Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
İSRAİL KATLİAMI
Yalnız ilginçtir; İsrail'in saldırısına uğrayan gemilerin lojistik desteğini sağlayan liman, Yine bugün PKK tarafından saldırıya uğrayan İskenderun Limanı idi... PKK'nın İsrail'in ve Batı'nın yaptığı yine belli olmuştur böylece... Türkiye'de CHP, AKP karşısında bir atılım yaptı; Ve ondan daha büyük bir başka güç, AKP 'nin işine yarayacak bir başka düğmeye bastı gibime geliyor...
-
İSRAİL KATLİAMI
Cyrano dostum: Ben sana bundan sonra olacakları söyleyeyim... Hiçbir şey... Türkiye Cumhuriyeti, bugün, böyle bir saldırıya karşı duracak kadar değildir ne yazık ki...
-
TÜRKIYE'DEN CAGDASLIK GÖRÜNTÜLERI
O değilde, sanki Kürtler bu toplumun bir parçası değilmiş ve bu toplum o şeriatçı kesimden ibaretmiş gibi bir tavrı var arkadaşın. Oysa yazdıklarımızı şöyle doğruca bir okusa; Ben Kürtleri de sahiplenirim, şeriatçıları da... İkisi de bizim insanımız... Fakat kafa yapılarını tasvip etmem... Kürtleri eleştirmemiz, bizi Şeriatçılara ait bireyler haline getirmez... Her iki kesim de ilkel bir yaşam tarzı sürüyor... Birisi Misvak kullanıyor dişini fırçalamak için, Diğeri de kan davası güdüyor! Onu bırak, Anadolu'da Tarikatler en çok Kürtler arasında yaygındır. Hadi madem konuya girdik; Onu da anlatıvereyim de çıksın aradan... Osmanlı Devleti, 19ncu yüzyıla kadar hep Kürt Aşiretlerine ayrıcalıklar vermek yönünde bir politka izlemişti. 1808deki Sened-i İttifak ile de Ayan konumunda olan aşiretler hanedan olarak tanımlanmış ve Osmanlı'nın merkezi otoritesi, yerel örgütlenmelere yani taşraya kaymıştı. Sened-i İttifak'ın Alemdar Mustafa Paşa'nın Yeniçeriler tarafından öldürülmesi ile kesin olarak son bulması Aynı zamanda II. Mahmut'un Merkezi Bürokrasi Monarşisini kurmasının da önünü açmıştı. Merkezi yönetimin güçlenmesi sürecinde de özellikle 1850ye kadar Aşiretler, Feodal yapılanmalar güçlerini belirli oranda kaybettiler. İşte bu süreçte Kadirilik, Nakşibendilik gibi tarikatler, Aşiretler üzerinde etkisini artırarak nüfuz elde ettiler. Aşiret ağalarının kızları ile evlendiler ya da kızlarını, aşiret ağalarının oğulları ile everdiler. Giderek de Aşiretler, Tarikat-Aşiret haline geldi. 1858deki toprak reformu ile de halkın toprakları kesin olarak bu yapılanmanın eline geçti. 1891 yılında da II. Abdülhamit'in Hamidiye Alayları ile bu yapılanmalar vergilerden muaf tutulduğu gibi, ayrıcalıklar, topraklar ve iltimaslar elde ettiler. Dolayısı ile o yapı iyiden iyiye kemikleştirildi. Şeyh Sait isyanında, isyanı çıkaranın Şeyh ve Aşiret reisi olması bu yüzdendir... Koçgiri ayaklanmasında isyanın önderinin Seyit (Hz. Hasan soyundan gelen) ve Aşriet reisi olması bu yüzdendir... Bugün bile baktığınızda, Aşiret Reisliği ile Şeyhlik içiçedir büyük oranda... Dolayısı ile "Tarikatleşmeye" suç bulunacaksa, yine o yapının merkezine yani Kürtlere bakması lazım arkadaşın... Ha bunu yapabilmek için de öncelikle tarih bilgisine sahip olunması gerekir. Yoksa bir köroğlu bir ayvaz kalıverir insan ortada... Ama arkadaş yine çıkıp beni "hayal kurmak" ile suçlayacak, her zaman yaptığı gibi... Ve yine her zaman yapamadığı gibi yine benim söylediklerimi çürütemeyecek ya da daha doğru bir bilgi sunamayacak... Bugün Anadolu'da kemikleşmiş bir Tarikatleşme varsa, bunun en büyük sorumlusu yine Kürtlerdir. İsteyen istediği kadar inanmayabilir; Tarih karşımızda dımdızlak, mudurnu tavuk gibi duruyor. Yine birileri çıkıp "aman canım o egemenin yazdığı tarih" diyebilir... Lost'un son bölümünde Hugo Reyes'in Sayid'e verdiği yanıtı hatırlatırım burada: "he he, o dediğinden!" O değilde, aynı arkadaş yani Sayın Dominik, bir ifadesinde şöyle demiş: "Kürtler bu ülkeyi ne zaman yönetti ki?" Aynen böyle yakınmış! Bu ülkede Kürt kökenli Cumhurbaşkanlarının, Başbakanlarının, Meclis Başkanlarının gelip geçtiğini hatırlatmak bir yana; Ne demek istediğini anlamadım bu söyleminde kendisinin? Bir ülkeyi, bir etnik unsura mı vereceğiz yönetsin diye? Sırf Kürt oldukları için "gelin ülkeyi yönetin" mi diyeceğiz? Hangi demokrasi anlayışında var böyle bir uygulama? Sonra da bu arkadaş çıkıp bize "demokrasi dersi" vermez mi? İşte o zaman gülümsüyorum biliyor musun...
