Zıplanacak içerik

Tengeriin boşig

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey

  1. Bu durumda iki tane "ama" yok... Daha fazla "ama" var... "Saldırıyı kınıyorum 'ama' Ahmet Türk, yumruk yemiş bile olsa kutsallaştırılmamalı" diyorum... "Saldırıyı kınıyorum 'ama' Ahmet Türk, taraf olduğu soruna sanki çözüm getirmek kaygısındaymış gibi provake edilmemeli" diyorum... "Saldırıyı kınıyorum 'ama' Ahmet Türk'e yapılan bu saldırı, Osman Baydemir kafası ile 'Kürtlere Yapılmıştır' mantığına büründürülmemeli" diyorum... "Saldırıyı kınıyorum 'ama' ne bir Kürt ve ne de bir Kürt Olmayan olarak... Bu ülkenin vatandaşı olarak, bir insana atılan yumruğu kınıyorum" diyorum... "Saldırıyı kınıyorum 'ama' bu saldırı sonrasında, bu saldırıdan sorumlu tutulup görevinden alınan Emniyet Müdürü'ne yapılan haksızlığı da kınıyorum" diyorum... "Saldırıyı kınıyorum 'ama' saldırının ardından Kürt Olmayan herkese ağız dolusu giydiren Osman Baydemir'i de kınıyorum/kınayabiliyorum" diyorum... "Saldırıyı kınıyorum 'ama' yumruğu atan/attıranlar zaten demokrasi düşmanı iken; Ahmet Türk ve avanesinin sanki demokrasi düşmanı değilmiş gibi lanse edilmesini de kınıyorum" diyorum... "Saldırıyı kınıyorum 'ama' yumruğu atan/attıran demokrasi düşmanlarını kınayanların; başka bir demokrasi düşmanı olan Ahmet Türk ve avanesini sorgusuz sualsiz sahiplenmelerini de kınıyorum" diyorum... "Saldırıyı kınıyorum 'ama' Ahmet Türk gibi birisinin, Hırant Dink gibi birisi ile özdeşleştirebilen vicdansızlığı ve sağduyusuzluğu da kınıyorum" diyorum... Yani Ahmet Türk'e yapılan saldırıyı kınayıp, üzerine de bu saldırıyı kınamamıza karşın Hala olayı provake eden, romantize eden ve Sürü psikolojisi ile "Onlar da benim etnisitemden/Bizden" diyerek hareket eden ne kadar kimse varsa; Onların göremediği ve kınayamadığı her türlü insani ve demokratik açıdan "ama" diyerek olayı kınıyorum... Ben bir soru sormak istiyorum Ve yanıtını gerçekten merak ediyorum: Mavi ve Biji'ye özellikle soruyorum; 1- Bir insanın, bir insandan, düşüncelerinden ötürü tokat yemesini mi kınıyorsunuz? 2- Yoksa bir Kürt'ün, bir Kürt Olmayan tarafından tokatlanması mı kınıyorsunuz?
  2. Siz hiç merak etmeyin; Ben insanların Kürtlüklerine, Türkmenliklerine, Çerkezliklerine, Araplıklarına, Boşnaklıklarına "Tahammül Etmek" çerçevesinde bakmıyorum. Çünkü insanın Etnik Kökeni, kendi seçmek durumunda olmadığı bir durumudur. İnsanları, seçmek durumunda olmadıkları yapılarından dolayı yargılamam. Dolayısı ile sizin Kürtlüğünüze de "Tahammül Gerektiren" bir şey olarak bakmıyorum; Tahammül gerektirip gerektirmemek ile ilgili birşey değildir. Benim tahammül edemediğim şey; İnsanların seçmek durumunda olmadan bünyesinde doğdukları etnisiteleri, Sanki doğmadan önce dilekçe vermiş de o etnik kökenden doğmuş gibi yüceltmeleri ve bunu bir kimlik haline getirmeleridir. Çok özür dilerim, afedersiniz ama meralarda, mezralarda damızlık öküzler ya da süt veren inekler için yapıyorlar ırk ayrımını. Irkları kimlik olarak tanımlanan canlılar hayvanlardır; Çünkü onlar kendileri seçebilmek durumunda değillerdir toplumsal kimliklerini. Biz en bilinçli canlılar olduğumuz için, biz tespit ederiz onlara. İnsanlar için iki tercih vardır: Ya seçmek durumunda olmadan geldiğiniz etnik kökeninizi kendinize kimlik olarak tespit benimsersiniz; ve sizden olmayanlarla ayrışırsınız... Ya da Irkların ve İnançların üzerinde bir toplumsallaşma modelini tercih edersiniz. "İnsan Olmanın Yolu", İnsanın, kendisinin, düşünebilen ve hayvandan farklı olduğunun farkına varabilen bir canlı olmasını anlayabilmesinden geçer. O yüzdendir ki çağdaş insan, kendisini, seçmek durumunda olmadan doğmak zorunda olduğu etnik kökeni ile sınıflandırmaz. İnsanın kendisini Etnik-Kökeni ile sınıflandırması, Kan grubuna, sarışınlığına, gözlerin maviliğine göre sınıflandırmasından bile daha saçmadır. Etnik-Kökeninizi, kimlik olarak edindiğiniz andan itibaren; Başkalarından, sizi anlamalarını talep edemezsiniz... Böyle bir hakkınız yoktur. Kendinizi "Vatandaş"tan öte "Kürt" olarak tanımlıyorsanız; Kafanızda bir de "Kürt Olmayan" kavramı var demektir... Ayrıştırmacısınızdır... "Ben Kürdüm" "Ben Türkmenim" "Ben Lazım" "Ben Çerkezim" "Ben Arabım" "Ben Farsım" diye diye dolaşan, Etnik kökenini "İnsan" ve "Vatandaş" olmak kaygılarının üzerinde tutan, Beni, seçmek durumunda olmadan doğmak zorunda olduğum "Türkmenliğim" ya da "Lazlığım" ile sınıflandıran; Kendisini, seçmek durumunda olmadan doğmak zorunda olduğu "Kürtlüğü", "Araplığı", "Bilmem neliği" ile sınıflandıran hiçbir bilince, düşünceye saygım yoktur... Zira o kafa yapısındaki düşüncenin; Benim "İnsan Olmak Önceliği"me saygısı yoktur... Öncelikle kendi bakış açınızı sorgulamalısınız. Zira, bırakın başkalarının etnik kökenlerini; Kendi etnik kökeninizi bile "Tahammül Edilecek Bir Şey" olarak görüyorsunuz... Oysa insani ve demokratça olan şey: Etnik Kökenlerin, "Tahammül Edilecek Bir Şey Olmadığı"nın ayırtında olabilmektir... Ben, sizin "Bizim Acılarımız" dediğin şeyler için de "Bizim Acılarımız" diyorum... Araya "Sizlik-Bizlik" koyan ve kendinizi ayrıştıran sizsiniz... Burada "Siz" ve "Biz" kelimelerinin paradoksu yaşanıyor biraz: Ben "Biz" derken; Kürtünden tutun, Arabına kadar; Boşnağından tutun Çerkezine kadar Türkiye'deki herkesi ve herkesin acılarını kastediyorum... Fakat siz "Biz" derken; Yalnızca Kürtleri, kendi Irkınızı kastediyorsunuz... Bu da, kimin aslında kimin acılarını önemsediğini ortaya koyuyor... Siz, yalnızca Kürtlerin acılarını umursuyor; Ve yalnızca onların acılarının umursanmasını demokratikçe buluyorsunuz... İfadeleriniz bunu gösteriyor... Niye "Kürtler" sizin oluyor da; Azeriler, Çerkezler sizin olmuyor? Onlar Kürt olarak doğmadılar diye mi? Bu, ayrımcılık değil midir? Ben zaten "Bizim Acılarımıza"; Yani Arapların, Çerkezlerin, Boşnakların, Azerilerin, Ermenilerin, Türkmenlerin, Kürtlerin acılarına sahip çıkıyorum... Fakat siz ne kadar "Sizden Olmayanların" yani "Kürt Olmayanların" acılarına da sahip çıkmayı, Onları da "Sizden Görmeyi" başarabileceksiniz; Merak ediyorum... Ben ayrıca sizin yapamadığınız bir şeyi daha yapıyorum; Ben "Bizim" yani Türkiye'de yaşayan her unsurun kusurlarını ve eksikliklerini de kabul edip, O kusurları ve eksikleri çağdaş gereksinimler doğrultusunda giderebilmeye cesaret edebiliyorum; Yargılıyorum kendi toplumumu; Daha iyisi olabilsin diye... Siz kendi Irkınızı ne kadar yargılayabiliyorsunuz? Ben, benim toplumumu (ki Kürtler'den tutun Araplara kadar hepsi buna dahil elbette) eleştirebiliyorum; Siz kendi Irkınızı eleştirebildiniz mi? Benim bütün yazılarımı okuyun; "Samimi değilsiniz!" dediğiniz yazılarımda bir tane tutarsızlık, bir tane çelişki bulabilirseniz Zaten çıkar özür dilerim... Bir tane bile kendi ırkımı yücelten bir ifade bulabilirseniz; Çıkar şerefimle özür dilerim... Bir ırkı diğerine üstün gören tek bir söylemime rastlarsanız; Çıkarım adam gibi özür dilerim... Fakat ben asdece şu iletinizde bile bir sürü "Irkçı" yaklaşım bulabilirim. Şu ana kadar tespit ettiklerim için özür dileyecek misiniz? Her şeyin, her önermenin bir "ama"sı vardır, merak etmeyin... O, alınacak ya da üzülecek bir durum değil. Önermelerin doğasında bu vardır; "ama/ancak/veya" gibi ifadeler olmasaydı, Aristo, mantığının temellerini atamazdı... Size de iyi günler...
