi, bu söylediklerimi anlamlandırabildiniz mi bilemiyorum... Ancak eğer "Ulus" kavramına ve "Ulusal Bağ"a karşı iseniz; Ve sizden başka karşı olan varsa; Etnik ve Dini farklılıkları aşan ve tarih içerisinde Ulus adından daha modern bir kavram olarak kendisini gerçekleştiren bir Toplumsallaşma Bağı'nı tanımlayan kavramın varlığını bilen varsa lütfen söylesin ve anlatsın... Ben şimdiye kadar "Ulusal Bağ"dan daha modern bir Toplumsal Bağ tanımlayabilen hiçbir kimseye ve kurama rastlamadım. Ha ama eğer varsa ve ben haberdar değilsem, öğretildiği takdirde onu benimserim... Ancak eğer yok ise, ulusal bağı reddeden bir kimse mutlaka daha ilkel bir toplumsallaşma çeşidini benimsiyordur: Din ya da Etnik-Kökeni kimlikleştirmeye dayalı olarak... Umarım bu sefer anlatabilmişimdir. Saygılarımla...
-
AÇILIM VE SONRASI!
Size "Kimlikleşme"den söz ediyorum... Sanırım anlatamadım... Bakın, demokrasi karşısında kimse diğerinden üstün değildir. Tek ortak paydası; İnsan olma onuru ve hakkıdır... Talepleri, bunun üzerindendir... Çok basit ve anlaşılırdır bu; Hem de tartışmaya gerek bırakmayacak biçimde... Bundan hareketle Demokrasinin olmazsa olmazları Ve savunuları vardır... Örneğin, demokrasi, demokratik olmayan hiçbir öğeyi barındırmaz. Aslen Din ayrımı yapan bir kimse demokraside "Düşünce özgürlüğü"ne yaslanıp var kalamaz; Demokrasi zamanla o düşünce sistemini eritmeyi Ve kendisini gerçekleştirmeyi hedefler... Ya da "Düşünce özgürlüğü"ne yaslanarak "Irk - Etnik-Köken" ayrımını savunamaz hiç kimse... Çünkü demokrasilerde, demokratik olmayan düşüncelere ve duruşlara; Demokrasinin varlığına zarar verebilecek unsurlara da yer yoktur... Örneğin bir Nazi yanlısının ya da bir Faşist'in demokrasi de barınamayacağı gibi... Örneğin bir Şeriat özlemi ile yanan gurubun, demokrasi de barınamayacağı gibi... Bu tarz akımların, demokrasiyi bir yaşam olarak benimsemedikleri ve onu kaldırmayı amaçladıkları aşikardır; Öyle ise demokrasi, "Düşünce özgürlüğüdür" diyerek bunların yaşamasına izin veremez... Bu açıdan Din, Dil, ve Irk'a dayalı ilkel kimlikleşmeler de Demokrasi içerisinde yer alamaz. Demokrat birisinin: "Ben demokratım, etnik-köken ayrımı yapmıyorum ama senin kendi kökenini kimlikleştirerek Etnik-Köken ayrımcılığı/üstelemesi yapmana demokrasi gereği saygı duyuyorum" diyemez. Çünkü kendisini Etnik Kökeni ile kimlikleştiren kimse, en başta o demokrat kimsenin, o kişiye Etnik-Köken ayrımcılığına dayanmayan yaklaşımına saygı duymuyordur... Demokrasi, en temelde öyle bir ayrımcılığı desteklemez, tehlike olarak görür. Siz bir demorkat olarak kendinizi etnik kökeninizle değil de, hepsinden önce İnsan, toplumsal olarak modern bir kavram olması bakımından da bir Ulusun parçası olarak tanıyacaksınız; ve diğer insanlara da öyle yaklaşacaksınız... Ancak yine demokrasi gereğidir diyerek, kendisini herşeyden evvel etnik kökeni ile tanımlayan ve diğer insanlara da etnik kökenlerini umursayarak yaklaşan ve bunu kimlikleştiren birisini, bir demokrat olarak hoş göreceksiniz; bunu "düşünce özgürlüğü" kapsamına alacaksınız... Olmaz, demokrasi böyle olmaz... Demokrasi, ne sınırsız özgürlüktür ve ne de ilkel bir kimlikleşme türüdür... Demokrasi, çağındaki en modern kavramlar üzerinden tanımlanır. Örneğin eski