Tengeriin boşig tarafından postalanan herşey
-
ISMAILAGA CEMAATINDEN HÜKÜMETE UYARI
1- Aşiret yapısı ilkel bir toplumsallaşma biçimidir; bunu söylemek Toplum Bilimsel bir gerçekliktir ve ırkçılık değildir; Kürtler'in çok büyük kısmının, bu Aşiret kültürü ile yaşamadıklarını ispatlayabiliyorsanız ispatlayın... 2- Günümüzün en modern toplumsallaşma biçimi Ulusallıktır; Türkiye Halkı'nın büyük kısmı -yani Türk'ler- bu yapıya uyum sağlamış durumdadırlar ve bunu söylemek ırkçılık değil, Toplum Bilimlerin bir gerçekliğidir; Sindiremiyorsanız, aksini ispatlayın... 3- Daha önce Kürtlerin genelinin sürdürdükleri toplumsal yaşama dair yaptığım eleştirilerin hala noktasına virgülüne kadar arkasındayım; Burada polemik yaratacağınıza, söylediklerimin gerçekliği yansıtmadıklarını ispatlayabiliyorsanız, ispatlayın... 4- İsteğiniz ve çağrınız üzerine konuya yanıt yazdım ve yine soru sordum; Yanıtlayabiliyorsanız, önce onları yanıtlayın...
-
Karayilan´dan PKK´ya talimat : Avrupa´daki Türklerden harac toplayin
Bak şimdi Faşist ve Irkçı ilan edileceksin... Söylemedi deme...
-
ISMAILAGA CEMAATINDEN HÜKÜMETE UYARI
"Meyve" sözcüğü başka bir dilden geliyorsa işe değişir ama... Çünkü geldiği dilde "Meyva" onun çoğulu olarak kullanılıyor olabilir... Mesela Türkçe'de "ye/e" eki, kavramları dişileştirmek için kullanılmaz; öyle bir kullanımı yok. Ama Arapça'dan geçen adlar ve kavramlarda hala kullanılıyor: Ali-Aliye, Müdür-Müdüre gibi... Araştırmak lazım tabi ki... "Adana" konusunu ise hiç bilmiyorum valla...
-
Karayilan´dan PKK´ya talimat : Avrupa´daki Türklerden harac toplayin
Biji, sanırım sizi desteklemeyen herkesi "Başka bir kötü" ilan etmek gibi bir tavrınız var. Şimdi nereden çıktı, benim, kitap evlerini bombalayanları görüp de "tanırım iyi çocuklardır" diyenleri görmezden geldiğim? Hayır yani konuyla ne alakası var, söyler misin? Ya da görmezden geldiğimi nereden çıkardın? İlla her iletimizde, karşısında olduğumuz şeyleri tekrar tekrar madde madde yazmamız mı gerekiyor? Bir tartışmada Aşiret Kültürünü tartışıyoruz; Arkadaşın biri bana gelip "O zaman tarikatleri savunuyorsunuz" demeye getiriyor... Burada PKK'yı tartışıyoruz; Siz bana gelip "O zaman kitap yakanları savunuyorsunuz" demeye getiriyorsunuz... Ya hu ne alaka? İçinizde kalan birşey varsa, açın onunla ilgili konu, onu da orada mahkum edelim; Ama yanıt veremediğinizde çıkıp böyle ithamlarda bulunduğunuzda Konuya olan hakimiyetinizden oldukça şüpheye düşüyorum... Çünkü yanıtı olan insan, çıkar yanıtını verir... Öyle her iki lafın birinde insanları, savunmadığı şeyler ile itham etmez... Ben size çok kere "Kürtçü" dedim ama karşı çıkmadınız. Öyleymişsiniz gibi bir izlenim yaratıyorsunuz ve reddetmiyorsunuz. Fakat size hiç "PKK'lı" dedim mi? Ya da sizin yaptığınız gibi bir tavır sergileyip, hemen şimdi size "O zaman bölücüsünüz" mü demeliyim? PKK'nın haraç toplayıp toplamaması konusunda sizi otorite olarak kabul edecek değilim. Sizi otorite olarak kabul edeceğime; Yüzyüze görüştüğüm ve haraç topladığını söyleyen kişilere güvenirim... Burada benim için sadece harflerden ibaret olan birisine değil elbette ki... Nihayetinde, klavyenin başında kıkır kıkır gülüp "Ya hu amma da salladım, nasıl da yedi kek!" diyen birisi de olabilirsiniz değil mi? Veyahut da çok ciddi ciddi söylüyorsunuzdur ve gerçekten de hiç sizden haraç alınmamıştır! Siz ve sizden haraç alınıp alınmamış olması ilgilendirmiyor beni... Neyse; Bir de şöyle birşey var: Ben eğer PKK'nın militanı olsaydım; PKK'nın benden haraç toplayacağını, toplamak gereği hissedeceğini hiç sanmıyorum. Hiç bir örgüt böyle birşey yapmaz çünkü... Bir de başka birşey var; Diyelim ki ben yine PKK'nın sempatizanıyım... Ve benden belirli miktarlarda para istediler... Ve verdim... Buna "Haraç" diyemeyiz; Olsa olsa "Bağış" değiliz... Kısaca PKK'nın "Haraç" toplayamamasının ya da topladığının haraç olarak adlandırılamamasının iki nedeni olabilir: Ya PKK'nın militanıyımdır ve o yüzden benden haraç almıyordur... Ya da PKK'nın sempatizanıyımdır ve verdiğim paraları "Bağış" olarak adlandırıyorumdur... Ki iki halde de "Haraç" gibi bir tanım ortadan kalkar; Tek gerçeklik yapılan bedensel ya da maddi yardım olur... Tabi bunun arasında "Moral Desteği" de yer alır... Bana kalırsa her iki durumda da terörist konumundayımdır... Sanıyorum yeterince açık ve net...
-
ISMAILAGA CEMAATINDEN HÜKÜMETE UYARI
Politika, haklısın; Kim hangi sözcüğü ya da kavramı, gerçekten bir ayrımcılık yapmak için kullanıyor bilemem... Fakat "Türk" ve "Kürt" kavramlarının yanlış kullanıldığından adım gibi eminim. "Türkçü" olarak adlandırılan kesim de yanlış kullanıyor örneğin... Mesela "Türk-Kürt Kardeştir" diye bir slogan olmaz, olamaz... Bu sloganı atabilen kişi, bu kavramlar üzerine zerre kadar bilgi sahibi değildir demektir... Aynen "Türk Ulusu" ve "Kürt Ulusu" ayrımını yapan kişiler gibi... Türklük ile tanımlanan kitle bir Ulus'tur. Kürtlüğü tanımlanan kitle ise bir Etnik-Unsur'dur. Ve Kürt Etnik Unsuru, Türk Ulusu'nun bir parçasıdır. "Türk-Kürt Kardeştir" diyebilmeniz için, iki ayrı ama denk değerden söz ediyor olmanız gerekmektedir. Kavramlar böyle işlerler. Örneğin: "Hıristiyanlar ile Müslümanlar kardeştir" diyebilirsiniz. Fakat "Katolikler ile Hıristiyanlar kardeştir" diyemezsiniz. Çünkü Katolikler zaten Hıristiyandırlar. Veya "Şafiiler ile Müslümanlar kardeştir" diyemezsiniz. Çünkü Şaffiler zaten Müslümandırlar. "Şafiiler ile Hanbeliler kardeştir" veya "Katolikler ile Protestanlar kardeştir" diyebilirsiniz. Çünkü bunlar birbirinin dengi ama ayrı kavramlar ya da kesimlerdir. Sosyal Bilimler, matematik ile çok benzeşirler... Elmalar ile Armutları toplayamazsınız mesela... Ya da "Meyveler ile sebzeleri ayrı yerlere toplamak" gibi bir eyleme kalkıştığınızda; Tüm meyveleri bir araya, sebzeleri bir araya toplarken "Bunlar meyve, bunlar da elma; bunlar sebze, bunlar da marul" diyerek ayıramazsınız. Çünkü Elmalar da meyvedir; Marullar da sebzedir... Doğrusu meyve mi, meyva mı neyse işte, ondan... "Türklük" dediğimiz şey, Anadolu'da ya da Türkiye'de "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı"nı temsil eder. "Kürtlük" ise, Anadolu'da ya da Türkiye'de yaşan etnik bir unsurdan daha fazlası değildir. Yine Anadolu'da yaşayan en az nüfuslu başka bir etnik unsurdan bir nebze bile daha değerli ya da daha az değerli değildirler. "Kürtler ile Türkmenler kardeştirler" diyebilirsiniz; doğru bir tanımlama olur. "Çerkezler ile Kürtler kardeştirler" diyebilirsiniz; doğru bir tanımlama olur. "Türkmenler ile Lazlar kardeştirler" diyebilirsiniz; doğru bir tanımlama olur. Fakat; "Türkler ile Kürtler kardeştir" diyebilmeniz için; Ya Kürtlüğü de bir "Ulus adı" olarak tanımlamanız gerekir Ya da Türklüğü, "Etnik Unsur adı" olarak tanımlamanız gerekir. Fakat Türkiye'de, Türk adı ile bir etnik unsur bulunmamaktadır. Türkmenler/Yörükler/Manavlar falan bulunmaktadır fakat Türk Etnisitesi diye bir etnisite yoktur. Türkmenler/Yörükler/Manavlar, Türk Irkından gelmektedirler, doğru. Fakat Türklük adı ile bir etnisite oluşturmamaktadırlar. Kavramların toplumsal anlamlarını ve yansımalarını çok iyi bilmek gerekir sloganları da atarken. Neyse; Eğer iki unsur kardeş olabilecek eşitlikte iseler; Düşman olabilecek karşıtlıkta da olabilirler demektir... Oysa Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan Kürtler de Türk'türler. Zaten "Türk" oldukları için, aynı zamanda sanki ayrı bir kitleymiş gibi Türkler ile kardeş olmaları gibi bir mantık, çıkarsız olurdu. Ha ama Orta Asya'da yaşayan Türk ırkından gelen kitleyi kastediyorlarsa bu sloganı kullanırlarken; O zaman sorun yok; Fakat Anadolu için geçerli bir slogan değildir... O yüzden Türkiye'de "Türkmen/Yörük" ve "Türk" ayrımı yapıyoruz değil mi? Bunun yanında bir de "Türk Ulusu" ve "Türk Irkı" ayrımı da yapıyoruz mesela... Kürtler elbette ki Türkmen ya da Yörük değillerdir. Türkmenler ile aynı ırktan gelmiyor olabilirler; Nereden geldikleri de zerre umrumda değil... Fakat kesinlikle Türk Ulusu'ndandırlar... Bu yüzden ister "Türk-Kürt kardeştir" gibi romantik sloganlarla İster "Kürtçülüğün" klasik argümanları ile tartışmaya katılan kimseyi Bu konularda çok da ciddiye almıyorum. Bilen ile bilmeyen arasında fark olmalı değil mi? Lise de bir tartışmada hocamız şöyle demişti: "Daha elmalarla armutları ayrı ayrı toplayamayan kimseyle, boşu boşuna tartışmaya girme." Tamam tamam, dememişti ama deseydi cuk diye otururdu bence.
-
ISMAILAGA CEMAATINDEN HÜKÜMETE UYARI
Dominik, beni kastediyorsan eğer; Konu henüz ilgimi çekti... Ve bu güne kadar söylediğim ve yazdığım her kelimenin ve hatta noktalama işaretinin bile arkasındayım... Biz "Türk" derken, bir ırktan değil; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tümünden söz ediyoruz. Bu Türkiye Vatandaşları arasında Kürt etnik kökeninden gelen ayrılıkçı/bölücüler de var; Başka bir etnik kökene sahip Tarikatçılar da var; Sağcısı da var; Solcusu da var; Devrimcisi de, aydını da var; Alakasız, ilgisizi de var! Neyi anlatmak istediğiniz hiç anlaşılmıyor; Zira bir şeyi anlatmak peşinde değilsiniz... Tek yaptığınız; "Ahanda bak Kürtlere böyle böyle diyordunuz; Türkler de tarikatçı çıktı" demek! Ki öyle değil... O tarikatler içerisinde TÜRKMEN'ler de var olabilir Ama her türlü etnik kökenden insanı da bulabilirsiniz. Bunun yanında, daha önce dediğim gibi Tarikatçılık en çok yine Kürt etnik kökeni arasında yayılmış durumdadır. Menzil denilen kişiler Urfa'da, Adıyaman'da bilmem nerede bulunurlar... Şeyh Said'den tut, Said Nursi/Kürdi'ye kadar da hepsi Kürttür. Yine o bırakamadıkları ilkel toplumsal aşiret yapısı ile ilgisi vardır bunun; Çünkü din ile kutsanmış ya da desteklenmiş durumdadır. Ayrıca söylediklerimi "İddia" olarak nitelemeniz gerçekten hoş olmuş... 1- Şimdiye kadar, sorduğum herhangi bir soruya kesin ve net bir yanıt verebildiniz ve görmezden gelmemezlik edebildiniz mi? 2- Kürtler hakkında söylediklerim eğer iddia ise; aksini kanıtlar mısınız? Kürtler'in aşiret kültürü ile yaşamadıklarını kanıtlar mısınız? Lütfen yaa; Daha önce sorup da yanıtlamadığınız; Yazmama rağmen görmezden geldiğiniz herşeyi bir kenarıya bırakıyorum... Dişe dokunur birşey bulmuş gibi hevesle yazdığınız bu yazınız çerçevesinde sorduğum soruları yanıtlayın yeter bana... Gerçekten daha fazlasını bekleyemiyorum zaten sizden... Onca şey soralım, onca yazı yazalım; hepsini görmezden gel... Sonra işine yarayacağını sandığın birşey bulduğunda habire laf söyle... Sanki İsmailağa tarikatındakilerin hepsinin etnik kökenlerini teker teker tespit etmişsin gibi!!! Oh ne güzel valla... Ha bu arada; Yukarıda saydığınız şeylerden hala övünerek bahsediyorum... 10 numara bir devrim gerçekleştirdik ve bununla da övünüyorum... Aşiretler, Tarikatler gibi ilkel düzenin kılıç artıklarına karşı da devam edeceğiz Devrim'i sahiplenmeye... İstediğiniz kadar da gücünüze gidebilir...
