-
İçerik Sayısı
4.554 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
21
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
Bakın, dediğim gibi; daha muhatabınızın ifadelerini anlamakta güçlük çekiyorsunuz. Bir Tanrı varsa bile (ki yok), onu nasıl anlıyor olabilirsiniz bu halinizle!? Sürekli tekrarlamamın nedeni, bir kaç kere tekrarlamış olmama rağmen anlamamış olmanız. Allah da öyle yapıyor değil mi? Onlarca kere tekrarlıyor aynı şeyleri... Tanrı'nın çocukları mı? Kimden!? Ya çok ciddi soruyorum; Siz, bilmem kaç bin yıl önce yaşamış sizden/bizden daha ilkel beyine sahip insanların, uydurdukları bu masallara gerçekten inanıyor musunuz? Yok herşey sınavmış; Yok efendim mühlet verilmiş... Ya hu aklı başında bir insan; Bir insanın balığın karnında yaşayamayacağını, Asası ile denizi ikiye bölemeyeceğini, Parmağı ile ayı ikiye ayırıp iki parçasını da tepelerin üzerine yerleştiremeceğini, Toprağa "ol" demekle insan yaratılamayacağını ve o insanın kaburgasından başka bir insanın yaratılamayacağını, Vahiy denilen şeyi kıymeti kendinden menkul bir uydurma olduğunu ve nesnel tek bir kanıtının olmadığını, Diğer insanlardan başka extradan bir başka organı bulunmayan sıradan bir insanın Peygamber ya da Seçilmiş olmasının zırvalık olduğunu, anlamsız olduğunu kavrayabilir... Dininizin uydurduğu hikayeler ile Yüzüklerin Efendisi'nin ne farkı var söyler misiniz? Şirinleri, He-Man'ı falan gerçek kabul etmemenizin nedeni nedir? Bana diyorsunuz ki; "Yok şu ayet bu anlama geliyor; o ayet şu anlama geliyor..." Ya hu yemişim anlamını, onu tartışmıyorum ki ben... Ben, inandığınız şeylerin ne kadar tutarsız olduğunu; Gerçeklikle ve Bilim ile, Doğa ile nasıl da uyuşmadığını, örtüşmediğini tartışıyorum. Bana hala "Ayeti bilemedin!" diyorsunuz. Ha yani şaptınız şeker oldunuz, çok farketti gerçekten tartışma için, sağolun... Yoktan var etme iddiasında mı kardeşim bu Allah denilen şey? Hah işte, bilim bunun mümkün olmadığını söylüyor... İnsanı topraktan yaratma iddiasında mı bu şahıs? Bilim, öyle bir şeyin imkanı olmadığını söylüyor. Var diyorsan al 15 kilo çamur, yay önüne, başla Fatiha'dan okumaya, bakalım insan olacak mı? Din, kendine göre hukuki kurallar mı koymuş? Sosyal Bilimler bir yerleri ile gülüyorlar o kurallara; Evrensel normlara ulaştı çünkü o bilim alanları... Valla aparsanız da, köpürseniz de, kendinizi yerlere de atsanız; İstediğiniz kadar "siz anlamıyorsunuz!" deyin... Siz benim gibi 100 tane görebildiyseniz, ben hergün yüzlercesinin yüzüne bakıyorum sizin gibilerin... Olay, benim anlamamamda değil; Olay, sizin gerçekleri kabullenemeyişiniz ve sanrılarınızı meşrulaştırmak için inanılmaz bir kıvırma yeteneği sergilemenizdir... Ama bu açıdan takdir ederim sizi gerçekten...
-
Siz hakikaten iyi misiniz? Ya hu "Canlılığın yaratılışı tek bir evrimle olmuştur" ne demek? "O evrim artık durmuştur!" ne demek ya hu? Bunca yıldır Ateistim, böyle pilot görmedim... Evrim' doğası ve özelliği gereği durabilemez... Evrim'in "Durmak" gibi bir özelliği yoktur... Kavram olarak neyi ifade ettiğini bile bilmiyorsunuz. Allasen "Tek bir evrim" ne yaaa? Bunu arkadaşlarıma anlatmam lazım, süper... Bu daha da komik... Size tabii ki toprağa su dökülüp sonra Allah'ın üflemesiyle canlanıp birden konuşabilen ve herşeyin bilincinde olan bir ademin yaratılması daha inandırıcı geliyor... Hele ki onun kaburga kemiğinden de Havva yaratıldı mı? Yeme de yanında yat; İnsanın iman edesi geliyor... Aklıl başında insanlar, bu türlü hikayelere inanmazlar...
-
Bir tartışmanın doğasını ve düzeyini belirleyen şey "Doğru Soru" sormak ve adam gibi tartışmaktır. Doğru Soru'dan kastım şudur: Sorduğunuz sorunun, öğrenmek istediğiniz şeyi niteliyor olması lazım gelir. (tartışacağınız konu hakkında asgari düzeyde bilgi sahibi olduğunuzu düşünürsek) Yani şöyle bir soru soramazsınız örneğin: Bugün insanların iletişim kurmasının yollarından biri cep telefonudur. Radyo sinyalleri ve bunları işleyen araçlarla insanlar iletişim kurarlar. Vahiy de Tanrı ile İnsan arasındaki iletişim yoldur. Öyleyse Peygamber ile Allah hangi marka cep telefonu kullanıyorlardı? Ya da Muhammed'in Mirac'a çıkarken bindiği eşşeğin kanatları var mıydı diye de soramazsınız. Cebrail kaç kilometre hızla uçuyordu diye de soramazsınız. Yani sorunuzun anlamlı ve ilgili olması gerekir. Şimdi siz şöyle soruyorsunuz: Ben de diyorum ki: Bilim'de tesadüf diye birşey yoktur. Evrim ve Evrim Teorisi de tesadüf diye bir şeyi kabul etmez. Evrim'in mekanizmaları vardır ve ona göre işler. Dolayısı ile verdiğiniz analoji, Evrim ve Evrim Teorisi ile ilgili sorunuzu nitelemez; Doğru bir soru değildir... Önce konuştuğunuz konu hakkında bilgi sahibi olun. Sonra soru sormayı öğrenin. Ondan sonra analoji kurmayı öğrenin. En sonunda yeterli edinime ve kazanıma sahipseniz konu üzerine tartışırız. Daha soru sormayı bilmeyen adamlara neler öğretmeye çalışıyoruz...
-
Evrim süreci ile ilgili yeni bir çalışma
Tengeriin boşig şurada cevap verdi: Odris başlık Evrim Kuramı
Keşke sizi de buna örnek gösterebilsek; bu türlü bir evrimi sizde gözlemleyemiyoruz ne yazık ki... Şimdiye kadar kaç tane fosil gördünüz çok merak ettim. Sizin bu iddialarınız HY'nin kitaplarında yazıyor ama ilginçtir o da balık yemi ile böceği ayırt edemiyor En komiği de bu; "Evrim sadece bir teoridir!" Teori olması zaten onu gerçek kılıyor. Yerçekimi de bir teoridir, biliyorsunuz değil mi? Dünya'nın belirli bir kütlesi ve buna bağlı olarak kütle çekimi vardır. Bu da Yerçekimi'ni oluşturur. Bir de Yerçekimi'ni açıklamaya çalışan teori/kuramlar vardır: Newton'un, Einstein'in kuramları... Örneğin yerçekiminin niçin dünyanın çeşitli yerlerinde farklı olduğunu; Neye göre değiştiğini ve nelerden etkilendiğini; Buna bağlı olarak uzaya çıkılmak istendiğinde bu yerçekiminden nasıl kurtulunabilineceğini; Dünya'nın yörüngesine yerleştirilecek uyduların yerçekiminden etkilenmemesi için hangi yükseklikte konumlandırılmaları; Dünya'nın yakınından geçen bir meteor, nasıl yeryüzünün çekim etkisine girer ya da girmez... Ay'ın yerçekimi kuvveti nasıldır, neye göre oluşur; Güneş'in çekim gücü neyden kaynaklanır, nasıldır; Gezekenler ve uydular nasıl bir yörüngede dururlar; Bunların hepsi de Yerçekimi Kuramı/Teorisi'ne göre hesaplanan, kurgulanan, hesaplanan şeylerdir. Ama tabii ki size göre Yerçekimi sadece bir teori olduğu için yanlıştır o zaman... Teoriler, öyle kafamıza göre bir yerlerimizden uydurduğumuz şeyler değildir ne yazık ki. Daha Teori'nin ne olduğunu bilmiyorsunuz, burada atıp tutuyorsunuz. Bir Bilim İnsanı çıkıp da, sizin sandığınız daha doğrusu HY'den öğrendiğiniz gibi ideolojisine göre teori üretmez. Bunu siz yaparsınız sadece. Bilim İnsanı, bilimin bulduğu ve ulaştığı verileri, bilgileri, bulguları alıp, değerlendirir, anlamlandırır; Ve onları bir araya getirir... Neyi ifade ettiği ile ilgili bir kuram/teori oluşturur. Bu teori, kesinlikle bilimsel olarak kanıtlanmış bilgilere ve bulgulara dayanır. Dayanmazsa eğer teori/kuram olamaz zaten. Yerçekimi örneğinde olduğu gibi nasıl ki "Yerçekimi" ile "Yerçekimi Kuramı" farklı şeylerse, "Evrim" ile "Evrim Teorisi" de farklı şeylerdir. "Evrim", canlılığın bir özelliğidir; Gelişimi ve farklılaşmasının doğal mekanizmasıdır. "Evrim Teorisi" ise bunu açıklamaya çalışan bir kuramdır. Bir sürü Evrim Kuramı vardır ve Bilimde ilerlemiş hiçbir ülkede Evrim'in varlığı tartışma konusu değildir; nasıl ki Yerçekimi'nin varlığı tartışma konusu değilse. Evrim'in gerçekleştiği kesindir, Fakat tartışılan şey, Evrim'in nasıl gerçekleştiğidir. Yerçekimi'nin varlığı kesindir, Fakat tartışılan şey, Yerçekimi'nin nasıl gerçekleştiğidir. Karadelikler'in varlığı kesindir, Fakat tartışılan şey, Karadelikler'in nasıl oluştukları ve ne olduklarıdır. Ama insanın topraktan yaratılması bir Teori değildir. Çünkü böyle birşey hiç gözlemlenememiştir. O yüzden bilimsel de değildir; yalandır. Allah, Melekler, Cinler, Şeytanların varlığı da bir Teori değildir. Çünkü bunlar hiç gözlemlenememiştir. O yüzden bilimsel de değildirler; yalandırlar. Vahiy denilen iletişim yolu da bir Teori değildir. Çünkü bu hiç denenememiş, gözlemnemememiştir. O yüzden bilimsel de değildir; 1500 yıl önce bir bedevinin uydurduğu bir sanrıdır sadece. Bunu anlamanız çok zor biliyorum ama ne yazık ki sizi zorlayan bir konu bu tabi. Biraz zorlamanız gerekiyor... -
Siz gerçekten bu analojinizin Evrim'e örnek olduğunu mu sanıyorsunuz? Çok komik ve HY mantığının dik alası... Biz genelde bu mantığa şöyle cevap veriyoruz: "Bi bitmediniz ...!" 1- Bilim'de tesadüfler yoktur. 2- Yeterince bilgi sahibi değilsiniz. 3- Richard Dawkins'in "Kör Saatçi" ve "Gen Bencildir" adlı eserlerini okursanız, şu kurduğunuz mantığa inandığınız için kendinizden yeterince utanırsınız. Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmayın derim ben...