  3. 1- Birisinin kaç yazısını beğenmiş olmamız, bütün düşüncelerini destekliyor olduğumuz anlamına gelmez. Biz burada yeri gelince Atatürk'ü de eleştiriyoruz; hataları varsa sorguluyoruz. Yılmaz Özdil, sanırım onun yanında çok da önemsenir değildir. Siz önce Osman Baydemir, Ahmet Türk, Emine Ayna gibi terörist politikacılar konusunda bir kendinizi sorgulayın; ondan sonra yazısını alıntıladığımız bir insanı ne kadar sorgulayıp sorgulayamadığımız tartışın... 2- Ayrıca Yılmaz Özdil'in demokrasi düşmanı olduğunu pek sanmıyorum. Eğer öyle ise de Yılmaz Özdil eleştirilemez değildir; o düşüncelerini reddederiz elbette... Ama o değilde; yani bir şeyler size dokununca, hemen karşınızdakini Demokrasi Düşmanı ilan ediyorsunuz. Oysa önce bir bakın kendi düşüncelerinize? Etnik Milliyetçilik/Irkçılık ne kadar demokratikçedir zaten? Henüz PKK gibi bir terör örgütünü ve onu açık açık destekleyen partiyi kınayan tek bir ifade göremedik sizden. Ne çıkıp Emine Ayna gibi bir kadını kınadınız; ne de Osman Baydemir gibi bir küfürbazı... Onların Kürt olmaları mı onları haklı kılıyor? Ve sonra çıkıp burada Yılmaz Özdil'i demokrasi karşıtı ilan ediveriyorsunuz! Burada yine Yılmaz Özdil'i kınıyorsunuz ama yine de haklı çıkarıyorsunuz aslında: "PKK'nın mayını demokrasi ise; Samsun'daki adamın yumruğu niye faşizm?" Bu bana bir filmdeki bir repliği hatırlattı: "Bir kişiyi öldürürsen, katil olursun: binlercesini öldürürsen, kahraman!" Sanırım gözünüzde PKK'yı haklı kılan da, binlerce kişiyi öldürmüş olması; O yüzden demokratik! Yılmaz Özdil'de mükemmel, kusursuz bir insan değildir elbette. Hatalı düşüncelerine rastlarsak, merak etmeyin, BDP/DTP'lilere ya da PKK'lılara yapılan gibi onu kutsallaştırmaz, eleştirir de yani... Yapmadığımız, yapamadığımız şey değil... Bakın, bunu yapmayın işte! Çünkü hakikaten tadını kaçırıyor... Şöyle düşünün; Hitler ölmemiş ve bir Yahudi çıkıp ona yumruk atmış! İnsanlar çıkıp Hitler'i, Noel Baba ile özdeşleştirmeye başlıyor! Ya hu Ahmet Türk dediğiniz adamın, Hırant Dink ile ufacık bir benzer yanı yoktur. Ahmet Türk, Kürtlerin Türkiye aleyhtarlıklarını körükleyen sinsi bir siyaset izleyen birisidir. Çözümsüzlüğün merkezindeki diğerleri gibi 25 yıldır farklı ve çağdaş bir söylem geliştirememiş bir kişidir. Her fırsatta olayları provake eden birisidir. Bu olayda da ne tuhaftır ki çok verimli bir Emniyet Müdürü görevinden alındı... Ne tuhaf! Yapmayın, biraz insaflı olun ya hu! Hırant Dink'e hakarettir bu! Bakın ben Sırrı Sakık'ı hiç sevmem; Ama forumu aradığınızda, doğru söylemlerini her zaman takdir ettiğim yazılarıma da rastlarsınız. Aynı biçimde samimiyetinden şüphe duysam bile Ahmet Türk'ün bu olayda söylediklerini de takdir ediyorum. Siz ne kadar sizin gibi düşünmeyelerin söylemlerini takdir edebiliyorsunuz? Ya da takdir ettiniz? Ama pardon yaa; Siz demokrattınız... Kürt olmayanların ve Kürtçü düşünmeyenlerin söylemlerini desteklemezsiniz! Bakın, Yılmaz Özdil'in dünkü yazısı şöyleydi: Bu tepkiyi gösterdiği için mi bu adam Faşist ve Demokrasi karşıtı!? Siz körükörüne "Taraftarlık" ile hareket edip, Ahmet Türk'e atılan bir yumruk nedeniyle, Belli ki soruna yumruğu çözüm olarak görmeyen bir bakış açısına sahip Emniyet Müdürü'nün haksızca görevden alınmasını onaylarak mı demokratik oluyorsunuz? Keşke Kürt doğsaymışık yaa! Demokrasi ve Hümanizm, doğamızda olurdu bu örneklerdeki gibi... Şimdi böyle Demokrat ve Hümanist olacağız diye habire kitap okumak, toplumu gözlemek, eğitim almak zorunda kalmazdık! Bırakın ya hu bu kafa yapısını! Sırf Kürtçü bir siyasetçi diye, çözümsüzlüğün merkezindeki birisini kutsallaştırmayın!
  4. Tamam işte "KapitaSosyalizm" gibi birşey senin dediğin. Özel Mülkiyet yok, üretim araçları devlete/topluma ait; Ama buna rağmen Serbest Piyasa Ekonomisi hakim! Karl Marx duysa kalbine inerdi adamcağızın!