-
TÜRKIYE'DEN CAGDASLIK GÖRÜNTÜLERI
Dominik; İstediğin kaar zorla: Kürtler feodal bir yaşam sürüyorlar ve dünyanın neresine gidersen git; Aynı biçimde örnek gösterdiğin ve konuyu açan iletindeki misal de ilkel bir kültürdür. Ve ben ona da karşıyım merak etme. "Kendilerine baksınlar" diyorsun ama ben onlardan değilim ki kendime bakayım? Türkiye'de Feodal Kültür ve Şeriat Kültürü, Çağdaşlık karşısında yüz karasıdır. Birisinin diğerinden farkı yoktur. Yazdığın tüm iletiler, bir önceki ile inanılmaz derecede çelişiyor.
-
İRAN, YAKALADIĞINI ASIYOR
Yani diyorsun ki; "Kürtlerin, kendi ırklarına dayalı Etnik kökenli ırkçı bir devlet kurmak istekleri; haktır!"... Ve bunu, demokratik hak olarak mı niteliyorsun? İran'da gerçekleşenler, Orta Doğu'da Kürtçü kesimin konumlarını ortaya koyuyor... Tabii ki peşlerine takılan Kürtlerin de... İran'da önemli bir Kürt karşıtlığı var... Irak'ta keza aynı derecede... Türkiye'de de yükselmekte ciddi boyutta... Azerbaycan'ı saymıyorum bile; Türkiye'deki Azerileri bile inceleseniz, tavırları bellidir... Suriye ha keza aynı... Ermeniler mi? Gözlerini diktikleri toprakların Kürtlerin eline geçmesini sevgi ile karşılamazlar sanırım... Hadi şimdi ABD'ye dayanarak böyle bir gaza geliniyor. Kürt Irkçılığı; Hak, hukuk, demokrasi, insan hakları gibi kılıflara bürünerek, Komşu tüm ulusların düşmanlıkları kazanılarak yükseltiliyor... Hemde Kürtlerin Feodal yapıları korunarak yapılıyor... ABD'nin bir an için zayıflamasına ya da politikasını değiştirmesine bakar olay hacı... Nasıl ki zamanında Saddam, ABD'nin bombaları ve ABD'nin izni ile Halepçe'de katliam yarattı; Kürtlerin, bugün düşmanlıklarını kazandıkları Uluslar bundan çok farklı bir tepki göstermezler... Bırakın o Kürdistan'da yaşayacak olan Kürtleri, Kürdistan'ın dışında kalan ve başka ülkelerin bünyesinde yaşayan Kürtlere olan olur... O Kürdistan'da yaşayacak olanlar da; Afrika'daki gibi bir devlet bünyesindeki kabile savaşları misali kırılıp dökülürler zaten... Yıllardır Kürdistan için çırpınan Aşiretler, Çırpınmayan Aşiretlere öyle demokratça yaklaşacak değil ya! Bir Etnik Milliyetçilik/Irkçılık, Diğer Etnik Milliyetçilik/Irkçılığı körükler, besler... Bulunduğun coğrafyada, herkes birbirine uyum sağlayabilirken, Sen Irkçılığa yönelip, oyun bozanlık yaparsan; Dönerler birgün seni bozarlar... Bakın ya hu etrafınıza: Orta Doğu'da düşmanlığını kazanmadığınız halk kaldı mı? Kürtlere sempati ile yaklaşan tek bir toplum var mı Orta Doğu'da? Böyle bir coğrafya da ne kadar var kalabilirsiniz? 69 İran askeri ölmüş de; 3 karakol imha edilmiş de... Türkiye'de aynı... Irak'da aynı... Bunların yol, su ve elektrik olarak geri dönmesini beklemiyorsunuz herhalde?