Yunanlılardaki demokrasi anlayışı ile şimdiki demokrasi anlayışı çok farklıdır. Bugün en modern toplumsal bağ olarak "Ulus Devlet" anlayışı ve "Ulusal Kimlik" vardır. Etnik Kökene dayalı Kimlik ve Dinsel Temele Dayalı Kimlikler daha ilkeldirler... Belki gelecek çağda, toplumsal bağ yalnızca "İnsan Olmak" onuru üzerinde yükselecek ve Ulusal bağ yok olacak; Keşke şimdi o bağı kurabilsek de tüm insanlarla bağımız Ulusal Bağın ötesinde, İnsalık Bağı ile bütünleşse... Ama henüz bu bağı gerçekleştirebilen bir toplum ve kuram yok; O yüzden en modern kavram olarak Ulus Bağı ile yaşayacağız... İşte bu açıdan demokrasi, Demokratik olmayan ve farklılıklar üzerinde yürüyen kimlikleşmelere izin veremez... Sayın Maviolmayangökyüzü'nün çok yanlış bir tanımı var ve insanları farklılıklarının tanımladığına inanır. Ve bu farklılıkların kimlikleştirilmesine, kişileri bu farklılıkların tanımlamasına "Demokratik olmak" olarak yaklaşır... Oysa insanları farklılıkları ile tanımladığınızda, farklılıkları ile kimlikleştirdiğinizde En sonunda "Sizden olan" ve "Sizden olmayan" Ya da "Size diğerlerinden daha çok benzeyen" veya "Sizin, diğerlerinden daha fazla benzediğiniz" algısına ve seçiciliğine düşersiniz... Hem bir demokrat olarak "Din, Dil ve Irk" ayrımına karşı çıkacaksınız; Ve hem de insanları farklılıkları ile tanımlayacaksınız... Onların farklılıklarını okunur kılacak, ortak paydalarını es geçeceksiniz, görmezden geleceksiniz... "Ben Kürt'üm, Sen Türkmensin" kimlikleşmesi demokratik değildir ve olamaz... O yüzden insanları farklılıkları ile değil, Benzerlikleri ile de değil; Kurabildikleri en üst derecede ortak bağ ile tanımlamak en modern yapıdır... İnsanlar en üst düzeyde "İnsan Olmak" onurunda birleşebilmektedirler ancak bunu henüz toplumsallaştıramamışlardır. Günümüz için bunun altında Ulusal ve Anayasal Bağ gelir... Bununda altında daha ilkele doğru Dinsel, Geleneksel, Etniksel bağlar gelir; Ki bunlar ilkel toplumsallaşma türleridir. Tabi bu bağları Ekonomik çıkarlar doğrultusunda da tanımlayabilirsiniz Ancak Toplumsal olarak böyledir... Her zaman dediğim gibi: Kültürel hakları istemek anti-demokratik değildir... Bunu bin kere söyledim, artık anlamanızı umuyorum, lütfen... Kültürel hakları, Etnik-Kökene dayandırarak, Etnik-Köken çerçevesinde Talep Etmek Anti-Demokratiktir... Kültürel haklar, bir Etnik-Kökenin hakkı olduğu düşüncesinden hareketle talep edilmez demokraside... İnsanlık gereğidir diye talep edilir... Demokratik bir talep olgusunu "Kürt Hareketi" "Kürt Açılımı" "Kürt Sorunu" olarak tanımlayamazsınız. Eğer bu şekilde tanımlayabilecek ipuçlarınız ve dayanaklarınız var ise Hiç şüphe etmeyin; O hareket ve talep olgusu kesinlikle Demokratik bir süreçte değildir... Ki bugün Kürtlerin yaşadıkları çıkmaz, kendilerinin demokratik bir süreçte olduklarına inanabilmelerindedir. İşte ya benim anlatamadığım Ya da sizin anlamak istemediğiniz nokta budur... Kürtler anti-demokratik bir tutuma girmeden nasıl mı talep ederler? Öncelikle "Ulusal Bağ"dan kompleks ve alınganlık duymamalılar. Ardından var olan Aşiret ve Dinsel toplumsallaşmalarını yıkmalılar, yıkılmasına yardım etmeliler. Bu süreçte doğal olarak toplumsallaşma olgusu bir ilke çerçevesine oturacak Ve Kürtlükleri daha demokratik bir