  5. Bilmem; siz kimi kandırıyorsunuz? Özdil'in yazısındaki bir iğneleme var: Yumruğu eleştirmiyor değil... Mayının eleştirilmemesine tahammül edemiyor! Daha doğrusu mayınların unutturulmasına. Her neyse: Yılmaz Özdil'in yazısındaki imadan başkacası; Kişiliği ya da severleri beni ilgilendirmiyor. Üstadım da değildir zira... Fakat ben şunu sorguluyorum: Neden Ahmet Türk'e atılan yumruğu Kürt Olmayanlara mal edip, o yumruğu Kürtlere atılmış sayanlar PKK'nın katlettiği Kürtlerin hesabını, PKK'ya sormaz? Ahmet Türk'e atılan yumruğu kınarken, Acaba hiç siz Ahmet Türk'ü bir "İnsan" olarak ele aldınız mı? Siyasi ya da etnik kökeninden sıyırabildiniz mi? Yoksa buradaki tepkiniz, sırf Kürt olduğu için mi? Ona vurulan yumruğu, kendinizde hissettiğiniz için mi? "Herşeyden önce İnsan" mı? "Herşeyden önce Kürt" mü? Ahmet Türk'ü zerre kadar sevmem... Fakat ona atılan yumruğu sonuna kadar kınıyorum... Düşüncelerin yerini yumruğun ve şiddetin aldığı her ortamı ve eylemi kınıyorum... Fakat üzerine basa basa söylüyorum: Ahmet Türk, yediği yumruğa bakarak kutsallaştırılmamalı... Zira bugün Türkiye'deki sorunun çözümsüzlüğünün merkezinde duran insanlardan birisidir... Kafa yapısı ile, algısı ile, içinde bulunduğu toplumsal yapısı ile... 25 yıldır daha çağdaş, daha yapıcı söylemler türetemediği için onu da kınıyorum... Bu kafa yapısını kınayamayanları da kınıyorum... Hala, doğarken kendi iradeleri ile seçmedikleri etnik kökenlerini; Sanki doğmadan önce dilekçe vermiş de öyle doğmuş ve öyle doğmayı ödül olarak hak etmiş gibi kutsallaştıran zihniyeti; Eleştiremeyen zihniyeti de kınıyorum... Sırf kendi kökenine özdeş diye, Yapıcı tek bir eleştiri getirmekten itinayla kaçınanları da kınıyorum... Bu toplumun bir parçasının maruz kaldığı olumsuzlukları, hala "Bizim Acılarımız" diyerek bir tek o kitleye özgü kılıp ayrıştırıyorsanız; Bu düşünceyi de kınıyorum; kusura bakmayın... Nasıl düşünürseniz ve nasıl anlamlandırırsanız... Öyle düşünün ve anlamlandırın... Fakat Kürtler de bu Ulus'un bir parçasıdır Ve onların acılarına ortak olmamızın önünde engel olan en büyük anlayış da, Sizin de sergilediğiniz bu anlayıştır: "Kürt'ün Acıları"... Güya bizim değil! Elinizden geldiğince ötekileştirin... Son zamanlarda başıma bir olay geldi. Çalıştığımız yerde, arkadaşın birisi önce kendisini, çalıştığımız gruptan ötelemeye başladı. Aksi davranışlar, uyumsuzluklar... Bir süre sonra ister istemez herkeste kendisine karşı bir yargı oluşturdu... Daha sonra da çıktı ve; "Siz beni yanlızlaştırıyorsunuz!" diye yakınmaya başladı. Buna halk arasında: "Hem suçlu, hem güçlü" denir... Önce kendisini ötekileştirir, çoğunluk karşısında... Sonra da mağduru oynar... Çok fark yok!
  6. Tabii ki... Konu "Kürt Olmayan" birisi olunca, doğrudan yargıda bulunun... Konu "Kürt Olan" birisi olunca esneyiverin! O da olur! Yeriz biz merak etmeyin... Osman Baydemir, siyasi bir kimliğe sahiptir. İzmir'de hiçbir siyasi kimliği yansıtmayan kitle ile bir tutamazsınız. Siyasi bir kişiliğin çıkıp halka karşı yaptığı söylem ile; Bir kitlenin provakasyonunu bir tutamazsınız... Birini, diğeri ile meşrulaştıramazsınız... Denk değillerdir...
  7. Yeni yaşınız kutlu olsun öyleyse; Fakat evet: Küfür, aynı zamanda bir kültürdür... Ha illa "İyi" olması gerekmez... Başlık Parası, Kan Davası gibi şeyler de birer kültürdür, kültürel öğelerdir... Ama iyi değillerdir değil mi? Örneğin siz Batı'da yani diyelim ki İzmir'de, bir arkadaşınıza "Ya hu oğlum..." diye hitap ederek başlayabilirsiniz söze. Fakat Anadolu'nun başka yörelerinde "Oğlum" dediğinizde, Tabii ki eğer erkek iseniz ve hitap ettiğiniz de erkek ise, Annesi ile ilgili olumsuz bir düşünce sergilediğinizi sanıp, küfür olarak algılayabiliyor. Kültür farklılığı bu da; Algı farklılığı... Ben böyle bir olay yaşadığımda, çok uzun bir süre, hiç kimseye yanlışlıkla bile "oğlum" diyememiştim laf arasında bile. Ne me lazım; küfür olarak algılanabiliyor... "hüleayn" (ula.n) sözcüğü mesela, laf arasında kullanırsanız, noktalı virgül ya da virgül gibi bir anlam taşıyor olabilir. Ama cümlenizin sonuna koyduğunuzda küfür etmişsiniz demektir... Çok abes bir örnek olacak ama mazur görün lütfen: Örneğin yine Batı kesimlerde bir erkeğe, dişil cinsel organına temas ile ilgili bir küfür ettiğinizde Bunu bireysel bir küfür olarak algılar ve "Bende senin" der. Ama örneğin karadeniz bölgesinde birisine böyle küfrettiğinizde, mantığı şöyledir; "Benim kendi dişil cinsel organım olmadığına göre, demek ki karımı, annemi ya da bacımı kastediyor!" Ve size öyle karşılık verir. "Öyle karşılık verir" dediğim de, dayak yani... Algı farklılığı işte... Ya da çok tuhaf, Almanya'da yaşayan bir arkadaştan duymuştum, ne kadar doğru bilmiyorum. Almanya'da kişinin annesine küfrettiğinizde, size "Annem babamla evli zaten, senle niye yapsın ki!" diyormuşlar! Yani senin küfür olarak algıladığın şeyi, onlar küfür olarak algılamıyorlar! Küfür, bir kültürdür. Dondurmam Gaymak'ı izleyin; Orada nenenin ettiği küfrün tadını hiç kimsede bulamazsınız. Küfür elbette kötüdür ama iyi ya da kötü bir kültürdür o da... Aynen diğer olumsuzluk taşıyan kültürel öğeler gibi... Terkedilmesi gerekir ama terkedilmesi çok zordur... Herkes küfreder... Ayrıca film dediğimiz endüstrinin teması, Her zaman için hayatın kendisidir. Küfreden bir toplumda, hiç küfredilmeyen bir film çektiğinizde Bu pek gerçeği yansıtmakmış gibi durmaz açıkçası. Cem Yılmaz'ın bu konudaki tespitlerine kesinlikle katılırım; Komiktir ve güzel ele alır bu konuyu gerçekten.