-
ISMAILAGA CEMAATINDEN HÜKÜMETE UYARI
Ya hu ne alakası var Dominik? Biz "Feodalizm'e Karşıyız" derken "Tekkeciliğin, Tarikatçılığın Yanındayız" demedik ki? Espriye bakar mısın yaaa! "Konu Odağı" denen birşey vardır; Yani bir konu açılır ve süreç, o konu etrafında döner. Tartışma da böyle olur. Şimdiye kadar Tarikatler'e karşı oladuğumuzu yeterince tanımlayamadıysak; Bu, o konuya odağına almış bir tartışmanın olmamasından Ya da yeterince tartışılmamasından kaynaklanır. Tarikatleri desteklediğimizden ya da görmezden geldiğimizden değil. "Biz-biz" deyip de durmayın lütfen; Statükocular ile Devrimciler "Biz" değildirler, olamazlar. Siz, sizsiniz... Biz, biziz... Evet, biz Türkler, Türkiye Cumhuriyeti halkı gerçekten çok geliştik. Yüzyıl önceki Türk Halkı ile, Bugünkü arasında çok fark var. Mesela ağalıkla, paşalıkla, aşiretle yönetilmiyoruz! Ha ama arada çarık çürük çıkar mı? Çıkar... Ha bu arada, şunu da hatırlatayım: Tarikatler ve cemaatçilik, etnik unsur olarak en çok Kürtler arasında yayılmıştır. Örneğin Nakşibendilik... Kürtler kadar yayılmış başka bir etnik unsur bulamazsınız... Şeyh Said'de Türkmen değildi mesela! O da Kürt idi değil mi? Adı üzerinde; Şeyh Said... Said Nursi/Kürdi'de Türkmen değildi; Bugün Türkiye için en sağlam tehlikelerden olan Nurculuğun üstadı idi değil mi? O kadar çok şey biliyorsunuz; Bunu da biliyor olmalısınız... Bir çok Kürt sitesinde "Şex Said'in Torunları" diye sloganlar geçiyor... Facebook'ta da var sürüsüne bereket... Yani Dominik; Merak etmeyin, Tarikatçılığa, Feodalizme karşı olduğumuz kadar karşıyız... Ve yine aynı batağa batmış olan kesim de bellidir...
-
Karayilan´dan PKK´ya talimat : Avrupa´daki Türklerden harac toplayin
Tabii ki yaa; Kendi halkına! bir kere bile kurşun sıkmamış olan bir örgüt, Neden birde haraç toplayacak olsun ki? Ha bu arada; PKK'nın sizden haraç isteyip istememesi mi koyuyor ortaya tüm durumu? PKK sizi öldürmediyse; Hımmmm, demek ki PKK doğuda hiç Kürt katletmedi... PKK sizden haraç almadıysa; Dur bakayım!, demek ki kimseden haraç almamıştır... PKK'lı bir militanla hiç karşılaşmadıysanız; Bakayım!, vallayi PKK diye bir örgüt yok demek ki... Ben sevdim bu mantığı! Ya EfendiTürkler, yapma lütfen! Hiç PKK öyle birşey yapabilir mi? Kıyabilir mi hiç esnafına, halkına, bebeciklerine! PKK gökten zembille indi; Bilmiyor musun?
-
İSRAİL MEŞRU MUDUR ?
Olay budur işte... Keşke uzlaşma süreci herkesle bu kadar yapıcı olsa... Yine de bilinç oluşturma süreci, güç yaratma sürecinin ön koşulu da olabilir kimi zaman. En azından mesela Kürtçülüğe bir güç katma süreci izlerken, Diğer yandan da Kürt Etnik Milliyetçiliğini beslerseniz Bu hiçte fena olmazdı değil mi? En azından ileride kullanabileceğiniz bir güç ortaya çıktığında; Onun moral desteği de hazır elinin altında olur Ve yeniden yaratıp kullanmak için vakit kaybetmezsin... Neyse; İsrail hakkındaki tartışmayı ayrı tutarak belirtmek isterimki: Son iletinde tanımladığı düşünce, tartışmaya katılmamdaki kaygım açısında tutarlı ve tamamlayıcı; Oldukça makul görünüyor... Teşekkür ederim DemirEfe...
-
İSRAİL MEŞRU MUDUR ?
Pragmatist açıdan baktığımızda, elbette ki geçmişte Kürt Devleti var mıydı, yok muydu gibi bir şeyi umursamıyoruz. Hatta her zaman söylerim; Anadolu'da hangi ırkın kimden nereden geldiği zerre kadar umrumda değil... Ve hatta bırak Kürtlerin, Türkmenlerden daha öncesinden beridir Anadolu'da yaşıyor olduklarını; Hangi ırktan gelip gelmedikleri, gerçekte Türk, Fars ya da Arap olup olmadıkları da zerre kadar umrumda değil... Aslına bakarsan Kürt olup olmamalarını bile birazcık dahi umursamıyorum... Ben Ortak Değerlere bakarım; Ortak Değerlerden başka daha aşağı ve ilkel duygularla hareket edilirse; Ona da karşı dururum. Çünkü bizi bir arada tutan şeyin, bu ortak değerler olduğunun farkındayım. Şimdi, Türkiye olabildiğince zayıflasa ve bir Kürt Devleti kurulsa Elbette ki kendisine yapay ya da gerçek! bir Kürt Tarihi de yazacak; PKK'dan onurla söz edecektir... Kürt Ulusu!'nın onurlu mücadelesi!'nin ballandıra ballandıra anlatacak ve elbette ki halkını da inandıracaktır. İşte tam olarak bu yüzden "Ulus Yaratma Projesi" büyük önem taşıyor. Herşeyden önce bu bir moral ve amaç kaynağıdır. Örneğin Apo, bir elebaşı olarak Kürt Ulusu düşüncesine Pragmatist amaçlarla bakıyor olabilir. Fakat Kürt olmayı etnik temelde saplantılı biçimde önemseyenler için bu bir amaç haline gelir ve oldukça da güçlü bir silahtır. Örneğin Karayılan'ın ya da Sakık'ın PKK için öncülük etmesini söylediğin biçimde açıklayabilirsin; "Güçlüyse, yapabildiğini yapar; değilse yapamaz" diyebilirsin... Fakat PKK'ya katılan 16-20 yaşındaki genç için iki-üç şey önemlidir: -PKK'nın ona aşıladığı Kürtçülük morali; -İleride kavuşacağına inandırıldığı hayalleri... Yani tamam, bir ülkede bir bölünme süreci ya da yeniden yapılanma süreci başlatacaksınızdır; Fakat bunun için, bu yönde örgütleyeceğiniz insanlara moral bir amaç vermeniz gerekir. İşte o görevi de "Ulus Yaratma Projeleri" yapar. Yoksa Naziler, Hitler'in herşeye gücünün yeteceğine inandıkları için desteklemediler Hitler'i... Hitler onlara, Irklarına dayalı bir amaç sundu... Bugün Şeriatçıları da aynı ve benzer bir güdü örgütler zaten... Ayrıca gerçekten de Ulusların bir mayalanma süreci vardır. Ben bu olaya biraz daha bilimsel bakıyorum Ve gerçekleşmiş her Ulusun bir mayalanma ve onları olgunlaşma sürecine iten bir kıvılcımın var olduğunu bildiğimden ya da bildiğimi düşündüğüm şeyden emin olduğumdan dolayı böyle düşünüyorum. Hemen her Bilim İnsanından da duyarız ki; Güya Mustafa Kemal bir Ulus yaratmış da, bunu gerçekleştiren O imiş... Hikaye tabii ki bu. Ulus olabilmenin tarihsel kökenleri ve gerçeklikleri vardır. Onları, o süreçleri yaşamadıysa bir Ulus, Ulus olamaz... O yüzden, öncelikle pragmatik açıdan, elbette ki söylediğin nedenden dolayı Kürt Devleti'nin kurulmasına karşı duruyoruz; Fakat ikinci bir neden olarak da tasarlanan bir Kürt Ulusu yaratma projesinin, Dayandığı Kürt Ulusçuluğu'nun, tarihsel temellerden, kaynaklardan ve meşruluktan kopuk olmasından ve gerçekçi olmamasından dolayı karşı çıkıyorum. Tabii ki bu benim ilkesel düşüncemdir; Veya siz buna "Kürtçülük moraline karşı tez" olarak da adlandırabilirsiniz... En nihayetinde tutarlıdır ve önemli olan da budur diye düşünüyorum... Yoksa söylediğinde haksız değilsin DemirEfe; Ama "Ulus Yaratma Projeleri", bu projelere sahne olan kitleler için itici güç ve moral olmaktadır. Yoksa ne Kürt Etnik Milliyetçileri dağa çıkardı; Ne de Yunanlılar, Ege'yi ölümleri pahasına işgal ederdi...
-
İSRAİL MEŞRU MUDUR ?
Sevgili DemirEfe ve EfendiTürkler... "Ulus Yaratma Projesi" denilen bir süreç elbette ki vardır: Ha bu kah başarılı olabilmiştir, kah olamamıştır. Fakat bu proje, sömürgecilikten bağımsız ve başlı başına ayrı bir amaçmış gibi ele alınamaz. "Ulus Yaratma Projesi"nin etkisinin çok çok az olabileceğini düşünebilirsiniz; Olabilir de... Bazı yerlerde tutabilir; bazı yerlerde tutmayabilir... Ama "Ulus Yaratma Projesi", sizin emperyalist güdümlerinizin temelinde yer alıyorsa iş değişir. İsrail'de bunun en somut örneğidir. Türkiye'de Kürt Etnik Milliyetçiliği'nin yükselmesi de bunun bir kanıtıdır. Ben "İsrail haritadan silinsin" ya da "Yahudiler o coğrafyadan atılsın" demiyorum; Demek gibi bir hakkım da yok... Aslına da bakarsanız, İsrail'li Yahudilere de acıyorum: Onları kullanan Amerika'nın ve hatta oradaki Yahudiler'in umurlarında bile değiller bana kalırsa; Ayrıca hep tanımlandığı gibi İsrail'in Amerika'yı değil; Amerika'nın İsrail'i kullandığını ve sömürdüğünü düşünüyorum. İsrail ya da Yahudiler o coğrafyada kalabilir; Fakat İsrail bir proje sonrasında kurulmuş bir devlettir. Tarihin hatırlamıyorum ancak ilk Siyonist Kongrede, Avrupa'daki Yahudiler için uygun bir devletin kurulması Ve onların göç etmeleri konusu konuşuluyor. Bu çerçevede iki bölge söz konusu oluyor: Birisi Afrika ve diğeri de bugünkü İsrail'in olduğu bölge. Neden bu bölgeler? Çünkü sömürgeciliğin odaklandığı ve tampon devlete ya da devletlere ihtiyaç duyulan bölgeler. Olayın "Vaat Edilmiş Topraklar/Arz- Mev'ut" ile alakası yok yani... Sadece o kılıfa büründürülmüş; o kadar. Neden Yahudiler? Net bilmiyorum; Belki de Avrupa'da yükselen Yahudi Karşıtlığından korktukları için bu karara yöneldi Yahudiler... Ve Sömürgeci devletlerin de işlerine geldi... Ya da belki de Yahudilerin, dünyayı ele geçirmek ve buna da önce bir devlet kurarak başlamak gibi bir planları vardı: Kim bilir! Daha sonra Cyrano'nun anlattığı süreç başlıyor tabii ki o bölgede. Zengin Yahudiler Amerika gibi ülkelere göç ederken, silahlandırılmış olanları Filistin'e geliyorlar. İkinci Dünya Savaşı da Avrupa'daki yoksul ve katledilen Yahudilerin gelmesi için önemli bir neden haline geliyor elbette. Her neyse; Yahudiler, İsrail'de yaşamaya devam edebilirler; Benim için sorun değil tabii ki. Fakat İsrail'in askeri gücü kırılmalıdır. Orada yapılanları bence "İsrail Yapıyor" diyerek düşünmemek lazım.
-
İSRAİL MEŞRU MUDUR ?
Tarih Bilimi'nin çok güzel bir çatışmasıdır bu aslında. Güzel bir örnek... Kapitalizm ve Sömürgecilik; savaş ve istila amacı doğrultusunda nasıl ki silahlanmaya ve askerleri daha sağlıklı kılmaya yönelik pozitif bilimlerin gelişmesine elverdiyse; Sosyal Bilimler de aslında gelişimlerini aynı nedenlere borçlular. Sömürgecilikten nefret ediyoruz tamam ama; Tüm Bilimler, bu süreçle kendilerini gerçekleştirme fırsatı bulmuşlardır. İkinci Dünya Savaşı olmasaydı; ne atom bombasını bulabilirdik; ne gen bilim yeterince gelişme imkanı bulurdu. Sömürgecilik çok daha derin: Sosyal Bilimleri de ele alır... Ve dönemin en geçerli iddiası: "Biz zamanlar biz..."dir... Örneğin Almanlar'dan tutun İngilizler'e kadar bir çok ülke, Anadolu'da kendi işgallerini haklı kılabilmek için Hititler ile akraba olduklarını iddia etmişlerdir... Ermeni ve Kürt tezleri zamanında tek başlarına işe yaramayınca; Ermeniler ile Kürtlerin aynı kökenden geldiklerine inananlar da olmuştur! Hatta dönemin kimi Kürtçüleri, İngilizlerden yardım alabilmek Ya da daha doğrusu İngilizlere yamanabilmek için Aynı atadan geldiklerini iddia etmişlerdir... Yani Tarih Bilimi, bir yeri sömürmek için en temel dayanak olmuş Ve geçmişe dönük tarihler uydurulmuştur. "Zamanında biz..." denilmiştir. Buna Türkiye'de katıldı zamanında elbette; Etkili bir savunma yaratabilmek için: "Öyleyse, biz de..." dedi... Fakat en güzel tanımı, Truva'lıların Türk olup olmadığı tartışılırken, Halikarnas Balıkçısı verdi: "Türk müdürler, değil midirler bilemem; fakat bizim damarlarımızda onların kanlarının da dolaştığı kesin..." Öyle ya: Truvalılar, İonlar, Gaşkalar, Hattiler, Hititler, Lidyalılar vs... Yer yarılıp içine girmediler ya? Bugünün Anadolu halkı ile kaynaştılar; Yani onlar aynı zamanda, bugünün Anadolu'lularının da ataları... Ama bunların üzerinde en temel gerçekliği Ahmet Taner Kışlalı oturttu: "Bir toplum; binlerce yıl önce yok olduktan/benliklerini yitirdikten binlerce yıl sonra, hiç yok olmamış gibi ortaya çıkamaz..." Nasıl ki Kürtler; Medlerin, Sümerlerin, Hititlerin, Hurrilerin torunları değilse artık: Bugünün İsrail'i de Filistin topraklarının sahibi değildirler... Ha ama Sömürgeciliğin "Ulus Yaratma Projeleri" vardır; Pardon, unutmuşum... Eğer yeterince desteklerler ise; Bir İsrail de kurdururlar: Bir Kürdistan da... Bir Büyük Ermenistan da... Bir Büyük Yunanistan da... Bazı kesimler de çıkar: AntiEmperyalist ve Sosyalist sloganlarla, Emperyalizmin kuklalığına heves ederler... Olur böyle şeyler...