-
LOST
-Spoiler- Cyrano, dediğin açıdan gerçekten güzeldi. Beni de en çok Juliet ile Sawyer'ın birleşmeleri mutlu etti... Ama ne bileyim, bütün soruları kursağımızda bırakmaları pek iyi olmadı. Düşünsene mesela: Adada kalan Desmond'a ne oldu? Ben, Hugo'ya "Belki onu ailesine kavuşturmakla başlayabilirsin!" derken, sanki devamı gelecekmiş gibi hissettim. Adadan kurtulanlara ne oldu sonra mesela? Dizinin olayı; Jack'in kendisini bulması gibi birşeydi. Ama güzeldi... Sanırım öyle çok fazla birşey beklemeyip, gerçekten de anın tadını çıkartmak lazım. Soru ise soru; yanıt ise yanıt... Hangi soruyu yanıtlarsa yanıtlasın; Yeni sorular soracağız hep Lost'a... Ama kim ne derse desin; 6 yılda bambaşka bir çığır açmıştır Lost... -Spoiler-
-
LOST
Cyrano; Lost bitti en sonunda... -Spoiler- Abicim tek bir soruya bile yanıt yok! Hatta "Ada" nedir? O "Ada"da birileri ile işi bitmemiş olan kimdir? "Lost"un felsefesi nedir, ne değildir? Sonunda hepsi öldü de cennete mi uçtular; Yoksa gerçek hayata devam mı ettiler! Bana biraz Nicole Kidman'ın "Diğerleri" filmini hatırlattı ama ne alaka? Ya valla ben bu ne son bölümden birşey anladım: Ne de diğer bölümlerin mantığı ile bütünleyebildim. Hiç bitirmeselerdi de, aklımızda soru işaretleri ile yaşasaydık, çok daha iyi olurdu. Tamam 6 sene boyunca, dizi film konusunda çıtayı hayli yükselttiler ama Final neydi abi öyle! En berbat finallerden birisiydi. Hiçbir soruya yanıt vermediler! O Desmond'un yerden çıkardığı şey nedir? Hangi kültürün ürünüdür? Sezon başında yerin dibinde gördüğümüz ada neyin nesidir; Ve o süreçten beri yaşananlar, yaşayanlar nerede gerçekleşmiştir? Çok canım sıkıldı yaaa: Haklı çıktın Cyrano... Tam bir fiyasko ile bitti... Ya hu sen 6 senedir bir dizi çekiyorsun; Adamakıllı, şöyle iç gıcıklatacak bir felsefe oturtamadın mı? Ne bileyim; Mısır'dan girip, Mu'dan çıkıp, Atlantis'ten tekrar dalıp, Agarta'dan yine fışkırabilirdin yani... Cyrano, senin bütünleyebildiğin bir felsefesi varsa Lost'un son bölümünün; Bir yorumlayıver ya hu! Ya bi de kilisede "Dinlerin Kardeşliği" temasına vurgu yapmışlar, Jack babası ile konuşurken! Ne yani, şimdi bu yüzden iyi puan mı verelim? Yok abi, Lost hevesimizi kursağımızda bıraktı, çekti gitti... -Spoiler- Devamını çekerlerse film olaraktan, hiç şaşırmam...
-
Ahmetsecer'den Evrim Yazıları
Evrim'in, canlılığın nasıl başladığı sorusuna bir yanıt vermemesinin nedeni; Belki de Evrim'in canlılığın nasıl başladığı ile ilgilenmiyor olmasındandır? Ne dersin? Bunu bir düşün istersen! Mesela İlahiyat'a şu soruyu sorabilir misiniz? "Kuantum Fiziği'nin yasaları nelerdir?" Sorarsınız elbette; Ama tabii ki İlahiyat'ın bu soru ile ilgilenmediğini bilmiyorsanız! İlahiyat size yanıt veremez bu soru karşısında; Çünkü ilgi ve araştırma alanı değildir. Ee böyle olunca da çıkıp: "Ahanda bakın, ilahiyat bu soruya yanıt veremiyor! Allah'ın olmadığının kanıtı da budur!" denilebilir mi? Evrim'i de bu yüzden, o soruya yanıt vermemekle suçlayamazsınız. Bu suçlama çok saçma olur. Ha ama saçma sorular sormak kaygısında olan herkes de bu soruyu sorabilir; O ayrı tabii ki... Evrim, canlılıktaki çeşitliliğin nasıl gerçekleştiğini inceler.
-
Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığına Adaylığını Açıkladı.
Bana bir tanecik "Türkiye'de Kürtlerin olmadığını ispatlamak" yönünde yapılmış araştırma söyler misiniz? Lütfen yaa, rica ediyorum... Bu konularda kaç zamandır ilgileniyorum ama ben böyle bir araştırmanın bir tanesine bile rastlayamadım. Ya hu bana bildiğiniz bir makale, kitap, dergi adı falan söyleyin de, ufkum genişlesin, bilime katkınız olsun. Gerçekten rica ediyorum! Ama bu kadar da bol keseden atılmaz ki canım!