  8. Aslına bakarsanı küfür etmek de kültürün bir parçasıdır. Tamam, küfretmek hoş birşey değil ancak tüm dünyada öyle. Yani kızdığında küfretmeyen bir insan kesimi olduğunu hiç duymadım. Geçen gün kızlı-erkekli yolda yürüyorduk; Yanımızdan izbandut gibi üç tane Amerikalı geçti. Zenci olan, beyaz olana öyle bir sağlam küfretti ki, Yani biz utandık kız arkadaşlarımızın yanında... Sonuçta anlayabiliyoruz birkaç İngilizce küfürü! Ama küfürünü öyle hakaret etmek için değil; Samimiyetten dolayı ettiği belliydi. Bizde de öyle... Bizde samimiyetten dolayı küfrederiz... Ancak bu ayrım çok önemli; Toplumun önünde olan, belirli bir topluluk içerisinde bulunan bir kimsenin ağızına elbette ki küfür yakışmaz. Bir öğretmene, doktora, askere, siyasetçiye, sanatçıya... Hangi meslek grubu olursa olsun; İnsanlar ve hele hele tanımadığı insanlar ile içiçe olan insanların kesinlikle etmemesi gerekir. Hele hele bulunduğu yer ve ortamlarda. Biz buna; "Nerede nasıl davranılacağını bilmek" diyoruz. Ben açıkçası "Deniz Baykal"ın küfrettiğini hiç duymadım. Etmişse ve ben rastlamadıysam bilemem ama gerçekten hiç duymadım. Şu an ister kabul edin, ister etmeyin; Her ne kadar antipati kazanmış da olsa Mecliste, siyasette en deneyimli ve gerçekten beyefendi gibi davranan kişi de Deniz Baykal'dır. Diğerleri ve özellikle Tayyip Erdoğan, o Kasımpaşalı kimliğini kaybetmek istemiyor. Daha doğrusu o kimliği taşımaktan hoşlanıyor. Davos'taki çıkışı, halk ile konuşması, iletişimi tamamen Kasımpaşalı kahvehane kültürü... Meydanlarda halka hitabı ya da televizyonda Ulusa Seslenişi ise tam anlamı ile Cemaat kültüründen gelen "Cuma Hutbesi" tadında... Kendi partisi bünyesindeki tavırları da yine Tarikat kültüründen gelen "Abilik" yani "Üst mertebe olmak" anlayışından kaynaklanıyor; Meclis başkanına rest çekmesi, Cumhurbaşkanı ile olan diyaloğu, konsolosu azarlaması gibi... Yani Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde başa gelmiş Başbakanlar arasında, O mevkiinin gereklerini hiç bilmeyen belki de tek başbakandır. O mevkiinin gerektirdiği gibi kesinlikle davranmıyor. O mevkiideki birisi nasıl davranır; Kesinlikle bilmiyor... Bu, onun içinde yetiştiği kültürden ve edindiği kimlikten kaynaklanıyor. Yine Osman Baydemir'de öyle... O da içinden geldiği kültürün, "Biz" kafa yapısından bağımsız düşünemiyor... Yani, onun etnik kökeninden olsun da; İster çamurdan olsun! Kürt olması, onun küfretmesini meşrulaştırıyor. Eminim ki bilinçaltında; "Ben nasılsa Kürt'üm" algısı var... Hala Aşiret kültürünün verdiği sürü psikolojisi ile hareket var; Ki bu adam bir belediye başkanı! Düşünün artık... Devlet Bahçeli'de pek farklı değil aslında. Zamanında da onun "Ekonomi" sözcüğünü telaffuz edip edememesi söz konusu olmuştu. Gerçi ağızından öyle ağır bir küfür duymadım ama tavırları elbette ki içinden geldiği gelenekçi Türkçü-İslamcı kafa yapısında alıyor kaynağını... Bu böyle sürer gider... Asıl sorun "Küfürü Sevmek" değildir... Yeryüzünde empati kurabilen sağlık hiçbir kimse "Küfretmeyi Sevmez"... Küfredip etmemek, küfrü sevip sevmemekle de ilgili değildir. Küfrü normal görüp görmemekle alakalıdır bu sorun. Küfretmeyi normal bir eylem olarak algılıyorsanız; küfredersiniz... Bu sevmek değildir... Çünkü sevilesi midir, değil midir gibi bir bilinç yoktur henüz. Küfrün normal bir eylem olmadığını anladığınızda; etmezsiniz... Sevmemek de bu noktadan sonra başlar işte.. Çünkü sevi ile ilgisi olabileceğini anladığınız anda sevmemeye başlarsınız... Öyle ki doğasında sevimsiz bir eylem olduğunu kavramış durumdasınızdır... Şunu demek istiyorum Ki birisi bana dese, hakaret olarak algılarım: Meydanda, televizyonda yani toplum önünde olup da küfreden, Ve kimisinin adları yukarıda geçen şahıslar Ne yazık ki henüz, Küfrün sevimsiz ve insana yakışmayan bir eylem olduğunu bilmiyorlar. Eminim bilselerdi, bilebilecek olsalardı; Küfretmezlerdi; Küfrü sevmezlerdi...
  9. Aslında orada o yumruğu atanında biraz da çaresizliğinden kaynaklanıyor bu... Ve çözümsüzlüğün inat noktasında olduğunu düşündüğü kişiye yaptı saldırısını... Olay bu... Yıllardır siyasette olup, bilinç geliştireceğine; Yıllardır aynı söylemler ile sürü yetiştiren, sürü kültürünü sürdüren kafa karşısındaki yılmışlığın izidir bir anlamda... Aslına bakarsanız bu işin arkasında birileri var mı yok mu? İş topluca düzenlenmiş mi yoksa bireysel bir eylem mi? Hiç önemi yok... Kesinlikle hiç önemi yok... Olay, bir siyasetçi ya da değil; Birisine yumruk vurulması mı? I-ıh, o da değil sorun... Emin olun ki burada bu olayı kınayanlar ya da onayanlar olarak hiç kimse Ahmet Türk'ü siyasi ve Kürt kimliğinden ayrı düşünemiyoruz. Düşünmüyoruz... Çünkü ayrı değil... Bugün arkadaşımla konuşuyoruz ve aynen şöyle diyor: "Valla kişisel olarak daha sağlam bir dayağı hak ediyor ama ne yazık ki demokratça, insanca olmaz!" Ardından "V for Vendetta"daki söz geliyor aklıma: "Şiddet, iyi amaçlar için kullanılabilir!" Ha tabii ki bu şiddeti kullananın, onu meşrulaştırmak için kendisini ve amaçlarını "İyi" olarak tanımlamasına benzer. Lost'ta 6ncı sezon 12nci bölüme geldik; Herkes birilerinin öldürülmesine neden oluyor, öldürüyor... Herkes kendisini "İyi" olarak tanımlıyor... Ama hala anlayamadık kim iyi kim kötü gerçekte... Yıllardır yeni bir kuram, başka bir bakış açısı, bir yenilik getirememiş; Yıllardır sorunun odağında ve tarafında olmasına karşın, sorunun ne olduğunu tespit edememiş; Hala o ilkel modellere, kültüre inanılmaz bir saplantı ile bağlı zihinlere ne gerekir, Gerçekten bilmiyorum! Nush mu? Tekdir mi? Kötek mi? Ben açıkçası orada "Ahmet Türk'ün yumruk yemesi"ni kınamıyorum... Ahmet Türk'ün yediği yumruk da zerre kadar umrumda değil... Etnik Kökeni mi? Emin olun ki hiç umrumda değil... Ancak bir insanın, kim olursa olsun başka bir insanı yumruklamasını; Yumruklamayı çözüm olarak görmesini kınıyorum... Orada o insana yumruk atan insan "İlkel"dir. Yumruğu çözüm olarak gördüğü ya da yumruk atarak rahatladığı için "İlkel"dir. Fakat o yumruğu yiyen de; Yıllardır aynı sorunun odağında olup, hala gelişemediği, çözümün bir parçası olamadığı Hala kendi toplumunun gerçekliklerini kabullenemediği Ve hala aşiret ağası olduğu için "İlkel"dir. O yumruğu atanı kınıyoruz; Eyvallah... Yumruğu yiyen de çok farklı değil ki o atandan? Her ikisi de anladıkları dilden konuştular; O kadar... Hiç bir kavgada, hiçbir taraf masum değildir... Eğer birileri bir tepki gösteriyorsa, Bunun dinamikleri mutlaka vardır... Çıkıp yine birileri "ahanda Kürtlerin kimlikleri reddedildi, dilleri yasaklandı" argümanlarını tekrar tekrar sıralayacaklar... Aman ha! sıkıldım artık bu klişelerden... Zeki insanlar, güncel argümanlar ile güncel konulara çözüm getirirler... Geçmiş ile ilgili sadece durum tespiti yaparlar... Geçmişte yapılan bir yasaklama/uygulama ortadan kaldırıldığında; Yani o konuda çözüme ulaşıldığında, O süreci tekrar güncel bir sorun gibi pişirip pişirip önünüze koymazlar... Bakın, iki senedir bu toplum; "Demokratik Açılım" söylemleri ile Kürt ve Kürt Olmayan çatışmasına sürükleniyor. Bunun bir patlama noktası elbette olacak. Dünyanın neresinde görülmüştür ki; Demokratik yani eşitlik, hürriyet ve özgürlük kapsamındaki bir eğilim Aynı ülkenin halkını birbirine kanlı bıçaklı düşürsün? Bakın