-
İşte budur Sayın Fuzuli... Bakın şu an o kadar takdir ettim ki sizi, sağduyunuz için de teşekkür ederim. İnsanların neye inandıkları umrumda değil; İman, ona sahip olanlar için tartışılabilir bir konu değildir ve adı üzerinde teslimiyet ile ilgilidir. Ama benlik bütünlüğünü sağlayamamış insanlar bir denge kurmaya çalıştıkça çatışmaları arasında batarlar. Diğer arkadaşlarda böyle ama sizde bu yok belli ki. İman etmek için yeterli gördüğünüz şeyler sizde bir kimlik bütünlüğü sağlamış. Açıklama yapmaya gerek yok; Bu iletiniz düşüncelerinizde ne kadar samimi olduğunuzu gösteriyor, tebrik ederim. Sayın Fuzuli, Gerçekten sağduyunuz önünde saygıyla eğiliyorum... Yani ancak bu kadar güzel bir yanıt verilebilirdi... Kurduğunuz mantığa katılmıyorum, yani Ölüm ile sözünü ettiğim hastalıklar arasında benzeşim kurmuşsunuz; Buna katılmıyorum ve birçok açıklama ya da yorum da getirebilirim. Fakat öyle bir açıklamışsınız ki, öz değerleriniz kendi içinde oldukça tutarlı ve çok hoş. (İslamiyet'i değil de, Fuzuli olarak sizin değerlerinizi ve bakış açınızı kastediyorum) Ve gerçekten bu yüzden büyük saygı uyandırdınız bende. O yüzden üsteleyip de tadı kaçırmayı istemiyorum. Daha önce sürç-ü lisan ettikse affola... Saygılar...
-
Bu forumda ne zamandan beri yazdığımı vurgulamam övünmek için değil; Sizin, bilmediğimi iddia ettiğiniz konuları uzun süredir tartışıyor olduğumu ve ne düşündüğümü görebilmeniz içindi. Fakat siz bunu algılayamayacak düzeydesiniz, zira o tavsiyemi bile "övünç" olarak algılıyorsunuz; Artık nasıl bir komplekse sahipseniz, bilemem... Dolayısı ile bu konuları tartışabileceğim seviye birisi olmadığınız pek ortada. Ha bu arada; Tanrı'nın yanına tekrar çıktığınızda kendisine selamımı iletin. Ve onu ciddiye almadığımı, elinden geleni ardına koymamasını ve hatta yiyorsa, zamanında yoldan saptıklarını iddia ettiğin insanları ve kavimleri yok ettiği gibi gelsin de beni de yok etsin!? Gerçi zamanında yaptığı şeyleri şimdi yapamamasının da makul bir nedeni vardır elbet değil mi? Size sanrılarınızla barışık bir hayat diliyorum. Başarılar...
-
Sayın Omar, çok ciddi söylüyorum ki kendi kendinizi gülünç hale getiriyorsunuz. Daha önce de söyledim: Tartışmacının zeki olanı, muhatabını tanımayı akıl eden kişidir... Bu forumda yıllardır yazıyorum: 2006'dan beridir. Ve ilk girdiğim yıllarda en az sizin kadar müslümandım. Ve nerelerde hangi dinsel eğitimi aldığımla ilgili size açıklama yapmama gerek yok; Fakat uzun bir süre Melami olarak yaşadığımı (bilmezsiniz muhtemelen) eklemek isterim. Anlatmama gerek yok, beni tanıyan forumdaşlar sizi yeterince komik buluyorlardır. Olay şudur: Zamanında Müslüman idim ve bir Müslümanın mantığına, bakış açısına sahip idim. Şimdi Müslüman değilim ve sizin yabancı olduğunuz, algılayamadığınız bir mantığa ve bakış açısına sahibim. Siz bu mantığa ve bakış açısına sahip olamadığınız için yadırgıyorsunuz ve İslam'ı bilmediğimi iddia ediyorsunuz. Çünkü bunu provake etmekten başka çareniz yok, klasik müslüman tepkisidir: "Aaa zaten anlasaydınız inanırdınız!" Komik... Ahhha ha ha Ya hu böyle bir saçmalık olabilir mi? "Ne kadar kusursuz kör olmuş" diye bir mantık olabilir mi Sayın Omar? Gülmekten katılacağım vallahi de... Bu ne yaaa! Ayetler bir çok manalara gelirlermiş! Niye? Allah o eşsiz ve mükemmel ilmi ile açık ve net olarak anlatamamış mı da herkesin ayrı düşeceği anlamlar yüklemiş? Açık ve net bir ifade kurmaktan aciz mi? Sizin kurguladığınız Allah olmasın o sakın? Ayeti cımbızlayarak mı açıklamamı istiyorsunuz? Bu şekilde her anlama gelir bu ayet, dikkat edin... Her neyse, olay şudur: Bir mucize gösterdiği halde inanmazsanız Allah sizi cıss yapar... Tabii ki, nedense bir tek sizin İslam'ınız doğru... Şu forumda onlarca insanla tartıştım, hepsi de kendi İslamının doğru olduğu iddiasındaydı... Siz de öylesiniz... İyi de, hangi İslam gerçek? Öyle bir din ki, o kadar kutsal ve yüce olmasına rağmen kimse tarafından anlaşılamıyor ve herkesin kendine göre bir İslamı var. Sizin de öyle... Bir şeyi kusurlu yaratıp da "Mükemmel Yarattım" diyemezsiniz... Hele ki "öyle bir yarattım ki, kusurlarıyla mükemmel" demek... ya hu bu tam bir laf ebeliği, yok böyle bir komedi yaaa... Ya bak düşünün: Plajda kumdan kale yapıyoruz ve ben mükemmel bir kale yapmak iddiasındayım. Kumu tepeleme koyuyorum ve bırakıyorum. Ortada ne sur var, ne hendek var, ne bir düzen var. Sen soruyorsun: "Ya hu bu nasıl kale?" Ben de diyorum ki: "O, kusurlarıyla mükemmel bir kale!" Yersen tabi... Anlaşılan şudur ki; Kendinizi çok iyi kandırıyorsunuz... Aklı başında ve düşünen her insan bilir ki Allah diye bir şey yoktur. Siz, o Ataerkil bilinçaltınızla "Kanun ve İktidar" ilişkisine tabi olduğunuz için, kanunların illa ki bir otoriteye bağımlı olduğu kanaatindesiniz. Oysa ki kanunlar otoriteye bağımlı olmak zorunda değildirler. Bu, insanların dikte ettiği yapay bir olgudur. Doğa'da ve doğal yaşamda otorite yoktur. Sadece Devinim vardır. Eminim ki daha Ataerkillik nedir, Kanun ve Otorite ilişkisi nedir, Anaerkillik nedir hiçbirini bilmiyorsunuz... Ama bilmediğiniz kavramlar hakkında atıp tutmak size özgüven veriyor. Biz buna Dunning-Kruger Sendromu diyoruz. Ben de onu diyorum işte "Sembolik anlamı var" mantığı sizin tek kurtuluşunuz, tabi sadece kendiniz için. Oysa o sembolik anlamı gerçekte yaklaştırdığımızda, hiçbir anlamının olmadığı ortaya çıkıyor. Büyüklere masallar... Öyle müthiş bir önyargı ile yaklaşıyorsunuz ki, bu önyargınız, muhatabınızı algılamanıza kesin bir engel koyuyor. Sayın Omar, öncelikle şunu anlayın: Zamanında inançlıydım, evet. Türkiye'deki hemen her Ateist/Agnostik gibi Müslüman bir ailede doğup büyüdüm ve o yönde eğitim aldım. Ayrıntısına girmeyeyim ama emin olun ki inançlı olduğum dönemde bir çok insanı ibadete teşvik edecek kadar da etkili bir kimseydim. Algılayamadığınız şey şu: Bugün, o dönemde sahip olduğum mantıkla ve bakış açısı ile yaklaşmıyorum. Siz, sizin gibi düşünmeyen insanları algılamakta ve anlamlandırma büyük sorunlar yaşadığınız için beni de anlamlandırmakta zorlanıyorsunuz ve "Zaten hiç bilmemişsiniz bu dini" deyip çıkıveriyorsunuz. Olay şudur: Sizin baktığınız pencereden bakmıyorum... Şimdi aynı pencereden bakmıyor olmamız sizde şu imajı doğruyor: "Zaten anlasaydınız, dinden çıkmazdınız!" İşte bu mantık, karşınızdaki anlamayı engelleyen sığ bir mantıktır. Ve siz bu mantığa, bu dogmaya sahipsiniz. Mesajlarımdan anlaşılan yegane şey şudur: Sizinle aynı mantığa ve bakış açısına sahip değiliz. Fakat sizin garabetiniz, Gerçek İslam'ı anladığınızı iddia edebilecek kadar kibir sahibi olmanızda... İlginçtir, neye dayanarak Gerçek İslam'ı bildiğinizi iddia edebiliyorsunuz? Hem de hiç bir başka bakış açısını algılama yeteneği göstermeden...
-
Sayın Fuzuli, Allah'ın her şeyi en mükemmel şekli ya da en güzel hali ile yaratmasının ne anlama geldiği sorusu, inançlı insanlar tarafından sürekli esnetilip kaçamak cevap verilen bir konudur. Hiçbir biçimde net bir yanıt alamıyoruz nedense... Neden mi? Çünkü çok güzel bir kaçış noktanız var: Allah'ın yarattığı güzelliklerin, insanın güzellik anlayışına göre yaratılmadığı; Allah'ın kendi iradesine ve anlayışına göre yaratıldığı iddiası... Buna göre, en berbat ve en kötü şeylerde bile aslında bir "Güzellik" olduğu düşüncesi meşrulaştırılıyor ve deniliyor ki; "Siz anlamıyorsunuz ama o aslında güzel!"... Bunu diyen kişi de aslında "Güzel"den kastının ne olduğunu bilmiyor; Zira Allah'ın nasıl düşündüğünü kendi de bilmiyor: "Bizim yani insanın güzellik anlayışına göre yaratmadı ne de olsa!" İyi de, Allah'ın güzellik anlayışı nedir? İşte bunu ne ben ve ne de dini benden daha iyi bildiğini iddia eden Omar ve ne de siz; Bilmiyorsunuz... Çünkü "Herşeyin Allah'ın kıstasındaki bir güzellik ölçüsüyle yaratıldığı" düşüncesi, pragmatik ve günü kurtaran bir yanıttır sadece. Bakın; Doğa'nın fırtınalarını, depremlerini, sellerini, yangınlarını kastetmiyorum "Kötülük" olarak. Ya da insanların yaptıkları savaşları, katliamları, yalanları, dolandırıcılıkları da kastetmiyorum. "Her işi iyi/hakkıyla/mükemmel yaratma"nın ne anlama geldiği bellidir: Kusursuzluk ve Uyum... Coğrafya da İç ve Dış Kuvvetler olarak bilinen olaylar: Depremden tutun Sellere kadar, bunlar bir uyum içerisindedirler. Siz bunu Tanrı'ya bağlıyorsunuz, ben doğa kanunlarına... Siz yine doğa kanunlarını Tanrı'ya bağlıyorsunuz, ben Doğa'nın kendi devinimine ve özniteliklerine... Ama benim anlatmaya çalıştığım ve sizin ısrarla anlamak istemediğiniz şey şu: Kusursuz bir şey yaratma iddiasındasınız ve yarattınız: İnsan bedeni... Ve bu bedeni, dünyada kendinize halife ve doğaya hakim kıldınız... Kusursuz yarattığınız bu organizmanın hayatta kalmak için var olan Bağışıklık Mekanizması, kendi varlığını düşman olarak algılıyorsa, bunun neresinde mucize ya da mükemmelik vardır, söyler misiniz? Bakın araba kazasında ölmekten söz etmiyorum. Hatta bakın AIDS'e yakalanıp bağışıklığın bir virüs nedeniyle tamamen çöküp ölmekten de bahsetmiyorum. AIDS'te o bağışıklık sistemi, dışarıdan gelen bir virüs tarafından yok ediliyor ve hasta, en basit bir soğuk algınlığından ölüyor. Bakın bunu "Kusur" olarak nitelemiyorum, bu olağandır, doğaldor. Hatta gripten, tetanozdan, kalp krizinden ölmeyi bile kastetmiyorum. Ayağınıza çivi girer, tetanoz mikrobu vücunuza zarar verir, ölürsünüz, normaldir. Çiçek virüsu girer bünyeye, bağışıklık sistemi alt edemez, ölürsünüz, olağandır. Ama ben bunlardan söz etmiyorum: Vücudu hayatta tutmak için yaratılmış bir sistemin, vücudu öldürmesinden, kendi kendisini yok etmesinden söz ediyorum. Bunda, benim göremediğim ve ne hikmetse sizin görebildiğiniz ama işin içinden çıkamadığınızda "Allah kadında bir güzelliği var elbet!" diyerek kaçtığınız güzellik nerede? Ha şunu söyleyeyim: İnançlıyken ben de "Evet bizim anlamadığımız bir güzellik var" diyordum. Hatta güzelliği gördüğümden de emindim, bir çok arkadaşın emin olduğu gibi. Ama bu: suyu temizlemesi için yaptığınız bir arıtma cihazının, suyu daha çok kirletmesine benziyor... Böyle bir cihazın "Yine de mükemmel" olduğunu ve bizim göremediğimiz bir güzelliği olduğunu söyleyebilir misiniz? Bunda sizin ve benim göremediğim nasıl bir güzellik ve mükemmellik var söyler misiniz? İnsan genetiğinin en mükemmel şekilde yaratıldığını ve programlandığını iddia ediyorlar, Tanrı tarafından... Ben de diyorum ki; Potansiyel olarak Otizm, Down Sendromu ve hatta Şizofreni gibi genetik-zihinsel rahatsızlıklarımız var; Potansiyel olarak Kanser, Otoİmmün hastalıklarımız var; Potansiyel olarak doğuştan gelen Skolyoz, Cam Kemik, Anemi gibi tedavisi olmayan hastalıklarımız var; Bunların bizim anlayamadığımız güzellikleri nelerdir? Çok basit bir karşılık veriyorsunuz ama bu bir yanıt değil: "Allah katında bir güzellikleri var"... "Bizim göremediğimiz bir güzellikleri var"... "İbret alalım diye var"... "Allah'ın her şeyi iyisiyle-kötüsüyle yaratabildiğinin kanıtı olarak var"... Verilebilecek bütün karşılıkları biliyorum ama hiçbiri yanıt değil bunların. Hepsi birer mantıksal çıkarım ve ahlaki norm olarak veriliyor bu karşılıkların ve sorduğum sorular dışında her şeye aynı karşılıklar verilebilir. Şunu soruyorum: Asla virüs girmeyeceği ve asla çökertilemeyeceği iddia edilen bir bilgisayar işletim sisteminin, kendi kendisini virüs olarak algılayıp çökertmesinin neresi mükemmel? En iyi şekilde ve mükemmelikle yaratıldığı iddia edilen insan bedeninin, kendi kendisini düşman olarak algılayıp öldürmesinin neresi mükemmel? Bunda benim göremediğim ve sizin görebildiğiniz mükemmellik nerede?