-
Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığına Adaylığını Açıkladı.
Rua, bunca yıldan sonra böyle sinyaller almak, açıkçası heyecanlandırmadı değil... Hep söylerim; Kılıçdaroğlu'nda, Ecevit'in taşıdığı misyonu göremiyorum Ama yine de eğer Sol belirli bir ölçüde birleşirse, Mükemmel olacak... Rahşan Ecevit'in bu çağrıda bulunması bence yabana atılmamalı. Aynı zamanda Kılıçdaroğlu'nun Alevi ve Tuncelili olması da önemli birşey; Bir imaj tazeleme ve bir moral olacaktır. Dediğim gibi: Baykal istifa edecekse, bu biçimde olmamalıydı... Ama oldu ne yazık ki... Şimdi daha iyi ne yapılabilir, neler yapılabilir ona bakmak lazım.
-
Ahmetsecer'den Evrim Yazıları
Evrim, elbette ki tek bir proteinin bile tesadüfle oluşamayacağına cevap veremez; Çünkü Evrim, hiçbir şeyin tesadüfle oluşabileceği gibi bir iddia da bulunmaz. Evrim'in böyle bir iddiada bulunduğunu sananlar, Evrim'in ve Evrim Teorisi'nin ne olduğundan zerre kadar haberi olmayanlardır... En basit proteinin bile oluşmasının nesnel nedenleri vardır Evrime göre Ve bilimde tesadüflere yer yoktur... Her şeyin, en azından bizim keşfedemediğimiz nedenleri vardır. O yüzden bir bilim insanına "bir protein tesadüfle nasıl oluşmuştur?" diye sorduğunuzda, Bir yanıt alamazsınız... Tıpkı aynı bilim insanına "bir insan çamurdan nasıl yaratılmıştır?" Ya da "herşey yoktan nasıl yaratılmıştır?" diye sorduğunuzda, Yanıt alamayacağınız gibi... Çünkü bu sorular saçma sorulardır. Mantıksız ve sallama sorulardır. Bilim insanlarının, bir proteinin nasıl tesadüfle oluştuğunu cevaplayamamasını hor görüyorsunuz. Kaldı ki bu soruyu cevaplayamaması kadar doğal birşey yoktur. Çünkü bilimde, bilim insanına göre, tesadüf diye birşey yoktur. Ama gidin sorun bakalım bir imama; "İyi de hacı, bu Allah insanı nasıl olup da topraktan yaratmış?" diye. Bakalım ipe sapa gelir, ikna edici, bilimsel tek bir yanıt verebilecek mi? Hikaye...
-
3 Fidan Düştü Toprağa
Kaplan; Mustafa Kemal'de ve kadrosunda, Var olangelen monarşik sistemin DEVRİLİP, Yerine Ulusal bir devletin kurulabileceğine dair "DEVRİMCİ" bir anlayış olmasaydı, Milliyetçilik var olabilir miydi? Devrimcilik olmadan, Milliyetçiliği inşa edemezdiniz... Toplumun değişime, devrime olan gereksinimi olmasaydı; Milliyetçilik gibi bir akım ortaya çıkabilir miydi? Daha nasıl ifade edebilirim ki bunu? Merak etme; Milliyetçiliğin/Ulusalcılığın ne anlama geldiğini son derece iyi biliyorum... Ve bir çok tartışmada, son derece Ulusalcı bir anlayışa sahip olduğumu da görmüşsündür... O değil de; Atatürk'ün Gençliğe Hitabesini bana mı hatırlatmak için yazdın, Gerçekten merak ettim... Hocam, sanırım sen "İhtilal" ile "İnkılap"ı çok fena halde karıştırdın. "İhtilal" dediğin şey "Devrim"in kendisi değil, bir aşamasıdır. Eski sistemin yıkılması aşamasıdır. Toplumun, topyekün kalkışması sürecidir. Onun ardından Devrim'in diğer aşaması; Yeni sistemin kurulduğu, yeniliklerin içselleştirildiği ve uygulandığı aşama gelir. "Milliyetçiğin olmadığı durumda Devrim olamaz" diye birşey yoktur. "Milliyetçi" olabilmeniz için, o dönemde, var olan Monarşi'yi yıkabilecek kadar Devrimci olmanız gerekirdi. Devrimci olmazsanız, Milliyetçiliği var edemezdiniz. Monarşi'nin yıkılması gerektiğini kavrayamazdınız. Milliyetçiliğin uygulanabileceğini kavrayamazdınız. Dolayısı ile eğer Devrimci olamazsanız, Milliyetçilik de olamazdı... Monarşi'nin yıkılabileceğine kafa yorabilen birisi, Demektir ki, Milliyetçiliği algılamadan önce İçerisinde bulunduğu sistemin yıkılabilir, devrilebilir bir sistem olduğunu sorgulamış ve kabul etmiştir... Bunu kabul ettikten sonra, yerine hangi sistemin konulabileceğinin farkına varmış, Toplumu bu yönde örgütlemiş, Toplumdaki birlik gereksinimini Milliyetçilik çerçevesinde yönlendirmiş, Ve sonuca ulaşmıştır... Milliyetçiliği ortaya çıkarmıştır... Korkma, Devrimciliğin daha önemli olduğunu söylemek, Milliyetçiliğe zarar vermez...