-
Karayilan´dan PKK´ya talimat : Avrupa´daki Türklerden harac toplayin
Kusura bakmayın ve umarım uyarı hakeden bir ileti olmaz bu ama; Ya ama gerçekten çok güzel bir mizah dönüyor... Konuyla alakası o kadar çok yok belki ama okudukça gerçekten mizah dergisi okur gibi hissediyorum kendimi. Bir tez var ve savunan kesim (kişi olarak da alabilirsiniz), PKK'yı kutsuyor; Kürtlerin özgürlük mücadelelerini! veriyor diye. Versin, versin de başka bir tez daha var ki, onu savunan kesim de (yine kişi olarak alabilirsiniz) her fırsatta PKK'yı devletin yarattığını ve ordunun da var edip desteklediğini söylüyor. Ama bu iki tezi savunan iki ayrı kesim de (tabii ki kişi olarak da yorumlayabilirsiniz) birbirleriyle öyle bir kucaklaşıyorlar ki, değmeyin keyfine gitsin. Karar verin; Devlet mi yarattı? Yoksa Kürtler mi? Devletin maşası mı? Kürtlerin temsilcisi mi? Bu bana "çaresizlik" denilen şeyin nelere kadir olduğunu hatırlattı. Şöyle düşünün: Güçlü düşünceleriniz varsa, düşmanınıza, güçlü düşünceleriniz ile karşı koyabilirsiniz. Ama düşündükleriniz temelsizse, düşmanınıza düşünceleriniz ile değil, düşmanınıza düşmanlık besleyenler üzerinden saldırırsınız. Yani ne düşündüğüne bakmadan; "Düşmanımın düşmanı dostumdur" dersiniz... Çünkü düşünceleriniz ile çaresiz olduğunuzun farkındasınızdır. Türkiye'yi tek başına yıkamayan tüm akımlar nasıl ki bugün evlendiriliyorsa; Aynı mantık işte. Çok hoş ya; Biri birşey savunur, diğeri tam tersini... Ama karşı durdukları şey aynı diye birbirlerini pohpohlarlar... İyi, güzel, hoş valla... Lisans okurken, ülkücü arkadaşlarla çetin tartışmalara girerdik. Aralarında MHP'nin adını "Milliyetçi Halk Partisi" diye bileninden tut; 9 Işık'ı sadece bir efsane; Kızıl Elma'yı da bildiğin Amasya Elması gibi birşey sananına kadar hepsi mevcuttu. Ha tabi aralarında gerçekten birşeyler bilenler de yok değildi. Bir 10 dakika tartıştıktan sonra, aynı tarafta olduklarını hissettiren bu arkadaşların Aslında tek bir kavram üzerinde bile ortak bir fikirleri olmadığını; Hatta onu bırak, üzerine konuştukları herhangi bir kavramın anlamını bile bilmediklerini farkederdik. Sonunda şöyle derdik: "Aranızda bir uzlaşmaya varın; ondan sonra en kıralınızı yollayın; tartışalım." Tabi şiddete maruz kalırdık arada sırada Hangi ülkede kavramlar bu kadar çorba haline getirilmiş Ve hiçbir şey söylemeyen insanlar, en çok konuşanlar durumundadır? Gazetelere, televizyonlara, forumlara ve hatta seçim meydanlarına bakın, yine görürsünüz. Tayyip Erdoğan'ı çok takdir ediyorum bu konuda mesela: Adam Ulusa Sesleniş'e çıkıyor ya da miting meydanlarına... Uzuuuun uzun konuşuyor. Dinleyenler uzuuuun uzun dinliyor. Ama ne o birşey söylüyor; ne de dinleyenler birşeyler anlıyor. Çok konuşup da hiçbir şey söylememek nasıl bir yetenektir yarabbim? Ya da çok dinleyip de, hiçbir şey anlamamak ama yine de çok şey anladığını sanmak nasıl bir yetenektir? Pardon!?
-
Türkiye'de Irkçılık ve Asimilasyon
Sayın Süzgeç... Öncelikle bu özgüveni yüksek iletiniz için teşekkür ederim. Fakat hatırlatmak da isterim ki: Özgüven her zaman yararlı değildir, Çünkü hatalarınızın bile doğru olduğuna inanmaya başlarsınız... Gelelim söylemlerinize: Önyargı olduğunu iddia ettiğiniz şeyleri ispat etmediğiniz sürece; Önyargılı olduğum hakkındaki söyleminiz iftiradan daha fazlası değildir. Bir "Nazi"ye "Nazi" demek ya da bir "Şeriatçı"ya "Şeriatçı" demek önyargılı olmak demek değildir. Hangi düşüncenin ya da kişinin ne olduğunu tanımlamaktır... Konu odağım Türkçüler olsaydı, Kürtçü adı yerine Türkçü adını kullanırdım. Bir konuda yazı yazmayı bilen herkes, bunun ne demek olduğunu bilir. Bir kere bu sorunuz sadece ve sadece birşeyler yazmış olmak için sorulmuş izlenimi veriyor. Tamam, bu forumda var olduğunuzu biliyorum ve artık öğrendim Ama sırf farkedilmek için de bu tarz bir soru sorulmaz. Şöyle ki; Ben bir ırkçı olamam, çünkü ırkçı olacağım zaman; Hem kendimle ve hem de savunmuş olacağım "ırkçılık" ile çelişik duruma düşerdim. Ki bu da kişiyi inandırıcı ve tutarlı kılmaz. Örneğin ben çıkıp da "Türk Irkının Üstünlüğü"nü savunamam. Çünkü bir kere öncelikle kendim Türk Irkı'ndan değilim her aile bağımla. Fakat sizin yedi kuşağınız Türk Irkından ise eğer; Siz Türk Irkçılığı yaptığınızda, kendinizle kendi içinizde %100 tutarlı olursunuz. Çünkü ırkçılığını yaptığınız ırkın saf-kan bir ferdisinizdir. Benim Türk Irkçılığı yapacak olmam; Çerkez, Laz ya da Kürt Irkçılığı yapmam kadar komik bir durum olurdu. Ayrıca İ. Türüt ile Fuat Saka'yı da işin içine katarak sorduğunuz sorunun ne kadar tutarsız olduğunu söylemiyorum bile. Sadece "Ne alaka!" diyebiliyorum... Yani bu söylediklerinizin, benim yazdığım yazıyla ne alakası var? Nasıl bir ilgi kurabildiniz de böyle bir soru sorabildiniz; hayret! Siz sanırım şu +Rep olayından bayağı içerlemişsiniz... Bu foruma üye olduğum ilk andan beri herkes bilir ki; Kimin ne düşündüğünü, O kimselerle sürü psikolojisi ile hareket edecek derecede önemsemem. İltifata uğratanlar da, +rep verenler de bunu kendi kendilerince yapmışlardır. Bunu o dönem yapan o "diğer" kesimin de, yaparken ne düşündüklerini hiç sorgulamaya değer bulmuyorum bile. Bana sürekli -rep verip, kendilerini +rep'e boğmalarını komik bulmuştum; eğlenceli de gelmişti. Hem bu bir yana; Irkçılık, forumlara üye olup +rep ya da -rep vermekle olmaz. PKK, Ulus-Devlet Çağdaş Yönetim Biçimi'ni ve Halk Egemenliği'ni ilke edinen Çağdaşlaşma derdinde olan Türkiye'de, Hala ilkel, feodal/aşiret toplumsal yapısını terkedemeyen Kürtleri güderek onlardan nemalanmaya çalışan Ayrılıkçı/Kürtçü kesimin yarattığı bir sorundur. PKK, Kürt Sorunu'nun tamamı değil, Sadece çok ufak bir parçasıdır ve asıl sorun Mülkiyet Sorunu'dur. PKK; yine tekrarlıyorum ki, bu sorundan nemalanmak isteyenlerin kurduğu bir örgüttür. Kuranlar kah devletin içindendir, kah devlete karşıdır... Kah Kürt'tür, kah Kürt Değildir... Sonuçta çıkarları söz konusudur ve ona göre kurulmuştur... Kürtlerin çağdaş gereksinimlerini temsil etmenin yanından bile geçemez PKK... Eğer yanıtınız gerçekten buysa; Daldan dala atladığınız ve anlam bütünlüğü olmayan yanıtınızın Sadece "ya hu herhangi bir yanıt vereyim de; farkedileyim" kaygısı ile yazıldığına emin olurum ama öyle olduğuna inanmak bile istemiyorum... Umarım bu yanıtınızı yazarken ciddi değildiniz... TSK, diğer toplumlardan farklı olarak halkın içinden gelmiştir ve yeryüzünde hiçbir ordunun "Aman ha halkın sempatisini kaybetmeyelim" gibi bir özel kaygısı yoktur. Ordular, "Askere gitmeyeceğim" diyenlerden değil, askere gittiği halde silah kullanamayanlardan korkar. Ve Türk Ordusu, ekonomik koşullar düzeldiği ilk anda Profesyonelleşmeye geçecek bir ordudur. Halkın en verimli döneminde askere gitmeye mecbur kalması, Ordu'nun da işine gelmez; Zira mesleği askerlik olmayanlara silah tutuşturulmaktadır. Oysa Ordu, güçlü olmanın, profesyonellikle gerçekleşeceğinin farkında. Fakat buna ülkenin ekonomik koşulları el vermemektedir. O yüzden ordunun, ülke fertlerinin sempatisini kaybetmemek için PKK'yı kurduğu gibi fantastik düşüncelere kapılmadan önce Hesabı ülkenin ekonomisini alt-üst eden kapitalist ve sömürgeci, ülkenin değerlerini peşkeş çeken sağcı ve şeriatçı-tarikatçı kesime sorun... Ha bir de ülkenin üretim değerlerine bir artı değer kazandırmamak için dağa çıkmaktan kendini alamayan Ve silahtan başka bir çözüm yolu bulamayan bir düşünce! yapısına sahip Feodal kültüre sorun hesabı... Etnik Milliyetçilikler birbirlerini beslerler. Ben Ulusalcılıktan söz ediyorum; Bana ne Ülkücülerden... "Tengeriin bosik" değil; Tengeriin Boşig... Sayın Süzgeç... İletinize sadece ve sadece konu unutulmasın diye yanıt veriyorum. Yoksa iletinizde, benim konuyu açan iletime ne bir tutarlı ve ciddi bir eleştiri var; Ne de bir karşı tez sunmuşsunuz. Dilerdim ki, yazımı eleştirebilmek özgüveni ile başladığınız yazınızda Yazımı gerçekten anlamlandırmış ve eleştirmiş olsaydınız...