-
Siz gerçekten çok komiksiniz yaa "Allah bozukluğu bile en güzel şekilde yaratır" ne demek allasen? Körlüğün, çolaklığın, topallığın neresi mükemmel? Cüzzam'ın neresi en güzel? Ne haplandınız siz böyle? Konu şu: Tanrı'nın yarattığı her şey mükemmel midir? Mükemmellik ne demek? Kusursuzluk demek... Organizmanın kendi kendini düşman olarak algılaması ve yok etmeye çalışması; Kendi kendine saldırmasını "Mükemmellik" olarak algılamak, saflıktır. Düşünün: Macintosh (Mac) diye bir işletim sistemi var. Ve diyelim ki bunu yapanlar en mükemmel şekilde tasarladıkları iddiasındalar; Yani hiçbir biçimde virüs girmesinin veya çökmesinin imkanı yok o bilgisayarın. Sonra bir açıyorsunuz ki, sistem uyarı veriyor: "Kullandığınız sistem kendisini virüs olarak algılıyor; 15 saniye içerisinde kendi kendini imha edecek! Çökecek" "Ya hu adamlar kullanma kılavuzunda virüs girmez, çökmez demişler; kendi kendini virüs olarak algılaması ve kendi kendine çökmesi aslında bunun ne kadar mükemmel bir işletim sistemi olduğunun kanıtıdır" mı dersiniz, yoksa garanti belgesini alıp kapılarını mı aşındırırsınız... Ayrıca şu "Bakın da ibret alın diye yaratıldılar" düşüncesinin zerre kadar insani ve ahlaki bir durumu yoktur. Ya hu aklı başında, ahlaklı, edepli, terbiyeli bir insan; düşmüşün haline bakıp da kendi haline şükretmez... Bu tam da İbrahimi dinlerin egoist tanrısının süreceği son derece bencil ve ahlaksız bir kişilik özelliğidir. Ahlaklı insanlar o kadar bencil olamazlar; başkalarının rahatsızlıklarını kendilerine bu şekilde ilke edinmezler. Ama sizin dininiz, o insanların ibret alınmak için yaratıldığını iddia eder. Bu, o insanlara yakıştırılacak en terbiyesiz etikettir. Ve ne yazık ki, o dinlere inananlar bunu kavrayamayacak kadar kördürler, koşulludurlar. Pavlov bile koşullanmanın bu kadar etkili bir şey olduğunu düşünmemiştir eminim. Böyle bir ikiyüzlülük olabilir mi ya hu? Sakat bir insan görüyorsunuz ve ilk aklınıza gelen şey şu oluyor: "Ayy, yazııııık, şükür ki Allah beni öyle yaratmamış; şükür rabbim sana!" Bu ne büyük bir terbiyesizlik, bu ne büyük bir ahlaksızlıktır...
-
Asıl güldüğüm mantık da bu oldu, ki bu da hem tutarsızlığın ve hem de çaresizliğin daniskası... Bakın, olayın özeti şu: "- Tanrı herşeyi kusursuz, mükemmel ve önceden düşünerek, tasarlayarak yaratmıştır." diyorsunuz. Ben de diyorum ki: "- Madem ki kusursuz her şey; Otoimmün hastalıklar, Kanser, Genetik hastalıklar, Down Sendromu, Otizm gibi tedavisi de olmayan hastalıklar nedir? Özellikle Otoimmün hastalıklarda, organizma kendi kendini düşman olarak algılıyor. Böyle bir tasarım olmaz, böyle bir mükemmellik olmaz." Siz de şöyle karşılıl veriyorsunuz ki, içler acısı: "Ee işte Tanrı'nın takdiridir, mükemmel bir planıdır; öl de ölürsün..." Bakın Bilim, bu saydığım rahatsızlıkların hakikaten "Hastalık" olduğunu söylüyor yani "Kusur" olarak nitelendiriyor. Siz hala "Mükemmelik" diyorsunuz, sonra da "Bilim ile Allah'ı buluyorum" diyorsunuz... İyi de, Bilim'in "Kusur" dediğine "Mükemmelik" diyerek mi Allah'ı buluyorsunuz? Yani, anlayabiliyor musunuz bilmiyorum ama bunlar rahatsızlık. Mükemmelliyet, bu türlü hastalıkları kabul etmez. Bilim, bunları hastalık olarak tanımladığı için tedavi yöntemlerini gelitşrmeyi ve hayat şartlarını iyileştirmeyi amaçlıyor. Veya Kaser'de ilgili tümörü alıyor. Ha ama sizin Tanrı'nızın, o organizmayı "Kanseriyle Mükemmel" kıldığını düşünüyorsanız, Beyninizde tümör çıktığında aldırmayacaksınız o zaman; Eşiniz çocuğunuzda tümör çıktığında "Tanrı'nın mükemmel eseri" deyip, canlı canlı çürümelerini seyredeceksiniz. Erkek-Kadın farketmiyor, göğüs kanseri oluyorlar... Siz veya yakınınız göğüz kanseri olduğunda, Tanrı'nın eseri olan o mükemmel tümörü aldırmayacaksınız o zaman efendim... Ya da Otoimmün hastalıkları ortaya çıktığında çocuğunuzun falan, Hayat şartlarını iyileştirmeyeceksiniz o zaman. İlaçlarını falan kullanmayacaksınız. Veya risk altındaysalar, hiiiiç sallamayacaksınız ve gerekli önlemleri almayacaksınız o zaman. Mesela Multiple Skleroz yani "MS" diye bilinen lanet hastalık genetik ve çevresel faktörlerle tetiklenip ortaya çıkıyor. Sizin genlerinizde bu hastalık varsa bile o zaman şöyle davranacaksınız: "Ya tamam genetik olarak var bizde, çünkü bu Allah'ın mükemmel tasarımının bir göstergesi, o yüzden çevresel faktörlerin böyle mükemmel bir hastalığı tetiklemesinin önüne geçmeyelim..." Ondan sonra genç yaşta çoluğunun çocuğunun acılar içinde ama mükemmel bir biçimde kıvrana kıvrana ölmesini izlersin... Otistik olan çocuğunu eğitmeyeceksin o zaman; Ne de olsa Allah'ın Mükemmel tasarımı o... Ya da Down sendromlu çocuğunu eğitmeyeceksin... Emin olun ki Yahova Şahitleri sizden bin kat daha tutarlı davranıyorlar. Çünkü onlar tam da dediğim gibi tutarlı davranıyorlar ve Tanrı'nın insanı her şeyiyle mükemmel yarattığına inanıyorlar. Organ Nakli'nden tutun Kan Bağışı'na kadar bir çok şeyi kesinlikle uygulamıyorlar. Orta Çağ'da da Hıristiyanlar bu açıdan çok tutarlıydılar çünkü onlara göre Tanrı'nın vaftiz suyu ile temizlendikten sonra bir daha yıkanmak günahtı. Adamlar onlarca yıl yıkanmadılar ve vebadan kırılınca anladılar yıkanmanın ne olduğunu ama en azından inançlarında tutarlıydılar. Siz de tutarlı olacaksınız o zaman. Otoimmün hastalıklarla, Kanserle, Genetik hastalıklarla Mükemmel bir biçimde yaratıldıysak ve bunlar Mükemmel ölümlere neden olup Allah'ın büyüklüğünü kanıtlıyorsa; Tedavisini olmayacaksın arkadaşım... İlacını almayacaksın... Hayat koşullarını iyileştirmeye kalkmayacaksın... Ortaçağa geri döneceksin... Çünkü paçalarımızdan kusur akıyor, o Tanrı'nız sayesinde... Baştan aşağı kusur kokuyoruz... Tanrı'nız, sizin kafanızda koşullandığınız gibi tutarlı ve mükemmel değil. Mükemmel olabilecek kadar zeki değil... Sizi alaya alan almış 1500 yıl önce...