savunu haline gelecektir. Bakınız, tarihte hiçbir kavram, belirli olguları yaşamadan sivrilemez. Bir kavramın, örneğin Ulus anlamına bürünebilmesi için, belirli bir tarihsel süreç gereklidir. O süreci yaşamayan hiçbir toplum, o sonuca ulaşamaz. Örneğin şehire yerleşmenin en uyumlu yolu, Önce köyden kasabaya göçmek ve orada kasaba yaşamını tanımak; Oradan da daha büyük yerleşimlere geçerek şehir yaşamına ayak uydurmaktır... İşte toplumsal süreçlerde böyledir. Yani Kürtlerin kültürel haklar talep edebilmeleri için Öncelikle Kültürel hak talep edebilecek bir bilinç düzeyine ulaşmaları gerekir. Ki Kürtler var olan Aşiret toplumsal yapıları açısından bundan yoksundurlar. Bu yapı kırılamadıkça da o yapıya ulaşamazlar. Aşiret yapısını kırma sürecine girmeden Ve hak talep etmeyi "Kürtlük Anlayışı"ndan soyutlamadan Demokratik bir sürece giremezler; imkansız... Cin olmadan adam çarpmaya benzer bu... Kandırmacadır... Tam olarak bu yüzden alanlara çıkarak "Biji Apo" diye bağıran hiçbir Kürt, Aslında ne istediğini bilmemektedir, Ve işte tam olarak bu yüzden karşılaştığım her Kürt Ulus ve Irk kavramları ile Ulusalcılık ve Etnik-Milliyetçilik kavramlarını birbirine karıştırmaktadır... Saygılarımla...
-
AÇILIM VE SONRASI!
Demokrasinin "sana göre"si, "bana göre"si olmaz... Bir duruş ya demokratiktir ya da değildir... İnsanlar elbette ki Etnik kökenlerine sahip çıkabilirler, Ancak demokrasilerde Etnik ayrım yapılmaz... Demokrat duruşa sahip bir kimse de "Diger etnik kökenliler haklarini aramiyorsa Kürt'lerin bunda ne sucu var? Yoksa onlarin kültürel haklarinidami Kürt'ler arasin?" diyemez. Hak arayışı, etnik temelde yapılmaz demokraside; insanlık temelinde yapılır... Demokrat bir kimse, bir hakkın hiçbir etnik kökene has, ait ve özel olamayacağını bilir. Ve bir hak aranacak ise eğer, bunun bir Etnik-Kökene dayandırılarak değil de, Eğer böyle bir hakka ihtiyaç varsa, tüm etnik kökenler için insanlık adına aranacağının farkındadır... Yani "onlar kendi haklarını aramıyorlarsa bla bla bla..." gibi tümceler kuramaz... Çünkü demokraside "kimsenin ya da hiçbir etnik kökenin -kendi hakkı- yoktur". Hak, evrenseldir ve herkes içindir. İnsanlar elbette ki kendi öz kökenlerini koruyabilirler ve bunda kimse onlara engel olamaz; Ancak bir çok etnik kökenin birden yaşadığı bir devlette, hiçbir enik köken diğerinden üstün tutulamaz Ve kimse etnik kökeni ile kimliklenemez, tanımlanamaz, kişiselleştirilemez... Herkes resmiyette ve kimlikte eşittir; Etnik kökenleri ile belirtilemezler ve muamele göremezler. Devlet kademesinde ya da toplumsal olaylarda bir iş veya oluş Kürde ayrı, Türkmene ayrı, Çerkeze ayrı, Ruma ayrı olarak yapılmaz... Hepsi eşit olarak yararlanırlar... Öyle ise Etnik kökenin, toplumsallaşmada ve resmiyette hiçbir anlamı ve önemi, ayrıcalığı yoktur; Ve demokraside böyle bir ayrımcılık ve kimlikleştirme tanımlanamaz... O yüzden etnik-kökenin hiçbir önemi ve rengi yoktur. Kişi ister hobi olarak, ister kültürel bir sorumluluk olarak etnik kültürünü yaşatabilir; sorun değil. Ancak bunu bir kimlik olarak talep edemez. Ettiği anda kendisine etnik farklılıklarla bakılmaya başlanır; Ki kendisi de etnik farklılıklarla baktığı için böyle bir talepte bulunmuştur zaten. Dolayısı ile "Kişinin etnik