-
KÜRDİSTANIN BAŞKENTİ
Evet, katılıyorum: Kürdistan adı bir Devlet adı değil, Coğrafi bir adlandırmadır... "Her halkın bir Ülkesi vardır" tanımı siyasi bir tanımdır Ve her halkın bir ülkesi yoktur. "Her halkın bir coğrafyası vardır" tanımı ise "Demografik" bir tanımdır Ve her halkın bir coğrafyası vardır. Örneğin: Anadolu'ya zamanında "Rum İli / Roma Ülkesi" denmesinin nedeni, Bölgede Doğu Roma / Bizans Devleti'nin siyasi otoritesinin olmasından dolayıdır. Anadolu'yu içine alarak Kudüs'e kadar uzanan bölgeyi kapsar. Ardından aynı bölgeye "Turchia / Türk Ülkesi" denmesinin nedeni de Bölgede Selçuklu / Türk Devleti'nin siyasi otoritesini sağlamış olmasındandır. Her halkın bir Coğrafyası elbette vardır. "Bir Halkın Coğrafyası", o halkın yaşadığı bölgeyi tanımlar. Ancak her halkın bir ülkesi yoktur. Çünkü her halk bir siyasi otorite sahibi olamamıştır. Tıpkı Kürtler gibi. "Türklerin Coğrafyası" ya da "Kürtlerin Coğrafyası" tanımı Hem "Demografik" bir tanımdır, Hem de "Güncel" bir tanımdır. Yani, tek bir cümle ile ifade edecek olursak: Sözü edilen halkın, sözü edilen dönemde "Yaşıyor Oldukları" güncel bölgeyi tanımlar... Örneğin "6ncı yüzyıl Türk Coğrafyası" dediğimizde, bu coğrafyanın içerisine Anadolu'yu katamayız. Çünkü o dönemde Anadolu'da Türk yaşamı yoktur. Ancak "11nci yüzyıl Türk Coğrafyası" dediğimizde, artık işin içinde Anadolu'da vardır Ve Anadolu o yüzyıldan beridir artık "Türk Coğrafyası"dır. Ya da "4ncü yüzyıl Türk Coğrafyası" dediğimizde, bu coğrafyanın içerisine Karadeniz'in Kuzeyi ile Avrupa'nın Doğusu'nu katabiliriz. Çünkü bir Hun Türk Devleti örgütlenmesi vardır. Ancak ne 2nci yüzyılda ve ne de 5nci yüzyılda artık o bölge bir Türk Coğrafyası konumunda değildir. Veya yine "6ncı yüzyıl Arap Coğrafyası" denildiğinde, bu coğrafyanın içerisine İspanya'yı katamayız. Çünkü o dönemde İspanya / Endülüs'te Araplar yoktur. Ancak "8nci yüzyıl Arap Coğrafyası" dediğimizda, artık işin içinde İspanya'da vardır. Fakat daha sonra Araplar yine o bölgeden sürülmüşler ve bölge Arap Coğrafyası olmaktan çıkmıştır. Veya 160 yıl öncesine kadar Anadolu, Çerkez Coğrafyası değilken. 160 yıl önceki sürgünden beridir Anadolu artık kesinlikle bir Çerkez Coğrafyası durumundadır. Sanırım siz "Halk Coğrafyası" ile "Ata Yurdu" tanımlarını fena halde, cidden karıştırdınız. Orta Asya, Türklerin "Ata Yurdu"dur. "Kafkasya"da Çerkezlerin Ata Yurdu'dur. "Güney Doğu Anadolu"da Kürtler'in Ata Yurdu olarak tanımlanabilir. Fakat Ata Yurdu tanımlaması güncel bir tanımlama değildir ve geçmişe yöneliktir. Hiçbir toplum da "biz geçmişte şöyleydik, haydin gelin yine öyle olalım" diyerek hareket etmez. Anadolu bundan binlerce yıl önce bilmem kimlerin Ata Yurdu idi diye Ne Türkmenler, ne Araplar, ne Çerkezler, ne Rumlar ve ne de diğerlerinin geri gidebilecekleri düşünülemez. Kürtler'in Coğrafyası; Kürdistan'dır. Fakat Kürtler'in Kürdistan adında bir Ülkeleri yoktur ve olmamıştır. Çünkü Kürtler'in Kürdistan adında bir Devletleri ya da siyasi otoriteleri hiç olmamıştır. Burada bir sorun daha karşımıza çıkar: Toplumlar mı coğrafyalara adını verir? Yoksa coğrafyalar mı toplumlara adını verir? Bu derin tartışmaya girmeden şöyle bir bilgi aktarmak yararlı olacaktır: Örneğin, Türkiye'ye bu adı Türkler vermiştir... O adı Türkler o bölgeden almamışlardır. Veya ondan önce yine bölgeye adını verenler Romalılar olmuştur. Ya da Azeriler, yaşıyor oldukları bölgenin adını almışlardır. Ermeniler kendilerine "Hay" derlerken, onlara "Ermeni" adı, yaşadıkları bölgeden dolayı verilmiştir. Kürtlerin ise bu adı nereden aldıkları Ya da o bölgede Kürtler yaşadığı için mi Kürdistan denildiği kesin olarak bilinmiyor. Ya o bölgede yaşadıkları için o bölge öyle adlandırıldı: Ya da o bölgenin adı öyle olduğu için adlarına Kürt denildi. Her iki durumun karmaşıklığından ortaya çıkan tek sonuç: Bölgenin bir Kürt Devleti egemenliğinde hiç olmadığı Ve Kürdistan adının bir "Ülke Adı" olarak kesinlikle hiç kullanılmadığıdır. Sırf bir halka sempati duyuyoruz diye; Kavramlara takla attıramayız... Böyle bir çabayı, Sevgili Cyrano: "Halk Sevicilik" olarak da tanımlamıştı. Çok hoşuma gitmişti bu tanım... Eğer o yapılanmayı 100ün üzerinde devlet tanıdıysa ve o devlet, otoritesinin hakim olduğu ülkenin adını "Kürdistan / Kürt Ülkesi" olarak tanımlıyorsa İşte o andan itibaren bir "Kürdistan Ülkesi" var bulunmaktadır. Bu da bir sorun değildir. Fakat bu yine bu sefer siyasi bir tanım olmak durumundadır, Ve o ülkenin siyasi sınırlarından bir adım bile fazlasını kapsamaz. Eğer o ülke, başka bir ülke sınırları içerisindeki Coğrafi adlandırmayı, Kendi ülkesinin adı ile adaş diyerek, o coğrafyayı kendi hakkı ya da toprağı olarak görürse Ve bu yönde eyleme girişirse Bu elbette ki başlı başına bir savaş nedenidir. Kavramlar önemlidir Sayın JAN... Kavramların anlamlarını bilmemek; Bizi her zaman yarı yolda bırakır... Saygılarımla...
-
KÜRDİSTANIN BAŞKENTİ
JAN, sanıyorum birde "Devlet", "Ülke", "Coğrafya" kavramlarının ne olduğunu yazmam gerekecek... Ve sanıyorum yine yorulmayacağım... Devlet; Bir toplumun kendi içerisinde ve diğer toplumlar ile ilişkilerini düzenleyen ve kendi toplumu üzerinde yönetsel, idari, güvenlik vb. gibi durumları gözeten ya da yürüten örgütlenmedir. Ülke ise bir devletin tahakkümünde bulunun toprağa verilen addır. Örneğin "Türkiye Cumhuriyeti" dediğimizde bir toplumdan söz edeceksek eğer, kastettiğimiz o toplum: "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları"dır ve o ülkenin adı da o toplumun adı ile yani "Türkiye Ülkesi" adı ile anılır. Ya da "Osmanlı İmparatorluğu" dediğimizde yeni bir toplumdan söz edeceksek eğer, kastettiğimiz o toplum: Mısır'da da yaşasa, İran'da da yaşasa, Anadolu'da da yaşasa "Osmanlı Tebaası"dır ve o tebaanın yaşadığı, o ülkenin tahakkümünde bulunan toprakların toptan adı "Osmanlı Ülkesi"dir. Dolayısı ile bir "Ülke"den söz edebilmemiz için, o ülkeye ad koşulabilecek bir devletten, öyle bir devletin varlığından da söz edebiliyor olmamız lazımdır. Anadolu'ya 1000 yıldır "Turchia" denilmesinin nedeni de, Türkler'in bu bölgede siyasi bir örgütlenme/devlet kurabilmiş olmaları ve bu iktidarı sağladıkları bölgeye de bu örgütlenmenin adı "Ülke Adı" olarak tespit edildiği ya da atandığı içindir. "Kürdistan" adı ise, sizin de söylediğiniz gibi, bir Devlet Adı olarak hiçbir zaman kullanılmamıştır; Çünkü Kürtler bölgede hiçbir zaman bir siyasi örgütlenme ortaya çıkaramamıştırlar. Böylelikle "Kürdistan" adı hiçbir zaman bir "Ülke" adı olarak da kullanılamamış ve yalnızca "Coğrafi Ad" olarak kalabilmiştir. Coğrafi terimler ile Siyasi terimler arasında çok farklılıklar vardır. "Kürdistan Bölgesi/Coğrafyası" diye bir yer vardır ve burası sadece bir coğrafi bölgedir; Selçuklular öncesinden beridir, hatta Osmanlılar zamanında ve 1600lü ya da 1800lü yıllardaki Vilayet Nizamnamelerinde de geçen bir tanımlamadır. Fakat ne bir Ülke, ne de bir Siyasi Örgütlenme yani Devlet adı değildir... Özetleyecek olursak: Bir kavramı "Ülke" adı olarak kullanabilmeniz için, O adı taşıyan ya da o ad ile ilintili bir Siyasi Örgütlenme'nin ya da Devlet'in kurulmuş olması gerekmektedir. Tam olarak bu yüzden "Amerikan Devleti'nin Amerika Ülkesi" "Fransız Devleti'nin Fransa Ülkesi" "Türkiye Devleti'nin Türk Ülkesi" gibi tanımlar ve kavramlar mevcuttur. "Coğrafya" sözcüğü de Türkçe'de çok esnek bir biçimde kullanılan ve kullanımı oldukça yanlış anlaşılmalara neden olan bir sözcüktür. Örneğin "Türk Coğrafyası" diye bir kavram da vardır; Fakat bu Siyasi Örgütlenme'yi veya Ülke'yi değil; Demografik olarak Türklerin Yaşam Alanlarını ifade eden bir tanımlamadır. Aynen "Türk Dili Coğrafyası", "Germen Dili Coğrafyası", "Latin Dili Coğrafyası" gibi tanımlarda olduğu gibi... Yine "Kürt Coğrafyası" da "Kürt Ülkesi"ni değil, Kürtlerin Yaşadıkları Bölgeyi ifade eder. Bir bölgede bir etnik unsurun yaşıyor olması ya da belirli bir Aşiret yapısı güdüyor olması; Devlet olduğu ya da Ülke oluşturduğu anlamına gelmez. Herhangibir Toplum Bilimci, Ülke kavramı ile Coğrafya kavramları arasındaki farkı; Kendi adı ile bir eşyanın arasındaki farkı kavrayabildiği kadar kolay kavrayabilir... Dolayısı ile: Kürdistan adında bir devlet yoktur ve olmamıştırda... Aynı zamanda, bu yüzden, Kürdistan diye bir ülke de yoktur ve olmamıştırda... Fakat Kürdistan diye bir Coğrafya/Bölge vardır; Ta ki Selçuklu öncesinden gelerek bu güne kadar... Fakat o bölgenin adının "Kürdistan" olması, Asya'dan göçüp gelen Türkmenlerin, bölgede siyasi bir örgütlenme kurmaya hakları yoktur anlamına gelmiyor. Nihayetinde 1000 yıl öncesinin koşullarından, zorunluluklarından ve gerekliliklerinden söz ediyoruz... Kaldı ki ortada bir Kürt Siyasi Örgütlenmesi/Devleti de yoktur. Çok güzel bir tarihsel süreç vardır burada; Ad atamaları açısından. Türkler'in Anadolu'da siyasi hakimiyetlerini oluşturmasından önce bile bölgede hiçbir zaman Kürdistan adı bir Devlet ve buna bağlı olarak Ülke adı olarak kullanılmamış. Hep Coğrafi Bölge adı olarak kullanılmış; Özellikle Arap Coğrafyacılar tarafından. Fakat bölgenin asıl adı Latince "Anatolia / Doğu Bölgesi"dir ve bu da bir Coğrafi Tanımlamadır. Siyasi olarak bölgenin adlandırması ise "Rum İli/Ülkesi"dir. Siyasi örgütlenme gerçekleştirmiş olan Türkmenler tarafında, Anadolu'nun Siyasal tanımlaması budur: "Rum İli/Ülkesi". Hatta tam olarak bu yüzden Büyük Selçuklularda ve Anadolu Selçuklularında hükümdarların lakapları "Rum İli'nin Hakimi"dir. Çünkü o bölge daha önce Bizans'ın yani Doğu Roma İmparatorluğu'nun toprağı ve siyasi hakimiyetindedir. Zaten, mesela bizim "Rum" dediğimiz Anadolu'lu Yunanlıların bu adlarının anlamı da "Romalı" demektir. Türkler bu topraklara hakim olduklarında, bölgeye "Rum İli / Ülkesi" ve halkına da "Rum / Romalı" derlerken, Bizans/Doğu Roma Devleti'de aynı bölgeye, siyasi tanımlama olarak "Turchia" demektedir. Çünkü kendi siyasal eşiti ile tanımlamaktadır. Fakat hiçbir zaman "Kürd İli'nin Hakimi" denilmemiştir! Ve Kürdistan adı da hiçbir zaman bir Ülke adı olarak kullanılmamıştır. Fakat doğrudur; Kürdistan adı eskiden beridir kullanılmaktadır. Hala kullanılmasında sakınca da yoktur. Çünkü sadece geçmişe yönelik bir coğrafi atamadır; Ve böyle adlandırmanın aslında yararı ve bir farklılığı bile yoktur. Ancak Ülke, Devlet, Coğrafya kavramları arasında dağlar kadar fark vardır. Son olarak şunu eklemek isterim ki: Kavramları bilmediğimiz sürece, Kendi söylediğimizi de anlamlandırmaktan uzak olmak durumundayızdır...
-
Terörist isimleri sokak adı oluyor
Kürtler o yüzden mi bu ülkede Cumhurbaşkanı oldular; Akademisyen oldular; İş adamı oldular; Siyasetçi oldular; Esnaf oldular: Yani bir ülkede, o ülkenin vatandaşı ne olabiliyorsa oldular... Ülkeler "Aa bak şu ülke şunu yapmış; hadi bizde yapıverelim" diyerek yönetilmez. Toplum ve çıkarların o değişimleri kaldırabilecek nitelikteyse; Benzer ve kendi yapına uygun değişimlere gidersin sadece: O kadar... Fransa Korsika'ya değil özerklik vermek; Kendisi Korsika'ya özerk olarak bağlansa bile Türkiye'ye benzeştiremezsiniz. Her toplumun, diğer toplumlardan farklı iç devinimleri vardır ona göre şekillenirler. Ben Korsika'da Aşiretlerin/Feodalizmin var olduğunu hiç sanmıyorum. Kan davalarının da var olduğunu da hiç sanmıyorum. Korsikalıların Kürtçe konuştuklarını da hiç sanmıyorum; Tabii ki Fransa'da Resmi dil de Türkçe değildir heralde... Ha bu arada; Fransa'nın sömürülen bir devlet konumuna düşeceğini de hiç sanmıyorum. Bunun gibi şeyler işte; Pek bir önemsiz!