-
Bakın, konudan kaçıyorsunuz. Size "Tasarı" ve "Tasarım"ın ne olup olmadığını, verdiğim anlamlara katılıp katılmadığınızı soruyorum. Ona yanıt verin, oradan devam edelim: TDK şöyle diyor "Tasarı"nın anlamı için: 1. Olması veya yapılması istenen bir şeyin zihinde aldığı biçim. "Tasarım" için de şöyle yazıyor TDK'da: 1. Zihinde canlandırılan biçim, tasavvur. 2. Bir sanat eserinin, yapının veya teknik ürünün ilk taslağı, tasar çizim, dizayn. 3. Bir araştırma sürecinin çeşitli dönemlerinde izlenecek yol ve işlemleri tasarlayan çerçeve, tasar çizim, dizayn. 4. Daha önce algılanmış olan bir nesne veya olayın bilinçte sonradan ortaya çıkan kopyası. İnatla komikleşiyorsunuz. Bırakın artık şu "Kavrayamıyorsunuz, bilmediğiniz çok şey var; kavrasanız inanırdınız zaten!" zırvalığını. Sizin kurduğunuz ve benimsediğiniz mantığı biz de yıllarca benimsedik ve inandık. Sizin söylediklerinizi çok da iyi anlıyoruz. Ancak siz, sizden farklı bir mantık yürüttüğümüzü kavrayamıyorsunuz ki sorunumuz da bu. Yeni ergenler gibi "Anlamıyor, kimse beni anlamıyor!" edalarını bırakın da doğru düzgün tartışalım. Yapmayın Sayın Omar, şu çıkarımınızı gerçekten sağduyunu kabullenebiliyor mu? Vicdanınıza gerçekten sığıyor mu bu çıkarım? "Tanrı herşeyi kusursuz yaratmıştır" diyor Kur'an-da. Ve siz de her şeyin daha önceden tasarlanıp, güzel bir biçimde işlediği iddiasındasınız. Yarattığı/Tasarladığı insan bedeninde Otoimmün hastalıkları da bilerek tasarlayan bir Tanrı, tek kelime ile Psikopattır. Akıl ve Ruh sağlığı yerinde değildir, hastadır. Ama sizin işin içinden sıvışma yeteneğinize hayran kaldım: Canlılar mükemmel yaratılmışsa da bu Tanrı'nın varlığının kanıtı... Canlılar kusurluysa da bu Tanrı'nın varlığının kanıtı... Bu mantıkla hiçbir konu tartışılamaz ki! Çünkü siz inanmaya bütünüyle koşullanmış durumdasınız. Böyle bir mantık olamaz Sayın Omar. Tamam, Allahınız bu mantığı gütmüştür ama bu ancak bir psikopatın güdebileceği bir mantıktır. Ve çelişkilidir; Çünkü herşeyi "En Mükemmel Yarattığı" iddiasında olan bir Tanrı'nın gidip de kusurlu canlılar yaratmaması gerekir. Adamın karşına "Bu ne ya o zaman!" diye koyuverirler... Madem o kadar kusursuz ve mükemmel yarattı her şeyi; Kardeşim Otoimmün hastalık nedir yaaa? Kanser nedir, kanser? Onlarca tedavisi olmayan genetik rahatsızlıklar var; neresi mükemmel ve kusursuz bunların? Down Sendromu nedir arkadaşım, Otizm nedir ya hu? Bunlar size kusursuzluk gibi mi geliyor? Yoksa sizin Tanrı'yı var etmeye çalışan o köşeye sıkışmış olan mantığınızın çırpınışları mı o çıkarımlarınız? "Kusursuz yarattı herşeyi" deyin, sonra kusurları gösterince de; "Ee işte her şeyi yapmaya gücü yetiyor da ondan!" He he, oldu canım, yedik biz de... Böyle çakma mantık mı olur Sayın Omar? Din öğrenimim konusunda size nal toplattıracağımdan da eminim, hiç kasmayın. Eski forumdaşlarım ne kadar din bilgisine sahip olduğuma ve zamanında inançlıyken bu forumdaki Ateist/Deist/Agnostik arkadaşların tartıştığı en dişli kişilerden olduğumu bilirler. Bu "Zaten dini bilginiz eksik ki!" bunalımını aşın önce ve bana İslam'ı öğretmeye kalkmayın. Agnostikçi derken? Lastikçi, Benzinci gibi bir şey mi bu Agnostikçi? Agnostik satana mı denir? Ben de size diyorum ki; Aklı başında, tutarlı ve herşeyi mükemmel yarattığı iddiasında olan bir Tanrı, Kanser, Otoimmün rahatsızlıklar ya da Genetik bozuklukları sistemin parçası halinde yaratmazdı; Yeterince açık mı bu? O sistemi bunlarla birlikte yaratan bir yaratıcı; Herşeyi mükemmel yarattığı iddiasında olamaz. Siz o koşullanmış tevekkülünüzle her şeyi yaratanın "Tanrı" olduğu imanıyla hareket ediyorsunuz ama o mantık çürük ne yazık ki. Bu lafa da ölürüm zaten; Yanıt verilemediği zaman klasiktir "Zaten kendi kendinizi çürütüyorsunuz! bla bla bla!"... Hangi örnekte peki? Yok ama öyle! Bilim ve Doğa kanunları herhangi bir Yaratıcının varlığına işaret etmemektedirler. Bir "Tanrı" tasavvurunu, insanlar uydurmaktadırlar. O sadece mantıksal bir çıkarımdır ki zaten başından beridir sürekli "benim mantığım, benim mantığım" deyip duruyorsunuz. Aynı mantıkla her şeyi "Maxy" bir uzaylının yarattığını da iddia edebilirim ve öyle olmadığını bana ispat edemezsiniz. Aynı mantıkla Şirin Baba'nın Tanrı olduğunu bile iddia ederim: Al sana ayet: "Gökyüzü o yüzden mavidir ki Şirin Baba'nın simasıdır. Nur yüzü sulara yansır dünya boyunca. Kışın beyaz sakallarını üzerimize yığar Ve kızdığında kırmızı şapkasını tepemize koyar..." Hadi bakalım bana karların, Şirin Baba'nın sakalı olmadığını; Gökyüzü'nün, Şirin Baba'nın siması olmadığını; Şiddetli yağmurlar yağarken yukarıdaki bulutların onun Kırmızı Şapkası olmadığını kanıtla? Ha ama unutmayın, bunların hepsi simgesel şeyler; Öyle diyorsunuz değil mi? Sıkıştığınızda; "Simge ya hu bunlar! İnsanlar anlasın diye öyle demiş!"... diyorsunuz. Çok komik yaaa... Önce şu konuda anlaşalım: Ben "Bilim" ile mesleki olarak da uğraşan birisiyim. O yüzden bana "Bilim" öğretmeye kalkmayın; En azından öğretebilecek düzeyde bir düzeyde değilseniz tabi... Ha gerçi İlahiyatçılar bile bu ülkede akademik ünvan alıyorlar "Bilim İnsanı" diye ama en azından sizin şu halinizle bana "Bilim" öğretemeyeceğiniz aşikar. Bir Bilim İnsanı olarak Bilim'e karşı değilim. Fakat, insanı kutsallaştırarak bütün diğer canlılara hükmetmeyi meşru kılan her türlü ilkel, ahlak dışı inanca ve etkinliğe karşıyım. Eğer bir Bilim İnsanı, bu mantıkla hareket ederek o havyanları katlediyorsa, ona da karşıyım. Bunun yanında o hayvanları, sırf kapitalist amaçları için hapsediyorlarsa, onlara da karşıyım. Yoksa insan sağlığı ya da diğer canlıların sağlığı için zaten yöntem olarak bir deney-gözlem gerçekleştirmek zorundasınız. Ancak bunu "Ya biz zaten bunların hakimiyiz, kesip biçin leyn" diyerek yapmak, cinayettir. Ve sizin mantığınız bunun üzerinden işliyor. Ama ne doğanın, ne de o canlıların hakimi falan değiliz. Bu mantık, gerçekten çok utanç verici, çok hadsizce bir mantık. Hangi yaratıcı bu mantığı emretmişse, terbiyesizin önde gidenidir. Çok komiksiniz gerçekten. Keşke söylediğim belgeseli izleyip, fikir edindikten sonra eleştirseydiniz. Belgesel herhangi bir kıyamet senaryosu yazmıyor. İnsanların olmaması halinde, kurduğu herşeyin nasıl ve ne kadar sürede yok olacağını bilimsel verilere dayanarak anlatıyor. Hani reklamlarda görürüz ya: "Pet şişe şu kadar yüz yılda yok oluyor..." "Teneke kutular şu kadar yılda yok oluyor..." Bu tarz verileri önümüze koymuş yani... O mantığa biz de sahiptik işte zamanında. Ve o mantık, gerçekten saçmalık... Şu anki tavrınız, tam bir koşullanma ve yanılgı ile gerçekleşiyor. Önce tartıştığınız insanları kendi kafanıza göre tanımlama saplantınızdan vazgeçin. Bu sizi gerçek anlamıyla gülünç yapıyor. Muhatabınızı tanımadan ön yargılarınızla hareket etmeyin; Söyledikleriniz yüzünden utanç duymak durumunda bırakmayın kendinizi...
-
Ha yani burayı kahvehaneye çevirmediğiniz kalmıştı bir, onu da yaptınız tam oldu... Mantık yürütmekte çok ciddi sıkıntınız var. Diyorsunuz ki; "Doğa'da tasarım vardır..." Ben de size bu mantığın neyden kaynaklandığını; Tasarımın ne olduğunu, neyi gerektirdiğini, Doğa'yı inceleyen Bilim'in ne olduğunu, Neden, Bilim'in bunu kabul etmediğini anlattım. Kafanız almadıysa konuyu samimiyetsizleştirmenizin alemi yok. Sırf kafanızdaki Tanrı modelini meşrulaştırmak için doğayı mucizevileştirmenin ve arkasında bir tasarım aramanın anlamı yok. "Superman Returns" diye bir film var ve orada Lex Luthor şöyle der: "Aslında, ilkel bir beyin için yeterince gelişmiş bir teknoloji sihirden farksız görünür." "Yeterince gelişmiş bir teknoloji" kelimesinin yerine "Doğa"yı koyun... Size, sihire inanmaya odaklı yaşamınızda başarılar...
- 241 cevap
-
- 1
-
-
- Ölüm
- Ölümden sonra hayat
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Komik. Komik. Valla dostum, kavrayamamanız benim sorunum değil ama hüsn-ü niyetle başka bir açıdan anlatmaya çalışayım sana. Bilim aynı zamanda Laik'tir de... Tamam, sen muhtemelen Laik'liği sadece "Din ve Devleti işlerinin birbirinden ayrılması" olarak biliyorsun ama değil. Nasıl ki Bilim, Tanrısal İrade'yi benimsemiyorsa, Etkinlik alanına herhangi bir dini ciddiye alıp da dahil etmez. Yani, Bilim Laiktir... Ama Bilim diye birisini, meydanlarda pankart açmış olarak; "Ben Laikim, Laik Kalacağım" diye bağırırken göremezsin... İnsanları "Ezbercilik" ile suçlamadan önce, tartıştığın konu hakkında azıcık fikir sahibi olabilirsen, sen de gayet tutarlı bir düşünce yapısına sahip olabilirsin arkadaşım. Kim bilir, uslu bir çocuk olursan; Allah Baba seni öpebilir bile! Dostum, karşındakini düşündürebilmen için önce senin yeterince düşünmüş olman lazım. Şurada konuştuğumuz konu hakkında adam akıllı ve tutarlı hiçbir fikrin yok. Daha da kötüsü: Bu konu hakkında hiçbir fikrinin ve bilginin olmadığından haberin de yok... Halk arasında bu sendroma: "Cehalet" deniliyor...
- 241 cevap
-
- 1
-
-
- Ölüm
- Ölümden sonra hayat
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Tek bir insanı güzel bulmak mümkün mü?
Tengeriin boşig şurada cevap verdi: shivamirage başlık Kadın Erkek İlişkileri
Kızmayın, sizi tenzih ettiğimi söylemiştim. Alınıp celallenmenize gerek yoktu. -
Tek bir insanı güzel bulmak mümkün mü?