-
Muğla'da gerginlik
DemirEfe, benim bildiğim şudur ki; Batı'nın kışkırtmasına gelip, yularını boyunlarına geçiren Kürtçü kesimin romantik saplantıları ile yönlendirilen ve koşullandırılan Kürtler, bu ülkede gerçekten çok büyük bir antipatiyi yaratıyorlar ve besliyorlar. Sadece bu ülkede değil; Orta Doğu'daki bütün halkların sevmedikleri ortak unsur konumundalar şu an. Ne İran'da seviliyorlar, Ne Irak'da seviliyorlar, Ne Suriye'de seviliyorlar, Ne de Türkiye'de... Ha, Ermeniler mi sevecek peki? Elbette ki değil... Onların "Bizim topraklarımız" dedikleri yere, Kürtler de "Bizim topraklarımız" diyorlar... Bugün Batı'nın "Şark Politikası"nın taşeronluğunu yapıyorlar. Fakat hiçbir hükümranlık, sonsuza kadar sürmez... Batı'nın ve dahi Amerika'nın zayıfladığı yerde, Bunun bedelini Orta Doğu'da Kürtler ödeyecekler ne yazık ki... O zaman işte, heveslendikleri Soykırıma uğrayacaklardır... Üniversitede öğrenciler arasında görüyoruz; "En sonunda topraklarımızı alacağız, Kürdistan'ı kuracağız!" diyorlar. Bunu, İzmir'e gelip, bu devletin verdiği burs ve imkanlarla okuyan Kürt öğrenciler söylüyorlar. Ve bunları söyledikleri diğer öğrenciler, bu insanları "Hain" olarak niteliyorlar. Ki kesinlikle öyle... İstediğiniz kadar romantize edin... Ve bu kitle, öyle az bir kitle de değil... Ancak onlara karşıtlık besleyen, fakat yine de umutlarını kaybetmemeye çalışan, hala "siz onlara bakmayın, onlar istisna" diyerek avuttuğumuz gençler Bize, bunlara rağmen inanmamaya başladılar... Bu gençler, ileride genç-yetişkin olacaklar... Ve ülkelerini severek yetişen genç-yetişkin olacaklar... İleride bir ayrışma gerçekleştiğinde, Bir bölünme gerçekleştiğinde, Sanıyor musunuz ki "Biz ayrılmak istiyoruz" diyen o Kürtçü gençlerin etnik kökenlerinden gelen Kürtler, Batıda artık yaşam alanı bulabilsinler? Bulabilecekler mi? Batıdaki Kürt Düşmanlığı'nı besleyenler, Ne dağdaki PKK'dır, Ne televizyonlardaki Kürtçü Partilerdir, Ve ne de gelen şehit haberlerdir. Onca insan tanıdım ve onlar öğrenci ile konuştum. Tanıdığı şehit bile olmuş olsa, Sırf bu yüzden bile Kürtlere bir düşmanlık beslemiyorlar. Fakat bu ülkenin fırsatlarından yararlanıp, İzmir gibi bir yerde devletin bursları ile, imkanları ile okuyup, Doğu'da kuruş elektrik parası vermezken birde "Bu devleti böleceğiz" diyerek Provakasyon yapan, Her eylemde "Gençlik Apo'nun Fedaisidir" diye bağıran Kürtçü Gençlerden dolayı Kürtlerden nefret ediyorlar. Ve bunu "PKK'nın silahlı yapısını desteklemiyorum..." laflarına yatıp, PKK'nın arka bahçeliğini yapan kesimler pasif olarak da olsa destekliyorlar. O Kürt öğrencilerden çoğuna "Atatürk'ü neden sevmiyorsunuz?" dediğimizde, Söyleyebildikleri, elle tutulur hiçbir şey yok... Fakat Kürt Düşmanlığını yaratmakta ve beslemekte üstlerine yok... Etnik Milliyetçilik, karşısındaki diğer bir Etnik Milliyetçiliği besler... Çok karmaşık bir çatışma var burada: Ulusalcılık, "Etnik Milliyetçilik" olarak tanımlanarak, Kürtler "Kürt Etnik Milliyetçiliği"ne itiliyorlar, Yine Kürt Etnik Milliyetçisi kesimler tarafından. Bu sefer de bu, "Türk Etnik Milliyetçiliği"ni besliyor. Sonra bunlar birbirlerini besler hale geliyorlar. Ancak kim ne derse desin; Ulusalcılık hala bu ülkede çok güçlüdür. Çünkü Kürtlerin bir kısmından başka tüm Etnik Unsurlarca benimsenmiş durumdadır. Kürtçü kesim buna zarar verdiklerinde, kendileri gibi tek bir Etnik Unsurdan karşılık görmeyecekler; Bütün Ulus'tan karşılık görecekler. Ve öngörüm odur ki; Çok zararlı çıkacaklar...