kültürünü yaşatabilmek demokrat tercihi" gerçekliğine dayanarak, "Demokrasiyi etnik-kökene mal etmenizi" meşrulaştıramazsınız sayın ulusal mücadele... Evet, kişinin kendi kültürünü yaşatma azmi ve isteği, demokratik bir haktır... Ancak bunun demokratik bir hak olması demek, O etnik kökeni, Etnik Kimlik haline getirmeyi Demokratik kılamaz... Çünkü kimlik, kökenden çok başka ve farklı bir olgudur. O yüzden demokratik kavramlara dayanarak, Demokratik olmayan savunular yapmayınız, rica ederim...
-
AÇILIM VE SONRASI!
Neyi anlamalarını bekliyoruz abi yaaa... Güdümlü hiçbir insana, gözünün önüne de sersen birşeyi; kabul ettiremezsin... Niyet önemlidir...
-
AÇILIM VE SONRASI!
Külahın burada DemirEfe... Eruh gibi bir baskının yıldönümünü kutlayabilmek oldukça samimi bir davranış... Şeriatçı kesimin çıksa, Ve Madımak katliamının yıldönümünü "Kardeşlik ve Barış" günü ilan etse... Ya da Ülkücü kesim çıksa, Ve Deniz Gezmişlerin asıldığı günü "Kardeşlik ve Barış" günü ilan etse... 80 Darbecileri çıksa, Ve 80 Darbesi'nin dönümünü "Kardeşlik ve Barış" günü ilan etse... Aynen buna benziyor... Ne kadar onur kırıcı birşey olurdu değil mi? Şu büyülttüğüm iletin yok mu? Tam da öpülüp baş üzerine konulacak cinsten...
-
AÇILIM VE SONRASI!
Biji Tirkiye; İster Kürtler olsun, ister Türkmenler olsun, İster Çerkezler olsun, ister Araplar olsun... "Kültür" denilen şeyin "Durağan ve Değişmez" olmadığını düşünüyorum, değildir de zaten; Buna bağıntılı olarak "Etnik-Kültürü Korumak" gibi bir gayretin, Değişen ve ilerleyen, kültürlerin birbirleri ile etkileştikleri, alıp-verdikleri, değiştikleri ve hele hele hızla değiştikleri Ama kendilerine özgü bir biçimde ilerledikleri bir dünyada; "İlkel" bir tavır olduğunu düşünüyorum. Bundan başka, bu tüm değişkenler karşısında Kürtlerin kültürlerini ne kadar koruyabileceklerini ya da korumaya alabileceklerini Veya bu korumaya alma standartlarını nasıl ve neye göre belirleyeceklerini çok merak ediyorum... Ayrıca Kürt Hareketi dediğiniz olgu, tamamen sakat temeller üzerine kuruludur. Öncelikle bölgedeki Dini ve Aşiret yapılanmasını yıkmayı hedef alamamak gibi bir büyük temelsizliği vardır. Sonra, kesinlikle bir Ulusallığı ve Ülke Bütünlüğünü umursayan bir amacı, niyeti ve öykünmesi yoktur. Bu hareketi önde götürdüğünü sanan kimseler de ne demokrasinin ne de özgürlük hareketi ne demektir farkında değiller. Onların peşinden "hareket halinde" gittiğini sanan halk tabakası da amacının ne olduğundan oldukça habersizdir ve sadece yönlendirilmektedirler. Dahası PKK gibi bir terör örgütünü sahiplenmektedir. İlkeden ve o ilkeleri savunabilecek yol göstericilerden yoksundurlar. Tüm bu çerçevede Kürt Hareketi dediğiniz hareket, bir devrim ve halk hareketi olarak örnek alınabilecek Ve Anadoludaki hiçbir etnik unsurun örnek almayı midelerinin kaldırabileceği bir hareket değildir. İlke ve Yöntem olarak bir örnek olabilmekten ve bir hak sağlayabilmekten uzaktır. Çünkü Halk Hareketleri, Emperyalist güçler odağında değil, Emperyalist güçlere karşı yapılır ve kazanılır... Bizim "Halk Hareketi"nden anladığımız budur... Hangi yürekli insan çıkıp, Kürtlerin ABD tarafından kullanılmadığını söyleyebilir? Şimdi bana burada iki saat Halk Hareketi demek ne demektir onu da açıklattırmayın...