eğer Türkiye'de, bin yıldır yaşayan toplum, bir kaç senedir "Demokratik Açılım" söylemi ile parçalanıyorsa; Karşıtlaşıyorsa; Demek ki bunun bir yerinde bir aksaklık, bir eksiklik, bir yanlışlık var... Yani var kardeşim bu işte bir yanlışlık var işte. Eğer olmasaydı, ortaya çıkan tepkiler de olmazdı. Ya hu kardeşim, "Demokratik Açılım" dediğiniz süreç; İnsanları "Etnik Kökenlerine" göre birbirine ötekileştirdi! Böyle Demokrasi mi olur? Demokratik atılımlar sonucunda insanlar birbirlerine etnik kaygılarla mı yaklaşırlar? Zaten Aşiretçiliğin o Etnik bağlara dayalı saplantılı dünya algısı ve kültürü yetiyordu! Habire "yok efendim gizli güçler yapıyor; aman canım şer odakları yapıyor" deyip duruyoruz. Yok efendim; öyle değil! Burada ya da diğer tüm forumlarda bu yazıları şer odakları yazdırmıyor değil mi? Biz yazıyoruz! "Demokratik Açılım" ile hangi Kürt, bu ülkeye daha da çok bağlandı? Hangi söylem ile bağlılığı arttı söyler misiniz? Hangi Kürt Olmayan, Kürtleri daha çok sevdi? Ahmet Türk tokatlanmış olayı değil bu! Hadi o kurban diyelim; Osman Baydemir ne? Onunla her adımını birlikte atan o belediyeler birliği nedir? Arkalarından sürüdükleri, ağızlarından çıkan kavramların bile anlamını bilmeyen sürü nedir? 30 yıldır, Apo olmadan, silah olmadan çözüm olamayacağına koşullanan statükocu kafa yapısı nedir? Ya hu demokrasiden söz ediyorsunuz; Silahları taraf ediniyorsunuz... Bir taraf elinde silah olan askeri taraf edinmeye çalışıyor; Öteki taraf PKK'ya, Öcalan'a yaslanıyor... Bu nasıl çözüm yaa! Diğeri de Ordu'yu yok etmeye, pasifize etmeye kalkıyor... Buyur burdan yak! Toplumsal olaylara Ordu'yu ya da Silahlı bir örgütü birebir taraf etme heveslisi olan Kurşunların düşünebileceğine inanan zihniyettedir... Burada sorun, yıllardır Öcalan'sız, Silahsız, PKK'sız çözüm modelleri geliştiremeyen Kürtçü kesimdedir, Kürtçü siyasetçilerdedir... Burada sorun, Kürt'ün "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı" olduğunun ne demek olduğunu, kavramsal karşılığını hala kavrayamayan kafa yapısındadır... Türkiye'de Saf-Kan Türk ırkından kimse olmadığı halde, Türklüğü hala ırkçılık olarak algılayabilen kafa yapısındadır; Ya hu Irkın kendisi öyle bir topyekün bilince sahip değilken, Irkçılığını nasıl yapacaksın be muhterem! Kürtlüğün ırkçılığı yapılabilir; Ki şu an Türkiye'de ırkçılığı yapılan tek kesim de Kürtlüktür... Türklüğün ırkçılığı yapılamaz... Çünkü Kürtler hala Etnisite, hala Irk özelliğini korurlar... Ama Türkiye'de artık "Türk" adı ile kestirilebilecek, tanımlanabilecek bir "Irk" yoktur. Yani öyle bir toplumsal yapı yoktur. Kaynaşmıştırlar. Bir bütün olmuşturlar. Kürtlerin en azından yarısı olamamıştır; Hala ırkçılık yapmaya müsaittirler ve yaparlar... Ya kurtulamıyoruz şu geçmiş fetişizminden. Tayyip Erdoğan tutturmuş, diyor ki; "İran, bu devletin 300 yıllık stratejik ortağıdır!" Hayırdır!? Türkiye nasıl oluyor da 1700lerde kuruluyor!? Ne 300 yılı yaaa? Osmanlı mıyız kardeşim biz? Bırakın artık bu saplantıyı yaa; Osmanlı bitti, gitti... "Ben Türküm" diyen kimi insanların bu tarih fetişizminden de kaynaklanıyor bu! Bitti, onlar Orta Asya'da kaldı, geçti gitti yaa... Sen burada bir Ulus'un parçasısın artık! Hangi ırktan olduğun değil önemli olan... Kim ne derse desin; Ahmet Türk o yumruğu yedi... Bir insanın yumruk yemesine karşıyım bu biçimde; Fakat Ahmet Türk öyle kutsallaştırılacak birisi de değildir... Ahmet Türk; Çözüm üretemeyen, toplumun sorunlarına gerçekçi bir biçimde yaklaşamayan, Toplumun tüm etnik unsurlarının tüm kaygılarını kucaklamaktan uzak olan, Hala arkasında PKK'yı ve Öcalan'ı hissetmekten haz alan, Hala silahsız çözüm olabileceğine yürekten inanamayan, Hala Öcalan'sız çözüm olabileceğine inanamayan, Hala dağdaki silahlı örgütü, bir denge unsuru, bir koz, bir araç olarak gören, Bütün varlığı ile çözümsüzlüğün odağındaki kimselerden sadece birisidir... Bugün yolda kavga eden iki çocuğun yumruklaşmasını ne kadar kınıyorsam; Ahmet Türk'ün yumruklanmasını da o kadar kınıyorum. Benim için davası güdülecek, kutsallaştırılacak; Hatta halkı öyle birbirine kenetleyebilecek bir noktada değildir. Ama söylüyorum; Bu ona atılan yumruğu kınamıyorum anlamına gelmiyor. Ben sadece Kürtlüğü ve Siyasi kimliği ile özdeşleştirmek gereği görmeden, Bir insanın durup dururken birisinden yumruk yemesindeki haksızlık ve düşüklük, ilkellik açısından kınıyorum...
  10. Osman Baydemir'in Ahmet Türk'e yapılan saldırı ile ilgili açıklamaları var; malum... Önce alıntılamak istiyorum: O kadar diyoruz mesela, en azından ben her fırsatta söylüyorum: "PKK, Kürtlerin tümüne mal edilemez; edilmemeli..." Kürtlerin yaşam anlayışlarında söz ederken de yeri geldikçe vurguluyorum: "Hepsi elbette ki öyle değiller; çağdaşlaşabilenleri de elbette ki var..." Hele hele insan olarak birey birey zaten yargılayamayız... Fakat ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz derler ama kişini işi ile lafı bir olunca hem işi hem lafı ayinesi oluyor kişinin. Osman Baydemir de böyle birisi fakar bir Kürt olduğu için ne kadar ırkçı da olsa, zorunlu olarak onu "Demokrat" ve "Hümanist" olarak değerlendirmek zorundayız. Çünkü o bir Kürt... Hadi yukarıdaki lafları bir Kürt Olmayan kimse söyleseydi, tamam, Irkçı ya da Faşist diyebilirdiniz Ama ne var ki o doğuştan kutsanmış; O bir Kürt... Haydin diyoruz ki "Samsun'da yapılan bir hatadır!" Eyvallah, doğrudur... Bu ülkede, Kürtlerin bu ülkeye demokrasi getirecekleri söylendi değil mi? Nasıl olacak bu? "Amed Samsun'a mezar olacak!" sloganları ile mi? Türkiye'de Kürt Olmayan herkesi ****** olarak adlandırarak mı? Hadi Ahmet Türk'ün "Halkımız" derken bütün Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları'nı kastettiğini yedik! Ki hala o bilince ulaşabildikleri konusunda gerçekten şüpheliyim ama hadi diyelim ki erişebildi! Osman Baydemir'i neresine koyacağız bunun? "Halkım" derken sadece kendi ırkından gelenleri kasteden ve sadece onların kaygısında olan Irkçı bir kafa yapısı için hangi kılıfı biçeceğiz? Hani ne kadar ılıtacağız? Ahmet Türk saldırıya uğradıktan sonra, bugün gazete şöyle bir habere rastladım: "Türk'ün Aşireti, Ahmet Türk'ü korumak için toplandı!" Zihniyete bakar mısınız? "Kürtlerde Aşiretçilik bitti bitiyor!" diyenler nerede a babam? Hani nerede Aşiretçiliğin bitmişliği? Türkiye'deki Devrim, belki de dünyadaki tüm devrimler arasında en çok karın ağrısına sahip devrimlerden birisidir. Onlarca yükümüz var fazlalık... Şeriatçısından tutun Aşiretçisine kadar... Sırf geçmişteki kişisel yaşantılarından dolayı, ne olursa olsun devlete kin kusmayı ödev edinmiş ve bunu artık psikolojik bir sorun haline getirmişinden tutun; Bilinçli ve sistematik olarak kendini hainliğe kaptıranına kadar... Hiçbir Devrim, bu kadar çok düşman edinmemiştir... Gazeteleri açın ve Kürtçüler ile ilgili her mitingde atılan sloganlara, yapılan eylemlere, söylenen söylemlere dikkat edin... Hala Ortaçağın o karanlık zihniyetinin; O Feodal İlkel Kültürünün capcanlı yaşadığını göreceksiniz... Ne yazık ki sırtımızdaki en büyük kambur da budur... Osman Baydemir'in ve destekleyenlerin sloganlarını okuyun... Buram buram ırkçılık kokuyor... Ama pardon; o Kürt idi... Onun bu söylemleri dile getirmesine rağmen Demokrat olmaktan başka seçeneği yok! Yazık ya...