-
LOST
Cyrano, dediğin filmi izlemedim ama Iliana güzeldir be abi -Spoiler- Bu arada; Biraz önce 16. bölümü izledim Ve Ben bizi yine şaşırtmayarak sezonluk dayağını Desmond'dan yeni afiyetle... Ya şaka maka, son bölüm geldi çattı be... Haftaya bugün, "Vay bee, ne diziydi ama..." modunda olacağız. Jacob'u da artık göremeyecekmişiz Ama Final Sezonunun başlangıcında, adayı denizin dibine batmış halde Ve Lostie'leri de uçağın içinde gördük. Fake John Lock'un da amacının, Ada'yı yok etmek olduğunu öğrendik. Ayrıca o Işık da durduğu yerde duruyor Ama öğrenmiş olduğumuz şey; O ışığa ulaşan bir kimsenin ruhunun bedenden kurtulduğu oldu. Meğer ki Jacob'un kardeşinin ruhuymuş o Kara Duman. İyi ama o ışık ne ya hu? Neyin nesidir? Her neyse; Fake John Locke'un amacı adayı yok etmek olduğuna Ve biz sezon başında adayı denizin dibinde gördüğümüze göre, Fake John Locke, adayı batırabilmiş mi oluyor? Ee ama şu var; Sezon başında adanın batmış olduğunu gördüğümüz yıl, Alternatif evrenin 2004 yılıydı... Bu Fake John Locke ise asıl evrenin 2007 yılında söylüyor bunu! Ee? Bu ne yaaaa? Bu ne karmaşadır, bu ne kaostur böyle! Gelsin artık şu son bölüm! -Spoiler-
-
3 Fidan Düştü Toprağa
Aynen öyle düşünüyorum... Söylediklerin gerçekleşmeyecek şeyler değil; Gelecekte hal ne olur bilemeyiz... İnsanlar birgün mutlaka Uluslarüstü bir toplumsallaşma gerçekleştirebilecekler... Halk anlayışı da değişebilir; Üretim ve değişim araçlarının değişmesine bakar herşey... Üretim, bütünü ile teknolojinin ve makinelerin eline geçtiği, Kapital serüvenin son bulduğu anda çoğu eşitsizlik kaygısı ortadan kalkabilir... Freud; "Bilgiye erişim arttıkça, dinler yok olacaktır" demiş... Laikliğe gereksinim duymayacağımız, dinlerin artık son derece etkisizleşeceği bir dönem de gelebilir... Bunlar, henüz bugünün gerçeklikleri değildir... Belki gelecekte olması mümkündür... Fakat değişim, eytişim, devrim hep sürer...
-
Hangi Üyelerle Röportaj Yapılsın İstersiniz?
Öyle deme; Bence çok zevkli olurdu. Düşünsene; Msn benzeri bir biçimde, yönetimin ya da röportajdan sorumlu forum bakanının zoraki dayattığı kalıplaşmış soruların dışında, Sohbetin gidişatına göre, Örneğin seninle ben sohbet ediyoruz... Öyle çok özel konulara girmeden, hoş bir konuşma oluyor... Bence eğlenceli olurdu... Hem, tartışmanın dışındaki sohbetlerde nasılız, onu keşfetmiş olurduk... Ben buna benzer bir teklifi zamanında yapmıştım sanırım, Şimdi gerçek olacak gibi... Bakalım, ilk röportaj gelsin...