-
AÇILIM VE SONRASI!
İyi de bu söylediğin demokratik bir tavır mıdır? İnsanları açıkça Etnik kamplara bölmek değil midir yaptığınız? Birde adını "Ulusal Mücadele" olacak! *********** Hem çıkıp Ülkücüleri falan suçlayacaksınız Etnik-Milliyetçilik yapıyorlar diye, Hem de hak arama olgusunda Etnik-Milliyetçiliği destekleyeceksiniz! Diğer Etnik-Kökenin Hakkı ya da Öteki Etnik-Kökenin Hakkı diye birşey yoktur... Demokraside haklar Etnisiteye ya da Dinsel bağlara dayanarak aranmaz... Eğer Kürtler bazı hakları kendi Etnik-Kökenlerine dayandırarak arıyorlarsa, Kürtlerin sözcülüğünü yapanlar, yaptıklarının Demokrasi olduğunu söylemesinler... Çünkü demokrasi değil; Irkçılıktır... Herneyse, Tavrınızın Demokratik ve Aydınca olmadığı çok ortadadır. O yüzden uzun uzadıya bir yanıt vermeme gerek yok...
-
AÇILIM VE SONRASI!
Biji... Neresinden bakarsanız bakın, böyle bir hak arayışının "Kürtlüğü" temel alarak yapılmasının istenmesi, ne olursa olsun demokratik bir eylem ve düşünce değildir. Bu ülkede bir sürü Etnik Köken ve kültür var. Hiçbirisinin kültürü korunma altına alınmış değil. Hele hele Türkmenlerin kültürleri, en az Kürtlerinki kadar tehlike altındadır ve korunmamaktadır, Bakın, adları Türkmen, devletin adı da Türkiye ama Türkmenlerin bile kültürleri yok olmakla karşı karşıya... Özellikle dini tarikatlerin hedefi olmuş durumdalar... Yani demek istediğim; Bu şekilde bir "Devlet bir kültürü koruma altına alsın" anlayışı tehlikelidir... Eğer gerçekten demokrasi kaygınız varsa, bu talebi tek bir Etnik-Köken temelinde değil, Tüm Etnik-Kültürler için yapmalısınız ve bu süreci tek bir Etnik-Kimliğe mal etmemelisiniz... Sizler, devlet ile kimi Kürtler arasındaki çatışmaları ve uygulamaları veya devletin haklı-haksız uygulamalarını örnekleyerek Böyle önemli bir isteği, Kürtlüğe mal ediyorsunuz... Demokratik bir mücadele, bir Etnik-Köken üzerinden yapılmaz... (ki eğer etnik kültürlerin korunma altına alınması gibi bir demokratik mücadele türü var ise!) Bakın Sırrı Sakık'ı hiç sevmem ama geçen haberlerde izlerken bir sözünde, Kürtler için istedikleri kültürel hakların, Türkiye'deki tüm diğer halklar için de uygulanması gerektiğinin öneminden bahsediyordu... Tamam, bakın işte bu tam anlamı ile demokratik bir tavır olabilirdi; Eğer ardından gelen söylemleri ile "Kürtçülüğü" bu hak talep edişin önderliğiymiş biçiminde lanse etmeseydi; O bakış açısından kurtulabilseydi... (ki demokratik bir tavır, etnik kültürlerin korunmasını talep edebilir mi?) Kürtlerin işte bu yönleri çok çok eksik... Demokratik hakların savunusunun kendi Etnik-Kökenlerine dayanarak ve onu ön plana çıkararak yapılabileceğini sanıyorlar... Bu anlayış, talep ettikleri