-
Terörist isimleri sokak adı oluyor
Bir dakika; Burada çok güzel bir laf oyunu dönüyor... Her zaman söylüyorum; Afrikalı amcamların helikoptere taş atmaları, onların Afrikalı genleri taşıyor olmalarından kaynaklanmaz. O kültürde, o toplumsal yapıda doğmuş olmalarından ve sürdürüyor, geliştiremiyor olmalarından kaynaklanır. Kürtlerin genlerinden hiç bahsettim mi ben? "Kürtler isteseler de çağdaşlaşamazlar" dedim mi? "Çağdışılık Kürtlerin genlerinde var; onlardan çağdaş olmaz" dedim mi? "Türkler, genlerinde mükemmel oldukları için çağdaştırlar" dedim mi hiç? Kürtlerin kökenleri, genleri, ırkları, bilmem neleri var ya; zerre kadar umrumda değil... Kendi ırkımın da nerelere dayandığını bit kadar önemsemiyorum... Ne Kürtler Kürt olarak doğmak için dilekçe verdiler; Ne de ben... Onca yazı yazdık; Emek harcadık... Siz onca yazıdan, benim "Irkçı" olduğum sonucuna varabiliyorsanız; pes doğrusu... Gerçekten pes... Ben; Kan Davasını, Burun Kesmeyi, Töre Cinayetlerini İnsanların "Kürt Olarak Doğmaları"na bağlamak gibi Bilim ve Etik dışı bir hataya düşecek değilim... Bu kabuller ve uygulamalar, Kürtlerin Yaşam Tarzıdır. Kürt Olarak Doğmaları ile ilgisi yoktur fakat o yaşam tarzını benimsiyor olmaları ile ilgisi vardır. Ne yani, Kürtlerin Feodal/Aşiret sistemi ve bu sistemin onlara dikte ettiği kültür ve hukuk düzeni ile yaşıyor olduklarını söylemek Irkçılık ise; O zaman Avrupalıların Sanayi Devrimi'ni gerçekleştirip Kapitalizmi geliştirdiklerini ve Liberal hukuk düzenini olgunlaştırdıklarını söylemek de mi Irkçılık? O zaman Muhammed Peygamberin 7nci yüzyılda Tek Tanrılı bir inancı geliştirip, Arapları bir araya toplayan bir hukuk düzenine tabi kıldığını söylemek de mi Irkçılık? O zaman Afrikalı Toplumların hala kabile yaşantısı sürdüklerini ve o çerçevede bir hukuk düzenine sahip olduklarını söylemek de mi Irkçılık? Rusya'nın, devrime kadar Çarlık ile; 90lara kadar da Komünizm ile; Amerika'nın 70lere kadar Siyah-Beyaz ayrımcılığı ile; Fransa'nın Fransız İhtilaline kadar Feodalizm ile; Osmanlı'nın ve Bizans'ın birer İmparatorluk olarak; Moğolların göçebe; Mezopotamyalıların yerleşik olduklarını falan söylemek topyekün Irkçılık demek oluyor öyleyse? İnsanları en ağır suçlarla itham ettiğinizde Daha inandırıcı olamıyorsunuz malesef... Onca yazı yazdım; En azından bir tanesinin, komplekslerden ve kin duygusunda arınılarak, sağ duyu ile okunmasını isterdim... Gözden kaçmasın istedim bu noktalar...
-
Terörist isimleri sokak adı oluyor
JAN, sen bu olayları "Münferit" olarak adlandırıyorsan; Seni yorumlamıyorum bile... Sadece bakalım bu olaylar gerçekten münferit olaylar mıdır: "Burun Kesme" olayının temelinde, kendi bedeni hakkında söz hakkı bulunmayan kadının, kendi bedeni ile ilgili bir yönelişine ceza olarak "Görünen bir uzvunun tahrip edilmesi ve ibret olması; uslanması" kafa yapısına dayanır. Yani olay, bir kocanın karısına sinirlenip, cinnet anı ile burnunu kesmesi değildir. Burnunun yani Kürt Kadınının vücudunda en bariz ve en belirgin uzvunun kesilmesi söz konusu... Beline teme vurulması ya da yüzüne tokat atılması değil... Psikolojide, hasmızın herkesçe görünen yerine zarar veriyorsanız; Diğer insanların bunu sizin yaptığınızdan haberdar olmalarını sağlamak kaygısındasınızdır. Seri katillerin de her cinayetlerinde kendilerine özgü izler bırakmalarının nedeni budur. Fakat iş seri cinayetlerde çıkıp, aynı toplumda genelleşmiş bir biçimde "Burun kesme"ye geldiğinde, umursadığınız şey şudur: "Bu kadın ahlaksızlık yapmıştır ve kocası da onu cezalandırmıştır" Burun gibi bir organı keserek bireyi cezalandırmak; Ancak bireyin içerisinde bulunduğu toplumun kabulleri ve yönlendirmesi ile mümkünüdür. Ki bu olgu Kürtler arasında yaygındır: Kesinlikle münferit değildir... "Töreye insan vermek" ise, törenin kurallarına karşı gelmiş kişiyi töre uyarınca cezalandıran kişi bakımından ele alınmaz Sosyal Bilimlerde. O açıdan ele alan otorite sadece Ceza Hukukudur. Töre, başlı başına Aşiret sisteminin hukuk yapısıdır. GülDünya'dan tut geçen haftalarda Urfa'da canlı canlı gömülerek öldürülen kıza kadar; Ya da evin üstünde ittirilerek intihar süsü verilen veya traktör altında ezilerek kaza süsü verilerek katledilen kadınlara kadar... Sahi neden bu kazalar hep kadınların başına geliyor! Töre, başlı başına toplumsal bir sorundur; Çünkü toplumsal bir hukuk sistemidir Töre... Dolayısı ile Töre Cinayetlerine "Münferit" demenize ben bile anlam veremedim... Adı üzerinde "Töre"... "Töre"nin sözlük anlamını bilen herkes, Töre Cinayeti'nin Toplumsal bir şey olduğunun çıkarımını yapabilir gibi geliyor bana... "Kan Davası" da başlı başına toplumsal bir olaydır. Ve "o benim babamı vurdu; bende onu vuracağım ödeşeceğiz" önermesindeki gibi bir şey değildir. Bu önerme; Bir bireyin, babasının ölümüne duyduğu kini yansıtır. Fakat Kan davası sistemlidir. Bir aşiretten birisini öldürdüğünüzde, sıranın sizde olduğunu en baştan bilirsiniz. Bu yüzdendir ki devlet bu ilkel hukuk sistemine engel olmak için habire aşiretleri barıştırmaktadır. Kan Davasının mantığı, Aşiret kültüründe suçun bireysel olmamasına dayanır. Yani siz bir suç ilediğinizde; Sorumluluk sizin aşiretinizdedir ve mağdur olan da bir kişi değil; O kişinin aşiretidir. Suç bireysel değildir... İşte bu yüzden kan davalarında çoğu zaman öldürülecek olan kişinin akıbeti herkesçe bilinir ve önceden kabul edilmiştir. O kişiyi öldüren elbette ki Kürtlerin tümü değil; Fakat bu kültür Kürtlerin kültürü ve toplumsal bir sorundur. İlkeldir... Töre; Aşiret sisteminin hukuk yapısıdır ve Aşiretler var oldukça, Kürtlerin Çağdaş Ceza Hukukuna uyum sağlamalarını bekleyemezsiniz... Gelenek; Aşiret sisteminin toplumsal bağıdır ve Aşiretler var oldukça, Kürtlerin Anayasa Hukukunu ve Demokrasiyi kavrayabilmelerini bekleyemezsiniz... Levirat, Berdel, Kertme, Başlık Parası, Boşanma vs; Aşiret sisteminin Aile yapısına özgüdür ve Aşiretler var oldukça, Kürtlerin Medeni Yasaya uyum sağlamalarını bekleyemezsiniz... Aşiret Kültürü, kendisinin merkeze oturtur ve bencildir; yarattığı bireylerde bencildir ve sürü psikolojisi ile yetiştirilirler; Aşirete karşı olduklarını söyleyenler bile o kültür ilke yetiştirilmekten kurtulamazlar; o yüzden her olay ve olguda alıngandırlar; komplekslidirler... Ve Aşiretler var oldukça Çağdaş bir toplumsallaşma biçimi gerçekleştirmelerini bekleyemezsiniz... Aşiret Kültürü ilkeldir... Çağdışıdır... O kültürde doğduysanız; aile yapınız, dünyaya bakış açınız, insanlara ve doğaya yönelik algınız, hukuk kurallarına ve inançlara olan algınız hep o çerçevede şekillenir... Bu kaçınılmazdır ve sizden olanı kayırmak gibi bir eğilime sahip olursunuz. Gittiğiniz her yerde Aşiretinizin hangisi olduğunda ya da kimlerden olduğunuzdan bahsetmenizin nedeni budur. Toplum içerisinde, ortak noktalarınızdan hareket etmek yerine kendi farklılıklarınızı önemsetmeye çalışmanız da bundandır. JAN, İstediğin biçimde yargılayabilirsin beni; Bu pek de umrumda sayılmaz... Yukarıda saydığım şeyler, ister kabul et, ister etme Kürt Kültürünün birer parçası. Çünkü Kürt Toplumsal Yaşamı olan Aşiret Sistemi'nin hukuk kuralları bunlar. Ve ben bu türlü ilkel kuralların hala bu yüzyılda yaşatılmasına her halde karşıyım. Bu türlü kuralları Orta Asya'da Türkler ya da Türkiye'de Kürtlerden başka herhangi bir etnik unsur da yaşatıyorsa yine karşıyım... Ama ne yazık ki bunları yaşatmakta inat eden ve bunları yaşatmak uğruna isyanlar çıkaran; kendi ırklarında olan insanları bile katleden; ülkeyi bölünmeye sürüklemeye çalışanlar yine Kürtler... Bunlar uğruna, bu kültür uğruna ölmeyi göze alıyorlarsa; Ben çağdaşlaşmadan kimse uğruna fedakarlık yapacak değilim... Ya çağı takip edersiniz; Ya da çağın gerisinde kalırsınız... Benim çağın gerisinde kalmak gibi bir niyetim yok; Kürtler çağı yakalamak derdine düşerlerse, kültürlenmeleri açısından daha yararlı olur...