  11. Size sadece, Osman Baydemir'in Ahmet Türk'e yapılan saldırı hakkındaki söylemleri hakkındaki düşüncenizi soruyorum Sayın Dominik... O söylemlerin neresinde durduğunuzu çok merak ediyorum... Sizce Osman Baydemir çok demokratik ve çok etik bir duruş mu sergiledi? Rica ediyorum, bana bir yorumlar mısınız?
  12. Yılmaz Özdil'in konu ile ilgili güzel bir yazıdı var: Umarım tümünü alıntılmam makul görünür...
  13. Bayırılım Apocalyptica'ya yaa... Ama Rakı ile hiç denemedim valla...
  14. Dominik, nedir sizin istediğiniz? İzmir olayında, olayı kınamamızı istediniz; kınamadık diye haksızdık diyelim... Şimdi de sanıyorum ki bu olayda doğru olan tepki, şahsi saldırının kınanmasıdır: Kınıyoruz... Yine de size yaranamıyoruz? İyi de kuzun, nedir sizin istediğiniz? Devlet konusunda da böyleydi tavrınız... Devlet, sizin hoşunuza gitmeyen bir şey yaptığında da kınıyordunuz; Sonra sizinle aynı doğrultuda bir şey yaptığında da kınıyordunuz Ve ikiyüzlülükle suçluyordunuz! Tamam, anladık; Aramızdaki tek temiz yüzlü vatandaş sizsiniz ama; "Ahmet Türk'e iyi ki vurdular, helal olsun; bir kere de benim için vursunlar!" deseydim ne diyecektiniz? Faşist diyecektiniz... Ee saldırıyı kınadık! Bu sefer iki yüzlü olduk! Kaldı ki İzmir'deki saldırıya hiç bir zaman "Haklıdır" demedik; "Halk Tepkisidir" dedik... "Halk Tepkisidir" demek "Haklıdır" demek değildir... "Haklıdır" demişiz gibi muamele yapmayın... Hangi kılıfa koyarsanız koyun; Ahmet Türk'e yapılan saldırı çağdaş değildir... Kınanması gereken bir saldırıdır... Ha siz kendi bireysel yaklaşımlarınız dışında yaklaşım getiren herkesi mutlaka olumsuz niteleyecekseniz; Niteleyin... Fakat soruyorum size; Sizin karşınızda ne yapalım... Aşağı mı tükürelim... Yukarı mı tükürelim... Çünkü ne yaparsak yapalım size göre suç... Bunu psikolojide bir yaklaşım ile de tanımlayabilirdim Fakat yanlış anlaşılır diye korkuyorum...
  15. Ne yazık ki insanın eski söylemleri, her zaman için yine kendi üzerine etiket olarak yapışıp kalıyor... Adımız çıkmış 9a, inmez 8e olayındaki gibi... Ahmet Türk'e bu yüzden elbette ki ister istemez bir önyargı ile yaklaşıyorum; Fakat söylemi doğru olduğu zaman takdir de etmeli elbette... Şunu da söylemek lazım ki; Umarım bu söylemini, daha sonra siyasetine de aksettirir de Bu ülkedeki bütün etnisitelerin kaygılarına yönelik bir algılayış sergiler...
  16. "Pek sanmıyorum" dememi bence haklı bir çıkarım olarak karşılamalısınız... Çünkü kendisine ev vermeyen Mardinli İşadamı için; "Halbuki o da Kürt, bende... Türk olsa neyse!" diyen de Ahmet Türk'tür... Geçmişteki söylemlerine bakınca, elbette ki temkinli yaklaşacağım kendisine; Ne bekliyordunuz ki? Ne bekleyebilirdiniz? Ama dediğim gibi; Bütün Türkiye Vatandaşlarını kastediyorsa, Bu kendi bilişsel düzeyi için iyi bir ilerlemedir...
  17. Türkiye'yi Kutsal Roma İmparatorluğu falan sandınız sanırım! O kadar kutsal bir devlet değil ne yazık ki Ve her devlet gibi yıkılabilecek bir devlettir... Karşılaştırma oldukça normaldir; Çünkü eğer bir devletin tüm özellikleri ile biricikliğine bakarak kıyaslama yapacaksak, Hiçbir devleti, diğer ile zaten kıyaslayamayız... Fakat olay bu değildir; Sürece bakarsınız, sonuçlara bakarsınız... Sizin üzerinizde oynanacak oyunlar elbette ki daha başka olacaktır Fakat diğer devletlerin sonlarını iyi tahlil ederseniz, Başınıza nelerin nasıl geleceğini tahmin edebilirsiniz. Ayrıca bu konu ile ilgili gerek Kürtçülerin taleplerini Ve gerek Avrupa-Amerika'nın duruşunu ve amaçlarını Tamamen ilgisiz görmek oldukça komik... Emin olun ki Türkiye gibi bir ülkede Hiçbir sorun sadece Türkiye'yi ilgilendirmez. Osmanlı'nın yıkılış dönemini tümüyle ele alın bakalım; Yapılan antlaşmaları, sözleşmeleri, fermanları... Alınan kararları, kanunları, uygulamaları, yasaları... Bugünün Türkiyesinden çok da farklı sayılmaz; Türkiye henüz o kadar hasta olmadı; o kadar... Fakat oldurulması imkansızdır diye birşey yok...
  18. Saldırı çirkin olmasına çirkin elbette ki ama umarım Ahmet Türk'e yapılmış bu saldırıyı yine "Ahanda bütün Kürtleri böyle görüyorlar" diyerek provake etmezler... Ahmet Türk'ün açıklamasının kapsamını kestiremedim; Ve bence bu çok önemli... "Halkımız" derken umarım bütün Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarını kastetmiştir... Pek sanmıyorum öyle bir niyette olduğunu ama umarım yanılıyorumdur... Her halükarda kınanması gereken bir saldırı elbette.
  19. Hay bıktım şu Kürtçe yasaklandı propagandasından ya hu! Ya hu bir tartışmada da başka bir söylemle gelin artık! Ne bileyim "Kürtlere soykırım yaptılar; gözlerini ateşle dağladılar; samanlığa tıkıp üzerlerine ateş verdiler" deseniz bile razıyım! Kürt Halkının varlığı inkar edilmişmiş!
  20. Sizin sözünüze kaldıysak; Yandık valla... Valla var ya, Türkiye bal gibi de bölünür... Hem de öyle bir bölünür ki; Kan gövdeyi götürür... Sanıyorum Yugoslavya için de bölünmek hayaldi... Veya Çekoslovakya... Irak için de bölünmek sadece hayaldi belkide... Osmanlı daha da vahim; Örneğin Ali Kemal, son anına kadar Osmanlı'nın kurtulacağından şüphe etmemiştir... Hatta Ulusal Mücadele karşıtı olup da bu kadar takdir ettiğim başka kimse de yoktur; Çünkü adam son nefesine kadar hatalı da olsa tutarlı davranmıştır, ilkeli davranmıştır... Bal gibi de bölünür bu ülke... Hem de öyle bir bölünür ki; Şaşar da kalırsınız... Kürtler ile Kürt Olmayanların içiçe girmiş olmaları, ayrışamayacak kadar birleşmiş olmaları da farketmez bir noktadan sonra... Siz "Yok yok, bölünmeyiz" diyerek bölücülüğe ve ayrıştırıcılığa prim verin bakalım neler oluyor? Bu ülkede "Aman efendim, bu ülkeye şeriat gelmez" diye diye Şeriat getirildi. Çok iyi hatırlıyorum; Ben askerdeyken, Tümgeneralinden en düşük rütbelisine kadar komutanlarımız: "Çankaya'ya Türban giremez; İmam Hatipliler daha fazla iktidarda kalamaz; hiç korkmayın" dedikleri halde Türban Çankaya'ya da girdi; Hala da iktidarda durduruluyor, kaç sene olalı! Siz hiç merak etmeyin; Kürtçülüğün taleplerine ve iktidarın eylemlerine bakın... Üç vakte kadardır, Bölünmemiz yakın...