-
3 Fidan Düştü Toprağa
Kaplan, "Devrimcilik" ilkesi, ne yazık ki "Milliyetçilik" ilkesinden önce gelmektedir. Hatta daha nesnel baktığınızda, Milliyetçilik ile birlikte tüm diğer ilkeler Aslında "Devrimcilik" ilkesinin parçası ve sonucu konumundadırlar. Ve bu ilkelerin hepsi başlı başına "Devrim" niteliğindedirler Türk Ulusu için. Şöyle düşün: Monarşi'ye alışmış olmasına bir yana bırakın, Başta padişahın olması gerekip gerekmediğini bile sorgulamaktan uzak, 600 yıl boyunca Osmanlı güdümünde yaşamaya alışmış, "Sürü" olarak yaşamını sürdürmeye zorla alıştırılmış bir topluma, "Bireysel Özgürlük ve Haklar" temelinde bir bütün olarak hareket etmeyi öngören "Milliyetçilik" düşüncesini benimsetiyorsunuz. Monarşi'yi yıkıp, Yerine Ulus Devlet inşa ediyorsunuz... Geleneksel Toplum'un yerine "Ulus Toplum"u inşa ediyorsunuz. Bu, başlı başına Devrim'in kendisidir. Dolayısı ile Milliyetçilik ilkesi, Devrimcilik anlayışının bir parçasıdır; Devrimcilik ilkesine bağımlıdır, taabidir. Devrimcilik ilkesi, diğerlerinden önce var ve benimsenmiş olmasaydı, Ne Milliyetçilik olurdu, ne de diğerleri... Tüm ilkeleri ele alalım: Monarşik bir Devlet sistemini ve geleneksel bir toplumu; Ulus/Milli Devlet ve Ulus/Milli Toplum'a bürüyorsunuz... Bu bir Devrimdir... Din Toplumu'nu ve siyasasını; Din'den ayı, Materyalist temelli Laik bir bilince bürüyorsunuz... Bu bir Devrimdir... Toplumu "Kul" ve Padişah'ı "Tanrı'nın Gölgesi" olarak yerleşmiş anlayışı silip; Yerine, tüm hakları toplumun tümüne eşit olarak pay eden, dağıtan Halkçı bir ilke getiriyorsunuz... Bu bir Devrimdir... Egemenlik Padişah'ın elindeyken; tutup Cumhuriyet'i getiriyor ve Egemenliği halka veriyorsunuz... Bu bir Devrimdir... Feodal Sistem henüz çökmemişken ve Burjuvazi gelişmemişken, Dahası kend toplumunuzu bırakın, tüm dünya ekonomik karmaşa yaşarken; Geleneksel, Kapitalist ya da Sosyalist üretim yerine Devletçiliği uyguluyorsunuz başarı ile... Bu bir Devrimdir... Bütün ilkeler ve yerleştirilmeleri süreci Tam anlamı ile birer devrimdir. Atatürk'ün "Devrimcilik" ilkesi, diğer ilkeler ile eş değer değildir. Onları kapsayıcıdır... O diğer beş ilkeyi var eden tek ilkedir Devrimcilik ilkesi... Hele hele Milliyetçilik ilkesi, Kendi nedeni olan Devrimcilik'ten nasıl oluyor da daha önemli oluyor? Bu aynen; Anayasa önemlidir ama Bayrak daha önemlidir demek kadar mantıksız oluyor. Bayrağı tanımlayan şey Anayasa'nın kendisidir çünkü. Diğer ilkeleri de vücuda getiren ilke, Kaçınılmaz olarak Devrimcilik ilkesidir... Tüm diğer ilkeler, sistemin parçasıdır. Zamanı gelince yenilenmeye, düzenlenmeye gereksinim duyarlar. Aralarında sadece Devrimcilik, zorlama ile yenilenmeye gereksinim duymaz; Çünkü yenilenme, eytişim, gelişim; Devrimciliğin doğasında vardır... Diğer ilkeler, Devrimciliğe uyum sağlarlar Ve başka da çareleri yoktur, var kalabilmek ve gelişebilmek için...
-
Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığına Adaylığını Açıkladı.
DemirEfe, bu kadar da acımasız olma yaf! Hiç bu kadar acımasız bir soru sorulur mu? İnsanları kendileriyle çelişkiye düşüreceksin mazallah!
-
Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığına Adaylığını Açıkladı.
Umarım içinde bulunduğu toplumsal ve siyasal yaşama, ortama, hiçbir yenilik getirmeyen her kesim için aynı şeyi düşünüyorsunuzdur... Mesela; Osman Baydemir'den tutun Apo'ya kadar 30 yıldır tek bir gelişim gösterememiş kafa yapısına... Deniz Baykal'ın gitmesini bende istiyordum; Fakat böyle gitmesini değil... Olabilecek en onur kırıcı biçimde oldu ayrılışı... Hem Türk Siyaseti için bir ayıptır - ki zaten neresinden tutarsan elinde kalıyor!, Hem de böyle gitmesine, mezar soyucular gibi sevinenler için bir ayıptır... İstifasına ben de "Dur" demezdim ama; Dediğim gibi, böyle de bir istifaya değil... Kılıçdaroğlu gelirse eğer CHP'nin başına, Ecevit gibi bir önderlik vasfı bulunduğunu hiç düşünmüyorum Ama umarım Ecevit gibi bir halk adamı olabilir...
-
3 Fidan Düştü Toprağa
Sayın Dominik, Bu açıklamalarınız doğrultusunda, gerçekten merak ettim de Sormak istiyorum izin verirseniz: Siz, Atatürkçü müsünüz? Atatürkçü müydünüz? Yanıtlarsanız sevinirim...