-
Terörist isimleri sokak adı oluyor
Hayır JAN'ım benim hayır... Benim sorunum Kürtler ile alakalı değil; Sorunum Kürtler de değil... Beni bilen bilir JAN, kendimi anlatmak gibi bir kaygım yok... Kürtlere ya da herhangi bir etnisiteye düşmanlığım da yok... Sizin sempatiniz nedir, ne derecededir umrumda da değil... Öğrenmek istiyorsanız; daha açıkça söyleyeyim: İster Kürt olsun, ister Türkmen olsun, ister Laz olsun; Katı AtaErkil, Dogmatik ve Statükocu tüm yaşam tarzlarına tümden karşıyım... Babam olsa tanımam... Adı Kürt ya da başka bir ırk adı diye sempati duyacak da değilim... İlkel midir kardeşim? Kim olduğu umrumda değil; yok edilmelidir o kültür... İnsan değil; o kültür yok edilmelidir... Kürtler Aşiret'e dayalı bir toplumsal yaşam sürüyorlar mı? Var yaa; hem de babalar gibi... Öyle bir sürüyorlar ki; Bilge Köyü Katliamından tut Ceylan'ın öldürülmesine kadar her türlü toplumsal tepkilerinde bunu iliklerine kadar hissedebilirsin... Toplum Psikolojisi açısından hepsini teker teker ele alıp irdeleyelim istersen? Biraz büyükşehirlerde Kürt Mahallelerinde dolaşmanı öneririm; Neden toplumun diğeri ile uyum sağlayamadıklarının yanıtlarını da bulabilirsin belki... Ha sen de bana Kürtlerin yaşadıkları illerde dolaşmamı önereceksindir; Dolaşmış kadar olduğumu anlatmama gerek yok sanırım... Kürtler ile bir alıp veremediğim yok; Ve emin olabilirsin ki en sevdiğim arkadaşlarım da Kürt kökenlidirler: Saygı duymalısınız; En azından "Ben Kürt'üm" diyerek söylemiyorum söyleyebileceklerimi... Mesele, Kürtler değil... Yaşam tarzları... İnsanları, seçme şansları olmadan doğdukları etnik kökenleri için yargılamak gibi utanç verici bir eyleme girişmem; Kaygılanmayın... Afrika'lı Yam Yam kabileler, helikopteri ilk defa görüp, uçan bir hayvan sandıkları için taş attıklarında; Onların teknolojden uzak ve ilkel olduklarını söylemem Afrika'lı Yam Yam'lardan (ki Yam yam değiller, sadece vurgulamak için öyle diyorum) Nefret ettiğim anlamına gelmez... Öyle olacak olsa sanıyorum Freud'u "Totem ve Tabu"yu yazdığı için Avustralya Yerlileri Aborijinlere karşı Irkçı ve Düşman olmakla suçlamalıyız! Hatta Antropoloji'den tutun Sosyoloji'ye kadar tüm Toplum Bilimlerini de İlkel Kabilelere düşmanlıkla suçlamalıyız: Çünkü binlerce yıl öncesinin ilkel insan topluluklarını anlamlandırmak için Bugün yaşayan ilkel insan topluluklarını örneklemekle işe başlarlar... Sanırım her Toplum Bilimci, potansiyel birer ırkçı! Ne acı... Kürtlerin de toplumsal yaşamları böyledir canım arkadaşım... Siz istediğiniz kadar sindiremiyor olabilirsiniz bunları; Zerre kadar umrumda değil... Yaşam tarzları, kültürleri çağdaş değildir... Sen kadınların adını bile olmadığı; kız çocuklarının daha beşikteyken kertildiği, olmadı başlık parası ile satıldığı, o da olmadı eşi ölürse abisi ile evlendirildiği, o da yetmedi tecavüze uğradığında Aşiret/Töre yasaları gereği traktör altında öldürüldüğü ya da tavandan ittirilerek katledildiği bir hukuku/töreyi onaylıyorsan... Sen hala çağdaş hukuk kuralları yerine ağanın/beyin takdirinin geçtiği, hesabı hukuka sordurmaktansa kan davasından medet umulduğu bir kültürü onaylıyorsan... Sen tabir yerindeyse bıkmadan usanmadan sonu ne olur düşünmeden üretim çiftliği gibi habire çocuk üretilen (yetiştirilen demiyorum; çünkü üretiliyor), hala çok çocukluluğun "güç / erkeklik" sembolü olduğu bir kültürü onaylıyorsan... Sen büyükşehirlere bile yerleştiklerinde sürü psikolojisinden kurtulamamalarına neden olan bir kültürü onaylıyorsan... Ve bunun gibi daha nice sayabileceğim ilkel hukuk ve toplumsal yapı örneği varsa yaşatılan bir toplumsal örgütlenmeyi savunuyorsan; Hiçbir şey demiyorum... Ha Kürtlerin iyi tarafları yok mudur? Elbette var... O kültürel öğeleri yaşasın canım; ona birşey demiyorum... Halayları yaşasın; hatta bana da öğretsinler; hevesliyim valla... Dilleri yaşasın; gerçekten merak ediyorum; bir kaç küfür bile ezberlemişliğim vardır... Hatta askere giderken bir arkadaşım beni uyarmıştı; Kürt askerim olduğunda "Komutanım" demesi ile "Quna-tenım" (umarım doğru yazmışımdır) demesi arasındaki farka dikkat etmemi önermişti... Büyüklere saygı; Misafirperverlikleri mi? Onla alıp veremediğim yok yahu; O öğeler de yaşasın... Ama ilkel olanları tükensin ya hu... Terkedilsin... Ben Devrim'den başka bir şeye inanmam... Dün'de de yaşanılamaz... Devrimci dediğin kişi önce kendi toplumunun aksaklıklarını, eksikliklerini, olumsuzluklarını benimseyebilecek kadar ciğerli olacak; o kadar cesur olacak... Aynaya bakıp; "Evet kardeşim, benim toplumumda bu aksaklıklar var ve bunlar düzeltilmeli" diyebilecek. Atatürk neden büyük bir devrimcidir? Kendisinin de içinden geldiği dönemin Türk Kültürü'nü ve algısını acımasızca eleştirebilmiştir de ondan... Bu öyle kolay bir süreç değildir; Önce seni yaratan değerlerin farkına varakcasın, benimseyeceksin, Sonra rahatsız olup eleştirecek kadar bilgileneceksin, Ondan sonra değişmesi gerektiğini kabullenebileceksin... Uğruna Suriye'de savaşırken Sıtma olup ölümden döndüğü, Uğruna Trablusgarb'da savaşırken neredeyse kör olmaktan döndüğü, Uğruna Çanakkale'de göğsünden vurulduğu Osmanlı Devleti'nin bir Subayı olan Mustafa Kemal'in Osmanlı'nın yıkılışından zevk aldığını, orgazm olduğunu mu düşünüyorsunuz? Uğruna canınızı ortaya koyarak savaştığınız ülkenizi bilerek ve isteyerek yıkar mısınız? Sizin için Türkiye hakkında bu kadar yıkıcı olmak kolay olabilir; Kürt Kültürü'nü eleştirememenizi de anlamlandırabilirim bu çerçevede... Fakat Devrimci olmak, Gerçekçi olmakla başlar... Görünen gerçeği kabul edebilmekle başlar... Uğruna savaştığın devletin, yıkılmaya mahkum; Yaşamayı sevdiğin kültürün çağın gerisinde kaldığını kabul edebilmekle başlar... Siz ne kadar kabul edebiliyorsunuz? Bakın! Ben eleştirdiğimde beni Kürt Düşmanı ilan ettiniz; Birde bunun, insanın kendisini kendi toplumuna düşman ilan etmesi yanılgısı ve çatışması var... O kadar Devrimci olacaksanız ki, o kadar da acımasız olacaksınız kendinize... Siz burada, sırf sempati duyuyorsunuz diye Kürtlerin toplumsal yaşamlarının olumsuzluklarını görmezden geliyor ve sempatize etmeye çalışıyorsanız Kürtlere en büyük kötülüğü en başta siz yapıyorsunuz... Bir Aydın ve Devrimci olarak göreviniz; Toplumun, kendinizi onlara karşı sorumlu hissettiğiniz toplumun, aksaklıklarını açıkça ve mertçe söyleyebilmek ve düzeltebilmektir. Şu halde sizin yaptığınız şey; Kürtleri, sürdürmekte oldukları o ilkel Aşiret düzenine ve yarattığı kültüre mahkum etmekten fazlası değildir... Emin olun ki JAN, Kürtleri sizin önemsediğinizden daha çok ve daha gerçekçi bir biçimde önemsiyorum... Sürü Psikolojisinden kurtulmalarını istiyorum; kötü mü? Kadınları ikinci sınıf insan muamelesi görmesin istiyorum; kötü mü? Kan davası yerine çağdaş hukuk kurallarını benimsesinler istiyorum; kötü mü? Aşiret kafa yapısından kurtulup, ırk ve din farklılığı kaygısı olmadan birlikte kaynaşabilelim istiyorum; kötü mü? Büyükşehirlere geldiklerinde, insanlara olan yaklaşımları kendilerini haksız duruma düşürmesin istiyorum; kötü mü? Onların sorunlarını, "Kürtlerin Sorunları" olarak değil "Bizim Sorunumuz" olarak tanımlamak istiyorum; Bunun neresi kötü? Valla istediğiniz kadar Kürt Düşmanı ilan edin; İsteyen de ululasın; Zerre kadar umrumda değil... Kürtlerin bugün hala sürdürmekte oldukları Aşiret Toplum Yapısı ve buna bağlı olarak gelişen Kültürleri "İL-KEL-DİR"... Bu yapıyı Çinliler de sürdürse; Türkmenler de sürdürse; Ruslar da sürdürse yine de ilkeldir, yine de ilkeldir, hep ilkeldir... Benim düşmanlığım Kürtlere değil; O ilkel kafa yapısına... Dedem karşıma çıksa, o kafayı savunsa, dedeme de karşı çıkarım; Ama dedemden nefret etmem... Lamı cimi yok kardeşim; Feodalizm kalkacak... Aşiret Kültürü, Aşiret Hukuku/Töre, Aşiret AtaErkil Aile Yapısı yok olacak, sonlandırılacak ya hu bunun lamı cimi yok... Olmazsa olmaz kardeşim... Bu sorun bir mülkiyet ve çağdaşlaşma sorunudur... Bu sorunun hallolmasının tek koşulu da o aşiret yapısının, onun yarattığı dünya algısının-kültürün-bakış açısının-eknomik kaygıların yok edilmesidir... Sen buna "Kürt Düşmanlığı" diyorsan, amenna... Ben Devrimcilik diyorum... Sen bu ilkel kafa yapısının yaşatılması uğruna beni Kürt Düşmanı ilan edeceksen; Feodalizmin statükosu uğruna beni Kürt Düşmanı ilan edeceksen; Karşılaştığımızda olacak olan şey: Durdurulamaz bir güç ile yerinden oynatılamaz bir engel çarpıştığında olacak olan ne ise; O'dur... Ya herro; ya merro... Benim hedefim, gelecekte birgün, gerçekleşemeyecek bile olsa Irksal kaygılardan; İnançsal kaygılardan; Ekonomik kaygılardan üst, bunları aşmış bir toplumsallaşma... Uluslar üstü bir toplumsallaşma... Fakat bunun gerçekleşebilmesi için önce insanların ırka dayalı kaygılardan kurtulmaları gerekli; ki bu ancak Ulus Devlet ile olabilir... Bunun gerçekleşebilmesi için önce insanların inançlara dayalı kaydılardan kurtulmaları gerekli; ki bu ancak Laiklik ile olabilir... Bu kaygılar ortadan kalkacak ki; En sonunda Ulus kimliğini de aşan bir toplum gerçekleşebilsin. Bu kaygılar kalkınca; Ulus kimliğini aşmak oldukça gerçekçi olacak... Belki bir ütopya ama olay budur kardeşim... Ama bugünün gerçekliği de Ulus-Devlettir ve geleceğin ütopyası için bugünün gerçekliğini gereksiz yere yıkmak devrimcilik değil, safdiliktir. Sen gibip Kürt'e Kürt olduğu için; Laz'a Laz olduğu için, Arap'a Arap olduğu için devlet kurduracaksan Sınıfsız; Irklar-İnançlar ve Uluslar üstü topluma en baştan karşısın demektir ya hu! Böyle şey mi olur? Sen git ırk ırk parselle; ona göre devlet kurması için teşvik et: Sonra beni, ilkelliği eleştiriyorum diye Kürt Düşmanı ilan et... Oldukça adil görünüyor... Batıda birisi bir suç işlediğinde; O kişinin ne kadar Türkmen, ne kadar başka bir ırktan olup olmadığını zaten söyleyemezsin... Ama ben herhangibir aşirette bir suç işlendiğinde; İşleyinin Kürt olup olmadığını anında söyleyebilirim... Batıda bir suç işlendiğinde herhangi bir ırka yayamazsınız zaten; Çünkü oldukça karışıktır... Ben hayatımda hiç karadenize gitmedim ama babaannem Laz... Ben suç işlesem beni hangi ırka koyacaksın? Ama ben Kanco Aşiretinden ya da Botan Aşiretinden birisi suç işlediğinde gönül rahatlığı ile "bu suçlu Kürt'tür" diyebilirim; biliyorsun değil mi? Ama yok; Buyrun girelim hapishanelere ve suçluların arasına: Bakalım kaç suçlu'ya "Türk" diyeceksiniz ve bakalım "Türk" dediklerinizden kaç tanesi çıkık elmacık kemikli, hafif dalgalı saçlı, orta boylu, çekik gözlü, hafif köse, brekisefal ve yuvarlak kafa yapısına sahip ve esmer olacak... Ben etrafıma baktığımda bir tek annemi öyle görüyorum; o da suçlu değil...
-
Terörist isimleri sokak adı oluyor
Sayın Avestam... Ben olsaydım!; bir foruma üye olur; söyleyebilecek hiçbir şeyim yoksa, daha önce birşeyler söyleyenlerin önce küçümser, sonra daha önemli şeyler söyleyebilecekmişim gibi bir izlenim yaratmaya çalışır ve onların ne söyleyip söylemediklerini umursamazlıktan gelirdim. Böylece hem kimse birşey söyleyemeyecek olduğumu anlamaz; hemde Dr. House izlenimi yaratırdım. Ama ne yazık ki hem Dr. House kadar zeki değilim, hem de ne mutlu size ki, siz "ben" değilsiniz! Bunun yanında; toplam 4-5 ileti yazmışsınız ama konuya girilmemiş nedense: Sorumu yanıtlarsanız eğer çok memnun olurum; Kürtçülük, çağdaş düşün akımlarının neresindedir? Tarihsel ve Toplumsal gerçeklikleri nelerdir?