Tengeriin boşig şurada cevap verdi: shivamirage başlık Kadın Erkek İlişkileri
Hiç kimse sadece bir kişiyi güzel ve çekici bulamaz. Ne yazık ki doğamızda bu yok. Ha siz öyle olduğunuzu düşünüyorsanız, Başka kimseye ilgi duymadığınızı söylüyorsanız Bu sizin koşullanmışlığınız ile ilgilidir. Ya da en basitinden henüz başka bir erkeğe ilgi duymanızı gerektirecek bir durum ve güdünüz yoktur. Koşullar tamam olunca o da mümkün olur. Sizi tenzih ediyorum ama Hayatında, eşinden başka kimseye ilgi duymadığını söyleyen kişi ya da bunu söyleme ihtiyacı duyan kişi büyük bir yalan söylüyordur. -
Ya hu bu "Amaç"a olan saplantınız nedir? Yani niye illa ki bir "Amacının" olması gerektiğini düşünüyorsunuz? Lise 1'e ilk başladığımız haftaydı ve Beden Eğitimi dersine çıkmıştık bahçeye. Güya futbol oynayacaktık ve ben futbolda gerçekten kötüyümdür. Bana "Sen de gel oyna" dedi arkadaşlarım, istemedim. Israr ettiler; "Ya hu biz sanki profesyoneliz, biz de az buz oynuyoruz" diye. Neyse, "Peki" dedim ve girdim oyuna. En nihayetinde top bana geldi ve oldukça bilinçli bir tekmeyle vurdum topa. Okulun bahçesine bakan sınıfların hepsinin penceresi kapalıydı; Sadece 4üncü kattaki sınıflardan bir tanesinin tek bir penceresi açıktı. Ve top gitti, oradan giriverdi. Hoca topu, bize bağırarak geri attı. Bütün arkadaşlarım "Oha, bu kadar yamuk vurulmaz" derken, Aralarından sadece bir tane embesil çıktı ve dedi ki; "Söylesene, nasıl isabet ettirdin, göstersene?"... Oysa hakikaten futbol özürlü olmamdan kaynaklanan birşeydi. Ama o arkadaşım her şeyin arkasında fantastik bir amaç olması gerektiğini düşündüğü için Ben, gerçekten futbol oynamak istemeyen biri olarak bilinçli bir biçimde amaçlayarak o pencerecen topu attığımı sanıyordu. Sonra meğerse o sınıfta benim ilkokul arkadaşım da varmış ve top, onun kafasına gelmiş. Tenefüslerde beraber takılırdık ve olayı anlattığında "Ben attım o topu yanlışlıkla" dedim. Şöyle demişti: "Bana ne gıcığın vardı da kafama attın o topu!". Ee tabi bu şakaydı... Size, doğanın bir amacı varmış gibi geliyor ama yok. Doğa "İyi-Kötü" ayrımı yapmaz. Herhangi bir plan yapıp önceden tasarlamaz. Doğa sadece işler... Çünkü amaçları yoktur doğa kanunlarının. Bu amaçları siz uydurursunuz. Güneş oluşmuştur ve etrafındaki gezegenler de yörüngelerine oturmuştur. Orada süzülüp giderler. Bunu, bu sistemi oluşturmayı amaç edinerek yapmamışlardır. Onlar zamanla yörüngelerine oturmuşlardır ve bu güneş sistemi oluşmuştur, olay budur. Size göre ise şöyle: Güneş, bu sistemi oluşturmak amacıyla yaratılmıştır... Siz "Sonuç"a bakıp, bunun önceden tasarlanmış bir "Amaç" olduğunu düşünüyorsunuz. Oysanız halühazırda ortaya çıkan hiçbir doğal sonuç, O sonucu oluşturmak için önceden tasarlanmış bir "Amaç" değildir. Bunu kavrayamadığınızdan eminim. İşte biz de herhangi bir insan yapımı araçtan bahsetmiyoruz; Doğa'dan söz ediyoruz... Üzerinde ISO onayı olmayan ya da üretim yeri yazmayan; Telif hakkı imzalanmamış ve patenti alınmamış olan doğadan... Anladınız mı bilmiyorum... Sizin o "insan kaynaklı/odaklı" kıyaslarınız, doğaya örnek olamaz... 2006'dan beridir bu forumda karşılaştığım en yaygın rahatsızlık, kavramların bilinmeden gelişigüzel kullanılması sorunudur. "Amaçsız Tesadüfler" ne demek Sayın Fuzuli? Neyi ifade ediyor bu söyler misiniz? Doğanın bir amacı yoktur fakat tesadüflerle de oluşmuş değildir. Amacının olmaması, tesadüfün gerçekleştiği anlamına gelmiyor ki, nereden uyduruyorsunuz bunları? Yukarıdaki Futbol hatırasına geri dönersek, şöyle açıklayayım: Benim o topu, okulun dördüncü katında olup da açık bulunan tek pencereden içeri sokup arkadaşımın kafasına ve oradan da hocasının kucağına düşürmek gibi bir amacım yoktu. O topa attığım tekme, o topu kaleye göndermek için atılabilecek en hatalı vuruştu. Fakat o topu, o pencereden sokmak için atılmış en ideal tekme idi. Tekmenin açısı, rüzgarın yönü, topun şekli-aerodinamiği ve ona kazandırılan ivme; Pencereden içeri girme açısı, arkadaşımın kafasının ve duruşunun şekli, topun çarpma ve sekme hızı, hocasının duruşu ve topun kaybettiği hız... Bütün bunlar şaşılacak derecede bir sonuca imza atıyor... Hepsi fiziğin yasaları çerçevesinde mükemmel bir biçimde gerçekleşti. Ve bunların hiçbiri de tesadüf değildir; Bunların hepsi, doğanın kanunlarına bağlı olarak gerçekleşti. Ama o topu o pencereden sokmak ve arkadaşımın kafasından hocasının kucağına isabet ettirmek gibi bir amaç yoktu. Amaç da yoktu, Tesadüf de yoktu. Daha "Evrenin mekanizmaları vardır" ne demektir, bunu bile bilmediğinize eminim. Ha ama siz, ben bunu söyleyince şunu soracaksınız: "O mekanizmayi kim yaptı!"... Ee öyle bir saçma karşılık alırsam, şöyle derim: "O mekanizmayı yapanı kim yaptı?"... Sonsuza kadar gider bu tabi... Her neyse, anlattığım şeyi kavrayamadığınıza, ne ilginçtir ki, hala eminim... Bilim, Evrenin bir amacının olduğu kanısında değildir. "Amaç", bir tasarı ile mümkündür. Evren büyüklüğünüde bir sonsuz bir sistemi bir amaç dahilinde planlamak; çok üstün bir iradeyi gerektirir. Bilim ise İnsan Aklından üstün bir iradenin varlığınıa kabul etmez, Zira bilim, bir İnsan Etkinliğidir; Tanrı etkinliği değildir. Bilim evrenle ilgili olarak bir "Amacın Varlığını" kabul ettiği anda, insan iradesinden üstün bir iradenin varlığını da kabul etmek zorundadır. O zaman da Bilim, bir insan etkinliği olmaktan çıkar. Ve İlahiyat dediğimiz konu alanı ortaya çıkar. Ki o da bilim değildir, dogmatik bir etkinliktir. İlahiyatçı Bayındır gibi kutuplarda "Gündüz" adlı yaratığı aramaya iter sizi... Gündüz'ün güneş olmadan da gerçekleşebildiğini; Dünyanın güneş görmeyen yüzünde gündüzün, Dünyanın güneş gören tarafında gecenin yaşanabildiğini iddia etmenizle sonuçlanır. Bilim alemi de size bildiğin güler... Hem de öyle böyle değil, baya baya gülerler yani... Akşam sohbetlerine meze olursunuz... Bilim ile bu anlattıklarımın neyini kavrayamıyorsunuz, onu anlamıyorum. Çok açık ve net: Bilim, bir insan etkinliğidir ve insanın duyularına ve yeteneklerine odaklı olarak gelişmiştir. O yüzden insandan üstün bir iradenin varlığını kabul etmez. Ettiği anda insan etkinliği olmaktan çıkar ve ilahiyata dönüşür... Bu yaa... budur... bu kadar basit işte... Dinler, bilimsel değillerdir... Ve doğaya biçilmiş bir "Tasarı" ya da bir "Amaç" yoktur. Hiçbir bilim dalı da doğanın bir amaç doğrultusunda var olduğunu iddia edebilemez. İmkanı yok ya hu bunun... Bu, bir imamın "Kur'an'da -Allah Yoktur- yazıyor" demesine benzer... Bilim, "Doğa bir amaç için var olmuştur" diyemez... Desteklemez. Siz yeterli coğrafya bilgisine gerçekten sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz? Sayın Fuzuli, bakın bana "Bilim" dersi verdirtmeyin şimdi burad. Şu söylediğiniz ifade o kadar komik ki, Bilim Felsefesi ile az-buz haşır neşir olan herkez, gülmeye yarayan bütün organları ile gülüyorlardır, emin olur. Ya hu bilim, doğanın bir plan, tasarı ve bir amaç dahilinde var olduğunu kabul etmez, edemez. Bilim denilen şeyin doğasında, prensiplerinde, ilkelerinde yoktur böyle bir şey. Bilim'in "B"sini bilmiyorsunuz, burada bol keseden sallıyorsunuz, yapmayın. Hayır yani böyle birşey görmedim ben, hakikaten çok ilginç. Bu cümleyi gerçekten kurdunuz mu, yoksa küçük kuzeniniz falan mı yazdı siz klavyenin başında yokken... Sayın Fuzuli, baktım da hakikaten "Kimse evrenin amaçsız, kör tesadüflerle oluştuğunu iddia etmiyor ki zaten?" demişim... Ama aklı başında ve yeterince zeki bir insan, oradaki "Amaçsız" kelimesinin yanlışlıkla yazıldığını anlayabilirdi diye düşünüyorum. En azından "mal bulmuş mağribi" psikolojisinde olmayan arkadaşlar, eminim ki anlamışlardır. Cümleyi şöyle refere alın: "Kimse evrenin kör tesadüflerle oluştuğunu iddia etmiyor ki zaten?" Dikkat ederseniz, bütün savunularım da bu doğrultudadır. Herhalde o cümleye başlarken "Evrenin bir amaç için yaratıldığı" düşüncesine karşıt bir ifade kullanacaktım, es geçtim. Lütfen böyle şeylerden medet ummayın, komik duruma düşersiniz. Yazının bütünü, evrenin bir amaç için yaratılmadığına vurgu yapmaktadır. O yüzden o yanlış ifademe dayanarak yürüttüğünüz sorgulamayı tümden çöpe atıp, doğrusu üzerinden devam edebiliriz... Bu cümleleriniz, farkında mısınız bilmiyorum ama, bir anlam içermiyor... Ateizm, kavramsal olarak "Tanrı Düşüncesine Sahip Olmamak" olarak tanımlanabilir. Bir çok insan "Tanrı Tanımazlık" der ama değildir. "Tanrı Tanımazlık", var olan bir Tanrı'nın tanınmazlığı anlamına gelir. Yani "Tanrı" bir düşünceden ve uslamlamadan ibarettir ve Ateistler de onun gerçek olmadığının bilincindedirler. Bilim de bir Tanrı'nın yani İnsandan üstün bir iradenin varlığını kabul etmez. Kabul etmesi için var olduğunu kanıtlaması gerekir. Ki kanıtladığı anda zaten artık o Bilim olmaz, İlahiyat olur. İlahiyat, dogmatik bir biçimde, insandan üstün bir iradenin varlığını kabul eder. O yüzden Bilim, Ateisttir... Ha bir gün Allay, beyaz gömlek giyip laboratuvara girer ve bizi aşan deneyler yapar; Bizi aşan kuramlar oluşturur ve biz ona dayanarak her şeyi anlayabiliriz... İşte o zaman Bilim, dindar olabilir, sorun yok. Ama Allah gökteki tahtından inip de laboratuvara girmediği sürece Bilim, Ateisttir... Hala böyle komiklikler, şakalar falan devam diyorsunuz yani Bilim bir insan etkinliği olduğu için Ateist değildir, okuduğunuzu iyi anlayın... Bilim, İnsan İradesine, Duyu ve Algılarına odaklı bir etkinlik olduğu için İnsandan daha büyük ve üstün bir iradeyi kabul etmez. Etmediği için de Tanrı düşüncesini de kabul etmez. O yüzden de Ateisttir. Bunu da kavrayamadığınızı biliyorum... Bilim, doğrudan Doğa ile ilgilenir... Sizin çıkıp da "Doğada var olan herşeyin bir amacı var" şeklinde komik ötesi bir cümle kurmanız, en nihayetinde yukarıdaki sorgulamalara götürür bizi. Boşuna geri dönmeme gerek yok; Bir amacın olduğunu düşünüyorsanız bir tasarım ve tasarlayıcı yani bir Tanrı vardır sonucuna ulaştırır bu bizi. Bu da Doğayı inceleyen Bilim ile ilgili kanaatinizi açık eder. Kısa yoldan deneyelim: Önceki iletilerinizde yazdıklarını bir daha okuyun... Evet, doğasında var... Bilim de bunları yeterince açıklamış, hepsini burada anlatmamım imkanı yok. O kadar meraklıysanız, DNA'daki o kodların nasıl var olduğunu, o bilgilerin evrimsel süreçte nasıl kazanıldığını anlatan bir sürü kitap var. Burada bana soracağınıza, gidip daha yetkili ellerden okuyup öğrenebilirsiniz. Ama hepsinin özeti: "Doğasında var..." şeklindedir. Teferruatını gidip okuyun bir zahmet... He he, komikti gerçekten ama anlamsızdı. Kekin yapılması, belirli bir amaç içerir; Ben size onca yazımda Doğa'da bir amacın olamasından söz ediyorum... Yukarıda hep söylediğim gibi yanılmamışım: Anlamakta zorluk çekiyorsunuz gibi geliyor... Bunun yanında, arkadaşım bana gelip de; "Ya bu kek çok tatlı olmuş, şeker buna ne oluyor da tat veriyor" şeklinde bir soru sorsaydı o zaman "Doğasında var" derdim. Zira gidip de şekerin moleküler yapısından, içerisindeki kimyasaldan falan bahsetmek benim işim değil... Keki yapmak yarım saat alırsa, onu anlatmak 2 ayı alır heralde... O kadar da vaktim yok, hiç kusura bakmayın...