-
3 Fidan Düştü Toprağa
Mükemmel bir tespit...
-
3 Fidan Düştü Toprağa
Kimin kendisine ne kadar "Ben Atatürkçüyüm" dediği ya da demediği önemli değil. Atatürkçülük dediğimiz duruşun, algının, düşünce yapısının ne olup olmadığı çok açık ve net bir biçimde ortadadır. Mustafa Kemal'in eylemlerine ve düşünce dünyasına bakın; Dönemin koşullarına ve o koşullarda Atatürk'ün neler yaptığına, yapabildiğine bir bakın; Atatürkçülüğün ne olup olmadığını çok net görürsünüz. Dolayısı ile "Ben Atatürkçüyüm" diyen bir kimsenin, Gerçekte ne olup olmadığını da görürsünüz... Ha ama elbette ki; En az iki insanın olduğu yerde, Aynı kafa yapısında olsalar bile fikir ayrılıkları olacaktır. Yani "Ben Atatürkçüyüm" diyen herkes, Elbette ki kimi konularda fikir ayrılığına düşecektir. Çok çok basit bir örnek vereyim: Aslan ile Ceylan'ın, doğadaki konumlarına baktığımızda, Ortaya iki sonuç çıkıyor: Aslan'ın Ceylan'ı yemesine ve en iyi avlanabilen Aslan'ın yaşamını ve genlerini sürdürmesine bakarak Ortaya Kapitalist düşünceyi atabilirsiniz. Çünkü güçlü olan, diğerlerini alt edebilen ayakta duruyordur doğada! Fakat yine Aslan'ın Ceylan'ı yemesine bakarak, Aslan'ın sadece gereksinimi olduğu kadar avlandığını Gereksiniminden fazlasına yönelmediğini Ve Ceylan populasyonunda en yaşlı, en hantal ava yöneldiğini gözlemleyerek Ortaya Komunist düşünceyi atabilirsiniz. Çünkü besine gereksinim duyanlar, gereksinimleri kadarını elde ediyorlardır! Fazlasını değil. Yani aynı doğal süreçler, Sizi farklı düşünceler ortaya koymaya itebilir. Aynı ilkelerden hareket etseniz bile... Atatürkçülüğün de temel ilkeleri bellidir ve Devrimcilik ilkesi son derece gelişken bir ilkedir. Ben mesela Sosyalist düşünce yapısını benimsemiş birisi olarak, Atatürkçü ilkelerin, özellikle Devrimcilik ilkesi bu açıdan önem taşımakla birlikte Süreç içerisinde toplumların bu toplumsal yapıyı gerçekleştirebilmeleri için yeterli devinimi sağlayabileceğini düşünüyorum. En azından o süreci başlatabilecek bir bütünlüğü vardır bence. Bu yönde açık kapı sağlayabilir. Ha ama Atatürk bu ilkeleri, ileride Sosyalist olalım diye mi tanımlamıştır ya da benimsemiştir? Hayır tabii ki... Atatürk pragmatisttir... Uzun vadeli süreçlere, pragmatist yatırımlar yapar. Materyalisttir. Fakat Takıyyeci değildir. Ben nasıl ki Sosyalizmin bir adımı olarak görüyorsam, Başkası da çıkıp, aynı ilkeleri, Liberalizm açısından tanımlayabilir. Öyle benimseyebilir. Çünkü Atatürkçülük, ucu açık bir düşünce yapısına sahiptir. Temelleri vardır, belirli bir çerçevesi vardır, Fakat gelişime, gelişime ve eleştiriye son derece açıktır. "Go" oyunu gibi. Tahtada taşların sayısı ve karelerin sayısı bellidir. Fakat hamleler sonsuzdur...
-
Hangi Üyelerle Röportaj Yapılsın İstersiniz?
Ya hu yok, sen arada gel yine yaaa... Sen de bir değersin bu forumda, benim için...
-
3 Fidan Düştü Toprağa
Atatürkçülüğün omurgası "Devrimcilik"tir... Devrimci değilseniz, diğer ilkeleri savunmanızın anlamı yoktur, tutarlılığı yoktur...
-
Ahmetsecer'den Evrim Yazıları
Richard Dawkins, son kitabında bu olayla öyle bir dalga geçiyor ki, görmelisin Cyrano. Bakalım Richard Dawkins'in internet sitesini yasaklatan, Yine onun en önemli kitaplarından birisi olan Gen Bencildir'in Tübitak'taki son baskısını iki senedir engelleyen, Hatta Tübitak'ın Darwin Yılı'nda çıkartacağı Bilim ve Teknik'in Darwin Sayısı'nı yasaklayan o kafa yapısı, Bu sefer bu son kitabı da yasaklayacak mı?