  21. Kürt Meselesi'nden korkan yok ki! Fakat siz hem arı kovanına çomak sokup arıları kızdırıp, Sonra da "Demek ki bir Arı Sorunumuz var" derseniz, bu komik olur... Apo'nun evinin ziyarete gidilmesi olayı, bireysel tercihler ve konu hakkında bilgili olmak çerçevesinde gerçekleşen bir olay değildir. Oraya gidenlerin çoğunun, Apo'nun tam adını bilmediklerini bile söyleyebilirim. Söz konusu sürü olunca, Katılanların sayısı önemli değildir. Zira tek bir koşullanma ile hareket ederler.
  22. Şimdi Çöp Kutusu'na bir dilde adlandırma yapmak ile Matbaa'yı nasıl benzetebildiğinizi hakkaten anlamadım... Hadi diyelim ki şimdi hepimiz Kürtçe bir adlandırma yapılmasını kabul ediverdik; Matbaanın gelişi gibi bir yararı olacak mı? Anında aydınlanı verecek miyiz? Yapmayın; Böyle bir benzetme olmaz... Olay şu: Viranşehir de, Belediye gibi devlete doğrudan bağlı bir kumusal ve resmi örgütlenme; Resmi Dil'i dışlayarak, yerel bir dil ile adlandırma yapıyor. Bu sizin için küçük ama ayrıştırmacılık için büyük bir adımdır! Yok yok; Kimsenin böyle bir adlandırmadan korktuğu yok... Yok bir korkumuz ama acıyasımız var; o kadar... Yani bu kadar mı düşülür? Bu sadece niyeti gösteren küçük bir adımdır aslında. Yani olay: "Sizin Türkçeniz var; bizim de Kürtçemiz var!" demektir... Oysa Türkçe'de bizim; Kürtçe'de bizim... Ben Kürtçe yazılması o kadar önemseniyorsa ve insanlar çöp kutusuna bile Türkçe "Çöp Kutusu" denildiğinde anlamıyorlarsa, Kürtçe olarak da yazılmasında bir sakınca görmüyorum; Fakat bunun, Kürtçe'nin bir Resmi Dil olmadığının ayırtında olunarak yapılması gerekir... Ancak o belediyede yapılan bu değil... O belediyede yapılan; Resmi dilin tamamen silinmesi, Ülkede ılıman bir hava yaratılmaya çalışılırken, Kürt Olmayanlara meydan okunmasıdır... Kürtçü eğilim ile belediyeler birlikler oluşturuyorlar ve bu siyasal bir kimliğe bürünüyor... Bu bir adımdır ve bunun akıl hocaları var. Daha sonra bu Belediye birliktelikleri, hakikaten diğer belediyelerden ayrı birer birlik olarak hareket etmek isteyecekler. Belediyelerin yetkilerinin arttırılması yönündeki talepler de bu yüzdendir. Komplo Teorisi gibi gelecek ama ben size süreci söyleyeyim; Gerçekleştiğinde görürüz: Önce bunlar bir "Belediyeler Birliği" kurdular... Belediyelere "Yerel Yönetimleri Güçlendirme" adı altında ayrıcalıklar istiyorlar... Bu belirli ölçülerde tanınacak bile olsa; Kendilerine kimlik oluşturmaya çalışıyorlar: PKK cenazelerine katılma, Kürtçeleştirme ve Türkçe'nin silinmesi... Yani bölgeyi, Devletin Üniter yapısından kopmaya alıştırıyorlar... Üniter yapı altında özerkleşmeye başlıyorlar... Bunun da tek nedeni, Kürtçülüğe dayalı bir ideolojik bütünlükleri olmaması Ve teşkilatlanmada henüz yetersiz olmaları... İleride önce Özerklik için Referandum talepleri olacak... Özerklik sürecinde kendi kendilerini ayakta tutabilecek kadar Türkiye'yi sömürdükten sonra Bağımsız Devlet olmak için adımları atacaklar... Bu, çok kurnazca ve sinsi bir süreçtir... Kurnazca olmasına karşın, aslında apaçık da önümüzdedir ne yapılmak istendiği... Hadi bakalım...
  23. İlker Başbuğ'u karşılayanları da sorgularım; Ancak, o PKK'lıları Habur'da karşılayan o MİLYONLARCA! kişinin, bir tanesinin bile "Ulus", "Etnik Unsur", "Demokrasi", "Çağdaşlık", "İnsan Hakları" gibi kavramların bir tanesinin bile anlamını, gerçek anlamına yaklaşabilecek kadar bile bilmediklerine eminim. Geçende Apo'nun doğum günü kutlanıyordu, hani dikkat etmişsinizdir. Doğduğu eve yine MİLYONLARCA! kişi gitti... Gidenlerin çoğu bahçesinden toprak alıyorlardı! Çağdaş bir kültürden, gelenekten dolayı olsa gerek... Resimlerini öpüyorlardı! Öperek poz verenlerden hiçbir tanesinin bile PKK'nın kuruluş ilkelerinden bir tanesini bile bilmediklerini rahatça söyleyebilirim. Diyelim ki bir mezrada, bir çobanın güdümündeki koyunlar otluyor. Koyunların sayısı ne kadar çok olursa olsun ve istediğiniz kadar her birine birer isim koyun o koyunların; O koyunlar ne kadar birlikte hareket ederlerse etsinler; Birisi öldüğünde aralarından, Ölen sadece bir "Koyun"dur... Bir "Birey" değil... Sürüde sayının çokluğunun önemi yoktur; Ne de olsa sürüdür... Kürtler birer "Birey" olarak toplumsallaşabilselerdi, Birer birey olarak "Kişisel Benliklerinin Önemini" kavrayabilselerdi, Habur kapısında o karşıladıkları PKK'lılara önce şunu sorarlardı: "Madem bizim haklarımızı savunuyordunuz; Neden onlar köyümüzü yakıp, yine bizim gibi Kürt olanları da katlettiniz?" Bu soruyu hiçbir zaman soramazlar. Çünkü Feodal Kültür izin vermez. Öldüren de, öldürülen de Kürt müdür? Eğer karşılarında bir düşman yaratırsanız; Bir Kürt olarak istediğiniz kadar Kürt öldürebilirsiniz... Çünkü "Ben öldürdüm ama bakın ötekiler Kürt bile değil!" dediğinizde; Kolu da kırarlar, yeni de içeride bırakılar... Aşiret kültürü böyledir; Yeter ki kitlenin başına geçmeye görün... Milyonları da toplarsınız bir tek alana; PKK'nın ilk defa insanları katlettiği yerde Şenlikler de düzenlersiniz... Yeter ki sizi "Baş" olarak görmeye dursun... Bakın, ne burada ve ne de dışarıda Kürtçü duygular ile hareket eden hiçbir Kürt, PKK'nın sertliğini eleştirse bile şu soruyu soramamaktadır: "Acaba, taleplerimizde bir yanlışlık yok mu?" 30 yıldır gerek terör ile Gerek siyaset ile Gerek başka yollardan hep aynı talepler... Yöntem değişiyor, Fakat talepler esnemiyorsa eğer; Orada kesinlikle ne bir ilerleme vardır Ve ne de sorgulama... Sadece itaat vardır... Ve itaat sadece çağdaş olmayan kültürlere özgüdür... Devlete bakın oysa, o kadar eleştirdiğiniz... Yasakladığ her konuda artık esniyor; Karşılamaya çalışıyor, algılayabildiği kadarıyla... Sen buna rağmen hala dediğim dedik deyip, aynı argümanlarla konuşuyor; Yasaklanması sona ermiş olsa bile hala "Bir zamanlar yasaklandı" diyorsan; Hala o yasaklandığı dönemden bir adım bile ileri atamamışsın demektir... Şöyle örnekleyeyim; Bu topraklarda, yönetim ilişkileri açısından, insanların din seçme özgürlüğü Islahat Fermanı ile tanındı. Can, Mal ve Namus güvenlikleri ilk defa Tanzimat Fermanı ile tanındı. Bugün birilerinin çıkıp; "Ama bu topraklarda Can, Mal ve Namus Güvenliği yoktu, o yüzden şunu şunu talep ediyorum devletten..." demesi kadar komik bir durumdur. Geçti kardeşim geçti; Artık ne Kürtçe yasak, ne başka bir dil... Devleti eleştirmek her vatandaşın hakkı ve ödevidir. Fakat her vicdanı yerinde vatandaş, aynı zamanda kendi düşüncelerini de sorgulamakla yükümlüdür. Ha, tabi eğer düşünceleri kendisine ait ise Ve eğer bir sürünün parçası değilse...