hakların, diğer Etnik-Unsurlara "Alın size Kürtlerin mücadelesi ile bir bahş!" anlayışına dönüşmektedir kendilerinde... Bu yanlıştır... Hiçbir demokratik talep, birisinden diğerine bahşolamaz... Ve hiçbir demokratik hak, bir Etnik-Köken önderliğinde sahip olunamaz... Değişime kapalı olan hiçbir toplumun yaşayamayacağı gerçeğinden hareket etmekle birlikte, Devletin hiçbir kültürel yapıyı güvence altına almak, korumak ve kollamak gibi de bir görevi de yoktur ki... Daha önce söylediğim gibi; geliştirmek gibi bir görevi de yoktur... Siz, o kültüre üye birisi olarak kültürünüze sahip çıkarsınız ya da çıkmazsınız... Olay bununla sınırlıdır... Devlet, sizin kültürünüzü kime ve neye karşı Ya da hangi diğer bir kültüre karşı güvence altına alacak? Devletin tek yapabileceği şey, Sizin, kendi kültürünüze sahip çıkmanızı engelleyebilecek yaptırımlara gitmemesi; Eğer böyle yaptırımlar var ise onları kaldırmasıdır... Çünkü, hele hele Anadolu'daki herhangi bir Kültürün, Hangi öğe ile nereden ve hangi nüveler ile başladığını, Hangi öğe ile nereden ve hangi nüveler ile bittiğini sınırlandıramazsınız, tespit edemezsiniz... Diyelim ki Türkiye, Kürt kültürünü koruma altına alacak... Kapsamı ne olacak bunun? Kürt kültürünü, kürtlüğe özgü hangi öğeleri sabit kılarak koruma altına alacak; Sınırlandıracak! Ya da Türkmen kültürünü nasıl sınırlandırıp, tanımlayacak ve koruma altına alacak? Ve daha önemlisi, koruma altına almakla birlikte Onları, diğer kültürlerle etkileşimlerini engelleyip, durağan mı kılacak? "Kültürü Koruma Altına Almanın Kapsamı" nedir? Devlet bunu hangi kuramla, nasıl tanımlayacak? Bir kültürün güvence altına alınması, hangi koşullar ve tehlikeler karşısında yapılmaktadır; bunu örnekleyen kuramlar nelerdir? Ya da şimdiye kadar kültürleri koruma altına almayı becerebilmiş bir Kültür Koruma/Güvence Altına Alma Kuramı var mıdır? Veya konu üzerine düşünenler, bunların hiç mi farkında değillerdir? Dolayısı ile kavramların, olay ve olguların altını eşelediğinizde ve irdelediğinizde, "Talep" edilmekte olan şeylerin aslında başlı başına birer havagazı olduğunun farkına varmamak için Bu kavram, olay ve olgulardan zerre kadar anlamıyor olmak lazımdır... Ve bir nokta daha: "Kürt halkının, Türk halkı ile problemi olmamıştır" diyorsunuz... Böyle bir tanımlama, başlı başına bir sorundur zaten... Çünkü Kürt halkı; pratikte, yasada, uygulamada ve tarihsel olgu açısından bütünüyle "Türk Halkı"dır zaten... Tanımlamanız en olur hali ile "Kürtlerin, Türkmenler ile bir sorunu olmamıştır" biçiminde olmalıdır... Bunu daha fazla ayrıntılama gereği duymuyorum artık; Çünkü anlamlandırmak gibi bir niyetinizin olmadığını biliyorum... Saygılarımla...