- 241 cevap
-
- Ölüm
- Ölümden sonra hayat
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Şu ilginçlikler, aslında doğaya o kadar da hakim olmadığımızı size gösterir sanıyorum: Daha önce köpekleri örnek vermiştim. Atalarımız uzun deniz yolculuklarında C Vitamini eksikliğinden kırılırken, Köpekler glikozdan C Vitamini sentezliyorlar. Allah, köpeğe bahşettiği bu yeteneği, C Vitamini kullanmaya mecbur olan Halifesi insana vermemiş! Mükemmel olduğumuz için heralde... Sonra, Kertenkeleler. Vücutlarını yenileme yeteneğine sahipler. Zebra Balıkları da öyle; laboratuarlarımızda sürekli kullanırız bu balığı biz, hani ona hakimiz ya, ondan... Bizim parmağımızın ucu kopsa, güdük güdük yaşıyoruz! Yenileyemiyoruz... Allah, hakimi olduğumuz bu hayvanlara bu yeteneği vermiş; Ama Halifesi olmamıza rağmen bize vermemiş... Onlara torpil yapmış... Gözümüz en kusurlu organımız aslında; En hassas organımız... Sen git, baş parmağımın tırnağı kadar gözü olan Kartal'a millerce ötedeki fareyi görme yeteneği ver. Ben ancak dürbün icat edildikten sonra görebileyim! Halifesi olduğumuz ve doğaya hakim olduğumuz için sanırım Kartal bizden daha yetenekli: Allah'ın takdiri işte... "Turritopsis Nutricula" diye bir canlı var; Ölmüyor... Ölemiyor... Bedenini yenileyebiliyor... Organlarını yenileyebiliyor... Beynini bile yenileyebilir.... Sen-ben Allah'ın Halifesi ve doğanın hakimi olarak kaza geçirdiğimizde ve beynimiz hasar aldığında Ölen hücrelerin yeniden oluşma şansı yok... GATA'da kafasına ateş ederek intihar eden askerler ömürleri boyunca düşünme kabiliyetinden yoksun yaşıyorlar, sağ kalırlarsa. Ama bu canlı öyle değil; Bir embesil olarak yaşamasının imkanı yok... Allah, Halifesi olan insana değil de bu kıytırık solucana vermiş beynini ve organlarını yenileme yeteneğini. Doğanın hakimi olan bizler ölüp dururken; Bu canlı binlerce yıl yaşıyor, yaşayacak! Mükemmel tasarım işte, ne dersin... Filler mesela... Biz daha dün ne yediğimizi unuturken, Fillerin görsel hafızası o kadar güçlü ki, hiç unutmuyorlar gördüklerini... Düşünsene, Kur'an-ı ezberlemek ne kolay olurdu; Kutsal Harddisc'ler taşır gibi olurduk kafatasımızın içinde... Ama yok işte, Allah doğanın hakimi olan insana vermemiş bunu, neylersin... Kurtlar örneğin; Otobüse biniyorsunuz, insanlar kendi ter kokularından habersizler... Kurtlar millerce ötedeki kokuları algılayabiliyorlar. Halife'yiz ya ondan... Ya hangi örneği vereyim başka, milyarlarca var işte... Bizi diğer canlılardan ayıran tek özelliğimiz beynimiz ve araç yapabilmemizdi. Ama geçmişte bizim gibi bir sürü akıllı ve araç kullanabilen türün var olduğu anlaşıldı. Neandertalis'ler, Denisova'lılar... Bunlar genetik olarak bizden farklı, yani bizim türümüzden değiller. Ama kültür oluşturabiliyorlardı ve hatta biz Ölü Gömme geleneğini Neanderthalis'lerden almışız büyük olasılıkla. "Öteki Alem" imajını da muhtemelen onlardan miras aldık. Çünkü onlar da rüya görebiliyorlardı ve hayal kurabiliyorlardı ama bizim gibi anlamlandıramıyorlardı herhalde. Düşünün, yeterince zeki değilsiniz... En yakınınızdaki kişi öldü... Gece uyudunuz ve rüyanızda gördünüz; Onu başka bir alemde yaşadığı sanrısına sahipsiniz artık ve ancak uyuyunca ona ulaşabileceğinizi düşünüyorsunuz. O yüzden "Uyku" hemen her kültürde "İletişim" kurmanında yolu olarak kabul edilir ve ölüm'ün özeti/örneği olarak kabul edilir. Hatta İslam'da bile, uyuyunca ruhun gezintiye çıktığı ile ilgili geleneksel düşünceler vardır halk arasında. Düşünebilen tek tür de biz değildik yani... Hiç boşuna yorulmayın; Dünya tarihide ve doğada o kadar çok örnek var ki muhteşem ve doğanın hakimi olmadığımıza. Kurduğumuz beton ve çelik medeniyetler bile bunun bir kanıtıdır; Sadece doğayı katletmeye yarıyor... Hangi hakimiyet telakkisi, Hakimi olduğunuz doğayı yok etmeye yöneliktir?
-
Sayın Omar, herhangi bir şekilde mantık yürüterek herşeyi Kutsal Makarna Canavarı'nın yarattığını da söyleyebiliriz. Önemli olan mantığı hangi yönde işlettiğinizden ziyade, savunduğunuz şeyin gerçeklikle olan tutarlılığıdır. Olay onun çok kolay bir biçimde yaratabilmesi değil. Yaratmasının zor olup olmaması değil ki sorunumuz! Tartıştığımız konuyu kavramakta zorlandığınızı düşünüyorum. "Tasarı"nın ne olduğunu öğrenmeniz gerekiyor önce. TDK şöyle diyor "Tasarı"nın anlamı için: 1. Olması veya yapılması istenen bir şeyin zihinde aldığı biçim. "Tasarım" için de şöyle yazıyor TDK'da: 1. Zihinde canlandırılan biçim, tasavvur. 2. Bir sanat eserinin, yapının veya teknik ürünün ilk taslağı, tasar çizim, dizayn. 3. Bir araştırma sürecinin çeşitli dönemlerinde izlenecek yol ve işlemleri tasarlayan çerçeve, tasar çizim, dizayn. 4. Daha önce algılanmış olan bir nesne veya olayın bilinçte sonradan ortaya çıkan kopyası. Tasarı/Tasarım denilen süreçte bir "Amaç" her zaman vardır. Zaten adına "Tasarı/Tasarım" denilmesinin nedeni de budur. Sizin söz ettiğiniz Tasarı/Tasarım bu anlamlarından farklı mı? Uzun açıklamaya gerek duyurmayan, kısa yanıtlı bir sorudur bu. Yanıtınız doğrultusunda devam edeceğim tartışmaya. Secde 7'de diyor ki: Abdullah Parlayan mealinde: "O her şeyi en mükemmel şekilde yaratandır." Abdulbaki Gölpınarlı mealinde: "Öylesine mabut ki her şeyin yaratılışını güzel ve tam yerinde yapmıştır." Yine TDK'dan bakalım "Mükemmel"in anlamı neymiş: 1. Kusursuz. 2. Tam, tamamlanmış. 3. Eksiksiz. 4. Olgunlaşmış. 5. Çok güzel, harikulade, şahane. 6. Eksiksiz, kusursuz, tam, yetkin, şahane bir biçimde. Tek bir örnek vereyim: Otoimmün Hastalıklar. Hiç çevrenizde bu hastalıklardan muzdarip biri var mı bilmiyorum ama açık ve net olarak "Kusurlu Tasarım"ın daniskası olduğumuzu gösterir. Düşünün ki siz "Mükemmel" bir tasarım gerçekleştiriyorsunuz: İnsan Bedeni. Bu tasarımın en önemli özelliği "Bağışıklık Sistemi" denilen bir özelliğinin olmasıdır. Mükemmel, süper ötesi... Vücuda giren bir yabancı maddeye karşı savunma sistemini oluşturuyor, saldırıyor ve onu yok ediyor. Yalnız bu sistemin başka bir özelliği de var; Var olduğu bedeni de "Düşman/Yabancı Madde" olarak algılamaya yatkın. İlginç değil mi? Düşünün bir, savaştasınız ve ordunun görevi ülkeyi ve halkı onlara savaş açan düşmana karşı savunmaktır. Ama sizin askerleriniz birden kendi ülkesine, halkına ve hatta birbirlerine karşı savaşmaya başlıyorlar. Mükemmel Otorite, Mükemmel Sistem... Ülke birden yok oldu... Size bu gerçekten "Mükemmel Tasarım" gibi geliyor mu? Veya genetik bozukluklar... Bunda insanın göremeyeceği nasıl bir mucize var söyler misiniz? Bakın, konumuz "Tanrı varsa savaşlar, sakatlıklar olmamalı" konusu değil. Ve konuya duygularımı da karıştırıyor değilim. Sürdüğüm mantığı ve konunun bağlamını anlamakta gerçekten zorluk çekiyorsunuz, bu çok belli. Konumuz şu: Karşımızda "Her şeyi mükemmel yarattığı iddiasında olan" bir Allah var... Ve buna rağmen onu utandıracak kadar fazla Kusurlu Tasarım örneği var... Açık ve net olduğumu düşünüyorum... Ya da "Kanser"i örnek verelim ki kusurun ağababasıdır. Ve hala tedavisinin bulunabileceği düşünülmüyor biliyor musunuz? Genetik Mühendisi bir arkadaşım var ve dediği tek şey: "Sadece kanserin yayılmasını yavaşlatabiliyoruz ve insanın yaşam süresini uzatıyoruz ama tedavisi yok..." Kanser, vücuda yabancı maddeler nedeniyle falan olmuyor; Hani "Mutasyon Yok, Evrim Yalan" diyen arkadaşlara büyük bir kapak niteliğinde; Tamamen başarılı mutasyonlar nedeniyle oluyor: O "Mükemmel Hücre", kafayı yiyor ve sağa sola sarkmaya, yayılmaya başlıyor. İnsan Bedeni için küçük, ama Kanser için büyük bir adım. O mutasyon bizim hayatımızı sona erdirebiliyor ama mutasyona uğramış olan hücre yaşama yeteneğine sahip olduğu ve yaşamayı başardığı için o hücre kazanıyor. Yani "Allah Yok, Din Yalan"... O değil de: Genetik olarak körlük, sağırlık, skolyoz, dilsizlik gibi rahatsızlıklar Tanrı'nın hangi gerçeğinin ortaya çıkmasına neden olabilir, söyler misiniz? Tanrı'nın aslında adam gibi bir şey yaratamadığı gerçeği olmasın sakın bu!? Ya hu Vitiligo diye bir hastalık var; Hani sizler hep övünürsünüz ya "Tasarım harikasıyız biz; Programlamanın mükemmel örneğiyiz..." diye... Bağışıklık sistemi o kadar mükemmel programlanmış ki, nedense bedene ve tüylere renk veren pigmentlerin görevlerini kısıtlıyor, görevlerini engelliyor. Bir amaç için yapmıyor bunu; "Bu adamın rengini attırayım da ders alsın kafir, uslansın" diye olmuyor... Bağışıklık sistemi tamamen kafayı yediği için yapıyor... Çünkü o bağışıklık sistemi o kadar mükemmel değil... Türkiye'nin terörle mücadele etmiş bütün Askeri Personeli "Terör Suçu"ndan hapise atıp, Habur'da "Pişman Değiliz" diyen PKK'lı teröristleri "Yok yaa pişmansınız işte!" diyerek düzmece mahkemelerle salıvermesine çok benziyor bu... Ee ne de olsa Şer'i düzen; Mükemmel düzen... Bunlarda Yaratıcının hangi sırrı gizli olabilir, söyler misiniz? Bu hastalıklardan muzdarip insanlara bakıp, halimize şükür mü etmemiz gerekiyor. Gerçekten, biz Cüzzam'lıya yaklaşıp; "Bak senden ibret alıp halime şükrediyorum" diyecek