  24. Nereden biliyorsunuz Kürtçe öğrenmek gibi bir kaygım olmadığını? Kürtçe öğrenmeye çalıştım; Hatta Kürtçe (aslen Farsça ya da Arapça kökenli sözcükler elbette) sözcükleri yazdığım bir not defterim bile vardı. Lisans 1'den 4'e kadar Osmanlıca Dersleri aldım ve odamdaki, sınıfımdaki, çevremdeki bana yakın insanlar ya Kürt idi, ya Zaza, ya Arap... Hatta kimi zaman Osmanlıca sözlüğü açar, Kürtçe olduğu iddia edilen sözcükleri lugatten bulur, etüd ederdik... Hem Osmanlıcam gelişir, sözlük bilgim artardı; Hemde Kürtçe, Arapça, Farsça sözcüklerin ayrımı konusunda bilgi sahibi olurdum. O sıralarda Arapça'dan ya da Farsça'dan Kürtçe'ye geçmiş bir sözcük; Geldiği dil ile Kürtçe'de nasıl bir farklılıkla telaffuz edilir, çoğunu da not etmiştim. Aradan 7 sene kadar geçti; zihin unuttu elbette bir çoğunu... Fakat burada asıl önemli olan şey şu ki; Sizin, karşınızdaki kişiler hakkında kesin ön yargılarınız bulunmaktadır. Ve bunu kesinlikle aşmanız gerekmektedir...
  25. Olmaz işte, biz de onu diyoruz! Peki olmaz olmaz da... Kürtler neden Türkçe'den rahatsız oluyorlar? Neden oluyorlar da, Türkçe'yi temizleme kampanyaları düzenliyorlar alttan alttan! Kardeş, kardeşin dilinden rahatsız olmaz deyip; Neden Türkçe'den rahatsızlığın en alasını yapıyorlar? Çöp tenekesinde Kürtçe kullanmak istiyorlar ise kullansınlar. Ancak bunu Türkçe'yi temizleyerek yaparsa, elbette ki buna tepki gösterilir. Ve bu tepkiyi de "Kardeşin dilinden rahatsız mı oluyorsun?" biçiminde yorumlayamazsın. Yorumlanacak olan şey şudur: "Neden Türkçe tamamen kaldırılıyor da sadece Kürtçe kullanılıyor?" Orada hiç Türkçe bilen halk yaşamıyor mu? Veya Kürt olmayan kimse hiç mi yok? Ayrıca şu "Kardeş" sözcüğü, Türklük ile Kürtlük söz konusu olunca pek bir iğreti duruyor. Ne kardeşliğinden söz ediyorsunuz siz? Türkçe dediğiniz, etnik bir dil değildir; bu ülkede yaşayan herkesle anlaşabilmek kaygısında olanların benimsediği Ortak, Ulusal bir dildir. Kürtçe ise başlı başına etnik bir dildir. Türkçe'yi belirli çerçevelerde etnisiteye atayabilirsiniz belki ama Kürtlerin bile kendi aralarında anlaşabildikleri dildir Türkçe. Kardeşliğin nasıl nitelenebileceğini daha önce anlattım... Bir Çerkez, bu ülkenin insanları ile anlaşabilmek için Kürtçe'ye gereksinim duymaz ama her etnik unsurdan insanla anlaşabilmek için Türkçe'ye gereksinim duyar. Bir Boşnak, Zazaca'ya gereksinim duymaz ama ortalama vatandaş bir Zaza ile anlaşabilmek için Türkçe'ye gereksinim duyar; çünkü pratik açıdan Türkçe öğrenmesi, Zaza Olmayanlarla da anlaşabilmesini sağlayacaktır. Bir Pomak, Rum, Makedon, Ermeni, Arap ya da Fars bile tüm bu ülke toplumu ile iletişim kurmak kaygısındaysa, Türkçe'yi öteleyemez... Ötelediği takdirse; Kürtler ile iletişim kurmak için Kürtçe öğrense bile Zazalar ile anlaşamaz; Zazaca öğrenmek zorunda kalır; dertlerini kavrayamaz. Kürtçe bile öğrense, Kürtçe bilen herkesle yine anlaşamaz: Sorani ile mi anlaşacak; Gorani ile mi; Kurmançi ile mi? Bir Kürt bile, bu ülkenin insanları ile anlaşabilmek kaygısındaysa, kendi diline ihtiyaç duymaz; Türkçe'ye gereksinim duyar; Eğer Kürt Olmayanlar ile bir ortak duygu geliştirmek kaygısında ise... Etnik bir kaygıda ise zaten Kürt Olmayanları önemsemez... Ben Kürtçelerini Türkçe'den daha iyi bildikleri halde, Kürtçe anlaşamayıp da Türkçe anlaşan sayısız Kürt biliyorum. Kürt ile Zaza aynı saflarda yer edinirken, konuştukları dil Türkçe oluyor; Ne Zazaca, ne Kürtçe... Kardeşlik, denklikler arasında olur. Siz onu bunu bırakın da; Viranşehir Belediyesi'nin, bu ülkenin ortak değeri olan bir dili silip, kaldırma eğilimini eleştirin. Viranşehir'in bu ülkenin tümü ile olan tek iletişim dilini yok etme kayıgısını eleştirin. Bu ülkenin etnik kökeni ve dili farklı olan Fakat buna karşın birbirlerini anlamalarına yardımcı olan tek dili yok etmeye çalışın; Sonra da çıkın kardeşlikten söz edin... Sonra da çıkın: "Bu toplum bizi neden sevmiyor; bizi neden anlamıyor; bizi neden savunmuyor?" diye yakının... Biz de yiyelim! İstediğiniz kadar çabalayın: Kürtçe, Kürtlerin kendi aralarında bile ortak bir kaygı yaratamıyor... Sen bu ülkede, bu ülke insanlarının seni anlamalarını istiyorsan; Türkçe öğrenmek, bilmek, konuşmak ZORUNDASIN... Bunun başka bir çaresi yok... "Olmaz kardeşim; öğrenmeyeceğim, bilmeyeceğim, konuşmayacağım" diyorsan eğer; Bu toplum ne seni sahiplenir, ne sana saygı duyar, ne de senin kaygılarını paylaşır... Dünyanın en ücra köşesine de gitsen, birlikte yaşadığın insanların dilini öğrenmek zorundasın... "Türkler bu topraklara sonradan geldiler" mi diyeceksin? Ha gel o zaman son 1000 yılı bir tartışalım... Türkçe, size rağmen mi ortak kaygı haline gelmiş; Sizin sayenizde mi... Kürtçe, sizin kendi aranızda bile bir ortak kaygı yaratamamasından dolayı mı sizin kendinize bile çare olamıyor; Yoksa Türkçe öyle Tanrı tarafından kutsanmış olduğu için mi? Elbette ki Türkçe öyle kutsal, Tanrı'nın konuştuğu bir dil değil... Kürtçe, yüzyıllarca kayırılmasına, üstelenmesine, iltimas edilmesine rağmen Kürtler arasında bile bir ortak değer yaratamamıştır. Bugün bu bu kadar net görülürken; "Kürtçe Yetersizdir" demek sanırım hakaret değil; Var olanı söylemektir... Bölünmüşlüğünüzün sorumluluğunu Türkçe'ye atmayın. Kürtçe, Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce de Kürtleri birleştiremiyordu; Bugün de birleştiremiyor; bunca siyasi ve uluslararası desteğe ve çabaya rağmen. Sizin açınızdan acı olanı kabul etmelisiniz. Acı, ama gerçek... Kürtçeyi öğrenin; öğretin; geliştirin... Bu en büyük hakkınız... Fakat Türkçeyi silmek gibi bir çabaya girişmeyin... Türkçeyi silmek istediğiniz yerde; Toplumun geri kalan tümünün, yani Kürt Olmayanların, Sizi dışlaması süreci başlar... Ve bunu siz, kendiniz yapıyor ve istiyorsunuz...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.