-
Terörist isimleri sokak adı oluyor
DemirEfe; Benim izlenimim şudur ki, toplumlar belirli dinamiklerle belirli bir eğilim gösterdiklerinde; Kaçınılmaz olarak keskin ayrışmalara uğrayabiliyorlar... Eğer ki "farklılaşmayı" haklı kılacak yeterli toplumsal alt yapıya ve devinime sahip iseler... Osmanlı'nın son dönemine bakın... O zamanın "Milliyetçilik" anlayışı çerçevesinde, Osmanlı bünyesine en son giren Milliyetçilik hareketi fikirsel olarak Türkçülüktür... Eylemsel olarak ise, fikirsel bazda ortaya çıkmasından daha sonra kendisini gerçek kılmıştır... Fakat toplumsal olarak ise kökenleri çok daha eskilere dayanır... Şimdi "Kürt Milliyetçiliği" dediğimiz (aslında milliyetçilik demek yanlış olur) hareket, 100 yıldır hala kendisini ne ideolojik olarak ve ne de toplumsal açıdan gerçekleştirememiş. Belirli bir ideolojisi yok; Belirli bir dinamiği yok; Ulus olacak ama Kürt Ulusu'na özgü bir Burjuva sınıfı ya da onu bırak bir Ulus Ekonomisi yok! Feodal sistem hala ve AKP'nin desteği ile bir ekonomik sınıfı yaratılmaya çalışılıyor bugün... Yaratılsa ne olacak? Ulus Ekonomisi'nin tükenmeye başladığı yerde Ulusal Ekonomi kursa ne olacak? Ulus olmadan ekonomisini nasıl kuracak? Aydın sınıfı yok! Kadrosu yok! Örnek istediğimizde Barzani, Talabani örnek gösteriliyor; Yine onu da yersen işte! Yani bu böyle olmuş mudur olmamış mıdır tartışmak bile belirli ölçülerde abes... Birincisi kendi aralarında bile ortak bir kaygı bile yok; Kürt-Alevileri, Kürt oldukları için değil, Alevi oldukları için kaygı duymaktalar ve kendilerini yüzlerce yıldır Osmanlı'nın Uşaklığını yaparak sömüren ve kıyan Şafii-Kürtler'den daha çok Türkmen-Alevilerine yakın hissediyorlar. Aynen Türkmen-Alevilerinin de kendilerini Türkmen-Sünnilerinden çok Kürt-Alevilerine yakın hissetmesi gibi... Merak etmeyin; Kürtçüler de bunun gün gibi ayırdındalar ve aşabilmenin kaygısını yaşıyorlar... Zaten "Dersim Olayı"nı sömürmelerinin en önemli iki nedeninden birisi de budur... Alevilik ile Şafiilik arasındaki buzları eritmek... Fakar Dersim Olayı'nda ikinci bir faktör karşımıza çıkıyor; Zazalık... Ancak en azından "Size de kıydılar" yaftası ile yanlarına çekme ihtimali varsa, ona oynamaya çalışıyorlar... Zazalığın ve Kürtlüğün de üzerinde bir Kürtlük!... Bundan başka Alevi-Zaza ya da Alevi-Kürtler sorunundan başka; Kendi içlerinde de sorunları var... Burada isteyen istediği kadar reddetsiz ama Kürtler hala Aşiret sistemini tam anlamı ile yaşatıyorlar... Örgütlenme olarak bırakın; Kültür olarak bile güçlü bir biçimde yaşatıyorlar... Aşiret Olmak kaygısını aşamadığınız sürece Uluslaşamazsınız... Bu bir gerçekliktir... Ve aşamıyorlarda... Hala Aşiretler arasında rekabetler var: hala o kültür var... Yani şöyle düşünün: Hakkari'de bile, en uç noktada, hala Devletçi olan ve Devletçi olmayan Aşiret ayrımı çok katı. Mardin'de Rutan Aşireti Devletçi iken, aynı yerde Kanco Aşireti; Bölücü... Bucak Aşireti'de devletçilik oynarken, aynı bölgede bölücü aşiretler var... Ve buna göre hareket ediyorlar... Şimdi yarın diyelim ki bir Kürt Devleti kuruldu. Bu "kurulma"nın pastasını "Türkiye"nin tarafında saf tutan aşiretlere verecek değiller herhalde değil mi? Ve fakat Türkiye'de o toprakları kaybetti diye vazgeçecek de değil... Neredeyse üç-beş senede bir her hangibir nedenle darbelerle yönetimin değiştiği üçüncü dünya ülkelerini, Afrika ülkelerini düşünün... Kürdistan bundan daha fazlası olamaz... Hele hele bu toplumsal bağları ile hiç olamazlar... Burada Kuzey Irak'taki Kürt Devletçiğini öven arkadaşlar oluyor da çok sempatik geliyor bana Ya hu hala adamlar Aşiret aşiretler ya... Hadi bunu bırak; Ulus Devletler için "Her Ulus Devlet soykırımcıdır" diyebilecek kadar Ulus Devletlere ve bu anlayışa tümden karşı olunabiliyor... Ha birde aynı zamanda Sosyalist de olunuyor! Ben feragat ediyorum öyleyse Sosyalizmde ama; Be kardeşim sormazlar mı: "Türk Ulusalcılığı'na gelince kemik gibi düşman kesiliniyor da; 'Ulusalcılık şöyledir, böyledir' diye kötüleniyor da; İş Kürt Ulusalcılığı'na gelince yerlere göklere sığdıramıyorsun; Nedir senin derdin hacı?" diye? Ya hu insan azıcık tutarlı olmalı... Hadi küçük çelişkileri affedebilirim belki ama; "Ben Sosyalistim" diyerek tüm ulusalcılıklara topyekün karşı çıkarken, İş Kürt Ulusalcılığına geldiğinde, herhangibir ayrılıkçı Kürtçü'den daha ateşli bir biçimde nasıl oluyorda savunulur ki? Bir de en espritüel yaklaşım da "Gönüllü Birliktelik" tezi! Ha ama yersen! Sanki Çerkezler 150 yıl önce memleketlerinden gelirken "Biz Türklerle gönüllü birliktelik için gelip bir Ulus olacağız" diye geldiler vatanlarından... Veya Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar bizim kara kaşımızı kara gözümüzü çok sevdikleri için gönüllü gönüllü göç ettiler de geldiler topraklarından... Kürtler çok meraklı oldukları için katıldılar sanki Kurtuluş Savaşı'na... Toplumlar gönüle ya da gönülsüzlüğe göre birlikte olmazlar; Çıkar, Zorunluluk ve Uyum onları bir arada tutar... 100 yıla rağmen Kürtçülüğün bir halt becerememesinin nedeni de bu üç koşulunda artık ayrışamayacak kadar içiçe girmiş olmasındandır. O uyumun var olmasındandır. Kardeşlikmiş; arkadaşlıkmış: yok böyle bir tanım... Yok bide etnik unsurları evlendireydik de öyle tanımlasaydık! Hocam hiç kasmayalım; Ulus olmak için olmazsa olmaz koşullar gereklidir. Bunlar gerçekleşmediği, olgunlaşmadığı sürece sadece bir "Ulus yaratma projesi"nin denek canlısı olmaktan fazlası olamazsınız. Hele hele habire Irak'taki Kürt Örgütlenmesini örnekleyip durmamalı; Kürtlerin, ayrı bir Ulus olmayı beceremeyeceklerinin en nesnel kanıtıdır zira... Kürtçülük, Ulusal bir hareket değil Başlıbaşına Irkçı bir harekettir... Başarılı olur mu? Olabilir; neden olmasın; Hitler olmuştu... Amerika'ya şükür Irak'ta Kürtçü bir devletçik kuruldu... Türkiye yeterince zayıfladığında Türkiye'de de kurulur; sorun değil... Ha ama öyle bir yapılanmanın olmasını destekleyenler, bunun buraya yazmak kadar kolay olacağını mı sanıyorlar? Sanıyorlarsa bu büyük bir yanılgı; Komşularında bu kadar büyük düşmanlıklar yaratmış hiçbir toplum çok uzun süre ayakta duramaz; Hatta belirli bir yapılanmaya kadar canını yaktığı toplumlar kadar canı fena halde yanar... Her neyse; Belki kimden ne kadar öleceği kimsenin umrunda değil ama şu var: Böyle bir devlet ya da örgütlenme gerçekleşse bile, Bir Ulus olmaktan ziyade hala ilkel bir kafa yapısının ve kültürün/toplumsal yapının üzerinde yükseleceği! aşikardır... Bugün Cinsel İstismar ile ilgili bir kitap okurken çok güzel bir ifadeye rastladım: "Bugün Türkiye'de İlkel Ataerkil kültürde kadın, burnu ya da kulağınden bir parça kesilerek cezalandırılır. Üreme organları, Namus ile özdeşleştirilmiş ve kadın, erkeğin kesin boyunduruğu altındadır. Çağdaş Ataerkil kültürde ise bu türlü uygulamalar olmamakla birlikte yine de erkek ailenin reisi ve kadın üzerinde hükmedicidir." Paragrafın özeti bu ama yazar, etnisiteye dayalı bir kültür ayrımından kaçınıyor... Sanırım bir Kürt Devleti kurulduğunda, Türkiye'nin, kahverengi cümlelerdeki sorunu tümden ortadan kalkmış olacak; Gönül isterdi ki Kürtler ile birlikte aynı sorumluluğu paylaşarak o ilkel ataerkil kültürü yok edip; çağdaş ataerkil kültürün de sonunu getirebilmek için ortak çaba harcayabilseydik... Değilse nasıl sürekli evrilebileceğiz ki?
-
Terörist isimleri sokak adı oluyor
Gerçekten ilginç ve yapıcı! yorumlar var. Hele hele İstanbul'un fethi ya da işgali konusu gerçekten ilgi çekici! Nereden bakarsanız; öyle görünür bu konu... Osmanlı açısından İstanbul; Şanlı bir Fetihtir... Bizans açısından ise; Kanlı bir İşgal... Ancak ne olursa olsun aradan geçen 500 kadar yıla rağmen birilerinin çıkıp: "İstanbul'u para karşılığı mı aldık!" diyerek sorgulayabilmesi çok eğreti... Bu konuda hakikaten çok ciddi bir kavram karmaşası ve bilgi eksikliği var. Şöyle ki: İlkin sormak lazım, Acaba 15nci yüzyılda savaşmadan, çiçekle-parayla-hediyelerle toprak alan tek bir devlet var mıydı? İkinci olarak da: Konuyla ne alakası var İstanbul'un fethinin!!! İsrail'in de "Para" ile sadece satın alınarak kurulduğu hikayedir. Hiçbir devlet sadece toprak satın alma ile kurulamaz. Öyle bir propaganda ki; duyan da bugünün İsrail'in de, İsrail kurulmadan önce hiç Yahudi yaşamıyordu da Dışardan gelen Yahudiler habire toprak satın alaaaa ala devleti kuruverdiler sanacak. Ben Jan'a şunu sormak istiyorum: Etnisiteye dayalı devletleşmeleri ya da örgütlenmeleri ideal buluyor musunuz? Bunun yanında "Kürtler topraklarını satmadılar; özgür ve eşit bir birlikteliğe imza attılar" savını şöyle bir masaya yatırmak lazım. Sanki bütün Kürt Aşiretleri bu birlikteliğe imza atmışlar da; Türkiye buna rağmen durduk yere onlara gıcık kapmış gibi bir izlenim yaratıyor... Kurtuluş Mücadelesine katılan Kürt Aşiretlerinden, TBMM'ye o dönemde bağlılıklarını bildiren Kürt Aşiretlerinin adları, aşiret reislerinin adları, dini önderlerinin adları, aşiret önde gelenlerinin adları teker teker TBMM Celse ve Gizli Celselerinde yazılı ve kayıtlıdır; kendi gönderdikleri telgrafların orjinalleri de bulunmaktadır. Bunun yanında Kurtuluş Mücadelesi'nin karşısında olan Aşiretler de bellidir. Yani Ulusal Mücadeleye destek verenler kadar karşısında duranlar ve zarar verenler de vardır. Zaten sürecin devamındaki çatışmalar da bu uyum sağlayamayan Aşiretler dolayısı ile gerçekleşmiştir. Bir de şu var, istediğiniz anlama bürüyebilirsiniz, okunduğu gibi yazıyorum: Kürtlerin çoğunlukta bulundukları bölgelerde, Kurtuluş Savaşı sürecinde işgale uğrayan fakat savaşarak alınan yerler aslında sanıldığından çok azdır. Kaldı ki o bölgelerin kurtarılması da "Kürt Direnişi" ile değil, Kuva-i Milliye desteği ile gerçekleşmiştir. Kaldı ki "Kürtçülük Bilinci", Kurtuluş Savaşı'na destek veren Aşiretlerde KESİNLİKLE bulunmamaktadır. Öyle ki, eğer bulunuyor olsaydı, Kürtçü kesimin desteklediği ve çıkardığı Dersim, Ağrı ve Şeyh Sait gibi ayaklanmaları, Kurtuluş Savaşı'na da destek vermiş Kürt Aşiretleri sayesinde bastırmanız mümkün olmazdı. Örneğin Mardin/Dersim'de Rutan Aşireti vardır ve İstiklal Madalyaları bile vardır kendilerinin... Mardin'e İngiliz İstihbarat Binbaşı Nuel'in gözünü korkutmak için Kürtlerin dağ başlarına Kuva-i Milliye imajı veren çadırlar kurmalarının ve psikolojik baskı yapmalarının nedeni de tam olarak Kuva-i Milliye'nin örgütlemesidir. Bu sayede İngilizler ile "İşbirliği Yapmaktan" uzak durmak bilincine kavuşmuşlardır. Fakat hala bir Kürtçülük düşüncesinde değildirler; çünkü öyle bir talepleri bulunmaktadır. Bunun yanında, kusura bakmayın ama, Kürt Aşrietleri, Kuva-i Milliye'nin yönlendirmesi olmasa işbirlikçi olmaktan kendilerini alacak değillerdi. Bu nereden mi belli? Kürtlerin, İngiliz İşgali sürecinde İngilizler ile hiçbir ciddi çatışmaya girmemesine dikkat ettiğinizde, önünüze kocaman bir şablon açılıveriyor. O dönemde çok önemli bir çıkar çatışması var ve İngiltere her zaman için pragmatist davranırlar. Ayrılıkçı Kürtçüler ile Ermeniler arasında, Ermenistan ve Kürdistan kurulması açısında bir çatışma var; Ne büyük şanstır ki, kurulmak istenen Ermenistan'a verilmek istenen topraklar ile kurulmak istenen Kürdistan'ın istediği topraklar aynı topraklar. Dolayısıyla Ermeniler ile Kürtçüler kendi kukla devletlerini kurabilmek için Ulusal Mücadele'ye karşı bir taraftan güçleri birleştirmek zorundayken Diğer taraftan da toprak yüzünden çıkar çatışmasına düşmüşlerdir. Bogos Nubar Paşa ile hiçbir Kürt Aşireti'nin kendisini desteklememesine rağmen, az-buz mürekkep yalamış Kürtçü önde gelenin gazına gelerek kendisini Kürtlerin temsilcisi addeden Şerif Paşa'nın çatışmaları bu açıdan bu karşıtlığı tam olarak gözönüne sermektedir. İngilizler, gelenekselleştirdikleri Sömürgecilik politikaları gereği Kürtler ile Ermenilerin aralarını ılıtıp, iki kesimi de beslemişlerdir. Onların önde gelenleri ile onlara yakınlaşmışlardır. Binbaşı Nuel ve diğer ajanların faaliyetleri de bu çerçevededir. Fakat İngiltere ile Fransa, Anadolu'da ellerinde bulunan bölgeleri takas edince, Kürtçülerin de çıkarları tehlikeye girdi. Çünkü Fransa, kartını Ermenilerden yana kullandı ve onun bu tavrı; Rusya'nın da her zaman zaten Ermenileri desteklemesi, Kürtlere her ne kadar Sevr'de bir Kürdistan vaad edilmişse de bir takım Kürtçüler bu yemi yutsa da, özelikle Kuva-i Milliye ile irtibat içerisinde olan Aşiretler kesinlikle karşı oldular. Bunun yanında Ayrılıkçı Kürtçülerin de umutları suya düşmöüş oluyordu. Yani Sevr'i kabul etmemelerinin nedeni, inandırıcı bulmamalarıdır. Öyle ki o süreçte güya Kürtleri temsil edecek olan Kürtçülerin Avrupa'ya Suriye'den geçişleri bile engellenmişti. Suriye'nin Fransız güdümünde olduğunu hatırlatmak isterim... Sevr ile Fransa'nın hakimiyetine verilecek olan topraklarda Fransa'nın Ermenilere verdiği kayırmalar, Kurulacak olan bir Ermenistan'ın Kürrçülere rağmen nasıl kayırılacağını gün gibi ortaya koyuyordu. Tamam belki hala ilkel bir toplumsallaşma biçimi, feodalizmi sürdürüyor olabilirler ama Kürtçüler o kadar da akılsız değiller ve Sevr'e rağmen istedikleri toprakları alamayacaklarını çok kesin bir biçimde görebiliyorlardı. İşte tam olarak da bu yüzden İngilizler'e karşı ciddi mücadelelere girişmeyen Kürt Aşiretleri, Fransız İşgali'nden sonra birden "Gönüllü!" olarak Kurtuluş Savaşı'na katılmışlardır. Yok canım, sorunları para/toprak değil; konu tamamen duygusal! Ayrıca sürekli şu "Aman efendim Ulus demek gönüllü birliktelik demektir" hikayesine. Hangi örnekte vardır bu söyler misiniz? Hangi Ulus bu biçimde gerçekleştirilmiştir? Ulus kavramını pembeye boyadığınızda, istediğiniz anlama sokuyor olmuyorsunuz maalesef. Yeryüzünde hiçbir toplumsal yapı, yok efendim gönül bağı ile, aman efendim rıza ile ya da çiçekler dağıtarak falan kurulmuyor ne yazık ki. Ekonomik, tarihsel, toplumsal gerçeklikleri vardır toplumsallaşmaların. Çıkarlar vardır, kaygılar vardır... Fakat kesinlikle Gönüllülük ya da Gönülsüzlük gibi bir nedeni yoktur hiçbir toplumsal ve siyasal modelin. Öyle hemen "Aman canım benim pek gönlüm yok" diyerek de toprağı falan ayıramazsınız keyfinize göre. "Sadece Bizans Toprağı'nı değil, Kürt topraklarını da aldık" lafı da pek bir ilginç aslında. Pardon ama 20nci yüzyıldan söz etmiyoruz. Ve gerek sizin gerek başkasının ya da benim bile Selçuklulara bağlı bir boydan gelmediğimizden adım gibi de eminim. Gerçi sizin sürekli "Ben Türk'üm" demeniz de inandırıcılığınızı yitirmenize neden oluyor; Bende yazdıklarımı "Ben Kürt'üm" diyerek yazsaydım, sizin için daha inandırıcı mı olurdum; merak ediyorum! Nasılsa öyle olmadığımı ispatlayamazdınız... Neyse: Her zaman söylerim; Savlarımızı romantize ettiğimizde ne yazık ki daha inandırıcı olmuyoruz... Hele hele Kürtçü/Ayrılıkçı bir kafa yapısının var olmasını kastederek, bu bilinçte olmayan Kürtleri "onlar ne istediklerinin farkında değil" diyerek ima etmek de çok iğreti. Hani güya Ayrılıkçı Kürtçüler, bütün Kürtler için en uygun ve en ideal düzenin farkındalar da; Onlara destek vermeyen Kürtler aymamışlar; uyanmamışlar izlenimi verilmek isteniyor. Ha ama onlar aymamışlar mı? Olsun; onlar adına da konuşur nasılsa Ayrılıkçılar ve sempatizanlar sorun değil... Böyle bir izlenim yaratılıyor kimi ifadelerle... Ama çok güzel ve hoş bir mantık hatası var burada; Bu önermenin tersi de doğrudur çünkü... Yani Ayrılıkçılık gütmeyen Kürtler için de; "Onlar Kürtler için ideal ve uygun olanın farkında oldukları için Ayrılıkçı değiller" denilebilir. Ki zaten de öyle... Dolayısı ile tersi de doğru olan önermeler üzerinden haklılık ya da haksızlık ispatlanamaz... Bir başka çelişkiyi daha aşındırmak üzere selametle...