kadar insafsız, vicdansız mısınız? Bu mu Tanrı'nın hikmeti? Yok ya hu; Mükemmellik diye birşey yok... Sevgili Dostum, senin yaklaşamadığın kadar mantıklı yaklaşıyorum. Siz kafanızda kurguladığınız, daha doğrusu size kanıksatılan Tanrı'yı bir eleştirmeye başlasanız; Benim gördüğümden çok farklı şeyler görmeyeceksiniz... İşte buna ben "Tecavüz" diyorum. Ama ne yazık ki egemenlerin en berbat huyudur, kendi tecavüzlerini her zaman "Hakimiyet" olarak adlandırırlar. Şöyle düşünün: Bir Uzaylı türü gelse ve bizi kavanozlara koysa... Bizim yaşam alanımıza, özgürlüğümüze böylece tecavüz etse... Ve onların da bir "Hakimiyet" telakkisi olsa: "Biz evrene hükmetmek için yaratılmışız.." diye... "Aaaa, evet len, bizi kavanozlara koyabildiklerine ve istedikleri gibi öldürebildiklerine göre hakikaten de öyle yaratılmışlar!" mı diyeceksiniz? Amerika, Irak'ı bu İnsanlık Dışı mantık ile işgal etti, biliyorsunuz. Haçlılar ve Cihad ilan edenler de aynı vahşi mantıkla yapıyorlardı yaptıkları katliamları. Dediğim gibi; Sizin "Hakimiyet" dediğinize, ben "Tecavüz" diyorum. "İnsanlardan Sonra" diye bir belgesel var. Kurduğumuz en mükemmel yapılar, biz yok olduktan en fazla 150 yıl kadar sonra yok oluyor. Ama Hamamböcekleri hep var olacak. Bakın, bu komediye gerçekten düşmeyin. "Biz okuyoruz, biz Allah'ı anlıyoruz! Anladığımız için inanıyoruz. Siz anlamıyorsunuz; zaten anlasınız inanırdınız!" saçmalığını bir kenarı bırakın. Bizler hayatımızın büyük bölümünü, sizler gibi müslüman olarak yaşadık ve sizin söylediğiniz mantığın içinden geldik. Sürdüğünüz mantığı gayet iyi biliyoruz, anlıyoruz fakat siz o mantığın dışına çıkamıyorsunuz. Neyse; Tartışmalarımızda sürekli bu söylemlerde bulunmazsanız ve karşınızdaki biraz olsun anlamaya çalışırsanız, gerçekten daha verimli tartışmalar yaşarız. Geçmiş yazılarımı okumanızı tavsiye ederim, Tanrı'yı ne kadar anlayıp anlamadığımı kavramanız açısından... Ama tabi okurken, bugünki "Tengeriin Boşig"e karşı oluşturduğunuz önyargılarınızı bir kenarı koyun, ilk defa okuyormuş gibi okuyun.
-
Siz hakikaten kendi kendinize kurgulayıp bir de buna inanmakta ustasınız Valla Anne-Babamın benden oruç tutmamı istemeleri beni mutsuz etmiyor açıkçası. Müslüman olduğum dönemlerde eksizsiz oruç tutmuş ve ramazan geleneğini hep sevmiş bir insan olarak bu hoşluğu seviyorum açıkçası. Siz beni tanımadığınız için bilmezsiniz; İnanmamama rağmen Ramazan Bayramı gibi insanlarda ortak bir değer haline gelmiş güzel bir etkinliğin sürdürülmesi Ve Ramazan Ayı gibi insanların birbirlerine yardımlaşma duyguları ile yaklaştıkları koca bir aya dair geleneğin yine sürdürülmesi taraftarımdır. Kurban Bayramı gibi kana ve katlima dayalı bir etkinlik için böyle düşünmüyorum tabii ki. Ayrıca tipik Google Müslümanı tavırları sergiliyorsunuz. Kaldıramadığınız eleştirileri "Saldırı" olarak algılıyorsunuz. Algılama sorunu çektiğinizde de "Zaten bu dini hiç anlamamışsınız!" diyorsunuz. Nedense Müslüman olmayan herkesi "İslam Düşmanı" sanmak gibi bir acayipliğiniz var. Ve nedense Müslüman olmayan herkesin "İslamı Anlamadıkları"nı sanmak gibi büyük bir şanssızlığınız var. Merak etmeyin, en az sizin kadar iyi biliyorum bu dini. Önceki birkaç iletimde yeteri kadar çelişkinizi ortaya koymam, bunu ispat için yeterlidir, biliyorsunuz. Bildiğiniz halde inkar ediyorsunuz
-
Süper yaaa, kanserin nedenin buldunuz, tebrikler Hadi yaaa, Erken Teşhis dedikleri bu olsa gerek o zaman Nedense Allah, İnsana yasakladığı şeylerin hepsine kendisi sahip... Ego'yu yasaklamış ama Allah, bir Narsist gibi deliksiz bir egoya sahip. İstediğiniz kadar ululayın, istediğiniz kadar tapının doymuyor o aç egosu. Kin'i yasaklamış ama yarattığı insancıklar başka bir Tanrı edindikleri zaman inanılmaz bir Kin duyuyor ve Hasedinden çatlıyor. Sorsan Hased'i de yasaklamış. Arkadan Çekiştirme'yi yasaklıyor ama gidip Muhammed'le, Muhammed'in karılarını çekiştiriyor sürekli. Diğer Müslümanlara dair ne varsa gidip Muhammed'e yetiştiriyor dırdırcı ev hanımları gibi. İnatlaşma desen cabası; Sırf zevk için Şeytan ile inatlaşıyor... Sanki kendi yarattığı Şeytan'a yenilecekmiş gibi... Sırf inatlaşmış olmak için inatlaşıyor! İntikamda diretmeyi de yasaklamış güya ama kendisine inanmayanları sürekli tehdit ediyor. Normal bir insanın başka bir insana yapamayacağı işkenceleri yapmakla tehdit ediyor, hem de sonsuza kadar. Neyin kini bu? Neyin intikamı? Sırf kendisine inanmadı diye iyi insanları sonsuza kadar işkence etmekle tehdit ediyor o Öfkeli Allah... Neyin öfkesi bu? Kıskançlığın, Hasedin, Kinin, Hırsın öfkesi tabii ki... Biz bir psikopattan bahsediyoruz şu an... Sorgulamaktan o kadar uzaksınız ki; Sorduğum soru üzerine zerre kadar düşünmemişsiniz bile...
-
Kimse evrenin amaçsız, kör tesadüflerle oluştuğunu iddia etmiyor ki zaten? Bakın, evrimden tutun doğanın mekanizmaları vardır, kanunları vardır. Ha tamam siz bu kanunları birinin koyduğunu hayal ediyorsunuz ama gerek yok. İyi de bakın Bilim, kanıt ile ilerler. Tasarıma dair bir kanıt bulunsa, bunu ilk önce Bilim kabul eder zaten. Sizin, İnsan denilen türümüzün egosunda hareketle ortaya sürdüğünüz "Tasarımcının gerekliliği" mantığının herhangi bir dayanağı yoktur. Bilim'in Neden-Sonuç ilişkisine dayanarak bulduğu şeylere siz "Amaç" ekliyorsunuz o kadar, hazıra konuyorsunuz. Güneş doğuyor mesela; Bunun bir doğası var... Siz çıkıp diyorsunuz ki; Allah onu insanlara, gece ile gündüzü ayırt etmek için verdi! İyi de, bu, güneşin umrunda değil ki? Güneşin öyle bir amacı yok! İnsanlara bunu ayırt etsinler diye verdiyse, aynı sistemi Neptün için niye verdi? Orada da insanlar mı yaşıyor? Uranüs'te niçin gece-gündüz oluyor? Medeniyet mi var orada? Sıradan bir meteorda bile gece-gündüz gerçekleşiyor; Hangi uygarlık var kıytırık bir göktaşında? Yani hiçbir şey, herhangi bir amaç için tasarlanarak oluşturulmamıştır. Bakın, size Bilim'in ne olduğunu anlattım. Bilim, kesinlikle Ateisttir. Yani bu sorgulanamayacak kadar açık bir şeydir. Şöyle ifade edeyim: Bilim, daha önce de söylediğim gibi, bir insan etkinliğidir. İnsanın, doğayı anlama ve biçimlendirme çabasıdır. Bunu da öncelikle duyularından hareketle yapar ve duyularının yetmediği doğal öğeler için araçlar inşa eder. Kızılötesini göremediğimiz için Kızılötesi ışınları yakalayan araçlar yapar. Belli bir desibel'den aşağısını duyamadığımız için özel mikrofonlar yapar. Gözümüz her hareketi yakalayamadığı için özel kameralar, mikroskoplar, teleskoplar yapar. Yani bilim, birşeyleri gerçekleştirebilmek için, doğal varlıkları bizim algılarımıza çeker yaptığımız araçlarla. O yüzden bilim, insan merkezli bir etkinliktir. Çünkü ele aldığı doğayı, insana açıklamak derdindedir. Ve ele aldığı doğayı açıklayacak olan kişi de yine bilim aracılığı ile insandır. O yüzden bilimin prensiplerini, ilkelerini, yöntemini yine insan ve doğa ilişkisi biçimlendirir. Bundan dolayı Bilim, en yüksek irade olarak insan iradesi tanır. Gelecekte bizden çok daha zeki, çok daha ileri uygarlıklar ile karşılaşırsak eğer Bizim bilimimiz, 10.000 yıl önceki Kro-magnonların taş keskileri kadar ilkel ve gereksiz kalacak. Ama şu an bizim türümüzün inşa ettiği ve algıladığı bilim en ileri düzeyde... "Tanrı"nın irade olarak insandan daha "Üstün" olması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Tanrı, doğası gereği insandan daha üstün düşünür, davranır ve algılar. Bilim'in Tanrı'yı kabul etmesi demek, İnsan Aklı'nın yetersizliğini kabul etmesi demek olur. İşte o zaman İlahiyatçı Bayındır gibi, kutuplarda "Gündüz" adlı varlığı ararsınız Ve Gündüz'ün geceleyin bile oluşabileceğini iddia edersiniz. Çünkü Kutsal Kitabınızda, yani o insandan üstün olan Tanrı buyrukları arasında böyle geçmektedir. Bilim'in Tanrı'yı kabul etmesi demek, kendi bütün etkinliklerine son vermesi demektir. Doğayı insana göre değil de Tanrı'ya ve onun yasalarına göre açıklamaya çalışması demektir. Hangi Tanrı? Hangi Yasa? O zaman gider bilim, kutuplarda Gündüz'ü ararken bir taraftan Öte yandan 15 kilo çamuru alır, başında yasin okuyup "Ol" der ve Adem'in oluşmasını deneyler Klonlama yerine... Ya da bir erkeği alır, kaburga kemiğini çıkarır ve ondan "Havva"nın oluşmasını bekler durur... Gökten düşen meteorların, Cennet'in neresinden geldiğini anlamak için kurar teleskoplarını... Cennet'teki şarapların alkol miktarını denemeye kalkar... Ülkeniz işgal edilirken, meleklerin cinisyetini tartışırken bulursunuz kendinizi Tübitak'ta... Bilim, Tanrı Etkinliği değildir. İnsan Etkinliğidir. O yüzden kesinlikle Ateisttir... Agnostik bile değildir. lütfen. "Maddenin doğasında canlı oluşturma bilgisi" ne demek ya hu? Bilgisayar programı falan mı sanıyorsunuz siz; Matrix'te değiliz... Evet, aynen öyle; Maddenin doğasında var. Bunu algılayamamanız ve bu yüzden kıvranmanız ayrıca haz verdi, teşekkürler
- 241 cevap
-
- 1
-
-
- Ölüm
- Ölümden sonra hayat
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Beni görünce uğrar Dayı mutlaka... Merak etme sen...
- 241 cevap
-
- Ölüm
- Ölümden sonra hayat
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Ya hu durup dururken olması ya da olmaması neyi değiştirir? Tanrı'nın herhangi bir şekilde de olsa küfretmesi tuhaf değil mi? Bakın, edepli insanların şöyle bir özellikleri vardır: Birisi ona küfrederse, aynı şekilde tepki vermezler. Yani onlara küfreden insanların seviyesine düşmezler. Tanrı bunu akıl edemeyecek kadar düşük bir ahlaka sahip. Kendisine inanmayanlara, bildiğin hakaretler yağdırıyor ya hu! Bunun neresi insanı aşan bir irade? "Niyet" ile "Takva" farklı şeylerdir, kavramları açıklattırıp durmayın bana. Takva, yaptığınız eylemlerde ölçünüzün Allah korkusu olmasıdır. Ona göre günahtan sakınır ve sevaba yönelirsiniz. Niyet ise bir işe yöneldiğinizde sizi güdüleyen şeydir. Örneğin; Ben Takva sahibi biri değilim. Bir işi yaparken Allah korkusu-sevgisi falan bilmem. O yüzden yaptığım bir işi Takva ile yapmam. Ama İyi Niyetliyimdir. İnsanlara yardım etmeyi severim. Yalan söylemekten kaçınırım. Anne-babam kırılmasın diye İslami ibadetleri bile yerine getiririm, ciddiyim bak. Onlar da mutlu olurlar, yüzleri hep güler. Sevdiğim arkadaşlarım dini konularda bir fikir almak istediklerinde, inançlarına olumsuz yönde müdahale etmem ve yardımcı olurum. Ama İman etmiş değilimdir ve takva sahibi de değilim. Şahadet de getirmem tabii ki. Şimdi benim yerim Cennet midir; Cehennem midir? Onları baz almadım ve bakın, lütfen bana öyle "Gerçek müslümanları tanımazsınız!" tarzına yatmayın. Hayatımın büyük bölümünü Müslüman olarak geçirdim ve en yobazından en ılımlısına kadar çoğunu tanıdım. İşte bundan söz ediyorum: Müslümanlığı bir tek sizin bildiğinizi sanıyorsunuz. Merak etmeyin, zamanında "İman" denilen o yanılgıdan dolayı ağladığımız da olmuştur, Sabahlara kadar namaz kılıp, huzurdan erdiğimiz de olmuştur. Yani bana öyle beylik laflarla gelmeyin. Daha önce de söyledim; Muhatabınızı tanımadan, ahkam kesmek; Gülünç duruma düşmenize neden olur. Üşenmeyin derim... Şu dediklerinizi ben de söylüyordum zamanında Valla o zaman da... Şimdi "Ateist" derken kimi kastetiğine bağlı. Ben de çakma Ateist çok tanıdım; Adam "Ee savaşlar oluyor, dedem kaza niye öldü; öyleyse Allah yok!" diye ateist oldu güya Ama gidip de dindar bi hatuna vurulunca, ertesi gün imana geldi... O değil kastettiğim ateist; ki onlar ateist bile değiller. İnsan psikolojik eğilimlerinden dolayı dindarlığı seçiyorsa, zamanında kendini Ateist zannetmesi; Ateizm ile ilgili bir konu değildir. Tıpkı Hüseyin Üzmez'in 14 yaşındaki kıza tecavüz edip, "Peygamber'in sünneti böyle, şeriatla yargılayın beni" demesi gibi... Anlamışsınızdır... Freud'un mükemmel bir sözü vardır: "Bilgiye erişim kolaylaştıkça, dinler yok olacaktır..." Muhammed'in emrettiği "İlim" ile bizim sözünü ettiğimiz "Bilim" çok farklı şeylerdir. Muhammed "Leddün İlmi" denilen şey için söylemiştir bu sözü, ki o da "İlahiyat"tır. Tanrı Bilgisi yani, İlim... Bilim ise daha o dönemlerde bugünkü anlamı ile yoktu bile. Bugün anladığımız bilim Rönesans döneminde Avrupa'da ortaya çıkmaya başladı; Ki Muhammed'in ömrü bunu görmeye yetmedi, biliyorsunuz. O "Bilim"den haberdar bile değildi; Eğer öyle olsaydı "Bilim İtalya'da bile olsa öğreniniz" derdi. Ama o muhtemelen Konfüçyus'u kastetmişti.
- 241 cevap
-
- Ölüm
- Ölümden sonra hayat
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Bakın "Neden-Sonuç" ilişkisi ile "Tasarı" farklı şeylerdir. Biz, insan aklımızla gerçekleştirdiğimiz hemen her etkinliği bir plana ve düzene göre yapmak gibi bir özelliğe sahip olduğumuz için tasarladığımız Tanrı da bu özelliğe sahip. Size de öyle geliyor. Yani, bakıyorsunuz ki siz bir araba yapacaksanız eğer, bunu önceden planlıyorsunuz ve ona göre inşa ediyorsunuz. Öyleyse Tanrı da böyle yapıyor olmalı! Burada, Tanrı ile ilgili kurgunuzu Tanrı'dan değil de kendinizden hareketle gerçekleştirmeniz zaten ayrı bir garabet ama bir Tanrı var ise eğer, onun İnsan gibi davrandığı kanaatine nereden sahipsiniz? Yani Tanrı madem insandan daha üstün, neden insan gibi düşünüp tasarlasın? Bu "Ol dedik oldu!" mantığıyla da zıt bir düşüncedir. "Önceden tasarladık, sonra da -ol- dedik" demiyor çünkü. "O ister ve birden oluverir" diyor Kur'an-da. Yahudilikte de bu mantık vardır mesela. Siz, zekamızı doğanın en üstün ve erişilmez gücü/bahşi olarak algıladığınız için Tanrı'yı da öyle tasarlıyorsunuz. Bir bahçeniz olsa, onun şeklini bir düzen dahilinde yapardınız. Çimler uygun türlerde olur, eşit boylarda kesilir ve düzgün ekilirdi. Bakımını ve sulamasını, gübrelemesini sistematik bir biçimde yapardınız. O yüzden Tanrı'yı da bu kurguya göre tasarlıyorsunuz. "Ben böyle yapıyorsam... hmmmm, demek ki Tanrı da böyle yapıyor. Çünkü doğada denge ve düzen var!" Oysa yok. Doğada denge, mükemmeliyet falan yok. Daha bu sabah otobüse binerken bir baba-oğul'a rastladım. Baba doğuştan kör, oğlu da bu genetik mirası devralmış; Oğlu görme yeteneğine sahip ama göz bebekleri bizimki gibi tam iris'in ortasında değil. İris yuvarlağının aşağı kenarında. Bu sizce "Mükemmel Tasarım" mı? Kuzenim sağır doğdu, işitme duyusu yok ve konuşamıyor... Bu bana hiç de "Mükemmel Tasarım" gibi gelmedi. Skolyoz diye bir rahatsızlık duydunuz mu? Omurganın doğuştan yamukluğu ile ilgili bir hastalık... Mükemmel Tasarım'a çok iyi bir örnek. Ne gözlerimiz kartallarınki kadar iyi görüyor, Ne kulaklarımı köpeklerinki kadar iyi görüyor. Eskiden insanlar uzun deniz yolculuklarına çıktıklarında C vitamini alamadıklar için hastalanıp ölürlerdi. Ama köpeklere o yolculuklarda bir şey olmazdı. Çünkü glikozdan C vitamini sentezleyebiliyorlar köpekler ve o yüzden C vitamini eksikliği duymuyorlar. İnsan bedeninde böyle bir sistem yok. Ya Tanrı, insanların uzun deniz yolculuklarına çıkacaklarını akıl edemediği için İnsanlara bu sistemi vermedi. Ya da Amerika'yı köpeklerin keşfedeceğini sanıyordu! Bu mudur Akıllı Tasarım? Bana pek bir akılsızca geldi... Veya Otoimmün hastalıklar var, hiç duydunuz mu? Beden kendi kendini düşman olarak algılıyor ve yok etmeye başlıyor. Bilinen bir tedavisi yok bunların bu yüzden. Ya da Kanser, hala hiçbir kanser çeşidinin tedavisi bulunamadı. Şu an için de bulunabileceği düşünülmüyor. Sadece baskı altına alınıp, yayılması engellenebiliyor, o kadar. Akıllı bir tasarımcı olsaydı Kanser ya da Otoimmün hastalıklar olmazdı. Şaşıracağınıza fikir üretirseniz daha yararlı olur. Doğadaki olguların bir "Tasarı"ya işaret edebilmesi için önce "Tasarımcı"yı görüp bilmemiz gerekir. Nerede zat-ı şahaneleri? Hayvanlara egemen mi? Ya hu hayvanların yaşam alanlarına tecavüz etmeye egemenlik mi diyorsunuz? Nedir bu hakimiyet; beton yollarla hayvanların yaşam alanını katletmek mi? Yaptığımız arabalarla yollarda ezip çiğnemek mi? Boyunlarına tasma takıp kölemiz haline mi getirmek? Hangi böcek türüne hükmedebildik mesela ya da hangi bakteri türüne? İnsan bedeninin bakterilerden ve virüslerden oluşan kompleks bir yapı olduğu düşünülüyor biliyor musunuz? Hangi birine hükmedebiliyorsun, bana söyler misin? Dünyada 6,5 milyar insan var ama böceklerin toplam ağırlığı bizim toplam ağırlığımızdan kat be kat fazla. Dünyanın asıl hakimi böcekler, biz evrilmeden önce ortaya çıktılar ve biz yok olduğumuzda da muhtemelen varlıklarını sürdürecekler bu doğada. Siz hangi hakimiyetten söz ediyorsunuz? Gündüz tuttuğunuz orucun etkisi uzun süreli olabilir. Değinmediğim diğer yazdığınız şeyleri önce içinizden ve sonra dışınızdan tekrar okuyun iki kere. "Evet, bunları gerçekten savunuyorum" derseniz, onları da eleştireyim.