-
Kubilay'ı şeriatçılar değil, o günün ergenekoncuları öldürdü
Dominik, Türkiye'de "Ergenekon Mayası" çaldığınızda tutmayacak yerlerin başında "Kubilay ve Menemen Olayı" gelir...
-
Türkiye'de Irkçılık ve Asimilasyon
Tahmin etmekte pek zorlanmayacağınız gibi konumuz yine Kürtler ve Kürt Olmayanlar ile ilgili. Neden hep "Kürtler" ve "Kürt Olmayanlar" gibi bir ayrım yapıyorum? Çünkü, bu ayrımı öncelikle Kürtçü kesimin kendisi yapıyor; Sadece adına "Kürtler ve Türkler" diyorlar; o kadar. Oysa bunun yanlış bir adlandırma olması kadar, bu lafı diline dolamış herhangi birisini Bu konularda pek de ciddiye almadığımı da söylemek isterim. Bu açıdan konuya romantik yaklaşan ve "Kürt-Türk Kardeştir" diye sloganlar atanlar da ne yazık ki Kürtçüler kadar inandırıcılıktan uzaktırlar. Çünkü denklemler, eşit nitelikteki öğeler ya da elemanlar arasında kurulur. Örneğin Elmalar ile Armutları toplayamazsınız; Aynı zamanda eşitleyemezsinizde... Kürtler, kim ne kadar romantik yaklaşırsa yaklaşsın, henüz Ulus Kimliği'ne bürünememişlerdir. Kuzey Irak'taki Kürt Örgütlenmesi de bu açıdan birşey ifade etmez; Devlet kurmuş olmak, Ulus olunabildiği anlamına gelmiyor. Ulus olmanın koşullarından defalarca söz ettiğim için şimdi tekrar ayrıntılamayı gereksiz buluyorum Fakat Kuzey Afrika'daki herhangi bir Kabile ne kadar Ulus ise, Gerek Kuzey Irak'taki ve gerek Türkiye'deki Kürtler de o kadar Ulus'turlar. Türkiye "Türklük" bir "Ulus" adıdır. Tarihsel bir atamadan ibarettir. O kadar... Bir Irk adını nitelemez... Adlar tarihsel süreçte anlam değiştirirler. "Türk" adı da anlam değiştirmiştir ve hem toplumsal olarak ve hem de tarihsel olarak Türkiye'de bir "Irk" adı olmaktan çıkmıştır. Kaldı ki Türkiye'de "Saf Kan Türkmen"leri topladığımızda, belki birkaç milyondan fazla etmez. Ha bu arada Kürtler bu duruma sevinebilirler; Eğer hala "Kan Bağı" ya da "Irk Birliği" gibi çağdışı ve ilkel bir kafa yapısına sahip iseler. Gerçi hala aynı kandan olmaya dayalı toplumsallaşmadan kopamamış bir kültürden çok daha çağdaş bir yaklaşımı bekleyemezsiniz. Elbette ki kendi ırkından olanların daha fazla olması, onları daha da sevindirecektir; Fakat Türk ırkından gelenlerin ne kadar az olduğu beni hiç ilgilendirmiyor... Bir ülkede bir ırkın "Irkçılığı"nı yapabilmeniz için; Irkçılığını yapabilmeye yeltendiğiniz Irkın, o ırkın temel kültürüne dayalı toplumsallaşma biçiminin Irkçılık yapmaya en uygun biçimde sürdürülmesi gerekir. Türkiye'de ise Türkmenlerde böyle bir toplumsal yapı taa 1500lerden beridir sistemli olarak yok edilmiştir. Zaten bu ilkel kabile yapısı en erken Türkmenlerde yıkıldığı için Anadolu Uluslaşabilmiştir... Pek belli ki ı yapıyı yıkamayanlar da Uluslaşamamış ya da bu Uluslaşma sürecine katılamamıştır... Hatırlatmam gerekirse, Kürtler hala kan bağına dayalı bir toplumsal yapı sergilerler Ve Anadolu'da "Irkçılık" yapmaya müsait ve bugün Irkçılığı yapılan tek etnik unsur konumundadırlar bu yüzden... Neyse... Gelelim, güya Demokrat ve Kürtçü akımdaki söylemlerin en büyük çelişkilerine... Yeri geldikçe sözünü ettiğim tüm diğer çelişkileri yanında; Her konuda söz sahibi olmak gibi mükemmel bir kültürlenme düzeyine sahip; Aynı zamanda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi de olabilen bu kesim, Türkiye için her zaman şunu dile getirirler: "Türkiye Kürtlere Soykırım Yaptı" "Türkiye Kürtleri Asimile Etti" Fakat ne kadar tuhaftır ki, tüm söylemlerin yanında en büyük çelişkiyi de bu ikisi taşıyor. Ve ne kadar tuhaftır ki kimse de bunlar arasındaki çelişkiye hiç dikkat etmiyor... Bunları söyleyen kimseler bile... Şimdi kendinizi "Soykırım" yapabilecek kadar "Irkçı" bir kafa yapısında düşünün. Diyelim ki "Hitler"siniz ya da "Ku Klux Klan" üyesisiniz... Kendi ırkınızdan olmayanlara "Düşmansınız"... Irkçılığın en temel düşüncesi, mensubu olunan ırkın en üstün ve yetkin ırk olduğu savına dayanır. Dolayısı ile sizin, başka bir ırkın mensubu birisi ile ilişkiye girip, çocuk sahibi olmanız, Tek bir bebekte iki sonuç doğurur: İlkin: Sizin ırkınız "üstün ırk" olduğu için, başka bir ırktan kimseden çocuk yaparak, o ırkın genlerini melezleyerek, o ırkı biraz daha kaliteli hale getirmişsinizdir. İkinci olarak: Fakat kendiniz "üstün ırktan" birisi olarak, aşağı ırktan birisi ile çiftleşmek suretiyle, kendi genlerinizin kalitesini düşürmüşsünüz demektir. Yani her iki ırktan ebeveyni olan bu bebeğiniz; Bir ebeveyni "Üstün Irktan" olma k sureti ile ve bir ebeveyni de "Aşağı Irktan" olmak sureti ile ara basamakta bir kalitededir Ve ne yazık ki "Aşağı Irkın" üzerinde olmasına rağmen, "Üstün Irkın" aşağısında bulunmaktadır. Yani bir aşağı bir ırkın kalitesini yükseltirken; Yüksek ırkın kalitesini de düşürmüştür demektir. Ve emin olun eğer ırkçı iseniz; Tahammül edemeyeceğiniz tek şey budur... O yüzden ciddi hiçbir ırkçı, başka bir ırkın bireyi ile çiftleşen ırkından bir başka bireye o kadar hoşgörülü yaklaşamaz. Hitler'in Yahudiler ile eş-dost olan Almanları kovuşturmasının nedeni tam olarak buydu zaten... Ya da Ku Kulx Klan'ların zencilerle arkadaşlık kuran beyazları dövmeleri de bundandır... Valla bana öyle bakmayın; Irkçılığın en değişmez mantığı budur. Gobineau'dan tutun, Hegel'i alın yanına, onu da Hitler'e katın; Ahanda karşınıza bu çıkar... Yani eğer siz bir ırkçı iseniz; Asimilasyona kesinlikle karşısınız demektir. Ve kesinlikle başka bir ırkı, kendi ırkınızla melezleyemezsiniz; melezlemezsiniz... Başka bir ırkı, kendi ırkınız içinde eritmeye yeltenemezsiniz; yeltenmezsiniz... Başka bir ırkı, kendi ırkınıza benzetemezsiniz; benzetmezsiniz... Yani bir Irkçı, kesinlikle Asimilasyoncu olamaz. Bir Asimilasyoncu da, kesinlikle Irkçı olamaz. Zaten Türkiye'de, Irkçılığını yapabileceğiniz potansiyelde Türkmen ya da Saf-Kan Türk'de yoktur. Ancak ırkçılığını yapabileceğiniz potansiyelde, ilkel toplumsal bir örgütlenmeye ve bu örgütlenmenin yarattığı kültüre sahip Kürt vardır. Irklarının ne olduğu umrumda değil; Tek derdim, Feodalizmin son bulması... Ve o örgütlenmenin dikte ettiği, yaşattığı, doğurduğu dünya duruşunun, kafa yapısının ya da kültürün son bulması... Yoksa bir-iki "İyi Niyetli!" arkadaşın çıkıp, yazdıklarıma bakarak: "Ahanda sen ırkçısın" diyeceklerini çok iyi biliyorum... Kaldı ki ben ırkçı değilim; Irkçılık yapabilmem için babaannemin Laz değil, Türk olması gerekirdi... Ve benim de hangi ırktan gelip gelmediğimi önemsiyor olmam gerekirdi... Ama emin olun ki bu yazıdan alınan kesimin önemsediğinin milyonda biri kadar umrumda değil hangi ırktan geldiğim Ya da kimin hangi ırka mensup olduğu... Şimdi her bulduğu taşı, ne olup olmadığına bakmadan Türkiye'ye atan, Her bulduğu kara'yı üşenmeden Türkiye'ye çalan; Fakat boğazına kadar, sorgulayamadığı çelişkilerle dolu olan bu kesimin derdi nedir? Ben onu bilemem... Herkesin derdi kendine... Her zaman derim: Eğer Türkiye Irkçı bir devlet idiyse; Sanırım dünyanın en berbat, en akılsız ve en beceriksiz Irkçı tek devletidir. Eğer Asimilasyoncu bir devlet idiyse; Sanırım dünyanın en berbat, en akılsız ve en beceriksiz Asimilasyoncu tek devletidir. Ya da her ikisi de değil... Aslında da gerçekten de her ikisi de değil: Çünkü Irkçı ya da Asimilasyoncu olmak için gerekli ideolojik, toplumsal, ekonomik ve örgütsel altyapıya Türkiye hiçbir zaman sahip olamamıştır. Neyse: Aslında bu büyüttüğüm kadar da büyük bir çelişki değil bence; Kürtçülerin Türkiye'ye hem Asimilasyoncu hem de Irkçı demeleri. Yani bir çelişki olduğu besbelli ama çok da önemsenecek bir çelişki değil. Her ağacın eğri olduğu bir ormanda, Bir başka eğri ağaca daha rastlamak şaşırılacak birşey değildir çünkü. Deve bile alışmış da kendine: "Nerem doğru ki" demiş... Kavramlar önemlidir arkadaşlar... Ne söyleyip söylemediğinizi, neyi savunup savunmadığınızı bilmeniz için Kavramları bilmek çok önemlidir... Ha bir de: Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmamak da en büyük öneme sahiptir... Başka bir çelişkiyi daha aşındırana kadar: Saygılarımla...